0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Kasten Yaralama Suçu

TCK Madde 86

(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) (Ek fıkra: 31/3/2005 – 5328/4 md.) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur. (Ek cümle:12/5/2022-7406/3 md.) Suçun kadına karşı işlenmesi hâlinde cezanın alt sınırı altı aydan az olamaz.

(3) Kasten yaralama suçunun;

a) Üstsoya, altsoya, eşe, boşandığı eşe veya kardeşe karşı,

b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,

c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,

d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,

e) Silahla,

f) (Ek:14/4/2020-7242/11 md.) Canavarca hisle,

İşlenmesi halinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında, (f) bendi bakımından ise bir kat artırılır.



TCK Madde 86 Gerekçesi

Maddenin birinci fıkrasında kasten yaralama suçunun temel şekli tanımlanmıştır.

Madde metninde yapılan değişiklikle, Hükûmet Tasarısında benimsenen ve “müessir fiil” karşılığı olan “etkili eylem” ifadesi terkedilerek, genel olarak yaralama kavramı benimsenmiştir. Bu nedenle, kişinin vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan her davranış, yaralama olarak kabul edilmiştir.

İkinci fıkrada ise, kasten yaralama suçunun nitelikli şekilleri gösterilmiştir. Söz konusu suçun seçimlik olarak belirlenen bu nitelikli şekilleri, bentler hâlinde sıralanmıştır.

Fıkranın (a) bendinde, kasten yaralama suçunun üstsoy veya altsoydan birine ya da eş veya kardeşe karşı işlenmesi, bu suçun bir nitelikli hâli olarak kabul edilmiştir. Bu kavramlar hakkında açıklama için, kasten öldürme suçunun nitelikli hâllerine ilişkin hükmün gerekçesine bakılmalıdır.

(b) bendine göre, kasten yaralamanın beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi, suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Bu hususa ilişkin açıklama için, kasten öldürme suçunun nitelikli hâllerine ilişkin hükmün gerekçesine bakılmalıdır.

Fıkranın (c) bendinde, suçun kişinin yerine getirdiği kamu görevi dolayısıyla işlenmesi, bir nitelikli hâl olarak öngörülmüştür. Bu hususa ilişkin açıklama için, kasten öldürme suçunun nitelikli hâllerine ilişkin hükmün gerekçesine bakılmalıdır.

Kasten yaralama suçu, kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle de işlenebilir. Fıkranın (d) bendinde, bu durum, söz konusu suçun bir nitelikli hâli olarak kabul edilmiştir. Bunun için kamu görevlisinin zor kullanma yetkisine sahip bulunması gerekmemektedir. Burada önemli olan, kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuzun kötüye kullanılması suretiyle, kasten yaralama suçunun işlenmesidir. Örneğin bir hâkim veya savcının sanık veya tanığa karşı kasten yaralama suçunu işlemesi hâlinde, bu nitelikli hâlin gerçekleştiğini kabul etmek gerekir. Buna karşılık, zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisi tarafından kasten yaralama suçunun işlenmesi hâli, kanunda ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır.

Fıkranın (e) bendinde, kasten yaralama suçunun silâhla işlenmesi, bir nitelikli hâl olarak kabul edilmiştir. Silâh deyimi için, “Tanımlar” başlıklı madde hükmüne bakılmalıdır.


TCK 86 Kasten Yaralama Suçu Yargıtay Kararları


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/614

  • TCK 86/3-a
  • Evlatlıkla ilişki altsoy üstsoy ilişkisi olamdığından bu nedenle kasten yaralamanın TCK m.86/3-a şeklindeki şekli meydana gelmez.

TCK’nın 86/3-a maddesinde belirtilen üstsoy hısımlığının, 4721 sayılı Türk Medeni Kanu- nu’nun 17. maddesinde belirtilen kan hısımlığı olduğu, anılan Kanun maddesine göre “biri diğerinden gelen kişiler” arasında altsoy-üstsoy hısımlığının bulunduğu, bu itibarla sanığın, mağdur tarafından evlat edinilmiş olması nedeniyle aralarında altsoy-üstsoy hısımlığı olmadığı ve sanık hakkında TCK’nın 86/3-a maddesinin uygulanamayacağı anlaşılmış ise de dosya kapsamında bulunan adli rapor ile sanığın samimi ikrarına göre kasten yaralama suçunun TCK’nın 6/1-f maddesi kapsamında silahtan sayılan demir kaşıkla işlenmesi nedeniyle atılı suçun takibinin şikâyete bağlı olmadığı husu- sunda tereddüt bulunmamaktadır.


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/207

  • TCK 86
  • Sanığın paspas sopası ile katılanı yaralama şeklindeki tek olan fiilinin hem TCK’nın 86/2, 86/3-c-e maddelerinde düzenlenen ve 6 aydan 1 yıl 6 aya kadar hapis veya adli para cezası gerektiren kamu görevlisini silahla basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte yaralama suçunu hem de aynı Kanun’un 89. maddesinin ikinci fıkrasının (e) bendinde düzenlenen ve 4 ay 15 günden 1 yıl 6 aya kadar hapis veya adli para cezası gerektiren taksirle nitelikli yaralama suçlarını oluşturması ve kişiyi yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle silahla basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde kasten yaralama suçu için öngörülen cezanın, sonucu bakımından ağır olan taksirle nitelikli yaralama suçu için öngörülen cezadan daha fazla olması karşısında; TCK’nın 44. maddesindeki farklı neviden fikri içtima hükmü de gözetilerek en ağır cezayı gerektiren TCK’nın 86/2, 86/3-c-e maddeleri kapsamındaki kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/2 maddesi uyarınca belirlenecek olan temel cezanın, Aynı Kanun’un 86. maddesinin üçüncü fıkrasının (c) ve (e) bentleri uyarınca yarı oranında artırılarak sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulması gerektiği kabul edilmelidir.

Uyuşmazlık konularında isabetli bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi bakımından, ilgili yasal düzenlemelerin incelenmesinde yarar bulunmaktadır.

5237 sayılı TCK’nın “Kast” başlıklı 21. maddesi;

“(1) Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.

(2) Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır. Bu halde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir” şeklinde düzenlenerek, maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde doğrudan kast tanımlanmıştır.

Buna göre, doğrudan kast; öngörülen ve suç teşkil eden fiili gerçekleştirmeye yönelik irade olup, kanunda suç olarak tanımlanmış eylemin bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi ile oluşur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini bilmesi ve istemesi hâlinde doğrudan kastla hareket etmiş olacak, buna karşın işlemiş olduğu fiilin muhtemel bazı neticeleri meydana getirebileceğini öngörmesine ve bu neticelerin gerçekleşmesini mümkün ve muhtemel olarak tasavvur etmesine rağmen muhtemel neticeyi kabullenerek fiili işlemesi hâlinde olası kast söz konusu olacaktır.

Olası kast ile doğrudan kast arasındaki farkı ortaya koyan en belirgin unsur, doğrudan kasttaki bilme unsurudur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini biliyorsa doğrudan kasıtla hareket ettiğinin kabulü gerekmektedir. Yine failin hareketiyle hedeflediği doğrudan neticelerle birlikte, hareketin zorunlu veya kaçınılmaz olarak ortaya çıkan sonuçları da, açıkça istenmese dahi doğrudan kastın kapsamı içinde değerlendirilmelidir. Belli bir sonucun gerçekleşmesine yönelik hareketin, günlük hayat tecrübelerine göre diğer bir kısım neticeleri de doğurması muhakkak ise, failin bu sonuçlar açısından da doğrudan kastla hareket ettiği kabul edilmelidir.

Olası kastı doğrudan kasttan ayıran diğer ölçüt; suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşmesinin muhakkak olmayıp, muhtemel olmasıdır. Fail, böyle bir durumda muhakkak değil ama, büyük bir ihtimalle gerçekleşecek olan neticenin meydana gelmesini kabullenmekte ve “olursa olsun” düşüncesi ile göze almakta; neticenin gerçekleşmemesi için herhangi bir çaba göstermemektedir. Olası kastta fiilin kanunda tanımlanan bir sonucun gerçekleşmesine neden olacağı muhtemel görülmesine karşın, bu neticenin meydana gelmesi fail tarafından kabul edilmektedir.

5237 sayılı TCK’nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde “kanunda tanımlanmış haksızlık” olarak ifade edilen suç; kural olarak ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hâllerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir. 5237 sayılı TCK’nın 22/2. maddesinde taksir; «dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır.

Taksirli suçlarda, gerek icrai, gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi hâlinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.

Sonucun gerçekleşmesinde mağdurun taksirli davranışının da etkisinin olması hâlinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum, failin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin niteliğini de değiştirmeyecektir. Türk Ceza Kanunu’nda kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hâl ancak temel cezanın tayininde dikkate alınabilecektir.

Türk Ceza Kanunu’nda taksir; “basit” ve “bilinçli” taksir olarak ikili bir ayrıma tabi tutulmuş, 22. maddesinin üçüncü fıkrasında bilinçli taksir; “kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi” şeklinde tanımlanmış, bu hâlde taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı öngörülmüştür.

Basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırdedici ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörmemesi, bilinçli taksir hâlinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır. Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü hâlde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü hâlde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlikelilik hâli, bunu öngörememiş olan kimsenin tehlikelilik hâli ile bir tutulamayacaktır. Neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun bu sonucu meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.

Türk Ceza Kanunu’nun 21. maddesinin ikinci fıkrasında; “kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi” şeklinde tanımlanıp başkaca ayırıcı unsura yer verilmeyen olası kast ile aynı Kanun’un 22. maddesinin üçüncü fıkrasında; “kişinin, öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır” biçiminde tanımlanan bilinçli taksirin karıştırılacağı hususu öğretide dile getirilmiş, kanun koyucu da madde metninde yer vermediği “kabullenme” ölçüsünü aynı maddenin gerekçesinde; “olası kast halinde suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşeceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir, diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir” şeklinde açıklamak suretiyle, olası kastı bilinçli taksirden ayıracak kıstası ortaya koymuştur.

Kast, olası kast, bilinçli taksir ve taksir arasındaki ilişkiyi kısaca özetlemek gerekirse; gerçekleşmesi muhakkak görünen neticenin failce bilinmesi ve istenmesi hâlinde doğrudan kast, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesine kayıtsız kalınması durumunda olası kast, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesinin istenmemesine rağmen neticenin meydana gelmesinin engellenemediği ahvalde bilinçli taksir, öngörülebilir neticenin özen yükümlülüğüne aykırı hareket edilmiş olması nedeniyle öngörülmediği hâllerde ise basit taksir söz konusu olacaktır.

Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;

1- Sanığın eylemini olası kastla mı yoksa taksirle mi işlediğinin,

2- Olası kastla işlediğinin kabulü hâlinde; kısa süreli hapis cezası ertelenen sanık hakkında TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasında isabet bulunup bulunmadığının,

3- Taksirle işlediğinin kabulü hâlinde;

a) Bilinçli taksir koşullarının oluşup oluşmadığının,

b) Katılandan kaynaklanan haksız davranış bulunup bulunmadığının, haksız davranış bulunduğu sonucuna ulaşılması durumunda, sanık hakkında TCK’nın 29. maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükmünün uygulanıp uygulanamayacağının,

Belirlenmesine ilişkin ise de uyuşmazlık konularının görüşülmesi sırasında bir kısım Ceza Genel Kurulu Üyeleri tarafından talep edilmesi üzerine Ceza Genel Kurulu Başkanı tarafından uyuşmazlık, sanığın eyleminin kamu görevlisini silahla basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde kasten yaralama suçunu mu yoksa taksirle nitelikli yaralama suçunu mu oluşturduğu şeklinde yeniden belirlenmiş olup uyuşmazlık konuları bu doğrultuda değerlendirilmiştir.

….

Uyuşmazlık konusuyla ilgili tartışılması gereken kasten yaralama suçu ise TCK’nın 86. maddesinde;

“(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

(3) Kasten yaralama suçunun;

a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,

b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,

c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,

d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,

e) Silâhla,

İşlenmesi hâlinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır” şeklinde düzenlenmiştir. Maddenin birinci fıkrasında kasten yaralama suçunun tanımı yapılarak, kasten yaralamanın temel şekli düzenlenmiş, kişinin vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan her davranış, yaralama olarak kabul edilmiş, madde gerekçesinde bu husus açıkça vurgulanmıştır.

Kasten yaralama fiilinin, kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde olması hâli ise ikinci fıkrada düzenlenmiş olup bu durumda birinci fıkradaki hapis cezasından daha az süreli bir hapis cezası ya da seçimlik olarak adli para cezası suçun yaptırımı olarak öngörülmüştür.

Kasten yaralama suçunda korunan hukuki yarar, kişinin vücut dokunulmazlığı ve beden bütünlüğüdür. Suçun konusu, mağdurun acı verilen veya bozulan bedeni veya ruhsal varlığıdır. Failin yaptığı hareket sonucu, maddede belirtilen sonuçlardan biri meydana gelirse, kasten yaralama suçunun oluşacağında tereddüt bulunmayıp, bu sonucu doğurmaya elverişli olan tüm hareketlerle, kasten yaralama suçunun işlenmesi mümkündür.

Maddenin 3. fıkrasının (c) bendinde kasten yaralama suçunun kamu görevlisine karşı, görevini yerine getirmesi nedeniyle işlenmesi durumu nitelikli hâl olarak düzenlenmiştir. Bu nitelikli hâlin öngörülmesinin sebebi kamu görevlilerinin görevlerini kendileri için değil toplum için yerine getirdiklerinden bu görevlerin emniyet içinde ifa edilmesinin sağlanmasıdır.

Burada önemli olan, suçun kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle işlenmesidir. Suçun kamu görevi yaptığı sırada işlenmesi şart değildir. Mesai bitimi, kamu görevlisinin izinde olması, hatta kamu görevinden istifa, emeklilik vs nedenlerle ayrılmış olduğu durumlarda dahi işlense, kamu görevlisinin görevi sebebiyle yaralandığı durumlarda bu nitelikli hâl uygulanacaktır. Bir kimsenin görevi sebebi dışında, kişisel nedenlerle, görevi sırasında yaralanması hâlinde bu nitelikli hâl uygulanamayacaktır. (Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 3. cilt, Ankara, 2014, s. 2963.) Diğer bir nitelikli hâl maddenin 3. fıkrasının (e) bendinde kasten yaralama suçunun silahla işlenmesi olarak düzenlenmiştir. Suçun silahla işlenmiş olmasının nitelikli hâl sayılmasının altında yatan düşünce, söz konusu aracın mağdurun yaşamı, vücut bütünlüğü ve özgürlüğü bakımından ortaya çıkardığı potansiyel tehlikedir. Suçun silahla işlenmesinin nitelikli hâl sayılması, silahın suçun işlenmesini kolaylaştırdığı ve mağdur üzerindeki korkunun etkisini artırdığı düşüncesine dayanmaktadır. (Durmuş Tezcan, Mustafa Ruhan Erdem, R. Murat Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, Seçkin Yayınevi, 15. Baskı, Ankara 2017, s. 232.)

“Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama” başlıklı 87. maddesi ise;

“(1) Kasten yaralama fiili, mağdurun;

a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,

b) Konuşmasında sürekli zorluğa,

c) Yüzünde sabit ize,

d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,

e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına,

Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hâllerde üç yıldan, üçüncü fıkraya giren hâllerde beş yıldan az olamaz.

(2) Kasten yaralama fiili, mağdurun;

a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,

b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,

c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,

d) Yüzünün sürekli değişikliğine,

e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine,

Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, iki kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hâllerde beş yıldan, üçüncü fıkraya giren hâllerde sekiz yıldan az olamaz.

(3) Kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına veya çıkığına neden olması halinde, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, kırık veya çıkığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre, yarısına kadar artırılır.

(4) Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hâllerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hâllerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur” biçiminde düzenlenmiştir.

Bu maddede neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama fiilleri yaptırıma bağlanmış olup birinci fıkrada bir kat, ikinci fıkrada iki kat artırımı gerektiren hâller gösterilmiş, üçüncü fıkrada yaralanmanın vücutta kemik kırılmasına ya da çıkığına neden olması hâlinde yapılacak artırım, dördüncü fıkrada ise kasten yaralama sonucu ölüm meydana gelmesi halinde uygulanacak yaptırım hükme bağlanmıştır. Ancak kanun koyucu birinci ve ikinci fıkralarda, 86. maddeye göre hükmolunan cezanın bir ve iki kat artırılması esasını kabul etmesine karşın bununla yetinmemiş, her iki fıkranın son cümlelerinde, artırım sonucu hükmolunabilecek cezaların belirli bir miktardan aşağı olamayacağı esasını da kabul etmiştir.

Burada gözden kaçırılmaması gereken husus, 87. maddenin bir, iki, üç ve dördüncü fıkralarındaki nitelikli hâllerin uygulanabilmesi açısından kasten yaralama fiilinin TCK’nın 86. maddesinin birinci kapsamında kalmasının veya 86. maddenin birinci fıkrası kapsamındaki kasten yaralama fiilinin üçüncü fıkra da ihlal edilmek suretiyle gerçekleştirilmesinin gerekmesidir. Buna bağlı olarak TCK’nın 86. maddesinin ikinci fıkrası kapsamındaki kişi üzerindeki etkisi basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olan kasten yaralama fiillerinden dolayı bu fiil aynı maddenin üçüncü fıkrası ihlâl edilmek suretiyle işlense dahi 87. maddenin bir, iki, üç ya da ikinci fıkralarının uygulanma imkânı bulunmamaktadır. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun ve Özel Dairelerin uygulamaları da bu doğrultudadır.

Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçuna ilişkin uygulamanın ne şekilde olacağı hususunda öğretide de; “Kasten yaralamanın kişi üzerindeki etkisinin basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek derecede hafif olması hâlinde, bu derecedeki yaralamanın 87. maddedeki ağır sonuçlara yol açamayacağı kabul edilmiştir. Bu itibarla ancak 86. maddenin 1. fıkrasına uygun bir fiil sonucunda, 87. maddedeki ağır neticelere yol açmış olabilecektir. Böylelikle, kanunun öngördüğü sistemde, 87. maddede öngörülen ağır neticelere yol açan bir yaralamanın basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek bir yaralama olamayacağı kabul edilmiştir” ; “…87. maddenin 1. fıkrasındaki neticelerden birinin gerçekleşmesi durumunda, 86. maddeye (f 1-3) göre belirlenen ceza bir kat artırılacaktır. Ancak, verilecek ceza, ilk fıkraya giren hâllerde üç yıldan, 3. fıkraya giren hâllerde beş yıldan az olamayacaktır. Aynı şekilde, 87. maddenin 2. fıkrasındaki neticelerden birinin gerçekleşmesi hâlinde 86.maddeye göre (f 1-3) belirlenecek ceza, iki kat artırılacaktır. Ancak, verilecek ceza 1. fıkraya giren hâllerde beş yıldan, 3. fıkraya giren hâllerde sekiz yıldan az olamayacaktır.” (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 4. Baskı, Adalet Yayınları, Ankara 2017, s. 180; 216.); “Nihayet, m. 87/1-2’deki nitelikli hâllerin m. 86/2 açısından uygulanamayacağına da dikkat edilmelidir” (Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-R.Murat Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, 14. Baskı, Seçkin Yayınları, Ankara 2017, s. 237.); “Yaralama eylemi sonucu TCK’nın 87. maddesindeki neticesi sebebiyle ağırlaşmış sonuçlar gerçekleşirse, bu durumda TCK’nın 86/1. maddesi uyarınca temel ceza belirlenecek, eğer üçüncü fıkrada sayılan hususlardan birisi var ise bu fıkraya göre artırım yapılacak, daha sonra da 87. maddenin birinci fıkrasındaki yaralanmalar için bir kat, aynı maddenin ikinci fıkrasındaki yaralanmalar için ise iki kat artırılacaktır.” (Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç,Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2014, s. 3065.) şeklinde görüşler mevcuttur.

Öte yandan; 765 sayılı TCK’da objektif sorumluluk esasına dayanan düzenlemelere yer verilmiş iken, 5237 sayılı TCK’da objektif sorumluluk esası benimsenmemiştir. Suçu, “kanunda tanımlanmış bir haksızlık” olarak öngören yeni suç teorisinde, bir hareketi yapan kişi, bu hareketin tüm sonuçlarından her şartta sorumlu tutulmamakta, bir başka anlatımla “kusursuz sorumluluk” terk edilmiş olmaktadır. (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası, s.161.)

765 sayılı TCK’daki objektif sorumluluk esasının yerine 5237 sayılı TCK’da haksızlığın bir gerçekleştirilme şekli olarak kast-taksir kombinasyonuna, yani netice sebebiyle ağırlaşmış suçlara yer verilmiştir. Bu nedenle uyuşmazlığın çözümü için, 5237 sayılı TCK’nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde, suçun manevi unsurları arasında gösterilen kast-taksir kombinasyonu, yani netice sebebiyle ağırlaşmış suç üzerinde durulmalıdır.

5237 sayılı TCK’nın “Netice sebebiyle ağırlaşmış suç” başlıklı 23. maddesi;

“(1) Bir fiilin, kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna sebebiyet vermesi hâlinde, kişinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için bu netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekir” şeklindedir.

Buna göre; failin gerçekleştirdiği bir eylemde, kastettiğinden daha ağır veya başka bir sonucun meydana gelmesi hâlinde, sorumlu tutulabilmesi için, netice bakımından en azından taksirle hareket etmiş olmasının kabulü gerekmektedir. Fail, bu sonucun meydana gelmesinden taksirle bile sorumlu tutulamıyorsa, objektif sorumluluğun kaldırılmasının doğal bir sonucu olarak, sadece nedensellik bağının bulunuyor olması, neticeden sorumlu tutulması için yeterli olmayacaktır.

Öğretide, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçun, gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç ve görünüşte ya da gerçek olmayan neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç olarak iki farklı şeklinin bulunduğu kabul edilmektedir. Gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda, failin hareketi sonucunda kastettiğinden daha ağır bir netice ortaya çıkmakta olup, gerçekleşen aşırı netice dolayısıyla bağımsız bir suç tipi ortaya çıkmaktadır. Örneğin, yaralama suçunda mağdurun ölmesi, gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hâlidir. Görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda ise, failin hareketi sonucunda suçun oluşması için aranan neticeden başka, niteliği de farklı olan daha ağır bir netice ortaya çıkmakta olup, gerçekleşen aşırı netice dolayısıyla temel suç niteliği aynı kalmakla beraber yalnızca ceza ağırlaştırılmaktadır. Örneğin, cinsel saldırı suçunda mağdurun bitkisel hayata girmesi, görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hâlidir. (Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınevi, 5. Bası, İstanbul 2015, s.286 vd.; Mehmet Emin Artuk, Ahmet Gökcen, TCK Şerhi, Turhan Kitabevi, Ankara 2009, c.3, s. 2484 vd.)

5237 sayılı TCK’nın “Taksirle Yaralama” başlıklı 89. maddesi ise;

“(1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına

neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

(2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;

a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,

b) Vücudunda kemik kırılmasına,

c) Konuşmasında sürekli zorluğa,

d) Yüzünde sabit ize,

e) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,

f) Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına,

Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır.

(3) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;

a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,

b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,

c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,

d) Yüzünün sürekli değişikliğine,

e) Gebe bir kadının çocuğunun düşmesine,

Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.

(4) Fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması halinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(5) Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Ancak, birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikâyet aranmaz.” şeklinde hükümler içermektedir.

Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi için “farklı neviden fikri içtima” kavramına da değinmekte fayda bulunmaktadır.

Farklı neviden fikri içtima 5237 sayılı Kanun’un 44. maddesinde; “İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiş olup, bu hükmün uygulanabilmesi için işlenen bir fiille birden fazla farklı suçun oluşması gerekmektedir.

Kanun koyucu, işlediği bir fiille birden fazla farklı suçu işleyen failin, fiilinin tek olması nedeniyle en ağır ceza ile cezalandırılmasını yeterli görmüş, bu şekilde “non bis in idem” kuralı gereğince bir fiilden dolayı kişinin birden fazla cezalandırılmasının da önüne geçilmesini amaçlamış, “erime sistemi”ni benimsemek suretiyle, bu suçlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı ceza verilmesi ile yetinilmesini tercih etmiştir.

Bu bağlamda, “tek fiil” veya “bir fiil”den ne anlaşılması gerektiğinin de değerlendirilmesi gerekmektedir. Doğal anlamda gerçekleştirilen her bedensel eylem ayrı bir hareketi oluşturmakta ise de, hukuki anlamda hareketin tek olması ile ifade edilmek istenen husus, doğal anlamda birden fazla hareket bulunsa dahi, bu hareketlerin, hukuki nedenlerden dolayı değerlendirmede birlik oluşturması suretiyle tek hareket olarak kabulüdür. Diğer bir anlatımla, doğal anlamda fiilin tek olduğu her hâlde hukuki anlamda da fiilin tek olduğu söylenebilirse de, doğal anlamda fiilin çok olduğu her hâlde hukuki anlamda da fiilin çok olduğu her zaman söylenemeyecektir. Bazen bir hareketler kümesi, hukuki açıdan tek bir fiil olarak kabul edilecektir. Bu hâlde suç tipinin birden fazla hareketle ihlal edilebilir olması hareketin hukuken tekliğini etkilemeyecek, doğal hareketler hukuken tek kabul edilecektir. Fikri içtimada da, fiil ya da hareketin tekliği, doğal anlamda değil hukuki anlamda tek olmayı ifade etmektedir. Bir kısım suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de, ortaya konulan bu davranışlar suçun kanuni tanımında yer alan hukuksal anlamdaki “tek bir fiili” oluşturmaktadır. Örneğin, failin mağdura birden fazla yumruk vurması suretiyle yaralaması durumunda, failin birden fazla hareketi olmasına rağmen kastı bir kişiyi yaralamaya yönelik olduğundan ortada tek fiil ve neticesi itibarıyla tek suç vardır. Nitekim öğretide de benzer nitelikte görüşler ileri sürülmüştür. (Mahmut Koca - İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 9. Bası, Ankara, 2016, s.492 vd., Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayımcılık, 3. Bası, İstanbul, 2013, s. 462 vd., Mehmet Emin Artuk - Ahmet Gökçen - Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 7. Bası, Ankara, 2013, s.653 vb.)

5237 sayılı TCK’nın genel hükümleri arasında yer alan fikri içtima kuralları, şartlarının bulunması hâlinde kural olarak her suç için uygulanabilir ise de, kanun koyucunun açıkça istisna öngördüğü hâllerde bu kuralın uygulanması imkânı bulunmamaktadır. Nitekim, 5237 sayılı TCK’nın 212. maddesinde, sahte resmî veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunacağı belirtilerek, açıkça farklı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanması engellenmiştir.

Bu anlatımlara göre, farklı neviden fikri içtimanın şartları, hareket ya da fiilin hukuki anlamda tek olması, tek fiille birden fazla farklı suçun işlenmiş olması, işlenen suçlarla ilgili kanunda açıkça fikri içtima hükümlerinin uygulanmasının engellenmemiş olması şeklinde belirlenebilecektir.

Görüldüğü gibi, kanuni istisnalar dışında, hukuki anlamda tek bir fiille birden fazla farklı suçun işlenmesi hâlinde, bu suçlardan en ağır cezayı gerektirenin cezasına hükmolunması kanun gereğidir. Bu açıklamalar ışığında, uyuşmazlık konularının sırasıyla değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.

1- Sanığın eyleminin kamu görevlisini silahla basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte yaralama suçunu mu yoksa taksirle nitelikli yaralama suçunu mu oluşturduğu;

Sanık G.O.’nun G. Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümünde öğrenci olduğu, ablası Y.’nin ise İ. B. U. Çocuk Hastanesinde hekim olarak görev yaptığı, sanığın ablası Y. ‘nin olay tarihinden bir gün önce Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine giderek burada görevli olan asistan hekim arkadaşlarından annesinin sağlık sorunu ile ilgili olarak görüş aldığı, fikir alışverişinde bulunduğu hekimlerin bir de Endokrinoloji Bölümünden sorumlu olan katılan uzman Dr. A.E.Y. ile görüşmesini salık vermeleri üzerine Y.’nin katılanla görüşmek üzere Endokrinoloji Servisine gittiği, katılan odasında hasta muayene ettiği sırada Y.’nin servis personeliyle tartışmaya başladığı, tartışma seslerini duyması üzerine muayeneyi kesip dışarı çıkan katılanın, personelle tartışmaması hususunda Y.’yi uyardığı ve randevu almadan kendisine bilgi veremeyeceğini söylediği, kendisine kaba davranıldığını düşünen Y.’nin katılan hakkında Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığına şikâyette bulunduğu, Hastanede yaşananları ablasından öğrenen ve olay tarihinde 23 yaşında olan sanık G.O.’nun yanına askerden yeni dönmüş ve işsiz olan inceleme dışı sanık R.Ş.’yi de alarak olay günü sabah saatlerinde G. Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine gittiği, katılanın çalıştığı E. Servisini bularak Servis Sekreteri H.U.’dan katılanın nerede olduğunu, saat kaçta döneceğini ve Hastaneden çıkış saatlerini sorduğu, saat 17.45 sıralarında Hastane kafeteryasından çalıştığı servise dönen katılan ile sanık G. ve yanındaki R.’nin merdivenlerde karşılaştıkları, G.’nin katılana çarparak katılanın elindeki kola şişesini yere düşürdüğü ve katılanı iterek kavgayı başlattığı, kavga sırasında sanık G. ile R.’nin olay tarihinde 39 yaşında bulunan ve İ. S. Hastanesi E. Bölümü Başkanı olan katılanı alüminyum paspas sopası ile vurarak darbettikleri, katılanın kendisini savunmak için karşılık verdiği, Adli Tıp Kurumu 2.İhtisas Kurulunun 30.11.2005 tarihli raporuna göre, katılanın vücudunda herhangi bir travmatik lezyon bulunmadığı, ancak meydana gelen kavgadan kaynaklı efor ve stresin katılanın kendisinde bulunan kalp- damar hastalığını aktive ederek katılanın kalp krizi geçirmesine neden olduğu, meydana gelen olay ile katılanda saptanan kalp krizi arasında illiyet bağı bulunduğu ve katılanın yaşamını tehlikeye sokan bir duruma neden olacak şekilde yaralandığı olayda;

Sanığın katılanı vücudunda lezyon oluşturmayacak şekilde paspas sopasıyla darbetmesi sonucu meydana gelen yaralanmanın TCK’nın 86. maddesinin birinci fıkrası veya birinci fıkra ile birlikte üçüncü fıkra kapsamına giren bir yaralanma niteliğinde olmayıp, TCK’nın 86. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları kapsamında kalan bir yaralanma olması nedeniyle sanığın eyleminin TCK’nın 87. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde düzenlenen yaşamsal tehlikeye neden olacak şekilde kasten yaralama suçu kapsamında değerlendirilemeyeceği, yine sanığın kastettiğinden daha ağır ve başka bir netice olan katılanın kalp krizi geçirerek yaşamını tehlikeye sokacak şekilde yaralanması suçunun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşeceğini öngörmesine rağmen fiili işlediği, diğer bir deyişle nitelikli yaralama suçunun unsurlarının meydana gelmesini kabullenerek eylemine devam ettiğine ilişkin herhangi bir tespitin de yapılamaması karşısında sanığın katılanı olası kastla TCK’nın 87. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde düzenlenen nitelikli şekilde yaraladığından da söz edilemeyeceği, diğer tarafta ceza muhakemesinin amacının meydana gelen somut olayla ilgili maddî gerçeğe ulaşmak ve hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde olayın delillerle ispat edilmesini sağlamak olduğu, bu ispatın da hiçbir kuşku ve başka türlü oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olması gerekliliği göz önüne alındığında, katılanı olaydan önce tanımayan ve olay tarihinde 39 yaşında bulunan katılanın kalp-damar rahatsızlığı olduğuna ilişkin bilgi sahibi olduğu yönünde dosyaya yansıyan herhangi bir beyanı bulunmayan sanığın bilinçli taksirle hareket ettiğinden de bahsedilemeyeceği,

Bu cihetle, sanığın paspas sopası ile katılana vurma şeklinde tek fiil ile işlediği eyleminin;

a) TCK’nın 86. maddesinin ikinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının (c) ve (e) bentleri kapsamındaki kasten yaralama suçunu,

b) Paspas sopasıyla darbetme şeklindeki bir fiilin kalp krizi doğurmaya elverişli bir hareket olması, yaralama fiilinin taksirle de işlenebilen bir suç olması, sanığın olay tarihinde tartıştığı katılanı darbetmesi şeklindeki hareketinin iradi bir hareket olması, kalp krizi sonucu yaşamsal tehlikeye neden olacak nitelikteki yaralama neticesini istediğine dair bir tespitin yapılamaması ve hareketiyle katılanın kalp krizi geçirmesi sonucu arasında nedensellik bağının bulunması hususları ile Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü öğrencisi olan ve olay tarihi itibarıyla 23 yaşındaki sanığın yaşam tecrübesi ve eğitim düzeyi gözetilip ortak tecrübeler de dikkate alındığında, 39 yaşındaki bir kişinin paspas sopası ile darbedilmesi neticesinde kalp krizi sonucunun meydana gelebileceğinin öngörülebilir olduğu, sanığın ise öngörülebilir neticeyi öngörememesi nedeniyle eyleminin TCK’nın 89. maddesinin ikinci fıkrasının (e) bendi kapsamındaki taksirle bir kişinin yaşamsal tehlike geçirecek şekilde yaralanmasına neden olma suçunu oluşturduğu, Bu durumda, sanığın paspas sopası ile katılanı yaralama şeklindeki tek olan fiilinin hem TCK’nın 86/2, 86/3-c-e maddelerinde düzenlenen ve 6 aydan 1 yıl 6 aya kadar hapis veya adli para cezası gerektiren kamu görevlisini silahla basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte yaralama suçunu hem de aynı Kanun’un 89. maddesinin ikinci fıkrasının (e) bendinde düzenlenen ve 4 ay 15 günden 1 yıl 6 aya kadar hapis veya adli para cezası gerektiren taksirle nitelikli yaralama suçlarını oluşturması ve kişiyi yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle silahla basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde kasten yaralama suçu için öngörülen cezanın, sonucu bakımından ağır olan taksirle nitelikli yaralama suçu için öngörülen cezadan daha fazla olması karşısında; TCK’nın 44. maddesindeki farklı neviden fikri içtima hükmü de gözetilerek en ağır cezayı gerektiren TCK’nın 86/2, 86/3-c-e maddeleri kapsamındaki kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/2 maddesi uyarınca belirlenecek olan temel cezanın, Aynı Kanun’un 86. maddesinin üçüncü fıkrasının (c) ve (e) bentleri uyarınca yarı oranında artırılarak sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulması gerektiği kabul edilmelidir.


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/418

  • TCK 86/3-a
  • Sanık eşine karşı kasten yaralama suçu işlemesine rağmen, sanıkla mağdur kadının evliliklerinin ve aile yapılarının bozulabileceği ihtimalinden hareketle ve açık kanun hükmünü dışlayarak adil olanı saptama iddiasıyla sanığın beraatine karar verilmesi hukuka aykırıdır.

Kasten yaralama suçu 5237 sayılı TCK’nın 86. maddesinde;

“(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur

(3) Kasten yaralama suçunun;

a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,

b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,

c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,

d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,

e) Silâhla,

İşlenmesi hâlinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır” şeklinde düzenlenmiştir. Maddenin birinci fıkrasında kasten yaralama suçunun tanımı yapılmış, kişinin vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan her davranış, yaralama olarak kabul edilmiş, madde gerekçesinde bu husus açıkça vurgulanmıştır.

Kasten yaralama suçunda korunan hukuki yarar, kişinin vücut dokunulmazlığı ve beden bütünlüğüdür. Suçun konusu, mağdurun acı verilen veya bozulan bedeni veya ruhsal varlığıdır. Failin yaptığı hareket sonucu, maddede belirtilen sonuçlardan biri meydana gelirse, kasten yaralama suçunun oluşacağında tereddüt bulunmayıp, bu sonuçları doğurmaya elverişli her türlü hareketle kasten yaralama suçunun işlenmesi mümkündür.

Sanık S.K. ile mağdur M.K.’nın öğretmen olarak görev yaptıkları, 13 yıldır evli oldukları ve iki çocuklarının bulunduğu, sanığın bazı tutum ve davranışlarını hoş karşılamayan mağdurun, sanığı davranış tarzını değiştirmesi için sık sık uyardığı, ancak aralarındaki uyuşmazlığın giderilememesi üzerine mağdurun sanık aleyhine boşanma davası açtığı, davadan haberdar olan sanığın mağdurla birlikte yaşadığı konuttan ayrılarak annesinin evinde kalmaya başladığı, olay günü küçük çocuklarını sanığa getiren mağdurla sanık arasında boşanma davası nedeniyle tartışma çıktığı, tartışma sırasında sanığın tırnakları ile mağdurun yüzünü çizerek mağduru yaraladığı, olayla ilgili olarak polis merkezinde ifade veren mağdurun sanıktan şikâyetçi olduğu, A. Eğitim ve Araştırma Hastanesince mağdur hakkında düzenlenen 27.01.2014 tarihli adli raporda darp nedeniyle başvuran mağdurun yüzünde, her iki yanakta, çok sayıda çizik tarzında tırnak iziyle uyumlu dermabrazyon izlendiği, mevcut yaralanmanın yaşamını tehlikeye sokmadığı, basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğunun belirtildiği olayda; mağdurun olaydan bir gün sonra Kollukta verdiği ifadesinde sanığın kendisine saldırdığı yönündeki beyanı, mağdurun bu iddiasını doğrulayan, mağdurun yüzünde, her iki yanakta, çok sayıda çizik tarzında tırnak iziyle uyumlu dermabrazyon izlendiği yönündeki A. Eğitim ve Araştırma Hastanesince düzenlenen 27.01.2014 tarihli adli rapor içeriği, sanığın olay günü mağdurla yaşanan tartışma sırasında mağdurun yüzünü sıkıca tuttuğunu kabul etmesi, mağdurun bu sırada yaralanmış olabileceğine dair savunması bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde, sanığın üzerine atılı kasten yaralama suçunun sübuta erdiği; Yerel Mahkemece mahkûmiyet hükmü kurulması durumunda sanıkla mağdurun evliliklerinin ve aile yapılarının bozulabileceği ihtimalinden hareketle ve açık kanun hükmünü dışlayarak adil olanı saptama iddiasıyla sanığın beraatine karar verilmesinde isabet bulunmadığı kabul edilmelidir.


Ceza Genel Kurulu 2017/1039 E. , 2020/389 K.

  • TCK 86
  • Kasten yaralama suçundan açılan kamu davasında suçun ispatı

Maddenin birinci fıkrasında kasten yaralama suçunun tanımı yapılarak, kasten yaralamanın temel şekli düzenlenmiş, kişinin vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan her davranış, yaralama olarak kabul edilmiş, madde gerekçesinde bu husus açıkça vurgulanmıştır. Kasten yaralama fiilinin, kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde olması hâli ise ikinci fıkrada düzenlenmiş olup bu durumda birinci fıkradaki hapis cezasından daha az süreli bir hapis cezası ya da seçimlik olarak adli para cezası suçun yaptırımı olarak öngörülmüştür.

Kasten yaralama suçunda korunan hukuki yarar, kişinin vücut dokunulmazlığı ve beden bütünlüğüdür. Suçun konusu, mağdurun acı verilen veya bozulan bedeni veya ruhsal varlığıdır. Failin yaptığı hareket sonucu, maddede belirtilen sonuçlardan biri meydana gelirse, kasten yaralama suçunun oluşacağında tereddüt bulunmayıp, bu sonucu doğurmaya elverişli olan tüm hareketlerle, kasten yaralama suçunun işlenmesi mümkündür.

Maddenin 3. fıkrasının (e) bendinde kasten yaralama suçunun silahla işlenmesi durumu nitelikli hâl olarak düzenlenmiştir. Suçun silahla işlenmiş olmasının nitelikli hâl sayılmasının altında yatan düşünce, söz konusu aracın mağdurun yaşamı, vücut bütünlüğü ve özgürlüğü bakımından ortaya çıkardığı potansiyel tehlikedir. Suçun silahla işlenmesinin nitelikli hâl sayılması, silahın suçun işlenmesini kolaylaştırdığı ve mağdur üzerindeki korkunun etkisini artırdığı düşüncesine dayanmaktadır (Durmuş Tezcan, Mustafa Ruhan Erdem, R. Murat Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, Seçkin Yayınevi, 15. Baskı, Ankara 2017, s. 232).

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Katılan …’in, arkadaşı tanık… ile birlikte tanık …’nın evinde yapılacak doğum günü partisine akşam saatlerinde gittiği ve alkol almak istediğini söylediği, tanık …‘nın katılan …’in başka bir odada alkol alan inceleme dışı sanıklar … ve …’ın olduğu odaya gitmesini ifade ettiği, buraya giden katılan …’in kapalı olan lambayı yakması üzerine aralarında tartışma çıktığı, kısa süre sonra tartışmanın sonlandığı, inceleme dışı sanık …’nın bira almak için evden ayrıldıktan yaklaşık yarım saat sonra inceleme dışı sanık …‘ın, katılan …’ten aşağıya inmesini istediği, inceleme dışı sanık …’nın, yanında ellerinde döner bıçağı ile başka bıçaklar bulunan yaklaşık on kişi ile birlikte apartmanın dışına çıkan katılan …’e saldırdığının iddia edildiği olayda;

Katılanın vücudunda yedi farklı bölgede meydana gelen yaralanmalardan, yüzünde oluşan yaralanmanın sabit ize, sağ el bileğindeki yaralanmanın kemik kırığına sebebiyet verdiği, göğüs ve sırt bölgesinde oluşan kesi ile bel, sol ön kol ve sol diz altındaki yaralanmaların ise basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğu, katılan …’in yüzündeki sabit iz niteliğindeki yaralanma ile sağ el bileğinde oluşan kemik kırığının inceleme dışı sanık … tarafından gerçekleştirildiği Yerel Mahkemece kabul edilerek verilen mahkûmiyet hükmünün onanmak, sırt bölgesinde meydana gelen yaralanmanın inceleme dışı sanık … tarafından gerçekleştirildiği kabul edilerek verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının ise itirazın reddedilmesi suretiyle kesinleştiği, olay yerinde sanık …, inceleme dışı sanıklar … ve … dışında kimlik bilgileri tespit edilemeyen başka şahısların da bulunduğu gözetilerek,

Katılan …’in Savcılıkta, olay yerinden kaçarken arkasından bıçaklandığına, Asliye Ceza Mahkemesinde ve Çocuk Mahkemesinde, kaçarken sırtından bıçaklayan kişinin inceleme dışı sanık … olduğuna, Ağır Ceza Mahkemesinde olay tarihinden yaklaşık bir yıl üç ay sonra alınan beyanında ise sırtından bıçaklayan kişinin sanık … olduğuna ilişkin aşamalarda çelişkili ifadeler vermesi, inceleme dışı sanık …‘ın Savcılıkta, sanık …’i olay yerinde görmediğini ve katılan …’i bıçakla kendisinin yaraladığını söylerken sonraki beyanlarında sanık …’in de olay yerinde olduğunu ve elindeki bıçak ile katılan …’i arkasından bıçakladığını belirterek çelişkili anlatımlarda bulunması, tanıklar … ve …’ın sanık …’i olay yerinde görmediklerini ifade etmeleri, katılanın sırtında 3 cm uzunluğunda tek bir kesinin bulunması ve meydana gelen bu yaralanmanın inceleme dışı sanık … tarafından gerçekleştirildiğinin, yüzünde meydana gelen yaralanma ile sağ el bileğindeki kemik kırığının ise inceleme dışı sanık … tarafından meydana getirildiğinin Yerel Mahkemece kabul edilmesi ve inceleme dışı sanık … hakkında verilen mahkûmiyet hükmünün onanması,

Her ne kadar katılan …’in vücudunun farklı bölgelerinde yaralanma meydana gelmiş ve bunların içinde sırt bölgesi dışında göğüs bölgesinde de kesi şeklinde yaralanma gerçekleşmiş ise de gerek katılan …‘in gerekse inceleme dışı sanık …‘ın sanık … tarafından katılan …‘in göğsüne bıçakla vurulduğuna ilişkin bir beyanda bulunmaması ile esasen bu yönde bir iddia ve anlatımın da olmaması, katılan …’in tüm aşamalarda olay yerinde inceleme dışı sanık … ve yanında on kişinin olduğuna ilişkin anlatımları göz önüne alındığında inceleme dışı sanıklar …, … ve sanık … dışında kimlik bilgileri tespit edilemeyen başka kişilerin de olay yerinde yer alması, katılan …’te oluşan yaraları sanık …‘in mi yoksa olaya katılan ve kimlikleri tespit edilemediği için haklarında kamu davası açılmayan kişilerin mi meydana getirdiği hususunun kesin olarak anlaşılamaması karşısında sanık …’in katılan …‘i yaraladığına yönelik her türlü şüpheden uzak, kesin ve yeterli delil bulunmadığının kabulü gerekmektedir.


Ceza Genel Kurulu 2016/1432 E. , 2021/488 K.

  • TCK 86
  • TCK m.86 gereği temel cezanın üst sınırdan belirlenebileceği hal

TCK’nın 86/1. maddesinde düzenlenen ve 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası öngören kasten yaralama suçundan hüküm kurulurken temel hapis cezasının 3 yıl olarak tayin edilmesinin isabetli olup olmadığı;

Kanun koyucu, cezaların kişiselleştirilmesinin sağlanması bakımından hâkime, olayın özelliği ve işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı bir şekilde gerekçesini göstererek iki sınır arasında temel cezayı belirleme yetki ve görevi yüklemiştir. Hâkimin temel cezayı belirlerken dayandığı gerekçe, TCK’nın 61/1. maddesine uygun olarak, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saiki ile ilgili, dosyaya yansıyan bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde kanuni ve yeterli olmalıdır.

Sanıkların atılı suçu gece vakti, sokak üzerinde, 2 kişi birlikte işledikleri göz önüne alındığında suçun işleniş biçimi, işlendiği zaman ve yer; katılanların vücudunda meydana gelen yaraların yeri ile iç organ harabiyetine neden olacak şiddette yaralandıkları dikkate alındığında, sanıkların hedef aldıkları bölge ve bıçağı kullanma biçimlerine göre kasta dayalı kusurularının ağırlığı; birden fazla iç organ yaralanması nedeniyle acilen ameliyata alınan katılanların hayati tehlike geçirecek şekilde yaralandıkları dikkate alındığında meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı; hayati öneme sahip birden fazla iç organ yaralanmasına ve hayati tehlike geçirilmesine neden olacak şekilde işlenen kasten yaralama suçu bakımından üst sınırdan ceza tayini için daha vahim olayların meydana gelmesinin beklenemeyecek oluşu karşısında; temel cezanın üst sınırdan belirlenmesinin oluşa ve dosya kapsamına uygun, adalet, hak ve nasafet kuralları ile orantılılık ilkesiyle bağdaşacak şekilde isabetli olduğu kabul edilmelidir.


Ceza Genel Kurulu 2015/1206 E. , 2020/31 K.

  • TCK 86
  • Sanığın yumruk atmak suretiyle katılanı yaraladıktan hemen sonra üzerinde taşıdığı sustalı bıçağı eline alarak katılana doğru salladığı ancak isabet ettiremediği olayda; eylemin silahla yaralamaya teşebbüs olarak değerlendirilmesi gerektiğinden, sanık hakkında TCK’nın 86/2, 86/3-e ve 35. maddeleri uyarınca uygulama yapılırken tamamlanmış basit yaralama suçu için öngörülen cezanın altına düşmeyecek şekilde bir ceza belirlenmesi gerekir.

Sanık … ile katılan …’ın, Soma ilçesi, Cuma Mahallesi, Cezaevi Sokak üzerinde karşılaştıkları, aralarındaki önceye dayalı husumet nedeniyle çıkan tartışmanın kavgaya dönüşmesi üzerine sanık …’nin yumruk atmak suretiyle katılanı yaraladıktan hemen sonra üzerinde taşıdığı sustalı bıçağı eline alarak katılana doğru salladığı ancak isabet ettiremediği olayda;

Sanık …‘nin kavgada katılana yumruk atmak ve hemen ardından bıçak sallamak şeklindeki hareketlerinin hukuki anlamda “tek bir fiili” oluşturduğu, TCK’nın 43/3. maddesindeki istinai düzenleme nedeniyle zincirleme suç hükmünün uygulanamayacağı ve yine sanığın hukuki anlamda tek fiili nedeniyle iki farklı suçun oluşmaması karşısında TCK’nın 44. maddesinde düzenlenen fikri içtima koşullarının bulunmadığı hususunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Ancak somut olayda tamamlanmış yaralama suçuna sebebiyet veren bir hareketin yanında silahla (sustalı bıçakla) işlenmiş ancak teşebbüs aşamasında kalmış başka bir hareket daha bulunmaktadır. Bu durumda, sanık hakkında tamamlanmış kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/3-e maddesi uyarınca yapılacak artırım birtakım adaletsiz sonuçlara neden olacaktır. Şöyle ki, somut olaya benzer şekilde gerçekleşen ancak yaralamanın daha nitelikli olduğu (örneğin failin attığı yumrukla mağduru hayati tehlike geçirecek şekilde yaraladığı ya da mağdurun duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine neden olduğu) bir olayda, failin mağduru nitelikli şekilde yaraladıktan hemen sonra mağdura bıçak sallayıp isabet ettirememesi durumunda, fail hakkında TCK’nın 87/1. maddesinin son cümlesi uyarınca 5 yıldan az olmayacak; TCK’nın 87/2. maddesinin son cümlesi uyarınca ise 8 yıldan az olmayacak şekilde bir cezaya hükmedilmesi gerektiği sonucu ortaya çıkacak olup teşebbüs hükümlerinin de uygulanmayacak oluşu karşısında; cezanın alt sınırdan belirlenmesi durumunda amacına ulaşmayan eylemden dolayı fail hakkında ilk örnek olayda fazladan 2; ikinci örnek olayda ise fazladan 3 yıl hapis cezasına hükmedilmesi sonucu ortaya çıkacaktır. Bu şekilde ortaya çıkan adaletsiz sonuçlar, TCK’nın 3. maddesinde “adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi”ni düzenleyen kanun koyucunun iradesine aykırı olacaktır. Öte yandan itiraznamedeki düşüncenin kabulü hâlinde ise, silah kullanılan bir yaralama suçu, takibi şikâyete bağlı bir suç hâline gelecek ve yine kullanılan silahın müsadere edilemeyeceği sonucu ortaya çıkacaktır. Bu şekilde ortaya çıkan adaletsiz sonucun da kabul edilmesi mümkün değildir. Bu durumda, sanık hakkında mahkûmiyet hükmünün ne şekilde tesis edileceği, başka bir ifadeyle uygulanacak kanun maddelerinin ne olması gerektiği sorunu ortaya çıkmaktadır. Kasten yaralama suçundan verilecek cezada bir artırım nedeni olarak öngörülen suçun silahla işlenmiş hâlinin teşebbüs aşamasında kalması, genel norm ile aynı hukuki yararı koruyan özel norm niteliğinde olup genel normun tüm unsurlarını taşımakla birlikte genel normda yer almayan özel bazı unsurları da ihtiva etmektedir. Böyle bir durumda “özel normun önceliği” ilkesi uyarınca olaya genel norm değil özel normun uygulanması gerektiğinden, somut olayda sanığın silahla kasten yaralama suçuna teşebbüsten sorumlu tutulması gerekmektedir. Ancak ortada basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte tamamlanmış bir yaralamanın var olduğu da göz önüne alındığında, işlenen fiille orantılılık ve hakkaniyet ilkeleri gözetilerek teşebbüs hükmünün düzenlendiği TCK’nın 35. maddesi uyarınca cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilmek suretiyle belirlenecek ceza, tamamlanmış basit yaralama suçu için öngörülen cezanın altına düşmeyecek şekilde belirlenmelidir.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabulüne, Özel Daire bozma ilamının (1) numaralı paragrafındaki “eylemin silahla yaralama olarak değerlendirilmesi gerektiği, mağdur sanık … hakkında TCK’nin 86/3-e maddesinin uygulanması suretiyle cezada artırıma gidilmesi gerektiği gözetilmeyerek yazılı şekilde” cümlesinin çıkartılarak yerine “eylemin silahla yaralamaya teşebbüs olarak değerlendirilmesi gerektiğinden, sanık hakkında TCK’nın 86/2, 86/3-e ve 35. maddeleri uyarınca uygulama yapılırken tamamlanmış basit yaralama suçu için öngörülen cezanın altına düşmeyecek şekilde bir ceza belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi suretiyle” ibaresinin eklenmesine, Cumhuriyet savcısının temyiz taleplerinin içeriğine göre aleyhe yönelen temyiz bulunmadığından sanığın ceza miktarı bakımından kazanılmış hakkının Yerel Mahkemece gözetilmesine karar verilmelidir.


YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/1035 Karar : 2018/16320 Tarih : 31.10.2018

  • TCK 86. Madde

  • Kasten Yaralama Suçu

Oluşa ve dosya kapsamına göre sanık lehine haksız tahrik nedeni sayılabilecek müştekiden kaynaklanan haksız bir fiil bulunmadığı anlaşılmakla, tebliğnamenin (2) nolu bozma düşüncesine iştirak olunmamıştır.

Sanığın tekerrüre esas alınan ilamına göre ikinci kez mükerrir olduğu halde, 5237 sayılı TCK’nin 58. maddesi uygulamasında bu hususun belirtilmemesi, aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

1)Sanığın eylemi sonucunda müştekinin yaşamsal tehlike geçirmesi nedeniyle kanun maddelerinin tatbiki sırasında 5237 sayılı TCK’nin 86/1. ve 86/3-e maddelerine göre verilen cezanın TCK’nin 87/1-d maddesi gereğince 1 kat artırılarak 2 yıl 12 ay hapis cezası olarak belirlenmesi ve sonuç cezanın 5 yıldan az olamayacağı göz önüne alınarak 5 yıla çıkartılması yerine, yazılı şekilde TCK’nin 86/1 ve 86/3-e maddelerine göre uygulama yapıldıktan sonra TCK`nin 87/1-d-son maddesine göre doğrudan 5 yıl hapis cezası olarak tayini,

2)Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25.04.2017 gün, 2015/1167 Esas - 2017/247 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere, sanığa ek savunma hakkı tanınmadan, iddianamede gösterilmeyen 5237 sayılı TCK’nin 87/1-son maddesinin uygulanması suretiyle 5271 sayılı CMK`nin 226. maddesine aykırı davranılması,

3)5275 sayılı Kanun’un 108/2. maddesindeki infaza eklenecek süre yönünden en ağır cezayı gerektiren ilamın tekerrüre esas alınması gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde birden fazla ilam tekerrüre esas alınarak infazda tereddüde neden olunması,

4)Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarihli ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarihli ve 2014/140 Esas - 2015/85 Karar sayılı ilamı ile 5237 sayılı TCK`nin 53. maddesindeki bazı ibarelerin iptal edilmesi nedeniyle hak yoksunlukları yönünden sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden 6723 sayılı Kanun’un 33. maddesi ile değişik 5320 sayılı Kanun`un 8/1. maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca istem gibi BOZULMASINA, 31.10.2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/2206 Karar : 2018/8695 Tarih : 26.09.2018

  • TCK 86. Madde

  • Kasten Yaralama Suçu

Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Anayasa Mahkemesinin, TCK’nın 53. maddesindeki hak yoksunluklarına ilişkin 24.11.2015 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan 08.10.2015 tarihli, 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararının infaz aşamasında gözetilebileceği değerlendirilerek yapılan incelemede;

Sanık hakkında tekerrür hükümleri uygulanırken, Isparta 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2010/134 esas 2011/171 sayılı karar sayılı ilamının, tehdit suçuna ilişkin hükmü tekerrüre esas olarak gösterilmişse de, ilamın incelenmesinde tehdit suçu nedeniyle sanık hakkında beraat hükmü kurulduğu ancak aynı ilamda sanığın TCK’nın 86/2, 86/3-e maddeleri gereği 6 ay hapis cezasına mahkum edildiği ve bu hükmün tekerrüre esas olduğunun görülmekle, bu husus mahallinde düzeltilebilir yazım hatası olarak kabul edilerek bozma nedeni yapılmamıştır.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın, eksik inceleme ile hüküm kurulduğuna ilişkin temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA, 26/09/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/12802 Karar : 2018/8651 Tarih : 10.09.2018

  • TCK 86. Madde

  • Kasten Yaralama Suçu

5237 sayılı TCK.nun 53. maddesindeki hak yoksunluklarının; Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararı gözetilerek infaz aşamasında değerlendirilmesi mümkün görülmüştür.

Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen kanıtlara, mahkemenin yargılama sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine göre sanık müdafiinin, bir sebebe dayanmayan temyiz itirazı yerinde görülmediğinden reddine, ancak;

1- Temel hapis cezası alt sınırdan tayin edildiği halde, aynı gerekçelerle adli para cezasına esas birim gün sayısının alt sınırın üstünde belirlenmesi suretiyle hükümde çelişkiye neden olunması,

2- Sanığın adli sicil kaydında yer alan Pasinler Sulh Ceza Mahkemesinin 2004/211 E., 2004/237 K. sayılı ilamı ile TCK.nun 86/2. maddesi uyarınca verilen 100 TL adli para cezasının kesin nitelikte olduğu gözetilmeden tekerrüre esas alınması,

Yasaya aykırı ise de, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususların, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 322. maddesi gereğince düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, 5237 sayılı TCK.nun 289/1 madde ve fıkrası uyarınca hapis cezası yanında tayin olunan adli para cezasına esas alınan 90 günün 5 güne, TCK.nun 289/1-2. cümlesi uyarınca 1/2 indirim yapılarak hesaplanan 45 günün 2 güne ve TCK.nun 52. maddesi uyarınca tayin olunan 900 TL’nin ise 40 TL’ye indirilmesi ve tekerrür ile ilgili 10. fıkranın çıkarılması suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 10.09.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/26406 Karar : 2018/8521 Tarih : 9.07.2018

  • TCK 86. Madde

  • Kasten Yaralama Suçu

I- Sanık … hakkında katılan …‘ne yönelik yaralama, sanık … hakkında ise genel güvenliği kasten tehlikeye sokmak suçlarından kurulan hükümlere yönelik yapılan temyiz incelemesinde;

Bozmaya uyularak; yapılan yargılamaya, dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde gösterilen ve değerlendirilen delillere, oluşa ve mahkemenin soruşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, suçun oluşumuna ve niteliğine uygun kabul ve uygulamasına, hukuka uygun, yasal ve yeterli olarak açıklanan gerekçeye göre sanık … müdafii ve sanık …‘ın bir sebebe dayanmayan temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddiyle hükümlerin ONANMASINA,

II- Sanık … hakkında 6136 sayılı Yasaya muhalefet suçundan kurulan hükme yönelik yapılan temyiz incelemesinde;

Bozmaya uyularak; yapılan yargılamaya, dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde gösterilen ve değerlendirilen delillere, oluşa ve mahkemenin soruşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanığın, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Bozmadan önce 02.11.2010 tarihli hükümde sanığa doğrudan verilen adli para cezasının, TCK.nun 52/4. maddesi gereğince 9 taksitte tahsiline karar verildiği ve hüküm yalnız sanık tarafından temyiz edildiği halde bozma sonrası verilen kararda, taksit yapılmaması suretiyle CMUK.nun 326/son maddesinde yer alan kazanılmış hak kuralının ihlal edilmesi,

Yasaya aykırı ise de, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususun, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken, 1412 sayılı CMUK.nun 322. maddesi gereğince düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasında taksitlendirmeye yer olmadığına ilişkin E-3 bölümünün hükümden çıkarılması yerine “Sanığa verilen adli para cezasının miktarı, sanığın ödeme gücü nazara alınarak 5237 sayılı TCK.nun 52/4. maddesi uyarınca birer aylık arayla 9 eşit taksit halinde tahsiline” ibaresinin eklenmesi suretiyle diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

III- Sanık … hakkında, 6136 sayılı Yasaya muhalefet suçundan kurulan hükme yönelik sanığın temyiz itirazı ile mağdur …‘e yönelik yaralama suçundan kurulan ve kesin olarak verilen hükmün suç vasfına yönelik Cumhuriyet Savcısı tarafından yapılan temyiz itirazının incelemesinde ise;

Sanığın eylemi nedeniyle mağdur …‘ün adli tıp raporunda belirtildiği üzere basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde yaralandığı ve eyleminin TCK.nun 86/1. maddesi kapsamında kaldığı anlaşılmakla;

Sanığa yüklenen suçların yasa maddelerinde öngörülen cezalarının türü ve üst sınırı itibariyle 5237 sayılı TCK.nun 66/1-e maddesinde belirlenen 8 yıllık asli dava zamanaşımının, son kesen usulü işlem savunmasının alındığı 21.04.2008 tarihinden 10.05.2016 günlü hüküm tarihine kadar gerçekleştiği gözetilmeden, kamu davalarının düşürülmesi yerine, yargılamaya devamla yazılı şekilde mahkumiyet hükümleri kurulması,

Yasaya aykırı, Cumhuriyet Savcısı ve sanık … müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden hükümlerin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, ancak; yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususta anılan Yasanın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak karar verilmesi mümkün olduğundan, sanık hakkında açılan kamu davalarının gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle 5237 sayılı TCK.nun 66/1-e, 67/3 ve CMK.nun 223/8. maddeleri gözetilerek DÜŞÜRÜLMESİNE, 09.07.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/4956 Karar : 2018/6175 Tarih : 14.05.2018

  • TCK 86. Madde

  • Kasten Yaralama Suçu

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;

Suça sürüklenen çocuk hakkında mahkemenin 07/12/2011 tarih ve 2011/247 esas, 2011/416 sayılı kararı ile hırsızlık suçundan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, kararın kesinleştiği 13/03/2012 tarihinden itibaren 3 yıllık denetim süresi içerisinde 07/07/2013 tarihinde işlediği kasten yaralama suçu nedeniyle bildirim yapılan Çorum 1. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 05/06/2014 tarih 2013/393 esas ve 2014/476 karar sayılı mahkumiyetine konu suçun 5237 sayılı TCK’nın 86/2-3.a maddesinde düzenlenen suça ilişkin öngörülen cezaların türü ve üst sınırı itibariyle uzlaştırma kapsamına alındığı nazara alınarak öncelikle denetim süresi içerisinde işlenen suç yönünden uzlaştırma işlemi yapılıp sonucuna göre suça sürüklenen çocuk hakkında açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanma koşullarının oluşup oluşmadığının değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan diğer yönleri incelenmeyen hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 14/05/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/2256 Karar: 2018/121 Tarih: 16.01.2018

  • TCK 86. Madde

  • Kasten Yaralama Suçu

Yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nin 86/1,, 86/3-e, maddeleri gereğince hükmolunan 3 yıl hapis cezasına, 87/2-b maddesine göre iki kat oranında artırım yapılırken ‘‘9 yıl’’ yerine hesap hatası yapılarak ‘‘6 yıl’’ hapis cezasına hükmedilmesi, ceza miktarı 8 yıldan fazla olacağı için 87/2-son maddesinin uygulanmaması, bu cezadan 29. maddesi gereği 1/4 oranında indirim yapılırken “6 yıl 9 ay” yerine “6 yıl” hapis cezasına hükmedilmesi, yine bu cezadan 62. maddesi gereği 1/6 oranında indirim yapıldığında “5 yıl 7 ay 15 gün” yerine “5 yıl” hapis cezasına hükmedilmesi suretiyle sanığa eksik ceza tayin edilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, katılan vekili ve sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten 6723 sayılı Kanunun 33. maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı 321. maddesi uyarınca isteme aykırı BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden 1412 sayılı 322. maddesi gereğince, hüküm fıkrasının 87/2-b maddesinin uygulandığı paragrafından “6 yıl” ibaresinin çıkarılarak yerine “9 yıl” ibaresinin eklenmesi, 87/2-son maddesinin uygulandığı paragrafın hüküm metninden çıkartılması, 29. maddesinin uygulandığı paragrafından “6 yıl” ibaresinin çıkarılarak “6 yıl 9 ay” ibaresinin eklenmesi, 62. maddenin uygulandığı paragrafından “5 yıl” ibaresinin çıkartılarak yerine “5 yıl 7 ay 15 gün” ibaresinin eklenmesi suretiyle hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

2)Sanık … hakkında kasten yaralama suçundan kurulan beraat hükmüne yönelik temyiz incelemesinde;

Sanık … hakkında, bozma öncesi Şanlıurfa 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 16.01.2014 tarih ve 2011/72 E, 2014/9 K. sayılı kararıyla verilen beraat hükmünün katılan vekilince süresinde temyiz edildiği ancak 17.03.2016 tarihli ilamımızda bu hususta sehven karar verilmediği anlaşılmakla, tebliğnamenin temyiz talebinin reddine karar verilmesi yönündeki düşüncesine iştirak edilmemiştir.

Oluşa ve tüm dosya içeriğine göre, olay tarihinde katılanın, sanıklara olan borcunu ödememesi ve küfür etmesi sebebiyle yaşanan tartışmada, sanık …‘in yakasından tuttuğu katılana, sanık …‘in adli emanetteki sopayla vurarak işlev kaybına sebep olacak şekilde yaraladıkları olayda, sanık …‘in, fikir, irade ve eylem birliği içerisinde fiil üzerinde hakimiyet kurarak suçu doğrudan doğruya kardeşi olan diğer sanık … ile birlikte gerçekleştirdiği gözetilmeden yerinde olmayan gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması;

Bozmayı gerektirmiş, katılan vekili ve sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten 6723 sayılı Kanunun 33. maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı 321. maddesi uyarınca isteme aykırı BOZULMASINA, 16.01.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/18679 Karar: 2018/190 Tarih: 16.01.2018

  • TCK 86. Madde

  • Kasten Yaralama Suçu

1)Sanık hakkında kasten yaralama ve başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçlarından verilen mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz talebinin incelenmesinde;

Tekerrüre esas mahkumiyet hükmü bulunan sanığın cezasının 5237 sayılı TCK’nin 58/6. maddesi uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmemesi aleyhe temyiz bulunmadığından, bozma nedeni yapılmamıştır.

Kasten yaralama suçundan verilen mahkumiyet hükmünde, sanığın 5237 sayılı TCK’nin 86/1. maddesi uyarınca verilen temel cezasının, 6/1-f maddesi uyarınca silahtan sayılan satırla mağduru yüzünde sabit iz oluşacak nitelikte yaralaması nedeniyle artırım yapıldığı paragrafında uygulama maddesinin 86/3-e maddesi yerine, 86/2. maddesi olarak gösterilmesi, mahallinde düzeltilebilir maddi hata kabul edildiğinden bozma nedeni yapılmamıştır.

Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih ve 2014/140 Esas - 2015/85 Karar sayılı kararı ile 5237 sayılı TCK’nin 53. maddesindeki bazı hükümler iptal edilmiş ise de, bu husus infaz aşamasında dikkate alınabileceğinden bozma nedeni yapılmamıştır.

Yapılan yargılamaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, mahkemenin kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, gösterilen gerekçeye ve uygulamaya göre sanığın temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin istem gibi ONANMASINA,

2)Sanık hakkında 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz talebinin incelenmesinde;

Tekerrüre esas mahkumiyet hükmü bulunan sanığın cezasının 5237 sayılı TCK’nin 58/6. maddesi uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmemesi aleyhe temyiz bulunmadığından, bozma nedeni yapılmamıştır.

Hapis cezası yönünden; Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih ve 2014/140 Esas - 2015/85 Karar sayılı kararı ile 5237 sayılı TCK’nin 53. maddesindeki bazı hükümler iptal edilmiş ise de, bu husus infaz aşamasında dikkate alınabileceğinden bozma nedeni yapılmamıştır.

Yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Adli para cezası yönünden; 28/06/2014 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun’un 81. maddesi ile 5275 sayılı Kanun’un 106/3. maddesinde; “Hükümlü, tebliğ olunan ödeme emri üzerine belli süre içinde adli para cezasını ödemezse, Cumhuriyet savcısının kararı ile ödenmeyen kısma karşılık gelen gün miktarı hapis cezasına çevrilerek, hükümlünün iki saat çalışması karşılığı bir gün olmak üzere kamuya yararlı bir işte çalıştırılmasına karar verilir. Günlük çalışma süresi, en az iki saat ve en fazla sekiz saat olacak şekilde denetimli serbestlik müdürlüğünce belirlenir. Hükümlünün hakkında hazırlanan programa ve denetimli serbestlik görevlilerinin bu kapsamdaki uyarı ve önerilerine uymaması hâlinde, çalıştığı günler hapis cezasından mahsup edilerek kalan kısmın tamamı açık ceza infaz kurumunda yerine getirilir.” şeklindeki düzenlemeye aykırı olarak, hükümde infaz yetkisini kısıtlayacak şekilde verilen adli para cezasının ödenmemesi durumunda hapse çevrileceğine karar verilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeple, 6723 sayılı Kanunun 33. maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden 322. maddesi gereğince, hükmün (A) bölümünün 52/4. maddesinin uygulanmasına ilişkin (2.) paragrafından “ödenmeyen adli para cezasının hapis cezasına çevrileceğinin ihtarına” ibaresinin çıkartılması suretiyle hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 16.01.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/6153 Karar: 2018/154 Tarih: 16.01.2018

  • TCK 86. Madde

  • Kasten Yaralama Suçu

Gereği görüşülüp düşünüldü;

1)Sanık hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

5271 sayılı CMKnin uyarınca verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararların 231/12. maddesi uyarınca itiraza tabi olup temyizi mümkün bulunmadığı anlaşılmakla, dosyanın incelenmeksizin mahalline İADESİNE,

2)Sanık hakkında kasten yaralama suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

a) Avukat stajyeri olan müştekinin, Bursa 7. İcra Müdürlüğü’nde görevli haciz memuru tanık … ile birlikte olay tarihinde sanığa ait iş yerine haciz işlemi için gittikleri, sanığın haciz işlemine itiraz etmesi üzerine taraflar arasında yaşanan tartışmada, sanığın maket bıçağı ile müştekiyi yüzünde sabit iz oluşturacak şekilde yarladığı olayda; sanığın üzerine atılı suçu silahtan sayılan maket bıçağı ile kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlemesi karşısında sanık hakkında; 5237 sayılı TCK’nin 86/1. maddesi uyarınca temel ceza belirlenirken birden fazla ağırlaştırıcı nedenin ( 86/3-c, 86/3-e) birarada bulunması nedeniyle alt sınırdan uzaklaşılması gerektiğinin gözetilmemesi

b) Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih ve 2014/140 esas- 2015/85 karar sayılı kararı ile 5237 sayılı TCK’nin 53. maddesindeki bazı hükümlerin iptal edilmesi nedeniyle hak yoksunlukları yönünden sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanığın ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerle 6723 sayılı Kanun’un 33. maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı 321. maddesi uyarınca isteme aykırı BOZULMASINA, 16.01.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/35229 Karar: 2017/9337 Tarih: 20.09.2017

  • TCK 86. Madde

  • Kasten Yaralama Suçu

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede; başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1-) Sanık hakkında takibi şikayete bağlı olmayan silahla yaralama eylemi sebebiyle dava açılmışsa da, sanık hakkında suçun silahla işlendiği sabit olmadığından TCK.86/3e maddesinin uygulanmamasına karar verilmesi karşısında, TCK’nın 86/2 maddesinde düzenlenen kasten yaralama suçunun şikayete tabi hale geldiği, müştekinin de soruşturma aşamasında şikayetinden vazgeçtiği dikkate alınarak, sanığa şikayetten vazgeçmeyi kabul edip etmediği sorularak sonucuna göre açılan kamu davasının düşmesine karar verilip verilmeyeceğinin değerlendirilmesi zorunluluğu,

2-) Sanık hakkında tekerrüre esas alınan mahkûmiyet hükmünün, “kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak” suçuna dair olması karşısında, bu suçu düzenleyen TCK’nın 191. maddesinde 18.06.2014 tarih ve 6545 Sayılı Kanun’un 68. maddesiyle yapılan değişiklik çerçevesinde sanık hakkındaki dayanak mahkûmiyet ilamıyla ilgili bir değerlendirme yapılıp yapılmadığı araştırılarak, tekerrüre esas alınmasını gerektirecek kasti suçtan mahkûmiyet niteliğinde olup olmadığının belirlenmesinde ve bunun sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık …‘nun ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmüş olmakla, tebliğnameye kısmen aykırı olarak HÜKÜMLERİN BOZULMASINA, yeniden hüküm kurulurken aleyhe temyiz olmadığından, 1412 Sayılı CMUK’nın 326/ son maddesinin gözetilmesine, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 20.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/16497 Karar: 2017/9183 Tarih: 20.06.2017

  • TCK 86. Madde

  • Kasten Yaralama Suçu

Yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1-) Sanığın üzerine atılı, uzlaşmaya tabi olmayan TCK’nın 102/1. maddesinde düzenlenen cinsel saldırı suçu ile, uzlaşmaya tabi olan TCK’nın 86/2. maddesinde ki kasten basit yaralama suçunu farklı zaman aralıklarında işlediği dolayısıyla TCK’nın 86/2. maddesinde düzenlenen kasten basit yaralama suçunun uzlaşma kapsamında kaldığı gözetilerek, sanık ile katılana uzlaşma teklifinde bulunulması gerektiği anlaşılmakla; sanık ile katılan arasında 253. ve 254. maddeleri gereğince uzlaştırma işlemi yapılması, uzlaştırma girişiminin başarısızlıkla sonuçlanması halinde yargılamaya devamla hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi,

2-) Olay yerine ait güvenlik kamerası görüntülerinde, olay günü sanık benzin istasyonuna geldiğinde ilk olarak katılanın sanığa sandalye fırlattığı bunun üzerine sanığın katılanı darp ettiği görülmekle, sanık hakkında 29. maddesi gereğince haksız tahrik hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması,

3-) Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih ve 2014/140 Esas-2015/85 Karar sayılı kararı ile 5237 Sayılı TCK’nin 53. maddesindeki bazı hükümlerin iptal edilmesi sebebiyle hak yoksunlukları yönünden sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8 /1. maddesiyle yürürlükte bulunan 1412 Sayılı 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 20.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS