0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Eziyet Suçu

TCK Madde 96

(1) Bir kimsenin eziyet çekmesine yol açacak davranışları gerçekleştiren kişi hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (Ek cümle:12/5/2022-7406/5 md.) Suçun kadına karşı işlenmesi hâlinde cezanın alt sınırı iki yıl altı aydan az olamaz

(2) Yukarıdaki fıkra kapsamına giren fiillerin;

a) Çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı,

b) Üstsoy veya altsoya, babalık veya analığa ya da eşe veya boşandığı eşe karşı,

İşlenmesi halinde, kişi hakkında üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.



TCK Madde 96 Gerekçesi

Eziyet olarak, bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlarda bulunulması gerekir. Aslında bu fiiller de kasten yaralama, hakaret, tehdit, cinsel taciz niteliği taşıyabilirler. Ancak, bu fiiller, ani olarak değil, sistematik bir şekilde ve belli bir süreç içinde işlenmektedirler. Bir süreç içinde süreklilik arzeder bir tarzda işlenen eziyetin özelliği, işkence gibi, kişinin psikolojisi ve ruh sağlığı üzerindeki tahrip edici etkilerinin olmasıdır. Bu etkilerin uzun bir süre ve hatta hayat boyu devam etmesi, eziyetin bu kapsamda işlenen fiillere nazaran daha ağır ceza yaptırımı altına alınmasını gerektirmiştir.

Maddenin ikinci fıkrasında, eziyet suçunun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsurları belirlenmiştir. Bu unsurlara ilişkin açıklama için, kasten yaralama suçunun gerekçesine bakılmalıdır.


TCK 96 (Eziyet Suçu) Emsal Yargıtay Kararları


Yargıtay 14. Ceza Dairesi 2020/2205 E. , 2020/2716 K.

  • TCK 96
  • Eziyet Suçununun “neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama” suçuyla birlikte işlenmesi halinde faile neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçundan ayrıca ceza verilir.

İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda sanığın suç tarihinden önce gayri resmi birlikte yaşadığı Raziye’nin ilk eşinden olma çocuğu küçük mağdura karşı değişik tarihlerde eziyet verici eylemlerde bulunduğu kabul edilip, buna uygun olarak bir gün mağdurun merdivenden düşmesi sonrasında sopayla vurup, bacağında kemik kırığı oluşacak şekilde yaralaması eylemi de bu kapsamda değerlendirilmiş ise de, söz konusu eylemin eziyet suçundan ayrı olarak 5237 sayılı TCK’nın 86/1, 86/3-b, 3-e, 87/3. maddelerinde düzenlenen neticesi sebebiyle ağırlaştırılmış yaralama suçunu oluşturduğu ve sanığın bu suçtan ayrıca cezalandırılması gerektiği gözetilmeden sadece eziyet suçundan mahkumiyet hükmü kurulması karşısında, anılan karara yönelik istinaf başvurusunun kabulü yerine esastan reddedilmesi, bozma nedenidir.


Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2018/1568 E. , 2018/6828 K.

  • TCK 96
  • Kasten yaralama, hakaret, tehdit, cinsel taciz niteliği taşıyan fiiller eziyet suçunun unsurları olup bu fiiller nedeniyle ayrıca ceza verilmez.

Sistematik bir şekilde ve belli bir süreç içinde işlenen kasten yaralama, hakaret, tehdit, cinsel taciz niteliği taşıyan fiiller eziyet suçunun unsurları olup hakaret suçundan da ayrıca ceza tayini gerektiğine ilişkin bir hüküm bulunmadığından ve cezanın arttırılacağı hallerin TCK.nun 96/2. maddesinde sınırlı olarak sayıldığı gözetildiğinde sanıklar hakkında hem hakaret hem de eziyet suçundan ayrı ayrı hükümler kurulması, bozma nedenidir.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ E : 2014/439, K : 2014/14662

  • TCK 96
  • Eziyet Suçu ve kötü muamele suçundan farkı

5237 sayılı TCK.nun 96/1. maddesinde “bir kimsenin eziyet çekmesine yol açacak davranışları gerçekleştiren kişi…” ibaresi yer almakta; yasada eziyet kabul edilen eylemler tanımlanmamaktadır. Madde gerekçesinde ise “Eziyet olarak, bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlarda bulunulması gerekir. Aslında bu fiiller de kasten yaralama, hakaret, tehdit, cinsel taciz niteliği taşıyabilirler. Ancak, bu fiiller, ani olarak değil, sistematik bir şekilde ve belli bir süreç içinde işlenmektedirler. Bir süreç içinde süreklilik arzeder bir tarzda işlenen eziyetin özelliği, işkence gibi, kişinin psikolojisi ve ruh sağlığı üzerindeki tahrip edici etkilerinin olmasıdır. Bu etkilerin uzun bir süre ve hatta hayat boyu devam etmesi, eziyetin bu kapsamda işlenen fiillere nazaran daha ağır ceza yaptırımı altına alınmasını gerektirmiştir.” denilmektedir.

5237 sayılı TCK.nun 232/1. maddesinde düzenlenen kötü muamele suçu ise; merhamet, acıma ve şefkatle bağdaşmayacak davranışlardır.

Yarı aç veya susuz bırakma, uyutmamak, zor koşullarda çalışmaya mec- bur etmek gibi hareketleri kötü muameleye örnek olarak vermek olanaklıdır. Keza hakaret oluşturan fiiller, disiplin yetkisi kapsamına girmedikleri gibi, kötü muamele suçu olarak değil, hakaret suçundan dolayı cezalandırılmayı gerektirir.

Bu suçlarda temel özellik, kötü davranmadır. Bu kötü davranma, mağdu- run onur ve şerefiyle bağdaşmayan muameleye tabi tutulması, ona acı veren ve insan olarak hak etmediği bir işlem uygulanması olabilir. Bu eylemler çoğunlukla, yaralama, tehdit, sövme gibi yasanın başka maddelerinde açıkça düzenlenmiş suçlar dışında kalan eylemleri kapsar. Bu eylemler, çıplak gezdirme, aç bırakma, sürekli alay etme, korkutma gibi olabilirler. Bu eylemler aynı zamanda bu bölümde incelenen eziyet suçunu da oluşturan eylemlerdir. Eziyet suçu ile bu suçları ayırt etmek açısından, eziyet suçu bakımından sistematik olma ve süreklilik unsurunun aranacak olup ve kastın bu unsurları da kapsaması gerekmektedir. Öte yandan eziyet genel bir suç tipi iken, diğer suçlar için faille mağdur arasında özel bir ilişki olması gerekir.

Somut olayda mağdura yönelik eylemlerin uzun zaman dilimine yayıldığı yönündeki tanık beyanları ile mağdurun tüm aşamalardaki istikrarlı beyanları ve hükmün gerekçesine göre sanık Gülcan A…`ın mağdura vücudunun çeşitli yerlerinde morluk oluşturacak şekilde vurmak, aç bırakmak, sürekli aşağılamak, terlikle yaralamak şeklindeki eylemlerinin bir bütün halinde eziyet suçunu oluşturduğu anlaşılmakla sanık Gülcan Altıntaş ile ilgili tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.

Yapılan yargılamaya, dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde gösterilen ve değerlendirilen delillere, oluşa ve mahkemenin soruşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, suçun oluşumuna ve niteliğine uygun kabul ve uygulamasına, hukuka uygun, yasal ve yeterli olarak açıklanan gerekçeye göre sanıklar müdafiinin, suçun sübutuna, delillerin mahkumiyete yeterli olmadığına, eksik incelemeye, suç vasfına yönelik yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin (ONANMASINA), oybirliğiyle karar verildi.


Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2016/6235 E. , 2019/3438 K.

  • TCK 96
  • Eziyet suçunun unsurları

Eziyet suçu serbest hareketli bir suçtur. Bu suçun maddi unsuru eziyet etmektir. Yasada eziyet teşkil edecek davranışlar gösterilmemiştir. Ancak madde gerekçesinde eziyet; bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlarda bulunulması olarak tanımlanmıştır. Daha açık bir deyişle, eziyet bedensel acı verse dahi daha çok psikolojik açıdan uygulanan, ruhsal sorunlar doğuran yöntemlerdir. Eziyet teşkil eden bu fiiller, ani olarak değil, sistematik bir şekilde ve belli bir süreç içinde işlenmektedirler.

Eziyeti oluşturan fiilller aslında kasten yaralama, hakaret, tehdit, cinsel taciz niteliği taşıyabilirler. Ancak, bu fiiller, ani olarak değil, sistematik bir şekilde ve belli bir süreç içinde işlenirlerse eziyet suçu söz konusu olabilir.

Bu açıklamalar ışığında sistematik olma kavramı ele alındığında;

Bir görüşe göre sistematik olmak, az çok bir plan dâhilinde önceden tasarlanmış olarak, birkaç kişi tarafından hiyerarşik yapı içerisinde işbölümü yapılarak belli bir faaliyetin gerçekleştirilmesidir.

Diğer bir görüşe göre, sistematik olarak belli bir süreç içinde uygulanma kriteri, aynı hareketlerin tekrarlanması olarak anlaşılmamalıdır. Farklılık gösterse bile, belli bir süreç içerisinde uygulanan hareketler bütün halinde, “İnsan onuruyla bağdaşmayan” ve “Bedensel veya ruhsal yönden acı çektiren”, “Aşağılayan” hareket özelliği kazanmışsa bu suç oluşacaktır. Bu sistematik hareket eziyeti kesintisiz bir suç haline getirir. Bu arada ilk olarak gerçek içtima hükümleri uygulanarak her bir fiil için failin ayrı ayrı cezalandırılabileceği söylenebilir. Ancak gerçek içtima uygulanabilmesi için fikri içtima koşullarının somut olayda gerçekleşmemesi gerekir.

TCK’nin 103. maddesinde ifadesini bulan “Çocukların cinsel istismarı” suçunda cezalandırılmak istenen eylem ise, cinsel saldırı ya da cinsel ilişki değil cinsel istismardır. Cinsel istismar niteliğindeki eylemler arasında cinsel ilişki de mevcut ise bu fiil TCK’nin 103. maddesinin 2. fıkrasında suçun nitelikli hali olarak kabul edilmiştir. İstismarda bir saldırıda bulunmak zorunlu değildir ve bu yönüyle rıza mevcut olsa bile (a) ve (b) bentleri çerçevesinde çocuğun yaşı ve durumuna göre eylem istismar niteliği taşıyabilir.

Cinsel istismar, bir çocuğun rızası olmadan veya hileyle yani fesada uğratılmış bir irade ile rızası alınarak yahut fiziksel ya da psikolojik baskıya maruz bırakılarak cinsel uyarı veya tatmin gibi cinsel amaçlar için kullanılmasıdır. Birey adeta cinsel istismarcı tarafından bir cinsel obje haline getirilmektedir. Cinsel arzuların tatmin amacına yönelik olarak suçun işlenmesinde cebir ve şiddetin basit kasden yaralama suçunu aşacak şekilde kullanılması halinde ise o suçtan da mahkum edileceği muhakkaktır.

Somut dosyamızdaki bilgi ve belgelere gelince;

Katılan …‘ın aşamalarda özetle, sanıklar … ve … ile Pozantı M Tipi Ceza İnfaz Kurumunda aynı koğuşta kaldıkları sırada bu sanıklar tarafından hergün darp edildiği, uyurken üzerine su döktükleri, sanık …‘ın 5-6 kez vücudunu ellediği, banyo yaparken içeri girmeye çalıştığı şeklinde beyanda bulunduğu,

Sanıkların suçlamaları kabul etmedikleri,

Sanıklar ve katılanla aynı koğuşta kalan tanıklardan …‘ın kolluk ifadesinde, sanıkların katılanı sık sık darp ettiğini, cinsel istismara ilişkin herhangi bir görgüsünün olmadığını söylediği, kovuşturma aşamasında, herhangi bir kötü muameleye tanık olmadığını ifade ettiği,

Tanık …‘ın kolluk ifadesinde, sanıkların katılanı çekpas sapı ile defalarca dövdüklerini, koğuşta herkese karşı bu hareketleri yaptıklarını, tacize ilişkin bilgisinin olmadığını söylediği, kovuşturma aşamasında dinlenemediği,

Tanık Muhammet Savaş’ın aşamalarda özetle, katılanın amcasının oğlu olduğunu, sanıkların katılanı çekpas sapıyla defalarca dövdüklerini, sanık …‘ın birkaç kez katılanın vücudunu ellediğini, banyo yaparken içeri girmeye çalıştığını, içeri girip çıktığını söylediği,

Tamamı sözlü yargılamadan oluşan dosyada,

Sanıklar ve katılan ile aynı koğuşta kalan diğer kişiler belli olduğu halde, bu kişilerin tanık olarak beyanlarına başvurulmadığı, katılan ve tanık … dışındaki tanıkların kendi içinde ve diğer tanıklar ile beyanları arasındaki aykırılıkların giderilmediği anlaşılmıştır.

Hal böyle olunca, öncelikle;

Katılanın sanıklar tarafından sık sık kötü muameleye ve sanık … tarafından cinsel istismara uğradığı ileri sürülen olayda; katılan ve sanıklarla olay tarihlerinde aynı koğuşta kalan diğer kişilerin tanık olarak beyanları alındıktan, katılan ve tanık beyanları arasında ortaya çıkan mubayenet giderildikten sonra, yukarıdaki teknik anlatımlar ışığında, sanıkların suç teşkil eylemlerinin hukuki nitelendirilmesi yapılıp, buna uygulanacak hukuki normun tayin ve tespiti gerektiği gözetilmeden, eksik soruşturma ile yetinilip, yazılı şekilde karar verilmesi, bozma nedenidir.


Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2014/32272 E. , 2015/16125 K.

  • TCK 96
  • Eziyet suçunda içtima hükümleri

5237 sayılı TCK.nun 96/1. maddesinde “Bir kimsenin eziyet çekmesine yol açacak davranışları gerçekleştiren kişi hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” ibaresi yer almakta, yasada eziyet kabul edilen eylemler tanımlanmamaktadır. Madde gerekçesinde ise “Eziyet olarak, bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlarda bulunulması gerekir. Aslında bu fiiller de kasten yaralama, hakaret, tehdit, cinsel taciz niteliği taşıyabilirler. Ancak, bu fiiller, ani olarak değil, sistematik bir şekilde ve belli bir süreç içinde işlenmektedirler. Bir süreç içinde süreklilik arzeder bir tarzda işlenen eziyetin özelliği, işkence gibi, kişinin psikolojisi ve ruh sağlığı üzerindeki tahrip edici etkilerinin olmasıdır. Bu etkilerin uzun bir süre ve hatta hayat boyu devam etmesi, eziyetin bu kapsamda işlenen fiillere nazaran daha ağır ceza yaptırımı altına alınmasını gerektirmiştir.” denilmektedir.

Sistematik bir şekilde ve belli bir süreç içinde kasten yaralama, hakaret, tehdit ve cinsel taciz niteliği taşıyan, insan onuruyla bağdaşmayan, mağdurun bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine ve aşağılanmasına yol açan davranışların eziyet suçunu oluşturduğu, oluşa ve dosya kapsamına göre sanıkların fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ederek, önceden tanıdıkları katılanı araçlarına alarak bir arkadaşlarına ait kahve- haneye götürdükten sonra, aralıklarla basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek derecede dövme, hakaret etme, öldürmekle tehditte bulunma fiilleri ile çıplak fotoğraf- larını çekme ve polise gitmesi halinde fotoğrafların internette yayınlanacağının belirtil- mesinin ise, hakkı veya yükümlü olunan bir şeyin yapılması veya yapılmamasından bahisle zorlama olmadığından tehdit suçunu oluşturup eziyet kapsamında kaldığı ve eylemin bütün halinde TCK.nun 96/1. maddesinde düzenlenen eziyet suçunu oluşturacağı, TCK.nun 3. ve 61/1. maddeleri gözetilerek alt sınırdan uzaklaşılarak cezaya hükme- dilmesi gerekirken, kasten yaralama, şantaj ve eziyet suçlarından ayrı ayrı hükümler kurulması, bozma nedenidir.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/6726 Karar : 2014/1003 Tarih : 16.01.2014

  • TCK 96. Madde

  • Eziyet Suçu

5237 sayılı TCK.nun 96/1. maddesinde “Bir kimsenin eziyet çekmesine yol açacak davranışları gerçekleştiren kişi hakkında …..” ibaresi yer almakta, yasada eziyet kabul edilen eylemler tanımlanmamaktadır. Madde gerekçesinde ise “Eziyet olarak, bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlarda bulunulması gerekir. Aslında bu fiiller de kasten yaralama, hakaret, tehdit, cinsel taciz niteliği taşıyabilirler.

Ancak, bu fiiller, ani olarak değil, sistematik bir şekilde ve belli bir süreç içinde işlenmektedirler. Bir süreç içinde süreklilik arzeder bir tarzda işlenen eziyetin özelliği, işkence gibi, kişinin psikolojisi ve ruh sağlığı üzerindeki tahrip edici etkilerinin olmasıdır. Bu etkilerin uzun bir süre ve hatta hayat boyu devam etmesi, eziyetin bu kapsamda işlenen fiillere nazaran daha ağır ceza yaptırımı altına alınmasını gerektirmiştir” denilmektedir.

Somut olayda, sanıklar ile şikayetçilerin aynı cezaevinde birlikte kaldıkları, koğuş temsilcisi olan sanık Ahmet Ç… ile onunla birlikte hareket eden sanıklar Sezer K… ve Musa T…‘ın kaldıkları kurumun tüzük ve yönetmeliklerinin dışında hareket ederek aynı koğuşta kalmakta olan diğer şikayetçi ve mağdurlara baskı kurup kendi istekleri doğrultusunda hareket etmeye zorladıkları ve sabahları herkesin 11.30’a kadar yatmalarını isteyerek koğuşta kalanların sabah kahvaltısında dağıtılan çorbaları almalarını engelledikleri, yine almalarına izin verdikleri diğer kahvaltılıkları da gürültü olmamasını ileri sürerek öğle vaktine kadar yemelerine izin vermedikleri, koğuşta eli belinde ve cebinde gezmeyi, tesbih çekmeyi, bacak bacak üstüne atmayı, yüksek sesle konuşmayı yasakladıkları, sözlü ve fiili şiddet uygulayarak kurallara uymayanları kaldıkları bu koğuştan atacaklarını beyan ederek baskı altına aldıkları ve bir kısım şikayetçileri dövdükleri, mağdurlardan Osman Ç…‘i soyup hortum tutup fırça ile yıkamak ve değişik zamanlarda bir çok defa dövmek suretiyle eziyet edip kasten yaralama eyleminde bulundukları, dövdükleri mağdurlardan Yılmaz`ın doktora gitmesini de engelledikleri, dövdükleri mağdurların vücutlarında oluşan yara berelere morarmasın diye buz ve ekmek içi koydukları, şiddet uyguladıkları bu şahıslara sorulması durumunda “kapıya çarptım” gibi beyanlarda bulunmalarını tembihleyerek şikayet etmelerini de engelledikleri, bu itibarla sanıkların süreklilik gösteren eylemlerinin bir bütün halinde eziyet suçunu oluşturduğu gözetilmeden, atılı suçtan cezalandırılmaları yerine yazılı gerekçe ile beraat kararı verilmesi, Yasaya aykırı, Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas : 2012/8495 Karar : 2012/5886 Tarih : 24.05.2012

  • TCK 96. Madde

  • Eziyet Suçu

Kötü muamele suçundan sanık Ayşe B… ; aile hukukundan kaynaklanan yükümlülüğün ihlali suçundan sanık Mustafa B…`ın; yapılan yargılamaları sonunda; atılı suçlardan beraatlerine dair Kahramanmaraş 3. Sulh Ceza Mahkemesinden verilen 15.03.2011 gün ve 2010/1350 Esas, 2011/175 Karar sayılı hükümlerin süresi içinde Yargıtayca incelenmesi katılan Emre B… vekili ve Cumhuriyet Savcısı tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğnameyle Daireye gönderilmekle incelenerek gereği düşünüldü:

Katılan mağdurun, babası sanık Mustafa tarafından sürekli olarak sanayide çalıştırıldığını ve babasının işte olduğu günlerde üvey annesi sanık Ayşe Bahar`ın kendisini banyoya bağlayarak kemerle darp ettiğini, ağzına acı biber doldurduğunu iddia etmesi karşısında,

sanıkların eylemlerinin 5237 sayılı TCK.nın 96 ncı maddesi kapsamında yer alan eziyet suçu niteliğinde olup olmadığının tayin ve takdiri ile bu konudaki kanıtların değerlendirilmesi üst dereceli asliye ceza mahkemesine ait olup görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması,

Bozmayı gerektirmiş, katılan vekili ve Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, sair yönleri incelenmeyen hükümlerin ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2010/13752 Karar : 2012/16763 Tarih : 16.05.2012

  • TCK 96. Madde

  • Eziyet Suçu

Mahkemece gerekçeleri gösterilerek hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verildiğinden, tebliğnamede yer alan bozma düşüncesine iştirak edilmemiş;

sanığın geçimsizlik nedeniyle ayrı yaşadığı eşine hakaret ve tehdit edip birden fazla yaralama eylemleri gerçekleştirdiği anlaşılmakla, eyleminin TCK.nun 96/2-b. madde ve fıkrasında tanımlanan suçu oluşturduğu gözetilmeden, suç nitelendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı biçimde hüküm kurulması aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin tahkikat neticelerine uygun olarak tecelli eden kanaat ve takdirine, tetkik olunan dosya içeriğine göre sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ( ONANMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2008/16179 Karar : 2010/13024 Tarih : 5.07.2010

  • TCK 96. Madde

  • Eziyet Suçu

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede,

Akıl hastası olduğu ileri sürülen sanığın, yaşları on sekizden küçük çocukları Servet ve Sevda`yı, çöpleri biriktirdiği evde sağlıksız yaşam koşulları altında tuttuğu, çıplak gezdirdiği, gerekli sağlık ve bakım koşullarını gerçekleştirmediği, şiddet uyguladığı, bakımlarını yapmadığı, eve hapsettiği, beş yıl boyunca mağdur çocukların sosyal hayatla irtibatlarının kesildiği, her türlü kötü muameleye tabi tuttuğu, bu şekilde TCK 96 maddesinde tanımlanan eziyet suçunu işlediği iddiasıyla açılan davada;

1 ) 08.10.1989 ve 01.05.1992 doğum tarihli olup, suç tarihinde on sekiz yaşından küçük olan mağdurlar Servet ve Sevda’nın, annelerinden ayrı yaşadıkları, ikisinde de mental retardasyon denilen akıl hastalığının bulunduğu, her ne kadar mağdurlara CMK`nın 234. maddesi gereğince barodan vekil atanmış ise de, mağdurların şikayet hakkını kullanacak fiil ehliyetine sahip olmadıkları, velayeti altında bulundukları babalarının da sanık olarak yargılandığı dikkate alındığında;

Öncelikle anneleri Bilgin’in usulüne uygun şekilde mahkemeye getirilerek davadan haberdar edilmesinin sağlanması, mümkün olmadığı takdirde ise mağdurların haklarının korunması ve mahkeme önünde hukuki temsillerinin sağlanması için 4721 sayılı Medeni Kanun`un 426 ve devamı maddeleri gereğince kayyım atanması, şikayet hakkının veli ya da kayyım aracılığıyla kullanılarak, bundan sonra CMK 234 maddesi gereğince vekil tayin edilmesi gerektiği düşünülmeden, şikayet hakkını kullanacak fiil ehliyetine sahip olmayan mağdurlara doğrudan vekil atanarak temsil ve şikayet haklarının kısıtlanması,

2 ) Akıl hastası olduğu iddia edilen sanık hakkında Adli Tıp Kurumu Gözlem İhtisas Dairesinde gözlem altına alınmasına karar verilerek, 5237 sayılı TCK`nın 32 ve 57. maddeleri kapsamında Adli Tıp Kurumu Gözlem İhtisas Dairesi ve Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulundan rapor alınması gerekirken, Elazığ Ruh Sağlığı Hastalıkları Hastanesinin “ayakta muayene edilmek suretiyle” düzenlenmiş 26.04.2007 tarihli yetersiz raporuna dayanılarak hüküm kurulması,

3 ) Mağdurlar Servet ve Sevda hakkında, Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığınca 27.10.2006 tarih ve 2006/11470 sayılı yazı ile, Elazığ Aile Mahkemesinden 5395 sayılı Kanun gereğince koruma tedbiri istendiği, Elazığ Aile Mahkemesinin kararıyla H… Yetiştirme Yurduna yerleştirildikleri anlaşılmakla; tedbir kararı dosyaya getirtilerek 2828 sayılı Kanun uyarınca mağdurlar hakkında usulüne uygun koruma kararı alınıp alınmadığı ve alınmışsa aynı Kanunun 22 ve 24. maddeleri uyarınca koruma kararının sayılan istisnalar hariç, çocuk reşit olana kadar devam edeceğinden, devam edip etmediği araştırılıp, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünün mağdurları temsil ve haklarını korumaya yetkili olup olmadığı belirlenerek davanın Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğüne duyurulması gerektiğinin düşünülmemesi,

4 ) CMK`nın 325/1. maddesi uyarınca, hakkında güvenlik tedbirine hükmolunan sanığa yargılama giderlerinin de yükletilmesine karar verilmesi gerekirken, yargılama giderlerinin kamu üzerinde bırakılmasına karar verilmesi,

SONUÇ : Yasaya aykırı ve mağdur Servet vekilinin temyiz nedenleri ile değişik gerekçeyle tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKMÜN başkaca yönleri incelenmeksizin ( BOZULMASINA ), yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 05.07.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas : 2009/6525 Karar : 2010/3023 Tarih : 27.04.2010

  • TCK 96. Madde

  • Eziyet Suçu

F… Y…yi kasten öldürmekten sanık R… Y…nin yapılan yargılanması sonunda, hükümlülüğüne ilişkin İzmir Altıncı Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 17/12/2008 gün ve 196/393 sayılı hükmün Yargıtay`ca incelenmesi sanık müdafii ile müdahiller vekili taraflarından istenilmiş, sanık duruşma da talep etmiş olduğundan dava dosyası C. Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle: sanık hakkında duruşmalı, müdahillerin temyizleri veçhile incelendi ve aşağıdaki karar tespit edildi.

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin, takdire ilişen cezayı azaltıcı sebebinin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma nedeni dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin temyiz dilekçesinde ve duruşmalı incelemede suç vasfına, tahrikin düzeyine vesaireye yönelen, katılanlar vekilinin bir nedene dayanmayan ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine;

Ancak;

Oluşa, dosya içeriğine, tanıklar Osman Nuri ve Mehmet`in olaydan hemen sonra alınan anlatımlarına göre; birahanede çalışan ve para karşılığı erkeklerle ilişkiye giren maktule ile bir süre birlikte yaşayan, ancak daha sonra onun birahanede çalışmasına ve başkalarıyla birlikte olmasına rıza göstermeyen evli ve iki çocuk sahibi sanığın, olay günü saat 02.00 sıralarında evine gittiği maktulenin kapıyı açmaması üzerine ona küfrederek aşağıya inip bir süre beklediği ve daha sonra maktulenin onu içeri alması üzerine aralarında çıkan tartışma sonrası onu canavarca hisle öldürdüğü olayda; Maktulenin yaşam tarzının sanık yönünden tahrik oluşturmayacağı, olay öncesinde veya sırasında maktuleden kaynaklanan sanık lehine tahrik oluşturacak herhangi bir haksız söz veya eylem bulunmadığı gibi olaydan önce sanığın maktuleye küfretmesiyle ilk haksız hareketin kendisinden kaynaklandığı anlaşıldığı halde, oluşa ve dosya kapsamına uygun olmayacak gerekçeyle ve sanığın daha az ceza almaya yönelik soyut nitelikteki savunmasına itibarla tahrik hükmü uygulanarak eksik ceza tayini,

SONUÇ: Bozmayı gerektirmiş, katılanlar vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, resen de temyize tabi bulunan hükmün üye Salih Zeki İskender`in suç vasfının canavarca his şevkiyle değil, töre saikiyle olduğu yönündeki karşı oyu ve oyçokluğu, diğer yönlerden oybirliği ile tebliğnamedeki düşünce gibi ( BOZULMASINA ), karar verildi.

KARŞI GÖRÜŞ

I.) OLAY: Dosya içeriğine göre, evli ve iki çocuklu sanık öldürdüğü Fatma’yla evlilik dışı birlikte yaşamaktadır. Ancak, üzerine düşen başka ekonomik sorumlulukları yerine getirmemektedir. Öldürülen ekonomik gereksinimlerini yerine getirmek için bir birahanede çalışmakta, kimi zamanlar da para karşılığı başka erkeklerle birlikte olmaktadır. Sanık öldürülenden bu ilişkilerine son vermesini istemiştir. Olay günü öldürülenin konutuna gece yarısı gelmiş, içeri alınmayınca olay çıkarmış, konuta girdikten sonra da 18 bıçak darbesiyle öldürmüş ve vajinasına tuzluk sokmuştur. II.) HUKUKSAL DEĞERLENDİRME: Sanığın eylemi gerçekleştirdiği ve olayda tahrik bulunmadığı konusunda görüş ayrılığı bulunmamaktadır. Farklı düşünce, sanığın eyleminin nitelendirilmesi konusunda odaklanmaktadır. 1- Sanığın eylemini, TCK’nun 82/1 -b maddesinde tanımlandığı biçimde “canavarca hisle ve eziyet çektirerek” işlendiği kuşkulu kalmıştır: “Canavarca hisle ve eziyet çektirerek” öldürmek eylemleri farklı nitelikli suçlardır. Canavarca his kişinin manevi durumuna, eziyet çektirmek ise suçun işleniş biçimine göre belirlenmelidir. Öğretide ve uygulamada açıkladığı gibi, “canavarca his,” insan yaşamını ortadan kaldırmadan zevk almak ya da maddenin gerekçesinde açıklandığı üzere, kişinin acıma hissi olmaksızın bir başkasını öldürmesi hali şeklinde tanımlanabilir. Uygulamada bu konuda şöyle denilmiştir: “Toplumun ortak bilincinin, duygusunun ve vicdanının hiçbir zaman onaylamayacağı, alçakça bir güdü/içtepi ve amaç itibariyle tehlikeli ve vahşi kötülük eğilimi sergileyerek öldürmektir” (1. CD. 29.12.2004 t. 2994- 4402 s.) Eylemin canavarca his şevki ile işlenmesi başka şey, işleniş tarzının canavarca olması başka şeydir. TCK bu suçta hareketi değil, his/duygu itibariyle içtepiyi/güdüyü ağırlaştırıcı neden olarak benimsemiştir (CGK. 17.12.2002 T. 294-425 s.). Eziyet çektirerek öldürme, failin mağdura maddi ve manevi acılar çektirerek ve ağırlığı ve süresi bakımından öldürme için gerekli olan ölçünün ötesindeki eziyet ile mağduru öldürmesi halinde söz konusu olur. Eziyet çektirme olgusu, TCK.nun 96. maddesinin gerekçesinde şöyle açıklanmıştır: “bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlarda bulunulması eziyettir.” Her an için ölüm sonucunu gerçekleştirebilme olanağı bulunan failin, mağdura acı vermek için bu hareketleri tekrarlaması ve ölüm neticesini yavaş yavaş gerçekleştirmesi” durumunda eziyet çektirerek öldürmenin varlığını kabul etmek gerekir. Uygulamada eziyet niteliğindeki hareketlerin ölüm sonucu için gerekli olmadığına dikkat çekilmiştir. Bu bağlamda somut olay değerlendirildiğinde: Yerel mahkemenin kabulüne göre, öldürülende 18 bıçak darbesi vardır ve vajinasına tuzluk sokulmuş olmasını canavarca hisle ve eziyet çektirerek öldürme olarak nitelendirmiştir. Öncelikle belirtelim ki, yukarıda da açıklandığı üzere canavarca his ve eziyet çektirme farklı unsurları içerir. İki ayrı unsurun birlikte uygulanmasının kabulünün gerekçesi ortaya konulamadığı gibi dosya içeriğine uygun değildir. Bıçak darbeleri öldürmenin gereğidir ve sayısı sanığın saikini ortaya koymaz. Öldürülenin vajinasına tuzluk sokulması ölümden önce mi, sonra mı gerçekleşmiştir açıkça belirlenememiştir. Sanık lehine yorumla ölümden sonra olduğu benimsenmeliydi. Böylece, öğreti ve uygulamada benimsendiği gibi, ölümden sonra yapılan hareketlerin canavarca his ve eziyet çektirme eylemi sayılamayacağı kabul edilmeliydi. Ölümden önce soktuğu varsayılsa bile, kanımızca bunun cinsel saldırı olarak yorumlanması gerekirdi. 2.) Sanık eylemini töre saikiyle gerçekleştirmiştir: Yeni Ceza Yasası, “töre saikiyle kasten öldürme” suçunu nitelikli öldürme suçları arasında saymış, “ağırlaştırılmış müebbet hapis” cezasıyla cezalandırılmasını yaptırıma bağlamıştır (TCK. m. 82/1-k). Ancak Yasada “töre saiki” kavramı tanımlanmamıştır. Dolayısıyla, sosyolojik bir kavram olan törenin tanımlanmasında, içeriğinin belirlenmesinde, namus ve şeref kavramlarıyla ilişkisinin ortaya konulmasında, ceza hukukunun geçerli yorum ilkeleri yanında, sosyolojik açıklamalara da başvurulmasında zorunluluk vardır. Sosyoloji ve Hukuk yazınında ileri sürülen görüşlere kısaca yer verilmesinde yarar görmekteyiz. Yasalar yönünden suç sayılmakla birlikte belli bir kültürün üyelerinin suç saymadığı eylemler vardır ki bunlar kan davaları ile namus cinayetleridir. İkisi de törelere dayalı suçlardır. Töre cinayetlerinden kan davaları erkeklerin; namus cinayetleri ise kadınların öldürülmesine yöneliktir. Töre cinayetleri, kadına yönelik bir tür namus cinayetleridir. Namus cinayetlerinde söz konusu olan, sert, acımasız törelerdir. Töre, sosyolojik bir kavram olan toplumsal “norm” içinde yer alır. Toplumsal değerlerden, normlardan sapmalar genellikle sert ve acımasız yaptırımları içerir. Töre cinayeti kurbanının töreye aykırı davranışı konusunda da belli bir ölçü yoktur. Ölçüler duruma, algılama biçimine ve yöreye göre değişebilmektedir (Prof. Dr. Tezcan Mahmut, Türkiye’de Töre (Namus) Cinayetleri, Naturel Yayını, 1. Baskı. Ankara 2003). Namus kavramının içeriği, genelde son derece katı kurallar biçiminde beliren cinsel davranışa ilişkin gelenek ve göreneklerden kaynaklanır. Bu alanda ilk kural, cinsel saflık ve sakınmadır. Saflığı korumak kadına düşen bir yükümlülüktür. Sakınma ise her iki cinsin görevidir. Kadının namusu, saflığını evlenmeden önce herkese karşı koruması, evlendikten sonra cinselliğini yalnızca kocasına sunmasıyla sağlanır. Bunun dışındaki her cinsel eylem namussuzcadır. Erkeğin namusunu belirleyen iki şey vardır; Kendisine bağlı olan kadınların namusunu titizlikle koruması ve başkalarının namusuna el atmamasıdır. Namus, genel olarak bireyin ve/ya da ailesinin sosyal itibarı ya da saygınlığı diye tanımlanabilecek şeref kavramının ayrılmaz bir öğesidir. Azgelişmiş toplumlarında, yerleşik gelenekler ve görenekler bir erkeği, kendisinin ve ailesinin şerefini korumaya, kadını da cinsel saflığını ya da namusunu korumaya zorunlu kılmaktadır. Kısaca, bir namus cinayeti, kendi namusunun lekelendiğine ve dolayısıyla şerefinin kuşkuya düştüğüne inanan erkek ve kadınların, saldırganın yaşamına yönelttikleri karşı saldırıdır. Çünkü namusuna doğrudan saldırılan kadın olsun, namusu kendine bağlı olan kadınların cinsel saflığını korumak yükümlülüğüyle ölçülen erkek olsun, kamuoyu önünde lekelenecekler, onurlarını ve saygınlıklarını yitireceklerdir. Namus cinayetlerini özendiren, destekleyen ve bu tür cinayetleri işleyenleri koruyan bir sosyo-kültürel ortamın/çevrenin olduğu bilinmektedir. Bu çevrede namus cinayeti işleyenlerin namuslarını/şereflerini korurken, onların toplumsal/cemaatsel değer ve ahlak yargılarına uygun hareket ettikleri, hatta onları uyguluyor oldukları için onay görmeleri olağandır, (Prof. Dr. Ergil Doğu Türkiye’de Terör ve Şiddet, Turhan Kitabevi, 1. Baskı, Ankara 1980). Töre, topluluğun totemini yani “topluluğun birlikteliğini ve kutsallığını” sembolize eder. Namus, töreye uyduğu oranda bireye verilen değerdir. Başka bir anlatımla töreye uyan namuslu, aykırı düşen namussuzdur. Dışarıdan sunulan bir değer olan ancak, töre etkisiyle içselleştirilen şeref kavramı, belirli bir topluluk üyelerinin namusları toplamı olduğu, ayrıca namus ve şeref kavramlarının birbirine çok yakın anlamlar içerdiği söylenebilir. Töre sözcüğünün yasaya alınmasının hukuksal ve toplumbilimsel açıdan uygun bir seçim olmamakla birlikte, töre adına öldürmenin, namusunu kurtarmak için öldürme suçunu da kapsadığından kuşku yoktur (Doç. Dr. Sancar, Türkan Yalçın, Töre Ötekinin Sorunu(mu), Seminer, Eşitlik İlkesi ve Ayrımcılık Yasağı, 15-18 Kasım 2008 İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi, İnsan Hakları Uygulama Merkezi). 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun, “haksız tahrik” hükmünün düzenlendiği 29. maddesinin gerekçesinde, bu maddede “haksız fiil” ibaresine yer verilmesinin amacı şöyle açıklanmıştır; “Ülkemizde özellikle töre veya namus cinayeti olarak adlandırılan akraba içi öldürme suçlarında haksız tahrik indiriminin yanlış biçimde uygulanmasının önüne geçilmek olduğu” yazılıdır. Gerekçedeki açıklamada yer alan töre ve namus cinayetleri kavramlarının eş anlamlı kullanılması dikkat çekicidir. Bu ifade, töre saikiyle öldürme suçunun namusunu cinayetlerini de kapsadığı görüşünü güçlendirmektedir. Ceza Yasası’nın hazırlamasına ilişkin komisyonlarda etkin görevler alan Prof. Dr. Adem Sözüer (http:// www.tempodergisi. com..tr/toplum_politika/06326/) töre saiki yerine namus saiki kavramının benimsenmemesini şöyle açıklamıştır: “Namus saiki töre saikinin içine girer. Ancak namus saiki kavramına yer verilmesi durumunda aldatılan veya cinsel saldırıya uğrayan kadınların namusunu kurtarmak için öldürmelerinde ceza indirimden yararlanmalarını önleyen yanlış uygulamaların önüm geçilmesi sağlanmış olacaktır. Ancak, töre saiki yerine namus saikinin eklenmesi ya da tüm saikler kaldırılması yerinde olurdu.” Türkiye, 1986 yılından beri “Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi” sözleşmesine (CEDAW), 2003 yılından beri de “CEDAW İhtiyari Protokolüne`` taraftır. Kadınlara karşı Ayrımcılığın Önlenmesi (CEDAW) Komitesinin 32. Oturumunda (18-28 Ocak 2005) hazırlanan Türkiye Raporu’nun sonuç bölümünde: “Ceza Yasasında “namus cinayeti” yerine “töre cinayeti” ifadesinin kullanılmış olmasının kadınlara yönelik işlenen bu tür suçların daha zayıf bir kovuşturmaya uğraması ve bu suçları işleyenlerin daha hafif cezalara çarptırılmasına neden olacağı görüşü dile getirilmiştir. SONUÇ olarak, Tahrik uygulamasını gerektiren haksız eylemin etkisinde işlenen öldürme suçları dışında kalan, kadının bedeni üzerinden tanımlanan eril namus anlayışına, toplumsal geleneklere uymayan nedenlere dayalı tüm öldürme suçlarının Yeni Ceza Yasanının 82/1-k. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği kanısındayız. Bu açıklamaların ışığında somut olay değerlendirildiğinde: Sanıkla öldürülen Fatma evlilik dışı birlikte yaşamaktadırlar. Öldürülen ortak yaşamaya son vermek istemiştir. Bu bağlamda kendi yaşamını seçmekte özgür olup sanığa karşı bir sorumluluğu bulunmamaktadır. Buna karşılık sanığın kendisinden ayrılan ve ekonomik anlamda gereksinimlerini karşılayabilmek için çalışan ve bu nedenle kimi zamanlar başka erkeklerle para karşılığı birlikte olan Fatma’yı şerefini ve namusunu kurtarmak güdüsüyle (töre saikiyle) öldürdüğü anlaşılmaktadır. Bu nedenle 5237 sayılı TCK’nun 82/1-k maddesi uyarınca cezalandırılması gerekirdi. III.) Sonuç: Sanığın öldürme eyleminin TCK’nun 5237 sayılı TCK.nun 82/1-k maddesi kapsamında cezalandırılması gerektiği, canavarca hisle ve eziyet çektirerek öldürme suçunun unsurları oluşmadığı görüşünde bulunduğumdan Sayın Çoğunluğun görüşüne bu yönden karşıyım. 27/04/2010 gününde verilen işbu karar Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Zinnur Topçu’nun huzurunda ve duruşmada savunmasını yapmış bulunan sanık Rıdvan Yüksel müdafii avukat Bülent Sarı`nın yokluğunda 22/04/2010 gününde usulen ve açık olarak anlatıldı.


YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/17550 Karar : 2018/16302 Tarih : 31.10.2018

  • TCK 96. Madde

  • Eziyet Suçu

Dairemizin 05.07.2017 tarihli tevdii kararı üzerine, akıl hastalığı nedeniyle kendisini ifade edemeyecek durumda olan mağdur … için 5271 sayılı CMK’nin 234/2. maddesi gereğince atanan zorunlu vekilin, gerekçeli kararın tebliği üzerine süresinde hükümleri temyiz ederek katılma iradesi gösterdiği anlaşılmakla, CMK’nin 260/1. ve 237/2. maddeleri uyarınca kamu davasına katılmasına karar verilerek yapılan incelemede;

1)Sanık … hakkında katılanlar …, …, … ve … karşı kasten yaralama suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

UYAP sisteminden alınan güncellenmiş nüfus kayıt örneğine göre, sanığın hükümden sonra, temyiz incelemesinden önce 23.05.2014 tarihinde vefat ettiği anlaşılmakla,bu durumun mahkemesince araştırılarak, 5237 sayılı TCK’nin 64/1. maddesi gereğince kamu davasının düşürülüp düşürülmeyeceğinin karar yerinde değerlendirilmesi lüzumu,

Bozmayı gerektirmiş, sanık ve müdafiin, katılan … vekili ile katılan … vasisisin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu nedenle 6723 sayılı Kanun’un 33. maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA,

2)Sanıklar …, …, …, … ve … hakkında katılanlar …, …, … ve … karşı kasten yaralama suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

a)Dosyada mevcut raporlara göre, zihinsel ve ruhsal engelleri nedeniyle meramlarını ifade edemeyecek derecede malul oldukları anlaşılan katılanlara, 5271 sayılı CMK’nin 234/2. maddesi gereğince istemleri aranmaksızın vekil görevlendirilmesinin zorunlu olduğu gözetilmeden yargılamaya devamla hüküm kurulması,

b)Katılanlar hakkında düzenlenen adli rapor içeriklerinde, eski ve yeni tarihli birden fazla yara izine rastlanması, taraf ve tanık anlatımları ile tüm dosya kapsamına göre, sanıklar tarafından sistematik bir şekilde ve belli bir süreç içinde, insan onuruyla bağdaşmayan, katılanların bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine ve aşağılanmasına yol açan davranışlarının bir bütün halinde 5237 sayılı TCK’nin 96/2-a maddesinde öngörülen eziyet suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfının tayininde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,

c)Oluşa ve tüm dosya içeriğine göre, sanıklar …, …, … ve … katılanlara yönelik eylemleri yönünden, suçun maddi konusunu oluşturan fiilleri bizzat gerçekleştirdikleri, bu nedenle asli fail olarak sorumlu tutulmaları gerektiği gözetilmeden, koşulları oluşmadığı halde sanık …‘un eylemlerine yardım eden sıfatıyla sorumlu tutularak TCK’nin 39. maddesi uyarınca cezalarında indirim uygulanması suretiyle eksik ceza tayini,

d)Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih ve 2014/140 Esas - 2015/85 sayılı kararı ile 5237 sayılı TCK’nin 53. maddesindeki bazı ibarelerin iptal edilmesi nedeniyle hak yoksunlukları yönünden sanıkların hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanıklar ve müdafiileri ile katılan … vekili ve katılan … vasisisin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu nedenlerle 6723 sayılı Kanun’un 33. maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca istem gibi BOZULMASINA, katılanlar … ve … yönünden aleyhe temyiz bulunmasına karşın; katılanlar … ve … karşı işlenen suçlar yönünden aleyhe temyiz bulunmadığı da dikkate alınarak, katılanlar … ve … karşı işlenen suçlar yönünden kurulacak hükümlerde ceza miktarı açısından CMUK’un 326/son maddesi gereğince sanıkların kazanılmış hakkının dikkate alınmasına, 31.10.2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/2741 Karar : 2016/2852 Tarih : 23.03.2016

  • TCK 96. Madde

  • Eziyet Suçu

İlk derece mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Oluş ve kabule göre sanığın 23.04.2012 günü saat 15.00 ile 24.04.2012 günü saat 01.00 arasında mağdureyi kapısını kilitlemek suretiyle evin yatak odasına kapatması karşısında, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan dolayı ayrıca cezalandırılmaması karşı temyiz olmadığından ve sanık hakkında eşine yönelik eziyet suçundan hüküm kurulurken doğrudan TCK’nın 96/2-b maddesi uyarınca cezalandırılması yerine, önce aynı Kanunun 96/1. maddesiyle hüküm kurulduktan sonra 96/2-b maddesinin uygulanması sonuca etkili görülmediğinden bozma nedeni yapılmamıştır.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine;

Ancak;

Hükümden sonra Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 günlü, 29542 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı ilamı ile 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesi yönünden kısmi iptal kararı verildiğinden, anılan husus nazara alınarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, ancak bu hususun yeniden duruşma yapılmaksızın aynı Kanunun 322. maddesinin verdiği yetki uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükümde yer alan TCK’nın 53. maddesinin uygulanması ile ilgili bölümün çıkartılarak yerine “Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 sayılı iptal kararı da nazara alınmak kaydıyla sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarının uygulanmasına” ibaresinin eklenmesi suretiyle sair yönleri usul ve kanuna uygun olan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 23.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/10330 Karar : 2015/24781 Tarih : 8.09.2015

  • TCK 96. Madde

  • Eziyet Suçu

Gereği görüşülüp düşünüldü;

1)Sanık hakkında, mağdur eşi Zeynep’e yönelik kasten yaralama suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Yapılan yargılamaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, mahkemenin kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, gösterilen gerekçeye ve uygulamaya göre sanığın temyiz itirazlarının reddiyle hükmün istem gibi ONANMASINA,

2)Sanık hakkında, mağdur kızı Ela’ya yönelik kasten yaralama suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Sanığın, 5237 sayılı TCK’nin 96. maddesinde tanımı yapılan eziyet suçunun unsurlarını oluşturacak ve süreklilik arz edecek şekilde birlikte yaşadığı 01/02/2011 doğumlu kızı mağdur Ela’ya yönelik eylemlerde bulunduğunun, sanığın aşamalardaki kaçamak ikrar içeren anlatımları, mağdur eşi Zeynep’in soruşturma safhasındaki beyanları, mağdur Ela’da mevcut yaralanmaların niteliği, sanığın güncel adli sicil kaydından, mağdur Ela’ya yönelik aynı nitelikteki eylemleri sebebiyle çocuğa eziyet yapma suçundan Bursa 12. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 17/07/2012 tarih ve 2011/872 E- 2012/612 K. sayılı kararı ile 5237 sayılı TCK’nin 96/2-A maddesi uyarınca 3 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına dair 22/10/2014 tarihinde temyiz incelemesinden geçerek kesinleşmiş mahkumiyet hükmü ile anlaşılması karşısında, sanığın eylemlerinin eziyet suçunu oluşturduğu gözetilmeden, kasten yaralama suçundan hüküm kurulmak suretiyle sanık hakkında eksik ceza tayini,

Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş bulunduğundan, CMUK’un 326/son maddesi gereğince sanığın kazanılmış hakları saklı kalmak kaydıyla hükmün bu sebeple 5320 sayılı Yasanın 8/1 maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 08.09.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/19834 Karar : 2014/9658 Tarih : 15.05.2014

  • TCK 96. Madde

  • Eziyet Suçu

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;

Yargıtay Ceza Daireleri Başkanlar Kurulunun 29.12.2011 tarih ve 2011/Bşk-42-42 Esas-Karar sayılı kararında belirlendiği gibi;

2797 sayılı Yargıtay Kanununun 14. maddesinin 3. fıkrasının (a) bendinde; “Daireler arasında işbölümünün belirlenmesinde dava açılan belgedeki nitelendirme esas alınır. Açıklama ile sevk maddelerinin uyumsuz olduğu durumlarda, açıklamaya itibar edilir,” (b) bendinde de; “Çeşitli suçlara ait davalarda, suçların en ağırını incelemeye yetkili olan daire görevlidir” hükmüne yer verilmiştir.

Çeşitli suçlara ilişkin açılan davalardan en ağırı saptanırken, hapis cezasının üst sınırı daha fazla olan suça ilişkin dava daha ağır kabul edilmeli, üst sınırların eşit olması halinde bu kez alt sınırı daha fazla hapsi gerektiren suça ilişkin davanın daha ağır olduğu sonucuna varılmalıdır. Hapis cezası ile birlikte öngörülen adli para cezaları ise, her iki suça ilişkin hapis cezalarının alt ve üst sınırlarının eşit olması halinde dikkate alınmalıdır.

İncelenen dosya içeriğine göre;

Temyiz incelemesine konu suçlardan iddianamede anlatılan ve sevk maddeleri gösterilen eziyet suçunun cezası, suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 96/2.a maddesinde üç yıldan sekiz yıla kadar hapis; kamu malına zarar verme suçunun cezası ise aynı Kanunun 152/1.a maddesi uyarınca bir yıldan altı yıla kadar hapis cezasından ibaret olduğu gözetildiğinde;

İddianamedeki sevk maddeleri ve nitelendirmeye göre, Yargıtay Kanununun Değişik 14. maddesi gereğince temyiz incelemesi Yüksek (8.) Ceza Dairesinin görevi dahilinde olduğundan Dairemizin GÖREVSİZLİĞİNE dosyanın ilgili Daireye gönderilmesine, 15.05.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/6332 Karar: 2015/11368 Tarih: 07.12.2015

  • TCK 96. Madde

  • Eziyet Suçu

Sanıklar Erkan ve Cihan haklarında özel hayatın gizliliğini ihlal, sanık Ali hakkında özel hayatın gizliliğini ihlal, mala zarar verme suçlarından kurulan hükümlerin incelenmesinde;

Delillerle iddia ve savunma; duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, sübutu kabul olunan fiillerin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatları yapılmış bulunduğundan, sanıklar müdafilerinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,

Sanıklar haklarında tehdit, nitelikli cinsel saldırı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan hükümlerin incelenmesinde;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, Ancak;

Gerekçesi de gözetildiğinde, 5237 sayılı TCK’nın 102/1. maddesinde düzenlenen suçun oluşabilmesi için, fiilin kişinin vücudu üzerinde gerçekleştirilen, cinsel arzular tatmin amacına yönelik ve fakat cinsel ilişkiye varmayan cinsel davranışlar niteliğinde olması gerekir. Davranışların objektif olarak şehevi nitelikte bulunmaları yeterli olup, şehevi arzuların fiilen tatmin edilmiş olması gerekmez. Anılan maddenin ikinci fıkrasındaki suçun oluşabilmesi içinse; vücuda vajinal, anal veya oral yoldan organ veya sair bir cisim ithal edilmesi gerekir.

Birinci fıkradan farklı olarak bu nitelikli halden sorumluluk için davranışın cinsel arzuları tatmin amacına yönelik olması gerekmemektedir.

Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; tüm dosya kapsamına göre, sanıkların mağdurun hürriyetini kısıtladıktan sonra temin ettikleri şişeye oturmaya zorladıkları, mağdurun şişeye otururmuş gibi yaptığı, şişenin anüsüne temas ettiği ancak şişeye oturmadığı, sanık Devran’ın ikrar mahiyetli hazırlık beyanlarına göre, sanık Cihan’ın “ben ölsem de o şişeye oturmam” demesi üzerine, mağdurun bundan etkilenerek kendisini yere attığı sonrasında ise, sanıkların mağduru darp ettikleri ve bir müddet daha tutup bıraktıkları anlaşıldığından, mevcut haliyle olayda; mağdura sair cisim sokulmasını engelleyen onun aşılabilir mukavemeti dışında harici bir engel bulunmadığı halde, sanıkların icra hareketlerine kendiliklerinden son verdiklerinin sabit olması karşısında; 5237 sayılı Kanunun 36. maddesinde yer alan gönüllü vazgeçme hükümleri dikkate alınmadan, teşebbüs hükümleri gereği sanıkların nitelikli cinsel saldırı suçundan cezalandırılmaları cihetine gidilmesi, ayrıca sanıkların gönüllü vazgeçme anına kadar gerçekleştirdikleri eylemler yukarıdaki açıklama doğrultusunda değerlendirildiğinde ortada cinsel arzuları tatmin amacıyla gerçekleştirilmiş bir eylem de bulunmadığı göz önüne alındığında eylemlerin tamam olan kısmı itibariyle basit cinsel saldırı suçunu da oluşturmayacağı, ancak bu eylemlerin daha çok mağdurun onuruyla bağdaşmayıp ona ruhsal yönden de acı veren, küçük düşürmeye yönelik eylemler olması, sanıklar tarafından bir süre dövülen mağdura şok cihazı ile elektrik verilmesi, üzerinin soyulması, çıplak halde bırakılması ve tehdit edilmesi şeklindeki eylemlerin bir bütün olarak TCK’nın 96/1. maddesinde düzenlenen eziyet suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi ve sanıkların mağdurun hürriyetini cinsel amaç dışında sair saiklerle kısıtladıkları nazara alınmadan haklarında koşulları oluşmadığı halde TCK’nın 109/5. maddesinin uygulanması,

Hükümden sonra Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 günlü, 29542 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı ilamı ile 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesi yönünden kısmi iptal kararı verildiğinden, anılan husus nazara alınarak yeniden değerlendirme yapılmasında

Sanık Devran hakkında özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesine gelince;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, Ancak;

TCK’nın 51. maddesindekiTCK’nın 51. maddesindeki ertelemeye ilişkin ve CMK’nın 231. maddesindeki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin objektif şartları taşıyan sanık hakkında anılan maddelerde düzenlenmiş bulunan erteleme ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması müesseselerinin uygulanmamasının denetime elverişli şekilde karar yerinde tartışılmaması,

Kanuna aykırı, sanıklar müdafiilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, ceza miktarları itibariyle kazanılmış hakları saklı kalmak kaydıyla hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK’nın 321, 326. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), 07.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/20172 Karar: 2014/18515 Tarih: 14.07.2014

  • TCK 96. Madde

  • Eziyet Suçu

5237 sayılı TCK.nun 96/1. maddesinde “bir kimsenin eziyet çekmesine yol açacak davranışları gerçekleştiren kişi hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” ibaresi yer almakta, yasada eziyet kabul edilen eylemler tanımlanmamaktadır. Madde gerekçesinde ise “eziyet olarak, bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlarda bulunulması gerekir. Aslında bu fiiller de kasten yaralama, hakaret, tehdit, cinsel taciz niteliği taşıyabilirler. Ancak, bu fiiller, ani olarak değil, sistematik bir şekilde ve belli bir süreç içinde işlenmektedirler. Bir süreç içinde süreklilik arzeder bir tarzda işlenen eziyetin özelliği, işkence gibi, kişinin psikolojisi ve ruh sağlığı üzerindeki tahrip edici etkilerinin olmasıdır. Bu etkilerin uzun bir süre ve hatta hayat boyu devam etmesi, eziyetin bu kapsamda işlenen fiillere nazaran daha ağır ceza yaptırımı altına alınmasını gerektirmiştir.” denilmektedir.

Yaralama fiilinin başka bir suçun unsuru veya ağırlaştırıcı nedeni olması halinde bu suçla birlikte kasten yaralama suçundan da hüküm kurulabilmesi için yasada açık bir hüküm bulunması zorunludur. (Örnek: 102/4., 103/5., 109/6., 149/2. maddeleri gibi) İşkence suçu işlenirken mağdurun 87. maddesinde belirtilen şekilde yaralanması halinde 95. maddesinde neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence suçu düzenlenmiş olup söz konusu nitelikli halin uygulanması gerekmektedir.

Eziyet suçunda ise, işkence suçunda olduğu gibi neticesi sebebiyle ağırlaşmış eziyet suçunun kabul edilmemesi nedeniyle, bu suçun yanında nitelikli yaralama hali oluştuğunda yaralama suçundan da ayrıca ceza tayini gerektiğine ilişkin bir hüküm bulunmadığı ve cezanın arttırılacağı hallerin 96/2. maddesinde sınırlı olarak sayıldığı gözetildiğinde yaralama suçundan da mahkumiyet hükmü kurulamayacaktır. Bu durumda, eziyet suçunun unsurlarından olan basit yaralamanın ötesinde neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçunun oluşması halinde 44. maddesi gözetilip fiilin süreklilik arzetmesi, yaralamanın dışında diğer kötü muamelelerinde bulunması gözetilerek 3. ve 61/1. maddeleri gereğince alt sınırdan uzaklaşılarak ceza tayini ile adil bir sonuca ulaşılması gerektiği değerlendirilmekle,

I. Eziyet ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan hükümlere ilişkin olarak, Buca İlçe Nüfus Müdürlüğünün 22.04.2009 tarihli yazısı ve eklerinden, suç tarihi itibariyle nüfusa kayıtlı olmayan katılan Pınar Ulun’un, Buca 1 Nolu Toplum Sağlık Merkezinin 21.04.2009 tarihli yaş tespit formu ve babası olan katılan Salim Ulun’un beyanı doğrultusunda, 01.01.1992 doğum tarihli olarak kaydı yapıldığı anlaşılmış ise de, Karşıyaka Devlet Hastanesi’nin 10.09.2008 tarihli sağlık kurulu raporunda katılan Pınar Ulun’un genel görünüm ve kemik grafilerine göre on sekiz yaş sonu ile uyumlu olduğunun belirtilmesi ve katılan Salim Ulun’un, 08.09.2008 tarihli kolluk ifadesinde kızı olan katılan Pınar Ulun’un 1990 yılında doğduğuna ilişkin beyanı karşısında, katılan Pınar Ulun’un suç tarihi itibariyle yaşının kesin olarak saptanıp, gerekirse yaş düzeltilmesi yolunda gidilerek sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının takdir ve tayin edilmesi gerektiği gözetilmeden, eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,

II. Eziyet ve kasten yaralama suçlarından kurulan hükümlere ilişkin olarak, oluşa ve dosya kapsamına göre sanıkların katılan Pınar Ulun’a yönelik kasten yaralama eylemleri bir bütün olarak değerlendirilerek, 61/1. maddesi uyarınca suçun işleniş biçimine göre alt sınırdan uzaklaşılmak suretiyle sadece eziyet suçundan hüküm kurulması gerekirken, ayrıca kasten yaralama suçundan da hüküm kurulmak suretiyle fazla ceza tayini,

III. İddianameki anlatım ve mağdurenin aşamalardaki beyanlarında, dişlerinin sanıklar tarafından kerpeten ile çekildiğinin iddia edilmesi, İzmir Adli Tıp Şube Müdürlüğünün 12.05.2009 tarihli raporunda çekildiği iddia edilen dişlerin kök halinde görüldüğünün ve diş kayıplarının duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli yitirilmesi niteliğinde olduğunun belirtilmesi karşısında, bu husus üzerinde durulmadan ve kararın gerekçesinde tartışılmadan yazılı şekilde hüküm kurulması,

IV. Kabul ve uygulamaya göre de;

Çocuğa yönelik eziyet suçundan hüküm kurulurken uygulama maddesinin 96/2-a olarak gösterilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

25237 sayılı Türk Ceza Kanununun 53. maddesinin25237 sayılı Türk Ceza Kanununun 53. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, 1. fıkranın (c) bendinde yazılı sanıkların kendi altsoyu üzerindeki velayet hakkından, vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan koşullu salıverme tarihine, 1. fıkrada yazılı diğer haklardan ise 2. fıkra gereğince cezanın infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmalarına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulması,

Sonuç: Yasaya aykırı, sanıklar müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321, 326/son maddeleri gereğince ceza miktarı yönünden kazanılmış hak saklı kalmak kaydıyla BOZULMASINA, 14.07.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/13107 Karar: 2013/658 Tarih: 28.01.2013

  • TCK 96. Madde

  • Eziyet Suçu

Beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde nitelikli cinsel saldırı suçundan sanık D. K.’nın ve beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde nitelikli cinsel saldırı, yaralama ve eziyet ( iki kez ) suçlarından sanık F. M.’nin yapılan yargılamaları sonunda; sanık F.’nin eziyet eylemlerinin yaralama suçunu oluşturduğunun kabulüyle bu suçtan ( iki kez ) ve her iki sanığın atılı diğer suçlardan mahkûmiyetlerine dair Kahramanmaraş 2. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 10.04.2012 gün ve 2009/169 Esas, 2012/61 Karar sayılı sanık D. hakkındaki cinsel saldırı suçu yönünden re’sen de temyize tâbi hükümlerin süresi içinde Yargıtayca incelenmesi sanıklar müdafileri ve O Yer Cumhuriyet Savcısı tarafından istenilmiş ve sanık D. müdafince de incelemenin duruşmalı yapılması talep edilmiş olduğundan dava evrakı Yargıay Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğname ile Daireye gönderilmekle 12.12.2012 Çarşamba saat 13.30’a duruşma günü tayin olunarak sanık müdafiine çağrı kâğıdı gönderilmişti.

Belli günde hakimler duruşma salonunda toplanarak Yargıtay Cumhuriyet Savcılarından Celal Albay hazır olduğu halde oturum açıldı.

Yapılan tebligat üzerine sanık müdafiin gelmediği ve ayrıca bir talepte de bulunmadığı anlaşılmakla Yargıtay Cumhuriyet Savcısının uygun görülen talep ve mütalaası dairesinde DURUŞMASIZ inceleme yapılmasına oybirliğiyle karar verilerek, vaktin darlığına binaen dosyanın incelemesi başka bir güne bırakılmıştı.

Bu gün dava evrakı incelenerek aşağıda yazılı karar ittihaz olundu:

21.07.2004 günlü Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5219 sayılı Kanunun 3/B maddesi ile değişik CMUK.nın 305/1. maddesi uyarınca sanık F. hakkında mağdurlar E., M. ve Y.’ye yönelik eylemleri nedeniyle yaralama suçundan kurulan 1800 TL’den ibaret adli para cezalarına ilişkin hükümler cezanın tür ve miktarına göre kesin nitelikte olup, temyizi kâbil olmadığından sanık müdafiin bu suçlara yönelik temyiz isteminin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK.nın 317. maddesi uyarınca reddine, ayrıntıları Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 10.03.2009 gün ve 2009/2-43 Esas, 2009/56 sayılı Kararında açıklandığı üzere O Yer Cumhuriyet Savcısının suç vasfına yönelik temyizinin kabulü gerektiğinden incelemenin mağdurlar M. ve Y.’ye yönelik yaralama suçları yönünden O Yer Cumhuriyet Savcısının temyizi ve sanıklar müdafilerinin cinsel saldırı suçlarına yönelik temyizleriyle sınırlı olarak yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:

KARAR : Sanıklar F. ve D. hakkında mağdur O.’ya yönelik cinsel saldırı suçlarından kurulan hükümlerin incelenmesinde;

Mağdur O.’nun aşamalardaki ve özellikle 20.03.2009 tarihli ifadesinde sanıklar F. ve D.’nin jilet ve sıcak su ile tehdit ederek suç işlemeye zorlanan ve iradesi dışında cinsel saldırıda bulunanlardan Y. K.’nin cinsel organını tükrükleyip organ sokmak suretiyle, diğer kişilerin ise aynı tehdit altında zorlama ve sürtme şeklinde cinsel saldırıda bulunduklarını belirtmesi, Adli Tıp Uzmanı tarafından düzenlenen 08.03.2009 tarihli rapordaki anal mukoza başlangıcında saat 12 hizasında 0,5x0,3 cm lik zemini kanamalı yeni yırtık mevcut olduğu şeklindeki tespitinde mağdurun beyanlarını doğrulaması ve mahkemenin de oluşa uygun kabulü karşısında, sanıkların eylemlerinini zincirleme şekilde nitelikli cinsel saldırı suçunu oluşturduğu anlaşıldığından tebliğnamedeki bozma isteyen düşünceye iştirak edilmemiş, sanıkların gerçekleştirdiği eylemlerin sayısı nazara alınarak TCK.nın 43. maddesine göre yapılacak artırımın üst sınırdan uygulanması gerekirken alt sınırdan yapılması aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Delillerle iddia ve savunma, duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş sübutu kabul olunan fiillerin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatları yapılmış bulunduğundan, sanıklar müdafilerinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,

Sanık F. hakkında mağdurlar Y. ve M.’ye yönelik eylemleri nedeniyle yaralama suçlarından kurulan hükümlerin incelenmesinde;

Mağdurların aşamalardaki istikrarlı beyanları ve bu beyanları doğrulayan aynı koğuşta kalan E. G., M. U., A. C., C. U. ve mağdur O. G.’nin anlatımları ile tüm dosya içeriğine göre, sanığın olay tarihinde tutuklanarak ceza evine konulan mağdurları jiletle tehdit etmek suretiyle banyoya götürüp iki kez soğuk suyla duş aldırdığı ve elbise askısı ile dövdüğü, ayrıca koğuşta bulundukları sırada komiklik yapıp beni eğlendirin diyerek şarkı söylemelerini ve oynamalarını istediği, mağdurların kabul etmemesi üzerine onları tekrar dövdüğü şeklinde sübuta eren ve süreklilik arz eden eylemlerin her bir mağdur yönünden TCK.nın 96/2-a maddesinde düzenlenen eziyet suçunu oluşturduğu halde suç vasfında yanılgıya düşülerek kasten yaralama suçundan hüküm kurulması,

Kabule göre de;

Mağdur M. hakkında düzenlenen 08.03.2009 tarihli rapor içeriğine göre mağdurun yaralanmasının basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde olmadığının anlaşılması karşısında, sanık F.’nin TCK.nın 86. maddenin 1. fıkras 1. fıkrası yerine 2. fıkrasıyla cezalandırılmasına karar verilmesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı, O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK.nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 28.01.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS