Kasten Öldürmenin İhmali Davranışla İşlenmesi Suçu
TCK Madde 83
(1) Kişinin yükümlü olduğu belli bir icrai davranışı gerçekleştirmemesi dolayısıyla meydana gelen ölüm neticesinden sorumlu tutulabilmesi için, bu neticenin oluşumuna sebebiyet veren yükümlülük ihmalinin icrai davranışa eşdeğer olması gerekir.
(2) İhmali ve icrai davranışın eşdeğer kabul edilebilmesi için, kişinin;
a) Belli bir icrai davranışta bulunmak hususunda kanuni düzenlemelerden veya sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülüğünün bulunması,
b) Önceden gerçekleştirdiği davranışın başkalarının hayatı ile ilgili olarak tehlikeli bir durum oluşturması, Gerekir.
(3) Belli bir yükümlülüğün ihmali ile ölüme neden olan kişi hakkında, temel ceza olarak, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine onbeş yıldan yirmi yıla kadar, diğer hallerde ise on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunabileceği gibi, cezada indirim de yapılmayabilir.
TCK Madde 83 Gerekçesi
Madde metninde kasten öldürme suçunun ihlâli davranışla işlenmesi düzenlenmiştir.
İhmal, kişiye belli bir icraî davranışta bulunma yükümlülüğünün yüklendiği hâllerde, bu yükümlülüğe uygun davranılmamasıdır. Belli bir icraî davranışta bulunma yükümlülüğüne aykırı olarak bu davranışın gerçekleştirilmemesi sonucunda, bir insan ölmüş olabilir. Örneğin, bir sağlık kuruluşunda görev yapan tabip, durumu acil olan bir hastaya müdahale etmez ve sonuçta hasta ölür.
İhmali davranışla sebebiyet verilen ölüm neticesinden dolayı sorumlu tutulabilmek için, neticeyi önlemek hususunda soyut bir ahlakî yükümlülüğün varlığı yeterli değildir; bu hususta hukukî bir yükümlülüğün varlığı gereklidir. Neticeyi önleme yükümlülüğü, bazı durumlarda koruma ve gözetim yükümlülüğüne dayanmaktadır. Bu yükümlülüğün kaynağı önce kanundur.
Kişilere belli durumlarda belli bir yönde icraî davranışta bulunma konusunda kanunla yükümlülük yüklenmektedir. Örneğin velayet ilişkisinin gereği olarak ana ve babanın çocukları üzerinde koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunmaktadır. (22.11.2001 tarih ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, madde 335 vd.). Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi, başlı başına bir haksızlık ifade etmektedir.
Koruma ve gözetim yükümlülüğünün iradî biçimde üstlenilmesi, neticeyi önleme yükümlülüğünün ikinci bir kaynağını oluşturmaktadır. Bir başka ifadeyle, koruma ve gözetim yükümlülüğü, bir sözleşme ilişkisinden kaynaklanabilir.
Bu konudaki üçüncü grubu, öngelen tehlikeli fiilden kaynaklanan neticeyi önleme yükümlülüğü oluşturmaktadır. Örneğin, taksirle bir trafik kazasına neden olan kişi, kaza sonucunda yaralanan kişilerin bir an önce tedavi edilmelerini sağlama konusunda bir yükümlülük altına girmektedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi sonucunda yaralı kişinin ölmesi hâlinde, bu neticeden dolayı kazaya sebebiyet veren kişiyi de sorumlu tutmak gerekir.
Kasten öldürme suçu gibi, kanunî tanımında belli bir fiilin icrasının yanı sıra bir neticeye de unsur olarak yer verilmiş olan suçlarda, söz konusu netice, ihmali bir davranışla da gerçekleştirilebilir. Bu itibarla, bir sağlık kuruluşunda görev yapan tabibin, durumu acil olan bir hastaya müdahale etmemesi sonucunda hastanın ölmesi hâlinde; ihmalî davranışla öldürme suçunun işlendiğini kabul etmek gerekir. Ancak, ihmalî davranışla öldürme suçu, kasten işlenebileceği gibi taksirle de işlenebilir. Belli bir yönde icraî davranışta bulunma yükümlülüğü altında bulunan kişi, bu yükümlülüğün gereği olan icraî davranışta bulunmaması sonucunda bir insanın ölebileceğini öngörmüş ise, olası kastla işlenmiş olan öldürme suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir. Buna karşılık, belli bir yönde icraî davranışta bulunma yükümlülüğü altında bulunan kişi, bu yükümlülüğe aykırı davrandığının bilincinde olduğu hâlde, bunun sonucunda bir insanın ölebileceğini objektif özen yükümlülüğüne aykırı olarak öngörmemiş ise; taksirle işlenmiş öldürme suçundan dolayı sorumlu tutulmak gerekir.
Maddenin ikinci fıkrasında, kasten öldürme suçunun ihmali davranışla işlenmesi hâlinde, suçun icrai davranışla işlenmesine nazaran temel cezada indirim yapılmasına ilişkin olarak mahkemeye takdir yetkisi tanınmıştır.
TCK 83 Kasten Öldürmenin İhmali Davranışla İşlenmesi Suçu Yargıtay Kararları
Yargıtay 1. CD Esas : 2020/3950 Karar : 2021/269
- TCK 83
- Yeni doğan bebeğine karşı icrai bir fiille gerçekleşen suç TCK m.83 kapsamında değerlendirilemez. Suç, icrai bir davranışla kasten işlenmiş insan öldürme suçudur.
Otopsi raporuna göre boyun sol yanda 6x3 cm, sol skapula üstünde 0,5 cm, sol şakakta 1 cm, sol kulak kepçesinde 2 cm’lik ekimozlar ve kafatasında çökme kırığı bulunup, ölüm sebebinin boyuna basıya bağlı mekanik asfiksi olduğunun belirtildiği, buna göre, maktul bebeğe yönelik eylemin arabada terk etmek suretiyle hipotermi, açlık, susuzluk gibi etkenler olmayıp vücutta harici ve dahili etkiler oluşturan icrai bir fiille gerçekleştirildiğinin kabulü gerektiği nazara alınmadan, olayda uygulama yeri bulunmayan TCK’nin 83. maddesinin uygulanması suretiyle eksik ceza tayini, bozma nedenidir.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi - Esas : 2023/2442, Karar : 2023/2428
- TCK 83
- İhmali davranışla insan öldürme suçunun unsurları
Hukuk normları, yasaklayıcı ve emredici normlar olmak üzere, iki şekilde ortaya çıkmaktadır. Sadece icrai bir hareketle ihlal edilebilecek olan ve belirli bir hareketin yapılmasının istenmediği yasaklayıcı normlarda, yasaklanan hareketin yapılması sonucunda bir hak ihlali gerçekleşmektedir. Örneğin; TCK’nın 81. maddesinde yer alan öldürmeyi yasaklayan norm bir kimsenin öldürülmesiyle ihlal edilmiş olacaktır. Emredici normlarda ise, belirli bir hareketin yapılması yasaklanmamakta, aksine belirli bir hareketin yapılması emredilmektedir. Bu emredici kurala uyulmaması başka bir anlatımla yapılması emredilen hareketin yerine getirilmemesi sonucunda haksızlık meydana gelmekte yani kanunda tanımlanan suç ihmali hareketle işlenmektedir. Örneğin; TCK’nın 98. maddesinde düzenlenen, kendini idare edemeyecek durumda olan kimseye hâl ve şartların elverdiği ölçüde yardım etmemek ya da durumu derhâl ilgili makamlara bildirmemek şeklindeki suç, emredici normun istediği şekilde davranılmamış olması nedeniyle yani ihmali hareketle oluşmaktadır. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2015, 8. bası, s.366-367.) Emredici norma aykırı davranılmasıyla işlenen ihmali suçlar öğretide gerçek ihmali suçlar ve gerçek olmayan veya görünüşte ihmali suçlar olarak iki kategoride değerlendirilmektedir. Gerçek ihmali suçlar; kişinin kanunda tanımlanan icrai davranışı kasten yapmamasıyla oluşmakta olup suçun gerçekleşmesi için ayrıca neticenin de gerçekleşmesi zorunluluğu bulunmamaktadır. TCK’nın 98. maddesindeki; “yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi”, 175. maddesindeki; “akıl hastası üzerindeki bakım ve gözetim yükümlülüğünün ihlali”, 176. maddedeki; “inşaat veya yıkım faaliyeti sırasında, insan hayatı veya beden bütünlüğü açısından gerekli olan tedbirlerin alınmaması”, 177. maddesindeki; “gözetimi altında bulunan hayvanın kontrol altına alınmasında ihmal gösterilmesi”, 178. maddesindeki; “herkesin gelip geçtiği yerlerde yapılmakta olan işlerden veya bırakılan eşyadan doğan tehlikeyi önlemek için gerekli işaret veya engellerin konulmaması”, 257/2. maddesindeki; “görevin gereklerinin yapılmasında ihmal veya gecikme gösterilmesi”, 278. maddesindeki; “işlenmekte olan bir suçun yetkili makamlara bildirmemesi”, 279. maddedeki; “kamu adına soruşturma ve kovuşturmayı gerektiren bir suçun işlendiğini göreviyle bağlantılı olarak öğrenip de yetkili makamlara bildirimde bulunulmasının ihmal edilmesi veya bu hususta gecikme gösterilmesi”, 280. maddesindeki; “sağlık mesleği mensubunun görevini yaptığı sırada bir suçun işlendiği yönünde bir belirti ile karşılaşmasına rağmen, durumu yetkili makamlara bildirmemesi veya bu hususta gecikme göstermesi”, 284. maddesindeki; “hakkında tutuklama kararı verilmiş olan veya hükümlü bir kişinin bulunduğu yerin bildiği hâlde yetkili makamlara bildirilmemesi” gerçek ihmali suçlardandır. Gerçek olmayan veya görünüşte ihmali suçlar ise, neticenin önlenmesi bakımından hukuki yükümlülük altında bulunan fail tarafından kanunda tanımlanan neticenin meydana gelmesinin engellenmemesi şeklinde işlenen suçlardır. Bu nedenle kanunda düzenlenen ve kural olarak icrai bir hareketle işlenen suçun ihmali bir hareketle de işlenmesine gerçek olmayan ya da görünüşte ihmali suç denilmektedir. Öğretide neticenin meydana gelmesinin engellenmesi yükümlülüğü “garanti yükümlülüğü” ya da “garantörlük” olarak da adlandırılmaktadır. Kişinin yerine getirmekle yükümlü olduğu, başka bir anlatımla garanti yükümlülüğü altında bulunan davranışı gerçekleştirmemesi nedeniyle meydana gelen neticeden sorumlu tutulabilmesi için söz konusu yükümlülük ihmalinin icrai davranışa eşdeğer olması zorunludur. TCK`nın 83. maddesinde düzenlenen; “kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi” ile 88. maddesinde düzenlenen; “kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi” gerçek olmayan veya görünüşte ihmali suçlardandır. (Kayıhan İçel, Füsun Sokullu-Akıncı, İzzet Özgenç, Adem Sözüer, Fatih Selami Mahmutoğlu, Yener Ünver, Suç Teorisi (2), İstanbul, 2004, 3.baskı, s. 62; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2015, 11.bası, s.221-231; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2015, 8.bası, s.370-390; Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, 18.bası, s.164-175; Mehmet Emin Artuk, Ahmet Gökcen, Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi Ankara, 2015, 9.bası, s.240-246.)
5237 sayılı TCK’nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suç, “kanunda tanımlanmış bir haksızlık” olarak öngörülmektedir. Kanun koyucunun kişilerin yaşam hakkını korumak amacıyla ihdas ettiği suçlarda neticenin ifade ettiği haksızlık aynıdır. Zira tüm bu suçlarda neticenin gerçekleştirilmesi yani kişinin hayatının sona erdirilmesi cezai yaptırıma bağlanmaktadır. Buna karşılık kişinin yaşamını sona erdiren fiiller, işleniş şekillerine başka bir anlatımla hareketin ifade ettiği haksızlığa göre farklı suç tipleri olarak düzenlenmiştir. TCK’da ölüm neticesinin cezalandırıldığı suçlar, kasten (TCK’nın 81 ve 82. md.) veya taksirle (TCK’nın 85. md) işlenip işlenmediğine, kasten işlenmişse icrai hareketle mi (TCK’nın 81 ve 82. md), ihmali hareketle mi (TCK’nın 83. md) işlendiğine göre farklı değerlendirmeye tabi tutulmuştur.
Hayata son vermeyi, yani öldürmeyi yasaklayan normun, kasti ve icrai bir hareketle, yani başkasının hayatını sona erdirmeye yönelik aktif bir davranışla gerçekleştirilmesi hâlinde TCK`nın 81 ve 82. maddelerinde düzenlenen kasten öldürme suçu işlenmiş olacaktır. Bu suçun oluşması bakımından önemli olan husus, başkasının hayatını ortadan kaldırmaya yönelik bir hareketin icra edilmiş olmasıdır. Buna karşılık, öldürmeyi yasaklayan norm, ihmali bir hareketle ihlal edildiğinde fail, başkasının hayatını sona erdirmek amacıyla aktif bir davranış gerçekleştirmemekte, öldürme suçu, başkasının hayatını korumakla yükümlü bulunan kişinin, bu yükümlülüğünü ihlal etmesi suretiyle işlenmektedir. Bununla birlikte bu hâlde fail, ancak hukuken (kanun, sözleşme, olay öncesindeki tehlikeli davranış nedeniyle) başkasının yaşamını korumakla yükümlü bulunan, başkasının yaşamına yönelik saldırı veya tehlikeden o kişiyi korumayı hukuken garanti eden kişi olabilir.
Başkasının yaşamını korumak bakımından hukuki yükümlülük altında bulunan garantör konumundaki kişi, bu yükümlülüğünü ölüm neticesinin gerçekleşeceğini bilerek yerine getirmezse, kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesinden (TCK`nun 83. md.) söz edilecektir. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2015, 8.bası,s. 366-390.).
5237 sayılı TCK`nın “Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi” başlıklı 83. maddesinde;
“(1) Kişinin yükümlü olduğu belli bir icrai davranışı gerçekleştirmemesi dolayısıyla meydana gelen ölüm neticesinden sorumlu tutulabilmesi için, bu neticenin oluşumuna sebebiyet veren yükümlülük ihmalinin icrai davranışa eşdeğer olması gerekir.
(2) İhmali ve icrai davranışın eşdeğer kabul edilebilmesi için, kişinin;
a) Belli bir icrai davranışta bulunmak hususunda kanuni düzenlemelerden veya sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülüğünün bulunması,
b)Önceden gerçekleştirdiği davranışın başkalarının hayatı ile ilgili olarak tehlikeli bir durum oluşturması gerekir.
(3) Belli bir yükümlülüğün ihmali ile ölüme neden olan kişi hakkında, temel ceza olarak, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine onbeş yıldan yirmi yıla kadar, diğer hallerde ise on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunabileceği gibi, cezada indirim de yapılmayabilir” hükmüne yer verilmiştir.
TCK’nın 83. maddesi uyarınca, kişinin yükümlü olduğu belli bir icrai davranışı gerçekleştirmemesi dolayısıyla meydana gelen ölüm neticesinden sorumlu tutulabilmesi için, bu neticenin oluşumuna sebebiyet veren yükümlülük ihmalinin icrai davranışa eşdeğer olması zorunludur. İhmali ve icrai davranışın eşdeğer kabul edilebilmesi için, kişinin;
a) Belli bir icrai davranışta bulunmak hususunda kanuni düzenlemelerden veya sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülüğünün bulunması,
b) Önceden gerçekleştirdiği davranışın başkalarının hayatı ile ilgili olarak tehlikeli bir durum oluşturması gerekir. Bu düzenlemeye göre, TCK`nın 83. maddesindeki suçun oluşabilmesi için, başkasının hayatını korumak ve gözetmek yükümlülüğü altında bulunan garantör konumundaki kişinin, korumak ve gözetmekle yükümlü olduğu hayatın sona erme tehlikesi ortaya çıkmasına rağmen, hayatın korunması açısından yapılması gereken icrai davranışları gerçekleştirmemesi gereklidir.
Diğer taraftan, sanığın belli bir icrai davranışta bulunmak hususundaki yükümlülüğüne ilişkin kanuni düzenlemelerin belirlenmesi açısından 4721 sayılı Medeni Kanun hükümleri üzerinde de durulmalıdır. Kanun`un 335. maddesinde; ergin olmayan çocuğun, ana ve babasının velâyeti altında olduğu, 337. maddede; ana ve babanın evli olmaması halinde velâyetin anaya ait olacağı, velayetin kapsamına ilişkin olan 339. maddede; ana ve babanın, çocuğun bakım ve eğitimi konusunda onun menfaatini göz önünde tutarak gerekli kararları alacağı ve uygulayacağı, 340. maddesinde; ana ve babanın, çocuğu imkânlarına göre eğiteceği ve onun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlâkî ve toplumsal gelişimini sağlayacağı ve koruyacakları, 346. maddesinde; çocuğun menfaati ve gelişmesi tehlikeye düştüğü takdirde, ana ve babanın duruma çare bulamaması veya buna güçlerinin yetmemesi hâlinde hâkimin, çocuğun korunması için uygun önlemleri alacağı, 348. maddesinde; ana ve babanın çocuğa yeterli ilgiyi göstermemesi veya ona karşı yükümlülüklerini ağır biçimde savsaklaması durumunda velayetin kaldırılacağı düzenlenmiştir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Bebeğin ölümünün göbek kordonunun bağlanmamasına bağlı kanama ve hipotermi sonucu olduğu Adli Tıp Raporu ile tespit edilmesi karşısında garantör konumunda bulunan sanık …‘nın; düzenli adet görmediğini, karnında şişlik, ağrı ve sancı olduğunu, doğumdan üç gün önce karnında hareketlenmeler olduğunu ancak hamile olduğunu fark etmemesi şeklindeki beyanları ile sanık …‘nün; çeşitli zamanlarda … ile cinsel ilişkiye girdikleri, ilişki sırasında korunmadıklarını ancak üç aydır beraber olmadıkları ve üst kattaki depoda doğum yapan …in sesini duymadığı şeklindeki beyanların hayatın olağan akışına aykırı olduğu, sanık …‘nın ağrısı ve sancısının olmasına rağmen doktora gitmedikleri, ilkel bir ortamda doğumun gerçekleştiği, olay mahallindeki maket bıçağı ile göbek kordonunu kestikten sonra bağlanması ve bebeğin beslenmesi gerekirken yapılmaması biçimindeki ihmali davranışların ölüme sebebiyet verdiği anlaşıldığından, sanıkların ihmali davranışla kasten öldürme suçundan cezalandırılması yerine, suç vasfında yanılgıya düşülerek taksirle adam öldürme suçundan hüküm kurulması, bozma nedenidir.
YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/1313 Karar : 2018/4324 Tarih : 24.10.2018
-
TCK 83. Madde
-
Kasten Öldürmenin İhmali Davranışla İşlenmesi Suçu
Sanık … müdafileri tarafından kararın duruşmalı olarak temyiz istemi üzerine duruşma günü belirlenerek sanık müdafilerine meşruatlı davetiye çıkarılmasına rağmen belirlenen gün ve saatte hazır bulunmadıkları anlaşıldığından duruşmasız olarak yapılan temyiz incelemesinde;
Mahalli mahkemece verilen hükmün 5271 sayılı CMK`nun 35/2, 260, 6284 sayılı Kanunun 2/1-d ve 20/2. maddeleri gözetilerek Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına tebliği üzerine anılan kurum vekili tarafından da temyiz edildiği anlaşılmakla, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
1- Sanık … hakkında yeni doğan bebeğini nitelikli kasten öldürme suçundan açılan kamu davasında, 6284 sayılı Kanunun 2/1-d ve 20/2. maddeleri uyarınca Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının bu suçun zarar göreni olduğu, bu sıfatının gereği olarak CMK’nun 233 ve 234. maddeleri gereğince kovuşturma evresinde sahip olduğu davaya katılma ve öteki haklarını kullanabilmesi için duruşmadan haberdar edilmesi gerektiği halde, usulen dava ve duruşmalar bildirilmeden, davaya katılma ve CMK`nun mağdur ve katılanlar için öngördüğü haklardan yararlanma olanağı sağlanmadan yargılamaya devam edilerek yazılı biçimde hüküm kurulması,
2- Gerekçeli kararda sanık …‘ın “beden ve ruh bakamından kendini savunamayacak alt soyunu kasten öldürdüğünün sabit kabul edildiği” belirtilmesine rağmen, bir sonraki paragrafta yeni doğan bebeğine karşı bakım yükümlülüğünü yerine getirmemek suretiyle ihmali davranışla öldürme suçunu işlediği belirtilip hüküm fıkrasında TCK`nun 83/2-a-3 maddesi uyarınca ceza tayin edilmek suretiyle gerekçenin kendi içerisinde ve gerekçe ile hüküm arasında karışıklığa neden olunması,
Bozmayı gerektirmiş; Cumhuriyet savcısının, suçtan zarar gören Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı vekilinin ve sanık … müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmekle sair yönleri incelenmeyen hükmün ve aralarındaki irtibat nedeniyle sanık … hakkındaki suç delillerini yok etme suçundan verilen beraat hükmünün de öncelikle bu sebeplerden dolayı tebliğnamedeki düşünce gibi BOZULMASINA, 24.10.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/528 Karar : 2017/706 Tarih : 8.03.2017
-
TCK 83. Madde
-
Kasten Öldürmenin İhmali Davranışla İşlenmesi Suçu
Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıklar Güven Güden ve …‘in maktul …‘a yönelik nitelikli kasten öldürme suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin, takdire ilişen cezayı azaltıcı sebeplerin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre bozma üzerine verilen hükümlerde düzeltme nedeni dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık … müdafiinin sübuta, suç vasfına, sanık … müdafiinin temyiz dilekçesi ve duruşmalı incelemedeki suç vasfına, lehe hükümlerin uygulanması gerektiğine, etkin pişmanlık ve cezasızlık hali bulunduğuna yönelen ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddiyle, 24.11.2015 günlü Resmi Gazetede yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarih, 2014/140 esas ve 2015/85 sayılı kararı ile 5237 sayılı TCK’nun 53. maddesinin iptal edilen bölümleri de nazara alındığında mahkemenin bu madde ile yaptığı uygulamalar yasaya aykırı ise de, bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, CMUK.nun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak hüküm fıkrasında yer alan 5237 sayılı TCK’nun 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin bölümün “Anayasa Mahkemesinin iptal kararındaki hususlar gözetilerek 5237 sayılı
TCK’nun 53/1-2-3 maddelerinin tatbikine” şeklinde, değiştirilmesine karar verilmek suretiyle DÜZELTİLEN, re’sen de temyize tabi hükümlerin tebliğnamedeki düşünce gibi ONANMASINA, 08/03/2017 gününde Üyeler … ve …‘ın sanık …‘in eyleminin TCK’nun 83/2-b maddesi kapsamında olduğundan hükmün bozulması gerektiği yönündeki karşı oyları ve oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY:
Sanıkların daha önceden çaldıkları bir araçla, hayvan hırsızlığı yapmak amacıyla, maktulün bekçiliğini yaptığı kurbanlık satışı yapılan yere gece saat 23:00 sıralarında geldiklerinde, maktulün sanıkları fark ettiği, maktulün, sanıkların önlerine çıkarak elindeki tabancası ile havaya doğru bir el ateş ettiği, direksiyonda bulunan sanık …’in aracı maktulün üzerine sürerek ona çarptığı, maktulün aracın altına sıkışıp kaldığı, sanıkların, maktulü aracın altından çıkarmaya çalıştıkları ancak bunu başaramadıkları, bu aşamada maktulün henüz yaşamakta olduğu, sanıkların zaten çalıntı olan aracı, maktul aracın altında iken öylece bırakıp gittikleri, yardım için başka herhangi bir girişimde bulunmadıkları, maktulün aracın çarpması sonucu hemen değil aracın altında iken aracın göğüs ve karın kısmına denk gelen yerinin basısı sonucu öldüğü anlaşılan olayda, Dairemizin çoğunluğu ile aramızdaki uyuşmazlık direksiyonda olmayan şoför mahallinin yanında oturan sanık …’ın çoğunluk görüşünde olduğu gibi Türk Ceza Kanunu 37. maddesi kapsamında öldürme suçuna iştirak ettiği mi? yoksa eyleminin bizim görüşümüzde olduğu gibi Türk Ceza Kanununun 83/3 maddesi kapsamında mı? kaldığı noktasında toplanmaktadır.
Sanıkların olay yerine hırsızlık yapmak amacıyla geldikleri konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Sanıklar olay yerine birlikte ve hırsızlık yapmak amacıyla gelmişlerdir. Öldürme suçu konusunda önceden anlaşmaya vardıklarını söylemek mümkün değildir. Çoğunluk görüşünde olduğu gibi öldürme suçu konusunda fikir ve irade birliği içerisinde değillerdir. Ani gelişen bir olayda, direksiyonda bulunan sanığın eylemine diğer sanık …’ın TCK’nun 37. maddesi kapsamında katıldığını söylemek mümkün olmadığı gibi, TCK’nun 39. maddesi kapsamında bir yardımdan da bahsetmek mümkün değildir. Bu durumda kullandığı araçla maktule çarpan sanığın yanında olan diğer sanığın durumu ne olacaktır.? Burada sanık …’ın eyleminin
TCK’nun 83/3 maddesi kapsamında kaldığını değerlendirmekteyiz. Somut olayda sanık …’ın sorumluluğunun maktule araçla çarpıldıktan sonra başladığını kabul etmek durumundayız. Sanık …’ın, maktulün araç altında kaldığını, bir şekilde müdahale yapabilecek yerlere bildirmesi halinde maktulün kurtulması mümkündür. Çünkü çarpma sonrasında maktulün canlı olduğu anlaşılmaktadır. Maktul sabaha kadar araç altında kalmasının etkisiyle ölmüştür. Bu açıklamalar ışığında sanık …’ın eyleminin TCK’nun 83/3 maddesi kapsamında olduğunu, yerel Mahkeme kararının bu gerekçeyle bozulması gerektiğini düşündüğümüzden, sayın çoğunluğun sanık …’ı TCK’nun 37. maddesi delaletiyle kasten öldürme suçundan cezalandırmasına dair yerel Mahkeme kararını onamasına dair görüşüne katılmıyoruz.
YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/3338 Karar : 2017/655 Tarih : 6.03.2017
-
TCK 83. Madde
-
Kasten Öldürmenin İhmali Davranışla İşlenmesi Suçu
1-)Mahalli mahkemece verilen hükmün 5271 sayılı CMK’nun 35/2, 260, 6284 sayılı Kanunun 2/1-d ve 20/2 maddeleri gözetilerek Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına tebliği üzerine anılan kurum tarafından da temyiz edildiği anlaşılmakla;
Sanık … (…) … hakkında … çocuğunu kasten öldürme suçundan açılan kamu davasında 6284 sayılı Yasanın 2/1-d ve 20/2 maddeleri uyarınca Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının bu suçun zarar göreni olduğu, bu sıfatının gereği olarak CMK’nun 233 ve 234. maddeleri gereğince kovuşturma evresinde sahip olduğu davaya katılma ve öteki haklarını kullanabilmesi için duruşmadan haberdar edilmesi gerektiği halde, usulen dava ve duruşmalar bildirilmeden, davaya katılma ve CMK’nun mağdur … katılanlar için öngördüğü haklardan yararlanma olanağı sağlanmadan yargılamaya devam edilerek yazılı biçimde hüküm kurulması,
2-)Sanık … (…) …‘ın, çocuğunu kasten öldürme suçundan TCK’nun 82/1-d, e ve 62. maddeleri uyarınca müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin 17.09.2012 tarihli, 2011/198 esas ve 2012/118 karar sayılı hükmün sanık müdafilerinin temyizi üzerine yapılan incelenmesi sonunda Dairemizin 27.01.2014 tarihli, 2013/3474 esas ve 2014/263 karar sayılı ilamıyla “Oluşa ve dosya içeriğine göre, sanık …’nin, nişanlısı … ile cinsel ilişkiye girmesi sonucu hamile kaldığı, hamile olduğunu ailesinden ve çevresinden gizlediği, 24.08.2008 günü gece vakti doğum sancılarının başlaması üzerine annesi…’ye tuvaletini yapamadığını, kasıklarının ağrıdığını söylediği, annesinin bu durumu babası …’ye anlattığı, sanığın sancılarının artması nedeniyle gece yarısından sonra sanığın babası …’nin kullandığı araçla hastaneye gitmek üzere yola çıktıkları, yolda bir süre gittikten sonra sanığın tuvaleti geldiğini söyleyerek aracı durdurup, aşağıya indiği ve yolun karşısına geçerek burada doğum yaptığı, canlı olarak doğurduğu bebeğin göbek kordonunu koparttıktan sonra olduğu yerde bırakıp tekrar araca bindiği, bir süre daha araçla gittikten sonra tekrar aracı durdurduğu ve araçtan inerek iç çamaşırı içerisinde bulunan kanlı bezi yol kenarına attığı ve tekrar araca bindiği, hastaneye gittiklerinde kendisini muayene eden doktorun sanığa hamile olup olmadığını sorduğu, sanığın hamile olmadığını, her ay adet gördüğünü söyleyip doğum yaptığını gizlediği, durumunun ağırlaşması nedeniyle il merkezinde bulunan hastaneye ambulansla sevkedildiği, burada doktorun, sanığın doğum kanalında bebeğin kordonunun sarktığını görünce, sanığa gerekli müdahaleyi yaptıktan sonra sanığa doğurduğu bebeğin nerede olduğunu sorduğu, sanığın ısrarla doğum yapmadığını söylediği, doktorun polise haber vermesi üzerine, polisin sanığın ifadesine başvurduğu, sanığın polise doğurduğu bebeği köyden hastaneye geldikleri sırada yol kenarına bıraktığını söylemesi üzerine yapılan araştırma sonrasında saat 05.10 sıralarında bebeğin canlı olarak, çıplak, göbek bağı üzerinde ve yüzüstü yatar vaziyette jandarma görevlileri tarafından bulunduğu hemen hastaneye götürüldüğü sırada öldüğü, Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesinin 21.11.2008 gün ve 2908 sayılı raporuna göre miyadında gelişim gösteren bebeğin yaşama yeteneğinin bulunduğu, ilerlemiş çürüme nedeniyle bebeğin canlı doğup doğmadığının ve canlı doğduysa ölüm nedeninin tespit edilemediğinin bildirildiği; sanığın Cumhuriyet Savcılığında müdafii huzurunda alınan ifadesinde “çocuğun öleceğini biliyordum, ölmesi amacıyla almadım, çocuğun ölmesini istedim”, sanığın babası …’ın sanık sıfatıyla müdafii huzurunda Cumhuriyet Savcılığında alınan ifadesinde “jandarma ile birlikte çocuğu bulduk, ilk bulduğumuzda sağ idi, ben hareket ettiğini gördüm”, Sulh Ceza Mahkemesinde yapılan sorgusunda “ben bebeği gördüm, bebeği gördüğümde sağ idi, kolunu kıpırdatıyordu, jandarma bebeği sararak hastaneye getirdi”, jandarma uzman çavuş …’ın kovuşturma aşamasında mahkemede alınan ifadesinde “bebek yüzüstü yatıyordu ve kollarını kıpırdatarak irkilme hareketi yaptı, hastaneye gelirken bebek işaret parmağımı sıkmıştı” şeklindeki beyanları birlikte değerlendirildiğinde, canlı olarak doğan ve yaşama kabiliyeti bulunan bebeğin, sanık tarafından öleceği bilindiği halde ölüm
sonucunun gerçekleşmesi amacıyla doğduğu şekilde bırakıldığı ve ölümün bebeğin sağlığı açısından oluşan olumsuz koşullar nedeniyle gerçekleştiği olayda;
Sanığın yükümlü olduğu bakım, koruma ve gözetime ilişkin icrai davranışları gerçekleştirmemesi nedeniyle, öldürme suçunu ihmali davranışla işlediği anlaşılmakla, 5237 sayılı TCK’nun 83. maddesi uyarınca cezalandırılması gerektiği” gerekçesiyle bozulmasına, bozma ilamına 12.03.2014 tarihli oturumda uyulmasına ve somut olayda olası kast hükümlerinin uygulanmasının mümkün olmamasına rağmen, sanık hakkında ihmali davranışla öldürme suçundan TCK’nun 83/3 maddesi ile belirlenen temel cezadan, eylemin olası kastla işlendiği gerekçesiyle aynı Kanunun 21/2. maddesi uygulanmak suretiyle indirim yapılması,
Usule aykırı, sanık müdafileri ile şikayetçi … vekilinin ve Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmekle, sanık hakkında kurulan hükmün sair yönleri incelenmeksizin öncelikle bu nedenlerle tebliğnamedeki düşünce gibi BOZULMASINA, 06/03/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/5501 Karar : 2017/185 Tarih : 30.01.2017
-
TCK 83. Madde
-
Kasten Öldürmenin İhmali Davranışla İşlenmesi Suçu
Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık …‘nin öz oğlu maktul …`yi öldürme suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde bozma nedeni saklı kalmak üzere suç niteliği tayin, cezayı azaltıcı takdiri indirim sebebi takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle değerlendirilip reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma nedenleri dışında isabetsizlik görülmediğinden, sanık müdafiinin eksik incelemeye yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine ancak;
1)Oluşa, mevcut deliller ve dosya kapsamına göre, sanığın çocuğunu sağ doğurduktan sonra göbek kordonunu bağlamaksızın önce monta sarıp sonrasında bu montu poşete koyup poşetin ağzını bağlayarak evin bahçesinde bulunan odunluğa koyduğu ve iki gün sonra çocuğun konulduğu yerde ölü olarak bulunduğu olayda, maktulün bırakıldığı yer, koşullar ve olayın oluşumuna göre ölümün beklenilir bir sonuç olup mutlak ve kaçınılmaz olduğu anlaşılmakla, sanık hakkında TCK.nun 83. maddesinin uygulanması,
2)Suçun aynı zamanda çocuk ve beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi dolayısıyla TCK.nun 82/1-d bendinin yanında TCK.nun 82/1-e. maddesinin ayrıca uygulanması gerekirken uygulanmaması,
3)TCK’nun 53. maddesi yönünden, Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarihli Resmi Gazete`de yayınlanarak yürürlüğe giren iptal kararı doğrultusunda yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükmün CMUK`nun 326/son maddesi uyarınca ceza miktarı itibariyle kazanılmış hak saklı kalmak üzere tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak BOZULMASINA, 30/01/2017 gününde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/34362 Karar : 2015/40853 Tarih : 25.12.2015
-
TCK 83. Madde
-
Kasten Öldürmenin İhmali Davranışla İşlenmesi Suçu
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Türk Ceza Kanununun 97. maddesinde düzenlenen terk suçunun birinci fıkrasında, yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan ve bu nedenle koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan bir kimseyi kendi hâline terk etmek suç olarak tanımlanmış, terk olgusu bağımsız bir suç olarak kabul edilmiştir. Suçun mağduru, yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan kimse, faili ise, bu kimseler üzerinde kanundan veya sözleşmeden kaynaklanan koruma ve gözetim yükümlülüğü yüklenen kişilerdir. Yükümlülüğün kanundan kaynaklanıp kaynaklanmadığını tespitte, 6284 sayılı Ailenin Korunmasına ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu başta olmak üzere ilgili kanunlardan yararlanılırken, sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüğün belirlenmesinde, sözleşmenin kapsamı ve içeriği esas alınır. Sözleşme şekle bağlı değildir. Yazılı ya da sözlü olabileceği gibi gönüllü üstlenme şeklinde fiili durumdan da kaynaklanabilir. Hekim, hemşire, hasta bakıcı, çocuk/bebek bakıcısı, hizmetçi, gezi rehberi, öğretmen gibi kişiler, sözleşmenin içeriğine göre koruma ve gözetim yükümlüsü sayılabilir.
Bu suçla korunan hukuki değer, insanın yaşama ve vücut bütünlüğü hakkının yanı sıra koruma ve gözetim yükümlülüğü olan kişilerin bu görevlerini yerine getirmelerinin sağlanması ve bu sayede ortaya çıkacak sosyal fayda düşüncesidir.
Suçun maddi unsuru yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan ve bu nedenle koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan mağdurun “kendi haline terk edilmesidir”. Suç bağlamında “kendi haline terk”, failin, mağdurla olan fiili ilişkisini geçici ya da sürekli şekilde kesmesi ve mağduru egemenlik alanının dışına çıkarması, bu bağlamda kendi haline bırakmasıdır. Bu suç “kendi haline terk” gerçekleştiği anda tamamlanır. Terk süresi uzun veya kısa olabilir. Burada önem taşıyan husus, terk süresinin mağdur için tehlike yaratma hususunda yeterli olup olmadığıdır. Kişinin kendi haline terk edilmesi, koruma ve gözetim altında bulunanın, bu yükümlülüğü üstlenmiş olan kişi tarafından herhangi bir yerde korumadan yoksun hale getirilmesidir.
Terk fiilinin, fail dışında, koruma ve gözetim yükümlülüğünü üstlenebilecek durumda olan ve bu iradeyi taşıyan kişilerin inisiyatif kullanabilecekleri biçimde ve ortamda gerçekleştirilmesi halinde bu suç oluşmaz.
Suçun oluşumu için, failin mağduru, koruma ve gözetim yükümlülüğü üstlenebilecek durumdaki bir kişi veya kurumun kontrolüne bırakmaksızın “mağduru kendi haline terk” fiilini gerçekleştirmesi veya terk anı itibariyle bu yükümlülüklerin kim tarafından taşınacağının belirsiz olması gerekir.
Terk suçu kasten işlenebilen bir suçtur. Faildeki saikin önemi yoktur. Fail yaşı, hastalığı dolayısıyla kendisini idare edemeyecek durumda olan ve bu nedenle yasa, sözleşme, doğal bağlılık ilişkisi veya fiili bir nedenden dolayı koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan kişiyi terk etme bilinç ve iradesiyle hareket etmelidir. Başka bir deyişle fail, “kendi haline terk” eyleminden doğacak neticeyi bilmeli ve istemelidir.
Mağdurun kendi haline terk edilmesi, icrai ya da ihmali davranışla gerçekleştirilebilir. Terk suçu, gerçek ihmali suçtur ve kanunda tarif edilen belli bir emredici davranışın (terk etmeme) kasten yerine getirilmemesi ile oluşur.
Failin, her bir mağdura karşı ayrı ayrı bakma, koruma ve gözetme yükümlüğü bulunduğundan, birden fazla kişinin suçun mağduru olması durumunda gerçek içtima kuralı uygulanır. Zincirleme suça ilişkin hüküm uygulanamaz.
Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi suçu ise Türk Ceza Kanununun 98. maddesinde “(1)Yaşı, hastalığı veya yaralanması dolayısıyla ya da başka herhangi bir nedenle kendini idare edemeyecek durumda olan kimseye hâl ve koşulların elverdiği ölçüde yardım etmeyen ya da durumu derhâl ilgili makamlara bildirmeyen kişi, bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2)Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi dolayısıyla kişinin ölmesi durumunda, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur” şeklinde düzenlenmiştir.
Aynı suç 765 sayılı TCK`nın 476. maddesinde “Bir kimse yedi yaşından aşağı bir sabiyi veya müptela olduğu akıl veya beden hastalığından dolayı kendini idare edemeyen bir kimseyi terkedilmiş bulupta derhal ait olduğu daireye veya Hükümet memurlarına malumat vermekte ihmal ederse beş liradan elli liraya kadar ağır cezayı nakdi ile cezalandırılır.
Bir mecruha veya sair tehlikede bulunan bir kimseye yahut ölü veya ölüye benzer bir cesede tesadüf edipte mümkün olan yardımı yapmakta veya derhal ait olduğu daireye veya Hükümet memurlarına malumat vermekte ihmal eden kimse hakkında dahi aynı ceza tertip olunur.” şeklinde düzenlenmiştir.
Görüleceği üzere yeni kanunda eski kanundan farklı olarak, yaş sınırı koymak yerine yaş nedeniyle kendini idare edemeyecek durumda olan kimse tabirine yer verilmiş ve yaşlıların da bu suçun mağduru olabileceği vurgulanmıştır. Ayrıca kendini idare edemeyecek durumda olmayı gerektiren sebepler sınırlı olarak sayılmamış, “başka herhangi bir nedenle” ibaresi konularak belirtilenler dışındaki durumlarda da kişilerin yardıma muhtaç olabileceği varsayılarak kapsam genişletilmiştir.
Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi suçu ile korunmak istenen hukuki değer, kişilerin yaşam hakkı ve vücut bütünlüğünün korunmasıdır. Ayrıca bu suçla, toplumda birlikte yaşayan bireylerin, yaşı, hastalığı veya yaralanması dolayısıyla ya da başka herhangi bir nedenle kendini idare edemeyecek durumda olan kimseye “ahlaki ve sosyal bir ödev” olan yardım ve bildirim yükümlülüklerini yerine getirmeleri amaçlanmış ve toplumsal dayanışmanın bu suretle yaşatılması hedeflenmiştir.
Yardım veya bildirim yükümlülüğü medeni toplumlarda toplumsal ve sosyal hayatın gerekliliklerinden kaynaklanmaktadır. Bireylerin, zayıfları koruma ve yardım etme görevinin bulunduğu kabul edilir. Ayrıca bu yükümlülüklerin ahlaki bir yönü de vardır. Bu düzenleme ile bireylerin yardıma muhtaç olduğu durumlarda, diğer kişiler bakımından yardımda bulunma ya da en azından ilgili makamlara durumu haber verme mecburiyeti getirilip, yardıma hukuki bir nitelik kazandırılarak, aykırı davranışlar cezai yaptırıma bağlanmıştır.
Suçun maddi unsuru yaşı, hastalığı veya yaralanması dolayısıyla ya da başka herhangi bir nedenle kendini idare edemeyecek durumda olan bir kimseye hal ve koşulların elverdiği ölçüde “Yardım etmemek” yada “durumu derhal ilgili makamlara bildirmemek” şeklindeki ihmali davranışlardır. Kanun koyucu iki tür ihmali davranış öngörmüştür. Bunlardan birinin varlığını suçun oluşumu için yeterli görmüştür. Burada seçimlik hareketli bir suç söz konusu olup, her iki harekette ihmali niteliktedir.
Failin yardım etmeme nedeniyle sorumlu tutulabilmesi, failin kendisini veya bir başkasını tehlikeye sokmadan, olanakları, gücü ve yeteneğiyle orantılı biçimde, hal ve koşullara göre yardım yapmasının mümkün olduğunun tespitine bağlıdır. Yardım yapmanın mümkün olduğu sonucuna varıldığında, bu yardımın biçimi ve kapsamı, somut olayın özelliklerine göre, bu bağlamda failin kişisel ve fiziksel özellikleri ile deneyimi, bilgisi, sahip olduğu araçlar, tehlikenin boyutu, ayrıca ani gelişen olaylarda failin şoka girip girmediği de gözetildikten sonra mahkemece takdir edilecektir. Failden beklenen yardım, mağdur için halen var olan zarar ve tehlikenin genişlememesine yönelik ve buna uygun olan koruyucu faaliyetler olabilir. Ancak yardımın yeterli olamayacağı belli ise, failin sorumluluktan kurtulması için durumu derhal ilgili makamlara bildirmesi gerekir. Bildirim yükümlülüğü, iletişim vasıtası cihazlarla, el kol hareketleri ile yazılı veya sözlü olarak yahut herhangi bir biçimde yerine getirilebilir. Belirtilen durumlara maruz kalmış bir kimseyle karşılaşan kişinin hal ve koşullara göre öncelikle mağdura yardım etmesi, mümkün olmaması veya yardımın yetersiz kalacağının anlaşılması halinde ise durumu derhal ilgili makamlara bildirmesi gerekir. Hemen belirtmek gerekir ki, başkalarının yardım veya bildirimde bulunması, failin yardım veya bildirimde bulunmasını gereksiz kılmış ise, bu durumda bu suçun oluştuğundan söz edilemez.
Bildirimin derhal yapılması, hal ve koşullara göre en uygun bildirme yönteminin tercih edilerek yükümlülüğün gecikmeye meydan vermeksizin durumun ilgili makamların bilgisine iletilmesidir. İlgili makamlardan maksat ise soruşturma yapmakla görevli adliye ve kolluk makamları ile durumu adli makamlara bildirmekle yükümlü diğer resmi kurumlardır.
Suçun mağduru, yaşı, hastalığı veya yaralanması dolayısıyla ya da başka herhangi bir nedenle kendini idare edemeyecek durumda olan bir kimsedir. Mağdur yaşayan gerçek bir kişi olmalıdır. Suç tipinde mağdurun yaşı, yaralanması veya hastalığı tek başına mağduriyet için şart olarak öngörülmemiştir. Suçun oluşumu için ayrıca mağdurların sayılan sebeplere bağlı olarak kendilerini idare edememesi gereklidir. Mağdurun ne sebeple yardıma muhtaç olduğunun ise önemi yoktur.
Kendini idare edemeyecek durumda olma hali ile kastedilen, mağdurun, bir başkasının yardımı olmadığı takdirde, hayatına, sağlığına veya vücut bütünlüğüne yönelik ağır bir tehlikenin mevcudiyeti olması şeklinde anlaşılmalıdır.
Suçun faili olaya sebebiyet veren kişi dışındaki herkes olabilir. Failin, mağdurun yardıma muhtaç hale gelmesine kasta veya taksire dayalı hareketiyle neden olması halinde, failden yardım veya bildirimde bulunması beklenemez; bu nedenle fail sadece işlediği suçtan sorumlu olur. Ancak olaya sebebiyet veren kişi, mağdura yardım konusunda kendiliğinden inisiyatif almış, bu nedenle başkalarının yardım etmesine ve resmi mercilere bildirmesine engel olmuş ve buna rağmen yardımı gerçekleştirmemiş ise, kendiliğinden üstlendiği yardım yükümlülüğünü yerine getirmediği için, fail olarak bu suçtan sorumlu tutulmalıdır.
Fail mağduru koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan bir kişi ise, bu durumda terk suçundan söz edilebilir. Failin neticeyi önleme konusunda hukuki bir yükümlülüğü mevcut ise yükümlülüklere aykırı davranışların, diğer şartların da mevcut olması halinde 83. maddede düzenlenen kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi ya da 88. maddede düzenlenen kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi suçu kapsamında değerlendirilmesi gerekir.
Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi suçunun konusu, madde metninde belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmemesi halinde mağdurun yaralanması veya zarar görmesidir. Yükümlülüklerin yerine getirilmemesi nedeniyle mağdurun ölmesi halinde ikinci fıkra hükümleri uygulanır.
Maddenin birinci fıkrasında “tehlike suçu” olarak düzenlenen bu suçun manevi unsuru kasttır. Fail, mağdurun kendini idare edemeyecek durumda olduğunu, yardım veya bildirimde bulunduğu takdirde tehlikenin ortadan kaldırılabileceğini bilecek ve buna rağmen bu yükümlülükleri yerine getirmemeyi isteyecektir.
Maddesinin ikinci fıkrasında, netice sebebiyle ağırlaşmış suç haline ilişkin düzenlemeye yer verilmiştir. Buna göre yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi dolayısıyla kişinin ölmesi durumunda faile ikinci fıkradaki ağırlaştırılmış ceza uygulanacaktır. Ancak failin bu ağır sonuçtan sorumlu tutulabilmesi için TCK’nın 23. maddesi uyarınca netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekir.
Suç tehlike suçu olmasının yanı sıra ihmali suç niteliğindedir. İhmal kesintisiz bir nitelik taşıdığından, diğer yandan sonuca ulaşmamış bir ihmali hareketi değerlendirebilmek ve hangi sonuca yöneldiğini anlayabilmek imkânı bulunmadığından, bu suça teşebbüs mümkün değildir.
Yardım veya bildirim yükümlülüğüne aykırı davranan her kişinin ihmali davranışı ayrı bir suçu oluşturacağı için prensip itibariyle bu suçta şeriklik mümkün değildir. İstisnai olarak ortaklık ancak, yardım veya bildirim yükümlülüğü bulunmayan, dolayısıyla, fail olmayan bir kişinin bu konuda yükümlülüğü bulunan faili azmettirmesi suretiyle mümkün olabilecektir.
Fail maddede öngörülen seçimlik ihmali davranışların ikisini birden gerçekleştirdiğinde, bir başka deyişle hem yardım hem de bildirim yükümlülüklerini ihlal ederse, tek bir suçtan sorumlu olur. Ayrıca yardıma muhtaç birden fazla kişi mevcutsa, aynı neviden fikri içtima kuralı uyarınca tek bir cezaya hükmedilmekle birlikte, bu ceza TCK`nın 43/2. maddesi gereğince artırılır. Öngelen tehlikeli durum nedeniyle mağdurun kendini idare edemeyecek duruma gelmesine fail neden olmuşsa ve bu nedenle ölüm gerçekleşmişse, anılan Kanunun 83. maddesinde tanımlanan ihmal suretiyle kasten öldürme suçundan sorumlu tutulması gerekir.
Yargılamaya konu somut olayda;
Sanığın, eşi olan ve ayrıca mahkeme kararı ile hakkında kısıtlama kararı verilen mağdur E.. C..’nın vasisi olduğu, diğer mağdur A.. C..’nın da babası olduğu, her iki mağdur üzerinde koruma ve gözetim yükümlülüğünün bulunduğu, sanığın 2006 doğumlu çocuğu A.. C..`yı hezeyanlı bozukluk hastalığı nedeniyle hakkında kısıtlama kararı verilen mağdur E.. C.. ile birlikte yazlık olarak kulllandıkları evlerinde yalnız bırakarak yanlarına gelip gitmediği, ihtiyaçlarını karşılamadığı yolundaki iddianın ispatlanması halinde, sanığın bu kişilere yönelik bakım ve gözetim yükümlülüğü bulunduğundan eyleminin terk suçunu oluşturacağı, yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi suçunun unsurlarının oluşmayacağı saptanmıştır.
Bu durumda öncelikle;
Soruşturma aşamasında dinlenen tanıklar A.. K.. ve N.. D.. ile mağdur E.. C.. hakkında şikayet dilekçesi veren komşuların tanık sıfatıyla dinlenerek, sanığın mağdurlar üzerindeki bakım ve gözetim yükümlülüğünü yerine getirip getirmediği hususunun açıklığa kavuşturulması gerekirken, kovuşturma aşamasında bu tanıklardan A.. K.. ve N.. D..`in dinlenmelerinden vazgeçilerek, ayrıca sanığın mağdurları bırakıp gittiğini, ilgilenmediğini, sanığın eşi olan mağdur E.. C..’nın da site sakinlerine zarar verip huzursuz ettiğini bildirip şikayetçi olan komşuları çağrılıp dinlenmeden eksik araştırma ve yetersiz gerekçeyle beraat kararı verilmesi,
Kanuna aykırı ve katılanlar E.. C.. ve A.. C.. vekillerinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki onama düşüncesinin reddiyle HÜKÜMLERİN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/5441 Karar: 2016/1144 Tarih: 09.03.2016
-
TCK 83. Madde
-
Kasten Öldürmenin İhmali Davranışla İşlenmesi Suçu
Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın maktüle yönelik eyleminin sübutu kabul, cezayı azaltıcı bir sebep bulunmadığı takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma nedenleri dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin teşdide, takdiri indirim uygulanması gerektiğine yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
1- ) Oluşa ve dosya kapsamına göre; sanığın sevk ve idaresindeki araçla hızlı bir şekilde kavşağa girip yolun sağ tarafında dönmek istediği sırada yaya geçidinden geçmekte olan maktüle çarpıp kaçtığı olayda; 83/2-c hükmü de nazara alınarak dava dosyasının Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas dairesine gönderilerek, otopsi raporundaki bulgular ve maktulün ölüm nedenine göre, sanığın çarptığı maktülün olaydan sonra en yakın sağlık kuruluşuna götürülerek tedavisinin yapılması veya sanık tarafından sağlık görevlilerine haber verilmesi durumunda da ölüm sonucunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinin tespiti ile sonucuna göre, sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiğinin düşünülmemesi,
2- ) Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın son fıkrası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin uyarınca, 5271 Sayılı CMK’nun 150,, 234, 239. maddeleri ile 5320 Sayılı Kanun’un 13. maddesine dayanılarak hazırlanan Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafii ve Vekillerin Görevlendirilmeleri ile Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin 8. maddesi gereğince, sanık için baro tarafından görevlendirilen zorunlu müdafii ücretinin sanıktan alınmasına hükmedilemeyeceği, bu ücretlerin Adalet Bakanlığı bütçesinde bu amaçla ayrılan ödenekten karşılanacağı gözetilmeksizin, yazılı şekilde zorunlu müdafii ücretinin sanıtan tahsiline karar verilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş olup, sanık müdafiinin, katılan vekilinin ve Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu sebeple yerinde görülmüş olduğundan, hükmün tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak BOZULMASINA, 09.03.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/4462 Karar: 2015/3456 Tarih: 25.02.2015
-
TCK 83. Madde
-
Kasten Öldürmenin İhmali Davranışla İşlenmesi Suçu
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanıklar B. E. ve A. K.’un bir nedene dayanmayan, sanık N. K.’ın kusura, bilirkişi raporlarının yetersiz olduğuna, hükmün bireyselleştirilmediğine, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi, hapis cezasının adli para cezası veya tedbire çevrilmesi, takdiri indirim nedenlerinin uygulanması gerektiğine, sanıklar müdafiinin ise kusura, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi, sanık N.K. hakkında paraya çevirme hükümlerinin uygulanması gerektiğine, ertelememe gerekçesinin yetersiz olduğuna ve katılanların zararlarının giderildiğine, katılanlar vekilinin ise; suçun TCK’nın 83 üncü maddesi kapsamında nitelendirilmesi gerektiğine, ceza miktarına, takdiri indirim nedenleriyle paraya çevirme hükümlerinin uygulanmaması gerektiğine ilişkin temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Olayın meydana geldiği, A..Çimento T.A.Ş.’ye bağlı çimento fabrikasında sanıklardan N. K.’ın genel müdür, sanık A. K.’un üretim şefi ve sanık B.E.’nun işletme müdürü olarak çalışmakta oldukları olay tarihinden bir gün önce, 54 metre uzunluğunda 4,20 metre iç çapında 1850 dereceye kadar ısıtılmakta olup, arıza vermesi üzerine duruşa (soğumaya) alınan, olay yeri tespit tutanağına göre de sıcaklığı yüksek olan ve aydınlatma imkanları yetersiz olduğu belirlenen döner klinker fırınının içerisindeki 20x20 ve kalınlığı 50 cm olan mangazit yapılı ve birbirine geçmeli ve her birinin ağırlığı 7 kg olan sürtünmeyle aşınıp yerinden çıkan veya aşınan tuğlaların, hilti makinesiyle taban çürütülerek tuğla boşlukları açılarak ilerleme metoduyla sıcaklık nedeniyle 20 şer dakikalık periyotlar halinde çalışılarak sökümü sırasında, yaklaşık olarak 4.5 tonluk sıcak tuğla kütlesinin çökmesi üzerine altında kalan iki kişinin vücutlarında kemik kırığı ve meydana gelen yanık sonucu ölümleriyle şikayetçi olmayan bir kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan olayda;
Olayın meydana geldiği, döner klinker fırınının tuğla söküm işinin yapılması sırasında işe başlanılmadan önce sanıklar N. K., A. K.ve B. E.’nun çalışma alanını gezip çalışma yönteminin ve çalışacak personelin belirlendiği, işyerine ait reflakter örme, sökme, taşıma ve emniyet talimatının A bölümü 6 ncı maddesinde tuğla sökümünün alttan yukarı doğru yapılması kural olarak belirlenip, yaklaşık her iki ayda bir olmak üzere uzun yıllardır aynı yöntem olan hiltiyle taban çürütmeyle boşluklar açılıp ilerleme metodu uygulandığı, oysa hızlı ve tehlikeli olan bu yöntem yerine daha yavaş ama daha güvenlikli olan karşıdan şişle vurarak tek sıra sökme metodu kullanılabileceği gibi Akçakale Çimento Anonim şirketinin de üyesi olduğu Çimento Endüstrisi İşverenler Sendikasının hazırlamış olduğu iş güvenliği eğitim videolarında işin doğru şekilde nasıl yapılacağının açıkça gösterildiği, buradaki belirlemelere göre, kafes veya uzaktan kumandalı cihazlar kullanılıp daha güvenli bir çalışma yöntemi benimsenmek yerine, uzun ve tehlikeli boşluklar açılma yönteminin benimsendiği, yukarıdan aşağıya (çalışma alanına) hilti titreşiminden veya genleşmeden vb. nedenlerden dolayı düşebilecek tuğla parçalarına karşı emniyet olarak üstten ağlar veya çelik çatılı iş iskeleleri kurularak çalışma alanın güvenli hale getirilmesi yerine sürekli hatalı bir yöntemin tercih edilip çalıştırma yapıldığı, olay günü de hazır olan sanıklar tarafından yöntem değişikliğine gidilmediği, bu yöntemin uygulandığı anlaşılmakla:
Dosya içinde mevcut iş müfettişi tarafından düzenlenen ve işyerine ait geçmiş teftişlere yapılan atfa göre, 2010 yılında aynı iş yerinde meydana gelen iş kazası sonrasında 06.10.2010 tarihinde yapılan teftiş nedeniyle düzenlenen raporda; işyerine ait döner fırın II tabir edilen 4x4 metre ebatlarında ve 80 metre uzunluğundaki tünelin iç kısımlarındaki reflakter tuğlalarının sökülmesi ve yerine yenilerinin döşenmesi işi yapılmakta iken işçilerin çalışmakta oldukları iskelenin üzerine yukarıdan beton parçalarının düşerek 2 işçinin öldüğü 1 işçinin yaralanmasıyla sonuçlanan olayın gerçekleştiğinin bildirilmesine göre; sözü edilen iş yerine ait iş teftiş dosyası getirtilip, yukarıda anlatılan ve sanıklarca benimsenen metodun eleştirilip terkedilmesi gerektiği ve alınması gerekli önlemlere ilişkin uyarıları içerip içermediği açıklığa kavuşturulup sanıkların önceki olay tarihinde de aynı fabrikada görevli olup olmadıkları belirlenip, aynı uyarıların yapıldığının belirlenmesi halinde olayda bilinçli taksirin koşullarının oluşup oluşmadığı karar yerinde tartışılıp sonucuna göre sanıkların hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden eksik araştırmayla yazılı şekilde karar verilmesi
Sonuç: Kanuna aykırı olup, katılanlar vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükümlerinin 5320 sayılı kanunun 8 inci maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321 inci maddesi uyarınca isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 25.02.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/12050 Karar: 2014/8460 Tarih: 07.04.2014
-
TCK 83. Madde
-
Kasten Öldürmenin İhmali Davranışla İşlenmesi Suçu
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre; sanıklar müdafii ve katılan vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1-Sanıklardan A. G.’ın Özel Gül Bahçesi Kreş ve Gündüz Bakım evini işlettiği, sürekli olarak işyerinde kalmadığı, yokluğunda kızı sanık Z. G.’ın işyerine baktığı ve fiilen de kreşin işlemlerinin Z. G. tarafından yürütüldüğü, sanık M. D.’ın da kreşte öğretmen olarak görev yaptığı, 2000 doğumlu olan maktul K. K.’ın bu kreşe devam ettiği, kreşin ilk katında bulunan dolapların yarıyıl tatili sırasında üst kata çıkartıldığı, ancak herhangi bir şekilde duvara sabitlemesinin yapılmadığı, olay günü maktul küçüğün sınıfında bulunan duvara sabitlenmeyen dolaptan birşeyler almaya çalıştığı sırada dolabın üzerine düşmesi sonucu öldüğü olayda, sanıkların eylemlerinin TCK’nın 85/1. maddesinde düzenlenen taksirle öldürme suçunu oluşturduğu gözetilmeksizin kararın gerekçesinde sanıkların eylemlerinin TCK’nın 83/1. maddesinde düzenlenen kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi suçunu oluşturduğu belirtildikten sonra hüküm fıkrasında taksirle öldürme suçundan mahkumiyet kararı verilmesi suretiyle gerekçe ile hüküm fıkrası arasında çelişkiye neden olunması,
2-5237 sayılı TCK’nın 50/4. maddesinin sanıklar hakkında uygulanıp uygulanmamasına karar verilirken, sanığın kişiliği, sosyal ve ekonomik durumu, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlık ve suçun işlenmesindeki özellikler nazara alınarak, dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlar isabetle değerlendirilip, denetime olanak verecek ve somut gerekçeler de gösterilmek suretiyle takdir hakkının kullanılması gerektiği gözetilmeden, bir kişinin ölümüyle sonuçlanan kazanın oluşumunda kusurlu olan sanıkların eylemlerinde bilinçli taksir koşullarının bulunmaması nedeniyle hükmolunan hapis cezalarının uzun süreli olmasının adli para cezasına çevrilmesine engel oluşturmayacağı da nazara alınmadan, “Sanıkların kişilik özellikleri, sosyal ve ekonomik durumları ve suçun işlenmesindeki özellikler nazara alınarak hakkında 5237 sayılı TCK’nın 50. maddesi gereğince taksirli suçtan verilen hapis cezasının para cezasına çevrilmesine takdiren yer olmadığına” şeklindeki; dosya kapsamına uygun düşmeyen, yasal olmayan ve yeterli olmayan gerekçelerle sanıklar hakkında hükmolunan uzun süreli hapis cezalarının adli para cezasına çevrilmemesine karar verilmesi,
3 - UYAP’tan 04.03.2014 tarihinde alınan nüfus kayıt örneğine göre; sanık A. G.’ın hükümden sonra 16.12.2012 tarihinde öldüğü anlaşılmakla, bu sanık hakkında TCK’nın 64/1. maddesi gereğince değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
Sonuç: Kanuna aykırı olup, sanıklar müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 07.04.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/9186 Karar: 2014/5503 Tarih: 05.03.2014
-
TCK 83. Madde
-
Kasten Öldürmenin İhmali Davranışla İşlenmesi Suçu
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılan vekilinin sanığın eyleminin 83. maddesi kapsamında kaldığına ilişkin sanık müdafiinin ise bir nedene dayanmayan temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Sanık sürücü A. A.’in yönetimindeki kamyonet ile gündüz vakti, asfalt kaplı, iki yönlü, etrafında görüşü engelleyici herhangi bir cismin bulunmadığı, virajlı dar köy yolunda seyir halindeyken, olay mahalline geldiğinde karşı yönden gelen sürücü İ. K.’ın yönetimindeki motosikletle karşılıklı çarpışması sonucu İ. K.’ın öldüğü, sanığın kazadan sonra kaçtığı ve kamyonetin tamponunu değiştirdiği, kaza tespit tutanağında çarpma noktasının kamyonetin seyir şeridinde yol kenarına 2 metre mesafede gösterildiği, kamyonetin tamponunun değiştirilmiş olması nedeniyle kamyonetin çarpışma öncesi yoldaki konumunun net olarak belirlenemediği olayda; tanıkların beyanlarından ölenin olaydan hemen sonra yaralı vaziyette hastahaneye kaldırıldığının anlaşılması karşısında, TCK’nın 83. maddesinde düzenlenen kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi suçunun oluşmadığı, olayın gündüz vakti meydana gelmesi, görüşün tamamen açık olması, çarpışma noktasında yolun sadece 5 metre genişliğinde olması ve dosya içindeki fotoğraflar dikkate alındığında, artık olayın şerit tecavüzü sonucu değil karşılıklı çarpışma nedeniyle meydana geldiğinin kabulünün gerektiği, bu nedenle sanık ve ölen motorsiklet sürücüsünün eşit kusurlu olduğu anlaşılmakla,
1- Taksirli suçlar açısından temel cezanın belirlenmesinde TCK’nın 61/1, 22/4. madde ve fıkralarında yer alan ölçütlerden olan failin kusuru, meydana gelen zararın ağırlığı, suçun işleniş biçimi ile suçun işlendiği yer ve zaman nazara alınmak suretiyle TCK’nın 3/1. maddesi gereğince, işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde, maddede öngörülen alt ve üst sınırlar arasında, hakkaniyete uygun bir cezaya hükmolunması gerekirken, sanığın eşit kusurlu olduğu olayda, sanık hakkında temel ceza tayin edilirken, asgari hadden uzaklaşılması gerektiğinin gözetilmemesi,
2- Olaydan sonra yaralı motorsiklet sürücüsünü olay yerinde bırakarak kaçan, kamyonetinin tamponunu değiştirerek suç delillerini karartan ve olayın aydınlanmasını engellemeye çalışan sanık hakkında tayin edilen hapis cezasının, yaralı olarak hastahaneye kaldırılan motorsiklet sürücüsünün olaydan 12 gün sonra öldüğü de dikkate alındığında, adli para cezasına çevrilmemesi gerektiğinin gözetilmemesi,
3- Sanığa verilen 2 yıl hapis cezasının uzun süreli olması nedeniyle cezanın adli para cezasına çevrilirken yasal dayanağı olan TCK’nın 50/4 maddesinin gösterilmemesi suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 232/6. maddesine aykırı davranılması,
Sonuç: Kanuna aykırı olup, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 05.03.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.