0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Taksirle Öldürme Suçu

TCK Madde 85

(1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.



TCK Madde 85 Gerekçesi

Madde metninde, taksirle öldürme suçu tanımlanmıştır. “Genel Hükümler” başlıklı Birinci Kitapta yer alan taksire ilişkin hükümler, bu suç açısından da geçerlidir.

Maddenin ikinci fıkrasına göre; fiilin, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla insanın ölümüyle birlikte, bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması hâli, birinci fıkraya göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren neden oluşturmaktadır.


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/75

  • TCK 85
  • Taksirle ölüme neden olma suçu nedeniyle yapılan yargılamada; yerleşim yeri içerisinde seyir hâlinde iken yolun çevresinden birilerinin yola çıkabileceğini ve zarar görebileceğini öngörebileceği, bu nedenle bir kişinin ölümüyle neticelenen trafik kazasında tali derecede kusurlu olduğu, dolayısıyla meydana gelen kazada sanığın kusurunun bulunmadığı yönünde görüş bildiren Adli Tıp Kurumunca düzenlenen rapora itibar edilemeyeceği kabul edilmelidir.

Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi bakımından öncelikle taksir ve unsurları üzerinde durulup taksir ve taksirle ölüme neden olma suçuna ilişkin hükümler gözden geçirilmelidir.

5237 sayılı TCK’nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde “kanunda tanımlanmış haksızlık” olarak ifade edilen suç; kural olarak ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hâllerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir.

5237 sayılı TCK’nın 22/2. maddesinde taksir; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için birtakım önlemler alma ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama mecburiyetinden doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç, bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirmekte, fail; dikkatli, tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılmaktadır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen, sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.

Ceza Genel Kurulunun birçok kararında vurgulandığı ve öğretide de benimsendiği üzere taksirli suçlarda aranması gereken hususlar;

1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,

2- Hareketin iradi olması,

3- Sonucun istenmemesi,

4- Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,

5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması, Şeklinde kabul edilmektedir.

Taksirli suçlarda, gerek icrai hareketin gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi hâlinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.

Taksirli hareket ile meydana gelen netice arasında illiyet bağı bulunmaması hâlinde fail bu sonuçtan sorumlu tutulamayacaktır. Neticenin gerçekleşmesinde, mağdur veya başka bir kişinin taksirli davranışının da etkili olması durumunda, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum failin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin vasfını da değiştirmeyecektir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda taksirle işlenebilen suçlarda kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hâl ancak temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınabilecektir. Zararlı neticenin, failin hareketlerinin mağdurun ya da üçüncü bir kişinin hareketi ile birleşmesi sonucu meydana geldiği durumlarda, failin taksirli sorumluluk şartlarının bulunup bulunmadığının belirlenmesi açısından, neticeye kimin sebebiyet verdiği, bir diğer ifadeyle failin iradi hareketi ile netice arasındaki nedensellik bağının kesilip kesilmediğinin tespit edilmesi gerekmektedir. Mağdur ya da üçüncü kişinin hareketinin ya da bir başka nedenin neticenin tek sebebi olduğu veya zararlı neticenin yalnızca bu kişilerin kusurlu hareketlerinden kaynaklandığı durumlarda, failin hareketi ile netice arasındaki nedensellik bağının ortadan kalktığı kabul edilmelidir. Buna karşılık failin kusurlu hareketine mağdur ya da üçüncü bir kişinin kusurlu hareketinin eklendiği ve neticenin çeşitli kusurlu hareketlerin birleşmesinden meydana geldiği hallerde, nedensellik bağı kesilmeyip; TCK’nın 40. maddesine göre taksirli suçlarda iştirak ilişkisi de mümkün olmadığından, anılan Kanun’un 22. maddesinin dört ve beşinci fıkralarına göre herkes kendi kusurundan dolayı ve kusuruna göre sorumlu olacaktır.

TCK’nın 22. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları; “4) Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir. 5) Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir” şeklinde düzenlenmiştir.

Madde gerekçesinde de; “Taksirden dolayı kusurluluğun matematiksel olarak ifadesi mümkün değildir. Ancak, normatif değerlendirmeyle hâkim tarafından belirlenen kusurluluk göz önünde bulundurulmak suretiyle, suçun cezasında belli bir oranda indirim yapılabilir.

Taksir dolayısıyla kusurun belirlenmesi normatif değerlendirmeyle mümkün olmakla birlikte, somut olayda dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlâl edilip edilmediğinin belirlenmesi açısından bilirkişi incelemesi yaptırılabilir.Keza, ölüm veya yaralanma ile sonuçlanan bir trafik kazasında, sürücülerin trafik kurallarına uyup uymadıklarının, hangi trafik kuralının ne suretle ihlâl edildiğinin, trafiğe çıkarılan aracın teknik bakımdan herhangi bir arızası olup olmadığının belirlenmesi açısından da bilirkişi incelemesi yapılabilir. Ancak, bu durumlarda bilirkişinin yapacağı inceleme, işin tekniği ile sınırlı olmalıdır. Bunun dışında, bilirkişi tarafından münhasıran hâkimin yetkisinde bulunan kusurluluk konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmamalıdır. Aksi yöndeki tutum, bilirkişilik görevinin sınırını aşmayı ve hâkimin yerine geçmeyi ifade eder. Hâkim, bu teknik veriler çerçevesinde somut olayda failin kusurlu olup olmadığını takdir edecektir. Failin kusurlu bulunması durumunda, kusurun ağırlığı ve diğer sebepleri de göz önünde bulundurmak suretiyle suçun kanuni tanımındaki cezanın alt ve üst sınırı arasında bir cezaya hükmedecektir. Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda herkes kendi kusuru göz önünde bulundurulmak suretiyle sorumlu tutulur. Taksirli suçun kanuni tanımında belirlenen netice birden fazla kişinin karşılıklı olarak işledikleri taksirli fiiller sonucunda gerçekleşmiş olabilir. Örneğin bir trafik kazasında sürücü ile yaya veya her iki sürücü de taksirle hareket etmiş olabilir. Bu gibi durumlarda neticenin oluşumu açısından her kişinin taksirli fiili dolayısıyla kusurluluğu bir diğerinden bağımsız olarak belirlenmelidir…” şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.

Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere, yargılamayı gerçekleştiren hâkim, bilirkişilerin belirledikleri kusurun varlığı ya da yokluğu ve kusur oranları ile bağlı olmayıp bilirkişilerin yapacakları teknik belirlemeler çerçevesinde failin kusurunun bulunup bulunmadığı, varsa kusurunun ne olduğu ve bu kusurun cezanın belirlenmesinde ne derece etkin olacağını, her olayın özelliklerine göre ve kanuni gerekçelerle belirlemelidir. Olayın gerçekleşme şeklini belirleme görevi de hâkime ait olup, bilirkişi ancak bu hususta ortaya koyacağı teknik veriler ile hâkime yardımcı olacak ve tarafların taksirli davranışlarının ve kusur durumlarının nelerden ibaret olduğunu gösterecektir.

5237 sayılı TCK’nın “Taksirle Öldürme” başlıklı 85. maddesi;

“Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis ceza ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiş olup, maddenin birinci fıkrasında taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçu yaptırıma bağlanmıştır.

Ülkemizde taksirli suçlarla en çok yaralama ya da ölümle sonuçlanan trafik kazalarında karşılaşılmaktadır. Trafik kazaları genellikle trafik kurallarının ihlali neticesinde gerçekleşir ve failin kusuru da ihlal edilen trafik kuralına göre belirlenir. Bu nedenle, uyuşmazlığın çözümünde 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun ilgili hükümleri de dikkate alınmalıdır.

2918 sayılı Kanun’un “Hızın gerekli şartlara uygunluğunu sağlamak” başlıklı 52. maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri;

“Sürücüler:

a) Kavşaklara yaklaşırken, dönemeçlere girerken, tepe üstlerine yaklaşırken, dönemeçli yollarda ilerlerken, yaya geçitlerine, hemzemin geçitlere, tünellere, dar köprü ve menfezlere yaklaşırken, yapım ve onarım alanlarına girerken, hızlarını azaltmak,

b) Hızlarını, kullandıkları aracın yük ve teknik özelliğine, görüş, yol, hava ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmak,

… Zorundadırlar.” şeklinde düzenlenmiştir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Şoför olarak çalışan sanığın 14.08.2010 tarihinde saat 18.00 sıralarında sevk ve idaresindeki minibüs ile yerleşim yeri içerisinde bulunan B. Sokak üzerinde seyir hâlinde iken sanığın gidiş istikametine göre yolun sağ tarafında bulunan boş arsada bisiklet süren 5 yaşlarındaki ölen’in bisikletle aniden yola çıkarak sanığın kullandığı minibüsle çarpıştığı, bisikletle birlikte minibüsün altında kalan ölen’in spontan solunumunun olmadığı ve bilinci kapalı olarak kaldırıldığı hastanenin acil servisinde yapılan müdahalelere cevap vermeyip genel beden travmasına bağlı kafa kemiklerinde kırık, beyin doku harabiyeti, iç organ yaralanması ve iç kanama sonucu vefat ettiği, 14.08.2010 tarihli ölü muayene tutanağında, sol frontotemporal bölgedeki saçlı derinin zigomatik bölgeyi ve sol kulağı da içine alacak biçimde tamamen sıyrıldığı, kemik dokunun görüldüğü, sol temporal kemikte lineer kırık hattının, kafa tepe bölgesinde oksipital alanda yaklaşık 7x2 cm ebadındaki alanda skalp kesisinin, boyun sol yanda yaklaşık 10x5 cm ebadındaki alanda etrafında kanama izlenen laserasyonun, sol omuz başından başlayarak klavikula alt kısmına uzanan bölgede biri 10x5 cm diğeri 5x4 cm ebadında kas ve yumuşak dokunun görüldüğü laserasyon alanlarının, sol el sırtında, sol ayak dış yanda ve sol dizde sıyrıklı ekimozların, sağ el dış yüzde ekimozun, sağ ayak ve sağ diz dış yanda sıyrıkların, göğüs sol ikinci ve üçüncü kotlarda kırıkların, göğüs bölgesinde şekil bozukluğunun mevcut olduğunun belirtildiği, trafik kazasının açık havada, 7,5 metre genişliğinde, bölünmemiş, parke kaplı, iki yönlü, kuru ve düz yolda meydana geldiği, çarpma noktası ile minibüsün gidiş istikametine göre yolun sağ kenarı arasında 2,6 metre, minibüsün bulunduğu yer ile çarpma noktası arasındaki 3,5 metre mesafenin bulunduğu, minibüsün sol ön hizasında yerde kan izlerinin, sol yan alt kısmında bisikletin olduğu, olay yerinde minibüse ait fren izine rastlanmadığı, minibüsün durduğu yerin 15,5 metre ilerisinde B. Sokakla C. S. T. Caddesinin kesiştiği kavşağın yer aldığı, sanığın olay tarihi itibarıyla 13 yıllık E sınıfı sürücü belgesinin olduğu, tarafların kusur durumuna ilişkin olarak aldırılan beş ayrı rapordan dördünde ölenin asli, sanığın tali kusurlu olduğu yönünde, Adli Tıp Kurumu A. Trafik İhtisas Dairesince düzenlenen 02.12.2011 tarihli raporda ise ölenin asli kusurlu olduğu, sanığın ise olayda oluşa etken hatalı tutum ve davranışı ile olayı önleme imkânı olmadığından bahisle kusurunun bulunmadığı yönünde kanaat bildirildiği, sanığın olay sırasındaki hızının 40 km/saat olduğunu savunduğu anlaşılmakla; olay yerinin çocukların etrafındaki boş alanlarda oyun oynayıp bisiklet sürdükleri bir sokak olması, sanığın, ölene çarptıktan sonra aracını durdurduğu yer ile gidiş istikametinde bulunan kavşak arasında 15,5 metre gibi kısa bir mesafenin bulunması, olay anındaki hızının 40 km/saat olduğu yönündeki savunması, olaya bağlı olarak ölenin vücudundaki yaralanmaların ağırlığı, bisikletin direksiyon uçlarının seyir istikametinin sağındaki boş arsadan çıktığını görmesine rağmen sanığın fren ve direksiyon tedbirlerine başvurmakta geç kalması hususları birlikte dikkate alındığında, sanığın kavşağa yaklaşırken hızını azaltmadığı, yine çocukların etrafındaki boş alanlarda oyun oynayıp bisiklet sürdükleri sokakta seyir hâlinde iken aracının hızını yol durumunun gerektirdiği şartlara uydurmadığı, bu şekilde 2918 sayılı Kanun’un 52. maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde öngörülen yükümlülüklerini yerine getirmeyip dikkat ve özen yükümlülüğüne de aykırı davranan sanığın, yerleşim yeri içerisinde seyir hâlinde iken yolun çevresinden birilerinin yola çıkabileceğini ve zarar görebileceğini öngörebileceği, bu nedenle ölenin ölümüyle neticelenen trafik kazasında tali derecede kusurlu olduğu, meydana gelen kazada sanığın kusuru bulunmadığı yönünde görüş bildiren Adli Tıp Kurumu A. Trafik İhtisas Dairesince düzenlenen 02.12.2011 tarihli rapora itibar edilemeyeceği kabul edilmelidir.

Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme gerekçesi isabetli olduğundan dosyanın uygulamanın denetlenmesi için Özel Daireye gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdi edilmesine karar verilmelidir.


Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2020/865 E. , 2022/1776 K.

  • TCK 85
  • Ölende meydana gelen yaralanmanın TCK‘nın 86/2. maddesi kapsamında basit tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte olması nedeniyle sanık hakkında TCK’nın 87/4. maddesinin uygulanamayacağı ve eyleminin TCK’nın 85/1. maddesi kapsamında işlenen bilinçli taksirle ölüme neden olma suçu olduğu kabul edilmelidir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.01.2016 tarih 2013/12-371 Esas, 2016/39 Kararı ile 18.09.2018 tarihli 2015/12-1254 Esas, 2018/354 Kararında vurgulandığı üzere;

Sanığın, olay günü tartıştığı maktulü silahtan sayılan odun sopa ile vurarak darp etmesi ile meydana gelen ölüm arasında nedensellik bağının bulunduğuna ve sanığın öleni darp etmesi eyleminin TCK’nın 86/2. maddesi kapsamında kalan kasten yaralama suçuna vücut verdiğine ilişkin kuşku bulunmadığından sanığın eylemini TCK’nın 87/4. maddesi kapsamında değerlendirme imkanı yoktur.

Olayda sanık, kalp hastası olduğunu bildiği maktul ile kavgaya tutuşmuş, bu kavganın yaratacağı efor ve stresin maktulün kalp krizi geçirmesine, hatta ölümüne neden olabileceğini öngörmüş, ancak neticeyi yani maktulün ölümünü arzulamamıştır; kastı da, kasten yaralamaya ilişkin olup meydana gelen ağır sonuç olan “ölüme” yönelik değildir. O halde sanığın meydana gelen ağır netice olan ölümden bilinçli taksirle sorumlu tutulması ve 5237 sayılı TCK’nın 22. ve 86/2. maddeleri aracılığıyla TCK‘nın 22/3. ve 85/1. maddeleri uyarınca bilinçli taksirle ölüme neden olma suçundan cezalandırılması gerekmektedir.

5237 sayılı TCK’nın 87/4.maddesinde kasten yaralama sonucunda ölümün meydana gelmesi halinde failin nasıl cezalandırılacağı hüküm altına alınmakla birlikte maddedeki atfın 86. maddenin 1. ve 3. fıkralarına yapılmış olması nedeni ile, bu hükmün aynı maddenin 2. fıkrasında kalan yaralanma eylemleri açısından uygulanması mümkün değildir.

Basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte yaralanma sonucunda mağdurun ölmesi halinde, 5237 sayılı TCK’nın 23. ve 87/4. maddelerinin uygulanması imkanı bulunmadığından, failin sorumluluğunun genel hükümler kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Meydana gelen sonuç, öngörülebilir ise ve fail bu sonucu öngörmeksizin hareket etmişse, 5237 sayılı TCK’nın 22/2. maddesi uyarınca taksirle öldürme suçunu düzenleyen 85. maddesi uyarınca, öngörülebilir sonuç fail tarafından da öngörülmüş ancak istenmemiş ise fail bilinçli taksirle öldürme suçundan Kanunun 85 ve 22/3. maddeleri uyarınca sorumlu tutulur.

Söz konusu olayda ölende meydana gelen yaralanmanın TCK‘nın 86/2. maddesi kapsamında basit tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte olması nedeniyle sanık hakkında TCK’nın 87/4. maddesinin uygulanamayacağı ve eyleminin TCK’nın 85/1. maddesi kapsamında kaldığı, sanığın 02/04/2015 tarihli Torul Cumhuriyet Başsavcılığındaki ifadesinde görümcesi olan maktulun kalp ritim bozukluğu olduğunu devamlı ilaç aldığını ve sıklıkla bayıldığını belirtmiş olması karşısında sanık tarafından ölenin kalp rahatsızlığının olduğunun bilindiği dikkate alındığında, sanığın üzerine atılı suç bakımından bilinçli taksir hükümlerinin de uygulama alanı bulacağı anlaşılmakla, sanık …‘ın üzerine atılı suç bakımından TCK’nın 85/1, 22/3. maddeleri gereğince mahkumiyetine karar verilmesi yerine, sanığın suçtan kurtulmaya yönelik beyanlarına itibar edilerek yasal ve yeterli olmayan gerekçe ile beraatine karar verilmesi, bozma nedenidir.


Ceza Genel Kurulu 2023/360 E. , 2024/157 K.

  • TCK 85
  • Polisin basit taksirle hukuka uygunluk nedenini aşıp maktulü öldürmesi halinde taksirle öldürme suçu nedeniyle cezalandırılmalıdır.

Maktul hakkında Karasu ilçesinde meydana gelen çok sayıda hırsızlık olayının şüphelisi olarak Karasu Sulh Ceza Hâkimliği tarafından hakkında yakalama kararı çıkartıldığı, yakalanan maktulün duruşma salonundan görevli polis memurunu etkisiz hâle getirerek kaçtığı, maktulün kaçması üzerine trafik şube müdürlüğünde çalışmakla birlikte olay günü izinli olan ve seminer nedeniyle emniyet binasında bulunan sanığın, kolluk amirinin emriyle diğer polis arkadaşları ile birlikte maktulü yakalama çalışmalarına başladığı göz önüne alındığında, 2559 sayılı Kanun’un 16. maddesinin yedinci fıkrasının (c) bendi gereğince maktulün yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde silah kullanmaya yetkili olduğu, dolayısıyla sanığın eyleminin TCK’nın 24. maddesi kapsamında kanunun hükmünü ve amirin emrini yerine getirme kapsamında kaldığı, sanık ve tanık …‘in birlikte adliye binasından çıkmalarından başlayarak arama faaliyetlerinin duraksama olmaksızın yürütüldüğü adliyeye yaklaşık 800 metre uzaklıkta bulunan Kültür Parkı’nın içerisindeki çalılıklar arasında maktulün görülmesi üzerine olay yeri inceleme raporunda değinildiği üzere kovanların maktule ve birbirlerine olan mesafelerinden uyarı amaçlı olduğu anlaşılan atışların gerçekleştirildiği, bu hususun olay sırasında ikametlerinde bulunan tanıklar … ve …‘nin sözlü olarak ve havaya ateş edilmek suretiyle yapılan uyarıları duyduklarına dair beyanlarıyla da doğrulandığı, bu şekilde duraksama olmaksızın devam eden takip sırasında sanığın, uyarılara aldırış etmeyerek elindeki silahla kaçmaya devam eden maktulü yakalamak sakiyle ayaklarına doğru iki el ateş ettiği, sanık ve maktulün bulunduğu alan arasında yaklaşık bir buçuk metre yükselti farkının bulunması nedeniyle ikinci merminin ilk atış sebebiyle yere düşmekte olan maktulün hayati bölgesi olan arka kürek kemiğine isabet ederek ölümüne sebebiyet verdiği, belirtilen şekildeki oluş, maktulün sırtına isabet eden merminin seyri ve sanığın öldürme kastı ile hareket etmediği yönündeki savunması da gözetildiğinde, kanun hükmünü ve amirin emrini ifa ederken sanığın hukuka uygunluk nedeninde sınırı kastı olmaksızın aştığı anlaşılmakla eyleminin TCK’nın 27/1. maddesine uyduğu kabul edilmelidir.

C- Sanığın TCK’nın 27/1. maddesi kapsamındaki sınırı taksirle mi bilinçli taksirle mi aştığı

  1. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Görüşler

TCK’da taksir; basit ve bilinçli taksir olarak ikili bir ayrıma tabi tutulmuş, 22. maddesinin üçüncü fıkrasında bilinçli taksir; “Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi” şeklinde tanımlanmış, bu hâlde taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı öngörülmüştür.

Basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırdedici ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörmemesi, bilinçli taksir hâlinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır. Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü hâlde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü hâlde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlikelilik hâli, bunu öngörememiş olan kimsenin tehlikelilik hâli ile bir tutulamayacaktır. Neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun bu sonucu meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.

TCK’nın 21. maddesinin ikinci fıkrasında; “Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi” şeklinde tanımlanıp başkaca ayırıcı unsura yer verilmeyen olası kasıt ile aynı Kanun’un 22. maddesinin üçüncü fıkrasında; “Kişinin, öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır” biçiminde tanımlanan bilinçli taksirin karıştırılacağı hususu öğretide dile getirilmiş, kanun koyucu da madde metninde yer vermediği kabullenme ölçüsünü aynı maddenin gerekçesinde; “Olası kast halinde suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşeceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir, diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir.” şeklinde açıklamak suretiyle, olası kastı bilinçli taksirden ayıracak kıstası ortaya koymuştur.

Kasıt, olası kasıt, bilinçli taksir ve taksir arasındaki ilişkiyi kısaca özetlemek gerekirse; gerçekleşmesi muhakkak görünen neticenin failce bilinmesi ve istenmesi hâlinde doğrudan kasıt, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesine kayıtsız kalınması durumunda olası kasıt, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesinin istenmemesine rağmen neticenin meydana gelmesinin engellenemediği ahvalde bilinçli taksir, öngörülebilir neticenin özen yükümlülüğüne aykırı hareket edilmiş olması nedeniyle öngörülmediği hâllerde ise basit taksir söz konusu olacaktır.

  1. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme

Sanık ve tanıkların sözlü olarak ve havaya ateş edilmek suretiyle yapılan tüm uyarılarına rağmen maktulün kaçmaya çalışmaya devam etmesi, sanığın maktulü yakalamak amacıyla ayaklarına doğru iki el ateş ettiği anlaşılmakla birlikte olay esnasındaki hareketlilik, sanığın bulunduğu alan ile maktulün bulunduğu alan arasındaki yaklaşık bir buçuk metrelik kot farkı ve maktulün aldığı ilk isabetten sonra yere düşmekte olması sebebiyle ikinci merminin maktulün hayati bölgesi olan arka kürek kemiğine isabet ederek ölümüne sebebiyet vermesi karşısında, olayın gerçekleşme yeri ve biçimi de nazara alındığında, sanığın, öngörülebilir nitelikteki ölüm neticesini, yirmi bir yıllık polis memuru hasebiyle kendisinden beklenen özen yükümlülüğüne aykırı hareket etmesi nedeniyle öngöremediği ve kanunun emrini ifa ederken hukuka uygunluk nedenini basit taksirle aştığı kabul edilmelidir.

Bu itibarla Bölge Adliye Mahkemesinin direnme kararına konu hükmünün, sanığın eylemini gerçekleştirilen TCK’nın 27/1. maddesindeki sınırı basit taksirle aştığının gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir. Çoğunluk görüşüne katılmayan yedi Ceza Genel Kurulu Üyesi; sanığın TCK’nın 27/1. maddesindeki sınırı bilinçli taksirle aştığı düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas : 2015/1254 Karar : 2018/354 Tarih : 18.09.2018

  • TCK 85. Madde

  • Taksirle Öldürme Suçu

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ile Özel Daire çoğunluğu arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın suçunun nitelendirilmesine ilişkin ise de,

yapılan müzakere esnasında, bir kısım Ceza Genel Kurulu Üyelerinin de talebinin olması nedeniyle Ceza Genel Kurulu Başkanı tarafından uyuşmazlık, sanığın suçunun, TCK’nın 87. maddesinin dördüncü fıkrası kapsamındaki kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçunu oluşturup oluşturmadığı, suçun TCK’nın 87. maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında kalmadığı sonucuna ulaşılması hâlinde, TCK’nın 86. maddesinin ikinci fıkrası kapsamındaki kasten yaralama suçunun mu yoksa TCK`nın 85. maddesi kapsamındaki taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçunun mu oluşacağı şeklinde yeniden belirlenmiş olup uyuşmazlık konuları bu doğrultuda değerlendirilmiştir.

İncelenen dosya kapsamından;

26.11.2006 tarihli olay yeri inceleme raporunda; aynı gün saat 08.30 sıralarında Etiler, Nispetiye Caddesinde faaliyet gösteren …. isimli iş yerinde bir şahsın iş yeri çalışanı olan diğer bir şahısla tartışıp kavga ettikten sonra fenalaşarak hastaneye kaldırıldığının, akabinde öldüğünün bildirilmesi üzerine bahse konu iş yerine gelindiği, iş yerinin müstakil, bahçeli, iki katlı bir binada faaliyet gösteren, arka kısmında unlu mamuller üretilen bir fırın olduğu, zemin katta kafe olarak kullanılan bir bölümün, yine unlu mamullerin satışının yapıldığı ayrı bir bölüm ile üst katta idari kısmın bulunduğu, iş yerinin şoför olarak çalışanları … ile …`ın iş konusunda tartışıp kavga ettiklerini, diğer çalışanların kavgayı ayırmasından sonra herkesin işinin başına döndüğünü, yaklaşık 5-6 dakika sonra kavga eden şahıslardan birinin ekmeklerle uğraşırken fenalaşarak yere yığıldığını, sonrasında çalışanlar tarafından …Cerrahi ve Tanı Merkezine götürüldüğünü beyan ettikleri, iş yerinde olayla ilgili olabilecek herhangi bir emare ve delile rastlanmadığı yönünde açıklamalara yer verildiği,

…Cerrahi ve Tanı Merkezi tarafından düzenlenen 26.11.2006 tarihli raporda; sanık … tarafından getirilen hastanın saat 07.15’te görüldüğünde pupiller fix dilate olduğu, kalp atımı ve solunum olmadığı, TA alınamadığı, CPR’a başlandığı, yanıt alınamayınca CPR’ın saat 08.25’te sonlandırıldığı, CPR`da hastanın entübe edilip damar yolunun açıldığı, adrenalin, atropin Na bikarbonat, İV enjeksiyon yapılıp defibrilasyon uygulandığı yönünde açıklamaların olduğu,

26.11.2006 tarihli ölü muayene tutanağına göre; göğüs ön sternum kemiğinin üst kısmında 7x1,5 cm’lik, ksifoid üzerinde 2x1, 2x0,5 ve 0,5 cm’lik muhtemel elektrikli şok cihazı temasına bağlı yanıklı yara alanları ile ağızda, alt dudak sağ iç kısmında 0,5x0,5 cm’lik doku defektli kanamalı yara, sağ üst ve sağ alt köpek dişlerinde kanama, sağ el 2 ve 3. parmaklar arasında 1x0,5 cm’lik, sol el başparmak sırtında 1x0,5 cm`lik yaraların mevcut olduğu,

Adli Tıp Kurumu Kimya İhtisas Dairesince düzenlenen 20.12.2006 tarihli rapora göre; ölenin iç organlarında yapılan sistematik toksikolojik analiz sonucunda aranan maddelerin bulunmadığı, kanında alkol tespit edilmediği, kanında ve mesane yıkama suyunda uyutucu-uyuşturucu maddelere rastlanmadığı,

15.02.2007 tarihli histopatolojik tetkik raporuna göre; kişinin ölümünün kalp-damar hastalığı sonucu meydana gelmiş olduğu,

Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesince 26.11.2006 tarihinde yapılan otopsiye istinaden aynı yer tarafından düzenlenen 26.02.2007 tarihli otopsi raporunda; ölenin 163 cm boyunda, 61 kg ağırlığında olduğu, sağ el 1. parmak proksimal falanks dorsal bölgede 0,5x0,2 cm’lik, sağ el 2 ve 3. parmaklar arasında 1x0,2 cm’lik sıyrıklı ekimoz, göğüste defibrilatör kaşık izleri, sağ dirsek iç büklümde etrafı ekimozlu iğne izleri, saçlı deri altında sol frontal bölgede 2 cm çapında ekimoz, sol koroner arterde inen ve dönen dalda orta ve ileri derecede daraltıcı vasıfta, sağ koroner arterde orta derecede daraltıcı vasıfta aterom plakları, miyokart kesitlerinde sol ventrikül ön duvarda 6x3 cm’lik ve interventriküler septumda 2x1 cm`lik sedefi renk değişimi (nedbe alanı) ve çevrelerinde taze kanama alanları (taze miyokart enfarktüsü zemini), sol 2-6 kotlarda midklavikuler hatta, sol 2-7 kotlarda parasternal hatta, sağ 2-6 kotlarda midklavikuler hatta etrafı ekimozlu kırık görüldüğü bilgilerine yer verilerek otopsi sonucuna göre kişinin vücudunda ölüme müessir travmatik değişim bulunmadığı, otopside tespit edilen kot kırıklarının lokalizasyonları ve özellikleri dikkate alındığında, ölüm sonrası yeniden canlandırma işlemleri esnasında husullerinin mümkün olduğu, otopsisinde kalp ağırlığında ve kalp duvar kalınlıklarında artma, sol koroner arterlerde orta-ileri derecede daraltıcı vasıfta aterom plakları ve miyokart kesitlerinde nedbe alanı saptanan, histopatolojik tetkikinde miyokartta nedbe ve fibrozis tespit edilen kişinin ölümünün kalp damar hastalığı sonucu meydana gelmiş olduğu yönünde kanaat bildirildiği,

Adli Tıp Kurumu Birinci İhtisas Kurulunca düzenlenen 16.07.2007 tarihli rapora göre; otopsideki makroskopik ve mikroskopik bulgulara göre kişide kronik kalp-damar hastalığı bulunduğu ve ölümün mevcut kalp-damar hastalığının olayın efor ve stresiyle aktif hâle geçmesine bağlı solunum-dolaşım durmasından kaynaklandığı, olay ile ölüm arasında illiyet bağı bulunduğu ancak ölü muayene tutanağı ile otopside tarif edilen yüzeyel travmatik değişimlerin kişinin yaşamını tehlikeye sokacak nitelikte olmadıkları, basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif oldukları,

İstanbul Adli Tıp Şube Müdürlüğünün 21.05.2013 tarihli raporuna göre; 26.11.2006 tarihli ölü muayene tutanağında belirtilen göğüs ön sternum kemiğinin üst kısmındaki 7x1,5 cm’lik, ksifoid üzerindeki 2x1, 2x0,5 ve 0,5 cm’lik şok cihazının temasına bağlı yanıklı yara izleri ile ağızda, alt dudak sağ iç kısmında bulunan 0,5x0,5 cm’lik doku defektli kanamalı yaranın, sağ üst ve sağ alt köpek dişlerindeki kanamanın, sağ el 2 ve 3. parmaklar arasındaki 1x0,5 cmlik, sol el başparmak sırtındaki 1x0,5 cm`lik yaraların kişinin yaşamını tehlikeye sokmadığı, basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte oldukları,

Sanık … hakkında Şişli Eftal Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından 26.11.2006 tarihinde saat 09.40`ta düzenlenen rapora göre; sanıkta darp ve cebir izine rastlanmadığı,

Ölen …‘nin 17.01.1956 doğumlu, sanık …`ın ise 17.10.1978 doğumlu olduğu,

Anlaşılmaktadır.

Katılanlar …, … ve … mahkemede; ölenin bildikleri herhangi bir hastalığı olmadığını, ara sıra evde alkol aldığını ancak dışarıda içmediğini, olayı görmediklerini,

Tanık … kollukta; …Mahallesi, Nispetiye Caddesinde faaliyet gösteren …. isimli iş yerinde fırıncı olarak çalıştığını, 26.11.2006 tarihinde, saat 06.40 sıralarında tanık … ile birlikte çalıştıkları esnada kasiyer bölümünde ölen … ile sanık …‘ın birbirlerine bağırdıklarını duyduğunu, kasiyerlik yapan tanık … Çaylan’ın bağırması üzerine …. ile birlikte kasanın yanına gittiklerini, ölen …‘ın yerden kalkmaya çalıştığını, ….’in sanık …‘i tutarak fırından dışarı çıkardığını, kendisinin de….’ı tuttuğunu, ortalığın yatıştığını, herkesin işine döndüğünü, yaklaşık 10 dakika sonra 06.50 sıralarında Yasemin’in tekrar bağırdığını, …. ile birlikte kasanın yanına vardıklarında….’ı yerde yatmış vaziyette gördüğünü,….’ın bu esnada nefes aldığını, sanık …‘in de kasanın yanında olduğunu, ….’le birlikte ölen …‘ı kucaklayıp hastaneye götürmek üzere servis aracına bindirdiklerini, aracı sanık …‘in kullandığını, sonrasında işlerine döndüklerini, Savcılıkta ek olarak; ölen … ile sanık … arasında hemen her gün iş yüzünden tartışma olduğunu, ….’ın Ersin’in işini zamanında yapmamasından dolayı servise geç kaldığından yakındığını, tartışmalarından sonra da el ele kol kola gezdiklerini, aralarında ciddi bir kavga olmadığını, olay günü Ersin’in gece çalıştığını, saat 06.30 sıralarında gelen….’ın servis arabasına ekmek taşıdığını, Ersin’in de ekmekleri kestiğini, her zamanki gibi Ersin ile…. arasında tartışma başladığını, birbirlerine bağırdıklarını ancak ne söylediklerini anlamadığını, Yasemin’in bağırması üzerine koştuklarında…. ile Ersin’in kavga ettiklerini gördüğünü, her ikisini ayırdıklarında….’da herhangi bir yara bere görmediğini, kavganın başlangıcını ve sanık ile ölenin birbirlerine vurduklarını görmediğini, kavganın sebebinin Ersin`in işini geciktirmesi olduğunu, Mahkemede ek olarak; ölen ile sanık arasındaki kavganın tanıklar Yusuf Aydemir ve Mustafa Balıkçı tarafından aralandığını,

Tanık … kollukta; olay günü saat 06.40 sıralarında kasiyer Yasemin’in bağırması üzerine kasanın yanına vardığında aynı iş yerinde şoför olarak çalışan … ile …‘ın birbirleri ile tartıştıklarını ve kavga ettiklerini, Ersin’in….’ın üzerinde olduğunu ve birbirleriyle kenetlenmiş vaziyette boğuştuklarını ancak yumruk vurup vurmadıklarını görmediğini, Ersin’i kolundan tutup fırından dışarı çıkardığını, kavganın yatıştığını ve herkesin işine döndüğünü, saat 06.50 sıralarında Yasemin’in tekrar bağırması üzerine gittiğinde….’ın pasta bölümü ile ekmek bölümü arasında yerde yattığını, bu esnada Ersin’in orada olmayıp dışarıda bulunan servis aracına ekmek poşetlerini taşıdığını, hemen….’ı kucaklarına alarak servis arabasına bindirdiklerini, bu esnada….’ın yaşadığını, sanık …‘in kullandığı servis aracı ile….’ın hastaneye kaldırıldığını, Savcılıkta ek olarak; kasiyer Yasemin’in bağırması üzerine gittiğinde garson Mustafa Balıkçı’nın yere düşen….’ı kaldırdığını,….’da yara bere görmediğini, aradan 8 dakika geçtikten sonra Yasemin’in tekrar çığlık atması üzerine vardığında yere yığılmış vaziyette yan yatan….’ın çenesinin kilitlendiğini, vücudunun kasıldığını, çenesini zorla açtığını, zorlukla nefes alan….’a sanık …`in suni teneffüs yaptırmaya çalıştığını, durumu ağırlaşınca hastaneye götürdüklerini,…. ile Ersin arasında öncesinde basit tartışmalardan başka kavgalarına şahit olmadığını, Mahkemede ek olarak; ölen ile sanık arasındaki kavga aralandığında her ikisinde de darp izi olmadığını,

Tanık … Çaylan kollukta; olay günü saat 06.40 sıralarında iş yerine geldiğini, iş yerinde servis şoförü olarak çalışan ölen …‘ın o esnada iş yerine gelen sanık …‘e kesmesi gereken ekmeklerin olduğunu ve servisin gecikeceğini söyleyerek acele etmesini istediğini, Ersin’in “yapma ya, ne yapayım” gibi sözler söylediğini, sanık …‘in ölen …‘ı ittirerek üst kata çıkan merdivenlere doğru sıkıştırdığını ve yüzüne yumruk atmaya başladığını, her ikisinin merdivenlerin üzerine yığıldıklarını, bağırması üzerine fırın bölümünde çalışan …‘in gelerek Ersin ile….’ı ayırdığını, ….’in Ersin’i iş yerinin dışına çıkardığını, Ersin’in tekrar içeri girerek küfürlü sözler söylediğini, olayın biraz yatıştığını, Ersin ile….’ın ayrı yerlerde ekmek kesmeye devam ettiklerini, beş dakika kadar sonra….’ı ekmek kasalarının yanında yerde yatarken gördüğünü, bağırarak çalışanlara haber verdiğini, ….’in….’ın başını su ile yıkadığını, bu sırada….’ın nefes aldığını, sanık …‘in iş yerinin arabasıyla….’ı hastaneye götürdüğünü, yaklaşık 20-25 dakika sonra ölüm haberini aldıklarını, Savcılıkta ek olarak;….’ın Ersin’den acele etmesini istediğinde Ersin’in laubali bir şekilde “yapıyorum yahu” şeklinde cevap verip elini sağa sola hareket ettirdiğini,….’ın Ersin’e kendisini idare etmekten usandığını, sürekli açıklarını kapattığını söylemesi üzerine Ersin’in “A…koyacağım böyle işin, asıl çalışmayan kaytaran sensin” dediğini, tartışmanın büyüdüğünü ve birbirlerine sövdüklerini ancak ilk kimin sövdüğünü hatırlamadığını, tartışma sırasında Ersin’in….’ın yüzüne bir yumruk vurduğunu ardından basamağa yığılan….’a çalışanlar gelene kadar birkaç yumruk daha vurduğunu, sakinleşmeyen Ersin’i kollarından tutup uzaklaştırdıklarını,….’ı da yerden kaldırdıklarını ancak Ersin’in hâlâ….’a saldırıp vurmaya çalıştığını fakat diğerlerinin tutması nedeniyle vuramadığını, görünüşte….’ın herhangi bir şeyi olmadığını ancak alın damarlarının kabardığını gördüğünü, herkes işinin başına döndükten sonra paketleri servis aracına taşımaya devam eden….’ı yerde görünce yardım istediğini, işçileri Mustafa’nın su getirdiğini,….’ın çenesinin kilitlendiğini, çalışanların göğsüne masaj yapıp yüzünü yıkadıklarını ancak bu sırada….’ın kendinde olmadığını, Ersin`in de gelerek suni teneffüs yaptırmaya çalıştığını,…. ile Ersin arasında iş haricinde bir problem olduğuna şahit olmadığını, iş yerindeki tartışmaların da kısa süreli olduğunu, Mahkemede farklı olarak; ölen ile sanık arasındaki olayın yatışmasından 20 dakika sonra ölenin yere düşerek bayıldığı haberi geldiğini, önceki ifadesi okunup kısmi çelişki görülerek sorulması üzerine; şimdiki ifadesinde ısrar ettiğini, daha önceki ifadesinde geçen “A…koyacağım böyle işin çalışıyorum işte” şeklindeki sözleri ise işittiğini,

Tanık Yusuf Aydemir mahkemede; aynı iş yerinde çalıştığını, sanıkla ölen arasındaki tartışmanın ciddi bir tartışma olmadığını, bir ara baktığında sanığın ölene iki kez yumrukla vurduğunu gördüğünü, ölen ile sanığın birbirlerine karşı küfrettiklerini duymadığını, kavga aralandıktan sonra herkesin işinin başına geçtiğini, 20 dakika kadar sonra ölenin yere düştüğü haberinin geldiğini, sanık dâhil herkesin ölenin yardımına koştuğunu ve öleni hastaneye kaldırdıklarını,

Tanık Mustafa Balıkçı mahkemede; aynı iş yerinde garson olarak çalıştığını, üst katta bulunduğu sırada sesler gelmesi üzerine aşağıya indiğinde sanığın ölene yumruk attığını gördüğünü, kavgayı ayırdıklarını, herkesin işinin başına geçtiğini, aradan 15-20 dakika geçtikten sonra ikinci bir çığlık sesi geldiğini, aşağıya indiğinde öleni yerde gördüğünü, diğerlerinin de ölene yardım etmeye çalıştıklarını,

Beyan etmişlerdir.

Sanık kollukta; lise mezunu olduğunu, ekmek üretimi yapılan iş yerinde şoför olarak çalıştığını, olay günü kendisinden önce iş yerine gelen …‘nin saat 06.35 sıralarında servise geç kalacağından bahisle ekmekleri kesmemesinden dolayı kendisine “Ananı avradını s…babanın a…k…” şeklinde küfrettiğini, elindeki ekmeklerle yüzüne doğru vurmaya başladığını, bunun üzerine….’ı iteklediğini, aralarında itiş kakış olduğunu ancak….’a vurmadığını, gürültüye … ile …‘in gelerek kendilerini ayırdıklarını, ….’in kendisinin kolundan tutarak iş yerinin salon kısmına götürdüğünü, olay yatıştıktan 10 dakika sonra Yasemin’in bağırması üzerine içeriye girdiğinde….’ı kurabiye vitrininin yanında yerde yatarken gördüğünü, …. ile Şemsettin’in….’ı kucaklayıp kendisinin servis aracına bindirdiklerini, bu esnada….’ın yaşadığını,….’ı Özel …Semt Polikliniğine götürdüğünü, yaklaşık 15-20 dakika sonra….’ın öldüğünü duyduğunu, herhangi bir kusurunun olmadığını, Savcılıkta; 25.11.2006 tarihinde saat 23.30 sıralarında rahatsızlığına rağmen iş yerine gelerek çalışmaya devam ettiğini ve servise çıktığını, 26.11.2006 günü saat 06.45 sıralarında çalıştığı iş yerine geldiğini, kendisinden 5-10 dakika önce iş yerine gelen….’ın servis edeceği ekmeklerin kesilmemiş olduğunu,….’ın kendisinden ekmekleri hazırlamasını istemesi üzerine ekmekleri kesmeye başladığını, ekmekleri kestiği sırada….’ın gelip yüzüne bir yumruk vurduğunu, bu esnada….’ın elinde ekmek olduğunu ve ekmekle birlikte yüzüne vurduğunu,….’ın ısrarla üzerine gelmeye devam etmesi nedeniyle hafifçe omzuna vurarak….’ı geriye ittiğini, arkasındaki merdivenlere takılan….’ın yere düştüğünü, kavga etmeden gelip kendilerini ayırdıklarını, işinin başına dönüp ekmekleri kestiği sırada….’ın da ekmek paketlerini servis aracına taşıdığını, aradan 5-10 dakika geçtikten sonra Yasemin’in bağırması üzerine baktığında….’ı yerde yatarken gördüğünü, nefes almakta zorlanan….’ın yumruklarının sıkılı olduğunu ve çenesinin de kilitlendiğini, suni teneffüs yaptırmak istediğini ancak ağzı içki koktuğu için bunu yapamadığını,….’ı alıp hastaneye götürdüklerini, ölene yumruk vurmadığını, öleni aşırı öfkelendirecek, üzecek veya ölmesine neden olabilecek bir davranışının olmadığını, Mahkemede; ekmekleri kesmesi için ölenden yardım istediğini, ölenin işinin yoğun olduğundan bahisle yardım etmeyeceğini söyleyip kendisine küfrettiğini, daha sonra kendisine vurması nedeniyle öleni iteklediğini, ölenin kendisine tekrar vurması üzerine kendisinin de ölene gayriihtiyari vurduğunu, itişip kakışma sırasında ölenin yere düşmediğini, daha sonra orada bulunan kişilerin kendilerini ayırdığını, işlerine devam ettiklerini, 20 dakika sonra Yasemin’in bağırdığını duyduğunu, gittiğinde ölenin yerde yattığını, ….`in ölenin kalp krizi geçirdiğini söylemesi üzerine önce masaj yaptığını daha sonra öleni hastaneye kaldırdıklarını,

Savunmuştur.

Uyuşmazlık konularında isabetli bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi bakımından, ilgili yasal düzenlemelerin incelenmesinde yarar bulunmaktadır.

5237 sayılı TCK’nın; “Taksirle Öldürme” başlıklı 85. maddesinin birinci fıkrası; “Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”,

“Kasten yaralama” başlıklı 86. maddesi; “(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur. (3) Kasten yaralama suçunun; a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı, b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle, e) Silâhla, İşlenmesi hâlinde, şikayet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır”,

“Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama” başlıklı 87. maddesinin dördüncü fıkrası ise; “Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hâllerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hâllerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur”, Şeklinde hükümler içermektedir.

Konuya ilişkin TCK`nın 87. maddesinin gerekçesinde ise; “Dördüncü fıkrada, kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmiş olması hâline ilişkin hükme yer verilmiştir. Neticesi sebebiyle ağırlaşmış bu kasten yaralama hâllerinde, failin bu ağır neticeden sorumlu tutulabilmesi için, ‘Genel Hükümler Kitabı’nda yer alan netice sebebiyle ağırlaşmış suçlara ilişkin hükümler, burada da geçerlidir” açıklamasına yer verilmiştir.

765 sayılı TCK’da objektif sorumluluk esasına dayanan düzenlemelere yer verilmiş iken, 5237 sayılı TCK’da objektif sorumluluk esası benimsenmemiştir. Suçu, “kanunda tanımlanmış bir haksızlık” olarak öngören yeni suç teorisinde, bir hareketi yapan kişi, bu hareketin tüm sonuçlarından her şartta sorumlu tutulmamakta, bir başka anlatımla “kusursuz sorumluluk” terk edilmiş olmaktadır. (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası, s.161.)

765 sayılı TCK’daki objektif sorumluluk esasının yerine 5237 sayılı TCK’da haksızlığın bir gerçekleştirilme şekli olarak kast-taksir kombinasyonuna, yani netice sebebiyle ağırlaşmış suçlara yer verilmiştir. Bu nedenle uyuşmazlığın çözümü için, 5237 sayılı TCK’nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde, suçun manevi unsurları arasında gösterilen kast-taksir kombinasyonu, yani netice sebebiyle ağırlaşmış suç üzerinde durulmalıdır.

5237 sayılı TCK’nın “Netice sebebiyle ağırlaşmış suç” başlıklı 23. maddesi; “(1) Bir fiilin, kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna sebebiyet vermesi hâlinde, kişinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için bu netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekir” şeklindedir.

Buna göre; failin gerçekleştirdiği bir eylemde, kastettiğinden daha ağır veya başka bir sonucun meydana gelmesi hâlinde, sorumlu tutulabilmesi için, netice bakımından en azından taksirle hareket etmiş olmasının kabulü gerekmektedir. Fail, bu sonucun meydana gelmesinden taksirle bile sorumlu tutulamıyorsa, objektif sorumluluğun kaldırılmasının doğal bir sonucu olarak, sadece nedensellik bağının bulunuyor olması, neticeden sorumlu tutulması için yeterli olmayacaktır.

Öğretide, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçun, gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç ve görünüşte ya da gerçek olmayan neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç olarak iki farklı şeklinin bulunduğu kabul edilmektedir. Gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda, failin hareketi sonucunda kastettiğinden daha ağır bir netice ortaya çıkmakta olup, gerçekleşen aşırı netice dolayısıyla bağımsız bir suç tipi ortaya çıkmaktadır. Örneğin, yaralama suçunda mağdurun ölmesi, gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hâlidir. Görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda ise, failin hareketi sonucunda suçun oluşması için aranan neticeden başka, niteliği de farklı olan daha ağır bir netice ortaya çıkmakta olup, gerçekleşen aşırı netice dolayısıyla temel suç niteliği aynı kalmakla beraber yalnızca ceza ağırlaştırılmaktadır. Örneğin, cinsel saldırı suçunda mağdurun bitkisel hayata girmesi, görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç hâlidir. (Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınevi, 5. Bası, İstanbul 2015, s.286 vd.; Mehmet Emin Artuk, Ahmet Gökcen, A.Caner Yenidünya, TCK Şerhi, Turhan Kitabevi, Ankara 2009, c.3, s.2484 vd.)

5237 sayılı TCK’nın 23. maddesinde düzenlenmiş bulunan neticesi sebebiyle ağırlaşmış suça ilişkin genel kuralın, özel hükümler arasında kendisine yer bulduğu maddelerin başında gelen ve kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmesi hâlini yaptırıma bağlayan TCK’nın 87. maddesinin dördüncü fıkrasının uygulanma şartlarının belirlenebilmesi için öncelikle TCK`nın 86 ve 88. maddeleri ile 87. maddesinin 4. fıkrasının ilk düzenleniş hâllerine, ardından da anılan hükümlerde yapılan değişikliklere bakmakta yarar bulunmaktadır.

İlk olarak 12.10.2004 tarihli ve 25611 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 5237 sayılı TCK`nın “Kasten yaralama” başlıklı 86. maddesi; “(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Kasten yaralama suçunun; a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı, b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle, e) Silahla, İşlenmesi halinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” şeklinde iki fıkra olarak,

“Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama” başlıklı 87. maddesinin dördüncü fıkrası; “(4) Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hallerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, ikinci fıkrasına giren hallerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”,

“Daha az cezayı gerektiren haller” başlıklı 88. maddesi ise; “(1) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur. (2) Kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte ikisine kadar indirilebilir. Bu hükmün uygulanmasında kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesine ilişkin koşullar göz önünde bulundurulur.” şeklinde düzenlenmiş olup;

görüldüğü üzere 87. maddenin dördüncü fıkrasında, 86. maddenin birinci ve ikinci fıkralarına giren hâller sonucu ölümün meydana gelmesi durumu fıkra kapsamında değerlendirilirken kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlini düzenleyen 88. maddenin birinci fıkrasına giren hâller sonucu ölümün meydana gelmesi hâli ise bu fıkra kapsamında değerlendirilmemiştir.

31.03.2005 tarihli ve 25772 (mükerrer) sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 5328 sayılı Kanun’un 4. maddesiyle TCK`nın 86. maddesine “ (2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.” fıkrası ikinci fıkra olarak eklenmiş, maddenin ikinci fıkrasındaki “iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” ibaresi “şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır.” şeklinde değiştirilerek fıkra numaraları buna göre teselsül ettirilmiş ve maddenin ikinci fıkrasındaki düzenleme üçüncü fıkra hâline getirilmiştir.

5328 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle TCK’nın 87. maddesinin dördüncü fıkrasındaki “ikinci” ibaresi “üçüncü” şeklinde, aynı Kanun’un 6. maddesiyle de TCK`nın 88. maddesinin başlığı “Kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi” şeklinde değiştirilirken; 86.maddede yapılan düzenleme ile uyum içinde olacak şekilde maddenin birinci fıkrası metinden çıkarılmış ikinci fıkrası da birinci fıkra olarak teselsül ettirilmiştir.

Yapılan bu değişikliklerin neticesi itibarıyla 5237 sayılı TCK`nın 86. maddesine ikinci fıkra olarak “kişi üzerindeki etkisi basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olan” yaralama fiilleri için maddenin birinci fıkrası kapsamındaki yaralama fiillerinden daha hafif ceza yaptırımı içeren bir düzenleme getirilmiştir. Maddenin ikinci fıkrası ise hiç bir değişiklik yapılmadan üçüncü fıkra olarak düzenlenmiştir.

5237 sayılı TCK’nın 86. maddesi ile 87. maddesinin dördüncü fıkrasının ilk düzenleniş şekilleri gözetildiğinde kanun koyucu, TCK’nın 87. maddesinin dördüncü fıkrasındaki düzenleme ile TCK`nın 86. maddesinin birinci fıkrası kapsamındaki yaralama fiilleri sonucu meydana gelecek ölüm neticesini sekiz yıldan on iki yıla kadar hapis cezası olarak, 86.maddenin ikinci fıkrasının (değişiklikten sonra üçüncü fıkra) ihlal edilmesi hâlinde meydana gelecek ölüm neticesini ise daha ağır şekilde on iki yıldan on altı yıla kadar hapis cezası olarak yaptırıma bağlamıştır.

Burada gözden kaçırılmaması gereken husus kasten yaralama sonucunda meydana gelecek ölümde, maddenin 86. maddenin ikinci fıkrasına (değişiklikten sonra üçüncü fıkra) giren bir hâlin söz konusu olabilmesi için ortada zorunlu olarak maddenin birinci fıkrası kapsamındaki bir kasten yaralama fiilinin varlığının gerekliliğidir.

Diğer bir deyişle 86. maddenin birinci fıkrası kapsamındaki kasten yaralama suçunun üst soya, alt soya, eşe veya kardeşe karşı, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak kişiye karşı, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle ya da silahla işlenmesi hâlinde 86. maddenin ikinci fıkrası (değişiklikten sonra üçüncü fıkra) gündeme gelecek dolayısıyla böyle bir fiil sonucu ölüm neticesi meydana gelmiş ise fail hakkında 87. maddenin dördüncü fıkrasının ikinci kısmında yer alan on iki yıldan on altı yıla kadar hapis cezası şeklindeki daha ağır yaptırım söz konusu olabilecektir.

Değişikliklerden sonra, TCK’nın 87. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan “yukarıdaki maddenin…üçüncü fıkrasına giren hâllerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur” şeklindeki anlatım nedeniyle TCK’nın 86. maddesinin ikinci fıkrası kapsamındaki basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olan kasten yaralama fiilinin işlenmesi sırasında aynı maddenin üçüncü fıkrasının da ihlal edilmesi ve fiil sonucu ölüm neticesinin meydana gelmesi ihtimalinde TCK`nın 87. maddesinin dördüncü fıkrasının uygulanmasının gerektiği yönünde bir düşünce akla gelebilecek ise de, yukarıdaki açıklamalar da dikkate alındığında kanun koyucunun amacının bu olmadığı aşikârdır.

Değişikliklerden önce, TCK’nın 86. maddesinde yalnızca kasten yaralama suçunun temel şekline yer verilmesi, kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlini düzenleyen 88. maddenin birinci fıkrasının kasten yaralama sonucu ölümü düzenleyen 87. maddenin dördüncü fıkrası kapsamında değerlendirilmemesi ve 5328 sayılı Kanun’la da 87. maddenin dördüncü fıkrasının uygulanma koşullarında da herhangi bir değişikliğe gidilmemesi karşısında, kanun koyucunun, TCK`nın 86. maddesinin ikinci fıkrası kapsamındaki kasten yaralama fiillerinin maddenin üçüncü fıkrası da ihlal edilmek suretiyle işlenmesi hâlini 87. maddenin dördüncü fıkrası ile hem de fıkranın ikinci kısmında düzenlenmiş olan daha ağır bir cezai yaptırıma tabi tutmayı amaçladığı söylenemez.

Sonuç olarak TCK’nın 87. maddesinin dördüncü fıkrasının uygulanabilmesi bakımından ayırıcı ölçüt yaralanmanın ağırlığı olup ölüm neticesini meydana getiren yaralanmanın TCK’nın 86. maddesinin birinci fıkrası kapsamında bir yaralanma olması gerekmektedir. Bu nedenle TCK’nın 86. maddesinin ikinci fıkrası kapsamındaki kişi üzerindeki etkisi basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olan kasten yaralama fiilinin işlenmesi sırasında aynı maddenin üçüncü fıkrasının da ihlal edilmesi ve fiil sonucu ölüm neticesinin meydana gelmesi ihtimalinde TCK`nın 87. maddesinin dördüncü fıkrasının uygulanma imkânı bulunmamaktadır.

Öğretide de “…vücut üzerindeki etkisi basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek nitelikteki bir yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, bu fiil 87. maddenin 4. fıkrası bakımından tipik bir fiil değildir. Buna göre, her şeyden önce, kasten yaralama sonucunda meydana gelen ölüm neticesinin faile isnat edilebilmesi için kasten yaralamanın belli bir ağırlığa ulaşması gerekmektedir. Böylece kanun koyucu hafif nitelikteki yaralama fiilinin tek başına ölüm neticesini meydana getirebilecek tehlikeyi içermediğini kabul etmiş olmaktadır. Diğer bir ifadeyle, 86. maddenin 2. fıkrası kapsamında kalan yaralama tek başına ölüm neticesinin faile yüklenebilmesi bakımından yeterli değildir.” (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 4. Bası, Ankara 2017, s.193.);

“…kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde ölüm neticesinin meydana gelmiş olması durumunda m. 87/son`un uygulanması mümkün olmayacaktır” (Veli Özer Özbek-Koray Doğan-Pınar Bacaksız-İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 12. Bası, Ankara 2017, s.219.);

“Bu nitelikli hâlin düzenlendiği TCK’nın 87/4. maddesinde, faile verilecek ceza belirlenirken yukarıdaki maddenin birinci ve üçüncü fıkralarına yollama yapılmıştır. O hâlde, mağdurun basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde yaralanması ve/veya bu şekilde yaralamanın üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle veya silahla gerçekleştirilmesi durumunda anılan nitelikli hâl uygulanacaktır. Bu önermenin aksi düşüncesinden çıkan sonuç, TCK`nın 86/2. maddesinde düzenlenen basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde meydana gelen yaralamalarda, bu nitelikli hâl uygulanamayacaktır.” (Osman Yaşar - Hasan Tahsin Gökcan - Mustafa Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2014, s.3060-3061.) şeklinde görüşler mevcuttur.

Sonuç olarak, TCK`nın 87. maddesinin dördüncü fıkrasının uygulanabilmesi için; a- Failin yaralama kastı ile hareket etmesi, b- Mağdurun TCK’nın 86. maddesinin birinci fıkrası kapsamında yaralanmış olması veya 86. maddenin birinci fıkrası kapsamındaki kasten yaralama fiilinin üçüncü fıkra da ihlal edilmek suretiyle gerçekleştirilmesi, c- Failin eylemi ile arasında illiyet bağı bulunacak şekilde mağdurun ölmesi, d- Failin meydana gelen ölüm neticesi bakımından en azından taksir derecesinde bir kusurunun bulunması,
Şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekir.

Bu aşamada taksir ve unsurları üzerinde de durulmalıdır.

5237 sayılı TCK`nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde “kanunda tanımlanmış haksızlık” olarak ifade edilen suç; kural olarak ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hallerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir.

5237 sayılı TCK’nın 22/2. maddesinde taksir; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için birtakım önlemler alma ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama mecburiyetinden doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç, bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirmekte, fail; dikkatli, tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılmaktadır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen, sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.

Ceza Genel Kurulunun birçok kararında vurgulandığı ve öğretide de benimsendiği üzere taksirli suçlarda aranması gereken hususlar;

1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması, 2- Hareketin iradi olması, 3- Sonucun istenmemesi, 4- Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması, 5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması, Şeklinde kabul edilmektedir.

Uyuşmazlığa konu olay özelinde, beşinci bentte yer alan neticenin öngörülebilir olmasına rağmen öngörülememiş olması şartı üzerinde ayrıntılı olarak durmakta fayda vardır.

Taksirle gerçekleştirilen bazı eylemlerin suç olarak tanımlanıp cezai yaptırıma bağlanmasıyla, insanların gittikçe yoğunlaşan ve karmaşık hâle gelen toplum hayatı içinde daha dikkatli davranmalarının temin edilmesi amaçlanmaktadır. Kanun ve ortak hayat tecrübesinin sonucu olarak kendisine toplum tarafından yüklenen dikkat ve özen görevini ihlal eden ve bu hareketiyle öngörülebilir zararlı neticeye sebep olan kişinin taksirle işlenen suçlara ilişkin cezai sorumluluğu benimsenmiş, fakat taksirden söz edebilmek için de kanuni tarife uygun fiilin işlenebileceğinin öngörülme imkânının mevcut olması aranmıştır.

Bilindiği üzere, failin iradesi kasten işlenen suçlarda neticeye, taksirli suçlarda ise harekete yöneliktir. Gerek kanun tarafından konulan, gerekse ortak deneyimler ürünü olan kurallara iradi olarak riayetsizlik suretiyle dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranıldığı takdirde, bir takım zararlı neticelerin doğabileceği öngörülebiliyorsa taksir söz konusu olacaktır. Yapılan hareketin neticesi ortak tecrübeye göre öngörülemiyorsa ve hukuken de böyle bir yükümlülük getirilmemişse, taksirli hareketten söz edilemeyecek, “kaza” ya da “tesadüf” olarak adlandırılan bu hâl nedeniyle cezai sorumluluk gündeme gelmeyecektir.

Diğer bir anlatımla; taksirli suçlarda da, gerek icrai hareketin gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi hâlinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.

Öğretide, sonucun öngörülebilirliğinin, failin içinde bulunduğu sosyal çevre, mensup olduğu meslek, eğitim durumu, ortak tecrübe, bilgi düzeyi ve failin kişisel özellikleri dikkate alınarak saptanması gerektiği, öngörülebilir sonucun, fiilen meydana gelen sonuç olmayıp failin yaptığı iradi hareketin neden olabileceği benzer sonuçlar olduğu, fiilen oluşan sonucun sadece genel olarak öngörülebilir olması taksirin varlığı için yeterli olup sonucun bütün inceliklerinin öngörülmesine gerek bulunmadığı yönünde görüşler ileri sürülmüştür. (Timur Demirbaş, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınları, 8. Bası, İstanbul, 2012, s. 358 vd.; Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayımcılık, 3. Bası, İstanbul, 2013, s. 277; Mahmut Koca - İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınları, 6. Bası, Ankara, 2013, s.219.)

Bu açıklamalar ışığında, uyuşmazlık konularının sırasıyla değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.

1- Sanığın suçunun TCK`nın 87. maddesinin dördüncü fıkrası kapsamındaki kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçunu oluşturup oluşturmadığı;

Sanık … ile ölen …‘nin fırın olarak faaliyet gösteren aynı iş yerinde çalıştıkları, servis şoförü olan ölenin olay tarihinde saat 06.40 sıralarında müşterilere dağıtılacak ekmeklerin servisine geç kalacağını söyleyerek sanıktan ekmekleri kesmesi hususunda acele etmesini istediği, sanığın laubali bir şekilde cevap verip elini sağa sola sallaması nedeniyle büyüyen tartışmada sanık ile ölenin karşılıklı olarak birbirlerine hakaret ettikleri, sanığın da yüz bölgesine yumrukla vurmak suretiyle öleni basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olarak yaraladığı, yaklaşık 10 dakika sonra fenalaşarak hastaneye kaldırılan ölenin hastanede yapılan tıbbi müdahaleye cevap vermeyerek kendisinde mevcut kronik kalp-damar hastalığının olayın meydana getirdiği efor ve stresin etkisiyle aktif hâle geçmesine bağlı olarak solunum-dolaşım durmasından vefat ettiği olayda; sanığın yumrukla vurma eylemine bağlı olarak ölende meydana gelen yaralanmanın TCK’nın 86. maddesinin birinci fıkrası veya birinci ve üçüncü fıkraları kapsamında olmayıp TCK’nın 86. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında kalan bir yaralanma olması nedeniyle sanığın eyleminin TCK`nın 87/4. maddesi kapsamındaki kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçunu oluşturmadığı kabul edilmelidir.

2- Suçun TCK’nın 87. maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında kalmadığı sonucuna ulaşılmakla, TCK’nın 86. maddesinin ikinci fıkrası kapsamındaki kasten yaralama suçunun mu yoksa TCK`nın 85. maddesi kapsamındaki taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçunun mu oluşacağı;

(1) numaralı uyuşmazlık konusunda açıklandığı şekilde gerçekleşen olayda; Her ne kadar sanığın fiilinin kişi üzerindeki etkisi basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif ise de, yüz bölgesine yumruk atılması şeklindeki bir fiilin ölüm neticesini doğurmaya elverişli bir hareket olmasından ve sanığın eylemi ile ölüm neticesi arasında nedensellik bağı bulunmasından dolayı sanığın eyleminin TCK’nın 86. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen kasten yaralama suçu kapsamında değerlendirilemeyeceği, ancak: öldürme fiilinin taksirle de işlenebilen bir suç olması, sanığın olay tarihinde tartıştığı ölene yumrukla vurması şeklindeki hareketinin iradi bir hareket olması, ölüm neticesini istediğine dair bir tespitin yapılamaması ve hareketi ile ölüm sonucu arasında nedensellik bağının bulunması hususları ile birlikte lise mezunu ve olay tarihi itibarıyla 28 yaşında olan sanığın yaşam tecrübesi ve eğitim düzeyi gözetilip ortak tecrübeler de dikkate alındığında, 50 yaşındaki bir kişinin yüzüne yumrukla vurulması neticesinde ölüm sonucunun meydana gelebileceğinin öngörülebilir olduğu, sanığın ise öngörülebilir neticeyi öngörememesi nedeniyle eyleminin TCK`nın 85. maddesinin birinci fıkrası kapsamındaki taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının her iki uyuşmazlık yönünden kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün, sanığın eyleminin taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçunu oluşturduğu gözetilmeksizin suç vasfında yanılgıya düşülerek kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçundan mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.

Somut olayda ilk haksız davranışın sanıktan geldiği, sanığın başlangıçtaki haksız davranışlarına gösterilen tepkide de aşırılık ve açık bir oransızlık bulunmadığı, bu nedenle sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının mevcut olmadığı sonucuna ulaşıldığından haksız tahrik hükmünün uygulanma imkânının olmadığı açık olduğundan taksirli suçlarda haksız tahrik hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının ayrıca tartışılmasına gerek görülmemiştir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının her iki uyuşmazlık yönünden KABULÜNE,

2- Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 17.06.2015 tarihli ve 2252-11034 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,

3- İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 12.12.2013 tarihli ve 40-424 sayılı hükmünün, sanığın eyleminin taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçunu oluşturduğu gözetilmeksizin suç vasfında yanılgıya düşülerek kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçundan mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,

4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 18.09.2018 tarihinde yapılan müzakerede birinci ve ikinci uyuşmazlıklar yönünden oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/5983 Karar: 2017/1508 Tarih: 11.05.2017

  • TCK 85. Madde

  • Taksirle Öldürme Suçu

Dosya içeriğine, mevcut delillere ve oluşa göre;

Sanık ile maktulün; evinde 3 ay önce badana yapması sebebiyle tanıştıkları, olay günü sanığın maktulün evine gittiği, maktulün evde bulunan para ve değerli eşyalarını almak istediği, maktulün vermek istemediği aralarında çıkan tartışma sırasında maktulü itekleyerek yere düşürüp etkisiz hale getirdiği, evde bulunan maktule ait araç anahtarı ile araç ruhsatını, cep telefonunu ve cüzdanını alarak evden dışarı çıktığı, kapının önünde park halinde bulunan maktule ait aracı alarak ayrıldığı, alınan Adli Tıp raporuna göre, maktulün sanık ile aralarında geçen tartışma ve darp olayının tetiklediği akud kardiyak atağa bağlı olarak öldüğü, sanığın maktule basit tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte iteklemek suretiyle müdahalesinin olduğu ancak ölüm olayı ile sanığın eylemi arasında illiyet bağı bulunduğu olayda;

1-)Sanığın maktulü daha önceden tanıması evinin boya badana işlerini yapması da dikkate alındığında maktuldeki kalp rahatsızlığını önceden bilip bilmediği araştırılarak sonucuna göre;

a-) Bildiği tespit edildiği takdirde 22/3 ve yollamasıyla 85. maddesi uyarınca bilinçli taksirli öldürme suçundan,

b-) Bilmediği tespit edildiği takdirde ise 22/2 ve yollamasıyla 85. maddesi uyarınca taksirle öldürme suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi yerine eksik soruşturma sonucu olayda uygulama yeri bulunmayan neticesi sebebiyle ağırlaşan yaralama sonucu öldürme suçundan hüküm kurulması;

2-)Sanık hakkında hırsızlık suçundan kurulan hüküm yönünden yapılan incelemede;

Sanığın maktule ait maddi değeri olan araç anahtarı ile aracını, araç ruhsatını ve cep telefonunu maktulü etkisiz hale getirmek suretiyle ölmeden önce aldığı anlaşılmakla yağma suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin suç niteliğinde hata edilerek yazılı şekilde hırsızlık suçundan hüküm kurulması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin ve Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmekle sanık hakkında kurulan hükümlerin tebliğnamedeki düşünce hilafına BOZULMASINA, sanığın tutuklulukta geçirdiği süreye göre tahliye isteminin reddine, 11.05.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/14451 Karar: 2017/144 Tarih: 10.01.2017

  • TCK 85. Madde

  • Taksirle Öldürme Suçu

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre, katılanlar ve katılan sanık müdafiinin, katılan sanığın cezasının az olduğuna, katılan sanığın suçu bulunmadığına; katılan sanık müdafinin ise katılan sanığın kusuru bulunmadığına dair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

1-) TCK’nın 22/6-1 cümlesinin uygulanabilmesi için taksirle hareket sonucu neden olunan neticenin münhasıran sanığın kişisel ve ailevi durumu bakımından artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açması gerektiği, böyle bir netice ile birlikte başka bir neticenin de meydana gelmiş olması halinde anılan fıkra ile uygulama yapılamayacağı, ayrıca taksirli eylemden doğan neticenin bölünerek bir kısmı bakımından ceza verilmesine yer olmadığına, bir kısmı bakımından ise mahkumiyet kararı verilmeyeceği hususları dikkate alındığında katılan sanığın asli kusurlu olarak neden olduğu kaza sonucunda dedesinin ölümü haricinde kendisinden şikayetçi olan katılan sanığın da yaralanması sebebiyle TCK’nın 85/2. maddesi gereğince cezalandırılması gerekirken, kişinin ölümü sebebiyle TCK’nın 22/6. maddesi gereğince ceza verilmesine yer olmadığına, yaralanma sebebiyle yazılı şekilde mahkumiyetine hükmedilmesi sureti ile katılan sanık hakkında eksik ceza tayini,

2-) Meydana gelen olayda, sanığın 1,61 promil alkollü olduğunun tespit edildiği, sanığın da savunmalarında kazadan önce alkol kullandığını kabul ettiği anlaşılmakla, bilinçli taksirin koşullarının oluştuğu gözetilmeden TCK’nın 22/3. maddesinin uygulanmaması suretiyle katılan sanık hakkında eksik ceza tayini,

SONUÇ : Kanuna aykırı olup, katılan sanıklar müdafinin temyiz itirazları bu sebeple yerinde görüldüğünden, 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi gereğince, hükmün BOZULMASINA, aynı Kanun’un 326/ son maddesinin katılan sanık bakımından ceza miktarı bakımından gözetilmesine, 10.01.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/497 Karar: 2016/5811 Tarih: 06.04.2016

  • TCK 85. Madde

  • Taksirle Öldürme Suçu

Dairemizin 11.11.2015 tarihli tevdi kararı uyarınca, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, sanık hakkında trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan kurulan beraat hükmüne yönelik sanık müdafii ile katılanlar vekilinin ve vekili aracılığıyla hükümleri temyiz eden katılan …‘in temyizi ile ilgili olarak ek tebliğname düzenlendiği belirlenerek yapılan incelemede:

1- ) Gerekçeli karar başlığında; davaya katılan olarak kabulüne karar verilen …‘ın “Müşteki” olarak gösterilmesi ve katılan …‘in ad ve soyadına yer verilmemesi suretiyle CMK’nın 232/2-b, suçun işlendiği zaman diliminin yazılmaması suretiyle de CMK’nın 232/2-c maddelerine aykırı hareket edilmesi,

2- ) Dosya kapsamına göre; sanığın, yönetimindeki otomobil ve beraber alkol aldığı arkadaşları ile açık havada, gece vakti, aydınlatması mevcut meskun mahalde, bölünmüş, asfalt kaplama, yüzeyi kuru, virajlı ve eğimli caddeyi takiben geldiği ışık kontrollü kavşağı geçişi sırasında, telikeli viraj levhalarına ve seyir yönüne yanan sarı fasılalı ışığa rağmen hızını düşürmeyip, süratinin ve almış olduğu 330 promil alkolün de etkisiyle direksiyon hakimiyetini kaybederek, sol tarafa yönelip, 70 cm. yüksekliğindeki orta refüj bordör taşına çarpması akabinde aracının refüjde bulunan iki adet aydınlatma direğine temas etmesinin ardından refüj üzerinde duruşa geçmesi neticesinde sağ ön koltukta otururken araç dışına fırlayan arkadaşı …‘in öldüğü, otomobilin arka koltuğunda oturan arkadaşlarından …‘in geçici rapora göre yaşamını tehlikeye sokacak, …‘ın geçici rapora göre vücudunda kemik kırığı oluşacak şekilde yaralandıkları olayda,

Sanık hakkında bilinçli taksirle öldürme ve trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçlarından dolayı TCK’nın 85/1,, 22/3,, 53/6,, 179/3,, 53/1,, 63/1. maddelerinin uygulanmasının istenildiği 19.09.2013 tarihli iddianamenin anlatım kısmında; “…Seyir sırasında aracın arka sağ koltuğunda oturan … ile arka sol koltuğunda oturan … de kazadan dolayı yaralanmış ise de, bu kişilerin şüpheliden şikayetçi olmaması sebebiyle isimlerinin mağdur listesine alınmadığı, yine başlangıçta TCK. 85/2’ye temas eden suçun bu kişilerin şikayetçi olmaması sebebiyle vasıf değiştirerek 85/1’e dönüştüğü, iddianamenin de bu sebeple Asliye Ceza Mahkemesine hitaben yazıldığı…” ibarelerine yer verildiği, iddianame başlığında adı geçen mağdurların isimlerinin gösterilmediği ve bu mağdurlar yönünden ek kovuşturmaya yer olmadığına dair bir karar da verilmediği anlaşılmakla,

Sanığın taksirle öldürme suçunu bilinçli taksirle işlediğinin iddia ve kabul edilmesi, geçici raporlara göre mağdurların yaralanmasının TCK’nın 89/1. maddesi kapsamında kalmadığının tespit edilmesi, iddianamedeki sevk ve anlatıma göre sanığın mağdurlara yönelik eylemi ile ilgili olarak CMK’nın 170. maddesine uygun olarak açılmış bir dava bulunmaması karşısında, sanık hakkında suç duyurusunda bulunup, alınacak kesin raporlara göre nitelikli şekilde yaralandığı tespit edilen mağdur ya da mağdurlarla ilgili olarak usulüne uygun dava açılması sağlanarak, her iki dava dosyanın birleştirilmesi sonucunda, sanık hakkında TCK’nın 85/2. maddesinde tanımlanan taksirle öldürme suçundan yargılama yapılması için CMK’nın 5/1, 5235 Sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 12. maddeleri uyarınca Ağır Ceza Mahkemesi’ne görevsizlik kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden, yargılamaya devamla yazılı şekilde karar verilmesi,

3- ) Kabul ve uygulamaya göre de:

a- ) Taksirle öldürme suçundan dolayı mahkumiyetine karar verilen sanık hakkında, kasıtlı suçlarda uygulama alanı bulunan TCK’nın 53/1. maddesindeki hak yoksunluklarına hükmedilmesi,

b- ) Sanığın 330 promil alkollü olarak sevk ve idare ettiği araçla ölümlü trafik kazasına neden olması eyleminde trafik güvenliğini tehlikeye sokma ve taksirle öldürme suçlarının oluştuğu; ancak, TCK’nın “Trafik güvenliğini tehlikeye sokma” başlıklı 179. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrasında alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek olan kişinin araç kullanma hâlinin suç olarak düzenlendiği, anılan maddede belirtilen suçun tehlike suçu olduğu, somut olayda ise bir kişinin ölmüş olması sebebiyle zarar suçunun oluştuğu, tehlike suçunun meydana gelen netice ile zarar suçuna dönüşmüş olması karşısında, sanığın taksirle öldürme suçundan cezalandırılması, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan ise hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmesi gerekirken, sanık hakkında taksirle öldürme suçundan mahkumiyet, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan ise beraat hükmü kurulması,

SONUÇ : Kanuna aykırı olup, sanık müdafiinin ve katılanlar vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, sair yönleri incelenmeyen hükmün bu sebeplerle 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 06.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/1652 Karar: 2016/1585 Tarih: 29.03.2016

  • TCK 85. Madde

  • Taksirle Öldürme Suçu

1- )Sanık … hakkında maktul … yönelik kasten yaralama sonucu ölüme neden olma; sanık … hakkında mağdurlar …, …, yönelik kasten yaralama, mağdur … yönelik mala zarar verme suçlarından kurulan mahkumiyet hükümleri ile sanık … hakkında ayrıca maktul İsmail’e yönelik kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçundan kurulan beraat hükmüne yönelik yapılan incelemede;

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık … maktul … yönelik eylemi ile sanık … mağdurlar …, …, yönelik kasten yaralama, mağdur … yönelik ise mala zarar verme suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde sanık … mağdurlar …, …, yönelik kasten yaralama, mağdur … yönelik mala zarar verme suçlarının niteliği tayin, sanık … yönünden kusurluluğu etkileyen sebeplerden haksız tahrikin nitelik ve derecesi ile sanıklar …, …, yönünden takdiri cezayı azaltıcı bir sebep bulunmadığı takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle değerlendirilmiş, elde edilen delillerin sanık … hakkında maktul … yönelik kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçundan 5271 Sayılı CMK’nun 223/2-e maddesi uyarınca mahkumiyetine yeter nitelik ve derecede bulunmadığı gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde düzeltme ve bozma nedenleri dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık. müdafiinin sübuta, sanığın eylemi ile maktulün ölümü arasında illiyet bağının bulunmadığına, sanık … müdafiinin eksik incelemeye, sübuta, katılanlar …, …, vekilinin sanık … yönünden bir nedene dayanmayan, sanık … yönünden ise haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasının hatalı olduğuna ilişen ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddiyle,

A- )Sanık … hakkında mağdurlar …, … yönelik kasten yaralama ve mağdur. yönelik mala zarar verme suçlarından kurulan mahkumiyet hükümleri ile maktul … yönelik kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçundan kurulan beraat hükmü yönünden;

Mağdurlar …, …, yönelik kasten yaralama ve mağdur … yönelik mala zarar verme suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerinde, Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarih, 2014/140 E. ve 2015/85 K. sayılı kararı ile 53. maddesinin iptal edilen bölümleri nazara alındığında mahkemenin bu madde ile yaptığı uygulamalar kanuna aykırı ise de, bu hususlar yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 322. maddesinin tanıdığı yetkiye dayanılarak hüküm fıkrasının mahsus bölümlerinde yer alan 53. maddesinin uygulanmasına dair bölümlerin “Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararındaki hususlar gözetilerek 53/1-2-3. maddelerinin tatbikine” şeklinde değiştirilmesine karar verilmek suretiyle DÜZELTİLEN, mahkumiyet hükümleri ile maktul … yönelik kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçundan kurulan beraat hükmünün tebliğnamedeki düşünce gibi ONANMASINA,

B- )Sanık … hakkında maktul … yönelik kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçundan kurulan mahkumiyet hükmü yönünden;

Oluşa ve dosya içeriğine göre, sanık … alkollü olan arkadaşı maktul … kendisine küfür etmesinin hiddeti ile kafası ile maktulün başına vurduğu ve maktulün dengesini kaybederek yere düşmesi sonucu oksipital kemikteki liner kırığa ve beyin kanamasına bağlı olarak öldüğü olayda; sanığın maktule kafası ile vurmaktan ibaret eylemi sebebiyle maktulde oluşan yaranın niteliği hususunda Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas kurulundan rapor aldırılarak, yaralanmasının 86/1. maddesi kapsamında kalması durumunda aynı Kanunun 87/4. maddesi gereğince kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçundan; 86/2. maddesi kapsamında kalması durumunda ise aynı Kanunun 86/2. maddesi yollamasıya 85/1. maddesi gereğince taksirle ölüme neden olma suçundan mahkumiyeti gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ile yazılı şekilde kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçundan mahkumiyetine karar verilmesi,

2- )Sanık.hakkında maktul … yönelik kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçundan kurulan beraat hükmü ile mağdurlar …, …, yönelik kasten yaralama suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik yapılan incelemede;

UYAP işletim sisteminin Dairemize verdiği yetkiye dayanılarak çıkarılıp dosya içerisine konulan 27.12.2014 tarihli nüfus kayıt örneğinden, sanık … hükümden sonra 17.08.2013 tarihinde öldüğü anlaşılmakla, sanık hakkında açılan kamu davalarının 5237 Sayılı TCK’nun 64. maddesi uyarınca düşürülmesine karar verilmesi zorunluluğu,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş olup, sanık … müdafii ile katılanlar …, …, vekilinin temyiz itirazları bu sebeple yerinde görüldüğünden, hükmün tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak BOZULMASINA, 29.03.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/4237 Karar: 2016/4011 Tarih: 14.03.2016

  • TCK 85. Madde

  • Taksirle Öldürme Suçu

1-Suça sürüklenen çocuğun mahkumiyetine ilişkin hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Suça sürüklenen çocuk müdafinin hakkında mahkumiyet hükmü kurulması halinde, hükmolunacak hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesine yönelik bir isteminin olmadığı dikkate alındığında, TCK’nın 50/1-a-4. maddesi uyarınca, suça sürüklenen çocuk hakkında hükmolunan 1 yıl 1 ay 10 gün hapis cezasının adli para cezasına çevrilip çevrilmeyeceği tartışılmamış ise de; TCK’nın 50, 51. maddelerinin her ikisinin de kişiselleştirme kurumu ve birbirlerine karşı önceliklerinin bulunmadığı, suça sürüklenen çocuk hakkında TCK’nın 50/3.maddesindeki koşulların da bulunmadığının anlaşılması karşısında; suça sürüklenen çocuk hakkında hükmolunan sonuç hapis cezasının TCK’nın 51. maddesi uyarınca ertelenmiş olması nedeniyle, tebliğnamedeki (3) nolu bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, suça sürüklenen çocuk müdafinin beraat kararı verilmesi gerektiğine, kusura, eksik incelemeye ilişkin tüm temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

1-Hükmün gerekçe bölümünde ve hüküm fıkrasında suça sürüklenen çocuğun bir kişinin ölümüne sebebiyet verdiği belirtilmesine rağmen, sevk maddesinin TCK’nın 85/1. maddesi yerine TCK’nın 85/2. maddesi olarak gösterilmesi,

2-Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 07.07.2009 tarih 2009/9-62-191 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, taksirli suçlar açısından temel cezanın belirlenmesinde TCK’nın 61/1. maddesinin (g) bendinde yer alan “failin güttüğü amaç ve saik” gerekçelerine dayanılamayacağının gözetilmemesi,

Kanuna aykırı olup, hükmün bu nedenlerle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak; yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda, aynı Kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden hüküm fıkrasının B bölümü 1. bendinde yer alan “85/2” ibaresinin “85/1” olarak değiştirilmesi, yine B bölümü 1. bendinde yer alan “amaç ve saiki” ibaresinin çıkarılması suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

2-Sanığın mahkumiyetine ilişkin hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafinin kusura, hakkında beraat kararı verilmesi gerektiğine ilişkin tüm temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1-Dosya kapsamına göre; olay tarihinde yerleşim yerinde iki yönlü aydınlatma bulunan parke yolda, geceleyin saat 23.30 sıralarında sanık sürücü … yönetimindeki otomobil ile seyretmekte iken, olay yeri flaşörlü lamba bulunan kavşak mahallini geçip, seyrine göre sol tarafta kalan caddeye sinyal vermeden kontrolsüzce dönmek istediği sırada, sağından gelmekte olan ve yerleşim yerinde ve yaklaştığı kavşaktaki hız kurallarına riayet etmeden seyreden suça sürüklenen çocuk … yönetimindeki motosiklet ile çarpışması sonucunda, motosiklette yolcu olarak bulunan …‘in ölümü, suça sürüklenen çocuğun ise basit tıbbi müdahale ile giderilir şekilde yaralandığı kazada, kazadan yaklaşık 2 saat 20 dakika sonra saat 01:50’de yapılan ölçümde 0,60 promil alkollü olduğu tespit edilen sanığın, yerleşik Adli Tıp Kurumu 5.İhtisas Dairesi uygulamalarına göre vücuttaki alkol oranının her saat ortalama 15-20 promil düştüğü de dikkate alındığında, sanığın olay anında 95 promil civarında alkollü olduğu ve mahkemece de kabul edilen Adli Tıp Kurumu raporuna göre sanığın seyrine göre sağ taraftan seyreden araca ilk geçiş hakkını vermeyerek asli kusurlu olarak kazaya sebebiyet vermesi şeklinde gerçekleşen olayda, sanığın alkolün etkisi ile söz konusu kazanın oluşumuna bilinçli taksirle sebebiyet verdiği gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi,

2-1996 doğumlu suça sürüklenen çocuğun, basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde yaralandığı olayda, kovuşturma aşamasında alınan beyanında sanıktan şikayetçi olmadığını ifade ettiği ve sanığın da vazgeçmeye açıkça karşı çıkmaması sebebiyle sanığın eyleminin TCK’nın 85 /1. maddesinde düzenlenen taksirle öldürme suçunu oluşturduğunun anlaşılmasına, ayrıca mahkemece hükmün gerekçe bölümünde olayda bilinçli taksirin koşullarının bulunmadığının kabul edilmesine rağmen, hükmün gerekçesinde sanığın taksirle bir kişinin ölümüne sebebiyet vermekten sorumlu olduğu belirtilip, hüküm fıkrasında ise sanığın bilinçli taksirle bir kişinin ölümüne bir kişinin de yaralanmasına sebebiyet verdiğinden bahisle TCK’nın 85/2. maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilerek gerekçe ile hüküm fıkrası arasında çelişki yaratılması,

3-Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 07.07.2009 tarih 2009/9-62-191 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, taksirli suçlar açısından temel cezanın belirlenmesinde TCK’nın 61/1. maddesinin (g) bendinde yer alan “failin güttüğü amaç ve saik” gerekçelerine dayanılamayacağının gözetilmemesi,

4-TCK’nın 53/6. maddesinde, 3 aydan az ve 3 yıldan fazla olmamak üzere sürücü belgesinin geri alınabileceği düzenlenmiş olup, aynı Kanunun 3/1. maddesi uyarınca tayin olunacak güvenlik tedbirinin süresinin, fiilin ağırlığı ile orantılı, adalet ve hakkaniyet kurallarına uygun olacak şekilde belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, üst hadde yakın şekilde 2 yıl 6 ay süreyle sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilmesi,

5-Hükmün esasını teşkil eden kısa kararda ve gerekçeli kararın hüküm fıkrasında, sanığa hükmedilen hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesine karar verilirken, adli para cezasının belirlenmesine esas tam gün sayısının gösterilmemesi suretiyle TCK’nın 52/3. maddesine aykırı hareket edilmesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı olup, sanık müdafinin ve mahalli Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 14.03.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/19697 Karar: 2014/16408 Tarih: 02.07.2014

  • TCK 85. Madde

  • Taksirle Öldürme Suçu

Sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 22/6. maddesinin uygulanabilmesi için, taksirli hareket sonucu neden olunan neticenin münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmasının gerekli olduğu, sanığın olay günü idaresindeki araç ile seyir halindeyken, direksiyon hâkimiyetini kaybederek takla atması sonucu, aracında bulunan kayınbiraderinin oğlunun öldüğü olayda, TCK’nın 85/1. maddesi esas alınmak sureti ile taksirle öldürme suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi gerekirken, taksirli hareketi sonucu münhasıran kendisinin kişisel ve ailevi durumu bakımından artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olması söz konusu bulunmayan sanık hakkında TCK’nın 22/son maddesinin uygulanamayacağı nazara alınmadan yazılı şekilde hüküm tesisi,

Sonuç: Kanuna aykırı olup, mahalli Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 02.07.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/22814 Karar: 2014/16066 Tarih: 27.06.2014

  • TCK 85. Madde

  • Taksirle Öldürme Suçu

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafinin, sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması gerektiğine; katılanlar vekilinin ise, bir nedene dayanmayan temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

21.07.2012 günü saat 01.50 sıralarında, sürücü E. S., yönetiminde bulunan 10 TS … plakalı M… Turizm şirketine ait otobüs ile Bandırma yönünden Gönen yönüne seyir halinde iken Gönen şehir merkezine yaklaşık 4 km kala Tanrıöverler ayakkabı deposu yanına geldiği esnada, önünde sağ şeridin sağ tarafında seyir halinde bulunan 10 TH … plakalı traktörün kum yüklü olan römorkunun sol arka köşesine çarpması üzerine sol tarafa savrulan otobüste 2 numaralı koltukta yolcu olarak bulunan N. T.’un aracın ön camından düşerek öldüğü, otobüste muavin olarak çalışan S. Ç. ile traktör sürücüsü H. G.’in ise nitelikli şekilde yaralandıkları olayda; sanığın tam kusurlu olduğunun anlaşılmasına rağmen, temel ceza tayin edilirken, sanığın kusurunun yoğunluğu ve meydana gelen zarar dikkate alınarak; asgari hadden daha fazla uzaklaşılması gerektiğinin gözetilmemesi,

Kabule göre de;

1- ) Sanık hakkında hükmedilen hapis cezası adli para cezasına çevrilirken hesap hatası sonucu 15.200 TL yerine 15.000 TL’ye hükmedilmesi,

2- ) Sanık hakkında bir kişinin ölümü ile bir kişinin yaralanmasına neden olduğu iddiası ile TCK’nın 85/2. maddesi gereğince cezalandırılması için kamu davası açıldığı, olayda yaralanan H. G.’in yargılama sırasında şikayetinden vazgeçmesi nedeniyle sanığın eyleminin TCK’nın 85/1 maddesi kapsamında kaldığı ve mahkemece sanığın tek olan eylemi bölünerek bir kısmına ilişkin olarak düşme, bir kısmına ilişkin olarak ise mahkumiyet kararı verilemeyeceğinin gözetilmemesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı olup, katılanlar vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan hükmün 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi uyarınca isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 27.06.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/23142 Karar: 2014/15626 Tarih: 24.06.2014

  • TCK 85.Madde

  • Taksirle Öldürme Suçu

5237 sayılı TCK’nın 22/6. maddesi gereğince, taksirli hareket sonucu neden olunan neticenin münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açması halinde, faile ceza verilemeyeceği; olay gecesi, idaresindeki otomobili ile meskun mahal dışında, bölünmüş tek yönlü, aydınlatmasız yolda seyir halinde olan sanığın, karşı yolun sağında bulunan ikametgahına dönüş yapmak amacıyla, ilerideki kavşak yerine, asli kusurlu şekilde karşı yol ile aradaki su kanalının asfaltla doldurulmuş kısmını kullanıp kontrolsüz ve ani şekilde dönüşe geçtiği ve karşı yönden gelen aracın önünü kapatarak çarpışmaları neticesi, aynı araçta bulunan eşinin ölümüne ve üç kişinin de yaralanmasına sebebiyet verdiği, yaralıların sanıktan şikayetçi olmamaları nedeniyle sanık hakkında taksirle yaralama suçu yönünden ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilerek, sadece eşini taksirle öldürme suçundan TCK’nın 85/1, 22/6. maddeleri uyarınca dava açıldığı olayda; iddianame kapsamına göre sanık hakkında olay nedeniyle yaralanan kişiler yönünden açılmış bir dava bulunmadığı, sanığın taksirli eylemi neticesinde eşinin ölümü ile birlikte başka kişilerin de zarar görmüş olmaları gerekçe gösterilerek yasal ve yeterli olmayan gerekçeyle TCK’nın 22/6. maddesinin uygulanmamasına karar verilmesi,

Sonuç: Kanuna aykırı olup, sanık müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 24.06.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/20311 Karar: 2014/11935 Tarih: 15.05.2014

  • TCK 85. Madde

  • Taksirle Öldürme Suçu

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin, kusur durumuna ilişkin tüm temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Olay tarihinde gece saat 03:30 sıralarında sanığın idaresindeki oto ile 01 promil alkollü olduğu halde, meskun mahal dışı, bölünmüş, tek yönlü, iki şeritli, 7 m genişliğindeki, 5 m banketi bulunan, aydınlatması bulunmayan, görüşü açık yolda Bilecik ili istikametinden Sakarya ili istikametine seyir halindeyken Karaçam köyü mevkiine geldiğinde, önündeki plakası belirlenemeyen kamyonu geçmek üzere sol şeride geçtiği ancak sol şeridi takiben seyredip henüz kamyonu geçmişken, alkolün de etkisiyle kısa mesafeden kontrolsüzce sağa manevra yaparak, sağ şeridi takiben seyreden geçmek istediği kamyonun istikamet şeridini kapattığı kamyonun, ön kısımlarıyla idaresindeki aracın arka kısımlarına çarpmak durumunda kalması sonucu direksiyon hakimiyetini kaybedip sağdan bariyerleri aşarak 4 metre yüksekliğinde şarampolden aşağıya köy mezarlığına uçması sonucu, araçta yolcu olarak bulunan mağdur N. B.’nın, vücudunda orta (2.) derece kemik kırığı oluşacak; N. Ak.’ın ise, hayati tehlike geçirecek ve vücudunda ağır (6.) derece kemik kırıkları oluşacak şekilde yaralanmalarına neden olması nedeniyle Geyve Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 03.01.2011 tarih 2011/10 esas sayılı iddianamesi ile sanık hakkında taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmak suçundan Geyve Asliye Ceza Mahkemesine dava açıldığı, davanın mahkemenin 2011/6 esasında derdest olduğu sırada, yaralı N. A.’ın olay nedeniyle Sakarya Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yoğun bakım ünitesinde tedavisi devam eder iken , -otopsi raporuna göre- 17.02.2010 tarihinde geçirdiği trafik kazası nedeniyle oluşan genel beden travmasına bağlı pelvis ve ekstremite kemik kırıklarıyla birlikte hemotoraks ve gelişen komplikasyonlar sonucu 30.01.2011 tarihinde ölmesi nedeniyle yine Geyve C. Başsavcılığının 05.01.2012 tarih 2012/5 esas sayılı iddianamesi ile sanık hakkında taksirle N. A.’ın ölümüne neden olma suçundan dolayı da aynı mahkemeye dava açıldığı, bunun üzerine mahkemece 16/1/2012 tarihli kararla, suç konularının ve tarafların aynı olduğu her iki dava dosyası arasında suç konusu yönünden şahsi ve fiili irtibat bulunduğu gerekçesiyle her iki dava dosyasının birleştirildiği olayda, oluşa ve dosya kapsamına göre; sanığın, ileri derecede alkollü halde sevk ve idaresindeki oto ile seyir halindeyken aracın hakimiyetini kaybederek yol dışı kalmak suretiyle yolcularından birinin ölümüne ve diğerinin de TCK’nın 89/2-b maddesi kapsamında kemik kırığı meydana gelecek şekilde yaralanmasına neden olduğu olayda; bilinçli taksirin uygulama koşullarının oluştuğu, TCK’nın 89/5. maddesi hükmü karşısında, sanığın şikayetçi olmayan ancak nitelikli şekilde yaralanan mağdur Nurhan Baltacı’nın yaralanmasına neden olmasından da sorumlu olacağı ve eyleminin bütün halinde TCK’nın 85/2. maddesi kapsamında kalan suçu oluşturup ve bu suçtan dolayı da yargılama yapma görevinin 5235 sayılı Yasanın 12. maddesine göre ağır ceza mahkemesine ait olduğu gözetilerek, dosyanın sanığın TCK’nın 85/2, 22/3. maddeleri gereğince yargılaması yapılmak üzere yetkili ve görevli ağır ceza mahkemesine görevsizlik kararıyla gönderilmesi gerekirken, sanığın eylemleri birbirinden bağımsız kabul edilerek taksirle yaralama suçu yönünden düşme ve taksirle öldürme suçu yönünden de yazılı şekilde TCK’nın 85/1. maddesi gereğince mahkumiyet kararı verilmesi,

Kabul ve uygulamaya göre de;

a)Hükme esas alınan isabetli Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi kusur raporuyla da olayda tam kusurlu olduğu tesbit ve mahkemece de kabul edilen sanık hakkında temel ceza tayininde, TCK’nın 61. maddesindeki kıstaslardan kusurun ağırlığı ölçütü gözetilerek alt sınırdan uzaklaşılması gerektiğinin ve hükmedilen 2 Yıl 2 Ay 20 gün hapis cezasının, TCK’nın 49/2. maddesi uyarınca uzun süreli hapis cezası olup, eylemin bilinçli taksirle işlenmesi karşısında, TCK’nın 50/4. maddesinin son cümlesi uyarınca para cezasına çevrilmesinin mümkün olmadığının gözetilmemesi,

Sonuç: Kanuna aykırı olup, mahalli Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin bu nedenlerle, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 15.05.2014 tarihinde oybirliğiyle, karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2013/12-676 Karar: 2014/2520 Tarih: 13.05.2014

  • TCK 85. Madde

  • Taksirle Öldürme Suçu

Taksirle öldürme suçundan sanık M…‘ın 5237 sayılı TCK’nun uyarınca 15.200 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Seydişehir Asliye Ceza Mahkemesince verilen 03.03.2009 gün ve 121-70 sayılı hükmün, sanık müdafii ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 05.12.2012 gün ve 3952-26313 sayı ile;

“… Olay günü saat 13.15 sıralarında sanığın yönetimindeki otomobiliyle yerleşim yeri sınırları dışında, çift yönlü yolda seyri sırasında, kaza mahalline geldiğinde, aynı istikamette önünde seyreden kamyoneti solladığı esnada kamyonun sol ön kısmına otomobilinin sağ arka tarafı ile çarpmasıyla her iki araç sürücüsünün direksiyon hakimiyetlerini kaybederek gidişe göre yolun sağ tarafındaki şarampole devrilmeleri şeklinde gelişen olayda, sanığın tamamen kusurlu olduğunun teknik verilere dayalı olarak mahkemece de kabul edildiği, meydana gelen kaza sonucunda bir kişinin öldüğü olayda dosya kapsamına göre sanığın yargılama sürecinde herhangi bir pişmanlık göstermemesi ve suçun işlenme özelliklerinin de aleyhe olduğu hususları dikkate alındığında, sanığa hak ve nasafete uygun bir ceza verilip, tayin edilen cezanın paraya çevrilmemesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel mahkeme ise 07.03.2013 gün ve 24-97 sayı ile;

“Yargıtay 12. Ceza Dairesinin bozma ilamının gerekçesinde sanığın yargılama sürecinde herhangi bir pişmanlık göstermediği ve suçun işlenme özelliklerinin de aleyhe olduğu dikkate alınarak sanığa daha uygun bir ceza verilmesi ve bu cezanın paraya çevrilmemesinin dile getirildiği, ancak Yargıtay bozma ilamına konu mahkememiz kararına esas duruşma tutanakları incelendiğinde sanığın pişman olmadığına dair herhangi bir davranışının dosyaya yansımadığı, olayda kendisinin de yaralanmış olduğu, Yargıtay bozma ilamı sonrası yapılan duruşmada sanığın pişmanlığının açıkça yansıdığı ve mahkememizce de bu durumun zapta geçirildiği, bu belirlemeler ışığında sanığın pişmanlığı gözetilerek mahkememizce sanık hakkında takdiri indirim hükümlerinin uygulandığı ve sanığa verilen hapis cezasının sanığın kişiliği, sanığın duymuş olduğu pişmanlık ve suçun işlenmesindeki özellikler itibarı ile adli para cezasına çevrilmesinin gerektiği, sanığa atılı suça karşılık gelen 85. maddesinde öngörülen cezanın alt sınırından suçun işleniş biçimi, suç konusunun önem ve değeri ve asli kusurlu olması itibarı ile alt sınırdan makul ve dosya kapsamına göre hak ve nesafete uygun düşecek şekilde bir miktar aşılarak ceza tayin edildiği anlaşıldığı” gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.

Bu hükmün de sanık müdafii ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 25.09.2013 gün ve 139659 sayılı “bozma” istemli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar; 85/1 maddesinde 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası öngörülen taksirle ölüme sebep olma suçundan temel cezanın 2 yıl 6 ay olarak belirlenmesinin ve hükmolunan hapis cezasının TCK’nun uyarınca adli para cezasına çevrilmesinin isabetli olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.

İncelenen dosya kapsamından;

16.10.2007 günü saat 13.15 sıralarında, sanığın sevk ve idaresinde bulunan 34 JF 801 plaka sayılı otomobili ile, Konya yönünden Seydişehir istikametine doğru, açık havada, gündüz vakti, iki yönlü, düz, eğimsiz, zeminin asfalt ve kuru olduğu yedi metre genişliğindeki yolda seyrederken önünde aynı istikamette giden ölen A…‘nin yönetimindeki 42 SJ 842 plaka sayılı kamyonu solladığı sırada otomobilin sağ arka tarafı ile kamyonun sol ön kısmına çarpması sonucunda kazanın meydana geldiği, kamyondan alınan takograf çıktısına göre hız ihlalinin olmadığı, kaza sonucunda kamyon sürücüsünün olay yerinde öldüğü, sanık ile birlikte kullandığı araç içerisinde bulunan eşi ve bir çocuğunun da yaralandıkları,

16.10.2007 tarihli trafik kazası tespit tutanağına göre; kazanın meydana gelmesinde otomobil sürücüsü sanığın 2918 sayılı KTK’nun 56/a maddesinde belirtilen “şerit izleme değiştirme kurallarını” ihlal etmesi nedeniyle kusurlu olduğu, kamyon sürücüsü A…’nin herhangi bir kusurunun olmadığı,

17.10.2007 tarihinde fren ustası tarafından yapılan incelemede, kazaya karışan araçların fren tertibatında herhangi bir sorunun olmadığının belirlendiği,

Olay yeri inceleme ve otopsi tutanağının hazırlanması sırasında görevlendirilen trafik polisi bilirkişi tarafından düzenlenen 16.10.2007 tarihli raporda; sanığın sevk ve idaresindeki otomobil ile ölenin sevk ve idaresindeki kamyoneti solladığı sırada sollamayı tamamlamadan kamyonun bulunduğu şeride geçmek istemesi üzerine, kendi aracının arka sağ kapı tanpon ve lastik kısmıyla kamyonun ön sol kapı lastik ve tanpon kısmına çarpması neticesinde kazanın meydana geldiği, otomobil sürücüsü sanığın 2918 sayılı KTK’nun 56/1-a maddesinde belirtilen “şerit izleme ve değiştirme kuralını” ihlal ettiğinden dolayı asli kusurlu olduğu, kamyonet sürücüsünün ölenin kusursuz olduğunun belirtildiği,

Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığının 06.11.2008 tarihli raporuna göre de; sanığın otomobili ile seyri sırasında yola gereken dikkati vermediği, hızını, aracının yük ve teknik özellikleri ile, görüş, yol, zemin ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmadan geldiği olay mahallinde geçme eylemine başladığı aracı tamamen geçip, geçme için kullandığı şeritte güvenli bir mesafe gittikten sonra sinyal vererek kendi şeridine dönmesi gerekirken, aksine davranışla geçişini tamamlamadan tekrar şeridine dönmek istediğinde geçmek istediği kamyonun sol ön kısmına otomobilinin sağ arka tarafı ile çarpmasıyla direksiyon hakimiyetini kaybederek gidişe göre yolun sağ tarafındaki şarampole devrildiği, olayda dikkatsizliği, tedbirsizliği ve kurallara aykırı davranışlarıyla tamamen kusurlu olduğu, ölenin kamyoneti ile geldiği olay mahallinde kendisini geçmek isteyen otomobilin, geçişini tamamlamadan ani kontrolsüz ve son derece tehlikeli biçimde tekrar kendi şeridine dönmek istemesine karşı fren tatbikine ve direksiyon manevrasına rağmen çarpışmayı önleyemediği, olayda alabileceği başkaca önlem bulunmadığı ve hatalı tutum ve davranışı da bulunmadığından kusurunun olmadığı,

Sigorta şirketinden gelen cevabi yazıda; kaza sonrasında zorunlu mali sorumluluk poliçeleri nedeniyle iki ayrı hasar dosyaları açıldığı ve ölenin yakınlarına toplam 8.000 lira ödeme yapıldığının belirtildiği,

Yerel mahkeme 2-6 yıl arasında hapis cezası öngörülen 85/1. maddesi gereğince temel cezayı belirlerken “suçun işleniş biçimi, suç konusunun önem ve değeri, sanığın kusur durumu, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı” gerekçesiyle alt hadden ayrılarak temel cezayı 2 yıl 6 ay olarak belirledikten sonra, sonuç cezayı “sanığa verilen hapis cezasının süresi, sanığın suçunun taksirli suç olması, sanığın kişiliği, sosyal ve ekonomik durumu yargılama süresince suçtan duymuş olduğu pişmanlık ve suçun işlenmesindeki özellikler” şeklindeki gerekçeyle TCK’nun 50/1-a maddesi uyarınca adli para cezasına çevirdiği,

Anlaşılmaktadır.

Tanık Levent Karaslan aşamalarda; aracı ile Konya Seydişehir karayoluna çıktığını, Seydişehir İlçesi Karacaören Köyü yakınlarında normal hızda seyir halinde iken, önünde Isuzu marka kamyonet, arkasında da Megan marka otomobil olduğunu, Çavuş Kasabasındaki köprüyü geçtikten sonra otomobilin sollayarak önüne geçtiğini, sollarken sinyalini yaktığını, önündeki kamyonet ile arasında iki araç girecek boşluk olduğunu, otomobilin sağ şeride geçmeden kamyoneti de solladığını, kamyonetin önüne geçer geçmez süratini ani bir şekilde yavaşlattığını, niçin yavaşlattığını bilmediğini, zira önünde yavaşlamasını gerektirecek her hangi bir mani durumun olmadığını, otomobilin aniden yavaşlaması nedeni ile kamyonetin aniden fren yaptığını ancak duramayıp önündeki otomobile çarptığını beyan etmiş,

Sanık mahkemede; olay tarihinde gündüz saat 13.00 sularında kendisine ait otomobil ile araçta kızı ve eşi olduğu halde Konya istikametinden Seydişehir istikametine doğru 70 km hızla seyir halinde olduğu sırada, önündeki kamyoneti sollamak için sinyal verdiğini, boş olan sol şeride geçerek kamyonu sollamaya başladığını, kamyonu solladığı sırada sol şeritte seyir halinde iken eşinin araba seni parçalayacak dediğini, bu sırada arkadan gelen kamyonun otomobilinin sağ arka kapısından vurduğunu söylemiş,

Bozmadan sonra da; kaza nedeniyle kendisinin ve eşinin yaralandığını, eşinin iki kez ameliyat olduğunu, çok üzgün ve pişman olduğunu, dört çocuğundan ikisinin % 70 oranında engelli olduğunu beyan ederek ve eşine ait sağlık raporları ile çocuklarına ait özürlü olduklarına dair raporları mahkemeye ibraz etmiş,

Sanık müdafii mahkemede; sigorta şirketinden gelen cevabın eksik olduğunu, ilgili sigorta şirketinden müşteki tarafa ödeme yapıldığına dair 4074441 numaralı bir hasar dosyasının da bulunduğunu, bu dosyadan da 2.850,00 Lira müşteki tarafa ödeme yapıldığını ifade etmiştir.

Uyuşmazlık konularının sırasıyla ele alınmasında yarar bulunmaktadır.

1-) 85/1 maddesinde 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası öngörülen taksirle ölüme sebep olma suçundan temel cezanın 2 yıl 6 ay olarak belirlenmesinin isabetli olup olmadığı;

Taksirle ölüme neden olma suçu 5237 sayılı TCK’nun 85. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasında; “Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlemiş, aynı kanunun “taksiri” düzenleyen 22. maddesinin 4. fıkras 4. fıkrasında; “Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir” hükmüne yer verilmiştir.

Temel cezanın belirlenmesine ilişkin ilkeler ise 5237 sayılı TCK’nun 61/1. maddesinde, 765 sayılı TCK’nun 29. maddesine benzer olarak;

“(1) Hakim, somut olayda;

a) Suçun işleniş biçimini,

b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,

c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,

d) Suçun konusunun önem ve değerini,

e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,

f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,

g) Failin güttüğü amaç ve saiki,

Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler” şeklinde düzenlenmiştir.

Buna göre; 01.06.2005 tarihinden sonra işlenmiş olan herhangi bir suç nedeniyle alt ve üst sınırlar arasında bir ceza belirlenmesi gerektiğinde, kural olarak göz önünde bulundurulması gereken ölçüt, 5237 sayılı TCK’nun 61. maddenin 1. fıkras 1. fıkrasındaki düzenlemedir. Ancak taksirle işlenen suçlar açısından kanun koyucu, aynı kanunun 22. maddenin 4. fıkrası ile bir ölçüt daha eklemiştir. Bu durumda, taksirle işlenen suçlarda alt ve üst sınır arasında ceza belirlenirken, TCK’nun 61/1 ile 22/4. madde ve fıkralarında yer alan ölçütlerin birlikte göz önüne alınması gerekmektedir.

Öte yandan, TCK’nun 61/1. maddesindeki ölçütler genel nitelikli olup, bunların her biri, her suça uymayabileceğinden, her suç için tüm ölçütlerin değil, sadece ilgili suça uyan kısımların nazara alınması gerekir. Sözgelimi, taksirli suçlar açısından 61/1. maddenin (g) bendinde yer alan “failin güttüğü amaç ve saik” ölçütü uygulanamayacaktır.

Tüm bu kanuni düzenlemelere göre, taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçu açısından temel cezanın belirlenmesinde; failin kusurunun değerlendirilmesinin zorunlu olduğu sonucuna varılmaktadır. Bununla birlikte, suçun işleniş biçimi ile suçun işlendiği zaman ve yerin, kusurun belirlenmesi sırasında suç konusunun önem ve değeri ile meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığının da dikkate alınacağında şüphe bulunmamaktadır.

Her ne kadar kanun koyucu, taksirli suçlar açısından 765 sayılı TCK’nda yer alan ve matematiksel kusur hesabına dayalı cezalandırma sisteminden vazgeçmiş ise de, 5237 sayılı uygulamasında da alt ve üst sınır arasındaki cezanın meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı ile suç konusunun değeri de gözetilerek, fakat ağırlıklı olarak kusura göre belirlenmesi hakkaniyete ve kanuna uygun olacaktır. Bunun dışında, cezanın kanunda yer alan objektif ölçütler terk edilerek, tamamen sübjektif olan hak ve nesafet gereğince tayin edilebileceğinin kabul edilmesi halinde ise, kişilere göre değişkenlik gösterecek olan adaletsiz uygulamalar ortaya çıkabilecektir.

Diğer taraftan, yargılamayı gerçekleştiren hâkimin, bilirkişilerin belirledikleri kusur oranları ile bağlı olmadığı, aksine bilirkişilerin yapacakları teknik belirlemeler çerçevesinde failin kusurunun ne olduğunun ve bu kusurun cezanın belirlenmesinde ne derece etkin olacağının, her olayın özelliklerine göre ve kanuni gerekçelerle belirlemesi gerektiği, ayrıca vurgulanması gereken önemli bir husustur. Yine bir diğer önemli husus da, olayın kabul şeklini belirleme görevinin hâkime ait olduğudur. Bilirkişi bu hususta ortaya koyacağı teknik veriler ile hâkime yardımcı olacak ve tarafların taksirli davranışlarının ve kusur durumlarının nelerden ibaret olduğunu gösterecektir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde,

Sanığın sevk ve idaresindeki otomobil ile Konya yönünden Seydişehir istikametine doğru giderken aracın hızını, teknik özelliğini yol ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara göre ayarlayarak sollamaya başladığı aracı tamamen geçip, geçme için kullandığı şeritte güvenli bir mesafe gittikten sonra sinyal vererek kendi şeridine dönmesi gerekirken, gerekli dikkat ve özeni göstermeyip, geçişini tamamlamadan şeridine geçmeye çalışması nedeniyle, kazanın meydana gelmesinde kusuru olmayan ve kendi yolunda hız ihlali yapmadan seyir eden ölenin kullandığı kamyonetin sol ön kısmına otomobilin sağ arka tarafı ile çarpması sonucunda kusurlu olarak maktulün ölümüne sebep olduğu olayda, yerel mahkemece 85/1 maddesinde 2 ila 6 yıl arası hapis cezasının öngörüldüğü taksirle öldürme suçunda temel cezanın aynı kanunun 61/1 ile 22/4. madde ve fıkralarında yer alan ölçütler göz önüne alınarak alt hadden daha fazla uzaklaşılarak belirlenmesi gerekirken, 2 yıl 6 ay olarak belirlenmesi suretiyle eksik ceza tayini yerinde değildir.

Bu nedenle, yerel mahkeme direnme kararında bu açıdan isabet bulunmamaktadır.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurul Başkanı ve dokuz Genel Kurul üyesi; “Alt sınırı 2 yıl üst sınırı ise 6 yıl olan taksirle öldürme suçunda, yerel mahkemece temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak 2 yıl 6 ay olarak tayin ve takdir edilmesinde isabetsizlik bulunmadığı” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.

2- Sanığa verilen hapis cezasının TCK’nun 50/1-a maddesi uyarınca adli para cezasına çevrilmesinin isabetli olup olmadığının belirlenmesine gelince;

5237 sayılı TCK’nun “Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar” başlıklı 50. maddesinin5237 sayılı TCK’nun “Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar” başlıklı 50. maddesinin 1. fıkrasına göre; “Kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre;

a) Adli para cezasına,

b) Mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle, tamamen giderilmesine,

c) En az iki yıl süreyle, bir meslek veya sanat edinmeyi sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkanı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmeye,

d) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, belirli yerlere gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanmaya,

e) Sağladığı hak ve yetkiler kötüye kullanılmak suretiyle veya gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranılarak suç işlenmiş olması durumunda; mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, ilgili ehliyet ve ruhsat belgelerinin geri alınmasına, belli bir meslek ve sanatı yapmaktan yasaklanmaya,

f) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle ve gönüllü olmak koşuluyla kamuya yararlı bir işte çalıştırılmaya,

Çevrilebilir”.

Aynı maddenin 4. fıkrasındaki; “Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer koşulların varlığı halinde, birinci fıkranın (a) bendine göre adli para cezasına çevrilebilir. Ancak, bu hüküm, bilinçli taksir halinde uygulanmaz” şeklindeki düzenleme uyarınca taksirli suçlarda diğer şartların da varlığı halinde hapis cezasının uzun süreli de olsa adli para cezasına çevrilmesi mümkündür.

5237 sayılı TCK’nun 50. maddesinin5237 sayılı TCK’nun 50. maddesinin gerekçesinde; “…Kişi gördüğü eğitim, yaşadığı sosyal çevre, psişik ve ahlaki eğilimleri itibarıyla tesadüfi suçlu özelliği taşıyabilir. Bu kişilerin mahkûm oldukları cezanın infaz kurumunda çektirilmesi toplum barışı açısından bir zorunluluk göstermeyebilir…” denilmek suretiyle şartların oluşması halinde hapis cezasına mahkûm olan kişinin infaz kurumuna girmesini önleyecek seçenek yaptırımlara hükmedilebileceği açıklanmıştır. Kanun koyucu taksirli suçlarda hürriyeti bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilmesi hususunda bir sınırlama da getirmemiş, sanık lehine hareketle şartların oluşması halinde ceza uzun süreli de olsa paraya çevrilebileceğini kabul etmiştir.

Kanun koyucu cezaların kişiselleştirilmesi kapsamında hakime 50. maddesinde yer alan şartlar çerçevesinde hükmolunan hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilip çevrilmeyeceğini belirleme yetki ve görevini yüklemiştir. Hakimin, hükmolunan hürriyeti bağlayıcı cezanın 50. maddesi uyarınca seçenek yaptırımlara çevrilmesi ya da çevrilmemesi konusundaki dayandığı gerekçenin dosya kapsamına uygun, kanuni ve yeterli olması gerekir.

Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Yargılama sürecinde pişmanlık göstermediğine ilişkin bir beyanı ya da başka bir olumsuz tavrı yargılama dosyasına yansımayan, bozmadan sonra pişman olduğunu açıkça beyan eden sanık hakkında, kendisini bu süreçte bizzat gözlemleyen ve olumlu kanaate varan yerel mahkemece, “sanığa verilen hapis cezasının süresi, sanığın suçunun taksirli suç olması, sanığın kişiliği, sosyal ve ekonomik durumu yargılama süresince suçtan duymuş olduğu pişmanlık ve suçun işlenmesindeki özellikler” şeklindeki gerekçeyle hükmolunan sonuç hapis cezasının 50/1-a maddesi uyarınca adli para cezasına çevrilmesinde bir isabetsizlik yoktur.

Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmü, sanığa hükmolunan hürriyeti bağlayıcı cezanın adli para cezasına çevrilmesi yönünden yerindedir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan altı Genel Kurul üyesi; “Sanığa hükmedilen sonuç hapis cezasının adli para cezasına çevrilmemesi gerektiği” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlarıdır.

Sonuç olarak, sanık hakkında hükmolunan hürriyeti bağlayıcı cezanın 50/1-a maddesi uyarınca adli para cezasına çevrilmesi yönünden isabetli olan yerel mahkeme direnme hükmünün, 2-6 yıl hapis cezasını gerektiren taksirle öldürme suçundan sanık hakkında temel hürriyeti bağlayıcı cezanın TCK’nun 61/1 ile 22/4. madde ve fıkralarında yer alan ölçütler uyarınca alt hadden daha fazla uzaklaşılmak suretiyle belirlenmesi gerekirken, eksik ceza tayin edilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle,

1- Sanık hakkında hükmolunan hürriyeti bağlayıcı cezanın adli para cezasına çevrilmesi yönünden isabetli bulunan Seydişehir Asliye Ceza Mahkemesinin 07.03.2013 gün ve 24-97 sayılı direnme hükmünün, 85/1 maddesi uyarınca 2 ila 6 yıl arası hapis cezasını gerektiren taksirle öldürme suçundan sanık hakkında temel hürriyeti bağlayıcı cezanın TCK’nun 61/1 ile 22/4. madde ve fıkralarında yer alan ölçütler uyarınca alt hadden daha fazla uzaklaşılmak suretiyle belirlenmesi gerekirken, eksik ceza tayin edilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,

2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 13.05.2014 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/21054 Karar: 2014/11648 Tarih: 13.05.2014

  • TCK 85. Madde

  • Taksirle Öldürme Suçu

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanık müdafi ve katılanlar vekilinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Sanığın saat 11:40 sıralarında aracı ile çift yönlü, üzerinde sollama yasağını gösterir devamlı çizgi bulunan Batı Çatalan Köprüsü üzerinde seyretmekte iken önündeki yavaş giden ticari taksiyi sollamak üzere sol şeride geçtiği anda, karşı yönden banket üzerinde seyreden mağdur R. B. idaresindeki motosiklete çarpması sonucu motosiklette yolcu olan H. Ö.’in ölümüne, kovuşturma aşamasında şikayetinden vazgeçen mağdur R. B.’un yaşamsal tehlike geçirip, vücudunda kemik kırığı oluşacak derecede yaralanmasına neden olduğu olayda;

a- Sanığın idaresindeki aracın sol şeritten başlayıp, bankete yönelen 44.60 m fren izi sonrası, motosiklete çarptığı, sol şeride yönelen 43.20 m fren izi sonrası durduğu tespitlerinden hareketle, sanığın aracını aşırı süratli sevk ve idare ettiği gibi, yol üzerinde devamlı çizgi ile gösterilen sollama yasağına rağmen önündeki aracı solladığının anlaşılması karşısında; sanığın eyleminde bilinçli taksirin koşulları oluştuğunun gözetilmemesi,

b- Eyleminde bilinçli taksirin koşulları oluşan sanık hakkında bir kişinin ölümünün yanında ve bir kişinin nitelikli yaralanmasına neden olduğu, bilinçli taksirle nitelikli yaralanma eyleminin şikayete bağlı bulunmadığı ve sanığın TCK’nın 85/2. maddesi gereğince mahkumiyeti yerine yazılı şekilde TCK’nın 85/1. maddesi gereğince hüküm kurulması,

c- Olayın gerçekleştiği köprünün çift yönlü, motosikletin istikametine göre; sağ tarafında 2.40 m genişlikte banket bulunan bir yol olduğu, mağdur R. B.’un idaresindeki motosikletin banketten seyrettiği hususlarında herhangi bir şüphe bulunmamasına rağmen, yolun 3 şeritli ve mağdur R. B. idaresindeki motosikletin yolun orta şeridinden seyrettiğinin kabulü neticesi tanzim edilip, adı geçenin tali kusurlu olduğunu mütalaa eden 23.09.2012 tarihli yetersiz bilirkişi raporuna itibar edilerek, tam kusurlu olduğu anlaşılan sanığın asli kusurlu olduğunun kabulü ile sanık hakkında eksik ceza tayini,

Kanuna aykırı olup, katılanlar vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi gereğince tebliğnamedeki isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 13.05.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/20284 Karar: 2014/10653 Tarih: 02.05.2014

  • TCK 85. Madde

  • Taksirle Öldürme Suçu

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafinin, ceza miktarına ilişkin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Olay günü gece saat 03.30 sıralarında 05 promil alkollü sanık sürücü yönetimindeki otomobiliyle,(sağda 3 m ve solda 2 m genişliğinde banketle birlikte) 12 m genişliğinde, çift yönlü, düz ve eğimsiz, meskun mahal dışı, aydınlatmanın olmadığı, şerit çizgileri bulunan yolda, Dazkırı istikametinden Basmakçı istikametine seyrederken, 180 m kadar gerideki virajı dönerek olay mahalline geldiğinde, büyük kısmı yolun sağındaki bankette, küçük bir kısmı yol içinde sağ şeritte olan, arıza yapmış, arka ışıkları yanmayan ve herhangi bir uyarıcı levhası olmayan ölene ait otomobilin sol arka kısmına kendi otomobilinin ön kısmıyla çarpması sonucu, kaza esnasında arızalı araçtan inmiş olan ve sol ön kapı kısmında yol içinde bulunan üzeri koyu renk giysili ölen sürücü A. B.’ın ölümü ve park halindeki aracın ön kısmında bulunan mağdur yolcular aynı isimli A. B.’ın vücudunda nazal kemik kırılmasına neden olacak, Turgut Korkmaz’ın hayatını tehlikeye sokacak ve vücudunda kemik kırılmasına neden olacak nitelikte yaralanması şeklinde gerçekleşen olayda, sanığın ölçülen alkol oranı dikkate alındığında güvenli şekilde araç sevk ve idare edemeyeceğinin açık olduğu, dolayısıyla sanık hakkında bilinçli taksirin uygulama koşullarının oluştuğu; sanık hakkında taksirle bir kişinin ölümüne ve birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma suçundan TCK’nın 85/2. maddesi gereğince cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı, her ne kadar yapılan yargılama sırasında mağdurlar A. B. ve Mehmet Turgut Korkmaz sanık hakkındaki şikayetlerinden vazgeçmiş iseler de, sanığın aşırı (2,05 promil) alkollü halde araç kullanarak öngördüğü fakat istemediği neticenin gerçekleşmesine sebep olmak suretiyle bilinçli taksirle hareket ettiği, mağdurlardaki yaralanmaların niteliğinin TCK’nın 89/2-b maddesi kapsamında kalır nitelikte olduğu ve bilinçli taksir nedeniyle TCK’nın 89/5 maddesine göre yaralanmalarının takibinin şikayete bağlı olmadığı, dolayısıyla sanığın eyleminin TCK’nın 85/2. maddesi kapsamında kaldığı anlaşılmakla, sanığın eylemine uyan TCK’nın 85/2. maddesine göre temel ceza tayini ve cezasından TCK’nın 22/3 maddesi gereğince arttırım yapılmasına karar verilmesi gerekirken, “sanığın aşırı alkollü olmasının tek başına bilinçli taksirin uygulanmasına yetmeyeceği, aynı zamanda olayda ağır kusurlu olmasının da gerekeceği” şeklindeki isabetsiz gerekçeyle, sanık hakkında TCK’nın 85/1. maddesi uyarınca hüküm kurulması,

Sonuç: Kabul ve uygulamaya göre de;

Yılın 365 gün yerine 360 gün üzerinden yanlış hesaplanarak, sonuçta 15.200 TL yerine 15.000 TL şeklinde eksik para cezası tayini,

Sonuç: Kanuna aykırı olup, mahalli Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenle, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 02.05.2014tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2013/9-807 Karar: 2014/213 Tarih: 29.04.2014

  • TCK 85. Madde

  • Taksirle Öldürme Suçu

Taksirle ölüme neden olma suçundan sanık A. B.’ün 5237 sayılı TCK’nun 85/2,, 50/1-a,, 52/2 ve 2918 sayılı Kanunun 118/5. maddeleri uyarınca 14.600 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve sürücü belgesinin bir yıl süreyle geri alınmasına ilişkin, Üsküdar 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 31.05.2006 gün ve 517-162 sayılı hükmün katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 30.04.2009 gün ve 573 - 5353 sayı ile;

“… Yerinde görülmeyen itirazların reddine; ancak

a- 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 7/2, 5252 sayılı Kanunun 9/3. maddeleri uyarınca, suçun işlendiği zamandaki kanun ile sonradan yürürlüğe giren Kanunun ilgili tüm hükümlerinin somut olaya ayrı ayrı uygulanması, 765 sayılı Kanuna göre hükmolunacak ceza ile 5237 sayılı Kanuna göre hükmedilecek ceza belirlendikten sonra sanığın lehine olan Kanunun tespiti ile lehe Kanunun bir bütün halinde uygulanması ve bu durumun gerekçeye de yansıtılması suretiyle, hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi,

b- Gerekçeli karar başlığına suçun işlendiği yer ve zaman diliminin yazılmaması suretiyle 5271 sayılı CMK’nun 232/2-c maddesine muhalefet edilmesi,

c- Sürücü belgesinin 5237 sayılı TCK’nun 53/6. maddesi yerine 2918 sayılı Kanun gereğince geri alınmasına karar verilerek karma uygulama yapılması,

d-Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11.3.2008 tarih, 2008/7-14 esas, 2008/50 sayılı kararı ile; 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde değişiklik yapan 5728 sayılı Kanunun 562. maddesinin amaç, kapsam ve gerekçesi de nazara alındığında; hükümden sonra yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunun 562. maddesiyle değişik CMK’nın 231. maddesindeki ‘hükmün açıklanmasının geri bırakılması’na ilişkin düzenleme karşısında suçun niteliği, hükmolunan cezanın tür ve miktarı gözetilip dosyada bulunan adli sicil kaydı da değerlendirilerek sanığın hukuki durumunun yeniden tayin ve takdirinde zorunluluk bulunması…”,

Nedenlerinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda 23.12.2009 gün ve 228 - 373 sayı ile; sanığın 5237 sayılı TCK’nun 85/2, 53/6. maddeleri uyarınca 4 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve iki yıl süreyle sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilmiştir.

Hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 08.03.2012 gün ve 2488-6572 sayı ile;

“… Sanık müdafinin sair temyiz itirazları yerinde görülmemiş ise de, incelenen dosyada;

1- Bozma öncesi hükmün sanık ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmiş olması nedeniyle 1412 sayılı 326 /son maddesi anlamında aleyhe bozma yasağı ve ceza bakımından kazanılmış hakdan söz edilemeyecek ise de; kusur oranlarında herhangi bir değişiklik olmadığı ve somut gerekçeleri gösterilmemek suretiyle 61. maddesine aykırı şekilde cezasının 4 yıl olarak belirlenmesi,

2- 765 sayılı bir bütün halinde olaya uygulanarak sonuca varılması, daha sonra da 5237 sayılı ceza ve güvenlik tedbirleri de dahil ilgili bütün hükümleri tatbik edilerek bu Kanuna göre ayrı bir sonuç belirlenmesi, yapılacak karşılaştırma sonucu daha lehe olduğu saptanan Kanunun tüm hükümleri bir bütün halinde uygulanmak suretiyle, tespit edilmesi gerekirken 765 sayılı TCK’nun 29 ve 5237 sayılı TCK’nun 61. maddesindeki ölçütler nazara alınmaksızın 765 sayılı da esas alınan 8 yıl hapis ve kusur indirimi sonucu bulunan 4 yıl hapis cezasının karşılaştırılması suretiyle 5252 sayılı Kanunun 9 ve 5237 sayılı TCK’nın 7. maddelerine aykırı davranılması,

Kabule göre de, 5237 sayılı TCK’nun 50. maddesinin sanık hakkında uygulanıp uygulanmamasına karar verilirken, sanığın kişiliği, sosyal ve ekonomik durumu, suçun işlenmesindeki özellikler nazara alınarak, dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlar isabetle değerlendirilip, denetime imkan verecek ve somut gerekçeler de gösterilmek suretiyle takdir hakkının kullanılması gerekirken dosya kapsamına göre meydana gelen kazada 4/8 oranında kusurlu olan, geçimini şoförlükle sağlayan ve dosyaya herhangi bir olumsuzluğu yansımayan sanık hakkında dosya kapsamı ile örtüşmeyen kanundaki ifadeler aynen tekrar edilerek ve kanunda yer almayan gerekçelere dayanılmak suretiyle mahkeme heyeti tarafından da görülmeyen sanık hakkında hükmolunan hapis cezasının 5237 sayılı TCK’nın 50/4. maddesi uyarınca adli para cezasına çevrilmesine yer olmadığına karar verilmesi…”,

İsabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel mahkeme ise 06.09.2012 gün ve 267-313 sayı ile;

“… Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin raporuna göre sanık sürücü A. B.’ün 4/8 oranında kusurlu olduğu, trafik kaza tespit tutanağında ise % 100 kusurlu olduğu ve bilirkişi Prof. Dr. K. E.’in 08.12.2005 tarihli bilirkişi kusur raporuna göre de A. B.’ün trafik kurallarına tamamen aykırı olarak kavşağa yaklaşırken devamlı çizgiye rağmen sol şeridi kullandığı, süratle seyrettiği ve bunun sonucunda kaza meydana geldiğinden dolayı olayda 8/8 oranında kusurlu olduğunu bildirmiş olmakla, dosyada toplanan tüm deliller çerçevesinde sanık A. B.’ün yoğun kusuru nedeniyle dikkatsizlik tedbirsizlik sonucu iki kişinin ölümüne sebebiyet verdiği anlaşıldığından cezalandırılmasına karar verilmesi cihetine gidilmiştir. Suç tarihinde 765 sayılı yürürlükte bulunduğu, 01.06.2005 tarihinde de 5237 sayılı yürürlüğe girmiş olduğundan, 7/2. maddesine göre lehe yasa maddelerinin uygulanması gerektiğinden, 5237 sayılı sanık lehine olduğundan, 5237 sayılı hükümleri uygulanmıştır. 765 sayılı TCK’nın uygulanması halinde 765 sayılı TCK’nın 29. maddesi uyarınca sanığın suç işleme sebep saiki, kusur derecesinin yoğunluğu, olayın oluş biçimi, olayda iki kişinin ölmüş olması, yer ve zaman özellikleri göz önüne alınarak sanığın cezası takdiren artırılarak uygulanmak suretiyle sanığın eylemine uyan 765 sayılı TCK’nun 455/2. maddesi uyarınca takdiren sanık A. B.’ün 8 sene 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, 765 sayılı TCK’nın 455/son maddesinin takdire bağlı olduğundan takdire bu maddeyle ilgili indirim yapılmasına yer olmadığına, 765 sayılı TCK’nun 59/2. maddesinin olayın oluş biçimi, kusur derecesi, yer ve zaman özellikleri göz önüne alınarak uygulanmasına mahal olmadığına karar verilmesi gerektiği, ancak aşağıda kurulan hükümde görüleceği üzere 5237 sayılı hükümleri sanık lehine olmakla, 765 sayılı sanık aleyhine olduğu için bu yasa uygulanmamıştır.

… Sanığın olayda kusur derecesi, fiili işleyiş biçimi, meskun mahalde olayın meydana gelişi göz önüne alınarak 61. maddesi uyarınca sanığın cezası 5237 sayılı TCK’nun 3, 61. maddeleri kapsamında adalet ve kanun önünde eşitlik ilkelerine uygun olarak sanığın cezasında artırım yapılmıştır. 5237 sayılı TCK’nun 85/2. maddesinde cezanın alt sınırı 2 yıldan başlamakta, üst sınırı ise 15 yıldır. Mahkememiz ceza sınırını 4 yıl olarak belirlemiştir. Bu belirlemede yasal bir isabetsizlik yoktur. Ülkemizde trafik kazalarına ve iş kazalarına bağlı ölümler ülkeler arasındaki savaşlardan daha fazla olmaktadır. Cezanın bir amacı da caydırıcılıktır. Bütün hizmetler, buluşlar, konulan toplumsal kurallar, dünya üzerinde yaşayan insanlara daha güzel, mutlu, sağlıklı yaşam amacını gütmektedir. Ceza kanunlarının konuluş, kuruluş amaçları da buna dayanmaktadır. Bu cümlelerden hareketle sanık A. B. hakkında 4 yıl olarak düzenlenen hürriyeti bağlayıcı cezanın 5237 sayılı TCK’nın 3, 61. maddelerine aykırı düzenlenmediği, yasa amacına uygun düzenlendiği…”,

Gerekçesi ile önceki hükümde direnilmesine karar vermiştir.

Bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “onama” istekli 02.12.2013 gün ve 10004 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

Karar: Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; taksirle iki kişinin ölümüne neden olan sanık hakkında temel cezanın somut gerekçeleri gösterilmeden 4 yıl hapis olarak belirlenmesinin isabetli olup olmadığı, lehe kanun karşılaştırmasının usulüne uygun şekilde yapılıp yapılmadığı ve 50/4. maddesinin uygulanmamasına yönelik gösterilen gerekçenin kanuni ve yeterli olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; öncelikle yerel mahkeme kararının yeni hüküm olup olmadığı hususunun Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca ön sorun olarak ele alınması gerekmektedir.

İncelenen dosya kapsamından;

23.12.2009 tarihli hükmün Özel Dairece somut gerekçeleri gösterilmemek suretiyle 61. maddesine aykırı şekilde cezanın 4 yıl olarak belirlenmesi, 765 sayılı TCK’nun 29 ve 5237 sayılı TCK’nun 61. maddesindeki ölçütler nazara alınmaksızın 765 sayılı esas alınan 8 yıl hapis ve kusur indirimi sonucu bulunan 4 yıl hapis cezasının karşılaştırılması suretiyle 5252 sayılı Kanunun 9 ve 5237 sayılı TCK’nun 7. maddelerine aykırı davranılması ve sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nun 50/4. maddesinin uygulanmamasına yönelik gerekçenin kanuni olmaması isabetsizliklerinden bozulmasından sonra, yerel mahkemece 765 sayılı ve 5237 sayılı ilgili hükümlerinin bütün halinde uygulandığı, 765 sayılı TCK’nun 29. maddesi ile 5237 sayılı TCK’nun 61. maddeleri de değerlendirilmek suretiyle lehe kanun karşılaştırması yapıldığı, 765 sayılı hükümleri uygulanırken önceki hükümden farklı olacak şekilde temel ceza 8 yıl 6 ay olarak belirlenip 455. maddesinin son fıkrasının takdiren uygulanmayacağının belirttiği, ayrıca temel cezanın 4 yıl hapis olarak belirlenmesine yönelik olarak sanığın olaydaki kusur derecesi, fiili işleyiş biçimi, olayın meskun mahalde meydana gelişi, iki kişinin ölümü ile sonuçlanması şeklinde somut gerekçe gösterilmek suretiyle bozma gereklerinin yerine getirildiği anlaşılmaktadır.

Ceza Genel Kurulunun süreklilik kazanmış uygulamalarına göre, şeklen direnme kararı verilmiş olsa dahi;

a) Bozma kararı doğrultusunda işlem yapmak,

b) Bozma kararında tartışılması gereken hususları tartışmak,

c) Bozma sonrasında yapılan araştırmaya, incelemeye, toplanan yeni delillere dayanmak,

d) İlk kararda yer almayan ve daire denetiminden geçmemiş bulunan yeni ve değişik gerekçelerle hüküm kurmak,

Suretiyle verilen hüküm, özde direnme kararı olmayıp, bozmaya eylemli uyma sonucu verilen yeni bir hükümdür. Bu nitelikteki bir hükmün temyiz edilmesi halinde ise incelemenin Yargıtayın ilgili dairesi tarafından yapılması gerekir.

Önceki hükmün Özel Dairece bozulması üzerine yerel mahkemece direnme kararı verildiği belirtilmiş ise de, hükmün gerekçesinde yer verilen açıklamalar ile bozma ilamı doğrultusunda işlem yapmak ve bozma gerekleri yerine getirilmek suretiyle yeni bir hüküm kurulmuştur.

Bu itibarla, Özel Daire denetiminden geçmemiş bulunan bu yeni hükmün doğrudan ve ilk kez Ceza Genel Kurulu tarafından ele alınması mümkün görülmediğinden, dosyanın incelenmek üzere Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle;

Üsküdar 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 06.09.2012 gün ve 267-313 sayılı karar yeni hüküm niteliğinde olduğundan, dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 29.04.2014 günü yapılan müzakerede oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/26466 Karar: 2013/15680 Tarih: 10.06.2013

  • TCK 85. Madde

  • Taksirle Öldürme Suçu

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre; sanık müdafinin sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Meydana gelen olay neticesinde H. Y.’ın öldüğü ve katılan E. Ş.’in yaralandığı, vekaletnamesinde davadan feragat yetkisi bulunan katılan E. Şenel vekilinin hükümden sonra 04.08.2011 havale tarihli dilekçeyle şikayetten vazgeçmiş olması karşısında bilinçli taksir hükümlerinin uygulanma olanağı bulunmadığı olayda sanığın eyleminin 5237 Sayılı T.C.K.nın 85/1. maddesinde tanımlanan taksirle öldürme suçunu oluşturacağı gözetilerek, sanığın hukuki durumunun yeniden tayin ve takdirinde zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş olup, sanık müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 10.06.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas: 2008/6912 Karar: 2010/2106 Tarih: 06.04.2010

  • TCK 85. Madde

  • Taksirle Öldürme Suçu

1-Her suç için tayin edilen ceza miktarları itibariyle, sanık müdafiinin duruşmalı inceleme isteminin, 318. maddesi uyarınca reddine karar verilmiştir.

2-Sanık hakkında, maktullere karşı “olası kastla öldürme” suçundan 81, cezalandırılması istemi ile kamu davası açıldığı, Cumhuriyet Savcısı mütalaasında, sanığın “taksirle iki kişinin ölümüne neden olma” suçundan 85/2, gereğince cezalandırılmasını istediği anlaşılmakla, sanığa ek savunma hakkı tanımadan, yazılı biçimde “maktullere karşı 85/1, uyarınca ayrı ayrı cezalandırılmasına karar verilerek 226. maddesine muhalefet edilmesi.

3-Sanığın olay tarihinde geçerli bir sürücü belgesi olup olmadığı araştırılmadan, onaysız belge fotokopisine dayanılarak, 53/6. maddesi ile uygulama yapılması.

SONUÇ : Usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiş, sanık müdafii ile müdahiller vekilinin temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde görüldüğünden, diğer yönleri incelenmeyen hükümlerin, öncelikle bu nedenlerle, tebliğnamedeki düşünce gibi BOZULMASINA, 06.04.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas: 2007/8413 Karar: 2007/7584 Tarih: 25.10.2007

  • TCK 85. Madde

  • Taksirle Öldürme Suçu

Dikkatsizlik ve tedbirsizlik neticesi bir kişinin ölümüne, birden fazla kişinin yaralanmasına sebebiyet vermek suçundan sanık Hamdi E. hakkındaki yargılama sırasında, sanığın eyleminin 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 85/2. maddesinde öngörülen suçu oluşturduğu, 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 12. maddesi uyarınca davaya bakıp kanıtları takdir ve değerlendirme görevi ağır ceza mahkemesine ait olduğundan bahisle mahkemenin görevsizliğine, sanığın bulunduğu hal üzere yargılamasının yapılıp 5237 sayılı Kanunun 85/2. maddesi uyarınca cezalandırılmasının temini için dosyanın yetkili ve görevli Konya Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine dair, Konya 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 16.05.2007 tarihli ve 2004/263 esas, 2007/347 sayılı kararına yapılan itirazın kabulü ile görevsizlik kararının kaldırılmasına ilişkin, Konya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 4.06.2007 tarihli ve 2007/360 değişik iş sayılı kararı ile ilgili olarak;

Konya 1. Asliye Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sırasında, sanığın sorumlusu olduğu diyaliz merkezinde tedavi ettiği, müştekiler ve maktulün hastalara herhangi bir virüsün bulaşmaması için bu husustaki emir, nizam ve talimatlara gerektiği kadar uymayarak virüs bulaşmasına sebebiyet verdiği ve maktul Mehmet U.’in bu virüsler nedeniyle vücudunda oluşan hassasiyet sonucu tedavi olamayarak vefat ettiği, ölüm ile sanığın ihmal ve kusuru arasında uygun illiyet bağı bulunabileceği iddiası ve 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 455/1-2-son ve aynı Kanunun 459/2-3-son maddeleri uyarınca cezalandırılması talebi ile kamu davası açılmış ise de, eylemin sübutu halinde 5237 sayılı Kanunun 85/2. maddesinde öngörülen suçu oluşturacağı, 5235 sayılı Kanunun 12. maddesi uyarınca davaya bakıp kanıtları takdir ve değerlendirme görevi yüksek dereceli ağır ceza mahkemesine ait bulunduğu kabul edilerek görevsizlik kararı verilmesini müteakip, itirazı inceleme yetkisine sahip olan Konya 1. Ağır Ceza Mahkemesince delillerin takdir ve değerlendirilmesinin üst dereceli mahkemeye ait olduğu dikkate alınmaksızın, Konya 1. Asliye Ceza Mahkemesinin görevi dışında kalan 5237 sayılı Kanunun 85/2. maddesi uyarınca değerlendirme yapmasını gerektirecek biçimde, itirazın kabulü ile görevsizlik kararının kaldırılmasına karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle, 5271 sayılı CMK. nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığının 4.07.2007 gün ve 35650 sayılı kanun yararına bozma talebine atfen, Yargıtay C. Başsavcılığının 9.08.2007 gün ve 2007/151960 sayılı tebliğnamesi ile daireye ihbar ve dava evrakı tevdii kılınmakla dosya incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR : İddianame kapsamı nazara alındığında, suçun sübutu ve vasfının takdir ve tayini yüksek dereceli mahkemeye ait bulunmakla; Kanun yararına bozma talebine dayanılarak düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına nazaran yerinde görüldüğünden,

SONUÇ : Konya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 4.06.2007 gün ve 2007/360 D.İş sayılı kararının CMK. nun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın gereği için Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 25.10.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS