0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Mahsup

Madde 63- (1) Hüküm kesinleşmeden önce gerçekleşen ve şahsi hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran bütün haller nedeniyle geçirilmiş süreler, hükmolunan hapis cezasından indirilir. Adlî para cezasına hükmedilmesi durumunda, bir gün yüz Türk Lirası sayılmak üzere, bu cezadan indirim yapılır.



TCK Madde 63 Gerekçesi

Maddeyle, mahkûmun suç nedeni ile şahsî hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran örneğin tutuklama gibi hâller nedeni ile geçirilen sürelerin mahkûmiyetten indirilmesi esası benimsenmiştir. Böylece teknik anlamda tutukluluk sayılmamakla beraber şahsî hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran tedbirlerin tümünün de tutukluluk gibi mahkûmiyet süresine mahsup edilmesi öngörülmüştür. Bu nedenle, madde metninde “hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran bütün hâller” ibaresi kullanılmıştır.

Maddede “hüküm kesinleşmeden önce gerçekleşen” ibaresi yer aldığından hükümlünün mahkûm edildiği suçtan başka bir fiilden dolayı yargılama nedeniyle hürriyetinin sınırlanmış olması hâlinde de mahsubun hangi koşul ile yapılabileceği gösterilmiştir.

Tasarıdaki maddenin ikinci cümlesinde yapılan değişiklikle, adli para cezasına hükmedilmesi durumunda, mahsubun bir gün karşılığı yüz Türk Lirası sayılmak suretiyle yapılacağı kabul edilmiştir.


TCK 63 Mahsup Yargıtay Kararları


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/689

  • TCK 63
  • TCK 63. maddenin kararda gösterilip gösterilmemesinin infaza etkisi

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 04.04.2003 tarihinde işlenen dolandırıcılık suçundan uyarlama yargılaması sonucunda hüküm kurulurken;

1-…

2-5237 sayılı TCK’nın 63. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesinin infazda karışıklık oluşturup oluşturmayacağının, buna bağlı olarak mahsubun kararda mı gösterilmesi, yoksa kararda bu hususun infaz aşamasında gözetilebileceğine temas edilmesiyle mi yetinilmesi gerektiğinin, Belirlenmesine ilişkindir.

..

5237 sayılı TCK’nın 63. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesinin infazda karışıklık oluşturup oluşturmayacağı, buna bağlı olarak mahsubun kararda mı gösterilmesi, yoksa kararda bu hususun infaz aşamasında gözetilebileceğine temas edilmesiyle mi yetinilmesi gerektiği; 94 Kararın diğer kısımlarına TCK’nın 142 ve CMK’nın 150. maddelerine ilişkin bölümlerde yer verilmiştir. 95 Kararın tekerrüre ilişkin kısmının özetine ve delillere TCK’nın 58. maddesine ilişkin bölümde yer verilmiş olduğundan, deliller ve söz konusu suç ile ilgili hukuki açıklamalar bu karardan çıkarılmıştır.

Tutuklama, ceza yargılamasının güvenli yürümesini ve amacına erişmesini sağlamaya yönelik ve yargılama hukuku açısından zorunlu hâllerde hâkimin verdiği karara dayanan bir önlemdir. Yargılamadaki amaca göre önleyici bir koruma önlemi olduğu kadar kişi özgürlüğü ve güvenliğini kısıtlayan bir içerik de taşımaktadır. Bu nedenle mukayeseli hukukta, sistemler ve sistemlerin dayandığı prensipler farklı olmakla birlikte, kendisine ceza verilmiş olan şahsın, bu cezasından daha önce sınırlandırılmış özgürlük sürelerinin hükmedilen cezasından indirilmesi kabul edilmiştir. Mevkufiyetin (tutukluluğun) mahsubu olarak adlandırılan bu kurumdan amaç, kendisine ceza verilmiş mahkûmun bu cezasından daha evvel çekilmiş, özgürlüğü sınırlayıcı önlemler nedeniyle özgürlüğünden yoksun kaldığı sürelerin tamamen veya kısmen indirilmesinden ibarettir.

Mahsubun hukuki esası hakkında, bu kurumun cezanın hafifletilmesi nedenlerinden biri olduğu, evvelce çekilmiş bir ceza olduğu, hususi af olduğu konusunda çeşitli görüşler bulunmakta ise de, mahsup, suçlu olduğu henüz kesin olarak bilinmeyen kişilerin özgürlüklerinden yoksun bırakılması dolayısıyla ortaya çıkan haksızlıkları gidermek için başvurulan ve kişisel özgürlükleri anayasal düzeyde güvence altına alan, önleyici amaçlarla yoksun bırakılan özgürlüğün iadesi için kabul edilen hukuki bir kurumdur. (Kayıhan İçel, Mevkufen Geçen Müddetin Ceza Mahkûmiyetlerinden Mahsubu, İstanbul Hukuk Fakültesi Mecmuası, Cilt: 29, Sayı: 3, s. 569)

1 Haziran 2005 tarihinde yürürlükten kaldırılan 765 sayılı TCK’nın 40/1. maddesindeki “Hüküm katiyet kesbetmeden evvel vukubulan mevkufiyet ceza mahkumiyetlerinden indirilir.” ve 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın 63. maddesindeki “Hüküm kesinleşmeden önce gerçekleşen ve şahsi hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran bütün haller nedeniyle geçirilmiş süreler, hükmolunan hapis cezasından indirilir. Adlî para cezasına hükmedilmesi durumunda, bir gün yüz Türk Lirası sayılmak üzere, bu cezadan indirim yapılır.” hükümleri ile, her iki Kanunda da mahsubun mecburiliği (hukukî) sistemi kabul edilmiştir. Bu sisteme göre, mahkûm kusuru ile tutuklu kalmış olsa dahi, tutukluluk süresinin verilen cezadan indirilmesi zorunludur. Bu sistemde hakimin görevi, indirim yapılması için gerekli yasal koşulların doğup doğmadığını kontrol etmekten, doğmuş ise yapılan indirimin hesabında hata yapılıp yapılmadığını denetlemekten ibarettir.

Ancak 765 sayılı TCK’nın 40. maddesindeki mevkufiyet (tutukluluk), teknik anlamda, tutuklama müzekkeresine dayanılarak özgürlüğün sınırlandırılması anlamında dar yorumlanmayıp, “Bir suç dolayısıyla suçlunun hürriyetinin sınırlandırılması mahiyetinde ve o maksatla geçirdiği süre” şeklinde geniş yorumlanmalıdır. Nitekim bu husus, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın 63.maddesinde, hükmün kesinleşmesinden önce gerçekleşen ve şahsi hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran bütün haller nedeniyle geçirilmiş sürelerin, hükmolunan hapis cezasından indirileceği hükme bağlanmakla, yasal bir temele oturtulmuştur.

Görüldüğü gibi, 765 sayılı TCK’nın 40 ve benzer düzenlemeleri içeren 5237 sayılı TCK’nın 63. maddeleri uyarınca, mahkûmiyet hükmü kesinleşmeden önce gerçekleşen tutukluluk veya özgürlüğün kısıtlanması sonucunu doğuran tüm süreler ceza mahkûmiyetinden indirilecektir.

Tutuklu kalınan sürenin mahkûmiyetten mahsup edilebilmesi için, tutukluluğun mahsup yapılacak suça konu mahkûmiyete ait olması gerekmeyip, sanığın tutuklu kaldığı suçtan dolayı verilecek hükmün kesinleşmesinden önce, işlemiş olduğu diğer bir suç nedeniyle de tutuklu kalınan sürenin mahsubu olanaklıdır. Burada önemli olan husus, mahsuba konu mahkûmiyete ait suçun, tutuklu kalınan suçtan verilen hükmün kesinleşmesinden önce işlenmesi olup, bunun da temel nedeni, sanığın daha önceden tutuklu kaldığı süreye güvenerek, yeniden bir suç işlemesine engel olmak düşüncesidir. Ceza Genel Kurulunun 28.05.2013 tarihli ve 42-272 sayılı kararında belirtildiği üzere; uyarlama yargılamasında yeni kanunun lehe sonuç doğurduğu belirlendiğinde sonraki kanuna göre uygulama yapılması, aksi belirlendiğinde ise önceki hükümde değişikliğe yer olmadığına, başka bir deyişle uyarlama davasının reddine karar verilmesi gerekir. Mahkeme, ulaştığı sonuca göre beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve davanın düşmesi kararlarından birine hükmedecek, uyarlama isteminin reddi hariç, usûlünce kesinleştiğinde, önceki hükmü ortadan kaldıracak ve gerektiğinde infaza konu olabilecek olan yeni kararın 5271 sayılı CMK’na göre hüküm fıkrasında bulunması zorunlu unsurları taşıması gerekecektir.

Diğer bir ifadeyle, uyarlama yargılaması sonucunda verilen ve önceki mahkûmiyet hükmünde değişiklik yapan yeni hüküm usulüne uygun biçimde kesinleştiğinde, öncekinin infaza dayanak tutulacak hüküm bölümü ortadan kalkacak ve infaz sırasında infaz işlemleriyle sorumlu birimlerin sadece ve yalnız uyarlama hükmünün hüküm fıkrasıyla yetinerek işlemlerini yürütmeleri gerekecektir.

Bununla birlikte, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun’un “Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama” başlıklı 98/1. maddesinde, “Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilemeyeceği ileri sürülür ya da sonradan yürürlüğe giren kanun, hükümlünün lehinde olursa, duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar istenir.” hükmüne yer verilip, Aynı Kanun’un 101. maddesinde ise, cezanın infazı sırasında, 98 ilâ 100 üncü maddeler gereğince mahkemeden alınması gereken kararların duruşma yapılmaksızın verileceği ve bu kararların itiraza tabi olacağı belirtilmiştir. 5275 sayılı Kanun’un 98/1. maddesinin uygulanma koşulları ise, madde gerekçesinde; “Madde ile infazı söz konusu olabilen yani kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararının yorumunda, içeriğinin belirlenmesinde veya çektirilecek cezanın hesabında tereddüt edilirse yahut hükümlünün adının yanlış yazılması gibi bir nedenle cezanın infaz olunmayacağı ileri sürülürse veya sonradan yürürlüğe giren kanun lehe ise yerine getirilecek cezanın belirlenmesi veya tereddütün giderilmesi için, bir karar alınmak üzere yargılama makamına başvurulması hususları düzenlenmiştir.” şeklinde açıklanmıştır.

Bu nedenle, uyarlama yargılaması sonucunda verilmiş olsa bile infaz aşamasına ilişkin olan mahsubun mahkemece hiç belirtilmemesinin ya da infaz aşamasında gözetilebileceğine karar verilmesinin sonuca etkili olmayacağı ve tek başına bozma nedeni yapılamayacağı kuşkusuzdur. Özel Dairelerin yerleşmiş uygulamaları da bu yöndedir.

Ancak, 5237 sayılı TCK’nın 63. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi şeklindeki bir hükmün, mahsubun kararda hiç gösterilmemesi hâlinden veya infaz aşamasında gözetilebileceğine karar verilmesinden farklı olarak, kısıtlayıcı bir anlam taşımak suretiyle infazda karışıklığa yol açma, en önemlisi de hak kaybına neden olma ihtimali bulunmaktadır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Mahkûm olduğu suç nedeniyle 13.05.2003 tarihinde gözaltına alınan ve 14.05.2013-13.11.2003 tarihleri arasında da tutuklu kalan hükümlü hakkında yapılan uyarlama yargılaması sonucunda, 5237 sayılı TCK hükümleri lehe kabul edilerek yapılan uygulamada, sadece bu yargılamadaki tutukluluk sürelerine hasren de olsa 5237 sayılı TCK’nın 63. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesinin infazı kısıtlayacağı ve infazda karışıklık oluşturacağı gibi hak kaybına da neden olabileceği, zira Yerel Mahkemenin mahsup uygulamama gerekçesinde belirttiği dosyadaki hükümlünün cezasından mahsubuna karar verilen sürelerin değişik nedenlerle kısmen veya tamamen infaz edilememe ihtimalinin bulunduğu, kaldı ki sözü edilen dosyada sadece tutuklulukta geçen sürelerin mahsup edilip hükümlünün gözaltında geçirdiği sürenin mahsup edilmediği anlaşıldığından, Yerel Mahkemece 5237 sayılı TCK’nın 63. maddesinin hükümlü hakkında uygulanmamasına karar verilmesinin yerinde olmadığı kabul edilmelidir. Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının her iki uyuşmazlık bakımından kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve Yerel Mahkeme hükmünün, hükümlü hakkında koşulları bulunmayan 5237 sayılı TCK’nın 58/7. maddesinin uygulanması ve Aynı Kanun’un 63. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi isabetsizliklerinden bozulmasına, ancak bu hususlar yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, Yerel Mahkeme hükmünün düzeltilerek onanmasına karar verilmelidir.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/7487 Karar : 2018/12551 Tarih : 31.10.2018

  • TCK 63. Madde

  • Mahsup

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;

A-Suça sürüklenen çocuk hakkında hükümlü veya tutuklunun kaçması suçundan kurulan hüküm ile ilgili olarak;

Cumhuriyet savcısı tarafından gözaltı kararı verilen suça sürüklenen çocuğun kolluk görevlilerin gözetimi sırasında kaçması şeklinde gerçekleşen somut olayda, suça sürüklenen çocuğun gözaltına alınan konumunda bulunması karşısında, TCK`nın 292/1. maddesinde suçun failine ilişkin olarak öngörülen hükümlü veya tutuklu olma koşulunun gerçekleşmemesi nedeniyle beraatine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,

B-Suça sürüklenen çocuk hakkında hırsızlık, konut dokunulmazlığını bozma ve mala zarar verme suçlarından kurulan hükümler ile ilgili olarak;

Gerekçeli karar başlığında suç tarihi olarak 07/07/2014 tarihi yerine 08/07/2014 tarihinin yazılması mahallinde düzeltilebilir maddi hata kabul edilmiş, dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.Ancak;

1-5237 sayılı TCK’nın 142/2-h maddesinde düzenlenen suçun alt sınırının 5 yıl hapis cezası olması karşısında; sanık hakkında temel ceza 3 yıldan belirlenerek sonuç olarak 6 ay 20 gün hapis cezasına hükmolunması,

2-Dosya kapsamına göre, suça sürüklenen çocuğun suça konu eşyaları sattığı ve hakkında suç eşyasının satın alınması suçundan işlem yapıldığı anlaşılan Sabri Çalışkan’a, suça sürüklenen çocuğa ödediği 120,00 TL’nin iade edilip edilmediği hususu araştırılarak, sonucuna göre suça sürüklenen çocuk hakkında TCK`nın 168. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden, suça sürüklenen çocuğun parayı iade ettiğine yönelik savunmasına itibar edilerek eksik kovuşturma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,

3-Hırsızlık suçundan kurulan mahkumiyet hükmünde TCK’nın 168. maddesinin, yaş küçüklüğü nedeniyle cezadan indirim yapılmasına ilişkin aynı Kanun`un 31/3. maddesinden önce uygulanması suretiyle TCK’nın 61/5. maddesine aykırı davranılması,

4-Suç tarihi itibariyle daha önce kesinleşmiş hapis cezasına mahkum edilmemiş olan ve fiili işlediği tarihte 18 yaşını doldurmamış olan suça sürüklenen çocuk hakkında hükmolunan kısa süreli hapis cezalarının, TCK’nın 50. maddesinin 3. fıkrası gereğince, aynı maddenin 1. fıkrasında yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesinin zorunlu olduğunun gözetilmemesi,

5-Suça sürüklenen çocuğu savunmak üzere 5271 sayılı CMK`nın 150/2. maddesi gereğince görevlendirilen zorunlu müdafiiye ödenmesi gereken avukatlık ücretinin, suça sürüklenen çocuğa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/3-c maddesindeki düzenlemeye aykırı biçimde yargılama gideri olarak yükletilmesine karar verilmesi,

6-Suça sürüklenen çocuğun gözaltında ve tutuklulukta geçirdiği sürenin TCK’nın 63.maddesi uyarınca cezasından mahsup edilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu nedenlerden dolayı isteme aykırı olarak BOZULMASINA, bozma sonrası hırsızlık, konut dokunulmazlığını bozma ve mala zarar verme suçlarından kurulacak hükümlerde 1412 sayılı CMUK`nın 326/son maddesinin gözetilmesine, 31/10/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 20. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/841 Karar : 2018/4346 Tarih : 16.10.2018

  • TCK 63. Madde

  • Mahsup

Bozmaya uyulduğu, yargılama sürecindeki işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdani kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, eyleme uyan suç tipi ile aşağıda belirtilen dışında yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından; yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Sanığın gözaltında ve tutuklukta geçirdiği sürenin TCK`nın 63. maddesi uyarınca cezasından mahsup edileceğinin gözetilmemesi,

Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazı bu nedenle yerinde olduğundan, hükmün CMUK’nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, ancak bu durumun yeniden duruşma yapılmaksızın aynı Kanunun 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan;

Hüküm fıkralarının yargılama giderlerine ilişkin paragraflarından sonra gelmek üzere “5-Sanığın gözaltında ve tutuklulukta geçirdiği sürenin TCK`nın 63. maddesi uyarınca cezasından mahsubuna” fıkrasının eklenmesi, Suretiyle hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 16.10.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/8612 Karar: 2018/37 Tarih: 08.01.2018

  • TCK 63. Madde

  • Mahsup

1-Sanığın gözaltında geçirmiş olduğu sürelerin 63. maddesi gereğince hükmolunan hapis cezasından mahsup edilmemesi,

2-24.11.2015 günlü 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarih ve 2014/140 esas, 2015/85 sayılı iptal kararı ile 5237 sayılı TCK.nun 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptal edilmesi nedeniyle, anılan maddenin yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

TCK.nun 53. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, mahkum olduğu kısa süreli olmayan hapis cezası ertelenen sanık hakkında anılan maddenin l. fıkrasının (c) bendinde yazılı hak yoksunluğunun, sanığın sadece kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet veya kayyımlık yetkileri açısından uygulanmasına yer olmadığına, altsoyu dışında kalanlarla ilgili bu hak ve yetkilerden ise cezanın infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi,

Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden ve bu hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK.nun 322. maddesi uyarınca,

1-Hüküm fıkrasına “Sanığın gözaltında geçirdiği sürelerin 5237 sayılı TCK.nun 63. maddesi uyarınca cezasından mahsubuna” ifadesinin eklenmesi,

2-Hükümden 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin bölümün çıkarılması, yerine “24/11/2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi’nin 08/10/2015 tarih ve 2014/140 E., 2015/85 K. sayılı kararındaki iptal edilen hususlar gözetilerek, 5237 sayılı 53/1…3. madde ve fıkralarının tatbikine,” ifadesinin eklenmesi ve sair kısımların aynen bırakılması suretiyle hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 08.01.2018 günü oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 10. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/1270 Karar: 2017/1515 Tarih: 17.04.2017

  • TCK 63. Madde

  • Mahsup

A- ) Konuyla İlgili Bilgiler:

Hükmün infazı aşamasında, Beykoz 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2014/1186 esas sayılı dosyası kapsamında tutuklu kaldığı ve gözaltında bulunduğu sürelerin 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 63. maddesi uyarınca mahsubuna dair İstanbul Anadolu 52. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 23.10.2015 tarihli ve 2013/133 esas, 2014/766 Sayılı kararı sonrası, tutuklukta ve gözaltında geçirdiği bu sürelerin günlüğü 100 Türk lirası olarak mahsubuna dair aynı mahkemenin 16.11.2015 tarihli ve aynı sayılı kararına yönelik itirazın İstanbul Anadolu 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 09.12.2015 tarihli ve 2015/1352 değişik iş sayılı kararı ile reddine karar verildiği anlaşılmıştır.

B- ) Kanun Yararına Bozma Talebi:

Kanun yararına bozma talebi ve ihbar yazısında, “Dosya kapsamına göre; 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 63. maddesindeki “Hüküm kesinleşmeden önce gerçekleşen ve şahsî hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran bütün hâller sebebiyle geçirilmiş süreler, hükmolunan hapis cezasından indirilir. Adlî para cezasına hükmedilmesi durumunda, bir gün yüz Türk Lirası sayılmak üzere, bu cezadan indirim yapılır.” şeklindeki düzenleme ile 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 106/3. maddesindeki “Hükümlü, tebliğ olunan ödeme emri üzerine belli süre içinde adli para cezasını ödemezse, Cumhuriyet savcısının kararı ile ödenmeyen kısma karşılık gelen gün miktarı hapis cezasına çevrilerek…” şeklindeki düzenlemeler birlikte nazara alındığında somut olayda; sanık hakkında İstanbul Anadolu 12. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 23.05.2014 tarihli ve 2013/606 esas. 2014/690 Sayılı kararı ile hükmedilen 6.000 Türk lirası adli para cezasının kesinleşmesinden sonra gerçekleşen sanığın Beykoz 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2014/1186 esas sayılı dosyası kapsamında 26.10.2014-27.10.2014 tarihleri arasında gözetim altında kaldığı 1 günlük süre ile 27.10.2014-02.12.2014 tarihleri arasında cezaevinde kaldığı 36 günlük sürenin, İstanbul Anadolu 12. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 23.05.2014 tarihli ve 2013/606 esas, 2014/690 Sayılı kararı kapsamında tayin olunan 1 gün karşılığı 20 Türk lirası üzerinden mahsubuna karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” denilerek, İstanbul Anadolu 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 09.12.2015 tarihli ve 2015/1352 değişik iş sayılı kararının bozulması istenmiştir.

C- ) Konunun Değerlendirilmesi:

Somut olayda, uyuşmazlık konusunun mahkemece mahsuba dair verilen kararın yasaya uygun olup olmadığına ve buna bağlı olarak da infaz tarihinin belirlenmesine dair olması nedeniyle, kanun yararına bozma talebinin incelenmesi, Yargıtay Büyük Genel Kurulu’nun 12.02.2016 tarih ve 2016/1 Sayılı kararı ile 20.01.2017 tarih ve 2017/1 Sayılı kararı uyarınca Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin görevine girdiğinden, Dairemizin görevli olmadığına karar vermek gerekmektedir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlere göre; kanun yararına bozma talebinin incelenmesi Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin görevine girdiğinden, Dairemizin GÖREVLİ OLMADIĞINA, dosyanın görevli Yargıtay 1. Ceza Dairesi’ne sunulmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na GÖNDERİLMESİNE, 17.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/2690 Karar: 2015/44325 Tarih: 02.11.2015

  • TCK 63. Madde

  • Mahsup

1- Sanık E.. H..’ın mala zarar verme ve cinsel taciz suçlarından hükümlülüğüne dair kararlara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Hükmolunan cezaların tür ve miktarı bakımından, 5219 sayılı Yasa ile değişik 1412 sayılı CMUK’nın 305/1.maddesi gereğince hükümlerin temyizi olanaklı bulunmayıp kesin nitelikte olduğundan, sanık E.. H.. savunmanının temyiz isteminin 5320 sayılı Yasanın 8/1.maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nın 317. maddesi uyarınca isteme uygun olarak REDDİNE,

2- Sanık E.. H..’ın yağma suçundan hükümlülüğüne dair karara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

5237 sayılı TCK’nın 63/1. maddesi5237 sayılı TCK’nın 63/1. maddesi uyarınca, sanığın gözaltında ve tutuklu kaldığı sürelerin hükmolunan cezasından mahsup edilmesinin cezanın infazı aşamasında gözetilmesi olanaklı kabul edilmiştir.

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulu’nun takdirine göre; suçun sanık tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı hakkındaki Yasanın 108/2. maddesi uyarınca “Tekerrür nedeniyle koşullu salıverme süresine eklenecek miktar, tekerrüre esas alınan cezanın en ağırından fazla olamaz” hükmü karşısında, sanığın adli sicil kaydındaki ilamlardan hangisinin tekerrüre esas alınacağının kararda açıkça gösterilmesi gerektiği gözetilmeden, infazda tereddüde yol açacak biçimde birden fazla ilamın tekerrüre esas olarak gösterilmesi,

Sonuç: Bozmayı gerektirmiş, sanık E.. H.. savunmanının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle isteme aykırı olarak bozulmasına, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hükmün TCK’nın 58/6-7. maddesinin uygulanmasına dair fıkrasından Ankara 8. Asliye Ceza Mahkemesine ait 2010/632 Esas-2011/21 Karar sayılı ilamın çıkartılması suretiyle, eleştiri dışında diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün düzeltilerek onanmasına, 02.11.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/10262 Karar: 2015/23852 Tarih: 06.03.2015

  • TCK 63. Madde

  • Mahsup

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre, tehdit suçundan hüküm kurulurken temel cezanın 2 yıl yerine 2 ay hapis olarak yazılması, sonuç ceza doğru hesaplandığından bu hususun yerinde düzeltilebilir yazım hatası olduğu kabul edilerek yapılan incelemede,

1-Sanığa yükletilen tehdit eylemiyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemin sanık tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,

Eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tipine uyduğu,

Sanığın gözaltında ve tutuklulukta geçirdiği sürelerin TCK’nın 63.maddesi uyarınca cezasından mahsubuna karar verilmemiş ise de, bu husus infaz aşamasında re’sen gözetilebileceğinden bozmayı gerektirmediği,

Cezanın kanuni bağlamda uygulandığı,

Anlaşıldığından, sanık Erkut Alptekin’in ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiş olmakla, tebliğnameye uygun olarak, temyiz davasının esastan reddiyle hükmün onanmasına,

2-Hakaret suçundan kurulan hükme yönelik temyize gelince, başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

a-Hakaret suçunun soruşturulması ve kovuşturulmasının şikayete bağlı olması, şikayetçiler Gazi Geyikçi ve Akın Türk’ün 25/05/2010 tarihli oturumda şikayetlerinden vazgeçmeleri karşısında, TCK’nın 43/2. maddesi uyarınca cezada artırım yapılamayacağının gözetilmemesi,

b-Hakaret suçunun aleni bir yer olan yol üzerinde bulunan sanığın evinin bahçesinde işlenmesine rağmen, TCK’nın 125/4. maddesinin uygulanmaması,

c-Sanığın gözaltında ve tutuklulukta geçirdiği sürelerin, cezasından mahsubuna karar verilmeyerek, TCK’nın 63. maddesi hükmüne uyulmaması,

Kanuna aykırı ve sanık Erkut Alptekin’in temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki onama düşüncesinin reddiyle hükmün bozulmasına, yeniden hüküm kurulurken aleyhe temyiz olmadığından 1412 sayılı CMUK’nın 326/son maddesinin gözetilmesine yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 06.03.2015 tarihinde oybirliğiyle, karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS