0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Akıl Hastalığı

TCK Madde 32

(1) Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez. Ancak, bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur.

(2) Birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişiye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmibeş yıl, müebbet hapis cezası yerine yirmi yıl hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek ceza, altıda birden fazla olmamak üzere indirilebilir. Mahkûm olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir.



TCK Madde 32 Gerekçesi

Kusur yeteneğini etkileyen bir neden olan akıl hastalığının varlığı durumunda, kişi işlemiş bulunduğu fiilin anlam ve sonuçlarını algılayamamakta veya işlediği fiille ilgili olarak irade yeteneği önemli ölçüde etkilenmektedir. Kişi bu durumda kusurlu olamayacağından, hakkında cezaya hükmedilemeyecektir. Ancak, fiili hukuka aykırı niteliğe sahip olduğundan, kişi hakkında akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerine başvurulacaktır.

Ayrıca işaret etmek gerekir ki, akıl hastalığı kişinin işlediği her fiil açısından algılama veya irade yeteneği üzerinde etkili olmayabilir. Örneğin, kleptomani akıl hastası olan kişinin hafif değerdeki şeylere yönelik olarak işlediği hırsızlık suçu açısından irade yeteneğinin olmadığı söylenebilir. Ancak, bu kişinin kasten adam öldürme suçunu işlemesi durumunda, malûl olduğu akıl hastalığı bu fiille ilgili olarak algılama ya da irade yeteneğini etkilemez.

Kişinin akıl hastası olup olmadığının tespiti ile hastalığının algılama ve irade yeteneği üzerinde ne gibi etkilerinin olabileceğini, davranışlarını ne surette etkilediğini genel olarak belirleme, tıbbî bir konudur. Uzman bilirkişi bu hususu ortaya koyduktan sonra, akıl hastası olan kişinin somut olay açısından algılama veya irade yeteneğinin olup olmadığını, akıl hastalığının somut olay açısından kişinin bu yeteneklerini ne ölçüde etkilediğini normatif olarak belirleme görevi, hâkime aittir.

Hükûmet Tasarısında akıl hastalığı durumunda kişinin kusur yeteneği, akıl hastası hakkında uygulanacak tedbirler ve bunların usulü aynı maddede düzenlenerek, farklı konuları ilgilendiren hükümler tek bir madde içinde yer almaktaydı. Sistematik açıdan hatalı olan bu düzenleme değiştirilmiştir. Madde metninde sadece akıl hastalığının kusur yeteneğine etkisi düzenlenmiş; buna karşılık, akıl hastaları hakkında uygulanacak güvenlik tedbirlerinin ilgili bölümde düzenlenmesi uygun bulunmuştur.


TCK 32 (Akıl Hastalığı) Emsal Yargıtay Kararları


Ceza Genel Kurulu 2020/458 E. , 2023/210 K.

  • TCK m. 32, Akıl Hastalığı
  • Epilepsi hastalığının kusur yeteneğine etkisi ve sanığın işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azalıp azalmadığı husularında bilirkişi raporu alınmalıdır.

Ortada bütün unsurlarıyla oluşmuş bir suç bulunmakta ise de akıl hastası olduğu belirlenen sanık, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayacak durumda olduğundan, suçun işlenmesinden dolayı hukuki anlamda sorumlu tutulup cezalandırılamaz. TCK’nın 32. maddesinin birinci fıkrası gereğince bu durumda bulunan sanığa ceza tayin edilmesi mümkün olmadığından, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekir. Öte yandan sanığa ceza verilemiyor olması, hakkında bir güvenlik tedbirine hükmolunmasına engel değildir. O hâlde akıl hastası sanığın tedavi ve muhafazasına karar verilebilmesi için, açılan davada isnat yeteneği ile fiil-fail-akıl hastalığı arasındaki ilişkinin belirlenebilmesi için bir yargılama faaliyetine ihtiyaç vardır.

TCK’nın 32. maddesinin ikinci fıkrasında, birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişinin cezai sorumluluğunun bulunduğu fakat cezasında indirim yapılacağı hükme bağlanmıştır. Kanunumuz kusur yeteneğini azaltan akıl hastalığı dolayısıyla cezada indirim yapılabilmesini, akıl hastalığının, fiilin işlendiği anda mevcut olması, failin algılama ve irade yeteneğinin TCK’nın 32. maddesinin birinci fıkrasında yazılı dereceye varmamakla birlikte azalması koşullarına bağlı tutmuştur. Ancak burada hâkime bir takdir yetkisi de verilmiştir. Buna göre, mahkûm olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla kısmen veya tamamen akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir.

Bu aşamada epilepsi hastalığının kusur yeteneğine etkisi bakımından doktrinde yer alan bir kısım görüşlerden bahsetmekte fayda bulunmaktadır.

Epilepsi veya diğer adıyla sara hastalığı, hastanın iradesi dışında şuurunun silinmesi ve nöbet şeklinde gelen felç hâli ve hareket bozukluğu gibi durumlarda kendisini gösteren bir hastalık olarak tanımlanmaktadır. Tıbbi bakımdan tanımlanacak olursa; beyindeki sinir hücrelerinin ani ve geçici işlev bozukluğundan kaynaklanan ve bilinç kaybı ile nöbetler hâlinde ortaya çıkan zihinsel işlev, hareket ve duyu bozukluğu anlamına gelir. Adli tıp bakımından epilepsi ise; beynin elektriksel fonksiyonlarındaki geçici bozukluğa bağlı olarak beliren, zaman zaman ani ataklar hâlinde gelen bilinç kaybı, anormal motor hareketler, duyu kusurları gibi bulgularla seyreden nörolojik tablo olarak tanımlanmaktadır. Hastalığa ilişkin olarak, 1981’de Uluslararası Epilepsi Derneğinin uluslararası sınıflandırması kabul edilmiş, epilepsi nöbetleri sınıflandırmaya tabi tutulmuştur. Buna göre nöbet türlerinin her birinin farklı sebepleri ve sonuçları bulunmaktadır. Dolayısıyla, kişinin geçirdiği nöbet türüne göre, kusur yeteneğinin durumu da değişebilecektir (Hande Ulutürk, Türk Ceza Hukukunda Akıl Hastalığı ve Akıl Hastalığının Kusur Yeteneğine Etkisi, s.105-106.). Epilepsi hastaları nöbet sırasında yaptığı şeyleri hatırlayamaz. Kişinin epilepsi hastası olup olmadığının tespitinden sonra suçun nöbet sırasında, nöbetten önceki ve sonraki zihin bulanıklığı içerisinde işleyip işlemediğinin belirlenmesi gerekir. Şuur kaybı ile epilepsi nöbetleri sırasında işlenen suçlarda kişinin cezai sorumluluğu yoktur. Ceza hukuku açısından nöbetten kısa bir zaman önce, nöbet esnasında veya nöbetten sonra açılma evresinde işledikleri fiillerden sorumlu değillerdir. Bu hastalıkta eylem anı ile nöbet hâlinin çakışıp çakışmadığının somut olaya göre tespit edilmesi gerekir (Dr. Sinan Bayındır, Türk Ceza Hukukunda Akıl Hastalığı, s.72-73; Hande Ulutürk, Türk Ceza Hukukunda Akıl Hastalığı ve Akıl Hastalığının Kusur Yeteneğine Etkisi, s.106-107.).

Aşamalarda epilepsi hastası olduğu bildirilen ve buna ilişkin raporları dosyaya sunulan sanığın, epilepsi hastası olup olmadığının, epilepsi hastası olduğunun tespiti hâlinde atılı suçu nöbeti sırasında, nöbetten önceki veya sonraki zihin bulanıklığı içerisinde işleyip işlemediğinin belirlenmesinin özel ve teknik bilgiyi gerektiren bir konu olduğu, bu hususun hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesinin mümkün olmadığı, böyle bir değerlendirmenin ancak bilimsel verilere dayanan ve istikrar kazanmış adli tıp uygulamaları doğrultusunda yapılacak muayene sonucu düzenlenecek rapora göre yapılabileceği göz önüne alındığında, sanığın işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azalıp azalmadığı, buna bağlı olarak da hakkında TCK’nın 32. maddesinin birinci veya ikinci fıkralarının uygulanmasının gerekip gerekmediği hususunda rapor alınarak sonucuna göre hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken eksik araştırma ile hüküm kurulduğu kabul edilmelidir. Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.


Ceza Genel Kurulu- Karar:2018/576

  • TCK 31
  • Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı olup olmadığı adli tıp raporu alınarak tespit edilir.

Türk Ceza Kanunu’nun 31. maddesinin ikinci fıkrası ve 32. maddesinin birinci fıkrasında kusur yeteneği dolaylı bir şekilde tanımlanmıştır. Bu hükümler uyarınca, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin bulunması durumunda kusur yeteneğinin varlığı kabul edilmiştir. Kusur yeteneğinin iki belirgin unsuru vardır. Bunlardan ilki; işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabilme, diğeri ise; eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabilen kişinin, davranışlarını bu algılama doğrultusunda hukuk düzeninin gereklerine uygun olarak yönlendirme yeteneğinin bulunmasıdır. “Algılama” ve “irade yeteneği” denilen bu iki öğenin kişide bir arada bulunmaması veya bu yeteneklerinde azalma meydana gelmesi halinde kusur yeteneğinin tam olmadığı kabul edilmelidir.

Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler arasında bulunan akıl hastalığı, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 32. maddesinde;

“1) Akıl hastalığı nedeniyle işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez. Ancak, bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur.

2) Birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişiye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmibeş yıl, müebbet hapis cezası yerine yirmi yıl hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek ceza, altıda birden fazla olmamak üzere indirilebilir. Mahkûm olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir.” şeklinde hüküm altına alınmıştır.

Buna göre, ortada bütün unsurlarıyla oluşmuş bir suç bulunmakta ise de, akıl hastası olduğu belirlenen sanık, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayacak durumda olduğundan, suçun işlenmesinden dolayı hukuki anlamda sorumlu tutulup cezalandırılamaz. TCK’nın 32. maddesinin birinci fıkrası gereğince bu durumda bulunan sanığa ceza tayin edilmesi mümkün olmadığından, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca “ceza verilmesine yer olmadığına” karar verilmesi gerekir. Öte yandan sanığa ceza verilemiyor olması, hakkında bir güvenlik tedbirine hükmolunmasına engel değildir. O halde akıl hastası sanığın tedavi ve muhafazasına karar verilebilmesi için, açılan davada isnat yeteneği ile “fiil-fail-akıl hastalığı” arasındaki ilişkinin belirlenebilmesi için bir yargılama faaliyetine ihtiyaç vardır.

TCK’nın 32. maddesinin ikinci fıkrasında, birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişinin cezai sorumluluğunun bulunduğu fakat cezasında indirim yapılacağı hükme bağlanmıştır. Kanunumuz kusur yeteneğini azaltan akıl hastalığı dolayısıyla cezada indirim yapılabilmesini, akıl hastalığının, fiilin işlendiği anda mevcut olması, failin algılama ve irade yeteneğinin TCK’nın 32. maddesinin birinci fıkrasında yazılı dereceye varmamakla birlikte azalması koşullarına bağlı tutmuştur. Ancak burada hâkime bir takdir yetkisi de verilmiştir. Buna göre, mahkûm olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla kısmen veya tamamen akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir.

Bu aşamada epilepsi hastalığının kusur yeteneğine etkisi bakımından doktrinde yer alan bir kısım görüşlerden bahsetmekte fayda bulunmaktadır.

Epilespi veya diğer adıyla sar’a hastalığı, hastanın iradesi dışında şuurunun silinmesi ve nöbet şeklinde gelen felç hâli ve hareket bozukluğu gibi durumlarda kendisini gösteren bir hastalık olarak tanımlanmaktadır. Tıbbi bakımdan tanımlanacak olursa; beyindeki sinir hücrelerinin ani ve geçici işlev bozukluğundan kaynaklanan ve bilinç kaybı ile nöbetler hâlinde ortaya çıkan zihinsel işlev, hareket ve duyu bozukluğu anlamına gelir. Adli tıp bakımından epilepsi ise; beynin elektriksel fonksiyonlarındaki geçici bozukluğa bağlı olarak beliren, zaman zaman ani ataklar hâlinde gelen bilinç kaybı, anormal motor hareketler, duyu kusurları gibi bulgularla seyreden nörolojik tablo olarak tanımlanmaktadır. Hastalığa ilişkin olarak, 1981’de Uluslararası Epilepsi Derneğinin uluslararası sınıflandırması kabul edilmiş, epilepsi nöbetleri sınıflandırmaya tabi tutulmuştur. Buna göre nöbet türlerinin her birinin farklı sebepleri ve sonuçları bulunmaktadır. Dolayısıyla, kişinin geçirdiği nöbet türüne göre, kusur yeteneğinin durumu da değişebilecektir. (Hande Ulutürk, Türk Ceza Hukukunda Akıl Hastalığı ve Akıl Hastalığının Kusur Yeteneğine Etkisi, s.105-106) Epilepsi hastaları nöbet sırasında yaptığı şeyleri hatırlayamaz. Kişinin epilepsi hastası olup olmadığının tespitinden sonra suçun nöbet sırasında, nöbetten önceki ve sonraki zihin bulanıklığı içerisinde işleyip işlemediğinin belirlenmesi gerekir. Şuur kaybı ile epilepsi nöbetleri sırasında işlenen suçlarda kişinin cezai sorumluluğu yoktur. Ceza hukuku açısından nöbetten kısa bir zaman önce, nöbet esnasında veya nöbetten sonra açılma evresinde işledikleri fiillerden sorumlu değillerdir. Bu hastalıkta eylem anı ile nöbet halinin çakışıp çakışmadığının somut olaya göre tespit edilmesi gerekir. (Dr. Sinan Bayındır, Türk Ceza Hukukunda Akıl Hastalığı, s.72-73; Hande Ulutürk, Türk Ceza Hukukunda Akıl Hastalığı ve Akıl Hastalığının Kusur Yeteneğine Etkisi, s.106-107)

Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Soruşturma aşamasında alınan beyanında, epilepsi hastası olduğunu ve olayı hatırlamakta güçlük çektiğini ifade eden sanığın, epilepsi hastası olup olmadığının, epilepsi hastası olduğunun tespiti hâlinde atılı suçu nöbeti sırasında, nöbetten önceki veya sonraki zihin bulanıklığı içerisinde işleyip işlemediğinin belirlenmesinin özel ve teknik bilgiyi gerektiren bir konu olduğu, bu hususun hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesinin mümkün olmadığı, böyle bir değerlendirmenin ancak bilimsel verilere dayanan ve istikrar kazanmış adli tıp uygulamaları doğrultusunda yapılacak muayene sonucu düzenlenecek rapora göre yapılabileceği göz önüne alındığında, sanığın işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azalıp azalmadığı, buna bağlı olarak da hakkında TCK’nın 32. maddesinin birinci veya ikinci fıkralarının uygulanmasının gerekip gerekmediği hususunda rapor alınarak sonucuna göre hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken eksik araştırma ile hüküm kurulduğu kabul edilmelidir.


YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/2690 Karar : 2018/4357 Tarih : 24.10.2018

  • TCK 32. Madde

  • Akıl Hastalığı

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık …`nun annesi… .. ’yi nitelikli kasten öldürme suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun suç niteliği tayin edilmiş, takdire ilişkin cezaları azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma nedenleri dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin sair temyiz itirazlarının reddine;

Ancak;

1-Sanığın 5237 sayılı TCK`nun 32. maddesi kapsamında ceza ehliyeti konusunda Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan rapor alındıktan sonra hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması;

2- 24.11.2015 günlü Resmi Gazetede yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarih, 2014/140 esas ve 2015/85 sayılı Kararı ile 5237 sayılı TCK`nun 53. maddesinin iptal edilen bölümleri doğrultusunda sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak BOZULMASINA, 24/10/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/3273 Karar : 2018/8440 Tarih : 5.07.2018

  • TCK 32. Madde

  • Akıl Hastalığı

Sanığın savunmasında psikolojik rahatsızlığı olduğu ve vasisinin de temyiz dilekçesinde sanığın şizofren olduğunu belirtmesi karşısında; inceleme konusu suça ilişkin olarak sanığın Adli Tıp Kurumu ya da en yakın ruh sağlığı ve hastalıkları hastanesine sevki ile ‘‘TCK.nun 32/1. madde ve fıkrasındaki suç tarihi itibari ile işlediği iddia olunan fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez’’ hükmü ile aynı maddenin 2. fıkrasındaki ‘‘birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişiye ceza indirimi veya güvenlik tedbiri uygulanacağına’’ ilişkin hüküm gözetilerek, cezai ehliyetinin bulunup bulunmadığının, CMK.nun 74. maddesine göre tespiti yapılarak ve gerektiğinde CMK.nun 150/2. maddesi uyarınca sanığa müdafii görevlendirilip, sonucuna göre hukuki durumunun tayin ve takdirinde zorunluluk bulunması,

Yasaya aykırı, sanığın vasisinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün sair yönleri incelenmeksizin bu sebepden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 05.07.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/712 Karar : 2018/6387 Tarih : 16.05.2018

  • TCK 32. Madde

  • Akıl Hastalığı

I) Suça sürüklenen çocuk … hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükme yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;

Yapılan duruşmaya, toplanan delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve takdirine göre temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle hükmün istem gibi ONANMASINA,

II) Suça sürüklenen çocuk … hakkında kamu malına zarar verme suçundan kurulan hükme yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;

Suç tarihi itibariyle 12-15 yaş grubunda olduğu tespit edilen suça sürüklenen çocuk … hakkında TCK’nın 7/2. maddesi gözetildiğinde suça sürüklenen çocuk lehine düzenleme içeren 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun ile değiştirilen 5237 sayılı TCK’nın 152/1-a maddesine göre öngörülen cezanın üst sınırına göreaynı Kanun’un 66/1-e, 66/2 maddelerine göre hesaplanan 4 yıllık asli dava zamanaşımının sorgu tarihi olan 01.12.2011 tarihinden inceleme tarihine kadar geçmiş bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk müdafiinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan, 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, suça sürüklenen çocuk hakkında kamu malına zarar verme suçundan açılan kamu davasının CMK’nın 223/8. maddesi gereğince DÜŞÜRÜLMESİNE,

III) Suça sürüklenen çocuk … hakkında hırsızlık ve kamu malına zarar verme suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyiz istemine gelince;

Fiil işlendiği sırada 15-18 yaş grubu içerisinde bulunan suça sürüklenen çocuk …’in işlediği fiillerin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiillerle ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin olup olmadığının takdiri bakımından alınan 16/07/2012 tarihli Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı tarafından düzenlenmiş olan raporda, “suça sürüklenen çocukta hafif mental reterdasyon olduğunun, yapılan psikiyatrik muayenesinde yıkıcı davranım bozukluğu ile uyumlu semptomlarının bulunduğu..” nun belirtilmesi karşısında; suça sürüklenen çocuk …’in hırsızlık ve kamu malına zarar verme suçunu işlediği sırada fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını anlama ve bu fiil ile ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğini azaltacak derecedeki akıl zayıflığının etkisi altında olup olmadığı, TCK’nın 32. maddesi kapsamında cezai ehliyetini etkileyen akıl hastalığının bulunup bulunmadığı konusunda Adli Tıp Kurumunun ilgili İhtisas Kurulundan rapor aldırılıp sonucuna göre, suça sürüklenen çocuğun hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekirken eksik kovuşturma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması,

Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan diğer yönleri incelenmeyen hükümlerin 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 16/05/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/3667 Karar : 2018/911 Tarih : 12.02.2018

  • TCK 32. Madde

  • Akıl Hastalığı

Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2016/444 Esas 2016/546 Karar sayılı ilamı ile yağma ve hakaret suçlarından verilen mahkumiyet hükmüne karşı, Sanık … savunmanının CMK`nın 272 ve müteakip maddeleri uyarınca İstinaf kanun yoluna başvurması üzerine;

Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesince duruşmalı olarak yapılan inceleme sonucu verilen 13.03.2017 gün, 2017/213 Esas 2017/541 Karar sayılı “esastan red” kararına karşı, Sanık savunmanı tarafından usulüne uygun olarak açılan temyiz davası üzerine,

Temyiz dilekçesinde hukuka aykırı olduğu ileri sürülen hususlar ile re’sen incelenmesi gereken konular CMK`nın 288 ve 289. maddeleri kapsamında incelenip görüşüldü;

Dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre; suçun sanık tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Sanığa ait adli sicil kaydında, işlediği başkaca suçlar nedeniyle mahkemelerce kurulan hükümlerde 5237 sayılı TCK’nın 32. maddesi ile uygulama yapıldığı ve dosya içerisinde mevcut sanık …‘ın, Adana Dr.Ekrem Tok Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi`nin 23/06/2010 tarih ve 9595 sayılı sağlık kurulu raporu ile “tedavi ile işlevselliği düzelmeyen kronik şizofreni” tanısı aldığı ve % 80 iş gücü kaybı olduğunun belirtildiğinin anlaşılması karşısında;

Sanığa ait varsa önceki tarihli raporların temin edilmesinden sonra, 5237 sayılı TCKnın akıl hastalığını düzenleyen 32. maddesinde öngörülen kriterlere göre, ` Sanığın suç tarihinde işlediği eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinde tamamen ya da önemli derecede azalma olup olmadığı “ hususunda yöntemince Adli Tıp Kurumundan rapor alınarak sonucuna göre hukuki durumunun belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık … savunmanının temyiz itirazı bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, Gazintep Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesinin 2017/213 Esas ve 2017/541 Karar sayılı esastan red hükmünün tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, 12/02/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/3460 Karar : 2018/552 Tarih : 7.02.2018

  • TCK 32. Madde

  • Akıl Hastalığı

Temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebebine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü;

Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

Dosya kapsamında sanığın katıldığı iddia edilen eylemler ile ilgili olarak yürütülen soruşturmalar ve bu soruşturmalar ile ilgili olarak yapılan yazışmalar dosya içerisine konulup incelenmesinden ve beyanı mahkumiyet hükmüne esas alınan suçun vasıflandırılmasında önem arz eden … ile ilgili olarak sanık müdafiinin temyiz dilekçesi ekinde ibraz ettiği … hakkında Van Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen 28.03.2017 tarih ve … protokol sayılı raporda TCK’nın 32/1 maddesi kapsamında değerlendirilmesinin uygun olacağının bildirilmesi karşısında, … hakkında beyanlarına itibar edilip edilemeyeceği konusunda Adli Tıp Kurumundan rapor alındıktan sonra, sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken, eksik inceleme ve değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 07.02.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/14872 Karar : 2018/1396 Tarih : 24.01.2018

  • TCK 32. Madde

  • Akıl Hastalığı

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

1-Sanığın, temyiz dilekçesine eklediği Tokat Devlet Hastanesine ait 04.12.2013 tarihli engelli sağlık kurulu raporuna göre, suç tarihi itibariyle TCK`nın 32. maddesi uyarınca, “akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azalmış veya önemli derecede azalmış olup olmadığı” konusunda, usulünce sağlık kurulu raporu alınarak, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi zorunluluğu,

2-Sanık hakkında “silahla tehdit suçu bakımından, temel ceza belirlenirken suçun işleniş biçimi, amaç ve saik, suçun işlendiği zaman ve yer ile sanığın kastının ağırlığı dikkate alınarak takdiren alt sınırdan uzaklaşmaya gerek görülmediğinden alt sınırdan temel ceza belirlenmesine”, şeklinde hüküm kurulurken; aynı gerekçelerle “kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçu bakımından ise temel ceza belirlenirken suçun işleniş biçimi, işlendiği yer ve zaman, sanığın kastının ağırlığı, amaç ve saiki dikkate alınarak takdiren alt sınırdan uzaklaşmak sureti ile teşdiden temel ceza belirlenmesine” şeklinde hüküm kurularak cezaların belirlenmesinde çelişkiye düşülmesi,

Kanuna aykırı ve sanık … müdafiinin temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden, HÜKÜMLERİN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 24/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/5829 Karar : 2018/688 Tarih : 22.01.2018

  • TCK 32. Madde

  • Akıl Hastalığı

Gereği görüşülüp düşünüldü;

1)Sanığın suç tarihi itibariyle TCK’nin 32. maddesi kapsamında akıl hastalığı bulunup bulunmadığının, Adli Tıp Kurumu ilgili İhtisas Dairesinden veya tam teşekküllü Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinden sağlık kurulu raporu alınarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması,

Kabul ve uygulamaya göre de;

2)… Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin 25/12/2014 tarihli raporuna göre işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan sanık hakkında TCK’nin 32/2. maddesinde düzenlenen ceza indirimine ilişkin hükmün uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

3)28/06/2014 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun’un 81. maddesi ile 5275 sayılı Kanun’un 106/3. maddesinde; “Hükümlü, tebliğ olunan ödeme emri üzerine belli süre içinde adli para cezasını ödemezse, Cumhuriyet savcısının kararı ile ödenmeyen kısma karşılık gelen gün miktarı hapis cezasına çevrilerek, hükümlünün iki saat çalışması karşılığı bir gün olmak üzere kamuya yararlı bir işte çalıştırılmasına karar verilir. Günlük çalışma süresi, en az iki saat ve en fazla sekiz saat olacak şekilde denetimli serbestlik müdürlüğünce belirlenir. Hükümlünün hakkında hazırlanan programa ve denetimli serbestlik görevlilerinin bu kapsamdaki uyarı ve önerilerine uymaması hâlinde, çalıştığı günler hapis cezasından mahsup edilerek kalan kısmın tamamı açık ceza infaz kurumunda yerine getirilir.” şeklindeki düzenlemeye aykırı olarak, hükümde infaz yetkisini kısıtlayacak şekilde verilen adli para cezasının ödememesi durumunda hapse çevrileceğine karar verilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, o yer Cumhuriyet Savcısı’nın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 6723 sayılı Kanunun 33. maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca isteme uygun olarak BOZULMASINA, 22.01.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi


YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/22638 Karar : 2017/9897 Tarih : 18.09.2017

  • TCK 32. Madde

  • Akıl Hastalığı

Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

1-Suça sürüklenen çocuk … hakkında sosyal çalışmacı tarafından düzenlenen sosyal inceleme raporunda; “suça sürüklenen çocuğun zihinsel gelişimi açısından suç sayılan bir eylemin anlam ve sonuçlarını tam anlamıyla idrak edebilecek durumda olmadığı, algılama ve muhakeme yeteneğinin kısıtlı düzeyde olabileceği, zaman oryantasyonunun kısmi düzeyde olduğu izleniminin oluştuğunun” belirtilmesi karşısında; inceleme konusu 18.09.2013 tarihli suçu için; 5237 sayılı TCK’nın akıl hastalığını düzenleyen 32. maddesinde öngörülen kriterlere göre ‘‘suça sürüklenen çocuğun suç tarihinde işlediği eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinde tamamen ya da önemli derecede azalma olup olmadığı” araştırılıp, ‘‘işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalıp-azalmadığı” hususunda yöntemince raporla saptanılıp,sonucuna göre hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden,eksik inceleme yazılı şekilde hüküm kurulması,

2-Hükümden sonra 02/12/2016 tarihinde 29906 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 34. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendine eklenen alt bendler arasında yer alan ve 5237 sayılı TCK’nın 141. maddesinde tanımı yapılan hırsızlık suçunun uzlaşma kapsamına alındığının anlaşılması karşısında; 5237 sayılı TCK’nın 7/2. maddesi uyarınca; ‘‘Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.’’ hükmü de gözetilerek 6763 sayılı Kanun’un 35. maddesi ile değişik CMK’nın 254. maddesi uyarınca aynı Kanun’un 253. maddesinde belirtilen esas ve usûle göre uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra sonucuna göre suça sürüklenen çocukların hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

3-İstihdam edilmesi ve bir engel bulunması halinde görevlendirilmesi gereken sosyal çalışma görevlilerinin 18 yaşından küçük suça sürüklenen çocuğun özelliklerini, toplumda yapıcı bir rol üstlenmesini ve mahkemece yararlanılabilecek toplumsal kaynakların tanınmasını sağlamak üzere düzenleyeceği sosyal inceleme raporu nedeniyle ödenecek ücretin suça sürüklenen çocuk …‘ya yargılama gideri olarak yükletilmesine karar verilmesi suretiyle Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’ye aykırı davranılması,

Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuklar … ve … müdafilerinin temyiz nedenleri bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan nedenlerle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, 18.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 20. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/3002 Karar : 2017/4300 Tarih : 12.07.2017

  • TCK 32. Madde

  • Akıl Hastalığı

1)Sanık hakkında; gerekçeli kararın hüküm kısmında, sanığın Samsun Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesine sevkinin sağlanarak eylem tarihinde TCK’nın 32. maddesi 1. ve 2. fıkraları kapsamında ceza ehliyetini ortadan kaldıracak ya da sınırlayacak şekilde akıl ya da ruh sağlığı rahatsızlığının olup olmadığı belirlenerek rapor aldırılması için gerekli işlemlerin yerine getirilmesi şeklinde yazı yazılmasına karşın, hükmün esasını oluşturan kısa kararda buna ilişkin bir hükme yer verilmemesi suretiyle kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişkiye neden olunması,

2)Sanık hakkında kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde bulundurma suçundan dolayı başka dava olup olmadığı, varsa sanığın bu suçu diğer davaya konu olan suç nedeniyle verilen tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbirinin infazı sırasında işleyip işlemediği belirlendikten sonra;

a) Sanık hakkında aynı suçtan açılmış başka dava yoksa veya sanık bu suçu daha önce işlediği suçtan dolayı verilen tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbirinin infazı sırasında işlemiş değilse, bu suç nedeniyle tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbiri uygulanmamış olan sanık hakkında, hükümden sonra 28.06.2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun’un 68. maddesi ile değiştirilen TCK’nın 191. maddesi ve aynı Kanun’un 85. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 7. maddenin 2. fıkrası uyarınca, 191. madde hükümleri çerçevesinde “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına”,

b) Sanık bu suçu, daha önce işlediği suçtan dolayı yapılan kovuşturma aşamasında hükmolunan tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbirinin infazı sırasında işlemiş ise, 6545 sayılı Kanun’un 68. maddesi ile değiştirilen TCK’nın 191. maddesinin 5. fıkrasında öngörülen “Erteleme süresi zarfında kişinin kullanmak için tekrar uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alması, kabul etmesi veya bulundurması ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanması, dördüncü fıkra uyarınca ihlâl nedeni sayılır ve ayrı bir soruşturma ve kovuşturma konusu

yapılmaz” hükmü uyarınca, ikinci suçtan açılan bu davanın kovuşturma şartının ortadan kalkması nedeniyle, CMK’nın 223. maddesinin 8. fıkrası uyarınca “davanın düşmesine”

Karar verilmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin hükmün BOZULMASINA, 12/07/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/1520 Karar : 2017/5124 Tarih : 14.06.2017

  • TCK 32. Madde

  • Akıl Hastalığı

Şantaj ve özel hayatın gizliliğini ihlal suçlarından sanığın mahkumiyetine ilişkin hükümler, sanık tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

1- Sanık …‘ın, kendisinden ayrılmak isteyen mağdur …‘ye, aralarındaki arkadaşlık ilişkisini devam ettirmediği takdirde, beraber oldukları dönemde elde ettiği cinsel ve fiziksel mahremiyetine ilişkin görüntülerini yayacağı tehdidiyle şantajda bulunup, mağdurdan olumlu yanıt alamaması üzerine, mağdurun evinin ve muhitindeki diğer evlerin önlerine, mağdura ait özel görüntüleri içeren 25 adet CD’yi, “A.G’nin Biricik Kızı” ibareli zarfların içinde bıraktığı iddiasına konu olayda;

Sanığın, temyiz dilekçesinin ekinde sunduğu Gülhane Askeri Tıp Akademisi Komutanlığının 21.08.2014 tarihli raporunda; “F43.2 uyum bozuklukları (sık tekrarlayan)” teşhisi ile askerliğe elverişli olmadığının belirtilmesi ve aşamalarda da psikiyatrik tedavi gördüğünü ifade etmesi karşısında,

Sanığın atılı şantaj ve özel hayatın gizliliğini ihlal suçlarına ilişkin iddia olunan suç tarihinde TCK’nın 32/1. madde ve fıkrası kapsamında akıl hastalığı nedeniyle işlediği fiillerin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya bu fiillerle ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinde önemli derecede azalmaya neden olacak bir akıl hastalığının bulunup bulunmadığı ya da aynı maddenin ikinci fıkrası uyarınca akıl hastalığı derecesinde olmamakla birlikte işlediği fiillerle ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azalıp azalmadığı hususlarında Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulundan, bir üniversite araştırma hastanesinin psikiyatri ana bilim dalı başkanlığından ya da tam teşekküllü ruh sağlığı ve hastalıkları hastanesinden cezai ehliyetinin belirlenmesi hususunda rapor alınarak sonucuna göre hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde mahkumiyet hükümleri kurulması, kanuna aykırı,

2- Kabul ve uygulamaya göre de:

Sanık tarafından dosyaya sunulan 08.05.2015 havaleli dilekçede; sanığın, aynı fiillerden dolayı yargılanıp Adana 6. Asliye Ceza Mahkemesinin 09.12.2014 tarihli, 2014/265 esas, 2014/817 karar sayılı ve 20.02.2015 tarihinde kesinleşen ilamı ile hakkında kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçundan dolayı beraat ve şantaj suçundan dolayı mahkumiyet kararı verildiğini ifade etmesi karşısında, anılan dava dosyası incelenip, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, sair yönleri incelenmeksizin hükümlerin bu nedenlerle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 14.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/35783 Karar : 2017/6596 Tarih : 29.05.2017

  • TCK 32. Madde

  • Akıl Hastalığı

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede, başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Temyiz aşamasında sunulan Gülhane Askeri Tıp Akademisi raporuna göre, sanığa ileri derecede antisosyal kişilik bozukluğu teşhisinin konulduğunun anlaşılması karşısında, suç tarihi itibariyle TCK’nın 32. maddesi uyarınca “akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalmış olup olmadığı” konusunda CMK’nın 74. maddesine göre gözlem altında tutulup usulünce sağlık kurulu raporu alınarak, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

Kanuna aykırı ve sanık …’ün temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnameye aykırı olarak başkaca yönleri incelenmeksizin HÜKÜMLERİN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 29.05.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/29843 Karar : 2017/6085 Tarih : 17.05.2017

  • TCK 32. Madde

  • Akıl Hastalığı

Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede: başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Akıl hastalığı nedeniyle kusur yeteneği bulunmadığı saptanan sanığın, savunması tespit edilip, yükletilen suça ilişkin tüm kanıtlar gösterilip tartışıldıktan sonra, suçun kanıtlanması halinde TCK’nın 32/1 ve 57. maddeleri uyarınca akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunması, kanıt bulunmaması halinde ise beraat kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle doğrudan ceza verilmesine yer olmadığına ve güvenlik tedbiri uygulanmasına karar verilmesi,

Kabule göre ise;

Hakkında akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri uygulanan sanığın, CMK’nın 325/1. maddesi uyarınca yargılama giderlerinden sorumlu tutulması gerektiğinin gözetilmemesi,

Kanuna aykırı, sanık … müdafiinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnameye uygun olarak HÜKÜMLERİN BOZULMASINA, yeniden hüküm kurulurken CMUK’nın 326/son maddesinin gözetilmesine, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 17/05/2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/17695 Karar : 2017/4911 Tarih : 8.05.2017

  • TCK 32. Madde

  • Akıl Hastalığı

Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:

1- Suça sürüklenen çocuk hakkında düzenlenen sosyal inceleme raporunda bahsi geçen zihinzel engel nedeniyle, suça sürüklenen çocuğun, TCK`nın 32. maddesi uyarınca işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayıp algılamadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalmış olup olmadığına dair rapor ile belirlendikten sonra hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerekirken eksik inceleme ile karar verilmesi,

2- Kabule göre de; Suça sürüklenen çocuğun soruşturma aşamasında kısmi iade de bulunmuş olması, kalan kısım yönünden ise kovuşturma aşamasında tazmin iradesi göstermiş olduğunun anlaşılması karşısında öncelikle soruşturma aşamasıda gerçekleşen kısmi iade gözetilerek, mağdurun kısmi iade nedeniyle etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasına rıza gösterip göstermeyeceği ve mağdurdan kavuşturma aşamasında kalan kısım yönünden iade bulunup bulunmadığı sorularak sonucuna göre TCK`nın 168/1-4 ve 168/2. maddelerinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması,

Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk …. ve müdafiinin temyiz itirazı bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle tebliğnameye kısmen uygun olarak BOZULMASINA, ceza süresi bakımından 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nun 326/son. maddesinin gözetilmesine,08.05.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/458 Karar : 2017/3825 Tarih : 27.04.2017

  • TCK 32. Madde

  • Akıl Hastalığı

Yokluğunda karar verilen sanığın, zorunlu müdafii atandığından haberi olmadığı ve gerekçeli kararın kendisine tebliğinden itibaren yasal süre içerisinde vekaletnameli müdafii ile hükmü temyiz ettiği ve temyizin süresinde olduğu anlaşılmakla yapılan incelemede;

1-5237 sayılı TCK’nın 32/2. maddesi kapsamında olduğu ve işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azalmış olduğu üniversite hastanesinden alınan raporla tespit edilen sanık hakkında mahkemece, CMK’nın 191 ve 147. maddeleri uyarınca usulüne uygun olarak atanmış müdafii huzurunda sorgusu yapılmadan sadece müdafii tayiniyle yetinilerek yargılamaya devamla hüküm kurulması suretiyle savunma hakkının kısıtlanması,

2-Sanığın zorunlu müdafiinin lehe hükümlerin uygulanmasını talep etmiş olması karşısında hakkında TCK’nın 50 ve 51. maddelerinin uygulanıp uygulanmayacağının karar yerinde tartışılmaması,

Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 27.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/15781 Karar : 2017/3460 Tarih : 26.04.2017

  • TCK 32. Madde

  • Akıl Hastalığı

1- TCK’nın 105/1, 62/1,52/2 maddeleri gereğince mahkumiyet,

2-TCK’nın 136/1, 62/1,53/1. maddeleri gereğince mahkumiyet

Cinsel taciz ve verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

1- Cinsel taciz suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;

Anayasa Mahkemesinin 07.10.2009 gün ve 27369 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanıp, yayımından itibaren bir yıl sonra 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe giren, 23.07.2009 gün ve 2006/65 Esas, 2009/114 karar sayılı iptal hükmünün yürürlüğe girdiği tarihe kadar 5237 sayılı TCK’nın 50 ve 52. maddeleri ve 765 sayılı TCK hükümleri uyarınca doğrudan hükmedilip, başkaca hak mahrumiyeti içermeyen 2000 TL’ye kadar (2000 TL dahil) adli para cezalarına ilişkin mahkumiyet hükümleri 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı Kanun’un 305. maddesi gereğince kesin nitelikte olup, 07.10.2010 ila 6217 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 14.04.2011 tarihine kadar ise mahkumiyet hükümlerinin hiçbir istisna öngörülmeksizin temyizinin mümkün olduğu, 14.04.2011 ve sonrasında ise, doğrudan hükmedilen 3000 TL’ye kadar (3000 TL dahil) adli para cezalarının 5320 sayılı Kanun’un Geçici 2. maddesi uyarınca kesin nitelikte olduğu anlaşılmakla; 320.11.2014 tarihinde doğrudan hükmedilen 1500 TL’den ibaret mahkumiyet hükmüne yönelik sanığın temyiz isteminin 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 317. maddesi uyarınca isteme aykırı olarak REDDİNE,

2-Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz isteminin incelenmesine gelince;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Sanığın 09.01.2014 tarihli emniyet ifadesinde kendi isteği ile Bakırköy Sinir ve Ruh Hastalıkları Hastanesinde tedavi gördüğünü beyan etmesi karşısında, sanığın atılı verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçuna ilişkin iddia olunan suç tarihinde TCK’nın 32/1. maddesi kapsamında akıl hastalığı nedeniyle işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinde önemli derecede azalmaya neden olacak bir akıl hastalığının bulunup bulunmadığı ya da aynı maddenin ikinci fıkrası uyarınca akıl hastalığı derecesinde olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azalıp azalmadığı hususlarında Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulundan, bir üniversite araştırma hastanesinin psikiyatri ana bilim dalı başkanlığından ya da tam teşekküllü ruh sağlığı ve hastalıkları hastanesinden cezai ehliyetinin belirlenmesi hususunda rapor alınarak sonucuna göre hukuki durumunun tayin ve takdirinin gözetilmemesi,

Kanuna aykırı olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, sair yönleri incelenmeksizin hükmün bu nedenlerle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 26.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/16092 Karar : 2017/4391 Tarih : 19.04.2017

  • TCK 32. Madde

  • Akıl Hastalığı

1- Suç tarihinde 12-15 yaş grubunda bulunan suça sürüklenen çocuk hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 35/1. maddesi uyarınca sosyal inceleme raporu aldırılmadan, yazılı biçimde eksik inceleme ile hüküm kurulması,

2- Suça sürüklenen çocuk müdafiinin temyiz dilekçesi ekinde bulunan …‘nun 20.01.2010 tarihli raporuna göre suça sürüklenen çocuğun 2006 tarihinde işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama, davranışlarını yönlendirme yeteneğinin gelişmediğinin belirtildiği, dosya arasında bulunan 25.08.2008 tarihli … Devlet Hastanesi tarafından düzenlenen … numaralı raporda ise işlediği hırsızlık suçunun hukuki anlam ve sonuçlarını algılama,değerlendirme ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince geliştiğinin belirtilmiş olması karşısında; suça sürüklenen çocuğun sağlık durumu ve ceza ehliyetinin bulunup bulunmadığına ilişkin tereddütlerin duraksamaya yer bırakmayacak şekilde giderilmesi gerektiğinden,…, suça sürüklenen çocuğun suç tarihinde mevcut bir hastalığının bulunup bulunmadığı, işlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinde bir azalma olup olmadığı, 5237 sayılı TCK’nın 32/1 ve 32/2. maddeleri kapsamında akıl hastalığı bulunup bulunmadığı konusunda rapor aldırılıp sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, eksik araştırma sonucunda yazılı şekilde karar verilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk … müdafiinin temyiz itirazı bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, sair hususları incelenmeyen hükmün açıklanan nedenle isteme uygun olarak BOZULMASINA, 19.04.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/15649 Karar : 2017/3605 Tarih : 4.04.2017

  • TCK 32. Madde

  • Akıl Hastalığı

Suça sürüklenen çocuk hakkında işyeri dokunulmazlığını ihlal suçundan zamanaşımı içinde işlem yapılması olanaklı görülmüştür.

1-Suça sürüklenen çocuğun savunması alınrken dinlenen psikolojik danışmanın suça sürüklenen çocuğun dürtüsel davranım bozukluğu tanısıyla bir süre medikal tedavi aldığını fakat medikal tedaviyi tamamlamadan yarıda kestiğinden sorunları devam etmektedir şeklinde beyanda bulunduğu anlaşılmakla suça sürüklenen çocuğun TCK’nın 32. maddesi gereğince suçu işlediği sırada akıl hastalığı veya zayıflığı nedeniyle eylemin hukuksal anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğini tamamen kaldıracak veya önemli ölçüde azaltacak şekilde akıl hastalığının ve ceza ehliyetinin bulunup bulunmadığı saptandıktan sonra sonucuna göre hukuksal durumunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

2-Anayasanın 141, CMK’nın 34, 230, 289. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının Yargıtay denetimine olanak verecek şekilde açık ve gerekçeli olması ve Yargıtayın bu işlevini yerine getirebilmesi için gerekçe bölümünde iddia ve savunmada ileri sürülen görüşler, mevcut delillerin irdelenmesi ve kanıtlarla sonuç arasında bağ kurulması, bir başka deyişle eldeki delillerle neden bu sonuca varıldığının anlatılması gerektiği gözetilmeden gerekçesiz hüküm kurulması,

Kabule göre de;

3-Suça sürüklenen çocuğun savunmasını yapmak üzere zorunlu müdafii görevlendirilmesi nedeniyle, müdafiiye ödenen ücretin suça sürüklenen çocuğa yargılama gideri olarak yüklenemeyeceğinin gözetilmemesi,

4-Suça sürüklenen çocuğun şüphe üzerine elindeki bilgisayar ve mağdur … …‘e ait fotoğraf makinasını satmaya çalışırken yakalanması üzerine samimi beyanda bulunarak fotoğraf makinasını çaldığı yeri söylediği ayrıca aynı okuldan çaldığı tablet ve mp4 çaların da yerini söyleyerek mağdura iadesini sağladığı anlaşılmakla suça sürüklenen çocuk hakkında 5237 sayılı TCK’nın 168/1. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk müdafiinin temyiz itirazı bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, 04.04.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/2166 Karar : 2017/906 Tarih : 22.03.2017

  • TCK 32. Madde

  • Akıl Hastalığı

TCK.nun 82/1-d, 32/2, 62/1, 53/1, 32/2-son ve 57/6. maddeleri uyarınca 20 yıl 10 ay hapis cezasından 3 yıllık kısmının hapis cezası olarak aynen infazına, 17 yıl 10 aylık kısmının ise, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak uygulanmasına

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık …’ın yaşı küçük çocuğunu kasten öldürme suçunun sübutu kabul, bozma nedeni saklı kalmak üzere oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin, takdire ilişkin cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre hükümde bozma nedenleri dışında isabetsizlik görülmediğinden, sanık müdafiinin bir sebebe dayanmayan ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine;

Ancak;

1-)Sanığın, yeni doğan bebeğini kasten öldürdüğü olayda; sanık hakkında TCK’nun 82/1-d maddesinin yanında 82/1-e bendi de uygulanmak suretiyle temel cezanın belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

2-)Akıl hastalığı nedeniyle işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişi hakkında 5237 sayılı TCK’nun 32/2. maddesindeki “ceza altıda birinden az olmamak üzere indirilebileceği gibi mahkum olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabileceği”, aynı Kanunun 57/6 maddesindeki “işlediği fiille ilgili olarak

hastalığı yüzünden davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişi hakkında birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre yerleştirildiği yüksek güvenlikli sağlık kuruluşunda düzenlenen kurul raporu üzerine, mahkum olduğu hapis cezası, süresi aynı kalmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, mahkeme kararı ile akıl hastalarına uygulanabilir” şeklindeki düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde “hafif düzey mental reterdasyon” saptanan ve bu akıl hastalığı nedeniyle işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan sanık hakkında kasten öldürme suçundan verilecek cezadan 5237 sayılı TCK’nun 32/2 maddesinde gösterildiği biçimde indirim yapıldıktan sonra, sanığa verilecek hapis cezası süresinin tamamı veya bir kısmı için yüksek güvenlikli sağlık kurumunda koruma ve tedavi altına alınmasına karar verilmesi ile yetinilmesi gerektiği gözetilmeden infazı kısıtlar biçimde cezanın 3 yılının aynen infazına, 17 yıl 10 aylık hapis cezasının ise akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmesi,

3-)24.11.2015 günlü Resmi Gazetede yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarih, 2014/140 esas ve 2015/85 sayılı kararı ile 5237 sayılı TCK’nun 53. maddesinin iptal edilen bölümleri nazara alınmaması,

Yasaya aykırı ve sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmekle re’sen yapılan inceleme neticesinde sanık hakkında kurulan hükmün tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak BOZULMASINA, 22.03.2017 gününde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/11776 Karar : 2017/1427 Tarih : 23.02.2017

  • TCK 32. Madde

  • Akıl Hastalığı

Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya okunduktan sonra Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü;

Gümrük İdaresi vekilinin, 17/02/2010 havale tarihli dilekçesi ile temyiz talebinden vazgeçtiği gözetilerek sanık …’ın, sanık … vasisinin, sanık … müdafiinin, sanık …’nun, sanık …’ın, sanık … müdafiinin ve sanık … vasisinin temyiz istemlerine yönelik yapılan incelemede;

Sanık …’ın temyiz istemine yönelik yapılan incelemede;

01/04/2010 tarihinde tebliğ edilen hükmü yasal süresinden sonra 09/04/2010 tarihinde temyiz etmiş bulunan sanığın temyiz talebinin 5320 sayılı Yasa’nın 8/1 maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nun 317. maddesi uyarınca REDDİNE,

Sanık …’in, Adana 1. Sulh Hukuk Mahkemesi’nce 11/09/2009 tarih, 2009/175 E., 2009/2191 K. sayılı kararla kısıtlanmasına ve hakkında vasi tayinine karar verildiğinin anlaşılması karşısında, vasisinin 16/06/2010 havale tarihli temyiz dilekçesi öğrenme üzerine süresinde kabul edilerek sanık … vasisinin, sanık … müdafiinin, sanık …’nun, sanık …’ın, sanık … müdafiinin ve sanık … vasisinin temyiz istemlerine yönelik yapılan incelemede ise;

Mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olmasının Anayasa’nın 141/3, 5271 sayılı CMK’nun 34, 230 ve 289/g maddelerinin amir hükmü olduğu dikkate alınarak; iddia, savunma, sanıkların lehinde ve aleyhindeki delillerin tartışılması, sübutu kabul edilen veya edilmeyen eylemlerin belirlenerek sanıklara yüklenen suçun yasal öğelerinin gösterilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde gerekçeden yoksun hüküm kurulması,

Kabule göre de;

1-Sanık …’in akıl hastalığı nedeniyle kısıtlanmasına ilişkin Adana 1. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 11/09/2009 tarih, 2009/175 E. ve 2009/2191 K. sayılı kararı ile dosyadaki sağlık kurulu raporu nazara alınarak 5237 sayılı TCK’nun 32. maddesi uyarınca sanığın suç tarihi itibariyle işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğini etkileyen bir akıl hastalığı ya da akıl zayıflığının bulunup bulunmadığı hususunda Adli Tıp Kurumu’ndan rapor alınıp sonucuna göre hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken yazılı şekilde eksik araştırma ile hüküm tesisi,

2-Sanıkların birlikte işledikleri atılı suçun toplu kaçakçılık kapsamında kaldığı anlaşılmakla sanıklara mahkemece toplu kaçakçılık hükümleri uyarınca müteselsilen ön ödeme teklifinde bulunulması gerektiği halde eylemin bireysel kaçakçılık kabul edilerek ön ödeme teklif edilmesi,

3-4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun 4/a-2 maddesinde atılı eylemin müeyyidesi adli para cezasını, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun 3/5 maddesinde ise hürriyeti bağlayıcı cezanın yanında adli para cezasını da içermekte olduğu; kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezanın 5237 sayılı TCK’nun 50.maddesi gereğince adli para cezasına veya diğer seçenek yaptırımlara çevrilmesi halinde verilen sonuç ceza itibariyle 5607 sayılı Yasa’nın sanık lehine olabileceği gözetilerek olaya suç tarihinde yürürlükte bulunan 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu ile suç tarihinden sonra 31.03.2007 tarihinde yürürlüğe giren 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun ilgili bütün hükümleri uygulanarak elde edilecek sonuçların birbiriyle karşılaştırılması ve karar yerinde tartışılması suretiyle lehe olan yasanın belirlenmesi ve sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken denetime olanak verecek şekilde bu husus tartışılmadan yazılı şekilde hüküm tesisi,

4-5275 sayılı Yasa’nın 122. maddesi ile 647 sayılı Yasa’nın yürürlükten kaldırıldığı gözetilmeden infazı kısıtlayacak şekilde 4926 sayılı Yasa’nın 28/2-3 maddesinin uygulanmasına karar verilmesi,

5-Davaya konu nakil aracının 28/08/2008 tarihli satış kağıdı ile tasfiye edildiğinin anlaşılması karşısında, yazılı şekilde sahibine iadesine karar verilmesi,

Yasaya aykırı, sanık … vasisinin, sanık … müdafiinin, sanık …’nun, sanık …’ın, sanık … müdafiinin ve sanık … vasisinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün 5320 sayılı Yasa’nın 8/1 maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma kararının, sanıkların eylemi toplu kaçakçılık olduğundan temyiz talebinde bulunmayan sanık …’e ve temyiz istemi reddedilen sanık …‘a da sirayet ettirilmesine, 23/02/2017 günü oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/19596 Karar : 2017/1776 Tarih : 15.02.2017

  • TCK 32. Madde

  • Akıl Hastalığı

Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

1-Sanığın hafif derecede zeka geriliği olduğuna dair Devlet hastanesinden özürlü raporu olduğu ve bu rapor da %50 özürlü olduğunun belirtildiğinin anlaşılması karşısında, sanığın 5237 sayılı TCK’nın 32. maddesi uyarınca suçu işlediği sırada akıl hastalığı veya zayıflığı nedeniyle eylemin hukuksal anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğini tamamen kaldıracak veya önemli ölçüde azaltacak şekilde akıl hastalığının ve ceza ehliyetinin bulunup bulunmadığının tespit edilmesi gerektiğinden,

2-Sanık hakkında kaçak elektrik kullanıldığına dair tutanak tutulduğu ,yapılan keşif sonucu alınan bilirkişi raporunda kurum zararının 273,00 TL olarak hesap edilmesine rağmen katılanın talep ettiği miktarın çok fazla olması ve sanığa bu miktarın bildirilmemesi nedeniyle sanığın 6352 sayılı Kanun’un geçici 2. maddesi ile getirilen düzenleme yönünden hak kaybına uğramasının önlenmesi yönüyle sanığa “6 aylık süre içinde, bilirkişiye hesaplattırılmış vergiler dahil cezasız zararı giderdiği takdirde hakkında ceza verilmesine yer olmadığı kararı verileceğine” dair bildirimde bulunularak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayininin gerekli olduğu gözetilmeden, eksik soruşturmaya dayalı olarak yazılı şekilde karar verilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, sanık …‘in temyiz nedeni bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, 15.02.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 21. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/9526 Karar : 2016/7982 Tarih : 26.12.2016

  • TCK 32. Madde

  • Akıl Hastalığı

Sanığın Adli Tıp Kurumuna sevki sağlanarak, 5237 sayılı TCK`nın 32. maddesi gereğince üzerine atılı suçu işlediği tarihte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılamasına veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğini azaltacak derecede akıl hastalığının ve cezai ehliyetinin bulunup bulunmadığına dair rapor alınması gerekirken yazılı şekilde tek uzman hekimin verdiği rapora dayanılarak hüküm kurulması,

Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK`nun 321. maddesi uyarınca isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 26.12.2016 gününde oybirliği ile karar verildi


YARGITAY 23. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/12672 Karar : 2016/11050 Tarih : 22.12.2016

  • TCK 32. Madde

  • Akıl Hastalığı

Mala zarar verme suçundan suça sürüklenen çocuk …‘in, 5237 Türk Ceza Kanunu`nun 151/1, 31/3, 168/2, 62 ve 52. maddeleri uyarınca 660 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına dair Karşıyaka 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 08/06/2016 tarihli ve 2015/501 esas, 2016/345 sayılı karar aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığınca verilen 15/11/2016 gün ve 10564-2016-kyb sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 05/12/2016 gün ve 2016/391677 sayılı yazısıyla dairemize gönderilmekle okundu.

Kanun yararına bozma isteminde;

Dosya aslının, suça sürüklenen çocuk hakkındaki nitelikli hırsızlık ve işyeri dokunulmazlığını ihlal etme suçları bakımından temyiz edilmesi nedeni ile Yargıtay`a gönderildiği anlaşılmakla suret üzerinden yapılan inceleme;

Suç tarihi itibariyle 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 32. maddesi uyarınca suça sürüklenen çocuğun işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarına algılayıp algılayamadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azalmış ya da önemli derecede azalmış olup olmadığı hususunda düzenlenen Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinin 23/02/2016 tarihli ve 1758 sayılı Sağlık Kurulu Raporunda “sınır zeka potansiyeli” tanısıyla ceza ehliyetinin tam olduğunun bildirilmesi ve suça sürüklenen çocuk müdafiinin bahse konu rapora itiraz etmiş olması karşısında, Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 12/11/2013 tarihli ve 2013/8815 esas, 2013/11372 sayılı kararı ile de belirtildiği üzere, suça sürüklenen çocuğun Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas dairesine sevkedilerek rapor sonucuna göre hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesinde isabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK`nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

Kanun yararına bozmaya atfen düzenlenen ihbarnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden Karşıyaka 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 08/06/2016 tarih, 2015/501 E., 2016/345 K. sayılı kararının 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma sebebine nazaran müteakip işlemlerin merciince yapılmasına, dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı`na TEVDİİNE, 22/12/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/11312 Karar : 2016/13035 Tarih : 13.06.2016

  • TCK 32. Madde

  • Akıl Hastalığı

Hakaret suçundan sanık `in, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 125/2. maddesi yollaması ile 125/1. 43/2. maddesi yollaması ile 43/1, 62 ve 52/2. maddeleri gereğince 1.860,00 Türk Lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına dair ( .) Sulh Ceza Mahkemesinin 07/02/2013 tarihli ve 2011/294 esas, 2013/88 sayılı kararının, Bakanlığı tarafından kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 18/04/2016 gün ve 144485 sayılı istem yazısıyla, Dairemize gönderilen dava dosyası incelendi.

İstem yazısında; “ ( .) Sulh Ceza Mahkemesince verilen kararın temyizi üzerine, hükmün temyiz edilemez olduğu ve akıl hastalığı nedeniyle kanun yararına bozmaya konu olabileceği anlaşıldığından temyiz isteğinin reddine ancak tehdit suçundan sanık hakkında kurulan hükmün, “sanığın dairelerinde görülen 2014;/24617 ve 2014/17526 esas sayılı dosyalarına, kendisi hakkında . Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesince düzenlenen 04/03/2014 tarihli rapor ile bu dosyaya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesine ait rapor fotokopisi ibraz etmesi ve raporda, “sanrısal bozukluk, cezai ehliyeti yoktur. TCK 32/1. maddesinden yararlanır” şeklinde görüş bildirilmesi karşısında, suç tarihi itibariyle TCK’nun 32. maddesi uyarınca “akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azalmış ya da önemli derecede azalmış olup olmadığı” hususunda rapor aldırılarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi zorunluluğu” gerekçeleriyle hükmün bozulmasına ilişkin Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 02/04/2015 tarihli ve 2014/39957 esas, 2015/25840 sayılı kararı ile karar verilmiş olması karşısında, belirtilen gerekçelere istinaden suç tarihi itibariyle 5237 sayılı Kanun`un 32. maddesi uyarınca sanığın akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azalmış ya da önemli derecede azalmış olup olmadığı hususunda rapor aldırılarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi zorunluluğu gözetilmeden yazılı şekilde sanığın mahkumiyetine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” denilmektedir.

Hukuksal Değerlendirme:

TCK`nın 32. maddesi : “(1) Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez. Ancak, bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur.

(2) Birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişiye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmibeş yıl, müebbet hapis cezası yerine yirmi yıl hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek ceza, altıda birden fazla olmamak üzere indirilebilir. Mahkûm olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir.” hükümlerini düzenlemiştir.

İnceleme konusu somut olayda; sanığın, Yargıtay’da bulunan farklı dosyalarına, kendisi hakkında Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesince düzenlenen 04/03/2014 tarihli rapor ile bu dosyaya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne ait rapor fotokopisi ibraz etmesi ve raporda, “sanrısal bozukluk, cezai ehliyeti yoktur, TCK’nın 32/1. maddesinden yararlanır” şeklinde görüş bildirilmesi karşısında; suç tarihi itibariyle TCK`nın 32. maddesi uyarınca “akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azalmış ya da önemli derecede azalmış olup olmadığı” hususunda rapor aldırılarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi zorunluluğu, hükmün kanun yararına bozulmasını gerektirmiştir.

Sonuç ve Karar:

Yukarıda açıklanan nedenlerle;

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının düzenlediği tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden,

a- Sanık `in hakaret suçuna ilişkin, ( ) Sulh Ceza Mahkemesinin 07/02/2013 tarihli ve 2011/294 esas, 2013/88 sayılı kararının, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA,

b- Aynı Kanun maddesinin 4-b fıkrası gereğince, sonraki işlemlerin mahallinde tamamlanmasına, 13/06/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 21. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/1084 Karar : 2016/2611 Tarih : 22.03.2016

  • TCK 32. Madde

  • Akıl Hastalığı

1-Sahtecilik suçlarında aldatıcılık özelliğinin tespitinin hakime ait olduğu cihetle, suça konu belgelerin duruşmada ayrıntılı incelenip özellikleri duruşma tutanağına yazıldıktan sonra, …. günlü Ekspertiz Raporu ve ….. günlü bilirkişi raporunda belirtilen tespitler de tartışılarak iğfal kabiliyeti bulunup bulunmadığı tespit edilip sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının takdir ve tayini gerektiğinin gözetilmemesi,

2-Kabule göre de;

a- Resmi belgede sahtecilik suçu yönünden, ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 22.04.2014 gün, 2013/11-397 Esas, 2014/202 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere, 765 sayılı TCK ile 5237 sayılı TCK’nun “kamu güvenine karşı suçlar” bölümünde düzenlenen ve belgenin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi ile kamu güveninin sarsıldığı kabul edilerek suç sayılıp yaptırıma bağlanan “resmi belgede sahtecilik” suçlarının hukuki konusunun kamu güveni olduğu, suçun işlenmesi ile kamu güveninin sarsılması dışında, bir veya birden fazla kişi de haksızlığa uğrayıp, suçtan zarar görmesi halinde dahi, suçun mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamının, diğer bir ifadeyle kamunun olduğuna dair kabulünün etkilenmeyeceği, eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi halinde bu kişinin mağdur değil, suçtan zarar gören olacağının kabulü gerekeceği, ayrıca 5237 sayılı TCK`nun 43. maddesinde “değişik zamanlarda”denildiğinden, aynı anda işlenen eylemlerde zincirleme suça ilişkin hükümlerin uygulanma olanağı bulunmadığı cihetle,

Bu ilkeler ışığında değerlendirme yapıldığında; somut olayda sanık …..’ın yaklaşık 10 ay süre içerisinde 5 farklı aracın muayenesini sahte olarak düzenlemek şeklinde iddia ve kabul olunan eyleminin, zincirleme şekilde işlenen resmi belgede sahtecilik` suçunu oluşturacağı gözetilmeden, herbir araçla ilgili sahte muayene işleminden dolayı ayrı ayrı cezalandırılmasına karar verilmesi,

b- Sanık …‘ın, temyiz dilekçesinde; psikolojik rahatsızlık geçirdiğini, iki kez hastaneye yattığını, TCK’nun 32. maddesi kapsamında raporunun alınmasını talep etmiş olması karşısında, sanık hakkında 5237 sayılı TCK`nun 32. maddesi kapsamında suçun işlendiği sırada akıl hastalığı veya zayıflığı nedeniyle eylemlerinin hukuksal anlam ve sonuçlarını algılayamama veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinde önemli derecede azalma olup olmadığına ilişkin rapor alınmasında zorunluluk bulunması,

c- Şikayetçi …, sanıklara yüklenen eylemden doğrudan doğruya zarar görmediği gibi, suça konu araçların vergi borcu bulunmasının, eylemden kaynaklanan bir zarar olarak değerlendirilemeyeceği gözetilmeden, şikayetçi kurumun katılan olarak kabul edilip lehine ücreti vekalete hükmolunması,

d- T.C. Anayasa Mahkemesi’nin, TCK`nın 53. maddesine ilişkin olan, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmış olmasından kaynaklanan zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanıklar ile sanık … müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca kısmen istem gibi ( BOZULMASINA ), 22.03.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 20. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/15326 Karar : 2016/1405 Tarih : 9.03.2016

  • TCK 32. Madde

  • Akıl Hastalığı

28/06/2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun ile 2313 sayılı Kanun’da yapılan değişiklikler gözetilerek yapılan incelemede;

Temyiz dilekçesine ekli olarak gönderilen sanık hakkındaki 26.04.2012 tarihli ve 428 sayılı …Sağlık Raporundan sanığın “uyum bozukluğu” tanısı ile psikiyatri tedavisi gördüğünün anlaşılması ve babası …sanığın küçük yaşlardan itibaren ruhsal rahatsızlığının bulunduğunu belirtmesi karşısında;

sanığın suç tarihinde 5237 sayılı TCK`nın 32. maddesi kapsamında ceza sorumluluğunu kısmen veya tamamen kaldıracak bir akıl hastalığının olup olmadığı hususunda Adli Tıp Kurumundan rapor aldırılarak, sonucuna göre hukukî durumunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu nedenle yerinde olduğundan, CMUK’nın 321. maddesi gereğince hükmün ( BOZULMASINA ); oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2011/10974 Karar : 2011/13420 Tarih : 24.11.2011

  • TCK 32. Madde

  • Akıl Hastalığı

Kasten yangın çıkarma suçundan şüpheli hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda; Şüphelinin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 32/1. maddesi kapsamında akıl hastası olması sebebiyle kovuşturma yapılmasına yer olmadığına, aynı Kanun`un 32/1 ve 57. maddelerine göre gerekli güvenlik tedbirlerinin alınması için Sulh Ceza Mahkemesine müzekkere yazılmasına dair;

Kuşadası Cumhuriyet Başsavcılığının 03.11.2010 tarihli ve 2010/6635 esas, 2010/3525 sayılı kararını müteakip, Adı geçenin 3 haftayı geçmemek üzere bir sağlık kurumunda gözlem altına alınmasına ilişkin (KUŞADASI) 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 05.11.2010 tarih ve 2010/621 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosyası ile ilgili olarak:

Dosya kapsamına göre, şüpheli hakkında soruşturma evresinde Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinden alınan 13.10.2010 tarihli, 20492 sayılı sağlık kurulu raporunda, işlediği suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılamayacak durumda olup, davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli ölçüde azalmış olduğu ve 5237 sayılı Kanun`un 32/1. maddesinden istifade edeceğinin bildirilmiş olması ve anılan fıkrada bu durumda olan kişiye ceza verilmeyeceğinin düzenlenmiş bulunması karşısında; Akıl hastası olan şüpheli hakkında Cumhuriyet Başsavcılığınca kovuşturmaya yer olmadığına karar verilemeyeceği, mahkemesince yapılacak yargılama sonucunda anılan madde kapsamında kaldığı anlaşılan sanık hakkında ceza verilmeyip, güvenlik tedbirine hükmedilmesi gerekeceği gözetilmeden;

Talebin bu yönden reddi yerine, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı CMK.nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 16.06.2011 gün ve 34612 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay C.Başsavcılığının 29.06.2011 gün ve KYB-2011/237583 sayılı ihbar- namesi ile dairemize tevdii kılınmakla incelendi.

Gereği görüşülüp düşünüldü:

Kasten yangın çıkarma suçundan şüpheli hakkında, soruşturma evresinde Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinden alınan 13.10.2010 tarihli, 20492 sayılı sağlık kurulu raporunda işlediği suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılamayacak durumda olup, davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli ölçüde azalmış olduğu ve 5237 sayılı Kanunun 32/1. maddesinden istifade edebileceği bildirilmiş olması ve anılan fıkrada bu durumda olan kişiye ceza verilmeyeceğinin düzenlenmiş bulunması karşısında;

Akıl hastası olan şüpheli hakkında Cumhuriyet Başsavcılığınca kovuşturmaya yer olmadığına karar verilemeyeceği, mahkemesince yapılacak yargılama sonucunda beraatine karar verilmeyip suçun sabit olması halinde anılan madde kapsamında kaldığı anlaşılan sanık hakkında ceza verilmeyip, güvenlik tedbirine hükmedilmesi gerekeceği cihetle talebin reddi yerine yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi,

Yasaya aykırı ve Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay C.Başsavcılığının ihbarname içeriği bu nedenle yerinde görülmekle Kuşadası 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 05.11.2010 gün ve 2010/621 D.İş sayılı kararının CMK.nun 309. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın Adalet Bakanlığına gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına ( TEVDİİNE ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2011/1210 Karar : 2011/2902 Tarih : 11.04.2011

  • TCK 32. Madde

  • Akıl Hastalığı

Beden ve ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından sanık Yusuf C…in yapılan yargılanması sonunda; atılı suçlardan mahkumiyetine dair, Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 03.06.2010 gün ve 2008/338 Esas, 2010/194 Karar sayılı hükümlerin süresi içinde Yargıtay`ca incelenmesi sanık müdafii tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C.Başsavcılığından tebliğname ile daireye gönderilmekle incelenerek gereği düşünüldü:

Yapılan yargılamaya, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerekçe ve takdire göre sair temyiz itirazlarının reddine, Ancak; Soruşturma evresinde mağdurenin beyanının alındığı 21.04.2008 günlü tutanağın C.Savcısı tarafından imzalanmaması suretiyle CMK.nun 169/2. maddesine muhalefet edilmesi, Malatya Asker Hastanesi Baştabipliğinin 22.01.2008 tarihli sanığın akli durumuna ilişkin raporu karşısında 5237 sayılı TCK.nun 32. maddesi kapsamında işlediği fiillerin hukuki anlam ve sonuçlarını algılamasına engel veya bu fiillerle ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğini önemli derecede azaltacak bir akıl hastalığına düçar olup olmadığının raporla tespiti ile gerektiğinde Adli Tıp Kurumu İhtisas Kurulundan mütalaa alınması ve sonucuna göre hukuki durumunun tayin ve takdiri yerine eksik araştırmayla yazılı şekilde hüküm kurulması,

Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK.nun 321. maddesi uyarınca (BOZULMASINA), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2009/183 Karar : 2010/587 Tarih : 20.01.2010

  • TCK 32. Madde

  • Akıl Hastalığı

Dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir, ancak;

Sanığa ait dosya arasında bulunan Sivas Sultan 1. İzzettin Keykavus Devlet Hastanesinin 20.01.2006 tarihli sağlık kurulu raporu suretinden sanığın epilepsi hastası olduğunun anlaşılması karşısında,

suç tarihi itibariyle 5237 Sayılı TCK.nun 32.maddesi gereğince “akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olup olmadığı” saptandıktan sonra sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,

Bozmayı gerektirmiş sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı istem gibi ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/8220 Karar: 2017/61 Tarih: 10.01.2017

  • TCK 32. Madde

  • Akıl Hastalığı

Dosya içeriğine göre, Bucak Devlet Hastanesinin 05.10.2012 ve Antalya Atatürk Devlet Hastanesinin 15.08.2014 tarihli raporlarında kendisinde hafif derecede mental retardasyon şeklinde akıl hastalığı bulunduğu belirlenen sanıkla ilgili olarak Adli Tıp Kurumu Antalya Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen 03.06.2014 tarihli raporda, sanığın yer ve zaman oryantasyonunun tam olmadığı, kendine özen ve özgüvenin bulunmadığı, sorulan basit matematiksel hesapları yapamadığının gözlendiği bildirilip Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi Sağlık Kurulunun 12.06.2014 tarihli sağlık kurulu raporunda ise sanıkta sınır zeka potansiyeli bulunduğu ve işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabileceği ve davranışlarını yönlendirme yeteneğini azaltacak veya kaldıracak düzeyde bir akıl hastalığının bulunmadığı ve cezai sorumluluğunun tam olduğu belirtilmekle bu raporlar hükme esas alınmış ise de; raporlarda suç tarihleri de tam olarak belirtilmediğinden, sanık hakkında suç tarihleri itibariyle TCK’nın 32. maddesi uyarınca akıl hastalığı veya zayıflığı sebebiyle işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya bu suça dair davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azalmış olup olmadığı hususlarında

İstanbul Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas Kurulundan rapor alındıktan sonra, toplanan deliller birlikte değerlendirilerek sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde hükümler kurulması,

SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafii, katılan mağdureler ile vekillerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, esası incelenmeyen hükümlerin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 10.01.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2014/1-227 Karar: 2015/119 Tarih: 21.04.2015

  • TCK 32. Madde

  • Akıl Hastalığı

Kasten öldürme suçuna teşebbüsten sanık M. Y.’nın 5237 sayılı TCK’nun 82/1-d,, 35/2,, 62,, 53,, 58, 63. maddeleri uyarınca mağdur sayısınca uygulama yapılmak suretiyle 2 kez 10 yıl 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin, İzmir 6. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 07.11.2012 gün ve 229-362 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 06.02.2014 gün ve 4276-545 sayı ile;

“… Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık M. Y.’nın anne ve babası olan mağdurlar K. ve S.’ı kasten öldürmeye teşebbüs suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç nitelikleri tayin, takdire ilişen cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle değerlendirilerek reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde bozma nedenleri dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık ve müdafiinin sübuta, suç vasfına yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

1- )Sanığın anne ve babası olan mağdurların içeceği çorbaya öldürmeye elverişli miktarda methomyl etken maddesini içeren tarım ilacı koyduğu, mağdurların ilk kaşıkta çorbanın tadından şüphelenerek içmeyi bıraktıkları ve eylem nedeniyle basit tıbbi müdahale ile iyileşebilecek derecede zarar gördükleri olayda, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı birlikte dikkate alınarak, 9 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası öngören 5237 sayılı TCK’nun 35. maddesi uyarınca yapılan uygulama sırasında, 9 ile 12 yıl arasında makul bir ceza tayini yerine 13 yıl hapis cezasına hükmolunarak fazla ceza tayini,

2- )Sanığın dava dosyası ile birlikte Adli Tıp Kurumu’na sevki sağlanarak, Gözlem İhtisas Dairesi’nde müşahadeye tabi tutulup, karar vermeye yetkili 4. İhtisas Kurumundan rapor alınması, raporlar arasında çelişki oluşması halinde Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan alınacak rapor sonucuna göre sanığın kusurluluk durumunun tayininde zorunluluk bulunması…”,

İsabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 06.03.2014 gün ve 319589 sayı ile;

“… Yüksek Yargıtay 1. Ceza Dairesinin, ( 1 ) numaralı bozma sebebinde belirtildiği üzere sanığın öz anne ve babasını zehirlemek suretiyle kasten öldürmeye teşebbüs etmek suçunu işlediği görülmektedir. Bu suç kasten öldürme suçunun nitelikli hali olup 5237 sayılı TCK’nun 82/1-d maddesinde düzenlenmiştir ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirmektedir, yine suç teşebbüs aşamasında kaldığından 35/2. maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine 13 yıldan 20 yıla kadar hapis cezası öngörülmüş olup yerel mahkemece en alt sınır olan 13 yıl üzerinden sanığa ceza tertip olunmuştur. Yerel mahkemenin bu uygulaması doğru olduğundan Yüksek Yargıtay’ın ilamında bahsettiği şekilde sanığa fazla ceza tayin edilmemiştir. Yüksek Yargıtay 1. Ceza Dairesinin ( 2 ) numaralı bozma sebebine gelince; sanık yerel mahkeme tarafından dosyaya yansıyan kişilik özellikleri itibariyle ceza ehliyetinin bulunup bulunmadığı yönünde rapor aldırılmak üzere Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesine sevk edilmiş, sanık bu hastanede 01.12.2011-13.12.2011 tarihleri arasında yatarak müşahede altında tutulmuş ve neticede ‘30.01.2011 tarihinde işlemiş olduğu yakın akrabayı öldürmeye teşebbüs suçuna karşı işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabilir ve davranışlarını yönlendirme yeteneğini azaltacak veya kaldıracak düzeyde bir akıl hastalığı bulunmadığı cezai ehliyeti tamdır’ şeklinde rapor verilmiş olup, sanığın yeniden kusurluluk durumunun tayinine gerek bulunmamaktadır. Kaldı ki yargılama boyunca da sanık ve müdafisi tarafından bu hususta bir talepte gelmemiştir. Açıklanan sebeplerle yerel mahkeme hükmün onanması gerektiği anlaşılmaktadır…”,

Görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Dairesince 20.03.2014 gün ve 1601-1758 sayı ile;

“… ceza tayini ile ilgili uygulamanın doğru olduğuna ilişkin itiraz nedeninin kabulüne, 06.02.2014 gün ve 4276-545 sayılı bozma kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün sadece “Sanığın dava dosyası ile birlikte Adli Tıp Kurumu’na sevki sağlanarak, Gözlem İhtisas Dairesi’nde müşahadeye tabi tutulup, karar vermeye yetkili 4. İhtisas Kurumundan rapor alınması, raporlar arasında çelişki oluşması halinde Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan alınacak rapor sonucuna göre sanığın kusurluluk durumunun tayininde zorunluluk bulunması…”,

Nedeniyle bozulmasına, sanığın ceza ehliyetine ilişkin raporun yeterli olduğuna ilişkin itiraz nedeni yerinde görülmediğinden dosyanın Ceza Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmiş, Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilerek açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR : Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın ceza sorumluluğunun tam olduğuna ilişkin Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinden alınan raporunun yeterli olup olmadığı, bu bağlamda Özel Dairece yerel mahkeme hükmünün Adli Tıp Kurumundan rapor alınması için bozulmasında isabet bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

İncelenen dosya kapsamından;

Sanığın 02.09.1980 doğumlu olup evli olduğu, Türk Silahlı Kuvvetlerinde Jandarma Uzman Çavuş olarak çalışmakta iken mağdur anne-babasının beyanlarına göre uyuşturucu müptelası olduğu için görevden uzaklaştırıldığı, olay tarihinde mağdur anne-babası ile aynı evde birlikte yaşadığı,

Sanık hakkında, içtikleri çorbaya öldürmeye elverişli miktarda methomyl etken maddesini içeren tarım ilacı koymak suretiyle öz anne ve babasını kasten öldürme suçuna teşebbüsten kamu davası açıldığı,

Soruşturması aşamasında sanığın akıl hastası olup olmadığı ile ilgili herhangi bir araştırma yapılmadığı, karakol ve savcılık ifadelerinde sanıkta akıl hastalığı veya zayıflığı bulunduğuna ilişkin bir gözleme yer verilmediği, ancak mağdurların sanığın uyuşturucu müptelası olduğunu, paralarını habersiz aldığını ve evdeki eşyaları sattığını, her ne kadar yanlarında eşi ve çocuğu ile birlikte kaldığını söylemiş ise de sanığın çocuğu olmadığını, eşinin daha önceki evliliğinden bir çocuğu olduğunu, sanığın eşinin iki ay kadar önce evden ayrılıp Çeşme ilçesine yaşlı bir kadına bakmaya gittiğini ifade ettikleri, sanığın nüfus kaydı incelendiğinde çocuğunun olmadığının görüldüğü,

Sanığın soruşturma sırasında alınan ifadesinde mağdurları zehirlemediğini, aynı yemekten kendisinin de yiyip rahatsızlandığını, annesinin buzdolabında beklemiş bozuk etlerden tavuk çorbası yaptığı için zehirlenme olayının gerçekleştiğini savunduğu,

Kovuşturma aşamasında sanığın “Ben küçükken beyin travması geçirmiştim. Ben sürekli olarak psikolojik ilaçlar kullanmaktayım. Akineton ve diazem niteliğinde bir iğne kullanıyorum. Bunların araştırılmasını istiyorum” şeklinde beyanda bulunması, sorgusunda çorbaya zehri eşi C.’ın attığını ve hatta bu durumu mağdur babasına itiraf ettiğini söylemesine karşın mağdurların sanığın savunmasının doğru olmadığını, olay anında sanığın eşinin evde bulunmadığını, C.’ın kendilerine böyle bir şey demediğini, oğullarının rahatsız olduğunu, sürekli senaryolar uydurduğunu beyan etmeleri ve mahkemece sanığın duruşmada sürekli tedirgin hareketlerde bulunduğu, sağa sola baktığı, sık sık oturup kalktığının gözlemlenmesi üzerine 5271 sayılı CMK’nun 74. maddesi uyarınca sanığın 3 haftayı geçmemek üzere Manisa Ruhsağlığı ve Hastalıkları Hastanesinde gözlem altına alınmasına karar verildiği, tutuklu sanığın 01.12.2011-13.12.2011 tarihlerinde yatarak adı geçen hastanede müşahede altında tutulduğu, 13.12.2011 tarihli psikiyatri uzmanlarından oluşan sağlık kurulunca düzenlenen raporda oybirliği ile anti sosyal kişilik bozukluğu tanısı konulan sanıkta 30.01.2011 tarihinde işlediği iddia olunan fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabilir ve davranışlarını yönlendirme yeteneğini azaltacak veya kaldıracak düzeyde bir akıl hastalığı bulunmadığı, cezai ehliyetinin tam olduğunun belirtildiği,

Sanığın, akıl sağlığı ile ilgili rapor okunduğunda bir diyeceğinin olmadığını beyan ettiği, müdafiinin rapora bir itirazda bulunmadığı, gerek savunma dilekçelerinde gerekse de temyiz dilekçesinde da rapora yönelik herhangi bir itirazın ileri sürülmediği,

Kovuşturma aşamasında ise; önce mutfakta hamam böceklerine zehir atarken çorbaya zehir zerreciklerinin düştüğünü, kasıtlı bir eyleminin olmadığını daha sonra ise çorbaya zehri eşi C.’ın kattığını savunduğu, son oturumda ve savunma dilekçelerinde pişman olduğunu, ceza verilecekse kasten yaralamadan ceza verilmesini talep ettiği,

Mahkemece sanığın akıl sağlığı ile ilgili düzenlenen rapordan sonra yapılan duruşmalarda rapora karşı şüphe duyulmasına neden olacak, ceza sorumluluğunu etkileyecek veya daha detaylı araştırılmasını gerektirecek bir gözlemin tutanaklara yansımadığı,

Sanığın adli sicil kaydında 30.01.2011 olan suç tarihinden kısa bir süre sonra ve öncesinde 15.07.2011, 14.07.2011, 04.06.2011, 13.04.2010, 20.04.2009, 02.09.2009, 26.08.2008, 30.04.2007 tarihlerinde işlenmiş iftira, hakaret, tehdit, kasten yaralama, resmi belgede sahtecilik, nitelikli dolandırıcılık ve 5809 sayılı Kanuna aykırılık suçlarından 17 adet ceza kaydının bulunduğu, bu kayıtlarda 5237 sayılı akıl hastalığına ilişkin 32, 57. maddelerine yer verilmediği,

Anlaşılmaktadır

Kusur yeteneği, 5237 sayılı TCK’nun 31/2, 32/1. maddelerinde dolaylı bir biçimde tanımlanmıştır. Bu hükümler uyarınca; fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını buna göre yönlendirme yeteneğinin bulunması halinde kusur yeteneğinin varlığı kabul edilmiştir. Kusur yeteneğinin iki belirgin görünümü vardır. Bunlardan ilki; kişinin işlediği fiilin hukuki anlamını ve sonuçlarını anlayabilme yeteneği, diğeri ise; fiilin hukuki anlam ve sonucunu kavrayan kişinin davranışlarını bu algılaması doğrultusunda ve hukuk düzeninin gereklerine uygun olarak yönlendirme yeteneğinin bulunmasıdır. Algılama ve irade yeteneği de denilen bu iki öğenin kişide bir arada bulunmaması veya bu yeteneklerinde azalma meydana gelmesi durumunda ise kusur yeteneğinin tam olmadığı kabul edilmelidir.

Yeni ceza adalet sistemimizde akıl hastalığı; kusur yeteneğini etkilemesi nedeniyle, ceza sorumluluğunu ortadan kaldıran sebeplerden birisi olarak düzenlenmiştir. Buna göre, ortada tüm unsurlarıyla oluşmuş bir suç bulunmakta ise de; akıl hastası olduğu saptanan sanık, işlemiş bulunduğu fiilin anlam ve sonuçlarını algılayamayacak durumda olduğundan, bu suçun işlenmesinden dolayı hukuki anlamda “kınanamaz”, yani sorumlu tutulup cezalandırılamaz. Dolayısıyla, 5237 sayılı Kanunun 32/1. maddesi gereğince bu durumdaki sanığa ceza tayin edilmesi mümkün bulunmadığından, 5271 sayılı Kanunun 223/3-a maddesi uyarınca “ceza verilmesine yer olmadığı” hükmünün verilmesi gerekir. Ancak, sanığa ceza verilemiyor olması, sanık hakkında 5237 sayılı Kanunun 57. maddesi uyarınca güvenlik tedbiri uygulanmasına engel değildir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Yerel mahkeme tarafından sanığın akıl hastası olup olmadığı, akıl hastası ise ne zamandan beri hasta olduğu ve bunun davranışları üzerindeki etkilerini saptamak için 5271 sayılı CMK’nun 74. maddesi uyarınca 3 haftayı geçmemek üzere Manisa Ruhsağlığı ve Hastalıkları Hastanesinde gözlem altına alınmasına karar verildiği, sanığın adı geçen resmi sağlık kurumu olan hastanede 01.12.2011-13.12.2011 tarihlerinde yatarak müşahede altında tutulduğu, psikiyatri uzmanlarından oluşan sağlık kurulu tarafından oybirliği ile düzenlenen raporda sanıkta 30.01.2011 tarihinde işlediği iddia olunan fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabilir ve davranışlarını yönlendirme yeteneğini azaltacak veya kaldıracak düzeyde bir akıl hastalığı bulunmadığının ve cezai ehliyetinin tam olduğunun belirtildiği, sanık ve müdafii tarafından rapora bir itirazda bulunmadığı, sanığın adli sicil kaydından dava konusu eylemden kısa bir süre önce ve sonra işlenmiş suçlardan dolayı akıl hastalığı ile ilgili hükümlerin uygulanmadığının anlaşıldığı, akıl hastalığı ile mutlaka Adli Tıp Kurumundan da rapor alınması gibi bir zorunluluğunun bulunmadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde; sanığın ceza sorumluluğunun tam olduğuna ilişkin Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinden alınan raporunun hükme esas alınmaya yeter nitelikte olduğu ayrıca Adli Tıp Kurumundan da rapor alınmasına gerek bulunmadığı kabul edilmelidir.

Bu itibarla, haklı nedene dayanan Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire Bozma kararının kaldırılmasına ve usul ve kanuna uygun bulunan yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan on dokuz Genel Kurul Üyesi; “İtirazın reddi gerektiği” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

1- ) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- ) Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 20.03.2014 gün ve 1601-1758 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,

3- ) Usul ve kanuna uygun bulunan İzmir 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 07.11.2012 gün ve 229-362 sayılı hükmünün ONANMASINA,

4- ) Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 14.04.2015 tarihinde yapılan ilk müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 21.04.2015 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS