Süreli Hapis Cezası
TCK Madde 49
(1) Süreli hapis cezası, kanunda aksi belirtilmeyen hallerde bir aydan az, yirmi yıldan fazla olamaz.
(2) Hükmedilen bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, kısa süreli hapis cezasıdır.
TCK Madde 49 Gerekçesi
Madde metninde süreli hapis cezasının alt ve üst sınırları belirtilmiştir. Ancak, bir suç tanımına ilişkin kanuni düzenlemede bunun aksi kabul edilebilecektir. Buna göre, üst sınır kural olarak yirmi yıl olmakla birlikte, bir suç tanımına ilişkin kanuni düzenlemede bu sınırın üzerine çıkılabilmektedir. Diğer yandan, maddede hapis cezasının, kanunda ayrıca belli edilmeyen durumlarda alt sınırının bir ay olarak kabulü uygun görülmüştür.
Tasarının bu maddeye tekabül eden 62. maddesi hükmüne eklenen ikinci fıkrada, kısa süreli hapis cezası tanımı yapılmıştır. Ancak, kısa süreli hapis cezasının süresinin üst sınırı, iki yıldan bir yıla indirilmiştir.
TCK 49 (Süreli Hapis Cezası) Emsal Yargıtay Kararları
YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/19085 Karar : 2017/26617 Tarih : 30.11.2017
-
TCK 49. Madde
-
Süreli Hapis Cezası
Basit tehdit suçundan sanık …’in, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/1-2.cümle, 62/1 ve 52. maddeleri uyarınca 3.000,00 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kapatılan Iğdır 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 27/03/2012 tarihli ve 2010/440 esas, 2012/328 sayılı kararının kesinleşmesini müteakip, sanığın deneme süresi içerisinde kasıtlı suç işlediğinden bahisle yeniden yapılan yargılamasında hükmün açıklanmasına, 5237 sayılı Kanun’un 106/1-2.cümle, 62/1 ve 52. maddeleri uyarınca 3.000,00 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Iğdır 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 15/12/2016 tarihli ve 2016/355 esas, 2016/536 sayılı kararının, Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 19/09/2017 gün ve 94660652-105-76-2784-2017-Kyb sayılı istemleri ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 02/10/2017 gün ve 2017/55267 sayılı bozma düşüncesini içeren ihbarnamesiyle Daireye gönderilmiş olduğu görülmekle, dosya incelendi:
Kanun yararına bozma isteyen ihbarnamede;
1- Sanığın üzerine atılı basit tehdit suçunun şikâyete tâbi suçlardan olması ve uzlaşma hükümlerine bağlı bulunması karşısında, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanun’un “Uzlaşma” başlıklı 253. maddesi hükümlerinin öncelikle uygulanması suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde,
2- 5237 sayılı Kanun’un 49/1.maddesinde “Süreli hapis cezası, kanunda aksi belirtilmeyen hâllerde bir aydan az, yirmi yıldan fazla olamaz.”, yine aynı Kanun’un temel cezanın belirlenmesi başlıklı 61/9.maddesinde “Adlî para cezasının seçimlik ceza olarak öngörüldüğü suçlarda bu cezaya ilişkin gün biriminin alt sınırı, o suç tanımındaki hapis cezasının alt sınırından az; üst sınırı da, hapis cezasının üst sınırından fazla olamaz.” şeklindeki düzenlemeler ile sanığa atılı suçun düzenlendiği 106/1-2.cümlede yer alan “Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.” hükmü ile dosya kapsamına göre Mahkemece cezanın alt sınırdan tayin edildiği nazara alındığında, sanık hakkında temel cezanın 30 gün karşılığı adli para cezası olarak tayini yerine yazılı şekilde fazla ceza tayininde,
isabet görülmediğinden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunduğu anlaşılmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
I-Olay:
Basit tehdit suçundan sanık …’in, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/1-2.cümle, 62/1 ve 52. maddeleri uyarınca 3.000,00 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kapatılan Iğdır 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 27/03/2012 tarihli ve 2010/440 esas, 2012/328 sayılı kararının kesinleşmesini müteakip, sanığın denetim süresi içerisinde kasıtlı suç işlediğinden bahisle yeniden yapılan yargılamasında hükmün açıklanmasına, 5237 sayılı Kanun’un 106/1-2.cümle, 62/1 ve 52. maddeleri uyarınca 3.000,00 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Iğdır 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 15/12/2016 tarihli ve 2016/355 esas, 2016/536 sayılı kararı,
1-Sanığın üzerine atılı basit tehdit suçunun şikâyete tâbi suçlardan olması ve uzlaşma hükümlerine bağlı bulunması karşısında, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanun’un “Uzlaşma” başlıklı 253. maddesi hükümlerinin öncelikle uygulanması suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde,
2- 5237 sayılı Kanun’un 49/1.maddesinde “Süreli hapis cezası, kanunda aksi belirtilmeyen hâllerde bir aydan az, yirmi yıldan fazla olamaz.”, yine aynı Kanun’un temel cezanın belirlenmesi başlıklı 61/9.maddesinde “Adlî para cezasının seçimlik ceza olarak öngörüldüğü suçlarda bu cezaya ilişkin gün biriminin alt sınırı, o suç tanımındaki hapis cezasının alt sınırından az; üst sınırı da, hapis cezasının üst sınırından fazla olamaz.” şeklindeki düzenlemeler ile sanığa atılı suçun düzenlendiği 106/1-2.cümlede yer alan “Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.” hükmü ile dosya kapsamına göre Mahkemece cezanın alt sınırdan tayin edildiği nazara alındığında, sanık hakkında temel cezanın 30 gün karşılığı adli para cezası olarak tayini yerine yazılı şekilde fazla ceza tayininde,
İsabet görülmediği gerekçeleriyle kanun yararına bozmaya konu edildiği anlaşılmıştır.
II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:
Sanığa yükletilen TCK’nın 106/1. maddesinin 2. cümlesi kapsamına giren tehdit suçu yönünden uzlaştırma hükümleri uygulanmadan hüküm kurulmasında isabet bulunup bulunmadığının, adli para cezasının tayininde gerekçe ve hüküm arasında çelişki olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
III- Hukuksal Değerlendirme:
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nun 73. maddesinin 8. fıkrasında, “Suçtan zarar göreni gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi olup, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı bulunan suçlarda, failin suçu kabullenmesi ve doğmuş olan zararın tümünü veya büyük bir kısmını ödemesi veya gidermesi koşuluyla mağdur ile fail özgür iradeleri ile uzlaştıklarında ve bu husus Cumhuriyet savcısı veya hâkim tarafından saptandığında kamu davası açılmaz veya davanın düşürülmesine karar verilir” hükmü ile
uzlaşma kurumuna, aynı tarihte yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nun 253, 254 ve 255. maddelerinde ise, uzlaşmanın şartları, yöntemi, sonuçları, kovuşturma aşamasında uzlaşma ile birden fazla failin bulunması halinde uzlaşmanın nasıl gerçekleşeceğine ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
Suç tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı CMK’nın 5560 sayılı Kanunun 24. maddesiyle değiştirilen 253. maddesi,
“(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulur:
a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar.
b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanununda yer alan;
-
Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86; madde 88),
-
Taksirle yaralama (madde 89),
-
Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),
-
Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234),
-
Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra hariç, madde 239),suçları.”
(2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir.
(3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar ile cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez. (Ek cümle: 26/6/2009 - 5918/8 md.) uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz.
(4) Soruşturma konusu suçun uzlaşmaya tâbi olması halinde, Cumhuriyet savcısı veya talimatı üzerine adlî kolluk görevlisi, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar görene uzlaşma teklifinde bulunur. Şüphelinin, mağdurun veya suçtan zarar görenin reşit olmaması halinde, uzlaşma teklifi kanunî temsilcilerine yapılır. Cumhuriyet savcısı uzlaşma teklifini açıklamalı tebligat veya istinabe yoluyla da yapabilir. Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar gören, kendisine uzlaşma teklifinde bulunulduktan itibaren üç gün içinde kararını bildirmediği takdirde, teklifi reddetmiş sayılır.”
(5) Uzlaşma teklifinde bulunulması halinde, kişiye uzlaşmanın mahiyeti ve uzlaşmayı kabul veya reddetmesinin hukukî sonuçları anlatılır.
(6) Resmî mercilere beyan edilmiş olup da soruşturma dosyasında yer alan adreste bulunmama veya yurt dışında olma ya da başka bir nedenle mağdura, suçtan zarar görene, şüpheliye veya bunların kanunî temsilcisine ulaşılamaması halinde, uzlaştırma yoluna gidilmeksizin soruşturma sonuçlandırılır.
(7) Birden fazla kişinin mağduriyetine veya zarar görmesine sebebiyet veren bir suçtan dolayı uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, mağdur veya suçtan zarar görenlerin hepsinin uzlaşmayı kabul etmesi gerekir.
(8) Uzlaşma teklifinde bulunulması veya teklifin kabul edilmesi, soruşturma konusu suça ilişkin delillerin toplanmasına ve koruma tedbirlerinin uygulanmasına engel değildir.
(9) Şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar görenin uzlaşma teklifini kabul etmesi halinde, Cumhuriyet savcısı uzlaştırmayı kendisi gerçekleştirebileceği gibi, uzlaştırmacı olarak avukat görevlendirilmesini barodan isteyebilir veya hukuk öğrenimi görmüş kişiler arasından uzlaştırmacı görevlendirebilir.
(10) Bu Kanunda belirlenen hâkimin davaya bakamayacağı haller ile reddi sebepleri, uzlaştırmacı görevlendirilmesi ile ilgili olarak göz önünde bulundurulur.
(11) Görevlendirilen uzlaştırmacıya soruşturma dosyasında yer alan ve Cumhuriyet savcısınca uygun görülen belgelerin birer örneği verilir. Cumhuriyet savcısı uzlaştırmacıya, soruşturmanın gizliliği ilkesine uygun davranmakla yükümlü olduğunu hatırlatır.
(12) uzlaştırmacı, dosya içindeki belgelerin birer örneği kendisine verildikten itibaren en geç otuz gün içinde uzlaştırma işlemlerini sonuçlandırır. Cumhuriyet savcısı bu süreyi en çok yirmi gün daha uzatabilir.
(13) uzlaştırma müzakereleri gizli olarak yürütülür. uzlaştırma müzakerelerine şüpheli, mağdur, suçtan zarar gören, kanunî temsilci, müdafi ve vekil katılabilir. Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar görenin kendisi veya kanunî temsilcisi ya da vekilinin müzakerelere katılmaktan imtina etmesi halinde, uzlaşmayı kabul etmemiş sayılır.
(14) uzlaştırmacı, müzakereler sırasında izlenmesi gereken yöntemle ilgili olarak Cumhuriyet savcısıyla görüşebilir; Cumhuriyet savcısı, uzlaştırmacıya talimat verebilir.
(15) Uzlaşma müzakereleri sonunda uzlaştırmacı, bir rapor hazırlayarak kendisine verilen belge örnekleriyle birlikte Cumhuriyet savcısına verir. Uzlaşmanın gerçekleşmesi halinde, tarafların imzalarını da içeren raporda, ne suretle uzlaşıldığı ayrıntılı olarak açıklanır.
(16) Uzlaşma teklifinin reddedilmesine rağmen, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören uzlaştıklarını gösteren belge ile en geç iddianamenin düzenlendiği tarihe kadar Cumhuriyet savcısına başvurarak uzlaştıklarını beyan edebilirler.
(17) Cumhuriyet savcısı, uzlaşmanın, tarafların özgür iradelerine dayandığını ve edimin hukuka uygun olduğunu belirlerse raporu veya belgeyi mühür ve imza altına alarak soruşturma dosyasında muhafaza eder.
(18) uzlaştırmanın sonuçsuz kalması halinde tekrar uzlaştırma yoluna gidilemez.
(19) Uzlaşma sonucunda şüphelinin edimini def’aten yerine getirmesi halinde, hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilir. Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik arzetmesi halinde, 171 inci maddedeki şartlar aranmaksızın, şüpheli hakkında kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilir. Erteleme süresince zamanaşımı işlemez. Kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararından sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi halinde, 171 inci maddenin dördüncü fıkrasındaki şart aranmaksızın, kamu davası açılır. Uzlaşmanın sağlanması halinde, soruşturma konusu suç nedeniyle tazminat davası açılamaz; açılmış olan davadan feragat edilmiş sayılır. Şüphelinin, edimini yerine getirmemesi halinde uzlaşma raporu veya belgesi, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 38 inci maddesinde yazılı ilam mahiyetini haiz belgelerden sayılır.
.(20) uzlaştırma müzakereleri sırasında yapılan açıklamalar, herhangi bir soruşturma ve kovuşturmada ya da davada delil olarak kullanılamaz.
(21) Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar görenden birine ilk uzlaşma teklifinde bulunulduğu tarihten itibaren, uzlaştırma girişiminin sonuçsuz kaldığı ve en geç, uzlaştırmacının raporunu düzenleyerek Cumhuriyet savcısına verdiği tarihe kadar dava zamanaşımı ile kovuşturma koşulu olan dava süresi işlemez.
(22) uzlaştırmacıya Cumhuriyet savcısı tarafından çalışma ve masraflarıyla orantılı bir ücret takdir edilerek ödenir. uzlaştırmacı ücreti ve diğer uzlaştırma giderleri, yargılama giderlerinden sayılır. Uzlaşmanın gerçekleşmesi halinde bu giderler Devlet Hazinesi tarafından karşılanır.
(23) Uzlaşma sonucunda verilecek kararlarla ilgili olarak bu Kanunda öngörülen kanun yollarına başvurulabilir.
(24) uzlaştırmanın uygulanmasına ilişkin hususlar, yönetmelikle düzenlenir.” biçimindedir.
Bu düzenleme göz önüne alındığında, gerek 5560 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önce, gerekse 5560 sayılı Kanunla yapılan değişiklik sonrası uzlaştırmanın asıl olarak soruşturma evresinde yapılması gereken bir işlem olduğu, kovuşturma aşamasında uzlaştırma hükümlerinin uygulanmasının ise istisnai olarak Cumhuriyet savcısı tarafından uzlaştırma usulü uygulanmaksızın dava açılması veya suçun uzlaştırma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada anlaşılması halinde mümkün olduğu kabul edilmelidir.
5237 sayılı TCK’nın 106. maddesinin ikinci cümlesi “Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikayeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.” şeklindedir.
5237 sayılı TCK’nın süreli hapis cezası başlıklı 49. maddesinde süreli hapis cezasının, kanunda aksi belirtilmeyen hallerde bir aydan az, yirmi yıldan fazla olamayacağı ve hükmedilen bir yıl veya daha az süreli hapis cezasının, kısa süreli hapis cezası olduğu belirtilmiştir.
Yine anılan Yasanın 61. maddesinin birinci fıkrasında, hakimin, somut olayda; suçun işleniş biçimini, suçun işlenmesinde kullanılan araçları,suçun işlendiği zaman ve yeri,suçun konusunun önem ve değerini,meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını, failin güttüğü amaç ve saikini göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirleyeceği, dokuzuncu fıkrasında ise; adlî para cezasının seçimlik ceza olarak öngörüldüğü suçlarda bu cezaya ilişkin gün biriminin alt sınırının, o suçun tanımındaki hapis cezasının alt sınırından az; üst sınırının da, hapis cezasının üst sınırından fazla olamayacağı, düzenlenmiştir.
5237 sayılı TCK’nın 52. maddesi de “ (1) Adlî para cezası, beş günden az ve kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde yediyüzotuz günden fazla olmamak üzere belirlenen tam gün sayısının, bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ile çarpılması suretiyle hesaplanan meblağın hükümlü tarafından Devlet Hazinesine ödenmesinden ibarettir. (2) En az yirmi ve en fazla yüz Türk Lirası olan bir gün karşılığı adlî para cezasının miktarı, kişinin ekonomik ve diğer şahsi halleri göz önünde bulundurularak takdir edilir. (3) Kararda, adlî para cezasının belirlenmesinde esas alınan tam gün sayısı ile bir
gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ayrı ayrı gösterilir. (4) Hakim, ekonomik ve şahsi hallerini göz önünde bulundurarak, kişiye adlî para cezasını ödemesi için hükmün kesinleşme tarihinden itibaren bir yıldan fazla olmamak üzere mehil verebileceği gibi, bu cezanın belirli taksitler halinde ödenmesine de karar verebilir. Taksit süresi iki yılı geçemez ve taksit miktarı dörtten az olamaz. Kararda, taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi halinde geri kalan kısmın tamamının tahsil edileceği ve ödenmeyen adlî para cezasının hapse çevrileceği belirtilir.” biçimindedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 15.06.2010 tarihli ve 2010/9-117esas, 2010/146sayılı kararında özetle; “Yasa yararına bozma yasa yoluna, istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilmesi nedeniyle kesin hükmün otoritesinin bütünüyle zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir. Delillerin takdir ve tercihinde hataya düşüldüğünden bahisle bu yola başvurulmasının, bu olağanüstü yasa yolunun amaç ve kapsamıyla bağdaşmayacağında kuşku yoktur. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 29.04.2008 gün 81-94 ve 11.12.2007 gün 267-271 sayılı kararlarında da, “asgari hadden” ifadesine yer verilmeden, sanık hakkında alt sınırdan uzaklaşılarak ceza takdir edilmesi halinde, bu hususun hakimin takdirine ilişkin bir husus olarak kabul edileceği ve yasa yararına bozmaya konu edilemeyeceği, buna bağlı olarak da “takdirin yerinde olup olmadığının denetlenmesine ilişkin başvuruların” reddine karar verilmesinin gerektiği, Buna karşın, takdire dayalı bir hususla ilgili olarak hakimin takdirini ne şekilde kullanacağını açıkça ifade ettikten sonra ve fakat sehven belirttiği takdirin üzerinde ceza tayin etmesi halinde ise, sanık aleyhine bir durum yaratılacağı ve bu hukuka aykırılığın, esaslı bir konuya ilişkin olması nedeniyle yasa yararına bozmaya konu edilebileceği kabul edilmiştir.” denilmiştir.
İncelenen dosyada;
Sanık … hakkında, Iğdır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 22.03.2010 tarihli iddianameyle TCK’nın 106/1-2. cümle, 53. maddeleri uyarınca cezalandırılması için kamu davası açıldığı, yargılama sırasında sanığın savunmasının alındığı, şikayetçi Hüsne Kesin’in de kamu davasına katıldığı, yargılama sonucunda Iğdır 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 27/03/2012 tarihli ve 2010/440 esas, 2012/328 sayılı kararıyla 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/1-2.cümle, 62/1 ve 52. maddeleri uyarınca 3.000,00 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, kararın kesinleştiği, kesinleşmesine müteakip, denetim süresi içerisinde 02.12.2012 tarihinde kasıtlı suç işlediği ve TCK’nın 228/1, 62, 50/1-a, 52/2 maddeleri uyarınca 500 Türk lirası ve 80 Türk lirası adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği, ihbar üzerine yeniden yapılan yargılama sonucunda Iğdır 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 15/12/2016 tarihli ve 2016/355 esas, 2016/536 sayılı kararıyla hükmün açıklanmasına, sanığın 5237 sayılı Kanun’un 106/1-2.cümle, 62/1 ve 52. maddeleri uyarınca 3.000,00 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, hükmün cezanın miktar ve türü itibariyle kesin nitelikte olduğu anlaşılmıştır.
İncelemeye konu suçun, suç tarihi itibariyle uzlaşma kapsamında olmasına karşın, soruşturma ve kovuşturmanın hiçbir aşamasında sanık ve katılana uzlaşmak isteyip istemedikleri sorulmamıştır.
Yine Iğdır 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 27/03/2012 tarihli ve 2010/440 esas, 2012/328 sayılı hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın gerekçesinde, sanık hakkında temel cezanın takdiren alt sınırdan adli para cezası olarak tertip edildiğinin belirtilmesine ve TCK’nın 49/1, 61/9 ve 106/1-2. cümle maddeleri birlikte değerlendirildiğinde isnat edilen suç için kanunda öngörülen para cezasının alt sınırının 30 gün adli para cezası olmasına karşın, hüküm fıkrasında taktiren ve tercihen 180 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmek suretiyle çelişkiye düşülmüştür.
Hükmün açıklanmasına dair Iğdır 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 15/12/2016 tarihli ve 2016/355 esas, 2016/536 karar sayılı hükmünde de Iğdır 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 27/03/2012 tarihli ve 2010/440 esas, 2012/328 sayılı kararındaki gerekçe aynı şekilde tekrar edilmiş ve hüküm fıkrasında da ceza aynı şekilde taktiren ve tercihen 180 gün adli para cezası olarak belirlemiş, çelişkinin devamına yol açılmıştır.
Her iki hükümde de sanık hakkında TCK’nın 62. maddesinde öngörülen takdiri indirim uygulanmış, yine bir gün karşılığı para cezası TCK’nın 52/2. maddesi gereğince adli para cezasına çevrilirken bir gün karşılığı alt sınırdan 20 Türk lirası olarak belirlenmiştir.
Dosya kapsamı, kanun yararına bozma istemi ve tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde;
Sanık …‘e yükletilen ve TCK’nın 106. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde düzenlenen incelemeye konu tehdit suçunun, suç tarihi itibariyle uzlaşma kapsamında olmasına karşın, yargılamanın hiçbir aşamasında sanık ve katılana uzlaşmak isteyip istemedikleri sorulmadığı anlaşıldığından uzlaştırma uygulanmadan verilen sanığın mahkumiyetine dair Iğdır 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 15/12/2016 tarihli ve 2016/355 esas, 2016/536 karar sayılı hükmünde isabet bulunmamaktadır.
Ayrıca gerekçede dosya içeriğine uygun biçimde cezanın alt sınırdan tayin edildiğinin belirtilmesine karşın, hüküm fıkrasında cezanın taktiren ve tercihen 180 gün adli para cezası olarak tayini suretiyle hüküm ve gerekçe arasında çelişkiye neden olunmuş ve bu suretle de hukuka aykırı davranılmıştır.
IV-Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle,
Kanun yararına bozma istemine ilişkin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen ihbarname içeriğinde yer alan bozma nedenleri yerinde görüldüğünden, Iğdır 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 15/12/2016 tarihli, 2016/355 esas ve 2016/536 sayılı kesinleşen kararının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenlerine göre, sonraki işlemlerin, CMK’nın 309/4-a maddesi gereğince mahallinde mahkemesince yerine getirilmesine, 30/11/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/1442 Karar : 2017/5918 Tarih : 5.07.2017
-
TCK 49. Madde
-
Süreli Hapis Cezası
Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık müdafii ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin ve katılanlar vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- Sanık hakkında hükmolunan 1 yıl 8 ay hapis cezasının TCK’nın 49/2. maddesi uyarınca kısa süreli olmaması nedeniyle, hükmün esasını teşkil eden kısa kararda ve gerekçeli kararın hüküm kısmında, hürriyeti bağlayıcı cezayı adli para cezasına çevirmenin yasal dayanağını oluşturan TCK’nın 50/4. maddesinin gösterilmemesi,
2-Sanık hakkında tayin edilen adli para cezasının taksitlerinden birinin zamanında ödenmemesi halinde, geri kalan kısmın tamamının tahsil edileceği ve ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceğinin ihtar edilmesi gerekirken, “taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi halinde kalan cezanın tümden tahsiline, ” karar verilmesi ile hükümde ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceği hususuna yer verilmemesi,
Kanuna aykırı olup, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda, aynı Kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden hüküm fıkrasının 3 paragrafında yer alan “TCK’nın 50/1-a. maddesi” ibaresinin “50/4,1-a maddesi” ibaresi ile değiştirilmesi ve hükmün 4 paragrafının ikinci cümlesinin çıkarılarak yerine “tayin edilen adli para cezasının taksitlerinden birinin zamanında ödenmemesi halinde geri kalan kısmın tamamının tahsil edileceği ve ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceğinin sanığa ihtarına” ibaresinin eklenmesi suretiyle, sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 05.07.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/17856 Karar : 2017/17985 Tarih : 15.06.2017
-
TCK 49. Madde
-
Süreli Hapis Cezası
Basit tehdit suçundan sanık …’in, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/1-2.cümle, 62/1 ve 52. maddeleri uyarınca 3.000 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair, Iğdır 1. Sulh Ceza (Kapatılan) Mahkemesinin 27/03/2012 tarihli ve 2010/440 esas, 2012/328 sayılı kararının kesinleşmesini müteakip, sanığın deneme süresi içerisinde kasıtlı suç işlediğinden bahisle yeniden yapılan yargılamasında hükmün açıklanmasına, 5237 sayılı Kanun’un 106/1-2. cümle, 62/1 ve 52. maddeleri uyarınca 3.000 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Iğdır 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 15/12/2016 tarihli ve 2016/355 esas, 2016/536 sayılı kararı aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 13.04.2017 gün ve 94660652-105-76-2784-2017-KYB sayılı yazılı istemleri ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 26/04/2017 günlü ve 2017/26038 sayılı tebliğnamesiyle bozma düşüncesiyle daireye gönderilmiş olduğu görülmekle, dosya incelendi,
Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede,
5237 sayılı Kanun’un 49/1. maddesinde “Süreli hapis cezası, kanunda aksi belirtilmeyen hallerde bir aydan az, yirmi yıldan fazla olamaz.”, yine aynı Kanun’un temel cezanın belirlenmesi başlıklı 61/9. maddesinde “Adli para cezasının seçimlik ceza olarak öngörüldüğü suçlarda bu cezaya ilişkin gün biriminin alt sınırı, o suç tanımındaki hapis cezasının alt sınırından az; üst sınırı da, hapis cezasının üst sınırından fazla olamaz.” şeklindeki düzenlemeler ile sanığa atılı suçun düzenlendiği 106/1-2.cümlede yer alan “Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikayeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.” hükmü ile dosya kapsamına göre Mahkemece cezanın alt sınırdan tayin edildiği nazara alındığında, sanık hakkında temel cezanın 30 gün karşılığı adli para cezası olarak tayini yerine yazılı şekilde fazla ceza tayininde isabet görülmediğinden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunduğu anlaşılmıştır,
TÜRK MİLLETİ ADINA
1-Olay
Sanık …’in basit tehdit suçundan 5237 sayılı Kanun’un 106/1-2. cümle, 62/1 ve 52. maddeleri uyarınca 3.000 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Iğdır 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 15/12/2016 tarihli ve 2016/355 esas, 2016/536 sayılı kararında sanığa usul ve yasaya aykırı olarak fazla ceza verilmesinin isabetli olmadığından kanun yararına bozulmasının istenildiği anlaşılmaktadır.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesinin 1. fıkrasında “Hakim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunması halinde bu maddede düzenlenen olağanüstü yasa yoluna konu olabileceği,
Dosyanın incelenmesinde, sanık hakkında düzenlenen iddianamede, TCK’nın 106/1-2. cümle geriğince basit tehdit suçundan cezalandırılması için kamu davası açıldığı ve eylemin aynı madde kapsamında kabulü ile hüküm kurulduğu halde suç ve karar tarihi itibariyle yürürlükte olan CMK’nın 253 ve 254 maddelerinde belirtilen esas ve usule göre sanığa uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği halde bu husus yerine getirilmeden hüküm kurulmak suretiyle usul ve kanuna aykırı davranıldığının anlaşılması karşısında, bu husustan da kanun yararına bozma isteminde bulunulup bulunulmayacağının taktiri ve değerlendirilmesi için Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne gönderilmek üzere,dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, kanun yararına bozma istemi hakkında bu aşamada bir karar verilmesine yer olmadığına, 15/06/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/878 Karar : 2017/5067 Tarih : 13.06.2017
-
TCK 49. Madde
-
Süreli Hapis Cezası
Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya okunduktan sonra Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü;
1)Sanığa verilen kısa süreli hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi sırasında uygulama maddesinin TCK.nun 50/1-a maddesi yerine, TCK.nun 52/1-a maddesi yazılması suretiyle CMK.nun 232/6. maddesine aykırı davranılması,
2)01.03.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5739 sayılı Yasanın 5. maddesi ile yapılan değişiklikle 5237 sayılı TCK’nun 50/6. madde ve fıkrasında yer alan “yaptırım” ibaresinin “tedbir” olarak değiştirilip, 5275 sayılı Yasanın 106. maddesinin 4. ve 9., yine 18.06.2014 tarihli 6545 sayılı Yasanın 81. maddesi ile 3. ve 8. fıkralarındaki değişiklikler ve 10. fıkrasının yürürlükten kaldırılmış olması göz önüne alındığında, hükümde infaz yetkisini kısıtlayacak şekilde, verilen adli para cezasının ödenmemesi durumunda hapse çevrileceğinin belirtilmesi,
Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden ve bu hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK.nun 322. maddesi uyarınca
1)Hükmün 1 numaralı kısmının altıncı paragrafında yer alan ‘‘Sanık hakkında hükmolunan hürriyeti bağlayıcı cezanın TCK 49/son maddesi nazara alınarak kısa süreli olduğundan, kişiliği ve sosyo-ekonomik durumu göz önüne alınarak kısa süreli hapis cezasının TCK 52/1-a maddesi gereğince adli para cezası şeklinde seçenek yaptırıma çevrilerek…’’ kısmında ‘'’TCK’nun 52/1-a’’ ibaresinin çıkartılarak yerine ‘‘TCK’nun 50/1-a’’ ibaresinin eklenmesi,-2-
2)Hükmün 1 numaralı kısmının yedinci paragrafında yer alan ‘‘…ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceğinin ihtarına ‘’ kısmının çıkartılması,
ve sair hususların aynen bırakılması suretiyle hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 13/06/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/25089 Karar : 2017/5972 Tarih : 18.05.2017
-
TCK 49. Madde
-
Süreli Hapis Cezası
Yerel mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararların niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
I-Suça sürüklenen çocuk hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;
Yapılan duruşmaya toplanan delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;
1-Kolluk tarafından tanzim olunan CD inceleme tutanağında kamera saatinin güncel saatten bir saat geri olduğunun tespit edildiği, olayın kamera saatiyle 04.42 sıralarında meydana geldiği, dolayısıyla eylemin gerçek saatinin 05.42 sıraları olduğu, olay tarihinde Uyap sorgulamasından güneş doğuş saatinin 05.48 olduğu ve bir saat öncesinin gece sayılan zaman dilimine tekabül ettiği, dolayısıyla suça sürüklenen çocuğun eylemi gündüz sayılan zaman diliminde gerçekleştirdiği gözetilmeksizin suça sürüklenen çocuk hakkında tayin edilen cezadan TCK’nın 143. maddesi uygulanarak artırım yapılması,
2-Suça sürüklenen çocuk hakkında kurulan hükümde 5237 sayılı TCK’nın 61/4 ve 5. fıkralarına aykırı olarak, aynı Yasa’nın 168. maddesinin, 31. maddesinden önce uygulanması,
Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk … müdafiinin temyiz nedeni bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedenleri yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasa’nın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, mahkemenin alt sınırdan hüküm kurması ve gerekçesinde de 5237 sayılı TCK’nın 51, CMK’nın 231. maddelerini yasal olarak tartışarak suça sürüklenen çocuk lehine uygulanmasına yer olmadığına karar verdiği hususu da gözetilerek hüküm fıkrasından suça sürüklenen çocuk hakkında hırsızlık suçu nedeniyle TCK’nın 143. maddenin uygulanmasına ilişkin bölümün çıkarılarak yerine, “5237 sayılı TCK’nın 142/1-b maddesi gereğince 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, suça sürüklenen çocuğun suç tarihinde 12-15 yaş grubunda olduğu anlaşılmakla cezasından 5237 sayılı TCK’nın 31/2. maddesi gereğince 1/2 oranında indirim yapılarak 1 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, Kovuşturma başlamadan mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme suretiyle kısmen giderildiği ve mağdurun rızası olduğundan, suça sürüklenen çocuğa verilen cezada 5237 sayılı TCK’nın 168/4. maddesi yollamasıyla 168/1. maddesi gereğince takdiren 2/3 oranında indirim yapılarak 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına,
Cezanın suça sürüklenen çocuğun geleceği üzerindeki olası etkileri göz önünde bulundurularak 5237 sayılı TCK’nın 62/2-1. maddesi uyarınca cezasından takdiren 1/6 oranından indirim yapılmak suretiyle suça sürüklenen çocuğun 3 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, verilen hapis cezasının 5237 sayılı TCK’nın 49. maddesinin (2). fıkrasında tarif edilen kısa süreli hapis cezası olması nedeniyle TCK’nın 50/3. maddesi uyarınca zorunlu olarak, TCK’nın 50. maddesinin (1). fıkrası a) bendi uyarınca, aynı kanunun 52. maddesinin (1). ve (2). fıkralarına göre, hükmedilen tam gün sayısının suça sürüklenen çocuğun dosya kapsamından anlaşılan ekonomik ve diğer şahsi hali göz önünde bulundurularak takdiren bir gün karşılığı olarak belirlenen 20,00 TL ile çarpılması suretiyle 20x(3 ay 10=100 gün) hesaplanan 2.000,00 TL adli para cezasına çevrilmesine,” ibaresinin eklenmesi suretiyle, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
II-Suça sürüklenen çocuk hakkında işyeri dokunulmazlığını ihlal suçundan kurulan hükmün incelenmesine gelince;
1-Suça sürüklenen çocuğun hırsızlık yaptığı mağdura ait işyerinin toptan gıda deposu olarak adlandırıldığı anlaşılmakla, mağdur tarafından suç tarihinde faal işyeri olarak kullanılıp kullanılmadığı dolayısıyla işyeri dokunulmazlığını ihlal suçunun yasal unsurlarının oluşup oluşmadığı hususu araştırılmadan eksik inceleme ile suça sürüklenen çocuğun mahkumiyetine karar verilmesi,
2-Kabule göre de; Kolluk tarafından tanzim olunan CD inceleme tutanağında kamera saatinin güncel saatten bir saat geri olduğunun tespit edildiği, olayın kamera saatiyle 04.42 sıralarında meydana geldiği, dolayısıyla eylemin gerçek saatinin 05.42 sıraları olduğu olay tarihinde Uyap sorgulamasında güneş saatinin 05.48 olduğu ve bir saat öncesinin gece sayılan zaman dilimine tekabül ettiği anlaşılmakla, eylemin gündüz sayılan zaman diminde gerçekleştiği gözetilmeyerek suça sürüklenen çocuk hakkında TCK’nın 116/4. maddesi uygulanarak fazla ceza tayini,
Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk … müdafiinin temyiz nedeni bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, 18.05.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/10789 Karar : 2017/4954 Tarih : 19.04.2017
-
TCK 49. Madde
-
Süreli Hapis Cezası
Haksız tahrik oluşturan eylemin mağdurun sanığa hakaret etmesinden ibaret olmasına göre TCK’nin 3. maddesi uyarınca orantılılık ilkesi gözetilerek cezadan TCK’nin 29. maddesine gereğince asgari oranda indirime gidilmesi gerekirken en üst oranda indirim yapılması suretiyle eksik ceza tayin edilmesi aleyhe temyiz olmadığından; sanığın, mağduru yüzünde sabit iz kalacak şekilde kesici aletle yaraladığı eylemin 5237 sayılı TCK’nin “neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama” başlıklı 87/1-c maddesinde düzenlenmesine ve ağırlaşan neticenin basit tıbbi bir müdahale ile giderilmesinin mümkün olmadığı düşünülüp temel hapis cezasının TCK’nin 86/1. maddesinden belirlenmesi gerektiği gözetilmeden TCK’nin 86/2-3-e maddeleri uygulanarak verilen 6 ay hapis cezasından sonra TCK’nin 87/1-c-son maddesi uygulanmakla verilen cezanın 5 yıla çıkartılması nedeniyle sonuç cezayı etkilemediğinden; sanık hakkında tayin olunan ‘‘1 yıl 15 gün hapis’’ cezasının, 5237 sayılı TCK’nin 49/2.maddesi hükmü gereğince kısa süreli bulunmaması nedeniyle, 50/1.maddesi uyarınca adli para cezasına çevrilemeyeceğinin gözetilmemesi, aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;
28/06/2014 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun’un 81. maddesi ile 5275 sayılı Kanun’un 106/3. maddesinde; “Hükümlü, tebliğ olunan ödeme emri üzerine belli süre içinde adli para cezasını ödemezse, Cumhuriyet savcısının kararı ile ödenmeyen kısma karşılık gelen gün miktarı hapis cezasına çevrilerek, hükümlünün iki saat çalışması karşılığı bir gün olmak üzere kamuya yararlı bir işte çalıştırılmasına karar verilir. Günlük çalışma süresi, en az iki saat ve en fazla sekiz saat olacak şekilde denetimli serbestlik müdürlüğünce belirlenir. Hükümlünün hakkında hazırlanan programa ve denetimli serbestlik görevlilerinin bu kapsamdaki uyarı ve önerilerine uymaması hâlinde,
çalıştığı günler hapis cezasından mahsup edilerek kalan kısmın tamamı açık ceza infaz kurumunda yerine getirilir.” şeklindeki düzenlemeye aykırı olarak, hükümde infaz yetkisini kısıtlayacak şekilde verilen adli para cezasının ödememesi durumunda hapse çevrileceğine karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden 6723 sayılı kanun’un 33. maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden CMUK’un 322. maddesi gereğince, hükmün TCK’nin 52/4. maddesinin uygulandığı paragrafından” ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceğinin sanığa ihtarına’’ ibaresinin çıkartılması ile hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,19/04/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/9424 Karar : 2016/8360 Tarih : 8.12.2016
-
TCK 49. Madde
-
Süreli Hapis Cezası
İlk derece mahkemesince verilen hükümler temyiz edilmekle, 02.12.2016 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunla getirilen düzenlemelerde gözetilerek dosya incelendi.
Suça sürüklenen çocuk … müdafiin duruşmalı inceleme talebinin hükmedilen ceza miktarları nazara alındığında 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK`nın 318. maddesi uyarınca Reddiyle, incelemenin duruşmasız yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:
Dosya kapsamına göre, aralarında fikir ve eylem birliği bulunan suça sürüklenen çocukların olay mahalline götürüp cebir kullanmak suretiyle direncini kırdıkları mağdura karşı aynı mekanda birbirini takiben cinsel istismar suçunu gerçekleştirdikleri ve her birisinin bizzat işledikleri eylemden ayrı olarak diğerinin eylemine de 5237 sayılı TCK’nın 37. maddesi anlamında katılmalarından dolayı cezalarında aynı Kanunun 43. maddesi uyarınca arttırım yapılması gerektiğinin gözetilmemesi karşı temyiz olmadığından ve suça sürüklenen çocuk … hakkında çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan kurulan hükümde uygulama yeri bulunmayan 49. maddenin yanlış yorumlanarak tatbik edilmesi ise sonuç cezaya etkili olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Delillerle iddia ve savunma; duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, sübutu kabul olunan fiillerin eleştiriler dışında unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatları yapılmış bulunduğundan, suça sürüklenen çocuklar müdafilerinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA, oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 10. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/379 Karar : 2016/460 Tarih : 18.02.2016
-
TCK 49. Madde
-
Süreli Hapis Cezası
TCK’nın 49. maddesinin 1. fıkrasında yer alan süreli hapis cezası, kanunda aksi belirtilmeyen hallerde bir aydan az, yirmi yıldan fazla olamaz`` hükmünün sonuç cezayı değil, kanunda üst sınırı gösterilmeyen durumlarda temel hapis cezasının üst sınırını ifade ettiği, 29.06.2005 tarih ve 5377 sayılı Kanun’la TCK`nın 61. maddesine eklenen 7. fıkra uyarınca hükmolunacak sonuç hapis cezasının üst sınırının 30 yıl olarak öngörüldüğü gözetilmeden, 20 yıl 7 ay 15 gün olarak belirlenen hapis cezasının sözü edilen 49. madde uyarınca 20 yıla indirilmesi suretiyle eksik hapis cezası tayin edilmesi, karşı temyiz olmadığından bozma nedeni sayılmamıştır.
Yargılama sürecindeki işlemlerin yasaya uygun olarak yapıldığı, delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdani kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eyleme uyan suç tipi ile eleştiri ve aşağıda belirtilen dışında yaptırımların doğru olarak belirlendiği anlaşıldığından, yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Hükümden sonra 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarihli 2014/140 esas ve 2015/85 karar sayılı kararı ile, 5237 sayılı TCK`nın 53. maddesinin bazı hükümlerinin iptal edilmesi nedeniyle, bu maddenin uygulanması açısından, sanığın durumunun yeniden belirlenmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafilerinin temyiz itirazları ile duruşmadaki sözlü savunmaları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, resen de incelenen hükmün BOZULMASINA; ancak bu durumun yeniden yargılama yapılmaksızın CMUK’nın 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, TCK’nın 53. maddesinin uygulanması ile ilgili bölümün hüküm fıkrasından çıkarılması ve yerine “Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarihli iptal kararından sonra oluşan durumuna göre, sanık hakkında, TCK`nın 53. maddesinin 1 ve 2. fıkraları ile 3. fıkrasının birinci cümlesinin uygulanmasına” ibaresinin yazılması suretiyle, hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, hükmolunan hapis cezasının süresi ile tutuklama tarihine göre sanık hakkındaki salıverilme isteğinin reddine, 18/02/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.TEFHİM TUTANAĞI
18.02.2016 tarihinde saat: 15.30’da verilen bu karar Yargıtay Cumhuriyet savcısı …‘ın katılımıyla ve duruşmada savunmasını yapmış bulunan sanık … müdafileri Avukat … ve Avukat …‘ın yüzlerine karşı, Avukat … ve Avukat …`in yokluklarında 18.02.2016 tarihinde yöntemine uygun biçimde, açık olarak okunup anlatıldı
YARGITAY 23. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/17827 Karar : 2015/5487 Tarih : 21.10.2015
-
TCK 49. Madde
-
Süreli Hapis Cezası
Görevli memura mukavemet ve kamu malına zarar verme suçlarından sanık Esra S…’in, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 266/1, 269, 80, 55/3, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 152/1-a ve 31/3.maddeleri gereğince 1 yıl 4 ay hapis, 12 ay hapis ve 1.800,00 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına dair Pazar asliye ceza Mahkemesinin 01/07/2011 tarih ve 2008/32 esas, 2011/292 sayılı karar aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığınca verilen 09.01.2015 gün ve 607/1607 sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 22/01/2015 gün ve 2015/17150 sayılı yazısıyla dairemize gönderilmekle okundu.
Kanun yararına bozma isteminde;
Dosya kapsamına göre, suç tarihi olan 21/01/2005 tarihinde 18 yaşından küçük olduğu anlaşılan sanık hakkında kamu malına zarar verme suçundan tayin olunan kısa süreli hapis cezasının, 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun`un 4. maddesindeki;
“Ağır hapis hariç, kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezalar, suçlunun kişiliğine, sair hallerine ve suçun istenmesindeki özelliklerine göre mahkemece;
1.Kabahatlerde beher gün karşılığı bir milyon ila iki milyon lira hafif, cürümlerde iki milyon ila üç milyon lira hesabıyla ağır para cezasına,
2.Aynen iade veya tazmine,
3.Altı ayı geçmemek üzere bir eğitim veya ıslah kurumuna devam etmeye.
4.Bir yılı geçmemek kaydıyla muayyen bir yere gitmekten, bazı faaliyetleri veya meslek ve sanatı icradan men`e,
5.Her nev`i ehliyet ve ruhsatnamenin bir aydan bir yıla kadar muvakkaten geri alınmasına, çevrilebilir.
Suç tarihinden önce, para cezasına veya tedbire çevrilmiş olsa dahi, hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkum edilmemiş olanlar hakkında, hükmolunan otuz güne kadar (otuz gün dahil) hürriyeti bağlayıcı cezalarla, suç tarihinde 18 yaşını ikmal etmemiş olanların mahkum edildikleri kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezalar yukarıki bentlerde yazılı ceza veya tedbirlerden birine çevrilir…” şeklindeki hüküm uyarınca, anılan maddenin 1. fıkrası bentlerindeki seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesinin zorunlu olduğu gözetilmeyerek yazılı şekilde karar verilmiş bulunulmasında isabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK`nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.
Gereği düşünüldü:
1-647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun’un 4. maddesi ve 5237 sayılı TCK’nın 50/1 maddesinde düzenlenen seçenek yaptırımların, sadece kısa süreli hapis cezaları için uygulanabileceği, mahkumiyet kararında sanık Esra Sarıer hakkında 5237 sayılı TCK’nın 152/1-a maddesinde düzenlenen kamu malına zarar verme suçuyla ilgili olarak 1 yıl 4 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği ve bu cezanın 5237 sayılı TCK’nın 49/2 ve suç tarihinde yürürlükte bulunan 647 sayılı Kanunun 3/4. maddesine göre kısa süreli hürriyeti bağlayıcı ceza olmadığı ancak, sanık hakkında suç tarihi itibariyle 765 sayılı Kanun ile 5237 sayılı Kanun’un karşılaştırılmasında lehe olan yasanın belirlenmesi sırasında somut olarak bir karşılaştırma yapılmayıp 5237 sayılı Kanun’un 152/1-a maddesinin sanığın lehine olduğu karar verilerek bu suçtan uygulama yapıldığı, Pazar Asliye Ceza Mahkemesi’nin 01.07.2011 tarih ve 2008/32 Esas, 2011/292 Karar sayılı kararının incelenmesinde 09.05.2005 tarihli Ardeşen Asliye Ceza Mahkemesi’nin keşif zaptında sanık tarafından kırılan polis merkezine ait camın bedelinin 7.00 TL olduğunun belirlenmiş olması ve bu miktarın da pek hafif olması nedeniyle 765 sayılı TCK’nın 522. maddesine göre hüküm kurulmasının gerektiği, bu şekilde uygulama yapılması halinde de verilen sonuç cezanın kısa süreli hapis cezası olacağının anlaşılması karşısında, mahkeme tarafından bu husus değerlendirilip sanık hakkında lehe olan 765 sayılı Kanun’un 516/3 ve 522. maddeleri gereğince uygulama yapılması gerektiği gözetilmeden, 5237 sayılı Kanun`un 152/1-a maddesi gereğince uygulama yapılarak fazla ceza tayini,
2-Pazar Asliye Ceza Mahkemesinin 2008/32 Esas, 2011/292 Karar sayılı ve 14/03/2014 tarihli ek kararında sanık Esra Sarıer hakkında görevli memura hakaret suçundan verilen 12 ay hapis ve 1.800 TL adli para cezasının kısa süreli olması nedeniyle 647 sayılı Yasa`nın 4. maddesi gereğince bu maddedeki ceza veya tedbirlerden birine çevrilmesinde zorunluluk bulunduğunun tespit edilmesi karşısında,
SONUÇ:
Yukarıda belirtilen ve usul ve yasaya aykırı olduğu anlaşılan hususlarla ilgili olarak da kanun yararına bozma isteminde bulunulup bulunulmayacağının takdiri için dosyanın Adalet Bakanlığı’na sunulmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı`na ( GÖNDERİLMESİNE ), oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/40817 Karar : 2015/26677 Tarih : 9.04.2015
-
TCK 49. Madde
-
Süreli Hapis Cezası
Tehdit suçundan sanık C. hakkında yapılan yargılama sonucunda, Gaziantep 12. Asliye Ceza Mahkemesinin 08.10.2012 tarihli kararı ile, 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve tekerrür hükümlerinin uygulanmasına karar verildiği, yoklukta verilen kararın bu sanık yönünden temyiz edilmeksizin kesinleşmesi üzerine, infaz aşamasında hapis cezasının alt sınırının fazla belirlendiği iddiasıyla, kanun yararına bozma yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı: a- Seçimlik cezanın öngörüldüğü, TCK’nın 106/1-2. (cümle) maddesinde yer alan sair tehdit suçunda, müeyyide olarak hapis cezası seçildiğinde, cezanın alt sınırının nasıl belirlenmesi gerektiğine, b- Sanık hakkında TCK’nın 106/1. maddesi uyarınca dava açılmasına karşın, ek savunma hakkı verilmeden aynı Kanun`un 106/1-2. (cümle) maddesi uyarınca hüküm kurulmasına ilişkindir.
III- Hukuksal Değerlendirme: 1- Seçimlik cezanın öngörüldüğü sair tehdit suçunda hapis cezasının alt sınırının belirlenmesi, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106. maddesinin 1. fıkrasında “Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.” hükmüne yer verildiği, Aynı Kanun’un 49. maddesinin 1. fıkrasında ise: “Süreli hapis cezası, kanunda aksi belirtilmeyen hâllerde bir aydan az, yirmi yıldan fazla olamaz.” hükmü düzenlenmiştir. İnceleme konusu somut olayda; mahkemece sanığın, müştekiye “Bu yerin camını çerçevesini indiririm” diyerek tehdit ettiği kabul edilerek, TCK’nın 106/1-ikinci cümlesi uyarınca takdiren alt sınırdan denilmek suretiyle, 6 ay hapis cezası verilmiştir. Sair tehdit suçunun düzenlendiği TCK’nın 106/1-ikinci cümlesinde yaptırım olarak, altı aya kadar hapis veya adlî para cezası şeklinde seçimlik cezanın öngörüldüğü, hapis cezasının alt sınırı belirtilmediğinden, bu sınırın TCK’nın 49/1. maddesi uyarınca 1 ay olarak belirlenmesi gerekirken, cezanın alt sınırının 6 ay olarak uygulanması hukuka aykırıdır. 2- Ek savunma hakkı verilmeden TCK’nın 106/1-2. cümlesinin uygulanması, 5271 sayılı CMK’nın “Suçun niteliğinin değişmesi” başlıklı 226. maddesinde; 1)Sanık, suçun hukukî niteliğinin değişmesinden önce haber verilip de savunmasını yapabilecek bir hâlde bulundurulmadıkça, iddianamede kanunî unsurları gösterilen suçun değindiği kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilemez. 2)Cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek hâller, ilk defa duruşma sırasında ortaya çıktığında aynı hüküm uygulanır. 3)Ek savunma verilmesini gerektiren hâllerde istem üzerine sanığa ek savunmasını hazırlaması için süre verilir. 4)Yukarıdaki fıkralarda yazılı bildirimler, varsa müdafie yapılır. Müdafii sanığa tanınan haklardan onun gibi yararlanır” düzenlemelerine yer verilmiştir. Maddenin açık düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere, iddianamede gösterilen eylemin hukuki niteliğinin değişmesi ya da cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek hallerin ilk defa duruşma sırasında ortaya çıkması halinde, anılan maddenin birinci fıkrası uyarınca sanık veya müdafiine ek savunma hakkı verilmesi gerekmektedir. İnceleme konusu somut olayda; sanık hakkında düzenlenen 25.10.2011 tarihli iddianamede ve görevsizlik kararında, tehdit suçundan TCK’nın 106/1.maddesinin uygulanması talep edilmesine karşın, mahkemece eylem sair tehdit olarak kabul edilerek, daha az cezayı içeren TCK’nın 106/1-2. (cümle) uygulanarak mahkumiyet kararı verilmiştir. Görüldüğü üzere, 5271 sayılı CMK’nın 226. maddesinde öngörüldüğü biçimde suçun hukuki niteliği değişmemiş, cezanın artırılmasını gerektiren başka bir durum da ilk kez duruşmada ortaya çıkmamıştır. Sanık hakkında düzenlenen iddianamede ve görevsizlik kararında tehdit suçundan TCK`nın 106/1. maddesi uyarınca cezalandırılması talep edilmiş, yapılan yargılama sonucunda aynı suç ve sevk maddesi tatbik edilerek, daha az ceza içeren (ikinci cümle) ile uygulama yapılmıştır. Bu itibarla, somut olayda savunma hakkının kısıtlanması sözkonusu olmadığından (2) nolu kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının düzenlediği tebliğnamedeki düşünce kısmen yerinde görüldüğünden,
1- Tehdit suçundan sanık C. hakkında, Gaziantep 12. Asliye Ceza Mahkemesinin 08.10.2012 tarihli ve 2012/96 esas, 2012/987 sayılı kararının, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 2- Karardaki hukuka aykırılık sanığa daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmekle, aynı Kanun maddesinin 4-d fıkrası uyarınca, mahkemece cezanın alt sınırdan takdir edildiği de gözetilerek, sanığın TCK’nın 106/1-ikinci cümlesi uyarınca, 1 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, 3- TCK’nın 50/3. maddesindeki zorunluluk göz önünde bulundurularak, TCK’nın 50/1-a ve 52/2. maddeleri uyarınca, hapis cezasının günlüğü takdiren 20 TL’den paraya çevrilerek sanığın, 600 TL adli para cezasıyla CEZALANDIRILMASINA, 4- Sonuç cezanın niteliğine göre, TCK`nın 53. ve 58. maddelerinin uygulanmasına ilişkin bölümlerin karardan ÇIKARILMASINA, infazın bu miktar üzerinden yapılmasına, 5- (2) nolu kanun yararına bozma isteminin reddine, bozulan kararda yer alan diğer hususların olduğu gibi bırakılmasına, oybirliği ile, karar verildi.
YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2011/14887 Karar : 2011/18206 Tarih : 28.12.2011
-
TCK 49. Madde
-
Süreli Hapis Cezası
Yapılan yargılamaya, toplanan kanıtlara, hükmün dayandığı gerekçe ve takdire göre yerinde görülmeyen sair itirazların reddine,
Ancak;
1- Suça konu sahte resmi belgeyi, başka bir şahsın düzenleyerek kendisine verdiğini savunan sanığın, bu savunmasının aksine sahte mühür ürettiğine veya kullandığına ilişkin kanıt bulunmadığı, eyleminin kül halinde sahte resmi belgeyi kullanmaktan ibaret olduğu gözetilmeden, yazılı şekilde sahte mühür ve sahte belge kullanmak suçlarından ayrı ayrı mahkumiyet hükmü kurulması,
2- Belgelerde sahtecilik suçlarında, sahte belgenin aldatıcı nitelikte olup olmadığının tespiti mahkemeye ait olup suça konu belgenin duruşmada incelenip özelliklerinin tutanağa geçirilmesi ve gerekçeli kararda aldatma niteliğinin tartışılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,
3- Dosyada mevcut adli sicil kaydında kasıtlı suçtan mahkumiyeti bulunmayan sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları gözönünde bulundurularak yeniden suç işleyip işlemeyeceği hususunda oluşan kanaate göre hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilip verilmeyeceğinin değerlendirilmesi gerekirken, “cezaların caydırıcılık ve ıslah etkisinin sağlanması için sanığa bu aşamada cezaya hükmedilmesi gerekli görüldüğünden” şeklindeki yasal ve yeterli olmayan gerekçeyle yazılı biçimde uygulama yapılması,
4- Sanık hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan tayin olunan 1 yıl 8 ay hapis cezası 5237 sayılı TCK.nun 49. maddesine göre kısa süreli olmamasına karşın, kısa süreli olduğundan ve ertelendiğinden bahisle, aynı yasanın 53/1. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi,
5- Suça konu belgenin denetime olanak verecek şekilde dosya içerisinde bulundurulmaması,
Yasaya aykırı, üst C.Savcısı ve sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken CMUK.nun 321. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 10. CEZA DAİRESİ Esas : 2007/8631 Karar : 2007/10327 Tarih : 20.09.2007
-
TCK 49. Madde
-
Süreli Hapis Cezası
Teşekkül halinde uyuşturucu madde imal etmek suçundan sanıklar Remzi, Senar, Fazil, İskender B., İskender M. ve Kahraman hakkında ( İstanbul Dördüncü Devlet Güvenlik Mahkemesi )’nce 26.09.2001 tarih ve 2000/85 esas, 2001/202 karar sayı ile; 765 sayılı TCK. uygulanarak cezalandırılmalarına karar verildiği; hükmün Yargıtay Onuncu Ceza Dairesi’nin 20.03.2002 tarih ve 2002/23418 esas, 2002/13018 karar sayılı ilamı ile onanarak kesinleştiği; 5237 sayılı TCK.nun yürürlüğe girmesinden sonra ( İstanbul Onikinci Ağır Ceza Mahkemesi )’nin 23.06.2005 tarih ve 2000/85 esas, 2001/202 ek karar sayı ile 5237 sayılı TCK’yı uygulayarak yeniden mahkumiyet kararı verildiği; resen de temyize tabi olan kararın hükümlüler müdafilerinin de temyizi üzerine Yargıtay Onuncu Ceza Dairesi’nin 25.05.2006 tarih ve 2006/25 esas, 2006/7699 karar sayı ile bozulmasına karar verildiği; bozmaya uyan ( İstanbul Onikinci Ağır Ceza Mahkemesi )’nce 27.12.2006 tarih ve 2006/151 esas, 2006/302 sayılı kararla 5237 sayılı TCK`yı uygulayarak hükümlülerin mahkumiyetlerine karar verildiği; resen de temyize tabi olan kararın hükümlüler müdafileri tarafından temyiz edildiği, temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasının talep edildiği, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca hükmün Düzeltilerek Onanması isteğiyle dava dosyasının tebliğname ekinde 24.05.2007 tarihinde Dairemize gönderildiği anlaşıldı. Dosya sanıklar Remzi, Senar ve İskender M. hakkında duruşmalı, diğer sanıklar hakkında duruşmasız olarak incelendi. Gereği görüşülüp düşünüldü:
Yargılama sürecinin kanuna uygun olarak yapıldığı, eyleme uyan suç tipinin doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından, hükümlüler müdafiinin yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak:
1- Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 20.06.2006 tarih ve 2004/1-124 esas, 2006/165 karar sayılı ilamında belirtildiği gibi; “Kesinleşmiş mahkumiyet hükmünde değişiklik yargılaması”nın infaza ilişkin bir yargılama faaliyeti olması, bu yargılama faaliyeti sonunda verilen hükümler bakımından 1412 sayılı CMUK.nun 326. maddesinin 4. fıkrasında düzenlenen “cezayı aleyhe değiştirmeme” ilkesinin uygulanamayacağı da dikkate alınarak; hükümlüler hakkında İstanbul Dördüncü Devlet Güvenlik Mahkemesi’nce 26.09.2001 tarih ve 2000/85 esas, 2001/202 karar sayı ile 765 sayılı TCK. uygulanarak kurulan ve Yargıtay Onuncu Ceza Dairesi’nin 20.03.2002 tarih ve 2002/23418 esas, 2002/13018 karar sayılı ilamı ile onanarak kesinleşen kararla 24’er yıl ağır hapis ve 4.601.812.500’er TL ağır para cezasına hükmedilmiş olduğu; temyize konu kararda ise, takdir edilen temel cezaya göre 5237 sayılı TCK.nun 188/1-4-5, 62. maddelerinin uygulanması sonucu bulunacak olan 22’şer yıl 6’şar ay hapis ve 9.000’er YTL adli para cezasına ulaşılacağı, 5252 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 9/3. maddesinin “Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir.” hükmü gereğince, ortaya çıkan bu iki sonucun karşılaştırılması ve sonuç olarak 22’şer yıl 6’şar ay hapis ve 9.000’er YTL adli para cezasına hükmedilmesiyle yetinilmesi yerine, Yargıtay Ceza Genel Kurulu`nun 30.05.2006 tarih ve 2006/5-147 esas, 2006/149 karar sayılı ilamında açıklandığı üzere, 5237 sayılı TCK.nun 49. maddesindeki düzenlemenin sonuç ceza ile ilgili olmadığı, yasada alt ve üst sınırın gösterilmemesi halinde temel cezanın tayini ile ilgili olduğu gözetilmeden, yanlış yorum yapılarak sözü edilen maddenin uygulanması ile sonuç hapis cezalarının 20 yıl olarak tayini,
2- Hükümlüler hakkında TCK.nun 53. maddesinin ( 1 ) numaralı fıkrasında belirtilen hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına karar verilirken, hükümlülerin bu hakları kullanmaktan yoksunluklarının “hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar” sürmesine karar verilerek, sözü edilen maddenin ( 3 ) numaralı fıkrasına aykırılık oluşturulması,
Yasaya aykırı, hükümlüler ve müdafilerinin temyiz itirazları ile duruşmada hazır bulunan hükümlüler müdafilerinin duruşmadaki sözlü savunmaları bu nedenle yerinde olduğundan, hükmün CMUK.nun 321. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ); ancak, bu aykırılığın yeniden duruşma yapılmaksızın aynı Kanun`un 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan;
1- 5237 sayılı TCK.nun 49. maddesinin uygulanması ile ilgili bölümün hüküm fıkrasından çıkartılması ve sonuç cezaların 22’şer yıl 6’şar ay hapis ve 9.000`er YTL adli para cezası olarak düzeltilmesi,
2- TCK.nun 53. maddesinin uygulanması ile ilgili bölümün metinden çıkarılması ve yerine “hükümlüler hakkında TCK.nun 53. maddesinin 1, 2 ve 3. fıkralarının uygulanmasına” ibaresinin yazılması,
Suretiyle, hükmün isteme uygun olarak ( DÜZELTİLEREK ONANMASINA ), hükümlüler Remzi, Senar ve İskender M. müdafilerinin tahliye taleplerinin reddine, oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/3637 Karar: 2017/8574 Tarih: 08.11.2017
-
TCK 49. Madde
-
Süreli Hapis Cezası
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- ) Sanık hakkında hükmolunan 2 yıl 6 ay hapis cezasının TCK’nın 49/2. maddesi uyarınca kısa süreli olmaması nedeniyle, hükmün esasını teşkil eden kısa kararda ve gerekçeli kararın hüküm kısmında, hürriyeti bağlayıcı cezayı adli para cezasına çevirmenin yasal dayanağını oluşturan TCK’nın 50 /4. maddesinin gösterilmemesi,
2- ) Sanık hakkında hükmolunan adli para cezasının taksitlendirilmesine dair hüküm fıkrasında, ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceğine dair ihtarın TCK’nın 52/4. maddesi yerine, infaz aşamasına dair olan 5275 Sayılı Kanun’un 106/3. maddesi gereğince yapılması,
3- ) TCK’nın 53/6. maddesinde, 3 aydan az ve 3 yıldan fazla olmamak üzere sürücü belgesinin geri alınabileceği düzenlenmiş olup, aynı Kanunun 3/1. maddesi uyarınca tayin olunacak güvenlik tedbirinin süresinin, fiilin ağırlığı ile orantılı, adalet ve hakkaniyet kurallarına uygun olacak şekilde belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, “suçun işleniş özellikleri dikkate alınarak” şeklindeki gerekçeyle sanık hakkında, en üst hadden 3 yıl süreyle sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı olup, sanık müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8 . maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 08.11.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ Esas: 2007/13590 Karar: 2008/1012 Tarih: 13.02.2008
-
TCK 49. Madde
-
Süreli Hapis Cezası
Esrar maddesi elde etmek amacıyla izinsiz hint keneviri ekmek suçundan sanık Atilla Kılıç’ın 2313 sayılı Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanun’un, gereğince 1 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına dair, BİRECİK Asliye Ceza Mahkemesinin 20.03.2007 gün ve 2007/69-153 sayılı kararı aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığından verilen 31.8.2007 gün ve 44458 sayılı kanun yararına bozma istemini içeren dava dosyası Cumhuriyet Başsavcılığının 24.9.2007 gün ve KYB. 2007-181690 sayılı ihbarnamesi ile daireye verilmekle okundu.
Mezkür ihbarnamede;
Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 8.3.2006 tarihli ve 2006/1479 sayılı ilamında da belirtildiği üzere, sanığın üzerine atılı bulunan suçun niteliğine, iddianamede olayın anlatılış biçimine göre, eylemin 2313 sayılı Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanun’un 23/son maddesi kapsamında kaldığı ve maddede öngörülen cezanın üst sınırının 5237 sayılı Kanun’un 49/1. maddesi gereğince 20 yıl hapis ve ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçlardan bulunduğu cihetle, görevsizlik kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden, davaya devam edilmek suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmemiş ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu”nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozmaya atfen ihbar olunmuş bulunmakla gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : İddianame tarihi 20.2.2007 günü olup, 5252 sayılı yasanın 19.12.2006 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 sayılı yasayla değişik 6/2. madde fıkrasının b bendinde, 1.6.2005 tarihinden önce yürürlüğe girmiş kanunlarda, hapis cezalarında kanunlarında aksine bir hüküm yoksa alt sınır bir ay üst sınır beş yıl olarak uygulanacağının hükme bağlanmış olmasına göre lehe olan bu hüküm karşısında Asliye Ceza Mahkemesinin davaya bakmakla görevli olduğu anlaşılmakla,
SONUÇ : Yerinde görülmeyen kanun yararına bozma isteminin REDDİNE, 13.02.2008 günü oybirliğiyle karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.