0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirleri

TCK Madde 57

(1) Fiili işlediği sırada akıl hastası olan kişi hakkında, koruma ve tedavi amaçlı olarak güvenlik tedbirine hükmedilir. Hakkında güvenlik tedbirine hükmedilen akıl hastaları, yüksek güvenlikli sağlık kurumlarında koruma ve tedavi altına alınırlar.

(2) Hakkında güvenlik tedbirine hükmedilmiş olan akıl hastası, yerleştirildiği kurumun sağlık kurulunca düzenlenen raporda toplum açısından tehlikeliliğinin ortadan kalktığının veya önemli ölçüde azaldığının belirtilmesi üzerine infaz hâkimi kararıyla serbest bırakılabilir.

(3) Sağlık kurulu raporunda, akıl hastalığının ve işlenen fiilin niteliğine göre, güvenlik bakımından kişinin tıbbi kontrol ve takibinin gerekip gerekmediği, gerekiyor ise, bunun süre ve aralıkları belirtilir.

(4) Tıbbi kontrol ve takip, raporda gösterilen süre ve aralıklarla, Cumhuriyet savcılığınca bu kişilerin teknik donanımı ve yetkili uzmanı olan sağlık kuruluşuna gönderilmeleri ile sağlanır.

(5) Tıbbi kontrol ve takipte, kişinin akıl hastalığı itibarıyla toplum açısından tehlikeliliğinin arttığı anlaşıldığında, hazırlanan rapora dayanılarak, infaz hâkimliğince yeniden koruma ve tedavi amaçlı olarak güvenlik tedbirine hükmedilir. Bu durumda, bir ve devamı fıkralarda belirlenen işlemler tekrarlanır.(1)

(6) İşlediği fiille ilgili olarak hastalığı yüzünden davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişi hakkında birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre yerleştirildiği yüksek güvenlikli sağlık kuruluşunda düzenlenen kurul raporu üzerine, mahkûm olduğu hapis cezası, süresi aynı kalmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, infaz hâkimi kararıyla akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir.

(7) Suç işleyen alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlısı kişilerin, güvenlik tedbiri olarak, alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlılarına özgü sağlık kuruluşunda tedavi altına alınmasına karar verilir. Bu kişilerin tedavisi, alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlılığından kurtulmalarına kadar devam eder. Bu kişiler, yerleştirildiği kurumun sağlık kurulunca bu yönde düzenlenecek rapor üzerine infaz hâkimi kararıyla serbest bırakılabilir.



TCK Madde 57 Gerekçesi

Maddede akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirleri düzenlenmiştir. Buna göre, fiili işlediği sırada akıl hastası olan kişiler, yüksek güvenlikli sağlık kurumlarında koruma ve tedavi altına alınırlar.

Akıl hastaları ile ilgili güvenlik tedbiri açısından belli bir süre öngörülmüş değildir. Bu nedenle, güvenlik tedbiri, akıl hastasının toplum açısından tehlikeliliğinin ortadan kalkmasına veya önemli ölçüde azalmasına kadar uygulanmaya devam edilecektir.

Kusur yeteneği tam olarak kalkmamış olmakla birlikte, işlediği fiille ilgili olarak hastalığı yüzünden davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişinin mahkûm olduğu hapis cezasının, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirine çevrilmesine de olanak tanınmıştır.

Keza, suç işleyen alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlısı kişilerin, güvenlik tedbiri olarak, alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlılarına özgü sağlık kuruluşunda tedavi altına alınması ve bu kişilerin tedavisinin, alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlılığından kurtulmalarına kadar devam etmesi öngörülmüştür. Bu kişiler, yerleştirildiği kurumun sağlık kurulunca bu yönde düzenlenecek rapor üzerine mahkeme veya hâkim kararıyla serbest bırakılabilecektir.


TCK 57 Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirleri Yargıtay Kararları


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/298

  • TCK 57
  • TCK 57’de düzenlenen akıl hastalarıa özgü güvenlik tedbirleri sanığın suç işlediğinin sabit olması hâlinde uygulanabileceği gözetildiğinde, öncelikle sanığın atılı suç nedeniyle sorgusunun yapılmasının zorunlu olması, söz konusu güvenlik tedbirlerinin sanık hakkında yükümlülükler içermesi karşısında sanığa bu sonucu önlemeye yönelik savunma imkânının tanınması gerekir.

Türk Ceza Kanunu’nun 31. maddesinin ikinci ve 32. maddesinin birinci fıkralarında kusur yeteneği dolaylı bir şekilde tanımlanmıştır. Bu hükümler uyarınca, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin bulunması durumunda kusur yeteneğinin varlığı kabul edilmiştir. Kusur yeteneğinin iki belirgin unsuru vardır. Bunlardan ilki; işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını anlayabilme, diğeri ise; eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını kavrayan kişinin, davranışlarını bu algılama doğrultusunda hukuk düzeninin gereklerine uygun olarak yönlendirme yeteneğinin bulunmasıdır. “Algılama” ve “irade yeteneği” denilen bu iki öğenin kişide bir arada bulunmaması veya bu yeteneklerinde azalma meydana gelmesi halinde kusur yeteneğinin tam olmadığı kabul edilmelidir. Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler arasında bulunan akıl hastalığı, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 32. maddesinde;

“(1) Akıl hastalığı nedeniyle işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez. Ancak, bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur.

(2) Birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişiye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmibeş yıl, müebbet hapis cezası yerine yirmi yıl hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek ceza, altıda birden fazla olmamak üzere indirilebilir. Mahkûm olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir” şeklinde hüküm altına alınmıştır.

Buna göre, ortada bütün unsurlarıyla oluşmuş bir suç bulunmakta ise de, akıl hastası olduğu belirlenen sanık, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayacak durumda olduğundan, suçun işlenmesinden dolayı hukuki anlamda sorumlu tutulup cezalandırılamaz. TCK’nın 32. maddesinin birinci fıkrası gereğince bu durumda bulunan sanığa ceza tayin edilmesi mümkün olmadığından, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca “ceza verilmesine yer olmadığına” karar verilmesi gerekir. Öte yandan sanığa ceza verilemiyor olması, hakkında bir güvenlik tedbirine hükmolunmasına engel değildir. O hâlde akıl hastası sanığın tedavi ve muhafazasına karar verilebilmesi için, açılan davada isnat yeteneği ile “fiil-fail-akıl hastalığı” arasındaki ilişkinin belirlenebilmesi için bir yargılama faaliyetine ihtiyaç vardır.

Öğretide; «Emniyet tedbiri veya ceza uygulaması failler hakkında kabul edildiğine göre, suçun işlendiği sıradaki tam ve yarım akıl hastalığının emniyet tedbiri veya dar manada ceza davası açılmasına, o kişilerin sanık sıfatı almasına ve son soruşturma yapılmasına tesir etmeyeceği” belirtilerek, ceza ehliyetine sahip olmayanların, ceza yargılaması sırasında sanık konumunda bulunabilecekleri vurgulanmıştır (Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınevi, Onuncu Bası, s. 414).

İşlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya fiille ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli ölçüde azalmış olanlar hakkında güvenlik tedbiri uygulanabilmesi için açılan dava üzerine yapılan muhakeme güvenlik tedbiri muhakemesidir. Bu düşünceden hareketle, suçu işlediği sırada akıl hastası olanlar hakkında güvenlik tedbirine hükmedilebilmesi amacıyla açılan dava üzerine yapılan yargılama sırasında sanık konumunda bulundukları, dolayısıyla sanıklara tanınan haklardan yararlanabilecekleri hususunda herhangi bir şüphe yoktur. Koruma ve tedavi tedbiri bir suç işlenmesinin neticesi olduğundan, ancak suç işleyen kimselere uygulanması gereken bir müeyyidedir. Dolayısıyla bu tedbirin uygulanması için açılan dava bir ceza muhakemesi davasıdır. Mahkemenin TCK’nın 57. maddesinde düzenlenen tedbirlere karar verebilmesi için, sanığın bir suç işlemiş olması şart olduğuna göre, bütün deliller toplanıp sanığın sorgusu da yapılacak ve suç işlediği sabit bulunmazsa beraat kararı verilecektir (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Onsekizinci Baskı, Beta Yayınevi, İstanbul 2010, s. 1569-1571, 1593-1596).

Diğer taraftan oldukça geniş bir kavram olan “savunma hakkı” şüpheliyi ve sanığı ilgilendirdiği kadar, bir gün şüpheli veya sanık konumuna düşebilecek olan toplumda yaşayan herhangi bir ferdi, dolayısıyla bütün toplumu ve yine adaleti sağlama yükümlülüğü bulunan Devleti de ilgilendirmektedir. Ceza muhakemesinin amacı, yargılama neticesi verilen ve iddia ile savunmanın değerlendirilmesinden ibaret olan hükmün doğru olmasını sağlamaktadır. Bu yönüyle, geniş bir bakış açısı ile değerlendirilmesi gereken savunma hakkı, yargı mercileri huzurunda kendisini savunma, müdafi yardımından yararlanma, susma, soru sorma, aleyhine olan işleme katılmama, tercümandan yararlanma, delillerin toplanmasını isteme, duruşmada hazır bulunma, kanun yoluna başvurma gibi hakları içermektedir.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının “Temel haklar ve ödevler” bölümünde yer alan 36. maddesinde savunma hakkı; “Herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde düzenlenmiş olup, “temel hak” niteliğine uygun olarak savunma hakkı verilmemesi veya savunma hakkının sınırlandırılması durumunda verilen karar hukuka aykırı olacaktır. Buna göre, sanığın ceza muhakemesindeki en önemli haklarından birisi, yargı mercilerince her aşamada nazara alınması gereken savunma hakkıdır. Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış olan bu hakkın herhangi bir nedenle sınırlandırılması da mümkün değildir. Nitekim 1412 sayılı CMUK’un 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 308/8 ve 5271 sayılı CMK’nın 289/1-h maddeleri uyarınca savunma hakkının sınırlandırılması mutlak bozma nedenlerindendir.

Savunma hakkının temelini oluşturan sorgu, sadece sanık lehine getirilmiş bir hüküm değil, aynı zamanda maddi gerçeğe ulaşmak amacıyla konulmuş, kamusal niteliği de bulunan emredici usul kuralıdır. Savunma hakkının sınırlandırılamayacağı ilke olmakla birlikte, kanun koyucunun başka bir mağduriyete sebebiyet vermemek, yargılamanın uzamasını engellemek, usul ekonomisi, gereksiz emek ve gider kaybına neden olmamak açısından bazı sınırlamalara gittiği de bir gerçektir. Ancak bu sınırlamalar istisna olup, bu hallerde dahi usul kanunumuz bazı şartların varlığını aramaktadır.

Sanık duruşmada hazır bulunması gereken kişilerden olup, bu durum yargılamanın “yüze karşılık” özelliği ve savunma hakkının sonucudur. Bu nedenledir ki, ceza muhakemesi hukukumuzda istisnai haller haricinde, gelmeyen sanık hakkında duruşma yapılamayacaktır.

CMK’nın 191. maddesi uyarınca, ceza muhakemesinin bir türü olduğu kabul edilen ve suçu işlediği sırada akıl hastası olanlar hakkında görülen güvenlik tedbiri yargılamasında duruşmaya tanık ve bilirkişi yoklamasıyla başlanacak, bundan sonra sanığın açık kimliği ve şahsi hâli tespit edilecek, iddianamenin okunmasından sonra sanık, Aynı Kanun’un 147. maddesinde öngörülen şekilde sorguya çekilecektir. Sorgusu sırasında sanığa üzerine atılı suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanuni hakkı olduğu, şüpheden kurtulması için somut delillerin toplanmasını isteyebileceği hatırlatılacak, aleyhindeki şüphe nedenlerini ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürme imkânı verilecektir. Bu yönü itibarıyla sorgu, kamusal yanı bulunmakla birlikte öncelikle bir savunma aracıdır.

Fiili işlediği sırada akıl hastası olduğu tespit edilen kişi hakkında uygulanacak güvenlik tedbirleri Türk Ceza Kanunu’nun 57. maddesinde;

“(1) Fiili işlediği sırada akıl hastası olan kişi hakkında, koruma ve tedavi amaçlı olarak güvenlik tedbirine hükmedilir. Hakkında güvenlik tedbirine hükmedilen akıl hastaları, yüksek güvenlikli sağlık kurumlarında koruma ve tedavi altına alınırlar.

(2) Hakkında güvenlik tedbirine hükmedilmiş olan akıl hastası, yerleştirildiği kurumun sağlık kurulunca düzenlenen raporda toplum açısından tehlikeliliğinin ortadan kalktığının veya önemli ölçüde azaldığının belirtilmesi üzerine mahkeme veya hâkim kararıyla serbest bırakılabilir.

(3) Sağlık kurulu raporunda, akıl hastalığının ve işlenen fiilin niteliğine göre, güvenlik bakımından kişinin tıbbî kontrol ve takibinin gerekip gerekmediği, gerekiyor ise, bunun süre ve aralıkları belirtilir.

(4) Tıbbî kontrol ve takip, raporda gösterilen süre ve aralıklarla, Cumhuriyet savcılığınca bu kişilerin teknik donanımı ve yetkili uzmanı olan sağlık kuruluşuna gönderilmeleri ile sağlanır.

(5) Tıbbî kontrol ve takipte, kişinin akıl hastalığı itibarıyla toplum açısından tehlikeliliğinin arttığı anlaşıldığında, hazırlanan rapora dayanılarak, yeniden koruma ve tedavi amaçlı olarak güvenlik tedbirine hükmedilir. Bu durumda, bir ve devamı fıkralarda belirlenen işlemler tekrarlanır.

(6) İşlediği fiille ilgili olarak hastalığı yüzünden davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişi hakkında birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre yerleştirildiği yüksek güvenlikli sağlık kuruluşunda düzenlenen kurul raporu üzerine, mahkûm olduğu hapis cezası, süresi aynı kalmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, mahkeme kararıyla akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir.

(7) Suç işleyen alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlısı kişilerin, güvenlik tedbiri olarak, alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlılarına özgü sağlık kuruluşunda tedavi altına alınmasına karar verilir. Bu kişilerin tedavisi, alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlılığından kurtulmalarına kadar devam eder. Bu kişiler, yerleştirildiği kurumun sağlık kurulunca bu yönde düzenlenecek rapor üzerine mahkeme veya hâkim kararıyla serbest bırakılabilir” şeklinde düzenlenmiştir.

TCK’nın 57. maddesi uyarınca muhafaza ve güvenlik tedbirinin, yüksek güvenlikli sağlık kurumlarında ve toplum açısından tehlikeliliğinin ortadan kalktığı veya önemli ölçüde azaldığı sağlık kurulu raporuyla tespit edilene kadar devam edeceği nazara alındığında, sanık açısından ağır sonuçlar meydana getireceği tartışmasızdır. Dolayısıyla kendisi açısından ağır neticeler doğuracağı muhakkak olan kararın verilme ihtimali bulunan bir yargılama sırasında bizzat sanığa, bu sonucu önlemeye yönelik savunma imkânı tanınması, sorguya ilişkin kanuni düzenlemenin getirdiği bir zorunluluk olduğu kadar, adil yargılanma hakkının da gereğidir.

Öte yandan, bilirkişi raporunu denetleyecek, değerlendirecek ve gerektiğinde yeni bir bilirkişi görüşüne başvurabilecek olan hâkimin, duruşmadaki sorgusu sırasında sanığı bizzat görmesi, izlemesi ve kanunun gerekli kıldığı durumları tutanağa kaydetmesi gereklidir. Yine zamanaşımının dolması hâlinde güvenlik tedbirine hükmedilmesi imkânı bulunmadığından, dava zamanaşımını kesici özelliği olan sanığın sorguya çekilmesi işleminin gerçekleştirilmesi bu yönüyle de zorunludur.

Bu açıklamalar ışığında önsoruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;

Sanık hakkında TCK’nın 57. maddesinde uyarınca hükmolunan tedbirlerin, sanığın suç işlediğinin sabit olması hâlinde uygulanabileceği gözetildiğinde, öncelikle sanığın atılı suç nedeniyle sorgusunun yapılmasının zorunlu olması, söz konusu güvenlik tedbirlerinin sanık hakkında yükümlülükler içermesi karşısında sanığa bu sonucu önlemeye yönelik savunma imkânının tanınması gerektiği ve duruşmanın yüz yüzeliği, sözlülüğü ilkeleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde de güvence altına alınan adil yargılanma hakkı birlikte değerlendirildiğinde; psikotik bozukluk nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını idrak etme ve bu fiil ile ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin ortadan kalktığı adli raporlarla tespit edilen sanığın sorgusu yapılmadan, müdafinin dinlenmesiyle yetinilerek hakkında ceza verilmesine yer olmadığına ve koruma amaçlı tedavi altına alınmasına karar verilmesinin savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurduğu kabul edilmelidir.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/7352 Karar : 2017/4119 Tarih : 22.05.2017

  • TCK 57. Madde

  • Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirleri

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 24.11.2016 tarihli Kanun Yararına Bozma yazısı ve ekindeki Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 08.11.2016 tarihli yazılarıyla terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan sanık … hakkında yapılan yargılama sonucunda, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 32/1. maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına, anılan Kanunun 57. maddesi gereğince yüksek güvenlikli sağlık kurumunda koruma ve tedavi altına alınmasına dair, İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinin (Kapatılan CMK 250. madde ile görevli) 30.12.2009 tarihli ve 2009/212 esas, 2009/334 sayılı kararının infazı sırasında, hükümlünün 31.03.2010 tarihli sağlık kurulu raporunda toplum açısından tehlikeliliğinin önemli ölçüde ortadan kalktığı, 5 yıl süre ile 3’er aylık aralıklarla en yakın tam teşekküllü bir devlet hastanesinde kontrol muayenelerini yaptırmak kaydıyla taburcu edilebileceğinin belirtilmesi üzerine, raporda belirtilen şekil ve süre koşuluyla sanığın taburcu edilmesine dair aynı Mahkemenin 02.04.2010 tarihli ve aynı sayılı ek kararı sonrasında, hükümlünün 5 yıl süre ile kontrollerinin yapıldığı ve alınan son raporunda sosyal şifa halinde olduğunun tespit edildiği gerekçesiyle infazın devam edip etmeyeceğine karar verilmesi yönünde infaz savcılığınca talepte bulunulması üzerine, hükümlü hakkında tedbir uygulanmasına, 5 yıl süre ile 3’er aylık periyodlarla kontrollerinin sağlanması için en yakın tam teşekküllü sağlık kurumuna sevkine dair, İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 04.03.2016 tarihli ve 2009/212-334 sayılı ek kararına, vaki itirazın reddine ilişkin; İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 06.05.2016 tarihli ve 2016/494 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.

Dosya kapsamına göre, hükümlü hakkındaki 31.03.2010 tarihli sağlık kurulu raporuna istinaden 5 yıl süre ile 3’er aylık aralıklarla kontrolünün sağlanması için en yakın sağlık kuruluşuna gönderilmesine ilişkin tedbir süresinin dolduğu ve alınan en son 21.12.2015 tarihli sağlık kurulu raporunda hükümlünün sosyal şifa halinde bulunduğunun tespit edildiği,

5237 sayılı Kanunun 57. maddesinde yeralan “(1) Fiili işlediği sırada akıl hastası olan kişi hakkında, koruma ve tedavi amaçlı olarak güvenlik tedbirine hükmedilir. Hakkında güvenlik tedbirine hükmedilen akıl hastaları, yüksek güvenlikli sağlık kurumlarında koruma ve tedavi altına alınırlar. (2) Hakkında güvenlik tedbirine hükmedilmiş olan akıl hastası, yerleştirildiği kurumun sağlık kurulunca düzenlenen raporda toplum açısından tehlikeliliğinin ortadan kalktığının veya önemli ölçüde azaldığının belirtilmesi üzerine mahkeme veya hakim kararıyla serbest bırakılabilir. (3) Sağlık kurulu raporunda, akıl hastalığının ve işlenen fiilin niteliğine göre, güvenlik bakımından kişinin tıbbi kontrol ve takibinin gerekip gerekmediği, gerekiyor ise, bunun süre ve aralıkları belirtilir. (4) Tıbbi kontrol ve takip, raporda gösterilen süre ve aralıklarla, Cumhuriyet savcılığınca bu kişilerin teknik donanımı ve yetkili uzmanı olan sağlık kuruluşuna gönderilmeleri ile sağlanır. (5) Tıbbi kontrol ve takipte, kişinin akıl hastalığı itibarıyla toplum açısından tehlikeliliğinin arttığı anlaşıldığında, hazırlanan rapora dayanılarak, yeniden koruma ve tedavi amaçlı olarak güvenlik tedbirine hükmedilir. Bu durumda, bir ve devamı fıkralarda belirlenen işlemler tekrarlanır.” şeklindeki düzenlemeye nazaran,

tıbbi kontrol ve takip süresi zarfında ancak kişinin toplum açısından tehlikeliliğinin arttığının tespiti üzerine hakkında yeniden koruma ve tedavi amaçlı güvenlik tedbirine hükmedilebileceği, tıbbi kontrol ve takip süresinin bitiminde kişinin şifa bulduğunun tespiti halinde hakkında yeniden tedbire hükmedilemeyeceği gözetilmeksizin itirazın bu yönden kabulü yerine yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiştir. Gerekçesiyle, İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 04.03.2016 tarihli kararına yapılan itirazın reddine ilişkin İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 06.05.2016 tarihli ve 2016/494 D. İş sayılı kararını bozulmasını talep etmiştir.

SONUÇ VE KARAR:

Kanun yararına bozma isteminin infaz aşamasına ilişkin olması karşısında 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 14. maddesi hükmüne, 26.02.2016 tarih ve 29636 sayılı Resmi Gazete`de yayımlanan Yargıtay Büyük Genel Kurulunun 12.02.2016 tarih ve 2016/1 sayılı kararındaki iş bölümüne göre, kanun yararına bozma istemini inceleme görevi Yüksek 1. Ceza Dairesine ait olmakla Dairemizin GÖREVSİZLİĞİNE, dosyanın ilgili Daireye GÖNDERİLMESİNE, 22.05.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/20414 Karar : 2018/584 Tarih : 22.01.2018

  • TCK 57. Madde

  • Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirleri

Yerinde görülmeyen itirazların reddine, ancak;

Akıl hastalığı sebebiyle cezai ehliyetinin bulunmadığından bahisle, hakkında 5237 sayılı TCK’nin 32/1. maddesi gereğince ceza verilmesine yer olmadığına karar verilen sanık hakkında, aynı kanunun 57/1. maddesi gereğince yüksek güvenlikli bir sağlık kurumunda koruma ve tedavi altına alınmasına karar verildiği halde, anılan kanunun 57/2. maddesi gereğince ‘‘Hakkında güvenlik tedbirine hükmedilmiş olan akıl hastasının yerleştirildiği kurumun sağlık kurulunca düzenlenen raporda toplum açısında tehlikeliliğinin ortadan kalktığının veya önemli ölçüde azaldığının belirlenmesi üzerine mahkemece serbest bırakılmasına ‘’ karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten 6723 sayılı Kanunun 33. maddesiyle değişik 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden CMUK’un 322. maddesi gereğince, hükmün 3 numaralı fıkrasından sonra gelmek üzere ‘’ TCK’nin 57/2. maddesi uyarınca, sanığın yerleştirildiği kurumun sağlık kurulunca, düzenlenen raporda, toplum açısından tehlikeliliğinin ortadan kalktığının veya önemli ölçüde azaldığının belirlenmesi üzerine mahkemece serbest bırakılmasına’’ ibaresi yazılmak suretiyle hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 22/01/2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/16233 Karar : 2017/28108 Tarih : 14.12.2017

  • TCK 57. Madde

  • Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirleri

Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1-Sanığın cezai ehliyetinin bulunup bulunmadığının tespiti için hastaneye sevki sırasında dava dosyasının da gönderilmesi gerektiğinin dikkate alınmaması,

2-Sanığa yükletilen tehdit ve kasten yaralama suçlarından kurulan hükümlerde, tam akıl hastalığı sebebiyle cezai ehliyetinin bulunmadığından bahisle sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 32/1. maddesi gereğince güvenlik tedbirine hükmedilirken, aynı Yasanın 57/2. maddesi gereğince ‘‘hakkında güvenlik tedbirine hükmedilmiş olan akıl hastası, yerleştirildiği kurumun sağlık kurulunca düzenlenen raporda toplum açısından tehlikeliliğinin ortadan kalktığının veya önemli ölçüde azaldığının belirlenmesi üzerine mahkemece serbest bırakılır” hükmüne aykırı şekilde, 4 ve 6 ay süreyle güvenlik tedbiri uygulanmasına hükmedilmesi,

3-Sanığa yükletilen tehdit ve kasten yaralama suçlarından kurulan hükümlerde, sanık hakkında TCK’nın 32/1-son fıkrasının uygulandığının belirtilerek, 32. maddenin hangi fıkrasının uygulandığı yönünde çelişkiye neden olunması,

4- Kabule göre de; 02/12/2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaştırma hükümlerinin yeniden düzenlenmesi, sanığa isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunması, kasten yaralama suçunun ise, suç tarihi itibariyle 5271 sayılı

CMK’nın 253/3-son cümlesi uyarınca tehditle birlikte işlenmesi nedeniyle uzlaşma kapsamında bulunmadığının anlaşılması ve yeni düzenleme karşısında, kasten yaralama suçu yönenden de uzlaştırma önerisinde bulunulmasının gerektiği anlaşılmış olmakla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş ve sanık … müdafiinin ve O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnameye uygun olarak, HÜKÜMLERİN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 14/12/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/30239 Karar : 2017/6897 Tarih : 31.05.2017

  • TCK 57. Madde

  • Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirleri

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre, yapılan incelemede; başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Akıl hastalığı nedeniyle kusur yeteneği bulunmadığı saptanan sanığa yükletilen suça ilişkin tüm kanıtlar gösterilip tartışıldıktan sonra, suçun kanıtlanması halinde TCK’nın 32/1 ve 57. maddeleri uyarınca akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirine hükmolunması, kanıt bulunmaması halinde ise beraat kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle doğrudan ceza verilmesine yer olmadığına ve güvenlik tedbiri uygulanmasına karar verilmesi,

Kabule göre de;

a) Mahkemece suç işlediği kanaatine varılan ve akıl hastası olan sanık hakkında, TCK’nın 32. maddesi gereğince, “ceza verilmesine yer olmadığına ve yüksek güvenlikli sağlık kurumlarında koruma ve tedavi altına alınmasına” karar verilirken, aynı Kanunun 57. maddesi uyarınca “… toplum açısından tehlikeliliği ortadan kalkıncaya ya da önemli ölçüde azalıncaya kadar yüksek güvenlikli sağlık kurumlarında koruma ve tedavi altına alınmasına …” karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, bu hususta, uygulamada tereddüte yol açacak ve sanığın özgürlüğünü zedeler biçimde karar verilmesi,

b) Hakkında güvenlik tedbirine hükmedilen sanığın CMK’nın 325/1. maddesi uyarınca yargılama giderlerinden sorumlu tutulması gerektiğinin gözetilmemesi,

Bozmayı gerektirmiş, O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiz iddiaları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden, tebliğnameye uygun olarak, HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 31.05.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/33211 Karar : 2017/5703 Tarih : 15.05.2017

  • TCK 57. Madde

  • Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirleri

Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede,

Hakkında akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri uygulanan sanığın, CMK’nın 325/1. maddesi uyarınca yargılama giderlerinden sorumlu tutulması gerektiği gözetilmemiş ise de, aleyhe temyiz olmadığından bozma yapılamayacağı,

Anlaşılmış ve ileri sürülen başkaca temyiz nedenleri yerinde görülmediği gibi hükümleri etkileyecek oranda hukuka aykırılığa da rastlanmamıştır.

Ancak,

Akıl hastalığı nedeniyle kusur yeteneği bulunmadığı saptanan sanık hakkında, TCK’nın 57/1. maddesi uyarınca, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmesi ile yetinilmesi gerekirken, infaz aşamasında belirlenmesi gereken, yüksek güvenlikli sağlık kuruluşunun raporuyla tespiti lazım gelen, sanığın ne zaman serbest bırakılabileceği, sonrasında da tıbbi kontrol ve takibinin gerekip gerekmediği, takibin süre ve aralıkları konularında da karar verilmesi,

Kanuna aykırı ve sanık … müdafiinin temyiz iddiaları bu nedenle yerinde ise de, bu aykırılık yeniden duruşma yapılmasına gerek olmaksızın düzeltilebilir nitelikte olduğundan, 5320 sayılı Yasanın 8/1. madde ve fıkrası aracılığıyla 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesi uyarınca, temyiz edilen kararın açıklanan noktası, tebliğnamedeki isteme kısmen uygun olarak, TCK’nın 57. maddesinin uygulandığı hüküm fıkrasındaki akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına, bu amaçla yüksek güvenlikli bir sağlık kurumunda koruma ve tedavi altına alınmasına, kısmından sonraki “TCK. 57/2 hükmü uyarınca sanığın yerleştirildiği kurumun sağlık kurulunca düzenlenecek raporda toplum açısından tehlikeliliğinin ortadan kalktığı veya önemli ölçüde azaldığı belirtildiği taktirde mahkeme kararı ile serbest bırakılabileceğine, İlgili sağlık kurulu tarafından TCK. m. 57/3 hükmü uyarınca düzenlenecek raporda, sanığın akıl hastalığının ve işlediği fiilin niteliğine göre güvenlik bakımından tıbbi kontrol ve takibinin gerekip gerekmediğinin, gerekiyor ise bunun süre ve aralıklarının belirtilmesine, bu halde TCK. 57/4 hükmü uyarınca tıbbi kontrol ve takibin raporda gösterilen süre ve aralıklarla, C. Savcılığınca sanığın teknik donanımı ve yetkili uzmanı olan sağlık kuruluşuna gönderilerek sağlanmasına” ibaresinin hükümlerden çıkarılması biçiminde HÜKÜMLERİN DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 15/05/2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/8513 Karar : 2017/3815 Tarih : 10.05.2017

  • TCK 57. Madde

  • Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirleri

Trafik güvenliğini tehlikeyi sokma suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

İncelenen dosya kapsamına ve oluşa göre, sanığın 263 promil alkollü olarak araç kullandığı tespit edilmiş ise de, Burdur Devlet Hastanesi tarafından tanzim edilen 13/02/2014 tarihli sağlık kurulu raporu ile sanığın şizofreni olduğunun tespit edilmesi, Isparta Devlet Hastanesinin 17/08/2015 tarihli raporunda da, sanığın TCK’nın 32. maddesi kapsamında kaldığının belirtilmesi ve adı geçen hastanede görevli adli tıp uzmanınca düzenlenen 19/10/2015 tarihli raporda, sanığın atılı suç nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğine sahip olmadığının belirtilmiş olması karşısında, sanık hakkında TCK’nın 32/1 ve CMK’nın 223/3-a maddesi gereğince ceza verilmesine yer olmadığına ve TCK’nın 57/1,2,3. maddeleri gereğince akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin, Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinin 08/12/2015 tarihli raporunda, atılı suça karşı olay ile sanığın ruhsal durumu arasında bir bağlantı kurulamadığından cezai ehliyetinin tam olduğu yönündeki hatalı değerlendirmeye dayanılarak yazılı şekilde mahkumiyet hükmü tesis edilmesi,

Kanuna aykırı olup, sanık müdafinin ve sanığın temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince hükmün isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 10/05/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/34532 Karar : 2017/5497 Tarih : 10.05.2017

  • TCK 57. Madde

  • Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirleri

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi, kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre, yapılan incelemede;

1- Konya Numune Hastanesinin 18.05.2011 tarihli özürlü sağlık raporunda, sanığın “şizofren” hastası olduğunun, Adana Ekrem Tok Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi tarafından düzenlenen 12.12.2011 tarihli raporda ise, “atipik psikoz ve antisosyal kişilik bozukluğu” bulunan sanığın cezai ehliyetinin tam olduğunun belirtilmiş olması karşısında, raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi amacıyla sanığın İstanbul ATK’ya sevkinin sağlanması yönündeki 15.03.2012 tarrihli ara karar gereği yerine getirilmeden ve ATK raporu beklenmeden, dosyada başka bir suç nedeniyle Adana Ekrem Tok Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi tarafından düzenlenen 04.07.2013 tarihli rapora itibar edilerek sanık hakkında TCK’nın 57. maddesindeki güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına karar verilerek eksik incelemeyle hüküm kurulması,

2-Kabule göre de;

Hükme esas alınan Adana Ekrem Tok Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi tarafından düzenlenen 04.07.2013 tarihli raporda, “atipik psikoz” rahatsızlığı nedeniyle sanığın TCK’nın 32/2 maddesinden yararlanabileceğinin” belirtilmiş olmasına rağmen, raporla çelişecek şekilde sanık hakkında TCK’nın 32/1. maddesinin uygulanmasına karar verilmesi,

Kanuna aykırı ve sanık …‘ın temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnameye uygun olarak, HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 10/05/2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/2166 Karar : 2017/906 Tarih : 22.03.2017

  • TCK 57. Madde

  • Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirleri

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık …’ın yaşı küçük çocuğunu kasten öldürme suçunun sübutu kabul, bozma nedeni saklı kalmak üzere oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin, takdire ilişkin cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre hükümde bozma nedenleri dışında isabetsizlik görülmediğinden, sanık müdafiinin bir sebebe dayanmayan ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine;

Ancak;

1-)Sanığın, yeni doğan bebeğini kasten öldürdüğü olayda; sanık hakkında TCK’nun 82/1-d maddesinin yanında 82/1-e bendi de uygulanmak suretiyle temel cezanın belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

2-)Akıl hastalığı nedeniyle işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişi hakkında 5237 sayılı TCK’nun 32/2. maddesindeki “ceza altıda birinden az olmamak üzere indirilebileceği gibi mahkum olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabileceği”, aynı Kanunun 57/6 maddesindeki “işlediği fiille ilgili olarak

hastalığı yüzünden davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişi hakkında birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre yerleştirildiği yüksek güvenlikli sağlık kuruluşunda düzenlenen kurul raporu üzerine, mahkum olduğu hapis cezası, süresi aynı kalmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, mahkeme kararı ile akıl hastalarına uygulanabilir” şeklindeki düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde “hafif düzey mental reterdasyon” saptanan ve bu akıl hastalığı nedeniyle işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan sanık hakkında kasten öldürme suçundan verilecek cezadan 5237 sayılı TCK’nun 32/2 maddesinde gösterildiği biçimde indirim yapıldıktan sonra, sanığa verilecek hapis cezası süresinin tamamı veya bir kısmı için yüksek güvenlikli sağlık kurumunda koruma ve tedavi altına alınmasına karar verilmesi ile yetinilmesi gerektiği gözetilmeden infazı kısıtlar biçimde cezanın 3 yılının aynen infazına, 17 yıl 10 aylık hapis cezasının ise akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmesi,

3-)24.11.2015 günlü Resmi Gazetede yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarih, 2014/140 esas ve 2015/85 sayılı kararı ile 5237 sayılı TCK’nun 53. maddesinin iptal edilen bölümleri nazara alınmaması,

Yasaya aykırı ve sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmekle re’sen yapılan inceleme neticesinde sanık hakkında kurulan hükmün tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak BOZULMASINA, 22.03.2017 gününde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/18546 Karar : 2017/1859 Tarih : 21.02.2017

  • TCK 57. Madde

  • Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirleri

Kasten yaralama, mala zarar verme ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından sanık … hakkında yapılan yargılama sonunda 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 32/1. maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına, 5237 sayılı Kanunu’nun 57/1. maddesi gereğince sanık hakkında güvenlik tedbirine hükmolunmasına dair İstanbul Anadolu 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 03/12/2013 tarihli ve 2012/843 esas, 2013/735 sayılı kararının, Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 25/11/2016 gün ve 391169 sayılı tebliğnamesiyle dava dosyası Dairemize gönderilmekle incelendi:

İstem yazısında: “Dosya kapsamına göre,

1- Her ne kadar İstanbul Anadolu 2. Asliye Ceza Mahkemesince, sanığın ….’da yaşıyor olması nedeniyle akıl hastalığından rapor alınmasının mümkün olmadığı, sanığın vermiş olduğu ifadesinde akıl hastalığı nedeniyle gittiği hastane adını ve ilaç isimlerini belirtmiş olduğundan cezai ehliyetin bulunmadığına karar verilmiş ise de, dosyada sanığın akıl hastası olduğuna dair sanık beyanı dışında herhangi kaydın bulunmadığı, bu halde sanığın olay tarihinde akıl hastası olup olmadığı hususunun tespiti bakımından sanığın gerekli sağlık kuruluşu/kuruluşlarına uluslar arası istinabe yoluyla sevkinin sağlanarak akıl hastalığına ilişkin rapor alınması gerektiği, bu şekilde rapor alınması imkanının bulunmaması durumunda, sanığın ifadesinde belirttiği sağlık kuruluşunda tedavi görüp görmediği, belirttiği ilaçları kullanıp kullanmadığının tespiti ile mevcut ise hastalık sürecine ve tedaviye ilişkin tüm tıbbi belgelerin teminin sağlanarak tercüme edilmesini müteakip adli tıp kurumu veya başkaca ilgili kurumlardan rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesinde,

2- İstanbul Anadolu 2. Asliye Ceza Mahkemesince sanığın akıl hastası olduğunun kabul edilmiş olması karşısında, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 150. maddesinin 2. fıkrasındaki “Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir.” şeklindeki düzenleme karşısında, 5237 sayılı Kanun’un 32/1. maddesi kapsamında akıl hastalığı bulunan sanığa zorunlu müdafii tayininin gerektiği gözetilmeden, savunma hakkının kısıtlanması suretiyle yargılamaya devamla yazılı şekilde karar verilmesinde,

İsabet görülmemiştir.” denilmektedir.

Hukuksal Değerlendirme:

Uyuşmazlık konusunda bir karar vermeden önce, kanun yararına bozma istemine konu edilen hükümde belirlenen yeni bir hukuka aykırılık durumunun incelenmesi gerekmektedir.

İnceleme konusu somut olayda; akıl hastalığı nedeniyle kusur yeteneği bulunmadığı saptanan sanığın, savunması tespit edilip, yükletilen suça ilişkin tüm kanıtlar gösterilip tartışıldıktan sonra, suçun kanıtlanması halinde TCK’nın 32/1 ve 57. maddeleri uyarınca akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunması, kanıt bulunmaması halinde ise beraat kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden, doğrudan ceza verilmesine yer olmadığına ve güvenlik tedbiri uygulanmasına karar verilmesi, hukuka aykırı bulunmuştur.

Sonuç ve Karar:Yukarıda açıklanan nedenlerle;

1)Kanun yararına bozma isteği hakkında bu aşamada bir KARAR VERMEYE YER OLMADIĞINA,

2)Hükümde saptanan yeni hukuka aykırılık nedeni açısından, kanun yararına bozma yoluna başvurulup başvurulmayacağının takdiri için, dosyanın Yüksek Adalet Bakanlığına gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, bu hususun değerlendirilmesinden sonra, diğer kanun yararına bozma isteminin incelenmesine, 21/02/2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 10. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/3291 Karar : 2016/1334 Tarih : 25.04.2016

  • TCK 57. Madde

  • Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirleri

A) Konuyla İlgili Bilgiler:

1- Sanık … hakkında, 22/03/2012 tarihinde işlediği iddia olunan kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan … Sulh Ceza Mahkemesi’nce 22/04/2013 tarihinde 2013/766 esas ve 2013/588 karar sayı ile sanığın TCK`nın 191. maddesinin 2. fıkrası gereğince tedaviye ve denetimli serbetlik tedbirine tabi tutulmasına ilişkin kararın yasa yoluna başvurulmadan kesinleştiği,

2- Tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin infazı aşamasında,… Denetimli Serbestlik ve Yardım Şube Müdürlüğü’nce hükümlüye yapılan usulüne uygun tebligata rağmen 10 günlük süre içinde şubeye başvurmadığının bildirilmesi üzerine, Mahkeme tarafından 30/01/2014 tarihinde 2013/1694 esas ve 2014/72 karar sayı ile sanığın TCK’nın 191. maddesinin 1. fıkrası ve gereğince 1 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, aynı Kanun`un 51. maddesi gereğince cezasının 1 yıl süreyle şartsız olarak ertelenmesine ve 57. maddesinin 7. fıkrası gereğince “güvenlik tedbiri olarak uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlılarına özgü sağlık kuruluşunda gerekirse yatarak tedavi altına alınmasına” hükmolunduğu ve hükmün temyiz edilmeden kesinleştiği

Anlaşılmıştır.

B) Kanun Yararına Bozma Talebi:

Kanun yararına bozma talebi ve ihbar yazısında, «5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 57/7. maddesinde yer alan “Suç işleyen alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlısı kişilerin, güvenlik tedbiri olarak, alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlılarına özgü sağlık kuruluşunda tedavi altına alınmasına karar verilir. Bu kişilerin tedavisi, alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlılığından kurtulmalarına kadar devam eder. Bu kişiler, yerleştirildiği kurumun sağlık kurulunca bu yönde düzenlenecek rapor üzerine mahkeme veya hâkim kararıyla serbest bırakılabilir.” şeklindeki düzenleme ve sanığın uyuşturucu bağımlısı olduğuna ilişkin dosya içerisinde herhangi bir doktor raporu bulunmaması karşısında, sanığın uyuşturucu bağımlılığından kurtulması için 5237 sayılı Kanun’un 57/7. maddesi gereğince tedavi altına alınmasına karar verilmesinde isabet görülmemiştir.» denilerek,… Sulh Ceza Mahkemesi`nin 30/01/2014 tarihli kararının bozulması istenmiştir.

C) Konunun Değerlendirilmesi:

TCK`nın 57. maddesinin 7. fıkrasında, “Suç işleyen alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlısı kişilerin, güvenlik tedbiri olarak, alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlılarına özgü sağlık kuruluşunda tedavi altına alınmasına karar verilir. Bu kişilerin tedavisi, alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlılığından

kurtulmalarına kadar devam eder. Bu kişiler, yerleştirildiği kurumun sağlık kurulunca bu yönde düzenlenecek rapor üzerine mahkeme veya hakim kararıyla serbest bırakılabilir.” hükmü öngörülmüştür.

Somut olayda, sanığın tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uymadığı gerekçesiyle TCK’nın 191. maddesinin 1. fıkrası ve gereğince 1 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, aynı Kanun`un 51. maddesi gereğince cezasının 1 yıl süreyle şartsız olarak ertelenmesine ve 57. maddesinin 7. fıkrası gereğince “güvenlik tedbiri olarak uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlılarına özgü sağlık kuruluşunda gerekirse yatarak tedavi altına alınmasına” hükmolunduğu anlaşılmıştır.

TCK`nın “Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirleri” başlıklı 57. maddesinin 7. fıkrasında öngörülen güvenlik tedbirinin, alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlılığı altında başka suç işleyen kişiler bakımından uygulanabileceği; diğer yandan sanık hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan daha önce tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına kararı verildiği gözetilmeden, yeniden tedavi altına alınmasına hükmolunması yasaya aykırı olup, kanun yararına bozma talebindeki düşünce bu değişik gerekçe ile yerinde görülmüştür.

D) Karar :

Açıklanan nedenlere göre; … Sulh Ceza Mahkemesi’nce 30/01/2014 tarihinde 2013/1694 esas ve 2014/72 karar sayı ile verilen mahkûmiyet hükmünün 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinin 3. fıkrası gereğince kanun yararına BOZULMASINA, aynı Kanun’un 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca gerekli işlemin yapılması için, dosyanın Adalet Bakanlığı’na sunulmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı`na gönderilmesine, 25/04/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/7385 Karar : 2016/885 Tarih : 26.01.2016

  • TCK 57. Madde

  • Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirleri

Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle incelenerek, gereği görüşülüp düşünüldü:

I-… … hakkında kurulan hükmün temyiz incelemesinde;

Hükümlü … … hakkında kurulan 25.2.2005 gün ve 2005/43 Karar sayılı önceki hükmün temyiz edilmeksizin kesinleştiğinin anlaşılması karşısında; ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulu`nun 18.09.2007 günlü, 2007/125-186 sayılı kararında açıklandığı gibi, adı geçen hükümlü hakkındaki temyiz edilmeksizin kesinleşen ilk hüküm, ancak suç tarihinden sonra yürürlüğe giren yasalar yönünden uyarlama yargısının konusu olabilir ve genel yargı ile uyarlama yargısı birlikte yürütülemez.

Hükümlü hakkındaki kararın kesinleşmesinden sonra, aynı dosyada yargılanan sanık … … tarafından temyiz edilmesi ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 5.2.2006 tarihli yazıları ile 5237 sayılı TCK nın değerlendirilmesi amacıyla dosyanın iadesi üzerine, hakkında hüküm kesinleşmiş olan … …`nın tekrar yargılama sürecine dahil edilerek, ikinci hükmün kurulduğu anlaşılmaktadır. Kurulan bu ikinci hüküm, hukuki değerden yoksun ve yok hükmünde olduğundan, hukuken varlık kazanmayan bir kararın temyiz davasına konu edilmesi de mümkün değildir.

Bu nedenlerle, … … hakkında yeniden kurulan 27.9.2006 tarihli ikinci hükme yönelik, hükümlü … … müdafiinin konusu bulunmayan temyiz talebinin 5320 sayılı Yasa`nın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nun 317. maddesi uyarınca tebliğnameye aykırı olarak REDDİNE, 5252 sayılı Kanun’un 9/3. maddesine göre, gereğinin takdiri yönünden, mahkemesine gönderilmesi için dosyanın incelenmeden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına ( İADESİNE ),

II-Sanık … … hakkında müşteki … … yönelik hırsızlık suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesinde;

Sanığın, 28.6.2002 günü gece saat 01.00 sıralarında müşteki … …., yerden 1 metre yüksekliğinde bulunan ikametine, şahsi çeviklik gerektirmeksizin tırmanarak, açık kapıdan içeri girmesi ve pek hafif değerde bulunan para ve kimlikleri çalması şeklinde gerçekleşen eyleminin 765 sayılı TCK’nın 492/1 ve 522. maddelerinde yazılı bulunan suçu oluşturduğu, 5237 sayılı TCK’nın ise 142/1-b ve 143. maddeleri kapsamında olduğu, zamanaşımı hükümleri bakımından 765 sayılı TCK’nın sanığın daha lehine bulunduğu anlaşılmakla, sanığın eylemine uyan 765 sayılı TCK’nın 492/1 ve 522. maddelerinde tanımlanan hırsızlık suçu için öngörülen cezanın türü ve üst sınırına göre, aynı Yasa`nın 102/4 ve 104/2. maddelerinde belirtilen 7 yıl 6 aylık uzamış zamanaşımı süresinin, suç tarihi olan 28.6.2002 gününden inceleme tarihine kadar geçmiş bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık … … ve müdafiinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle tebliğnameye uygun olarak ( BOZULMASINA ), bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasa’nın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak sanık hakkındaki kamu davasının zamanaşımı nedeniyle 5271 sayılı CMK`nın 223/8. maddesi gereğince DÜŞMESİNE,

III-Sanık … … hakkında müştekiler … …, … …, … …. ve … …. yönelik hırsızlık suçlarından kurulan hükümlerin temyiz incelemesine gelince;

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; atılı suçların sanık tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz nedenleri de yerinde görülmemiştir.

Ancak,

1-Sanığın temyiz dilekçesine ekli olarak sunduğu …. Devlet Hastanesinin 8.5.2012 tarihli raporda sanığın % 80 psikopatik özürlü olduğunun bildirildiği anlaşılmakla, 5237 sayılı TCK’nın 32. ve 57. maddeleri ışığında, sanığın suç tarihinde işlediği eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinde tamamen veya önemli derecede azalma olup olmadığı araştırılıp yöntemince raporla saptanarak, sonucuna göre hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ile karar verilmesi,

2-Sanık … …‘ün, hakkındaki hükmü kesinleşen … … ile arasında menfaat çatışması bulunduğu ve ayrı müdafiiler tarafından temsil edilmeleri gerektiği gözetilmeden sanık … … ve hükümlü … …`nın aynı müdafii tarafından temsil edilmeleri suretiyle savunma hakkının kısıtlanması,

3-Sanığın, baba-oğul olan ve aynı evde ikamet eden müştekiler … … ve … …. pantolon ceplerinden para ve kimlikler çalması şeklinde gerçekleşen eyleminde, sanığın çaldığı eşyaların farklı kişilere ait olduğunu bildiği ya da bilebilecek durumda olup olmadığı hususları tartışılıp, sanığın çaldığı paraların farklı kişilere ait olduğunu bildiği ya da bilebilecek durumda olduğunun anlaşılması halinde iki ayrı hırsızlık suçunun oluşacağı, aksi halde sanığın tek bir hırsızlık suçundan mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden sanığın çaldığı eşyaların farklı kişilere ait olduğunu bildiğine ilişkin kanıtların nelerden ibaret olduğu da karar yerinde tartışılmaksızın yazılı şekilde 765 sayılı TCK`nın 80. maddesi uygulanmak suretiyle ceza arttırımına gidilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, sanık … … ve müdafiinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle tebliğnameye uygun olarak ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/5426 Karar : 2015/5923 Tarih : 19.03.2015

  • TCK 57. Madde

  • Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirleri

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;

1- Adli Tıp Kurumu Trabzon Şube Müdürlüğü’nün suça sürüklenen çocuk hakkında düzenlediği 24.02.2012 tarihli raporda; hafif düzeyde mental reterdasyon şeklindeki hastalık nedeniyle suça sürüklenen çocuğun hırsızlık eyleminin hukuki anlam ve sonuçları algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin kısmen azalmış olduğunun belirtilmesi karşısında, suça sürüklenen çocuğun 16.12.2011 tarihi itibariyle işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama veya bu fiille ilgili olarak davranışları yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalıp azalmadığı konusunda Adli Tıp Kurumundan ya da ruh sağlığı ve sinir hastalıkları hastanelerinden kurul raporu aldırılıp, suça sürüklenen çocukta 5237 sayılı TCK’nın 32/1. veya 32/2. maddeleri kapsamında akıl hastalığının bulunup bulunmadığının tespit edilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken Adli Tıp Kurumu Trabzon Şube Müdürlüğü raporu ile yetinilerek suça sürüklenen çocuk hakkında ceza verilmesine yer olmadığına dair karar ve süresi belirsiz olarak TCK`nın 57/1. maddesi uyarınca koruma ve tedavi altına alma kararı verilmesi,

2- Suça sürüklenen çocuğun 18.07.2012 ve 03.10.2012 tarihlerinden önce 02.01.2012 tarihinde onsekiz yaşını doldurduğu ve 5271 sayılı CMK`nın 182, 184 ve 186. maddeleri uyarınca verilmiş ayrı bir “kapalılık kararı” da bulunmadığı anlaşılan suça sürüklenen çocuk hakkındaki duruşmaların, 5271 sayılı CMK’nın 182. maddesi uyarınca “herkese açık” bir şekilde yapılması ve hükmün de “açık yapılan duruşma sırasında” tefhim edilmesi gerektiği gözetilmeden, 18.07.2012 ve 03.10.2012 tarihli duruşmaların kapalı yapılması, hükmün de kapalı duruşmada tefhim edilmesi suretiyle “açıklık kuralının” ihlâl edilmesi,

3-Kabule göre de;

Adli Tıp Kurumu Trabzon Şube Müdürlüğünün suça sürüklenen çocuk hakkında düzenlediği 24.02.2012 tarihli raporda; hafif düzeyde mental reterdasyon şeklindeki hastalık nedeniyle suça sürüklenen çocuğun hırsızlık eyleminin hukuki anlam ve sonuçları algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin kısmen azalmış olduğunun ve suça sürüklenen çocuk hakkında TCK’nın 32/2. maddesinin uygulanmasının gerektiğinin belirtilmesi karşısında, mahkemece suça sürüklenen çocuk hakkında TCK’nın 32/1. maddesinin uygulanarak ceza verilmesine yer olmadığına dair karar ve süresi belirsiz olarak TCK`nın 57/1. maddesi uyarınca koruma ve tedavi altına alma kararı verilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, o yer Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan sair yönleri incelenmeyen hükmün 1412 sayılı CMUK`nın 321. maddesi uyarınca bu sebeplerden dolayı istem gibi BOZULMASINA, 19/03/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/41923 Karar : 2015/24 Tarih : 5.01.2015

  • TCK 57. Madde

  • Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirleri

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre, dosya görüşüldü:

Yargılama sırasında akıl hastalığı nedeniyle vesayet altında bulunan sanığa, müdafii tayininin zorunlu olduğu gözetilmeden hüküm kurulmuş ve gerekçeli kararın tebliği üzerine sanığın kanuni süresi geçtikten sonra hükmü temyiz ettiği anlaşılmış ise de,

Temyiz hakkını müdafiinin hukuki yardımı olmadan kullanamayacak durumda bulunan akıl hastası olan sanığın temyiz isteğinin süresinde olduğu kabul edilerek, temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir. Ancak,

1-Yargılama sırasında kesinleşen, sulh hukuk mahkemesinin vesayet altına alma kararına göre “Paranoid sendrom” hastası olduğu anlaşılan sanığa, CMK`nın 150/2 nci maddesi uyarınca müdafii görevlendirilmesinin zorunlu olduğu gözetilmeden, yargılamaya devamla hüküm kurulması,

2-Sanığın akıl hastalığı nedeniyle vesayet altına alındığının anlaşılması karşısında, TCK`nın 32. ve 57 nci maddeleri uyarınca suç tarihinde işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp algılamadığı veya bu fiille ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalıp azalmadığı konusunda usulünce sağlık kurulu raporu alınarak, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

3-Kabule göre de,

a-İddianamede sevk maddesi olarak TCK’nın 125/1 inci maddesinin gösterilmesi karşısında, sanığa CMK`nın 226 ncı maddesine göre ek savunma hakkı tanınmadan, TCK.nın 125/3a. maddesi uyarınca hüküm kurulması,

b-Seçimlik hapis cezasının tercih edilmesi karşısında, bu cezanın TCK`nın 50/2 nci maddesi uyarınca adli para cezasına çevrilemeyeceğinin gözetilmemesi,

Kanuna aykırı ve sanık H.D.’nın temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki düşüncenin reddiyle hükmün (BOZULMASINA), yeniden hüküm kurulurken 1412 sayılı CMUK`nın 326/son maddesinin gözetilmesine, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/20014 Karar : 2014/10288 Tarih : 26.05.2014

  • TCK 57. Madde

  • Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirleri

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;

18/02/2011 tarihli hüküm fıkrasında, Anayasa’nın 40/2, 5271 sayılı CMK’nın 34/2, 231/2 ve 232/6. maddeleri uyarınca başvurulacak kanun yolu ile ilgili sürenin başlangıcının ve başvuru şeklinin tereddüde yer bırakmayacak biçimde açıkça gösterilmediği gibi yasa yolunun temyiz yerine itiraz olarak gösterilmek suretiyle kanun yolunda yanıltma oluşturduğu anlaşıldığından; bu hükmün kesinleşmediği gibi sonradan verilen 13/07/2011 tarihli aynı mahiyetteki hükmün hukuken yok hükmünde bulunduğu, sanık vasisinin 06/01/2012 tarihli temyiz isteminin öğrenme üzerine ve süresinde bulunduğunun kabulü ile temyiz incelenmesinde;

Yargıtay Ceza Genel Kurulu`nun 15.04.2008 gün ve 2008/22-80 sayılı kararında da belirtildiği üzere, 5271 sayılı CMK.nun 223/3-a maddesi uyarınca kusurunun bulunmaması nedeniyle ceza verilmesine yer olmadığına ve 5237 sayılı TCK.nun 32 ve 57. maddeleri gereğince güvenlik tedbirine hükmedilebilmesi için öncelikle atılı suçun akıl hastası sanık tarafından işlenip işlenmediğinin kesin biçimde saptanması gerekmektedir. Bu nedenle mahkemece, yargılama aşamasında suçun sübutunu ve niteliğini belirlemeye yönelik araştırmanın eksiksiz olarak yapılması ve tüm kanıtlar birlikte değerlendirilerek sanığın hukuki durumunun belirlenmesi zorunludur.

Somut olayda, suçun sanık tarafından işlendiğine ilişkin kanıtların neler olduğunun açıklanıp, mahkeme kararlarının Anayasanın 141, 5271 sayılı CMK.nun 34, 230, 289/1-g maddelerine uygun biçimde yazılması ve gerekçelendirilmesi gerektiği düşünülmeden, sanığın üzerine atılı mala zarar verme ve taksirle yaralama suçlarını işlediğinin sabit olduğu kanaatine varıldığı da belirtilmeden yazılı şekilde sanık hakkında güvenlik tedbirine hükmedilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, sanık vasisinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK`nın 321 maddesi uyarınca BOZULMASINA, oy birliği ile karar verildi.


YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/1023 Karar : 2014/19893 Tarih : 21.05.2014

  • TCK 57. Madde

  • Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirleri

Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunarak; Gereği görüşülüp düşünüldü;

Akıl hastalığı sebebiyle ceza ehliyetin bulunmadığından bahisle hakkında TCK`nin 32/1. maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına ve 57/1. maddesi gereğince bir Akıl Sağlığı Hastanesinde kontrol ve tedavi altına alınmasına karar verilirken, aynı yasanın 57/2. maddesi gereğince “hakkında güvenlik tedbirine hükmedilmiş olan akıl hastası, yerleştirildiği kurumun sağlık kurulunca düzenlenen raporda toplum açısından tehlikeliliğinin ortadan kalktığının veya önemli ölçüde azaldığının belirlenmesi üzerine mahkemece serbest bırakılmasına” dair kısmın yasal sorumluluk olması nedeniyle mahallince karara eklenmesi mümkün görüldüğünden bozma nedeni yapılmamıştır.

Yapılan yargılamaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, mahkemenin kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, gösterilen gerekçeye ve uygulamaya göre sanık müdafiinin temyiz itirazlarının reddiyle hükmün istem gibi ONANMASINA, oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/6318 Karar : 2013/8312 Tarih : 1.07.2013

  • TCK 57. Madde

  • Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirleri

Tehdit ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından şüpheli H… hakkında yapılan soruşturma evresi sonunda;

şüphelinin 5237 sayılı TCK.nın 32/1. maddesi kapsamında akıl hastası olması sebebiyle kovuşturma yapılmasına yer olmadığına, aynı Kanunun 32/1 ve 57. maddelerine göre gerekli güvenlik tedbirlerinin alınması için Sulh Ceza Mahkemesine müzekkere yazılmasına dair …Cumhuriyet Başsavcılığının 24.04.2007 tarihli ve 2007/224 Esas, 2007/119 sayılı Kararını müteakip, adı geçenin yüksek güvenlikli sağlık kurumlarından birinde koruma ve tedavi altına alınmasına ilişkin …Sulh Ceza Mahkemesinin 27.04.2007 tarihli ve 2007/102 Değişik İş sayılı Kararı ile 24.01.2012 tarihli ve 2012/11-32 sayılı Kararının;

Dosya kapsamına göre, Şüpheli hakkında soruşturma evresinde Adana Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinden alınan 13.04.2007 tarihli, 6… sayılı sağlık kurulu raporunda, işlediği suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayacak durumda olup, davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli ölçüde azalmış olduğu ve 5237 sayılı Kanunun 32/1. maddesinden istifade edeceğinin bildirilmiş olması ve anılan fıkrada bu durumda olan kişiye ceza verilmeyeceğinin düzenlenmiş bulunması karşısında;

Akıl hastası olan şüpheli hakkında Cumhuriyet Başsavcılığınca kovuşturmaya yer olmadığına karar verilemeyeceği, Mahkemesince yapılacak yargılama sonucunda anılan madde kapsamında kaldığı anlaşılan sanık hakkında ceza verilmeyip, güvenlik tedbirine hükmedilmesi gerekeceği gözetilmeden, Talebin bu yönden reddi yerine, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle;

5271 sayılı CMK.nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 24.04.2013 gün ve 94660652-105-33-10135 -2013/6709/26959 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize ihbar ve dava evrakı tevdi kılınmakla gereği düşünüldü:

5237 sayılı TCK.nın 32/1. maddesi “Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez. Ancak, bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur,” hükmünü öngörmektedir.

32.madde uyarınca akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmemesi, ancak bu kişinin iddia olunan suçu işlemiş olması durumuna ilişkindir.

Akıl hastası kişinin kendisine yüklenen eylemin; a) Kanunda suç olarak tanımlanmamış olması, b) Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması, c) Yüklenen suç açısından failin kast veya taksirinin bulunmaması, d) Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmesine rağmen, olayda bir hukuka uygunluk nedeninin bulunması, e) Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması, durumlarında sanık hakkında beraat kararına hükmolunacak, ceza ve güvenlik tedbirine hükmedilmeyecektir.

Akıl hastası kişi hakkında, mahkûmiyet kararı verilmesi gereken hallerde ise 32/1. madde uyarınca ceza verilmeyecek, bununla birlikte bu kimseler hakkında ceza ve güvenlik tedbirlerine hükmolunması gerekecektir.

Bu durum karşısında; tehdit ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun şüphelisi H… hakkında …Cumhuriyet Başsavcılığınca şüphelinin akıl hastalığı gerekçe gösterilerek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra, ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunması isteği üzerine, Mahkemenin TCK.nın 57. maddesi gereğince verdiği güvenlik tedbiri kararı bu nedenlerle yerinde bulunmadığından,

Cumhuriyet Savcılığının şüpheliye yüklediği suçlara ilişkin olarak kamu davasını açmasını ve bu davanın sonucuna göre ceza ve güvenlik tedbirlerine hükmolunup olunmayacağının ise görevli mahkemece belirlenmesi gerekmektedir.

Mahkemenin, Cumhuriyet Savcılığının güvenlik tedbirine hükmedilmesini içeren isteminin reddi yerine, kabulüne ve güvenlik tedbirine hükmedilmesi hukuka aykırıdır.

Bu nedenlerle; kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görülmekle …Sulh Ceza Mahkemesinin 27.04.2007 gün ve 2007/102 Değişik İş sayılı Kararı ile 24.01.2012 tarihli ve 2012/11 Esas, 2012/32 sayılı Kararın CMK.nın 309. maddesi uyarınca (BOZULMASINA), müteakip işlemlerin yerine getirilmesi için dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2009/8380 Karar : 2009/6358 Tarih : 1.04.2009

  • TCK 57. Madde

  • Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirleri

Gereği görüşüldü;

5271 sayılı Ceza Yargılama Yasasının 174/1 maddesinde; “Mahkeme tarafından, iddianamenin ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde soruşturma evresine ilişkin bütün belgeler incelendikten sonra, eksik veya hatalı noktalar belirtilmek suretiyle; a) 170 inci maddeye aykırı olarak düzenlenen, b) Suçun sübutuna etki edeceği mutlak sayılan mevcut bir delil toplanmadan düzenlenen, c) Önödemeye veya uzlaşmaya tabi olduğu soruşturma dosyasından açıkça anlaşılan işlerde önödeme veya uzlaşma usulü uygulanmaksızın düzenlenen, iddianamenin Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine karar verilir.” hükmü yer almaktadır.

İncelenen dosyada, Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcılığınca, şüpheli Süleyman Akyıldız hakkında, mühür bozma suçu nedeniyle düzenlenen iddianamenin, görevli mahkemece, suçun sübutuna etki edeceği mutlak sayılan mevcut bir delil toplanmadan düzenlenmesi nedeniyle iadesine karar verildiği görülmektedir. Mahkeme şüphelinin şizofreni hastası olduğunu belirtmesine karşın cezai ehliyetinin bulunup bulunmadığının araştırılmamasını suçun sübutuna etki eden mutlak bir delilin toplanmaması olarak değerlendirmiştir. 5237 sayılı T.C.Y.’nın ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlerden birisi olarak 32. maddesinde düzenlediği akıl hastalığının, suçun sübutuyla bir ilgisi bulunmamaktadır. Akıl hastası şüpheli hakkında kamu davası açılmayacağına ilişkin bir yasal düzenleme de yoktur. Aksine mahkemece yapılacak yargılama faaliyeti sonucu yükletilen suçu işlediği kesin biçimde saptanan akıl hastası sanık hakkında, C.Y.Y.’nın 223/3-a maddesi uyarınca kusurunun bulunmaması nedeniyle ceza verilmesine yer olmadığına ve 5237 sayılı T.C.Y.`nın 32 ve 57. maddeleri gereğince güvenlik tedbirine hükmedilecektir. Anılan kararların verilebilmesi için öncelikle yükletilen suçun akıl hastası sanık tarafından işlenip işlenmediğinin mahkemece araştırılıp saptanması gerekmektedir. Akıl hastası olduğu iddia edilen şüpheli hakkında soruşturma aşamasında uzman hekim raporu aldırılması zorunluluğu bulunmadığından bu husus iddianamenin iadesi nedeni olarak kabul edilemez. Yapılan açıklamalara göre, iddianamenin iadesi kararına karşı yapılan itirazı inceleyen merciin verdiği ret kararı hukuka aykırıdır.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının düzenlediği tebliğnamedeki düşünce, belirtilen nedenlerle yerinde görüldüğünden, mühür bozma suçundan şüpheli Süleyman Akyıldız hakkında düzenlenen iddianamenin iadesi kararına karşı yapılan itirazın reddine ilişkin, Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesince verilen 25.12.2008 tarih ve 2008/534 D.İş sayılı kararın, 5271 sayılı Y.Y.`nın 309. maddesi uyarınca (BOZULMASINA ), anılan yasa maddesinin 4-a fıkrası gereğince, sonraki işlemlerin yerinde tamamlanmasına, oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas : 2008/6230 Karar : 2009/1 Tarih : 30.12.2008

  • TCK 57. Madde

  • Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirleri

Mala zarar vermek suçundan şüpheli Yahya hakkında yapılan yargılama sonucunda, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 32/1. maddesi uyarınca kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair, Araklı Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 15.12.2007 tarihli ve 2007/981-871 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı müteakip, Cumhuriyet Başsavcılığı’nca, şüpheli hakkında 5237 sayılı Kanun’un 32/1. maddesi gereğince güvenlik tedbirine hükmolunmasına karar verilmesi yönünden yapılan talebin reddine dair, ( Arakıl Sulh Ceza Mahkemesi )’nin 17.12.2007 tarihli ve 2007/325 müteferrik sayılı kararına yapılan itirazın reddine ilişkin, ( Trabzon Birinci Ağır Ceza Mahkemesi )`nin 27.12.2007 tarihli ve 2007/740 değişik iş sayılı kararı ile ilgili olarak;

Dosya kapsamına göre, Cumhuriyet Başsavcılığı’nca, şüpheli hakkında 5237 sayılı Kanun’un 32/1. maddesi uyarınca güvenlik tedbirine hükmolunması konusunda yapılan talep üzerine, akı hastalığının nasıl tespit edileceği hususunun 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 74. maddesinde düzenlendiği, soruşturma sırasında şüphelinin müdafii huzurunda beyanı alınıp Karadeniz Teknik Üniversitesi Farabi Hastanesi sağlık kurulu raporu ile yetinildiği, anılan maddedeki usulün uygulanmadığı gerekçesiyle talebin reddine, 5271 sayılı Kanun’un 74. maddesi gereğince ceza muhakemesi işlemleri tamamlandıktan sonra talep halinde konunun yeniden değerlendirileceğinin bilinmesine dair, Araklı Sulh Ceza Mahkemesi`nce karar verilmiş olup, bu karara karşı yapılan itiraz da reddedilmiş ise de,

Soruşturma evresi sırasında alınan, Karadeniz Teknik Üniversitesi Farabi Hastanesi Başhekimliği’nin 22.11.2007 tarihli ve 2007/2828 sayılı raporu ile şüphelinin psikotik bozukluk içerisinde olduğu ve işlediği suçu tamamen rahatsızlığının neticesinde meydana getirdiğinden dolayı, 5237 sayılı Kanun`un 32/1. maddesinden yararlanabileceğinin değerlendirilmiş olduğu tespit edilerek yapılan incelemede,

5271 sayılı Kanun’un 74. maddesindeki düzenlemenin madde metninden de anlaşılacağı üzere soruşturma ve kovuşturma evresinde söz konusu olacağı, somut olayda Cumhuriyet Başsavcılığı’nca verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile bu evrenin sona ermiş olması karşısında, 5271 sayılı Kanun’un 74. maddesindeki usulün uygulanamayacağı, 5237 sayılı Kanun’un 32. maddesi uyarınca kişi hakkında güvenlik tedbirine hükmolunması gerekeceği cihetle, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı’nın 22.02.2008 gün ve 11636 sayılı kanun yararına bozma talebine atfen, Yargıtay C.Başsavcılığı`nın 14.03.2008 gün ve 2008/55854 sayılı tebliğnamesi ile Daireye ihbar ve dava evrakı tevdii kılınmakla, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 32/1. maddesine göre, akı hastalığı nedeniyle işlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış bulunan kişiye ceza verilemez; bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur. Hakkında güvenlik tedbirine hükmolunan akı hastalarının, aynı Yasa`nın 57/1. Maddesi uyarınca yüksek güvenlikli bir sağlık kurumunda koruma ve tedavi altına alınması gerekir. Akı hastalığının ve bunun kişinin davranışlarını yönlendirme yeteneğine etkisinin saptanması ise, psikiyatri biliminin verileri çerçevesinde bilirkişi uzman hekim tarafından belirlenecektir.

Ancak Ceza Muhakemesi Kanunu’nda bu tür raporların hangi hekim ya da kurumlardan alınacağı hususunda bir açıklık olmadığı ve yargılama usulüne ilişkin kurallarda kıyas mümkün bulunduğu için, bu durumda akı hastalığının saptanmasına dair kurallar öngören diğer yasal düzenlemelerden yararlanılmalıdır. Kişilerin akı hastalığı nedeniyle kısıtlanması yöntemini düzenleyen Türk Medeni Kanunu’nun 409/2. maddesinde, “akı hastalığı veya zayıflığı sebebiyle kısıtlamaya ancak resmi sağlık kurulu raporu üzerine karar verilir.” denilmektedir. 10.09.1982 tarih ve 8/5819 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile kabul edilen Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliği’nin 5. maddesinde sağlık kurumları işlevlerine göre beş gruba ayrılmış, genel dal hastaneleri ile eğitim ve araştırma hastaneleri ayrı birer grup olarak düzenlenmiş, 22 ve devamı maddelerinde ise, sağlık kurullarının oluşumu kurala bağlanmıştır. Bir başka yasal düzenleme de, infaz sırasında akı hastalığına tutulan hükümlülerle ilgili infazın geri bırakılması koşul ve yöntemlerini düzenleyen 5275 sayılı CGTİK’nın 16. maddesinde yer almıştır. Buna göre, infazın geri bırakılması kararı ancak Adli Tıp Kurumu’nca düzenlenen veya Adalet Bakanlığı’nca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adli Tıp Kurumu`nca onaylanan raporlar üzerine verilebilecektir.

Dolayısıyla, şüpheli veya sanığın akı hastası olup olmadığı, belirtilen sağlık kurumlarından herhangi birinden aldırılacak sağlık kurulu raporu ile saptanabilir.

Kişinin akı hastası olup olmadığının sağlık kuruluşlarınca saptanması işlemi sırasında gözlem altına alınması da zorunlu değildir. CMK`nın 74. maddesinde düzenlenen ve özgürlüğü kısıtlayan bir işlem olan gözlem altına alma, ancak bilirkişinin uygun görüşü doğrultusunda ve gerektiğinde başvurulabilecek bir kontrol yöntemidir.

Öte yandan, soruşturma sırasında şüphelinin kusur yeteneği ve ceza sorumluluğu bulunmadığını saptayan Cumhuriyet Savcısı, şüpheli hakkında CMK’nın 171. maddesine göre kovuşturmaya yer olmadığına karar verebilecek, ayrıca şüpheli hakkında koruma ve tedavi kararı verilmesi bakımından Sulh Ceza Hakimliği`ne de başvurabilecektir.

Akı hastaları hakkındaki güvenlik tedbiri yargılamasının nasıl yürütüleceği hususunda Ceza Muhakemesi Kanunu’nda açık· bir hüküm bulunmamakla birlikte, bu yargılamada fiilin akı hastası fail tarafından işlenip işlenmediği, yasada öngörülen suç tiplerinden birine uyup uymadığı, ayrıca kişinin kusur yeteneği ve sorumluluğunun bulunup bulunmadığı gibi hususların çözüme kavuşturulması gerekeceğinden, Ceza Muhakemesi Kanunu`nun yargılamaya ilişkin hükümlerinin gerekli görüldüğü ölçüde uygulanması da zorunludur.

Başvuruya konu olayda, Karadeniz Teknik Üniversitesi Farabi Hastanesi Başhekimliği’nin 22.11.2007 tarihli ve 2007/2828 sayılı sağlık kurulu raporunda; şüpheliye “psikotik bozukluk” tanısı konulmuş ve “işlediği suçu tamamen rahatsızlığının neticesinde meydana geldiğinde 5237 sayılı Kanun`un 32/1. maddesinden değerlendirilmesi gerektiği” kanaatine varıldığı bildirilmiştir. Cumhuriyet Savcısının, bu rapora dayanarak kovuşturmaya yer olmadığına karar vermesi ve ardından şüpheli Yahya hakkında koruma ve tedavi tedbiri kararı verilmesi istemiyle Sulh Ceza Mahkemesine başvurmasında bir isabetsizlik bulunmadığı gibi, adı geçen kurumdan rapor aldırılırken şüphelinin gözlem altına alınması da zorunlu değildir. Kaldı ki, kişinin gözlem altına alınması gerektiğine ilişkin bir uzman hekim görüşü de bulunmamaktadır.

Öte yandan, güvenlik tedbiri istemini inceleyip karara bağlayacak olan mahkemenin gerektiğinde yeniden başka kurumlardan rapor aldırmasına da hukuken olanak bulunduğu dikkate alındığında, istemi çözüme bağlamak yerine, evrakın işlem yapılmaksızın Cumhuriyet Savcılığı`na iadesi ile kişinin gözlem altına alınıp yeniden rapor aldırılması yolundaki karar ve uygulaması da isabetsiz görülmüştür.

Kanun yararına bozma talebine atfen düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına nazaran yerinde görüldüğünden, Trabzon Birinci Ağır Ceza Mahkemesi’nin 27.12.2007 tarih ve 2007/740 Değişik İş sayılı kararının CMK’nın 309. maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın gereği için Yargıtay C.Başsavcılığı`na ( TEVDİİNE ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2007/8634 Karar : 2007/8137 Tarih : 9.10.2007

  • TCK 57. Madde

  • Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirleri

Görevli memura hakaret suçundan sanık Kenan B. hakkında yapılan yargılama sonucunda sanığın suç tarihinde suçlanabilirlik yeteneği bulunmadığından 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 32/1 ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/3-a maddeleri gereğince hakkında ceza tayinine yer olmadığına, 5237 sayılı Kanun`un 53/1. maddesindeki güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına dair, Tekirdağ 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilip kesinleşen 22.02.2007 gün ve 2006/185 esas 2007/77 sayılı karar aleyhine Adalet Bakanlığınca verilen 26.06.2007 gün ve 33671 sayılı Yasa Yararına Bozma isteğini içeren Yargıtay C. Başsavcılığının 02.08.2007 gün ve 148822 sayılı tebliğnamesiyle dava dosyası Daireye gönderilmekle incelendi ve gereği görüşüldü:

Tebliğnamede

“1- 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu`nun “Müdafıinin görevlendirilmesi” başlıklı 150/2. maddesi uyarınca müdafii görevlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesinde,

2- Sanığın suçu işlediği tarihte fiil ehliyetinin bulunmadığına dair Tekirdağ Devlet Hastanesi Psikiyatri uzmanı Dr. İsmail B.`ten rapor alınmış ise de, Adli Tıp Kurumu ilgili İhtisas Dairesinden rapor alınması gerektiğinin nazara alınmamasında,

3- Akıl hastası olduğu kabul edilen sanık hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmiş olması karşısında, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu`nun 57. maddesi uyarınca güvenlik tedbirine hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulmasında, isabet görülmemiştir denilmektedir.

1- Epilepsi hastası olup hekim raporu ile suçlanabilirlik yeteneği bulunmadığı saptanan sanık hakkında 5271 sayılı CYY`nın 150/2. maddesi uyarınca “Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir” hükmüne aykırı davranılarak müdafi atanmaması,

2- 5237 sayılı TCY`nın 32/1. maddesinde öngörülen “akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez. Ancak, bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur.” hükmü uyarınca hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilen sanık hakkında aynı Yasanın 57. maddesinde öngörülen güvenlik tedbirlerine hükmedilmemesi, hukuka aykırıdır.

Ancak epilepsi rahatsızlığı olan sanık hakkında 5237 sayılı TCY’nın 32/1. maddesi hükmünün uygulanabilmesi için suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve hareketlerini yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalmış olup olmadığına ilişkin raporun Adli Tıp Kurumu`ndan alınmasına ilişkin bir zorunluluk bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle Tekirdağ 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 22.02.2007 gün ve 2006/185, 2007/77 sayılı kararıyla ilgili olarak,

1- Suçu algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğine ilişkin doktor raporunun adli tıptan alınması gereğine ilişkin bozma isteminin REDDİNE, 2- Ancak CYY`nın 150/2. madde ve fıkrasına aykırı olarak sanığa müdafii atanmaması ve TCY. nın 53. maddesi uyarınca güvenlik tedbirlerine hükmedilmemesi nedeniyle anılan hükmün CYY. nın 309/3 madde ve fıkrası uyarınca Yasa Yararına ( BOZULMASINA ), aynı maddenin 4-b. fıkra ve bendi uyarınca savunma hakkının kısıtlanması sonucunu ortadan kaldırmak amacıyla müdafi atanması ve yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre 5237 sayılı TCY. nın 57. maddesi uyarınca güvenlik tedbirlerine hükmolunması için dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesine, oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2006/8566 Karar : 2006/17074 Tarih : 19.10.2006

  • TCK 57. Madde

  • Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirleri

Mezkûr İhbarnamede;

1- Tüm dosya kapsamına, göre mahkemesince, sanığın ceza ehliyeti, yönünden sevk edilmesi üzerine Kocaeli Adli Tıp Kurumundan alınan 11.11.2005 tarihli raporda, suç tarihi itibariyle ve halen ceza ehliyetinin bulunmadığının bildirilmiş olduğundan bahisle, sanığın işlediği suç yönünden ceza ehliyetine sahip olmadığı anlaşıldığından 5237 sayılı Kanun’un 321. maddesi uyarınca ceza tertibine yer olmadığına, yanı Kanun`un 57. maddesi uyarınca 3 yıl süre ile 6 ayda bir tıbbi kontrol ve takibinin C. Başsavcılığı tarafından yapılmasına karar verilmiş ise de,

5237 sayılı TCK. nun “Akıl hastalığı” kenar başlıklı 32. maddesinin 1. fıkrasındaki “Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez… Ancak, bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur.”

Anılan Kanun`un “Akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirleri” kenar başlıklı 57. maddesinin 1. maddesindeki “Fiili işlediği sırada akıl hastası olan kişi hakkında, koruma ve tedavi amaçlı olarak güvenlik tedbirine hükmedilir. Hakkında güvenlik tedbirine hükmedilen akıl hastaları, yüksek güvenlikli sağlık kurumlarında koruma ve tedavi altına alınırlar.”

Şeklindeki düzenlemeler karşısında, sanık hakkında koruma ve tedavi amaçlı olarak güvenlik tedbirine hükmedilerek yüksek güvenlikli sağlık kurumlarında koruma ve tedavi altına alınmasına karar verilmesi gerekirken, Kocaeli Adli Tıp Kurumu Şube Müdürlüğünün 11.11.2005 tarihli ve 2005/6970 sayılı yetersiz raporu dikkate alınmak suretiyle yazılı şekilde karar verilmesinde,

2- Akıl hastası olduğu anlaşılan sanığın kendisini savunamayacak durumda olduğu nazara alınarak 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 150/2. maddesi uyarınca müdafii atanması gerekirken sanığa müdafii atanmadan yargılama yapılıp savunma hakkının kısıtlanmasında isabet görülmediğinden 5271 Sayılı CMK. nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur. Gereği düşünüldü:

Kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden

Kocaeli 2. Sulh Ceza Mahkemesinden verilip kesinleşen 29.11.2005 gün ve 1525-1639 sayılı kararın 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesinin 4. fıkrasının ( b )bendi uyarınca ( BOZULMASINA ), müteakip işlemlerin mahallinde mahkemesince yerine getirilmesine, oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 10. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/3511 Karar: 2017/3522 Tarih: 14.07.2017

  • TCK 57. Madde

  • Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirleri

A- ) Konuyla İlgili Bilgiler:

1- ) Sanık hakkında 28.07.2007 tarihinde işlediği iddia edilen kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan yapılan yargılama sonucunda, Ankara 7. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 09.12.2009 tarihli ve 2008/468 esas, 2009/1741 Sayılı kararı ile, sanığın 5560 Sayılı Kanun ile değişik TCK’nın 191/1. maddesi uyarınca 1 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve aynı Kanun’un 191/6. maddesi gereğince tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasına karar verildiği,

2- ) Sanığın tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uymadığının bildirilmesi üzerine, mahkemece dosya yeniden ele alınıp yapılan yargılama sonucunda, Ankara 7. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 28.03.2013 tarihli ve 2008/468 esas, 2009/1741 Sayılı ek kararı ile TCK’nın 191/1. maddesi uyarınca 1 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, 51. maddesi gereğince cezasının ertelenmesine ve 57/7. maddesi gereğince uyuşturucu madde bağımlılarına özgü sağlık kuruluşunda tedavi altına alınmasına karar verildiği ve kararın yasa yolu incelemesinden geçmeksizin kesinleştiği,

3- ) Karara karşı kanun yararına bozma yoluna başvurulması üzerine, mahkemece 20.01.2015 tarihli ek karar ile hükmün infazının durdurulmasına karar verildiği,

Anlaşılmıştır.

B- ) Kanun Yararına Bozma Talebi:

Kanun yararına bozma talebi ve ihbar yazısında, “Dosya kapsamına göre:

1- ) 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 57/7. maddesinde yer alan “Suç işleyen alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlısı kişilerin, güvenlik tedbiri olarak, alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlılarına özgü sağlık kuruluşunda tedavi altına alınmasına karar verilir. Bu kişilerin tedavisi, alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlılığından kurtulmalarına kadar devam eder. Bu kişiler, yerleştirildiği kurumun sağlık kurulunca bu yönde düzenlenecek rapor üzerine mahkeme veya hâkim kararıyla serbest bırakılabilir.” şeklindeki düzenleme ve sanığın uyuşturucu bağımlısı olduğuna dair dosya içerisinde herhangi bir doktor raporu bulunmaması karşısında, sanığın uyuşturucu bağımlılığından kurtulması için 5237 Sayılı Kanun’un 57/7. maddesi gereğince tedavi altına alınmasına karar verilmesinde,

2- ) Somut olayda, sanığın 1 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasına karar verilmiş, tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine uymadığının bildirilmesi üzerine, tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uymadığı kabul edilen hükümlünün 1 yıl hapis cezasının 5237 Sayılı Kanun’un 191/7. maddesi gereğince infazına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden hapis cezasının anılan Kanun’un 51/1-3. maddesi gereğince ertelenmesine karar verilmesinde, isabet görülmemiştir.” denilerek, Ankara 7. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 28.03.2013 tarihli ve 2008/468 esas, 2009/1741 Sayılı ek kararının bozulması istenmiştir.

C- ) Konunun Değerlendirilmesi:

28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 Sayılı Kanun’la yeniden düzenlenen TCK’nın 191. maddesiyle aynı Kanun’la 5320 Sayılı Kanun’a eklenen ek 7. maddenin 2. fıkras 2. fıkrası uyarınca uyarlama yapılması mümkün görülerek, karar tarihi itibari ile yapılan incelemede;

( 1 ) numaralı kanun yararına bozma talebinin incelenmesi:

5237 Sayılı TCK’nın 57. maddesinin 7. fıkrasında “Suç işleyen alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlısı kişilerin, güvenlik tedbiri olarak, alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlılarına özgü sağlık kuruluşunda tedavi altına alınmasına karar verilir. Bu kişilerin tedavisi, alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlılığından kurtulmalarına kadar devam eder. Bu kişiler, yerleştirildiği kurumun sağlık kurulunca bu yönde düzenlenecek rapor üzerine mahkeme veya hâkim kararıyla serbest bırakılabilir.” hükmü öngörülmüştür.

Somut olayda 5237 Sayılı TCK’nın “Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirleri” başlıklı 57. maddesinin 7. fıkrasında düzenlenen tedavi altına alınma güvenlik tedbirinin, alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlılığı altında başka suç işleyen kişiler bakımından uygulanabileceği gözetilmeden, kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçunu işleyen sanık hakkında uygulanması yasaya aykırı olduğundan, ( 1 ) numaralı kanun yararına bozma talebi bu değişik gerekçe ile yerinde görülmüştür.

( 2 ) numaralı kanun yararına bozma talebinin incelenmesi:

Ankara 7. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 09.12.2009 tarihli kararı ile sanığın 5560 Sayılı Kanun ile değişik TCK’nın 191/1. maddesi uyarınca 1 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve aynı Kanun’un 191/6. maddesi gereğince tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasına karar verilmiş olması karşısında, 5560 Sayılı Kanun ile değişik TCK’nın 191. maddesinin 7. fıkras 7. fıkrasında yer alan özel düzenleme gereğince tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine aykırı davranan hükümlünün 1 yıl hapis cezasının “derhal infazına” karar verilmesi gerekirken, TCK’nın 51. maddesi uyarınca “1 yıl hapis cezasının ertelenmesine” karar verilmesi yasaya aykırı olduğundan, ( 2 ) numaralı kanun yararına bozma talebi yerinde görülmüştür.

SONUÇ : Açıklanan nedenlere göre; Ankara 7. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 28.03.2013 tarihli ve 2008/468 esas, 2009/1741 Sayılı ek kararının 5271 Sayılı CMK’nın 309. maddesinin 3. fıkrası gereğince kanun yararına BOZULMASINA, bozma nedenlerine göre aynı Kanun’un 309. maddesinin 4. fıkrasının ( a ) bendi uyarınca gerekli işlemin yapılması için, dosyanın Adalet Bakanlığı’na iletilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesine, 14.07.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/8427 Karar: 2014/13035 Tarih: 20.11.2014

  • TCK 57. Madde

  • Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirleri

Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 15.04.2008 tarih, 2008/1-22 Esas ve 2008/80 Karar sayılı ilamında da belirtildiği şekliyle, sanığın akıl hastası olması durumunda yapılacak uygulamanın sınırlarını belirleme açısından, işlenen fiilin bir suçu oluşturup oluşturmadığı, eğer oluşturuyor ise suç vasfının belirlenmesi ve gerek sübuta ve gerekse vasfa ilişkin gerekçeli değerlendirmenin hükümde tartışılması suretiyle 5271 sayılı CMK.nın 223/3-a maddesi gereğince ceza verilmesine yer olmadığına ve 5237 sayılı TCK.nın 57. maddesi gereğince akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına karar verilmesi gerekirken; hakkında kamu davası açılan sanığın akıl hastası olduğuna dayanılarak eylemin sanık tarafından gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği hususunda bir sonuca varmadan, sübuta yönelik değerlendirme yapılmaksızın gerekçesiz olarak yazılı şekilde hüküm kurulması,

Sonuç: Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, esası incelenmeyen hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK.nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 20.11.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/19735 Karar: 2013/31042 Tarih: 18.09.2013

  • TCK 57. Madde

  • Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirleri

Kasten yaralama suçundan sanık H. D. hakkında yapılan yargılama sonucunda, adı geçen sanığın yüklenen suçtan beraatına, hakkında 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 57/1. maddesi uyarınca koruma ve tedavi amaçlı güvenlik tedbiri uygulanmasına, yüksek güvenlikli sağlık kurumunda koruma ve tedavi altına alınmasına dair Bursa 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 19.6.2012 tarihli ve 2012/302 Esas, 2012/538 Sayılı Kararına karşı Adalet Bakanlığı’nın 28.5.2013 tarih ve 2013/8623 - 34274 Sayılı yazısıyla kanun yararına bozma isteminde bulunulduğundan bu işe ait dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 12.6.2013 tarih ve 2013/199247 Sayılı tebliğnamesiyle Dairemize gönderilmekle incelendi.

Mezkur ihbarnamede:

Dosya kapsamına göre:

Sanık hakkında yapılan yargılama sonucunda, suçu işleyen kişinin sanık olmadığının anlaşıldığı gerekçesiyle beraat kararı verildiği cihetle. 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 32/1. maddesinde yer alan “Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez. Ancak, bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur.” ve aynı Kanun’un 57/1. maddesinde yer alan “Fiili işlediği sırada akıl hastası olan kişi hakkında, koruma ve tedavi amaçlı olarak güvenlik tedbirine hükmedilir. Hakkında güvenlik tedbirine hükmedilen akıl hastaları, yüksek güvenlikli sağlık kurumlarında koruma ve tedavi altına alınırlar.” şeklindeki düzenlemeler karşısında, her hangi bir suç işlemeyen sanık hakkında yazılı şekilde güvenlik tedbiri uygulanamayacağının gözetilmemesinde,

5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 150/2. maddesinin “Müdafii bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir.” şeklindeki düzenlemesi karşısında akıl hastası olan sanığa müdafi görevlendirilmeden duruşma yapılarak yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle, 5271 Sayılı C.M.K.nın 309. maddesi gereğince anılan kararın bozulması lüzumunun ihbar olunduğu anlaşıldı,

Gereği düşünüldü:

Karar ve Sonuç: Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma isteyen yazısına dayanan tebliğnamede ileri sürülen düşünce yerinde görüldüğünden, Bursa 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 19.6.2012 tarih ve 2012/302 Esas, 2012/538 Sayılı Kararının 5271 Sayılı C.M.K.nın 309/4. maddesinin (b) bendi gereğince kanun yararına BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde mahkemesince yerine getirilmesine, dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 18.09.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/5536 Karar: 2012/39416 Tarih: 18.06.2012

  • TCK 57. Madde

  • Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirleri

Ayrıntıları Ceza Genel Kurulunun 15.4.2008 gün ve 2008/1-22-2008/80 Sayılı kararında açıklandığı üzere, 5237 Sayılı Kanunun 57/2, 3. maddesinde; “sağlık kurulu raporunda, akıl hastalığının ve işlenen fiilin niteliğine göre; güvenlik bakımından kişinin tıbbi kontrol ve takibinin gerekip gerekmediği, gerekiyorsa bunun süre ve aralıkları belirtilir.” biçiminde düzenlemeye yer verilmiş olması karşısında, akıl hastası olan sanık hakkında yapılacak uygulamanın sınırlarını belirleme açısından, işlenen fiilin bir suçu oluşturup oluşturmadığını, eğer oluşturuyor ise suç vasfının belirlenmesini ve gerek sübuta ve gerekse vasfa dair gerekçeli değerlendirmenin hükme yazılmasını zorunlu kıldığı gözetilip, suçun sübutunu ve vasfını belirlemeye yönelik araştırmalar eksiksiz olarak yapılarak, dosya tekemmül ettirildikten sonra sanığın müdafii huzurunda savunması da alınmak suretiyle hukuki durumunun değerlendirilerek 5271 Sayılı Kanunun 223/3-a maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına ve 5237 Sayılı Kanunun 57. maddesi uyarınca akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına karar verilmesi gerekirken, dosya kapsamına göre sanığın üzerine atılı suçu işleyip işlemediğine değinilmeden doğrudan ceza verilmesine yer olmadığına karar verilip güvenlik tedbirinin uygulanması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu sebeple yerinde görüldüğündün hükmün bu sebeplerle 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 18.06.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2011/1-451 Karar: 2012/115 Tarih: 20.03.2012

  • TCK 57. Madde

  • Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirleri

Sanık E. hakkında silahla kasten yaralama suçundan açılan kamu davasında, İzmir 17. Asliye Ceza Mahkemesi’nce 06.03.2009 gün ve 228-173 sayı ile sanığın eyleminin öldürme suçuna teşebbüsü oluşturacağı gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmesi üzerine yapılan yargılama sonucunda, sanığın kasten öldürme suçuna teşebbüsten 5237 sayılı TCY’nın uyarınca 12 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nce verilen 10.09.2009 gün ve 121-317 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nce 23.08.2010 gün ve 2812-5754 sayı ile;

Duruşmalı inceleme sırasında sanık müdafiinin 14.07.1993 tarihli Anksiyete Reaksiyonu tanısı içeren Askeri Hastanede düzenlenmiş rapor fotokopisi ibraz ederek 5237 sayılı TCK’nun 32. maddesinin şartlarının bulunduğunu belirtmesi karşısında, şüpheye yer vermemek amacıyla sanığın Adli Tıp Kurumu’na sevk edilerek Gözlem İhtisas Dairesi’nde müşahede altına aldırılması, suçu işlediği sırada 5237 sayılı TCK’nun 32/1-2. maddesi kapsamında, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğini önemli derecede azaltacak şekilde bir akıl hastalığının bulunup bulunmadığı konusunda Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulu’ndan rapor aldırılması, Gözlem İhtisas Dairesi’nin raporu ile 4. İhtisas Kurulu’nun raporları arasında çelişki çıkması halinde, sanığın Adli Tıp Genel Kurulu’na gönderilerek, muayenesi yapıldıktan sonra Adli Tıp Genel Kurulu’ndan rapor aldırılması, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekmesi nedeniyle eksik soruşturma sonucu yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına oyçokluğuyla karar verilmiş, Yargıtay Üyesi H. A. ise;

Sanık E.’ın soruşturma ve kovuşturma aşamalarında müdafi yardımından yararlandığı, ancak gerek bu aşamalarda, gerekse temyiz dilekçesi ve ek dilekçesinde sanığın akıl hastası olduğu yolunda bir savunmada bulunulmadığı gibi herhangi bir rapor ibraz edilmediği, sanığın davranışlarında mahkemece olumsuz bir yön gözlendiğine dair herhangi bir saptamaya tutanaklarda yer verilmediği, temyiz incelemesi için Yargıtay’da yapılan murafaaya ilişkin tutanakta da sanığın akıl hastası olduğuna yönelik bir savunma bulunmadığı, ancak temyiz aşamasında dosyaya ne şekilde sunulduğu belli olmayan, başka bir deyişle dilekçe ekinde sunulmayan fotokopi belgeye göre sanığın askerlik yaptığı sırada 1995 yılında anksiyete bozukluğu nedeniyle bir ay süreyle hava değişikliği aldığı anlaşılmakta ise de, anksiyete bozukluğunun ceza ehliyetini ortadan kaldıran veya azaltan bir akıl hastalığı olmadığına, sanığın başka bir akıl hastalığı nedeniyle ceza ehliyetinin ortadan kalktığı veya azaldığı da iddia edilmediğine göre, dosyaya sunuluş biçimi belli olmayan, fotokopiye dayalı olarak eksik soruşturma nedeniyle hükmün bozulmasına karşıyım görüşüyle karşı oy kullanmıştır.

İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesi ise 14.03.2011 gün ve 420-43 sayı ile;

Sanık E.’ın soruşturma ve kovuşturma aşamalarında müdafii huzurunda beyan ve savunmalarının alındığı, tüm aşamalarda ve sanık müdafileri tarafından ibraz edilen temyiz dilekçesi ve ek dilekçede sanığın akıl hastası olduğu yolunda herhangi bir savunmada bulunulmadığı gibi bu yönde de dosyaya herhangi bir rapor ve belge ibraz edilmediği, yargılamanın başından bu yana mahkemece sanığın gözlemlenen davranışlarında herhangi bir olumsuzluk tespit edilmeyip böyle bir hususta herhangi bir tespit yapılıp tutanaklara geçirilmemiş olduğu keza dosya içerisinde Yargıtay’da yapılan murafaa sırasında tutanağa sanığın akıl hastası olduğuna yönelik bir savunmanın da geçirilmediği, Yargıtay aşamasında herhangi bir dilekçe ekinde dosyaya sunulmayan fotokopi belgeye göre sanığın askerlik yaptığı sırada 1995 yılında anksiyete bozukluğu nedeni ile 1 ay süre ile hava değişikliği aldığının belirtildiği, anksiyetenin literatürde ve tıbbi belgelerde sıkıntı, bunaltı, endişe ve kaygı karşılığı kullanıldığı, bu anlam itibari ile anksiyetenin 5237 sayılı TCK 32. maddesinde belirtilen işlediği fiilin anlam ve sonuçlarının algılamaya ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinde önemli derecede azalmaya neden olacak ruhsal bir hastalık olmadığı ayrıca suça konu dosyaya sunuluş biçimi belli olmayan 14.07.1993 tarihli fotokopi belgeden sonra dosyada mevcut adli sicil kayıtlarında sanık E.’ın İzmir 6. Asliye Ceza Mahkemesi’nde, İzmir 10. Asliye Ceza Mahkemesi’nde, Manisa Ağır Ceza Mahkemesi’nde, İzmir 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde, Selendi Asliye Ceza Mahkemesi’nde birçok suçtan yargılanıp hüküm giydiği ve hükümlerin kesinleştiği, hüküm giydiği bu yargılama dosyalarında dahi sanığın akıl hastası olduğuna ve cezai ehliyetinin ortadan kalktığına veya azaldığına dair herhangi bir iddia ya da savunmanın yapılmadığı ve böyle bir savunma olsa mahkemelerin bu yönde araştırma yapmasının gerektiği oysa böyle bir araştırma ve iddianın ileri sürüldüğü yolunda da herhangi bir beyan ve belge olmadığı gerekçesiyle önceki hükmünde direnmiştir.

Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay C.Başsavcılığı’nın bozma istekli 26.10.2011 gün ve 214902 sayılı tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulu’nca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanığın kasten öldürme suçuna teşebbüsten cezalandırılmasına karar verilen olayda, özel daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulu’nca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Eskişehir Askeri Hastanesi’nin

14.07.1993 tarihli, anksiyete reaksiyonu tanılı raporuna dayalı olarak yerel mahkeme hükmünün sanığın ceza sorumluluğunun araştırılması için bozulmasının isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya içeriğinden;

25.08.2008 tarihinde işlediği iddia olunan suç nedeniyle yerel mahkemece sanığın cezalandırılmasına ilişkin hükmün duruşmalı temyiz incelemesi sırasında sanık müdafii tarafından Eskişehir Askeri Hastanesi’nce düzenlenen 14.07.1993 gün ve 780 sayılı rapor fotokopisinin sunulduğu, anılan raporda yaşında sıkıntılı, çevresiyle ilgisiz, mizacı sıkıntılı, sosyobilitesi samimi, mimik ve jestleri neşesiz, yönelim tam, algı tabii, fikir akışı az, dikkat az, bellek tabii, yargı iyi, davranışları huzursuz ve gergindir bulgularına yer verilerek anksiyete reaksiyonu tanısıyla sanığın bir ay hava değişimine gönderilmesine karar verildiği,

Sanığın adli sicil kaydının incelenmesinde; bozmaya konu raporun düzenlendiği 14.07.1993 tarihinden önce ve sonra kesinleşen birçok mahkûmiyetlerin bulunduğu, rapor tarihinden sonra sanığın işlediği kasten yaralama, parada sahtecilik, 6136 Sayılı Yasaya aykırılık ve kumar oynanması için yer ve imkan sağlama suçlarından cezalandırılmasına karar verildiği,

26.04.2007 tarihinde işlediği kumar oynanması için yer ve imkan sağlama suçundan İzmir 7. Sulh Ceza Mahkemesi’nce 01.04.2008 gün ve 1086-438 sayı ile 5237 sayılı TCY’nın 228/1. maddesi uyarınca 700.- Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, cezanın 35 gün hapis olarak 19.06.2009 tarihinde infaz edildiği,

28.01.2000 tarihinde işlemiş olduğu kasten yaralama suçundan İzmir 6. Asliye Ceza Mahkemesi’nce 333-1875 sayı ile 765 sayılı TCY’nın 456/2,, 59/1, 81/1. maddeleri uyarınca, 1 yıl 8 ay 1 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği, hükmün 10.11.2003 tarihinde kesinleştiği,

Sanığa ait mahkumiyet kararlarında, akıl hastalığı halinde yapılacak uygulamayı gösteren 765 sayılı TCY’nın 46 ve 47 ile 5237 sayılı TCY’nın 32. maddelerinin uygulamasına yer verilmediği,

Yargılama sürecinde, sanık ve müdafileri tarafından, sanığın ceza sorumluluğunu etkileyecek akıl hastalığı olduğu yönünde herhangi bir savunma ileri sürülmediği gibi, sanığın ceza sorumluluğunun araştırılmasını gerektirecek bir gözlemin de duruşma tutanaklarına yansımadığı,

Anlaşılmaktadır.

Ruh sağlığı bilimine göre, kişide kaygı, korku, gerilim ve sıkıntı halini ifade eden anksiyete, kişinin dış ortama uyumu sırasında geliştirdiği koruyucu bir tepki olarak kabul edilmiş, Türkçede de kaygı, bunaltı, iç sıkıntısı, stres gibi sözcüklerle tanımlanmaya çalışılmıştır. Anksiyete, her insan tarafından bazı durumlarda yaşanabilecek bir duygu olup, esasen; denetim dışına çıkıp kişinin işlevselliğini aksatmadığı sürece insanın gerek bireysel gerekse toplumsal adaptasyonu için belli ölçüde anksiyetenin de gerekli olduğu konunun uzmanları tarafından kabul edilmektedir.

Kusur yeteneği, 5237 sayılı TCY’nın 31/2, 32/1. maddelerinde dolaylı bir biçimde tanımlanmıştır. Bu hükümler uyarınca; fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını buna göre yönlendirme yeteneğinin bulunması halinde kusur yeteneğinin varlığı kabul edilmiştir. Kusur yeteneğinin iki belirgin görünümü vardır. Bunlardan ilki; kişinin işlediği fiilin hukuki anlamını ve sonuçlarını anlayabilme yeteneği, diğeri ise; fiilin hukuki anlam ve sonucunu kavrayan kişinin davranışlarını bu algılaması doğrultusunda ve hukuk düzeninin gereklerine uygun olarak yönlendirme yeteneğinin bulunmasıdır. Algılama ve irade yeteneği de denilen bu iki öğenin kişide bir arada bulunmaması veya bu yeteneklerinde azalma meydana gelmesi durumunda ise kusur yeteneğinin tam olmadığı kabul edilmelidir.

Yeni ceza adalet sistemimizde akıl hastalığı; kusur yeteneğini etkilemesi nedeniyle, ceza sorumluluğunu ortadan kaldıran sebeplerden birisi olarak düzenlenmiştir. Buna göre, ortada tüm unsurlarıyla oluşmuş bir suç bulunmakta ise de; akıl hastası olduğu saptanan sanık, işlemiş bulunduğu fiilin anlam ve sonuçlarını algılayamayacak durumda olduğundan, bu suçun işlenmesinden dolayı hukuki anlamda kınanamaz, yani sorumlu tutulup cezalandırılamaz. Dolayısıyla, 5237 Sayılı Yasanın 32/1. maddesi gereğince bu durumdaki sanığa ceza tayin edilmesi mümkün bulunmadığından, 5271 Sayılı Yasanın 223/3-a maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığı hükmünün verilmesi gerekir. Ancak, sanığa ceza verilemiyor olması, sanık hakkında 5237 Sayılı Yasanın 57. maddesi uyarınca güvenlik tedbiri uygulanmasına engel değildir.

Bu bilgiler ışığında somut olay incelendiğinde;

25.08.2008 tarihinde işlenen inceleme konusu suç nedeniyle verilen mahkûmiyet hükmünün duruşmalı temyiz incelemesi sırasında, sanık müdafii tarafından sunulan Eskişehir Askeri Hastanesi’nin 14.07.1993 günlü anksiyete reaksiyonu tanılı ve sanığın bir ay hava değişimine gönderilmesine ilişkin rapora dayanılarak sanığın ceza sorumluluğunun araştırılması gerektiği ileri sürülebilir ise de; raporun düzenlendiği tarih ve içeriği itibariyle herhangi bir akıl hastalıgına işaret etmemesi, sivil hayattan, disiplin kurallarının etkin olarak uygulandığı askeri hayata geçişin ilk döneminde sanıkta ortaya çıkan sıkıntı ve gerilim halinin bir sonucu olarak verildiğinin anlaşılması karşısında, anılan raporun gerek verildiği tarihte, gerekse inceleme konusu suç tarihinde sanığın ceza sorumluluğunun araştırılmasını gerektirecek nitelikte rapor olmadığı anlaşılmaktadır.

Bununla birlikte sanığın rapor tarihinden sonra işlemiş olduğu kasten yaralama, parada sahtecilik, 6136 Sayılı Yasaya aykırılık ve kumar oynanması için yer ve imkan sağlama suçlarından dolayı verilen mahkûmiyet kararlarında 765 sayılı TCY’nın 46, 47, 5237 sayılı TCY’nın 32. maddelerinin uygulanmamış olması karşısında, bu rapora dayalı olarak sanığın ceza sorumluluğunun araştırılmasına gerek bulunmamaktadır. Bu nedenle özel dairece yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi isabetsizdir.

Öte yandan; akıl hastası olduğu belirlenen fail hakkında verilmesi gereken hükümler açısından 765 Sayılı Yasanın 46/1. maddesi ile 5237 Sayılı Yasanın 32/1. maddesi arasında fark bulunmamaktadır. Buna karşılık, akıl hastalarına uygulanacak tedbirler açısından 765 Sayılı Yasanın 46. maddesi ile 5237 Sayılı Yasanın 57. maddesi arasında önemli farklar göze çarpmaktadır. Bununla birlikte; 765 Sayılı Yasanın 46/3. maddesinde yer alan Muhafaza ve tedavi altında bulundurma müddeti şifaya kadar devam eder. Yalnız maznuna isnad olunan suç, ağır hapis cezasını müstelzim ise bu müddet bir seneden az olamaz şeklindeki düzenlemenin bir benzerine 5237 Sayılı Yasanın 57/2. maddesinde; Sağlık kurulu raporunda, akıl hastalığının ve işlenen fiilin niteliğine göre, güvenlik bakımından kişinin tıbbi kontrol ve takibinin gerekip gerekmediği, gerekiyorsa bunun süre ve aralıkları belirtilir biçiminde yer verilmiş olması; akıl hastalığının saptanması durumunda yapılacak uygulamanın sınırlarını belirleme açısından, işlenen fiilin bir suçu oluşturup oluşturmadığını, eğer oluşturuyor ise suç vasfının belirlenmesini ve gerek sübuta ve gerekse vasfa ilişkin gerekçeli değerlendirmenin hükme dercedilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu nedenlerle; sanığın hukuki durumu, suçun sübutu ve vasfı özel dairece belirlenmeli, yapılan inceleme sonucu eyleminin sabit olduğu belirlenen sanığın ceza sorumluluğunu etkileyebilecek hususların araştırılması gerektiği düşüncesine ulaşıldığında bu yöne ilişkin bozma yapılmalıdır.

Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün isabetli olduğuna, hükmün incelenmek üzere özel daireye gönderilmesine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan yedi genel kurul üyesi; özel daire bozma kararının isabetli olduğu görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle;

1- İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 14.03.2011 gün ve 420-43 sayılı kararındaki direnme nedeninin İSABETLİ OLDUĞUNA,

2- Dosyanın, esasa ilişkin temyiz incelemesinin yapılması için Yargıtay 1. Ceza Dairesi’ne gönderilmek üzere, Yargıtay C.Başsavcılığı’na TEVDİİNE, 06.03.2012 günü yapılan ilk müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 20.03.2012 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS