Taksirle Yaralama Suçu
TCK Madde 89
(1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Vücudunda kemik kırılmasına,
c) Konuşmasında sürekli zorluğa,
d) Yüzünde sabit ize,
e) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
f) Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına, Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır.
(3) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadının çocuğunun düşmesine, Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.
(4) Fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması halinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(5) (Değişik: 6/12/2006 – 5560/5 md.) Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Ancak, birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikâyet aranmaz.
TCK Madde 89 Gerekçesi
Madde metninde, taksirle yaralama suçu tanımlanmıştır. “Genel Hükümler” başlıklı Birinci Kitapta yer alan taksire ilişkin hükümler, bu suç açısından da geçerlidir. Yaralama kavramının içeriği bakımından, kasten yaralama suçuna ilişkin gerekçeye bakılmalıdır.
Maddenin iki ve üçüncü fıkralarında taksirle yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâlleri düzenlenmiştir. Bu hususlarla ilgili açıklamalar için, kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerine ilişkin madde gerekçesine bakılmalıdır.
Dördüncü fıkrada, birden fazla kişinin yaralanmasına neden olunması hâlinde, verilecek cezanın alt ve üst sınırı belirlenmiştir.
TCK 89 Taksirle Yaralama Suçu Yargıtay Kararları
Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/19
- TCK 89
- Trafik kazasında taksirle yaralama suçu
5237 sayılı TCK’nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde “kanunda tanımlanmış haksızlık” olarak ifade edilen suç; kural olarak ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hallerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nın 22/2. maddesinde taksir; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için birtakım önlemler alma ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama mecburiyetinden doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç, bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirmekte, fail; dikkatli, tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılmaktadır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen, sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun birçok kararında vurgulandığı ve öğretide de benimsendiği üzere taksirli suçlarda aranması gereken hususlar;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradi olması,
3- Sonucun istenmemesi,
4- Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,
Şeklinde kabul edilmektedir.
Taksirli suçlarda da, gerek icrai hareketin gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi halinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.
Sonucun gerçekleşmesinde, mağdurun taksirli davranışının da etkisinin bulunması halinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum failin taksirli sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin niteliğini de değiştirmeyecektir. 5237 sayılı TCK’nda kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hal ancak temel cezanın tayininde dikkate alınabilecektir.
Uyuşmazlığın çözümünde esas alınması gereken 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun “Hızın gerekli şartlara uygunluğunu sağlamak” başlıklı 52. maddesi;
“Sürücüler:
a) Kavşaklara yaklaşırken, dönemeçlere girerken, tepe üstlerine yaklaşırken, dönemeçli yollarda ilerlerken, yaya geçitlerine, hemzemin geçitlere, tünellere, dar köprü ve menfezlere yaklaşırken, yapım ve onarım alanlarına girerken, hızlarını azaltmak,
b) Hızlarını, kullandıkları aracın yük ve teknik özelliğine, görüş, yol, hava ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmak,
…Zorundadırlar….” şeklinde düzenlenmiştir.
Diğer taraftan, yargılamayı gerçekleştiren hâkim, bilirkişilerin belirledikleri kusurun varlığı ya da yokluğu ve kusur oranları ile bağlı olmayıp, bilirkişilerin yapacakları teknik belirlemeler çerçevesinde failin kusurunun bulunup bulunmadığı, varsa kusurunun ne olduğu ve bu kusurun cezanın belirlenmesinde ne derece etkin olacağını, her olayın özelliklerine göre ve kanuni gerekçelerle belirlemelidir. Olayın gerçekleşme şeklini belirleme görevi de hâkime ait olup, bilirkişi ancak bu hususta ortaya koyacağı teknik veriler ile hâkime yardımcı olacak ve tarafların taksirli davranışlarının ve kusur durumlarının nelerden ibaret olduğunu gösterecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın, olay günü saat 14.30 sıralarında yönetimindeki kamyonet ile yaklaşık 7 metre genişliğindeki tek yönlü yolda ve meskun mahalde seyrederken, sağında duraklayan otobüsün önünde bulunan yaya geçidinden karşıya geçmek üzere yola giren 13 yaşındaki mağdureye aracının sağ yan ön tarafı ile çarptığı ve meydana gelen kaza neticesinde mağdurenin ayak bileğinde hayati fonksiyonlarını 2. derecede etkileyecek kemik kırığı oluşacak şekilde yaralandığı olayda; mağdurenin yaya geçidinden karşıya geçtiği sırada sanığın hızlı bir şekilde kullandığı araç ile kendisine çarptığını beyan etmesi, sanığın, Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesince düzenlenen raporda asli, keşif sonrası düzenlenen trafik polisi bilirkişi tarafından düzenlenen raporda tali kusurlu olduğu, kaza tespit tutanağında da kural ihlalinde bulunduğunun belirtilip ekinde bulunan krokide fren izi bulunmadığının tespit edilmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde; sanığın kavşaklara yaklaşırken, dönemeçlere girerken, tepe üstlerine yaklaşırken, dönemeçli yollarda ilerlerken, yaya geçitlerine, hemzemin geçitlere, tünellere, dar köprü ve menfezlere yaklaşırken, yapım ve onarım alanlarına girerken, hızlarını azaltmak ile hızlarını, kullandıkları aracın yük ve teknik özelliğine, görüş, yol, hava ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmak kurallarını ihlal etmesi nedeniyle kazanın meydana gelmesinde kusurlu olduğunun kabulü gerekmektedir.
Ceza Genel Kurulu - Karar: 2017/549
- TCK 89
- İş kazası nedeniyle taksirle yaralama suçu
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; taksirle bir kişinin yaralanması ile neticelenen olayda sanığın kusurunun bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından; sanığın sahibi olduğu iş yerinde, olay tarihinden altı ay önce polisaj işçisi olarak çalışmaya başlayan katılanın, 19.02.2011 günü çalışırken kullanmak üzere sağ eline eldiven giydiği, sol eli için kullanacağı eldivenin ıslak olması ve başka eldiven de bulunmaması nedeniyle sol eline sardığı bezin ucunu zımpara (polisaj) makinesinde kesmek istediği, bu esnada kolunun makineye sıkışması sonucunda parçalı kırık oluşacak şekilde yaralandığı,
16.03.2011 tarihinde kolluk tarafından düzenlenen olay yeri görgü tespit tutanağına göre; kazanın meydana geldiği zımpara makinesinin çalışır vaziyette olduğu, makinede çalışan işçilerin eldiven kullanmadıkları, işyerinde uyarıcı levha ve tabelanın olmadığı, işçilerin yapılan görüşmede; işletmede herhangi bir emniyet ve kaza önleme eğitimi verilmediğini söyledikleri,
Soruşturma aşamasında iş güvenliği uzmanı tarafından düzenlenen raporda; kazanın katılanın eline sardığı bezin ucunu zımpara makinesinde kesmeye çalıştığı sırada meydana geldiğini, sanığın işçilere gerekli iş güvenliği eğitimi ve gerektiğinde yeteri kadar kişisel koruyucu malzeme vermemesi ile işçilere verilen malzemenin kullanılıp kullanılmadığını denetlememesi nedenleriyle tali; mevcut eldivenin ıslak olduğunu bahane eden katılanın ise yetkililerden yeni eldiven istemeyip eline sardığı bezin ucunu zımpara makinesinde kesmeye çalışarak yaşı ve tecrübesine uygun davranmaması nedeniyle asli kusurlu olduklarının bildirildiği,
Keşif sonrası iş güvenliği uzmanı tarafından düzenlenen raporda; katılanın zımpara makinesinde çalışırken sol eline sardığı bezin ve sonrasında kolunun makineye sıkışması sonucu yaralandığını, sanığın işçilerin kişisel koruyucu malzemelerini kullanmasını sağlamaması, bu konuda kontrol mekanizmasını kurmaması, kontrolleri yapmaması ve işçilere iş güvenliği konusunda gerekli eğitimi verdirmemesi nedenleriyle asli; katılanın ise iş güvenliği konusundaki önlemlere uymaması ve çalışma esnasında gerekli özeni göstermemesi sebebiyle tali kusurlu oldukları görüşüne yer verildiği,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı iş müfettişi tarafından düzenlenen raporda; katılanın zımpara makinesinde çalışırken sol eline sardığı bezin ucunu kesmeye çalışırken kolunun makineye sıkışması sonucu yaralandığını, iş yerinde yirmi işçinin çalıştığını, yapılan işin ağır ve tehlikeli olduğunu, sanığın iş yerinde sağlıklı ve güvenli çalışma ortamı için gerekli tedbirleri almaması, işçilere mesleki riskler konusunda gerekli eğitimi verdirmemesi ve kullanımları için çalışma şartlarına uygun nitelikte ve sayıda eldiven temin etmemesi nedeniyle tam kusurlu olduğunun belirtildiği, anlaşılmaktadır.
…
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılması bakımından, öncelikle taksir ve unsurları üzerinde durulması gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde “kanunda tanımlanmış haksızlık” olarak ifade edilen suç; kural olarak ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hallerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir. 5237 sayılı TCK’nun 22/2. maddesinde taksir; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için birtakım önlemler alma ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama mecburiyetinden doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç, bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirmekte, fail; dikkatli, tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılmaktadır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen, sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun birçok kararında vurgulandığı ve öğretide de benimsendiği üzere taksirli suçlarda ayrıca aranması gereken unsurlar;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradi olması,
3- Sonucun istenmemesi,
4- Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,
Şeklinde kabul edilmektedir.
Taksirli suçlarda da, gerek icrai hareketin gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi halinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.
Sonucun gerçekleşmesinde, mağdurun taksirli davranışının da etkisinin bulunması halinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum failin taksirli sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin niteliğini de değiştirmeyecektir. 5237 sayılı TCK’nda kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hal ancak temel cezanın tayininde dikkate alınabilecektir.
Bu genel açıklamalardan sonra, iş sağlığı ve güvenliği konusuyla ilgili düzenlemelerin de gözden geçirilmesi gerekmektedir.
4857 sayılı İş Kanununun, 30.06.2012 tarih ve 28339 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 37. maddesi ile yürürlükten kaldırılan, fakat suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 77. maddesi; “İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler.
İşverenler işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar. Yapılacak eğitimin usul ve esasları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir…”,
11.02.2004 tarih ve 25370 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren ve suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan, ancak suç tarihinden sonra 25.04.2013 tarih ve 28628 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan yönetmelikle yürürlükten kaldırılan İş Ekipmanlarının Kullanımında Sağlık ve Güvenlik Şartları Yönetmeliğinin 5. maddesi; “İşveren, işyerinde kullanılacak iş ekipmanının yapılacak işe uygun olması ve bu ekipmanın işçilerin sağlık ve güvenliğine zarar vermemesi için gerekli tüm tedbirleri alacaktır.
İşveren:
a) İş ekipmanını seçerken işyerindeki özel çalışma şartlarını, sağlık ve güvenlik yönünden tehlikeleri göz önünde bulundurarak, bu ekipmanın kullanımının ek bir tehlike oluşturmamasına dikkat edecektir.
b) İş ekipmanının, çalışanların sağlık ve güvenliği yönünden tamamen tehlikesiz olması sağlanamıyorsa, riski en aza indirecek uygun önlemleri alacaktır”,
07.04.2004 tarih ve 25426 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren ve suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan, ancak suç tarihinden sonra 15.05.2013 tarih ve 28648 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan yönetmelikle yürürlükten kaldırılan Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimlerinin Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğinin 4. maddesi ise; “İşverenler, işyerlerinde sağlıklı ve güvenli çalışma ortamının tesis edilmesi için gerekli önlemleri almakla yükümlüdürler. Bu amaçla, işverenler, çalışanları, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek, onların karşı karşıya bulundukları mesleki riskler ve bunlarla ilgili alınması gerekli tedbirler konusunda işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği eğitimi programları hazırlamak, eğitimlerin düzenlenmesini, çalışanların bu programlara katılmasını sağlamak ve verilecek eğitim için uygun yer, araç ve gereç temin etmekle yükümlüdürler” Şeklinde düzenlenmiştir.
Bu hükümlere göre işverenin iş yerinde iş sağlığı ve güvenliği için gerekli önlemleri alma, bu önlemlere uyulup uyulmadığını denetleme, işçileri yapmakta oldukları işlerinde karşı karşıya bulundukları mesleki riskler ile uyulması gerekli sağlık ve güvenlik tedbirleri hususunda eğitime tabi tutma, yasal hak ve sorumlulukları noktasında bilgilendirme konularında yükümlülükleri bulunmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın sahibi olduğu işyerinde, olay tarihinden altı ay önce polisaj işçisi olarak çalışmaya başlayan katılanın, olay günü çalışırken kullanmak üzere sağ eline eldiven giydiği, sol eli için kullanacağı eldivenin ıslak olması ve başka eldiven de bulunmaması nedeniyle sol eline sardığı bezin ucunu zımpara makinesinde kesmek istediği, bu esnada kolunun makineye sıkışması sonucunda parçalı kırık oluşacak şekilde yaralandığı olayda; sanığın, işçilere gerekli iş güvenliği eğitiminin verilmesini sağlamaması, yeterince kişisel koruyucu malzemeyi temin etmemesi ve işçilere verilen malzemelerin kullanılıp kullanılmadığını denetlememesi nedenleriyle olayın meydana gelmesinde kusurlu olduğu anlaşıldığından, atılı suçtan cezalandırılması gerektiği kabul edilmelidir.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/3080 Karar: 2018/192 Tarih: 09.01.2018
-
TCK 89. Madde
-
Taksirle Yaralama Suçu
Taksirle yaralama suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık tarafından temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Taksirli suçlar açısından temel cezanın belirlenmesinde TCK’nın 61/1., 22/4. madde ve fıkralarında yer alan ölçütlerden olan failin kusuru, meydana gelen zararın ağırlığı, suçun işleniş biçimi ile suçun işlendiği yer ve zaman nazara alınmak suretiyle aynı Kanunun 3/1. maddesi uyarınca işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde maddede öngörülen alt ve üst sınırlar arasında hakkaniyete uygun bir cezaya hükmolunması gerekirken, sanığın tam kusurlu ve alkollü olarak, katılanın hayati tehlike geçirecek, hayati fonksiyonlarına etkisi 6. derece olan kırık, yüzde sabit iz ve duyu ve organlarından ikisinin işlevinin zayıflamasına neden olacak şekilde yaralanmasına sebebiyet verdiği somut olayda, alt sınır daha fazla aşılarak hak ve nesafete uygun bir ceza tayini yerine, asgari hadden yeterince uzaklaşılmadan ceza tayin edilmesi ve katılanın yaralanmasının niteliğine göre TCK’nın 89/2-a-b-d-e bentleri gereğince temel cezadan 1/2 oranında artırım yapılmayarak eksik cezaya hükmolunması aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın kusurunun bulunmadığına yönelik yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA, 09/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/12895 Karar: 2017/3017 Tarih: 11.04.2017
-
TCK 89. Madde
-
Taksirle Yaralama Suçu
Bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin sanığın beraatine karar verilmesi gerektiğine dair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
1-) Dairemizin 12.01.2016 tarih 2015/3512 esas 2016/137 karar sayılı ilamı ile “105 promil alkollü vaziyette ters şeritte seyir halinde olan sanığın, idaresindeki araç ile karşıdan gelen bisiklete çarparak mağdur … G.’nın basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek, mağdur … ‘in vücudunda kemik kırığı oluşacak şekilde yaralandıkları, yine dosyada mevcut Tıp Fakültesi Hastanesi’nin 08.11.2013 tarihli raporuna göre mağdur …‘in yaralanmasının yaşamını tehlikeye sokan bir durum olmadığı, kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığı, yüzde sabit iz tayini için 6 ay sonra kontrol muayenesi gerektiğinin bildirilmesi ve mağdurların hiç birisinin sanıktan şikayetçi olmadığının anlaşılması karşısında, bilinçli taksir halinde TCK’nın 89/2. maddesi kapsamındaki yaralanmanın aynı Kanunun 89/5. maddesi uyarınca şikayete tabi olmadığı göz önünde bulundurularak mağdur …‘in yaralanmasının niteliği hususunda kati raporunun aldırılarak, yaralanmasının nitelikli olması halinde bilinçli taksirle işlenen nitelikli yaralanmada vazgeçme hüküm doğurmayacağından sanığın eyleminin TCK’nın 89 /4. maddesi, kapsamında yaralanmanın maddenin 1. fıkrası kapsamında kalması halinde ise sanığın eyleminin 89/1-2b maddesi kapsamında değerlendirilmesi yerine eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması” gerekçesiyle bozma kararı verilmiş olmasına ve mahkemece bozma ilamına uyularak mağdur …‘un aldırılan kesin raporunun basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde olduğunun bildirilmesine karşın, bilinçle taksirle gerçekleşen ve şikayete tabi olmayan olayda, sanığın tam kusuru ile bir kişinin basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde, bir kişinin de 3. derece kemik kırığına neden olacak şekilde yaralanmasına neden olduğu gözetilmeden, TCK. 89/4. maddesi uyarınca mahkumiyeti yerine, yazılı şekilde hüküm kurulması,
2-) TCK’nın 89/5. maddesine göre, bilinçli taksirle yaralama suçunun soruşturulmasının ve kovuşturulmasının, aynı Kanunun 89/1. maddesindeki yaralanma hali hariç olmak üzere, şikayete tabi olmadığı, ancak bu suçun şikayete tabi olsun veya olmasın bütün hallerinin CMK’nın 253/1. maddesi gereğince uzlaşmaya tabi olduğu, uzlaşma kapsamında olan suç hakkında soruşturma aşamasında, CMK’nın 253. maddesi gereğince sanıkla mağdur arasında uzlaştırma işlemleri gerçekleştirilmeden dava açıldığı, kovuşturma aşamasında da, aynı Kanunun 254. maddesi uyarınca bu eksikliğinin giderilmediği, buna göre, mahkemece CMK’nın uzlaşma başlıklı 253, 254. madde hükümleri uygulanmak suretiyle sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, uzlaşma işlemleri tamamlanmadan yargılamaya devamla, yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kabul ve uygulamaya göre de;
Sanığın eylemi neticesinde, mağdur …‘in kemik kırığına neden olacak şekilde yaralandığı olayda, sanık hakkında mahkumiyet hükmü kurulurken, 5237 Sayılı TCK’nın 61/2. maddesi gereğince temel cezadan önce bilinçli taksir sebebiyle artırım yapılması gerekirken, hataya düşülerek 5237 satılı TCK’nın 89/2-b maddesi gereğince artırım yapıldıktan sonra, bilinçli taksir hükümlerinin uygulanması,
SONUÇ : Kanuna aykırı olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8 . maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak, ceza miktarı yönünden sanığın kazanılmış hakkı saklı kalmak kaydıyla BOZULMASINA, 11.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/15567 Karar: 2017/1031 Tarih: 14.02.2017
-
TCK 89. Madde
-
Taksirle Yaralama Suçu
13.07.2013 olan suç tarihi gerekçeli karar başlığına 13.06.2013 olarak yazılmış ise de; bu husus mahallinde düzeltilmesi mümkün yazım hatası kabul edilmiştir.
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı tarafından düzenlenen 02.06.2014 tarihli raporda, katılanın sol gözündeki görme işlevinin sürekli kaybına neden olacak şekilde yaralandığının belirtilmesi ve bu yaralanmanın TCK’nın 89/3. maddesinin ( b ) bendinde yazılı “duyulardan veya organlardan birinin işlevinin yitirilmesi” niteliğinde olduğunun anlaşılması karşısında, sanık hakkında TCK’nın 89/1. maddesi uyarınca hükmolunan temel cezanın aynı Kanun’un 89/3-b. maddesi gereğince 1 kat arttırılması yerine, bu yaralanmanın TCK’nın 89/2. maddesinin ( a ) bendinde belirtilen “duyulardan veya organlardan birinin işlevinin sürekli zayıflaması” niteliğinde olduğunun kabulüyle 89/2-a. maddesi uyarınca 1/2 oranında arttırılıp yazılı şekilde hüküm kurularak eksik cezaya hükmolunması, aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamış, müşteki ve vekilinin davaya kabulü yönünde karar verilmemiş ise de, dosyaya vekaletname sunarak duruşmaya katılan vekilin, vekalet ücretine hak kazanacağı gözetilerek tebliğnamedeki düzelterek onama içeren görüşe iştirak edilmemiştir.
5237 Sayılı TCK’nın 89/1. maddesinde5237 Sayılı TCK’nın 89/1. maddesinde adli para cezası ile hapis cezasının seçimlik olarak düzenlendiği, TCK’nın 50/2. maddesi gereğince seçimlik cezalardan hapis cezası seçildikten sonra paraya çevrilemeyeceğinin düzenlenmesi karşısında, sanık hakkında mahkemece hapis cezası tercih edilmiş olmasına rağmen, sonuç cezanın paraya çevrilmesi, aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafinin kusura, ceza miktarına, lehe olan hükümlerin uygulanması gerektiğine dair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- ) Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı tarafından düzenlenen 02.06.2014 tarihli raporda, katılanın yüzünde sabit ize neden olacak şekilde yaralandığının tespit edilmesi karşısında, sanık hakkında hükmolunan temel cezanın TCK’nın 89/2. maddesi uyarınca arttırılması sırasında yapılan uygulamada ( a ) bendi yanında, ayrıca ( d ) bendinin de gösterilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
2- ) Ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceği hususuna hükümde yer verilmemek suretiyle TCK’nın 52/4. maddesine aykırı davranılması,
SONUÇ : Kanuna aykırı olup, hükmün bu sebeplerle 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konularda, aynı Kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden ( 1 ) olarak numaralandırılan hüküm fıkrasının 2. bendinde yer alan “mağdurun organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına” ve “89/2-a” ibarelerinden sonra gelmek üzere sırası ile “ve yüzünde sabit ize” ile “ve ( d )” ibarelerinin yazılması, ( 1 ) olarak numaralandırılan hüküm fıkrasının 4. bendinin devamına “ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceğinin sanığa ihtarına” ibaresinin eklenmesi suretiyle, sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün isteme uygun olarak DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 14.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/12686 Karar: 2017/105 Tarih: 10.01.2017
-
TCK 89. Madde
-
Taksirle Yaralama Suçu
Dosya kapsamına göre; 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 89/5. maddesinde yer alan, “Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Ancak, birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikâyet aranmaz.” şeklindeki düzenleme karşısında, somut olayda beşinci fıkra kapsamına girecek şekilde bilinçli taksir halinin gerçekleşmediğinin mahkeme gerekçesinde kabul edilmiş olduğu gibi, mağdurun 23.09.2014 tarihli kolluk ifadesinde şikayetçi olmadığını beyan etmiş olduğu cihetle, şikayet şartının gerçekleşmediği gözetilerek kamu davasının düşürülmesi yerine yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulmasında isabet görülmediğinden bahisle, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309.maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü 15.11.2016 gün ve 94660652-105-28-10516-2016-kyb sayılı yazılı istemlerine müsteniden ihbar ve mevcut evrakı tevdi kılınmakla;
Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : 23.09.2014 tarihinde saat 11:20 civarlarında sanığın sahibi olduğu iş yerinde çalışan 17 yaşındaki kişinin işvereninden aldığı talimatla Yatar isimli hızar makinesinde MDF plakalarını keserken sol el 1. Parmağını hızara kaptırması sonucunda 2. derece kemik kırığına neden olacak şekilde yaralandığı olayla ilgili olarak alınan bilirkişi raporunda “iş yeri sorumlusu sanığın yanında çalıştırdığı katılana ve iş yerine yönelik gerekli güvenlik tedbirlerini almadığı, iş yerinin tehlikeli sınıfta yer almasına rağmen, iş yeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı çalıştırmadığı, risk değerlendirmesinin yapılmadığı, katılana ait tehlikeli işte çalışabileceğine dair sağlık raporunun aldırılmadığı, tehlikeli ve çok tehlikeli iş sınıfında yer alan işlerde yapacağı işle ilgili mesleki eğitim aldığını belgeleyemeyenlerin çalıştırılmayacağına dair şarta uyulmadığı, katılana iş güvenliği ile ilgili eğitimlerin verilmediği, yatar testere makinesinin iş yerinde olduğu ve eğitimsiz kullanılamayacak bir endüstriyel makine olduğu, iş yerinde olası risklere karşı kullanılmak üzere hazır bulundurulması gereken kişisel koruyucu donanım olmadığı ve bu hususlarda katılanın bilinçlendirmediğinin belirtilmesi dikkate alınarak, sanığın bilinçli taksirle hareket ederek katılanın yaralanmasına asli kusuru ile sebebiyet verdiği, bu durumda suçun bilinçli taksirle işlenmesi ve mağdurda meydana gelen yaralanmanın 5237 Sayılı TCK’nın 89/1. maddesi kapsamında kalmaması dolayısıyla şikayete tabi olmadığı anlaşılmakta ise de, mahkemenin meydana gelen olayda bilinçli taksir koşullarının oluşmadığını irdelemesi ve kabul etmesi karşısında;
SONUÇ : Kanun yararına bozma talebine atfen düzenlenen tebliğnamedeki bozma istemi incelenen dosya kapsamına göre yerinde görüldüğünden, Suşehri Asliye Ceza Mahkemesi’nin 10.05.2016 tarihli ve 2015/60 esas, 2016/372 karar sayılı kararının CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 10.01.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/12017 Karar: 2016/15565 Tarih: 21.12.2016
-
TCK 89. Madde
-
Taksirle Yaralama Suçu
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- )Sanığın, TCK’nın 32. maddesi gereğince, “akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azalmış veya önemli derecede azalmış olup olmadığı” sağlık kurula raporu ile saptandıktan sonra, yazılı şekilde sonucuna göre hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, tek hekimin verdiği rapora dayanılarak eksik hüküm kurulması,
2- )Kabule göre de;
a- )Sanığın, bıçakla babası mağdurun üzerine doğru yürümesi ve diğer mağdurların, sanığın elinden bıçağı almaya çalışırken ellerinin basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek biçimde yaralanmaları şeklinde gerçekleşen olayda; sanığın bilinçli taksirle yaraladığının anlaşılması ve mağdurların şikayetten vazgeçmeleri karşısında, TCK’nın 89/1, 89/5. maddeleri uyarınca sanığa şikayetten vazgeçmeyi kabul edip etmediği sorularak sonucuna göre şikayetten vazgeçme sebebiyle düşme kararı verilip verilemeyeceğinin değerlendirilmemesi,
b- )Kabule göre, sanığın, lehe hükümlerin uygulanmasını talep etmesi karşısında, taksirle yaralam suçunda seçimlik cezalardan hapis cezasının tercih edilmesi sebebiyle TCK’nın 50. maddesinde düzenlenen para cezası dışındaki diğer seçenek yaptırımlara çevirme hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması,
c- )Adli emanette bulunan ve suçta kullanılan bıçağın müsaderesi hakkında bir karar verilmemesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı ve sanığın temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden HÜKÜMLERİN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 21.12.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2015/12-343 Karar: 2016/404 Tarih: 08.11.2016
-
TCK 89. Madde
-
Taksirle Yaralama Suçu
Sanık …‘in taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma suçundan beraatine ilişkin, Kayseri Çocuk Mahkemesince verilen 09.10.2009 gün ve 260-655 Sayılı hükmün katılan … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 15.02.2012 gün ve 10833 - 2959 sayı ile;
“… Işık kontrollü kavşakta meydana gelen kazada iki aracın sürücüsü de kendisine yeşil yandığını ve yeşil ışıkta geçtiklerini iddia etseler de; katılan sürücü …‘nın aracında bulunan yolcular …, …, … ifadelerinde, kendilerinin yeşil ışıkta geçtiklerini, sanık …‘in kırmızı ışıkta geçip kendilerinin bulunduğu araca çarptığını söyleyerek, katılan …‘nın beyanını doğruladıkları anlaşıldığı halde, adı geçen tanıkların ifadelerine neden itibar edilmediği karar yerinde tartışılmadan yazılı şekilde sanığın beraatine karar verilmesi…”,
İsabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda 09.07.2012 gün ve 380-698 sayı ile, sanığın ilk hükümdeki gibi beraatine karar verilmiştir.
Hükmün katılan … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 16.10.2014 gün ve 27983-20083 sayı ile;
“… Olay tarihinde, suça sürüklenen çocuk ile hükmü temyiz etmeyen katılan …‘nın idarelerindeki araçlarla ışıklı dönel kavşağa girdikleri sırada çarpışmaları ve katılanın aracında bulunan dört kişinin basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde yaralanmaları ile sonuçlanan olayda; her ne kadar mahkemece …‘nın idaresindeki aracın içinde bulunan katılanların, Kemal’e yakınlıkları sebebiyle beyanlarına itibar edilmemiş ise de; beyanların kırmızı ışık ihlalinin belirlenmesi hususuna dair olup, olay yerinde iki aracın çarpışmaları ve yaralanmaların meydana geldiği göz önüne alındığında, olay yerinin ışıksız kavşak gibi değerlendirilmek suretiyle suça sürüklenen çocuğun ve katılan …‘nın olaydaki kusurlarının tespiti gerektiği; dosya içerisindeki krokilere göre, kavşak kollarının aynı nitelikte olduğu, bu durumda katılan …‘nın idaresindeki aracın sağ tarafından kavşağa giren suça sürüklenen çocuk …‘in geçiş önceliği bulunduğu, katılanın geçiş önceliğini suça sürüklenen çocuğa vererek kavşağa girmesi gerektiği, bu sebeple katılanın asli kusurlu, kavşaklara girerken hızını azaltmaması sebebiyle suça sürüklenen çocuğun tali kusurlu olduğunun kabulü gerektiği gözetilip, suça sürüklenen çocuğun hukuki durumunun buna göre takdir ve tayini yerine yazılı gerekçeyle beraat hükmü kurulması…”,
İsabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiş,
Kayseri 1. Çocuk Mahkemesi ise 31.12.2014 gün ve 805-1219 sayı ile;
“… Davada çözümü gereken problem, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 16.10.2014 tarihli bozma ilamında belirtildiği üzere ışıklı dönel kavşakta kırmızı ışığın hangi taraf için yandığını tespitten ibarettir. Kazanın meydana geldiği kavşağın ışıklı dönel kavşak olduğu sabit iken, kavşağın ışıksız kavşak olarak kabul edilip kazaya karışanlara buna göre kural ihlali izafe etmek mümkün değildir, keza suça sürüklenen çocuğun kullanmış olduğu aracın gidiş istikametine göre kavşaktaki ışığın yeşil yanıyor olması halinde suça sürüklenen çocuğun kazanın oluşumunda kusursuz olacağı sabit iken, hangi yön için yeşil ışık yandığını söylemek mümkün değil ise bir an için kavşağın ışıksız olduğunu düşünüp suça sürüklenen çocuğa tali kusur izafe etmek -tabiri caiz ise- şüpheden dolayı mahkûmiyet kararı vermek anlamına gelmekte olup bunun izahı mümkün olmadığından, kabulü de mümkün görülmemiştir.
Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 16.10.2014 tarih ve 27983-20083 Sayılı bozma ilamında bilirkişilik yaparak kavşağın ışıksız olduğunu kabul edip katılanın kullandığı aracın sağında suça sürüklenen çocuğun aracının mevcut olup geçiş önceliğinin suça sürüklenen çocuğa ait olduğunu ancak suça sürüklenen çocuğun kavşağa girerken hızını azaltmayarak kazanın oluşumunda tali kusurlu olduğunu tespit edip bu kabule göre karar vermek mümkün görülmemiştir, keza suça sürüklenen çocuk için ışıklı dönel kavşakta yeşil ışık yanıyor ise suça sürüklenen çocuğun bir kural ihlali mevcut olmayacağından, sanki kırmızı ışıkta geçiyormuş gibi kural ihlali izafe ederek mahkûmiyetine karar vermek kabul edilebilir görülmemiştir.
‘Şüpheden sanık yararlanır’ ilkesinin aksine Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 16.10.2014 tarih ve 27983-20083 Sayılı bozma ilamına göre suça sürüklenen çocuğun kusurlu olabileceği şüphesi ile cezalandırılmasına karar vermek mümkün değildir…”,
Şeklindeki gerekçeyle direnerek, sanığın beraatına karar vermiştir.
Bu hükmün de katılan … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 04.04.2015 gün ve 109928 Sayılı “onama” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; birden fazla kişinin yaralanması ile sonuçlanan trafik kazasında sanığın kusurunun bulunup bulunmadığının belirlenmesine dair ise de, Yargıtay İç Yönetmeliğinin uyarınca öncelikle, dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespit edilmesi gerekmektedir.
TCK’nun 66. maddesinde; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle ortadan kalkacağı düzenlenmiş, aynı maddenin birinci fıkrasının ( e ) bendinde beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlarda bu sürenin sekiz yıl olacağı hüküm altına alınmış, ikinci fıkrasında ise; “fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanlar hakkında, bu sürelerin yarısının; onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında ise, üçte ikisinin geçmesiyle kamu davası düşer” hükmüne yer verilmiştir.
Aynı kanunun 67. maddesinin ı uyarınca kesen bir nedenin varlığı halinde zamanaşımı süresi, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak ve ilgili suça dair olarak kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzayacaktır.
Ceza Genel Kurulunun 26.06.2012 gün ve 2012/2-978-250 Sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında açıkça vurgulandığı üzere, yargılama yapılmasına engel olup davayı düşüren hallerden biri olan zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi halinde yerel mahkeme ya da Yargıtay, resen zamanaşımı kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verecektir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığa atılı taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma suçunun yaptırımı 5237 Sayılı TCK’nun 89/4. maddesi uyarınca altı aydan üç yıla kadar hapis cezası olup, aynı kanunun 66/1-e. maddesi gereğince belirtilen suçun asli dava zamanaşımı sekiz yıl, 67/4. maddesi göz önüne alındığında ise kesintili dava zamanaşımı on iki yıldır. Sanığın suç tarihi itibarıyla onbeş yaşını bitirmiş, ancak onsekiz yaşını tamamlamamış olduğu göz önüne alındığında, 66/2. maddesi uyarınca söz konusu suçta asli dava zamanaşımı beş yıl dört ay, kesintili dava zamanaşımı ise yedi yıl on iki aydır.
Suç tarihinde 16 yaşında olan sanığın, daha ağır cezayı gerektiren başka bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan ve 15.11.2008 tarihinde işlediği iddia olunan eylemle ilgili olarak, 66/1-e, 66/2, 67/4. maddelerinde öngörülen beş yıl dört aylık asli dava zamanaşımı süresinin sanığın kovuşturma aşamasında sorgusunun yapıldığı 13.05.2009 tarihinde kesilerek yeniden işlemeye başladığı ve yerel mahkemece direnme hükmünün verildiği 31.12.2014 tarihinden önce 13.09.2014 tarihinde dolduğu anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, dava zamanaşımının gerçekleşmesine rağmen yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden bozulmasına, ancak yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu konuda 1412 Sayılı CMUK’nun, 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesine göre karar verilmesi mümkün bulunduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının 5237 Sayılı TCK’nun 66/1,, 66/2,, 67/4 ve 5271 Sayılı CMK’nun 223/8. maddeleri uyarınca düşmesine karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- ) Kayseri 1. Çocuk Mahkemesi’nin 31.12.2014 gün ve 805-1219 Sayılı direnme hükmünün, dava zamanaşımının gerçekleşmesine rağmen yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
Ancak yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda 1412 Sayılı CMUK’nun, 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesine göre karar verilmesi mümkün olduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının 5237 Sayılı TCK’nun 66/1-e,, 66/2,, 67/4 ve 5271 Sayılı CMK’nun 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,
2- ) Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 08.11.2016 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/3550 Karar: 2016/16244 Tarih: 26.09.2016
-
TCK 89. Madde
-
Taksirle Yaralama Suçu
Yerinde görülmeyen diğer itirazların reddine, ancak;
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda sübjektif sorumluluk esası kabul edilmiş olup, “netice sebebiyle ağırlaşmış suç başlıklı” TCK’nın 23. maddesinde bu durum “bir fiilin kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna sebebiyet vermesi halinde, kişinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için bu netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekir” şeklinde açıklanmıştır.
Failin, kastedilenden daha ağır ve başka bir neticenin gerçekleşebileceğin öngördüğü, buna rağmen eylemine devam ederek sonlandırdığı durumda, olası kastla hareket ettiğini kabul ederek gerçekleşen ağır ve başka sonuçtan dolayı doğrudan sorumluluğu cihetine gidilecektir. Ancak böyle bir kastın bulunmadığı, kast-taksir kombinasyonunun bulunduğu, temel suç tipinin kasıtlı, ağır ve başka neticenin ise taksirli olduğu durumda failin sorumluluğunu belirleyebilmek açısından, kasten işlenen temel suç ile ağır netice arasında öncelikle illiyet bağının varlığı aranacaktır. Nedensellik bağı meydana gelen netice açısından varlığı zorunlu ise de tek başına yeterli olmayıp neticenin ayrıca faile yüklenip yüklenmeyeceği değerlendirilmelidir. Bu kapsamda ağır neticenin objektif olarak faile yüklenebilir olması için, bu ağır ve başka neticenin temel suç tipinin işlenmesine bağlı, ona bitişik, ona özgü olan özel tehlikenin gerçekleşmesi ve doğrudan sonucu olması halinde mümkündür. Örneğin göze yapılan darbe sonucu görme kaybına neden olunması halinde failin görme kaybının gerçekleşebileceğini öngördüğü kabul edilerek gerçekleşen ağır sonuçtan sorumlu tutulacaktır. Ancak failin gerçekleşen ağır ve başka netice bakımından olası kastı olmamakla birlikte, bu ağır ve başka neticenin gerçekleşebileceğini öngörebildiği halde, failin bu netice bakımından sorumlu tutulabilmesi için en azından taksiri aranacaktır. Taksirle sorumluluk bakımından neticenin objektif olarak öngörülebilir olması yeterlidir.
Genel nitelikteki bu açıklamalardan sonra somut olayımızı ele alacak olursak; Müşteki Sebahat ile sanık Erol arasında bakkaldan alınan kolanın iade edilmesi nedeniyle çıkan tartışmada, sanığın müştekinin göğsüne yumruk attığı, müştekinin polis merkezine ifade vermeye gittiğinde fenalaştığı, Yükses İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesine kaldırıldığı, bu hastane tarafından düzenlenen
epikriz belgesinde nstemı(akut koroner sendrom) tanısı konulduğu, bypaslı koroner arter hastalığı mevcut olan hastanın bu olaydaki yaralanmasının yumuşak doku zedelenmesinden ibaret olduğunun belirtildiği, sonrasında Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Dairesi tarafından tanzim olunan 24.12.2012 tarihli raporda ise “olay öncesinde kişide kronik kalp damar hastalığının bulunduğu, kişinin olay günü maruz kaldığı olayın efor ve stresiyle kendinde mevcut kronik kalp damar hastalığının akut hale geçerek miyokard infarktüsü geçirmesine neden olduğu, dolayısı ile olayla miyokard infarktüsü arasında illiyet bağı bulunduğu” açıklanmış olup mahkemece Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Dairesinin raporunda belirtilen illiyet bağı sanığın gerçekleşen ağır ve başka sonuçtan sorumlu tutulması için yeterli kabul edilerek TCK’nın 87/1-d maddesinden cezalandırılması yoluna gidilmiştir.
Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olayı değerlendirecek olursak; Olay günü sanığın müştekiye eliyle kasten vurup harici lezyon bırakmayacak şekilde TCK’nın 86/2. maddesi kapsamında yaralaması sonucunda gerçekleşen ağır ve başka netice (myokard infarktüsü/kalp krizi sonucu yaşamın tehlikeye girmesi) bakımından olası kastla hareket ettiğinden söz etmenin mümkün bulunmadığı, ancak müştekinin yaşı da gözetildiğinde kalp krizi geçirebileceğinin objektif olarak öngörebildiği halde sanığın dikkat ve özen yükümlülüğüne uymayarak eliyle kasten vurması sonucu buna bağlı, buna özgü ve beklenen bir tehlikenin değil çok daha farklı gerçekleşen ağır ve başka sonuç doğuran bu olayla ilgili olarak en azından taksirle hareket ettiği kabul edilerek, müştekideki kalp rahatsızlığının önceden sanık tarafından bilinip bilinmediği araştırılıp bilmediğinin anlaşılması durumunda sanığın basit taksirle yaralama suçundan TCK’nın 89/1-2. maddesiyle, bilmesi halinde bilinçli taksirle yaralamadan TCK’nın 89/1-2,, 22/3. maddeleriyle cezalandırılması cihetine gidilmesi gerekirken yerinde olmayan gerekçeyle yazılı şekilde hüküm tesisi,
Bozmayı gerektirmiş sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten 6723 sayılı Kanunun 33. maddesiyle değişik 5320 sayılı Yasanın 8/1 maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca istem gibi (BOZULMASINA), 26.09.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/9301 Karar: 2016/9405 Tarih: 02.06.2016
-
TCK 89. Madde
-
Taksirle Yaralama Suçu
Denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işleyen sanık hakkında, trafik güvenliğini tehlikeye sokma ve taksirle yaralama suçundan, 04.10.2012 tarih, 2012/179-2012/556 Sayılı hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına konu hükümler, CMK’nın 231/11. maddesi uyarınca açıklanmakla, sanık tarafından temyiz edilen hüküm incelendi;
1-)Sanığın 123 promil alkollü olarak sevk ve idare ettiği araçla yaralamalı trafik kazasına neden olması eyleminde trafik güvenliğini tehlikeye sokma ve taksirle yaralama suçlarının oluştuğu; ancak bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına neden olan sanığın eyleminin zarar suçu niteliğinde olduğu da değerlendirilerek taksirle yaralama suçundan cezalandırılması, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan ise hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmesi gerekirken, ayrıca trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan da mahkumiyetine karar verilmesi,
2-)123 promil alkollü olarak sevk ve idare ettiği araçla, başından beri şikayetçi olmayan bir kişinin basit tıbbi müdahale ile giderilebilir, bir kişinin de kemik kırığı oluşacak şekilde yaralanmasına sebebiyet veren sanığın, eyleminde bilinçli taksir koşullarının oluştuğu ancak, TCK’nın 89 /5. maddesi hükmü nedeniyle, aynı Kanunun 89/1. maddesi kapsamında kalacak şekilde yaralanan mağdurun şikayetçi olmamasının bilinçli taksir halinde dahi geçerli bulunduğu, sanığın yalnız diğer mağdurun yaralanmasından dolayı, bilinçli taksirle bir kişiyi nitelikli şekilde yaralama eyleminden sorumlu olacağı dikkate alınıp, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerektiği gözetilmeden suç vasfında hataya düşülerek yazılı şekilde hüküm tesisi,
SONUÇ : Kanuna aykırı olup; sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 02.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/8208 Karar: 2016/7657 Tarih: 02.05.2016
-
TCK 89. Madde
-
Taksirle Yaralama Suçu
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, mahalli Cumhuriyet savcısının sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Olay gecesi Sanığın idaresindeki araçla, meskun mahalde, hafif virajlı ve iki yönlü yolda, direksiyon hakimiyetini kaybederek, yol dışındaki ağaca çarpması sonucu aracında bulunan arkadaşı mağdurun vücut fonksiyonlarını 4. derecede etkileyen kemik kırığı meydana gelecek şekilde yaralanmasına neden olduğu olaydan yaklaşık bir saat sonra yapılan ölçümde 150 promil alkollü olduğunun tespit edildiği; bu sebeple atılı trafik güvenliğini tehlikeye sokma ve taksirle yaralama suçlarının oluştuğu, zarar suçunun oluştuğu ahvalde ayrıca tehlike suçundan cezalandırma imkanının bulunmadığı, TCK’nın 89/2. maddesi kapsamındaki yaralanmaların bilinçli taksirle işlenmesi halinde aynı Kanunun 89/5. maddesi uyarınca şikayete tabi olmadığı gözetilip, sanığın ‘nın 89/1,, 22/3,, 89/2-b maddeleri gereğince bilinçli taksirle yaralama suçundan mahkumiyetine, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmesi gerekirken; suçun bilinçli taksirle işlendiği gözetilmeyip TCK’nın 89/2-b maddesi kapsamındaki yaralama suçunun takibinin şikayete tabi olduğu ve mağdurun şikayetçi olmadığı şeklindeki isabetsiz gerekçe ile davanın düşmesine, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan ise mahkumiyetine karar verilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı olup, mahalli Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu sebeple yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi uyarınca isteme uygun olarak BOZULMASINA, 02.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/2458 Karar: 2016/3321 Tarih: 01.03.2016
-
TCK 89. Madde
-
Taksirle Yaralama Suçu
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanıklar müdafiinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1-)Çöp stoklama işinde çalışmakta olan katılanın, olay günü idaresindeki kepçe ile işyerine getirilen toplama çöp yığınlarını elemek amacıyla kapalı bölmeye istiflediği (besleme) sırada, arızalanan eleklerden birinin durması üzerine, bu arızayı gidermek için bakım işlerinden sorumlu arkadaşı F.’le birlikte eleğin kenarındaki zemini punto ile kaynak yapılarak birleştirilmiş ancak yer yer puntoları kopuk haldeki yürüyüş platformuna çıktığı, bastığı ızgaralardan birinin kırılması neticesi yaklaşık beş metre yüksekten beton zemine düşmesi neticesi ağır derecede kemik kırığı oluşacak şekilde yaralandığı olayda, çevre mühendisi olarak görev yaptığı işyerinde sorumluluk sahası içerisindeki alanları kontrol ve denetleme konusunda yetersiz olan ve dosya kapsamına göre tali düzeyde kusurlu olduğu anlaşılan sanık … hakkında, iki sınır arasında temel ceza belirlenirken, suçun işleniş şekli, failin taksire dayalı kusurunun yoğunluğu, meydana gelen zararın ağırlığı, maddede gösterilen cezanın alt ve üst sınırları nazara alınmak suretiyle, adelet, hakkaniyet kurallarına uygun bir cezaya hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden, alt sınırdan çok fazla uzaklaşılarak temel ceza tayin edilip teşdidin derecesinde yanılgıya düşülmesi,
2-)TCK’nın 89/1. maddesindeki “Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.” şeklindeki düzenlemeye rağmen, olay sebebiyle asli kusurlu olduğu anlaşılan sanık … hakkında, Kanunda öngörülen üst sınır da aşılarak “500 gün adli para cezası” şeklinde temel ceza tayini,
SONUÇ : Kanuna aykırı olup, sanıklar müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 01.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/2561 Karar: 2015/18011 Tarih: 16.11.2015
-
TCK 89. Madde
-
Taksirle Yaralama Suçu
Ek savunma alınmadan TCK’nın 89/1-3-b maddesi gereğince sanığın temel cezasından 1 kat oranında arttırım yapılmış ise de; iddianamede katılanın organ işlevini yitirecek şekilde yaralandığının belirtildiği anlaşılmakla, bu husus bozma konusu yapılmamıştır.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın sair itirazlarının reddine, ancak;
Katılanın, sol elindeki fonksiyonel kayıpların, işlev yitimi niteliğinde olması nedeni ile sanık hakkında tayin edilen temel cezadan artırım yapıldığı sırada uygulama maddesi olarak TCK’nın 89/1-3. maddesinin (b) bendi ile bir kat arttırım yapılması gerektiği gözetilmeksizin, TCK’nın 89/1-2-b maddesi gereğince bir kat arttırım yapılması,
Kanuna aykırı olup, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi gereğince bozulmasına; ancak, yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu hususta aynı Kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden; hükmün 2. maddesindeki “ TCK’nın 89/1-2-b ” ibaresinin çıkarılarak yerine “ 89/1-3-b ” ibaresinin yazılması, suretiyle sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan isteme uygun olarak hükmün düzeltilerek onanmasına, 16.11.2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.
YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/7015 Karar: 2015/12918 Tarih: 13.04.2015
-
TCK 89. Madde
-
Taksirle Yaralama Suçu
Yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
1- ) Sanığın müşteki Y.’ye karşı tehdit suçunu işlediğine dair, müştekinin soyut iddiası dışında her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilmeden, atılı tehdit suçundan sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,
2- ) Olay tarihinde Ç… Büfe isimli iş yerinde döner ustası olarak çalışan müşteki İ.’nin elinden döner bıçağını almaya çalışan sanığın, müştekinin kazaen yaralanmasına neden olduğu anlaşılmakla, eyleminin 5237 sayılı TCK.nın 89. maddesinde düzenlenen taksirle yaralama suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde kastan yaralama suçundan hüküm kurulması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı 321. maddesi uyarınca istem gibi BOZULMASINA, 13.04.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/2289 Karar: 2015/4127 Tarih: 05.03.2015
-
TCK 89. Madde
-
Taksirle Yaralama Suçu
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafinin bir nedene dayanmayan, katılan vekilinin, eksik incelemeyle karar verildiğine dair sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Taksirle yaralama suçundan sanık hakkında yapılan yargılama sonucunda, Türk Ceza Kanunu’nun gereğince 1 yıl 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, aynı maddenin 8. fıkrası uyarınca 5 yıllık denetim süresine tabi tutulmasına dair Kırıkkale 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 22.2.2010 tarih ve 2008/41 E. 2010/70 K. sayılı kararının 24.5.2010 tarihinde kesinleşmesinden sonra sanığın deneme süresi içerisinde 1.12.2011 kesinleşme tarihli kasten yaralama suçunu işlemesi sebebiyle hükmün 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/11. maddesi gereğince açıklanmasına dair aynı Mahkemenin 13.6.2012 tarihli ve 2011/577 esas, 2012/378 Sayılı kararını kapsayan dosya incelendi:
1- 5271 Sayılı Kanunun 231. maddesinin 11. fıkras 11. fıkrasında, denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suçun işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine dair yükümlülüklere aykırı davranılması halinde mahkemece hükmün açıklanacağı belirtilmiş olup, bu iki halin gerçekleştiğinin saptanması durumunda, mahkemece yapılacak işlem, önceden verilen ancak, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına konu olması sebebiyle hukuki varlık kazanmayan hükmün açıklanmasından ibarettir. Bu iki şarttan birine aykırılık sebebiyle hükmün açıklanması halinde mahkemece, uygulanmasında yasal zorunluluk bulunduğu halde, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi sebebiyle uygulanamayan yasal hükümler hariç olmak üzere önceki hükümde bir değişiklik yapılmayacağından, yeniden kurulan hüküm de önceden verilen hükmün infazını sağlamaya yöneliktir. Yeniden hüküm verilmesi ise yalnızca sanığın “kendisine yüklenen yükümlülüklerin yerine getirilememesi” halinde mümkündür. Bu şart gerçekleştiğinde, sanığa yeni bir imkan sağlamayı düşünen yasa koyucu, yükümlülüğün yerine getirilememesi haline münhasır olarak mahkemeye, sanığın durumunun değerlendirilmesi suretiyle, cezanın kısmen infazına ya da önceki hükümde yasal zorunluluk sebebiyle tartışılamayan erteleme veya seçenek yaptırımlara çevirme kurumlarının değerlendirilmesi suretiyle yeniden hüküm kurması imkanını sağlamıştır. Bu son halde dahi mahkeme, sübut ve nitelendirmenin değiştirilmesi veya önceki uygulamadan dönme yönünden bir imkana sahip olmamakta, yalnızca önceki hükmün varlığı kabul edilerek, belirli bir kısmının infaz edilmemesi ya da önceki hükümde değerlendirilemeyen 5237 Sayılı T.C.K.nın 50 veya 51. maddelerinin uygulanması yetkisine sahip olabilmektedir. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, Kırıkkale 3. Asliye Ceza Mahkemesince, sanığın 5237 Sayılı T.C.K.nın 89/4,, 22/3,, 62. maddeleri gereğince 1 yıl 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, aynı maddenin 8. fıkrası uyarınca 5 yıllık denetim süresine tabi tutulmasına karar verilmiş, sanığın denetim süresi içinde işlediği kasten yaralama suçundan 25.10.2011 tarihinde Kırıkkale 2. Sulh Ceza Mahkemesince verilen mahkumiyet hükmünün 1.12.2011 tarihinde kesinleşmesi üzerine, mahkemesine hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının değerlendirilmesi için yapılan ihbar ile, dosya yeniden ele alınarak önceki hükmün açıklanmasıyla yetinilmesi gerekirken, sanığın Türk Ceza Kanunu’nun 89/4,, 22/3,, 62/1,, 51/1-3 maddeleri gereğince 10 ay hapis cezasıyla cezalandırılarak cezanın ertelenmesine karar verilmesi,
2- Olaydan yarım saat sonra 64 promil alkollü olduğu tespit edilen sanığın idaresindeki otomobil gece vakti aydınlatması bulunan, meskun mahaldeki tek yönlü, 7 metre genişliğindeki yolda seyrederken yolun solunda orta refüjdeki çimleri sulamak üzere tepe lambası yanık ve varlığı dubalarla işaretlenmiş aracı son anda fark ederek direksiyonu kırdığı ve yolun sağında kaldırımda yürüyen yayalara çarparak, bir kişinin kemik kırığı olacak şekilde, bir kişinin de basit yaralanmasına neden olduğu, basit yaralanan müşteki Y. D.’ın 13.6.2012 tarihli celsede şikayetten vazgeçtiği, 5237 Sayılı T.C.K.nın 89/5. maddesinde, bilinçli taksirle dahi olsa T.C.K.nın 89/1 maddesindeki yaralanmaların şikayete tabi olduğunun belirtildiği, bu kapsamda sanığın sadece katılanın yaralanmasından sorumlu tutulup, 5237 Sayılı T.C.K.nın 89/1,, 2-b,, 22/3 maddesi gereğince hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi,
Kabule göre;
3- Taksirli suçlar açısından temel cezanın belirlenmesinde 5237 Sayılı T.C.K.nın 61/1, 22/4. madde ve fıkralarında yer alan ölçütlerden olan failin kusuru, meydana gelen zararın ağırlığı, suçun işleniş biçimiyle suçun işlendiği yer ve zaman nazara alınmak suretiyle T.C.K.nın 3/1. maddesi uyarınca işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde maddede öngörülen alt ve üst sınırlar arasında hakkaniyete uygun bir cezaya hükmolunması gerekirken, mahkemenin kabulü ve oluşa göre sanığın, tam kusurlu olarak sebebiyet verdiği kaza neticesinde bir kişinin basit, bir kişinin nitelikli şekilde yaralandığı gözetilerek, hak ve nesafete uygun bir ceza tayini yerine, asgari hadden ceza tayin edilmesi,
4- Sanık hakkında 5237 Sayılı T.C.K. nın 89/4 maddesi gereğince belirlenen 6 ay hapis cezasının aynı Kanunun 22/3 maddesi gereğince yarı oranında arttırılması sırasında 9 ay hapis cezası yerine 12 ay hapis cezasıyla cezalandırılarak fazla ceza tayini,
5- Sanık hakkında verilen hapis cezasının ertelenmesine karar verilirken, 5237 Sayılı T.C.K.nın 51/7., 8. maddesi uyarınca “… Belirlenen denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi halinde; ertelenen cezanın kısmen veya tamamen infaz kurumunda çektirilmesine karar verileceğinin ve denetim süresinin iyi halli olarak geçirildiği takdirde, cezanın infaz edilmiş sayılacağının…” belirtilmemiş olması,
Sonuç: Kanuna aykırı olup, sanık müdafii ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, 5320 Sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi uyarınca hükmün isteme uygun olarak BOZULMASINA, 05.03.2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/12306 Karar: 2015/3484 Tarih: 25.02.2015
-
TCK 89. Madde
-
Taksirle Yaralama Suçu
Olay günü, gündüz, saat 16:15 sıralarında sanık idaresindeki römorklu traktörüyle meskun mahal dışında, Elmalı istikametinden Fethiye istikametine doğru seyir halindeyken yolun soluna geçip, bahçe önüne geldiğinde, sağ tarafındaki stabilize bahçe yoluna girmek üzere geniş kavisle dönüş yaptığı esnada, traktöre bağlı römorkun sağ yan-arka kısımlarıyla, aynı istikamette gerisinden gelmekte olan sürücü M. D. idaresindeki otomobilin sol ön kısımlarına çarpması sonucu, M.D.’ın basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek düzeyde yaralandığı, araçta yolcu olarak bulunan katılanlar H.D. ile İ.A.’ın, Elmalı Devlet Hastanesi’nin 25.9.2012 tarih 1475 Sayılı raporlarına göre, darp ve cebir izinin bulunmadığı belirtilmiş ise de, iddianamede 3 kişinin yaralanması sebebiyle kamu davası açıldığı, katılan İ. A.’ın mahkeme beyanında, kazada yaralanmasa da ayağında 2 gün ağrı olduğunu, katılan H. D.’ın ise yine mahkeme beyanında, psikolojisinin bozulduğunu beyan etmeleri karşısında, sanığın eylemine temas eden, TCK’nın 89/4 maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verilmesi gerekirken, taksirli eylemden doğan netice bölünerek bir kısmı bakımından beraat, bir kısmı bakımından ise mahkumiyete karar verilemeyeceği dikkate alınmadan, katılan M. D.’ın yaralanması sebebiyle 89/1 maddesi gereğince mahkumiyet kararı verilerek, katılanlar H. D. ile İ. A.’ın yaralanmasıyla ilgili olarak beraat kararı verilmesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı olup, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebepten dolayı, 5320 Sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 25.02.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/7563 Karar: 2015/294 Tarih: 14.01.2015
-
TCK 89. Madde
-
Taksirle Yaralama Suçu
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksir, 5237 sayılı TCK’nın “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi” şeklinde tanımlanmıştır. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alması ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir, fail tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25.03.2008 tarih ve 43-62; 01.02.2005 tarih ve 213-3; 23.03.2004 tarih ve 12-68; 09.10.2001 tarih ve 181-204; 21.10.1997 tarih ve 99-202 sayılı kararları başta olmak üzere, birçok kararında da vurgulandığı üzere, öğretide ve uygulamada taksirin unsurları;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradiliği,
3- Neticenin iradi olmaması,
4- Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Neticenin öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması, şeklinde kabul edilmektedir.
Bilinçli taksir ise 5237 sayılı TCK’nın , “kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi” olarak tanımlanmıştır. Taksirle bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörmemesi, bilinçli taksir halinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.
Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlike hali, bunu öngörmemiş olan kimsenin tehlike hali ile bir tutulamaz; neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun, bu neticeyi meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.
Tüm açıklamalar çerçevesinde;
1- Olay günü, gece saat 03:00 sıralarında, sanık A., sevk ve idaresindeki otomobille, meskun mahalde, Nenehatun Caddesi’ni takiben seyir halindeyken, ışık kontrollü kavşağa geldiğinde, kendisine kırmızı fasılalı ışık yandığı halde, kavşakta geçiş önceliğine uymayarak geçiş yaptığı esnada, katılanın kullandığı motosiklete çarpması ve motosikletin devrilmesi soncu, motosiklet sürücüsünün nitelikli olarak yaralandığı olayda, sanığın, fasılalı kırmızı ışıkta geçerek, geçiş önceliğine uymaması nedeniyle asli kusurlu olduğu anlaşılmış ise de, bu kural ihlalinin sanığın taksirli hareketi olduğu, yukarıdaki açıklamalar ışığında ve Dairemizin yerleşik içtihatlarına göre, sanığın bilinçli taksirle hareket ettiğinin kabul edilemeyeceği anlaşılmakla, dosya kapsamına uygun olmayan gerekçelerle, sanık hakkında TCK’nın tatbiki suretiyle fazla ceza tayin edilmesi,
2- Meydana gelen olayda bilinçli taksirin koşullarının bulunmadığının mahkemece kabulü halinde; katılanın, 08.04.2012 tarihli, hastanede polis tarafından alınan ifadesinde şikayetçi olmadığı, daha sonra 14.05.2012 tarihli ifadesinde şikayetçi olmuş ise de, şikayetten vazgeçmeden vazgeçmenin mümkün olmaması karşısında, sanığın üzerine atılı suçun TCK’nın 89/5 inci maddesi gereğince şikayete tabi olması ve şikayet yokluğu nedeniyle davanın düşmesine karar verilmesinde zorunluluk bulunması,
Sonuç: Bozmayı gerektirmiş olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 s. Kanunun 8 inci maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321 inci maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 14.01.2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/28224 Karar: 2014/14073 Tarih: 09.06.2014
-
TCK 89. Madde
-
Taksirle Yaralama Suçu
Bozmaya uyularak yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın, sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- Temel cezanın tayin edildiği 5560 sayılı Kanunla değişiklikten önceki 5237 sayılı TCK’nın 89/1. maddesinde ön görülen seçimlik cezalardan hapis cezası tercih edilerek, gerekçeli karar ve hüküm fıkrasında hapis cezasının alt sınırdan tayin edildiği belirtilmiş olmasına karşın, suç tarihi itibariyle sanık hakkında uygulanan maddedeki cezanın alt sınırının 3 ay hapis cezası olduğu gözetilmeden, sanık hakkında temel cezanın 4 ay hapis cezası olarak belirlenmesi,
2- Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 07/07/2009 tarih 2009/9-62-191 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, taksirli suçlar açısından temel cezanın belirlenmesinde TCK’nın 61/1. maddesinin (g) bendinde yer alan “failin güttüğü amaç ve saik” gerekçesine dayanılamayacağının gözetilmemesi,
Kanuna aykırı olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, ancak, aleyhe temyiz bulunmaması da gözetilerek yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu hususların aynı Kanunun 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, sanığa verilen temel cezanın belirlenmesinde gösterilen diğer gerekçeler aynı bırakılmakla, hüküm fıkrasının birinci paragrafından ve gerekçe kısmından “ amaç ve saik” ibareleri çıkartılarak, hüküm fıkrasında ‘‘4 ay’’ olarak belirlenen temel cezanın gerekçe ve kabule göre; sanık lehine olan 5560 sayılı Kanunla değişiklikten önceki TCK’nın 89/1. maddesi gereğince ‘‘3 ay’’ hapis cezası olarak belirlenmesine, aynı Kanunun 89/2-b maddesi gereğince temel ceza üzerinden ½ oranında artırım yapılarak sanığın ‘‘4 ay 15 gün’’ hapis cezası ile cezalandırılmasına, sanık hakkında uygulanan aynı Kanunun 62/1. maddesi uyarınca belirlenen ceza üzerinden takdiren 1/6 oranında indirim yapılarak sonuç cezanın ‘‘3 ay 22 gün’’ hapis cezası olarak belirlenmesine, hükümdeki diğer uygulamaların aynen bırakılması suretiyle diğer yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün düzeltilerek ONANMASINA, 09.06.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/1428 Karar : 2017/5273 Tarih : 16.06.2017
-
TCK 89. Madde
-
Taksirle Yaralama Suçu
Taksirle yaralama suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık tarafından temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü:
28.03.2014 günü saat 11:50 sıralarında sanık sürücü …’ın yönetimindeki kamyonet ile seyir halinde iken olay mahallindeki kavşağa gelip sola dönüş yaptığı esnada, kamyonetin ön kısımları ile ana yolda düz istikamette seyretmekte olan sürücü … idaresindeki otomobilin sol ön köşe, sol ön tekerlek, sol ön kapı kısımlarına çarpması neticesinde, …’in aracında bulunan annesi …’ın hayati tehlikeye neden olacak şekilde yaralandığı, sanığın üzerine atılı taksirle yaralama suçu, TCK’nın 89. maddesinde hükme bağlanmış olup aynı maddenin 5. fıkrası gereğince, 1. fıkra kapsamı dışında bulunan bilinçli taksir hali hariç şikayete tabi olduğu, vekaletnamesinde şikayetten vazgeçmeye yetkisi bulunan katılan vekilinin hükümden sonra 16.09.2015 havale tarihli dilekçeyle, sanık hakkındaki şikayetlerinden vazgeçtiklerini belirttiği anlaşılmakla; TCK’nın 73/6. maddesi uyarınca sanıktan vazgeçmeyi kabul edip etmediği sorulmak suretiyle sonuca göre hukuki durumunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebebten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 16/06/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/18217 Karar: 2014/10183 Tarih: 28.04.2014
-
TCK 89. Madde
-
Taksirle Yaralama Suçu
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre; sanığın yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Olay günü 145 promil alkollü olan sanığın idaresindeki otomobille müşteki E. K.’ün idaresindeki araca E.’un şeridinde çarpması sonucu yaralamalı trafik kazasına sebebiyet verdiği olayda, mağdurlar M. T. ve E. K.’ün yaralanmaları TCK’nın 89/1. maddesi kapsamında basit tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte, mağdur B.’in ise kemik kırığı hayat fonksiyonlarına etkisi 3 olacak şekilde yaralandıkları, mağdurlar M. ve B.’in soruşturma sırasında şikayetçi olmadıkları, E.’un da kovuşturma sırasında şikayetten vazgeçtiği ve okunan beyanları kabul eden sanığın eyleminin 5237 sayılı yasanın 89/5 maddesi gereğince aynı yasanın 89/1 kapsamında kaldığı anlaşılmış ise de, aynı olayda G. G.’ninde kemik kırığı olacak şekilde yaralandığı, sanıktan şikayetçi olduğu halde, Cumhuriyet savcısının 08.03.2012 tarihli havalesini içeren evrakın 19.03.2012 tarihli hakim havalesi ile dosyaya konulduğu ve gereğinin yapılmadığı anlaşılmakla, adı geçen şahsa G. G.’in yaralanması ile ilgili olarak kamu davasının açılması sağlanarak, açılan dava ile dosyanın birleştirilip sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi gerektiği,
Kabule göre de;
Olay günü 145 promil alkollü olan sanığın idaresindeki otomobille müşteki E. K.’ün idaresindeki araca E.’un şeridinde çarpması sonucu yaralamalı trafik kazasına sebebiyet verdiği olayda, asli ve tam kusurlu olan sanığın TCK’nın 61/1, 22/4 madde ve fıkralarında yer alan ölçütlerden olan meydana gelen zararın ağırlığı ve sanığın taksirinin yoğunluğu nazara alındığında temel ceza tayininde alt sınırdan uzaklaşılması gerektiğinin gözetilmemesi,
Kanuna aykırı olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 28.04.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/253 Karar: 2014/9997 Tarih: 24.04.2014
-
TCK 89. Madde
-
Taksirle Yaralama Suçu
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafinin eksik inceleme ile karar verildiğine cezanın fazla olduğuna ilişkin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Sanığa atılı taksirle yaralama suçu TCK’nın 89. maddesinde hükme bağlanmış olup aynı maddenin 5. fıkrası gereğince 1. fıkrası kapsamına giren yaralama hariç suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikayetin aranmayacağı, olay günü sanığın idaresindeki araçla geri manevra yaptığı sırada yayaya çarpıp yaralanmasına neden olduğu olayda, bilinçli taksirin koşullarının bulunmadığı ve vazgeçme yetkisi bulunan katılan vekilinin hükümden sonra 18.04.2014 havale tarihli dilekçesi ile şikayetinden vazgeçtiği anlaşılmakla, sanıktan şikayetten vazgeçmeye karşı diyecekleri sorulduktan sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Sonuç: Bozmayı gerektirmiş olup, sanık müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 24.04.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/18140 Karar: 2014/8810 Tarih: 10.04.2014
-
TCK 89. Madde
-
Taksirle Yaralama Suçu
Olay günü sanığın sevk ve idaresindeki araçla meskun mahalde, 139 promil alkollü vaziyette seyrederken, kavşaklarda geçiş önceliği kuralına uymadığından yaralamalı trafik kazasına sebebiyet verdiği olayda, mağdurdaki yaralanmanın TCK’nın 89/1. maddesi kapsamında basit tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte olmasına göre, sanığın üzerine atılı suçun bilinçli taksir ile işlenmesi hali de dahil 5237 sayılı TCK’nın 89/5. maddesi uyarınca şikayete tabi olduğu ve mağdurların kovuşturma aşamasında şikayetten vazgeçtiği nazara alınıp, TCK’nın 73/6. maddesi gereğince sanıkta vazgeçmeyi kabul ettiğinden, sanığın, eyleminin trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunu oluşturacağı, iddianame içeriğinde sanığın 139 promil alkollü halde araç kullandığının anlatılmadığı ve bu suçtan açılmış dava bulunmadığı anlaşılmakla suç duyurusunda bulunulup dava açılması sağlandıktan sonra sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, taksirle yaralama suçundan şikayetten vazgeçme nedeniyle davanın düşmesine karar verilmesi ile yetinilmesi,
Sonuç: Kanuna aykırı olup, mahalli Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün belirtilen sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 10.04.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.