Adlî Kontrol Kararı ve Hükmedecek Merciler
CMK Madde 110
(1) Şüpheli, Cumhuriyet savcısının istemi ve sulh ceza hâkiminin kararı ile soruşturma evresinin her aşamasında adlî kontrol altına alınabilir.
(2) Hâkim, Cumhuriyet savcısının istemiyle, adlî kontrol uygulamasında şüpheliyi bir veya birden çok yeni yükümlülük altına koyabilir; kontrolun içeriğini oluşturan yükümlülükleri bütünüyle veya kısmen kaldırabilir, değiştirebilir veya şüpheliyi bunlardan bazılarına uymaktan geçici olarak muaf tutabilir.
(3) 109 uncu madde ile bu maddenin birinci ve ikinci fıkra hükümleri, gerekli görüldüğünde, görevli ve yetkili diğer yargı mercileri tarafından da, kovuşturma evresinin her aşamasında uygulanır.
(4) Şüpheli veya sanığın adli kontrol yükümlülüğünün devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda en geç dört aylık aralıklarla; soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi, kovuşturma evresinde ise resen mahkeme tarafından 109 uncu madde hükümleri göz önünde bulundurularak karar verilir.
Adli kontrol altında geçecek süre
CMK Madde 110/A
(1) Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde adli kontrol süresi en çok iki yıldır. Ancak bu süre, zorunlu hâllerde gerekçesi gösterilerek bir yıl daha uzatılabilir.
(2) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, adli kontrol süresi en çok üç yıldır. Bu süre, zorunlu hâllerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı, Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar ile Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlarda dört yılı geçemez.
(3) Bu maddede öngörülen adli kontrol süreleri, çocuklar bakımından yarı oranında uygulanır.
-
5271 sayılı CMK (Ceza Muhakemesi Kanunu) Tam Metin
Makaleler:
- Adli Kontrol Kararı ve İtiraz
- Ceza Muhakemesinde Duruşma
- Duruşmaya Hakim Olan İlkeler
CMK Madde 110 Gerekçesi
Madde, adlî kontrol kararının soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısının istemi ile sulh ceza hâkimi, kovuşturma evresinde ise görevli ve yetkili yargı mercii tarafından hükmolunacağını belirtmektedir.
Hâkim veya mahkeme 109 nci maddede belirtilen yükümlülükleri madde hükmünü göz önünde bulundurarak belirleyecektir. Cumhuriyet savcısının istemi hâlinde bu yükümlülükleri azaltabilecek, çoğaltılabilecek veya bütünü ile kaldırabilecektir.
Böylece, amaca yönelik olarak tam bir esneklik sağlanarak insancıllık ilkesi vurgulanmıştır.
CMK 110 (Adlî Kontrol Kararı ve Hükmedecek Merciler) Emsal Yargıtay Kararları
YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/1494 Karar: 2014/2310 Tarih: 20.02.2014
-
CMK Madde 110
-
Adlî Kontrol Kararı ve Hükmedecek Merciler
Türkiye Cumhuriyeti icra Vekiller Heyeti’ni cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etmeye teşebbüs suçundan sanık M. hakkında 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 147,, 61/1, 59/2. maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve yurt dışına çıkış yasağı şeklinde adli kontrol koruma tedbirine tabi tutulmasına dair İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 5.8.2013 tarihli ve 2009/191 Esas, 2013/95 Karar sayılı kararını müteakip, sanık müdafii tarafından adli kontrol kararına yapılan itirazın süre yönünden reddine dair anılan mahkemenin 30.9.2013 tarihli ve 2013/566 Değişik iş sayılı kararına itirazın reddine dair İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 24.10.2013 tarihli ve 2013/658 Değişik iş sayılı kararı ile ilgili olarak;
Dosya kapsamına göre:
1- )5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 110/2-3. maddesinde, “… Hakim, Cumhuriyet Savcısı’nın istemiyle, adli kontrol uygulamasında şüpheliyi bir veya birden çok yeni yükümlülük altına koyabilir; kontrolün içeriğini oluşturan yükümlülükleri bütünüyle veya kısmen kaldırabilir, değiştirebilir veya şüpheliyi bunlardan bazılarına uymaktan geçici olarak muaf tutabilir. 109. madde ile bu madde hükümleri, gerekli görüldüğünde, görevli ve yetkili diğer yargı mercileri tarafından da, kovuşturma evresinin her aşamasında uygulanır.”, şeklindeki düzenleme uyarınca, kovuşturmanın her aşamasında adli kontrol kararının değerlendirilebileceği gözetilmeden mahkemesince itirazın süre yönünden reddine karar verilmesinde,
2- )5271 Sayılı Kanunun “Adli kontrol” başlıklı 109. maddesinde “… Bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada, 100. maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adli kontrol altına alınmasına karar verilebilir.”, şeklindeki düzenleme ve aynı kanunun “… Tutuklama nedenleri” başlıklı 100. maddesinde “Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir, işin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.”, şeklindeki düzenlemeler uyarınca adli kontrol koruma tedbirine kuvvetli suç şüphesi ve tutuklama nedeni bulunması halinde karar verilebileceği, her ne kadar sanık hakkında mahkemesince üzerine atılı suçlan işlediği kabul edilerek mahkûmiyete karar verilmiş ise de, dosya kapsamına göre, milletvekili olması sebebiyle temsil görevini ifa ettiği, bu görevi sebebiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce yurt içinde olduğu gibi yurtdışında da yasama faaliyetleri çerçevesinde görevlendirilebileceği de dikkate alınarak, sanığın kaçması, delilleri karartma, saklanma sebeplerinin bulunmadığı cihetle itirazın kabulü yerine yazılı gerekçeyle reddine karar verilmesinde, isabet görülmediğinden bahisle, 5271 Sayılı CMK’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı’nın 24.1.2014 gün ve 2013/2029/6304 Sayılı kanun yararına bozma talebine atfen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 28.1.2014 gün ve 2014/35121 Sayılı tebliğnamesi ile daireye ihbar ve dava evrakı tevdii kılınmakla;
Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : 1 numaralı bozma nedeninin incelenmesinde;
Sanığın, 5.8.2013 tarihli mahkumiyet hükmüyle birlikte verilen adli kontrol kararına yasal süresinde itiraz etmediği anlaşılmaktadır. Kanun yararına bozma talebinde söz edilen ve dairemizce mahallinden getirtilerek incelenen, sanık müdafiince mahkemeye sunulmuş 23.9.2013 tarihli dilekçe içeriğinin esas itibariyle 5.8.2013 tarihli adli kontrol kararına itiraz mahiyetinde olmadığı ve adli kontrol kararının kaldırılması veya değiştirilmesi talebini içerdiği, mahkemesince kovuşturma evresinin her aşamasında ileri sürülebilecek nitelikteki bu talep hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi gerektiği ve bu karardan sonra yasal süresine bağlı yeni bir itiraz yasa yolunun başlayacağı gözetilmeden, 23.9.2013 tarihli dilekçe içeriğini karşılamayacak ve 110 ve 111. maddelerine aykırı olacak biçimde yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiş olup,
SONUÇ : Kanun yararına bozma talebine dayanılarak düzenlenen tebliğnamedeki bozma istemi incelenen dosya kapsamına nazaran yerinde görüldüğünden, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 24.10.2013 tarih ve 2013/658 Değişik iş sayılı kararının CMK’nın 309.”maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, bozma sebebine göre tebliğnamedeki 2 numaralı bozma nedeninin incelenmesine yer olmadığına, dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na TEVDİİNE, 20.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2007/12460 Karar: 2008/17473 Tarih: 20.10.2008
-
CMK 110. Madde
-
Adlî Kontrol Kararı ve Hükmedecek Merciler
Muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında hırsızlığa teşebbüs suçundan şüpheli H. D. hakkında yapılan soruşturma evresi sonunda, Antalya Cumhuriyet Başsavcılığınca 26.07.2006 günlü ve 2005/39638 soruşturma, 2006/17076 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi üzerine, adı geçen hakkında soruşturma evresinde talep üzerine A. 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 25.08.2005 tarihli ve 2005/668 sorgu numarası ile verilen adli kontrol kararının kaldırılması talebinin reddine ilişkin, A. 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 21.08.2006 tarihli ve 2006/1119 sayılı kararına karşı Adalet Bakanlığının 15.03.2007 gün ve 13914 sayılı kanun yararına bozma istemine dayalı Yargıtay C. Başsavcılığının 04.04.2007 gün ve 62070 sayılı ihbar yazısı ile infaz dosyası 02.05.2007 tarihinde Dairemize gönderilmekle incelendi:
Karar: Anılan yazıda;
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun;
- maddesinde; (1) Cumhuriyet savcısı, şüphelinin adli kontrol altına alınarak serbest bırakılmasını sulh ceza hakiminden isteyebilir. Hakkında tutuklama kararı verilmiş şüpheli ve müdafii de aynı istemde bulunabilirler.
(2) Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı adli kontrol veya tutuklamanın artık gereksiz olduğu kanısına varacak olursa, şüpheliyi re’sen serbest bırakır. Kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğinde şüpheli serbest kalır.
- maddesinde (1) Şüpheli, Cumhuriyet savcısının istemi ve sulh ceza hakiminin kararı ile soruşturma evresinin her aşamasında adli kontrol altına alınabilir.
(2) Hakim, Cumhuriyet savcısının istemiyle, adli kontrol uygulamasında şüpheliyi bir veya birden çok yeni yükümlülük altına koyabilir; kontrolün içeriğini oluşturan yükümlülükleri bütünüyle veya kısmen kaldırabilir, değiştirebilir veya şüpheliyi bunlardan bazılarına uymaktan geçici olarak muaf tutabilir.
(3) ile bu madde hükümleri, gerekli görüldüğünde, görevli ve yetkili diğer yargı mercileri tarafından da, kovuşturma evresinin her aşamasında uygulanır.
- maddesinde (1) Şüpheli veya sanığın istemi üzerine, Cumhuriyet savcısının görüşünü aldıktan sonra hakim veya mahkeme ikinci fıkrasına göre beş gün içinde karar verebilir.
(2) Adli kontrole ilişkin kararlara itiraz edilebilir. Hükümleri yer almaktadır.
5271 sayılı Kanun’un 103/2. maddesi 5271 sayılı Kanun’un 103/2. maddesi uyarınca, soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısının adli kontrol veya tutuklamanın artık gereksiz olduğu kanaatine varması durumunda şüpheliyi kendiliğinden serbest bırakılabilme yetkisi verdiği halde, mahkeme tarafından verilen adli kontrol kararını kendiliğinden ortadan kaldırma yetkisini vermemektedir. Bu madde ile tutuklu bulunan şüphelinin tutukluluk halinin devamına gerek bulunmadığı veya tutukluluğun soruşturmanın selameti açısından, tutuklamanın yerini alan adli kontrol tedbirine çevrilmesinin fayda getirmediği durumlarda hakim kararına gerek olmaksızın Cumhuriyet savcısı tarafından şüphelinin serbest bırakılabileceğinden bahsedilmiştir. Dolayısıyla Cumhuriyet savcısınca şüpheliyi serbest bırakma konusunda yetki verilmiş olup, adli kontrolü kaldırma yönünde bir yetki verilmemiştir.
Kanun koyucu, adli kontrol veya tutuklamanın gereksiz olduğu kanısına varan Cumhuriyet savcısına, hakim kararına gerek olmaksızın şüpheliye re’sen serbest bırakma yetkisi verirken, adli kontrolün kısmen veya tamamıyla kaldırılmasında aynı yetkiyi vermemiş, ancak 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 110/2. maddesi ile istemde bulunulması halinde adli kontrolün kaldırılması hakkında hakim tarafından karar verilebileceğini hüküm altına alınmış olması karşısında, Cumhuriyet başsavcılığı tarafından adli kontrolün kaldırılması konusundaki talep hakkında karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde talebin reddine karar verilmesinde isabet görülmemiş olduğundan bahisle 5271 sayılı CMK’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması Dairemizden istenilmiş ise de;
TÜRK MİLLETİ ADINA
5271 sayılı CMK’nın 103/2. maddesinde, soruşturma aşamasında tutuklanan şüphelinin tutuklanmasının gereksiz olduğuna karar veren Cumhuriyet Savcısının şüpheliyi kendiliğinden serbest bırakma yetkisi bulunduğu belirtilmiş; aynı maddede, hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilen şüphelinin serbest kalacağı hükme bağlanmıştır.
Şüpheli için daha fazla sınırlandırıcı bir tedbir olan tutukluluk durumunun sonlandırılmasına karar verme yetkisi tanınmış olan Cumhuriyet Savcısının, 5271 sayılı CMK. nın 110/1. maddesi gereğince, nitelik olarak daha az sınırlandırıcı bir düzenleme olan adli kontrol altına alınmış şüpheli hakkındaki bu tedbiri kaldırma yetkisinin olduğu, kıyasa olanak tanıyan ceza yargılaması hukukunun ışığında mümkün görülmüştür.
Sonuç: Açıklanan nedenle Antalya 1.Sulh Ceza Mahkemesi’nin 21/08/2006 gün ve 2006/1119 sayılı A. Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilen H.. ile ilgili adli kontrol kararının kaldırılmasına ilişkin isteminin reddine dair kararında bir isabetsizlik görülmediğinden, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kanun yararına bozma istemine ilişkin gönderme yazısının REDDİNE, 20.10.2008 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.