Silâhlı Örgüt Suçu
TCK Madde 314
(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) (Ek:2/3/2024-7499/11 md.) Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İşlenen suçun niteliğine göre verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir.
(4) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır.
TCK Madde 314 Gerekçesi
Maddenin birinci fıkrasında, bu fıkra kapsamına giren suçları işlemek amacıyla silâhlı örgüt kurmak veya yönetmek, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. İkinci fıkrada ise, bu nitelikleri taşıyan örgüte üye olmak, ayrı bir suç olarak yaptırım altına alınmıştır.
Maddede geçen temel kavram örgüttür. Dikkat edilmelidir ki, genel olarak suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, yönetmek veya bu örgüte üye olmak, kanunda yaptırım altına alınmış olmasına rağmen; bu maddede, işlenmesi amaçlanan suçlar bakımından bir sınırlama getirilmiştir. Keza, her iki suç arasında örgütün niteliği bakımından da farklılık bulunmaktadır. Bu madde kapsamına giren örgütün silâhlı olması gerekmektedir. Başka bir deyişle, silâh, bu suçun bir unsurunu oluşturmaktadır. Ancak, örgütün bütün mensuplarının silâhlı olmaları zorunlu değildir; hedeflenen suçların işlenmesini sağlayabilecek derecede olmak üzere bazı üyelerin silâhlı olmaları, suçun oluşması için yeterlidir. Her hâlde silâh sayısının suçun oluşması bakımından yeterli olup olmadığının takdiri de hâkime aittir.
Maddenin üçüncü fıkrasında, suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümlerin, bu suç açısından da aynen uygulanacağı kabul edilmiştir.
Bu suça ilişkin diğer hususlar hakkında, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak suçuna ilişkin madde gerekçesi ile bu suçla bağlantılı etkin pişmanlık hükmünün gerekçesine bakılmalıdır.
TCK 314 (Silâhlı Örgüt Suçu) Emsal Yargıtay Kararları
Yargıtay 3CD Esas : 2022/1468, Karar : 2023/1945
- TCK m.314/2
- Silahlı örgüt üyeliği suçu nedir?
Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği, örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hakim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ, canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup, üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de, örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemede ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir.
Silahlı örgüte üyelik suçunun oluşabilmesi için örgütle organik bağ kurulması ve kural olarak süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gerektiren eylem ve faaliyetlerin bulunması aranmaktadır. Ancak niteliği, işleniş biçimi, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı, örgütün amacı ve menfaatlerine katkısı itibariyle süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk özelliği olmasa da ancak örgüt üyeleri tarafından işlenebilen suçların faillerinin de örgüt üyesi olduğunun kabulü gerekir. Örgüte sadece sempati duymak ya da örgütün amaçlarını, değerlerini, ideolojisini benimsemek, buna ilişkin yayınları okumak, bulundurmak, örgüt liderine saygı duymak gibi eylemler örgüt üyeliği için yeterli değildir. (Evik, Cürüm işlemek için örgütlenme, syf. 383 vd.)
Örgüt üyesinin, örgüte bilerek ve isteyerek katılması, katıldığı örgütün niteliğini ve amaçlarını bilmesi, onun bir parçası olmayı istemesi, katılma iradesinin devamlılık arz etmesi gerekir. Örgüte üye olan kimse, bir örgüte girerken örgütün kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulan bir örgüt olduğunu bilerek üye olmak kastı ve iradesiyle hareket etmelidir. Suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olmak suçu için de saikin “suç işlemek amacı” olması aranır. (… özel kısım syf. 263-266, Alacakaptan Cürüm İşlemek İçin Örgüt syf. 28, Özgenç Genel Hükümler syf. 280)
Ceza Genel Kurulu 2019/654 E. , 2020/441 K.
- TCK 314
- Silahlı örgüt üyeliği suçu
1) Silahlı Örgüt Suçunun Nitelikleri
a) Genel Olarak
TCK’nın 314. maddesinin birinci fıkrasında yer alan suçları işlemek amacıyla silahlı örgüt kurmak veya yönetmek ya da bu örgüte üye olmak fiilleri, TCK’nın 220. maddesinde düzenlenen “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” suçuna nazaran daha ağır cezayı gerektiren müstakil suçlar olarak tanımlanmıştır. Dolayısıyla örgütlü suçluluğun özel bir türü olarak öngörülen “silahlı örgüt” suçu ile ihlâl edilen ve ceza ile korunan hukukî değer, devletin güvenliğine, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçları işlemek için çeteleşerek oluşturulan tehlikeli suç ve suçluluk ortamının giderilmesine ilişkin kamusal yarardır (Zeki Hafızoğulları - Muharrem Özen, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler Millete ve Devlete Karşı Suçlar, 1. Baskı, US-A Yayıncılık, Ankara, 2016, s. 398-399).
Nitekim Yargıtayın istikrar kazanan uygulamalarına göre; devletin güvenliğini, Anayasal düzeni ve bu düzenin işleyişini koruma amacıyla düzenlenen dava konusu suçun, herhangi bir kamu göreviyle bağlantılı ve görevden yararlanılarak işlenmesi zorunlu olmadığı gibi, “özgü suç” niteliği taşımayan bu suç açısından failin memur olması suçun kurucu unsuru da değildir. Dolayısıyla sanığa atılı silahlı terör örgütü üyeliği suçunun kişisel suç niteliğinde olduğu açıktır.
Öte yandan, ağır ceza mahkemesinin görevi, 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 12. maddesiyle düzenlenmiş olup bu maddeye göre; “Kanunların ayrıca görevli kıldığı hâller saklı kalmak üzere, Türk Ceza Kanununda yer alan yağma (m. 148), irtikâp (m. 250/1 ve 2), resmî belgede sahtecilik (m. 204/2), nitelikli dolandırıcılık (m. 158), hileli iflâs (m. 161) suçları, Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısmının Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (318, 319, 324, 325 ve 332. maddeler hariç) ve 12.4.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun kapsamına giren suçlar dolayısıyla açılan davalar ile ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren suçlarla ilgili dava ve işlere bakmakla ağır ceza mahkemeleri”nin görevli olduğu hüküm altına alınmıştır. Aynı madde ile Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler de saklı tutulmuştur. Söz konusu düzenleme karşısında, silahlı örgüt suçunun ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçlardan olduğu da açıktır.
b) Suç Teorisi Bakımından Silahlı Örgüt Üyeliği Suçu
ba- Mütemadi Suç Kavramı
Ceza hukuku doktrininde; kendisine bağlı olan hukuki hükümler bakımından önem taşıyan ve hareket tarafından meydana getirilmek veya engel olunmamak suretiyle oluşturulan dış alemdeki değişiklik, “netice” olarak adlandırılmaktadır. Suçun maddi unsuru bakımından dikkate alınacak netice ise sadece suçun kanuni tanımında yer alan, hukukî değer taşıyan dış alemdeki değişikliktir (Sulhi Dönmezer - Sahir Erman, Nazarî ve Tatbikî Ceza Hukuku, Cilt II, 14. Bası, Der Yayınları, İstanbul, 2019, s. 97; Kayıhan İçel - Füsun Sokullu Akıncı – İzzet Özgenç – Adem Sözüer – Fatih. S. Mahmutoğlu – Yener Ünver, Suç Teorisi, 2. Kitap, 2. Bası, Beta Yayınları, Eylül 2000, s. 67).
Doktrinde suçun sonuç alt unsuru bakımından yapılan ayrımlardan biri; anî ve mütemadi (kesintisiz - sürekli) suç ayrımıdır. Buna göre; hareketten doğan neticenin devam etmeyip derhal sona erdiği suçlara anî suç, neticenin devam ettiği suçlara ise mütemadi suç adı verilmektedir. Bununla birlikte, kesintisiz bir suçun varlığı için suçtan doğan hukuka aykırı durumun yani suçun eserinin bir süre devam etmesi yeterli olmamaktadır. Mütemadi suçta devam eden şey neticenin kendisi olup bu devam ettikçe suç da işlenmektedir. Dolayısıyla, kesintisiz suçlar, bu suçun hukukî konusunu oluşturan hak ve menfaatin ihlâline devam edildiği sürece icra edilmiş olmaktadırlar (Sulhi Dönmezer – Sahir Erman, s. 102). Diğer bir ifadeyle, bu suçların kanunî tanımında gösterilen sonucun her ân yeniden meydana gelmesi, devam etmesi gerekmektedir (Uğur Alacakaptan, Suçun Unsurları, Sevinç Matbaası, Ankara, 1970, s. 48). Alman doktrininde savunulan görüşlerden biri de; mütemadi suçlarda suç tipinde tarif edilen hareketin başlamasıyla suç kural olarak tamamlanmaktaysa da, hukuka aykırı durumun sonlanmasıyla bittiği yönündedir (Bernd Heinrich, Ceza Hukuku Genel Kısım – 1, Cezalandırılabilirliğin Temel Esasları Tamamlanmış ve Teşebbüs Edilen Suçlarda Suçun Yapısı, Editör: Yener Ünver, Adalet Yayınevi, Ankara – 2014, s. 95). Kunter’e göre de, suçun bitme anı tamamlanmasından sonra gelmekte olup bitme anı temadinin bittiği andır (Nurullah Kunter, Suçun Maddi Unsurları Nazariyesi (Hareket – Netice – Sebebiyet Alâkası, İstanbul 1955, s. 94).
Mütemadi suçun tanımına dair hem diğer yabancı hukuk doktrinlerinde, hem de Türk Hukukunda birlik bulunmamaktadır. Söz gelimi, bu suçlarda hareketin devam ettiği, neticenin devam ettiği, hem hareket hem neticenin devam ettiği ya da hukuka aykırılığın devam ettiği görüşleri öne sürülmektedir (M. Emin Artuk – Ahmet Gökcen – M. Emin Alşahin – Kerim Çakır, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara – 2017, s. 267). Nitekim doktrinde Özgenç ve Koca – Üzülmez; neticenin hareketin bir sonucu olduğunu, bu bağlamda, neticenin devamının hareketin sürdürülmesiyle mümkün olduğunu, dolayısıyla mütemadi suçta devam eden şeyin netice değil, esasen suçun kanuni tanımında gösterilen hareket olduğunu, böylelikle mütemadi suçun, kanuni tanımda gösterilen hareketin icrasının devam ettiği suçlar olduğunu ifade etmektedirler (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 13. Bası, Seçkin Yayıncılık, Eylül 2017, s. 176; Mahmut Koca – İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 10. Baskı, Seçkin Yayınları, Eylül 2017, s. 123). Bununla birlikte, Alman Yüksek Mahkemesi 4. Ceza Dairesi, vergi suçlarına dair bir kararında mütemadi suçu; “Failin suç unsurlarını muayyen bir müddet devam ettirmek iradesi ile fiili ika etmesi ve iradesinin de buna müteveccih bulunması gerekmektedir” şeklinde; İsviçre Federal Mahkemesi ise; ”Gayri hukuki durumu bertaraf etmek failin iktidarı dahilinde olduğu hâlde, bu duruma nihayet vermediği müddet içinde suç işlenmektedir” şeklinde tanımlamıştır. İsviçre Federal Mahkemesi söz konusu ifadeyle, mütemadi suçta karakteristik olan özelliğin hukuka aykırı durumun devam etmesi olduğunu değerlendirmiştir (Ayhan Önder, Mütemadi Suç, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, Cilt 29, Sayı: 1-2, 1963, s. 82).
Mütemadi suçta hukuka aykırı durumun her an yeniden kendini yenilemesi failin iradi davranışının eseri olmalıdır. Dolayısıyla mütemadi suç, failin iradi davranışının kesintiye uğradığı anda işlenmiş olmaktadır. Kural olarak hukuka aykırı duruma son verilmesi anı, kesintinin gerçekleştiği, yani suçun işlendiği andır (Zeki Hafızoğulları – Muharrem Özen, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Baskı, US-A Yayıncılık, Ankara – 2016, s. 189-190). Bu doğrultuda doktrinde benzer biçimde, mütemadi suçlarda fiilin icrası devam ettiği sürece, fiilin ifade ettiği haksızlığın da işlenmeye devam ettiği, sadece haksız duruma sebebiyet vermenin değil, onun sürdürülmesinin de kanuni tipi gerçekleştirdiği kabul edilmektedir (Mahmut Koca – İlhan Üzülmez, s. 124).
Mütemadi suçlarda temadinin ne zaman biteceği konusunda farklı ihtimaller gündeme gelebilmektedir. Nitekim suç, söz gelimi mağdurun ölümü gibi doğal nedenlerle sona erebileceği gibi, yine mağdurun kaçması ya da üçüncü kişilerin müdahalesiyle de son bulabilecektir. Diğer yandan, failin eylemine son verebilme iktidarını kaybetmesi de temadinin bitmesine neden olmaktadır. Failin yakalanması veya tutuklanması hâlinde temadinin bitmesi için, bu işlemlerin aynı zamanda onun temadiye son verme olanağını da ortadan kaldırmış olmasına bağlıdır.
bb- Sonuçları Açısından Silahlı Örgüt Üyeliği Suçu
Doktrinde örgüte üye olmakla ilgili çokça tanım yapılmakta olup bu tanımlardan biri de; örgütü kuranlar veya yönetenler dışında kalmakla birlikte, örgütün amaçlarını benimseyerek verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmak şeklinde ifade edilmektedir (Vesile Sonay Evik, Cürüm İşlemek İçin Örgütlenme, Prof. Dr. Çetin Özek Armağanı, İstanbul 2004, s. 256 vd).
Yargıtayın istikrar kazanan uygulamalarına göre de; örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği, örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hâkim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ, canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de, örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemede ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir.
Diğer bir ifadeyle, fail açık veya zımni beyanıyla örgütün hiyerarşik yapısı içerisinde yer almayı, bu kapsamda, bu katılımının tek bir fiil için değil sürekli bir hâl almasını, örgütün amacı çerçevesinde verilen emirleri yerine getirmeyi, bu kapsamda kişisel iradesini örgütsel faaliyetlerde örgüt iradesinin emrine terk etmeyi kabul etmiş ise; örgüte üye olma iradesiyle hareket ettiği kabul edilmelidir (Önder Tozman, Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçu, 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara – 2017, s. 266; Erkan Sarıtaş, Suç İşlemek Amacıyla Örgütlenme Suçları, (TCK m. 220 – 221), 1. Baskı, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul – 2018, s. 465 – 466). Örgüt üyesinin, örgütsel eylemlere maddi bir katkı sunmuş olması gerekmemektedir. Bir kimsenin, örgütün emir ve komutası içerisinde yer aldığını bilmesi ve bu çerçevede verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olması, örgüt üyesi olarak kabulü için yeterlidir. Zira emir komuta zinciri içerisinde verilecek görevleri ifaya hazır olmak da asgari düzeyde de olsa örgütün hayatta kalmasına bir katkıyı yansıtmaktadır (Erkan Sarıtaş, s. 474).
Gerçekten de, suç örgütü, suçun konusunu oluşturan kamu düzeni, kamu barışı ve kamu güvenliği açısından başlı başına bir tehlike oluşturduğundan, suç için örgütlenme fiilleri bağımsız suç tipleri olarak düzenlenmiş olup bu tehlikelilik durumunu ilk kez meydana getiren kişiler örgütün kurucuları ve bu tehlikelilik hâlini yönlendiren kişiler de örgütün yöneticileri iken, örgütsel iradeye boyun eğerek bu tehlikeliliğin devamı ve somut eylemlere dönüştürülmesini sağlayan da örgütün üyeleridir. Dolayısıyla faillerin sürekli bir şekilde örgütsel iradenin emir ve talimatlarını yerine getirmeye hazır olmaları da örgütsel yapının mevcudiyeti yönünden son derece önemli olup ortaya çıkan tehlikeliliğe önemli bir katkı sağlamaktadır.
Doktrinde kabul edilen ortak görüş ve Yargıtay kararlarında istikrar kazanan uygulama; örgüt üyeliği suçunun mütemadi suçlardan olduğu yönündedir. Bu nedenle, suç işlemek amacıyla kurulmuş olan bir örgüte katılma hâlinde suç, örgütün hiyerarşik yapısına bağlılık devam ettiği sürece işlenmeye devam edilmektedir. Dolayısıyla örgütün hiyerarşik yapısına bağlılığın sona erdiği anda temadi bitmektedir (İzzet Özgenç, Suç Örgütleri, 10. Bası, Seçkin Yayıncılık, Ankara – 2017, s. 25). Bu bağlamda örgüte üye olma fiili, örgütün hiyerarşik bünyesine dahil olmakla birlikte tamamlanmakta ise de suç sona ermemekte ve fail, örgüt üyesi olarak kaldığı sürece suç da devam etmektedir (Fatih Yurtlu, Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçu (TCK m. 220), Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara – 2013, s. 99; Erkan Sarıtaş, s. 480).
Ceza Genel Kurulu 2021/120 E. , 2022/200 K.
- TCK 314
- Silahlı örgüt kurma ve yönetme, silahlı örgüt üyeliği suçlarının hukuki mahiyeti
SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ SUÇUNUN HUKUKİ NİTELENDİRİLMESİ:
Yargıtayın yerleşik uygulaması ve öğretideki ağırlıklı görüşlere göre örgüt kurma, yönetme ve üyelik suçları;
Genel Olarak:
Yapılanma biçimi ne olursa olsun kanunlarda suç olarak tanımlanan fiillerin işlenmesi amacıyla oluşturulmuş örgütlere suç örgütü denmektedir. Örgüt kurma ve yönetme suçunda genel hükümlerden ayrı olarak kanun koyucu hazırlık hareketlerini suç sayarak kamu düzeninin ve güvenliğinin korunmasını sağlamak amacıyla bağımsız bir suç düzenlemesi yapmıştır. Bu suç somut tehlike suçudur.
Düzenleme ile amaç suçtan bağımsız olarak, hazırlık hareketlerini cezalandıran bir suç tipine yer verilmiştir.
Devletin şahsiyetine karşı cürümlere müteveccih çok kişinin iradesinin birleşmesinin doğuracağı ağır tehlikeyi ve ciddi bir suçun işlenmesi ihtimalinin muhakkaklığını göz önünde bulundurarak bu kolektif suç tehlikesini müstakil suç olarak cezalandırmış ve icra hareketlerine geçilmeden bir fiilin cezalandırılmayacağı prensibinden ayrılmıştır.
Devletin şahsiyetine karşı suçların çoğu teşebbüs suçudur, teşebbüs dahi tamamlanmış suç gibi kabul edildiğinden, zaten tehlike suçudur; bu bakımdan hazırlık hareketlerinin cezalandırılması “tehlike tehlikesinin cezalandırılması” şeklinde kabul edilmektedir. (Manzini, 1950, 606, atfen, Özek, …. …. 348)
a) Örgüt kurma:
Örgüt, soyut bir birleşme olmayıp bünyesinde hiyerarşik bir yapının, ast-üst ilişkisinin, emir-komuta zincirinin hâkim olduğu yapılanmayı ifade eder. Böylece örgüt, mensupları üzerinde hakimiyet tesis eden bir güç kaynağı mahiyetini kazanmaktadır. Bu bağlamda bir organize güç aracından, organize güç enstrümanından söz edilebilir. Suç örgütünün varlığından söz edebilmek için belli bir amaç, maksat etrafındaki bir fiili birleşme yeterlidir. Bu örgütler mahiyetleri itibariyle devamlılık arz ederler. Bu itibarla belli bir suçu işlemek için bir araya gelme hâlinde bir suç örgütünün varlığından bahsedilemez.
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, somut bir tehlike suçu olduğu için oluşturulan örgütün üye sayısı ve malzeme donanımı itibariyle güdülen amaçları gerçekleştirme açısından somut bir tehlike arzedip arzetmediği hâkim tarafından yapılacak değerlendirmeyle belirlenecektir. Somut zarar tehlikesini oluşturmaya uygunluk için “amacı gerçekleştirmeye yeterli üye”nin, “hiyerarşik örgüt yapısı”nın, “şiddete dayanan eylem programı”nın varlığını aramak gerekir.
Örgütün silahlı olup olmaması ve sahip olunan silahların cins, nitelik ve miktarı somut tehlikenin belirlenmesinde dikkate alınmalıdır. Örgütün, silahlı örgüt vasfını kazanması için mensuplarının silah sahibi olmaları gerekmez. Silahlar üzerinde gerektiğinde tasarruf imkanının olması gerekli ve yeterlidir.
Örgüt yönetme:
Fail, hiyerarşik olarak örgüt üyeleri üzerinde bulunuyor, geniş bir alanda … bölümü yapabiliyor, örgüt üyeleri üzerinde sevk ve idarede bulunabiliyor, örgütsel faaliyetlerin organizasyonunda ve icrasında harekete geçiren, engelleyen veya durduran olarak rol üstlenebiliyor, bu faaliyetleri denetleyebiliyor ise yönetici olarak kabul edilebilecektir.
Örgüt yönetme, örgütün amaçları doğrultusunda örgütü idare etmeyi, emir ve direktif vermeyi, örgüt içinde inisiyatif ve karar verme gücüne sahip olmayı gerektirir. Örgütün varlığının, etkinliğinin ve gelişiminin sağlanması, hedeflerinin belirlenmesi, program ve stratejilerinin saptanmasını ifade eder. Ancak örgütün faaliyetleri çerçevesinde sadece belirli bir suçun işlenmesini organize edenler bu suçun işlenmesini planlayıp yönetenler örgüt yöneticisi olarak kabul edilemez. Geniş bir alanda faaliyet yürüten örgütlerin yöneticileri, örgüt yapılanması da dikkate alınarak somut olayın özelliklerine, bu kişilerin örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevlerine göre belirlenmelidir. Bu tür örgütlenmelerde her yöneticinin örgütün tamamını yönetmesi mümkün olmadığından, örgütün bölge, il, ilçe sorumlularının yönetici olup olmadıklarının sorumluluk sahalarındaki örgütsel faaliyetlerin yoğunluğu da gözetilerek belirlenmesi gerekir.
b) Örgüt üyeliği:
Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği; örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hâkim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ; canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemedeki ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir.
Örgüt üyesinin bu suçtan cezalandırılması için örgüt faaliyeti kapsamında ve amacı doğrultusunda bir suç işlemesi gerekmez ise de örgütün varlığına veya güçlendirilmesine nedensel bir bağ taşıyan maddi ya da manevi somut bir katkısının bulunması gerekir. Üyelik mütemadi bir suç olması nedeniyle de eylemlerde bir süre devam eden yoğunluk aranır.
Ceza Genel Kurulu 2019/338 E. , 2020/432 K.
- TCK 314/2
- Fetö terör örgütü üyeliği
- Bylock, ardışık telefon aramaları
I- SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ SUÇU
1- Terör Kavramı, Suç Örgütü, Terör Örgütü ve Silahlı Terör Örgütü Kurma, Yönetme ve Üye Olma Suçları
Terör konusunu özel bir kanunla düzenleme yoluna giden kanun koyucu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1. maddesinde terörü; “Cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.”; aynı Kanun’un 2. maddesinin birinci fıkrasında terör suçlusunu, “Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi…” şeklinde tanımlamış, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise, terör örgütüne mensup olmasa da örgüt adına suç işleyenlerin de terör suçlusu sayılacağını hüküm altına almıştır.
Bu genel terör ve terör suçlusu tanımları dışında; 3713 sayılı Kanun’un 3. maddesinde doğrudan terör suçları, 4. maddesinde de dolaylı terör suçları düzenlenmiştir.
18.07.2006 tarihli ve 26232 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5532 sayılı Terörle Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 17. maddesiyle, terör örgütünün tanımını yapan 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun birinci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları yürürlükten kaldırılmış; madde gerekçesinde, Türkiye’nin de taraf olduğu Sınır Aşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 2. maddesinin (a) bendine uygun olarak 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 220. maddesinde suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüt tanımlaması yapıldığı için, Terörle Mücadele Kanunu’nda ayrıca örgüt tanımlaması yapılmasına gerek görülmediği belirtilmiştir.
TCK’nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (j) bendine göre örgüt mensubu suçlu; suç işlemek için örgüt kuran, yöneten, bu örgüte katılan veya örgüt adına suç işleyen kişidir.
TCK’nın “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” başlıklı 220. maddesinde;
“(1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.
(2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Örgütün silâhlı olması hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır.
(4) Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur…” hükmüne yer verilmiştir.
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuyla korunan hukuki yarar kamu güvenliği ve barışıdır. Suç işlemek için örgüt kurmak, toplum düzenini tehlikeye soktuğu ve araç niteliğindeki suç örgütü, amaçlanan suçları işlemede büyük bir kolaylık sağladığından, bu suç nedeniyle kamu güvenliği ve barışın bozulması bireyin güvenli, barış içinde yaşamak hakkını da zedeleyeceğinden, işlenmesi amaçlanan suçlar açısından hazırlık hareketi niteliğinde olan bu fiiller ayrı ve bağımsız suçlar olarak tanımlanmıştır. Böylece bu düzenlemeyle aynı zamanda bireyin, Anayasa’da güvence altına alınmış olan hak ve özgürlüklerine yönelik fiillere karşı da korunması amaçlanmıştır. Bu amaçla henüz suç işlenmese dahi, sadece suç işlemek amacıyla örgüt oluşturmuş olmaları nedeniyle örgüt mensubu faillerin cezalandırılması yoluna gidilmiştir. Bunun asıl nedeni suç işlemek için örgüt kurmanın, kamu barışı yönünden ciddi bir tehlike oluşturmasıdır. Kanun koyucu bu düzenleme ile öncelikle gelecekte işlenebilecek suçları engellemek istemiştir. Bu suçun mağduru ise; öncelikle kamu güvenliği ve barışını sağlamakla yükümlü olan devlet ve toplumu oluşturan bireylerdir.
TCK’nın 220. maddesi kapsamında bir örgütün varlığından söz edebilmek için; en az üç kişinin, suç işlemek amacıyla hiyerarşik bir ilişki içerisinde, devamlı olarak amaç suçları işlemeye elverişli araç ve gerece sahip bir şekilde bir araya gelmesi gerekmektedir.
Örgüt, soyut bir birleşme olmayıp bünyesinde hiyerarşik bir ilişki barındırmaktadır. Bu hiyerarşik ilişki, bazı örgüt yapılanmalarında gevşek bir nitelik taşıyabilir. Oluşturulan bu ilişki sayesinde örgüt, mensupları üzerinde hâkimiyet tesis eden bir güç kaynağı niteliğini kazanmaktadır. Bu nedenle niteliği itibarıyla devamlılık arz eden örgütün varlığı için ileride ihtimal dahilindeki suç/suçları işlemek amacı etrafındaki fiilî birleşme yeterlidir. Buna karşın, kişilerin belirli bir suçu işlemek için bir araya gelmesi hâlinde ise örgüt değil, iştirak ilişkisi mevcuttur.
Ceza Genel Kurulunun istikrar bulunan ve süregelen kararlarında da belirtildiği üzere, TCK’nın 220. maddesi anlamında bir örgütten bahsedilebilmesi için,
a) Üye sayısının en az üç veya daha fazla kişi olması gerekmektedir.
b) Üyeler arasında gevşek de olsa hiyerarşik bir bağ bulunmalıdır. Örgütün varlığı için soyut bir birleşme yeterli olmayıp örgüt yapılanmasına bağlı olarak gevşek veya sıkı bir hiyerarşik ilişki olmalıdır.
c) Suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşme yeterli olup örgütün varlığının kabulü için suç işlenmesine gerek bulunmadığı gibi işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur itibarıyla somutlaştırılması mümkün olmakla birlikte, zorunluluk arz etmemektedir. Örgütün faaliyetleri çerçevesinde suç işlenmesi hâlinde, fail, örgütteki konumuna göre, üye veya yönetici sıfatıyla cezalandırılmasının yanında, ayrıca işlenen suçtan da cezalandırılacaktır.
d) Örgüt niteliği itibarıyla devamlılığı gerektirdiğinden, kişilerin belli bir suçu işlemek veya bir suç işlemek için bir araya gelmesi hâlinde, örgütten değil ancak iştirak iradesinden söz edilebilecektir.
e) Amaçlanan suçları işlemeye elverişli, üye, araç ve gerece sahip olunması gerekmektedir.
Yukarıda belirtildiği üzere kanunların suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli yapılara suç örgütü denmektedir. Terör örgütleri ise ideolojik amaçları olan suç örgütleridir. Terör örgütlerini, suç örgütlerinden ayıran bu ideolojik amaç; 3713 sayılı Kanun’un 1. maddesinde gösterilen Cumhuriyetin Anayasa’da belirtilen niteliklerine karşı olabileceği gibi, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Türk Devleti ve Cumhuriyetin varlığına, Devlet otoritesini zaafa uğratmaya veya yıkmaya ya da ele geçirmeye, Devletin iç ve dış güvenliğine, kamu düzeni veya genel sağlığa ya da temel hak ve hürriyetlere yönelik de olabilmektedir.
Bununla birlikte, suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu tamamlayıcı bir suçtur. Bu nedenle bazı suçları işlemek için örgüt kurmanın başka ceza normları tarafından ayrıca özel olarak düzenlenmesi durumunda, ilgili suç tipinde öngörülen hükümlerin uygulanması gerekir. Buna göre soykırım ve insanlığa karşı suç için kurulmuş örgütleri kuran, yöneten ve üye olanlar TCK’nın 78. maddesi, Anayasal düzen ve bu düzenin işleyişine karşı suçları işlemek amacıyla terör örgütü kuranlar, yöneten ve üye olanlar 3713 sayılı Kanun’un 7. maddesi ve bu amaca matuf silahlı terör örgütlerini kuran, yöneten ve üye olanlar hakkında ise TCK’nın 314. maddesi uygulanacaktır.
3713 sayılı Kanun’un “Terör örgütleri” başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır.” hükmü ile TCK’nın 314. maddesine atıf yapılmıştır.
TCK’nın 314. maddesinde tanımlanan “Silâhlı örgüt” suçu ise;
“(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Örgütlü suçluluğun özel bir türü olarak öngörülen, TCK’nın “Silahlı Örgüt” başlıklı 314. maddesinde; TCK’nın İkinci Kitabının, Dördüncü Kısmının Dördüncü Bölümünde yer alan devletin güvenliğine karşı suçlar ile Beşinci Bölümünde yer alan Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran, yöneten ve örgüte üye olanların cezalandırılmaları öngörülmüş ve maddenin son fıkrasında; suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümlerin, bu suç açısından aynen uygulanacağı düzenlenmiştir.
3713 sayılı Kanun kapsamına giren suçları işlemek için örgüt kurulması hâlinde ortada bir terör örgütünün varlığı söz konusudur. TCK’nın 314. maddesinde hüküm bulunmayan hâllerde, TCK’nın 220. maddesindeki koşullar göz önünde bulundurulacaktır. (Feridun Yenisey Örgütlü Suçlar ve Terör Suçları Eğitim Modülü, s. 46)
Buna göre TCK’nın 314. maddesi bakımından bir oluşumun veya yapılanmanın, silahlı terör örgütü sayılabilmesi için TCK’nın 220. maddesinde düzenlenen suç işlemek için örgüt kurma suçunda gerekli koşulların yanında aşağıda gösterilen şartlar da aranmaktadır:
a) Yöntem: Terör örgütü, cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle hareket eden bir örgüt tipidir. Buradaki cebir ve şiddet kullanma tabirini doğrudan kullanma şeklinde anlamlandırmak doğru olmayacaktır. Bu kavramın içine cebir veya şiddet kullanılacağına ilişkin güncel tehdidin bulunması da dahildir.
b) Amaç-Saik: Silahlı terör örgütü, siyasi maksatla faaliyet gösteren örgütleri ifade eder. Bu bakımdan 3713 sayılı Kanun’un birinci maddesinde sayılan amaca yönelik ve devletin Anayasal düzeni veya devletin güvenliğine karşı bir suç işlemek amacıyla faaliyet gösterir.
c) Elverişlilik: Silahlı terör örgütünün, TCK’nın İkinci Kitabının, Dördüncü Kısmının Dördüncü ve Beşinci Bölümlerinde yer alan suçları amaç suç olarak işlemek üzere kurulmuş ve amaca matuf bir eylem gerçekleştirmeye yeterli derecede silahlı olması ya da bu silahları kullanabilme imkânına sahip bulunması gerekir. Amaca matuf kavramı ise, silahlı terör örgütünün yapısının, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olmasını ifade eder. Belirsiz sayıda suç işleme hedefi doğrultusunda kurulan silahlı terör örgütünün, 3713 sayılı Kanun’un birinci maddesinde belirtilen amaca yönelik faaliyet göstermesi örgütün varlığı için yeterli olup ayrıca amaçlanan suçları işlemesi gerekmez.
d) Araç-gereç: Örgüt mensuplarının tamamı olmasa bile bir kısmının silahlı olması, silahlı terör örgütünün oluşması için yeterlidir. Örgüt, bu silahları gerektiğinde kullanma imkan ve olanağına sahip ise silahlı olduğu kabul edilmelidir. Silahlı terör örgütünün elinde bulunan silahın devlete ait olması ya da bu silahların hukuka aykırı yollardan elde edilmesi bu suçun oluşması açısından önem taşımaz.
2- FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü
Ceza Genel Kurulunun 24.01.2019 tarihli ve 417-44 sayılı, 20.12.2018 tarihli ve 419-661 sayılı ile 26.09.2017 tarihli ve 956-370 sayılı kararlarında da ayrıntılarıyla belirtildiği üzere;
FETÖ/PDY silahlı terör örgütü, paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma aracı hâline getiren; siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma tasavvuruna sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden; bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyip güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı şiar edinen; bir istihbarat örgütü gibi kod isimler, özel haberleşme kanalları, kaynağı bilinmeyen paralar kullanıp böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da kendi mensubu olmayanları düşman olarak görüp mensuplarını motive eden; “Altın Nesil” adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle devlete tabandan tavana sızan; bu kadroların sağladığı avantajlarla devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden; böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan; casusluk faaliyetlerini de bünyesinde barındıran atipik/suigeneris bir terör örgütüdür.
İstişare kurulu, ülke, bölge, il, ilçe, semt, ev imamları gibi hiyerarşik bir yapı içeren insan gücünü ve finans kaynaklarını örgütsel menfaat ve ideolojisi çerçevesinde kullanıp Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirme amacı taşıyan FETÖ/PDY silahlı terör örgütü “gizli yaşamak, her zaman korkmak, doğruyu söylememek, gerçeği inkâr etmek” üzerine kuruludur.
Talimatlar yoluyla kollektif bir şekilde mobilize olan, kamu erkinin kritik bürokratik alanları başta olmak üzere, kamusal alanı ele geçirme refleksiyle hareket eden, mülkiye, adliye, emniyet, eğitim, istihbarat ve ordu içerisinde kendi özel hiyerarşisiyle illegal şekilde kadrolaşan, devletin tüm kurumlarına yerleştirdiği örgüt mensuplarıyla devlet teşkilatını kendisine hizmet eder hale getiren ve adeta devlet içinde ayrı bir devlet yapısı oluşturan örgütün lideri Fetullah Gülen tarafından;
“Esnek olun, sivrilmeden can damarları içinde dolanın!; Bütün güç merkezlerine ulaşıncaya kadar hiç kimse varlığınızı fark etmeden sistemin ana damarlarında ilerleyin!”,
“Adliye, mülkiye veya başka hayati bir müessesede bizim arkadaşlarımızın mevcudiyeti öyle ferdi mevcudiyetler şeklinde ele alınıp değerlendirilmemelidir. Yani bunlar gelecek adına bizim o ünitelerde garantimizdir. Bir ölçüde onlar bizim varlığımızın teminatıdır.”,
“Zaman henüz uygun değil. Bütün dünyayı omuzlayıp taşıyabileceğimiz zamana dek, tamam olacağınız ve koşulların uygun olacağı zamana dek beklemelisiniz! Bilhassa, haber alma hususunda her zaman hasım cephenin çok önünde olunmalıdır.”,
“Yani siz hâkim değilsiniz başka kuvvetler var. Bu ülkede değişik kuvvetleri hesap edecek dengeli, dikkatli, tedbirli, temkinli yürümekte yarar var ki geriye adım atmayalım…”, “Türkiye’deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephemize çekeceğimiz ana kadar her adım erken sayılır. (…) Bunca kalabalık içinde ben bu dünyayı ve düşüncemi sözde mahremiyet içinde anlattım. (…) Sırrınız sizin sırrınızdır. Söylerseniz siz esir olursunuz.”,
“Daima tedbirli olmalıyız, daima istişare içerisinde karar alın, ana istişare organı olan Başyüceler ne karar aldıysa onu uygulayın (Kaldı ki; Başyüceler’in lideri de kendisidir). Bütün güç merkezlerine ulaşmalıyız …”,
“Bir gün bana Ankara’da bin evimiz olduğunu söyleyin, devletin paçasından şöyle bir tutacağım, devlet uyandığında yapacağı hiçbir şey kalmayacak.”,
Şeklinde, değişik yer ve zamanlarda örgüt mensuplarına verilen talimatlarda gizliliğe atfedilen önem görülmektedir.
Örgüt, kamu kurum ve kuruluşlarına yerleştirdiği personelin aile yaşamlarına dahi müdahale ederek şahısların kiminle evleneceğine de karar vermektedir.
Örgüt, kamu kurumlarında sayısı beş kişiyi geçmeyen bir örgüt abisine bağlı hücreler şeklinde yapılanmıştır. Hücreler birbirinden haberdar değildir. Bu şekilde bir hücre açığa çıksa bile diğer hücrelerin faaliyetlerine devam ederek deşifre olmaları engellenmektedir. İçlerinde katı bir askeri disiplin hâkimdir.
Örgütün bütünlüğü üzerinde tek hâkim ve önder Fetullah Gülen olup örgüt içerisinde kainat imamı olarak görülmektedir. Diğer yöneticiler onun verdiği yetkiyle onun adına görev yaparlar.
Kainat imamı inancı ve yedi katlı piramidal yapılanmaya sahip FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünde, örgüt içi hiyerarşide itaat ve teslimiyet katı bir kuraldır. Teslimiyet hem örgüte hem de liderin emrine ona atfen verilen göreve adanmışlıktır.
Örgütün hiyerarşik yapılanması tabaka-kat sistemine dayanır. Katlar arasında geçişler mümkün ise de dördüncü kattan sonrasındaki geçişleri önder belirlemektedir. Katlar şu şekildedir:
a) Birinci Kat (Halk Tabakası): Örgüte iman ve gönül bağı ile bağlı olanlar, fiili ve maddi destek sağlayanlardan oluşur. Bunların bir çoğu örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmayan, bilinçli veya bilinçsiz hizmet ettirilen kesimdir.
b) İkinci Kat (Sadık Tabaka): Okul, dershane, yurt, banka, gazete, vakıf ve kurum görevlilerinden oluşan sadık gruptur. Bunlar örgüt sohbetlerine katılan, düzenli aidat ödeyen, az veya çok örgüt ideolojisini bilen kişilerdir.
c) Üçüncü Kat (İdeolojik Örgütlenme Tabakası): Gayri resmi faaliyetlerde görev alan, örgüt ideolojisini benimseyen ve ona bağlı, çevresine propaganda yapan kişilerdir.
d) Dördüncü Kat (Teftiş Kontrol Tabakası): Bütün hizmeti (legal ve illegal) denetler. Bağlılık ve itaatte dereceye girenler buraya yükselebilir. Bu tabakaya girenler örgüte çocuk yaşta kazandırılanlardan seçilir. Örgüte sonradan katılanlar genellikle bu katta ve daha üst katlarda görev alamazlar.
e) Beşinci Kat (Organize Eden ve Yürüten Tabaka): Üst düzey gizlilik gerektirir. Birbirlerini çok az tanırlar. Örgüt lideri tarafından atanan ve devletteki yapıyı organize edip yürüten kişilerdir.
f) Altıncı Kat (Has Tabaka): Örgüt lideri Fetullah Gülen tarafından bizzat atanan ve lider ile alt tabakaların irtibatını sağlayan, örgüt içi görev değişiklikleri yapıp azillere bakan kişilerdir. g) Yedinci Kat (Kurmay Tabaka): Örgüt lideri tarafından doğrudan seçilen ve on yedi kişiden oluşan örgütün en seçkin kesimidir. Örgütün deşifre olmaması ve Devletin örgüt yapısını çözmekte zorlanması için örgüt hücre tipinde yatay yapılanmaya özen göstermiştir. Hücreler genellikle en fazla beş kişiden oluşan ve bir abla veya abiye bağlı birimlerdir. Hücredeki kişi sayısı bazı kurumlarda üç, TSK gibi bazı kurumlarda ise birebirdir. Her hücreden sorumlu bir imam vardır. FETÖ/PDY’nin asli unsuru müntesipler, ışık evi, yurtlar, okullar, dershaneler olan hizmet birimlerinde yetiştirilmektedir. Bu kurumların temel amacı bu örgüte müntesip yetiştirmektir. İlk ve öncelikli kuruluş gayesi eğitim değil, insan kaynağı sağlamaktır. Örgüte ait özel okul ve yurt gibi yerler toplantı ve himmet toplama amaçlı da kullanılmaktadır. Örgüt, elemanlarını genel olarak genç yaştaki öğrencilerden seçmekte ise de kamu personelini de sonradan örgüte kazandırabilmektedir.
Bütün terör örgütleri gibi FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü de eleman bulma, buldukları elemanları örgüt amacına göre eğitme, örgütsel olarak onlara nasıl davranılması gerektiğini öğretip uygulatma üzerine kuruludur. Örgütsel bağlılığın temini bakımından; kod adı kullanma, gizlilik ve tedbir uygulanması, kişiler hakkında istihbarat toplayıp özel bilgi edinmek, sorunsuz işleyen bir emir ve rapor zincirinin varlığı, devletten ve aileden önde gelen örgüt aidiyeti, devlet hiyerarşisinde daha üstte olsa bile örgüt hiyerarşisi asıl olduğundan daha ast birinden emir alınması, hizmet kardeşliği ve örgüt içi dayanışma nedeniyle illegal olsa dahi talimatın sorgulanmaması, psikolojik tehdidin etkisiyle özgür iradenin kaybedilmesi hususları önem taşımaktadır.
Örgütten ayrılmak kural olarak mümkün değildir. Örgütsel disipline uymayan kişiler örgütten kovulma yerine pasifize edilmektedir. Bu düşüncede olan kişiler önce korkutulur, manevi baskının yanında maddi yaptırımlar da uygulanır. Tüm yaptırımlara rağmen ayrılmakta ısrar eden, itaatsizlikte devam eden kişinin örgütle ilişkisi kesilir. Örgüt bu kişiyi hain ilan ettiğinden her türlü cezalandırma metodu uygulanır.
FETÖ/PDY’nin Türk Silahlı Kuvvetlerine, Emniyet Teşkilatına ve MİT’e sızan militanları, şeklen kamu görevlisi gibi gözükse de bu kişilerin örgüt aidiyetleri diğer tüm aidiyetlerinden önce gelmektedir. FETÖ/PDY’nin devletin tasarrufunda bulunması gereken kamu gücünü, kendi örgütsel çıkarları lehine kullanmakta olduğu anlaşılmaktadır. Çeşitli aşamalardan geçirildikten sonra güçlü örgütsel bağlarla bağlandığı FETÖ/PDY’nin bir neferi olarak TSK, Emniyet Teşkilatı ve Milli İstihbarat Teşkilatında meslek hayatlarına başlayan örgüt mensupları, sahip oldukları silah ve zor kullanma yetkilerini FETÖ/PDY’deki hiyerarşik üstünden gelen emir doğrultusunda seferber etmeye hazır olacak şekilde bir ideolojik eğitimden geçirilmektedir. Bu durum, örgüt lideri Fethullan Gülen tarafından “Hizmet insanı” başlığı altında “Örgüte bağlı kişinin azimli, kararlı, hizmete karşı itaatkar, her şeyin sorumluluğunu alması gereken, darbe yediğinde azmi bozulmayan, yüksek rütbelere geldiğinde kendi rütbesi değil de hizmetin rütbesini ön planda tutan, hizmet içerisinde yapacağı görevlerin zor olabileceğine inanan ve bütün varlığını, canını, sevdiklerini hizmet için feda etmeye hazır olması” şeklinde açıklanmaktadır.
Emniyet Genel Müdürlüğü kadrolarının etkin birimlerinde ve TSK’da yapılanan FETÖ/PDY, Emniyet ve TSK birimlerinin doğasında var olan cebir ve şiddet kullanma yetkisinin verdiği baskı ve korkutuculuğu kullanmaktadır. Örgüt mensuplarının silahlar üzerinde gerektiğinde tasarruf imkanının bulunması, silahlı terör örgütü suçunun oluşması için gerekli ve yeterli olmakla birlikte; 15.07.2016 tarihinde meydana gelen kalkışma esnasında TSK içerisinde yapılanıp görünürde TSK mensubu olan ve ancak örgüt liderinin emir ve talimatları ile hareket eden örgüt mensuplarınca silah kullanılmış, birçok sivil vatandaş ve kamu görevlisi öldürülüp yaralanmıştır.
Söz konusu terör örgütü, nihai amaçlarına ulaşmak gayesiyle öncelikle askeriye, mülkiye, emniyet, yargı ve diğer stratejik öneme sahip kamu kurumlarını ele geçirmek için kendilerine engel olacaklarını düşündüğü bürokrat ve personelin sistem dışına çıkarılmasını sağlayarak örgüt elemanlarını bu makamlara getirmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirmeye yönelik nihai hedefi bulunan FETÖ/PDY, söz konusu ele geçirme süreci tamamlandıktan sonra devlet, toplum ve fertlere dair ne varsa ideolojisi doğrultusunda yeniden dizayn ederek oligarşik özellikler taşıyan bir zümre eliyle ekonomik, toplumsal ve siyasal gücü yönetmek ve aynı zamanda uluslararası düzeyde büyük ve etkili siyasi/ekonomik güç haline gelmek amacıyla hareket etmektedir.
Örgütte sıkı bir disiplin ve eylemli bir işbirliği bulunduğu, örgütün kurucusu, yöneticileri ve üyeleri arasında sıkı bir hiyerarşik bağın mevcut olduğu, gizliliğe riayet edildiği, illegal faaliyetleri gizleyebilmek için hiyerarşik yapıya uygun hücre sistemi içinde yapılanarak grup imamları tarafından emir talimat verilmesi, üyeleri arasında haberleşmenin sağlanması için ByLock gibi haberleşme araçlarının kullanıldığı, görünür yüzüyle gerçek yüzü arasındaki farkın gizlendiği, amaca ulaşabilmek için yeterli eleman, araç ve gerece sahip olduğu, amacının Anayasa’da öngörülen meşru yöntemlerle iktidara gelmek olmayıp örgütün yarattığı kaos ortamı sonucu, demokratik olmayan yöntemlerle cebir şiddet kullanmak suretiyle parlamento, hükümet ve diğer anayasal kurumları feshedip iktidarı ele geçirmek olduğu, bu amaçla, Emniyet, Jandarma teşkilatı, MİT ve Genel Kurmay Başkanlığı gibi kuvvet kullanma yetkisini haiz kurumlara sızan mensupları vasıtasıyla, kendisinden olmayan güvenlik güçlerine, kamu görevlilerine, halka, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, Meclis binası gibi simge binalar ve birçok kamu binasına karşı ağır silahlarla saldırıda bulunmak suretiyle amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli öldürme ve yaralama gibi çok sayıda vahim eylem gerçekleştirildiği, anılan örgüt mensupları hakkında 15 Temmuz darbe girişiminden ya da örgüt faaliyetleri kapsamında işlenen diğer bir kısım eylemlere ilişkin bir kısmı derdest olan ya da mahkemelerce karara bağlanan davalar, bu davalarda dinlenen itirafçı sanıkların savunmaları ve gizli-açık tanık anlatımları, bu davalarda verilen mahkeme ve Yargıtay kararları, örgüt lider ve yöneticilerinin açık kaynaklardaki yazılı ve sözlü açıklamaları gibi olgu ve tespitler dikkate alındığında; FETÖ/PDY, küresel güçlerin stratejik hedeflerini gerçekleştirmek üzerine kurulan bir maşa olarak; Anayasa’da belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik ve ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini yıkıp ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini bozmak amacıyla kurulmuş bir terör örgütüdür. Bu örgüt, kuruluşundan 15 Temmuz sürecine kadar örgüt lideri Fetullah Gülen tarafından belirlenen ideoloji doğrultusunda amaçlarını gerçekleştirmek için hareket etmiştir. Gerçekleştirilen eylemlerde kullanılan yöntem, bir kısım örgüt mensuplarının silah kullanma yetkisini haiz resmi kurumlarda görevli olması, örgüt mensuplarının bu silahlar üzerinde tasarrufta bulunma imkânlarının var olması ve örgüt hiyerarşisi doğrultusunda emir verilmesi hâlinde silah kullanmaktan çekinmeyeceklerinin anlaşılması karşısında; tasarrufunda bulunan araç, gereç ve ağır harp silahları bakımından 5237 sayılı TCK’nın 314. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları kapsamında bir silahlı terör örgütüdür.
Bununla birlikte, Anayasa Mahkemesinin istikrar kazanan kararlarında da belirtildiği üzere; terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 64). Özellikle darbe teşebbüsüyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY’nin gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi özellikleri de dikkate alındığında, bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 350).
a) ByLock İletişim Sistemi
Ceza Genel Kurulunun 24.01.2019 tarihli ve 417-44 sayılı ile 20.12.2018 tarihli ve 419-661 sayılı kararlarında da ayrıntılarıyla belirtildiği üzere; ByLock iletişim sistemi global bir uygulama görüntüsü altında belli bir tarihten sonra yenilenen ve geliştirilen hâliyle münhasıran FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının kullanımına sunulmuş bir programdır. ByLock iletişim sisteminin FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bu terör örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle; örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının, her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti, kişinin örgütle bağlantısını gösteren bir delil olacaktır.
Kullanılması için indirilmesi yeterli olmayıp özel bir kurulum gerektiren ByLock iletişim sistemi, güçlü bir kriptolama yoluyla internet bağlantısı üzerinden iletişim sağlamak üzere, gönderilen her bir mesajın farklı bir kripto anahtarı ile şifrelenerek iletilmesine dayanan bir tasarıma sahiptir. Bu şifrelemenin, kullanıcıların kendi aralarında bilgi aktarırken üçüncü kişilerin bu bilgiye izinsiz şekilde (hack) ulaşmasını engellemeye yönelik bir güvenlik sistemi olduğu tespit edilmiştir. 2014 yılı başlarında işletim sistemlerine ait uygulama mağazalarında yer alıp bir süre herkesin ulaşımına açık olan ByLock’un, bu mağazalardan kaldırılmasından sonra geliştirilen ve yenilenen sürümünün ancak örgüt mensuplarınca harici bellek, hafıza kartları ve Bluetooth yoluyla yüklenildiği yürütülen soruşturma ve kovuşturma dosyalarındaki ifadeler, mesaj ve e-postalardan anlaşılmıştır.
ByLock iletişim sistemi 46.166.160.137 IP adresine (Internet ağına doğrudan bağlanan her cihaza verilen, numaralardan oluşan benzersiz adres) sahip sunucu üzerinde hizmet sunmaktadır. Sunucu yöneticisi, uygulamayı kullananların tespitini zorlaştırmak amacıyla ayrıca 46.166.164.176, 46.166.164.177, 46.166.164.178, 46.166.164.179, 46.166.164.180, 46.166.164.181, 46.166.164.182, 46.166.164.183 no’lu IP adreslerini de kiralamıştır.
ByLock iletişim sisteminin akıllı telefonlara yüklendikten sonra kullanılabilmesi için kullanıcı adı/kodu ve parolanın, akabinde cihaz üzerinde rastgele el hareketleriyle oluşturulan kullanıcıya özel güçlü bir kriptografik şifrenin belirlenmesi ve bu bilgilerin uygulama sunucusuna kriptolu olarak iletilmesi gerekmektedir. Bu şekilde ByLock iletişim sistemine dahil olan kullanıcıya sistem tarafından otomatik olarak bir kullanıcı kodu (User-ID numarası) atanmaktadır.
Global ve ticari uygulamaların aksine, kullanıcıların tespitini zorlaştırmak için ByLock iletişim sistemine kayıt esnasında kullanıcıdan telefon numarası, kimlik numarası, e-posta adresi gibi kişiye ait özel bir bilgi talep edilmemekte, SMS şifre veya e-posta yoluyla doğrulama işleyişi bulunmamaktadır.
ByLock iletişim sistemi üzerinde telefon numarası veya ad-soyad bilgileri ile arama yapılarak kullanıcı eklenmesine imkân bulunmamaktadır. Diğer taraftan ByLock iletişim sisteminde benzer uygulamalarda bulunan telefon rehberindeki kişilerin uygulamaya otomatik olarak eklenmesi özelliği de bulunmamaktadır.
ByLock iletişim sisteminde kullanıcıların haberleşebilmesi için her iki tarafın önceden temin ettikleri kullanıcı adlarını ve kodlarını birbirlerine eklemeleri gerekmekte, ancak bu aşamadan sonra taraflar arasında mesajlaşma başlayabilmektedir. Bu bakımdan kullanıcıların dahi istediği zaman bu sistemi kullanma imkânı bulunmamaktadır. Bu kurgu sayesinde uygulama, sadece oluşturulan hücre tipine uygun şekilde bir haberleşme gerçekleştirilmesine imkân vermektedir.
ByLock iletişim sisteminde, kriptolu anlık mesajlaşma, e-posta gönderimi, ekleme yoluyla kişi listesi oluşturma, grup içi mesajlaşma, kriptolu sesli görüşme, görüntü veya belge gönderebilme özellikleri bulunmaktadır. Böylece kullanıcıların, örgütsel mahiyetteki haberleşmelerini başka herhangi bir haberleşme aracına ihtiyaç duymadan gerçekleştirmesine olanak sağlanmıştır. Kullanıcıların tüm iletişimlerinin ByLock sunucusu üzerinden yapılması, buradaki grupların ve haberleşme içeriklerinin uygulama yöneticisinin denetim ve kontrolünde olmasını da mümkün hâle getirmiştir.
Kullanıcı tespitinin önlenmesi ve haberleşme güvenliği için alınan bir diğer güvenlik tedbiri ise, ByLock’a ait sunucu ve iletişim verilerinin, uygulama veri tabanında da kriptolu olarak saklanmasıdır.
ByLock kurgusunun aldığı önlemlerin yanı sıra, kullanıcılar da kendilerini gizlemek amacıyla birtakım önlemler almış, bu çerçevede haberleşme içeriklerinde ve uygulamadaki arkadaş listelerinde, kişilerin gerçek bilgileri yerine örgüt içindeki “kod adlarına” yer verip çok haneli parolalar belirlemişlerdir.
Türkiye’den ByLock’a erişim sağlayan kullanıcılar, kimlik bilgilerinin ve iletişimin gizlenmesi amacıyla VPN (Sanal Özel Ağ) kullanmaya zorlanmıştır. Büyük bir kullanıcı kitlesine sahip ByLock iletişim sistemi, 15.07.2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe girişimi öncesinde Türk ve yabancı kamuoyu tarafından bilinmemektedir. ByLock üzerinden yapılan iletişimin çözümlenen içeriğinin tamamına yakını FETÖ/PDY mensuplarına ait örgütsel temas ve faaliyetlere ilişkindir. Bu kapsamda buluşma adreslerinin değiştirilmesi, yapılacak operasyonların önceden bildirilmesi, örgüt mensuplarının yurt içinde saklanması için yer temini, yurt dışına kaçış için yapılan organizasyonlar, himmet toplantıları, açığa alınan veya meslekten çıkarılan örgüt mensuplarına para temini, Fetullah Gülen’in talimat ve görüşlerinin paylaşılması, Türkiye’yi terörü destekleyen ülke gibi göstermek amacına yönelik faaliyette bulunan birtakım internet adreslerinin paylaşılması ve bu sitelerdeki anketlerin desteklenmesi, FETÖ/PDY’ye yönelik yürütülen soruşturma ve kovuşturmalarda şüpheli veya sanıkların hâkim ve Cumhuriyet savcılarınca serbest bırakılmasının sağlanması, örgüt mensuplarına müdafii temin edilmesi, örgüt üyelerinden kimlere operasyon yapıldığına ve kimlerin deşifre olduğuna ilişkin bilgilerin paylaşılması, operasyon yapılması ihtimali olan yerlerde bulunulmaması ve bu yerlerdeki örgüt için önemli dijital verilerin arama-tarama mesulü olarak adlandırılan kişilerce önceden temizlenmesi, kamu kurumlarında FETÖ/PDY aleyhine görüş bildiren veya yapılanmayla mücadele edenlerin fişlenmesi, deşifre olduğu düşünüldüğünde ByLock iletişim sisteminin kullanımına son verileceği ve Eagle, Dingdong ve Tango gibi alternatif programlara geçiş yapılacağının haber verilmesi, yapılanmaya mensup kişilerin savunmalarında kullanabilmeleri amacıyla hukuki metinler hazırlanması gibi örgütsel niteliği olan mesajlar gönderildiği anlaşılmıştır.
Yine, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca bilgilendirme amacıyla Yargıtay Ceza Genel Kuruluna sunulan Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM) Daire Başkanlığının 11.12.2018 tarihli ByLock Kronoloji Raporunda;
- MİT tarafından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına kurulan bilgisayarda yer alan ByLock verilerinin 29.11.2016 tarihinde KOM görevlilerince imajı alınarak KOM Daire Başkanlığına gönderildiği,
- Bu verilerin incelenerek adli soruşturma ve kovuşturmalarda kullanılabilmesi için rapor hazırlanması amacıyla 01.12.2016 tarihinde KOM, Terörle Mücadele (TEM), İstihbarat ve Siber Suçlarla Mücadele Daire Başkanlıklarınca görevlendirilen personelden oluşan çalışma grubu kurulduğu ve 02.12.2016 tarihinde verilerin incelenmeye başlandığı,
- Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının talimatıyla ByLock sunucusuna ait (9) IP adresine bağlanan abonelere ilişkin 129.862 satırlık “ByLock abone listesi” ve MİT tarafından hazırlanan 88 sayfalık “MİT teknik raporu”nun 16.12.2016 tarihinde KOM Daire Başkanlığınca teslim alındığı,
- 04.01.2017 tarihinde ByLock abone listesinin il KOM birimlerinde sorgulamaya açıldığı, MİT tarafından tespit edilen ByLock User-ID numaralarının ve ByLock kaydı bulunanların gerçek kullanıcılarının belirlenmesi ile işlem yapılma durumlarının takibi için 02.06.2017 tarihinde 81 İl Emniyet Müdürlüğünün KOM birimlerine “İşlem Yapıldı mı?” adı altında durum bilgisi eklendiği,
- 21.03.2017 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca, (9) adet ByLock IP’sine bağlanan aboneliklere ait 129.862 satırlık “ByLock abone listesi”nde yer alan aboneliklerin ByLock IP adreslerine kaç defa bağlandıklarına dair raporların (CGNAT verileri) Bilgi Teknolojileri Kurumundan (BTK) talep edildiği, BTK tarafından 15.08.2017 tarihinde gönderilen 123.111 adet GSM numarasına (Mobil İletişim Numarası) ait CGNAT verilerinin (ByLock sunucusuna ait IP adreslerine hangi tarihte kaç defa bağlanıldığı bilgisi), Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca EGM-KOM Daire Başkanlığına verilen talimat üzerine il Cumhuriyet Başsavcılıklarına gönderilmek üzere il KOM birimlerine dağıtılmasına başlanıldığı, CGNAT sorgu kayıtlarının ByLock sunucularına Türkiye IP’lerinden, yani VPN programı kullanılmadan yapılan bağlantıları gösterdiği, VPN programı kullanılarak yapılan bağlantıların Türkiye IP’si almaması sebebiyle, gerçekte ByLock kullanıcısı olan kişilerin VPN programıyla ByLock’a yaptıkları bağlantılarda CGNAT kayıtlarının bulunmadığı,
- MİT tarafından düzenlenen teknik raporda, ByLock sunucusu yöneticisinin 15.11.2014 tarihinden önceki kayıtları sildiği, üyelerine bir internet adresi üzerinden 17.11.2014 tarihi itibarıyla ByLock sunucusunun bazı IP’lerine, Ortadoğu IP’lerinin bağlantısını engellendiğini duyuran bir metin gönderdiğinin, ancak engellemenin tüm IP numaralarını kapsamadığının anlaşıldığı,
- MİT tarafından ByLock abone listesi ve User-ID bilgilerinde düzenleme yapılarak ByLock veri tabanına bağlanmadığı değerlendirilen kayıtların güncellenmesi sonucunda oluşturulan ADSL (Asimetrik Sayısal Abone Hattı - Ev ve iş yeri modem aboneliği) ve GSM abonelik kayıtlarının User-ID ve ilk log (Bilgisayar sistemlerinde gerçekleştirilen işlemlerin kayıtları) tarihi bilgilerinin Ankara 5. Sulh Ceza Hakimliğinin 24.03.2017 tarihli ve 2017/2056 değişik iş sayılı kararına istinaden imajı alınarak 24.03.2017 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından teslim alındığı,
- ByLock sunucusuna bağlanan güncellenmiş numaraların abonelerine ait şahıs kimlik bilgilerinin tespit edilebilmesi için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 27.03.2017 tarihinde BTK’dan bilgi istenildiği, bağlantı yapan GSM numaralarına ait abonelik bilgilerinin 04.04.2017 tarihinde, ADSL numaralarına ait abonelik bilgilerinin de 18.04.2017 tarihinde BTK’dan alınarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına iletildiği, 19.04.2017 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından KOM Daire Başkanlığınca teslim alınan abonelik bilgileriyle 49.680 satırdan oluşan yeni “userid_list” tablosu oluşturulduğu,
- ByLock abone listelerinin öncelikli olarak İl Cumhuriyet Başsavcılıklarının, mahkemelerin ve soruşturma birimlerinin talepleri, sonrasında ByLock abone listesinde adı geçen kişilerin 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişimi sonrasında yakalandıkları ve tutuklu bulundukları iller, daha sonra darbe girişimi öncesinde haklarında soruşturma ve kovuşturma yürütülen illerle Sosyal Güvenlik Kurumu çalışan verileri, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi verileri veya Nüfus verileri kullanılarak illere ayrıldığı, bu kriterlerden herhangi biriyle iline ayrılamayan kayıtlar için GSM veya ADSL numarasının kullanıma açıldığı il esas alınarak tasnifinin yapıldığı ve kendi illerindeki şüphelilerin verilerinin her il esas alınmak suretiyle tasniflenerek illerin şüphelilerine ait ByLock tespit ve değerlendirme tutanaklarının kurye ile gönderildiği, 2017 yılının Ağustos ayı itibarıyla MİT Müsteşarlığı tespitlerine ait ByLock dökümlerinin il Cumhuriyet Başsavcılıklarına incelenmek üzere dağıtımının tamamlandığı,
- Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 04.07.2017 tarihli talimatıyla ByLock User-ID’leri arasındaki bağlantıyı gösterir ByLock irtibat analizinin il KOM birimlerinin sorgulamasına açıldığı,
- Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 28.12.2017 tarihli talimatıyla “Morbeyin” uygulamalarına bağlanan 11.480 GSM abonesinin ByLock abone listesinden çıkarıldığı, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 15.08.2017 tarihli talimatıyla dağıtılan CGNAT verileri içerisinde “Morbeyin” uygulamasına bağlanan GSM aboneliklerinin de verisinin bulunduğu, yapılan sorgulamalarda, ByLock sorgu sonucu oluşturulan raporda kaydı bulunmayan GSM aboneliklerine ait CGNAT verilerinin dikkate alınmaması gerektiği,
- Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 28.12.2017 tarihli talimatıyla “Morbeyin” uygulamalarına bağlanan 11.480 GSM abonesinin ByLock abone listesinden çıkarılması üzerine 28.12.2017 tarihli 11.480 GSM numaralı listenin KOM’un ByLock CBS Sorgu Modülünden çıkarılarak sistemin güncellendiği, bu tarih itibarıyla ByLock CBS Sorgu modülünde Morbeyin uygulamasına bağlandığı gerekçesiyle abone listesinden çıkarılan GSM numaralarına ait verinin kalmadığı, çıkarılan kayıtların sadece GSM numaralarına ait kayıtlar olduğu, bu tarihten sonra da sorgu modülünün güncel olduğu,
- Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 22.05.2018 tarihli talimatıyla il KOM birimlerinin User-ID tespit çalışmalarını kolaylaştırmak amacıyla ByLock veri tabanında bulunan “user”, “roster”, “user_group” ve “group_member” tablolarındaki bilgilerin sorgulamaya açıldığı,
Bilgilerine yer verilmiştir.
ByLock uygulaması programını indirmek, mesajlaşmak/haberleşmek için yeterli değildir. Öncelikle kayıt esnasında kullanıcının, bir kullanıcı adı ile bir parola üretmesi; mesajlaşma için ise, kayıt olan kullanıcılara sistem tarafından otomatik olarak atanan ve kullanıcıya özel olan User-ID numarasının bilinmesi ve karşı tarafça onaylanması gerekmektedir. Karşılıklı ekleme olmaksızın iletişime geçilme imkânı bulunmamaktadır.
ByLock iletişim sisteminde bağlantı tarihinin, bağlantıyı yapan IP adresinin, hangi tarihler arasında kaç kez bağlantı yapıldığının, haberleşmelerin kimlerle gerçekleştirildiğinin ve içeriğinin tespiti mümkündür. Bu kapsamda, bağlantı tarihi ve bağlantıyı yapan IP adresi ile hangi tarihler arasında kaç kez bağlantı yapıldığının belirlenmesi durumunda, somut olayın koşullarına göre kişinin bu özel iletişim sisteminin bir parçası olduğu kabul edilecek, ayrıca bu ağa dahil olan kişilerin ağ içerisinde başka kişi ya da kişilerle yaptıkları görüşme içeriklerinin olması da aranmayacaktır. Haberleşmelerin kimlerle yapıldığının ve içeriklerinin tespiti ise, kişinin terör örgütü içindeki hiyerarşik konumunun (örgüt yöneticisi/örgüt üyesi) belirlenmesinde yol gösterici olacaktır.
MİT’in yasal yetkisi çerçevesinde temin ettiği ByLock veri tabanı üzerindeki incelemeler sonucunda, ByLock sunucusunun IP’lerine bağlanmaları nedeniyle sunucunun log kayıtlarında tutulan IP adreslerine ait abone bilgileri belirlenebildiği gibi ByLock sunucusunda kaydı olan kullanıcıların User-ID numaraları, kullanıcı adı ve şifre bilgileri, sisteme bağlantı tarihleri (log kayıtları), User-ID ekleyen diğer kullanıcılara ait bilgiler (roster kayıtları), ByLock kullanıcısının kurduğu ya da katıldığı gruplar, mesaj içerikleri gibi verilerin bir kısmı ya da tümünün tespiti ve çözümü de gerçekleştirilebilmektedir. Dolayısıyla, KOM Daire Başkanlığınca yürütülen çalışmalarla bir kısmı ya da tümü tespit edilen bu verilerin değerlendirilmesi sonucunda, sistem tarafından atanan User-ID numarasının gerçekte hangi kullanıcıyla eşleştirildiği ve bu kabulü sağlayan verilerin neler olduğu hususunda düzenlenen ByLock tespit ve değerlendirme tutanağında yer alan bilgiler, sisteme dahil olduğu anlaşılan ByLock kullanıcısının gerçekte kim olduğuna ve bu kişinin terör örgütü içerisindeki hiyerarşik konumuna yönelik önemli bilgiler içerebilmektedir.
Bununla birlikte, ByLock sistemine dair yukarıda belirtilen teknik analizler ve kronolojik rapor dikkate alındığında; gerçekte ByLock sistemine (ağına) dahil olan kişinin, Türkiye’ye ait olmayan IP’ler üzerinden ByLock sistemine bağlanması nedeniyle, ByLock IP’lerine bağlantı yaptığına dair CGNAT kayıtlarına ulaşılamayabileceği gibi, KOM birimlerince ByLock sunucu verileri üzerinde yapılan incelemenin henüz sonuçlanmaması veya bu incelemelere rağmen bu kişiye ait olan verilerin kurtarılamaması - çözümlenememesi nedenleriyle User-ID numarası, kullanıcı adı, şifre, log kayıtları, roster bilgileri veya mesaj içerikleri gibi verilerin henüz tespit edilememiş olması ya da incelemeye rağmen tespit edilememesi de söz konusu olabilmektedir. Ancak bu durumda dahi, başka kullanıcılara ait kurtarılan - çözümlenen roster kayıtları, mesajlar vb. verilerin içeriğinin değerlendirilmesi sonucunda, ByLock programını kullandığı hâlde kendisine ait veriler henüz bulunamayan ya da çözümlenemeyen diğer kullanıcıların da kim oldukları tespit edilebilmekte, böylelikle başta kullanıcısı belli olmayan bir User-ID numarasının gerçekte kime ait olduğu da belirlenebilmektedir. Gerçek kullanıcısı bu şekilde belirlenen User-ID numaralarına ilişkin olarak da Bylock tespit ve değerlendirme tutanakları düzenlenebilmektedir.
Öte yandan, Bylock tespit ve değerlendirme tutanağının düzenlenmesinden önceki bir tarihte, failin abonesi olduğu bir ADSL ya da GSM aboneliği üzerinden ByLock sistemine bağlantı yapıldığı ve sisteme kayıt yapılarak User-ID numarası alındığı belirlenerek bir User-ID numarasının faille (abone) eşleştirilmesi de mümkündür. Kural olarak bu yöndeki tutanağa istinaden de ilgili abonenin ByLock User-ID numarası alarak sisteme dahil olduğu anlaşılabilmektedir.
ByLock sunucusuna ait 9 adet IP adresine Türkiye IP’lerinden bağlanan abonelerin bu bağlantılarına dair internet trafik kayıtlarını içeren ve operatörler tarafından tutulan CGNAT (HIS) kayıtları ise bir çeşit üst veridir. Bu veriler; aboneye ait IP adresinin ByLock sunucusuna ait IP adreslerine bağlandığını belirlediğinden, kişinin ByLock sistemine dahil olmuş olabileceği konusunda önemli bir emare olmakla birlikte, IP adreslerine bağlantı yapmanın ötesinde ilgili aboneye sisteme dahil olması için User-ID numarası atanıp atanmadığı ve atanmışsa bu numaranın ne olduğu konusunda bilgi içermemektedir.
Dolayısıyla, KOM’un ByLock sunucu verileri üzerinde devam eden incelemelerinin henüz tamamlanmaması ya da incelemeye rağmen verinin kurtarılamaması – çözümlenememesi nedeniyle kişinin herhangi bir User-ID numarasıyla eşleştirilemediği hâllerde de, ByLock sunucusuna ait IP’lere bağlantı yaptığının CGNAT kayıtları doğrultusunda tespit edilmesi mümkündür. Bu durumda kişinin, ByLock sistemine bağlanma yönünde bir hareketi olmakla birlikte henüz kullanıcı adı ve şifre oluşturmak suretiyle User-ID numarası almadığı, bu nedenle sisteme dahil olmadığı ya da gerçekte User-ID numarası alıp henüz veriler üzerindeki incelemenin devam etmesi veya verilerin kurtarılamaması – çözümlenememesi nedenleriyle bu User-ID numarasının kendisiyle eşleştirilemediği anlaşılabileceği gibi, ByLock sunucularına tuzak yöntemlerle (Morbeyin vb.) yönlendirilmiş olabileceği sonucuna da ulaşılabilmektedir. Bununla birlikte, ByLock kronoloji raporundan; CGNAT kayıtlarına göre ByLock sunucusuna ait IP’lere bağlantı sağladığı belirlenen GSM abonelerinden 11.480 GSM abonesinin, ByLock IP’lerine olan bağlantılarının Morbeyin uygulamalarıyla gerçekleştirildiğinin tespitine ilişkin bilgilendirme yazılarının ilgililerin soruşturma ve kovuşturma dosyalarına gönderilmiş olduğu da dikkate alınmalıdır.
Gelinen noktada, tek başına delil olarak kullanılması gerektiğinde, kişinin ByLock sistemine (ağına) dahil olduğunun belirlenebilmesi açısından, öncelikle ByLock sunucusunda kayıtlı bir User-ID numarasının kişiyle eşleştirilmesine dair veriler içeren ByLock tespit ve değerlendirme tutanağının; bu belgenin bulunmaması hâlinde de varsa sanığa ait olduğu belirlenen ByLock User-ID numarasını içerir tutanağın getirtilerek tutanaklarda yer alan veriler usulünce sanığa anlatıldıktan sonra sanık ve varsa müdafisinden diyeceklerinin sorulması gerekmektedir.
Bu itibarla, failin bilerek ve isteyerek ByLock sunucusunda kayıtlı bir User-ID aldığının belirlenmesi; ByLock sistemine dahil olup ancak bir örgüt üyesinin sahip olabileceği gizli haberleşme imkânına kavuştuğunun, dolayısıyla en azından FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyesi olduğunun kabulü için gerekli ve yeterli olacaktır. Ayrıca bu ağa dahil olan kişilerin ağ içerisinde başka kişi ya da kişilerle yaptıkları görüşme içeriklerinin olması da aranmayacaktır. ByLock sistemine dahil olan failler yönünden sistem içerisindeki haberleşmelerin kimlerle yapıldığının ve içeriklerinin tespiti ise ancak fail hakkında örgüt yöneticiliğinden dava açılmış olması ve failin örgüt yöneticisi olduğunun belirlenmesi açısından mevcut delillerin yetersiz görülmesi hâlinde yol gösterici olacaktır.
b) Ardışık ve Periyodik Olarak Ankesörlü veya Kablolu Telefondan Aranma
Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğünde ardışık “birbiri ardına gelen”, periyodik ise “süreli” anlamına gelen sıfatlar şeklinde açıklanmıştır. Buna göre ankesörlü veya sabit telefon hatlarından kısa bir zaman içerisinde ve birbiri ardına gelecek şekilde birden çok kimsenin aranması “ardışık aranma”, belirli bir tarih aralığında değişik zamanlarda ve süreli olacak şekilde bir kimsenin aranması ise “periyodik aranma” olarak tanımlanır.
Günümüzde kişiler arası iletişimde kullanılan ankesörlü (kumbarasına para veya jeton atılarak ya da özel kart kullanılarak konuşmaya açılan) veya kablolu (sabit) telefonların kullanımına göre cep telefonu kullanımı çok daha yaygındır. Konuşma ücreti karşılığında herkesin kullanımına açık bulunan ankesörlü veya kablolu telefonlar, özellikle cep telefonunun bulunmaması (cep telefonu kullanmama, kaybetme, çalınma vb) veya cep telefonunu kullanma imkanının olmaması (şarjın bitmesi, doğal afet nedeniyle GSM hatlarında yaşanan sıkıntılar vb) gibi durumlarda kişilerce tercih edilebilmektedir. Diğer taraftan ankesörlü veya kablolu telefon hatları, ücreti karşılığında kullanan kişi adına kayıtlı olmamaları nedeniyle arayan kişinin kimliğinin gizlenmesini sağlamasından veya tespitini imkânsız denecek kadar güçleştirmesinden dolayı, gerçek kimliğinin ortaya çıkmasını istemeyen kişilerce bu amaçla da kullanılabilmektedir.
FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyelerinin gizliliğe azami derecede riayet ettikleri, genellikle ayda bir kez iletişime geçerek toplantılar gerçekleştirdikleri, bu toplantılarda bir sonraki buluşma tarihini kararlaştırdıkları, bir problem olmadığı veya buluşma tarihinde değişiklik yapılmadığı sürece de yeniden bir aramaya ihtiyaç duymadıkları, ihtiyaç olduğunda ise örgüt üyelerinin birbirlerini kamuya açık alanlarda bulunan ankesörlü telefonlar veya ücreti karşılığında arama yapılabilen büfe, dükkân gibi yerlerde kurulu bulunan kablolu (sabit) hatlardan iletişime geçmeyi tercih ettikleri anlaşılmaktadır.
Nitekim, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca Kara Kuvvetleri Komutanlığında görev yapan ve FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün mahrem yapılanması içerisinde oldukları değerlendirilen örgüt üyelerinin tespiti amacıyla, Ankara ili genelinde 477 adet ankesörlü/kablolu telefon hattı sahiplerinin soruşturulması sırasında, mahkeme kararı doğrultusunda bu hatların HTS kayıtlarının temin edildiği, bu hatlar ile haklarında aynı örgüte üye oldukları iddiasıyla ayrı soruşturma yürütülen yüksek yargı eski üyelerince kullanılan telefon hatlarına ait HTS kayıtlarının karşılaştırılarak sabit hatlarla bu kişilerin kullandıkları GSM (mobil) hatların ardışık, sistematik veya periyodik olarak aranıp aranmadığı hususunda yapılan araştırma sonucunda düzenlenen 13.09.2018 tarihli rapor ekinde ifadesi bulunan şüpheli M.B., kendisi hakkında yürütülen soruşturmada müdafisi huzurunda verdiği savcılıktaki beyanında; FETÖ/PDY silahlı terör örgütü içerisinde yer aldığını, öğretmen konumunda yaptığı toplantılar sırasında örgüt üyeleriyle bir sonraki toplantının yer ve zamanını kararlaştırdıklarını, acil durumlarda toplantıları iptal etmek veya başka konuları aktarmak için cep telefon numaralarını küçük kağıtlara, son iki rakamı 99’a tamamlayacak şekilde kodladıklarını, kendi cep telefonundan asla arama yapmadığını, bu şekilde irtibat kurmanın yasak olduğunu, tedbir olarak evine olabildiğince uzak büfelerden kontörlü telefonlar vasıtasıyla örgüt üyelerini aradığını, bir büfeden sadece bir kişiyi aradığını, bir kaç kişiyi arayacağı zaman ise farklı büfeleri gezdiğini, aynı büfeden art arda arama yapılmış olmasının arayan öğretmenin tedbire uymadığını göstereceğini, bu tedbirlerin kendilerine öğretildiğini, ancak uygulanıp uygulanmadığının takibinin mümkün olmadığını beyan etmek suretiyle FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyelerinin ankesörlü veya kablolu telefon hatlarını ne şekilde ve hangi amaçla kullandıklarını açıkça ifade etmiştir.
Bu itibarla, ankesörlü veya sabit telefon hatlarından ardışık veya periyodik olarak aranan failin örgütün uyguladığı iletişimin gizliliğine ilişkin tedbir ve haberleşme yöntemi hakkında bilgi sahibi olduğu, özellikle ardışık aramalarda örgüt tedbirine aykırı bir şekilde birden fazla örgüt üyesinin kısa süre içerisinde aranmasının failin örgütsel toplantılara katılım gösterdiği, FETÖ/PDY ile arasında organik ve sıkı bir bağ olduğu, ardışık ve periyodik aranmaların hücre tipine uygun şekilde bir haberleşme gerçekleştirilmesine imkân verdiğinden fail aleyhine bir delil olabileceği kabul edilebilir.
Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/352*
- TCK 314
- Örgüt üyeliği ile örgüte yardım etme farkı
- “PKK silahlı terör örgütünün sözde yürütme konseyince alınan kararlar ve yapılan eylem çağrıları doğrultusunda başlatılan kampanya kapsamında, sanığın, örgütün aldığı bu kararlara ve çağrılarına uyup örgüt adına projelendirilen ve ancak çok sayıda insanın katılımı ile gerçekleştirilmesi mümkün olan eylem üstlenilerek terör örgütü elebaşısı Abdullah Öcalan’a destek verilmesi ve sahiplenilmesi amacıyla hazırlanan matbu dilekçeyi imzalamakla birlikte, hem bu dilekçenin hem de başka kişilere ait aynı mahiyetteki çok sayıda dilekçenin posta yoluyla gönderilmesine yönelik işlemlerin tamamlanabilmesi için gereken zarflama ve zarflarda yer alan gönderici ve alıcı kısımlarını doldurma işlerini tamamlayıp söz konusu dilekçelerin D. Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmek üzere PTT Müdürlüğüne teslimi şeklindeki PKK terör örgütünün amacını gerçekleştirmeye hizmet eden faaliyetlerinin, silahlı terör örgütüne yardım etme niteliğinde olduğu kabul edilmelidir.”
TCK’nın 314. maddesinde tanımlanan “Silâhlı örgüt” suçu ise;
“(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Aynı Kanun’un “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” başlıklı 220. maddesinin yedinci fıkrası ise suç tarihi itibarıyla; “Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır.” şeklinde iken, hükümden sonra 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun’un 85. maddesiyle fıkraya; “Örgüt üyeliğinden dolayı verilecek ceza, yapılan yardımın niteliğine göre üçte birine kadar indirilebilir” cümlesi eklenmiştir. Anılan fıkraya ilişkin madde gerekçesinde “Örgüte hâkim olan hiyerarşik ilişki içinde olmamakla beraber, örgütün amacına bilerek ve isteyerek hizmet eden kişinin, örgüt üyesi kabul edilerek cezalandırılması öngörülmüştür” açıklamalarına yer verilmiştir.
Bu hükümler göz önüne alındığında, silahlı terör örgütü mensubu olmasa bile bu örgüte bilerek ve isteyerek yardım edenler, TCK’nın 314. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca cezalandırılacaklardır. 765 sayılı Türk Ceza Kanunu sistematiğinden tamamen farklı bir anlayışla düzenlenen 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda, örgütün faaliyetleri doğrultusunda işlenen suçlardan da ayrıca sorumluluk esası kabul edilmiş, yardım etme eylemleri de yaptırım açısından örgüt üyeliği kapsamında değerlendirilerek bağımsız bir şekilde örgüte yardım suçuna yer verilmemiş, gösterdiği vahamet dikkate alınarak örgüte silah sağlama şeklindeki yardım fiilleri 5237 sayılı TCK’nın 315. maddesinde bağımsız olarak, diğer yardım fiilleri ise örgütün niteliğine göre anılan Kanun’un 220 ile 314. maddeleri kapsamında yaptırıma bağlanmıştır.
Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dâhil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişilerin örgüt üyesi olarak cezalandırılacağı hüküm altına alınırken, örgüte yardım sayılan eylemlerin nitelik bakımından örgüt üyeliğine denk sorumluluğu gerektirdiği kabul edilmiştir. Buna göre, örgüt üyesi olmaksızın, bilerek ve isteyerek örgütün bir iş, görev ya da hizmetinin yerine getirilmesi eylemi örgüt üyeliği olarak cezalandırılmakta iken; TCK’nın 220. maddesinin 7. fıkrasında 6352 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle, yapılan yardımın niteliğine göre cezanın üçte birine kadar indirilebileceği hüküm altına alınmıştır.
Silahlı terör örgütüne yardım fiilinin oluşması için, failin örgüt üyeleriyle önceden bir anlaşma yapması veya yapılan planlara dahil olması zorunlu değildir. Yardım fiilinin örgüt üyelerinin tamamına veya üyelerden birine yapılması arasında bir fark bulunmamaktadır. Fakat, örgütün amacı ve kollektif faaliyetleri bilinerek ve istenerek yardım edilmesi zorunludur (Osman Yaşar, Hasan Tahsin Gökcan, Mustafa Artuç, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 6. Cilt, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, s. 8934). Yardım edenler zamanlarının büyük bir bölümünü örgüte hasretmiş kişiler olmayıp kendi hayatlarının akışı içerisinde bazen örgüte ait işleri kabul eden şahıslardır.
Örgüte yardım etme suçuna ilişkin olarak öğretide;“Suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte bilerek ve isteyerek yardım edilmiş olması gerekir. Başka bir ifadeyle, yardım fiilinin örgütün suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt olduğu bilinerek gerçekleştirilmiş olması gerekir. Fıkra metninde geçen ‘bilerek’ ibaresi doğrudan kastı ifade eder. Doğrudan örgüte değil de örgüt mensuplarına yardım edilmesi halinde, yardım edilen kişilerin suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt mensubu olduklarının da bilinmesi gerekmektedir. Örgüt mensuplarına yapılan yardım, aynı zamanda örgüte yapılan yardım olarak değerlendirmek gerekir. Ancak, bu yardımın örgütün amacını gerçekleştirmeye hizmet eden bir yardım olması gerekmektedir” (İzzet Özgenç, Suç Örgütleri, Seçkin Yayıncılık, 7. Baskı, s. 38-39); “Yardımın maddî bir yardım olması gerekli değildir. Örneğin suç örgütüne belli bir hususta bilgi ve belge sağlanması da yardım olarak kabul edilmelidir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus yardımın örgüte yapılmasıdır. Kanun koyucu, yardımın niteliğini belirlemediği için örgüte bilerek ve isteyerek herhangi bir yardımda bulunan kişi bile bu durumda örgüt üyesi olarak cezalandırılacaktır. Örgüte sadece bir kez önemsiz nitelikte bir yardımda bulunan kişi bile, örneğin örgüt üyeleri arasında bir kez iletişim sağlayan kişi, bu hüküm nedeniyle örgüt üyesi gibi cezalandırılabilecektir” (Feridun Yenisey, Örgütlü Suçlar ve Terör Suçları Eğitim Modülü, s. 70) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Amacı, Türkiye Cumhuriyetinin hâkimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını silahlı mücadele vererek devlet idaresinden ayırıp bu bölgede Marksist-Leninist ilkelere dayalı bir Kürt devleti kurmak olan PKK terör örgütü elebaşısı Abdullah Öcalan’a destek verilmesi ve sahiplenilmesi amacıyla, terör örgütünün sözde yürütme konseyince “Önder Apo’yu yaşa ve yaşat” temelinde “Edi Bese” kampanyasının başlatıldığı, gündemden düşen silahlı terör örgütü elebaşısı Abdullah Öcalan’ın bu çerçevede tekrar gündeme getirilmesi ile görüş ve düşüncelerinin toplum içerisinde canlı tutulmasını sağlamak amacıyla örgütün sesi durumundaki bir kısım internet sitelerinden “KCK: Êdi Bes E!, Artık Yeter!, 2. Hamlesi, Bende Sayın Öcalan Diyorum Kampanyasına Çağrı” ve “KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı ‘Ben de Sayın Öcalan Diyorum’ Kampanyasına Katılım Çağrısı Yaptı” başlıklı eylem çağrıları yapıldığı, bu talimatlar üzerine çeşitli illerde imza kampanyaları düzenlendiği, “eğer sayın olarak hitap etmek suç ise ben de Sayın Abdullah Öcalan diyorum ve bu suçu işleyip kendimi ihbar ediyorum” şeklinde matbu olarak hazırlanan dilekçelerin, ceza infaz kurumlarındaki bazı hükümlü veya tutuklular ile ülke genelindeki bir kısım şahıslarca imzalanıp adli makamlara gönderildiği, bu kapsamda sanık B.Ç.’nin de 07.07.2008 tarihinde D. ili, D. semtinde bulunan merkez PTT binası önündeki basın açıklamasına katıldığı, “…eğer sayın olarak hitap etmek suç ise ben de Sayın Abdullah Öcalan diyorum ve bu suçu işleyip kendimi ihbar ediyorum” şeklindeki dilekçe üzerine kendi isim ve adresini yazarak D. Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmek üzere PTT görevlilerine teslim ettiği, ayrıca örgütün toplanmasını sağladığı koliler hâlindeki dilekçelerin örgütsel törenle postaya verilmesi aşamasında, posta gönderiminin sağlanabilmesi, bu bağlamda örgütsel eylemin tamamlanabilmesi içi sanığın bizzat bu dilekçelerin zarflara konulması, zarflarda yer alan gönderici ve alıcı bölümlerinin doldurulması işlerini yapması üzerine PTT görevlilerince söz konusu dilekçelerin posta işlemlerinin tamamlanabildiği olayda; Ceza Genel Kurulunun 12.02.2008 tarihli ve 230-23 sayılı ile 03.03.2009 tarihli ve 184-43 sayılı kararlarına yansıyan ve silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçunu oluşturduğu kabul edilen, “örgütün ve amacının toplum içinde benimsenmesini sağlamaya yönelik olarak; ‘ben bir Kürdistanlı olarak, Kürdistanda sayın Abdullah Öcalan’ı bir siyasal irade olarak görüyor ve kabul ediyorum’ ibarelerini içeren bildirileri imzalatmak” şeklindeki eylemlerin ötesinde, PKK silahlı terör örgütünün sözde yürütme konseyince alınan kararlar ve yapılan eylem çağrıları doğrultusunda başlatılan kampanya kapsamında, sanığın, örgütün aldığı bu kararlara ve çağrılarına uyup örgüt adına projelendirilen ve ancak çok sayıda insanın katılımı ile gerçekleştirilmesi mümkün olan eylem üstlenilerek terör örgütü elebaşısı Abdullah Öcalan’a destek verilmesi ve sahiplenilmesi amacıyla hazırlanan matbu dilekçeyi imzalamakla birlikte, hem bu dilekçenin hem de başka kişilere ait aynı mahiyetteki çok sayıda dilekçenin posta yoluyla gönderilmesine yönelik işlemlerin tamamlanabilmesi için gereken zarflama ve zarflarda yer alan gönderici ve alıcı kısımlarını doldurma işlerini tamamlayıp söz konusu dilekçelerin D. Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmek üzere PTT Müdürlüğüne teslimi şeklindeki PKK terör örgütünün amacını gerçekleştirmeye hizmet eden faaliyetlerinin, silahlı terör örgütüne yardım etme niteliğinde olduğu kabul edilmelidir.
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/2407 Karar: 2017/4844 Tarih: 06.07.2017
-
TCK 314. Madde
-
Silâhlı Örgüt Suçu
Sanıklar … ve … hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan hükümlere karşı Cumhuriyet savcısının temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Sanıkların savunması, iletişimin dinlenmesi, arama ve el koyma tutanakları ile tüm dosya kapsamına göre,
a-)Sanık … yönünden; aa-Hüküm kısmında sanık …‘un soyadının “Bayuncuk” olarak yazılması, bb-Örgüt üyelerine talimat verme, inisiyatif kullanma gibi yöneticilik faaliyetlerinde bulunduğu anlaşılan sanık …‘un eyleminin TCK’nın 314/1. maddesinde düzenlenen silahlı terör örgütü kurma ve yönetme suçunu oluşturduğu gözetilmeden yasal ve yeterli olmayan gerekçeyle suç vasfında düşülen yanılgı sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması,
b-)Sanık … yönünden;
Sanık …‘nın terör örgütüyle organik bağ içine girip hiyerarşik yapı içerisinde örgüt faaliyetlerindeki süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gösteren eylemlerinin silahlı terör örgütüne üye olma suçunu oluşturacağı gözetilmeden TCK’nın 314/2. maddesi uyarınca mahkumiyeti yerine delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde beraatine karar verilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı, Cumhuriyet savcısının temyiz itirazı bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 06.07.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/998 Karar: 2017/4654 Tarih: 05.07.2017
-
TCK 314. Madde
-
Silâhlı Örgüt Suçu
A-) Sanık hakkında tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirmesi suçundan verilen hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirmesi suçunu düzenleyen TCK’nın 174. maddesinde hükümden sonra 02.12.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 6763 Sayılı Kanun’un 15. maddesiyle yapılan değişikliklerin sanığın açıkça aleyhine olduğu saptanarak yapılan incelemede;
Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçlarının sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde eleştirilen hususlar dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA,
B-) Sanık hakkında 6136 Sayılı Kanuna muhalefet ve silahlı terör örgütü üyesi olma suçlarından verilen hükümlere yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
I-) 6136 Sayılı Kanuna muhalefet suçundan kurulan hükümle ilgili olarak;
Yapılan UYAP sorgulamasında, sanık hakkında Midyat 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2016/326 esas sayılı dosyasında suç tarihi 25.08.2015 olan 6136 Sayılı Kanuna muhalefet suçundan açılmış dava dosyasının bulunduğunun anlaşılması karşısında; 6136 Sayılı Kanuna muhalefet suçunun temadi eden suçlardan olması da nazara alınarak, anılan dosya getirtilip derdest olması halinde birleştirilmesi, karar verilip kesinleşmiş olması durumunda ise aslı veya Yargıtay denetime olanak verecek şekilde onaylı örneği dosya arasına alındıktan sonra bir bütün halinde değerlendirilerek sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik araştırma ile hüküm kurulması,
II- Silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan kurulan hükümle ilgili olarak;
Her devlet siyasal fonksiyonunun gereği olarak, ülke, egemenlik ve millet/ulus unsurlarını, Anayasal düzenini ve bu düzenin işleyişini koruma altına alır. 5237 Sayılı TCK’nın 302. maddesinde düzenlenen “Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak” suçunun konusunu da, devletin ülkesi, egemenliği ve milli birliği oluşturmaktadır.
Suçla korunan hukuki değer, devletin ülkesinin bütünlüğü ve egemenliğidir.
Suç, 3713 Sayılı Kanun’un 3. maddesi gereğince mutlak terör suçudur.
Kanun gerekçesinde de ifade edildiği üzere bu suçun oluşabilmesi için belli amaca yönelik fiillerin işlenmesi gerekir. Bu amaç, madde metninde;
1-)Devletin topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymak,
2-)Devletin birliğini bozmak,
3-)Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmak,
4-)Devletin bağımsızlığını zayıflatmak olarak belirlenmiştir.
Korunan değerlerin önemi ve kanun metninde sayılan amaçlara ulaşıldığında suçun cezalandırılabilirliğindeki güçlük/imkansızlık sebebiyle suç bir teşebbüs suçu olarak düzenlenmiş hatta suçun hazırlık hareketleri de yaptırıma bağlanmıştır (TCK’nın 314. madde gibi).
Söz konusu suçun oluşabilmesi için, işlenen fiilin cebri nitelikte olması ve bu amaçları gerçekleştirmeye elverişli bulunması gerekir. Bu haliyle suç aynı zamanda bir somut tehlike suçudur. Ancak maddede yazılı hedeflerin gerçekleşmesine ihtiyaç yoktur (Yargıtay CGK. 09.02.2010 t. 2009/9-103, 2010/22). Belirtilen amaçlara yönelik fiillerin işlenmesi yeterlidir. Cezalandırılan hareket devletin hayatını tehlikeye koyan icra hareketleridir. “Diğer birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de devletin birliğine ve bütünlüğüne karşı işlenen fiiller, bu amaçla kurulmuş terör örgütlerinin faaliyet çerçevesinde işlenmektedir. Bu tür terör örgütlerinin araç fiil olarak ifade edilen ve maddede belirtilen amaçlara yönelmiş olan adi suç niteliğindeki kasten öldürme, kasten yaralama, yağma, mala zarar verme vb. fiilleri işlemelerindeki gaye; kamu düzenini bozmak, kamu otoritesini zayıflatmak, toplumda kargaşa yaratmak, toplumun şiddet yoluyla siyasallaşması ve kutuplaşmasının yolunu açmak toplumun karşı koyma gücünü felce uğratmaktır. Fail için işlenen araç suçla ortaya çıkan somut zarar neticesi değil (yakın netice), bu fiilin toplum üzerinde meydana getirdiği etki (uzak netice) önem arz etmektedir. Fail, işlediği araç fiillerle devlet otoritesinin, ülkesinde yaşayan halkın güvenliğini koruma görevini gerçekleştiremediği, zayıfladığı ve işlerliğini yitirdiği imajını yaratmaya çalışarak devlete olan güveni sarsmayı amaçlar. Ülkede yaşanan kaos ortamı ve toplumda yaşanan korku ve endişe, yöneticilerde ve halkta istenileni vererek kaos ortamını bitirme iradesini doğurur, yöneticileri belli kararları almaya ya da politikalarını değiştirmeye zorlar ve bu da idari, siyasi, ekonomik ve toplumsal sistem değişikliklerini sonuçlar. Bu suretle de fail, esas gayesi olan devletin birliğini ve bütünlüğünü bozma amacına ulaşmaya çalışır ( N.K. Topçu Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar Sayfa 89, 90 )
Söz konusu düzenlemeye esas itibariyle cezalandırılmak istenen, amaçların gerçekleştirilmesine yönelik araç fiil ile ortaya çıkan yakın netice değil, araç fiilin işlenmesi ile suçun konusunun zarara uğraması tehlikesidir. Kanun koyucunun düzenlemenin ikinci fıkrasında amaca yönelik araç fiillerinin ayrıca cezalandırılacağını kabul etmesi de bu hususu desteklemektedir. Söz konusu düzenleme dikkate alındığında; araç fiilin işlenmesine yönelik icra hareketinin, hem zarar ya da tehlike suçu niteliğindeki araç fiilin ( 302/2) hem de tehlike suçu niteliğindeki amaç suçun ( 302/1) “fiil” unsurunu teşkil ettiği görülmektedir.” … Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar Sayfa 89, 90). Buna göre elverişli/vahim eylemin diğer tabirle araç suçun, hazırlık hareketi aşamasından icra hareketi safhasına geçmesi, en azından teşebbüs boyutuna ulaşması, “amaçlanan sonucu doğurabilecek icra hareketi olarak belirginleşmesi gerekir.” (Yargıtay CGK. 09.02.2010 t. 2009/9-103, 2010/22).
Kanuni tanımda yer alan araç fiilin, suç olması gerektiğinde kuşku yoktur. Müstekar uygulamaya göre araç suç, zarar ya da tehlike suçu (Yargıtay 9.CD 26.06.2012T. 05.07.20172012/2855-8069 sy. k, 15.01.2014 T. 05.07.20172013/12441-2014/614 sy. k., 30.03.2010 T. 05.07.20172009/8654-2010/3632 sy. k. 09.06.2011 tarihli, 2011/4202 esas, 2011/3296 karar sayılı kararı vb.) olabilir. Ancak suç teşkil eden her fiilin de amaç suçu oluşturmak için yeterli/elverişli olmadığı açıktır. Fiilin bu niteliği taşıyıp taşımadığı ise her olayın özelliğine göre; fiilin niteliği, işleniş biçimi, işlenme zamanı, toplumda meydana getirdiği etki, ortaya çıkan zarar ve tehlikenin ağırlığı, örgütün amacı, faaliyet alanı, ülke genelindeki organik bütünlüğü gibi ölçütler değerlendirilerek takdir edilecektir. Toplumda kaos ve tedirginlik oluşturacak, devlet otoritesine olan güveni sarsacak, kamu düzenini, toplum barışını bozarak devletin ülkesi, milleti ve egemenliği bakımından somut tehlike meydana getirecek yoğunluk ve ciddiyetteki eylemlerin amaç suç yönünden elverişli olduğu kabul edilmektedir… amacın gereği olarak bu eylemlerin belli bir kişi ya da kitleye tevcih edilmesi gerekmez. Amaç tedhiş ortamı oluşturmak olduğuna göre hedefin muayyen veya gayrımuayyen olmasının da bir önemi yoktur.
Her halde suçun oluşması için, failin amaca yönelik işlediği vahim eylem/elverişli araç suç ile suçun konusu üzerinde meydana gelen somut tehlike arasında illiyet bağının bulunması gerekir.
İşlenen araç suçun vahim eylem kabul edilmesi ve failin ayrıca amaç suçtan ( 302 md.) da cezalandırılabilmesi için, eylemin bireysel bir amaçla/saikle değil, kanun maddesinde belirtilen amaçları gerçekleştirmek üzere kurulmuş bir örgütün faaliyeti kapsamında ika edilmiş olması gerekmektedir. Bu nedenledir ki failin, geçitli/müterakki suçlardaki özellik nedeniyle, TCK’nın 302. maddesinde tanımlanan amaç suçu sabit görülüp cezalandırıldığı durumda ayrıca TCK’nın 314/1-2. maddesi gereğince cezalandırılamayacağı istikrar kazanan bir uygulama haline gelmiştir (Yargıtay 9. CD. 15.06.2009 T. 05.07.20172009/6277-7540 sy. k.vb.).
Suç yolunda gerçekleştirilen hazırlık hareketlerinin tamamlanmış suç kabul edilip cezalandırılmadığı hallerde eylemin hangi şartlarda icra hareketi sayılacağı sorunu ile karşılaşılır. Sorunun çözümü bağlamında ortaya konan ve TCK’nın 35. maddesinin gerekçesinde “Eğer failin kastının şüpheye yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkmasıyla icranın başlayacağı yolundaki sübjektif ölçüt kabul edilirse, kişinin düşüncesi ve yaşam tarzı dolayısıyla cezalandırılmasına varabilecek bir uygulamaya yol açılacaktır. Çünkü hazırlık hareketleri aşamasında da kastın varlığının şüpheye yer vermeyecek biçimde tespit edilebilmesi mümkün olup, böyle bir ölçüt hazırlık - icra hareketleri ayrımı konusunu bir kanıtlama sorunlu haline getirmektedir. Açıklanan bu nedenlerle, Tasarıdaki “kastı şüpheye yer bırakmayacak” ölçütü madde metninden çıkartılmış ve bunun yerine “doğrudan doğruya icraya başlama” ölçütü kabul edilmiştir. Böylece işlenmek istenen suç tipiyle belirli bir yakınlık ve bağlantı içindeki hareketlerin yapılması durumunda suçun icrasına başlanılmış sayılacaktır.” denilmekle benimsenen, ( Artuk/Gökçen/Yenidünya, Genel Hükümler, ( 7 ), s. 569-570; Centel/Zafer Çakmut, ( 4 ), s. 455; Öztürk/Erdem, kn. 359; Hakeri, Ceza Hukuku, ( 15 ), s. 423 vd.; Özbek, Teşebbüs ve Kusurluluğa, s. 20.- Prof. Dr. Mahmut Koca ve Prof. Dr. İlhan Üzülmez Türk Ceza Hukuku Genel Hükümleri s. 408 ) Yargıtay tarafından da uygulanagelen (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.10.2010 tarih 1-153/206 Sayılı kararı vb.) objektif teori- Frank formülüne göre;
Suçun kanuni tarifinde unsur veya nitelikli hal olarak belirtilmiş hareketlerin gerçekleştirilmesi halinde icra hareketlerinin başladığını kabul etmek gerekir.
Gerçekleştirilen bir hareketin icra hareketi teşkil edip etmediğinin belirlenmesinde, hareketin harici olarak değerlendirilmesiyle yetinilmemeli, özellikle bu hareketin suçun konusuyla yakın bağlantı içerisinde olup olmadığı ve suçun konusu bakımından tehlikeye sebebiyet verip vermediği de araştırılmalıdır. Bir hareket kısmi olarak tipik olmasa da mahiyeti itibariyle yapılan değerlendirmeye göre tipik harekete zorunlu olarak bağlı ise icra hareketi sayılmalıdır ( Prof. Fatih Selami Mahmutoğlu - Av Serra Karadeniz-LLM / Türk Ceza Kanunu Genel Hükümleri Şerhi / Sayfa 792, 793, 794, İçel Ceza Hukuku Genel Hükümler Sayfa 503 ve devamı, Artuk/Gökçen/Yenidünya, Genel Hükümler, ( 7 ), s. 569-570; Centel/Zafer Çakmut, ( 4 ), s. 455; Öztürk/Erdem, kn. 359; Hakeri, Ceza Hukuku, ( 15 ), s. 423 vd.; Özbek, Teşebbüs ve Kusurluluğa, s. 20.- Prof. Dr. Mahmut Koca ve Prof. Dr. İlhan Üzülmez Türk Ceza Hukuku Genel Hükümleri s. 408 )
Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda, somut olay incelendiğinde;
PKK/KCK silahlı terör örgütünün eylem talimatları üzerine, sanığın Mardin ili NUSAYBİN İlçesinde, Nusaybin İlçe Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Büro Amirliği, Çevik Kuvvet Grup Amirliği ve Güvenlik Büro Amirliği ile Emniyet lojmanlarının bulunduğu ek hizmet binasının çevre duvarına yaklaşarak yürüdüğü ve duvar dibine yaklaştığı esnada, belinde bulunan tabancayı çıkararak mermi yatağına verdiği ve saldırı eylemini gerçekleştirmek amacıyla bahçe duvarına tırmandığı sırada elinde bulunan tabanca ile kendini yaralayarak yere düştüğü, olay tutanağına göre; sanığın üzerinde bulunan el bombasını patlatmak isterken yanında bulunan güvenlik güçlerinin müdahalesi ile patlatma eylemini gerçekleştiremediği; ek hizmet binası çevresinde bulunan güvenlik kamera görüntülerinin bu durumu doğruladığı, dinlenilen tanık beyanı ve yerel mahkeme kabulüne göre ise; sanığın yere düşmesinden sonra güvenlik güçlerinin sanığın üzerini aradıkları, sanığın pantolonunun sol cebinde bulunan el bombasını fark ettikleri, söz konusu el bombasının güvenlik güçleri tarafından sanığın üst aramasında ele geçirildiğinin kabul edilmesi karşısında, bu çelişkinin giderilmesi için;
a-) Tutanak tanıklarından, olaya ilk müdahale edip sanığı yakalayanların tespit edilip bizzat duruşmada ya da talimat yoluyla dinlenerek; özellikle el bombasının sanıktan, güvenlik güçlerince yapılan fiziki müdahale sonucu mu, sanığın yapılan üst araması sırasında mı ele geçirilip geçirilmediği hususunun aydınlatılması,
b-) Emniyet Müdürlüğü ek hizmet binası çevresinde bulunan güvenlik kamerası görüntülerinin netleştirilerek yeniden bilirkişiden rapor alınması ya da mahkeme heyetince izlenip oluşa dair kabule varıldıktan sonra; sanığın silahla ateş etmeye ya da el bombasını patlatmaya yönelik hareketlerinin güvenlik güçlerince engellenmesi halinde, öldürmeye teşebbüs suçunun icrai hareketlerine başlamış olacağı kabul edilip, gerektiğinde bu yönde dava açtırıldıktan sonra sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması,
c-) Sanık hakkında Cizre 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2015/94 esas sayılı dosyasında suç tarihi 27.10.2014, iddianame tarihi 14.10.2015 olan silahlı terör örgütüne üye olma suçundan açılmış dava dosyasının bulunduğunun anlaşılması karşısında; dosyamızda suç tarihinin 25.08.2015 olup, Cizre 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2015/94 esas sayılı dosyasındaki iddianame tarihinden önce olduğu ve silahlı terör örgütüne üye olma suçunun temadi eden suçlardan olması da nazara alınarak, anılan dosya getirtilip derdest olması halinde birleştirilmesi, karar verilip kesinleşmiş olması durumunda ise aslı veya Yargıtay denetime olanak verecek şekilde onaylı örneği dosya arasına alındıktan sonra mükerrerlik hususu da dikkate alınarak bir bütün halinde değerlendirilerek sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik araştırma ile hüküm kurulması;
III-) Uygulamaya göre de;
CMK’nın 325/1. maddesi gereğince yargılama giderinin hakkında cezaya hükmedilen sanıktan tahsiline karar verilmesi gerektiği gözetilmeden kamu üzerinde bırakılmasına karar verilmesi ve yargılama gideri miktarının belirtilmemesi;
SONUÇ : Kanuna aykırı, Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları ile duruşmalı inceleme sırasında ileri sürdüğü temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, bozma gerekçesi nazara alınarak sanık müdafiinin tahliye talebinin reddiyle sanığın tutukluluk halinin devamına, 05.07.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/1500 Karar: 2016/6412 Tarih: 22.11.2016
-
TCK 314. Madde
-
Silâhlı Örgüt Suçu
I- )Sanık … hakkına silahlı terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan verilen karara yönelik yapılan incelemede;
6352 Sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasına göre verilen kovuşturmanın ertelenmesine dair kararlar anılan maddenin 4. fıkrası ile CMK’nın 223. maddesinin 8. fıkras 8. fıkrası 2. cümlesi hükmü karşısında durma kararı niteliğinde ve itiraza tabi olup, temyizi mümkün bulunmadığından, temyiz incelemesine yer olmadığına, gereğinin merciince yapılmasına, dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,
II- )Sanık … hakkında silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek, sanıklar … ve … hakkında silahlı terör örgütünün propagandasını yapmak suçlarından verilen hükümlere yönelik yapılan incelemede;
Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E. 2015/85 K. sayılı iptal kararının TCK’nın 53. maddesinin uygulanması yönünden infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.
Kimliğin gizlenmesi amacıyla yüzün kapatılması şeklinde işlenen silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçu için gereken saik de nazara alındığında 6352 Sayılı Kanun’un geçici 1. maddesi kapsamında düşünce ve kanaat açıklama yöntemi olarak kabul edilemeyeceği; 3713 Sayılı Kanun’un 7 . maddesinin 2. fıkrasına 6459 Sayılı Kanunla yapılan değişiklikle örgüt propagandası ile oluşacak tehlikeyi somutlaştırmak amacıyla getirilen unsurun aynı fıkranın ( a ) bendinde düzenlenen suç için öngörülmediği ve ayrıca 04.04.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 6638 Sayılı Kanunla 3713 Sayılı Kanun’un 7/2-a maddesinde yapılan değişikliklerin de sanıkların açıkça aleyhine olduğu saptanarak yapılan incelemede;
Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıkların suçlarının sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanıklar müdafii ve Cumhuriyet savcısının yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,
III- )Sanık … hakkında silahlı terör örgütüne üye olmak, sanık … hakkında silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek, sanıklar …, … ve … hakkında kamu malına zarar verme ve 2911 Sayılı Kanuna muhalefet suçlarından verilen hükümlere yönelik yapılan incelemede;
Sanıklar müdafiinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- )Silahlı terör örgütü ile organik bağ kurduğu, hiyerarşik yapı içinde faaliyette bulunduğu ve bu suretle örgüt üyesi olduğu yolunda dosyaya yansıyan bilgi ve belge bulunmayan sanık …‘in eylemlerinin, örgütsel bağı göstermediği, örgütsel talimatlar doğrultusunda gerçekleştirilip cebir ve şiddet içeren ve fakat siyasi faaliyet kabul edilemeyecek eylemlere katıldığı anlaşılmakla, TCK’nın 314/3, 220/6, 314/2. maddeleri uyarınca eylemlerinin silahlı terör örgütü üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek suçunu oluşturacağı, suç işleme biçimleri ve eylemlerinin yoğunluğu da gözetilerek hukuki durumunun takdiri ve temel cezanın buna göre tayini gerektiği gözetilmeden değerlendirmede yanılgıya düşülerek yazılı şekilde silahlı terör örgütüne üye olma suçundan hüküm kurulması,
2- )Anayasanın 138/1. maddesi hükmü, 6352 Sayılı Kanun’un amaç, kapsam ve gerekçesi, TCK’nın 61. maddesinde düzenlenen cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine dair ölçütlerle aynı Kanunun 3/1. maddesinde düzenlenen orantılılık ilkesi çerçevesinde, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, konusunun önem ve değeri, meydana getirdiği zarar ve tehlikenin ağırlığı sanığın kasta dayalı kusurunun ağırlığı ile güttüğü amaç ve saik de gözönünde bulundurularak; tayin olunan cezadan TCK’nın 220. maddesinin 6. fıkras 6. fıkrasının 2. cümlesinde yer alan düzenleme uyarınca hukuka, vicdana, dosya kapsamına uygun ve maddede öngörülen indirim oranı ile uyumlu makul ve makbul bir indirim yapılması gerekirken, yukarıda sayılan ilkelerle bağdaşmayan yetersiz gerekçe ile değişikliğin amacına da uygun düşmeyecek biçimde indirim yapılmayarak yazılı şekilde sanık … hakkında fazla ceza tayini,
3- )Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 11.07.2014 tarih, 2013/9-386 esas, 2014/353 Sayılı kararı ile, 2911 Sayılı Kanun’un 32. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasındaki dağılın ihtarına rağmen dağılmama hali ve 33/1. maddedeki silahla katılma halinin düşünce ve kanaat açıklama yöntemi kapsamında görüldüğü anlaşıldığından, sanıklara yüklenen suçların tarihleri ve işlenme yöntemleri ile temel şekli itibariyle gerektirdiği cezanın süresine göre, hükümden önce 05.07.2012 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 Sayılı Kanun’un geçici 1. maddesi kapsamında düşünce ve kanaat açıklama yöntemiyle işlendikleri ve bu sebeple sanıklar hakkında açılan davalara dair olarak kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
4- )Mala zara verme suçundan ise, hüküm tarihinden sonra 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 Sayılı Kanun’un 65. maddesiyle TCK’nın 152. maddesinin 2. fıkras 2. fıkrasında yapılan değişiklik karşısında sanıkların hukuki durumlarının yeniden takdir ve tayininde zorunluluk bulunması,
3- )Kabul ve uygulamaya göre;
a- )Adli para cezalarının yerine getirilmemesi halinde 6545 Sayılı Kanunla değişik 5275 Sayılı Kanun’un 106/3 maddesi uyarınca infaz aşamasında resen uygulama yapılabileceğinden, 2911 Sayılı Kanuna aykırılık suçlarından kurulan hükümlerde, TCK’nın 52/4 maddesi gereğince ihtar yapılamayacağının gözetilmemesi,
b- )Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararı ile TCK’nın 53/1. maddesindeki bazı düzenlemelerin iptal edilmiş olması sebebiyle bu karar doğrultusunda hüküm kurulmasında zorunluluk bulunması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar müdafii ve Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 22.11.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/5731 Karar: 2016/4926 Tarih: 28.09.2016
-
TCK 314. Madde
-
Silâhlı Örgüt Suçu
5070 sayılı Kanunun 5 22. maddeleri gereğince elektronik imza ile imzalandığı belirtildiği halde, 03.03.2016 tarihli duruşma tutanağının 169988 sicil nolu katip tarafından elektronik veya fiziki olarak imzalanmadığı tespit edilmekle, mevcut eksikliğin mahallinde giderilmesi mümkün görülmüş, adli para cezalarının yerine getirilmemesi halinde 6545 sayılı Kanunla değişik 5275 sayılı Kanunun 106/3. maddesi uyarınca infaz aşamasında resen uygulama yapılabileceği nazara alındığında hüküm fıkrasındaki “ 52/4. maddesi gereğince ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrilmesine” ilişkin ihtarat sonuca etkili görülmemiştir.
23.07.2016 tarihinde yürürlüğe giren 667 sayılı KHK’nın 6/1-i. maddesindeki “Hâkim veya mahkemenin uygun gördüğü durumlarda, aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle şüpheli veya sanığın sorgusu yapılabilir veya duruşmalara katılmasına karar verilebilir” hükmü gereği, tebliğnamedeki, sanıkların segbisle savunmaları alınarak savunma haklarının kısıtlanması nedeniyle, bozma içeren görüşe iştirak edilmemiştir.
I- Sanık Nevzat hakkında 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan kurulan hüküm yönünden yapılan incelemede,
Yapılan yargılama sonunda, toplanan deliller karar yerinde incelenip sanığın suçunun sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık ve müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün ONANMASINA,
II- Sanıklar hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, devletin birliğini ve ülke bütünlüğü bozma suçlarından kurulan hükümler yönünden yapılan incelemede,
Sanıkların mensubu bulunduğu silahlı çete niteliğindeki PKK/KCK terör örgütünün ülke topraklarından bir kısmını devlet hakimiyetinden ayırıp, bu bölgede bağımsız ayrı bir devlet kurmak şeklindeki amacına yönelik olarak vahamet arz eder eylemler gerçekleştirmesi halinde 5237 sayılı TCK’nın 302. maddesinde tanımlanan suç oluşacaktır.
Dosya kapsamındaki delillere uygun yerel mahkemenin kabulüne göre, sanıkların eylem ve faaliyetleri bakımından silahlı terör örgütünün üyesi olduklarına kuşku yoktur. Tartışılması gereken husus suç tarihinde nüfus kaydına göre 13 yaşında bulunan mağdur Dağıstan’ın örgüt üyesi olarak istihdam edilmek üzere bu örgütün kırsal alanındaki kamplarına hukuka aykırı şekilde veya zorla götürülmesinin amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli araç suç (vahim eylem) oluşturup oluşturmadığıdır.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 20.11.1989 tarihinde kabul edilen Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin 17, 29 30. maddeleri hükümlerini T.C. Anayasası, 1923 tarihli Lozan Antlaşması hükümlerine ve ruhuna uygun olarak yorumlama hakkı saklı tutulmak suretiyle TBMM’ce onaylanarak, 27.01.1995 tarih ve 22184 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak iç düzenleme haline dönüşmüştür. Sözleşme hükümlerine göre “18 yaşına kadar her insan çocuk sayılır”. (B.M.Ç.H. s/l. madde) Aynı doğrultuda (5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu 3/1-a, 6/1-b maddeleri),
Taraf devletler, her çocuğun temel yaşama hakkına sahip olduğunu kabul ederler. Çocuğun hayatta kalması ve gelişmesi için mümkün olan azami çabayı gösterirler (a.g.s. 6. md.),
Her ne nedenle ve hangi biçimde olursa olsun, çocukların kaçırılmaları, satılmaları veya fuhuşa konu olmalarını önlemek için ulusal düzeyde devletler her türlü önlemleri alır (a.g.s. 35. md.),
Esenliğine herhangi bir biçimde zarar verebilecek her türlü sömürüye karşı çocuğu korurlar, (a.g.s. 36. md.
15 yaşından küçük çocukların çatışmalara doğrudan katılmaması için uygun önlemler alınır (a.g.s. 38. md.),
Bu hükümlerden anlaşılacağı üzere, sözleşmeyle çocukların temel yaşama hakkının sağlanması her türlü müdahale, saldırılara ve sömürüye karşı korunması, özellikle 15 yaşından küçük çocukların çatışmalara doğrudan katılmasının engellenmesi için devletlere pozitif yükümlülük yüklenmiştir.
Ceza hukukumuzda, yaş küçüklüğü ceza sorumluluğunu azaltan nedenlerdendir. Çocuklarda 12-15 yaş diliminde, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama davranışlarını yönlendirme yeteneği yeterince gelişmemiş ise ceza sorumluluğu yoktur. Bu yetenek gelişmiş ise yaşın kusurluluğu azaltıcı etkisi nedeniyle kanun koyucu cezada indirim öngörmüştür.
4721 sayılı TMK’nın 10. maddesi gereğince “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır”. 11. maddede ise erginlik yaşı 18 olarak kabul edilmiştir. 15 yaşını bitiren çocuk kendi isteği, velisinin rızası ve mahkeme kararı ile ergin kılınabilir. Görüldüğü üzere Medeni Hukukumuzda ergin kılınmak için 15 yaşın bitirilmesi kriter alınmıştır. Ceza Hukukunda ise kişinin şahsına sıkı sıkıya bağlı haklar yönünden rıza açıklamada 15 yaşın esas alındığı anlaşılmaktadır. Nitekim hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilen ilgilinin rızasına ilişkin TCK’nın 26/2 maddesindeki düzenlemede, geçerli bir rızanın varlığının kabulü için;
a- Kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edeceği bir hakka ilişkin olmalı,
b- Kişi rıza açıklamaya ehliyeti bulunmalı,
c- Rızanın fiilden önce, en azından fiilin işlendiği sırada açıklanmalıdır. Şartlarına tabi tutulmuştur.
Hürriyeti tahdit suçunda ilgilinin rızasının hukuki değer ifade edebilmesi için, üzerinde tasarruf edebileceği bir hakka ilişkin olması, rıza açıklayanın olayları algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin gelişmiş olmasının yanında, 15 yaşını bitirmiş bulunması ve fiilden önce en azından fiilin işlendiği sırada rızayı açıklaması gereklidir. Aksi takdirde geçerli bir rızanın varlığından söz etmek olanaklı değildir. Bu durumda 15 yaşını bitirmeyen kişinin cebir, şiddet, tehdit ya da hile kullanmaksızın hukuka aykırı şekilde hürriyetinin sınırlanması halinde hürriyeti tahdit suçunun basit şekli oluşacaktır. Rıza hukuki değer ifade etmeyecektir.
Bu suçun, amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli olup olmadığına gelince, kusurluluk yeteneği tam olarak gelişmemiş, Medeni Hukuk bakımından ergin olarak kabul edilmediğinden fiil ehliyeti bulunmayan çocukların, silahlı terör örgütlerinin emrine verilip, onların savaşçı olarak yetiştirilmesi örgütün amaçları doğrultusunda silahlı çatışmalara sürülerek gerek kendileri için gerekse başka şahıslar bakımından tehlikeli, suç makinesi haline dönüştürülmeleri, amaç suçu işlemeye elverişli kabul edilebileceğinden mahkemenin kabulünde isabetsizlik yok ise de; kayden 18.02.2001 doğumlu olan, ancak aynı zamanda Anadolu Lisesi 11. sınıfında öğrenci olan mağdurun yaşının tespiti suçun vasıflandırılması açısından önem arz edecektir.
Mağdur Dağıstan’ın doğum kayıtları getirtilip incelenerek hastanede doğup doğmadığı ve mağdurun Adli Tıp Kurumuna şevki sağlanarak suç tarihindeki kemik yaşı tespit edildikten sonra, 15 yaşından küçük ise yukarıda açıklanan kriterlere göre karar verilmesi, 15 yaşından büyük olması durumunda ise mağdurun velisinin şikayetçi olmaması nedeniyle kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçunun oluşmayacağı ve sanıkların TCK’nın 314/2. maddesinde düzenlenen silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan cezalandırılmalarının gerekeceği gözetilerek, sonucuna göre hukuki durumun takdir ve tayini gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kanuna aykırı, sanık Nevzat ve sanıklar müdafiinin temyiz dilekçelerinde ve duruşmada ileri sürdükleri temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı (BOZULMASINA), tahliye taleplerinin reddine, 28.09.2016 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/5047 Karar: 2016/4927 Tarih: 26.09.2016
-
TCK 314. Madde
-
Silâhlı Örgüt Suçu
1-)Sanık hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan hükmün yapılan temyiz incemesinde;
Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçunun sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafilerinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA,
2-)Sanık hakkında devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçundan kurulan hükme yönelik temyize gelince;
Silahlı terör örgütünde ‘‘Jiyanda Koçer’’ kod adı ile faaliyet gösteren sanığın, askeri ve ideolojik eğitim aldığı kampa geçici köy korucusunun kaçırılarak getirildiği, kampta iken Nihat’ın tutulduğu sığınakta başında nöbet tuttuğu eylemde olayın oluşu, eylemdeki sanığın konumu hürriyeti tahdit eylemine baştan itibaren iştirak etmemesi karşısında sanığın TCK’nın 302. maddesinde düzenlenen Devletin birliğini bozma ve ülke topraklarından bir kısmını Devlet idaresinden ayırma amacına yönelik olarak vahamet arz eden ve amaç suçun işlenmesi doğrultusundaki örgütsel bağlılık ile ülke genelindeki organik bütünlüğüne göre amacı gerçekleştirme tehlikesi yaratabilecek nitelikte olmadığı,
Ancak; eyleminin bir bütün halinde silahlı terör örgütü üyeliği suçunu oluşturacağı, suçun işleniş biçimi, tehlikenin ağırlığı da nazara alınarak cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesi bağlamında teşdit sebebi kabul edilerek alt sınırdan uzaklaşılarak TCK’nın 314/2. maddesinden ceza tayini gerektiği gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, sanık müdafilerinin tahliye talebinin reddine, 26.09.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2017/2985 E. , 2018/2172 K.
- TCK 314/2
- Silahlı örgüt yönetme ve örgüt üyeliği suçunda mütemadi suç özelliği, iddianame ile dava açılması, dava zamanaşımı ve hukuki kesintinin gerçekleşmesi
Temadi eden suçlarda iddianemenin iadesi hususunda diğer suçlarda farklı değerlendirme yapmak gereklidir. Dairemizce de benimsenen, öğretide ekseriyetle kabul gören yerleşik yargısal kararlara göre, örgütü yönetmek ya da örgüte üye olmak suçları mütemadi (kesintisiz) suçlardandır. Yani fiilin icrası süreklilik arz eder. Bu suçlarda örgüt hiyerarşisine dahil olup faaliyetlere başlanmakla suç tamamlanmıştır. Ancak fiilin icrası devam ettiği müddetçe fiilin ifade ettiği haksızlık da süreceğinden suç işlenmeye devam edecektir. Failin kendi isteğiyle ya da irade dışı olarak örgütten ayrılması halinde suç bitmiş olacaktır. Mütemadi suçların tamamlanmasıyla bitmesi aynı anlamı taşımamaktadır.
Mütemadi suçların ceza ve muhakeme hukuku bakımından önemli sonuçları mevcuttur. Ceza hukuku bakımından, suça teşebbüs fiilin bitmesine kadar değil tamamlanmasına kadar mümkündür. İştirak ise bitinceye kadar gerçekleşebilir. Suç işlenmeye devam ettiğinden, koşulları varsa meşru savunma hükümleri uygulanabilir. Uygulanacak ceza hükümleri bakımından temadinin bittiği tarih esas alınmalıdır. Yine kusur yeteneği ve yaş küçüklüğü bitiş tarihine göre tayin edilir. Muhakeme hukuku bakımından ise, zamanaşımı, yetkili mahkeme ve şikayet süresi temadinin bitişine göre değerlendirilecektir. Ancak suçun mütemadi niteliği, kural olarak görevli mahkemenin belirlenmesi ya da kovuşturma usulünün tespiti bağlamında bir özellik taşımaz. Örgüt üyeliği temadi eden suçlardan olması nedeniyle hukuki ve fiili kesintiyle sona erecektir. Kesinti tarihi suç tarihidir.
Mütemadi suçlarda iddianame düzenlemekle hukuki kesintinin gerçekleştiğinin kabulü halinde dava zamanaşımı süresi de işlemeye başlayacaktır. Bir taraftan suç işlenmeye devam ederken iddianameyle kamu davası açılması nedeniyle bu suçun dava zamanaşımına uğrama tehlikesi ortaya çıkacaktır. Diğer taraftan tamamlanan ancak bitmeyen mütemadi suçtan dolayı aynı sanık hakkında çok sayıda iddianame düzenlenebilecektir. Bu nedenle kamu davası açılması için yeterli delil bulunan hallerde savunma alınmaksızın dava açılmasına engel hal yok ise de, mütemadi suçlardan olan örgüt üyeliği suçunda yakalamanın gerçekleşmediği durumda dava açılması bir yarar sağlamayacaktır. Ayrıca eksik soruşturma nedeniyle yeterince delil toplamadan açılan davalar beraatle sonuçlanabilecektir. Kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararlarda yeni delil ortaya çıkması halinde dava açma olanağı var ise de kesin hüküm halinde CMK 314. maddedeki sınırlı nedenlere dayalı olarak yargılamanın yenilenmesi mümkün olup,bu durum maddi gerçeğe ulaşmaya da engel oluşturacaktır.
Terör suçlarında amaç suça elverişli araç suç işlenmesi halinde suç tarihi araç suçun işlendiği tarihtir. Bu nedenle mütemadi suçtan bahsetmek söz konusu değil ise de, örgütsel faaliyetlerinin devam ettiği dönemlerde aynı nitelikte suç işleme olanağı bulunduğundan yerleşik uygulamaya göre amaç suçtan ancak bir kez hüküm kurulması gerekliliği karşısında, yakalanmayan sanık hakkında kamu davası açılması usul ekonomisi bakımından fayda sağlamayacaktır.
Bu suçlarda, birden çok sanığın suça iştirak etmeleri nedeniyle birlikte görülmesi gereken bağlantılı davalarda (CMK. 8 m.), dava zamanaşımı tehlikesinin söz konusu olduğu hallerde, örgütsel suçlarda yöneticiler hakkında TCK’nın 220/5 maddesinin uygulanması gerektiği durumda, şüphelilerin bir kısmı yakalanmamış veya kaçak olsalar da dava açılabileceği gözetilmelidir. Bu açıklamalar ışığında incelenen dosya kapsamına göre, somut olayda;
FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütünün mensubu olup, PDY/FETÖ silahlı terör örgütünün finans kuruluşları arasında sayılan Bank Asya’da 17-25 Aralık dönemi sonrası iş ve işlemlerine devam edip özellikle de 2014 yılı Ocak ve Eylül aylarında Bank Asya hesabına toplu para yatırma, BYLOCK programını yükleyerek kullanma, terör örgütüne müzahir derneğin ve kişilerin organizesinde örgütsel toplantılara, yurt içi ve yurt dışı etkinliklere katılıp, organize etme, çalıştığı tüm kurumların PDY/FETÖ ile bağlantılı olup kapatılan kurumlar arasında yer alması, Salihli ilçesinde Zaman Gazetesi sorumlusu olduğuna dair faaliyetlerine ilişkin suç şüphesi oluşturabilecek düzeyde delil bulunduğu anlaşılan şüpheli hakkında; savunma alınmaksızın kamu davası açılabilecek ise de; yukarıda açıklanan gerekçeler doğrultusunda hakkında yakalama müzekkeresi düzenlendikten sonra makul süre aranmadan, CMK 247 ve müteakip maddeleri gereğince “kaçaklık” kararı da verilmemiş olan şüphelinin, mütemadi suçlarda, temadinin ancak yakalanma ile kesileceği yönündeki yerleşik içtihatlar doğrultusunda, yakalanmaması nedeniyle örgütsel faaliyetlerine devam eden şüpheli hakkında, iddianamenin iadesinde hukuka aykırılık görülmemiştir.
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/2591 Karar: 2016/4552 Tarih: 01.07.2016
-
TCK 314. Madde
-
Silâhlı Örgüt Suçu
1- Sanıklar Çetin, Erdal, Kasım, Mehmet Nuri, Sait, Sedat, Serhan, Sürmeli Memet ile Yusuf hakkında 2911 sayılı Kanuna muhalefet ve terör örgütünün propagandasını yapma suçlarından verilen kararlar yönünden;
6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasına göre verilen kovuşturmanın ertelenmesine ilişkin kararların, anılan maddenin 4. fıkrası ile CMK’nın 223. maddesinin 8. fıkras 8. fıkrası 2. cümlesi hükmü karşısında durma kararı niteliğinde ve itiraza tabi olup temyiz kabiliyeti bulunmadığından bu kararlara yönelik itirazlar konusunda merciince karar verilmek üzere dosyanın incelenmeksizin İADESİNE,
2- Sanıklar Ahmetcan, Sait, Serhan ve Sedat hakkında silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan, sanıklar Çetin, Erdal, Kasım ve Sürmeli Memet hakkında silahlı terör örgütü üyesi olma ve terör örgütünün propagandasını yapma suçlarından, sanık Orhan hakkında silahlı terör örgütü üyesi olma ve 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçlarından, sanık Mehmet Nuri hakkında silahlı terör örgütü üyesi olma, terör örgütünün propagandasını yapma, genel güvenliği kasten tehlikeye sokulması ve resmi belgede sahtecilik suçlarından, sanık Üzeyir hakkında 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan kurulan hükümlerin incelenmesinde; Sanıklar hakkında kurulan hükümlerde Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E. 2015/85 K. sayılı iptal kararının TCK’nın 53. maddesinin ve terör örgütünün propagandasını yapma suçundan kurulan hükümlerde sanıklar hakkında TCK’nın 53/1. maddesinin uygulanmaması kazanılmış hak teşkil etmeyip, güvenlik tedbiri niteliğinde bulunduğundan, hapis cezasının kanuni sonucu olarak, uygulanması infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.
Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıkların suçlarının sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık Ahmetcan müdafii, sanık Sait müdafii, sanıklar Çetin, Kasım ve Serhan müdafii, sanıklar Mehmet Nuri, Orhan, Sedat ve Sürmeli Memet müdafii, sanık Erdal müdafii ile sanık Üzeyir’in yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,
3- Sanıklar Ahmetcan, Çetin, Erdal, Mehmet Nuri, Sait, Serhan ve Yusuf hakkında tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması suçlarından, sanıklar Kasım ve Sürmeli Memet hakkında tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması (2 kez) suçlarından kurulan mahkumiyet hükümleri ile temyizinin kapsamına göre vekalet ücreti ile sınırlı olarak sanık Mehmet’in beraatine dair hükmün incelenmesinde;
Tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması suçunu terör örgütünün faaliyetleri çerçevesinde işlediği kabul edilen sanık Sait’e verilen cezanın 3713 sayılı Kanunun 5/2 maddesi uyarınca 2/3 oranında artırım yapılması gerekirken TCK’nın 174/2 maddesi uygulanmak ve cezada 1/2 oranında artırım yapılmak suretiyle eksik ceza tayini aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıkların suçlarının sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde düzeltme nedenleri dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık Ahmetcan müdafii, sanık Sait müdafii, sanıklar Çetin, Kasım ve Serhan müdafii, sanıklar Mehmet Nuri ve Sürmeli Memet müdafii, sanık Yusuf müdafii ile sanık Erdal müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine ancak;
a) Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı iptal kararı ile TCK’nın 53/1. maddesindeki bazı düzenlemelerin iptal edilmiş olması nedeniyle bu karar doğrultusunda hüküm kurulmasında zorunluluk bulunması,
b) Sanıklar hakkında tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması suçunda kurulan hükümlerde, 5275 sayılı Kanunun 106/3. maddesinde 6545 sayılı Kanunla yapılan değişiklik karşısında, infazda yetkiyi kısıtlayacak şekilde “ve ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceğine” dair ihtarat yapılamayacağının anlaşılması,
c) Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/5. maddesinde yer alan “Beraat eden ve kendisini vekil ile temsil ettiren sanıklar yararına Hazine aleyhine maktu avukatlık ücretine hükmedilir” biçimindeki düzenleme dikkate alındığında kendisini vekil ile temsil ettiren sanık Mehmet yararına vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Bozmayı gerektirmiş olup hükümlerin bozulmasına, ancak yeniden yargılama yapılması gerektirmeyen bu hususların CMUK’nın 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması suçundan kurulan hükümlerdeki TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin kısımların “Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 Esas, 2015/85 sayılı iptal kararı doğrultusunda yürürlükte bulunan TCK’nın 53/1. maddesinin sanıklar hakkında uygulanmasına” şeklinde değiştirilmesi, “ve ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceğinin” ibaresinin çıkarılması, ayrıca sanık Mehmet hakkında kurulan hükme “Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre 2.640,00 TL vekalet ücretinin Hazineden alınarak sanık Mehmet’e verilmesine” ibaresinin eklenmesi suretiyle hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
4- Sanıklar Ahmetcan, Çetin, Erdal, Sait, Serhan ve Yusuf hakkında kamu malına zarar verme suçlarından, sanık Kasım hakkında genel güvenliği kasten tehlikeye sokulması ve kamu malına zarar verme suçlarından, sanık Medeni hakkında silahlı terör örgütüne üye olma ve 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçlarından, sanıklar Suat ve Veysi hakkında silahlı terör örgütüne üye olma, sanık Sürmeli Memet hakkında kamu malına zarar verme suçundan (2 kez) kurulan hükümlerin incelenmesinde;
a) Mala zarar verme suçundan kurulan hükümler yönünden;
aa) Hükümden sonra 28.06.2014 tarih ve 29044 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunun 65. maddesiyle TCK’nın 152/1-a-son fıkrasındaki “altı” ibaresinin “dört” ve 152/2-a-son fıkrasındaki “iki” ibaresinin “bir” şeklinde değiştirilmesi karşısında, sanıkların hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
bb) Sanıkların bir suç işleme kararının icrası kapsamında 19.08.2007 tarihinde farklı yerde ve saatte molotof atarak İETT’ye ait iki adet otobüsü yaktıkları anlaşıldığı, bu sebeple sanıklar hakkında TCK’nın 43/1. maddesi uygulanarak verilen cezanın artırılması yerine yazılı şekilde eksik ceza tayini,
b) Sanık Kasım hakkında genel güvenliği kasten tehlikeye sokulması suçundan ve sanık Veysel hakkında silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan kurulan hükümler yönünden, Sanık Veysel’in silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısı içinde yer alıp örgüt üyesi olduğuna ve sanık Kasım’ın genel güvenliği kasten tehlikeye sokulması suçunu işlediğine dair cezalandırılmalarına yeterli, her türlü kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği gözetilmeden, atılı suçlardan beraatleri yerine yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi,
c) Sanıklar Medeni ve Suat hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan hükümler yönünden,
Sanıkların silahlı terör örgütü ile organik bağ içinde olduğu, hiyerarşik yapı içinde faaliyette bulunduğu ve bu suretle örgüt üyesi olduklarına dair dosyaya yansıyan bilgi ve belge bulunmadığı, ancak sanıkların katıldığı gösterilerin, terör örgütünün amacı doğrultusunda ve örgütün güdümünde yayın yapan internet siteleri, yazılı, görsel medya aracılığı veya örgüt adına diğer yollarla yapılan eylem çağrısı üzerine organize edilen gösteriler olup olmadığı araştırılıp, örgütün eylem çağrısı bulunduğunun tespiti halinde TCK’nın 314/3, 220/6. maddeleri delaletiyle aynı Kanunun 314/2. maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verilmesi,
d) Sanık Medeni hakkında 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçunda kurulan hüküm yönünden,
Savunmalarında tabancanın babasına, kurusıkı tabancanın abisine ait olduğunu söyleyen sanığın, ailesiyle birlikte kalıp kalmadığı hususunda araştırma yapılarak sonucuna göre tanıkların çağrılıp CMK’nın 45/1 48. maddelerinde belirtilen hakların hatırlatılarak beyanlarının alınmasından sonra sanığın hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerektiği gözetilmeden eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
e) Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı iptal kararı ile TCK’nın 53/1. maddesindeki bazı düzenlemelerin iptal edilmiş olması nedeniyle bu karar doğrultusunda hüküm kurulmasında zorunluluk bulunması,
f) Kabule ve uygulamaya göre,
Tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması suçunu terör örgütünün faaliyetleri çerçevesinde işlediği kabul edilen sanık Sait hakkında verilen cezanın 3713 sayılı Kanunun 5. maddesi uyarınca artırım yapılması gerektiğinin gözetilmemesi,
Kanuna aykırı, sanıklar Ahmetcan, Medeni ve Veysi müdafii, sanık Sait müdafii, sanıklar Çetin, Kasım ve Serhan müdafii, sanık Suat müdafii, sanık Sürmeli Memet müdafii, sanık Erdal müdafii ile sanık Yusuf müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı (BOZULMASINA), CMUK’nın 326/son maddesi uyarınca ceza miktarı yönünden kamu malına zarar verme suçundan mahkumiyetine hükmedilen sanıkların kazanılmış hakkının korunmasına, 01.07.2016 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/219 Karar: 2016/1262 Tarih: 23.02.2016
-
TCK 314. Madde
-
Silâhlı Örgüt Suçu
1- ) Sanıklar hakkında mala zarar verme suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerinin incelenmesinde;
Sanıklar hakkında 15.10.2009 tarihli ilk hükümle verilen mahkumiyet kararlarının temyiz edilmeksizin kesinleştiği gözetilmeden aynı suçtan yeniden karar verilmesi hukuki değerden yoksun olduğundan sanıkların temyiz istemlerinin REDDİNE,
2- ) Sanık hakkında mala zarar verme ve sanık hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Sanık hakkında örgütün çağrısı üzerine düzenlenen kanuna aykırı gösteri sırasında işlediği görevi yaptırmamak için direnme suçu sebebiyle TCK’nın 220/6 314/3. maddeleri delaletiyle TCK’nın 314/2. maddesi uyarınca silahlı terör örgütü adına suç işleme suçundan zamanaşımı süresi içinde mahallinde işlem yapılması mümkün görülmüştür.
Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı iptal kararının TCK’nın 53. maddesinin uygulanması yönünden infaz aşamasında gözetilmesi olanaklı bulunmuştur.
Sanık hakkında mala zarar verme suçundan tayin olunan temel ceza alt sınırdan tayin edildiğinden 6545 Sayılı Kanunla TCK’nın 152. maddesinde yapılan değişiklik sonuca etkili görülmemiştir.
Güvenlik güçlerine TCK’nın 6/f maddesi kapsamında silahtan sayılan taş atarak direnen sanık hakkında TCK’nın 265/1-3. maddesi uyarınca tayin olunan cezanın anılan maddenin 4. fıkrası uyarınca artırılmaması aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Bozmaya uyularak yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre verilen hükümlerde bir isabetsizlik görülmediğinden sanıklar müdafilerinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,
3- ) Sanıklar hakkında silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan kurulan beraat hükmüne yönelik temyize gelince;
Sanıklar hakkındaki iddianamelerde belirtilen internet sitesi dergide yer alan haber ve yazı içerikleri, bozma kararı sonrasında yapılan araştırma sonucunda tutulan tutanak, olayın meydana geliş ve gerçekleşme şekline dair olay tutanağı ve tüm dosya kapsamına göre silahlı terör örgütünün amaçları doğrultusunda yayın yapan söz konusu internet sitesi ile dergideki eylem çağrıları üzerine gerçekleştirilen yasadışı gösteriye katılıp askeri lojmana taşlı saldırıda bulunarak camlarını kırmak suretiyle mala zarar verme suçunu işleyen sanıkların, TCK’nın 220/6 314/3. maddeleri delaletiyle 314/2. maddesi uyarınca silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan mahkumiyetleri yerine, delillerin değerlendirilmesinde hataya düşülerek yazılı gerekçe ile beraat kararı verilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı, Cumhuriyet savcısı ile sanıkların temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükümlerin bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 23.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/1699 Karar: 2016/369 Tarih: 20.01.2016
-
TCK 314. Madde
-
Silâhlı Örgüt Suçu
Oluşa, sanığın evinde yapılan aramaya ve tanık …‘in beyanına göre;
1- )Silahlı terör örgütüne yardım etme suçu yönünden; silahlı terör örgütünün gençlik yapılanmasının Diyarbakır Bağlar bölgesindeki eylemlerini planlayıp malzeme tedarik eden ve örgütsel eğitim veren ve hakkındaki dava tefrik olan diğer sanık … evinde barındırarak sabit ikametgahını örgütsel eğitim yapılmasına imkan sağlamak suretiyle kullandırdığı ve örgütle organik bağ kurduğu anlaşılan sanığın eyleminin silahlı terör örgütüne üye olma suçunu oluşturduğu gözetilerek mahkumiyetine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde beraatine karar verilmesi,
2- )Tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması suçu yönünden; evinde yapılan aramada el yapımı patlayıcı madde ile patlayıcı madde yapımında kullanılan malzemeler bulunduran sanığın üzerine atılı suçun unsurları itibarıyla oluştuğu gözetilmeden hatalı değerlendirme ile mahkumiyeti yerine yazılı şekilde beraatine hükmedilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı, Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması suçundan verilen beraat kararının onanması gerektiğine dair üyeler … ile …‘ın karşı oyu ile ve oyçokluğuyla, silahlı terör örgütüne üye olma suçu yönünden ise oybirliğiyle BOZULMASINA, 20.01.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
KARŞI OY :
Olay günü öncelikle aramanın yapıldığı yer mahalle muhtarına polis tarafından mahallede arama yapılacağının bildirilmesi, muhtarın da dışarıda olduğunu söyleyip aramaya katılabilecek durumda olan aza …‘nın ismini vermesi üzerine sanık …‘ya mahallede arama yapılacağı, kendisinin de arama işlemine ihtiyar heyeti üyesi sıfatıyla katılması gerektiğinin bildirilmesinden sonra aramanın kendi evinde yapılacağından habersiz olarak evine gidip evinde yaklaşık 3 - 4 gündür misafir olarak bulunan ve PKK terör örgütü adına eğitim faaliyeti yürüttüğü iddiası ile hakkında başka bir dosyada yargılama yapılmakta olan … ile birlikte yaklaşık bir, birbuçuk saat kadar evde oturdukları, daha sonra arama için eve gelen polis ekibinin kendisinin evinde arama yapılacağını söylemesiyle arama işlemine geçildiği ve arama sırasında …‘in çantasındaki evrakların içerisinde örgütün eğitim faaliyetinde kullandığı belirlenen eğitim dökümanlarının bulunduğu arama tutanağı ve dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Patlayıcı ve patlayıcı yapımında kullanılan malzemeleri ise sanığın tek katlı betonarme ve çatısız evinin üzerinde gizlenmiş şekilde açıkta duran ve ağzı bağlı siyah bir poşet içerisinde bulunduğu yine aynı arama tutanağında belirtilmektedir. Sanığa komşu olan evlerinde benzer nitelikte olduğu dosyadaki fotoğraflardan anlaşılmaktadır.
Sanığın kendi evinde arama yapılacağı önceden söylenmemiş olmakla birlikte mahalledeki bir evde arama yapılacağı ve kendisinin de katılması gerektiği arama öncesi bildirilmiş olmasına rağmen bu bildirimden sonra yaklaşık bir, birbuçuk saat …‘le birlikte oturup görevlileri bekleyen sanığın patlayıcının varlığından haberdar olması halinde hayatın olağan akışına göre bu patlayıcılardan kurtulmak için saklamak, uzağa atmak gibi tedbirlere başvurabileceği ve bunun içinde fazlasıyla yeterli bir süre bulunduğu halde patlayıcının evinin üzerinde ve açıkta bulunduğunu bilmesine rağmen herhangibir şey yapmadan evde polisin gelmesini beklemesi karşısında ele geçen patlayıcıların sanığın bilgisi ve hakimiyeti dahilinde evinin çatısında bulunup bulunmadığı konusunda kesin bir sonuç ve kanaate varmak mümkün değildir. Ortaya çıkan bu kuşku giderilmişte değildir. Maddi gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek biçimde ortaya çıkarılamaması durumunda bu şüpheden sanığın yararlanması gerektiği ceza hukukunun en temel prensiplerinden birisidir.
Bu nedenlerle; mahallesinde arama yapılacağını öğrenen sanık dışındaki herhangi bir kimsenin de söz konusu patlayıcı maddeleri dışarıdan çatının üstüne atma imkan ve ihtimalinin bulunması, içinde patlayıcı bulunan poşetin de bu ihtimale uygun şekilde ele geçmesi ve sanığında aşamalarda suçlamayı kabul etmemesi karşısında yüklenen suçu işlediğine dair her türlü kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı kanıtlar elde edilemediğinden beraatine dair yerel mahkeme kararı isabetli olmakla kararın bozulmasına yönelik sayın çoğunluk görüşüne katılmamaktayız.
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/8055 Karar: 2016/343 Tarih: 18.01.2016
-
TCK 314. Madde
-
Silâhlı Örgüt Suçu
Hükmolunan cezaların süresi itibariyle şartları oluşmadığından sanıklar … ve … müdafilerinin duruşmalı inceleme isteminin CMUK’nın 318. maddesi uyarınca REDDİNE,
A- ) Sanıklar …, …, …, …, …, … ve … hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan hükümlere yönelik temyiz incelemesinde;
Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E. 2015/85 K. sayılı iptal kararının TCK’nın 53. maddesinin uygulanması yönünden infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.
Sanık … bakımından; Van Ağır Ceza Mahkemesi’nin değişik iş sayılı ve 10.06.2011 tarihli kararı ile sanığın telekomünikasyon yoluyla 3 ay süre ile iletişiminin dinlenmesi, kayda alınması ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine karar verildiği, anılan tedbirin yine aynı Mahkemenin değişik iş sayılı ve 09.09.2011 tarihli kararı ile 3 ay süre ile uzatılmasına karar verildiği, bu tedbir kararının uygulanması sırasında, sanığın GSM hattını değiştirdiği, başka bir GSM hattı kullandığı tespit edilmesi sebebiyle 22.11.2011 tarihinde tedbirin sonlandırıldığı ve aynı tarihte Ağır Ceza Mahkemesi Nöbetçi Hakimliğinin 22.11.2011 tarihli kararı ile sanığın yeni tespit edilen GSM numarası bakımından 3 ay süre ile iletişiminin dinlenmesi, kayda alınması ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi kararı verildiği ve bu tedbirin de Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi Nöbetçi Hakimliğinin değişik iş ve 21.02.2012 tarihli kararı ile 3 ay süre ile uzatılmasına karar verildiği, karar tarihlerinde yürürlükte olan CMK’nın 135/3. maddesi uyarınca tedbir kararının üç ay için verileceği, bu kararın bir defa daha uzatılabileceği, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak bir aydan fazla olmamak üzere müteaddit defalar bu sürenin uzatılabileceğinin hükme bağlandığı, ancak anılan Kanun hükmüne aykırı olarak 22.11.2011 ve 21.02.2012 tarihlerinde sanık hakkında tedbirin üçer aylık sürelerle üçüncü ve dördüncü kez uygulanmasına karar verildiği, bu sebeple anılan kararlara dayanılarak elde edilen iletişimin tespitine dair delillerin hukuka aykırı olarak elde edilmiş olduğu anlaşılmış ise de; bu delillerin mahallinde dosyadan çıkarılmasının mümkün olduğu kabul edilerek;
Ayrıca sanık … bakımından; 08.01.2012 tarihinde aralarında sanığın da bulunduğu iddia edilen kişilerin katıldığı toplantıda ortam dinlemesi suretiyle elde edilen ses kayıtlarının dökümünün yapıldığı tutanak hükme esas alınıp mahkemece sübut delili olarak kabul edilmiş ise de; anılan tutanağa göre toplantıya katıldığı değerlendirilen ve ses kayıtları tespit edilen kişiler ile bunların arasında olduğu iddia edilen sanık hakkında ortam dinlemesinin yapıldığı 08.01.2012 tarihinde CMK’nın 140. maddesi uyarınca usulüne uygun olarak teknik araçlarla izleme yapılmasına dair bir karar bulunmaması karşısında, bu tutanağın sanık … yönünden hukuka uygun olarak elde edilmiş bir delil olarak kabul edilemeyeceği göz önüne alınarak;
Sanıklar … ve … hakkında dosya kapsamında yer alan ve hukuka uygun olarak elde edilen diğer delillere göre yapılan incelemede;
Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıklar …, …, … ve …‘ın silahlı terör örgütüne üye olma suçlarının sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde suç vasfı tayin edilmiş, cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, sanıklar …, … ve …‘ın ise silahlı terör örgütüne üye olma suçlarının sabit olmadığı kabul edilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, Cumhuriyet savcısının, sanıklar …, …, … ve … müdafilerinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle beraat ve mahkumiyete dair hükümlerin ONANMASINA,
B- ) Sanıklar … ve … hakkında silahlı terör örgütüne üye olma, sanık … hakkında mala zarar verme suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyizlere gelince;
1- ) Sanık … hakkında kurulan hükme yönelik olarak;
a- ) Dairemiz kayıtları ve dosya kapsamına göre; sanık hakkında ayrıca Van 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nin dosyasında, suç tarihi 19.04.2011 olan silahlı terör örgütü adına suç işleme suçundan 14.09.2011 tarihli iddianame ile dava açıldığı, temyiz incelemesine konu dosyamızda ise sanığın 11.03.2012 tarihinde yakalandığı ve silahlı terör örgütüne üye olma suçundan hakkında 23.11.2012 tarihinde iddianame düzenlendiği, sanığa yüklenen TCK’nın 314 /2. maddesi anlamında silahlı terör örgütüne doğrudan üye olma suçu ile TCK’nın 314/3 220/6. maddeleri delaletiyle silahlı terör örgütüne dolaylı üye olma suçlarının temadi eden suçlardan olması da nazara alınarak, her iki dava dosyasının birleştirilip hukuki kesinti oluşup oluşmadığı değerlendirilmek suretiyle sonucuna göre hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiğinin gözetilmemesi,
b- ) Kabule göre de;
Hükme esas alınan ve sanık hakkında uygulanan teknik araçlarla izleme tedbiri kapsamında sanığın da katıldığı iddia edilen toplantılarda ortam dinlemesi suretiyle elde edilen ses kayıtlarının kendisine ait olmadığını savunması karşısında, sanığın ses örnekleri alınarak Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesine veya uzman bir kurum ya da kuruluşa ses analizi yaptırılarak rapor alınması gerektiği düşünülmeden eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
2- ) Sanık … hakkında kurulan hükme yönelik olarak;
Dairemiz kayıtları ve dosya kapsamına göre; sanık hakkında ayrıca Ağır Ceza Mahkemesi’nin dosyasında, suç tarihi 31.12.2011 olan silahlı terör örgütü adına suç işleme suçundan 21.05.2012 tarihli iddianame ile dava açıldığı, temyiz incelemesine konu dosyamızda ise sanığın 11.03.2012 tarihinde yakalandığı ve silahlı terör örgütüne üye olma suçundan hakkında 23.11.2012 tarihinde iddianame düzenlendiği, sanığa yüklenen TCK’nın 314/2. maddesi anlamında silahlı terör örgütüne doğrudan üye olma suçu ile TCK’nın 314/3 220/6. maddeleri delaletiyle silahlı terör örgütüne dolaylı üye olma suçlarının temadi eden suçlardan olması, her iki suça dair olaylar arasında hukuki kesintinin gerçekleşmediği de gözetilerek, dava dosyaları birleştirilip sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiğinin nazara alınmaması,
3- ) Sanık … hakkında mala zarar verme suçunda kurulan hükme yönelik olarak ise;
Mağdurlar … ve …‘ın istinabe mahkemesince beyanlarının alındığı 05.02.2013 tarihli oturuma ait duruşma tutanağının dosya içerisinde bulunmadığı görülmüş ise de, anılan tutanak UYAP ortamından temin edilerek dosyaya konulmuştur.
a- ) Sanığa yüklenen TCK’nın 151/1. maddesine uygun mala zarar verme suçunun soruşturulmasının ve kovuşturulmasının şikayete tabi olduğu, mağdurların 05.02.2013 tarihli istinabe duruşmasında sanıktan şikayetçi olmadıklarını beyan etmeleri karşısında, sanık hakkında anılan suçtan açılan davaların şikayetten vazgeçme sebebiyle düşmesine karar verilmesi yerine yargılamaya devamla yazılı biçimde hüküm tesis edilmesi,
b- ) Kabul ve uygulamaya göre de;
Silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısı içerisinde ve amaç suçun işlenmesi istikametinde alınan eylem kararlarının faile örgütsel talimat olarak verilmesi ve failin bu eylemi gerçekleştirmesi durumunda, talimat verenin hukuki durumunun TCK’nın 38. maddesi kapsamında “azmettiren” olarak değerlendirilemeyeceği, bu kararı almak ve faile talimat olarak vermek suretiyle örgüt adına işlenen suç üzerinde hakimiyet kurması bakımından TCK’nın 37. maddesi kapsamında fail olarak kabul edilmeleri gerektiğinden, sanığın müşterek fail gibi iştirak eden olarak TCK’nın 37/1. maddesi delaletiyle cezalandırılması gerekirken, hakkında TCK’nın 38. maddesiyle uygulama yapılması,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanıklar müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 18.01.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/3515 Karar: 2015/2323 Tarih: 15.07.2015
-
TCK 314. Madde
-
Silâhlı Örgüt Suçu
- GENEL AÇIKLAMA
Türk Ceza Hukuku bakımından terörün tanımı ve hangi suçların terör suçu sayılacağı 3713 s. kanunda gösterilmiştir. Kanunun gösterilen terör tanımına göre bir eylemin terör eylemi sayılabilmesi için;
a- Eylem, cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerini içermelidir,
b- Eylemle, Anayasada belirtilen,
-Cumhuriyetin niteliklerini,
-Siyasi, hukuki, sosyal, laik ve ekonomik düzenini değiştirmek,
-Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak,
-Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek,
-Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek,
-Temel hak ve hürriyetleri yok etmek,
-Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amaçlanmalıdır.
c- Eylemi gerçekleştiren failler bir örgüte mensup olmalıdır,
d- Eylem suç teşkil etmelidir.
Bu genel terör tanımı dışında, 3713 s. Kanunun doğrudan terör suçları ve de, işlenme bağlamına göre; dolayısıyla terör suçları gösterilmiştir.
TCK’nın 314 üncü maddesi bakımından, bir oluşumun, bir yapılanmanın silahlı terör örgütü sayılabilmesi için;
a- Hiyerarşik yapıya, sıkı bir disipline, eylemli bir işbirliğine sahip olan ve en az üç kişiden oluşan, yapısı, sahip bulunduğu üye sayısıyla araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli bir örgüt mevcut olmalıdır.
b- Bu örgüt, Türk Ceza Kanununun ikinci kitap, dördüncü kısım, dördüncü ve beşinci bölümlerde yer alan suçları “amaç suç” olarak işlemek üzere kurulmuş olmalıdır,
c- Bu örgüt silahlı olmalıdır.
2- ÖRGÜTÜN YAPISI
IŞİD adlı örgütün dosya kapsamına göre; Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD), ilk olarak Ebu Musab El Zerkavi’nin Usame Bin Ladin’e bağlılık sözü vermesiyle 2004 yılında “Irak El Kaidesi” adıyla kurulmuştur. Ebu Musab El Zerkavi’nin 2006 yılında ABD’nin düzenlediği bir operasyon sonucu ölmesinin ardından örgüt liderliğine Ebu Ömer El BAĞDADİ geçmiştir. Ebu Ömer El BAĞDADİ liderliğe geçtikten sonra 15.10.2006 tarihinde “Irak İslam Devleti’ni (IİD) kurmuştur. Ebu Ömer El Bağdadi’den sonra liderliğe geçen Ebu Bekir El BAĞDADİ halen örgütün liderliğini yapmaktadır. 2013 yılı Nisan ayında Ebu Bekir El BAĞDADİ Irak ve Şam İslam Devleti’ni kurduklarını duyurmuştur. Bu durum karşısında El Kaide terör örgütü lideri Eymen El ZEVAHİRİ anlaşmazlığa düşmüşler; 2014 yılı Şubat ayı içerisinde Eymen El ZEVAHİRİ “IŞİD’in El Kaide’nin bir kolu olmadığını ve onların hiçbir eyleminden sorumlu olmadıklarını” duyurmuş ve bu gelişmeler sonrasında IŞİD bağımsız bir yapı olarak, öncelikle Irak ve Suriye ülkeleri olmak üzere başka ülkelerde adam kaçırma, adam öldürme, bombalı eylem düzenleme ve benzeri terör faaliyetlerini sürdürmeye devam etmiştir.
Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD)’nin amacı dünya üzerindeki Müslüman devletlerin yönetimlerini yıkarak yerine radikal selefi görüşler doğrultusunda bir devlet kurmaktır. Bu amacına yönelik olarak IŞİD’in basın sözcülüğünü yapan Ebu Muhammed El ADNANİ’nin, 2014 yılının Haziran ayının son haftası dünya kamuoyuna yapmış olduğu açıklamada; Ebu Bekir El BAĞDADİ İslam devletinin sözde halifesi olarak ilan edilmiştir.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi El Kaide Yaptırımlar Komitesi tarafından 15.04.2014 tarihinde yayınlanan El Kaide Yaptırımlar Listesi incelendiğinde; “El Kaideyle bağlantılı gruplar” başlığı altında, listeye 18.10.2004 tarihinde “Qaida in Iraq (Irak El Kaidesi)” olarak eklendiği, son olarak 30.05.2013 tarihinde değişiklik yapıldığı örgütün diğer adı kısmında “u)Islamic State in Iraq and the Levant (Irak ve Şam İslam Devleti)” ibaresinin bulunduğu, “El Kaideyle bağlantılı şahıslar” başlığı altında, “İbrahim Awwad İbrahim Alı Al-Badrı Al-Samarraı” ismiyle kayıtlı şahsın bir diğer adının “Abu Bakr Al-Baghdadi” olduğu, “Irak El Kaidesinin” sorumlusu olarak tanımlandığı ve listeye 05.10.2011 tarihinde dahil edildiği anlaşılmıştır.
Bu sebeplerle, Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) isimli terör örgütü, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin (BMGK), 1267 (1999), 1988 (2011) ve 1989 (2011) sayılı kararlarıyla listelenen kişi, kuruluş ve organizasyonların tasarrufunda bulunan malvarlıklarının dondurulmasına ilişkin kararına istinaden, 30.09.2013 tarih ve 2013/5428 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının ekindeki listede “Islamic State in Iraq and the Levant ( Irak ve Şam İslam Devleti)” adı altında belirtilmiş ve 10.10.2013 tarihli 28791 sayılı Resmi Gazete’DE YAYINLANMIŞTIR.
3- ÖRGÜTÜN ÜLKEMİZE YÖNELİK EYLEMLERİ
a- 20.03.2014 tarihinde, Niğde ilimizde Jandarma birimlerinin yol uygulaması yaptığı sırada, IŞİD (Irak Şam İslam Devleti) mensubu olan ve ülkemizde bulunan 3 yabancı şahsın gerçekleştirdikleri saldırıda, 1 Emniyet, 1 Jandarma görevlisi ile 1 sivil olmak üzere 3 vatandaşın şehit edilmesi olayı,
b- 10 Haziran 2014 tarihinde, İskenderun limanından Musul’daki termik santrale mazot götüren 32 Türk vatandaşı tır şoförünün IŞİD tarafından kaçırılması ve şoförlere ait araçlarla taşıdıkları malzemelere el konulması olayı,
c- 11.06.2014 tarihinde, IŞİD (Irak Şam İslam Devleti) mensupları tarafından Türkiye’nin Musul Başkonsolosluğu kuşatılıp, aralarında Başkonsolos Öztürk YILMAZ’ın da bulunduğu 46’sı Türk, 49 konsolosluk çalışanının rehin alınması olayı,
Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) isimli terör örgütü mensuplarınca ülkemize karşı gerçekleştirilmiştir.
Bu kapsamda mahkemece İçişleri Bakanlığına yazılan yazı cevabında da, sanığın üye olduğu Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD)’nin Terörle Mücadele Kanunu kapsamında bir terör örgütü yapılanması olduğu değerlendirilmiştir.
4- SONUÇ
Sanığın örgüte mensubiyeti bakımından;
IŞİD terör örgütü lideri olarak bilinen Ebubekir El Bağdadi için biat olarak adlandırılan yemin törenine katıldığına dair fotoğraf ve video kayıtları, keskin nişancılık eğitimine ilişkin notlar ve silahlı olarak çekilmiş fotoğraflar, El Kaide terör örgütünün Türkiye sorumlusu olan şahsa ait fotoğraflar, keskin nişancı tüfeğiyle öldürülmüş şahıslara ait fotoğraflar, IŞİD terör örgütüne ve yöneticilerine ait birçok doküman, fotoğraf ve malzemenin üzerinde ele geçirildiğine ilişkin tutanak, sanığın askeri kamuflaj elbisesiyle silahlı olarak çekilmiş fotoğrafları, sanıkta ele geçirilen telefon ve hatlarla ilgili olarak yapılan çalışma neticesi IŞİD terör örgütüne ait kamplarla ilgili ve örgüte mensubiyetine ilişkin mesajlaşma içeriklerinin bulunduğuna dair tespit ve tüm dosya kapsamından, örgütün amacı, stratejisi, yapılanması, faaliyetleri ve amaç suçu işlemeye matuf vahamet arzeden eylemleri itibariyle 3713 s. Kanunun 4928 s. Kanunla değişik 1 inci maddesinde tarifini bulan cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, ekonomik düzeni değiştirmek, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini bozmak amacıyla kurulmuş terör örgütü niteliğinde olduğu, örgütün nitelik ve niceliğine ve amaç suça yönelik gerçekleştirilen silahlı eylemlere göre; örgütün silahlı olduğu, amaç suça elverişli eylemlerde bulunduğu anlaşılmış, bu nedenle Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) adlı örgütün silahlı terör örgütü olduğu, sanığın da bu örgütün mensubu olduğu yönündeki mahkeme kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir.
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1 inci maddesinde terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemler olarak tanımlanmış ve bundan hareketle silahlı terör örgütünün de bahse konu eylemleri gerçekleştirerek Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla meydana gelen teşekkül olarak kabul edilmesi yine 5237 sayılı TCK’nın 314 üncü maddesinde yazılı silahlı örgüt suçunun ise TCK’nın Devletin güvenliğine karşı suçlar ve Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar başlıklı dördüncü ve beşinci bölümlerinde yazılı suçları işlemek amacıyla kurulan silahlı örgütleri kapsaması karşısında;
C- KARAR
Sanık hakkında yapılan incelemede;
5237 sayılı TCK’nın 58/9 uncu maddesi bir ceza değil, cezaya bağlı olarak uygulanacak infaz rejimiyle ilgili olup, bu konunun gerek Yargıtay Ceza Genel Kurulunun, gerekse Dairemizin yerleşik uygulamaları karşısında kazanılmış hak oluşturmayacağı da gözetilerek; silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkum olan sanık hakkında anılan maddenin uygulanması konusunda her zaman bir karar verilmesi mümkün görülmüştür.
Sonuç: Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçunun sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık ve müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün onanmasına, sanığın üzerine atılı suçun vasfı ve delil durumu itibariyle tahliye talebinin reddiyle tutukluluk halinin devamına 15.07.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/464 Karar: 2015/700 Tarih: 10.04.2015
-
TCK 314. Madde
-
Silâhlı Örgüt Suçu
Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
1- Delillerin değerlendirilmesi kısmında silahlı terör örgütüne yardım suçunun işlendiği kabul edilmesine karşılık hüküm kısmında silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçunu işlediğinin kabul edilmesi, yine silahlı terör örgütüne yardım suçundan kamu davası açılmasına karşılık gerekçeli karar başlığına suç adı olarak devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçunun da yazılmış olması suretiyle hükümde çelişki oluşturulması,
2- Terör örgütlerinin yurtiçi ve yurtdışındaki kamplarına örgüte katılmak üzere eleman göndermenin, bu örgütlere üye sağlamanın başlıca yollarından biri olduğu, terör örgütlerinin amaç suçun işlenmesi yolunda güven, disiplin ve sıkı irtibata önem veren iş bölümüne dayalı, hiyerarşik düzene sahip yapılar olarak istihbarat, gizlilik, güvenlik ve denetim konularında duyarlı oldukları, işleyiş ve yapılanma itibariyle bu özellikleri gösteren terör örgütlerinin, örgütün “hiyerarşik yapısına” dahil edilmek üzere gönderilen elemanları, irtibat halinde olmadıkları, güvenilir bulmadıkları, denetlemedikleri kaynaklardan kabul etmeyecekleri gibi, gizlilik ve güvenlik kurallarıyla hiyerarşiye uymayan kişilerin bu tür faaliyetlerine de izin vermeyecekleri, terör örgütlerine yeni eleman temin etme, barındırma, gönderme veya ulaşımını sağlama gibi faaliyetlere ilişkin organizasyonun örgütsel yapı dışında değerlendirilemeyeceği ve bu eylemlerin salt yardım düzeyini aşmamış eylemlerden nitelik itibariyle farklılık arz ettiği göz önüne alındığında; sanığın temyiz dışı sanıklar N. Y. ve H. E. ile birlikte M. Ü. ve S. Y. isimli kişilerin terör örgütüne katılmalarını sağladıklarının kabul edildiği somut olayda, sanığın doğrudan TCK’nın 314/2 nci maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesi yerine delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,
3- Fiili işlediği sırada onsekiz yaşından küçük olan sanık hakkında TCK’nın 53/4 üncü maddesi uyarınca, anılan Kanunun 53/1 inci maddesindeki hak yoksunluğuna hükmedilemeyeceğinin gözetilmemesi,
4- Hükümden sonra 06.03.2014 tarih ve 28933 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 s. Kanunun 2 nci maddesiyle 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleriyle Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 12 nci maddesinde yapılan değişiklik karşısında, görev hususunun nazara alınmasında zorunluluk bulunması;
5- Kabul ve uygulamaya göre ise;
Hükümden önce 05.07.2012 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 s. Kanunun 85 inci maddesiyle TCK’nın 220/7 nci maddesinde yapılan değişiklik karşısında sanık hakkında verilen cezada indirim yapılıp yapılmayacağı hususunda olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemiş olması,
Sonuç: Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk ve müdafinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 10.04.2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.
YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/5464 Karar: 2014/12447 Tarih: 22.12.2014
-
TCK 314. Madde
-
Silâhlı Örgüt Suçu
A- USULE İLİŞKİN OLARAK
1- Ceza muhakemesi kurallarının zaman bakımından uygulanmasına ilişkin genel prensip 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun de vurgulandığı gibi, “derhal uygulama” şeklindedir. Bu prensibe göre; usul işlemleri yürürlükteki kurallara göre icra edilir ve uygulanacak kuralın kişilerin lehinde veya aleyhinde sonuç doğurmasının bir önemi yoktur ve usul kurallarındaki değişiklikler geriye yürümez. Ayrıca; önceki kurala uygun olarak yapılan işlemler, sonradan yapılan düzenleme karşısında geçerliliğini yitirmez. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 06.06.1994 tarih, 146- 171 sayılı ve 26.12.2006 tarih, 317-319 sayılı kararlarında da görüleceği üzere, savunma hakkına ilişkin konularda bile Yargıtay Ceza Daireleri derhal uygulama prensibini istikrarlı biçimde sürdürmüştür. Kaldı ki; 6526 sayılı Kanunun 1. maddesiyle 3713 sayılı Kanuna eklenen 4. fıkrası ve CMK’nın 250. ile TMK’nın 10. maddeleri uyarınca görevlendirilmiş mahkemelerce verilip Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında veya Yargıtay Dairelerinde bulunan dosyalara ilişkin temyiz incelemesine devam olunacağı belirtilmiştir.
Bu kurallar ve içtihatlar ışığında, sanıklar müdafiilerinin 6352 sayılı Kanunun 105/6 ve 6526 sayılı Kanunun 19/b. maddeleri dikkate alınarak görev bakımından hükmün bozulması gerektiği yönündeki talepleri yerinde görülmemiş, anılan hükmün Anayasaya aykırılık iddiası Anayasanın 152. maddesi kapsamında ciddi bulunmamıştır.
2- Sanıklar müdafiilerinin İstanbul MİT Bölge Başkanlığının 17.03.2011 tarihli raporunun dosyadan çıkarılmasına ilişkin taleplerinin mahkemece 05.12.2012 tarihli ara kararı ile reddedilmesi, anılan raporun delil olarak hükme esas alınmaması karşısında sonuca etkili görülmemiştir.
B- ESASA İLİŞKİN OLARAK
1- GENEL
Türk hukuku bakımından, bir oluşumun, bir yapılanmanın terör örgütü olup olmadığının belirlenmesi, yapılacak yargılamanın sonucuna göre; mahkemelere aittir. Mahkemeler bu belirlemeyi, Anayasa ve yasalarla ortaya konulan normatif kurallara ve istikrar gösteren yargısal uygulamalara uygun biçimde gerçekleştirirler.
Anayasamızın 14. maddesi ile “temel hak ve hürriyetlerin Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde yorumlanamayacağı,” ve “Anayasa hükümlerinden hiçbirinin, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlanmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamayacağı” ortaya konulmuştur.
Yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 17. maddesinde hakların kötüye kullanılması yasaklanmıştır.
Dairemizin istikrar gösteren uygulamalarında, terör suçları, Anayasanın 14. maddesi kapsamında temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılması olarak kabul edilmekte ve siyasal faaliyet-terörist faaliyet ayrımında, faaliyetin gerçekleştirilmekte olduğu bağlam ile birlikte terör yöntemleriyle ilişkisi, kullanılan yöntem ve takip edilen amacın hukuk ve demokrasi kurallarına uygun olup olmadığı ve bir terör örgütü ile amaç ve yöntem bakımından ya da yapısal ve hiyerarşik bir bağlantısının bulunup bulunmadığı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 17 Temmuz 2001 tarihli “Sadak ve diğerleri” kararı ile ortaya konulan ayrım da nazara alınmaktadır.
Yine Anayasanın birinci kısmında, genel esaslar başlığı altında Devletin şekli, Cumhuriyetin nitelikleri, Devletin bütünlüğü ve Egemenlik yetkisi gibi hususlar bağlamında Devlet düzeninin temel yapısı gösterilmiştir.
Anayasa ile ortaya konulan devletin temel yapısı ve işleyişi ile herkese tanınan temel haklar ve ödevlerin, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti standartlarına uygun olarak yargı denetimi altında gerçekleştirilip hayata geçirilebilmesi gerekir. Bunun için bir yandan temel hak ve hürriyetleri diğer yandan başta Anayasal değerler olmak üzere Anayasal düzeni cebri ve hukuka aykırı girişimlerden korumak için suçlar ve yaptırımlar konulmuştur.
Türk Ceza Hukuku bakımından terörün tanımı ve hangi suçların terör suçu sayılacağı 3713 sayılı Kanunda gösterilmiştir. Kanunun 1. maddesinde gösterilen terör tanımına göre bir eylemin terör eylemi sayılabilmesi için;
a- Eylem, cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerini içermelidir.
b- Eylemle, Anayasada belirtilen,
- Cumhuriyetin niteliklerini,
-Siyasi, hukuki, sosyal, laik ve ekonomik düzenini değiştirmek,
-Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak,
-Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek,
-Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek,
-Temel hak ve hürriyetleri yok etmek,
-Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amaçlanmalıdır.
c- Eylemi gerçekleştiren failler bir örgüte mensup olmalıdır,
d- Eylem suç teşkil etmelidir.
Bu genel terör tanımı dışında, 3713 sayılı Kanunun 3. maddesinde doğrudan terör suçları ve 4. maddesinde de, işlenme bağlamına göre; dolayısıyla terör suçları gösterilmiştir.
Türk Ceza Kanununda düzenlenen suç örgütleri ile terör örgütlerinin amaç ve yöntem bakımından ortaya çıkan farkları, Dairemizin 13.05.2013 tarih ve 2013/1-7264 sayılı kararı ile ortaya konulmuştur. Bu kararda da açıklandığı gibi, Türk Ceza Hukuku bakımından, silahlı terör örgütü Türk Ceza Kanununun 314. maddesinde düzenlenmiştir.
TCK’nın 314. maddesi bakımından, bir oluşumun, bir yapılanmanın silahlı terör örgütü sayılabilmesi için;
a- Hiyerarşik yapıya, sıkı bir disipline, eylemli bir işbirliğine sahip olan ve en az üç kişiden oluşan, yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli bir örgüt mevcut olmalıdır.
b- Bu örgüt, Türk Ceza Kanununun ikinci kitap, dördüncü kısım, dördüncü ve beşinci bölümlerde yer alan suçları “amaç suç” olarak işlemek üzere kurulmuş olmalıdır.
c- Bu örgüt silahlı olmalıdır.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, bir oluşumun, bir yapılanmanın belirtilen hangi amaç suçları işlemek üzere ve ne ölçüde bir silahlanmayla, cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerini amaç suçu işlemek doğrultusunda ne şekilde kullandığı ve disiplin, eylemli işbirliği, hiyerarşik yapı ile elverişlilik unsurlarının nasıl oluştuğu ortaya konulmalıdır.
2- ÖRGÜTÜN YAPISI
Devrimci Karargah adlı örgütün dosya kapsamına göre; 16 Haziran Hareketi, Bedreddini Hareket ve Devrimci Sol isimli terör örgütlerinin birleşiminden oluştuğu anlaşılmaktadır.
16 Haziran Hareketi Örgütü; 1974 yılında H.’in eşi tarafından kurulan Vatan Partisi içerisinde yer alan S. ve arkadaşları, 1978 yılında ideolojik farklılıklar nedeniyle partiden ayrılarak öncelikle “Y…” isimli dergiyi çıkartıp sonra da “P… Y…” isimli örgütü kurmuşlardır. P… Y… isimli örgüt 20.02.1988 tarihinde Paris’te yapılan toplantı ile “15-16 Haziran İşçi Hareketlerinden esinlenerek “15-16 Haziran Hareketi” adını almıştır. Örgüt üyeleri Lübnan-Bekaa vadisinde askeri eğitim gördükten sonra 1987-1990 yılları arasında Türkiye’de çok sayıda yağma, öldürme, yaralama ve bombalama eylemlerini gerçekleştirmiştir. 1990 yılında örgüte yönelik operasyonlarla çok sayıda örgüt üyesi silahlarıyla birlikte yakalanmıştır. 25.01.1990 tarihinde yakalanıp hakkında İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının 1990/119 numaralı iddianamesi ile 765 sayılı TCK’nın 146/1. maddesine aykırılık suçundan dava açılan S.’ın dosyamızdaki örgüt yöneticisi U. ile irtibatlı olduğu ve örgütün yurt dışı bağlantılarını sağladığı anlaşılmıştır. S. hakkında İstanbul 1 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 20.01.1998 tarih, 1990/48 Esas, 1998/12 sayılı Kararı ile 765 sayılı TCK’nın 168/1, 31, 33, 40 ve 3713 sayıl: Kanunun 5. maddeleri uyarınca 22 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş ve bu karar Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 23.09.1998 tarih, 1998/1839 Esas, 1998/2298 sayılı kararı ile “Sanıklar S. ve M. B.’in birlikte kaldıkları evde ele geçen ve dava konusu olaylardan bir kısmında kullanıldığı anlaşılan silahlar ve bombalar gibi maddi deliller ile beyanlar da nazara alınarak gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi bakımından örgütsel konuşmaları içeren tüm kasetlerin çözümleri de yaptırılıp delillerin tümüyle toplanmasından sonra sonucuna göre sanıklar S.,M. B., M. Ali ve S.’ın hukuki durumlarının takdir ve tayini gerekirken eksik inceleme ile hüküm tesisi” denilerek bozulmasına karar verildiği ve bozma sonrasında S.’ın yakalama emrine rağmen yakalanamaması nedeniyle davasının tefrik edildiği anlaşılmıştır. S. K.’nın aynı davada birlikte yargılandığı 16 Haziran Örgütü kurucusu S. hakkında İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 25.03.2008 tarih, 2007/31 Esas, 2008/56 sayılı kararı ile 765 sayılı TCK’nın 146/1, 59/1, 31, 33, 40. maddeleri uyarınca verilen müebbe hapis cezası Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 22.10.2008 tarih, 2008/12676 Esas, 2008/11237 sayılı kararı ile onanmıştır. Böylelikle, 16 Haziran Hareketi örgütünün silahlı terör örgütü olduğu Yargıtay onama kararı ile sabit olmuştur.
Bedreddini Hareket; 05.08.1999 tarihinde SİP’ten (Sosyalist İktidar Partisi) tasfiye edilenlerce SBH (Sosyalist Birlik Hareketi), 2000 yılında da SBH’den gelenlerce “Gerçek Çevresi” kurulmuştur. 2004 yılında “Gerçek Çevresi” “Bedreddini Hareket” adını almıştır.
Örgütün www.devrimcikarargah.com http://www.devrimcikarargah.comisimli sitesinde yayınlanan “Şimdi Devrimci Karargah Ekim 2006” isimli yazı, örgüt yöneticisi O.’ın aynı sitede 28.04.2009 tarihinde yayınlanan 11.10.2006 tarihli görüntülü ses kaydı, O.’ın emniyet güçleri ile silahlı çatışmaya girdiği K… İlçesi, B… E… Sokak No: 5/3 numaralı konutta ele geçirilen S… marka 2111 MB’lik bellek içinden elde edilen “UnallocatedClusters 131 (Bedredini Hareket)” isimli doküman, örgüt yöneticisi U.’ın …@hotmail.com isimli adresinden yaptığı yazışmalar ve sanık R.’ın beyanları ile anılan sanıktan ele geçirilen S… P… marka 640 GB’lik hard disk içindeki dokümanlardan, sanık S. gibi 16 Haziran Hareketinden ayrılan eski kadrolar ile Bedreddini Hareketin, www.devrimcikarargah.com http://www.devrimcikarargah.comisimli sitede Mayıs 2009 tarihinde yayınlanan 9 nolu bildirisine göre “2005 yılının yaz aylarında, Bedrettin Hareketi ve 16 Haziran Hareketi kadrolarının Türkiye devrimci hareketinin dibe vurmuş konumu ve bundan çıkış yolları üzerine yaptıkları ilk tartışmalar, hızla savaşkan bir sosyalizm çizgisini devrimci bir direniş merkezi olan Kürt özgürlük çizgisiyle yoldaşlaştırarak Türkiye sosyalizminde egemenliğini sürdüren oportünizme ve reformizme alternatif devrimci bir yol çizme görevinde birleşik bir örgütsel yapı oluşturma kararına vardı.” şeklindeki açıklama ile birleştikleri anlaşılmıştır.
Devrimci Sol Örgütü (Dev-Sol); Bedri liderliğinde D.’a karşı gerçekleştirilen örgüt içi mücadele sonrasında THKP/C DEV-SOL olarak faaliyetlerine devam ederken 1993 yılı mart ayında Bedri’nin güvenlik güçleri ile girdiği silahlı çatışmada ölü olarak ele geçirilmesini müteakip 1993 - 1994 ve 1995 yıllarında yapılan operasyonlarla örgütün lider kadrosunun cezaevine girmesiyle faaliyetleri zayıflatılmış, örgütün yurt dışında bulunan lider kadrolarından İ. önderliğinde faaliyetlerini sürdürdüğü ve cezaevinden çıkan eski yöneticilerin, www.devrimcikarargah.com http://www.devrimcikarargah.com isimli sitede yayınlanan 3 nolu bildirisine göre “Yoldaşlar, Devrimci Sol, artık bir Devrimci Karargah bileşeni olma karar almıştır. Devrimci Solun bu kararı, dağınıklığı ve eylemsizliği statüko haline getiren Türkiye Devrimci Hareketinin bugününe bir müdahaledir. Devrimci Sol’un bu kararı Türkiye sosyalizminin birleşme ve ayrılık kültürüne bir müdahaledir…” şeklindeki açıklama ile 2008 yılı son aylarında Devrimci Karargah Örgütü ile birleştiği anlaşılmıştır.
3- ÖRGÜTÜN EYLEMLERİ
a) Örgütün silahlı yapılanması içinde bulunan “Şehit Ongan Müfrezesi” tarafından 07.08.2008 tarihinde saat 09.30 sıralarında Karacaahmet Mezarlığından Selimiye Kışlasına doğru 4 kez havan atışı ile gerçekleştirilen saldırıda üç vatandaşın yaralanması,
b) Örgütün silahlı yapılanması içinde bulunan “Şehit Ongan Müfrezesi” tarafından 23.08.2008 tarihinde saat 15.00 sıralarında Karacaahmet Mezarlığı içine zaman ayarlı bomba bırakılması,
c) Örgütün silahlı yapılanması içinde bulunan “Şehit Ongan Müfrezesi” tarafından 01.12.2008 tarihinde saat 14.45 sıralarında İstanbul/Beyoğlu-Sütlüce semtinde bulunan A… Parti İstanbul İl Başkanlığı binasına kurye vasıtası ile gönderilen bombanın patlatılması sonucu bir polis memurunun şehit edilmesi, üç polis memuru ile yedi vatandaşın yaralanması,
d) Örgütün hücre evi olarak kullanılan K… ilçesi, B… E… Sokak No:5/3 numaralı adreste 27.04.2009 tarihinde, emniyet mensupları ile örgüt yöneticilerinden O. arasında saat 05.25’te başlayıp 10.40’a kadar devam eden ve O.’ın ölü olarak ele geçirildiği el bombalarının da kullanıldığı silahlı çatışmada bir emniyet amirinin şehit edilmesi ve bir vatandaşın öldürülmesi ile sekiz polis memuru ve iki vatandaşın yaralanması,
e) Örgütün silahlı yapılanması içinde bulunan “Temmuz Şehitleri Müfrezesi” tarafından 30.07.2011 tarihinde saat 05.09 sıralarında İstanbul/Beyoğlu- Sütlüce semtinde bulunan MÜSİAD binasına bomba bırakılması ve patlatılması,
4- SONUÇ
Eylemler, olay ve arama sonrasında ele geçen silahlar, patlayıcı maddeler ile patlayıcı madde hazırlanmasında kullanılan malzemeler, el yapımı patlayıcı hazırlanmasına yönelik el yazımı notlar, bir kısım sanıklardan ele geçirilen patlayıcı, füze ve silahların teknik ve kullanım özellikleri ile patlayıcı hazırlanmasına ait bilgiler, çok sayıda sahte nüfus cüzdanı, mühür ve kaşeler, örgüt yönetici ve üyelerinin PKK terör örgütünün yurt dışı kamplarında askeri ve siyasi eğitim gördüklerine dair, örgütün www.devrimcikarargah.com http://www.devrimcikarargah.comisimli sitesinde 28.04.2009 tarihinde yayınlanan örgüt yöneticisi O.’ın 11.10.2006 tarihli görüntülü ses kaydı, 10-11 ve 12.04.2013 tarihli video inceleme ve tespit tutanakları, tanık beyan ve teşhisleri, örgüt yöneticisi U.’ın üst aramasında ele geçirilen 2 GB’lik flash bellek içinde bulunan örgütlenme perspektifine dair mektup ve yazılar ile şifreleme sistemine dair tablolar, bir kısım sanıkların örgütün yurt dışı yöneticileri ile yaptıkları telefon görüşmeleri, örgüt yöneticisi U. ve bir kısım sanıkların birlikte kaldıkları evde ele geçirilen İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı, uçaklar ve M… T… isimli şirket çalışanlarına ait bilgiler, örgütün cephe yapılanması içinde bulunan Demokratik Dönüşüm ve Devrimci Cephe Dergilerine ait tespit tutanakları ile www.demokratikdonusum.org http://www.demokratikdonusum.orgve www.devrimcicephe.org http://www.devrimcicephe.orgile www. devrimcikarargah.com isimli sitelerin aynı IP numarası ile yurt dışı üzerinden yayın yaptıklarına dair IP tespit ve irtibat tutanağı ile istinabe evrakı, Sosyalist Demokrasi Partisinin Beyoğlu İl Binasında yapılar aramada bulunan ve örgüt yöneticisi O. adına düzenlenen 03.05.2009 tarihli anma etkinliği sırasında kullanıldığı anlaşılan “biz düşeceğiz fakat bizden sonra mutlaka bu kavga sürecek”, “devrim şehitleri ölümsüzdür” ve “O. Y… ölümsüzdür” yazılı pankartların bulunduğuna dair arama ve tespit tutanakları, iletişimin tespiti ile fiziki takip tutanakları, eylem evrakları, olay tutanakları, otopsi tutanakları, hastane ve Adli Tıp Kurumu raporları, ekspertiz raporları ve tüm dosya kapsamından, örgütün amacı, stratejisi, yapılanması, faaliyetleri ve amaç suçu işlemeye matuf vahamet arzeden eylemleri itibariyle 3713 sayılı Kanunun 4928 sayılı Kanun ile değişik 1. maddesinde tarifini bulan cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, ekonomik düzeni değiştirmek, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini bozmak amacıyla kurulmuş terör örgütü niteliğinde olduğu, ele geçen silahların nitelik ve niceliğine ve amaç suça yönelik gerçekleştirilen silahlı eylemlere göre örgütün silahlı olduğu, amaç suça elverişli eylemlerde bulunduğu anlaşılmış, bu nedenle Devrimci Karargah adlı örgütün silahlı terör örgütü olduğu yönündeki mahkeme kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Ancak; bir kısım sanıkların faaliyetlerinin terör yöntemleriyle ilişkisi, yöntemlerinin hukuk ve demokrasi kurallarına aykırılığı, terör örgütü ile amaç ve yöntem bakımından ya da yapısal ve hiyerarşik bir bağlantısı tespit edilemediğinden, sırf siyasi çalışma kapsamında kalan bu tür faaliyetlerin suç olarak değerlendirilemeyeceği kanaatine varılmıştır.
Silahlı terör örgütüne yardım suçuna gelince;
Öncelikle, terör örgütlerine yardım eylemlerinin Türk Ceza Hukukundaki yerine ilişkin çerçeve ortaya konulmalıdır.
Türk Ceza Hukukunda silahlı terör örgütlerine yardım suçu, aşağıdaki sistematik içinde düzenlenmiştir.
-
01.06.2005 tarihinden itibaren yürürlükte olan TCK’nın 314/3, 220/7, 314/2. maddelerinde düzenlenen silahlı terör örgütüne genel nitelikte yardım suçu,
-
01.06.2005 tarihinden itibaren yürürlükte olan TCK’nın 315. maddesinde düzenlenen silahlı terör örgütüne silah sağlama suçu,
-
18.07.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5532 sayılı Kanun ile yeniden düzenlenen ve 16.02.2013 tarihine kadar yürürlükte kalan 3713 sayılı Kanunun 8. maddesinde yer alan ve 16.02.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6415 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanunun 4. maddesinde düzenlenen terörizmin finansmanı suçu.
Bu çerçeve içerisinde, terör örgütlerine silah sağlamak veya finansman sağlamak suçunun, terör örgütlerine yardım suçunun özel bir düzenleniş şekli olduğu anlaşılmaktadır.
Silahlı terör örgütlerine yardım suçunda yardım fiili, örgütün bizzat kendisi veya mensupları lehine gerçekleştirilebilir. Ceza Genel Kurulunun 31.10.2012 tarih ve 2012/1234 Esas, 2012/1825 sayılı kararında da belirtildiği gibi, yardımın mutlaka örgüte ulaşması, sonuç vermesi gerekmez ve her bir fail, örgütçe verilen veya kendiliğinden üstlenilen görev kapsamında kendi fiilinin gerçekleştirilmesinden sorumlu olacaktır.
Silahlı terör örgütü üyesi olmayıp, örgütün faaliyetlerinde kullanılmak maksadıyla bunların amaçlarını bilerek, bu örgütlere üretmek, satın almak veya ülkeye sokmak suretiyle silah temin eden, nakleden veya depolayanların TCK’nın 315. maddesi; terör örgütlerine veya mensuplarına para veya değeri para ile temsil edilebilen taşınır veya taşınmaz, maddi veya gayri maddi her türlü mal, hak, alacak ile bunları temsil eden her türlü belgeyi sağlayan veya toplayan kişilerin 6415 sayılı Kanunun 4. maddesi; örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmamakla birlikte, örgüte veya örgüt üyelerine bilerek ve isteyerek yukarıda sayılanlar dışında barındırma, nakletme, istihbari bilgi sağlama, örgüt mensuplarının araştırılmasını, yakalanmasını engellemeye yönelik imkan sağlama gibi her türlü yardım TCK’nın 314/3, 220/7. maddeleri yollamasıyla 314/2. maddesi kapsamında kalacaktır.
C- KARAR
1- Sanıklar O. ve O. hakkında yapılan incelemede;
6352 sayılı Kanunun geçici 2. maddesi uyarınca görevine devam eden İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinde kovuşturmanın tutuklu olarak sürdürülmesi, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 3713 sayılı Kanunun 10. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrasının “ğ” bendi uyarınca bu mahkemelerde açılan davalara adli tatilde de bakılabilmesi ve 5271 sayılı CMK’nın 331. maddesi uyarınca kovuşturması tutuklu olarak sürdürülen davalarda yedi günlük temyiz süresinin işlemeye devam edeceğinin anlaşılması karşısında, sanık ve müdafiinin yüzüne karşı 19.07.2013 tarihinde verilen hükmün sanık O. müdafiince 20.08.2013 tarihinde ve kovuşturma sırasında müdafiisi bulunmayan sanık O.’a 07.10.2013 tarihinde tebliğ edilen hükmün, 24.10.2013 tarihinde sanık O. müdafiince temyiz edildiği anlaşıldığından, sanıklar müdafiilerinin yasal süreden sonra olan temyiz istemlerinin CMUK’nın 317. maddesi uyarınca REDDİNE,
2- Sanık F. hakkında Anayasayı ihlal, patlayıcı madde bulundurma, 6136 sayılı Kanuna aykırılık ve resmi belgede sahtecilik, sanık C. hakkında Anayasayı ihlal, kasten öldürme, patlayıcı madde bulundurma, 6136 sayılı Kanuna aykırılık ve resmi belgede sahtecilik, sanık Ö. hakkında Anayasayı ihlal, 6136 sayılı Kanuna aykırılık ve resmi belgede sahtecilik, sanıklar E.,S., M., C., H., T. ve U. hakkında silahlı terör örgütüne yardım, sanık N. hakkında silahlı terör örgütüne üye olma, patlayıcı madde bulundurma ve 6136 sayılı Kanuna aykırılık, sanık U. hakkında silahlı terör örgütü yöneticisi olma, resmi belgede sahtecilik, kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirme, sanıklar C., Z., G., V., U., E., B., B. ve D. hakkında silahlı terör örgütüne üye olma, sanıklar H. ve T. hakkında silahlı terör örgütüne üye olma ve resmi belgede sahtecilik, sanık R. hakkında 6136 sayılı Kanuna aykırılık, sanık N. hakkında silahlı terör örgütüne üye olma ve 6136 sayılı Kanuna aykırılık, sanık V. hakkında silahlı terör örgütüne yardım ve 6136 sayılı Kanuna aykırılık, sanık İ. hakkında silahlı terör örgütüne üye olma, resmi belgede sahtecilik ve 6136 sayılı Kanuna aykırılık suçlarından kurulan mahkumiyet hükümleri ile
Sanık F. hakkında K.’e karşı kasten öldürmeye teşebbüs, sanık C. hakkında 23.08.2008 tarihli patlayıcı madde bulundurma, sanıklar A.,B., M., O., A., B., F., G., K., M., K., S. U., S., Ü., A., O., K., Ö.C., Ö., G., A., E. ve C. hakkında silahlı terör örgütüne üye olma, sanık Ş. hakkında silahlı terör örgütüne yardım, sanıklar M. ve C. hakkında patlayıcı madde bulundurma, 6136 sayılı Kanuna aykırılık, sanık G. hakkında kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirme suçlarından kurulan beraate ilişkin hükmün incelemesinde;
Haklarında doğrudan örgüt üyeliği suçundan dava açılan sanıklar E.,S., M., C., T. ve V.’ın örgüte yardım ettikleri kabul edilerek, dolaylı örgüt üyeliğinden mahkumiyetlerine karar verilmesi ve TCK’nın 314/3, 220/7. maddelerindeki atfın niteliği karşısında suçun hukuki niteliğinin değiştiğinden bahsedilemeyeceğinden, CMK’nın 226. maddesi uyarınca ek savunma hakkı verilmemesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Anayasayı ihlal suçundan sanıklar F.,C. ve Ö. ile örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen kasten öldürme suçundan sanık C. hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası tayin edilmiş olması karşısında, 3713 sayılı Kanunun 5. maddesinin uygulanmaması sonuca etkili görülmemiştir.
Sanık İ.’in işyerinde yapılan aramada 6136 sayılı Kanun kapsamında yasak niteliğine haiz 3 adet tabanca ve 60 adet fişeğin ele geçirilmiş olması karşısında, sanığa atılı eylemin anılan Kanunun 13. maddesinin 1. fıkrasına uygun olduğu halde 3. fıkrasıyla hüküm kurulması, yine örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen bu suçtan mahkumiyetine karar verilen sanık hakkında hükmolunan temel cezanın, 3713 sayılı Kanunun 5/1. maddesiyle arttırılmaması suretiyle eksik ceza tayini aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Sanık C. hakkında kasten öldürme suçundan uygulama yapılırken TCK’nın 82. maddesi 1. fıkras 1. fıkrasının karar yerinde gösterilmemesi ve suçun tasarlayarak işlenmiş olmasına rağmen, “a” bendinin uygulanmaması anılan maddede öngörülen temel ceza dikkate alındığında bu husus sonuca etkili görülmemiştir.
Sanık F. hakkında K.’e karşı işlediği iddia olunan kasten öldürmeye teşebbüs suçunda, patlamanın gerçekleştiği yer, patlama sırasındaki mağdurun konumu ve adı geçenin olay nedeniyle yaralanmamış olması karşısında, suçun unsurlarının oluşmamasından beraat kararı verilmesi yerine, delil yetersizliği nedeniyle beraat kararı verilmesi sonuca etkili görülmemiştir.
07.08.2008 tarihinde saat 09.30 sıralarında Karacaahmet Mezarlığından Selimiye Kışlasına doğru yapılan havan atışı sırasında Üsküdar Belediyesi Ek Hizmet Binasının bahçesinde bulunan Ş.,Y. ile S.’ın yaralanması eylemi nedeniyle sanıklar F., C. ve Ö. hakkında, 01.12.2008 tarihinde saat14.45 sıralarında İstanbul/Beyoğlu-Sütlüce semtinde bulunan A… Parti İstanbul İl Başkanlığı binasına kurye vasıtası ile gönderilen bombanın patlatılması sonucu, İ.’in yaralanması eylemi nedeniyle, sanıklar F. ve C. hakkında kasten öldürmeye teşebbüs suçundan her zaman dava açılıp hüküm kurulması mümkün görülmüştür.
Sanık H.’nin, silahlı terör örgütü üyesi olduğu dosya kapsamına uygun olarak iddia ve kabul edilen N.’in siyasi görüşlerini ve terör örgütleri ile iltisakını çok önceden bildiği ve bir görev ile bağlantılı olmaksızın yüzyüze görüşmelerinin de sürdüğü, irtibat halinde bulunduğu N.’in bir takip durumundan şüphelenip kendisine danışması üzerine, polis takibinde olabileceğine ilişkin değerlendirmesini kendisiyle paylaşıp uyarılarda bulunduğu anlaşılmaktadır. Sanığın N.’le bu aşamaya kadar olan telefon görüşmeleri ve diğer irtibatı terör örgütüne yardım suçunu oluşturmayacağı düşünülebilir ise de; sanığın yapmış olduğu şikayet üzerine başlatılan müfettiş incelemesi kapsamında N. hakkında terör örgütü üyesi olmaktan yapılan hakim kararına dayalı dinleme işlemini öğrenmesi üzerine araştırma ve soruşturmadan kurtulmasını sağlamak amacıyla N.’e bu durumu bildirdiği, N.’in ise, aldığı bu uyarı üzerine takipten kurtulmak için kendisinin kullandığı ve yine kendisi adına kayıtlı olup da örgüt mensubu İ. tarafından kullanılan telefonları görüşmeye kapattığı, bu suretle sanığın hal ve sıfatını bildiği kuşkusuz olan N.’e ve bu kişinin mensubu olduğu silahlı terör örgütüne, sonuç da verecek şekilde yardımda bulunduğuna dair mahkeme kabul ve uygulamasında bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıklar F.,C. ve Ö.’ün üyesi bulundukları silahlı terör örgütünün Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını cebir ve şiddet kullanarak değiştirme amacına yönelik olarak vahamet arz eden olayları gerçekleştirdiği, sanıkların sübutu kabul olunan eylemlerinin amaç suçun işlenmesi doğrultusundaki örgütsel bağlılık ile ülke genelindeki organik bütünlüğüne göre, amacı gerçekleştirme tehlikesi yaratabilecek nitelikte olduğu belirlenip, kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, sanık F.’in patlayıcı madde bulundurma, 6136 sayılı Kanuna aykırılık ve resmi belgede sahtecilik, sanık C.’in kasten öldürme, patlayıcı madde bulundurma, 6136 sayılı Kanuna aykırılık ve resmi belgede sahtecilik, sanık Ö.’ün 6136 sayılı Kanuna aykırılık ve resmi belgede sahtecilik, sanıklar E., S., M., C., H., T. ve U.’un silahlı terör örgütüne yardım, sanık N.’in silahlı terör örgütüne üye olma, patlayıcı madde bulundurma ve 6136 sayılı Kanuna aykırılık, sanık U.’ın silahlı terör örgütü yöneticisi olma, resmi belgede sahtecilik, kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirme, sanıklar C., Z., G., V., U., E., B., B. ve D.’in silahlı terör örgütüne üye olma, sanıklar H. ve T.’ın silahlı terör örgütüne üye olma ve resmi belgede sahtecilik, sanık R.’ın 6136 sayılı Kanuna aykırılık, sanık N.’in silahlı terör örgütüne üye olma ve 6136 sayılı Kanuna aykırılık, sanık V.’ın silahlı terör örgütüne yardım ve 6136 sayılı Kanuna aykırılık, sanık İ.’in silahlı terör örgütüne üye olma, resmi belgede sahtecilik ve 6136 sayılı Kanuna aykırılık suçlarının sübutu kabul edilmiş, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, sanık F. hakkında K.’e karşı kasten öldürmeye teşebbüs, sanık C. hakkında 23.08.2008 tarihli patlayıcı madde bulundurma, sanıklar A., B., M., O., A., B., F., G., K., M., K., S., S., Ü., A., O., K., Ö.C., Ö., G., A., E. ve C.’e yüklenen silahlı terör örgütüne üye olma, sanık Şeyma’ya yüklenen silahlı terör örgütüne yardım, sanıklar M. ve C.’e yüklenen patlayıcı madde bulundurma, 6136 sayılı Kanuna aykırılık, sanık G.’a yüklenen kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirme suçlarının sübuta ermediği kabul edilmiş, incelenen dosya kapsamına göre verilen hükümlerde yukarıdaki eleştiriler dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, Cumhuriyet savcısının, sanık G.’ın, sanıklar Z., H. ve müdafiileri ile, diğer sanıklar müdafiilerinin temyiz dilekçeleri ile duruşmalı inceleme sırasında sanıklar F., C. ve U. müdafiilerinin ileri sürdükleri temyiz itirazlarının reddiyle sanıklar F., C. ve Ö. yönünden kısmen re’sen de temyize tabi olan mahkumiyet ve beraata ilişkin hükümlerin ONANMASINA,
3- Sanık H. hakkında kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirme suçundan kurulan beraat hükmüne yönelik incelemede;
Sanığa ait olduğu iddia edilen 24 adet teyp kasetinde kayıtlı mağdurlar arasındaki telefon konuşmaları nedeniyle, sanık hakkında kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirme suçunu işlediğinden bahisle dava açılmış ise de; kasetlerin içeriği ve mağdur beyanlarına göre belirlenen suç tarihi itibariyle eylemin, 765 sayılı TCK’nın 195/2. maddesinde tanımlanan suçu oluşturacağı, anılan maddede öngörülen cezanın süresi itibariyle sanık lehine olan ve suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK’nın 102/4. maddesinde belirlenen zamanaşımının suç tarihi ile iddianame tarihi arasında gerçekleştiği anlaşıldığından hükmün bu nedenle BOZULMASINA, 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesine istinaden sanık hakkındaki davanın zamanaşımı nedeniyle DÜŞMESİNE,
4- Sanık H. hakkında 6136 sayılı Kanuna aykırılık, sanık C. hakkında mağdurlar C.,C., D., O., F., S., H., G. ve T.’yı kasten öldürmeye teşebbüs suçlarından kurulan mahkumiyet hükümleri ile,
Sanık M. hakkında silahlı terör örgütüne üye olma, patlayıcı madde bulundurma ve 6136 sayılı Kanuna aykırılık suçlarından kurulan beraat hükmüne yönelik temyize gelince;
Sanık C. hakkında kasten öldürmeye teşebbüs suçundan uygulama yapılırken TCK’nın 82. maddesi 1. fıkras 1. fıkrasının karar yerinde gösterilmemesi ve suçun tasarlayarak işlenmiş olmasına rağmen, “a” bendinin uygulanmaması anılan maddede öngörülen temel ceza dikkate alındığında bu husus sonuca etkili görülmemiştir.
Sanık M. müdafiinin temyizinin vekalet ücretine yönelik olduğu belirlenerek inceleme yapılmıştır.
Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık H.’nin 6136 sayılı Kanuna aykırılık, sanık C.’in kasten öldürmeye teşebbüs suçlarının sübutu kabul edilmiş, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, sanık M.’in silahlı terör örgütüne üye olma ve 6136 sayılı Kanuna aykırılık suçlarının sübuta ermediği kabul edilmiş, incelenen dosyaya göre sanıklar hakkında anılan suçlardan verilen mahkumiyet ve beraat hükümlerinde aşağıdaki hususlar dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, Cumhuriyet savcısının, sanık H. ve müdafii ile sanık C. müdafinin temyiz dilekçeleri ile duruşmalı inceleme sırasında sanık C. müdafiinin ileri sürdüğü ve yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;
a) Sanık H. hakkında; Numarasız 8 mm çaplı ses ve gaz fişeği istimal etmek üzere imal edilmişken, 6.35 mm çaplı B… tipi ateşli silah fişeklerini atar hale dönüştürülmüş, R… marka, P 800 model yarı otomatik tabanca ve 116311H-359 seri numaralı 9 mm çaplı, P… (Mauser) tipi yarı otomatik tabanca hakkında, 285 sayılı Olağanüstü Hal Bölge Valiliği İhdası Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Geçici 1. maddesi ve Olağanüstü Hal Bölge Valiliği Tarafından Silah Taşıma ve Bulundurma Ruhsatı Verilmesinde Uygulanacak Esaslar Hakkındaki Yönetmeliğin 5. maddesi gereğince, vesikasız olarak elde bulundurulan tabancalar hakkında 04.05.1988 tarihinde, P 800 model tabanca için Ş.’a meskende bulundurma vesikası, 116311H-359 seri numaralı tabanca için sanık H.’ye silah taşıma vesikası verildiği, 116311H-359 seri numaralı tabanca için verilen taşıma vesikasının ise 18.10.1989 tarihinde meskende bulundurma olarak yenilendiği, bu silahların sanığın Eskişehir Emniyet Müdürlüğü konutunda yapılan aramada bulunmaları üzerine, silahların Olağanüstü Hal Bölgesi ve mücavir iller dışına çıkarılması nedeniyle bulundurma ruhsatlarının 07.10.2010 tarihinde iptal edildiği ve iptale ilişkin tebliğlerin Ş.’a 13.10.2010, sanığa ise 28.04.2011 tarihinde yapıldığı, ruhsat iptali ve tebliğlerinin açıklandığı üzere ele geçirilme tarihinden sonra gerçekleştirilmesi nedeniyle, P 800 model tabanca ve 116311H-359 seri numaralı tabanca yönünden ruhsatsız silah bulundurma suçunun manevi unsuru itibariyle oluşmayacağı; ancak 56-2801767 numaralı, 7.62x39 mm, kalashnikov marka otomatik tüfek için aynı durumun söz konusu olmadığı, vesikasız olarak elde bulundurulan bu silah hakkında 285 sayılı Olağanüstü Hal Bölge Valiliği İhdası Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Geçici 1. maddesi ve Olağanüstü Hal Bölge Valiliği Tarafından Silah Taşıma ve Bulundurma Vesikası Verilmesinde Uygulanacak Esaslar Hakkındaki Yönetmeliğin 5.maddesi gereğince 04.05.1988 tarihinde eşi Ş. adına meskende bulundurma vesikası verildiği ve bu vesikanın silahın olağanüstü hal bölgesi ve mücavir iller dışına çıkarıldığının idarece yerinde tespit edilmesi nedeniyle 02.12.1994 tarihinde iptal edildiği, iptal işlemine dayalı olarak silahın idareye iadesi hususunun 28.12.1994 tarihinde tebliğ edilmiş olmasına rağmen, silahın, anılan yönetmeliğin 11/2. maddesindeki “Olağanüstü Hal Bölgesi ve mücavir iller dışına taşımak üzere çıkarılamayacağı ve bu madde hükümlerine aykırı hareket edenlerin silahı Emniyet Genel Müdürlüğü veya Jandarma Genel Komutanlığına iade etmeleri gerektiğine” ilişkin amir hükme rağmen iade edilmediği ve tebligattan yaklaşık 16 yıl sonra 28.09.2010 tarihinde Eskişehir Emniyet Müdürlüğü konutunda yapılan aramada ele geçirildiği, eşi olan ve bu suçtan beraat eden Ş.’ın silahın sanığa ait olduğunu beyan etmesi karşısında, anılan silahı vesikasının iptaline rağmen ruhsatsız şekilde bulunduran, kaldı ki, niteliği itibariyle ruhsata bağlanması ve yasadan kaynaklanan yetki ile taşınması ve bulundurulması da mümkün olmayan kalashnikov tüfek nedeniyle sanığın sorumlu tutulmasında bir isabetsizlik görülmemiştir. Ancak yukarıda açıklanan nedenlerle sadece kalashnikov tüfek nedeniyle sorumlu tutulması gerekirken, iki adet tabanca da esas alınarak ve fikri içtima hükümleri de uygulanmak suretiyle teşdiden ceza tayin edilmesi,
Yine adli emanetin 2010/941 sırasında kayıtlı olup, Diyarbakır Valiliği’nin 04.11.2010 tarihli yazısı uyarınca sanık H.’nin görev silahı olan 2791 seri nolu 14’lü B… marka silaha ait ve suç unsuru oluşturmayan iki adet farklı boylarda boş şarjör, 69 adet MKE yapımı 9 mm çaplı mermilerin sanığa iadesi yerine TCK’nın 54. maddesi gereğince müsaderesine karar verilmesi,
b) Sanık C. hakkında, mağdurlar C.,C., D., O., F., S., H., G. ve T.’yı bomba patlatmak suretiyle kasten öldürmeye teşebbüs suçundan uygulama yapılırken, terör amacıyla kasten öldürme suçunun, suçun yalın şekline göre nitelikli hal olduğu dikkate alınarak TCK’nın 61/4. maddesi uyarınca, hükmedilen temel cezanın önce 3713 sayılı Kanunun 5. maddesi uyarınca arttırılması, sonra da TCK’nın 61/5. maddesi uyarınca teşebbüs nedeniyle indirilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde uygulama yapılmak suretiyle fazla ceza tayini,
c) Sanık M.’in kendisini vekil ile temsil ettirip yüklenen suçlardan beraat etmesi nedeniyle, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13. maddesinin 5. fıkras 5. fıkrası uyarınca, sanık yararına Hazine aleyhine maktu vekalet ücreti tayin edilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Kanuna aykırı olup, hükümlerin bu nedenlerle BOZULMASINA, bu hususların yeniden yargılama yapılmaksızın 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan,
Sanık H. yönünden; Hükmün 28-d) bölümündeki 1. 2. 3. bendlerinin hükümden çıkarılması, 1. bendi yerine “Sanık H.’nin 56-2801767 numaralı, 7.62x39 mm, çap ve tipinde kalashnikov marka, vahim nitelikte otomatik tüfeği bulundurduğu sabit olduğundan, eylemine uyan 6136 sayılı Kanunun 13/2. maddesi uyarınca, temel cezanın alt sınırdan tayin edilerek 5 yıl hapis ve 500 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına” 2. bendi yerine “TCK’nın 62. maddesi uyarınca 1/6 oranında indirim yapılarak 4 yıl 2 ay hapis ve 416 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına” 3. bendi yerine “Sanığa verilen 416 gün adli para cezasının TCK’nın 52/2. maddesi gereğince 20 TL’den hesaplanarak 8320 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına” ibarelerinin eklenmesi ile hükmün müsadereye ilişkin kısmındaki adli emanetin 2010/941 sırasında kayıtlı, sanık H.’ye ait olduğu belirtilen emanetin 2. sırasındaki “2 adet farklı boylarda boş şarjör, 69 adet MKE yapımı 9 mm çaplı mermi” ibareleri çıkarılarak yerine “Sanığın görev silahı olan 2791 seri nolu 9 mm çapında B… marka silaha ait olan ve suç unsuru oluşturmayan 2 adet farklı boylarda boş şarjör ile 69 adet M… yapımı 9 mm çaplı mermilerin sanığa iadesine” ibarelerinin eklenmesi,
Sanık C. yönünden; Hükmün 9 nolu bölümündeki D-c, d, e, f, h, ı, i, j, k. fıkralarının 2. ve 3. bentlerinin hükümden çıkarılması, 2. bentleri yerine “3713 sayılı Kanunun 5. maddesi uyarınca cezanın 1/2 oranında artırılması gerekiyor ise de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının arttırılması mümkün olmadığından bu maddenin uygulanmasına yer olmadığına,” 3. bentleri yerine “Suç teşebbüs aşamasında kaldığından cezadan TCK’nın 35/2. maddesi gereğince indirim yapılarak sanığın takdiren 14 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına” ibarelerinin eklenmesi,
Sanık M. yönünden; 4 numaralı hükmün sonuna “karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre 2.640 TL vekalet ücretinin Hazineden alınarak sanık M.’e verilmesine” ibarelerinin eklenmesi suretiyle diğer yönleri usul ve yasaya uygun olan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
5- Sanık O. hakkında Anayasayı ihlal, sanık F. hakkında mala zarar verme ve yağma, sanık C. hakkında mala zarar verme ve K.’e karşı kasten öldürmeye teşebbüs, sanık Ö. hakkında mala zarar verme, sanıklar M.,N., O. B., S., Ö., G., R., E., S. S., Y. ve S. B. hakkında silahlı terör örgütüne üye olma, sanıklar A., M., S.G., C., O. ve M. hakkında silahlı terör örgütüne yardım, sanıklar C. ve Z. hakkında kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirme, sanıklar T. ve U. hakkında 2911 sayılı Kanuna aykırılık, sanık H. hakkında yargı görevi yapanı etkilemeye teşebbüs ve gizliliğin ihlali suçlarından kurulan mahkumiyet hükümleri ile,
Sanık F. hakkında 01.12.2008 tarihli eylem nedeniyle kasten öldürme, mağdurlar C.,C., D., O., F., S., H., G. ve T.’yı kasten öldürmeye teşebbüs, patlayıcı madde bulundurma ve mala zarar verme, sanık Ö. hakkında patlayıcı madde bulundurma suçlarından kurulan beraat hükmüne yönelik temyize gelince;
a) Sanık O. hakkında Anayasayı ihlal suçundan kurulan hükme yönelik re’sen yapılan incelemede;
Silahlı terör örgütünün üyesi olduğu dosya kapsamına uygun şekilde kabul edilen sanığın 30.07.2011 günü saat 05.09 da İstanbul/Beyoğlu-Sütlüce semtinde bulunan MÜSİAD binasının yan duvarına bomba bırakmak ve patlatmak şeklinde gerçekleştirdiği olayda, bombanın bırakıldığı yer, tesir gücü, patlamanın gerçekleştiği zaman ile netice de nazara alındığında; eyleminin TCK’nın 309/1. maddesinde düzenlenen Anayasayı ihlale teşebbüs suçunu oluşturmaya elverişli, vahamet arz eder nitelikte olmadığı, sanığın silahlı terör örgütüne üye olma suçundan TCK’nın 314/2. maddesi uyarınca cezalandırılması, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araç, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı, kasta dayalı kusurunun yoğunluğu ile güttüğü amaç da dikkate alınarak, temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,
b) Sanıklar F.,C. ve Ö. hakkında mala zarar verme suçundan kurulan hükme yönelik incelemede;
Hukuki anlamda tek bir fiil sayılan, 07.08.2008 tarihinde gerçekleştirdikleri havan atışıyla kasten öldürmeye teşebbüs ve mala zarar verme suçlarının oluşmasına neden olan sanıklar F.,C. ve Ö. ile 01.12.2008 tarihinde bomba patlatmak suretiyle kasten öldürme, kasten öldürmeye teşebbüs ve mala zarar verme suçlarının oluşmasına neden olan sanık C.’in, TCK’nın 44. maddesi hükmü karşısında işledikleri bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına neden oldukları anlaşıldığından, farklı nev’iden fikri içtima hükümleri gereğince sadece daha ağır cezayı gerektiren kasten öldürme ve kasten öldürmeye teşebbüs suçlarından cezalandırılmaları ile yetinilmesi gerektiği gözetilmeden ayrıca mala zarar verme suçlarından da cezalandırılmalarına karar verilmesi,
c) Sanık F. hakkında yağma suçundan kurulan hükme yönelik incelemede;
Sanığın üst aramasında ele geçirilen 2 GB’lik flaşlı bellek içinde bulunan mağdur E.’ın işyerleri ve ikametine ait fotoğraflar, 04.03.2009 tarihli fiziki takip tutanağı, mağdurun aşama ifadeleri ile teşhisi ve tüm dosya kapsamına göre, silahlı terör örgütü yöneticisi olan O. ile birlikte mağdura ait iş yerine gidip mağdurdan para isteme olayı sabit ise de; paranın teslimi için mağdurun tehdit edildiği veya mağdura karşı cebir kullanıldığına dair sanığın yağma suçundan cezalandırılmasına yeterli her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilmeden yüklenen suçtan beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi,
Kabul ve uygulamaya göre de,
Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen bu suçtan mahkumiyetine karar verilen sanık hakkında hükmolunan temel cezanın, 3713 sayılı Kanunun 5/1. maddesi uyarınca arttırılması gerektiğinin gözetilmemesi,
d) Sanık F. hakkında 01.12.2008 tarihli eylem nedeniyle kasten öldürme, mağdurlar C.,C., D., O., F., S., Haşan, G. ve T.’yı kasten öldürmeye teşebbüs, patlayıcı madde bulundurma ve mala zarar verme suçlarından kurulan hükme yönelik incelemede;
Sanığın üst aramasında ele geçirilen 1 GB’lik flash bellek içinde bulunan A… Parti İstanbul İl Başkanlığı binasına ait kroki ile İl Başkanının kişisel bilgileri ve katılmış olduğu programlara ait yazı, ev aramasında bulunan ve bomba yapımında kullanılan 17 kilo 520 gram patlayıcı madde, 19 adet elektrikli infilak kapsülü, 470 cm uzunluğunda infilaklı fitil, dijital saatler, telsizler, elektronik uzaktan kumanda ve düzeneği, açma kapama anahtarları, internet ortamından alınmış İstanbul il haritası, sanığın PKK terör örgütünün yurt dışı kamplarında daha çok teknik ve bomba yapımı hususunda eğitim gördüğüne dair tanık beyanı, sanıklar C. ve O. ile birlikte yazılı olarak mahkemeye vermiş oldukları savunma ve aynı sanıkların esas hakkındaki savunmaları, mağdur E.’ın bu olaya ilişkin beyanları, örgütün www.devrimcikarargah.com http://www.devrimcikarargah.com isimli sitesinde yayınlanan 1 ve 2 nolu bildirileri ve tüm dosya kapsamına göre, 01.12.2008 tarihinde saat 14.45 sıralarında İstanbul/Beyoğlu-Sütlüce semtinde bulunan A… Parti İstanbul İl Başkanlığı binasına kurye vasıtası ile gönderilen 02.12.2008 tarih, KİM-2008/12045 ekpertiz raporu ve 29.12.2008 tarihli bomba inceleme raporunda belirtildiği üzere, “potasyum nitrat ve dumansız barut” içerikli patlayıcı madde kullanılarak hazırlanan, canlılar üzerinde tahrip edici özelliğe sahip el yapımı parça ve basınç etkili, uzaktan kumandalı bombayı gönderen sanık C.’in eylemine bombayı bu eylemde kullanılacağını bilerek imal etmek suretiyle doğrudan iştirak ettiği anlaşılan sanığın, sübuta eren ve unsurları itibariyle oluşan yüklenen suçlardan mahkumiyeti yerine yazılı gerekçe ile beraatine karar verilmesi,
e) Sanık C. hakkında K.’e karşı kasten öldürmeye teşebbüs suçundan kurulan hükme yönelik incelemede;
01.12.2008 tarihinde saat 14.45 sıralarında İstanbul/Beyoğlu-Sütlüce semtinde bulunan A… Parti İstanbul İl Başkanlığı binasına kurye vasıtası ile gönderilen bombanın patlatılması olayında, bina dışında bulunan mağdurun patlama sonrasında ikinci bir patlamanın olabileceğini düşünüp uzaklaşmak istediği sırada dengesini kaybedip yere düşmesi, Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile Adli Tıp Kurumu raporlarına göre olay nedeniyle yaralanmadığının tespit edilmesi karşısında, patlamanın gerçekleştiği yer ile mağdur K.’in bulunduğu yer ve konumu da nazara alındığında, adı geçen mağdur yönünden öldürmeye teşebbüs suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, sanığın yüklenen suçtan beraatı yerine mahkumiyetine karar verilmesi,
f) Sanık Ö. hakkında patlayıcı madde bulundurma suçundan kurulan hükme yönelik incelemede;
23.08.2008 tarihinde saat 15.00 sıralarında Karacaahmet Mezarlığı 1 nolu ada içine bırakılan zaman ayarlı bombanın bomba imha görevlilerince imha edilmesinden sonra, olay yerinden elde edilip delil numarası 6 olan ve üzerinde koli bantları yapışık “MadeInSyrıa” ibareli tişörtün yaka kısmı üzerinden izole edilen DNA genotipleri ile sanığa ait genotip özelliklerinin uyumlu olduğunun07.05.2009 tarih, BİY.2009/1896-1902-1908-1914-1920-1944-1986 uzmanlık numaralı ekspertiz raporuna göre tespit edilmiş olması ve tüm dosya kapsamı karşısında, sanığın sübuta eren ve unsurları itibariyle oluşan yüklenen suçtan mahkumiyeti yerine yazılı gerekçe ile beraatına karar verilmesi,
g) Sanıklar A.,C. ve O. hakkında silahlı terör örgütüne yardım suçundan kurulan hükme yönelik incelemede;
Sanıkların kaçamaklı ikrarlarını içerir savunmaları, şüpheli sıfatıyla dinlenen Ş.’in ifadesi, yurt dışı döviz havale bilgileri, para çekme dekontları, iletişimin tespiti tutanakları ve fiziki takip tutanakları ile tüm dosya kapsamına göre, sanık A.’ın örgüt üyesi olduğunu bildiği Ö.’e değişik tarihlerde üç kez para verme şeklinde sübuta eren eyleminin terörizmin finansmanı suçunu, sanık C.’in örgüt tarafından hesabına yurt dışından 16.10.2008 tarihinde gönderilen 1.990 EURO, 05.01.2009 tarihinde gönderilen 1.000 EURO ve 24.03.2009 tarihinde gönderilen 600 EURO’yu hesabından çekip örgüt yöneticisi O.’a vermesi, yine sanık O.’un örgüt faaliyetlerinde kullanılmak üzere yurt dışında kendisine verilen dizüstü bilgisayar ve fotoğraf makinasını Türkiye’ye getirerek örgüt üyesi olan O.’a vermesi ve örgüt tarafından hesabına yurt dışından 03.02.2011 tarihinde gönderilen 706.07 EURO, ayrıca 2011 yılının Mart ayında gönderilen 1000 EURO’yu hesabından çekip örgüt üyeleri olan O. ve B.’a vermesi şeklinde sübuta eren eylemlerinin terörizmin finansmanına iştirak suçunu oluşturacağı gözetilerek, 5237 sayılı TCK’nın 7/2, 5252 sayılı Kanunun 9/3. maddeleri uyarınca, suç tarihinde yürürlükte bulunan 3713 sayılı Kanunun 8/1. ve hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 6415 sayılı Kanunun 4. maddelerinin ayrı ayrı uygulanması ve her iki Kanuna göre hükmedilecek cezalar belirlendikten sonra lehe Kanunun tespiti ile uygulanması gerektiği gözetilmeden hukuki değerlendirmede yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,
h) Sanıklar O. B. ve S. hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan hükme yönelik incelemede;
Şüpheli sıfatıyla müdafisiz olarak 04.11.2009 tarihinde fotoğraf teşhisinde bulunup 05.11.2009 tarihinde de kolluk ifadesi alınan M., adı geçen sanıklar aleyhine beyanda bulunması karşısında, tanık olarak duruşmaya çağrılıp dinlenmesi ve askeri eğitim almak amacıyla kırsalda bulundukları iddia olunan sanıkların varsa 2005 yılı Kasım ayı ve sonrasına ait cep telefonlarının sinyal verdiği baz istasyonu bilgilerinin ilgili kurumlardan getirtilip incelenerek, tüm deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının takdir ve tayini gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
ı) Sanık M. hakkında silahlı terör örgütüne yardım suçundan kurulan hükme yönelik incelemede;
Sanığa ait konutta yapılan aramada bulunarak el konulan hard disk ve flash bellekler ile el yazmalı dokümanlarda bulunan örgüte ve örgüt üyelerine ait bilgiler, telefonla örgüt üyeleri B. ve E. ile kod adlarını kullanmak suretiyle yapmış olduğu görüşmeler, cezaevindeki örgüt üyeleri ile kurduğu irtibat ve tüm dosya kapsamına göre, silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil üyesi olduğu anlaşılan sanığın, doğrudan TCK’nın 314/2. maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesi yerine delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,
j) Sanıklar M.,N., Ö., G., R., E., Sultan, Y. ve S. B. hakkında silahlı terör örgütüne üye olma, sanıklar M. ve S.G. hakkında silahlı terör örgütüne yardım, sanıklar C. ve Z. hakkında kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirme suçlarından kurulan hükümlere yönelik incelemede;
Sanıklar M.,N., Ö., G., R., E., S. S., Y. ve S. B.’nın üzerlerine atılı silahlı terör örgütüne üye olma, sanıklar C. ve Z.’in üzerlerine atılı kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele geçirme suçlarını işlediklerine dair, sanıklar M. ve S.G.’ın örgüt mensubu Ö.’ü, örgüt mensubu olduğunu bilerek ve isteyerek evlerinde barındırdıklarına dair, adı geçen tüm sanıkların savunmalarının aksine, mahkumiyetlerine yeterli, her türlü kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği, mevcut şüphenin de sanıklar lehine değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden beraatleri yerine yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi,
k) Sanıklar T. ve U. hakkında 2911 sayılı Kanuna aykırılık, sanık H. hakkında yargı görevi yapanı etkilemeye teşebbüs ve gizliliğin ihlali suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyize gelince;
Kanun koyucunun “sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleri” ifadesiyle, 6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesinin uygulanma kapsamı bakımından; düşünce ve kanaatin içeriğinden çok açıklama yöntemini dikkate aldığı, cezanın tür ve miktarı itibariyle bir sınırlama yanında suçların tek tek sayılması yerine, düşünce ve kanaat açıklama yöntemleri bağlamında işlenebilecek suçların işlenme biçimleri itibariyle bir düzenleme yapmayı amaçladığı anlaşılmaktadır.
Kanun koyucunun yukarıdaki amacı gerçekleştirmeye çalışırken daha genel ve imkanlara işaret eden “ifade biçimleri” yerine “yöntem” ifadesini tercih etmesi üzerinde durulmalıdır.
Bir amaca ulaşmak için izlenen yol, usul ve metot gibi anlamlara gelen “yöntem” ifadesi, Kanunun geçici 1. maddesi çerçevesinde ele alındığında, korunmak istenenin; her türlü düşünce ve kanaat açıklama biçimi olmadığı, aksine; bir eylemin bu kapsamda kalabilmesi için meşru olan ve düşünce ve kanaat açıklaması bağlamında mutad olan bir yöntemle işlenmiş olması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Buradan hareketle, eylemin işleniş yönteminin bizzat ayrı bir suç oluşturduğu veya düşünce ve kanaati açıklamak bakımından mutad kabul edilemeyecek olması halinde geçici 1. madde hükmü uygulanamayacaktır. 6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesinde ifadesini bulan ve başkaca yazım biçimleri arasından tercih edilen “düşünce ve kanaat açıklama yöntemleri” ibaresi bu ilkeler ve Kanunun genel gerekçesi çerçevesinde değerlendirilmiş, örgütlenme özgürlüğü bağlamında ele alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma özgürlüğü kollektif niteliği, ifade özgürlüğü ile yakın ilişkisi ve Avrupa insan Hakları Mahkemesince değerlendiriliş biçimi (29.06.2006 tarihli Öllinger - Avusturya, 26.07.2007 tarihli Barankevich - Rusya kararları gibi) nazara alınmıştır. Buna göre, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11.07.2014 tarih, 2013/386 Esas, 2014/353 sayılı kararına uygun olarak; sanıklar T. ve U.’ın 2911 sayılı Kanunun 33/1. maddesine uygun olduğu kabul edilen eylemlerinin mutad ve meşru bir “düşünce ve kanaat açıklama yöntemi” olduğu değerlendirildiğinden, sanıklar T. ve U.’a yüklenen düşünce ve kanaat açıklama yöntemiyle işlenen 2911 sayılı Kanuna aykırılık suçunun, sanık H.’ye yüklenen yayın yoluyla işlenen yargı görevi yapanı etkilemeye teşebbüs ve gizliliğin ihlali suçlarının tarihleri ve işlenme yöntemleri ile temel şekli itibariyle gerektirdiği cezanın süresine göre, hükümden önce 05.07.2012 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesi kapsamında kaldığı ve bu nedenle sanıklar hakkında açılan davalara ilişkin olarak kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Sonuç: Kanuna aykırı, Cumhuriyet savcısının, sanıklar Z.,H. ve müdafileri ile, diğer sanıklar müdafiilerinin temyiz dilekçeleri ve duruşmalı inceleme sırasında sanık C. müdafiiinin ileri sürdüğü temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, sanık O. yönünden CMUK’nın 326/son maddesi gereğince hükmedilen cezanın süresi bakımından kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, 22.12.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/8581 Karar: 2014/3211 Tarih: 17.03.2014
-
TCK 314. Madde
-
Silâhlı Örgüt Suçu
Sanığın eşi G. A. (E.)’ın beyanları, 05.03.2008 tarihli arama sırasında ele geçirilen örgüt yayınları, örgütsel propaganda içeren rozetler, stikırlar ve örgütsel dökümanlar, 09.05.2008 tarihli ekspertiz raporu, kısmi ikrar içerir sanık savunması, sanığın örgütsel geçmişi ile tüm dosya kapsamından, sanığın örgütün hiyerarşik yapısı içinde yer alıp eylem ve faaliyetleri itibariyle silahlı terör örgütünün üyesi olup TCK’nın 314/2. maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek mahkumiyetine yeterli delil bulunmadığından bahisle beraatine karar verilmesi,
Sonuç: Kanuna aykırı, Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 17.03.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.
YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/9604 Karar: 2013/14412 Tarih: 27.11.2013
-
TCK 314. Madde
-
Silâhlı Örgüt Suçu
Sanıklar müdafiinin ise hükmolunan cezaların süreleri itibariyle şartlarının oluşmaması nedeniyle duruşmalı inceleme istemlerinin, 1412 sayılı CMUK’nın 318. maddesi uyarınca REDDİNE,
Sanıklar S. D. ve S. B. yönünden duruşmalı, diğer sanıklar yönünden duruşmasız olarak yapılan inceleme sonunda gereği düşünüldü:
Karar: 1- Sanıklar… hakkında 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçlarından kurulan hükme yönelik olarak yapılan incelemede;
Sanık… hakkında 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan kurulan hükümde hapis cezasının seçenek tedbirlere çevrilmesine yer olmadığına karar verilirken, suç tarihi itibariyle 5237 sayılı TCK’nın 50. maddesi yerine 647 sayılı Kanunun 4. maddesinin tartışılması, anılan Kanun uygulanmadığından ve bu husus sonuca etkili görülmediğinden bozma nedeni sayılmamıştır.
Avrupa kamu düzeninin temel bir özelliği olan Demokrasi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesince tasarlanan ve sözleşmeyle bağdaşabilen yegane politik modeldir. Siyasi partiler ise, Anayasamızın 68/2. maddesinde de vurgulandığı gibi, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır.
Siyasi partiye üye olma ve bir siyasi partinin çatısı altında siyasi faaliyetlerde bulunma örgütlenme özgürlüğü kapsamında iken, özgürlüğün topluca kullanımı bağlamında ifade özgürlüğü ile de ilişkilidir.
Modern demokrasilerde özgürlüklerle doğrudan ilişkili olan ve yüksek bir meşruiyete sahip bulunan siyasi partilere üye olma ve siyasi faaliyette bulunma özgürlüğünün, diğer başka özgürlükler gibi; terör örgütlerince kötüye kullanılmak istenebileceği açıktır. Nitekim bir siyasi faaliyetteki asıl hedef ve amaçların açıklanan hedef ve amaçlardan daha başka olabileceği, asıl hedef ve amaçların gizlenebileceği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ‘Yazar ve diğerleri’ kararında da vurgulanmıştır.
Anayasamızın 68. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 11. maddesi ile tanınan siyasi partilere üye olma ve siyasi faaliyette bulunma özgürlüğünün kötüye kullanımı, yine Anayasamızın 14/2 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 17. maddeleri uyarınca yasaklanmıştır.
Bir faaliyetin siyasi faaliyet-örgütlenme özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilmesi ve Anayasa ile Sözleşmenin korumasından yararlanabilmesi için gerçekleştirilmekte olduğu bağlam ile birlikte cebir ve şiddet ile ilişkisi, kullanılan yöntem ve takip edilen amacın hukuk ve demokrasi kurallarına uygun olup olmadığı ve bir terör örgütü ile amaç veya yöntem bakımından ya da yapısal bir bağlantısının bulunup bulunmadığına bakılmalı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 17 Temmuz 2001 tarihli ‘Sadak ve diğerleri’ kararında yaptığı ayrım da dikkate alınmalıdır.
Dairemizin 28.12.2011 tarih 2011/10371-30790 sayılı kararında; ‘PKK/KONGRA-GEL terör örgütünü bir devlet sistemi gibi yapılandırmayı hedefleyip birimlerini ve üyelerini sistematik bir yapıya kavuşturmayı amaçlayan örgütün yasama meclisi KONGRA-GEL tarafından kabul edilip sistemin anayasası olarak nitelendirilen KCK (Koma Civaken Kürdistan) sözleşmesinde, KCK ile PKK’nın ideolojik, ahlaki, felsefi ve örgütsel bağlantısının açıkça vurgulandığı ve KCK yapılanması bakımından PKK’nın amaç ve stratejisinin benimsendiği’ belirtildikten sonra, KCK’nın PKK ile organik bağlantısı, açıklanan amaç ve stratejisi, hiyerarşik yapısı, üye sayısı, sahip olduğu silahlı ve zorlayıcı gücü itibariyle Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden cebren ayırmaya yönelik amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli silahlı terör örgütü niteliğinde bulunduğu sonucuna varılmıştır.
Bir kısmı bir siyasi partiye üye de olan sanıkların, siyasi faaliyet görünümü altında gerçekleştirdikleri eylemleri bu ilkeler çerçevesinde ve iletişimin tespiti, teknik ve fiziki takip tutanakları, sanık R. Y.’ın ev ve otomobil aramasında ele geçirilen Gaziantep KCK yapılanmasına ilişkin şema ve tüm dosya kapsamına göre değerlendirildiğinde salt siyasi faaliyet kapsamında görülemeyeceği anlaşıldığından eylemlerin bir bütün halinde silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil üyesi olma suçunu oluşturacağına ilişkin kabulde bir isabetsizlik görülmemiş ve sanıklar müdafilerinin bir siyasi partinin yetkilileri olarak yürütülen siyasi faaliyetlerin suç sayılarak cezalandırılamayacağına ilişkin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıkların suçlarının sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasıfları tayin edilmiş, cezaları azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanıklar müdafilerinin temyiz dilekçeleri ile duruşmalı inceleme sırasında sanık S. B. müdafiinin ileri sürdüğü yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA,
2- Sanıklar… hakkında kurulan hükme yönelik temyizlerin incelemesinde;
Sanıkların terör örgütü PKK-KCK/TM’nin Gaziantep yapılanmasında yer aldıklarına dair mahkumiyetlerine yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği gözetilmeden yüklenen suçtan beraatleri yerine, mahkumiyetlerine karar verilmesi,
3- Sanıklar… hakkında silahlı terör örgütüne üye olma ve sanık… hakkında 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçlarından kurulan hükme yönelik yapılan temyiz incelemesinde;
Başka dosya sanığı H. Ü.’in ev aramasında ele geçen ve Gaziantep PKK-KCK/TM yapılanmasına ilişkin listenin bulunduğu flash diske, savunmalarda ileri sürüldüğü gibi kolluk görevlilerince ele geçirildikten sonra bir müdahalede bulunulup bulunulmadığının belirlenebilmesi bakımından TÜBİTAK gibi uzman kuruluşlardan rapor aldırılıp sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
4- Sanık Y. A. hakkında kurulan hükmün temyiz incelemesinde;
Sanığın, kendi evinde PKK-KCK/TM üyesi olan bir kısım sanıkların toplantı yapmalarına izin vermekten ibaret eyleminin silahlı terör örgütüne yardım etme suçunu oluşturacağı, hukuki durumunun TCK’nın 314/3, 220/7. maddeleri yollamasıyla 314/2. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden değerlendirmede yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,
5- Sanık… hakkında kurulan hükme gelince;
Sanık hakkında Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesinde örgüt üyeliği suçundan açılan davanın 16.06.2011 tarih ve 2010/289 Esas, 2011/153 sayılı Karar ile örgüt propagandası suçundan mahkumiyet ile sonuçlandığı, Dairemizce yapılan temyiz incelemesi sonucunda hükmün, yüklenen eylemin silahlı örgüte üye olma suçunu oluşturacağı sonucuna varılarak bozulduğu ve anılan dosyanın suç tarihinin, incelemeye konu dosyanın suç tarihini de temadi sebebi ile kapsadığı anlaşılmakla, aynı eylem nedeniyle mükerrer davanın görülemeyecek olması ve delillerin bir bütün halinde değerlendirilmesinin sağlanması bakımından, söz konusu davanın derdest olması halinde birleştirme yoluna gidilmesi kesinleşmiş bir hükümle sonuçlandırılmış olması halinde ise, dosyanın onaylı örneğinin Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde getirtilip incelenmesi ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdiri ve tayini gerekirken, eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
Sonuç: Kanuna aykırı olup, Cumhuriyet savcısı ile sanıklar müdafilerinin temyiz dilekçeleri ile duruşmalı inceleme sırasında sanık S. D. müdafiinin ileri sürdüğü temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 27.11.2013 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.
YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas: 2009/22491 Karar: 2012/1684 Tarih: 09.02.2012
-
TCK 314. Madde
-
Silâhlı Örgüt Suçu
Sanık Halime hakkında kurulan hükme yönelik temyizin incelemesinde,
Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçunun sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA,
Sanık Salih hakkında kurulan hükme yönelik temyize gelince;
Hükmedilen cezanın süresine göre şartları bulunmadığından, sanık Salih müdafiinin duruşmalı inceleme talebinin 1412 sayılı CMUK’nın 318. maddesi gereğince REDDİNE,
Sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,
ancak;
Terör örgütlerinin yurtiçi ve yurtdışındaki kamplarına örgüte katılmak üzere eleman göndermenin, bu örgütlere üye sağlamanın başlıca yollarından biri olduğu, terör örgütlerinin amaç suçun işlenmesi yolunda güven, disiplin ve sıkı irtibata önem veren iş bölümüne dayalı, hiyerarşik düzene sahip yapılar olarak istihbarat, gizlilik, güvenlik ve denetim konularında duyarlı oldukları, işleyiş ve yapılanma itibariyle bu özellikleri gösteren terör örgütlerinin, örgütün “hiyerarşik yapısına” dahil edilmek üzere gönderilen elemanları, irtibat halinde olmadıkları, güvenilir bulmadıkları, denetlemedikleri kaynaklardan kabul etmeyecekleri gibi, gizlilik ve güvenlik kuralları ile hiyerarşiye uymayan kişilerin bu tür faaliyetlerine de izin vermeyecekleri, terör örgütlerine yeni eleman temin etme, barındırma, gönderme veya ulaşımını sağlama gibi faaliyetlere ilişkin organizasyonun örgütsel yapı dışında değerlendirilemeyeceği gözönüne alındığında;
Somut olay bakımından, silahlı terör örgütüne yardım suçundan mahkum olan sanık Halime aracılığıyla, Gurbet ve Suzan’ın PKK terör örgütünün dağ kadrosuna katılmaya karar verdiklerini öğrenen sanık Salih’in, adı geçen kişilerin örgütün kırsaldaki kampına katılmalarını sağlamak üzere örgütçe yapılan organizasyon dahilinde bir kod adı kullanıp gizliliğini de sağlayarak gençlerle telefon aracılığıyla irtibat kurduğu, uzun süren telefonlaşmalar sonrasında, yapılan plan gereğince 05.11.2006 günü sabahı yine telefon ederek kendilerini alacağını ve hazırlanmaları gerektiğini söylediği, öğlen vakti Silopi ilçe merkezine gelince yeniden aradığı ve buluştuklarında tanışıp yanlarına kimliklerini de almalarını sağlayarak kendi aracıyla yola çıktıkları, yolda bir çevirme olması halinde Şırnak’a, orayı geçince de Uludere’ye gidildiği ve akraba olduklarını söylemeleri konusunda uyarıda bulunduğu, kendilerini karşılayacak örgüt mensupları ile cep telefonundan görüşmeler yaptığı, sınır bölgesindeki buluşma noktasına geldiklerinde kendilerini bekleyen örgüt mensubuna beraberindekileri teslim ederek geri döndüğü, Gurbet ile Suzan’ın örgüt mensubu ile birlikte kendilerini bekleyen araçla örgütün yurtdışındaki bir kampına götürüldükleri olayda; belli bir organizasyon dahilinde ve gizlilik çerçevesi içinde hareket ederek örgüte katılmak isteyen kişilerle irtibata geçip onları kendi aracıyla uzun süren bir yolculuk sonrası doğrudan örgüt mensuplarına teslim eden sanığın eyleminin silahlı terör örgütü üyesi olma suçunu oluşturacağı; hukuki durumunun buna göre takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması, Kanuna aykırı olup, hükmün bu sebepten dolayı (BOZULMASINA), 09.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas: 2011/4205 Karar: 2011/3247 Tarih: 07.06.2011
-
TCK 314. Madde
-
Silâhlı Örgüt Suçu
5237 sayılı TCK’nın 314. maddesinde tanımlanan suç, Devletin güvenliğine, toprak bütünlüğüne, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçları işlemek amacıyla kurulan silahlı örgütlerin kurucularını, yöneticilerini ve üyelerini cezalandırmaya yönelik hazırlık hareketlerini suç sayan ve yaptırıma bağlayan özel bir suç tipi olup; amaç suç işlendiğinde fail geçitli suçlardaki özellik nedeniyle amaç suç ile amaç suça yönelik olarak gerçekleştirilmiş bulunan araç suçlardan ilgili hükümlere göre cezalandırılacak, ancak örgütün kurucusu, yöneticisi ve üyesi olmaktan ceza verilmeyecektir.
Bu ilkeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; sanık hakkında Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaya yönelik olarak vahamet arz eden olaylara fiilen katıldığı iddiasıyla 13.11.2006 tarihli iddianame ile 765 sayılı TCK’nın 125. maddesi gereğince cezalandırılması için dava açılması karşısında ve 5237 sayılı TCK’nın 302. maddesinin 2. fıkras 2. fıkrasındaki “bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur” şeklindeki atfın aynı Kanunun 314/1. maddesinde tanımlanan terör örgütü yöneticisi olma suçunu kapsamadığı gözetilmeden; sanık hakkında üç ayrı iddianameyle silahlı terör örgütü yöneticisi olma ve Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçlarından açılan davaların birlikte değerlendirilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayininin gerektiği gözetilmeden, Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçundan açılan davanın tefrikine karar verilmek suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık ve müdafiinin temyiz dilekçesi ile duruşmalı inceleme sırasında sanık müdafiinin ileri sürdüğü temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden re’sen de temyize tabi olan hükmün diğer yönleri incelenmeksizin öncelikle bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 07.06.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas: 2009/2603 Karar: 2009/5679 Tarih: 13.05.2009
-
TCK 314. Madde
-
Silâhlı Örgüt Suçu
1- Sanıklar Mahmut, Mustafa, Cever hakkındaki hükme yönelik yapılan incelemede;
5237 sayılı TCK.nın 314. maddesinin 3. fıkrasında; “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır” hükmüne yer verilmiş örgüt kurma suçuna ilişkin 220. maddenin 6. fıkras 6. fıkrasında ve. 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 2/2. maddesinde “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişiye ayrıca üye olma suçundan dolayı da cezaya hükmolunur” şeklinde düzenleme getirilmiştir. 765 sayılı sistematiğinden tamamen farklı bir anlayışla düzenlenen maddede, örgüt adına suç işleyenlerin örgüt mensubu gibi sorumlu tutulacaklarının kabul edilmiş olması karşısında, örgütün internet ve basın yoluyla yaptığı eylem çağrısı üzerine hareket eden sanıkların hem örgüt üyeliği hem de örgüt propagandası yapma suçlarından cezalandırılmaları gerekmekte olup bu bilgilere göre sanıklar Cever, Mahmut ve Mustafa hakkında ayrıca 314/2. maddesi uyarınca cezalandırılmaları gerektiğinin gözetilmemesi aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni sayılmamıştır.
Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık Ahmet’in silahlı örgüte üye olma suçunun sübutu kabul, olay niteliğine ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfi tayin edilmiş, sanıklar Mahmut, Cever ile Mustafa’nın silahlı örgütün propagandasını yapma suçunu işledikleri kabul edilmiş, cezaları azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanıklar müdafilerinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, sanık Ahmet’in örgüt üyeliği, sanıklar Mahmut, Cever ve Mustafa’nın örgüt propagandasını yapma suçlarından kurulan hükümlerin ONANMASINA,
2- Sanık Ahmet’in 11.03.2007 tarihli gösteri sırasında ayrıca örgüt propagandası yapma suçundan da kararın 1. paragrafında belirtilen nedenlerle cezalandırılması gerektiğinin düşünülmemesi,
3- Sanıklara “ben bir kürdistanlı olarak, kürdistanda sayın Abdullah Öcalan’ı bir siyasal irade olarak görüyor ve kabul ediyorum” ibarelerini içeren bildirileri imzalamaktan ibaret eylemlerinin suç teşkil etmeyeceğinin gözetilmemesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanıklar müdafileri ile Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan ceza yönünden kazanılmış haklan saklı kalmak üzere hükmün BOZULMASINA, 13.05.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas: 2008/6344 Karar: 2008/13298 Tarih: 04.12.2008
-
TCK 314. Madde
-
Silâhlı Örgüt Suçu
Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen 04.03.2008 gün ve 2007/9-282 esas, 2008/44 sayılı kararında da belirtildiği üzere, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK.nun 314. maddesinin 3.fıkras 3.fıkrasında; Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır hükmüne yer verilmiş, örgüt kurma suçuna ilişkin 220. maddenin 6. fıkras 6. fıkrasında ise Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişiye ayrıca üye olma suçundan dolayı da cezaya hükmolunur şeklinde açıklanmış, 765 sayılı sistematiğinden tamamen farklı bir anlayışla düzenlenen maddede, örgüt adına suç işleyenlerin örgüt mensubu gibi sorumlu tutulacaklarının kabul edilmiş olması karşısında, örgütün internet ve basın yoluyla yaptığı eylem çağrısı üzerine hareket eden sanığın 5237 sayılı TCK.nun 220/6. maddesi delaletiyle silahlı örgüt üyesi olma suçundan da cezalandırılması gerektiği gözetilmeden eksik ceza tayini aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Sanığın örgütün internet siteleri aracılığıyla yaptığı çağrılar doğrultusunda örgüt elebaşısının yakalanmasını protesto amacıyla düzenlenen basın açıklamasına katıldığı ve bu basın açıklaması sırasında grupla birlikte sayın Öcalan, sayın Öcalan, kahrolsun 15 Şubat komplosu, Biji serok Apo, Öcalan siyasi irademizdir şeklinde slogan atmasından ibaret eylemi silahlı terör örgütünün propagandasını yapma niteliğinde olup 3713 sayılı Kanunun 7/2. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm tesisi,
Sonuç: Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 04.12.2008 gününde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas: 2007/10545 Karar: 2008/12121 Tarih: 12.11.2008
-
TCK 314. Madde
-
Silâhlı Örgüt Suçu
Sanık müdafiinin tüm C.Savcısının sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
5237 sayılı TCK’nın 314. maddesinin 3. fıkrasında; “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler bu suç açısından aynen uygulanır.” denilmekte, anılan Kanunun 220. maddesinin 6. fıkrasında ise “örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi ayrıca örgüte üye olmak suçundan dolayı cezalandırılır.” hükmünü taşımaktadır. Anılan Kanun maddelerinin amaç, kapsam ve gerekçesi birlikte nazara alındığında; 5237 sayılı TCK’nın suçların içtimaı bakımından gerçek içtima kurallarını benimsediği, suç oluşturan kaç eylem varsa o kadar suç ve kaç suç varsa o kadar ceza vardır ilkesi doğrultusunda düzenlendiği anlaşılmaktadır.
Bu ilkeler ışığında somut olay incelendiğinde; 18.3.2007 tarihli olay ve yakalama tutanağında belirtildiği üzere terör örgütünün üst düzey mensuplarının örgütsel ilişkileri ve terör örgütü lehine yayın yapan basın yayın organlarını kullanarak verdikleri eylem talimatı doğrultusunda korsan gösteriye katılarak, çöp konteynırlarını dizmek suretiyle barikat kuran, yol üzerine lastik yakarak örgüt ve elebaşı lehine slogan atan, güvenlik güçlerine taş atan grup içinde yer alıp, bu eylemlere iştirak eden ve bu suretle örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlediği olay, yakalama tutanakları ile tüm dosya kapsamından anlaşılan sanığın hem silahlı örgüte üye olmak hem de terör örgütünün propagandasını yapmak suçlarından ayrı ayrı cezalandırılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,
SONUÇ : Kanuna aykırı, C. Savcısının temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 12.11.2008 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas: 2007/111 Karar: 2007/4440 Tarih: 22.05.2007
-
TCK 314. Madde
-
Silâhlı Örgüt Suçu
Yerinde görülmeyen sair itirazların reddine,
Ancak;
1- 5237 sayılı TCK.nun 314. maddesinin 3. fıkrasının “suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümleri bu suç açısından da aynen uygulanır” amir hükmü karşısında, örgüt kurma suçu kapsamında bulunan 5237 sayılı etkin pişmanlığa ilişkin 221. maddesinde öngörülen şartlar oluştuğu taktirde silahlı örgüt mensubu olanlar için de uygulanabileceğinden, sanığın örgütün amacı doğrultusunda gerçekleştirdiği ayrıca suç teşkil edecek faaliyetleri bulunup bulunmadığı araştırılıp, samimi bir şekilde etkin pişmanlık gösterip göstermediği de tartışılıp değerlendirildikten sonra sonucuna göre hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik soruşturma ile yazılı şekilde hüküm tesisi,
2- 5237 sayılı TCK.nun 58. maddesi örgüt mensubu olan sanık hakkında hükmolunan hapis cezasının infazı sırasında ve infazından sonra uygulanmak üzere denetimli serbestlik tedbiri uygulamasını getirmiş, ayrıca infaz rejiminin de buna göre belirlenmesini öngörmüştür. Maddenin kapsam ve amacından da anlaşılacağı üzere bu hususlar bir ceza değil, cezaya bağlı olarak uygulanacak infaz rejimi ile ilgili olup bu konunun gerek Yargıtay Ceza Genel Kurulunun, gerekse Dairemizin yerleşik uygulamaları karşısında kazanılmış hak oluşturmayacağı da gözetilerek silahlı örgüt üyeliği suçundan mahkum olan sanık hakkında anılan maddenin uygulanması konusunda bir karar verilmemesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 22.05.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.