0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Suça Teşebbüs

TCK Madde 35

(1) Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur.

(2) Suça teşebbüs halinde fail, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onüç yıldan yirmi yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine dokuz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.



TCK Madde 35 Gerekçesi

Suça teşebbüste fail suçu tamamlamak amacıyla hareket etmesine rağmen, elinde olmayan nedenlerden dolayı bunu gerçekleştirememektedir. Bu durumda ise kişiye tamamlanmış suça oranla daha az bir ceza verilmektedir. Ancak teşebbüs hâlinde karşılaşılan en önemli sorunlardan biri, cezanın belirlenmesinde “eksik teşebbüs” – “tam teşebbüs” ayrımının esas alınmasıdır. Çünkü, “eksik teşebbüs” – “tam teşebbüs” ayırımında her olaya uygulanabilen ve duraksamaya yer bırakmayan objektif bir ölçüt bulunamamaktadır.

Bu nedenle suçun tamamlanamadığı durumlarda ceza miktarı belirlenirken, yapılan hareketin ulaştığı gerçekleşme aşamasından ziyade, fiilin doğurduğu zarar veya tehlikenin ağırlığı dikkate alınmalıdır. Çünkü bir olayda icra hareketleri bitmemesine rağmen ortaya çıkan zarar veya tehlike, icra hareketlerinin bitmesinden sonra meydana gelen zarar veya tehlikeden daha ağır olabilir. Özellikle silâhla yapılan ve tekrarlanan hareketlerle gerçekleştirilmek istenen adam öldürme suçunda bu durum söz konusu olmaktadır. Örneğin tabancasındaki mermilerden sadece birini atıp mağduru yaraladıktan sonra engellenen fail, icra hareketleri bitmediği için adam öldürmeye “eksik teşebbüs”ten dolayı, buna karşılık silâhındaki tek kurşunu atıp mağdura isabet ettiremeyen fail, icra hareketleri bittiği için “tam teşebbüs”ten dolayı cezalandırılmaktadır.

Görüldüğü üzere 765 sayılı Türk Ceza Kanunu ve Hükûmet Tasarısında yer alan “eksik teşebbüs” – “tam teşebbüs” ayırımı adil olmayan bir cezalandırmanın ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Ayrıca belirtmek gerekir ki, bu ayırım, sırf hareket suçlarında uygulanamamaktadır. Belirtilen bu sorunların giderilmesi için, yabancı bir çok ceza kanununda olduğu gibi suça teşebbüste cezanın tespit edilmesinde, “eksik teşebbüs” – “tam teşebbüs” ayırımına maddede yer verilmemiş, adil ve eşit bir cezalandırma bakımından, teşebbüs hareketinin meydana getirdiği zarar veya tehlikenin ağırlığının esas alınması öngörülmüştür.

Buna göre, suça teşebbüs durumunda hâkim, önce cezanın belirlenmesindeki ölçülere göre temel cezayı saptayacak; daha sonra, bu konuya ilişkin hükümdeki sırayı takip ederek teşebbüs hükmünü uygulayacaktır. Bu hüküm uygulanırken, somut olayda ortaya çıkan zarar veya tehlikenin ağırlığı dikkate alınarak, teşebbüse ilişkin hükümde belirtilen sınırlar arasında ceza belirlenecektir.

Suça teşebbüs düzenlemesinde getirilen diğer bir yenilik, icra hareketlerinin başlangıcına ilişkindir. Bilindiği üzere icra hareketlerinin ne zaman başladığının belirlenmesi kişi hak ve özgürlüklerinin korunmasıyla yakından ilgilidir. Eğer failin kastının şüpheye yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkmasıyla icranın başlayacağı yolundaki sübjektif ölçüt kabul edilirse, kişinin düşüncesi ve yaşam tarzı dolayısıyla cezalandırılmasına varabilecek bir uygulamaya yol açılacaktır. Çünkü hazırlık hareketleri aşamasında da kastın varlığının şüpheye yer vermeyecek biçimde tespit edilebilmesi mümkün olup, böyle bir ölçüt hazırlık – icra hareketleri ayrımı konusunu bir kanıtlama sorunu hâline getirmektedir. Diğer bir deyişle, suçun icrasıyla ilgisiz davranışlar dahi, suç kastını ortaya koyduğu gerekçesiyle cezalandırılabilecektir.

Açıklanan bu nedenlerle, Tasarıdaki “kastı şüpheye yer bırakmayacak” ölçütü madde metninden çıkartılmış ve bunun yerine “doğrudan doğruya icraya başlama” ölçütü kabul edilmiştir. Böylece işlenmek istenen suç tipiyle belirli bir yakınlık ve bağlantı içindeki hareketlerin yapılması durumunda suçun icrasına başlanılmış sayılacaktır.

Ayrıca belirtilmelidir ki, anayasal düzeni zorla değiştirmeye teşebbüs gibi, teşebbüs hareketlerinin bağımsız suç tipi olarak düzenlendiği suçlara teşebbüs mümkün değildir.

Suça teşebbüste kullanılan araç suçun kanuni tanımında öngörülen fiili meydana getirmeye elverişli olmalıdır. Ancak elverişlilik sadece kullanılan araç bakımından değil, suçun konusu da dahil olmak üzere bütün fiil yönünden bulunmalıdır. Nitekim uygulamada da elverişlilik bu şekilde anlaşılmaktadır. Bu nedenle maddeye, suça teşebbüsün bu unsurunu tam anlamıyla ifade eden “uygun hareketler” kavramı dahil edilmiştir.


TCK 35 (Suça Teşebbüs) Emsal Yargıtay Kararları


Ceza Genel Kurulu 2016/1095 E. , 2019/579 K.

  • TCK 35
  • Suça teşebbüsün şartları

5237 sayılı TCK’nın 35. maddesinin birinci fıkrası; “Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur” şeklindedir.

Suça teşebbüsün varlığından söz edilebilmesi için;

1- Failde kasıtlı bir suç işleme kararı olmalı,

2- Elverişli hareketlerle suçun doğrudan doğruya icrasına başlanmalı,

3- Failin elinde bulunmayan nedenlerle suç tamamlanamamalı veya amaçlanan sonuç gerçekleşmemelidir.

Suça teşebbüste fail, eylemini tamamlamak amacıyla hareket etmesine karşın, elinde olmayan nedenlerden dolayı fiilini gerçekleştirememekte, bu durumda kişiye tamamlanmış suça oranla daha az ceza verilmektedir.

Genel olarak suçun dış dünyada oluşmaya başladığı süreç, “hazırlık hareketleri” ve “icra hareketleri” olmak üzere birbirinden farklı iki evreye ayrılmaktadır. Suçu işlemek için kullanılacak aletlerin üretilmesi ya da temini, eylem yerinin araştırılması veya gözetlenmesi, eylemle ilgili çeşitli bilgilerin toplanması, suç işlendikten sonra sorumlu tutulmayı önleyici tedbirler alınması, suçtan elde edilecek eşyalar için güvenli bir yer ayarlanması gibi fiiller hazırlık hareketleri olup suç tipini oluşturan icra hareketlerinden önce gerçekleştirilen ve cezalandırılmayan davranışlardır. Teşebbüs, suçun tamamlanmasından önce, fakat hazırlık hareketleri aşamasından sonra gelen, başlanmış ancak bitirilememiş bir eylemli evreyi ifade etmektedir. Bu kapsamda cezalandırılabilir davranışların, yani suça teşebbüsün sınırlarının belirlenmesi, diğer bir ifadeyle suç yolunda ilerleyen sanık ile ilgili olarak, ceza hukukunun hangi andan itibaren devreye gireceği sorununun çözülmesi gerekmektedir.

Öğretide; teşebbüs açısından “doğrudan doğruya icraya başlama” ölçütünün kabul edilmesiyle “objektif teori”nin benimsendiği, suçun kanuni tanımında unsur veya nitelikli hal olarak belirtilmiş hareketlerin gerçekleştirilmesi hâlinde icra hareketlerinin başladığının kabul edilmesi, örneğin öldürmek için silahını hasmına doğrultarak nişan alınmasının icra hareketi sayılması gerektiği, ancak öldürmek için elverişli silah veya zehir satın alınmasının belirleyici bir niteliğe sahip olmaması nedeniyle hazırlık hareketi sayılabileceği belirtilmiştir (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 10. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2017, s. 410).

Suça teşebbüsle ilgili bir değerlendirme yapılabilmesi, failin hangi suçu işlemeyi kastettiğinin belirlenmesini gerektirir ki buna subjektif unsur denir. Failin davranışı ile bir suçu işlemeye teşebbüs edip etmediğini, eğer etmişse hangi suça teşebbüs ettiğini tespit edebilmek için öncelikle kastın varlığının belirlenmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle, tıpkı tamamlanmış suçta olduğu gibi, teşebbüs aşamasında kalan suçlarda da, işlenmek istenen suç tipindeki tüm unsurlar fail tarafından bilinmelidir (Kayıhan İçel-Füsun Sokullu Akıncı-İzzet Özgenç-Adem Sözüer-Fatih Selami Mahmutoğlu-Yener Ünver, İçel Suç Teorisi, 2. Kitap, 2. Baskı, Sebat Yayınevi, İstanbul 2000, s. 315).

Öte yandan, ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delillerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle ulaşılma imkânı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle, adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.

Bu açıklamalar ışığında birbiriyle bağlantılı olan uyuşmazlık konuları aynı başlık altında değerlendirildiğinde;

Olay tutanağı, Adli Tıp Kurumu raporları ve sanık savunması kapsamı ile açık kaynak bilgilerine göre Kocaeli C Tipi Kapalı İnfaz Kurumunun kapatıldığı ve yerleşkesinin yıkıldığı gözetildiğinde, aramanın yapıldığı noktanın tam olarak tespit edilememesi, sanığın savunmasında bu malzemeleri uyuşturucu madde kullandığı için bulundurduğunu beyan etmesi, suça konu eşyanın üst aramasında sanık tarafından gizlenmesi karşısında sanığın kastının infaz kurumuna yasak eşya sokma kapsamında olduğu ve dosya kapsamında bulunan delillerle maddi gerçeğe ulaşılabileceği anlaşıldığından, hükmün eksik araştırmayla kurulmadığı,

Öte yandan infaz kurumuna veya tutukevine yasak eşya sokma suçu bakımından söz konusu yasak eşyanın kurumun hükümlü veya tutuklulara ayrılmış bölümünde ele geçirilmesi hâlinde icra hareketlerinin tamamlanmış olacağı, 25.06.2006 tarihli tutanağa göre, sanık …‘in polis memurlarınca cezaevi görevlilerine teslim edildikten sonra yapılan üst araması sonucu üzerinden suça konu eşyaların ele geçirildiği, ancak üst aramasının yapıldığı alanın infaz kurumunda yer alıp almadığının tutanakta belirtilmediği gibi, fail tarafından yasak eşya sokmaya kastedilen kurum yerleşkesinin hâlihazırda mevcut bulunmadığı da gözetildiğinde sanığın eylemini tamamlayıp tamamlamadığı hususunda oluşan şüphenin, sanığın lehine değerlendirilmesi gerektiğinden eyleminin , teşebbüs aşamasında kaldığı, Kabul edilmelidir.


Yargıtay Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/18

  • TCK 35
  • Suça teşebbüs şartları
  • Yağma suçuna teşebbüs şartları

5237 sayılı TCK’nın 35. maddesinin birinci fıkrası; “Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur” şeklindedir.

Suça teşebbüsün varlığından söz edilebilmesi için;

1- Fail ya da faillerde kasıtlı bir suç işleme kararı olmalı,

2- Elverişli hareketlerle suçun doğrudan doğruya icrasına başlanmalı,

3- Failin elinde bulunmayan nedenlerle suç tamamlanamamalı veya amaçlanan sonuç gerçekleşmemelidir.

Suça teşebbüste fail, eylemini tamamlamak amacıyla hareket etmesine karşın, elinde olmayan nedenlerden dolayı fiilini gerçekleştirememekte, bu durumda kişiye tamamlanmış suça oranla daha az ceza verilmektedir.

Genel olarak suçun dış dünyada oluşmaya başladığı süreç, “hazırlık hareketleri” ve “icra hareketleri” olmak üzere birbirinden farklı iki evreye ayrılmaktadır. Suçu işlemek için kullanılacak âletlerin üretilmesi ya da temini, eylem yerinin araştırılması veya gözetlenmesi, eylemle ilgili çeşitli bilgilerin toplanması, suç işlendikten sonra sorumlu tutulmayı önleyici tedbirler alınması, suçtan elde edilecek eşyalar için güvenli bir yer ayarlanması gibi fiiller hazırlık hareketleri olup, suç tipini oluşturan icra hareketlerinden önce gerçekleştirilen ve cezalandırılmayan davranışlardır. Teşebbüs, suçun tamamlanmasından önce, fakat hazırlık hareketleri aşamasından sonra gelen, başlanmış ancak bitirilememiş bir eylemli evreyi ifade etmektedir. Bu kapsamda cezalandırılabilir davranışların, yani suça teşebbüsün sınırlarının belirlenmesi, diğer bir ifadeyle suç yolunda ilerleyen sanık ile ilgili olarak, ceza hukukunun hangi andan itibaren devreye gireceği sorununun çözülmesi gerekmektedir.

Öğretide; teşebbüs açısından “doğrudan doğruya icraya başlama” ölçütünün kabul edilmesiyle “objektif teori”nin benimsendiği, suçun kanuni tanımında unsur veya nitelikli hal olarak belirtilmiş hareketlerin gerçekleştirilmesi halinde icra hareketlerinin başladığının kabul edilmesi, örneğin öldürmek için silahını hasmına doğrultarak nişan alınmasının icra hareketi sayılması gerektiği, ancak öldürmek için elverişli silah veya zehir satın alınmasının belirleyici bir niteliğe sahip olmaması nedeniyle hazırlık hareketi sayılabileceği belirtilmiştir. (Koca–Üzülmez; s. 401)

Öte yandan, suça teşebbüsle ilgili bir değerlendirme yapılabilmesi, failin hangi suçu işlemeyi kastettiğinin belirlenmesini gerektirir ki buna subjektif unsur denir. Failin davranışı ile bir suçu işlemeye teşebbüs edip etmediğini, eğer etmişse hangi suça teşebbüs ettiğini tespit edebilmek için öncelikle kastın varlığının belirlenmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle, tıpkı tamamlanmış suçta olduğu gibi, teşebbüs aşamasında kalan suçlarda da, işlenmek istenen suç tipindeki tüm unsurlar fail tarafından bilinmelidir. (Kayıhan İçel-Füsun Sokullu Akıncı-İzzet Özgenç-Adem Sözüer-Fatih Selami Mahmutoğlu-Yener Ünver, İçel Suç Teorisi, 2. Kitap, 2. Baskı, Sebat Yayınevi, İ. 2000, s. 315) Bu açıklamalardan sonra yağma suçunda teşebbüs hükümlerinin uygulanabilme koşullarına değinilmesinde fayda bulunmaktadır.

Neticesi hareket ile bitişik bir suç olan yağma teşebbüse elverişli bir suçtur. Failin, cebir veya tehditle suçun icra hareketlerine başladıktan sonra elinde olmayan nedenlerle malı alamadığı hallerde, yağma suçu teşebbüs derecesinde kalmış sayılır. Yağma suçunda almanın gerçekleşmesi hırsızlık suçunun aksine, failin malı egemenlik alanına sokmasına bağlı değildir. Madde gerekçesinde de açıklandığı üzere, yağma suçunun tamamlanabilmesi için kullanılan cebir veya tehdidin etkisiyle mağdur malı teslim etmeli veya alınmasına karşı koyamamalıdır. Malın teslim edilmesi veya alınması ise, suçun konusunu oluşturan mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesini, mağdurun bu eşya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hâle gelmesini ifade etmektedir. Başka bir anlatımla, cebir veya tehdidin etkisiyle mal teslim edildiğinde veya alındığında suç tamamlanmış sayılacaktır. Bu nedenle mağdurun malı alıp giderken yakalanması halinde suça teşebbüs değil, tamamlanmış suç söz konusu olacaktır. Yağma suçunun tamamlanması için malın zilyedinden alınması yeterlidir. (Nur Centel-Hamide Z.-Özlem Çakmut, Kişilere karşı İşlenen Suçlar, Cilt:1, 4. Baskı, Beta Yayınevi, Ankara 2017, s. 405-406)

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Suç tarihinde saat 23.15 sıralarında sokakta yürüyen ve cep telefonu ile görüşme yapan mağdurun arkasından gelen sanığın, mağdurun elindeki cep telefonunu çekip almaya çalıştığı, buna engel olmak için sanık ile mücadele etmeye başlayan ve bu esnada serçe parmağı kırılan mağdurun yere yığıldığı ve elindeki cep telefonunu düşürdüğü, sanığın cep telefonunu alıp kaçmaya başladığı, ayağa kalkan mağdurun sanığın peşinden koşup “Hırsız kaçıyor, kapkaççı” şeklinde bağırması üzerine, çevredeki vatandaşların da mağdur ile birlikte sanığı kovalamaya başladıkları, peşindekilerden kurtulmaya çalışan sanığın cep telefonunu yere atıp kaçmaya devam ettiği, ancak yüz elli metre sonra yakalandığı olayda; neticesi harekete bitişik bir suç olan yağmada, mağdurun zilyetliğine son verilmesi ve mal üzerindeki zilyetlikten doğan hakların kullanılmaz hâle getirilmesiyle söz konusu suçun tamamlanmış sayılacağı cihetle; elindeki telefonu vermek istemeyen mağdurun direncini kıran ve yere düşen telefonu alan sanığın tipe uygun bu hareketi ile yağma suçundaki malın alınması unsurunun gerçekleştiği ve mağdurun mal üzerindeki tasarruf olanağının ortadan kalktığı, diğer bir anlatımla sanığın suça konu telefonu herhangi bir dış engel ile karşılaşmadan alması ile suçun tamamlanmış olduğu, bu aşamadan sonra aldığı cep telefonu ile kaçmaya başlayan sanığın mağdur ve çevrede bulunan vatandaşlarca kesintisiz bir şekilde takip edildiği sırada elindeki telefonu yere atması ile yağma suçunun teşebbüs aşamasında kaldığından söz edilemeyeceği, zira hırsızlık suçundan farklı olarak yağma suçunda, failin mal üzerinde serbestçe kullanım imkânı sağlayacak şekilde fiili hakimiyet kurmasının aranmayacağından yağma suçunun tamamlandığı kabul edilmelidir.


Yargıtay Ceza Genel Kurulu - Karar: 2017/299

  • TCK 35
  • Suça teşebbüs halinde hapis cezasının alt ve üst sınırlar arasında belirlenmesi

Suça teşebbüste fail suçu tamamlamak amacıyla hareket etmesine karşın, elinde olmayan nedenlerden dolayı bunu gerçekleştirememekte, bu durumda kişiye tamamlanmış suça oranla daha az bir ceza verilmektedir.

5237 sayılı TCK’nın teşebbüsü düzenleyen 35. maddesinde; 765 sayılı TCK’nın aksine teşebbüs halinde cezanın belirlenmesi ile ilgili olarak “eksik teşebbüs - tam teşebbüs” ayrımına yer verilmemiş, adil ve eşit bir cezalandırma bakımından teşebbüs hareketinin meydana getirdiği zarar veya tehlikenin ağırlığının esas alınması öngörülmüştür.

Buna göre, suça teşebbüs durumunda hâkim, önce cezanın belirlenmesindeki ölçülere göre temel cezayı saptayacak, daha sonra bu konuya ilişkin hükümdeki sırayı takip ederek teşebbüs hükmünü uygulayacaktır. Bu hüküm uygulanırken de somut olayda ortaya çıkan zarar veya tehlikenin ağırlığı dikkate alınarak teşebbüse ilişkin hükümde belirtilen sınırlar arasında bir ceza tayin edilecektir.

Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanığın, cadde üzerinde müşterek çocukları ile birlikte yürüyen, ayrı yaşadığı katılan eşine saldırıp bıçakla, sol kalça bölgesine dört kez, sol göğüs bölgesine de 5. interkostal aralığa denk gelecek şekilde bir kez vurmak suretiyle katılanı öldürmeye teşebbüs ettiği olayda; sadece sol göğüs bölgesindeki hemotoraksa neden olan bir adet kesici delici alet yaralanmasının yaşamsal tehlikeye yol açması, kalça bölgesindeki dört adet yaralanmanın ise hiçbirinin kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir duruma neden olmayıp, her birinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olması karşısında, 13 yıldan 20 yıla kadar hapis cezası öngören 5237 sayılı TCK’nın 35. maddesinin uygulanması sırasında, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı birlikte dikkate alınarak alt ve üst sınırlar arasında makul bir ceza tayini yerine, en üst sınırdan 20 yıl hapis cezasına hükmedilmesinde isabet bulunmamaktadır.


Yargıtay Ceza Genel Kurulu - Karar: 2017/221

  • TCK 35
  • Nitelikli yağma suçuna teşebbüs

Olay öncesinde farklı zamanlarda mağdurun çalıştığı benzin istasyonuna gelip bedelini sonradan ödeyeceğini söyleyerek az miktarlarda aldığı akaryakıt bedellerinin bir kısmını sonradan ödeyen ve yakalandığında üzerinde 15 Lira bulunduğu tespit edilen sanığın, olay gecesi istasyona gelerek benzin almak istediğini söylediği, mağdurun, benzin parasını ödeyip ödemeyeceğini sorduğunda “hayır” şeklinde cevap verdiği, mağdurun benzin vermeyeceğini söylemesi üzerine sanığın “sen kimsin, buranın Allah’ı mısın, sen necisin?” dediği, mağdurun ise “ben buranın sorumlusuyum” şeklinde cevap verdiği, ardından sanığın “seni kim görevlendirdi?” diye sorduğu, mağdurun “belediye başkanı görevlendirdi” şeklinde cevap vermesi üzerine sanığın belinden çıkardığı tabancayı mağdurun önce bacaklarına, sonra da kafasına dayayarak söylediği “seni burada öldürürüm, mesain bitince sana soracağım, hesabını keseceğim” şeklindeki sözlerin yanında, olay yerinde bulunan tanık Fatih’in kovuşturma aşamasında alınan ifadelerine göre mağdura “ben benzini zorla alırım, seni vururum” şeklinde sözler de söylediği, alarma basarak ihbarda bulunmak isteyen tanığa silahı doğrultup engel olmaya çalıştığı ve sonrasında da benzin alamadan istasyondan ayrıldığı olayda; aşamalarda benzer ve birbirini tamamlar nitelikteki mağdur ve tanık anlatımlarına göre, sanığın diğer zamanlarda da benzinliğe gelip çevrede kendisi hakkında oluşmuş korkutucu intibayı kullanarak çalışanlardan bedelsiz olarak benzin istemesi, olayın cereyan tarzı gözetildiğinde tabanca çekmek suretiyle ortaya konan tehdidin ücret ödemeden benzin alma amacıyla yapılması, ayrıca mağdurun sanığı cezadan kurtarmak için ifadesini değiştirmesine rağmen olay yerinde bulunan tanık Fatih’in görgüye dayalı istikrarlı beyanlarında belirttiği tehdit içerikli sözlerin “bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya” yönelik olması ve sanığın elverişli araçlarla icrai hareketlere başladığı halde mağdur tarafından kendisine benzin verilmemesi ile tanığın ihbarda bulunmak amacıyla iş yerindeki alarma basmaya çalışmasından kaynaklanan engel hal sebebiyle olay yerinden ayrılması karşısında, eyleminin nitelikli yağma suçuna teşebbüsü oluşturduğunun kabulü gerekmektedir.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/5217 Karar: 2018/199 Tarih: 24.01.2018

  • TCK 35. Madde

  • Suça Teşebbüs

17/03/2006 olan suç tarihinin gerekçeli karar başlığında sehven 17/03/2005 olarak yazılması mahallinde düzeltilebilir yazım hatası olarak görülmüş; katılan Eskişehir Sulama Birliği yetkilisinin soruşturmada alınan beyanı ve kolluk görevlilerince düzenlenen tutanaklara göre olay yerinde iş makinesinin yanında ele geçen 25 litre mazottan daha fazla miktarda mazotun iş makinesinden çekildiği, 17/03/2006 tarihli olay yeri inceleme tutanağında ise mazot deposu alt kısmında yerde mazot ıslaklığının bulunduğunun tespit edilmesi karşısında, sanık ve suça sürüklenen çocuğun iş makinesinin deposundan mazot çalmaya çalışırken, suça konu yakıtın bir kısmının da yere dökülmesi sebebiyle katılanın tasarruf olanağının kaybolması sonucu eylemin tamamlandığının anlaşılması karşısında, eylemin teşebbüs aşamasında kaldığı belirtilerek 5237 sayılı TCK’nın 35. maddesi uygulanmak suretiyle sanık ve … hakkında eksik ceza tayin edilmesi aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Bozma üzerine yapılan duruşmaya, toplanan delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve takdirine göre temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle hükmün istem gibi ONANMASINA, 24/01/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/1802 Karar: 2017/3045 Tarih: 04.10.2017

  • TCK 35. Madde

  • Suça Teşebbüs

Sanık hakkında kurulan 16.04.2015 tarihli hüküm, 16.04.2015 tarihli dilekçeyle sanık müdafii tarafından temyiz edilmiş ise de; sanığın 10.09.2015, 28.01.2016 ve 25.08.2016 tarihli dilekçelerle hükmün onanmasını istediği, Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 05.02.2008 tarih ve 2008/1-9/15 Sayılı Kararı uyarınca, temyizden vazgeçme olarak kabul edildiğinden, sanık müdafiinin temyiz itirazının reddiyle, katılan vekilinin temyizi üzerine yapılan incelemede;

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın mağdura yönelik kasten öldürmeye teşebbüs suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin, takdire dair cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle değerlendirilip reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma nedenleri dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, katılan vekilinin; suçun tasarlanarak işlendiğine, haksız tahrik ve takdiri indirim hükümlerinin uygulanma yeri olmadığına yönelen ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

a- )Oluşa ve dosya kapsamına göre, sanığın mağduru hedef alıp sekiz kez bıçaklayarak mağduru; akciğer ve sağ böbrek yaralanması dolayısıyla yaşamını tehlikeye sokan bir duruma, sağ böbreğinin alınmasından dolayı ise duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine neden olacak derecede yaraladığı olayda; teşebbüs sebebiyle 9 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası öngören 5237 Sayılı TCK’nun 35. maddesiyle yapılan uygulama sırasında, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı birlikte gözetilerek üst sınıra yakın bir ceza tayini yerine yazılı şekilde 13 yıl hapis cezasına hükmolunması suretiyle eksik ceza tayini,

b- )Olaydan önce sanıkla mağdur arasında duygusal bir arkadaşlık olduğu, ancak; sanığın mağdura evlilik teklif etmesi ve mağdurun da reddetmesi üzerine günü aralarında tartışmalar yaşandığı, olay günü mağdurun çalıştığı otelin önüne gelen sanığın mağdurla konuşmak istediği, bir süre konuştuktan sonra mağdura önce tekme ile vurup yere düşürdüğü, daha sonra yanında getirdiği kuvvetli asitlerden hidroklorik asit ihtiva eden maddeyi çıkararak mağdurun üzerine dökmeye çalıştığı ancak isabet ettiremediği, mağdurun kaçması üzerine mağdureyi kovalayan sanığın bu kez yanında taşıdığı bıçağı çıkararak mağdureye birden fazla kez vurmak suretiyle hayati tehlike geçirecek ve organlardan birinin işlevinin yitirilmesine neden olacak şekilde yaraladığı olayda; mağdurdan sanığa yönelen ve haksız tahrik oluşturabilecek herhangi bir söz veya davranış bulunmadığı halde yazılı şekilde sanık hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanması suretiyle eksik ceza tayini,

c- )Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarih, 2014/140 esas ve 2015/85 Sayılı Kararı ile 53. maddesinin iptal edilen bölümlerinin değerlendirilmesi zorunluluğu,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş olup, katılan vekilinin temyiz itirazları bu sebeple yerinde görüldüğünden, hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi BOZULMASINA, 04.10.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/19408 Karar: 2017/7757 Tarih: 11.09.2017

  • TCK 35. Madde

  • Suça Teşebbüs

Dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;

1- ) Suça sürüklenen çocukların, ilgili işyerinden bir adet ceket ve bir adet eşofman altını aldıktan sonra baştan beri kendilerini izleyen polis ekibince suça konu giyim eşyasıyla birlikte kesintisiz takip sonucu yakalandıklarının anlaşılması karşısında, hırsızlık suçunun teşebbüs aşamasında kaldığı gözetilmeyerek, suça sürüklenen çocuklar hakkında 5237 Sayılı TCK’nın 35. madde hükümlerinin uygulanmaması,

2- ) Kolluk tutanağı içeriğine göre, suça sürüklenen çocukların 19.09.2009 tarihinde saat 23.45’te polislerce takip edilmeye başlandığının ve 20.09.2009 günü saat 02.30’da yakalandıklarının anlaşıldığı olayda, UYAP’tan alınan güneşin doğuş ve batış çizelgesine göre yaz saati uygulaması da dikkate alındığında, suç tarihinde gece vaktinin saat 19.08’de başlayıp ertesi gün saat 07.21’e kadar devam ettiğinin, bu suretle hırsızlık suçunun gece vakti işlendiğinin anlaşılması karşısında, suça sürüklenen çocuklar hakkında koşulları oluştuğu halde 5237 Sayılı TCK’nın 143. maddesinin uygulanmaması,

3- ) Suça sürüklenen çocukların suç tarihinde sabıkasız oldukları, suçun teşebbüs aşamasında kalması sebebiyle giderilmesi gerekli somut ( maddi ) bir zararın bulunmadığı, 5271 Sayılı CMK’nın 231. maddesinin 6. fıkras 6. fıkrasının ( b ) bendinde yer alan ölçütün değerlendirilmek suretiyle suça sürüklenen çocukların tekrar suç işlemeyeceği yolunda kanaate ulaşılarak tayin edilen cezaların ertelendiği, erteleme müessesesinden daha lehe olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının da anılan sebeplerle oluştuğu gözetilmeden, “daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum oldukları anlaşıldığından” şeklindeki yetersiz gerekçe ile suça sürüklenen çocuklar hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuklar müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı istem gibi BOZULMASINA, suça sürüklenen çocuklar hakkında bozma sonrası kurulacak hükümlerde 1412 Sayılı CMUK’nın 326/ son maddesinin gözetilmesine; 11.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/2916 Karar: 2017/9480 Tarih: 17.07.2017

  • TCK 35. Madde

  • Suça Teşebbüs

Hırsızlık suçundan sanığın, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 141/1, 62/1. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına dair Zonguldak 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 16.06.2016 tarihli ve 2016/317 Esas, 2016/405 Sayılı kararı aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığı’nca verilen 09.04.2017 tarih ve 94660652-105-67-2020-2017-Kyb sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 18.04.2017 tarih ve 2017/23935 Sayılı ihbarnamesiyle dairemize gönderilmekle okundu:

MEZKUR İHBARNAMEDE:

Dosya kapsamına göre,

1- )Sanığın, E…-E… İnşaata ait Üzülmez Bağlık şantiyesinde bulunan kabloları çalmak biçiminde gerçekleşen hırsızlık eyleminin, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 142/1-e maddesinde düzenlenen hırsızlık suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfının nitelendirilmesinde yanılgıya düşülerek, aynı Kanun’un 141. maddesi gereğince uygulama yapılmasında,

2- )Sanığın olay tarihinde, şantiyeden aldığı kabloları aracına yüklediği sırada ihbar üzerine gelen kolluk görevlileri tarafından yakalanması karşısında, eyleminin teşebbüs aşamasında kaldığı gözetilmeden, tayin olunan cezadan, 5237 Sayılı Kanun’un 35. maddesi gereğince indirim yapılmaması suretiyle fazla ceza tayin edilmesinde,

İsabet görülmediğinden 5271 Sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.

DOSYA İNCELENEREK GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

KARAR : Kanun yararına bozma talebine dayanılarak düzenlenen tebliğnamedeki bozma istemi incelenen dosya kapsamına nazaran yerinde görüldüğünden, Zonguldak 1. Asliye Ceza Mahkemesinden verilip kesinleşen 16.06.2016 gün ve 2016/317 Esas, 2016/405 Sayılı Kararın;

a- )Sanığın, ilgili İnşaat’a ait Şantiyesinde bulunan kabloları çalmak biçiminde gerçekleşen hırsızlık eyleminin 5237 Sayılı TCK’nın 142/1-e maddesinde düzenlenen suçu oluşturduğu, Zonguldak 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 16.06.2016 tarih ve 2016/317-405 E-K sayılı hükmünde suç vasfında yanılgıya düşülerek aynı Kanun’un 141. maddesi uyarınca uygulama yapılması,

b- )Sanığın olay tarihinde, şantiyeden aldığı kabloları aracına yüklediği sırada ihbar üzerine gelen kolluk görevlileri tarafından yakalanması karşısında, eyleminin teşebbüs aşamasında kaldığı, iddianamede sanık hakkında 35. maddesinin uygulanmasının istenildiği, sanığa CMK’nın 226/1-2. maddeleri uyarınca ek savunma hakkı tanınmadan sanık hakkında teşebbüs hükümleri uygulanmayarak savunma hakkının kısıtlanması, sanığa fazla ceza tayini,

Usul ve Kanuna aykırı bulunduğundan, hükmün 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrasının ( b ) bendi uyarınca aleyhe sonuç doğurmamak üzere BOZULMASINA,

SONUÇ : Sonraki işlemlerin mahkemesince yerine getirilmesine, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 17.07.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/6869 Karar: 2017/3035 Tarih: 01.06.2017

  • TCK 35. Madde

  • Suça Teşebbüs

İlk derece mahkemesince bozma üzerine verilen hükümler temyiz edilmekle, 28.06.2014 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren ve cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda değişiklik yapan 6545 Sayılı Kanun ile getirilen düzenlemeler de gözetilip dosya incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR : Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Sanık hakkında mağdureye yönelik ırza geçme suçundan dolayı 5252 Sayılı Kanun’un 9/3. maddesi gereğince suç tarihinde yürürlükte olan 765 Sayılı ile sonradan yürürlüğe giren 5237 Sayılı maddeleri karşılaştırılırken eylemin teşebbüs safhasında kalmasından dolayı 765 Sayılı TCK’nın 61. maddesinin tatbikinde azami had olan 2/3 oranında indirim yapıldığı halde buna karşılık gelen 5237 Sayılı TCK’nın 35/2. maddesi uyarınca azami oran olan 3/4 nispetinde indirim yapılarak buna göre lehe aleyhe kanun değerlendirmesi yapılması gerekirken, orantılılık ilkesine aykırı şekilde TCK’nın 35/2. maddesi gereğince 2/3 oranında indirim yapılıp buna göre 765 Sayılı TCK’nın lehe olduğu kabul edilerek hüküm kurulması,

Sanık hakkında reşit mağdureyi zorla kaçırıp alıkoyma eylemi sebebiyle hüküm kurulurken gerekçe gösterilmeksizin alt sınırdan uzaklaşılarak ceza tayin edilmesi ve hükmün gerekçe kısmında 5237 Sayılı TCK’nın 109/2. maddesindeki cezanın alt sınırı itibariyle 2 yıl hapis olarak temel cezanın belirlenip aynı Kanunun 109/3-a, 3-b. maddeleriyle bir kat arttırım yapılırken 4 yıl yerine 4 yıl 6 ay ceza tayin edilip lehe aleyhe kanun değerlendirmesi buna göre yapılarak çelişkiye düşülmesi suretiyle hüküm kurulması,

Dosya kapsamına göre sanığın, mağdureye yönelik kanıtlanan eyleminin suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 Sayılı TCK’nın 179/2-3. maddelerinde düzenlenen hürriyeti tahdit suçunu oluşturduğu gözetilerek, lehe Kanun değerlendirmesinin bu maddeler üzerinden yapılması gerekirken, suç vasfının tayininde yanılgıya düşülerek yapılan karşılaştırma neticesinde yazılı şekilde zorla kaçırıp alıkoyduğu reşit olmayan mağdureyi şehevi harekette bulunmadan kendiliğinden serbest bırakma suçundan hüküm kurulması,

SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin ceza miktarları itibariyle sanığın kazanılmış hakkı saklı kalmak kaydıyla hükümlerin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek 1412 Sayılı CMUK’nın 321, 326. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 01.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/13945 Karar: 2017/6850 Tarih: 23.05.2017

  • TCK 35. Madde

  • Suça Teşebbüs

1-) Sanık hakkında kurulan hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

6352 Sayılı Kanun’un 100. maddesiyle6352 Sayılı Kanun’un 100. maddesiyle değişik 5271 Sayılı CMK’nin 324/4. maddesi gereğince terkin tutarı altında kalan yargılama giderinin hazine üzerinde bırakılması gerektiği hususu, karar sonrası giderlerle gözetilerek infaz aşamasında mahkemesince değerlendirilebileceğinden bozma nedeni yapılmamıştır.

Yapılan yargılamaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, mahkemenin kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, gösterilen gerekçeye ve uygulamaya göre sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA,

2-) Sanığın mağdura yönelik eyleminden kurulan hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Sanık hakkında mağdura yönelik yaralama suçundan açılan kamu davası ile ilgili mahkemesince her zaman karar verilmesi mümkün görülmüştür.

Yerinde görülmeyen diğer itirazların reddine,ancak;

a-) Sanığın mağdura yönelik eyleminin tamamlandığı gözetilmeksizin, sanık hakkında 35. maddesi uyarınca teşebbüs hükmü uygulanarak eksik ceza tayin edilmesi,

b-) Sanığın güncel sabıka kaydında tekerrür oluşturan sabıkası bulunmadığı halde ve yine sabıka kaydında Denizli 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2010/165 Esas 2010/225 Karar sayılı ilamı bulunmamasına karşın mahkemece bu ilamın tekerrüre esas alınması,

c-) 6352 Sayılı Kanun’un 100. maddesiyle değişik 5271 Sayılı CMK’nin 324/4 maddesinin “Devlete ait yargılama giderlerinin 21.07.1953 tarihli ve 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 106. maddesindeki terkin edilmesi gereken tutarlardan az olması halinde, bu giderin Devlet Hazinesine yüklenmesine karar verilir” hükmü karşısında yargılama giderinin 20 TL’nin altında olduğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,

d-) Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih ve 2014/140 esas-2015/85 karar sayılı kararı ile 5237 Sayılı TCK’nin 53. maddesindeki bazı hükümlerin iptal edilmesi sebebiyle hak yoksunlukları yönünden sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı, 1412 Sayılı 326/ son maddesi gereğince kazanılmış hakları saklı kalmak kaydı ile 6723 Sayılı Kanun’un 33. maddesiyle değişik 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesiyle yürürlükte bulunan 1412 Sayılı 321. maddesi uyarınca isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 23.05.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/26055 Karar: 2017/2726 Tarih: 08.03.2017

  • TCK 35. Madde

  • Suça Teşebbüs

Sanıklar … ve … hakkında hırsızlık ve konut dokunulmazlığını bozma suçlarından verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karara karşı sanıklar müdafiinin kararı temyiz ettiğine dair dilekçe verdiği, dosya içeriğinden bu istemin itiraz talebi olarak kabul edilerek itirazın incelenmek üzere dosyanın 10. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildiği, 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 11.09.2013 tarih, 2013/655 D. İş sayılı kararı ile sanıklar müdafiinin itirazının reddine kesin olarak karar verildiği, bu karar sanık müdafiine tebliğ edilmemiş ise de mahallinde eksikliğin giderilmesi mümkün görülmüş, buna göre temyizin kapsamının, sanık … hakkında kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik olduğu belirlenerek yapılan incelemede;

Sanığın hırsızlık amacıyla müştekinin evinin eklentisi niteliğinde olan apartman boşluğuna girmesi ile konut dokunulmazlığının ihlali suçunun tamamlandığı gözetilmeden, teşebbüs aşamasında kaldığı kabul edilerek sanık hakkında TCK’nın 35. maddesi uyarınca indirim yapılması ve konut dokunulmazlığını bozma suçunun birden fazla kişi tarafından birlikte işlendiğinin anlaşılması karşısında TCK’nın 119/1-c maddesi gereğince uygulama yapılması gerektiğinin gözetilmemesi aleyhe temyiz olmadığından bozma sebebi yapılmamış, 5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptaline dair Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarihinde yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 Sayılı kararı da nazara alınarak bu maddede öngörülen hak yoksunluklarının uygulanmasının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.

SONUÇ : Yapılan duruşmaya, toplanan delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve takdirine göre temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle hükümlerin istem gibi ONANMASINA, 08.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/12433 Karar: 2017/1658 Tarih: 22.02.2017

  • TCK 35. Madde

  • Suça Teşebbüs

1-)Sanık … ve suça sürüklenen çocuk … hakkında mala zarar verme suçlarından kurulan hükümlerin incelenmesinde;

5271 Sayılı CMK’nın 225/1. maddesinde5271 Sayılı CMK’nın 225/1. maddesinde öngörülen düzenlemeye göre, hükmün ancak iddianamede unsurları gösterilen suça dair fiil ve fail hakkında verilebileceği, 16.11.2011 tarihli iddianamedeki anlatım ve nitelendirmeye göre ve suça sürüklenen çocuk … ve sanık … hakkında katılanlar … ve …‘a karşı mala zarar verme suçundan 5271 Sayılı CMK’nın 170. maddesine uygun olarak açılmış bir dava bulunmadığı halde, hükmün konusunun iddianamede gösterilen eylemle sınırlı olduğu gözetilmeden davaya konu dışına çıkılıp suça sürüklenen çocuğun hükümlülüğüne karar verilmesi suretiyle 5271 Sayılı CMK’nın 225/1 maddesine aykırı davranılması sebebiyle mahallinde kanun yararına bozma yoluna gidilmesi olanaklı görülmüştür.

14.04.2011 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren 6217 Sayılı Kanun’un 26. maddesiyle 5320 Sayılı Kanuna eklenen ek 2. madde uyarınca doğrudan verilen 3.000. TL’ye kadar olan adli para cezalarından ibaret mahkumiyet hükümleri kesin olup, mala zarar verme suçundan dolayı sanık … hakkında tayin edilen 2.000 TL adli parası ve suça sürüklenen çocuk … hakkında tayin edilen 1.320 TL adli para cezasına dair hükmün cezanın türü ve miktarı itibariyle temyizi mümkün bulunmadığından, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi aracılığı ile 1412 Sayılı 317. maddesi gereğince sanık … ve müdafiinin suça sürüklenen çocuk … müdafiinin temyiz talebinin tebliğnameye uygun olarak REDDİNE,

2-)Suça sürüklenen çocuk … hakkında katılan …‘a karşı hırsızlığa teşebbüs suçundan kurulan hükmün incelenmesinde,

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre, suça sürüklenen çocuk … müdafiinin temyiz talebi yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, usul ve yasaya uygun bulunan hükmün tebliğnameye uygun olarak ONANMASINA,

3-)Sanık … hakkında katılan …‘a karşı hırsızlığa teşebbüs suçundan kurulan hükümlerin incelenmesinde,

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçun sanık tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün 2014/140 esas 2015/85 karar sayılı, 24.11.2015 tarihli resmi gazetede yayınlanan kısmi iptal kararı uyarınca TCK’nın 53. maddesinin 1. fıkra 1. fıkra ( b ) bendinde düzenlenen seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasi hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına’’ hükmünün iptal edilmesi sebebiyle uygulanamayacağının gözetilmesi zorunluluğu,

Bozmayı gerektirmiş sanık … ve müdafiinin temyiz itirazı bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün açıklanan sebeple BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılamaya yapılmasını gerektirmediğinden 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 Sayılı 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak hüküm fıkrasından 53/1. maddesinin uygulanmasına dair bölümden (b) bendinin çıkartılması suretiyle, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

4-)Sanık … ve suça sürüklenen çocuk … hakkında katılan … dışındaki diğer mağdurlara yönelik hırsızlık ve tüm mağdurlara yönelik işyeri dokunulmazlığının ihlali suçlarından kurulan hükümlerin incelenmesinde,

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçun sanık tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1-)Denetime imkan sağlanması ve 5275 Sayılı Kanun’un 99/1.maddesi gereğince infazda karışıklığa neden olunmaması için, her bir katılan ve mağdura karşı ayrı ayrı uygulama yapılması gerekirken, 5271 Sayılı CMK’nın 232.maddesine aykırı olarak yazılı biçimde hüküm kurulması,

2-) Sanık … hakkında, katılan … dışındakilere karşı karşı hırsızlık ve tüm işyeri dokunulmazlığının ihlali suçlarında sanık isminin … olarak gösterilmesi suretiyle karışıklığa neden olunması,

3-)Müşteki …‘un beyanına göre kapısı zorlanmış ancak dükkana girilmemiş olduğu anlaşıldığından TCK’nın 35. maddesiyle uygulama yapılması gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması,

4-)İşyeri dokunulmazlığının ihlali suçlarında hem TCK’nın 116/2. maddesi hem de TCK’nın 116/4. maddesi ayrı ayrı uygulanmak suretiyle karışıklığa neden olunması,

5-)Suça sürüklenen çocuk …‘in cezalandırılmasına karar verildiğine göre, hakkında ayrıca 5395 Sayılı ÇKK’nın 11/1. maddesine aykırı olarak 5/1-a.maddesindeki tedbirin uygulanmasına karar verilmesi,

6-)Suça sürüklenen çocuk … şüphe üzerine yakalandığında, hırsızlığa konu malları sakladığı yeri göstermek suretiyle bir kısmına el konulduğu, katılan … tüm malının iade edildiğini bildirildiği halde sanık ve suça sürüklenen çocuk hakkında hırsızlık suçunda TCK’nın 168/1. maddesi uygulanmaması,

7-)Müşteki …‘a karşı çalınan malzemelerinden masatın iade edilmesi karşısında TCK’nın 168/1-4. maddesinin uygulanma şartlarının araştırılıp tartışılmaması,

8-)Müşteki … ve …‘ya karşı yapıan eylemde …‘in 3035 TL madeni parasının çalınması ve …‘nın 15 TL bozuk parasının çalınması karşısında suçun işleniş şekli ve özellikleri itibariyle ceza vermekten vazgeçilemeyecek ise de, hırsızlık konusunu oluşturan malın değerinin az olması sebebiyle TCK’nın 145. maddesi gereğince verilen cezadan belirlenecek oranda indirim yapılması gerektiğinin gözetilmemesi,

9-)Suça sürüklenen çocuk …‘in yer göstermesine göre rus pazarında poşetler içerisinde ele geçen malzemeler arasında kavurma, balık konservesi vs bulunmasına göre müşteki …‘nin işyerinden bu tür malzemelerin çalındığının iddia edilmesine göre elde edilen malzemelerden müşteki …‘ye ait malzeme bulunup bulunmadığının teslim edilip edilmediği zararının kısmen giderilip giderilmediğinin tespit edilerek zararı kısmen karşılanmış ise müşteki …‘nin cezada indirimi kabul edip etmediğinin (TCK’nın 168 /1-4. maddesinin) araştırılmaması, buna göre sanığın ve suça sürüklenen çocuk …‘in hukuki durumunun değerlendirilmemesi,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık … ve müdafii, suça sürüklenen çocuk … müdafiinin temyiz nedeni bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan sebeple tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, 22.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/11133 Karar: 2017/914 Tarih: 09.02.2017

  • TCK 35. Madde

  • Suça Teşebbüs

2863 Sayılı Kanuna aykırılık suçundan sanıklar … ve … hakkında tesis edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar, sanıklar … ve …‘nun mahkumiyetlerine dair hüküm ile mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz talebinin reddine dair ek karar, katılan vekili, sanıklar … ve … tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR : 1- ) Sanıklar … ve … hakkında tesis edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına dair temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının 5271 Sayılı CMK’nın 231 /12. maddesi uyarınca itiraz kanun yoluna tabi bulunduğu, 264. maddesi uyarınca kabul edilebilir bir başvuruda mercide yanılmanın başvuranın hakkını ortadan kaldırmayacağı nazara alınarak, katılan vekilinin temyiz isteminin, itiraz mahiyetinde değerlendirilmesi suretiyle CMK’nın 264/2. maddesi uyarınca gereği mercince yapılmak üzere dosyanın incelenmeksizin mahkemesine iadesinin temini için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,

2- ) Sanıklar … ve …‘nun mahkumiyetlerine yönelik temyiz talebinin reddine dair ek karara dair temyiz itirazlarının incelenmesinde:

2863 Sayılı Kanun’un 74/2,2863 Sayılı Kanun’un 74/2, TCK’nın 35,, 62,, 50/1-a,, 52/2. maddeleri gereğince verilen mahkumiyet hükmüne yönelik sanıkların temyiz isteminin reddine dair Kadınhanı Asliye Ceza Mahkemesi’nin 05.05.2013 gün ve 2014/383 Esas, 2015/31 Karar sayılı ek kararında herhangi bir isabetsizlik bulunmadığından, verilen ret kararının isteme uygun olarak ONANMASINA,

3- ) Katılan vekilinin, sanıklar … ve …‘nun mahkumiyetlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;

Olay günü kaçak kazı yapıldığı yönünde ihbar alan kolluk kuvvetlerinin saat 12:20 sıralarında … Mahallesi, … mevkiine geldiklerinde, sanıkları 1,5 metre derinliğinde kaçak kazı yaptıkları sırada suçüstü yakaladıkları ve sanıkların aşamalarda atılı suçlamayı ikrar ettikleri anlaşılmakla,

Sanıklar tarafından gerçekleştirilen eylemin, 5728 Sayılı Kanun ile değişik 2863 Sayılı Kanun’un 74/1. maddesinde düzenlenen “kültür varlıkları bulmak amacıyla izinsiz kazı yapma” suçunu oluşturduğu, aynı Kanunun 74/2. maddesinde düzenlenen “izinsiz define araştırma” suçunun oluşabilmesi için sanıkların, sit alanı ya da korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı niteliğini haiz yerde, kazı eylemi olmaksızın yüzeysel faaliyetler ile araştırma yapmış olmalarının gerektiği, anılan suçları birbirinden ayırmada esas alınacak kriterin, kazı fiilinin gerçekleşip gerçekleşmediği hususunun olduğu, bu itibarla, davaya konu yerde arkeolog ve üniversitelerin sanat tarihi bölümlerinde görevli öğretim üyelerinin de yer aldığı tarafsız bilirkişi heyeti marifetiyle keşif yapılarak, kazı yapılan yerin sit alanı ya da 2863 Sayılı Kanun’un 6. maddesi kapsamında kaldığının tespiti halinde 74/1. madde gereğince temel ceza tayin edilmesi; sit alanında ya da 2863 Sayılı Kanun’un 6. maddesi kapsamında bir yer olmadığının belirlenmesi durumunda ise, 74/1-2. cümle gereğince temel cezada indirim yapılması, davaya konu kazının, ülkemizde tarımsal amaçlı faaliyet için öngörülen 40 cm’lik derinliği aştığı, bu sebeple eylemin teşebbüs aşamasında kalmayıp, tamamlanmış olduğu da gözetilerek TCK’nın 35/2. maddesi uyarınca indirim yapılmaması gerektiği gözetilmeksizin, hatalı nitelendirme ile yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi,

Kabule göre de;

Kendisini vekil ile temsil ettiren katılan kurum lehine karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı olup, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8 . maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 09.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 20. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/2939 Karar: 2017/562 Tarih: 19.01.2017

  • TCK 35. Madde

  • Suça Teşebbüs

Temyiz incelemesi; sanıklar ve müdafilerinin süresinde duruşmalı inceleme istemi üzerine duruşmalı olarak; sanık müdafiinin temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına dair isteğinin süresinden sonra yapıldığı anlaşılmakla, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1, 1412 Sayılı CMUK’nın 318 ve CMK’nın 299. maddeleri uyarınca reddine karar verilerek, duruşmasız olarak yapılmıştır.

1-)Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün incelenmesinde;

Bozmaya uyulduğu, yargılama sürecindeki işlemlerin yasaya uygun olarak yapıldığı, delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdani kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eyleme uyan suç tipi ile eleştiri ve aşağıda belirtilen dışında yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından, yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Sanıkta ele geçen 6.600 Euro paranın uyuşturucu madde ticaretinden elde edildiğine dair kuşku sınırlarını aşan, yeterli ve kesin delil bulunmadığı gözetilmeden, sanığa iadesi yerine, TCK’nın 55. maddesi uyarınca müsaderesine karar verilmesi,

Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları ve duruşmadaki sözlü savunmaları bu sebeple yerinde görülmüş olduğundan, hükmün BOZULMASINA; ancak bu durumların yeniden yargılama yapılmaksızın CMUK’nın 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasının “5”nolu bendinin 2. paragrafı hükümden çıkarılarak yerine, “Adli emanetin 2014/141 sırasında kayıtlı bulunan ve sanıkta ele geçirilen 6.600 Euro paranın, uyuşturucu madde ticaretinden elde edildiğine dair kuşku sınırlarını aşan, yeterli ve kesin delil bulunmadığından, sanık …‘ye iadesine, “ ibaresinin yazılması suretiyle resen de temyize tabi olan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

2-)Sanıklar hakkında kurulan mahkûmiyet hükümlerinin incelenmesinde:

Bozmaya uyulduğu, yargılama sürecindeki işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemin sanıklar tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı anlaşıldığından; diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

a-)Sanıkların aşamalardaki savunmaları, iletişim tespit çözüm tutanaklarındaki telefon görüşmeleri, olay tutanağı ve fiziki takip tutanakları birlikte değerlendirildiğinde, sanıkların, diğer sanığın uyuşturucu maddenin yurt dışından ilgiliye getirilmesi eylemine iştirak ettiklerine dair somut bir delil bulunmadığı, sabit olan eylemlerinin, sanık tarafından yurtdışından ilgiliye getirilecek uyuşturucu maddelerin teslim alınmasına dair olup, sanığın, …sınırları içerisinde yurtdışından getirdiği suça konu kokain ile birlikte yakalanması üzerine sanıkların, uyuşturucu maddeyi teslim alamadıkları ve dolayısı ile icra hareketlerini ellerinde olmayan sebeple tamamlayamadıkları anlaşılmakla; sanıkların, eylemlerinin TCK’nın 188/3,4, 35. maddeleri uyarınca “uyuşturucu madde ticareti yapma” suçuna teşebbüs niteliğini taşıdığı gözetilmeden, yazılı şekilde “uyuşturucu madde ithal etme” suçundan mahkûmiyetlerine karar verilmesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı, sanıklar müdafilerinin temyiz itirazları ve duruşmadaki sözlü savunmaları bu sebeple yerinde görülmüş olduğundan, resen de temyize tabi olan hükümlerin BOZULMASINA, CMUK’nın 326/ son maddesi uyarınca sanıkların kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, 19.01.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/11411 Karar: 2017/107 Tarih: 11.01.2017

  • TCK 35. Madde

  • Suça Teşebbüs

Kasten yaralama, hakaret, tehdit ve eşe karşı basit cinsel saldırıya teşebbüs suçlarından sanık hakkında yapılan yargılama sırasında, sanığa atılı suçun 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 102/2. maddesi kapsamında nitelikli cinsel saldırıya teşebbüs suçunu oluşturduğu, bu suçla ilgili delilleri değerlendirme ve takdir görevinin üst dereceli ağır ceza mahkemesine ait olduğundan bahisle mahkemenin görevsizliğine, dosyanın Osmaniye Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine dair Osmaniye 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 26.05.2016 tarihli ve 2015/673 esas, 2016/372 Sayılı kararına yönelik itirazın kabulüyle görevsizlik kararının kaldırılmasına dair Osmaniye 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 26.08.2016 tarihli ve 2016/576 değişik iş sayılı kararının;

Dosya kapsamına göre, Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 30.09.2015 tarihli iddianamede sanığın 5237 Sayılı Kanun’un 102/2. maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı, sanığın eşi olan müştekiyi cinsel ilişkiye girmek istememesi üzerine darp ederek cinsel ilişkiye zorlaması, müştekinin direnmesi üzerine amacına ulaşamaması şeklindeki eyleminin, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 102/2, 35. maddeleri kapsamında nitelikli cinsel saldırıya teşebbüs suçunu oluşturup oluşturmayacağına dair delillerin takdirinin üst dereceli olan ağır ceza mahkemesine ait olduğu gözetilmeden, itirazın reddi yerine, yazılı şekilde kabulüne karar verilerek görevsizlik kararının kaldırılmasında isabet görülmediğinden bahisle 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli, 29.11.2016 gün ve 94660652-105-80-12667-2016-Kyb sayılı Kanun yararına bozmaya atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan tebliğname ile Daireye ihbar ve dava evrakı ile birlikte tevdii kılınmakla gereği düşünüldü:

KARAR ve SONUÇ : Kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname münderecatı yerinde görüldüğünden talebin kabulüyle Osmaniye 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 26.08.2016 tarihli ve 2016/576 Değişik İş sayılı Kararın CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma sebebine nazaran müteakip işlemlerin merciince yapılmasına, dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na TEVDİİNE, 11.01.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/11798 Karar: 2016/9512 Tarih: 14.12.2016

  • TCK 35. Madde

  • Suça Teşebbüs

Mağdur …‘ün suç tarihinde kiralamış olduğu araçla, yanında bulunan ve arkadaşları olan … ve … ile birlikte gezdikleri sırada arkalarından gelen ve onları takip eden bir aracın kendilerine sürekli olarak sellektör yapması üzerine durduğu, arkadaki araçta bulunan ve mağdurun kullandığı aracın içerisinde bulunan … ile önceye dayalı husumeti olduğu anlaşılan sanık …‘ın, mağdurun kullandığı aracın yanına gelerek aracın kontak anahtarını aldığı, mağdur …‘nın anahtarın alınmasına karşı çıkması üzerine sanığın, elinde bulunan ve TCK’nın 6. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının f-4 alt bendi gereğince silahtan sayılan bira şişesini mağdur …‘nın kafasına vurduğu, bu olay sebebi ile mağdur …‘nın 08.03.2012 tarihli rapor gereği künt travmaya bağlı olarak basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde yaralandığı, bu sırada kırılan şişeden dolayı sanığın da elinden yaralandığı, bunun üzerine birlikte tedavi amacıyla sanığın yönetimindeki araçla hastaneye gittikleri, mağdur …‘nın hastanenin acil servisine gittiği, sanığın ise … isimli kişi ile birlikte araçta beklediği, hastane polisi olarak görev yapan katılan …‘nun mağdura nasıl yaralandığını sorduğu, mağdurun da sanığın başına vurduğunu ve aracına zorla binip kaçtığını beyan etmesi üzerine, katılan A.’nın acil servis önünde sürücü koltuğunda bekleyen sanığın yanına yaklaştığı ve hakkında şikayet olduğunu belirtip, araçtan inmesini istediği, sanığın bunun üzerine aracın açık olan ön camını kapatıp kaçmaya kalkıştığı, katılan …‘nın da sanığı tutmak amacıyla ellerini açık olan camdan içeri soktuğu, sanığın katılanın kendisine yönelik müdahalesini önlemek için aracın camını kapatması üzerine, katılanın kollarının kapının çerçevesi ile camının arasına sıkıştığı, katılan bu halde iken sanığın aracı hızla sürmesi sebebiyle katılanın sürüklendiği, sonrasında camdan ellerini kurtararak yere düştüğü ve … Devlet Hastanesi tarafından düzenlenen 08.03.2012 tarihli rapora göre, sağ el 3. ve 4. parmaklarda distal falans kırığı olacak şekilde ve basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek nitelikte yaralandığı, mevcut yaralanmasının hayat fonksiyonlarını 1. derecede (hafif) etkileyecek nitelikte olduğu, bu şekilde araç ile hızla yoluna devam eden sanığın hastane çıkış kapısına geldiğinde durumu gören ve hastanede özel güvenlik görevlisi olarak görev yapan mağdurlar …, … ve …‘ın çıkış kapısını kapattıkları, sanığın araç camından mağdurlara yönelik “Üzerimde silah var, kapıyı açın, sizi vururum” diyerek tehdit içeren sözler söylemesi üzerine mağdur güvenlikçilerin çekindikleri, sanığın da araçla kapıya vurmak suretiyle dışarıya çıkıp hastaneden kaçtığı iddia edilen olayda;

1-) Görevi yaptırmamak için direnme, kasten yaralama ve neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçlarından kurulan hükümlerin incelenmesinde;

Sanığın, mağdur …‘e karşı eyleminin silahla kasten basit nitelikte yaralama, katılan … ve mağdurlar …, … ve …‘a yönelik eyleminin zincirleme şekilde görevi yaptırmamak için direnme, ayrıca sanığın katılan …‘ya karşı eyleminin neticesi sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama suçlarını oluşturduğunu takdir eden mahkemenin kabul ve uygulamasında bir isabetsizlik görülmemiştir.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre; sanık müdafiinin, sanığın suç kastı bulunmadığına, alt sınırdan uzaklaşılarak ceza verilmesinin ve lehe hükümlerin uygulanmamasının gerekçesinin yetersiz ve yasal olmadığına dair temyiz itirazlarının reddiyle, hükümlerin ONANMASINA,

2-) Kamu malına zarar verme suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre; katılan vekilinin, kamu malına zarar verme suçunun tamamlanmış olmasına rağmen teşebbüs aşamsında kaldığından bahisle cezada indirim yapılmasının hukuka aykırı olduğuna; sanık müdafiinin ise, sanığın suç kastı bulunmadığına, alt sınırdan uzaklaşılarak ceza verilmesinin ve lehe hükümlerin uygulanmamasının gerekçesinin yetersiz ve yasal olmadığına dair temyiz itirazlarının reddine; ancak,

Görevli polis memurları tarafından tanzim edilen 07.03.2012 tarihli olay yeri görgü tespit tutanağına göre, hastane bahçesinin giriş kısmında bulunan sürgülü demir kapı üzerinde yapılan incelemede, … plakalı aracın çarpması neticesi yaklaşık 7 m uzunluğundaki kapının orta yerinden dışa doğru 30 cm eğildiğinin, orta bölmeye gelen yerde 5 cm kırık olduğunun belirlenmiş olması, suç tarihinde … Devlet Hastanesi’nde özel güvenlik görevlisi olarak görev yapan …, … ve … tarafından tanzim edilen 08.03.2012 tarihli olay bildirim tutanağında da, sanığın araçla kapıyı kırarak çıkış yaptığının tespit edilmiş olması, isimleri geçen özel güvenlik görevlilerinin mağdur sıfatıyla verdikleri ifadelerinde de sanığın kapıyı kırdığını beyan etmeleri, … Devlet Hastanesi’nin 18.02.2013 tarihli cevabi yazısı ekinde bulunan 15.02.2013 tarihli tutanağa göre, söz konusu olayın, hastanenin ana giriş kapısının motor ve mekanik aksamlarının dağılmasına, profillerinin eğilmesine dolayısıyla kapının açılıp kapanmaz ve kullanılamaz hale gelmesine sebep olduğunun, kapıdaki hasarın hastane personeli tarafından demirler düzeltilerek tamir edilmeye çalışıldığının ve kapının manuel olarak elle çalıştırılabilecek düzeye getirildiğinin bildirilmiş olması karşısında, sanığa atılı kamu malına zarar verme suçunun tamamlanmış olduğunun anlaşılmasına rağmen, eylemin teşebbüs aşamasında kaldığından bahisle, hükmolunan temel cezadan TCK’nın 35/1-2. maddesi gereğince ¾ oranında indirim yapılması suretiyle eksik ceza tayini,

SONUÇ : Kanuna aykırı olup, hükmün bu sebeple 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 14.12.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/6792 Karar: 2016/8632 Tarih: 13.12.2016

  • TCK 35. Madde

  • Suça Teşebbüs

Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesi ile özel yetkili 12. Ağır Ceza Mahkemesi arasında meydana gelen olumsuz görev uyuşmazlığının çözümlenmesi sağlanmadan Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nce kovuşturmanın sürdürülmesi yasaya aykırı ise de, 6526 sayılı Kanun ile 3713 sayılı Kanun’a eklenen 4. fıkrası karşısında bu aykırılık sonuca etkili görülmediğinden, tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.

Haklarında 17.09.2009 tarihli iddianameyle kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan dava açılan …, …, … ve … ile ilgili olarak zamanaşımı süresince işlem yapılması mümkün görülmüştür.

1- Sanıklar hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kurulan hükümlere yönelik temyiz incelemesinde;

Yapılan yargılama sonunda aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeleri kararda tartışılıp sanıkların suçunun sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde aşağıdaki hususlar dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanıklar müdafilerinin yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Sanık …‘ın, suça konu uyuşturucu maddeyi … İli’nden getiren diğer sanık …‘yı, sanık … ve dava dosyası tefrik edilen …‘in isteği doğrultusunda karşılamak üzere beklerken kullandığı ticari takside yakalanması şeklinde gerçekleşen olayda, sanık …‘ın suça asli fail olarak katıldığı halde hakkında TCK’nın 35. maddesi uygulanarak eksik ceza tayini aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Sanık … hakkında hükmolunan cezadan TCK’nın 35/2. maddesi uyarınca yarı oranında indirim yapılırken hesap hatası sonucu cezasının “2 yıl 6 ay hapis ve 15 gün adli para cezası” yerine “2 yıl 1 ay hapis ve 12 gün adli para cezası” olarak yazılması,

Adli sicil kaydına göre başkaca tekerrüre esas nitelikte sabıka kaydı bulunmayan sanık …‘un tekerrüre esas alınan mahkumiyetinin, TCK’nın 191 /1, 62. maddeleri gereğince kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan verilen 3300 TL adli para cezasına ilişkin olup, 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun ile değişik TCK’nın 191. maddesi ile aynı Kanun’la 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 7/2. maddesi uyarınca koşulları oluştuğu takdirde “davanın düşmesi” ve “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” seçeneklerine de yer verilmesi nedeniyle, lehe olan bu düzenleme ve TCK’nın 7/2. maddesi uyarınca sözü edilen hükümlülüğün tekerrüre esas alınamayacağının kabulünde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş olup hükümlerin bu nedenlerle BOZULMASINA, bu hususların yeniden yargılama yapılmaksızın CMUK’nın 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, sanık … hakkında TCK’nın 35/2. maddesi uygulamasına ilişkin hüküm fıkrasında yer alan “2 yıl 1 ay hapis ve 12 gün” ibaresinin çıkartılarak yerine “2 yıl 6 ay hapis ve 15 gün” yazılmak suretiyle; sanık … ile ilgili hüküm fıkrasından tekerrür hükümlerinin uygulanmasına ilişkin bölümün çıkartılması suretiyle diğer yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

2- Sanıklar …, …, …, … ve … hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan kurulan hükümlere yönelik temyize gelince;

Mevcut belge ve deliller, hükümden sonra 28.06.2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun’un 68. maddesi ile değiştirilen TCK’nın 191. maddesinin 5. fıkras 5. fıkrası ve aynı Kanun’un 85. maddesi ile eklenen 5320 sayılı Kanun’un geçici 7. maddesinin, olaya tatbik kabiliyeti bulunup bulunmadığının tespiti açısından yeterli görülmediğinden, öncelikle sanıklar hakkında kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde bulundurma suçundan dolayı başka davalar olup olmadığı, varsa sanıkların bu suçu diğer davalara konu olan suç nedeniyle verilen tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbirinin infazı sırasında işleyip işlemedikleri belirlendikten sonra;

a ) Sanıklar bu suçları, daha önce işledikleri suçlardan dolayı yapılan kovuşturma aşamasında hükmolunan tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbirinin infazı sırasında işlemiş iseler, 6545 sayılı Kanun’un 68. maddesi ile değiştirilen TCK’nın 191. maddesinin 5. fıkras 5. fıkrasında öngörülen “Erteleme süresi zarfında kişinin kullanmak için tekrar uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alması, kabul etmesi veya bulundurması ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanması, dördüncü fıkra uyarınca ihlâl nedeni sayılır ve ayrı bir soruşturma ve kovuşturma konusu yapılmaz” hükmü uyarınca, ikinci suçtan açılan bu davanın kovuşturma şartının ortadan kalkması nedeniyle, CMK’nın 223. maddesinin 8. fıkras 8. fıkrası uyarınca “davanın düşmesine”

b ) Sanıklar hakkında aynı suçtan açılmış başka davalar yoksa veya sanıklar bu suçları daha önce işledikleri suçlardan dolayı verilen tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbirinin infazı sırasında işlemiş değil iseler, bu suçlar nedeniyle tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbiri uygulanmamış olan sanıklar hakkında, hükümden sonra 28.06.2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun’un 68. maddesi ile değiştirilen TCK’nın 191. maddesi ve aynı Kanun’un 85. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 7. maddenin 2. fıkras 2. fıkrası uyarınca, 191. madde hükümleri çerçevesinde “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına”,

c ) Sanıklar hakkında aynı suçtan açılmış başka davalar yoksa veya sanıklar bu suçları daha önce işledikleri suçlardan dolayı verilen tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbirinin infazı sırasında işlemiş değil iseler, bu suçlar nedeniyle tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbiri uygulandıktan sonra, yükümlülüklerini ihlal ettikleri iddia edilen sanıklar hakkında, 6545 sayılı Kanun’un 85. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 7. maddenin 3. fıkras 3. fıkrası uyarınca, yargılamaya devam olunarak, suç tarihi itibariyle, TCK’nın 191. maddesi çerçevesinde bir karar verilmesinde zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar müdafilerinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin hükümlerin BOZULMASINA, 13.12.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/5000 Karar: 2016/4854 Tarih: 20.09.2016

  • TCK 35. Madde

  • Suça Teşebbüs

1-)Sanıklar hakkında, silahlı terör örgütüne üye olma ve göçmen kaçaklığı suçlarından kurulan beraat hükümlerinin yapılan temyiz incelemesinde;

Yapılan yargılama sonunda yüklenen suçların sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmadığı gerekçe gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan Cumhuriyet savcısının yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle beraate dair hükümlerin ONANMASINA,

2-)Sanıkhakkında silahlı terör örgütüne yardım etme ve göçmen kaçaklığı suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerinin yapılan temyiz incelemesinde;

a-)DAİŞ terör örgütüne katılma kararı vererek temyiz dışı sanıkları doğrudan örgütün kampına götüreceğine dair kesin delil bulunmayan örgütle hiyerarşik bağı da tesbit edilemeyen ve şahısları yurtdışına çıkarmak isterken takip yapan kolluk görevlileri tarafından yakalanan sanığın eyleminin silahlı terör örgütüne yardım etme suçuna teşebbüs aşamasında kalacağı gözetilmeden, tayin olunan cezadan, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 35. maddesi gereğince indirim yapılmaması suretiyle fazla ceza tayin edilmesi,

b-)Temyiz dışı sanıkları yurtdışına göndermesi karşılığında doğrudan doğruya veya dolaylı olarak maddi bir yarar amaçladığı ispatlanamayan sanığın unsurları itibariyle oluşmayan göçmen kaçakçılığı suçundan beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,

3-)Kabul ve uygulamaya göre de;

a-)Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E. 2015/85 Sayılı iptal kararı ile TCK’nın 53. maddesindeki bazı düzenlemelerin iptal edilmiş olması sebebiyle bu karar doğrultusunda hüküm kurulmasında zorunluluk bulunması,

b-)Seçenek yaptırım olan adli para cezalarının yerine getirilmemesi halinde 6545 Sayılı Kanunla değişik 5275 Sayılı Kanun’un 106/3. maddesi uyarınca infaz aşamasında re’sen uygulama yapılabileceği nazara alındığından hüküm fıkrasında TCK’nın 52/4. maddesi gereğince ihtarat yapılması,

c-)Silahlı terör örgütüne yardım suçundan mahkumiyetine hükmolunan sanığın cezasının 3713 Sayılı Kanun’un 17. maddesi uyarınca 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 107. maddesinin dördüncü fıkrası ile 108. maddesi hükümlerine göre infaz edileceği gözetilmeden, sadece örgüt mensubu suçlular hakkında uygulama imkanı bulunan TCK’nın 58 /9. maddesinin örgüt mensubu olmayan sanık bakımından tatbikine karar verilmesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık ve sanık müdafiinin temyiz itirazları bu sebeple yerinde görüldüğünden hükümlerin bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 20.09.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/1868 Karar: 2016/6447 Tarih: 12.04.2016

  • TCK 35. Madde

  • Suça Teşebbüs

I-)…‘nın temyiz istemi yönünden yapılan incelemede;

… Devlet Hastanesi’ni, Sağlık Bakanlığı temsil ettiğinden katılan sıfatını kazanmayan … vekilinin kararı temyiz etme hakkı bulunmadığından temyiz isteminin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 Sayılı 317. maddesi uyarınca tebliğnameye aykırı olarak REDDİNE,

II-)Sanıklar … ve … hakkında 17.03.2010-18.03.2010- 17.05.2010-18.05.2010 tarihlerinde kamu kurum ve kuruluşundaki eşya hakkında hırsızlık, iş yeri dokunulmazlığını ihlali suçlarından; sanık … hakkında 19.05.2010 tarihli kamu malına zarar verme eylemi bakımından kurulan beraat hükümlerinin ve sanık … hakkında müşteki …‘ya yönelik mala zarar verme suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün incelenmesinde:

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, kararın dayandığı gerekçeye ve takdire göre, katılan … vekilinin ve sanık …‘ın temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükümlerin tebliğnameye uygun olarak ONANMASINA ,

III-)Sanıklar … ve … hakkında 19.05.2010 tarihinde işledikleri hırsızlık suçundan kurulan hükümlerin incelenmesinde;

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçun sanıklar tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1-)Sanıkların cezasında 5237 Sayılı TCK’nin 35. maddesine göre 1/4 oranında yapılan indirim sırasında hata yapılarak hapis cezasının 1 yıl 6 ay yerine yazılı şekilde 1 yıl 8 ay olarak hesaplanması suretiyle fazla cezaya hükmedilmesi,

2-)Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 günlü, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı, 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan kısmi iptal kararı uyarınca, 5237 Sayılı TCK 53.madde 1. fıkra 1. fıkra b. bendinde düzenlenen “seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasi hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına” hükmünün iptal edilmesi sebebiyle uygulanamayacağının gözetilmesi zorunluluğu,

Bozmayı gerektirmiş, sanıkların temyiz itirazı bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeple tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 Sayılı 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, “TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına dair bölümün” çıkartılarak, yerine “Kasten işlemiş olduğu suç için hapis cezasıyla mahkûmiyetin yasal sonucu olarak sanığın, 5237 Sayılı TCK’nın 53/1.maddesinin (a), (c), (d) ve (e) bentlerinde yazılı haklardan aynı maddenin 2. fıkrası uyarınca cezanın infazı tamamlanıncaya kadar, kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından ise anılan maddenin 3. fıkrası uyarınca mahkûm olduğu hapis cezasından koşullu salıverilinceye kadar yoksun bırakılmasına” cümlesinin eklenmesi ve sonuç cezanın “1 yıl 6 ay hapis cezası” olarak değiştirilmesi suretiyle hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

IV-)Sanıklar … ve … hakkında işyeri dokunulmazlığını ihlal ve sanık … hakkında kamu malına zarar verme suçundan kurulan hükümlerin incelenmesinde;

1-)… Devlet Hastanesi içinde gerçekleştirilen nitelikli hırsızlık eylemi sürecinde ayrıca işyeri dokunulmazlığının ihlali suçunun oluşmayacağının gözetilmemesi,

2-)Bilgisayar kasanın zilyetliğinin elde edilmesine yönelik olarak gerçekleştirilen hırsızlık sürecinde kasanın yere atılması sebebiyle kasada oluşan zararın ayrıca kamu malına zarar verme suçunu oluşturmayacağının gözetilmemesi,

Kabule göre de;

3-)Katılan Sağlık Bakanlığı lehine takdir edilen vekalet ücretinin sanıklardan eşit olarak alınmasına karar verilmesi gerekirken, müştereken ve müteselsilen alınmasına karar verilmesi,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeple tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, 12.04.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/188 Karar: 2016/3283 Tarih: 04.04.2016

  • TCK 35. Madde

  • Suça Teşebbüs

Sanık hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;

Hükümden sonra 5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesiyle ilgili olarak Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarihli, 29542 Sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı ilamıyla verilen iptal kararının infaz aşamasında nazara alınması mümkün görülmüştür.

Delillerle iddia ve savunma; duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, sübutu kabul olunan fiilin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan sanık ve müdafiin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA,

Sanık hakkında nitelikli cinsel saldırı suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesine gelince;

TCK’nın 35. maddesine göre, sanık hakkında teşebbüs hükümlerinin uygulanabilmesi için işlemeyi kastettiği nitelikli cinsel saldırı suçunu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan sebeplerle tamamlayamaması gerektiği, dosya kapsamından, mağdure ile evde yalnız olan sanığın, mağdurenin yanına oturup elini tuttuğu, duruma şaşıran mağdurenin evden ayrılmak istemesi üzerine kollarından sert bir şekilde tutup koltuğa oturtarak evden ayrılmasına izin vermediğinin, üzerine çıkıp öpmeye başladığı, göğüs, bacak ve kalçalarını ellediği, tokat atarak direnen mağdureyi kendisi de tokat atmak suretiyle etkisiz hale getirip taytını yarıya kadar indirerek okşamaya devam ettiği ve mağdurenin astım hastası taklidi yapması üzerine sanığın üst kat komşusundan ilaç getireceğini söyleyerek evden ayrılması üzerine bu durumu fırsat bilen mağdurenin koşarak evden kaçtığı tüm dosya içeriğinden anlaşıldığından, mevcut haliyle sanığın, nitelikli cinsel saldırı suçunu işlemeye yönelik elverişli hareketlerinin bulunduğunun kabul edilmesinin mümkün olmadığı, bu itibarla eyleminin basit cinsel saldırı suçu kapsamında kaldığı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,

Hükümden sonra Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 günlü, 29542 Sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı ilamı ile 5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesi yönünden kısmi iptal kararı verildiğinden, anılan husus nazara alınarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık ve müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek 1412 Sayılı CMUK.nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 04.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/236 Karar: 2016/2925 Tarih: 24.03.2016

  • TCK 35. Madde

  • Suça Teşebbüs

Sanık hakkında mağdurlara yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ( iki kez ) ve mağdur İsmail’e yönelik çocuğun basit cinsel istismarı suçlarından kurulan hükümlerin incelenmesinde;

Hükümlerden sonra 5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesiyle ilgili olarak Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarihli, 29542 Sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı ilamı ile verilen iptal kararının infaz aşamasında nazara alınması mümkün görülmüştür.

Delillerle iddia ve savunma; duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş sübutu kabul olunan fiillerin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatları yapılmış bulunduğundan, sanık müdafiin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,

Sanık hakkında mağdur …‘a yönelik çocuğun basit cinsel istismarı suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesine gelince;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

5237 Sayılı TCK’nın 35. maddesinde yer alan suça teşebbüs düzenlemesi incelendiğinde, kanun koyucunun 765 Sayılı farklı olarak subjektif teori yerine objektif teoriyi kabul ettiği, objektif teoriye göre; kişinin belli bir suçu işlemeye yönelik suç işleme kararının tespit edilmiş olmasının sorumluluğunun tayini için gerekli olmasına karşılık, sadece niyetinin belirlenmesinin bu suça teşebbüsten dolayı sorumlu tutulması için yeterli olmadığı, failin belli bir suçu işlemeye yönelik davranışının aynı zamanda o suça dair icra hareketi niteliği taşıması gerektiği hususu tartışmasızdır. Aynı şekilde, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen 31.10.2012 gün ve 2012/9-1234 Esas, 2012/1825 Karar sayılı ilamında da belirtildiği gibi, teşebbüsün varlığından söz edilebilmesi için bir suç işleme kararının olması, elverişli hareketlerle suçun doğrudan doğruya icrasına başlanması ve failin elinde olmayan sebeplerle suçun tamamlanmaması veya sonucun gerçekleşmemesi gerekmektedir. Bu bakımdan failin neticeyi gerçekleştirmek için yapmış olduğu hareketlerin suç tipi bakımından sonucu meydana getirmeye elverişli olup olmadığı somut olaya göre belirlenmeli ve elverişli olmadığı tespit edildiğinde, eylem hazırlık hareketi kabul edilerek teşebbüs hükümlerinin uygulanamayacağı, aksi takdirde, elverişli hareketlerle suçun icrasına başlanıp da elde olmayan engel sebeplerle tamamlanamaması veya tamamlanmasına rağmen yine engel sebepten dolayı sonucun gerçekleşmemesi sebebiyle sanığın eyleminin teşebbüs safhasında kaldığı kabul edilerek ilgili suça teşebbüsten dolayı cezalandırılması yoluna gidilmelidir.

Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince; sanığın, çocuğun basit cinsel istismarı suçunu, bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda birden fazla işlemediği, sanığın ilk eylemi gerçekleştirdikten sonra başka bir gün mağduru yanına çağırmasına karşılık mağdurun gitmemesi şeklindeki eylemin, belirtilen suçun icra hareketi olarak değerlendirilemeyeceği gözetilmeden, koşulları oluşmadığı halde sanığın cezasının TCK’nın 43/1. maddesi gereğince arttırılması suretiyle fazla ceza tayini,

SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 24.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 22. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/15665 Karar: 2016/3781 Tarih: 16.03.2016

  • TCK 35. Madde

  • Suça Teşebbüs

I-Hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyiz istemlerinin incelemesinde;

Mağdur ve tanık …‘in soruşturma aşamasında olayın saat 06:00 sıralarında gerçekleştiğini beyan etmeleri, mağdurun yargılama aşamasında 06:00-06:30 saatleri arasında gerçekleştiğini belirtmesi, sanığın ise gerek soruşturma gerekse yargılama aşamasında saat 07:00 sıralarında eylemini gerçekleştirdiğini söylemesi, 12.10.2012 tarihli olay yakalama ve üst arama tutanağında olayın saat 06:30’da bildirildiğinin ve UYAP’tan alınan güneşin doğuş ve batış çizelgesine göre yaz saati uygulaması da dikkate alındığında, suç tarihinde gece vaktinin saat 05:52’de sona erdiğinin ve olay saatinin tam olarak saptanamadığının anlaşılması karşısında, şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereği hırsızlığın sanık lehine gündüz sayılan zaman dilimi içerisinde işlendiğinin kabul edilmesi gerektiği göz önüne alındığında tebliğnamedeki bu yönde bozma isteyen görüşe katılınmamış,

Anayasa Mahkemesi’nin hüküm tarihinden sonra 24.11.2015 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptaline ilişkin kararının infazda gözetilmesi olanaklı görülmüştür.

Yapılan duruşmaya, toplanan delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve takdirine göre sanık … müdafii ile o yer Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle, usul ve yasaya uygun bulunan hükümlerin kısmen istem gibi ONANMASINA,

II-Konut dokunulmazlığını ihlal suçundan kurulan hükme yönelik temyiz istemlerinin incelemesinde;

Olayın gerçekleştiği zaman diliminin tam olarak belirlenememesi karşısında, şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereği konut dokunulmazlığını ihlal suçunun sanık lehine gündüz sayılan zaman dilimi içerisinde işlendiğinin kabul edilmesi gerektiği göz önüne alındığında tebliğnamedeki bu yönde bozma isteyen görüşe katılınmamış, dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;

1-Mağdurun 12.10.2012 tarihli soruşturma aşamasındaki beyanında, gürültüyü duyması üzerine evinin balkon kapısına yöneldiğinde sanıkla mutfağın içerisinde göz göze geldiklerini belirtmesi, yargılama aşamasındaki 29.11.2012 tarihli ifadesinde ise ses gelen tarafa doğru gittiğinde, 3. katta bulunan mutfak balkon kapısının açıldığını, sanığı adımını içeriye atmış konumda gördüğünü söylemesi karşısında, konut dokunulmazlığını ihlal eyleminin tamamlandığı gözetilmeden sanık hakkında TCK’nın 35. maddesinin uygulanmak suretiyle eksik ceza tayini,

2-Kasıtlı suçtan hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olarak sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesi uyarınca hak yoksunluklarına hükmedilmiş ise de, Anayasa Mahkemesi’nin karar tarihinden sonra 24.11.2015 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014-140 esas, 2015/85 karar sayılı kararı ile anılan maddenin bazı bölümlerinin iptal edilmiş olması nedeniyle yeniden değerlendirme zorunluluğu,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık … müdafii ile o yer Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 16.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 23. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/3378 Karar: 2015/6095 Tarih: 04.11.2015

  • TCK 35. Madde

  • Suça Teşebbüs

Müştekiyi cep telefonundan arayan sanığın, kendisini üsteğmen sıfatıyla tanıttığı, müştekiye “Ben üsteğmenim. Bir çete ile uğraşıyoruz. Bağlantı kurduk. Bunlar senin de kimlik kartını ele geçirmişler ve A…V.. adına kredi kartı düzenleyip senin hesabını boşaltıyorlar. Seni savcıya bağlıyorum. Bu işi savcı takip ediyor.” dediği, daha sonra başka bir yere bağladığı, bağladığı kişinin de müştekiye “Ben Cumhuriyet savcısıyım. Bir şebeke ile uğraşıyoruz. Şuan bağlantı kurduk. Üsteğmenim benim bilgim dahilinde sizi yönlendirecek.” dediği ve telefonu kendisini üsteğmen olarak tanıtan sanığa verdiği bu şekilde kandırılan müştekinin sanık adına kayıtlı İş Bankası/Adana- Yüreğir şubesi nezdinde adına açılmış olan hesaba sanığın ayrı ayrı miktarlarda para yatırması gerektiğine dair yönlendirmesiyle aynı gün içinde 14:34 saatlerinde toplam 5826 TL havale ettiği anlaşıldığından, dolandırıcılık suçunun oluştuğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir.

Müştekinin yatırdığı paraların sanık adına açılmış hesaba intikal ederek sanığın malvarlığına katılmış olması karşısında suçun tamamlandığı gözetilmeden sanığa verilen cezanın TCK’nın 35. maddesi gereğince indirilmesi suretiyle eksik ceza tayini aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1- Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.06.2007 tarih ve 2007/10-108 E., 2007/152 K. sayılı ilamında da belirtildiği gibi kanun koyucunun ayrıca adli para cezası öngördüğü suçlarda, hapis cezasının alt sınırdan tayini halinde mutlak surette adli para cezasının da alt sınırdan tayini gerektiği yönünde bir zorunluluk bulunmamasına rağmen, yeterli ve yasal gerekçe gösterilmeksizin adli para cezasının alt sınırın üzerinde tayin edilmesi,

2- TCK’nın 53. maddesinin 3.fıkras 3.fıkrası uyarınca 53/1-c bendindeki “velayet hakkından; vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan” yoksunluğun sanığın sadece kendi altsoyu yönünden koşullu salıverme tarihine kadar süreceği, altsoyu haricindekiler yönünden ise hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar devam edeceği gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi,

3- Sanık hakkında hükmolunan doğrudan gün adli para cezasının adli para cezasına çevrilirken uygulama maddeleri gösterilmeden yazılı şekilde karar verilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden duruşma yapılmasını gerektirmeyen bu hususun aynı Kanun’un 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasından adli para cezasının uygulanmasına ilişkin olarak sırasıyla “120 gün”, “150 gün” “75 gün”, “62 gün” ve ”1240 TL” adli para cezası terimlerinin tamamen çıkartılarak yerine, sırasıyla “5 gün”, ”6 gün”, ”3 gün”, ”2 gün” ve “40 TL” adli para cezası ibaresinin eklenmesi, hüküm fıkrasında yer alan TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin bölümün çıkartılıp yerine, “TCK’nın 53. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrası uyarınca 1. fıkranın (c) bendinde yer alan kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet veya kayyımlık yetkilerinin koşullu salıverilme tarihine, 1. fıkrada yazılı diğer haklardan cezanın infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmasına” ibaresinin eklenmesi yine hüküm fıkrasında yer alan doğrudan gün adli para cezasının adli para cezasına çevrilen bölümlerine “TCK’nın 52/2. maddeleri gereğince” ibaresinin eklenmesi suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün düzeltilerek ONANMASINA, 04.11.2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 23. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/3151 Karar: 2015/3977 Tarih: 14.09.2015

  • TCK 35. Madde

  • Suça Teşebbüs

Kuyumcu olan şikayetçinin iş yerine gelen sanığın, nereden temin ettiği belirlenemeyen 4 adet ayarı düşük bileziği, 22 ayar altın olduğuna dair yalan söyleyerek değerinden yüksek fiyata satmaya kalkıştığının iddia edildiği olayda;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1- Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 28.02.2012 gün ve 2011/1-692 Esas, 2012/60 karar sayılı kararında da vurgulandığı üzere; 5237 sayılı TCK’nın “Suça Teşebbüs” başlıklı 35. maddesinde; “kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur” hükmü yer almaktadır. Buna göre suça kalkışma, işlenmesi kastolunan bir suçun icrasına elverişli araçlarla başlanmasından sonra, elde olmayan nedenlerle suçun tamamlanamamasıdır. Maddenin açık hükmüne göre, icra hareketlerinin yarıda kalması ya da sonucun meydana gelmemesi failin iradesi dışındaki engel nedenlerden ileri gelmelidir.

Somut olayda; sanığın, kuyumculuk işi ile uğraşan şikayetçiye elindeki ayarı düşük altın bilezikleri 22 ayar olduğu izlenimi uyandırarak değerinden daha yüksek fiyata satmak istediğinde, şikayetçinin söz konusu bilezikleri kendi yöntemleri ile kontrol ederek ayarının düşük olduğunu anladıktan sonra bilezikleri satın almadan polise haber vermek suretiyle sanığın yakalandığı dikkate alındığında; söz konusu bileziklerin şikayetçiye verilmesi ile sanığın işlemeyi amaçladığı dolandırıcılık suçunun icra hareketlerine başladığı, şikayetçinin yaptığı araştırma neticesinde söz konusu bileziklerin sahte olduğunu anlaması nedeniyle icra hareketlerinin yarıda kaldığı, bu nedenlerle eylemin teşebbüs aşamasında kaldığı ve cezasından indirim yapılması gerektiği gözetilmeden tamamlanmış suçtan cezalandırılarak fazla ceza tayini,

2- 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrası uyarınca 53/1-c bendindeki “velayet hakkından; vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmette bulunma haklarından yoksunluğun” sadece sanığın kendi altsoyu yönünden koşullu salıverme tarihine kadar süreceği, altsoyu haricindeki kişiler yönünden ise söz konusu hak yoksunluklarının hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar devam edeceğinin gerektiği gözetilmeden kanundaki düzenlemeye aykırı olarak yazılı şekilde karar verilmesi,

Sonuç: Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 14.09.2015 gününde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/967 Karar: 2015/1885 Tarih: 17.06.2015

  • TCK 35. Madde

  • Suça Teşebbüs

I- Sanığın cezaevine soktuğu iddia ve kabul edilen suça konu hapların, TCK’nın 188/6 ncı maddesi kapsamında satışı yetkili tabip tarafından düzenlenen reçeteye bağlı olan ve uyuşturucu veya uyarıcı madde etkisi doğuran madde niteliğinde olup olmadığı konusunda Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulu’ndan rapor aldırılarak ve üretiminin resmi makamların iznine veya satışının yetkili tabip tarafından düzenlenen reçeteye bağlı olup olmadığının Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü’nden sorularak sonucuna göre hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken, eksik soruşturma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması,

II- Kabul ve uygulamaya göre;

1- Sanığın izin dönüşü cezaevine girişi esnasında yapılan üst aramasında suça konu maddelerin ele geçirildiğinin iddia ve kabul olunması karşısında suça konu maddelerin ele geçirildiği yerin ceza infaz kurumları sınırları içerisinde olup olmadığının tutanak mümziileri de dinlenmek suretiyle tespitinden sonra sanığın eyleminin TCK’nın 35 inci maddesi kapsamında teşebbüs aşamasında kalıp kalmadığının tartışılmadan karar verilmesi,

2- TCK’nın 53/1-c maddesindeki hak yoksunluğunun aynı maddenin 3 üncü fıkrası hükmü uyarınca kendi altsoyu üzerindekiler bakımından koşullu salıverme tarihine, diğerleri yönünden ise cezanın infazı tamamlanıncaya kadar uygulanabileceğinin gözetilmemesi,

3- Sanığın tekerrüre esas alınan İzmir 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 2011/173 esas ve 2011/932 karar sayılı dosyasındaki hükümlülüğünün TCK’nın 191/1 maddesinde düzenlenen kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alma suçuna ilişkin olduğu, söz konusu ilamla ilgili olarak 18.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 s. Kanunun 68 inci maddesi ile TCK’nın 191/1 maddesinin değiştirilmiş olması ve sanığın adli sicil kaydında tekerrüre esas başkaca da ilamının bulunmadığının anlaşılması karşısında; mahkemece, sanığın mahkumiyetine ilişkin İzmir 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 2011/173 esas ve 2011/932 karar sayılı dosyasında uyarlama yargılaması yapılıp yapılmadığı araştırıldıktan sonra sonucuna göre TCK’nın 58 inci maddesinin uygulanıp uygulanmayacağına karar verilmesi gerektiğinin düşünülmemesi,

Sonuç: Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 17.06.2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/2129 Karar: 2015/1523 Tarih: 30.04.2015

  • TCK 35. Madde

  • Suça Teşebbüs

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçların sanık taralından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz nedenleri yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1- Sanığın babasının dosyaya ibraz ettiği rapor ile bu konuya ilişkin beyanları doğrultusunda, bahsi geçen hastalığın 5237 sayılı TCK’nın 32. maddesi ışığında, sanığın suç tarihinde işlediği eylemlerin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme (irade) yeteneğini tamamen kaldıracak veya önemli derecede azaltacak nitelikte olup olmadığının araştırılıp yöntemince raporla saptanarak, sonucuna göre hüküm kurulması zorunluluğu,

2- Sanığın, kilidini kırarak kapısını açıp girdiği imam odasındaki çekmeceden, haksız yere ele geçirdiği anahtarla alt kattaki Kuran Kursuna da hırsızlık amacıyla girmesi eyleminin, 5237 sayılı TCK’nın 142/1-b ile birlikte 142/2-d maddesinde düzenlenen hırsızlık suçunu da oluşturduğu ve aynı yasanın 44. maddesi uyarınca sanığın suçlardan en ağırı olan 5237 sayılı TCK’nın 142/2- d maddesi uyarınca cezalandırılması gerektiğinin gözetilmemesi,

3- Suça teşebbüs ile etkin pişmanlık hükümlerinin bir arada uygulanamayacağı gözetilmeden hırsızlık suçundan kurulan hükümde, sanığın cezasından hem teşebbüs, hem de etkin pişmanlık nedeniyle indirim yapılması,

4- Hırsızlık suçundan kurulan hükümde, sanığın cezasından 5237 sayılı TCK’nın 35. maddesi uyarınca teşebbüs nedeni ile 3/4 oranında indirim yapıldığı belirtildiği halde 6 ay yerine 8 ay hapis cezasına hükmedilmesi,

5- Kasten işlemiş olduğu suçlardan dolayı hapis cezasıyla mahkumiyetin yasal sonucu olarak sanığın, 5237 sayılı TCK’nın 53/1-c bendinde belirtilen haklardan aynı maddenin 2. fıkrası uyarınca hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar yalnızca, kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından ise anılan maddenin 3. fıkrası uyarınca mahkum olduğu hapis cezasından koşullu salıverilinceye kadar yoksun bırakılmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

6- Mahkeme masrafı olarak yapılan toplam 10,00 TL yargılama giderinin 6183 sayılı Kanunun 106/1. maddesinde belirlenen 20 TL’den az olması nedeniyle 6352 sayılı Kanunun 100. maddesi ile eklenen 5271 sayılı CMK’nın324/4. maddesi gereğince Devlet Hazinesine yükletilmesi yerine sanıktan tahsiline karar verilmesi,

Sonuç: Bozmayı gerektirmiş, sanık Y.müdafiinin temyiz nedeni bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan nedenle tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, 1412 sayılı CMUK’nın 326/son maddesinin gözetilmesi suretiyle kazanılmış hakkın korunmasına, 30.04.2015 gününde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/10 Karar: 2015/91 Tarih: 02.04.2015

  • TCK 35. Madde

  • Suça Teşebbüs

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göreyapılan incelemede;

A- ) 1- ) Sanıklar Metin Ç. ve İsmail K.’a yükletilen suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme ile sanıklar Ahmet D., Engin S. ve Yunus Ç.’ye yükletilen suç işlemek amacıylakurulan örgüte üye olma eylemleriyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemlerin sanıklar tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,

Eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tiplerine uyduğu,

Cezaların kanuni bağlamda uygulandığı,

2- )Sanık Murat Ç. hakkında yargılandığı aynı davada göçmen kaçakçılığı suçundan beraat, suç işlemek amacıyla kurulan örgüte yardım etme suçundan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olması karşısında, ayrıca vekalet ücreti verilmemesinin de usul ve Kanuna uygun olduğu,

Anlaşıldığından,sanıklar Metin Ç., Ahmet D. ve Engin S. ile sanıklar İsmail K., Yunus Ç. ve Murat Ç. müdafilerinin ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiş olmakla, tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKÜMLERİN ONANMASINA,

B- ) Sanıklar hakkında göçmen kaçakçılığı suçundan kurulan hükümlere yönelik temyize gelince; başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Suç tarihi itibariyle, 6008 sayılı Kanunun 6. maddesi ile TCK’nın 79/1. maddesine eklenen cümle yürürlükte bulunmadığından sanıkların, yasal olmayan yollardan ülkeye giriş yapan ve buradan başka ülkelere gitmek isteyen göçmenleri Yurt dışına çıkarma amacıyla Türkiye’de bir süre barındırma ve yurt dışına çıkışlarını sağlamak amacıyla İstanbul’dan İzmir’e getirmeleri şeklinde gerçekleşen olayda, suçun teşebbüs aşamasında kaldığı ve tayin olunan temel cezadan TCK’nın 35/2. maddesi uyarınca indirim yapılması gerektiği gözetilmeden, tamamlanmış suçtan hüküm kurulmak suretiyle fazla ceza tayini,

SONUÇ : Kanuna aykırı, sanıklar Metin Ç., Ahmet D., Engin S. ile sanıklar İsmail K. ve Yunus Ç. müdafilerinin temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKÜMLERİN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 02.04.2015 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/1236 Karar: 2015/1745 Tarih: 24.03.2015

  • TCK 35. Madde

  • Suça Teşebbüs

1- )Suçta kullanılan ve ele geçirilemeyen tabancanın 6136 Sayılı Kanun kapsamında kaldığı anlaşıldığından bu hususa dair olarak zamanaşımı süresi içinde Sanık C.T. hakkında kamu davası açılması mümkün görülmüştür.

2- )Sanık A. T. hakkında, mağdur M. E.’i öldürme suçuna teşebbüse azmettirmeden kurulan beraat hükmüne yönelik sanık müdafiinin yasal süreden sonra yaptığı temyiz inceleme isteminin 317. maddesi uyarınca reddine karar verilmiştir.

3- )Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık C.T.’un, mağdur M. E.’e karşı eyleminin sübutu kabul, takdiri indirim sebebi takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle değerlendirilerek reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma nedeni dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin sübuta, haksız tahrikin varlığına, ceza miktarına, yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Oluşa ve dosya kapsamına göre, sanık C.’in ağabeyi A.’ın köyde oluşan elektrik kesintisini onarmak için elektrik direğine tırmandığı, ancak mağdur M.’in kardeşi S.’nin kastı olmaksızın şarteli kaldırdığı, tepki üzerine indirdiği, elektrik direğinden inen A.’ın şarteli kaldırana küfrettiği, S.’nin oğlu M.’nın şarteli kaldıranın babası olduğunu söylediği, bu sebeple tartışmaya başladıkları, M.’nın A.’ı basit şekilde yaraladığı, A.’ın küfür etmeye devam etmesi üzerine M.’nın amcası olan mağdurun da tartışmaya dahil olduğu, olay yerine A.’ın kardeşi sanık C.’in de geldiği, mağdura tabancayla iki el ateş ettiği, mermi çekirdeklerinden en az birinin mağdurun sol ön koldan giriş yaparak sol omzuna saplandığı, sol radial arter, median sinir yaralanması ve uzuv zaafı oluşacak ve hayati tehlike geçirecek şekilde yaralandığı olayda, olayın oluş şekli, yaranın niteliği, kullanılan silahın elverişliliği hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın eylemiyle ortaya çıkan kastının öldürmeye yönelik olduğu ve kasten öldürme suçuna teşebbüsten 5237 Sayılı T.C.K.nun 35. maddesi uyarınca makul bir ceza belirlenerek cezalandırılması gerektiği gözetilmeden, suç vasfında hataya düşülerek yazılı şekilde kasten yaralama suçundan hüküm kurulması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmekle, hükmün tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak BOZULMASINA, sanık hakkında aleyhe temyiz bulunmadığında 326/ son maddesinin gözetilmesine, 24.3.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2014/10-183 Karar: 2015/62 Tarih: 24.03.2015

  • TCK 35. Madde

  • Suça Teşebbüs

Uyuşturucu madde ticareti suçundan sanıklar Veli ve Gültaze’nin 5237 sayılı TCK’nun 188/3,, 35/2,, 62, 52/2. maddeleri uyarınca 3 yıl 1 ay 15 gün hapis ve 1.500 Lira adli para, sanık Haci’nın aynı Kanunun 188/3, 35/2,, 39/2-b,, 62, 52/2. maddeleri uyarınca 1 yıl 6 ay 22 gün hapis ve 740 Lira adli para cezası ile cezalandırılmalarına, aynı kanunun 53, 54, 63. maddeleri uyarınca tüm sanıkların hak yoksunluğuna, müsadereye ve mahsuba ilişkin, Elmalı Ağır Ceza Mahkemesince verilen 18.12.2012 gün ve 222-258 sayılı hükmün sanık Haci müdafii ile sanıklar Veli ve Gültaze tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 01.07.2013 gün ve 6148-6803 sayı ile;

“… Sanıkların, diğer sanıklar Bilal ve Ayfer’den suça konu esrarı ticari amaçla satın alma eylemlerinden gönüllü olarak vazgeçtikleri, mevcut eylemlerinin suç oluşturmadığı, TCK’nın 36. maddesi gereğince cezalandırılamayacakları gözetilmeksizin mahkûmiyetlerine karar verilmesi…”,

İsabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiş,

Daire Üyeleri Y. Kocamış ve Ş. Şen; sanıklar hakkında 36. maddesi uyarınca gönüllü vazgeçme hükmünün uygulanma şartları bulunmadığından hükmün onanması gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.

Yerel mahkeme ise 10.12.2013 gün ve 238-303 sayı ile;

“… Sanık Ayfer, yayladaki evlerine gelen sanıklara, eşi sanık Bilal’in talimatı ile suç konusu esrarları gösterdiğini, gelen sanıklardan bayan olanın ‘bu tohumluk, bu bize yaramaz, bizde bundan çok var’ dediğini ve geri gittiklerini beyan etmektedir.

Sanıklar Veli ile Haci’nin yaylaya uyuşturucu almaya giderken 13.08.2012 günü saat 17.41’de yaptıkları görüşmede, Haci’nin Veli’ye, ‘Ya orda karşıda polisler var, polis hepsi onlar seni mi takip ediyorlar’ dediği,

Sanık Haci’nin uyuşturucu almaya gidip uyuşturucuyu almadan geri döndükten sonra dosya dışı başka bir kişi ile yaptığı telefon görüşmesinde ‘iyi ikiden aşağı olmaz diyo haa’ dediği görülmektedir.

Sanık Ayfer’in beyanı, zikredilen telefon konuşmalarına göre, sanıklar Veli, Gültaze ve Haci’nin kalitesini beğenmedikleri suça konu esrarların fiyatının iki milyardan aşağı inilmemesi, iki milyara alındığı takdirde piyasaya satmalarının mümkün olmaması ve polis takibinden şüphelendikleri için almaktan vazgeçtikleri, eylemlerinin satmak amacıyla uyuşturucu madde satın almaya teşebbüs suçunu oluşturduğu, olayda gönüllü vazgeçme şartlarının oluşmadığı…”,

Gerekçesi ile önceki hükümde direnilmesine karar vermiştir.

Bu hükmün de sanık Haci müdafii ile sanıklar Gültaze ve Veli tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 18.03.2014 gün ve 89631 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR : Sanıklar Ayfer ve Bilal hakkında kurulan mahkûmiyet hükümleri temyiz edilmeksizin, sanık Hüseyin hakkındaki mahkûmiyet hükmü de Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleştiğinden, inceleme sanıklar Haci , Gültaze ve Veli hakkında kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire çoğunluğu ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklar hakkında 5237 sayılı TCK’nun 36. maddesi uyarınca gönüllü vazgeçme hükmünün uygulanma şartları bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

İstihbari çalışmalar neticesinde Kumluca’da ikamet eden sanık Haci’nin Karacaören ve Yuvalı köylerinden temin ettiği uyuşturucu maddeleri sattığı bilgisine ulaşılması üzerine, üç ay süre ile telefonunun iletişiminin tespitine karar verildiği, telefon görüşmelerinden Haci’nin Denizli Honaz’da ikamet eden Veli’nin Kumluca İlçesi Karacaören Köyü’ndeki Bilal’den uyuşturucu madde almasına aracılık edeceğinin değerlendirildiği, 13.08.2012 günü Veli’nin Honaz’dan yola çıktığı, Haci’nin de kendisini Bilal’e ulaştıracak olan Hüseyin’i birkaç kere aradığı ve “Bilal Ağabeye ne alalım” şeklinde sorular sorduğu, telefonda buluşma yeri de konuşulduğu için kolluk görevlilerince fiziki takibe başlandığı, saat 17.41 sularında Veli buluşma yeri olan petrol istasyonuna gelip Haci’ye “petroldeyim” şeklinde söyleyince, çevredeki görevlileri fark eden Haci’nin fiziki takipten şüphelenerek “Ya orda karşıda polisler var, polis hepsi onlar, seni mi takip ediyorlar” diye sorduğu, Veli “yoo” diye karşılık verince “ne bileyim ben, yukarı doğru çık bakayım bi, biliyon de mi yukarı gitiğimiz yola” şeklinde söyleyerek Veli’yi başka bir yola yönlendirdiği, sanıklar tarafından farkedilmesi nedeniyle görevlilerce fiziki takibe son verildiği,

Eşi Gültaze ve bir torunu ile Kumluca’ya gelmiş olan sanık Veli ile Haci’nin buluştuktan sonra iki araçla giderek Hüseyin’i aldıkları, ardından Haci’nin 34 J 8589 plakalı aracını orman işletme müdürlüğünün kamelyasının önünde bırakıp Veli’ye ait 20 … … plakalı araçla Karacaören köyünün Kırpınar yaylasında bulunan Bilale ait çadır evine gittikleri, Bilal evde olmadığından eşi sanık Ayfer’in poşet içindeki hint kenevirini getirdiği, uyuşturucu maddeleri gören sanık Gültaze’nin “bunlar tohumluk bu bize yaramaz, bizde bundan çok var” diyerek kubar esrarı beğenmemesi nedeniyle alışverişin gerçekleşmediği ve sanıkların uyuşturucu madde almadan evden ayrıldıkları, dönüş sırasında Haci’nin iki kişi ile telefon görüşmesi yaptığı ve onlara malın tamamı için 2000 Lira istendiğini belirttiği,

Yayla evinden dönen sanıkların uyuşturucu madde getireceklerini düşünen kolluk görevlilerinin aynı saatlerde Haci’nin orman işletme kamelyası önüne park ettiği aracının yanında tertibat alıp beklemeye başladıkları, Veli’nin aracı ile gelen sanıkların yakalandıkları, üstlerinde ve araçta yapılan aramada suç unsuruna rastlanmadığı, Gültaze’nin üzerinden 2.950 TL ve 25 USD ele geçtiği, Haci’nin park halindeki aracının torpido gözünde ise 0.1 gram esrar elde edilebilecek nitelikte 0.7 gram hint kenevirinin bulunduğu,

Ertesi gün Cumhuriyet savcısının yazılı arama emri ile Bilal Saysel’in Kırpınar yaylasında bulunan çadır evinde yapılan aramada, çocuk odası olarak kullanılan yerin halısının altında, kazılmış zeminde çuval içindeki 3 siyah poşette net 924,35 gram esrar elde edilebilecek nitelikte 2.668 gram kubar esrarın ele geçtiği ve sanık Ayfer’in yakalandığı,

Aynı gün Ayfer’in çadır evine gelen ve uyuşturucu maddeyi satın almak üzere inceleyen kişiler olarak diğer sanıklar Haci, Hüseyin, Veli ve Gültaze’yi teşhis ettiği,

Anlaşılmaktadır.

Hakkındaki mahkûmiyet hükmü temyiz edilmeksizin kesinleşen sanık Ayfer ; çadır evine gelen dört sanığa eşi Bilal’in söylemesi üzerine evde gömülü olan poşetteki maddeleri gösterdiğini, Gültaze’nin “bunlar tohumluk bu bize yaramaz, bizde bundan çok var” dediğini, satın almadan ayrıldıklarını, cahil olduğu için gösterdiğinin uyuşturucu madde olduğunu bilmediğini,

Suç tarihinden üç ay sonra yakalanan ve hakkındaki mahkûmiyet hükmü kesinleşen sanık Bilal ; diğer sanıklarla irtibatını ve görüşme yaptığını inkar ederek, esrar kullanıcısı olduğunu, olay günü de kendi kullanımı için evinde kubar esrar bulundurduğunu,

Hakkındaki mahkûmiyet hükmü Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşen sanık Hüseyin ; Veli ve Gültaze’nin mevsimlik işçi bulmak ve motor satın almak için Kumluca’ya geldiklerini iddia ederek, adı geçenlerle birlikte Bilal’in evine gitmediklerini, esrar satın almaları için aracılık da etmediğini,

Sanık Haci ; nar işçisi bulmak ve motor alışverişi yapmak üzere Kumluca’ya gelen Veli ile görüştüklerinin doğru olduğunu, fakat esrar almalarına aracılık etmediğini, uyuşturucu madde kullanıcısı olup suç tarihlerinde Hüseyin’den esrar istediğini, sanık Bilal’i de tanıyıp kullanıcı olduğunu bildiğini,

Sanık Veli ; esrar kullanıcısı olduğunu, Haci ve Hüseyin aracılığıyla Bilal’in evine gittiklerini, kendi kullanımı için az miktarda esrar almak istediğini, ancak Ayfer’in elindeki tüm maddeyi satmak istemesi üzerine anlaşamadıkları ve geri döndüklerini,

Sanık Gültaze ; Bilal’in yayla evine gittiklerinde esrar almak isteyen eşi Veli’ye izin vermediğini, Ayfer’in malzemenin hepsini satmak istemesi üzerine geri döndüklerini,

Savunmuşlardır.

Uyuşmazlığın isabetli bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi ve açıklanan olayda gönüllü vazgeçme şartlarının oluşup oluşmadığının belirlenebilmesi için gönüllü vazgeçmenin hukuki niteliği üzerinde durulmalıdır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanununun “Suça Teşebbüs” başlıklı 35. maddesinde; “Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur” hükmü yer almaktadır.

Buna göre suça teşebbüs, işlenmesi kastolunan bir suçun icrasına elverişli araçlarla başlanmasından sonra, elde olmayan nedenlerle suçun tamamlanamamasıdır. Maddenin açık hükmüne göre, icra hareketlerinin yarıda kalması ya da sonucun meydana gelmemesi failin iradesi dışındaki engel nedenlerden ileri gelmelidir.

Aynı kanunun “Gönüllü Vazgeçme” başlıklı 36. maddesinde; “Fail, suçun icra hareketlerinden gönüllü vazgeçer veya kendi çabalarıyla suçun tamamlanmasını veya neticenin gerçekleşmesini önlerse, teşebbüsten dolayı cezalandırılmaz; fakat tamam olan kısım esasen bir suç oluşturduğu takdirde, sadece o suça ait ceza ile cezalandırılır” şeklinde teşebbüsten kaynaklanan ceza sorumluluğunu kaldıran şahsi bir sebep olan gönüllü vazgeçme hüküm altına alınmış,

“İştirak hâlinde işlenen suçlarda gönüllü vazgeçme” başlıklı 41. maddesinde “İştirak hâlinde işlenen suçlarda gönüllü vazgeçme” başlıklı 41. maddesinde ise;

” ( 1 ) İştirak halinde işlenen suçlarda, sadece gönüllü vazgeçen suç ortağı, gönüllü vazgeçme hükümlerinden yararlanır.

( 2 ) Suçun;

a ) Gönüllü vazgeçenin gösterdiği gayreti dışında başka bir sebeple işlenmemiş olması,

b ) Gönüllü vazgeçenin bütün gayretine rağmen işlenmiş olması,

Hallerinde de gönüllü vazgeçme hükümleri uygulanır” şeklindeki hükme yer verilerek iştirak halinde işlenen suçlarda gönüllü vazgeçmenin uygulanma şartları düzenlenmiştir.

Gönüllü kelimesi, genel anlamıyla zorlama ( icbar ) kelimesinin karşıtı olup, gönüllü veya başka bir ifadesiyle ihtiyari vazgeçme ise; failin kendi isteğiyle icra hareketlerine devam etmemesi veya bu hareketleri tamamladıktan sonra iradi etkin davranışlarıyla tipik neticenin meydana gelmesini önlemesi olarak ifade edilebilecektir.

Kanundaki tanım uyarınca gönüllü vazgeçme ile teşebbüs arasındaki ayrım şu şekilde özetlenebilir: Teşebbüs, suçun tamamlanması veya neticenin gerçekleşmesinin, failin elinde olmayan nedenlerle meydana gelmemesi olarak tanımlanmışken, gönüllü vazgeçmede failin iradi hareketi veya çabası ile icra hareketlerinin terkedilmesi ya da suçun tamamlanmasının önlenmesi sözkonusudur. Suç tamamlanmadan veya sonuca ulaşılmadan önce vazgeçme gerçekleştiğinden, gönüllü vazgeçme etkin pişmanlıktan da farklıdır. Etkin pişmanlık, belirli bazı suçlar için suçun tamamlanmasından sonraki pişmanlığı düzenlemekte ve tamamlanan bir suçun yol açtığı zararın giderilmesi, eski hale getirilmesi veya malın iadesini kapsamaktadır.

Gönüllü vazgeçmenin şartları ve sonuçları TCK’nın 36. maddesinin gerekçesinde; “Gerek icra hareketleri aşamasında gerekse icra hareketlerinin bitmesinden sonra, failin suçu tamamlamaktan gönüllü olarak vazgeçmesini teşvik etmek modern suç politikasının temel araçlarından biridir. 765 sayılı Türk Ceza Kanununda sadece icra hareketlerinin devamı aşamasında kabul edilen gönüllü vazgeçme, icra hareketlerinin bittiği ancak neticenin meydana gelmediği olaylar bakımından da öngörülmüştür. Böylece suçun icrası sürecindeki bütün aşamalarda gönüllü vazgeçme mümkün hâle gelmektedir. Ancak icra hareketlerinin bitmesinden sonra gönüllü vazgeçmenin kabulü için, vazgeçenin suçun tamamlanmasını önlemek bakımından ciddi bir çaba göstermesi gerekmektedir.

Gönüllü vazgeçme hâlinde kişiye ceza verilmemekte, ancak o ana kadar yapılan hareketler ayrıca bir suç oluşturuyorsa sadece o suçtan sorumlu tutulmaktadır.

Suç bütün unsurlarıyla tamamlandıktan sonra örneğin çalınan eşyanın geri verilmesi veya kaçırılan kişinin serbest bırakılması hâllerinde, artık vazgeçme değil etkin pişmanlık söz konusudur” biçiminde açıklanmıştır.

Madde gerekçesinde özenle vurgulandığı üzere, 765 sayılı uygulanmasında sadece icra hareketlerinin devamı aşamasında kabul edilen gönüllü vazgeçme, 5237 sayılı uygulanmasında icra hareketlerinin bittiği ancak neticenin meydana gelmediği olaylar bakımından da öngörülmüş, böylece neticenin meydana gelmesine kadar bütün aşamalarda gönüllü vazgeçmenin mümkün olduğu kabul edilmiştir.

Öğretide; “Yeni TCK”nun sisteminde, gönüllü vazgeçme; gerek icra hareketleri aşamasında, gerekse icra hareketlerinin bitmesinden sonra, failin suçu tamamlamaktan gönüllü vazgeçmesini ifade etmektedir. Suçun icrası tamamlanıncaya, neticenin ayrıca unsur oluşturduğu suçlarda, netice gerçekleşinceye kadar, gönüllü vazgeçme mümkündür… Vazgeçmenin gönülllü olması gerekir. Yani herhangi bir engel olmaksızın, pişmanlık duyarak kişinin suç işlemekten vazgeçmiş olması gerekir” ( İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2014, s.488 ); “Teşebbüs halinde faildeki suç işleme düşüncesi ve kastı sürmektedir. Gönüllü vazgeçmede ise fail eyleminden dönüp, suçun oluşmasını önlemeye çabalamaktadır. Kişilere pişman olma olanağı tanınması, onların suç işlemeden topluma kazandırılması, cezalandırılma ile elde edilecek yarardan çok daha faydalı görülmektedir. Kanunumuzda yer alan düzenlemenin temelinde, eylemin vazgeçme anına kadar icra edilmesi dolayısıyla bir haksızlık teşkil ettiği, ancak suç politikası gereği cezalandırılmak istenilmediği fikrinin yattığı söylenebilir. Bu husus madde metninde; vazgeçme halinde failin teşebbüsten dolayı cezalandırılmayacağı ve fakat tamam olan kısmın suç oluşturması durumunda o suçun cezası ile cezalandırılacağının açıklandığı cümlelerden anlaşılmaktadır” ( Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, 1. Cilt s. 1064 ); “İcra hareketlerinden vazgeçme negatif bir özelliğe sahiptir. Bu durumda failin soyut durması yetecek ve aktif bir davranış gerekmeyecektir. Suçun tamamlanmasını veya sonucun gerçekleşmesini önlemek ise, pozitif bir özellik taşır; bir diğer deyişle sonucu önleyecek yeni bir faaliyetin icra edilmesini gerektirir” ( Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 13. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara, 2012, s.420 ); “Elde olmayan sebeplerle icra hareketlerinin tamamlanamaması veya neticenin gerçekleştirilememesi teşebbüsün kurucu unsurunu oluşturmaktadır. Buna göre icra hareketlerinin tamamlanmaması veya neticenin gerçekleşmemesi failin elinde olan sebeplerden kaynaklanmışsa teşebbüsten söz edilmeyecektir. Gönüllü vazgeçme olarak nitelenen bu durum 36. maddesinde düzenlenmiştir” ( Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 6. Bası, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2013, s.349 ); “Failin içten pişmanlık duyarak ya da utanarak suçtan vazgeçmesi aranmaz. Çünkü faili vazgeçmeye yönelten saik gönüllü vazgeçme açısından önem arz etmez. Fail ahlaki duygularla veya cezadan korkarak da vazgeçmiş olabilir. Önemli olan, failin seçme özgürlüğüne sahip olup olmadığıdır. Bu açıdan failin ceza almaktan korkarak herhangi bir şeyden iğrenerek pişmanlık duyarak veya mağdura acıyarak suçu işlemeye devam etmemesi durumunda gönüllü vazgeçme varsayılır…Failin ne için vazgeçtiğinin veya vazgeçmenin gerçek bir pişmanlığın sonucu mu olduğunun önemi yoktur. Suça teşebbüs ile vazgeçme arasındaki en önemli fark teşebbüsün elde olmayan bir nedenden doğmasına karşılık vazgeçmenin bizzat failin isteği ile gerçekleşmesidir” ( Kayıhan İçel - Hakan Evik, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 2. Kitap, 4. Bası, İstanbul, Beta Yayınevi, 2007, s.257 ); “Fail, sonucu gerçekleştirebilme ve icra hareketlerini devam ettirebilme olanağına sahip olduğu halde bunu ettirmemiş ise, vazgeçme gönüllüdür. Ancak, istediği halde buna olanak bulunmadığı için hareketlerini devam ettirmemiş ise, vazgeçme gönüllü değildir.” ( Nur Centel - Hamide Zafer - Özlem Çakmut, Türk Ceza Hukukuna Giriş, 7. Bası, Beta Yayınevi, İstanbul, 2011, s.478 ); “Önemli olan suçun işlenmemesi ve kamu düzeninin bozulmaması olduğundan, failin sonradan ortaya çıkan başka sebeplerle ( piyangodan para kazanıp hırsızlığa artık ihtiyaç duymaması ) suç işlemekten tamamen vazgeçmesi ya da suç işlemeye fırsat bulamaması ( örneğin rahatsızlanıp hastaneye yatırılmış olması ) gibi olasılıklarda, vazgeçmenin gönüllü olmadığı kabul edilecek olursa, failin teşebbüsten dolayı cezalandırılması gerekecek, bu durumda fail nasıl olsa ceza alacağı için eylemine devam etmeyi tercih edecektir” ( Yavuz Erdoğan, Gönüllü Vazgeçme, Ceza Hukuku Dergisi, 2010, Yıl 5, Sayı 13, s.105-106 ) şeklindeki açıklamalarla gönüllü vazgeçmenin saptanmasında gözönüne alınacak kriterler ortaya konulmuştur.

Yargısal kararlarda da, suç yolunda ( iter criminis ) ilerleyen sanık daha fazla ilerleme imkanına ve kanaatine sahip olduğu halde, suç yolunda ilerlemeyerek icrayı yarıda bırakmışsa ya da icra hareketleri tamamlandıktan sonra kendi çabası ile sonucun meydana gelmesini önlemişse vazgeçmenin gönüllü olduğu, buna karşılık fail icraya başlarken gözönünde tuttuğu ve hesaba kattığı risklerden başka bir faktör nedeniyle icra hareketlerine devam etmemişse ya da sonuca ulaşamamışsa vazgeçmenin gönüllü olmadığı, bu halde icra hareketleri failin elinde olmayan engelleyici nedenlerle bitirilemediğinden ya da sonuç failin elinde olmayan nedenlerle meydana gelmediğinden teşebbüsün söz konusu olduğu vurgulanmıştır.

Gerek öğreti gerekse yerleşmiş yargısal kararlarda yer alan bu kabullere göre gönüllü vazgeçmenin varlığı için gerekli şartlar şu şekilde sıralanabilir:

  1. Öncelikle kasıtlı bir suçun işlenmesine yönelik olarak icra hareketlerine başlanmalı,

  2. Suç tamamlanmadan önce vazgeçme gerçekleşmeli,

  3. Vazgeçmenin konusu; icra hareketinin devamına, suçun tamamlanmasına ya da sonucun gerçekleşmesine yönelik bulunmalı yani sanık suçun icra hareketlerinden vazgeçmeli ya da kendi çabalarıyla suçun tamamlanmasını veya sonucun gerçekleşmesini önlemeli,

  4. Vazgeçme gönüllü olmalı yani fail suçun icra hareketlerini isteyerek terketmeli ya da suçun tamamlanmasını veya sonucun gerçekleşmesini isteyerek önlemeli,

  5. Suçun tamamlanmasının önlenmesi veya sonucun gerçekleşmesinin engellenmesi, failin çabalarıyla meydana gelmelidir.

Vazgeçmenin subjektif şartı olan ve dördüncü bentte açıklanan gönüllülük, gerçek anlamda pişmanlığı ifade etmemektedir. Korktuğu ya da mağdura acıdığı için veya vicdan azabı, tanrı korkusu gibi başkaca iç etkenlerin varlığıyla vazgeçmesi durumunda da fail hakkında gönüllü vazgeçme söz konusu olacaktır. Önemli olan failin kendi iradesi ile suç işlemekten vazgeçmesi icra hareketlerini yarıda bırakması ya da neticenin gerçekleşmesini engellemesi olup, vazgeçmenin kaynağını insanın özünde olması gereken iyilik duygusundan alması gerekli değildir. Esasen ceza muhakemesinde psişik dürtülerin kaynağını ispatlamak da kolay olmadığından, faile ceza vermemek için fiili isteyerek kesmesi yeterli görülmelidir. Böylece, vazgeçmenin içten bir pişmanlığın sonucu olması gerek olmayıp failin samimiyeti aranmayacağından, suçu daha sonra işlemek üzere vazgeçmiş olması halinde dahi, kamu düzeni de bozulmamış olduğu için gönüllü vazgeçme hükmünden yararlandırılacaktır.

Sonuç olarak icra hareketlerinin terkedilmesi ya da suçun tamamlanmasının önlenmesi şeklinde gelişen her iki haldeki gönüllü vazgeçmede de, failin işlemekte olduğu suça ilişkin hareketleri teşebbüs aşamasında kaldığı halde, TCK”nun 36. maddesi uyarınca bu suçtan dolayı ceza verilemeyecek, işlemeyi kastettiği suça yönelik olarak vazgeçme anına kadar icra ettiği hareketlerin bir başka suçu oluşturması durumunda, o suçtan dolayı cezalandırılacaktır. Dolayısıyla vazgeçme, sadece icra hareketlerine başlarken işlenmesi kastolunan suçu kapsayacak ve bu suça teşebbüsten cezalandırılmama sonucunu doğuracak, fakat aynı zamanda tamamlanan başka bir suçun cezalandırılmasını etkilemeyecektir.

Öte yandan, gönüllü vazgeçme şahsi bir cezasızlık sebebi olarak öngörüldüğünden dolayı, bunun diğer şeriklere etkisi yoktur. 41. maddesine göre sadece gönüllü vazgeçen bu vazgeçmeden yararlanacak, hareketin nedensellik değerini ortadan kaldırmayan diğer şeriklerin sorumlulukları sürecektir.

Bu açıklamalardan sonra somut olayda sanıkların hukuki durumları ayrı ayrı değerlendirilmelidir.

Sanık Haci yönünden gönüllü vazgeçme şartlarının bulunup bulunmadığı;

İnceleme konusu olayda, istihbari bilgiler nedeniyle hakkında teknik takip kararı alınan Haci, ticaret amacıyla uyuşturucu madde satın almak için Honaz’dan gelen Veli ve Gültaze ile satmak amacıyla uyuşturucu madde bulunduran sanık Bilal ve eşi Ayfer arasındaki bağlantıyı sağlamıştır. Uyuşturucu maddenin Veli ve Gültaze tarafından beğenilmemesi nedeniyle satın alınmayıp yayla evinden geri dönülmesi sırasında da, henüz görevlilerce yakalanmadan önce başka iki kişi ile telefon görüşmesi yaparak onlara da “2000 lira istiyorlar” şeklinde söylemek suretiyle Bilal’in evindeki uyuşturucu maddenin satılmasına aracılık etme iradesi ve niyetini devam ettirmiştir. 41. maddesine göre sadece gönüllü vazgeçen suç ortağı gönüllü vazgeçme hükümlerinden yararlanabilecek olup, uyuşturucu madde ticareti suçuna yardım etme şeklindeki eylemini tamamlamış olan ve hareketinin neden olduğu durumları ortadan kaldırmayıp iradesine de devam eden sanık hakkında gönüllü vazgeçme hükmünün uygulanma şartları bulunmamaktadır.

Bu nedenle, sanık Haci hakkındaki mahkûmiyet hükmüne ilişkin direnme gerekçesi isabetli olup, hükmün “Sanık hakkında şartları oluşmadığı halde TCK’nın 35. maddesinin uygulanması karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır” eleştirisi ile onanmasına karar verilmelidir.

Sanıklar Veli ve Gültaze yönünden gönüllü vazgeçme şartlarının bulunup bulunmadığı;

Sanıkların uyuşturucu madde ticareti suçunun icra hareketlerine başladıkları, ticaret amacıyla uyuşturucu madde satın almak üzere yayladaki çadır evine giderek uyuşturucu maddeyi gördükleri, hakkındaki mahkûmiyet hükmü kesinleşen sanık Ayfer ile pazarlık yaptıkları, fakat uyuşturucu maddenin bekledikleri kalitede olmaması ve buna bağlı olarak fiyatını yüksek bulmaları nedeniyle alışverişten kendi otonom iradeleri ile vazgeçtikleri olayda, sanıklar tarafından beğenilmemiş olsa dahi suçun unsurları için yeterli nitelikte bulunan ve hukuk düzenince suç konusu kabul edilen 924 gram net esrar elde edilebilecek oranda hint kenevirini satın alma imkan ve fırsatı var olduğu halde, görevlilerce yapılan bir baskın ya da başkaca bir dış engel bulunmadan icra hareketlerine son verdikleri ve buna bağlı olarak suçun tamamlanamadığı görülmektedir. Sanıkların eylemlerine devam etme imkanı varken her ne saikle olursa olsun kendi özgür irade ve otonom kararları ile vazgeçmeleri nedeniyle haklarında 36. maddesi uyarınca gönüllü vazgeçme hükmünün uygulanma şartlarının gerçekleştiği kabul edilmelidir.

Açıklanan nedenlerle, uyuşturucu madde satın alma eyleminden kendi iradeleri ile vazgeçen sanıklar Veli ve Gültaze hakkında 5237 sayılı TCK”nın 36. maddesi uyarınca gönüllü vazgeçme şartları oluştuğundan ve o ana kadar eylemleri başkaca bir suç teşkil etmediğinden, uyuşturucu madde ticareti suçuna teşebbüsten ceza verilmeyecek olup yerel mahkemenin direnme gerekçesi bu sanıklar yönüyle isabetsizdir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan onbir Genel Kurul Üyesi; “sanıklar hakkında gönüllü vazgeçme şartları bulunmadığından hükmün onanması gerektiği” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.

Bu itibarla, sanık Haci hakkındaki mahkûmiyet hükmünün “Sanık hakkında şartları oluşmadığı halde TCK’nın 35. maddesinin uygulanması karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır” eleştirisi ile onanmasına; sanıklar Veli ve Gültaze hakkındaki mahkûmiyet hükmünün “sanıklar hakkında gönüllü vazgeçme hükmünün uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

1- ) Elmalı Ağır Ceza Mahkemesinin 10.12.2013 gün ve 238-303 sayılı direnme hükmünün,

a- ) Sanık Haci yönünden “sanık hakkında şartları oluşmadığı halde TCK’nın 35. maddesinin uygulanması karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır” eleştirisi ile ONANMASINA,

b- ) Sanıklar Veli ve Gültaze yönünden, “sanıklar hakkında gönüllü vazgeçme hükmünün uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi” isabetsizliğinden BOZULMASINA,

2- ) Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, sanık Haci hakkındaki hüküm yönünden 17.03.2015 tarihinde oybirliğiyle, sanıklar Veli ve Gültaze yönünden ,17.03.2015 tarihli ilk müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 24.03.2015 tarihli ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2014/1-594 Karar: 2015/53 Tarih: 17.03.2015

  • TCK 35. Madde

  • Suça Teşebbüs

Eşini kasten öldürme suçuna teşebbüsten sanık A..K..’un 5237 sayılı TCK’nun 82/1-d,, 35/2,, 53, 63. maddeleri uyarınca 14 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin, Manisa 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 25.12.2012 gün ve 412-449 sayılı hükmün sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 22.04.2014 gün ve 5157-2629 sayı ile;

“a-Oluşa ve dosya kapsamına göre olay tarihinde sanığın bıçak ile eşi olan mağdurun sırt bölgesine beş kez, sol koluna bir kez vurduğu, bu darbelerin göğse nafiz olmadığı, cilt, cilt altı kas seyirli olduğu, yaralanmaların mağdurun yaşamını tehlikeye sokan duruma neden olmadığı ve basit bir tıbbi müdahale ile giderilemeyecek nitelikte olduğu olayda; sanık ile mağdur arasında öldürmeyi gerektiren husumet bulunmaması, yaraların niteliği birlikte değerlendirildiğinde, sanığın kasten yaralama suçundan, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığına göre temel cezanın üst sınıra yakın olarak belirlenip cezalandırılması yerine, suçun niteliğinde yanılgıya düşülerek yazılı biçimde öldürmeye teşebbüs suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi,

b-Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90. maddesinin son fıkrası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/3-c maddesi gereğince, 5271 sayılı CMK’nun 150,, 234, 239. maddeleri ile 5320 sayılı Yasanın 13. maddesine dayanılarak hazırlanan Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince Müdafii ve Vekillerin Görevlendirilmeleri ile Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin 8. maddesi gereğince sanık için baro tarafından görevlendirilen zorunlu müdafii ücretinin sanıktan alınmasına hükmedilemeyeceği gözetilmeksizin, yazılı biçimde zorunlu müdafii ücretinin sanığa yüklenmesine karar verilmesi” isabetsizliklerinden oyçokluğuyla bozulmasına karar verilmiş,

Daire Üyeleri M.N. Ö..ve M. Ü..; sanığın eyleminin eşini kasten öldürme suçuna teşebbüs kapsamında kaldığı gerekçesiyle karşı oy kullanmışlardır.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 25.05.2014 gün ve 23469 sayı ile;

“Olay tarihinde karı koca olan katılan ile sanığın aralarında sanığın başka bir kadınla ilişkisinin olduğundan bahisle uyuşmazlık bulunduğu bu sebeple katılan A..K..’un çocuklarını da alarak evini terk ettiği, kız kardeşinin yanında kalmaya başladığı ve evlilik ilişkisini sonlandırmayı düşündüğü, sanığın bu duruma içerlediği, eşini ikna etmeye çalıştığı, ancak mağdurenin kararlı olduğunu anlaması nedeniyle eşine karşı husumet duyguları taşıdığı, olay tarihinde de katılanın iş dönüşü indiği durakta elindeki bıçak ile arkasından yaklaşarak 6 kez vurmak suretiyle yaraladığı, bu sırada tanık İ.. G..’nin sanığa müdahale ederek elindeki bıçağı almak istediği ancak başarılı olamadığı bunun üzerine diğer tanık S.. A..’ın olaya müdahale ettiği ve elindeki plastik hortumla sanığa vurarak elindeki bıçağı düşürmesi ve sanığı da yere düşürmesi neticesinde sanığın eylemini tamamlayamadığı, dosya içerisindeki Adli Tıp uzmanı rapor kapsamına göre mağdurenin olay sırasında hayati tehlike geçirmemiş olmasına rağmen vücudundaki 6 adet bıçak yarası nedeniyle yaralanmasının hafif derecede olmadığının tespit olduğu, sanık ile eşi mağdure arasında ortaya çıkan ailevi huzursuzluk ve bitme noktasına gelmiş evlilik ilişkisi nedeniyle eşine karşı husumet besleyen sanığın öldürmek kastıyla mağdureyi birden çok bıçak darbesi ile yaraladığı elinde olmayan sebepler ile öldürme eylemini tamamlayamadığı,

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun müteaddit kararlarında da belirtildiği gibi, kasten öldürme ile kasten yaralama eylemleri arasındaki ayırıcı kriter manevi unsurun farklılığına dayanır, ikinci durumda sadece daha hafif sonuç (etkili eylem) istenilmiş olup daha ağır sonuç (ölüm) istenilmiş değildir.

Sanığın iç dünyasını ilgilendiren kastının öldürme mi yoksa yaralama mı olduğu aradaki husumetin derecesi, kullanılan aletin öldürmeye elverişlilik niteliği, darbe sayısı ve şiddeti, darbelerin vurulduğu bölgenin hayati bakımdan önemi, mani hal mevcut olup olmadığı, sanığın eylemini kendiliğinden mi devam ettirmediği yoksa mani hal nedeniyle mi devam ettirmediği, olaydan sonraki davranış biçimi gibi ölçütlere göre belirlenir.

Bu açıklamalar ve dosya içeriğine göre;

Karşı oy kullanan üyelerin gerekçelerinde belirttiği üzere; katılan A. Kurt ile birlikte yaşadığı ortak evine suç tarihinden önce sanık A..K..’un A..Y.. isimli bir bayanı getirmesi üzerine, katılanın evi terkedip, kız kardeşinin yanında kalmaya başladığı, olay günü çalıştığı fabrikadan iş çıkışı sanık eşi ile karşılaştığı, kolunu tutup konuşmaya fırsat vermeden elindeki bıçağı önce sol omuzuna doğru, sonra da ardarda saplamaya devam ettiği, katılanın bağırıp çevreden yardım istemesi, bunu gören ve duyan tanık S.. A..’ın elindeki plastik hortumla sanığın ellerine vurarak elindeki bıçağı düşürüp onu kurtarmaya çalışması, sanığın yere düşen bıçağı tekrar alıp hareketine devam etmeye çalışması sonrasında, yine tanık Sabahattin tarafından elindeki bıçak hortumla vurulmak suretiyle yere düşürmesi ile olayın son bulduğu anlaşılmaktadır.

Yüksek Yargıtay 1. Ceza Dairesinin, sayın çoğunluk görüşü ile azınlık görüşü arasında, olayın bu şekilde gelişimine ilişkin bir sorun bulunmamaktadır. Sayın çoğunluk görüşü mağduredeki yaraların onun yaşamını tehlikeye sokan duruma neden olmadığı ve basit bir tıbbi müdahale ile giderilemeyecek nitelikte olduğu, aralarında öldürmeyi gerektiren husumet bulunmaması ile birlikte değerlendirildiğinde, eylemin vasıflandırmasının ‘kasten yaralama’ olarak kabulü gerektiğini benimsemişlerdir.

Oysaki olaya bakıldığında, katılanın sırt bölgesinde beş adet, sol kolda bir adet kesici-delici alet yarası olduğu, hayati tehlikesinin bulunmadığı, ancak, yaralardaki nitelik itibariyle sırf hayati tehlikesinin bulunmamasının suçun vasıflandırılmasında kıstas olamayacağı,

Katılanın ortak evi terketmesinin genel olarak taraflar arasında bir husumeti zımnen de olsa ortaya koyduğu,

Suç aletinin öldürücü vasıfta olduğu,

Olayın gelişimi sırasında sanığın eylemine devam etmeye çalıştığı fakat araya giren tanıklar S.. A.. ve İ..H.. G..’nin müdahaleleri ile elindeki bıçağın zorla yere düşürüldüğü için, sanığın iradesi dışında eylemine devam etmediği dosya kapsamından anlaşılmakta olup, tüm bu hususlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, sanığın eyleminin “kasten öldürmeye teşebbüs” olarak kabulünün gerekli olduğu” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 17.09.2014 gün ve 3060-3976 sayı ile, itiraz nedenlerinin oyçokluğuyla yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

CEZA GENEL KURULU KARARI

Eylemin gerçekleşme şekli ve suçun sübutu yönünden uyuşmazlık ve bu kabulde dosya kapsamı itibarıyla herhangi bir isabetsizlik bulunmayan somut olayda, Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin kasten yaralama suçunu mu, yoksa kasten öldürme suçuna teşebbüsü mü oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

Sanık A.. K.. ile katılan A.. K.. 18 yıllık evli olup, bu evliliklerinden iki kız çocuklarının olduğu, olay öncesinde sanığın başka bir kadınla ilişkisi olduğu gerekçesiyle aralarında sorunların bulunduğu, olaydan dört gün önce bir akrabasının sünnet düğününden dönen katılanın, müşterek evin içinde sanığın ilişkisi olduğu kadının bulunduğunu düşünerek çocuklarını da alıp evi terk edip kız kardeşinin evine yerleştiği, ertesi günü sanığın eşine ve çocuklarına ulaşmak amacıyla bacanağı F.. B..’ın evine gittiği, bacanağı ile tartışma yaşaması üzerine eşi ve çocuklarıyla görüşemeden evden ayrıldığı, 18.10.2012 günü saat 16.30 sıralarında katılan A.’nin servis otobüsünden indiğini gören sanığın, katılanı takip ettiği, katılan A. olayın gerçekleştiği sokağa girdiğinde, sanığın, katılana arkadan yaklaşarak sırtından bıçaklamaya başladığı, sırtına beş, sol koluna bir olmak üzere 6 adet bıçak darbesi vurduğu, ayrıca boynuna doğru da bıçağı salladığı ancak isabet ettiremediği, katılanın sanığın elinden kurtulmaya çalıştığı, “imdat kimse yok mu” şeklinde bağırdığı, olayın meydana geldiği sokak üzerinde işyerleri bulunan tanıklar İ.. G.. ve S.. A..’ın sanığa müdahale etmeye çalıştıkları, ilk olarak tanık İ.. G..’nin sanığa engel olmaya çalıştığı fakat başarısız olduğu, bunun üzerine diğer tanık S.. A..’ın eline geçirdiği plastik su borusu ile sanığın eline vurmak suretiyle elindeki bıçağın düşmesini sağladığı, sonrasında her iki tanığın sanığı tutarak etkisiz hale getirdikleri, polisin gelmesiyle sanığı görevlilere teslim ettikleri,

18.10.2012 tarihli olay yeri inceleme raporunda, olayın meydana geldiği sokağın içerisinde bulunan 6 nolu binanın giriş kapısına 475 cm. mesafede, yolun ortasında, namlu kısmı 11 cm., sap kısmı 12 cm. olup üzerinde kırmızı lekeler bulunan ekmek bıçağı ile 72 cm. uzunluğundaki plastik su borusunun bulunduğunun belirtildiği,

Olaydan hemen sonra sanık A.. K.. hakkında düzenlenen adli muayene raporunda, sanığın 314 promil alkollü olduğunun tespit edildiği,

Adli Tıp Uzmanı tarafından katılanla ilgili düzenlenen 23.10.2012 tarihli raporda, katılanın sırtında sola yakın yerde 3, yine sırtında sol ortaya yakın yerde 2 ve sol kolda 1 adet olmak üzere tamamı 1x1 cm.lik toplam altı adet kesici delici alet yarasının mevcut olup yaraların cilt altı kas seyirli olması nedeniyle yaşamını tehlikeye sokmadığının, ancak basit tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte olmadığının ifade edildiği,

Anlaşılmaktadır.

Katılan A.. K. aşamalarda özetle, eşi sanık A.’in A. isimli bayanla ilişkisi olduğunu öğrendiğinde ona ayrılmak istediğini söylediğini, sanığın, “benden ayrılırsan, önce seni öldürürüm, sonra kendimi öldürürüm” şeklinde cevap verdiğini, çocuklarını da düşünerek bir müddet sanığın A. ile olan ilişkisini kabullendiğini ve ses çıkarmadığını, 14.10.2012 günü katıldığı sünnet düğünü dönüşünde A. isimli bayanın müşterek evlerinde olduğunu anlayınca, eve girmeden çocuklarını da alarak kız kardeşi S..P..’ın evine gittiğini, 15.10.2012 günü sanığın kız kardeşinin evinin önüne geldiğini, dışarıya çıkıp eşiyle muhatap olmayınca sanığın, kız kardeşi ile eniştesine hakaretler ettiğini, polis çağrılacağı söylenince kaçtığını, olay günü saat 16.30 sıralarında çalıştığı fabrikaya ait servisten inip kız kardeşinin evine doğru yürümekte iken arkasından gelen birinin sol kolundan tuttuğunu, arkaya baktığında kolunu tutan kişinin eşi A. olduğunu ve sağ elinde bıçak bulundurduğunu gördüğünü, bir şey söylemeye fırsat bırakmadan sanığın elindeki bıçağı sol omzuna doğru art arda saplayarak kendisini yaraladığını, “kurtarın, imdat” diye bağırdığını, sanığa karşı koymaya çalıştığını, sanığın bıçağı sırtının sol tarafına karın boşluğuna doğru iki kere daha sapladığını, öldüreceğini düşündüğü için “A. yapma” diye bağırarak sol eliyle sanığı ittiğini, bu arada sol kol altından da yaralandığını, yine “yardım edin, beni kurtarın” diye bağırmayı sürdürdüğünü, sanığın bıçağı kendisine doğru sallamaya devam ettiği sırada isimlerini bilmediği ve tanımadığı bir kaç kişinin gelerek müdahale ettiklerini, plastik hortum veya boru gibi bir şeyle sanığa vurup sanığın elinden kendisini kurtardıklarını, sanığa tekrar hortumla vurarak elindeki bıçağı aldıklarını, bu sırada kendisinin de kaldırıma oturduğunu ve akabinde bayıldığını, kendine geldiğinde hastanede olduğunu anladığını, eşi A.. K.. ile ilgili daha önce polise herhangi bir müracaatının olmadığını, korunma talebinde bulunmadığını, sanığın amacının öldürmek olduğunu, olay sırasında çevrede bulunan kişilerin müdahale etmemeleri halinde sanığın öldürmeyi başaracağını, şikâyetçi olduğunu beyan etmiş,

Tanık İ.. G..; işyerinin önünde oturmakta iken kendisine beş metre uzaklıkta yürümekte olan katılanın “imdat, kurtaran yok mu” diye bağırdığını, sanığın, katılanın sırtına bıçakla vurduğunu, bıçakla bir hamle daha yaptığını, katılanın yine “imdat, kurtaran yok mu” diye bağırdığını, araya girip sanığın elinden bıçağı almaya çalıştığını, başaramadığını, işyeri komşusu S.. A..’ın eline aldığı boru veya sopaya benzer bir şeyle sanığın eline vurarak bıçağı düşürdüğünü, şahısları ayırdıklarını, kısa süre sonra polislerin gelip sanığı ve katılanı götürdüğünü ifade etmiş,

Tanık S.. A..; bağrışma sesleri üzerine işyerinden dışarı çıktığında sanığın, 20 cm uzunluğundaki bıçakla katılanı sırtından birkaç kere bıçakladığını gördüğünü, kadının yere düştüğünü, sanığın katılan A.’nin boğazına doğru da bıçağı salladığını, katılanın öldürüleceğini düşünerek eline geçirdiği plastik hortumla sanığın eline vurup kadını kurtarmaya çalıştığını, sanığın bu defa kendisine saldırdığını, tekrar sanığın eline hortum ile vurarak bıçağı düşürdüğünü, sanığın yere düşen bıçağı yine eline alması üzerine bir defa daha hortum ile eline vurduğunu, bıçağın yere düşmesiyle orada bulunan vatandaşlarla sanığın üzerine yüklenip sanığı tuttuklarını ve polisi çağırdıklarını belirtmiş,

Katılanın kız kardeşi tanık S.. B.. ve kız kardeşinin kocası tanık F.. B.. benzer şekilde, olaydan dört gün önce sanığın eve başka bir kadın getirmesi nedeniyle katılanın, çocuklarıyla birlikte kendilerine sığındığını, sanığın katılanı tehdit ettiğine şahit olmadıklarını ancak olay öncesinde katılan A.’nin, sanık A.’in kendisine zarar vereceği, saldıracağı korkusu taşıdığını söylemişler,

Sanık kollukta ve savcılıkta; üç yıl kadar önce karşı komşuları olan A. Yıldız isimli bayan ile ilişkisi olduğu gerekçesiyle eşi A.’nin huzursuzluk çıkarmaya başladığını, A.’le ilişkisinin olmadığına eşini ikna edemediğini, eşi A.’nin bu olayı bahane ederek devamlı kavga çıkardığını, olaydan dört gün önce eve geldiğinde eşi ve çocuklarının evde olmadığını gördüğünü, ertesi günü araştırma yapınca eşinin, baldızı S.. B..’ın evinde kaldığını öğrendiğini, akşamüzeri baldızının evine gittiğini, kapıyı açan baldızı ve onun eşiyle tartışma yaşadığını, olay günü sabah saatlerinden saat 16.00’ya kadar değişik yerlerde bira içtiğini, daha sonra bir kahvehanede çay içmekteyken eşi A.. K..’un fabrikanın servis otobüsünden indiğini gördüğünü, eşinin arkasından gidip yanına yaklaştığını ve kendisine “neden burada indin, birisiyle mi buluşacaksın” dediğini, A.’nin hiçbir şey söylemeden kendisini itmesi üzerine sinirlenerek kurban bayramında kullanmak amacıyla biletmek için yanına aldığı ekmek bıçağını eşine karşı rastgele sallamaya başladığını, olay anında alkollü ve öfkeli olduğu için bıçağı eşinin neresine doğru salladığını ve neresinden yaralandığını hatırlamadığını, kavgaya devam ederken çevreden vatandaşların geldiğini, bunlardan birinin hortum veya plastik bir boru ile eline vurmasıyla bıçağı yere düşürdüğünü, olay yerine polislerin gelerek kendisini yakaladıklarını, öldürme kastının olmadığını, olayı planlayarak yapmadığını, pişman olduğunu ifade etmiş, mahkemede ise, eve kadın getirdiği düşüncesi ile katılan A.’nin evden ayrıldığını, eşini ve çocuklarını eve getirmek için ertesi günü bacanağı F.. B..’ın evine gittiğini, ancak bacanağının hakaret ettiğini ve kendisini kovaladığını, olay günü evdeki bıçağı biletmeye çıktığını, eşiyle yolda tesadüfen karşılaştığını, niye eve dönmediğini sorduğunu, eşinin “ne yapacaksın orospuna mı gideceksin, orospuna pezevenklik mi yapacaksın” diyerek hakarette bulunması üzerine öfkelendiğini, elinde bıçak olduğunu fark etmeden eliyle bir kez vurduğunu, birkaç kez daha elini salladığını, sonradan eşini 5-6 yerinden bıçaklamış olduğunu öğrendiğini, isteyerek bıçaklamadığını, alkollü olduğu için bir şey hatırlamadığını savunmuştur.

5237 sayılı Türk Ceza Kanununun “Suça teşebbüs” başlıklı 35. maddesinde5237 sayılı Türk Ceza Kanununun “Suça teşebbüs” başlıklı 35. maddesinde; “Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur” hükmü yer almaktadır.

Buna göre suça teşebbüs, işlenmesi kast olunan bir suçun icrasına elverişli araçlarla başlanmasından sonra, elde olmayan nedenlerle suçun tamamlanamamasıdır. Maddenin açık hükmüne göre, icra hareketlerinin yarıda kalması ya da sonucun meydana gelmemesi failin iradesi dışındaki engel nedenlerden ileri gelmelidir.

Öte yandan, suça teşebbüsle ilgili değerlendirme yapılabilmesi, failin hangi suçu işlemeyi kastettiğinin belirlenmesini gerektirir ki buna sübjektif unsur denir. Failin gerçekleştirdiği davranış ile bir suçu işlemeye teşebbüs edip etmediğini, eğer etmişse hangi suça teşebbüs ettiğini belirleyebilmek için öncelikle kastın varlığının belirlenmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle, tıpkı tamamlanmış suçta olduğu gibi, teşebbüs aşamasında kalan suçta da, işlenmek istenen suç tipindeki bütün unsurlar failce bilinmelidir. (İçel Suç Teorisi, Kayıhan İçel, Füsun Sokullu-Akıncı, İzzet Özgenç, Adem Sözüer, Fatih S. Mahmutoğlu, Yener Ünver 2. Kitap, 2. Baskı, İstanbul, 2000, s.315.)

Bu husus, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 04.06.1990 gün ve 101-156 sayılı kararında da; “Teşebbüste aranan kast, icrasına başlanmış cürmü teşebbüs aşamasında bırakma kastı olmayıp, söz konusu suçu tamamlamaya yönelmiş kasttır” şeklinde açıklanmıştır.

Kasten yaralama suçu ile kasten öldürme suçuna teşebbüs arasındaki ayırıcı kıstas manevi unsurun farklılığına dayandığından, çözülmesi gereken konu sanığın kastının öldürmeye mi, yoksa yaralamaya mı yönelik olduğunun belirlenmesine ilişkindir.

5237 sayılı TCK’nun 21/1. maddesine göre, suçun kanuni tanımındaki unsurlarının bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olan ve failin iç dünyasını ilgilendiren kast, dış dünyaya yansıyan davranışlara bakılarak, daha açık bir ifadeyle, failin olay öncesi, olay sırası ve olay sonrası davranışları ölçü alınarak belirlenmelidir.

İlkeleri, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 08.07.2003 gün ve 196-212, 30.09.2003 gün ve 226-229, 08.07.2008 gün ve 88-184 ile 31.03.2009 gün ve 248-82 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da açıklandığı üzere, bir eylemin kasten öldürmeye teşebbüs mü, yoksa kasten yaralama mı sayılacağının belirlenmesi sırasında; fail ile mağdur arasındaki husumetin nedeni ve derecesi, failin suçta kullandığı saldırı aletinin niteliği, darbe sayısı ve şiddeti, mağdurun vücudunda meydana getirilen yaraların yerleri, nitelik ve nicelikleri, hedef seçme imkânının olup olmadığı, failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenden dolayı mı son verdiği gibi ölçütler esas alınmaktadır.

Kastın belirlenmesi açısından her bir olayda kullanılması gereken kıstaslar farklılık gösterebileceğinden, tüm bu olguların her somut olayda tek tek ele alınması gerekmektedir.

Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanığın olaydan önce “ayrılırsan önce seni, sonra kendimi öldürürüm” şeklinde tehditte bulunduğu, müşterek evi terk etmesi ve olay gününe kadar kendisi ile irtibat kurmayıp görüşmeye yanaşmaması nedeniyle öfke duyduğu katılanın olay günü saat 16.30 sıralarında çalıştığı işyerinin servis otobüsünden indiğini görüp bir müddet arkasından takip ederek yaklaşıp üzerinde bulundurduğu namlu kısmı 11 cm.lik ekmek bıçağıyla sırt bölgesine art arda 5 defa darbe vurduğu, bir bıçak darbesinin de katılanın kendisini korumaya çalışırken sol kol altına isabet ettiği, ayrıca sanığın katılanın boynuna doğru da bıçakla hamle yaptığı ancak isabet sağlayamadığı, olayı gören tanıklar İ.. G.. ve S.. A..’ın sanığa engel olmak istedikleri, sanığın eylemini sürdürmekte ısrar etmesi üzerine, tanık S.. A..’ın plastik boruyla sanığın eline vurmak suretiyle elindeki bıçağın düşmesini sağladığı, her iki tanığın sanığı tutarak etkisiz hale getirdikleri anlaşılan somut olayda; evi terk eden ve dört gün boyunca kendisiyle irtibat kurmayan katılan A.’ye husumet besleyen sanığın, öldürmeye elverişli nitelikteki bıçakla hedef gözeterek katlanın sırt bölgesine 6 defa vurması, bu darbelerin haricinde bir kısmı katılanın boynunu hedef alan hamlelerinin de bulunması, engelleme nedeniyle eylemini sürdürmemesi, tanıkların ilk müdahalelerine rağmen sanığın eyleminde ısrar etmesi hususları bir arada değerlendirildiğinde, sanığın fiili ile açığa çıkan kastın öldürmeye yönelik olduğu, engel sebep nedeniyle eylemini tamamlayamadığı, sanığın aşırı alkollü olması, katılanın da bıçak darbelerinden korunmak için çaba göstermesi ve hareketli durumda olmaları nedeniyle darbelerin öldürmeye elverişli şiddete ulaşamadığı, husumetin bulunması, kullanılan aletin özelliği, darbe sayısı, hedef alınan vücut bölgeleri, engel durumun varlığı, olayın oluşumu ve gelişimi bir arada değerlendirildiğinde, eylemin kasten öldürme suçuna teşebbüs olarak kabulü gerekmektedir. Bu nedenle, Özel Dairece, sanığın eyleminin kasten yaralama suçunu oluşturduğu gerekçesiyle yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi isabetsizdir.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, uygulamanın denetlenmesi amacıyla dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan on dokuz Genel Kurul Üyesi; “sanığın eyleminin kasten yaralama suçunu oluşturduğu” düşüncesiyle itirazın reddi yönünde karşı oy kullanmışlardır.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle,

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 22.04.2014 gün ve 5157-2629 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,

3- Dosyanın, uygulamanın denetlenmesi için Yargıtay 1. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 10.03.2015 günü yapılan birinci müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 17.03.2015 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğu ile, karar verildi.


YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/3957 Karar: 2014/1999 Tarih: 01.12.2014

  • TCK 35. Madde

  • Suça Teşebbüs

Katılana karşı işlenen suç nedeniyle verilen mahkumiyet kararına yönelik temyiz incelemesinde;

A- )5237 sayılı TCK’nın 35. maddesinde; “Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur” hükmü yer almaktadır. Buna göre suça kalkışma, işlenmesi kastolunan bir suçun icrasına elverişli araçlarla başlanmasından sonra, elde olmayan nedenlerle suçun tamamlanamamasıdır. Maddenin açık hükmüne göre, icra hareketlerinin yarıda kalması ya da sonucun meydana gelmemesi failin iradesi dışındaki engel nedenlerden ileri gelmelidir. Teşebbüsün varlığından söz edilebilmesi için, kasıtlı bir suç işleme kararının varlığı, elverişli hareketlerle suçun doğrudan doğruya icrasına başlanması gerektiği, failin elinde bulunmayan nedenlerle suç tamamlanamamalı ya da amaçlanan sonuç gerçekleşmemesi gerektiği, suça teşebbüste fail, suçu tamamlamak amacıyla hareket etmesine karşın, elinde olmayan nedenlerden dolayı fiilini gerçekleştirememekte, bu durumda kişiye tamamlanmış suça oranla daha az ceza verilmektedir. TCK’nın 35. maddesinin gerekçesinde; 765 sayılı eksik ve tam teşebbüs ayrımına son verildiği, bu ayırımın objektif bir ölçütünün bulunmadığı ve uygulamada bir takım tereddütlere yol açtığı belirtildikten sonra, getirilen diğer bir yeniliğin icra hareketlerinin başlangıcına ilişkin olduğu, “failin kastının şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkmasıyla icranın başlayacağı” yolundaki sübjektif ölçütün kabul edilmesi durumunda kişinin düşüncesi ve yaşam tarzı dolayısıyla cezalandırılmasına varabilecek bir uygulamaya yol açılacağı, çünkü hazırlık hareketleri aşamasında da kastın varlığının şüpheye yer vermeyecek biçimde tespit edilebilmesinin mümkün bulunduğu, suçun icrasıyla ilgisiz davranışların dahi suç kastını ortaya koyduğu gerekçesiyle cezalandırılabileceği, o nedenle tasarıdaki “kastı şüpheye yer bırakmayacak” kriterinin madde metninden çıkartılarak “doğrudan doğruya icraya başlama” ölçütünün kabul edildiği, böylece işlenmek istenen suç tipiyle belirli bir yakınlık ve bağlantı içindeki hareketlerin yapılması halinde suçun icrasına başlanılmış sayılacağı açıklanmış; ayrıca kullanılan aracın suçun kanuni tanımında öngörülen fiili meydana getirmeye elverişli olması gerektiği, ancak elverişliliğin sadece kullanılan araç bakımından değil, suçun konusu da dâhil olmak üzere bütün fiil yönünden bulunması gerektiği, bu nedenle maddeye, suça teşebbüsün bu unsurunu tam anlamıyla ifade eden “uygun hareketler” kavramının dâhil edildiği belirtilmiştir. Görüldüğü gibi 765 sayılı icra hareketlerinin başlangıcı konusunda açık bir ifadeye yer verilmezken, 5237 sayılı doğrudan doğruya icraya başlama ölçütü kabul edilmiştir. Ancak soyut olan bu kavramın nasıl anlaşılması gerektiği konusu açık olmayıp, cezalandırılabilen davranışın ne zaman başladığını belirlemek her zaman kolay değildir. Genel olarak suçun dış dünyada oluşmaya başladığı süreç; “hazırlık hareketleri” ve “icra hareketleri” olmak üzere birbirinden farklı iki aşamaya ayrılmaktadır. Suçu işlemek için kullanılacak âletlerin üretilmesi ya da temin edilmesi, eylem yerinin araştırılması veya gözetlenmesi gibi fiiller hazırlık hareketleri olup, suç tipini oluşturan icra hareketlerinden önce gerçekleştirilen ve cezalandırılmayan davranışlardır. Teşebbüs ise, suçun tamamlanmasından önce, fakat hazırlık hareketleri aşamasından sonra gelen, başlanmış ancak bitirilememiş bir eylemli aşamayı ifade eder. Bu kapsamda cezalandırılabilir davranışların, yani suça teşebbüsün sınırlarının saptanması, diğer bir ifadeyle suç yolunda ilerleyen sanıkla ilgili olarak hangi andan itibaren ceza hukukunun devreye gireceği sorununun çözülmesi gerekmektedir. Özetle; bir kimsenin suça teşebbüsten dolayı cezalandırılabilmesi için, yapılan hareketlerin objektif olarak suçun kanuni tanımında öngörülen sonucu meydana getirmeye elverişli olmasıyla birlikte, aracın fail tarafından bu sonucu gerçekleştirmeye uygun biçimde kullanılması, ancak failin elinde olmayan nedenlerle icra hareketlerinin tamamlanamaması ya da tamamlanmasına karşın sonucun gerçekleşmemesi gerekir.

Somut olay bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde, sanığın, katılanı işe sokacağını vaat ederek katılandan bazı belgeler ve katılanın fotoğrafını aldığı, daha sonra da, katılanın limanda işe başlayacağını söyleyerek onu oraya gönderdiği, katılan söz konusu yere gittiğinde, sanığı tanıyanın olmadığını ve bu şekilde işçi aranmadığını öğrendiği olayda, sanığın, katılandan herhangi bir şekilde maddi bir menfaat istemediği, böyle bir menfaatin temin edilmesi için herhangi bir girişiminin de bulunmadığı dikkate alınarak, sanığın icra hareketlerine başlamamış olması, yapılan hareketlerin, katılanı işe yerleştirme bahanesiyle herhangi bir menfaat amacı taşımadan, sadece kandırma amaçlı yapılması ve ortada ne tamamlanmış ne de teşebbüs aşamasında kalmış bir suçun bulunduğu dikkate alınarak, suçun yasal unsurlarının oluşmadığının anlaşılması karşısında, sanığın 5271 sayılı CMK’nın 223/2-a maddesi gereğince sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi,

B- )Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 03.02.2009 tarih ve 2008/250-13 sayılı kararında açıklandığı üzere, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin 5271 sayılı CMK”nın 231/6-c madde ve bendinde işaret olunan zarar kavramının, kanaat verici basit bir araştırma ile belirlenebilir, ölçülebilir maddi zararlara ilişkin olduğu, manevi zararların bu kapsama dâhil edilmemesi gerektiği, olayda, katılanın herhangi bir maddi zararın bulunmadığı dikkate alınarak, sanık hakkında 5271 sayılı CMK”nın 231. maddesinin 6. fıkras 6. fıkrasının ( b ) bendinde belirtilen “sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması” koşulunun oluşup oluşmadığı hususu değerlendirilerek sonucuna göre hukuki durumlarının belirlenmesi gerekirken “zararın giderilmediği” biçimindeki dosya içeriğine uygun olmayan gerekçe ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu nedenlerle, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 01.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS