Cezanın Belirlenmesi
TCK MADDE 61
(1) Hakim, somut olayda;
a) Suçun işleniş biçimini,
b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,
c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,
d) Suçun konusunun önem ve değerini,
e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,
f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,
g) Failin güttüğü amaç ve saiki,
Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler.
(2) Suçun olası kastla ya da bilinçli taksirle işlenmesi nedeniyle indirim veya artırım, birinci fıkra hükmüne göre belirlenen ceza üzerinden yapılır.
(3) Birinci fıkrada belirtilen hususların suçun unsurunu oluşturduğu hallerde, bunlar temel cezanın belirlenmesinde ayrıca göz önünde bulundurulmaz.
(4) Bir suçun temel şekline nazaran daha ağır veya daha az cezayı gerektiren birden fazla nitelikli hallerin gerçekleşmesi durumunda; temel cezada önce artırma sonra indirme yapılır.
(5) Yukarıdaki fıkralara göre belirlenen ceza üzerinden sırasıyla teşebbüs, iştirak, zincirleme suç, haksız tahrik, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı ve cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebeplere ilişkin hükümler ile takdiri indirim nedenleri uygulanarak sonuç ceza belirlenir.
(6) Hapis cezasının süresi gün, ay ve yıl hesabıyla belirlenir. Bir gün, yirmidört saat; bir ay, otuz gündür. Yıl, resmi takvime göre hesap edilir. Hapis cezası için bir günün, adlî para cezası için bir Türk Lirasının artakalanı hesaba katılmaz ve bu cezalar infaz edilmez.
(7) (Ek: 29/6/2005 – 5377/7 md.) Süreli hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı bu madde hükümlerine göre belirlenen sonuç ceza, otuz yıldan fazla olamaz.
(8) (Ek: 29/6/2005 – 5377/7 md.) Adlî para cezası hesaplanırken, bu madde hükmüne göre cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine yönelik artırma ve indirimler, gün üzerinden yapılır. Adlî para cezası, belirlenen sonuç gün ile kişinin bir gün karşılığı ödeyebileceği miktarın çarpılması suretiyle bulunur.
(9) (Ek: 6/12/2006 – 5560/1 md.) Adlî para cezasının seçimlik ceza olarak öngörüldüğü suçlarda bu cezaya ilişkin gün biriminin alt sınırı, o suç tanımındaki hapis cezasının alt sınırından az; üst sınırı da, hapis cezasının üst sınırından fazla olamaz.
(10) Kanunda açıkça yazılmış olmadıkça cezalar ne artırılabilir, ne eksiltilebilir, ne de değiştirilebilir.
TCK 61 Madde Gerekçesi
Maddede cezanın belirlenmesinde izlenecek yöntem düzenlenmiştir. Birinci fıkrada, temel cezanın belirlenmesinde hangi hususların göz önünde bulundurulacağı bentler hâlinde gösterilmiştir.
Maddenin birinci fıkrasında temel cezanın belirlenmesinde göz önünde bulundurulacak hususlardan bazıları, özel suç tanımlarında cezanın artırılmasını veya azaltılmasını gerektiren nitelikli unsurlar olarak belirlenmiş olabilir. Bu durumda, söz konusu nitelikli unsurlar, birinci fıkraya göre temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınmayacaktır. Bu düşüncelerle, maddenin ikinci fıkrasında mükerrer değerlendirme yasağı vurgulanmıştır.
Maddenin üçüncü fıkrasında, bir suçun temel şekline nazaran daha ağır cezayı gerektiren birden fazla nitelikli unsurunun gerçekleşmesi hâlinde, temel cezanın en ağır cezayı gerektiren nitelikli unsura göre belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Suçun temel şekline nazaran daha az cezayı gerektiren nitelikli unsurun varlığı hâlinde temel ceza üzerinden indirim yapıldıktan sonra, sırasıyla yapılacak olan artırım ve indirim sebepleri dördüncü fıkrada belirlenmiştir. Buna göre, sırasıyla teşebbüs, iştirak, zincirleme suç, haksız tahrik, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı ve cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsî sebeplere ilişkin hükümler ile takdiri indirim nedenleri uygulanarak sonuç ceza belirlenir.
Tekerrür, cezanın ağırlaştırılması nedeni olarak görülmediği için, cezanın belirlenmesi açısından Tasarıda benimsenen sıralamada yer alan tekerrür çıkarılmıştır.
TCK 61. Madde (Temel Cezanın Belirlenmesi) Yargıtay Kararları
Ceza Genel Kurulu 2022/408 E. , 2022/585 K.
- TCK 61
- Hakim alt ve üst sınır arasında cezayı belirlerken TCK m.61’deki ölçütleri kullanarak karar verir.
Kanun koyucu, cezaların kişiselleştirilmesinin sağlanması bakımından hâkime, olayın özelliği ve işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı bir şekilde gerekçesini göstererek iki sınır arasında temel cezayı belirleme yetki ve görevi yüklemiştir. Hâkimin temel cezayı belirlerken dayandığı gerekçenin, TCK’nın 61. maddesinin 1. fıkrasına uygun olarak suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saiki ile ilgili, dosyaya yansıyan bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde kanuni ve yeterli olması gerekmektedir. Başka bir ifadeyle, basamaklı ceza öngören suçlarda, iki sınır arasında cezayı belirleme konusundaki takdir yetkisi her somut olayın özelliğine göre kanunun genel amacı ve felsefesi gözetilerek TCK’nın 61. maddesinde sıralanan ölçütlere göre kullanılmalıdır.
Yargıtay 12.Ceza Dairesi Esas : 2017/12076 Karar : 2018/2240
- TCK 61
Temel cezalar belirlenirken, TCK’nın 61/1. madde ve fıkrasındaki kriterler arasında yer almayan sanığın kişiliği ve suçun toplumda yarattığı infial gerekçelerine dayanılamayacağının gözetilmemesi, bozma nedenidir.
Ceza Genel Kurulu 2017/833 E. , 2020/415 K.
- TCK 61
- Cezanın belirlenmesi usulü ve orantılılık
- Taksirli suçlarda TCK 61’in uygulanması nasıl olur?
5237 sayılı TCK’nın “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesinin birinci fıkrasındaki; “Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur.” biçimindeki hüküm ile de, işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında “orantı” bulunması gerektiği vurgulanmıştır. Kanun koyucu, cezaların kişiselleştirilmesinin sağlanması bakımından hâkime, olayın özelliği ve işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı bir şekilde gerekçesini göstererek iki sınır arasında temel cezayı belirleme yetki ve görevi yüklemiştir. Buna göre; 01.06.2005 tarihinden sonra işlenmiş olan herhangi bir suç nedeniyle alt ve üst sınırlar arasında bir ceza belirlenmesi gerektiğinde, kural olarak göz önünde bulundurulması gereken ölçüt, 5237 sayılı TCK’nın 61. maddenin 1. fıkrasındaki düzenlemedir. Ancak taksirle işlenen suçlar açısından kanun koyucu, aynı Kanun’un 22. maddenin 4. fıkrası ile bir ölçüt daha eklemiştir. Bu durumda, taksirle işlenen suçlarda alt ve üst sınır arasında ceza belirlenirken, TCK’nın 61/1 ile 22/4. madde ve fıkralarında yer alan ölçütlerin birlikte göz önüne alınması gerekmektedir.
Ancak, TCK’nın 61/1. maddesindeki bu ölçütler genel nitelikli olup her suça uymayabileceğinden, her suç için tüm ölçütlerin değil sadece ilgili suça uyan kısımların nazara alınması gerekir. Bu açıdan taksirli suçlarda ancak kasıtlı suçlarda uygulanması mümkün olan 61/1. maddenin (b) bendinde yer alan “suçun işlenmesinde kullanılan araçlar”, (f) bendinde yer alan “failin kasta dayalı kusurunun ağırlığı” ve (g) bendinde yer alan “failin güttüğü amaç ve saik” ölçütleri uygulanamayacaktır.
Tüm bu kanuni düzenlemeler karşısında taksirli suçlarda temel cezanın belirlenmesinde öncelikle failin kusurunun değerlendirilmesinin zorunlu olduğu, ancak kusurluluğun yanında “suçun işleniş biçimi”, “suçun işlendiği zaman ve yer”, “suç konusunun önem ve değeri” ile “meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı” ölçütlerinin de dikkate alınacağı sonucuna varılmaktadır.
Öte yandan, 5237 sayılı TCK’nın 3. maddesi uyarınca işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında “orantı” bulunması, böylelikle suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak yaptırımın haklı ve ölçülü olması gerektiği de göz önünde bulundurulacaktır. Bu nedenlerle taksire dayalı kusurun ağır olduğu durumlarda, alt sınırdan uzaklaşılarak, hafif olduğu durumlarda ise alt sınırdan veya alt sınıra yaklaşılarak temel ceza tayin edilmesi isabetli bir uygulama olacak ise de, bundan her hâlde ağır kusurlu fail hakkında en üst hadden, hafif kusurlu fail hakkında ise alt hadden ceza tayin edilmesi gerektiği sonucu çıkarılmamalı, TCK’nın 61/1. maddesindeki olaya uyan diğer ölçütler ve TCK’nın 3. maddesinde düzenlenen “orantılılık” ilkesi bir bütün hâlinde değerlendirilerek haklı ve ölçülü bir ceza belirlenmeli, somut olayın özellikleri itibarıyla bazı hâllerde alt hadden bazı hâllerde de üst hadden tayin edilecek cezanın haklı ve ölçülü bir ceza olacağı da gözden uzak tutulmamalıdır.
Öğretide de bu konuda “…TCK’nın 3/1. maddesi, 61. maddeden çok daha geniş bir anlamı barındırmakta, fail hakkında takdiri indirim nedeni de dahil olmak üzere, tüm indirim ve artırım maddelerinin uygulanmasında, daha açık bir deyişle bütüncül açıdan, failin eylemi ile cezanın ağırlığı arasında bir orantı denge olması gerektiğini belirtmektedir. Ayrıca TCK’nın 3. maddesi hükmü sadece temel cezanın belirlenmesinde değil, aynı zamanda her türlü indirim ve artırımın uygulanmasında, kesinleşen cezalar için uyarlama yargılamasında göz önünde tutulması gereken bir düzenlemedir…TCK’nın 3/1. maddesindeki adalet ve orantılılık ilkesi gereği, özellikle işlenen eylem ile verilecek cezanın orantısız olduğu durumlarda, uygulayıcı mümkün olduğu oranda, temel cezanın belirlenmesi, indirim ve artırım maddelerinin uygulanması ve cezanın şahsileştirme kurumunu gözeterek, adaleti sağlamaya çalışacaktır.” (Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2014, s. 57-58.) şeklinde görüşler mevcuttur.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık …’ın 27.11.2011 tarihinde saat 17.30 sıralarında, yerleşim yeri içinde, gidiş ve gelişli olmak üzere iki yönlü, orta düz kaplama çizgisiyle bölünmüş, düz hafif rampa çıkışlı, 9 metre genişliğinde, aydınlatmalı ve asfalt kaplamalı yolda seyir hâlinde iken, olay mahallinin 65 metre gerisindeki otobüs durağının bulunduğu yerde yolun sağına park etmiş araçların yanından seyreden bir aracı sollayıp karşı yönden gelen araç trafiğine ait kısma geçtiği sırada, kendi seyrine göre yolun solundan sağına doğru ailesiyle birlikte yaya olarak karşıya geçmekte olan 2004 doğumlu …’ı görmesi üzerine yolun sağ tarafına doğru manevra yaparak kendi şeridine geçtiği, ancak annesi tanık …’ın elini bırakıp koşarak yolun karşı tarafına geçmeye çalışan ve kaldırıma ulaşmasına bir metre kalan …’a aracının sağ ön kısmıyla çarptığı, çarpmanın etkisiyle …’ın 15 metre ileri savrulduğu, sanığın ise çarpma noktasının 30 metre ilerisinde durabildiği, kaza neticesinde …’ın kaldırıldığı hastanede künt kafa travmasına bağlı beyin kanaması sonucunda vefat ettiği olayda;
Oluşa ve dosya kapsamına uygun olan bilirkişi raporlarına göre; sanığın sevk ve idaresindeki aracın hızını yol ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara göre ayarlayarak güvenli şekilde seyir imkânı varken, gerekli dikkat ve özeni göstermeyip, trafiğin yoğun olduğu ve yer zemini üzerinde belirgin kaplama çizgisiyle oluşturulmuş çizgili alan üzerinde geçmenin yasak olduğu yerden yolun diğer kısmına geçtiği, yolun karşı istikametine geçmeye çalışan ve geçişini tamamlamak üzere olan ölene direksiyon manevrasına başvurduğu sırada mevcut hızından dolayı çarptığı ve asli kusurlu olarak maktulün ölümüne sebep olduğunun anlaşılması karşısında, suçun işleniş biçimine ve sanığın taksire dayalı kusurunun ağırlığına göre TCK’nın 85/1. maddesi uyarınca temel cezanın 5 yıl hapis cezası olarak belirlenmesinin isabetli olduğu, TCK’nın 3. maddesindeki “orantılılık” ilkesinin ihlal edilmediği kabul edilmelidir.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi- 2017/311 K.
- TCK 61/7
- Süreli hapis cezasında sonuç ceza 30 yıldan fazla olamaz.
TCK’nın 61/7. maddesinde “Süreli hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı belirlenen sonuç ceza, otuz yıldan fazla olamaz” emredici hükmüne rağmen sanıklar hakkında sonuç olarak ayrı ayrı 36 yıl 9’ar ay hapis cezası tayini, Kanuna aykırı olup, hükmün bu nedenle BOZULMASINA, bu hususun yeniden yargılama yapılmaksızın CMUK’nın 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükmün sanık … yönünden 1. bendinin 4. fıkrası ile sanık … yönünden 3. bendinin 4. fıkrasından sonra gelmek üzere “TCK 61/7. maddesi gereği, süreli hapis cezalarının otuz yıldan fazla olamayacağı nazara alınarak netice olarak 30 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına” ibarelerinin yazılması suretiyle diğer yönleri usul ve kanuna uygun olan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA, karar verildi.
Ceza Genel Kurulu 2017/961 E. , 2019/622 K.
- TCK 61
- Alt ve üst sınırlar arasında cezanın belirlenmesi kriterleri
Sanık hakkında hüküm kurulurken temel cezanın belirlenmesinde esas alınması gereken 5237 sayılı TCK’nın 3 ve 61. maddelerinin değerlendirilmesine gelince;
Kanun koyucu, cezaların kişiselleştirilmesinin sağlanması bakımından hâkime, olayın özelliği ve işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı bir şekilde gerekçesini göstererek iki sınır arasında temel cezayı belirleme yetki ve görevi yüklemiştir. Hâkimin temel cezayı belirlerken dayandığı gerekçe, TCK’nın 61. maddesinin 1. fıkrasına uygun olarak, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saiki ile ilgili, dosyaya yansıyan bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde kanuni ve yeterli olmalıdır. Gerekçenin bu niteliği kararı aydınlatma, keyfiliği önleme ve tarafları tatmin etme özelliklerini taşımasının yanında, hâkimin, aşağı ve yukarı hadler arasında takdir yetkisini kullanırken TCK’nın 61. maddesinde düzenlenen kuralların dışına çıkıp çıkmadığının Yargıtayca denetleneceğini de göstermektedir.
Türk Ceza Kanunu’nda suçlar için çoğunlukla sabit cezalar öngörülmemiş, alt ve üst sınırlar gösterilerek, bu sınırlar arasından hâkime temel cezayı belirleme yetkisi verilmiştir. Basamaklı ceza öngören suçlarda, iki sınır arasında cezayı belirleme konusundaki takdir yetkisi her somut olayın özelliğine göre kanunun genel amacı ve felsefesi gözetilerek 5237 sayılı TCK’nın 61. maddesinde sıralanan ölçütlere göre kullanılır. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 4. Baskı, s.530)
Hâkim; olayın oluşu, olayın mağdurda yarattığı etki derecesi, mağdurun olay nedeniyle uğradığı zararın miktarı, olayın meydana gelişinde sanık veya sanıkların sergiledikleri ustalık derecesi, mağdurun ekonomik ve sosyal durumu itibarıyla zararı daha derin bir şekilde hissetmesi, olayın meydana geldiği yer ve zaman dilimi, mağdurun yaşı ve ekonomik, sosyal ve kültürel seviyesi; suçun işlenmesi sırasında kastın yoğunluğu, sanıkların organize bir şekilde hareket etmeleri gibi ana unsurları dikkate almak ve fiilin haksızlık içeriğiyle ve dosya kapsamıyla uyumlu bir ceza belirlemek zorundadır. Bu şekilde ceza adaletinin sağlanması, işlenen suçun haksızlık derecesi ve suçun işleniş biçimi ile verilen ceza arasındaki orantının makul bir şekilde dengelenmesi amaçlanacak, bu çerçevede, aynı suçu işleyenlerin aynı cezayı alması, farklı nitelikte suç işleyenlerin de, olayın içerdiği farklılıklar kapsamında farklı cezaları alması amaçlanarak hedeflenen ceza adaleti sağlanacaktır.
….
Yerel Mahkemece direnme kararında belirtilen “Sanık daha önce başka suçlardan cezalandırıldığı halde suç işlemekten çekinmemiştir. Ayrıca aynı eylemden dolayı bir çok davadan yargılanmaktadır…Suç işlemekteki ısrarı nedeniyle sanığın kastı fazladır…Asgari hadden tayin edilmesi doğru olmayacağından, sanığa asgari hadden uzaklaşılarak ceza tayin edilmiştir.” ve “Suça konu olan malzeme sadece 85 adet CD değildir. Aynı zamanda bilgisayarların hard disklerine yüklenen eser sayısının da kastın yoğunluğunun belirlenmesinde göz önünde bulundurulması zorunludur.” şeklindeki gerekçeler ile hüküm kısmında temel ceza belirlenirken gösterilen “suçun işleniş biçimi” ve “kasta dayalı kusurunun ağırlığı” şeklindeki gerekçelerin oluşa ve dosya kapsamına uygun olmadığı, sanığa atılı suçun işleniş biçiminin benzer olaylar ile de karşılaştırıldığında bir vehamet göstermediği gibi temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesini gerektirecek bir özellik de arz etmediği, TCK’nın 61. maddesinde sayılan hususların hâkim tarafından somut olay kapsamında incelenmesi gerektiğinden sanığın aynı suçu birden fazla kez işlemiş olmasının kasta dayalı kusurunun ağır olduğunu göstermeyeceği, kişinin işlediği her bir suçtan ayrı ayrı cezalandırılacağının göz ardı edilmemesi gerektiği, bilgisayar ve hard disklerden elde edilen delillerin hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmesi sebebiyle hükme esas alınamayacağı, ele geçirilen ürün miktarı da dikkate alındığında alt sınırdan uzaklaşılırken gösterilen gerekçelerin temel cezanın belirlenmesinde kullanılmaya elverişli yasal ölçütler olarak kabul edilemeyeceği, bu hâliyle eylem ile ceza arasındaki dengeyi bozacak şekilde teşdidi gerektirir bir neden bulunmadığı dikkate alındığında; Yerel Mahkemece 5846 sayılı Kanun’un 81/4. maddesi gereğince bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezasını gerektiren suçta 2 yıl 6 ay hapis ve 1000 gün adli para cezası olarak tayin olunan temel cezanın dosya içeriğine uygun, adalet, hak ve nasafet kuralları ve orantılılık ilkesiyle bağdaşacak şekilde belirlenmediği ve gösterilen gerekçelerin dosya kapsamı ile uyumlu, yasal ve yeterli olmadığı kabul edilmelidir.
Ceza Genel Kurulu 2015/642 E. , 2017/470 K.
- TCK 61
- Ay ve yıl olarak tespit edilen hapis cezasının indirilmesi ve sonuç cezanın belirlenmesi usulü
Temel ceza üzerinden varsa önce artırımlar, daha sonra da indirimler yapılarak sonuç ceza belirlenecek, mevcut ceza üzerinden artırma ve indirme oranına göre hesaplanan miktar, bir önceki ceza miktarına eklenecek veya indirilecektir.
TCK’nun 61. maddesinin 6. fıkrası uyarınca cezanın hesaplanmasında hapis cezasının süresi gün, ay ve yıl olarak belirlenecek olup, aynı fıkra gereğince bir gün 24 saat, bir ay 30 gündür. Bir yıl ise resmi takvime göre hesaplanacaktır. Kanunda yıl olarak öngörülen cezalar artırma veya indirme yapılırken gerekirse aya çevrilecek, sonuç ceza yıl ve ay olarak bulunacaktır. Örneğin; 6 yıl hapis cezası 1/6 oranında artırıldığında 7 yıl, 1/2 oranında artırıldığında 9 yıl hapis cezası bulunacaktır. Fakat 1 yıl hapis cezası 1/6 oranında artırıldığında zorunlu olarak aya çevrilerek artırma yapılacak ve sonuç hapis cezası 1 yıl 2 ay olacaktır. 1 yıl 2 ay hapis cezası 1/6 oranında artırıldığında ise bir yılın altıda biri iki ay, iki ayın altıda biri on gün olup sonuç ceza 1 yıl 4 ay 10 gün olarak belirlenecektir. Artırma ve indirme yapılırken sonuç küsüratlı çıktığında sanık lehine davranılacaktır. Örneğin 40 gün hapis cezasının 1/6 oranında artırılmasında cezaya 6 gün eklenecek, aynı oranda indirim yapıldığında ise 7 gün çıkartılacaktır. Temel cezanın ay olarak belirlenmesi halinde ise yapılan artırım sonucu bulunan ceza yılı geçse bile yıl olarak ifade edilmeyip ay olarak belirlenecektir. Örneğin; 9 ay hapis cezasının 1/3 oranında artırılması halinde sonuç hapis cezası 12 ay olup 1 yıl değildir. Çünkü 12 ay, 12x30= 360 gündür. Bir yıl ise resmi takvime göre 365 güne tekabül etmektedir. 12 ay yerine 1 yıl hapis cezasına karar verildiğinde sanık, 5 gün fazla cezalandırılmış olacak ve aleyhine bir sonuç doğacaktır.
Nitekim 13.12.1939 gün ve 25-58 sayılı İçtihadı Birleştirme kararında da; bir yıl veya daha fazla olarak hükmedilecek cezalarda yapılacak artırma ve eksiltme oranının, yılın aylara bölünmesi üzerinden hesaplanması ve düzenlenmesi gerektiği belirtilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan hüküm kurulurken TCK’nun 204/1. maddesi uyarınca 2 yıl 6 ay olarak belirlenen temel hapis cezasından aynı Kanunun 62. maddesi uyarınca 1/6 oranında indirim yapıldığı sırada, 6’ya bölünemeyen 2 yıl hapis cezasının öncelikle 24 aya dönüştürülmesi ve bu miktar üzerinden 1/6 oranında indirim yapılarak bulunan 4 aylık süre ile 6 aylık hapis cezası üzerinden 1/6 oranında indirim yapılması sonucu bulunacak 1 aylık sürenin toplanması, toplama sonucu bulunan 5 aylık sürenin, TCK’nun 61. maddesi uyarınca belirlenen 2 yıl 6 aylık temel hapis cezası üzerinden indirilmesi ve sonuç hapis cezasının 2 yıl 1 ay olarak belirlenmesi gerektiği kabul edilmelidir. Bu itibarla, sonuç cezanın 2 yıl 1 ay hapis cezası olduğuna ilişkin yerel mahkeme hükmü isabetli olduğundan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin düzeltilerek onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
Yargıtay 6. Ceza Dairesi- Karar: 2021/20727
- TCK 61
- Suçun konusunun önem ve değeri
Sanığın sâbit olan eylemi 5237 sayılı TCK’nın 142/1-b maddesine uyduğu hâlde TCK’nın 142/1-e maddesi ile uygulama yapılması sonuç ceza değişmediğinden; suça konu kamyonun önem ve değeri dikkate alınarak 5237 sayılı TCK’nın 61. maddesi uyarınca sanık hakkında, temel ceza belirlenirken alt sınırdan uzaklaşılması gerektiğinin gözetilmemesi ise karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Yargıtay 6. Ceza Dairesi- Karar: 2021/20728
- TCK 61
- Suçun birden fazla halinin aynı anda işlenmesi ve temel cezanın arttırılması
Sanığın yağma eylemini birden fazla kişi ile birlikte, silâhla, gece vakti ve konutta gerçekleştirdiğinin anlaşılması karşısında; sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 149. maddesinin 1. fıkrasının (a), (c) ve (h) bentlerinin yanı sıra (d) bendi ile de uygulama yapılması ve aynı Yasanın 61. maddesi gereğince temel ceza belirlenirken anılan bent de nazara alınarak teşdide gidilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, bozma nedenidir.
Yargıtay 10.Ceza Dairesi - Karar : 2020/608
- TCK 61/7
- Önce TCK 62. maddedeki takdiri indirim uygulanarak sonuç ceza belirlenmeli, sonuç ceza 30 yıldan fazla olursa, TCK 61/7 gereği ceza 30 yıla düşürülmelidir.
TCK’nın 61/5. maddesi hükümlerine göre, takdiri indirim nedenleri de uygulanarak sonuç cezanın belirleneceği belirtildiği halde, TCK’nın 62. maddesi uygulanmadan TCK’nın 61/7. maddesi uyarınca sonuç cezanın 30 yıla düşürülmesi ve ardından TCK’nın 62. maddesinin uygulanması suretiyle sanıklar hakkında eksik ceza tayin edilmesi, bozma nedenidir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu - Karar : 2019/71
- TCK 61
- 5237 sayılı TCK döneminde malın değerinin fahiş olması ayrıca bir artırım maddesi olarak öngörülmediğinden aynı Kanun’un 61. maddesinde “suçun konusunun önem ve değeri” şeklindeki ölçüt göz önünde bulundurularak arabanın değerinin fahiş olmasının temel cezanın tayininde göz önünde bulundurulabileceği ve hükümlü hakkında temel ceza tayin edilirken alt sınırdan uzaklaşılması gerektiği kabul edilmelidir Uyuşmazlık konularının ayrı ayrı değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.
1-Hükümlü hakkında 5237 sayılı TCK’nın 142/2-d. maddesinde düzenlenen nitelikli hırsızlık suçundan hüküm kurulurken temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak tayin edilmesinin gerekip gerekmediği;
Hükümlünün işlediği nitelikli hırsızlık suçu 765 sayılı TCK’nın 493. maddesinin 2. fıkrasında 3 yıldan 8 yıla kadar hapis cezasını; 5237 sayılı TCK’nın 142. maddesinin 2. fıkrasının (d) bendinde ise uyarlama kararının verildiği tarihte 3 yıldan 7 yıla kadar hapis cezasını gerektirecek şekilde yaptırıma bağlanmış, temel cezanın belirlenmesine ilişkin ilkeler ise TCK’nın 61. maddesinin birinci fıkrasında;
“(1) Hâkim, somut olayda;
a) Suçun işleniş biçimini,
b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,
c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,
d) Suçun konusunun önem ve değerini,
e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,
f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,
g) Failin güttüğü amaç ve saiki,
Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler.” şeklinde düzenlenmiştir.
5237 sayılı TCK’nın “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasındaki; “Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur.” biçimindeki hüküm ile de işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında “orantı” bulunması gerektiği vurgulanmıştır.
Kanun koyucu, cezaların kişiselleştirilmesinin sağlanması bakımından hâkime, olayın özelliği ve işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı bir şekilde gerekçesini göstererek iki sınır arasında temel cezayı belirleme yetki ve görevi yüklemiştir. Hâkimin temel cezayı belirlerken dayandığı gerekçe, TCK’nın 61. maddesinin 1.fıkrasına uygun olarak, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saiki ile ilgili, dosyaya yansıyan bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde kanuni ve yeterli olmalıdır. Gerekçenin bu niteliği kararı aydınlatma, keyfiliği önleme ve tarafları tatmin etme özelliklerini taşımasının yanında, hâkimin, aşağı ve yukarı hadler arasında takdir yetkisini kullanırken TCK’nın 61. maddesinde düzenlenen kuralların dışına çıkıp çıkmadığının Yargıtayca denetleneceğini de göstermektedir.
Hâkim; olayın oluşu, olayın mağdurda yarattığı etki derecesi, mağdurun olay nedeniyle uğradığı zararın miktarı, olayın meydana gelişinde sanık veya sanıkların sergiledikleri ustalık derecesi, mağdurun ekonomik ve sosyal durumu itibarıyla zararı daha derin bir şekilde hissetmesi, olayın meydana geldiği yer ve zaman dilimi, mağdurun yaşı ve ekonomik, sosyal ve kültürel seviyesi; suçun işlenmesi sırasında kastın yoğunluğu, sanıkların organize bir şekilde hareket etmeleri gibi ana unsurları dikkate almak ve fiilin haksızlık içeriğiyle ve dosya kapsamıyla uyumlu bir ceza belirlemek zorundadır. Bu şekilde ceza adaletinin sağlanması, işlenen suçun haksızlık derecesi ve suçun işleniş biçimi ile verilen ceza arasındaki orantının makul bir şekilde dengelenmesi amaçlanacak, bu çerçevede, aynı suçu işleyenlerin aynı cezayı alması, farklı nitelikte suç işleyenlerin de, olayın içerdiği farklılıklar kapsamında farklı cezaları alması amaçlanarak hedeflenen ceza adaleti sağlanacaktır.
Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi bakımından kesinleşmiş hükümlerde lehe yasanın uygulanmasına ilişkin uyarlama yargılamasının niteliği üzerinde durulmasında da yarar bulunmaktadır.
Ceza kanunlarının zaman bakımından uygulanmasına ilişkin kurallar, yürürlükten kalkmış bulunan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2. maddesinde; “İşlendiği zamanın kanununa göre cürüm veya kabahat sayılmayan fiilden dolayı kimseye ceza verilemez. İşlendikten sonra yapılan kanuna göre cürüm veya kabahat sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz. Eğer böyle bir ceza hükmolunmuşsa icrası ve kanunî neticeleri kendiliğinden ortadan kalkar. Bir cürüm veya kabahatin işlendiği zamanın kanunu ile sonradan neşrolunan kanunun hükümleri birbirinden farklı ise failin lehinde olan kanun tatbik ve infaz olunur.”,
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Zaman bakımından uygulama” başlıklı 7. maddesinde ise;
“1- İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. İşlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanamaz. Böyle bir ceza veya güvenlik tedbiri hükmolunmuşsa infazı ve kanunî neticeleri kendiliğinden kalkar.
2- Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.
3- Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç infaz rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır.
4- Geçici veya süreli kanunların, yürürlükte bulundukları süre içinde işlenmiş olan suçlar hakkında uygulanmasına devam edilir.”,
Şeklinde düzenlenmiştir.
Her iki maddede de; ceza hukukunun en önemli ilkesi olan, ceza hukuku kurallarının yürürlüğe girdikleri andan itibaren işlenen suçlara uygulanacağına ilişkin ileriye etkili olma prensibi ile bu ilkenin istisnasını oluşturan, failin lehine olan kanunun geçmişe etkili olması, “geçmişe etkili uygulama” veya “geçmişe yürürlük” ilkesine yer verilmiştir.
Bu ilke uyarınca, suçtan sonra yürürlüğe giren ve fail lehine hükümler içeren kanun, hükümde ve infaz aşamasında dikkate alınacaktır.
Gerek öğretide gerekse yargısal kararlarda; “Adli para cezasını öngören kanunun, hapis cezasını kabul eden kanuna göre”, aynı nev’i ceza içeren kanunlardan; “Üst sınırların aynı olması hâlinde alt sınırı az olan kanunun”, “alt sınırları aynı olması hâlinde üst sınırı az olan kanunun” “alt ve üst sınırlarının farklı olması durumunda ise üst sınırı az olan kanunun” lehe olduğu kabul edilmektedir.
Lehe kanunun tespiti açısından bu ölçütlere yeni kriterler eklenmesi yönündeki görüş ve uygulamalar, öğreti ve yargısal kararlara da konu olmuş, değişen ceza mevzuatı karşısında dahi hâlen geçerliliğini koruyan 23.02.1938 tarihli ve 23–9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da, “Suçun işlendiği zamanın yasası ile sonradan yürürlüğe giren yasa hükümlerinin farklı olması hâlinde, her iki yasanın birbirine karıştırılmadan, ayrı ayrı somut olaya uygulanıp, her iki yasaya göre hükmedilecek cezalar belirlendikten sonra, sonucuna göre lehte olanı uygulanmalı” şeklinde, lehe kanunun tespitinde başvurulacak yöntem belirtilmiştir.
Öğretide de anılan İçtihadı Birleştirme Kararındaki ilke benimsenerek, uygulanma olanağı bulunan tüm kanunların leh ve aleyhteki hükümleri birlikte ele alınarak somut olaya göre sonuçlarının karşılaştırılması gerekeceği ve sonunda fail bakımından daha lehe sonuç veren kanunun belirlenip hükmün buna göre verileceği görüşleri ileri sürülmüştür. (S. Dönmezer–S. Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, c. 1, 11. Bası, s. 167; S. Dönmezer, Genel Ceza Hukuku Dersleri, s. 64; M. E. Artuk- A. Gökçen– A.C. Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, c. 1, s. 221.)
Hukukumuzda lehe kanunun tespiti yöntemine ilişkin herhangi bir pozitif hukuk normunun bulunmaması nedeniyle, lehe kanun, 1412 sayılı CMUK’un, mahkûmiyet hükmünün yorumunda doğan tereddüdün giderilmesi bakımından hâkimden karar istenmesi yöntemini düzenleyen 402. maddesi uyarınca yapılmakta iken, her ikisi de 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 04.11.2004 tarihli ve 5252 sayılı Kanun’un 9. maddesi ile 13.12.2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 98 vd. maddelerinde, lehe kanunun saptanması ve uygulanmasında başvurulacak yöntemle ilgili ayrıntılı hükümler getirilmiştir.
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 98. maddesinin birinci fıkrasında; “Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilemeyeceği ileri sürülür ya da sonradan yürürlüğe giren kanun, hükümlünün lehinde olursa, duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar istenir.” hükmüne yer verilmiş, aynı Kanun’un 101. maddesinde ise, cezanın infazı sırasında, 98 ilâ 100. maddeler gereğince mahkemeden alınması gereken kararların duruşma yapılmaksızın verileceği ve bu kararların itiraza tabi olacağı belirtilmiştir. Görüldüğü gibi, 5275 sayılı Kanun’un 98. maddesi, herhangi bir ceza normunun, hükmün kesinleşmesinden sonra değişmesi hâlinde yapılacak uyarlama yargılamasına ilişkin genel bir düzenlemeyi içermektedir.
5252 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un “Lehe olan hükümlerin uygulanmasında usul” başlıklı 9. maddesinin üçüncü fıkrasında ise; “Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir.” hükmüne yer verilmiştir. Bu maddeyle, bir kanunun tamamen yürürlükten kaldırılıp yerine başka bir kanunun yürürlüğe girmesinden sonra lehe olan kanunun tespiti bakımından, sabit kabul edilen olaya, suçtan önceki ve sonraki kanunların ilgili tüm hükümlerinin birbirine karıştırılmaksızın bir bütün hâlinde uygulanıp ayrı ayrı sonuçlar belirlenmesi ve bunların karşılaştırılması gerektiği yönünde özel bir düzenleme yapılmıştır. Ancak bu karşılaştırmada, hükmün tesisi aşamasında uygulanması gereken normlarla, hükmün infazına ilişkin normlar birlikte değil, ayrı ayrı değerlendirmeye tabi tutulacaktır. Bu değerlendirmede hüküm tesisi aşamasında uygulanması gereken düzenlemelerin aynı kanun kapsamında bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, sadece bir kanun değil bir müesseseyle ilgili düzenlemelerin yer aldığı kanunlar birlikte değerlendirilecektir.
Ayrıntıları Ceza Genel Kurulunun 27.12.2005 tarihli ve 162-173 sayılı kararında belirtildiği üzere, sonradan yürürlüğe giren kanunun, suçun unsurlarını değiştirmesi, suça etkili hâlleri yeniden düzenlemesi, ceza miktarlarını öncekinden farklı alt ve üst sınırlar arasında belirlemesi gibi durumlarda, kesinleşmiş mahkûmiyet kararı bakımından doğuracağı sonucun bir mahkeme kararı ile saptanması gerekir. Bu durumda “mahkûmiyet hükmünde değişiklik yargılaması” veya kısaca “uyarlama yargılaması” denilebilecek bir yargılama faaliyetine ihtiyaç vardır. Her yargılama faaliyeti gibi bu da bir davanın varlığını gerektirir.
Bu yargılama gerçekleştirilirken, herhangi bir inceleme ve araştırma yapılması, kanıt toplanması veya takdir hakkının öncekinden farklı biçimde ve kanunda öngörülen alt sınırın üzerinde ceza tayin edilerek kullanılması söz konusu ise ya da cezanın kişiselleştirilmesine ilişkin bir hükmün uygulanması olanağı sonraki kanun ile doğmuşsa, kanun koyucunun “derhal uygulanabilirlik” kavramıyla amaçladığının dışında kalan bu gibi hâllerde yargılamanın duruşmalı yapılması zorunludur. Bunun dışındaki hâllerde ise evrak üzerinde inceleme yapılarak karar vermek olanaklı hâle gelebilecektir.
Ancak duruşma açılarak yargılama yapılsa da, bu yargılama, sonraki kanunun lehe hükümlerinin saptanması ve uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesi ile sınırlı ve kendine özgü talî bir yargılama olup uyarlama yargılamasında önceki karar dışına çıkılamayacak, kesinleşen karardaki suça konu sabit eyleme uygulanma olanağı bulunan yeni kanundaki hükümler bütünüyle tatbik olunduktan sonra yeni kanunun lehe sonuç doğurduğunun saptanması hâlinde, hükümlünün bu sonuçtan faydalanması için infaza konu olabilecek nitelikte bir hüküm kurulmasıyla yetinilecektir. Uyarlama yargılaması, ister 5252 sayılı Kanun’un 9. maddesine, isterse 5275 sayılı Kanun’un 98. maddesine göre yapılsın, yargılama sonucunda verilen karar esas itibarıyla infazı ilgilendiren ve etkileyen bir karar niteliğindedir. Uyarlama yargılamasının 5275 sayılı Kanun’un 98. maddesi uyarınca yapıldığı hâllerde verilen karar aynı Kanun’un 101. maddesi uyarınca itiraz kanun yoluna; 5252 sayılı Kanun’un 9.maddesine göre yapıldığı hâllerde ise, bu Kanun’da açık bir hüküm bulunmaması nedeniyle genel hükümler uygulanmak suretiyle temyiz yasa yoluna tabi olacaktır. 5252 sayılı Kanun’un 9. maddesinin uygulandığı hâllerde hükmün temyiz kanun yoluna tabi olması, verilen kararın infaza ilişkin bir karar olma niteliğini değiştirmeyecektir.
Bu belirlemeler ışığında, infaza ilişkin olan bu kararın aleyhe değiştirmeme yasağına konu olup olamayacağı sorununa gelince;
5271 sayılı CMK’nın 307. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan “aleyhe değiştirmeme yasağı” 1412 sayılı CMUK’un, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326.maddesinin son fıkrasında; “Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291.maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz.” biçiminde düzenlenmiş, ceza usul hukukumuzda aleyhe değiştirmeme yasağını düzenleyen başka bir hükme yer verilmemiştir.
Görüldüğü üzere, anılan maddede aleyhe sonucu değiştirmeme ilkesi “sanıklar” yönünden kabul edilmiştir. Sanık, hakkında henüz kesinleşmiş bir hüküm bulunmayan kişidir. Halbuki uyarlama yargılaması, hakkında kesinleşmiş ve infaz yeteneği bulunan bir hüküm verilmiş kişiler için söz konusudur. Bu nedenle uyarlama yargılamasında aleyhe değiştirmeme yasağı sadece kesinleşen ceza miktarıyla sınırlı olup hükümlüler hakkında aleyhe sonucu değiştirmeme ya da uygulamadaki adıyla aleyhe değiştirmeme yasağı ilkesinin uygulanması yasal düzenlemeler karşısında mümkün görünmemektedir.
Nitekim, ayrıntıları Ceza Genel Kurulunun 23.09.2003 tarihli, 160-216 sayılı ve 08.10.2002 tarihli, 179-354 sayılı kararlarında da vurgulandığı üzere yerleşmiş uygulamada, infaza ilişkin verilen kararların, “aleyhe sonucu değiştirmeme” ilkesine konu olamayacağı kabul edilmektedir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Hükümlünün haksız şekilde eline geçirdiği anahtar ile mağdura ait suç tarihi itibarıyla 6 milyar TL değerinde olan 1999 model Peugeot 106 marka arabayı çalmak suretiyle üzerine atılı nitelikli hırsızlık suçunu işlediği olayda; suça konu arabanın ekonomik değerinin suç tarihi itibarıyla pek fahiş olduğundan bahisle sanık hakkında 765 sayılı TCK’nın 522. maddesi uyarınca artırım yapılmış, uyarlama yargılaması sırasında ise 5237 sayılı TCK döneminde malın ekonomik değerinin fahiş olması ayrı bir artırım maddesi olarak öngörülmediğinden ve önceki hükümde temel ceza alt sınırdan tayin edilerek Özel Dairece onandığından bahisle 5237 sayılı TCK’nın 142. maddesinin 2. fıkrasının (d) bendine göre temel ceza alt sınırdan tayin edilmiş ise de 765 sayılı Kanun döneminde malın değerinin fahiş olması ayrı bir artırım maddesi olarak düzenlendiğinden aynı Kanun’un 29. maddesine göre temel ceza tayin edilirken bu durumun alt sınırdan ayrılma gerekçesi olarak kabul edilemeyeceği, 5237 sayılı TCK döneminde ise malın değerinin fahiş olması ayrıca bir artırım maddesi olarak öngörülmediğinden aynı Kanun’un 61. maddesinde “suçun konusunun önem ve değeri” şeklindeki ölçüt göz önünde bulundurularak arabanın değerinin fahiş olmasının temel cezanın tayininde göz önünde bulundurulabileceği ve hükümlü hakkında temel ceza tayin edilirken alt sınırdan uzaklaşılması gerektiği kabul edilmelidir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu - Karar : 2019/109
- TCK 61
- Takdiri indirim 30 yıl olarak belirlenen sonuç cezadan sonra uygulanamaz.
TCK 61.) maddenin 1. fıkrasında; bir suç nedeniyle alt ve üst sınırlar arasında bir ceza belirlenmesi gerektiğinde, kural olarak göz önünde bulundurulması gereken kriterler sayılmış, 2. fıkrasında; suçun olası kastla işlenmesi nedeniyle yapılacak indirim ya da bilinçli taksirle işlenmesi nedeniyle yapılacak artırımın birinci fıkra hükmüne göre belirlenen ceza üzerinden yapılacağı belirtilmiş, 3.fıkrasında; birinci fıkrada belirtilen hususların suçun unsurunu oluşturduğu hallerde bunlar temel cezanın belirlenmesinde ayrıca göz önünde bulundurulamayacağı, 4. fıkrasında ise bir suçun temel şekline nazaran daha ağır veya daha az cezayı gerektiren birden fazla nitelikli hallerin gerçekleşmesi durumunda temel cezada önce artırma sonra indirme yapılacağı hüküm altına alınmıştır. Buna göre; belirlenen temel ceza üzerinden olası kast nedeniyle indirim veya bilinçli taksir nedeniyle artırım yapıldıktan sonra elde edilen ceza üzerinden suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli halleri uyarınca artırım veya indirim yapılacak, daha sonra belirlenen ceza üzerinden maddenin 5.fıkrası uyarınca sırasıyla teşebbüs, iştirak, zincirleme suç, haksız tahrik, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı ve cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebeplere ilişkin hükümler ile takdiri indirim nedenleri uygulanarak sonuç ceza belirlenecektir. Maddenin 7. fıkrası uyarınca bu madde hükümlerine göre belirlenen sonuç ceza, otuz yıldan fazla olamayacak, 10. fıkrası uyarınca da kanunda açıkça yazılmış olmadıkça cezalar ne artırılabilecek, ne eksiltilebilecek, ne de değiştirilebilecektir.
Cezanın belirlenmesini düzenleyen bu maddenin ilk halinde, 765 sayılı TCK’nın 29. maddesine benzer şekilde, cezanın tayin ve tespitinde dikkate alınacak ölçütlere yer verilmesine rağmen, 765 sayılı TCK’nın 29.maddenin 6. fıkrasında yer alan, “Cezalar artırılır veya eksiltilirken kanunun sureti mahsusada tâyin ettiği ahval müstesna olmak üzere her nevi ceza için muayyen olan hudud tecavüz edilemez” hükmüne yer verilmemiş, 29.06.2005 gün ve 5377 sayılı Kanun ile maddeye eklenen “Süreli hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı bu madde hükümlerine göre belirlenen sonuç ceza, otuz yıldan fazla olamaz.” şeklindeki 7.fıkrayla, her suç için hükmolunacak sonuç ceza otuz yıl olarak sınırlandırılmış, bu husus kanunun değişiklik gerekçesinde; “Kanunun 49 uncu maddesine göre, aksine hüküm bulunmayan hallerde, süreli hapis cezasının alt sınırı bir ay, üst sınırı ise yirmi yıldır. Bu alt ve üst sınır, ilgili suç tanımındaki temel ceza açısından belirlenmiştir. Bu itibarla, 49 uncu madde hükmü, sonuç ceza bakımından bir sınır oluşturmamaktadır. Başka bir deyişle, somut olayla ilgili olarak belirlenen sonuç ceza yirmi yıldan fazla olabilecektir. Ancak, bu durumda belirlenen sonuç cezaya yine de bir sınırlama gereği bulunmaktadır. Böyle bir sınırlama, müebbet hapis cezasında koşullu salıverilme için infaz kurumunda geçirilmesi gereken asgari süre bakımından önem taşımaktadır. Bu ihtiyaç nedeniyle, 61 inci maddeye eklenen yedinci fıkra ile, hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı belirlenen sonuç cezanın otuz yıldan fazla olamayacağı kabul edilmiştir.” şeklinde belirtilmiştir. Öte yandan TCK’nın “Takdiri indirim nedenleri” başlıklı 62. maddesindeki;
“(1) Fail yararına cezayı hafifletecek takdiri nedenlerin varlığı halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine, müebbet hapis; müebbet hapis cezası yerine, yirmibeş yıl hapis cezası verilir. Diğer cezaların altıda birine kadarı indirilir.
(2) Takdiri indirim nedeni olarak, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar göz önünde bulundurulabilir. Takdiri indirim nedenleri kararda gösterilir” şeklindeki düzenleme, 765 sayılı TCK’nın 59. maddesindeki; “Kanuni tahfif sebeplerinden ayrı olarak mahkemece her ne zaman fail lehine cezayı hafifletecek takdiri sebepler kabul edilirse ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası yerine müebbet ağır hapis ve müebbet ağır hapis yerine otuz sene ağır hapis cezası hükmolunur. Diğer cezalar altıda birden fazla olmamak üzere indirilir” biçimindeki düzenleme ile temelde benzer olmakla birlikte, ikinci fıkra yönünden kısmen farklıdır.
5237 sayılı TCK’nın 62. maddesinin ikinci fıkrasında takdiri indirim nedenleri sayıldıktan sonra “gibi” denilmek suretiyle takdiri indirim nedenlerinin kanunda sayılanlarla sınırlı bulunmadığı, aksine bunların örnek olarak belirtildiği açıkça vurgulanmıştır. Kanunda sayılan; “failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonra ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri” gibi nedenler, uygulamada hâkimi sınırlayıcı değil, yol gösterici nitelikteki gerekçelerdir. Bunun sonucu olarak 5237 sayılı TCK’nın, tıpkı 765 sayılı Kanunda olduğu gibi takdiri indirim nedenleri yönünden sınırlayıcı sistemi değil, serbest değerlendirme sistemini benimsediği kabul edilmektedir.
Serbest takdir sisteminin sonucu olarak, sanık yararına takdiri indirim hükümlerinin uygulanmasını gerektiren nedenlerin varlığını veya yokluğunu belirleme yetkisi yargılamayı yapan hâkime ait olacaktır. Zira yargılama süreci boyunca maddi gerçeğe ulaşma ve adaleti sağlama yolunda çaba harcayan hâkim, sanığı birebir gözlemleyen ve bu bağlamda takdiri indirim nedenlerinin varlığı ya da yokluğunu en iyi tespit edebilecek konumda olan kişidir. Hâkim; “failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonra ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri”nin yanında, somut olaya göre değişebilecek ve önceden öngörülemeyecek nedenleri de birlikte değerlendirerek bu hususta hak, adalet ve nasafet kurallarına uygun biçimde uygulama yapacaktır.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
TCK’nın 61. maddesinin 5. fıkrasında, anılan maddenin diğer fıkralarına göre belirlenecek ceza üzerinden sırasıyla teşebbüs, iştirak, zincirleme suç, haksız tahrik, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı ve cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebeplere ilişkin hükümler ile takdiri indirim nedenleri uygulandıktan sonra sonuç cezanın belirleneceğinin hüküm altına alınması, anılan maddenin 7. fıkrasında sonuç cezanın 30 yıldan fazla olamayacağının belirtilmesi ve söz konusu maddenin 10. fıkrasında da kanunda açıkça yazılmış olmadıkça cezaların ne artırılabileceğinin, ne eksiltilebileceğinin ne de değiştirilebileceğinin düzenlenmesi karşısında; sanık hakkında hüküm kurulurken TCK’nın 62. maddesinde düzenlenen takdiri indirim nedenlerinin anılan Kanun’un 61. maddesinin 7. fıkrasından sonra uygulanma imkânının bulunmadığı kabul edilmelidir. Aksi halin kabulü TCK’nın 2. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen kanunilik ilkesine aykırılık teşkil edecektir.
Ceza Genel Kurulu 2015/115 E. , 2018/330 K.
- TCK 61
- TCK 61’deki ibareler tekrar edilerek olaya uygun olmayan ölçütlerle ceza belirlenemez.
5237 sayılı TCK’nun “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasındaki; “Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur” biçimindeki hüküm ile de, işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında “orantı” bulunması gerektiği vurgulanmıştır. Kanun koyucu, cezaların kişiselleştirilmesinin sağlanması bakımından hâkime, olayın özelliği ve işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı bir şekilde gerekçesini göstererek iki sınır arasında temel cezayı belirleme yetki ve görevi yüklemiştir. Hâkimin temel cezayı belirlerken dayandığı gerekçe, TCK’nun 61. maddesinin 1. fıkrasına uygun olarak, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saiki ile ilgili, dosyaya yansıyan bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde kanuni ve yeterli olmalıdır. Gerekçenin bu niteliği kararı aydınlatma, keyfiliği önleme ve tarafları tatmin etme özelliklerini taşımasının yanında, hâkimin, aşağı ve yukarı hadler arasında takdir yetkisini kullanırken TCK’nun 61. maddesinde düzenlenen kuralların dışına çıkıp çıkmadığının Yargıtayca denetleneceğini de göstermektedir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde,
4207 sayılı Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü Hakkında Kanun kapsamında yapılan uygulamada zabıta görevlileri ve sağlık memurları ile birlikte doğu garajı civarında görevlendirilen komiser yardımcısı olan mağdur …’nun, olay tarihinde açıkta kaçak tütün satarken gördüğü sanık hakkında yasal işlem yapmak istediği, ancak sanığın, satışa arz ettiği tütünleri kaçırmaları için iki çocuğa verdiği, mağdurun bu çocuklardan birini yakaladığını gören sanığın, görevini yapmasını engellemek amacıyla mağdura arkadan sarılıp çocuğun kaçmasını sağladığı, bu şekilde hareket kabiliyeti kısıtlanan mağdurun tütünlerin konduğu plastik kabı çekerken kabın zorlanıp kırılması nedeniyle elinden basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralandığı, çocukların kaçmasını sağlayan sanığın elindeki kırık cam bardağını kendi boğazına dayayıp, yakalanması hâlinde kendisine zarar vereceğini söyleyerek olay yerinden kaçtığı olayda;
Satışa arz ettiği tütünlerin kaçırılmasını engellemek amacıyla mağdura arkasından sarılmak suretiyle cebir uygulayan sanığın, yaralama kastı ile hareket etmemesi ve mağdurun yaralanmasının basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olması nedenleriyle yerel mahkemece temel ceza belirlenirken gösterilen “olayın oluş biçimi - suçun işleniş biçimi”, “kastın yoğunluğu” ve “meydana gelen zararın ağırlığı” şeklindeki gerekçelerin oluşa ve dosya kapsamına uygun olmadığı, “sanığın şahsi ve sosyal durumu” ve “eylemin diğer özellikleri” biçimindeki gerekçelerin TCK’nun 61. maddesinin 1. fıkrasında sayılmaması nedeniyle yasal nitelik taşımadığı, TCK’nun 61. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde yer alan “suçun işlendiği zaman”, (d) bendinde yer alan “suçun konusunun önem ve değeri” ve (g) bendinde yer alan “sanığın … güttüğü amaç” biçimindeki ölçütlerin ise olay bakımından alt sınırdan ayrılmayı gerektiren ayırt edici özelliklerinin bulunmaması nedeniyle temel cezanın belirlenmesinde kullanılmaya elverişli yasal ölçütler olarak kabul edilemeyecekleri hep birlikte değerlendirildiğinde; yerel mahkemece temel cezanın dosya içeriğine uygun, adalet, hak ve nesafet kuralları ve orantılılık ilkesiyle bağdaşacak şekilde belirlenmediği ve TCK’nun 61. maddesinde yer alan ibarelerden bir kısmının tekrarlanmasından ibaret bu gerekçelerin dosya kapsamı ile uyumlu, yasal ve yeterli olmadığı kabul edilmelidir.
YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/10882 Karar: 2018/14
-
TCK 61. Madde
-
Cezanın Belirlenmesi
Sanığın temyiz dışı sanıklarla birlikte müştekiye ait ve cadde üzerinde park halinde bulunan, kapıları kilitli Ford marka otomobili çalmaya teşebbüs ettiği anlaşılan olayda; hırsızlık suçuna konu eşyanın önem ve değeri, meydana gelen zararın ağırlığı dikkate alınarak hırsızlık suçundan kurulan hükümde 5237 sayılı TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel ceza belirlenirken alt sınırdan uzaklaşılması gerektiğinin gözetilmemesi aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/14737 Karar : 2018/12489 Tarih : 8.10.2018
-
TCK 61. Madde
-
Cezanın Belirlenmesi
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Sanığa yükletilen tehdit ve hakaret eylemleriyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemlerin sanık tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,
Eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tiplerine uyduğu,
Hakaret suçunda TCK’nın 61/8. maddesi uyarınca adli para cezası hesaplanırken, cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine yönelik artırım ve indirimlerin gün üzerinden yapılması gerektiği düşünülmeden, hesaplamaların yıl üzerinden yapılması sonucu eksik ceza tayin edilmiş ise de, aleyhe temyiz olmadığından bozma yapılamayacağı,
Anlaşıldığından, sanık …’nın ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmeyip, tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKÜMLERİN ONANMASINA, 08/10/2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/8563 Karar : 2018/8310 Tarih : 5.06.2018
-
TCK 61. Madde
-
Cezanın Belirlenmesi
Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya okunduktan sonra Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü;
1- Sanık mahkemedeki savunmasında, suça konu sigaraların … isimli şahsa ait olduğunu, olay günü sigaralar yakalandıktan sonra …‘in kendisini arayarak sigaraları üzerine almasını, sorun olmayacağını söylediğini, kendisinin de kabul ettiğini, sigaraların kendisine ait olmadığını beyan etmesi karşısında, … isimli şahsın dinlenilmesi, gerektiğinden, hakkında kamu davası açılması, soruşturma aşamasında beyanı alınan otobüs muavini …‘ın da dinlenilmesi ve ayrıca sanık ile … isimli şahıs arasında olay gününe ilişkin HTS kayıtları da getirtilip incelenerek tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi ve sonucuna göre hüküm kurulmasının gerekmesi,
Kabule göre de;
2- Mahkemece teşdit ve temel cezanın belirlenmesindeki gerekçede, TCK.nun 61.maddesindeki bir kısım ifadeler yazılmış olmakla beraber, somut olayla ilişkilendirilebilecek hususiyetin bulunmadığı, özellikle kaçak eşyanın miktarı, suçun işlenişinde bir özelliğin bulunmayışı, suç konusunun önem ve değerine göre, cezaların şahsiliği ve uygulamada birliğin sağlanması bakımından, benzer olaylarla mukayese edildiğinde, daha çok miktarda kaçakçılık yapanlarla daha … miktarda kaçakçılık yapanlar arasında hakkaniyete uygun, adil bir ceza tayin edebilmek bakımından 2300 paket kaçak sigara için sanığın cezasının dosya içeriğine uygun düşmeyen gerekçeyle asgari hadden uzaklaşılarak ceza tayini,
3- 24.11.2015 günlü 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarih ve 2014/140 esas, 2015/85 sayılı iptal kararı ile 5237 sayılı TCK.nın 53.maddesinin bazı bölümlerinin iptal edilmesi nedeniyle, anılan maddenin yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Yasa’nın 8/1 maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 05/06/2018 günü oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/1710 Karar : 2018/7249 Tarih : 4.06.2018
-
TCK 61. Madde
-
Cezanın Belirlenmesi
Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
1-Suça sürüklenen çocuk hakkında konut dokunulmazlığının ihlali suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;
Suça sürüklenen çocuk hakkında TCK’nın 116/1. maddesi uyarınca belirlenen 6 ay hapis cezasından, aynı Kanun’un 119/1-c maddesi uyarınca 1 kat artırım yapılırken 12 ay yerine hesap hatası sonucu 1 yıl hapis cezasına hükmedilmesi, daha sonraki uygulama nedeniyle sonuca etkili olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Yapılan duruşmaya, toplanan delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve takdirine göre temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle hükmün istem gibi ONANMASINA,
2-Suça sürüklenen çocuk hakkında hırsızlık suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;
Suça sürüklenen çocuk hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükümde cezadan indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebeplerden olan etkin pişmanlık hükümlerine ilişkin 5237 sayılı TCK’nın 168. maddesinin, yaş küçüklüğü nedeniyle cezadan indirim yapılmasına ilişkin aynı Kanun’un 31/3. maddesinden önce uygulanması suretiyle 5237 sayılı TCK’nın 61/5. maddesine aykırı davranılması, sonuç ceza miktarını değiştirmediğinden bozma nedeni yapılmamış; dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.Ancak Dosya kapsamı ve iddianame içeriğine göre, suça sürüklenen çocuk ve hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen suça sürüklenen çocuk …’in, müştekilerin ikamet ettikleri apartmana birlikte girdikleri, suça sürüklenen çocuğun müşteki Kemal’e ait bisikleti, suça sürüklenen çocuk …’ın ise müşteki ….’e ait bisikleti merdiven boşluğundan çaldığı anlaşıldığından suça sürüklenen çocuğun eyleminin müşteki ….’e karşı tek bir hırsızlık suçunu oluşturduğu gözetilmeden suçların zincirleme şekilde işlendiği kabul edilerek suça sürüklenen çocuk hakkında 5237 sayılı TCK’nın 43. maddesinin uygulanması suretiyle fazla ceza tayini,
Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı istem gibi BOZULMASINA, 04/06/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/1165 Karar : 2018/3802 Tarih : 22.05.2018
-
TCK 61. Madde
-
Cezanın Belirlenmesi
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Tefecilik suçunda suç tarihinin, kazanç elde etmek amacıyla ödünç paranın verildiği tarih, zincirleme suçlarda ise son suçun işlendiği gün olduğu, Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12/05/2015 gün ve 2014/4-655 Esas, 2015/152 sayılı Kararında da açıklandığı üzere değişik zamanlarda birden fazla kişiye kazanç karşılığı ödünç para verilmesi halinde zincirleme tek tefecilik suçunun oluşacağı nazara alındığında; UYAP üzerinden yapılan sorgulamada sanık hakkında aynı suçtan Kumluca Asliye Ceza Mahkemesinde 2015/391 Esas sayılı kamu davası açıldığının anlaşılması karşısında, anılan davanın akıbetinin araştırılması, derdest ise işbu dosya ile birleştirilmesi, karara çıkmış ve kesinleşmiş ise onaylı örneğinin getirtilerek incelenmesinden sonra suç ve iddianame tarihlerine göre eylemler arasında hukuki kesinti oluşup oluşmadığının ve zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının saptanması, ayrıca zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiğinin belirlenmesi halinde sanığa TCK`nın 241. maddesi gereğince verilecek cezadan aynı Kanunun 43/1. maddesi uyarınca artırım yapıldıktan sonra kesinleşen dava dosyasından verilen cezanın mahsubu ile oluşur ise aradaki fark kadar cezaya hükmedilmesi, hukuki kesintinin gerçekleşmesi halinde ise ayrı ceza verilmesi gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi,
Kabule göre de;
5237 sayılı TCK`nın 61. maddesi uyarınca temel cezalar belirlenirken, söz konusu maddenin 1. fıkrasında 7 bent halinde sayılan hususlar göz önünde bulundurularak ve somut gerekçeler tek tek belirtilmek suretiyle ilgili kanun maddelerindeki cezaların alt ve üst sınırları arasında takdir hakkının kullanılması gerektiği gözetilmeden, “suçun işleniş şekli, sanığın kastının yoğunluğu, sanığın amacı, suçtan sonraki davranış biçimi, suçun işlendiği yer ve zaman, şahsi ve sosyal durumu, suç sebep ve saikleri” şeklindeki maddede yazılı ibarelerin soyut tekrarıyla yetinilip teşdit gerekçesi olarak kullanılmak suretiyle aynı Kanunun 61. maddesine aykırı davranılması,
Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarih ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı, 24/11/2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren TCK`nın 53. maddesiyle ilgili iptal kararının yeniden değerlendirilmesi lüzumu,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK`nın 321 ve 326/son maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 22/05/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/12073 Karar : 2018/4009 Tarih : 5.04.2018
-
TCK 61. Madde
-
Cezanın Belirlenmesi
1-Suça sürüklenen çocuk hakkında iş yeri dokunulmazlığını bozma ve mala zarar verme suçlarından kurulan hükümlere yönelik yapılan temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Suça sürüklenen çocuğun eylemlerine uyan TCK’nın 116/2-4, 151/1 ve 31/2 maddelerinde öngörülen cezanın üst sınırına göre TCK’nın 66/1-e, 66/2 maddeleri uyarınca hesaplanan 4 yıllık zamanaşımının, 13.03.2014 olan karar tarihinden inceleme tarihine kadar geçmiş bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk müdafii ve o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan nedenle kısmen istem gibi BOZULMASINA, bozma nedenleri yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan, 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, suça sürüklenen çocuk hakkında açılan kamu davalarının 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddesi gereğince zamanaşımı nedeniyle DÜŞÜRÜLMESİNE,
2-Suça sürüklenen çocuk hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükme yönelik yapılan temyiz itirazlarına gelince;
Oluşa, dosya kapsamına ve 07.05.2012 tarihli yakalama ve teslim tutanağına göre; haber merkezinin saat 06.00 sıralarında şikayetçinin iş yerinde hırsızlık olayının gerçekleştiğinin anonsu üzerine ekiplerce işyerine gidildiği, işyeri kamerası incelendiğinde görüntülerdeki şahsın, ekiplerin anons öncesi işyerinin bulunduğu mahalle ara sokaklarında gördükleri şahıs olduğunun anlaşıldığı,bu çevrede ivedi olarak yapılan çalışmada eşgali kamera görüntülerinden izlenen şahsın aynı mahallede yakalandığı ve yapılan üst aramasında 130,15 TL olduğunun tespit edildiği, suça sürüklenen çocuğun rızai bir iadesinin olmadığınının anlaşılması karşısında; mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmediğinden tebliğnamedeki 3 no’lu bozma düşüncesine iştirak edilmemiş, dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;
a-Fiili işlediği tarihte 12 yaşını doldurup, 15 yaşını doldurmamış olan suça sürüklenen çocuk hakkında hırsızlık suçlarından 5237 sayılı TCK’nın 31/2. maddesi yerine, aynı Kanun’un 31/3. maddesi gereğince indirim yapılması suretiyle fazla ceza tayini,
b-Hırsızlık suçu ile ilgili olarak; suça sürüklenen çocuğun üzerine atılı suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamayacağının değerlendirilmesi açısından, suç tarihinde 12-15 yaş grubu içerisinde bulunan suça sürüklenen çocuk hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 35/1. ve Çocuk Koruma Kanunu’nun Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 20/2. maddesi gereğince zorunlu olan sosyal inceleme raporu alınması gerektiği ve aynı Kanunu’un 35/3. maddesine göre de sosyal inceleme yaptırılmadığı halde de bunun gerekçesinin gösterilmesi gerektiği, karar gerekçesinde “ suça sürüklenen çocuğun yapılan kimlik tespitine göre sosyal ve ekonomik durumu ve mahkemede gözlenen haline göre işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabilecek ve bu fiile ilgili davranışlarını yönlendirebilecek durumda olduğu” yönündeki gözlem belirtilmişse de; suça sürüklenen çocuğun yaşadığı çevre gözlemlenmeden duruşmadaki davranışlarına göre değerlendirme yapılması ile yetinilerek eksik inceleme ve yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulduğunun anlaşılması karşısında; 5395 sayılı Kanun’un 35/1. maddesi uyarınca sosyal inceleme raporu aldırılmadan eksik kovuşturma ile hüküm kurulması,
c-5237 sayılı TCK’nın 61. maddesi kapsamında ceza tayini hakimin takdir ve değerlendirme yetkisinde ise de; bu yetkinin kullanılmasında adalet ve nesafet kurallarına bağlı kalınması, cezanın belirlenmesi sırasında dayanılan gerekçenin; suçun işleniş şekli, suçun işlenmesinde kullanılan araçlar, suçun işlendiği yer ve zaman, suç konusunun önem ve değeri, oluşan zarar ve tehlikenin ağırlığı, kanuna aykırılığın derecesi gibi hususların, yargılama konusu eylemin niteliği ve dosya içeriğine uygun olarak irdelenip denetime olanak verecek biçimde karar yerinde gösterilmesi gerekmektedir. Somut olayda, adli sicil kaydından hapis cezasından mahkumiyeti bulunmayan suça sürüklenen çocuk …‘nın şikayetçinin iş yerine penceresini zorlayarak girerek yazar kasa içinde bulunan 140 TL’yi çalması şeklinde gerçekleşen eyleminde, somut olayda “suçun işleniş şekli ve önemi ve değeri, işlenen suç nedeniyle ile mağdurun ve kamunun uğradığı zarar, suçun işenmesi nedeniyle meydana gelen tehlikenin ağırlığı ,suça sürüklenen çocuğun suç işlemek konusundaki kararlılığı” gerekçe gösterilmiş ise de, suça konu paranın miktarının 140 TL olduğu ve bu miktarın satın alma gücüne göre çok yüksek olmadığı gözönüne alındığında, 5237 sayılı Yasa’nın 3/1. madde-fıkrasında yer alan orantılılık ilkesi gözetilmeden suça sürüklenen çocuk hakkında hırsızlık suçundan en üst sınırdan ceza tayin edilmek suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk müdafii ve o yer Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı kısmen istem gibi BOZULMASINA, 05/04/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/3749 Karar : 2018/563 Tarih : 28.02.2018
-
TCK 61. Madde
-
Cezanın Belirlenmesi
Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;
1-Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından onanarak kesinleşen Dairemizin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği 24.04.2017 tarih, 2015/3 esas, 2017/3 karar sayılı kararında bylock iletişim sisteminin FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bu suç örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle; örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının, her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti halinde, kişinin örgütle bağlantısını gösteren delil olduğunun kabul edildiği dikkate alınarak, dosyada sanığın bylock kullanıcısı olup olmadığının atılı suçun sübutu açısından belirleyici nitelikte olması karşısında; kovuşturma aşamasından sonra dosya içerisine konulduğu anlaşılan ve sanığın bylock kullanıcısı olduğunu bildiren ayrıntılı bylock analiz raporu, tespit ve değerlendirme tutanağı, ekleri ve HTS kayıtlarının CMK’nın 217. maddesi uyarınca duruşmada sanık ve müdafiine okunarak diyecekleri sorulduktan sonra yargılamaya devamla bir hüküm kurulması gerekirken yetersiz ve eksik sorgulama tutanağına dayanılarak mahkumiyet kararı verilmesi,
2-Kabul ve uygulamaya göre;
a-TCK`nın 61. maddesinde düzenlenen cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine ilişkin ölçütlerle, 3/1. maddesinde düzenlenen orantılılık ilkesi çerçevesinde; suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, konusunun önem ve değeri, meydana getirdiği zarar ve tehlikenin ağırlığı ile sanığın kasta dayalı kusurunun ağırlığı, güttüğü amaç ve saik de göz önünde bulundurularak hukuka, vicdana, dosya kapsamına uygun olarak makul bir cezaya hükmedilmesi, gerekçelerin de cezaların şahsiliği ilkesine uygun bulunması, keyfilikten uzak olması, sanığın yargılama sırasında izlenen kişiliği ile ilgili bilgi ve belgelerin oluşa ve tüm dosya kapsamına göre yerinde takdir edildiğini göstermesi gerekir.
Yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda; mahkeme kabulünde yer aldığı şekliyle sanığın örgüt liderinin talimatıyla Bank Asya’ya para yatırdığına ya da örgüt adına para topladığına dair bir delil bulunmadığı da gözetilerek, kabulde yer alan sair hususlara göre sanık hakkında temel ceza tayininde orantılı bir ceza takdiri yerine dosya kapsamı ile uyuşmayan yetersiz gerekçe ile yazılı olduğu şekilde fazla ceza tayini,
b-Sanığın geçmişte sabıkasının bulunmaması, duruşma tutanaklarına yansıyan olumsuz bir davranışının tespit edilememesi, böyle bir örgütle bağlantılı olmasından pişmanlık duyduğunu beyan etmiş olması gözetildiğinde ve “cezanın geleceği üzerindeki etkisinin” hususunun da takdiri indirim nedeni kabul edilebilecek kriterlerden olması karşısında yetersiz, dosya içeriğiyle uyulmayan ve yasal olmayan gerekçelerle TCK`nın 62. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi,
Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, bu sebeplerden dolayı hükmün CMK`nın 302/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA, sanığın tutuklulukta geçirdiği süre, atılı suç için kanun maddelerinde ön görülen ceza miktarı gözetilerek tutukluluk halinin devamına, üye …’in karşı oyu bulunduğundan 2 nolu bozma gerekçesinin b bendi bakımından oyçokluğu, diğer bozma nedenleri bakımından oybirliğiyle 28.02.2018 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY:
Sayın çoğunluğun (2-b) nolu bozma nedenine iştirak olunmamıştır.,
Şöyleki;
5237 sayılı TCK’da cezaların arttırılması için genel bir neden düzenlenmemiş, ancak cezanın bireyselleştirilmesi kapsamında suç tipleri açısından herhangi bir ayırıma gidilmeden tüm suçlar için geçerli olan takdiri indirim nedenlerine yer verilmiştir.
Cezanın bireyselleştirilmesi araçlarından biri olan “takdiri indirim nedenleri” kurumunun düzenlendiği TCK’nın 62. maddesinde, fail yararına cezayı hafifletecek takdiri nedenlerin bulunması halinde cezada indirim yapılacağı öngörülmüştür. Aynı maddenin ikinci fıkrasında da, “failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri” takdiri indirim nedeni olarak sayıldıktan sonra “gibi” denilmek suretiyle takdiri indirim nedenlerinin kanunda belirtilenlerle sınırlı (numerus clausus) olmadığına, aksine örnekleme yöntemi ile sayıldığına vurgu yapılmış, bunlardan farklı hususların da takdiri indirim nedeni olarak kabul edilmesine olanak tanınmıştır.
Bunun sonucu olarak da 5237 sayılı TCK, takdiri indirim nedenlerinin kanunda gösterildiği, “sınırlayıcı sistemi” değil, bu sebeplerin takdirinin hâkime bırakıldığı, “serbest takdir sistemini” kabul etmiştir.
Erem, “… herhangi bir hadisede cezayı azaltıcı takdiri nedenlerin var olup olmadığının belirlenmesi davayı gören yargıca aittir” demektedir (Faruk Erem, “Cezayı Azaltıcı Takdiri Sebepler”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, III/2-3-4, sh. 358). Zira yargılamayı bizzat yürüten, olayı değerlendiren, faili ve eylemi değerlendiren hâkimdir. Bundan dolayı takdiri indirim nedenlerinin olup olmadığı hususunu tespit ile değerlendirecek ve tayin edecek olan da davanın hâkimidir.
Ancak takdiri indirim maddesinin uygulanması veya uygulanmaması yönünde gösterilen gerekçelerin dosya kapsamına ve hukuka uygun olması, kanunun amacı ve diğer uygulama gerekçeleri ile çelişki yaratmaması gerekir.
Maddenin gerekçesinde, mükerrer değerlendirme yasağı dolayısıyla, ikinci fıkrada sayılan nedenlerin temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınmaması, sadece takdiri indirim nedenleri olarak göz önünde bulundurulması gerektiği belirtilmiştir.
Keza, hâkimin belirlediği nedenler kanunda suçun unsuru veya nitelikli hali veya kanuni indirim hali ise, bu takdirde takdiri indirim nedeni olarak kabul edilemez.
Hâkim, birden fazla takdiri indirim nedeninin olduğunu tespit etmiş ise, bu nedenleri bir bütün olarak değerlendirecek ve ancak bir kez takdiri indirim uygulayabilecektir.
Sanığın, önceki ifadelerinde suçlamayı kabul etmeyip kovuşturma aşamasında aleyhindeki deliller nedeniyle suçu işlediğini beyan etmesi samimi ikrar olarak kabul edilmemelidir (CGK, 17.06.2014, E. 2013/6-301, K. 2014/329).
Susma hakkını kullanan sanık hakkında olumsuz bir kanaate ulaşılması gibi, sırf suçunu ikrar etmiş olan sanığın cezasında yargılama sürecindeki olumlu davranışları sebebiyle indirim yapılması da doğru olmaz. Zira bu durum tek başına faildeki suç işleme eğilimi konusunda fikir vermeye yeterli değildir (Nur Centel, “Cezanın Amacı ve Belirlenmesi”, Prof. Dr. Turhan Tufan Yüce’ye Armağan, Dokuz Eylül Üniversitesi Yayını, İzmir 2001, sh. 367; Nur Centel – Hamide Zafer – Özlem Çakmut, Türk Ceza Hukukuna Giriş, 4. Baskı, Beta Yayınevi, İstanbul 2006, sh. 589).
Maddede öngörülen ceza indirimi sanık açısından mutlak bir hak oluşturmadığı gibi cezanın bütünüyle ortadan kaldırılması sonucuna da kesinlikle yol açmaz.
Takdiri indirim nedenleri arasında örnekseme yoluyla sayılanlardan;
Failin eylemden sonraki davranışı; mağdurun suç sebebiyle uğradığı zararı gidermesi veya artmasını engellemesi, eylemin olası diğer zararlarının önlenmesi, suçtan sonra teslim olması, yargılamanın düzenli, kolay ve çabuk yürütülmesine hizmet etmesi, başka şekilde suçtan dolayı pişmanlığını gösteren aktif davranışlarda bulunması, yargılama sürecindeki davranışları da; suçun ortaya çıkarılmasında ya da suç ortaklarına ilişkin verdiği bilgiler gibi suçtan aktif pişmanlığını gösteren tutum ve davranışları ile adaletin tesisine katkı sağlaması, yargılama düzenine uyumu yönündeki davranışları şeklinde ortaya çıkabilir. Ortaya çıkan durum etkin pişmanlık kapsamında değerlendirilemiyorsa takdiri indirim nedeni olarak kabul edilebilir. Ancak bu durumların kanunda özel olarak düzenlenmesi halinde bir kez de takdiri indirim nedenleri olarak değerlendirilemeyecektir.
Cezanın failin geleceğine etkisi de; cezanın özel önleme amacı çerçevesinde değerlendirilmektedir. Hâkim, hükmedilecek cezanın infaz süresinin failin yaşamına olabilecek doğrudan ve dolaylı etkilerini dikkate alarak yapılacak indirim ile kısalacak ceza süresinin yeniden suç işlemekten alıkoymaya yeteceğini tespit ve takdir ederse bundan dolayı cezasında indirim yapabilir. Eğer kısalacak ceza süresi önceki ortama dönmesiyle birlikte faili suç işlemekten alıkoymayacaksa cezasından indirim yapmayabilecektir.
07.06.1976 gün ve 3–4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ve Ceza Genel Kurulunun 24.01.2017 tarih ve 2014/3-508 – 2017/22 kararı ve bu doğrultudaki birçok Ceza Genel Kurulu ve Özel Daire kararlarında tartışılarak vurgulandığı üzere;
Hâkim, takdiri indirim hükmünün uygulanması konusunda takdir yetkisine sahiptir. Ancak, bütün mahkeme kararlarında olduğu gibi takdiri indirimin uygulanmasına veya uygulanmamasına ilişkin kararlar da Anayasamızın 141 ve 5271 sayılı CMK`nun 34. maddeleri uyarınca gerekçeli olacak ve tabi olduğu kanun yolu normuna göre de gerekçenin hak, adalet ve nesafet kuralları ile dosya içeriğine uygunluğu denetlenebilecektir.
Sanık müdafiinin dilekçesinde takdiri indirim hükmünün uygulanmamasını temyiz nedenleri arasında gösterdiği dikkate alınarak, yukarıda anlatılanlara ve Yargıtay’ın Dairemizce de benimsenen yerleşik uygulamalarına göre somut olay değerlendirildiğinde;
Kararın hüküm fıkrasında; “sanığın geçmiş hali, suç işleme hususundaki eğilimi, suçtan pişmanlık duyduğu halinin gözlemlenmemesi ve cezanın geleceği üzerindeki olası etkileri gözetilerek TCK’nun 62 maddesinin hakkında uygulanmasına takdiren yer olmadığına”, kararın gerekçe bölümünde ise; “sanığın geçmiş hali, suçtan sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, suçtan pişmanlık duyduğu halin gözlenmemesi nedeni ile hakkında takdiri indirim nedeni uygulanmamıştır” şeklindeki takdiri indirimin uygulanmamasına ilişkin birbiri ile çelişmeyen gerekçenin dosya kapsamı ile uyumlu, yerleşik uygulamalara uygun, denetime elverişli, yasal ve yeterli ve ayrıca sanığın savunmasını tespit ederek, tutum ve davranışlarını bizzat gözlemleyen yerel mahkemenin takdiri de bu yönde olup, sanık hakkında TCK’nın 62. maddesinin uygulanmamasında bir isabetsizlik bulunmadığı görüşüyle, sayın çoğunluğun (2-b) nolu bozma düşüncesine katılmamaktayım.
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/3743 Karar : 2018/589 Tarih : 20.02.2018
-
TCK 61. Madde
-
Cezanın Belirlenmesi
Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
1-Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından onanarak kesinleşen Dairemizin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği 24.04.2017 tarih, 2015/3 Esas, 2017/3 Karar sayılı kararında bylock iletişim sisteminin FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bu suç örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle; örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının, her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti halinde, kişinin örgütle bağlantısını gösteren delil olduğunun kabul edildiği dikkate alınarak,
somut dosyada sanığın bylock kullanıcısı olup olmadığının atılı suçun sübutu açısından belirleyici nitelikte olması karşısında;
kovuşturma aşamasından sonra dosya içerisine konulduğu anlaşılan ve sanığın bylock kullanıcısı olduğunu bildiren ayrıntılı bylock bağlantı bilgilerinin ve başka dosya şüphelisi olan Ayşe Parlak’ın aşama beyanları getirtilerek CMK’nın 217. maddesi uyarınca duruşmada sanık ve müdafiine okunup diyecekleri sorulduktan sonra yargılamaya devamla bir hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi,
2- Sanık hakkında temel cezanın; Anayasanın 138/1. maddesi hükmü, TCK’nın 61. maddesinde düzenlenen cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine ilişkin ölçütlerle 3/1. maddesinde düzenlenen orantılılık ilkesi çerçevesinde, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen tehlike ile sanığın kasta dayalı kusurunun ağırlığı, güttüğü amaç ve saik de göz önünde bulundurularak belirlenmesi gerekirken sanığın TCK`nın 61/3. maddesi uyarınca suçun unsuru niteliğindeki bylock kullanıcı olmasının da gerekçede gösterilmek suretiyle yazılı şekilde fazla ceza tayini,
3- Silahlı terör örgütüne üye olma suçu temadi eden suçlardan olup yakalanma ile temadi kesileceğinden, Bölge Adliye Mahkemesinin gerekçeli karar başlığında suç tarihinin “21.04.2017” yerine “2016” olarak yazılması,
Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, sair yönleri incelenmeyen hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, sanığın tutuklulukta geçirdiği süre, atılı suç için kanun maddelerinde ön görülen ceza miktarı gözetilerek tutukluluk halinin devamına, 20.02.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/4517 Karar : 2018/202 Tarih : 23.01.2018
-
TCK 61. Madde
-
Cezanın Belirlenmesi
Sanık … hakkında, 6136 sayılı Yasaya muhalefet suçundan zamanaşımı süresi içinde kamu davası açılması mümkün görülmüştür.
Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık …‘ün mağdur …`e yönelik eyleminin sübutu kabul, cezayı azaltıcı takdiri indirim sebeplerinin nitelik ve derecesi takdir kılınmış, sanık savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma nedenleri dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafinin; yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine;
Ancak;
1)Sanık …‘ın, mağdur …‘ın kendisine küfür edip sataşmasına kızarak mağduru 4 yerinden bıçakladığı ve ciddi bir engel hal olmadığı halde kendiliğinden eylemine son verip olay yerinden uzaklaştığı olayda; sanık hakkında kasten yaralama suçundan TCK`nun 3. ve 61. maddeleri uyarınca teşdiden üst sınıra yakın ceza belirlemek suretiyle hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden yazılı biçimde suç vasfında hataya düşülerek kasten öldürmeye teşebbüs suçundan hüküm kurulması,
2)TCK`nun 58/5. maddesi gereğince; sanığın 18 yaşından küçük iken işlediği suça ilişkin mahkumiyet hükmünün tekerrüre esas alınamayacağı gözetilmeden, sabıkasına konu Sandıklı Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/11 E– 2011/103 K sayılı ilamı nedeniyle sanık hakkında mükerrirlere özgü infaz rejimi uygulanmasına karar verilmesi,
Kabule göre de;
1)Mağdur hakkında düzenlenen adli rapora göre “göğüs sol tarafta batın boşluğuna girerek diyafragma, mide ve tranvers kolon lezyonlarına neden olan kesici delici alet yaralanmasının, mağdurun yaşamını tehlikeye sokan bir durum oluşturduğu” anlaşılan yara sebebiyle, TCK’nun 81. maddesinden hüküm kurulurken, teşebbüs nedeniyle 9 yıl ile 15 yıl arasında hapis cezası öngören 35/2. maddesi uyarınca makul bir cezaya hükmedilmesi yerine yazılı biçimde 10 yıl ceza belirlenerek eksik ceza tayini,
2)Oluşa ve dosya kapsamına göre, mağdur …‘ın kendisine küfür edip sataşmasından ibaret haksız eylemi üzerine oluşan hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen sanık hakkında 1/4 ile 3/4 ararında indirim oranı öngören TCK`nun 29. maddesinin tatbiki sırasında, asgari indirim oranı yerine yazılı biçimde makul indirim uygulamak suretiyle eksik ceza tayini,
Bozmayı gerektirmiş olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak BOZULMASINA, 23/01/2018 gününde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/5390 Karar : 2018/420 Tarih : 17.01.2018
-
TCK 61. Madde
-
Cezanın Belirlenmesi
I- Sanıklar hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan hükümlere yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanıkların yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 22.04.2014 gün, 2013/11-397 Esas, 2014/202 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere, 765 sayılı TCK ile 5237 sayılı TCK’nın “Kamu güvenine karşı suçlar” bölümünde düzenlenen ve belgenin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi ile kamu güveninin sarsıldığı kabul edilerek suç sayılıp yaptırıma bağlanan “resmi belgede sahtecilik” suçlarının hukuki konusunun kamu güveni olduğu, suçun işlenmesi ile kamu güveninin sarsılması dışında, bir veya birden fazla kişi de haksızlığa uğrayıp, suçtan zarar görmesi halinde dahi, suçun mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamının, diğer bir ifadeyle kamunun olduğuna dair kabulünün etkilenmeyeceği, eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi halinde bu kişinin mağdur değil, suçtan zarar gören olacağının kabulü gerekeceği, ayrıca 5237 sayılı TCK’nın 43. maddesinde “değişik zamanlarda” denildiğinden, aynı anda işlenen eylemlerde zincirleme suça ilişkin hükümlerin uygulanma olanağı bulunmadığı, somut olayda motorlu araç trafik ve tescil belgeleri ile plakalar ve sahte sürücü belgelerinin aynı anda ele geçirildiğinin anlaşılması karşısında, sanıkların eylemlerinin bütün halinde 5237 sayılı TCK’nın 204/1. maddesinde düzenlenen tek bir resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturacağı ancak belge sayısı ve çeşitliliğinin TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel cezanın tayininde nazara alınması gerektiği gözetilmeden ve Bursa Kriminal Polis Laboratuvarı’nın 12/10/2010 tarihli raporu ile “motorlu araç trafik belgesinin ön yüzünde bu tür orjinal belgelerde bulunması gereken ve laminasyon yöntemiyle oluşturulan mühür izinin ve lamine numarasının bulunmadığı, bu nedenle aldatma kabiliyetinin olmadığı” belirtilmiş olmasına rağmen mahkemenin 17/12/2013 tarihli duruşmada yaptığı gözlemde bu belgenin aldatma kabiliyetinin nasıl oluştuğu açıklanmadan ve belge aslı dosya arasına konulmadan, yine aynı tarihli gözlemde aldatma yeteneğinin bulunmadığı belirtilen … adına düzenlenen sürücü belgesinin de hükme esas alınması ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
2- 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesine ilişkin uygulamanın Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün 2014/140 Esas, 2015/85 sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
II- Sanık … hakkında suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçundan kurulan hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
1- Sanık hakkında suç eşyasının satın alınması ve kabul edilmesi suçundan açılan kamu davasında; UYAP’tan temin edilen İstanbul Anadolu 12.Asliye Ceza Mahkemesinin 24.12.2013 tarih ve 2013/143 Esas, 2013/491 Karar sayılı ilamının incelenmesinde, sanık hakkında Üsküdar Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 17.06.2009 tarih ve 2009/4324 Esas sayılı iddianamesi ile suça konu araçla ilgili olarak hırsızlık suçundan kamu davası açıldığı, İstanbul Anadolu 12. Asliye Ceza Mahkemesinin 30.07.2010 tarih ve 2009/415 Esas, 2010/272 Karar sayılı ilamı ile sanık hakkında hırsızlık suçundan mahkumiyet kararı verdiği, Yargıtay 13. Ceza Dairesi’nin 21.02.2013 tarih ve 2013/3913 Karar sayılı ilamı ile, sanığın aracın çalınması eylemine katıldığına dair mahkumiyetine yeter kesin ve inandırıcı deliller karar yerinde gösterilmeden ve eylemlerinin TCK’nın 165. maddesine uyan suçu oluşturup oluşturmadığı tartışılmadan yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verildiği gerekçesi ile hükmün bozulmasına karar verildiği, bozma sonrası Mahkemenin 24.12.2013 tarih ve 2013/143 Esas, 2013/491 Karar sayılı ilamı ile sanık hakkında suç eşyasının satın alınması suçundan mahkumiyet kararı verildiğinin anlaşılması karşısında, sanık hakkında mükerrer açılan davanın reddine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması,
2- Kabule göre de; 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesine ilişkin uygulamanın Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün 2014/140 Esas, 2015/85 sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanıkların temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 17.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/17060 Karar : 2018/255 Tarih : 15.01.2018
-
TCK 61. Madde
-
Cezanın Belirlenmesi
Bozma üzerine yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- 5237 sayılı TCK’nın 61. maddesi uyarınca hakim somut olayda; suçun işleniş biçimini, suç işlenmesinde kullanılan araçları, suçun işlendiği zaman ve yeri, suç konusunun önem ve değerini, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını ve failin güttüğü amaç ve saiki göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler. 5237 sayılı TCK’nın “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3/1. maddesi uyarınca suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur. Bu itibarla, kanunda öngörülen alt ve üst sınır arasında temel cezayı belirlemek hakimin takdir ve değerlendirme yetkisi içindedir. Ancak Anayasanın 141, 5271 sayılı CMK’nın 34, 230 ve 289. maddeleri uyarınca hükümde bu takdirin denetime olanak sağlayacak biçimde, sözü edilen ilke ve hükümlere uygun, dosya içeriği ile uyumlu yasal ve yeterli gerekçesinin gösterilmesi zorunludur. Yasa metinlerdeki ifadelerin tekrarı bu metinlerdeki genel nitelikli ölçütler somut olaya ve failine özgülenmediği müddetçe yeterli bir gerekçe değildir. Yine failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınamaz; ancak takdiri indirim yapılıp yapılmamasında göz önünde bulundurulabilir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; sanığın özel belgede sahtecilik yaptığının iddia ve kabul edildiği olayda; somut olarak gerekçeleri açıklanmadan “suçun işleniş şekli, meydana gelen sonuç ve kastın yoğunluğu” şeklinde bir kısım yasal ibarelerin tekrarı ile yetinilip alt sınır orantısız şekilde aşılarak sanığın temel hapis cezasının 2 yıl 4 ay olarak belirlenmesi,
2- Kabule göre; 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesine ilişkin uygulamanın Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarih 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 15.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/38147 Karar: 2017/10067 Tarih: 02.10.2017
-
TCK 61. Madde
-
Cezanın Belirlenmesi
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kişilere yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref, ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir. Somut olayda sanığın mağdura hitaben; “dün de polisler aynısını yaptı beni kelime oyunlarıyla uğraştırıyorsunuz, siz bu işi beceremiyorsanız Ankara’ya gideceğim şikayetçi olacağım, ben eylemci olsaydım, terörist olsaydım bana bu şekilde davranmazdınız, ben senden büyüğüm, ben anlatıyorum sen anlamıyorsun’’ şeklindeki şeklindeki ve eleştiri niteliğindeki sözlerin, katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmaması sebebiyle hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kabule göre de;
1.Mağdura CMK’nın 238/2. maddesi gereğince davaya katılmak isteyip istemediği sorularak, davaya katılma hususunda olumlu olumsuz bir karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
2.Sanık hakkında kurulan hükümde, alt sınırdan ceza kurulduğunun belirtilmesine rağmen, hükümde alt sınırdan ayrılarak ceza belirlenmek suretiyle çelişki oluşturulması,
3.TCK’nın 61/8. maddesine göre adli para cezası hesaplanırken, cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesi sırasında artırım ve indirimlerin gün üzerinden yapılması, sonuç olarak ulaşılan miktarın bir gün için belirlenen miktarla çarpımı sonucu ceza verilmesi gerektiği gözetilmeden, sanık hakkında hakaret suçundan gün üzerinden belirleme yapılmaksızın, adli para cezasının ay üzerinden tayin edilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık … ve O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnameye uygun olarak HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 02.10.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/14584 Karar: 2017/6810 Tarih: 28.09.2017
-
TCK 61. Madde
-
Cezanın Belirlenmesi
2863 Sayılı Kanun’un 65. maddesinin, 20.08.2016 tarihinde kabul edilip, 07.09.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6745 Sayılı Kanun’un 25. maddesiyle değiştirildiği ve anılan değişikliğin, “izinsiz inşai ve fiziki müdahale” fiili yönünden, 2863 Sayılı Kanun’un 6498 Sayılı Kanun ile değişik 65. maddesine göre aleyhe bir düzenleme getirdiği dikkate alınarak yapılan incelemede;
Davaya konu yeri eski haline getirmeyen sanık hakkında, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına dair karar verilmesinde isabetsizlik görülmediğinden, tebliğnamede bu hususta bozma öneren (1) numaralı düşünceye iştirak edilmemiş; Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünün 11.07.2014 tarihli cevabi yazısı ile 1. derece doğal sit sınırlarında kaldığı belirtilen taşınmaz üzerine 19 adet ahşap yapı inşa ettiği sabit olan sanık hakkında, TCK’nın 3., 61. maddelerinde düzenlenen orantılılık ilkesi gözetilmeksizin, alt sınırdan ceza tayin edilerek, hükmedilen cezanın ertelenmesine karar verilmesi, aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre sanık müdafinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Mahkemece mahallinde fen ve inşaat bilirkişiler marifetiyle keşif icra edilip, davaya konu yapıların inşa edildiği taşınmazın sit alanında kalıp kalmadığı tereddütsüz şekilde tespit edilip, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayin edilmesi gerektiği gözetilmeksizin eksik inceleme ile hüküm tesis edilmesi,
Kabule göre de;
1-)Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nce Dairemize gönderilen 18.10.2016 tarih ve 185334 Sayılı cevabi yazı eki listelerde sayılan koruma uygulama ve denetim bürosunun faaliyet gösterdiği idari birimler arasında, 17.05.2006 tarihi itibariyle … Büyükşehir Belediyesi’nin de bulunduğu, suç tarihinden önce yürürlüğe giren 12.11.2012 tarih ve 6360 Sayılı Kanuna göre 30.03.2014 tarihi itibariyle büyükşehir belediyesi sınırlarının il mülki sınırları olarak belirlendiği ve büyükşehir belediyesi bünyesinde kurulan koruma uygulama ve denetim bürosunun yetkisinin, idari sınırları içindeki koruma uygulama ve denetim bürosu bulunmayan tüm ilçelerde geçerli olduğu, sözü edilen kanun değişikliğinin, ceza uygulamasında sanık lehine sonuç doğurduğu anlaşılmakla; sanığın, eylemin niteliği ve suç kastının yoğunluğu dikkate alınmak suretiyle, 2863 Sayılı Kanun’un 6498 Sayılı Kanun ile değişik 65 /4. maddesi uyarınca mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin, hatalı değerlendirme ile aynı Kanunun 65/1. maddesine göre hüküm tesisi,
2-)Hapis cezası ertelenen sanık hakkında, denetim süresi belirlenirken uygulanan kanun maddesinin gösterilmemesi suretiyle CMK’nın 232/6. maddesine aykırı davranılması kanuna aykırı,
3-)TCK’nın 53. maddesi tatbik edilirken, Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 08.10.2015 tarihli, 2014/140 - 2015/85 Sayılı iptal kararının gözetilmesinde zorunluluk bulunması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu sebeple yerinde görüldüğünden, 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi gereğince hükmün, isteme uygun olarak BOZULMASINA, 28.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 19. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/35868 Karar: 2017/7048 Tarih: 20.09.2017
-
TCK 61. Madde
-
Cezanın Belirlenmesi
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
1-) Sanık hakkında verilen hükme dair yapılan incelemede;
Eyleme ve yükletilen suça yönelik katılan vekilinin temyiz nedenleri yerinde görülmediğinden tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKMÜN ONANMASINA,
2-) Sanık hakkında verilen hükme dair yapılan incelemede;
a-)TCK’nın 61. maddesinde cezanın belirlenmesinde izlenecek yöntem düzenlenmiştir. Temel ceza belirlenirken söz konusu maddenin 1. fıkrasında yedi bent halinde sayılan suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesinde kullanılan araçlar, suçun işlendiği zaman ve yer, suçun konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı ile failin güttüğü amaç ve saik göz önünde bulundurulacak, aynı Kanun’un 3/1. maddesindeki ‘‘Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur.’’ şeklindeki düzenleme de gözetilerek ilgili kanun maddesinde yer alan cezanın alt ve üst sınırları arasında bir ceza takdir edilecektir.
Hapis veya adli para cezasını seçenek yaptırım olarak öngören hallerde de suçlunun kişiliği dikkate alınacak ve bu bakımdan da failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları,cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri ve ekonomik durumu göz önünde bulundurularak cezalardan hangisinin tercih edildiği belirtilecektir.
Takdir hakkının nasıl kullanıldığı da dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlar birlikte ve isabetle değerlendirilip denetime olanak verecek şekilde ve somut gerekçelerle açıklanıp gösterilecektir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin süreklilik arz eden kararlarında vurgulandığı gibi kanun koyucu tarafından öngörülen yaptırım ile ulaşılmak istenen amaç arasında da “ölçülülük ilkesi” gereğince makul bir dengenin bulunması gözetilecektir.
Anayasanın 138. maddeAnayasanın 138. madde 1. fıkrasındaki “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar, Anayasaya, Kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler.” şeklindeki düzenleme karşısında da takdir hakkı kullanılarak belirlenecek ceza vicdana, hak ve adalet anlayışına uygun olacaktır.
Yukarıdaki ilkelerin ne şekilde gözetildiği karar gerekçesinde açıklanıp tartışılmadan “takdiren ve teşdiden” şeklinde belirtilen gerekçelerle yetinilerek sanık hakkında alt sınırın üzerinde cezaya hükmedilmesi,
b-) Kasıtlı suçtan hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olarak sanık hakkında 5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesi uyarınca hak yoksunluklarına hükmedilmiş ise de, 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarih ve 2014/140 E., 2015/85 K. sayılı kararı ile anılan maddenin bazı hükümlerinin iptal edilmiş olması sebebiyle yeniden değerlendirme yapılması zorunluluğu,
c-) Avukatlık Asgari Ücret tarifesinde vekalet ücreti, maktu ve nisbi olmak üzere belirlenmiştir.
Maktu vekalet ücreti, davanın konusunun para olmadığı veya para ile ölçülemediği hallerde belirlenen ücret, nisbi vekalet ücret ise davanın konusunun para olması veya para ile ölçülebilir olması halinde bu değer üzerinden belirlenen ücrettir.
5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanun’unda 1412 Sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 365/2. maddesinin aksine ceza davalarında şahsi hak talebi halinde mahkemece bu hususta da karar verilmesi gerektiği yolunda bir düzenleme bulunmaması ve 6831 Sayılı Orman Kanunu’nun 112,, 113, 114. maddeleri hükümleri karşısında; davada kendisini vekille temsil ettiren katılan İdare lehine hüküm tarihinde yürürlükte olan avukatlık asgari ücret tarifesine göre maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken ayrıca müsaderesine karar verilen emval değeri üzerinden nisbi vekalet ücretine de hükmedilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş ve sanığın temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca hükmün tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 20.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/10918 Karar: 2017/3527 Tarih: 04.04.2017
-
TCK 61. Madde
-
Cezanın Belirlenmesi
I-)Suça sürüklenen çocuklar … …, … …, … …, … … ve … hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükümlerin temyiz incelenmesinde;
Suça sürüklenen çocukların, eylemleri 19:00-21:00 saatleri arasında gerçekleştirdiklerinin anlaşılması karşısında; 5237 Sayılı TCK’nın 143/1. maddesi gereği cezalarından artırım yapılmaması, suça sürüklenen çocukların savunmalarında çalmış oldukları aracın turbo motoru söküldüğü için çok ses çıkarması sebebiyle bir süre kullandıktan sonra aracı terk ettiklerini beyan ettikleri, TCK’nın 146. maddesinde öngörülen “malın geçici bir süre kullanılıp zilyedine iade edilmesi” koşulu gerçekleşmediği gibi ayrıca benzin ve yağ tüketildiği de gözetilmeden, suçun kullanma hırsızlığı olduğu kabul edilerek indirim yapılması, hırsızlık suçuna konu eşyanın önem ve değeri, meydana gelen zararın ağırlığı dikkate alınarak TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel ceza belirlenirken alt sınırdan hüküm kurulması, yine suça sürüklenen çocuklar … …, … … ve …‘nin diğer suça sürüklenen çocuklara gözcülük yaptıklarının anlaşılması karşısında; TCK’nın 37/1 maddesi uyarınca asli fail olarak sorumlu olmaları gerekirken aynı Kanun’un 39/1. maddesinin uygulanması aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre suça sürüklenen çocuklar … …, … …, … …, … … ve … müdafiilerinin temyiz itirazı yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, eleştiri dışında usul ve kanuna uygun bulunan hükümlerin tebliğnameye uygun olarak ONANMASINA,
II-Suça sürüklenen çocuk … hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesinde;
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçun suça sürüklenen çocuk tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1-)Kayden 28.06.1998 doğumlu olup, suçun işlendiği 27.11.2012 tarihinde 12-15 yaş grubu aralığında olduğu anlaşılan suça sürüklenen çocuk hakkında tayin olunan cezadan, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 31/2. maddesi gereğince indirim yapılması gerekirken 31/3. maddesi gereğince indirim yapılarak fazla ceza tayini,
2-)Yakalama Tutanağı içeriğine göre; suça sürüklenen çocuk Metin’in yakalandığında, suça konu aracın anahtarını sakladıkları yeri söylemek suretiyle müştekiye iadesi sağladığının anlaşılması karşısında; müşteki …‘e kısmi iade sebebiyle ceza indirimine muvafakat edip etmediği sorularak, sonucuna göre suça sürüklenen çocuk hakkında 5237 Sayılı TCK’nın 168/1-4. maddesinde tanımlanan etkin pişmanlık hükmünün uygulama olanağının tartışılması gerektiğinin gözetilmemesi,
3-) Hırsızlık suçunun 19:00-21:00 saatleri arasında gerçekleştirildiğinin anlaşılması karşısında; suça sürüklenen çocuk hakkında 5237 Sayılı TCK’nın 143/1. maddesi gereği cezasından artırım yapılmaması,
4-)Suça sürüklenen çocukların savunmalarında çalmış oldukları aracın turbo motoru söküldüğü için çok ses çıkarması sebebiyle bir süre kullandıktan sonra aracı terk ettiklerini beyan etmeleri, TCK’nın 146. maddesinde öngörülen “malın geçici bir süre kullanılıp zilyedine iade edilmesi” koşulu gerçekleşmediği gibi ayrıca benzin ve yağ tüketildiği de gözetilmeden, suçun kullanma hırsızlığı olduğu kabul edilerek indirim yapılması,
5-)5237 Sayılı TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel ceza belirlenirken; suç konusunun önem ve değeri, sanığın kastının ağırlığı, güttüğü amaç ve saik, suçun işleniş şekli dikkate alınarak asgari hadden uzaklaşılarak uygulama yapılması gerekirken, yetersiz ve oluşa uygun düşmeyen gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk … müdafiinin temyiz itirazı bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeple tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, suça sürüklenen çocuğun 326/ son maddesi uyarınca kazanılmış haklarının saklı tutulmasına, 04.04.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 10. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/2408 Karar: 2017/1040 Tarih: 16.03.2017
-
TCK 61. Madde
-
Cezanın Belirlenmesi
Yargılama sürecindeki işlemlerin yasaya uygun olarak yapıldığı, delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, eyleme uyan suç tipi ile aşağıda belirtilenlerin dışında yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından, yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- ) Suç konusu net 43160 gram esrarın miktarına bağlı olarak önem ve değeri ile oluşturduğu tehlikenin ağırlığı dikkate alınarak TCK’nın 3., 61. maddelerinde öngörülen orantılılık ilkesi gereğince; temel hapis cezasının alt sınırdan uzaklaşılarak tayini yerinde ise de, alt sınırın çok üzerinde 16 yıl olarak belirlenmesi suretiyle fazla hapis cezasına hükmedilmesi,
2- ) Suç konusu net 43160 gram esrarın miktarına bağlı olarak önem ve değeri ile oluşturduğu tehlikenin ağırlığı dikkate alınarak TCK’nın 3., 61. maddelerinde öngörülen orantılılık ilkesi gereğince; temel gün adli para cezasının alt sınırdan uzaklaşılarak tayini yerinde ise de, alt sınır daha fazla aşılarak belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları ile duruşmadaki savunması bu sebeple yerinde olduğundan, re’sen de temyize tabi olan hükmün BOZULMASINA, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1 ve 1412 Sayılı CMUK’nın 326/ son maddeleri uyarınca sonuç ceza yönünden sanığın kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, tutuklama koşullarında değişiklik olmaması ve tutuklama tarihine göre sanık hakkındaki salıverilme isteğinin reddine, 16.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/3518 Karar : 2017/7595 Tarih : 17.10.2017
-
TCK 61. Madde
-
Cezanın Belirlenmesi
Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Olay günü, sanığın müteahhidi olduğu inşaatta kalıp ustası olarak çalışan …‘ın, inşaatın 5. katında kolon takviyesi işi ile uğraşırken dengesini kaybedip 15 metre yükseklikten yere düşerek hayatını kaybettiği olayda; hükme esas alınan bilirkişi raporunda sanığın asli kusurlu olduğunun belirtilmesine rağmen, TCK`nın 61. maddesinde belirlenen temel cezanın bireyselleştirilmesine ilişkin ölçütler ve aynı kanunun 3. maddesindeki adalet, hakkaniyet ve orantılılık ilkesi gözetilerek temel cezanın tayininde alt sınırdan uzaklaşılması gerektiği nazara alınmadan sanık hakkında yazılı şekilde eksik ceza tayini,
Kabule göre de;
Taksirli suçlar açısından temel cezanın belirlenmesinde TCK`nın 61/1. maddesinin (g) bendinde yer alan “failin güttüğü amaç ve saik” gerekçesine dayanılamayacağının gözetilmemesi.
Kanuna aykırı olup. katılan vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden. 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK`un 321. maddesi gereğince hükmün isteme uygun olarak BOZULMASINA, 17/10/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 20. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/170 Karar : 2017/4765 Tarih : 28.09.2017
-
TCK 61. Madde
-
Cezanın Belirlenmesi
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ :
Yargılama sürecindeki işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, eyleme uyan suç tipi ile yaptırımların aşağıda belirtilen dışında doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından; yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1 - Suç konusu 116993,6 gram esrar miktarına bağlı olarak önemi ve değerine göre, TCK`nın 61. maddesindeki ölçütler ile 3. maddesindeki orantılılık ilkesi gereğince; sanık hakkındaki temel hapis ve para cezasının alt sınırdan daha fazla uzaklaşılarak belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
2 - Hükümden sonra 24/11/2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08/10/2015 tarihli 2014/140 esas ve 2015/85 karar sayılı kararı ile, 5237 sayılı TCK`nın 53. maddesinin bazı hükümlerinin iptal edilmesi nedeniyle, bu maddenin uygulanması açısından, sanığın durumunun yeniden belirlenmesinde zorunluluk bulunması,
Yasaya aykırı, Cumhuriyet savcısının ve sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde olduğundan, hükmün BOZULMASINA, oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 21. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/9775 Karar: 2017/1303 Tarih: 15.03.2017
-
TCK 61. Madde
-
Cezanın Belirlenmesi
1-) Uyuşturucu madde ticareti yapmak suçundan hakkında yakalama kararı bulunan sanığın, … ilinde bulunan ikâmetinde suç tarihi olan 09.02.2012’de kolluk görevlilerine üzerinde kendi fotoğrafı bulunan ancak kardeşi …‘in kimlik bilgilerinin yazılı olduğu dava dışı nüfus cüzdanını gösterdiği ve sonrasında yine kardeşinin bilgilerini içerir tümüyle sahte oluşturulmuş bu davaya konu sürücü belgesini kolluk görevlilerine verdiği, dosya içeriğinden sahte nüfus cüzdanı ve sahte ehliyete dair soruşturmaların tefrik edildiği ve sahte sürücü belgesi yönünden … Başsavcılığına yetkisizlik kararı verilerek gönderildiği ve burada resmi belgede sahtecilik suçundan dava açıldığı, sahte nüfus cüzdanının kullanılması suçu sebebiyle ise … Başsavcılığının 2012/1757 Esas sayılı soruşturma dosyası üzerinden soruşturma yürütülerek UYAP sisteminden yapılan sorgulamada suç tarihi yine 09.02.2012 olan, “resmi belgede sahtecilik” suçundan dolayı … Ceza Mahkemesi’ne (Esas no. 2016/192) dava açıldığının anlaşılması karşısında her iki dosya arasında fiili ve hukuki irtibat bulunduğunun anlaşılması mükerrer yargılanmanın önlenmesi amacıyla belirtilen dosyanın celbedilerek incelenmesi, mümkünse birleştirilmesi, mümkün değilse dosyanın onaylı bir örneğinin dosya arasına alınmasından sonra toplanan delillerin sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik inceleme ile sanığın resmi belgede sahtecilikten mahkumiyetine karar verilmesi,
2-) Türkiye Cumhuriyeti Anayasının 5271 Sayılı CMK’nun 34/1,, 230 ve 1412 Sayılı CMUK’nun 308/7. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde açık ve gerekçeli olması ve Yargıtay’ın bu işlevini yerine getirmesi için hükmün gerekçe bölümünde iddia ve savunmada ileri sürülen görüşlerin belirtilmesi, mevcut delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin açıkça gösterilmesi ve ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesinin belirtilmesi, delillerle sonuç arasında bağ kurulması gerektiği gözetilmeden gerekçesiz hüküm kurulması,
3-) 5237 Sayılı TCK’nun 61. maddesi uyarınca suça uygulanacak cezanın belirlenmesinde gözönünde bulundurulması gereken hususlar açıklanmıştır. Somut olayda ilgili suç tanımında belirlenen cezanın alt ve üst sınırları arasında ceza tayin edilirken, cezanın belirlenmesine dair madde hükmünde gösterilen ölçütler dikkate alınacaktır. Bir suçtan dolayı 5237 Sayılı TCK’nun 61. maddesi gereğince temel ceza belirlenirken söz konusu maddenin 1. fıkrasında sayılan hususlar göz önünde bulundurularak ve somut gerekçeler tek tek belirtilmek suretiyle ilgili kanun maddesindeki alt ve üst sınırlar arasında takdir hakkı kullanılacaktır. Ayrıca temel ceza belirlenirken aynı Kanunun 3. maddesinin 1. fıkrasında “suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur” şeklinde ifade edilen “orantılılık” ilkesi de gözetilecektir. Somut olayda, sahte sürücü belgesi sebebiyle sanık hakkında yasal ve yeterli gerekçe gösterilmeden yasa metninde yeralan “suçun işleniş biçimi, failin amaç ve saiki” ifadeleri kullanılarak yazılı şekilde fazla ceza tayini,
4-) Kovuşturmanın her aşamasında müdahale yoluyla kamu davasına katılma hakkı bulunan mağdur …‘e duruşma günü usulen bildirilip davaya katılma olanağı sağlanmadan yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması suretiyle 5271 Sayılı CMK’nun 234/1-b, 237/2. maddelerine aykırı davranılması,
5-) 6352 Sayılı Kanun’un 100. maddesiyle 5271 Sayılı CMK.nun 324. maddesinin 4. fıkras 4. fıkrasına eklenen “Devlete ait yargılama giderlerinin 21.07.1953 tarihli ve 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 106.maddesindeki terkin edilmesi gereken tutarlardan -20,00 TL dahil- az olması halinde, bu giderin Devlet Hazinesine yüklenmesine karar verilir” şeklindeki hüküm dikkate alınmadan, toplam 14,25 TL yargılama giderinin sanıktan tahsiline karar verilmesi, yasaya aykırı,
Kabul ve Uygulamaya göre de;
6-) T.C. Anayasa Mahkemesi’nin, TCK’nın 53. maddesine dair olan, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanmış olmasından kaynaklanan zorunluluk,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş olup, sanık vasisinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 15.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/8153 Karar: 2017/597 Tarih: 21.02.2017
-
TCK 61. Madde
-
Cezanın Belirlenmesi
… Sol Sahil Sulama Birliği başkanı olan sanığın birlik saymanı olarak görev yapan katılanı usulsüz bir şekilde açığa alması ve 2005 yılı Temmuz ayı maaşının üçte ikisinin ödenmemesini sağlamak suretiyle üzerine atılı görevi kötüye kullanma suçunu işlediği iddia ve kabul edilmişse de;
Katılan …‘ın İdare Mahkemesine, adı geçen sulama birliği başkanlığı aleyhine açmış olduğu, açığa alınmasına dair 09.07.2005 tarihli işlemin iptali ile 10.000 TL manevi zararın yasal faiziyle birlikte tazminine dair davanın İdare Mahkemesi’nin 22.11.2005 gün, 2005/9l4 E. 2005/1207 Sayılı Kararıyla görev yönünden reddedildiği, anılan kararın Danıştay’a yapılan temyiz isteminin de Danıştay 5. Dairesinin 07.04.2008 gün, 2007/6861 E. 2008/1906 K. sayılı ilamı ile görev yönünden reddine karar verilmesi sonrasında Bölge İdare Mahkemesi’nin 02.07.2008 gün, 2008/217 E. 2008/298 Sayılı Kararı ile katılanın İdare Mahkemesine açmış olduğu bahse konu iptal ve tam yargı davalarının çözümünün İdare Mahkemesi’nin görevine girdiğinden dava dosyasının İdare Mahkemesine iade edildiği, ancak işin esası hakkında karar verildiğine dair dosyada herhangi bir bilgi veya belgeye rastlanmadığı, ayrıca önceki hükmün Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 02.11.2012 tarih ve 2010/30852 Esas, 2012/22804 Karar sayılı ilamı ile sanık ve katılanın birlikte yargılandığı 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2006/435 Esas sayılı dava dosyasının sonucu araştırılarak, neticesine göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle hüküm kurulduğundan bahisle bozulduğu ve bu karara uyulduğu halde, gerek bahsi geçen idari yargıda görülen davanın gerekse ceza davasının sonucu araştırılmadan, noksan araştırma ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kabule göre de;
5237 Sayılı TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel cezalar belirlenirken, söz konusu maddenin 1. fıkrasında 7 bent halinde sayılan hususlar göz önünde bulundurularak ve somut gerekçeler tek tek belirtilmek suretiyle ilgili kanun maddelerindeki cezaların alt ve üst sınırları arasında takdir hakkının kullanılması gerektiği gözetilmeden, “suçun işleniş biçimi, suçun konusunun önem ve değeri ile meydana gelen zararın varlığı” şeklindeki maddede yazılı ibarelerin soyut tekrarıyla yetinilip teşdit gerekçesi olarak kullanılmak suretiyle aynı Kanunun 61. maddesine aykırı davranılması,
Bozmadan sonraki duruşmalarda hakim tarafından görülmediği anlaşılan sanığın, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki olumsuz davranışlarıyla, duruşmadaki tutum ve davranışları ve olumsuz kişilik özelliklerinin neler olduğu açıklanmadan, “sanığın olumsuz kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda mahkemede olumlu kanaate varılmaması” sebebiyle sanık hakkında lehe hükümlerin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi,
Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarih ve E. 2014/140; K. 2015/85 Sayılı Kararının Resmi Gazetenin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayısında yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması sebebiyle sanık hakkında TCK’nın 53/1. maddesiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
Suçun 5237 Sayılı TCK’nın 53/1-a maddesindeki yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işlendiği kabul edilmesine rağmen, aynı Kanunun 53/5. madde ve fıkrası gereğince, cezanın infazından sonra başlamak üzere hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı ve sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi de gözetilerek hükmün CMUK’nın 321, 326. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 21.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2016/14-942 Karar: 2017/76 Tarih: 21.02.2017
-
TCK 61. Madde
-
Cezanın Belirlenmesi
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan sanık …‘un 5237 Sayılı TCK’nun 109/2,, 109/3-f,, 109/5,, 53, 63. maddeleri uyarınca oniki yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin, Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 23.02.2015 gün ve 363-97 Sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 17.11.2015 gün ve 4594-10652 sayı ile “onanmasına” oyçokluğuyla karar verilmiş,
Daire Üyesi B. Şahin, “Dosya kapsamına göre sanığın 5237 Sayılı Kanun’un 109/2. maddesine uyan eylemi sebebiyle, 5237 Sayılı TCK’nun 3, 61. maddesinde yer alan hükümler dikkate alınmak suretiyle cezanın belirlenip bireyselleştirilmesi gerektiği halde, anılan hükümlere göre sanığın cezasının belirlenmesinde alt sınırdan uzaklaşmayı gerektirecek somut nedenlerin de bulunmadığı gözetilmeden, hakkaniyet, orantılılık ilkesine ve dosya içeriğine aykırı olarak yazılı şekilde temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesi suretiyle 5237 Sayılı TCK’nun 3/1, 61. maddelerine aykırı olarak fazla ceza tayini sebebiyle bozulması gerektiğinden sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum” düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 13.03.2016 gün ve 148653 sayı ile;
“… Dosya kapsamına göre sanığın 5237 Sayılı Kanun’un 109/2. maddesine uyan eylemi sebebiyle, anılan Kanunun 3 ve 61. maddesinde yer alan hükümler dikkate alınmak suretiyle cezanın belirlenip bireyselleştirilmesi gerektiği halde, anılan hükümlere göre sanığın cezasının belirlenmesinde alt sınırdan uzaklaşmayı gerektirecek somut nedenlerin de bulunmadığı gözetilmeden, hakkaniyet, orantılılık ilkesine ve dosya içeriğine aykırı olarak yazılı şekilde temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesi suretiyle 5237 Sayılı TCK’nun 3/1, 61. maddelerine aykırı olarak fazla ceza tayini sebebiyle bozulması gerektiği kanaatine varılmıştır…”,
Görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 Sayılı CMK’nun 308. maddesi5271 Sayılı CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 14. Ceza Dairesince 03.05.2016 gün, 3559-4555 sayı ve oyçokluğuyla, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : İtirazın kapsamına göre inceleme, sanık hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Suçun sübutuna dair bir uyuşmazlık bulunmayan somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 5237 Sayılı TCK’nun 109/2. maddesinde iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezası gerektiren kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan, sanık hakkında temel hürriyeti bağlayıcı cezanın dört yıl olarak belirlenmesinin isabetli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
İncelenen dosya kapsamına göre;
Sanık …‘un, mağdure …‘un öz amcası olup, 03.01.2004 doğumlu mağdurenin, suç tarihi olan 10.06.2013 günü itibarıyla 10 yaşının içinde bulunduğu ve ilkokul 3. sınıfta öğrenim gördüğü,
Kolluk tutanağına göre; 10.06.2013 günü saat 23.30 sıralarında Bismil İlçe Emniyet Müdürlüğü Asayiş Büro Amirliğine bağlı ekiplerin, Batman karayolu üzerinde devriye görevini yaparken, Batman ili bitiminde 34 … plaka sayılı siyah renkli bir aracı park halinde gördükleri, araç içini aydınlatarak yaptıkları kontrol sırasında sanığın, başı kasık bölgesinde olan mağdureyi kaldırıp iterek yolcu koltuğuna oturttuğu ve panik halinde pantolonunu çekip üzerini düzeltmeye çalıştığı, araçtan indiğinde pantolonunun düğmeleri tamamen açık ve kemeri çözük olan sanığın, mağdurenin yeğeni olduğunu ve psikolojik sorunları bulunduğunu beyan ettiği, mağdurenin ise sanığın gerçekleştirdiği cinsel istismar eylemlerini anlattığı,
Mağdure …‘un; on yaşının içinde olduğunu, ilkokul 3. sınıfta öğrenim gördüğünü, başarılı bir öğrenci olduğunu, ailesi ile birlikte yaşadığını, sanık …‘un öz amcası olduğunu, birbirlerine yakın evlerde ikamet ettiklerini, 11.06.2013 günü sanığın evine misafirliğe gittiklerini, sanığın teyzesi olan tanık …‘in de evde olduğunu, saat 22.00 sıralarında amcasının oğlu B. ve erkek kardeşi … ile birlikte saklambaç oynamak için dışarıya çıktıklarını, kısa bir süre sonra sanığın aşağıya indiğini, yanına gelerek teyzesi …‘i eve bırakacağını söyleyip kendisiyle gelmesini istediğini, kardeşi ve oğlunu ise eve gönderdiğini, araçla ilk önce teyzesi olan …‘i evine bıraktıklarını, daha sonra 10 dakika kadar araçla gezdiklerini, Batman yoluna çıktıktan sonra sanığın aracını yolun kenarında durdurduğunu, kendisini birden kucağına oturtup fermuarını açtığını, kendi pantolonunu da dizlerine kadar indirdiğini, üzerinde iç çamaşırı olmadığını, sanığın cinsel organı ile arkasından dokunduğu sırada polislerin geldiğini,
Mağdurenin annesi …‘un kollukta; sanığın evine misafirliğe gittiklerini, balkonda otururken sanığın yanına gelip tanık …‘i evine bırakacağını, mağdureyi de yanında götürüp getireceğini söylediğini; duruşmada ise polislerin sanığa iftira attığını, mağdurenin polislerin korkutması sebebiyle sanığı suçlayıcı yönde beyan verdiğini kendisine anlattığını,
Tanık …‘ın; sanığın kullandığı araçla yola çıktıklarını, mağdurenin araçta olduğunu inerken fark ettiğini, kendisini bıraktıktan sonra sanık ve mağdurenin birlikte ayrıldıklarını,
Tutanak tanıkları …‘ın; iki ekip halinde devriye görevi yaparken karayolu üzerinde park halindeki aracı görüp şüphelendiklerini, araç içini aydınlattıklarında mağdurenin başını sanığın kasık bölgesine doğru eğilmiş vaziyette gördüklerini, sanığın kendilerini fark ettiğinde panik halinde mağdureyi yan koltuğa oturtup üstünü düzeltmeye çalıştığını, araçtan inen sanığın pantolonunun düğmelerinin tamamen açık ve kemerinin çözük olduğunu,
Beyan ettikleri,
Sanık …‘un; 10.06.2013 günü yeğeni olan mağdurenin, ailesi ile birlikte ikametine geldiğini, birlikte vakit geçirdikten sonra teyzesi olan tanık …‘i araçla evine bırakmak için aşağı indiğini, evin önünde oynayan mağdure ve diğer çocukları saatin geç olduğunu söyleyerek eve gönderdiğini, ancak mağdurenin kendisinden habersiz araca bindiğini polisler geldiğinde anladığını, araç park halindeyken telefonla uğraştığını ve ayrıldığı eşi ile mesajlaştığını, araçta bulunan dirsekliği devamlı indirip kaldırdığından polislerin bu durumdan şüphelenmiş olabileceklerini, polislerin kendisine “küçük çocukla ilişki yaşamaya utanmıyor musun” demeleri üzerine aralarında tartışma çıktığını ve hakaret ettiğini, bu sebeple polislerin kendisine komplo kurduğunu savunduğu,
Yerel mahkemece, suçun işleniş biçimi, sanığın eylemi sonucu meydana gelebilecek zarar ve tehlikenin ağırlığı ile suç kastının yoğunluğu gerekçe gösterilmek suretiyle alt sınırdan uzaklaşılarak hüküm kurulduğu,
Anlaşılmaktadır.
Sanığın işlediği kabul edilen 109/2. maddesindeki kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu, 2 yıldan 7 yıla kadar hapis cezasını gerektirecek şekilde yaptırıma bağlanmış, temel cezanın belirlenmesine dair ilkeler ise 5237 Sayılı TCK’nun 61/1. maddesinde
” ( 1 ) Hâkim, somut olayda,
a- ) Suçun işleniş biçimini,
b- ) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,
c- ) Suçun işlendiği zaman ve yeri,
d- ) Suçun konusunun önem ve değerini,
e- ) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,
f- ) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,
g- ) Failin güttüğü amaç ve saiki,
Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler” şeklinde düzenlenmiştir.
5237 Sayılı TCK’nun “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesinin5237 Sayılı TCK’nun “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasındaki, “Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur” biçimindeki hüküm ile de, işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında “orantı” bulunması gerektiği vurgulanmıştır.
Kanun koyucu, cezaların kişiselleştirilmesinin sağlanması bakımından hâkime, olayın özelliği ve işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı bir şekilde gerekçesini göstererek iki sınır arasında temel cezayı belirleme yetki ve görevi yüklemiştir. Hâkimin temel cezayı belirlerken dayandığı gerekçenin, 61/1. maddesine uygun olarak, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saiki ile ilgili, dosyaya yansıyan bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde kanuni ve yeterli olmalıdır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Ailesi ile birlikte amcası olan sanığın ikametine giden mağdurenin, saat 22.00 sıralarında kardeşi ve amcasının oğlu ile oyun oynamak için dışarı çıktığı, gece yarısına doğru teyzesi olan tanık …‘i araçla evine bırakmak isteyen sanığın, diğer çocukları vaktin geç olduğunu söyleyerek eve gönderip mağdureyi de yanında götüreceğini annesine haber verdiği, birlikte yola çıktıkları tanık S.’i evine bırakan sanığın, mağdureyi yaklaşık on dakika kadar araçla gezdirip karayolu üzerine park ettikten sonra cinsel istismar içeren eylemlerini gerçekleştirdiği ve mağdureyi hürriyetinden yoksun kıldığı olayda; henüz 10 yaşının içinde bulunan mağdurenin sanığın öz yeğeni olması ve sanığın alıkoyma eylemini yakın akrabalık ilişkisinin sağladığı güveni kullanıp, önceden kurguladığı plan dahilinde hareket ederek gerçekleştirmesi göz önüne alındığında, yerel mahkemece temel cezanın dört yıl hapis olarak belirlenmesi ve bu konuda gösterilen gerekçe 61. maddesi anlamında kanuni ve dosya kapsamına uygundur.
Yargılama süreci boyunca maddi gerçeğe ulaşma ve adaleti sağlama yolunda çaba harcayan, sanığı birebir gözlemleyen yerel mahkemece, alt sınırı 2 yıl üst sınırı ise 7 yıl olan 109/2. maddesinde yer alan kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunda temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak 4 yıl hapis olarak tayin ve takdir edilmesinde isabetsizlik bulunmamakta olup, bu uygulama 5237 Sayılı TCK’nun 3/1. maddesinde düzenlenen “orantılılık” ilkesine de aykırılık oluşturmadığından, Özel Daire onama kararı isabetlidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1- ) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- ) Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 21.02.2017 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/2043 Karar: 2016/15000 Tarih: 27.09.2016
-
TCK 61. Madde
-
Cezanın Belirlenmesi
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- Yargılamaya konu somut olayda; “İl Milli Eğitim Müdür vekili, kendisini bu makamlara getirenlere yaranmak için beni görevime iade etmedi” şeklindeki sözlerin katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp; rahatsız edici, kaba hitap tarzı niteliğinde olduğu ve hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesi,
Kabule göre de;
2- Hakaret suçunda temel cezanın doğrudan TCK’nın 125/3-a maddesi uyarınca belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
3- TCK’nın 61/8. maddesine uyarınca adli para cezası hesaplanırken, cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesi sırasında artırım ve indirimlerin gün üzerinden yapılması, sonuç olarak ulaşılan miktarın bir gün için belirlenen miktarla çarpımı sonucu ceza verilmesi gerektiği gözetilmeden, ay üzerinden hesaplama yapılmak suretiyle sanık hakkında eksik ceza tayini,
SONUÇ : Kanuna aykırı ve sanık N. O.’ın temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden, 1412 sayılı CMUK’nın 326/ son maddesi gözetilerek HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 27.09.2016 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/28894 Karar: 2016/8538 Tarih: 16.06.2016
-
TCK 61. Madde
-
Cezanın Belirlenmesi
I- ) O yer Cumhuriyet Savcısının, sanık hakkındaki beraat hükmüne yönelik temyizine göre yapılan incelemede;
Olay tarihinde yapılan devriye görevi sırasında cadde üzerinde şüpheli davranışlar sergileyen sanığın yanında bulunan koliler içinden kaçak ve bandrolsüz 293 karton sigara ele geçirildiği, sanığın savunmasında kolileri Ulus ilçesinde kaçak sigara satan abisi sanığa götürdüğünü beyan ettiği de gözetildiğinde sanığın eyleminin 4733 Sayılı Kanun’un 8/4 maddesi kapsamında kaldığı cihetle, sanığın atılı suçu işlediği sabit olduğu halde mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı gerekçeyle beraatine hükmedilmesi,
Yasaya aykırı, o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 Sayılı 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
II- ) Sanığın, mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz istemine gelince;
1- ) 5237 Sayılı TCK’nın 61. maddesi uyarınca alt ve üst sınırlar arasında temel ceza belirlenirken suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesinde kullanılan araçlar, suçun işlendiği zaman ve yer, suçun konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı ve failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı unsurları dikkate alınması gerekmekte olup, dosya kapsamına göre sanığın benzer olaylarla karşılaştırıldığında vehamet arz etmeyen fiilinin, eylem ile ceza arasındaki dengeyi bozacak şekilde, teşdidi gerektirmediği halde, hakkaniyet ölçüleri ile bağdaşmayacak biçimde hapis ve adli para cezasının alt sınırından uzaklaşılarak sanık hakkında fazla cezaya tayini,
2- ) Suça konu kaçak sigaraların 5237 Sayılı TCK’nın 54. maddesi gereği müsadere edilmesi gerekirken 4733 Sayılı Kanun’un 8/4 maddesi uyarınca imha suretiyle tasfiyesine karar verilmesi,
3- ) 24.11.2015 tarihli 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarih ve 2014/140 esas, 2015/85 Sayılı iptal kararı ile 5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptal edilmesi nedeniyle, anılan maddenin yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
SONUÇ : Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8 /1.maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 Sayılı CMUK’nın 321.maddesi uyarınca BOZULMASINA, 16.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/31145 Karar: 2016/14055 Tarih: 14.06.2016
-
TCK 61. Madde
-
Cezanın Belirlenmesi
1- )Katılan hakkında Adli Tıp Şube Müdürlüğü tarafından düzenlenen 30.07.2008 tarihli raporda, katılanın yaralanmasının yüzde sabit ize neden olup olmadığının belirlenebilmesi için olay tarihinden 6 ay sonra muayene edilmesi gerektiğinin belirtildiği ve ayrıca yargılama sırasında katılan ve vekilinin, olay sebebiyle katılanın bacağında 3-4 cm kısalma olduğunu beyan etmeleri karşısında, katılanın yaralanmasının yüzde sabit ize ve duyu veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflaması ya da yitirilmesine neden olup olmadığı hususunda rapor alınması gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
2- )Jandarma görevlisi olan katılanın olay günü diğer görevlilerle birlikte trafik kontrolü yaptığı sırada, dur ihtarına uymayarak 5237 Sayılı TCK’nin 6/1-f maddesi gereğince sanığın silahtan sayılan sevk ve idaresindeki aracı ile kaçarken çarpmak suretiyle katılanı yaraladığı olayda; sanık hakkında 86/3-c ve 86/3-e maddelerinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,
3- )Dosyada mevcut rapora göre, sanığın eylemi neticesinde katılanın hayati tehlike geçirdiği ve vücudundaki kemik kırıklarının hayat fonksiyonlarını müştereken ağır ( 6. ) derecede etkileyecek şekilde yaralandığı olayda, 5237 Sayılı TCK’nin 61. maddesi gereğince, suçun işleniş biçimi, meydana gelen zararın ağırlığı ve sanığın kastının yoğunluğu ile birden fazla nitelikli halin ihlali ile atılı suçun işlendiği de dikkate alınarak sanık hakkında hüküm kurulurken orantılılık ilkesi gereği alt sınırdan daha fazla oranda uzaklaşılması gerektiğinin gözetilmemesi,
4- ) Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih ve 2014/140 Esas - 2015/85 Karar sayılı kararı ile 5237 Sayılı TCK’nin 53. maddesindeki bazı ibarelerin iptal edilmesi sebebiyle hak yoksunlukları yönünden sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiin ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesiyle yürürlükte bulunan 1412 Sayılı 321. maddesi uyarınca istem gibi BOZULMASINA, 14.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 22. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/14033 Karar: 2016/5737 Tarih: 11.04.2016
-
TCK 61. Madde
-
Cezanın Belirlenmesi
Anayasa Mahkemesi’nin karar tarihinden sonra 24.11.2015 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptaline dair kararının infazda gözetilmesi olanaklı görülmüştür.
1-) Sanıklar hakkında mağdur … ve …‘a karşı gerçekleştirilen hırsızlık eylemleri sebebiyle kurulan hükümlere yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde,
Yapılan duruşmaya, toplanan delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve takdirine göre sanık … ve o yer Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle, hükümlerin istem gibi ONANMASINA,
2-) Sanıklar hakkında her 3 mağdura karşı gerçekleştirilen konut dokunulmazlığını bozma suçları ve mağdur …‘e karşı gerçekleştirilen hırsızlık suçları sebebiyle kurulan hükümlere yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Dosya kapsamından diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
a-) Mağdur …‘e karşı gerçekleştirilen hırsızlık eylemi sebebiyle kurulan hükümde, 5237 Sayılı TCK’nın 61/4-5. fıkraları uyarınca suçun gece vakti işlendiğinin kabul edilmesi sebebiyle temel cezada önce artırım yapılması, bu şekilde belirlenen ceza üzerinden teşebbüs hükümlerine göre indirim yapılması gerektiğinin gözetilmemesi, ayrıca aynı maddenin uygulanması sırasında hesap hatası da yapılmak suretiyle yazılı şekilde eksik ceza tayini,
b-) Konut dokunulmazlığını bozma suçlarını birden fazla kişi ile birlikte işleyen sanıkların cezasında TCK’nın 119/1-c maddeleri gereğince arttırım yapılması gerektiğinin gözetilmemesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık … ile o yer Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 11.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/8254 Karar: 2016/5983 Tarih: 07.04.2016
-
TCK 61. Madde
-
Cezanın Belirlenmesi
Mahalli Cumhuriyet savcısı M. A. K.’nin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Mahalli Cumhuriyet savcılarının duruşmalarına katıldıkları Asliye Ceza Mahkemesi kararlarını 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 310. maddesi gereğince tefhim tarihinden itibaren bir hafta içinde temyiz etmeleri mümkün olup, 20.11.2014 tarihinde tefhim edilen hükme karşı 27.11.2014 tarihine kadar temyiz kanun yoluna başvurulması gerekirken, sürenin görüldü ile başlatılarak, 19.12.2014 tarihinde yapılan temyiz istemi süresinde bulunmadığından, mahalli Cumhuriyet savcısının temyiz isteminin 1412 Sayılı 310 ve 317. maddeleri uyarınca REDDİNE,
Mahalli Cumhuriyet savcısı Musa Güney’in temyiz itirazlarının incelenmesine gelince ise;
Anayasa Mahkemesinin, TCK’nın 53. maddesindeki hak yoksunluklarına dair 24.11.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 08.10.2015 tarihli, 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararının infaz aşamasında gözetilebileceği değerlendirilerek yapılan incelemede:
05.07.2012 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 Sayılı Kanun’un 100. maddesiyle 5271 Sayılı CMK’nın 324/4. maddesinde eklenen “Devlete ait yargılama giderlerinin 21.07.1953 tarihli ve 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 106. maddesindeki terkin edilmesi gereken tutarlardan az olması halinde, bu giderin Devlet Hazinesine yüklenmesine karar verilir.” hükmü uyarınca belirli miktardaki yargılama giderlerinin Hazine üzerinde bırakılmasına karar verilmesi esası benimsenmiş ise de, incelemeye konu dosyada hükümden önce yapılan yargılama giderlerinin 10,10 TL olduğu anlaşılmakla birlikte kanun yollarına başvuru halinde yapılan yargılama giderlerinin de belirli koşullar altında CMK’nın 330. maddesi uyarınca sanığa yüklenmesi gerektiği dolayısıyla bu aşamada henüz yargılama giderlerinin miktarının tam olarak belirlenmediği, hükümden sonra yapılan ve tahsili gereken yargılama giderlerinin ilave edilmesi halinde miktarının terkin sınırlarını aşabileceği ve infaz aşamasında da bu hususun gözetilebileceği anlaşılmakla CMK’nın 324/4. maddesi uyarınca bu giderin Devlet Hazinesine yüklenmesine karar verilmesi gerektiğine dair tebliğnamedeki ( d ) bendindeki bozma düşüncesine iştirak olunmamıştır.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, mahalli Cumhuriyet savcısının sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Sanık hakkında temel ceza belirlenirken TCK’nın 61, 3/1. maddeleri uyarınca, suçun işleniş şekli, meydana gelen zararın ağırlığı, sanığın kasta dayalı kusurunun yoğunluğu, maddede öngörülen cezanın alt ve üst sınırları da dikkate alınmak suretiyle, adalet ve hakkaniyet kurallarına uygun bir cezaya hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden; 170 promil alkollü olduğu tespit edilen sanık hakkında, alt sınır çok fazla aşılmak suretiyle temel ceza tayin edilmesi,
Kabule göre de;
a- )Sanık hakkında TCK’nın 179/3. maddesi delaletiyle 179/2. maddesinden verilen 1 yıl 6 ay hapis cezasının, 62. maddesine göre yapılan 1/6 indirim sonucu 1 yıl 3 ay hapis cezası verilmesi gerekirken hesap hatası sonucu 13 ay hapis cezası tayini,
b- )TCK’nın 53/6. maddesi gereğince sürücü belgesinin geri alınmasına ancak taksirle işlenen suçlarda karar verilebileceği gözetilmeden, TCK’nın 179 /2. maddesi uyarınca mahkumiyetine karar verilen sanığın sürücü belgesinin geçici olarak geri alınmasına karar verilmesi,
C- )Tekerrür koşulları oluşmadığı halde sanık hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmasına karar verilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı olup, mahalli Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı Kanun’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 07.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/22489 Karar: 2016/1641 Tarih: 02.03.2016
-
TCK 61. Madde
-
Cezanın Belirlenmesi
Dosya kapsamına göre; sanık …‘in baldızı olan diğer sanık … adına … Kuyumculuk adı altında kuyumcu dükkanı açtığı, ancak kuyumcu işi ile fiilen kendisinin uğraştığı, değişik şekillerde katılanlar …, …, …, ve müştekiler … ve … ile tanıştığı, onlar nezdinde para ve altın alışverişi yapmak sureti ile güven sağladığı, daha sonra katılanlar ve müştekilerin ifadelerinde belirtilen miktarlar da paraları aldıktan sonra ortadan kaybolduğu, sadece müştekilerden …‘ün zararının soruşturma aşamasında karşılandığı, diğerlerinin zararlarının karşılanmadığı, sanık …‘in bu şekilde katılanlar ve müştekileri hataya düşürerek kendisine tevdi ve teslim edilmiş paraları uhdesine geçirdiği ve bu suretle ayrı ayrı beş defa hizmet nedeni ile güveni kötüye kullanma suçlarını işlediği iddia edilen olayda;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Mahkemece dayanılan gerekçelere göre, temel hürriyeti bağlayıcı cezanın alt sınırın üzerinde tayin edilmesinde bir isabetsizlik yok ise de, 5237 Sayılı TCK’nın 61. maddesinde sayılan cezanın bireyselleştirilmesindeki ölçütler esas alınarak, birden çok mağdura yönelik olarak sanık hakkında, suç konusunun önem ve değeri ile meydana gelen zarar miktarına göre, az zarar gören mağdurlar yönünden de aynı teşdit gerekçesiyle, cezaların orantılılık ilkesine, hak ve nesafet kurallarına uygun düşmeyecek şekilde ceza tayini,
SONUÇ : Kanuna aykırı olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 02.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/11392 Karar : 2018/11984 Tarih : 27.09.2018
-
TCK 61. Madde
-
Cezanın Belirlenmesi
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede, başkaca nedenler yerinde görülmemiştir;
Ancak;
1-Sanığın, silah niteliğinden sayılan biber gazı ile direndiğinin kabul edilmesine karşın, TCK’nın 265/4. maddesi uygulanmaması,
2-Hakaret suçunun kamu görevlisine karşı görevinden dolayı ve kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle işlenmesi karşısında, TCK’nın 61. maddesi gereğince temel ceza belirlenirken, aynı Kanunun 125/3-a ve c maddesindeki iki nitelikli halin gerçekleştiği dikkate alınarak, alt sınırdan uzaklaşılması gerektiğinin gözetilmemesi,
3-6545 sayılı Kanunun 72. maddesiyle, CMK’nın 231/8. maddesinde yapılan değişikliğin suç tarihi itibariyle yürürlükte olmaması, nedeniyle, CMK’nın 231/6-b maddesi gereğince “kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları” irdelenip sanığın yeniden suç işleyip işlemeyeceği yönünde nasıl bir kanaate varıldığı açıklanmadan “Sanık hakkında daha önceden hükmün açıklanmasının geri bırakılması karar verildiği anlaşıldığından” biçimindeki kanuni olmayan gerekçeyle, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi
Kanuna aykırı ve sanık …‘nın temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnameye aykırı olarak HÜKÜMLERİN BOZULMASINA, yeniden hüküm kurulurken 1412 sayılı CMUK’nın 326/son maddesinin gözetilmesine, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 27.09.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/3021 Karar : 2018/5312 Tarih : 19.09.2018
-
TCK 61. Madde
-
Cezanın Belirlenmesi
İlk derece mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle, 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren ve cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda değişiklik yapan 6545 sayılı Kanun ile 02.12.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunla getirilen düzenlemeler de gözetilip dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Hükmün gerekçe kısmında, TCK’nın 61. maddesine göre suçun işleniş biçimi, sanığın amacı, temadi eden davranışlarıyla ortaya çıkan suç kastının yoğunluğu, mağdureden başka kimsenin evde bulunmadığı bir sırada henüz on iki yaşında olan mağdureyle birlikte evin içerisine girmiş bulunması, bu durumun mağdure için arz ettiği muhtemel tehlikenin büyüklüğü, mağdurenin olay sırasında yaşadığı korku nazara alınarak teşdiden cezalandırılmasından bahsedilmesinin ardından bu gerekçeyle çelişkiye yol açacak şekilde temel cezanın alt sınırdan belirlenmesi,
Hükümden sonra 24.11.2015 günlü, 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı ilamı ile 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesi yönünden kısmi iptal kararı verildiğinden, anılan husus nazara alınarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
Kanuna aykırı, O Yer Cumhuriyet Savcısı ile sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 19.09.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 10. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/7496 Karar : 2018/6240 Tarih : 18.09.2018
-
TCK 61. Madde
-
Cezanın Belirlenmesi
Yargılama sürecindeki işlemlerin yasaya uygun olarak yapıldığı, delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdani kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı anlaşıldığından, yerinde görülmeyen diğer itirazların reddine, ancak;
1- Sanıklar hakkında TCK’nın 61. maddesi uyarınca yasal ve yeterli gerekçe gösterilmeden “takdiren ve teşdiden” denilmek suretiyle alt sınırdan uzaklaşılarak 3 yıl hapis cezasına ve 500 gün adli para cezasına hükmedilmesi,
2- Sanıklar hakkında TCK’nın 62. maddesinin uygulanmamasına karar verilirken yasal ve yeterli gerekçe gösterilmemesi,
Yasaya aykırı, sanıkların temyiz itirazları bu nedenle yerinde olduğundan, hükümlerin BOZULMASINA, 18/09/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.