Yaş Küçüklüğü
TCK Madde 31
(1) Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluluğu yoktur. Bu kişiler hakkında, ceza kovuşturması yapılamaz; ancak, çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygulanabilir.
(2) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/5 md.) Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanların işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamaması veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş olması hâlinde ceza sorumluluğu yoktur. Ancak bu kişiler hakkında çocuklara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. İşlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin varlığı hâlinde, bu kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan onbeş yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde dokuz yıldan onbir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların yarısı indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası yedi yıldan fazla olamaz.
(3) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/5 md.) Fiili işlediği sırada onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde onsekiz yıldan yirmidört yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların üçte biri indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası oniki yıldan fazla olamaz.
TCK Madde 31 Gerekçesi
Kişinin, fiziksel gelişimine paralel olarak, toplumun değer yargılarını, bunların anlam ve içeriğini algılama yeteneği gelişmektedir. Yine bu gelişim sürecinde algılama yeteneğinin yanı sıra, ayrıca toplumdaki ölçü davranış kurallarının gerekleri doğrultusunda hareketlerini yönlendirebilme (irade) yeteneği de gelişmektedir.
Suç oluşturan fiili işlediği sırada henüz oniki yaşını bitirmemiş olan çocukların ceza sorumluluğu bulunmamaktadır. Fiili işlediği sırada henüz oniki yaşını bitirmemiş olması, çocuk açısından kusurluluğu mutlak surette ortadan kaldıran bir neden olarak kabul edilmiştir.
İzlenen suç ve ceza politikasının gereği olarak, bu gruba giren yaş küçüklerinin ceza sorumluluğunun olmadığı normatif olarak kabul edilmiştir. Çünkü, bu çocuklar hakkında ceza yaptırımının uygulanması, cezanın özel önleme ve yeniden topluma kazandırma işlevi bakımından tamamen ters etki gösterecektir. Hatta, bu çocuklarla ilgili olarak ceza kovuşturmasına ilişkin işlemlerin yapılması, psikolojik gelişimleri üzerinde olumsuz etkiler meydana getirebilmektedir. Bu nedenle, suç yoluna sürüklenmiş olan bu çocuklarla ilgili olarak, sadece koruyucu ve eğitici nitelikte olan güvenlik tedbirlerine başvurulabilir.
Çocukluktan gençliğe geçiş sürecinde bulunan oniki yaşını doldurmuş ve fakat henüz onbeş yaşını tamamlamamış kişiler, genellikle işlediği fiilin bir haksızlık oluşturduğunun bilincinde olmakla beraber, bazı durumlarda fiili işlemekten kendini alıkoyamamakta ve bazı davranışlar açısından iradesine yeterince hâkim olamamaktadır. Bu nedenle, suç oluşturan bir fiili işlediği sırada oniki yaşını bitirmiş olup da henüz onbeş yaşını bitirmemiş olan kişilerin, işlediği suç açısından davranışlarını yönlendirebilme yeteneğine sahip olduğunun belirlenmesi hâlinde, ceza sorumluluğunun olduğu kabul edilmiştir.
Bu grup yaş küçüklerinin ceza sorumluluğunun olup olmadığı, çocuk hâkimi tarafından tespit edilir. Ancak, bu belirlemeden önce, yaş küçüğünün içinde bulunduğu aile koşulları, sosyal ve ekonomik koşullar ile psikolojik ve eğitim durumu hakkında uzman kişilerce rapor hazırlanması istenir. Çocuk hâkimi, hazırlanan bu raporları, ceza sorumluluğunun belirlenmesiyle ilgili olarak yapacağı değerlendirmede dikkate alır. Kusur yeteneği bulunmayan yaş küçüğü hakkında ceza tertibine yer olmadığına karar verilir. Ancak, bu kişiler hakkında koruyucu, eğitici ve yeniden topluma kazandırıcı nitelikte güvenlik tedbirlerine hükmedilir.
Çocuk hâkimi, işlediği suç açısından ceza sorumluluğunun olduğunu kabul ettiği yaş küçüğü hakkında ise kural olarak indirilmiş cezaya hükmedecektir. Fiili işlediği sırada onbeş yaşını doldurmuş ve fakat henüz onsekiz yaşını tamamlamamış gençler, normal koşullarda, gerçekleştirdikleri davranışların hukukî anlam ve sonuçlarını kavrama yeteneğine sahip olmakla birlikte; bu kişilerin, davranışlarını yönlendirme yetenekleri yeterince gelişmemiş olabilmektedir. Bu nedenle, suç yoluna girmiş olan gençlerin, işledikleri suçlar bağlamında irade yeteneğinin zayıf olduğu normatif olarak kabul edilmiştir. Azalmış kusur yeteneğine sahip bulunan gençler hakkında kural olarak indirilmiş cezaya hükmedilir.
TCK 31 (Yaş Küçüklüğü) Emsal Yargıtay Kararları
Ceza Genel Kurulu 2017/97 E. , 2019/626 K.
- TCK 31
- 15-18 yaş grubu çocuklar için sosyal inceleme raporu alınması zorunlu değildir. Ancak, neden sosyal inceleme raporu alınmadığı gerekçeli kararda belirtilmelidir.
Madde gerekçesinin fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmuş olup da on beş yaşını doldurmamış olanlarla ilgili bölümünde; “Bu grup yaş küçüklerinin ceza sorumluluğunun olup olmadığı, çocuk hakimi tarafından tespit edilir. Ancak, bu belirlemeden önce, yaş küçüğünün içinde bulunduğu aile koşulları, sosyal ve ekonomik koşullar ile psikolojik ve eğitim durumu hakkında uzman kişilerce rapor hazırlanması istenir. Çocuk hakimi, hazırlanan bu raporları, ceza sorumluluğunun belirlenmesiyle ilgili olarak yapacağı değerlendirmede dikkate alır.” açıklamalarına yer verilmiştir. On beş yaşını doldurmuş olup da on sekiz yaşını doldurmamış olanlar ile ilgili olarak da; “Fiili işlediği sırada on beş yaşını doldurmuş ve fakat henüz on sekiz yaşını tamamlamamış gençler, normal koşullarda, gerçekleştirdikleri davranışların hukukî anlam ve sonuçlarını kavrama yeteneğine sahip olmakla birlikte; bu kişilerin, davranışlarını yönlendirme yetenekleri yeterince gelişmemiş olabilmektedir. Bu nedenle, suç yoluna girmiş olan gençlerin, işledikleri suçlar bağlamında irade yeteneğinin zayıf olduğu normatif olarak kabul edilmiştir. Azalmış kusur yeteneğine sahip bulunan gençler hakkında kural olarak indirilmiş cezaya hükmedilir.” denilmiştir.
TCK’nın 31. maddesi ile yaş küçüklüğünün ceza sorumluluğuna etkisi, fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmamış, on iki yaşını doldurmuş olup da on beş yaşını doldurmamış ve on beş yaşını doldurmuş olup da on sekiz yaşını doldurmamış olanlar olmak üzere üç farklı grup içerisinde ele alınmıştır.
Uyuşmazlık konusu itibarıyla fiili işlediği sırada on beş yaşını doldurmuş olup da on sekiz yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluğu üzerinde ayrıca durulması gerekmektedir.
Fiili işlediği sırada on beş yaşını doldurmuş olup da on sekiz yaşını doldurmamış olan çocukların kural olarak kusur yeteneğine sahip oldukları, yani ceza sorumluluklarının bulunduğu kabul edilir. Bu yaş grubundaki çocukların suçun anlam ve sonuçlarını kavrayamadıkları iddiası, tam ve kısmi akıl hastalığına ilişkin hükümler çerçevesinde değerlendirilir. Fiili işlediği sırada on beş yaşını doldurmuş ve fakat henüz on sekiz yaşını tamamlamamış çocuklar, normal koşullarda, gerçekleştirdikleri davranışların hukukî anlam ve sonuçlarını kavrama yeteneğine sahip olmakla birlikte; bu kişilerin, davranışlarını yönlendirme yetenekleri yeterince gelişmemiş olabilmektedir. Bu nedenle, bu yaş grubunda suç yoluna girmiş olan çocukların, işledikleri suçlar bağlamında irade yeteneğinin zayıf olduğu normatif olarak kabul edilmiştir. Azalmış kusur yeteneğine sahip bulunan bu çocuklar hakkında kural olarak indirilmiş cezaya hükmedilir.
5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun (ÇKK) “Sosyal İnceleme” başlığını taşıyan 35. maddesi;
“(1) Bu Kanun kapsamındaki çocuklar hakkında mahkemeler, çocuk hâkimleri veya Cumhuriyet savcılarınca gerektiğinde çocuğun bireysel özelliklerini ve sosyal çevresini gösteren inceleme yaptırılır. Sosyal inceleme raporu, çocuğun, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin mahkeme tarafından takdirinde göz önünde bulundurulur.
(2) Derhâl tedbir alınmasını gerektiren durumlarda sosyal inceleme daha sonra da yaptırılabilir.
(3) Mahkeme veya çocuk hâkimi tarafından çocuk hakkında sosyal inceleme yaptırılmaması hâlinde, gerekçesi kararda gösterilir”;
Çocuk Koruma Kanununun Uygulanmasına İlişkin Usûl ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’in (ÇKKY) 20. maddesi;
“(1) Kanun kapsamındaki çocuklar hakkında mahkemeler, çocuk hâkimleri veya Cumhuriyet savcılarınca gerektiğinde çocuğun bireysel özelliklerini ve sosyal çevresini gösteren inceleme yaptırılabilir. Soruşturma ve kovuşturma aşamalarında çocuğun, veli veya vasisi ya da müdafi veya bu kimselerin avukatları da mahkeme veya çocuk hâkimine müracaat ederek çocuk hakkında sosyal inceleme yapılmasını talep edebilirler.
(2) Fiili işlediği sırada oniki yaşını bitirmiş onbeş yaşını doldurmamış bulunan çocuklar ile onbeş yaşını doldurmuş ancak onsekiz yaşını doldurmamış sağır ve dilsizlerin işledikleri fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneğinin ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin olup olmadığının takdiri bakımından sosyal inceleme yaptırılması zorunludur.
(3) Fiili işlediği sırada oniki yaşını bitirmiş onbeş yaşını doldurmamış bulunan çocuklar ile onbeş yaşını doldurmuş ancak onsekiz yaşını doldurmamış sağır ve dilsizlerin işledikleri fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneğinin ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin olup olmadığını takdir yetkisi münhasıran mahkemeye aittir. Sosyal incelemeyi yapan bilirkişi, çocuğun içinde bulunduğu aile ortamı, sosyal çevre koşulları, gördüğü eğitim, fiziksel ve ruhsal gelişimi hakkında bir rapor düzenler. Hâkim, bu yaş grubuna giren çocuğun kusur yeteneğinin olup olmadığını takdir ederken, görevlendirdiği bilirkişinin hazırlamış bulunduğu raporda yer verilen gözlem, tespit ve değerlendirmeleri göz önünde bulundurur.
(4) İkinci ve üçüncü fıkralardaki hâllerde, hâkim veya mahkeme, sosyal inceleme raporu ile birlikte çocuğun işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin belirlenebilmesi amacıyla adlî tıp uzmanı, psikiyatrist ya da zorunluluk hâlinde uzman hekimden görüş alır…” şeklindedir.
Aynı Yönetmelik’in 21. maddesi ise,
“…
(2) Raporda çocuğun işlediği fiille ilgili olarak hukukî anlam ve sonuçları kavrayabilme ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin olup olmadığı hakkında sonuç değerlendirmesinde bulunulmaz.
(3) Sosyal inceleme raporu, suça sürüklenmiş çocuğun, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin mahkeme tarafından takdirinde göz önünde bulundurulur” şeklinde düzenlenmiştir.
Buna göre; TCK’nın 31. maddesinin gerekçesi, ÇKK’nın 35, ÇKKY’nin 20/3 ve 21/3. maddelerinde belirtildiği üzere kusur yeteneğinin var olup olmadığı mahkeme veya hâkim tarafından tespit edilecektir. Bu tespit yapılırken de ÇKKY’nin 20/4. maddesi uyarınca mahkeme veya hâkim, bu yaş grubu bakımından zorunlu olarak alınması gereken suça sürüklenen çocuğun aile koşulları, sosyal ve ekonomik koşullar ile psikolojik ve eğitim durumu hakkında uzman kişilerce düzenlenen sosyal inceleme raporu ile suça sürüklenen çocuğun işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği hakkında adlî tıp uzmanı, psikiyatrist ya da zorunluluk hâlinde uzman hekim tarafından düzenlenen bilirkişi raporundaki gözlem, tespit ve değerlendirmeleri göz önünde bulundurarak, raporlarla bağlayıcı olmaksızın, her delil gibi bunları da serbestçe değerlendirip suça sürüklenen çocuğun kusur yeteneğinin olup olmadığını takdir edecektir.
5395 sayılı Kanun’un 35/1, maddesinin ilk cümlesi “Bu Kanun kapsamındaki çocuklar hakkında mahkemeler, çocuk hâkimleri veya Cumhuriyet savcılarınca gerektiğinde çocuğun bireysel özelliklerini ve sosyal çevresini gösteren inceleme yaptırılır…” hükmünü içermektedir. Söz konusu Kanun’un 3/1-a maddesine ve adı geçen Yönetmelik’in 4/1-a maddesine göre de çocuklar daha erken yaşta ergin olsa bile, on sekiz yaşını doldurmamış kişi olarak tanımlanmıştır. Bu durumda 15-18 yaş aralığındaki çocuklar için sosyal inceleme raporu alınmasının ceza yargılaması bakımından gerekli olup olmadığı yargılamayı yapan hâkim tarafından değerlendirilmelidir. Doktrinde de 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 35. maddesi gereğince alınacak sosyal inceleme raporunun 15-18 yaş arasındakiler için cezaların bireyselleştirilmesinde, seçenek yaptırımların tercihinde, takdiri indirim nedenlerinden yararlandırılmalarında, kısa süreli hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesinde, hapis cezasının ertelenmesinde, kamu davasının açılmasının ertelenmesinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasında gözönünde bulundurulacağı belirtilmektedir. (Özgenç, İzzet, Türk Ceza Hukuku, Genel Hükümler, Gözden Geçirilmiş ve Güncellenmiş, 13. Bası, s. 403, Ankara 2017.) Bununla birlikte Kanun ve Yönetmelik hükümleri irdelendiğinde bu incelemenin yaptırılmasının zorunlu olduğuna dair herhangi bir düzenlemenin bulunmadığı, Yargıtay Ceza Dairelerinin uygulamalarının da bu yönde olduğu bilinmektedir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Kanun koyucu tarafından 15-18 yaş grubundaki sanığın kusur yeteneğinin bulunduğu, ancak irade yeteneğinin zayıf olduğunun kural olarak kabul edildiği, sanığın davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeteri kadar gelişmiş olup olmadığının takdir yetkisinin hâkime ait olduğu, hakîmin resen ya da talep üzerine değerlendirerek bu kararı verebileceği ve 15-18 yaş grubundaki çocuklar bakımından sosyal inceleme yaptırılmasının zorunlu olduğuna dair herhangi bir yasal düzenlemenin bulunmadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde; 17 yaşındaki sanık hakkında sosyal inceleme yaptırılmasının zorunlu olmadığının kabulü gerekmektedir.
2- Yerel Mahkemece sosyal inceleme raporu aldırılmasının zorunlu olmadığı sonucuna ulaşılması karşısında bu raporun alınmama gerekçesinin kararda gösterilmesinin zorunlu olup olmadığı;
TCK’nın 6/1-b ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 35. maddelerinde genel olarak çocuk kavramından bahsedilmiş olup, yaş aralıklarına göre herhangi bir ayrım yapılmaksızın henüz on sekiz yaşını doldurmamış olan herkes çocuk olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla ilgili hükmü 5237 sayılı TCK’nın 31. maddesi ile bahsi geçen Yönetmelik’in 20 ve 21. maddeleriyle birlikte değerlendirmek gerekmektedir. Daha önce yapılan açıklamalardan da anlaşıldığı üzere 12-15 yaş aralığındaki çocuklar için sosyal inceleme raporu alınması zorunlu olduğuna göre mahkemenin bu yaş gurubu için rapor almama gerekçesini kararında göstermesinin gerekmediği, 5395 sayılı Kanun’un 35/3. maddesindeki sosyal inceleme yaptırılmaması hâlinde gerekçe gösterme şartının 15-18 yaş aralığındaki çocuklar için getirildiği açıktır. Kaldı ki; bu gruptaki çocuklar için cezaların belirlenmesi ve şahsileştirilmesinde, seçenek yaptırımlara çevrilmesinde, erteleme ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasında kararın gerekçelendirilmesi sırasında çocuğun doğumundan başlayarak geçirdiği gelişim aşamalarının, fiziksel, zihinsel, duygusal sosyal ve moral gelişim özelliklerinin; ailesinin, toplumsal, ekonomik ve kültürel durumunun, okul ve iş ortamı ile boş zamanlarını geçirdiği çevre gibi söz konusu Yönetmelik’in 21. maddesinde sayılan hususların hâkim tarafından göz önünde bulundurulup bulundurulmadığının Yargıtay denetimine izin verecek şekilde kararda tartışılması bir zorunluluktur.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi açısından mahkeme kararlarının “gerekçe” bölümü üzerinde ayrıca durulması gerekmektedir.
5271 sayılı CMK’nın 230. maddesi uyarınca, hükmün gerekçe bölümünde, suç oluşturduğu kabul edilen fiilin gösterilmesi, bunun nitelendirmesinin yapılması ve sonuç (hüküm) bölümünde yer alan uygulamaların dayanaklarının gösterilmesi zorunludur. Gerekçe, hükmün dayanaklarının, akla, hukuka ve dosya muhtevasına uygun açıklamasıdır. Bu nedenle, gerekçe bölümünde hükme esas alınan veya reddedilen bilgi ve belgelerin belirtilmesi ve bunun dayanaklarının gösterilmesi, bu dayanakların da geçerli, yeterli ve kanuni olması gerekmektedir. Kanuni, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, uygulamada da keyfiliğe yol açacaktır. Bu itibarla keyfiliği önlemek, tarafları tatmin etmek, sağlıklı bir denetime imkan sağlamak bakımından, hükmün gerekçeli olmasında zorunluluk bulunmaktadır. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.10.2014 tarihli ve 441-421 sayılı kararında da bahsedildiği üzere; kararın “sonuç (hüküm)” kısmında CMK’nın 230 ve 232. maddeleri uyarınca aynı Kanun’un 223. maddesine göre verilen kararın ne olduğu, TCK’nın 61 ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre uygulanan kanun maddeleri ve hükmolunan ceza miktarı, yine aynı Kanun’un 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbiri, cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezasına ya da tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin taleplerin kabul ya da reddine ait dayanaklar açıkça gösterilmelidir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
15-18 yaş grubundaki sanık hakkında hükmolunacak cezanın belirlenmesinde yetişkinlerden farklı değerlendirilme yapılması hem ülkemizce kabul edilen Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin, hem Türk Ceza Kanunu’nun bir gereği olup, Çocuk Koruma Kanununun Uygulanmasına İlişkin Usûl ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 21. maddesinde somutlaşan bu kriterlerin ve çocuğun içerisinde bulunduğu özel şartların, hükmolunan temel cezanın belirlenmesi ve kişiselleştirilmesinde gözetilip gözetilmediğinin denetimi bakımından sosyal inceleme yaptırılmama gerekçesinin kararda gösterilmesinin zorunlu olduğunun kabulü gerekmektedir.
Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/345
- TCK 31
- Yaş küçüklüğü nedeniyle 12-15 yaş grubundaki küçük çocuklar için “adli rapor” alınması zorunluluğu
- Adli raporun ise klinik ortamda, sanığın psikolojik testler ile bilişsel ve zeka düzeyinin ölçümlenip, psikiyatrik ve fizyolojik bir takım bulguların değerlendirmeye tabi tutularak adli tıp uzmanı, psikiyatrist ya da zorunluluk hâlinde uzman hekim tarafından düzenlenmesi gerekir.
Ceza hukukunun konusunu oluşturan kusur, fail hakkında yapılan kişisel kınama yargısını ifade etmektedir. Kınamanın sebebi ise failin norma uygun davranabilecek ve hukuka uygun hareket edebilecek durumda olmasına rağmen hukuka aykırı davranışı tercih etmesi ve hukukun kendisinden talep ettiği şekilde davranmamasıdır. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler,
- Baskı, Seçkin, Ankara, 2008, s. 289; Berrin Akbulut, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Baskı, Adalet, 2016, s. 480-481)
Failin, işlediği fiilden dolayı kınanabilmesi yani kusurlu olduğundan söz edilebilmesi için öncelikle, fiili işlediği sırada kusur yeteneğine sahip olması gerekmektedir. Kusur yeteneğine ilişkin Türk Ceza Kanunu’nda bir tanımlamaya yer verilmemiş ise de Kanun’un 31 ve 32. maddeleri birlikte gözetildiğinde kusur yeteneği, failin işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ile davranışlarını yönlendirme kabiliyetinden oluşmaktadır. (Koca-Üzülmez, s. 291; Akbulut, s. 484-485)
Görüldüğü gibi kusur yeteneğinin iki belirgin unsuru vardır. Bunlardan ilki; işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabilme, diğeri ise; eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayabilen kişinin, davranışlarını da bu algılama doğrultusunda hukuk düzeninin gereklerine uygun olarak yönlendirme yeteneğinin bulunmasıdır. “algılama” ve “irade yeteneği” denilen bu iki öğenin failde bir arada bulunmaması veya bu yeteneklerinde azalma meydana gelmesi hâlinde kusur yeteneğinin tam olmadığından söz edilecektir.
Türk Ceza Kanunu’nda ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler başlığı altında düzenlenen ve kusurluluğu etkileyen hâllerden biri olarak öngörülen yaş küçüklüğü aynı Kanun’un 31. maddesinde:
“(1) Fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluluğu yoktur. Bu kişiler hakkında, ceza kovuşturması yapılamaz; ancak, çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygulanabilir.
(2) Fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmuş olup da on beş yaşını doldurmamış olanların işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamaması veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş olması hâlinde ceza sorumluluğu yoktur. Ancak bu kişiler hakkında çocuklara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. İşlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin varlığı hâlinde, bu kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde on iki yıldan on beş yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde dokuz yıldan on bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların yarısı indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası yedi yıldan fazla olamaz.
(3) Fiili işlediği sırada on beş yaşını doldurmuş olup da on sekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde on sekiz yıldan yirmi dört yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde on iki yıldan on beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların üçte biri indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası on iki yıldan fazla olamaz.” şeklinde düzenlenmiş,
Madde gerekçesinin, fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmuş olup on beş yaşını doldurmamış olanlarla ilgili bölümünde; “Bu grup yaş küçüklerinin ceza sorumluluğunun olup olmadığı, çocuk hâkimi tarafından tespit edilir. Ancak, bu belirlemeden önce, yaş küçüğünün içinde bulunduğu aile koşulları, sosyal ve ekonomik koşullar ile psikolojik ve eğitim durumu hakkında uzman kişilerce rapor hazırlanması istenir. Çocuk hâkimi, hazırlanan bu raporları, ceza sorumluluğunun belirlenmesiyle ilgili olarak yapacağı değerlendirmede dikkate alır.” açıklamalarına yer verilmiştir.
TCK’nın 31. maddesi ile yaş küçüklüğünün ceza sorumluluğuna etkisi, fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmamış, on iki yaşını doldurmuş olup on beş yaşını doldurmamış ve on beş yaşını doldurmuş olup da on sekiz yaşını doldurmamış olanlar olmak üzere üç farklı grup içerisinde ele alınmıştır. Uyuşmazlık konusu itibarıyla fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmuş olup da on beş yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluğu üzerinde ayrıca durulması gerekmektedir.
Fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmuş olup da on beş yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluluğu kusur yeteneğinin varlığına bağlıdır. Kusur yeteneğinin bulunup bulunmadığına ilişkin tespit ise 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 35 ile Çocuk Koruma Kanununun Uygulanmasına İlişkin Usûl ve Esaslar hakkında Yönetmeliğin 20 ve 21. maddeleri çerçevesinde yapılacaktır.
5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun (ÇKK) “Sosyal İnceleme” başlığını taşıyan 35. maddesi;
“(1) Bu Kanun kapsamındaki çocuklar hakkında mahkemeler, çocuk hâkimleri veya Cumhuriyet savcılarınca gerektiğinde çocuğun bireysel özelliklerini ve sosyal çevresini gösteren inceleme yaptırılır. Sosyal inceleme raporu, çocuğun, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin mahkeme tarafından takdirinde göz önünde bulundurulur.
(2) Derhâl tedbir alınmasını gerektiren durumlarda sosyal inceleme daha sonra da yaptırılabilir.
(3) Mahkeme veya çocuk hâkimi tarafından çocuk hakkında sosyal inceleme yaptırılmaması hâlinde, gerekçesi kararda gösterilir.”,
Çocuk Koruma Kanunu’nun Uygulanmasına İlişkin Usûl ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin (ÇKKY) 20. maddesi;
“(1) Kanun kapsamındaki çocuklar hakkında mahkemeler, çocuk hâkimleri veya Cumhuriyet savcılarınca gerektiğinde çocuğun bireysel özelliklerini ve sosyal çevresini gösteren inceleme yaptırılabilir. Soruşturma ve kovuşturma aşamalarında çocuğun, veli veya vasisi ya da müdafi veya bu kimselerin avukatları da mahkeme veya çocuk hâkimine müracaat ederek çocuk hakkında sosyal inceleme yapılmasını talep edebilirler.
(2) Fiili işlediği sırada on iki yaşını bitirmiş on beş yaşını doldurmamış bulunan çocuklar ile on beş yaşını doldurmuş ancak on sekiz yaşını doldurmamış sağır ve dilsizlerin işledikleri fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneğinin ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin olup olmadığının takdiri bakımından sosyal inceleme yaptırılması zorunludur.
(3) Fiili işlediği sırada on iki yaşını bitirmiş on beş yaşını doldurmamış bulunan çocuklar ile on beş yaşını doldurmuş ancak on sekiz yaşını doldurmamış sağır ve dilsizlerin işledikleri fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneğinin ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin olup olmadığını takdir yetkisi münhasıran mahkemeye aittir. Sosyal incelemeyi yapan bilirkişi, çocuğun içinde bulunduğu aile ortamı, sosyal çevre koşulları, gördüğü eğitim, fiziksel ve ruhsal gelişimi hakkında bir rapor düzenler. Hâkim, bu yaş grubuna giren çocuğun kusur yeteneğinin olup olmadığını takdir ederken, görevlendirdiği bilirkişinin hazırlamış bulunduğu raporda yer verilen gözlem, tespit ve değerlendirmeleri göz önünde bulundurur.
(4) İkinci ve üçüncü fıkralardaki hâllerde, hâkim veya mahkeme, sosyal inceleme raporu ile birlikte çocuğun işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin belirlenebilmesi amacıyla adlî tıp uzmanı, psikiyatrist ya da zorunluluk hâlinde uzman hekimden görüş alır.”
Aynı Yönetmeliğin 21. maddesi ise,
“…
(2) Raporda, çocuğun işlediği fiille ilgili olarak hukukî anlam ve sonuçları kavrayabilme ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin olup olmadığı hakkında sonuç değerlendirmesinde bulunulmaz.
(3) Sosyal inceleme raporu, suça sürüklenmiş çocuğun, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin mahkeme tarafından takdirinde göz önünde bulundurulur.” şeklinde düzenlenmiştir.
Uyuşmazlığın isabetli bir şekilde çözümlenebilmesi için bilirkişilik kurumuna değinilmesinde de fayda bulunmaktadır.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Bilirkişinin Atanması” başlıklı 63. maddesinde;
“1) Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına re’sen, Cumhuriyet savcısının, katılanın, vekilinin, şüphelinin veya sanığın, müdafinin veya kanunî temsilcinin istemi üzerine karar verilebilir. Ancak hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukukî bilgi ile çözülmesi olanaklı konularda bilirkişi dinlenemez.
2) Bilirkişi atanması ve gerekçe gösterilerek sayısının birden çok olarak saptanması, hâkim veya mahkemeye aittir. Birden çok bilirkişi atanmasına ilişkin istemler reddedildiğinde de aynı biçimde karar verilir.
3) Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı da bu maddede gösterilen yetkileri kullanabilir.” düzenlemelerine yer verilmiştir.
İl Adlî Yargı Adalet Komisyonlarınca Bilirkişi Listelerinin Düzenlenmesi Hakkında Yönetmeliğin 3. maddesinde bilirkişi; «Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde oy ve görüşünü sözlü ya da yazılı olarak vermesi için başvurulan gerçek veya tüzel kişi” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımdan hareketle denilebilir ki, sahip bulunduğu uzmanlık bilgisiyle mahkemeye bir ispat sorununda yardımcı olup raporu delil değil, delil değerlendirmesi aracı olan bilirkişiye başvurmanın amacı, “Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde görüş alınması”dır. Bununla birlikte ceza yargılamasında bilirkişi kendiliğinden bir rol üstlenemeyecektir. Bir sorunun ne zaman uzmanlığı ya da özel veya teknik bir bilgiyi gerektirip gerektirmediğine, bilirkişi görevlendirmekle yetkili olan Cumhuriyet savcısı veya hâkim karar verecektir.
Anılan düzenlemeler uyarınca hâkim, çözümü ancak özel veya teknik bir bilgi gerektiren hâllerde bilirkişi dinleyebilecek veya rapor isteyebilecektir. Hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bir bilgi ile çözümü mümkün bulunan konularda ise bilirkişiye başvurulmayacaktır. Kanun koyucunun uzmanlığa, özel veya teknik bir bilgiye ihtiyaç bulunduğunu baştan kabul ettiği akıl hastalığı, parada sahtecilik, moleküler genetik inceleme, yaş grubuna göre kusur yeteneği gibi hususlarda hâkimin bilirkişi raporu alması zorunludur.
Açıklamalar çerçevesinde, TCK’nın 31. maddesinin gerekçesi ve ÇKK’nın 35 ile ÇKKY’nin 20/3 ve 21/3. maddelerinde belirtildiği üzere kusur yeteneğinin var olup olmadığı mahkeme veya hâkim tarafından tespit edilecektir. Bu tespit yapılırken de ÇKKY’nin 20/4. maddesi uyarınca mahkeme veya hâkim, bu yaş grubu bakımından zorunlu olarak alınması gereken sanığın aile koşulları, sosyal ve ekonomik koşullar ile psikolojik ve eğitim durumu hakkında uzman kişilerce düzenlenen sosyal inceleme raporu ile sanığın işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği hakkında adlî tıp uzmanı, psikiyatrist ya da zorunluluk hâlinde uzman hekim tarafından düzenlenen bilirkişi raporundaki gözlem, tespit ve değerlendirmeleri göz önünde bulundurarak, raporlarla bağlayıcı olmaksızın, her delil gibi bunları da serbestçe değerlendirip sanığın kusur yeteneğinin olup olmadığını takdir edecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Suç tarihinde 12-15 yaş grubunda bulunan sanık hakkında düzenlenen sosyal inceleme raporu ile adli tıp uzmanı tarafından verilen ve sanığın suç tarihi itibarıyla cezai sorumluluğunu azaltacak veya ortadan kaldıracak düzeyde akıl hastalığı, kişilik bozukluğu veya çocukluk dönemi psikopatolojisine ait bulgu tespit edilmediği, bununla birlikte üzerine atılı suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin gelişip gelişmediği konusunda, içinde bulunduğu aile koşulları, sosyal ve ekonomik koşullar ile psikolojik ve eğitim durumu hakkında uzman kişilerce hazırlanacak rapor eşliğinde mahkemesince karar verilmesinin uygun olacağı yönündeki raporu yeterli sayılıp ayrıca adli tıp uzmanı, psikiyatrist ya da zorunluluk bulunması hâlinde uzman hekimden görüş alınmaksızın, mevcut raporlara göre sanığın işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin bulunduğu kabul edilerek TCK’nın 31/2. maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilen olayda;
Sosyal inceleme raporunun, sanığın içinde bulunduğu aile ortamı, sosyal çevre koşulları, gördüğü eğitim, fiziksel ve ruhsal gelişimi dikkate alınarak kural olarak sosyal çalışma görevlilerince, adli raporun ise klinik ortamda, sanığın psikolojik testler ile bilişsel ve zeka düzeyinin ölçümlenip, psikiyatrik ve fizyolojik bir takım bulguların değerlendirmeye tabi tutularak adli tıp uzmanı, psikiyatrist ya da zorunluluk hâlinde uzman hekim tarafından düzenlenmesi, sosyal inceleme raporunu düzenleyen görevlinin, sanığın psikiyatrik açıdan işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin bulunup bulunmadığına ilişkin bir değerlendirme yapamaması, adli tıp uzmanı tarafından dosyaya sunulan raporda ise, sanığın işlediği suçların hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğine sahip olup olmadığı konusunda içinde bulunduğu aile koşulları, sosyal ve ekonomik koşullar ile psikolojik ve eğitim durumu hakkında uzman kişilerce hazırlanacak rapor eşliğinde mahkemesince karar verilmesinin uygun olacağının belirtilmesiyle yetinilerek bu yönde bir değerlendirmeye yer verilmemesi karşısında, sanığın işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin bulunup bulunmadığına ilişkin değerlendirmenin özel ve teknik bilgiyi gerektiren bir konu olduğu, hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenemeyeceği, böyle bir değerlendirmenin ancak bilimsel verilere dayanan ve istikrar kazanmış adli tıp uygulamaları doğrultusunda yapılacak muayene sonucu düzenlenecek olan rapora göre yapılabileceği göz önüne alındığında, Yerel Mahkemece, adli tıp uzmanı, psikiyatrist ya da zorunluluk bulunması hâlinde uzman hekimden görüş sorulduktan sonra sosyal inceleme raporuyla birlikte bir değerlendirme yapılarak sanığın ceza sorumluluğunun bulunup bulunmadığının takdir edilmesi gerekmektedir.
Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/265
- TCK 31
- Yaş küçüklüğü nedeniyle 12-15 yaş grubundaki küçük çocuklar için “sosyal inceleme raporu” alınması zorunludur.
Suç tarihi itibarıyla 12-15 yaş grubunda bulunan sanık hakkında sosyal inceleme raporu alınmaksızın hüküm kurulmasının isabetli olup olmadığı;
TCK’da ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler başlığı altında düzenlenen ve kusurluluğu etkileyen hâllerden biri olarak öngörülen yaş küçüklüğü Aynı Kanun’un 31. maddesinde:
“(1) Fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluluğu yoktur. Bu kişiler hakkında, ceza kovuşturması yapılamaz; ancak, çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygulanabilir.
(2) Fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmuş olup da on beş yaşını doldurmamış olanların işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamaması veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş olması hâlinde ceza sorumluluğu yoktur. Ancak bu kişiler hakkında çocuklara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. İşlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin varlığı hâlinde, bu kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde on iki yıldan on beş yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde dokuz yıldan on bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların yarısı indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası yedi yıldan fazla olamaz.
(3) Fiili işlediği sırada on beş yaşını doldurmuş olup da on sekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde on sekiz yıldan yirmi dört yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde on iki yıldan on beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların üçte biri indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası on iki yıldan fazla olamaz.” şeklinde düzenlenmiş, Madde gerekçesinin fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmuş olup da on beş yaşını doldurmamış olanlarla ilgili bölümünde; “Bu grup yaş küçüklerinin ceza sorumluluğunun olup olmadığı, çocuk hakimi tarafından tespit edilir. Ancak, bu belirlemeden önce, yaş küçüğünün içinde bulunduğu aile koşulları, sosyal ve ekonomik koşullar ile psikolojik ve eğitim durumu hakkında uzman kişilerce rapor hazırlanması istenir. Çocuk hakimi, hazırlanan bu raporları, ceza sorumluluğunun belirlenmesiyle ilgili olarak yapacağı değerlendirmede dikkate alır.” açıklamalarına yer verilmiştir.
TCK’nın 31. maddesi ile yaş küçüklüğünün ceza sorumluluğuna etkisi, fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmamış, on iki yaşını doldurmuş olup da on beş yaşını doldurmamış ve on beş yaşını doldurmuş olup da on sekiz yaşını doldurmamış olanlar olmak üzere üç farklı grup içerisinde ele alınmıştır. Uyuşmazlık konusu itibarıyla fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmuş olup da on beş yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluğu üzerinde ayrıca durulması gerekmektedir.
Fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmuş olup da on beş yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluluğu kusur yeteneğinin varlığına bağlıdır. Kusur yeteneğinin bulunup bulunmadığına ilişkin tespit ise 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 35 ile Çocuk Koruma Kanununun Uygulanmasına İlişkin Usûl ve Esaslar hakkında Yönetmeliğin 20 ve 21. maddeleri çerçevesinde yapılacaktır.
5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun (ÇKK) “Sosyal İnceleme” başlığını taşıyan 35. maddesi;
“(1) Bu Kanun kapsamındaki çocuklar hakkında mahkemeler, çocuk hâkimleri veya Cumhuriyet savcılarınca gerektiğinde çocuğun bireysel özelliklerini ve sosyal çevresini gösteren inceleme yaptırılır. Sosyal inceleme raporu, çocuğun, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin mahkeme tarafından takdirinde göz önünde bulundurulur.
(2) Derhâl tedbir alınmasını gerektiren durumlarda sosyal inceleme daha sonra da yaptırılabilir.
(3) Mahkeme veya çocuk hâkimi tarafından çocuk hakkında sosyal inceleme yaptırılmaması hâlinde, gerekçesi kararda gösterilir.”,
Çocuk Koruma Kanunu’nun Uygulanmasına İlişkin Usûl ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin (ÇKKY) 20. maddesi;
“(1) Kanun kapsamındaki çocuklar hakkında mahkemeler, çocuk hâkimleri veya Cumhuriyet savcılarınca gerektiğinde çocuğun bireysel özelliklerini ve sosyal çevresini gösteren inceleme yaptırılabilir. Soruşturma ve kovuşturma aşamalarında çocuğun, veli veya vasisi ya da müdafi veya bu kimselerin avukatları da mahkeme veya çocuk hâkimine müracaat ederek çocuk hakkında sosyal inceleme yapılmasını talep edebilirler.
(2) Fiili işlediği sırada oniki yaşını bitirmiş onbeş yaşını doldurmamış bulunan çocuklar ile onbeş yaşını doldurmuş ancak onsekiz yaşını doldurmamış sağır ve dilsizlerin işledikleri fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneğinin ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin olup olmadığının takdiri bakımından sosyal inceleme yaptırılması zorunludur.
(3) Fiili işlediği sırada oniki yaşını bitirmiş onbeş yaşını doldurmamış bulunan çocuklar ile onbeş yaşını doldurmuş ancak onsekiz yaşını doldurmamış sağır ve dilsizlerin işledikleri fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneğinin ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin olup olmadığını takdir yetkisi münhasıran mahkemeye aittir. Sosyal incelemeyi yapan bilirkişi, çocuğun içinde bulunduğu aile ortamı, sosyal çevre koşulları, gördüğü eğitim, fiziksel ve ruhsal gelişimi hakkında bir rapor düzenler. Hâkim, bu yaş grubuna giren çocuğun kusur yeteneğinin olup olmadığını takdir ederken, görevlendirdiği bilirkişinin hazırlamış bulunduğu raporda yer verilen gözlem, tespit ve değerlendirmeleri göz önünde bulundurur.
(4) İkinci ve üçüncü fıkralardaki hâllerde, hâkim veya mahkeme, sosyal inceleme raporu ile birlikte çocuğun işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin belirlenebilmesi amacıyla adlî tıp uzmanı, psikiyatrist ya da zorunluluk hâlinde uzman hekimden görüş alır.”
Aynı Yönetmeliğin 21. maddesi ise,
“…
(2) Raporda çocuğun işlediği fiille ilgili olarak hukukî anlam ve sonuçları kavrayabilme ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin olup olmadığı hakkında sonuç değerlendirmesinde bulunulmaz.
(3) Sosyal inceleme raporu, suça sürüklenmiş çocuğun, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin mahkeme tarafından takdirinde göz önünde bulundurulur.” şeklinde düzenlenmiştir.
Buna göre; TCK’nın 31. maddesinin gerekçesi ve ÇKK’nin 35 ile ÇKKY’nin 20/3 ve 21/3. maddelerinde belirtildiği üzere kusur yeteneğinin var olup olmadığı mahkeme veya hâkim tarafından tespit edilecektir. Bu tespit yapılırken de ÇKKY’nin 20/4. maddesi uyarınca mahkeme veya hâkim, bu yaş grubu bakımından zorunlu olarak alınması gereken suça sürüklenen çocuğun aile koşulları, sosyal ve ekonomik koşullar ile psikolojik ve eğitim durumu hakkında uzman kişilerce düzenlenen sosyal inceleme raporu ile suça sürüklenen çocuğun işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği hakkında adlî tıp uzmanı, psikiyatrist ya da zorunluluk hâlinde uzman hekim tarafından düzenlenen bilirkişi raporundaki gözlem, tespit ve değerlendirmeleri göz önünde bulundurarak, raporlarla bağlayıcı olmaksızın, her delil gibi bunları da serbestçe değerlendirip suça sürüklenen çocuğun kusur yeteneğinin olup olmadığını takdir edecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Suç tarihinde 12-15 yaş grubunda bulunan sanığın işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneğinin ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin olup olmadığının takdir yetkisinin hâkime ait olması ve hâkimin bu takdir yetkisini kullanırken sanık hakkında sosyal inceleme raporu düzenlettirmesinde zorunluluk bulunması karşısında; Yerel Mahkemece, 12-15 yaş grubunda bulunan sanık hakkında sosyal inceleme raporu düzenlettirilmeksizin mahkûmiyet hükümleri kurulmasının hukuka kesin aykırılık niteliğinde ve başlı başına bozma sebebi olduğunun, bu bağlamda başka bir bozma nedeni bulunmasa dahi bu sebebin tek başına bozma nedeni yapılacağının kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabulü ile Özel Daire onama kararının, sanık hakkında mağdur B.K.’ye yönelik nitelikli yağma suçundan ve tüm mağdurlara yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan mahkûmiyet hükümleri yönünden kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükümlerinin, sanık hakkında sosyal inceleme raporu düzenlettirilmeksizin mahkûmiyet hükümleri kurulması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/22855 Karar : 2018/8236 Tarih : 12.07.2018
-
TCK 31. Madde
-
Yaş Küçüklüğü
Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya okunduktan sonra Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü;
Gümrük İdaresi vekilinin temyizine yönelik yapılan incelemede;
Açılan kamu davasının niteliğine ve suç tarihine göre suçtan doğrudan zarar görmeyen ve katılma hakkı bulunmayan Gümrük İdaresi vekilinin temyiz inceleme isteğinin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan CMUK.nun 317. maddesi uyarınca REDDİNE,
Sanıklar … ve … hakkında kurulan hükümlere yönelik temyiz incelemesinde;
Dairemizce de kabul gören Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 08.04.2014 tarih ve 2013/7-591 Esas, 2014/171 Karar sayılı kararında ayrıntıları belirtildiği gibi; suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işleniş yer ve zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluş ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler birlikte değerlendirilip sanıkların eylemlerini bir suç işleme kararının icrası kapsamında gerçekleştirip gerçekleştirmedikleri ve haklarında TCK.nun 43. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağı hususlarının tartışılarak belirlenmesi bakımından;
İncelemeye konu bu dosyaya ilişkin suç tarihinin 11/08/2011, iddianame düzenleme tarihinin ise 03/11/2011 olduğu, Dairemizin 2017/10219 Esas numarasında kayıtlı Baykan Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2012/129 Esas, 2016/78 Karar sayılı dosyasında sanıklara atılı eylem ile ilgili olarak suç tarihinin 11/10/2011, iddianame düzenleme tarihinin ise 12/10/2012 olduğu,
Anılan dosyada sanıkların eyleminin benzer mahiyette olduğu dikkate alınarak anılan dosyanın incelenip gerektiğinde birleştirilerek sanıkların bu eylemi bir suç işleme kararı icrası kapsamında işleyip işlemediği ve haklarında TCK.nun 43. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanamayacağı hususu tartışıldıktan sonra bir karar verilmesinin gerekmesi,
Bozmayı gerektirmiş olup sanıklar …’ün, …’in ve o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi uyarınca sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
Sanık … hakkında kurulan hükme yönelik temyiz incelemesinde;
Dairemizce de kabul gören Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 08.04.2014 tarih ve 2013/7-591 Esas, 2014/171 Karar sayılı kararında ayrıntıları belirtildiği gibi; suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işleniş yer ve zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluş ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler birlikte değerlendirilip sanıkların eylemlerini bir suç işleme kararının icrası kapsamında gerçekleştirip gerçekleştirmedikleri ve haklarında TCK.nun 43. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağı hususlarının tartışılarak belirlenmesi bakımından;
İncelemeye konu bu dosyaya ilişkin suç tarihinin 11/08/2011, iddianame düzenleme tarihinin ise 03/11/2011 olduğu,
Sanık hakkında suç tarihi 31/05/2011, iddianame düzenleme tarihi 31/05/2013 olan Muş 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2013/387 Esas ve 2015/143 Karar sayılı kararının; suç tarihi 29/05/2011, iddianame düzenleme tarihi 16/12/2013 olan Van 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2013/608 Esas ve 2015/357 Karar sayılı kararının; suç tarihi 27/06/2011, iddianame düzenleme tarihi 15/08/2013 olan Karlıova Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2013/108 Esas ve 2014/38 Karar sayılı kararının; suç tarihi 19/05/2011, iddianame düzenleme tarihi 04/09/2012 olan Tatvan 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2012/727 Esas ve 2013/637 Karar sayılı kararının Dairemizce 2017/11418 Esas ve 2017/11377 Esas sayıları ile incelenip sanık hakkında 5237 sayılı TCK.nun 43. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı hususu tartışılarak bir karar verilmesi gerektiği gözetilerek bozma kararı verilmiş olup sanığın anılan dosyalardaki eylemleri ile temyiz incelemesine konu dava dosyasındaki eyleminin benzer suç vasfına yönelik olduğu gözetilerek TCK.nun 43. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılması gerektiğinden söz konusu davaların birleştirilmesi hususu değerlendirilip sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş olup sanık …’in ve o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi uyarınca sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
Suça sürüklenen çocuk … hakkında kurulan hükme yönelik temyiz incelemesinde;
Suça sürüklenen çocuğun suç tarihinde 15 yaşını doldurmuş olup da 18 yaşını doldurmamış olduğunun anlaşılması karşısında, 5237 sayılı TCK.nun 31/3. maddesi uyarınca cezasından 1/3 oranında indirim yapılması gerektiği gözetilmeden hakkında fazla ceza tayini,
Yasaya aykırı, suça sürüklenen çocuk ve müdafii ile o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
Sanıklar …, …, …, …, … ve … hakkında kurulan hükme yönelik temyiz incelemesinde ise;
Sanıklar hakkında 4733 sayılı Kanunun 8/4. maddesi uyarınca 3 yıl 8 ay hapis cezasında TCK.nun 62/1. maddesi uyarınca 1/6 oranında yapılan indirimle sonuç cezanın 3 yıl 20 gün hapis yerine hesap hatası sonucu 2 yıl 12 ay 40 gün olarak hesaplanmak suretiyle fazla ceza tayini,
5237 sayılı TCK.nun 53. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, aynı maddenin 1. fıkrasının (c) bendinde yazılı sanıkların kendi altsoyları üzerindeki velayet hakları ile vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan koşullu salıverilmelerine, altsoyları dışında kalanlarla ilgili bu hak ve yetkilerden ise cezanın infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmalarına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm tesisi,
Suçtan doğrudan zarar görmeyen ve katılma hakkı bulunmayan Gümrük İdaresi’nin davaya katılan olarak kabul edilip lehine vekalet ücretine hükmolunması,
Yasaya aykırı, sanıkların ve o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden ve bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK.nun 322. maddesi uyarınca, hükmün 2. ve 3. fıkralarındaki hapis cezasının ‘‘3 yıl 20 gün’’ olarak düzeltilmesi, hükümden TCK.nun 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin bölümün çıkarılması, yerine “24/11/2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi’nin 08/10/2015 tarih ve 2014/140 E. , 2015/85 K. sayılı kararındaki iptal edilen hususlar gözetilerek 5237 sayılı TCK.nun 53/1-2-3. madde ve fıkralarının tatbikine,” ifadesinin eklenmesi, yine hükümden Gümrük İdaresi lehine hükmedilen dilekçe yazım ücretine ilişkin kısmın çıkartılması ve sair kısımların aynen bırakılması suretiyle hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
04 D 2769 plaka sayılı nakil aracına yönelik yapılan incelemede;
Bahse konu nakil aracının sanık …’e ait olduğu anlaşılmakla ele geçen kaçak eşyanın tür ve miktarı ile dava konusu nakil vasıtasının niteliği dikkate alındığında dava konusu eşyanın, hacim ve miktar itibari ile aracın ağırlıklı bölümünü oluşturduğu ayrıca dava konusu eşya ve nakil vasıtasının değerleri dikkate alındığında nakil vasıtasının müsaderesinin işlenen suça nazaran daha ağır sonuçlar doğurmayacağı ve bu nedenle TCK.nun 54/3. maddesi uyarınca hakkaniyete de aykırı bir yanın bulunmadığı dikkate alınarak dava konusu nakil vasıtasının müsaderesi yerine, yazılı şekilde iadesine karar verilmesi,
Yasaya aykırı, sanıkların ve o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 12/07/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/2822 Karar : 2018/8205 Tarih : 28.06.2018
-
TCK 31. Madde
-
Yaş Küçüklüğü
Suç tarihinde 12-15 yaş grubunda olduğu anlaşılan suça sürüklenen çocuğun gündüz vakti sayılan saat 16.00 sıralarında müştekinin iş yerine girerek müştekiye ait çanta ve içerisindeki cüzdanı çalmak isterken yakalanması biçiminde gerçekleşen olayda, suç tarihi itibariyle 12-15 yaş grubunda bulunan suça sürüklenen çocuğun eylemine uyan 5237 sayılı TCK’nın 142/1-b, 35 ve 31/2. maddelerinde tanımlanan hırsızlık suçu için öngörülen cezanın üst sınırına göre aynı Yasa’nın 66/1-e, 66/2, 67/4. maddelerinde öngörülen 6 yıllık zamanaşımının (hükmün açıklanmasının geri bırakılması nedeniyle oluşan durma süresi de hesaba katılmadan) suçun işlendiği tarih olan 26/11/2007 gününden inceleme tarihine kadar geçmiş bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk müdafiinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasa’nın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan, 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, suça sürüklenen çocuk hakkında hırsızlık suçundan açılan kamu davasının CMK’nın 223/8. maddesi gereğince DÜŞÜRÜLMESİNE, 28/06/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/14920 Karar : 2018/6801 Tarih : 24.05.2018
-
TCK 31. Madde
-
Yaş Küçüklüğü
Suç tarihinde 12-15 yaş grubunda bulunan suça sürüklenen çocuğun suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçundan eylemine uyan TCK’nın 165/1 ve 31/2. maddeleri uyarınca belirlenecek cezanın miktar ve nev’i itibariyle tabi olduğu aynı Yasa’nın 66/1-e, 66/2. maddelerine göre belirlenen 4 yıllık zamanaşımının, karar tarihinden inceleme tarihine kadar gerçekleşmiş olması,
Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk müdafiinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen yürürlükten bulunan, 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, suça sürüklenen çocuk hakkında açılan kamu davasının, 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddesi gereğince zamanaşımı nedeniyle DÜŞÜRÜLMESİNE, 24/05/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/19954 Karar : 2018/2461 Tarih : 8.03.2018
-
TCK 31. Madde
-
Yaş Küçüklüğü
I- … … hakkında iş yeri dokunulmazlığını bozma ve mala zarar verme suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;
Suç tarihi itibariyle 18 yaşından küçük olmakla birlikte bozma sonrası savunmasının alındığı 22/01/2015 tarihinde, 18 yaşını doldurduğu anlaşılan … …‘in, savunması esnasında müdafii talep etmediğini beyan etmesi karşısında, müdafiiye yapılan tebliğ işleminin geçersiz olduğu ve gerekçekli kararın suça sürüklenen çocuğa tebliği için Dairemizce dosyasının iadesi üzerine gerekçeli hükmün suça sürüklenen çocuğa 26/07/2016 tarihinde usulüne uygun şekilde tebliğ edildiği ve suça sürüklenen çocuğun kararı temyiz etmediği anlaşıldığından yukarıda belirtilen gerekçe ile daha önce görevlendirilen müdafiinin temyiz yetkisinin bulunmadığı nazara alındığında temyize hakkı olmayan Av. …‘ın temyiz isteminin 1412 sayılı Kanun’un 317. maddesi gereğince REDDİNE,
II- … … hakkında mala zarar verme suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;
Suça sürüklenen çocuğun eylemine uyan TCK’nın 151/1, 31/3. maddelerinde belirtilen suç için öngörülen cezaların üst sınırına göre, aynı Kanun’un 66/1-e, 66/2, 67/3-4. maddelerinde belirtilen 7 yıl 12 aylık dava zamanaşımı süresinin, suçun işlendiği 20.04.2008 gününden inceleme tarihine kadar geçmiş bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuğun temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan, 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, … hakkında açılan kamu davasının, 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddesi gereğince DÜŞÜRÜLMESİNE,
III- Sanık … hakkında suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçundan ve … … hakkında iş yeri dokunulmazlığını bozma suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;
Sanık … hakkında 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesi’nin 24/11/2015 tarihinde yürürlüğe giren 08/10/2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararı da nazara alınarak bu maddede öngörülen hak yoksunluklarının uygulanmasının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüş, … … hakkında ise suça konu eylem gece işlendiği anlaşıldığı halde, işyeri dokunulmazlığını bozma suçundan TCK’nın 116/4. fıkrası ile uygulama yapılmaması ve eylemin birden fazla kişiyle işlendiğinin anlaşılması karşısında TCK’nın 119/1-c maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Yapılan duruşmaya, toplanan delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve takdirine göre temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle hükümlerin istem gibi ONANMASINA, 08/03/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/5745 Karar : 2018/1301 Tarih : 20.02.2018
-
TCK 31. Madde
-
Yaş Küçüklüğü
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunun 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Yasa ile değişik 23/1. maddesine göre, hükmün açıklanmasının geri bırakılma kararında deneme süresinin üç yıl olarak değiştirildiği, ancak sanık hakkında hükmün açıklanmasına neden olan Büyükçekmece 5.Asliye Ceza Mahkemesinin 01.04.2014 gün, 2011/1870 esas ve 2012/1 karar sayılı kararındaki suçun üç yıllık deneme süresi içinde 03.11.2011 tarihinde işlendiğinin anlaşılması karşısında, açıklanması geri bırakılan 01.10.2010 tarihli hükümde 5 yıllık denetim süresi öngörülmesi, sonuca etkili olmadığından bozma nedeni yapılmamış,
Dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre; suçun sanık tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1-) Suç tarihinde 15-18 yaş grubunda bulunan sanık hakkında, 15/7/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5395 sayılı Yasanın 35/1. maddesi uyarınca sosyal inceleme raporunun alınmaması, alınmama gerekçesinin gösterilmemesi,
2-) Kanun koyucu; TCK`nın 168/1.maddesinde anlamını bulan etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasında, suçun niteliğine göre ayrıma yer verip failin işlediği suç hırsızlık, mala zarar verme, güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık v.s suçlarında uygulanacak indirim oranı 2/3 veya 1/2 iken, yağma suçlarında indirim oranının 1/2 veya 1/3 öngördüğü dikkate alınmadan yazılı şekilde uygulama yapılması,
3-) Kabule göre de;
5237 sayılı TCK 168/3.maddesinin, 31/3. maddesinden önce uygulanması suretiyle aynı Kanunun 61.maddesine aykırı davranılması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık … ve savunmanı ile o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, 20/02/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/1380 Karar : 2018/1145 Tarih : 19.02.2018
-
TCK 31. Madde
-
Yaş Küçüklüğü
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Sanığın mağdurun yürüdüğü yol üzerinde geçişini engelleyecek şekilde önceden engeller koyarak ve tertibat alarak yolunu kesmek biçiminde bir hareketlerinin bulunmadığı ve bu bağlamda “yol kesmek”ten söz edilemeyeceği gözetilmeden, 5237 sayılı TCK`nın 149/1.maddesinin uygulama koşulları oluşmayan (d) bendi ile de hüküm kurulması, kanuna aykırı ise de temel cezanın alt sınırdan belirlenmesi; sonuç cezaya etkili görülmediğinden;
Sanığın kendisini yakalayan kolluk güçlerine, üzerinde bulunan suça konu cüzdan ve parayı teslim etmesinde; TCK’nun 168. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık koşullarının bulunmadığı ve cezasından indirim yapılamayacağı gözetilmeden, yazılı biçimde uygulama yapılması karşı temyiz bulunmadığından;
kabule göre de sanık hakkında kurulan hükümde, TCK`nın 61. maddesine aykırı olarak, aynı Yasanın 168/3. maddesinin, 31/3. maddesinden önce uygulanması sonuca etkili görülmediğinden, anılan husular bozma nedeni yapılmamıştır.
Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
T.C. Anayasa’nın 90. maddesinin son fıkrası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/3-c maddesi ışığında, 5271 sayılı CMK`nın 150, 234 ve 239. maddeleri ile 5320 sayılı Yasanın 13. maddesine dayanılarak hazırlanan, Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafi ve Vekillerin Görevlendirilmeleri ile
Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin 8. maddesi gereğince, sanık için baro tarafından görevlendirilen zorunlu savunman ücretinin, yeterli ödeme gücü bulunmayan sanıktan alınmasına hükmedilemeyeceği, bu ücretin Adalet Bakanlığı bütçesinde bu amaçla ayrılan ödenekten karşılanacağı gözetilmeden, yazılı şekilde zorunlu savunman ücretinin sanıktan alınmasına hükmedilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanık … savunmanının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle isteme aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedenleri yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasa`nın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak hüküm fıkrasından yargılama giderlerinin tahsiline ilişkin bölümden “zorunlu müdafii giderinin” çıkarılması suretiyle, eleştiri dışında diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 19.02.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/6822 Karar : 2018/759 Tarih : 23.01.2018
-
TCK 31. Madde
-
Yaş Küçüklüğü
Gereği görüşülüp düşünüldü;
1)Suça sürüklenen çocuk, savunmasının tespit edildiği, aynı zamanda hükmün açıklandığı 13.01.2015 günlü duruşma tarihinde 18 yaşını doldurmadığı, bu itibarla duruşmanın gizli yapılması gerektiği halde açık yapılmış olması, telafisi mümkün olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;
2)Suça sürüklenen çocuk hakkında TCK’nin 86/1. maddesi uyarınca belirlenen 1 yıl hapis cezasından, aynı yasanın 86/3-e maddesi uyarınca 1/2 oranında arttırım yapılmasını müteakip TCK’nin 29. maddesine göre 1/4 oranında indirim yapılmak suretiyle bulunan ceza miktarının 1 yıl 1 ay 15 gün yerine, 9 ay hapis cezası olarak belirlenmesi ve TCK’nin 31/2. maddesi gereği ½ ve 62. maddesi gereği 1/6 oranında indirimlerin buna göre tespiti ile TCK’nin 50/1-a hükmü gereği netice cezanın, 168 gün yerine 112 gün karşılığı olmak üzere; 3.360,00 TL yerine 2.240,00 TL adli para cezasına çevrilmesi suretiyle eksik ceza tayini,
Bozmayı gerektirmiş, o yer Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu nedenle 6723 sayılı kanun’un 33. maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden CMUK’un 322. maddesi gereğince, hükmün TCK’nin 29/1. maddesinin uygulandığı paragrafından “9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına” ibaresi çıkartılmak ve yerine “1 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına” ibaresi eklenmek; TCK’nin 31/2. maddesinin uygulandığı paragrafından “4 ay 15 hapis cezası ile cezalandırılmasına” ibaresi çıkartılmak ve yerine “6 ay 22 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına” ibaresi eklenmek; TCK’nin 62. maddesinin uygulandığı paragrafından “3 ay 22 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına” ibaresi çıkartılmak ve yerine “5 ay 18 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına” ibaresi eklenmek; TCK’nin 50/1-a maddesinin uygulandığı paragrafından “112 gün adli para cezasına çevrilmesine” ibaresi çıkartılmak ve yerine “168 gün adli para cezasına çevrilmesine” ibaresi eklenmek; TCK’nin 52/2. maddesinin uygulandığı paragrafından “SSÇ’ye doğrudan verilen 112 gün adli para cezasının TCK’nin 52/2. maddesi gereğince sanığın ekonomik ve diğer şahsi halleri göz önünde bulundurularak bir gün karşılığı 20 TL kabul edilerek 2.240 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına” ibaresi çıkartılmak ve yerine “SSÇ’ye doğrudan verilen 168 gün adli para cezasının TCK’nin 52/2. maddesi gereğince sanığın ekonomik ve diğer şahsi halleri göz önünde bulundurularak bir gün karşılığı 20 TL kabul edilerek 3.360,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına” ibaresi eklenmek suretiyle hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 23/01/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/9196 Karar : 2018/572 Tarih : 18.01.2018
-
TCK 31. Madde
-
Yaş Küçüklüğü
Yapılan yargılamaya, dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde gösterilen ve değerlendirilen delillere, oluşa ve mahkemenin soruşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, suçun oluşumuna ve niteliğine uygun kabule, hukuka uygun, yasal ve yeterli olarak açıklanan gerekçeye göre sanıklar …, … ve …‘nun bir nedene dayanmayan, suça sürüklenen çocuk ve müdafiinin lehe hükümlerin uygulanmasına ve beraate ilişkin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- Sanıklar ve suça sürüklenen çocuk hakkında temel ceza belirlenirken hapis cezası alt sınırdan tayin olduğu halde, aynı gerekçeyle adli para cezasına esas alınan birim gün sayısının alt sınırdan uzaklaşarak belirlenmesi suretiyle çelişkiye neden olunması,
2- Suç tarihi itibariyle 18 yaşını ikmal etmeyen suça sürüklenen çocuk … hakkında 5237 sayılı TCK.nun 53/4. madde ve fıkrasına aykırı olarak aynı Yasanın 53/1. madde ve fıkrasında yer alan hak yoksunluklarına hükmolunması,
Yasaya aykırı ise de, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususların, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 322. maddesi gereğince düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükümde sanıklar hakkında 5237 sayılı TCK.nun 197/1. madde ve fıkrası uyarınca hapis cezası yanında hükmolunan adli para cezasına esas alınan 60 günün 5 güne, TCK.nun 62. madde ve fıkrası uyarınca tayin olunan 50 günün 4 güne, 5237 sayılı TCK.nun 52/2. maddesi uyarınca günlüğü 20.00 liradan hükmolunan 1000,00 TL adli para cezasının 80.00 TL’ye indirilmesi, suça sürüklenen çocuk hakkında kurulan hükümde 5237 sayılı TCK.nun 197/1. madde ve fıkrası uyarınca hapis cezası yanında hükmolunan adli para cezasına esas
alınan 60 günün 5 güne, TCK.nun 31/3. maddesinin uygulanması sonucu belirlenen 40 günün 3 güne, TCK.nun 62. maddesinin uygulanması sonucu belirlenen 33 günün 2 güne ve aynı yasanın 52. maddesi uyarınca tayin olunan 660 TL adli para cezasının ise 40 TL’ye indirilmesi ve hükümden TCK.nun 53.maddesinin uygulanmasına ilişkin bölüm çıkartılması suretiyle hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 18.01.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/11573 Karar : 2018/232 Tarih : 11.01.2018
-
TCK 31. Madde
-
Yaş Küçüklüğü
Mala zarar vermek suçundan suça sürüklenen çocuk …’ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 151/1, 31/3 ve 62/1. maddeleri uyarınca 2 ay 6 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, aynı Kanun’un 51. maddesine göre cezasının ertelenmesine dair Gaziantep Çocuk Mahkemesinin 20.03.2009 tarihli ve 2008/149 esas, 2009/287 sayılı kararını kapsayan dosyası ile ilgili olarak;
Gaziantep Çocuk Mahkemesinin 20.03.2009 tarihli kararının kesinleşmesini müteakip, suça sürüklenen çocuğun deneme süresi içerisinde yeniden suç işlemesi sebebiyle Gaziantep 1. Çocuk Mahkemesinin 27.05.2015 tarihli ve 2013/358 esas, 2015/343 sayılı ek kararı ile erteli hükmün aynen infazına karar verilmesine karşın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 50/3. maddesinde yer alan, “Daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olmak koşuluyla, mahkûm olunan otuz gün ve daha az süreli hapis cezası ile fiili işlediği tarihte onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş bulunanların mahkûm edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, birinci fıkrada yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilir.” şeklindeki düzenleme karşısında, suçun işlendiği tarih itibarıyla 18 yaşını ikmal etmeyen ve adli sicil kaydına göre, daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olan suça sürüklenen çocuk hakkında hükmolunan kısa süreli hapis cezasının, anılan maddenin 1. fıkrası bentlerindeki seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi gerektiğinin gözetilmemesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı CMK.nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 25.01.2017 gün ve 2016/10917 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 13.02.2017 gün ve KYB/2017…9148 sayılı ihbarnamesi ile dairemize tevdii kılınmakla incelendi.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Gereği görüşülüp düşünüldü:
İtiraz merciinin hükmün içeriğindeki aykırılıkları denetleyemeyeceği, inceleme yetkisinin aynen infaz koşullarının oluşup oluşmadığından ibaret olması nedeniyle, denetim süresi içinde yeniden suç işlenmesi nedeniyle suça sürüklenen çocuk hakkında erteli hükmün aynen infazına dair mahkemenin 27.05.2015 tarihli karar müdafii yerine suça sürüklenen çocuğa tebliğ edilmesi nedeniyle usulüne uygun kesinleşmemiş ise de bu husus sonuca etkili görülmediğinden 20.03.2009 tarihli erteli hükme yönelik yapılan incelemede;
Ceza Genel Kurulunun, 22.04.2014 gün, 2013/3…752 esas, 2014/200 sayılı kararında da belirtildiği üzere, suç tarihinden önce hapis cezasına mahkum edilmediği anlaşılan 18 yaşını doldurmamış bulunan suça sürüklenen çocuk hakkında, tayin olunan kısa süreli hapis cezasının 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 50/3. maddesi uyarınca aynı maddenin 1. fıkrasındaki seçenek yaptırım veya tedbirlerden birine çevrilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Yasaya aykırı ve Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma istemine dayalı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın ihbarname içeriği bu itibarla yerinde görüldüğünden Gaziantep Çocuk Mahkemesi’nin 20.03.2009 gün, 2008/149 esas, 2009/287 sayılı kararının CMK.nun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, hükümdeki diğer hususların aynen korunmasına, ancak; suça sürüklenen çocuk hakkında 5237 sayılı TCK.nun 151/1, 31/3. ve 62/1. maddeleri uyarınca hükmedilen 2 ay 6 gün hapis cezasının 5237 sayılı TCK.nun 50/3. madde ve fıkrası yollamasıyla 50/1. maddesi uyarınca suçlunun kişiliği, şahsi ve ekonomik durumu gözetilerek TCK.nun 52/2. maddesi uyarınca günlüğü 20 TL’den hesaplanarak 1320 TL adli para cezasına çevrilmesine, adli para cezasının TCK.nun 52/4. maddesi uyarınca birer ay ara ile 10 eşit taksitte ödenmesine, infazın bu şekilde yapılmasına, dosyanın Adalet Bakanlığı’na gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na TEVDİİNE, 11.01.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/19087 Karar : 2017/25794 Tarih : 24.11.2017
-
TCK 31. Madde
-
Yaş Küçüklüğü
Tehdit suçundan suça sürüklenen çocuk …‘nın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/2-a, 29, 31/3 ve 62/1. maddeleri gereğince 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Kızıltepe 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 02/07/2009 tarihli ve 2008/470 esas, 2009/330 sayılı kararının kesinleşmesini müteakip, suça sürüklenen çocuğun denetim süresi içinde yeniden suç işlediğinden bahisle yapılan yargılama sonucunda, 5237 sayılı Kanun’un 106/2-a, 31/3 ve 62/1. maddeleri gereğince 1 yıl 1 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Kanun’un 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin Kızıltepe 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 13/05/2014 tarihli ve 2013/45 esas, 2014/408 sayılı kararı, Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 19/09/2017 gün ve 94660652-105-47-12235-2016-Kyb sayılı istemleri ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 02/10/2017 gün ve 2017/55220 sayılı bozma düşüncesini içeren ihbarnamesiyle Daireye gönderilmiş olduğu görülmekle, dosya incelendi:
Kanun yararına bozma isteyen ihbarnamede;
1- 5271 sayılı Kanun’un 231/11. maddesinde belirtildiği üzere, sanığın denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkemenin hükmü açıklayacağı şeklindeki düzenleme karşısında, Kızıltepe 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 02/07/2009 tarihli kararını müteakip, sanığın deneme süresi içerisinde, 18/10/2010 tarihinde Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 17/11/2011 tarihli ve 2011/235 esas, 2011/243 sayılı kararına konu yeni bir suç işlemesi sebebiyle, önceki hükmün aynen infazına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yeniden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinde,
2- 5271 sayılı Kanunu’nun 231/11. maddesindeki “Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.” biçimindeki düzenleme nazara alındığında, mahkemesince 02/07/2009 tarihli ilk kararında, sanık hakkında haksız tahrik hükümleri de uygulanarak neticeden 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmesi karşısında, bu cezanın sanık için kazanılmış hak oluşturduğu gözetilmeden, sanık hakkında deneme süresinde yeni bir suç işlemesi nedeniyle yapılan yargılamada, haksız tahrik hükümleri uygulanmayarak 1 yıl 1 ay 10 gün hapis cezasına hükmedilmek suretiyle fazla ceza tayin olunmasında,
isabet görülmediğinden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunduğu anlaşılmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
I-Olay:
Tehdit suçundan suça sürüklenen çocuk …‘nın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/2-a, 29, 31/3 ve 62/1. maddeleri gereğince 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Kızıltepe 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 02/07/2009 tarihli ve 2008/470 esas, 2009/330 sayılı kararının kesinleşmesini müteakip, suça sürüklenen çocuğun denetim süresi içinde yeniden suç işlediğinden bahisle yapılan yargılama sonucunda, 5237 sayılı Kanun’un 106/2-a, 31/3 ve 62/1. maddeleri gereğince 1 yıl 1 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Kanun’un 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin Kızıltepe 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 13/05/2014 tarihli ve 2013/45 esas, 2014/408 sayılı kararının,
1- 5271 sayılı Kanun’un 231/11. maddesinde belirtildiği üzere, sanığın denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkemenin hükmü açıklayacağı şeklindeki düzenleme karşısında, Kızıltepe 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 02/07/2009 tarihli kararını müteakip, sanığın deneme süresi içerisinde, 18/10/2010 tarihinde Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 17/11/2011 tarihli ve 2011/235 esas, 2011/243 sayılı kararına konu yeni bir suç işlemesi sebebiyle, önceki hükmün aynen infazına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yeniden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinde,
2- 5271 sayılı Kanunu’nun 231/11. maddesindeki “Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.” biçimindeki düzenleme nazara alındığında, mahkemesince 02/07/2009 tarihli ilk kararında, sanık hakkında haksız tahrik hükümleri de uygulanarak neticeden 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmesi karşısında, bu cezanın sanık için kazanılmış hak oluşturduğu gözetilmeden, sanık hakkında deneme süresinde yeni bir suç işlemesi nedeniyle yapılan yargılamada, haksız tahrik hükümleri uygulanmayarak 1 yıl 1 ay 10 gün hapis cezasına hükmedilmek suretiyle fazla ceza tayin olunmasında,
İsabet görülmediği gerekçeleriyle kanun yararına bozmaya konu edildiği anlaşılmıştır.
II-Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:
Daha önce hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen suça sürüklenen çocuğun, denetim süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlemesi nedeniyle yapılan yargılama sonucunda, tekrar hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilip verilemeyeceğinin ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararda mevcut olan hukuka aykırılığın kanun yararına bozma yoluyla giderilip giderilemeyeceğinin belirlenmesine ilişkindir.
III-Hukuksal Değerlendirme:
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez 15.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunun 23. maddesi ile çocuklar hakkında, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanunun 231. maddesine eklenen 5-14. fıkralar ile de büyükler için kabul edilmiş, aynı Kanunun 40. maddesiyle 5395 sayılı Kanunun 23. maddesi değiştirilmek suretiyle denetim süresindeki farklılık hariç olmak kaydıyla, çocuk suçlular ile yetişkin suçlular hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı koşullara tâbi kılınmıştır.
Yetişkin sanıklar yönünden başlangıçta şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, 5728 sayılı Kanunla 5271 sayılı Kanunun 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklik ile, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılâp Kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezalarına ilişkin tüm suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK’nun 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 11.03.2014 tarih ve 2013/14-102 esas, 2014/128 sayılı kararında belirtildiği üzere; Ayrıntılarına Ceza Genel Kurulunun 29.06.2010 gün ve 70-159 sayılı kararında yer verildiği üzere, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının itiraz kanunyoluna tâbi bulunması nedeniyle, gerek itiraz edilerek, gerekse itiraz kanunyoluna başvurulmaksızın kesinleşmesi halinde, olağanüstü bir kanunyolu olan kanun yararına bozma konusu yapılabileceğinde şüphe bulunmamaktadır. Ancak, kanun yararına bozma kanunyolunda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı; 5271 sayılı CMK’nun 309. maddesinde aleyhe bozma yasağının sadece davanın esasını çözümleyen hükümlerle sınırlı olarak kabul edilmesi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının ise 5271 sayılı CMK’nun 223. maddesinde belirtilen hükümlerden olmaması nedeniyle, 5271 sayılı Kanununun 231. maddesinin 5-14. fıkralarındaki şartlar kapsamında denetlenerek, somut olayda hükmün açıklanmasının geri bırakılması şartlarının bulunup bulunmadığı, ceza miktarı, daha önceden kasıtlı bir suçtan mahkûmiyet, zararın giderilip giderilmediği, suçun inkılap kanununda belirtilen suçlardan bulunup bulunmadığı ve denetim süresi ile denetim süresi içerisinde uygulanacak denetimli serbestlik tedbirinin doğru tayin edilip edilmediği gibi hususlara ilişkin hukuka aykırılıklar nedeniyle bozulabilecek, belirlenen hukuka aykırılıkların yeni bir yargılamayı gerektirdiği ahvalde yeniden yargılama yapılarak karardaki hukuka aykırılığın giderilmesi için dosyanın mahkemesine iadesine karar verilecek, yargılama gerekmeyen ahvalde ise hukuka aykırılık Yargıtay ilgili ceza dairesince veya Ceza Genel Kurulunca giderilecektir. Özetlemek gerekirse; kurulan hükmün sanık hakkında hukuksal bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, davayı sonuçlandıran ve uyuşmazlığı çözen bir “hüküm”
değildir. Bunun sonucu olarak, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar, 5271 sayılı CMK’nun 223. maddesinde sayılan hükümlerden olmadığından, bu tür kararların kanun yararına bozulması durumunda yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararlarda lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
CMK’nın hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması kenar başlıklı 231. maddesinin onuncu, on birinci ve on ikinci fıkraları “ (10) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.)Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir. (11) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir. (12) (Ek: 6/12/2006-5560/23 md.) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir.” biçimindedir.
Bu düzenleme dikkate alındığında, sanığın denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, hakkındaki mahkûmiyet hükmü açıklanacak, yükümlülüklerin yerine getirilememesi durumunda da, kısmen infaza karar verilebileceği gibi koşulları bulunmakta ise, hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesi suretiyle yeni bir mahkûmiyet hükmü de tesis edilebilecektir. Hüküm açıklanırken Ceza Genel Kurulu’nun 22.04.2014 tarih ve 2013/3-752 esas, 2014/200 sayılı kararında da açıklandığı üzere, 5237 sayılı TCK’nun 50/3. maddesinde yer alan seçenek yaptırımlara çevirme zorunluluğu gibi hususlar dikkate alınabilecektir.
Yine Ceza Genel Kurulu’nun 22.05.2012 tarih ve 2011/8-498esas, 2012/211 sayılı kararında belirtildiği üzere; sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması, esas itibarıyla bünyesinde iki karar barındıran bir kurumdur. İlk karar teknik anlamda hüküm sayılan, ancak açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi nedeniyle hukuken varlık kazanamayan bu nedenle hüküm ifade etmeyen, koşullara uyulması halinde düşme hükmüne dönüşecek, koşullara uyulmaması halinde ise varlık kazanacak olan mahkûmiyet hükmü, ikinci karar ise, bu ön hükmün üzerine inşa edilen ve önceki hükmün varlık kazanmasını engelleyen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıdır. Bu ikinci kararın en temel ve belirgin özelliği, varlığı devam ettiği sürece, ön hükmün hukuken sonuç doğurma özelliği kazanamamasıdır… Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının üzerine inşa edildiği hüküm bilahare davanın düşmesi kararı verildiğinde veya hükmün açıklanması ya da yeni bir hüküm kurulması halinde varlık kazanacağından ve ancak bu halde 1412 sayılı CYUY’nın 305 ve 5271 sayılı CYY’nın 223. maddeleri uyarınca temyiz edilebilme olanağına kavuşabileceğinden, bu aşamadan önce henüz hukuken varlık kazanmamış bulunan bu hükmün temyiz merciince denetlenebilme olanağı bulunmamaktadır… Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının dayanağını oluşturan mahkumiyet hükmü ise; hükmün açıklanması, düşme kararının verilmesi veya yeni bir mahkûmiyet hükmünün tesisinden sonra temyiz incelemesine konu olabilecek ve ancak bu aşamadan sonra temyiz yasa yoluna başvurulmadan kesinleşmesi halinde,
. koşulları bulunduğu takdirde yasa yararına bozma yasa yolu ile denetlenebilecektir.Görüldüğü gibi, hükmün içeriğindeki hukuka aykırılıklar ancak hükmün hukuken varlık kazanması halinde olağan ve olağanüstü yasa yolları denetimine konu olabileceğinden, henüz hukuken varlık kazanmayan bir hükmün ne olağan ne de olağanüstü yasa yolu denetimine konu edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verildiği ahvalde hükmün içeriğine dahil bulunan hukuka aykırılıkların, yasa yararına bozma yasa yoluyla denetlenmesi olanağı bulunmamaktadır. Yasa koyucu, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının üzerine inşa edildiği mahkûmiyet hükmünün olağan yasayolu olan temyizen incelenmesini dahi yasaklamışken, henüz hukuken varlık kazanmamış bu hükümdeki hukuka aykırılıkların olağan denetim süreci sonlanmadan, olağanüstü bir yasa yolu olan “yasa yararına bozma” yasa yoluyla denetlenebileceğini kabul etmek, yasa yollarında hakim olan temel ilkelere açıkça aykırılık oluşturacağı gibi, temyiz ve yasa yararına bozma yasa yolunun gerek başvuru koşulları, gerekse sonuçlarındaki farklılıklar ile olağanüstü bir yasayolu olan yasa yararına bozma kurumunun konuluş amacı nazara alındığında ileride telafisi mümkün olmayan sorunlara da yol açabilecektir.
Diğer taraftan henüz hukuki varlık kazanmayan bir hükmü, ancak kesinleşmiş hükümlere karşı son yasal çare olarak başvurulabilecek bir yasa yolu denetimine tabi kılmak, 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 5. fıkrasının; “…Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder”,
-
fıkrasının; “Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar”,
-
fıkrasının; “Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir”,
-
fıkrasının; “Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur”,
Şeklindeki düzenlemelerine açıkça aykırı olduğu gibi, bir kararın olağan denetim yolları ile incelenmeksizin doğrudan olağanüstü yasayoluna tabi kılınması sonucunu doğuracağından, yasa yollarındaki sisteme de aykırılık oluşturur. Ayrıca, bir kararın biri olağanüstü diğeri olağan olmak üzere iki kez aynı temyiz merciince farklı yöntemlerle incelenmesi usul karmaşasına yol açacak ve böyle bir uygulama yasa yollarının konuluş amacına da aykırılık teşkil edecektir.
İncelenen dosyada;
Tehdit suçundan suça sürüklenen çocuk …‘nın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/2-a, 29, 31/3 ve 62/1. maddeleri gereğince 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Kızıltepe 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 02/07/2009 tarihli ve 2008/470 esas, 2009/330 sayılı kararının kesinleşmesini müteakip, suça sürüklenen çocuğun denetim süresi içinde 18/10/2010 tarihinde Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 17/11/2011 tarihli ve 2011/125 esas, 2011/243 sayılı kararına konu yağma suçunu işlediği, bu nedenle yeniden yapılan yargılama sonucunda, Kızıltepe 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 13/05/2014 tarihli ve 2013/45 esas, 2014/408 sayılı kararıyla bu kez 5237 sayılı Kanun’un 106/2-a, 31/3 ve 62/1. maddeleri gereğince 1 yıl 1 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve tekrar 5271 sayılı Kanun’un 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, kararın itiraz edilmeksizin kesinleştiği ve kanun yararına bozma yoluna konu edildiği anlaşılmıştır.
Dosya kapsamı, kanun yararına bozma istemi ve tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde;
1-Bir numaralı bozma nedeni yönünden;
Suça sürüklenen çocuk …‘nın denetim süresi içerisinde 18/10/2010 tarihinde Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 17/11/2011 tarihli ve 2011/125 esas, 2011/243 sayılı hükmüne konu yağma suçunu işlediğinin ve hükümlülük kararının kesinleştiğinin anlaşılması karşısında, hükmün aynen açıklanması, açıklama sırasında da Ceza Genel Kurulu’nun 22.04.2014 tarih ve 2013/3-752 esas, 2014/200 sayılı kararında açıklandığı üzere, 5237 sayılı TCK’nun 50/3. maddesinde yer alan seçenek yaptırımlara çevirme zorunluluğu gibi hususların dikkate alınması gerektiği gözetilmeden, yeniden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar kurulmasında isabet bulunmamaktadır.
2-İki numaralı bozma nedeni yönünden;
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının dayanağını oluşturan mahkumiyet hükmü hükmün açıklanması, düşme kararının verilmesi veya yeni bir mahkûmiyet hükmünün tesisinden sonra temyiz incelemesine konu olabilecek ve ancak bu aşamadan sonra temyiz yasa yoluna başvurulmadan kesinleşmesi halinde, koşulları bulunduğu takdirde yasa yararına bozma yasa yolu ile denetlenebilecektir.Hükmün içeriğindeki hukuka aykırılıklar ancak hükmün hukuken varlık kazanması halinde olağan ve olağanüstü yasa yolları denetimine konu olabileceğinden, henüz hukuken varlık kazanmayan bir hükmün ne olağan ne de olağanüstü yasa yolu denetimine konu edilmesi mümkün değildir. Ancak incelemeye konu dosyada; suça sürüklenen çocuk hakkında daha önce TCK’nın 29. maddesinin uygulanmasına karşın, incelemeye konu karar kurulurken anılan madde uygulanmamış ve bu nokta Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına bozmaya konu edilmiş ise de, bu yanılgı hüküm açıklanırken mahkemesince nazara alınabilecektir. Bu nedenle iki numaralı kanun yararına bozma nedeninin reddine karar vermek gerekmiştir.
IV-Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle,
1-Kanun yararına bozma istemine ilişkin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen ihbarname içeriğinde yer alan ve yerinde görülmeyen 2 (iki) numaralı bozma isteminin, CMK’nın 309. maddesi gereğince REDDİNE,
2-Kanun yararına bozma istemine ilişkin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen ihbarname içeriğinde yer alan 1 (bir) numaralı bozma istemi yerinde görüldüğünden Kızıltepe 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 13/05/2014 tarihli ve 2013/45 esas, 2014/408 sayılı kesinleşen kararının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre, sonraki işlemlerin, CMK’nın 309/4-a maddesi gereğince mahallinde mahkemesince yerine getirilmesine, 24/11/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/16068 Karar : 2017/10223 Tarih : 19.09.2017
-
TCK 31. Madde
-
Yaş Küçüklüğü
Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Suça sürüklenen çocuk için; mahkemenin 27.11.2006 tarihinde işlenen suç için 10.03.2009 tarihinde 5271 sayılı CMK’nın 231/6-son cümlesi hükmü uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verdiği ve bu kararın 27.04.2009 tarihinde kesinleştiği, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın kesinleşmesinden itibaren ve denetim süresi içinde işlenen kasıtlı suçtan dolayı verilen ve 19.02.2014 tarihinde kesinleşen mahkumiyet hükmü nedeniyle 04.09.2014 tarihinde hükmün açıklandığı; böylelikle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleştiği 27.04.2009 ila deneme süresi içinde ikinci suçu işlediği 14.01.2011 tarihleri arasında dava zamanaşımının durduğu gözetilerek yapılan incelemede;
Suç tarihinde 15-18 yaş grubu arasında bulunan suça sürüklenen çocuğun eylemine uyan ve 5237 sayılı TCK’nın 142/1-e, 31/3. maddesinde tanımlanan cezaların türü ve üst sınırına göre, aynı Yasa’nın 66/1-e, 66/2 maddesinde öngörülen 5 yıl 4 aylık zamanaşımının suça sürüklenen çocuğun savunmasının alındığı tarih olan 22.05.2007 ile son mahkumiyet kararın verildiği 04.09.2014 tarihi arasında geçmiş bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk … müdafiinin temyiz nedeni bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan nedenle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasa’nın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, suça sürüklenen çocuk hakkında açılan kamu davalarının zamanaşımı nedeniyle DÜŞMESİNE, 19.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/18490 Karar : 2017/19622 Tarih : 13.09.2017
-
TCK 31. Madde
-
Yaş Küçüklüğü
Cinsel taciz, hakaret ve tehdit suçlarından sanık …‘ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 105/1, 106/1- ilk cümle, 125/1 ve 52/2. maddeleri uyarınca 1.800,00 (iki kez) ve 3.600,00 Türk Lirası adlî para cezaları ile cezalandırılmasına dair Erciş 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 02/07/2015 tarihli ve 2015/93 esas, 2015/544 sayılı kararı aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 23.12.2016 gün ve 94660652-105-42-12399-2015-KYB sayılı yazılı istemleri ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 25/01/2017 günlü ve 2017/3008 sayılı tebliğnamesiyle bozma düşüncesiyle daireye gönderilmiş olduğu görülmekle, dosya incelendi.
Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede;
Dosya kapsamına göre;
1-Kayden 07/07/1996 doğumlu olup, suçun işlendiği 13/06/2014 tarihinde 18 yaşını ikmâl etmediği anlaşılan sanık hakkında tayin olunan cezadan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 31/3. maddesi gereğince indirim yapılmamasında,
2-5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 106/4. maddesi uyarınca çocuklar hakkında hükmedilen adli para cezasının ödenmemesi halinde, bu cezanın hapse çevrilemeyeceği gözetilmeden bu hususun ihtar edilmesinde, isabet görülmediğinden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunduğu anlaşılmıştır,
TÜRK MİLLETİ ADINA
1-Olay
Sanık …‘ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 105/1, 106/1- ilk cümle, 125/1 ve 52/2. maddeleri uyarınca 1.800,00 (iki kez) ve 3.600,00 Türk Lirası adlî para cezaları ile cezalandırılmasına dair hükümde, sanığın 07/07/1996 doğumlu olup suç tarihi olan 13/06/2014 tarihinde 18 yaşını bitirmediği ve hakkında TCK’nın 31/3. maddesinin uygulanması gerektiği halde, yaş küçüklüğü nedeniyle cezasından indirim yapılmaması ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 106/4. maddesi uyarınca çocuklar hakkında hükmedilen adli para cezasının ödenmemesi halinde, bu cezanın hapse çevrilemeyeceği gözetilmeden tehdit suçundan verilen adli para cezasının ödenmemesi halinde hapse çevrileceğinin ihtar edilmesinde isabetli olmadığından kanun yararına bozulmasının istenildiği anlaşılmaktadır.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesinin 1. fıkrasında “Hakim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunması halinde bu maddede düzenlenen olağanüstü yasa yoluna konu olabileceği,
Dosyanın incelenmesinde, suça sürüklenen çocuk hakkında, TCK’nın 105/1 ve 125/1. maddelerine göre hakaret ve cinsel taciz suçlarından mahkemece kurulan hükümlerde, adli para cezasına ilişkin cezaların ödenmemesi durumunda 5275 sayılı Kanun’un 106/3 maddesine göre kamuya yararlı işte çalıştırılmasına karar verildiği, TCK’nın 50/1-f maddesi hükmünün ise ‘mahkum olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle ve gönüllü olmak koşuluyla kamuya yararlı bir işte çalıştırmaya’ şeklindeki düzenlemesi karşısında, yargılama aşamasında suça sürüklenen çocuğa kamuya yaralı işte çalışmak isteyip istemediği sorulmadan bu yönde karar verilmesi ve karada çalışma süreleri belirlenmeyerek usul ve kanuna aykırı davranıldığının anlaşılması karşısında, bu husustan da kanun yararına bozma isteminde bulunulup bulunulmayacağının taktiri ve değerlendirilmesi için Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne gönderilmek üzere,dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, kanun yararına bozma istemi hakkında bu aşamada bir karar verilmesine yer olmadığına, 13/09/2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/1608 Karar : 2017/5899 Tarih : 11.07.2017
-
TCK 31. Madde
-
Yaş Küçüklüğü
I. Sanık …’ın temyiz talebine göre yapılan incelemede;
Mahkemeden alınan arama kararı uyarınca … ’de … ’da bulunan kapısı kilitli olup arama sırasında çilingir marifetiyle açtırılan depo görünümlü yerde yapılan aramada 2 adet ses kayıt cihazı, 84 adet MP4 player ve 75 adet fondötenin ele geçirildiği olayda;
Sanığın aşamalarda alınan ifade ve savunmalarında; dava konusu kaçak eşyaların yakalandığı işyerinin ve eşyaların kendisine ait olmadığını beyan etmesi, arama sırasında hazır bulunan ve tanık sıfatıyla dinlenen han odabaşısı …’un aşamalardaki ifadelerinde, işyerini …’ın kiraladığını, henüz kontrat yapmadıklarını, sanık …’… handa ve işyerinde görmediğini beyan etmesine göre; sanığın savunmasının aksine, cezalandırılmasına yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği gözetilerek beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi,
Kabule göre ise;
Sanık hakkında 5607 sayılı Yasanın 3/…maddesi uyarınca cezalandırılması istemi ile dava açıldığı, böyle bir madde bulunmadığı halde, 5271 sayılı CMK.nun 226. maddesi uyarınca ek savunma hakkı tanınmadan 5607 sayılı Yasanın 3/5. maddesi uyarınca mahkumiyetine karar verilmesi,
II. Suça sürüklenen çocuk …’ın temyiz talebine göre yapılan incelemede;
Hükmün niteliği gereği CMK.nun 231/7. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yasal olanak bulunmadığından tebliğnamedeki görüşe iştirak edilmemiştir.
Suç tarihinde 15-18 yaş grubunda olan suça sürüklenen çocuk hakkında 5237 sayılı TCK.nun 31/3. maddesi uyarınca indirim yapılmaması suretiyle fazla cezaya hükmedilmesi,
Yasaya aykırı, sanığın ve suça sürüklenen çocuk …‘ın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 11.07.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 20. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/10774 Karar : 2017/4199 Tarih : 5.07.2017
-
TCK 31. Madde
-
Yaş Küçüklüğü
1 - Sanık … hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün incelenmesinde:
TCK’nın 53. maddesinin uygulanması ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarih ve E.2014/140; K.2015/85 sayılı kararının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.
Dosya kapsamından, sanık … ve hakkında “kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma” suçundan beraat kararı verilen sanık …‘ın soruşturma aşamasındaki beyanlarından, arama yapılan evde birlikte ikamet ettikleri anlaşılan sanıklar Uğur ve Derda Bayram’ın kullanımında olan odalarda büyük bir kısmı paketlenerek satışa hazır hale getirilmiş esrarın ele geçirildiği, dolayısı ile sanıklar Uğur ve Derda Bayram’ın “kullanma amacı dışında uyuşturucu madde bulundurdukları” anlaşıldığı halde; sanık …‘un henüz parmak izi incelemesine ilişkin uzmanlık raporu düzenlenmeden önce, 25/05/2011 tarihinde celsede alınan savunmasında, “ele geçen uyuşturucu maddelerin, kendisi ile birlikte ikamet eden sanık …‘a ait olduğuna” ilişkin beyanı ile sanık …‘ın suçunun ortaya çıkmasına hizmet ve yardım ettiği gerekçe gösterilerek, hakkında koşulları oluşmadığı halde, TCK’nın 192/3. maddesinde yer alan etkin pişmanlık hükmü uyarınca indirim yapılarak eksik ceza tayin edilmesi, karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Yargılama sürecindeki işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eyleme uyan suç tipi ile yaptırımların eleştiri dışında doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından; sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün ONANMASINA,
2 - Sanık … hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün incelenmesinde: Oluşa ve dosya içeriğine göre, muhbirin, “… ’ın ikametinde satmak için uyuşturucu madde bulunduğuna ilişkin” ihbarı üzerine, belirtilen adrese gidildiğinde, apartman girişinde görülen sanık …’ın üst aramasında 4 paket halinde 2,8 gram toz esrarın; sanık …’nin diğer sanıklarla birlikte ikamet ettiği evde yapılan aramada ise, sanıklar Uğur ve … ’ın kullanımındaki odalarda 234 paket 140,7 gram toz esrar ile poşet içinde 121,8 gram paketlenmemiş toz esrarın ele geçirildiği olayda; sanık …’nin savunmasının aksine, Uğur ve …’ın kullanımında olan odalarda ele geçen uyuşturucu maddelerle ilgisi olduğuna ya da onların suçuna iştirak ettiğine ilişkin, sanık …’ın, soruşturma aşamasında “üzerinde ele geçen 4 paket halinde 2,8 gram toz esrarı, olay günü sanık …’dan kullanmak için temin ettiğine,”; kovuşturma aşamasında ise “olay günü üzerinde ele geçen esrarı evde bulunan sanık …’den temin ettiğine” ilişkin birbiri ile çelişen, kendisini suçtan ve cezadan kurtarmaya yönelik beyanları dışında kuşku sınırlarını aşan kesin ve yeterli delil bulunmadığı gözetilmeden, atılı suçtan beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi,
3 - Sanık … hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün incelenmesinde:
Yargılama sürecindeki işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eyleme uyan suç tipi ile yaptırımların aşağıda belirtilenler dışında doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından; yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1 - Suç tarihinde 15 - 18 yaş grubunda olan sanık hakkında 5237 sayılı TCK ‘nın 31/3. maddesi gereğince cezadan indirim yapılmaması,
2 - Suç tarihinde 15 - 18 yaş grubunda olan sanık hakkında, 5395 sayılı Kanun’un 35. maddesi uyarınca bireysel özelliklerini ve sosyal çevresini gösteren sosyal inceleme raporu alınmaması ya da alınmama gerekçesinin hükümde gösterilmemesi,
3 - Dosya kapsamından sanıklar Uğur ve … ile birlikte ikamet ettiği anlaşılan sanık …’nin, Uğur ve …’ın kullanımında olan odalarda ele geçen uyuşturucu maddelerle ilgisi olduğuna ya da onların suçuna iştirak ettiğine ilişkin yeterli delil bulunmadığı anlaşıldığı halde; sanık …’nın, soruşturma aşamasında “üzerinde ele geçen 4 paket halinde 2,8 gram toz esrarı, olay günü sanık …’dan kullanmak için temin ettiğine”; kovuşturma aşamasında ise “olay günü üzerinde ele geçen esrarı evde bulunan sanık …’den temin ettiğine” ilişkin birbiri ile çelişen, kendisini suçtan ve cezadan kurtarmaya yönelik savunmalarına itibar edilerek, sanık …’ın, diğer sanık …’nin suçunun ortaya çıkmasına hizmet ve yardım ettiği gerekçesi ile hakkında TCK’nın 192/3. maddesi uyarınca etkin pişmanlık hükümleri uygulanmak suretiyle eksik ceza tayin edilmesi,
Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde olduğundan, hükmün BOZULMASINA, CMUK’nın 326/son maddesi uyarınca sanığın kazanılmış hakkının saklı tutulmasına,05/07/2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/8639 Karar : 2017/5071 Tarih : 13.06.2017
-
TCK 31.Madde
-
Yaş Küçüklüğü
Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan suça sürüklenen çocuğun mahkûmiyetine ilişkin hüküm, suça sürüklenen çocuk müdafii ve mahalli Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Suça sürüklenen çocuk hakkında belirlenen temel cezada TCK’nın 62. maddesi uyarınca indirim yapıldıktan sonra aynı kanunun 31/3. maddesi uyarınca indirim yapılmak suretiyle TCK’nın 61/5. maddesine aykırı davranılması, 6 ay 20 gün olarak hesaplanan netice hapis cezası miktarında bir değişikliğe yol açmadığı için bozma nedeni yapılmamıştır.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, suça sürüklenen çocuk müdafinin, yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Suça sürüklenen çocuk hakkında hükmolunan adli para cezasının ödenmemesi halinde bu cezanın hapse çevrileceğinin ihtar edilmesi suretiyle, CGTİHK’nın 106/4 maddesine aykırı hareket edilmesi,
Kanuna aykırı olup, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, ancak; yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu hususta, aynı Kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden; hüküm fıkrasının (6). bendinden “ve ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceğinin” ibaresinin çıkarılarak sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 13/06/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 19. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/16216 Karar : 2017/5447 Tarih : 7.06.2017
-
TCK 31. Madde
-
Yaş Küçüklüğü
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na aykırı davranmak suçundan suça sürüklenen çocuk …’ın, anılan Kanun’un 81/4. maddesi gereğince 1 yıl hapis ve 5 gün karşılığı adli para cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, 5 yıl süre ile denetim süresine tabi tutulmasına ilişkin, Çorlu 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 03/03/2011 tarihli ve 2010/254 Esas, 2011/117 sayılı kararının kesinleşmesini müteakip, sanığın deneme süresi içerisinde kasıtlı suç işlediğinden bahisle hakkındaki hükmün açıklanmasına, 1 yıl hapis ve 100,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin aynı Mahkemenin 12/02/2015 tarihli ve 2015/19 Esas, 2015/99 sayılı kararı aleyhine Adalet Bakanlığı’nın 29/11/2016 gün ve 94660652-105-59-6465-2015-Kyb sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 13/12/2016 gün ve KYB.2016-395006 sayılı ihbarnamesi ile dairemize gönderilmekle okundu.
Anılan ihbarnamede;
Dosya kapsamına göre,
A-)Çorlu 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 03/03/2011 tarihli ve 2010/254 Esas, 2011/117 sayılı kararı yönünden yapılan incelemede;
1.Kayden 23/03/1993 doğumlu olup, suçun işlendiği 23/11/2008 tarihinde 18 yaşını ikmal etmediği anlaşılan suça sürüklenen çocuk hakkında tayin olunan cezadan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 31/3. maddesi gereğince indirim yapılmamış bulunulmasında,
2.5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 23. maddesi gereğince haklarında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen çocuklar açısından denetim süresinin 3 yıl olması gerektiği gözetilmeden, sanığın 5 yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasına karar verilmesinde,
B-) Çorlu 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 12/02/2015 tarihli ve 2015/19 Esas, 2015/99 sayılı kararı yönünden yapılan incelemede;
1.19/12/2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun’un. 40. maddesi ile değiştirilen 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 23. maddesi gereğince haklarında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen çocuklar açısından denetim süresinin 3 yıl olduğu, her ne kadar anılan kararda sanığın 5 yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasına karar verilmiş ise de, yasal 3 yıllık denetim süresi dikkate alındığında, bu süre içerisinde kasıtlı bir suç işlemediğinin anlaşılması karşısında, açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak davanın düşmesi yerine, yazılı şekilde karar verilmesinde,
2.Kabule göre, 5846 sayılı Kanun’a muhalefet suçundan suça sürüklenen çocuk …’ın, anılan Kanun’un 81/4. maddesi uyarınca 1 yıl hapis cezası ve 5 gün adli para cezası ile cezalandırılıp hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildikten sonra, denetim süresi içerisinde suç işlediğinden bahisle hükmün açıklanmasına, 5846 sayılı Kanun’un 81/4, 5237 sayılı Kanun’un 52. maddesi uyarınca 1 yıl hapis ve 100,00 TL. adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, suça sürüklenen çocuk … hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın 19/04/2011 tarihinde kesinleşmesini müteakip, suç tarihi 22/07/2013 olup kasten işlenen bir suçtan dolayı hapis cezası hükmünü içeren İstanbul 49. Asliye Ceza Mahkemesinin 16/09/2014 tarih 2014/117 Esas ve 2014/390 sayılı kararının 04/11/2014 tarihinde kesinleştiği gözetildiğinde,
Daha önce hapis cezasına mahkum edilmemiş bulunan ve suç tarihi itibariyle 18 yaşını doldurmamış bulunan suça sürüklenen çocuğun denetim süresi içerisinde yeniden suç işlemesi karşısında; yasal olarak uygulanması zorunlu olan 5237 sayılı Kanun’un 50/3. maddesi uyarınca
hükmedilen 1 yıl hapis cezasının aynı maddenin 1. fıkrasındaki seçenek yaptırımlardan birine çevrilmeden yazılı şekilde karar verilmesinde, isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla gereği görüşülüp düşünüldü;
B-1 numaralı fıkra yönünden suça sürüklenen çocuk … hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın 19/04/2011 tarihinde kesinleşmesini müteakip, suç tarihi 22/07/2013 olup kasten işlenen bir suçtan dolayı hapis cezası hükmünü içeren İstanbul 49. Asliye Ceza Mahkemesinin 16/09/2014 tarih 2014/117 Esas ve 2014/390 sayılı kararının 04/11/2014 tarihinde kesinleştiği gözetildiğinde, suça sürüklenen çocuğun 3 yıllık denetim süresi dolmadan kasten yeni bir suç işlediği anlaşılmakla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma isteği yerinde görülmediğinden REDDİNE, A-1, A-2, ve B-2 numaralı fıkralar yönünden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden, Çorlu 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 12/02/2015 tarihli ve 2015/19 esas, 2015/99 sayılı kararının, CMK’nın 309/4 maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde mahkemesince yapılmasına, 07/06/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/36647 Karar : 2017/6839 Tarih : 31.05.2017
-
TCK 31. Madde
-
Yaş Küçüklüğü
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi, kararın niteliği ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Suça sürüklenen çocuğa yükletilen konut dokunulmazlığının ihlâli eylemiyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemin suça sürüklenen çocuk tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,
Eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tipine uyduğu,
Suça sürüklenen çocuğun güncel nüfus kaydına göre doğum tarihinin 1.8.1994 iken 1.8.1992 olarak mahkeme kararıyla düzeltilmiş olması karşısında, suç tarihi itibarıyle 15-18 yaş grubunda olduğu anlaşılan suça sürüklenen çocuk hakkında, TCK’nın 31/3.maddesi yerine 31/2.maddesi uygulanmak suretiyle eksik ceza tayin edilmiş ise de, aleyhe temyiz olmadığından bozma yapılamayacağı,
Anlaşıldığından, suça sürüklenen çocuk … müdafiinin ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiş olmakla, tebliğnamedeki isteme aykırı olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKMÜN ONANMASINA, 31.05.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/960 Karar : 2017/1946 Tarih : 29.05.2017
-
TCK 31. Madde
-
Yaş Küçüklüğü
1- )Katılan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı vekilinin hazır bulunduğu 31.10.2016 tarihli oturumda tefhim olunan hükme karşı yasal süreden sonra 03.01.2017 yapmış bulunduğu temyiz isteminin CMUK’nun 310-317. maddeleri uyarınca REDDİNE karar verilmiştir.
2- )Suça sürüklenen çocuklar … ve …’ün, çocuğu hürriyetinden yoksun kılma, suça sürüklenen çocuk …‘un çocuğu cinsel istismar ve hürriyetinden yoksun kılma suçlan yönünden 02.12.2016 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren ve TCK’nun 103. maddesinde değişiklik yapan 6763 sayılı Kanunla getirilen düzenlemeler de gözetilerek yapılan incelemede;
Toplanan deliller karar yerinde incelenip, suça sürüklenen çocuklar … ve …’ün, çocuğu hürriyetinden yoksun kılma, suça sürüklenen çocuk …’un çocuğu cinsel istismar ve hürriyetinden yoksun kılma suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suçlarının niteliği tayin, cezayı azaltıcı takdiri indirim sebebinin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle değerlendirilip reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde isabetsizlik görülmediğinden, suça sürüklenen çocuk … müdafılerinin eksik incelemeye, sübuta, suç vasfına, suça sürüklenen çocuğun fail olarak değil suça yardım eden olarak cezalandırılması gerektiğine vesaireye, suça sürüklenen çocuk … müdafılerinin sübuta, delillerin takdirinde hata edildiğine vesaireye, suça sürüklenen çocuk … müdafiinin sübuta, 5237 sayılı TCK’nun 28. maddesinin uygulanması gerektiğine, savunma hakkının kısıtlandığına vesaireye yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle; 10.10.1994 doğumlu olan suça sürüklenen çocuk …‘un 2009 yılı Nisan ayı içerisinde 12 yaşından büyük, 15 yaşından küçük olduğu sırada işlemiş olduğu; 04.06.2006 doğumlu çocuk …’i ve 18.04.2007 doğumlu çocuk …’i cinsel istismar suçlarında TCK’nun 103/1-a, 2, 3. maddeleri ile verilen 18 yıl hapis cezasından suça sürüklenen çocuğun yaşı nedeniyle aynı kanunun 31/2 maddesi uyannca yapılan ‘1/2 oranındaki indirim sonucu belirlenen 9 yıl hapis cezasının aynı kanunun 31/2-son maddesi uyarınca her fiil için verilecek ceza 7 yıldan fazla olamayacağından 7 yıla indirilmesi ve aynı kanunun 62. maddesi uyannca takdiri indirimin bu miktar üzerinden yapılması gerektiği gözetilmeden, 31/2 madde ile yapılan uygulamadan sonra 62. madde ile uygulama yapılması suretiyle fazla ceza tayini Yasaya aykırı ise de bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, CMUK’nun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak;
Suça sürüklenen çocuk … hakkında çocuk …’i cinsel istismar ve çocuk …‘i cinsel istismar suçlarından kurulan hüküm fıkralarında TCK’nun 103/1-a, 2, 3, 31/2. maddeleri ile yapılan uygulamadan sonra gelmek üzere hüküm fıkralarına “suça sürüklenen çocuğun suç tarihinde 12-15 yaş grubunda olduğu anlaşılmakla TCK’nun 31/2-son maddesi uyarınca her fiil için verilecek ceza 7 yıldan fazla olamayacağından, suça sürüklenen çocuğun 7 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına” ibaresinin eklenmesine, takdiri indirim sebebiyle TCK’nun 62. maddesi ile yapılan uygulamanın bulunduğu bölümlerdeki “7 yıl 6 ay” ibaresinin “5 yıl 10 ay” olarak değiştirilmesine karar verilmek suretiyle DÜZELTİLMESİNE, suça sürüklenen çocuklar … ve …’ün, çocuğu hürriyetinden yoksun kılma, suça sürüklenen çocuk …‘un çocuğu cinsel istismar ve hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan hükümlerin tebliğnamedeki düşünce gibi ONANMASINA,
3- )Suça sürüklenen çocuklar … ve … hakkında şantaj suçundan kurulan hüküm yönünden yapılan incelemede;
Suça sürüklenen çocukların üzerlerine atılı şantaj suçunun kanunda öngörülen cezasının üst sınırı itibariyle 5237 sayılı TCK’nun 66/1-e, 2. maddesi 67/4. maddesine göre belirlenen 6 yıllık kesintili zamanaşımı süresine tabi olduğu, suç tarihi olan 15.04.2009 tarihinde işlemeye başlayan dava zamanaşımı süresinin hüküm tarihinden önce dolduğu anlaşılmakla, suça sürüklenen çocuklar müdafilerinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükümlerin BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden CMUK’nun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak suça sürüklenen çocuklar hakkında şantaj suçundan açılan kamu davalarının gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle 5237 sayılı TCK’nun 66/1-e, 2 ve 67/4, 5271 sayılı CMK’nun 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞÜRÜLMESİNE, 29/05/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 19. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/3282 Karar : 2017/5059 Tarih : 29.05.2017
-
TCK 31. Madde
-
Yaş Küçüklüğü
Dosya kapsamına göre, kayden 28/10/1991 doğumlu olup, suçun işlendiği 31/08/2009 tarihinde 18 yaşını ikmal etmediği anlaşılan sanık hakkında tayin olunan cezadan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 31/3. maddesi gereğince indirim yapılmamış bulunulmasında, isabet görülmediği, gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla,
Gereği görüşülüp düşünüldü:
5809 sayılı Kanun’un “Abone ve cihaz kimlik bilgilerinin güvenliği” başlıklı 56/4. maddesi;
“…(Ek: 6/2/2014-6518/104 md.) Kişinin bilgisi ve rızası dışında işletmeci veya adına iş yapan temsilcisi tarafından abonelik tesisi veya işlemi veya elektronik kimlik bilgisini haiz cihazların kayıt işlemi yapılamaz ve yaptırılamaz, bu amaçla gerçeğe aykırı evrak düzenlenemez, evrakta değişiklik yapılamaz ve bunlar kullanılamaz…” şeklindeki düzenlemesiyle, “işletmeci veya onun adına iş yapan temsilcisi” tarafından “kişinin bilgisi ve rızası dışında”, “abonelik tesisi veya abonelik işlemi yapılmasını, bu amaçla gerçeğe aykırı evrak düzenlenmesini” suçun unsuru olarak ortaya koymuştur.
Madde metninden de açıkça anlaşılacağı üzere, adı geçen düzenlemeden ötürü, şüpheli veya sanık olabilmek için “işletmeci veya onun adına iş yapan temsilcisi” olmak, suçun unsurlarının gerçekleşmesi içinse “rıza dışında abonelik tesisi veya abonelik işlemi” yapmak veya bu amaçla gerçeğe aykırı belge düzenlemek gerekmektedir.
Kanun yararına bozmaya konu olan dosya kapsamında, sanık …‘un suça konu 31.08.2009 tarihli abonelik sözleşmesini kendi el yazısıyla düzenlediğinin bilirkişi raporuyla tespit edildiği, sanığın … GSM adlı işyerinde çalıştığını ve sözleşme yaptığı hususunu ikrar ettiği sabittir.
Sanığın doğum tarihinin 28.10.1991 olduğu, suç tarihinde henüz 18 yaşını doldurmadığı, 15-18 yaş dilimi içinde bulunduğu göz önüne alındığında, gerek 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu, gerekse 5271 sayılı kanun ile yargılama usulleri bakımından, 5237 sayılı TCK’da ise suça sürüklenen çocuklar hakkında verilecek ceza ve güvenlik tedbirleri bakımından ayrı ve özel düzenlemelere tabi olduğu izahtan varestedir.
5237 sayılı TCK’nın “Yaş küçüklüğü” başlıklı 31/3. maddesinde yer alan “…Fiili işlediği sırada onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde onsekiz yıldan yirmidört yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların üçte biri indirilir ve bu halde her fiil için verilecek hapis cezası oniki yıldan fazla olamaz…” şeklindeki düzenleme gereğince; suç tarihinde 18 yaşının içinde bulunan suça sürüklenen çocuk hakkında hükmolunan cezadan yaş küçüklüğü nedeni ile indirim yapılmasının zorunlu olduğu anlaşılmakla,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden, Gaziantep 16. Asliye Ceza Mahkemesinin 03/07/2015 tarihli ve 2012/113 esas, 2015/427 sayılı kararının 5271 sayılı CMK’nın 309/4-d. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma gereği yeniden uygulama yapılarak, hükümlerdeki uygulamaların çıkarılmasına, suça sürüklenen çocuğun 5809 sayılı Kanun’un 63/10. maddesi gereğince alt sınırdan 50 gün adli para cezasıyla cezalandırılmasına, tayin olunan cezanın 5237 sayılı TCK’nın 31/3. maddesi uyarınca 1/3 oranında indirilmesi suretiyle 33 gün adli para cezasıyla cezalandırılmasına, anılan Kanun’un 52/2. maddeleri uyarınca belirlenen gün sayısının bir gün karşılığı olarak takdir edilen 20 TL ile çarpılması suretiyle 660 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, infazın bu miktar üzerinden yapılmasına, hükmün diğer kısımlarının aynen bırakılmasına, 29/05/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/17891 Karar : 2017/4987 Tarih : 9.05.2017
-
TCK 31. Madde
-
Yaş Küçüklüğü
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçun sanıklar ve suça sürüklenen çocuk tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.
Ancak,
1- Suça konu kolaların alındığı yerin dükkanın eklentisi niteliğinde olup olmadığı tespit edilerek eklenti niteliğinde olması halinde sanıkların ve suça sürüklenen çocuğun eylemlerinin TCK’nın 142/1-b, 143/1, 168/1, 31/3 ( suça sürüklenen çocuk … hk) maddeleri, eklenti niteliğinde olmaması halinde ise TCK`nın 141/1, 143, 168/1, 31/3 ( suça sürüklenen çocuk …. hk) maddeleri ile cezalandırılmaları yerine yazılı şekilde karar verilmesi,
2- Sanıkların ve suça sürüklenen çocuğun 2-3 koli kolayı çalmaları şeklindeki eylemlerinde hırsızlık konusunu oluşturan malın değerinin az olması nedeniyle suçun işleniş şekli ve özellikleri itibariyle ceza vermekten vazgeçilemeyeceği ancak TCK`nın 145. maddesi gereğince hırsızlık suçundan verilen cezadan belirlenecek oranda indirim yapılması gerektiğinin gözetilmeyerek yazılı şekilde karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz istemi bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan nedenle isteme uygun olarak BOZULMASINA, 09.05.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/4251 Karar: 2018/256 Tarih: 23.01.2018
-
TCK 31. Madde
-
Yaş Küçüklüğü
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
TCK’nın 61. maddesineTCK’nın 61. maddesine aykırı olarak, aynı Yasanın 168/3. maddesinin, 31/3. maddesinden önce uygulanması sonuç cezayı değiştirmediğinden bozma nedeni yapılmamıştır.
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, uyulan bozmaya, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre, sanık …, sanık …‘ın kanuni temsilcisi ile sanıklar savunmanlarının temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, usul ve yasaya uygun bulunan hükümlerin tebliğnameye uygun olarak ONANMASINA, 23/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi
YARGITAY 10. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/10463 Karar: 2018/230 Tarih: 09.01.2018
-
TCK 31. Madde
-
Yaş Küçüklüğü
Yargılama sürecindeki işlemlerin yasaya uygun olarak yapıldığı, delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, eyleme uyan suç tipi ile yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından; sanığın yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine ancak;
1- Tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranmayan sanık hakkında TCK’nın 191/1. maddesinde öngörülen cezaya hükmolunması ile yetinilmesi gerekirken, ayrıca tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine karar verilmesi,
2- Suç tarihinde 18 yaşından küçük olan sanık hakkında TCK’nın 31/3. maddesinin uygulanmaması suretiyle fazla ceza tayini,
3- 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 106. maddesinin (4). fıkrası hükmü uyarınca, çocuk sanık hakkında hükmolunup ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrilmesinin olanaklı olmayıp, anılan maddenin (11). fıkrası uyarınca 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’a göre tahsil edilmesi gerektiği gözetilmeksizin, kararda “ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceğinin” belirtilmesi,
Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde olduğundan, hükmün BOZULMASINA, 09/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/548 Karar: 2017/1074 Tarih: 27.04.2017
-
TCK 31. Madde
-
Yaş Küçüklüğü
1- ) 2313 Sayılı Kanun’a muhalefet suçundan kurulan hükme yönelik incelemede;
Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda tartışılıp sanığın suçunun sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA,
2- ) Uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kurulan hükme yönelik temyize gelince;
Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda tartışılıp, sanığın suçunun sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde düzeltme nedeni dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Sanık hakkında TCK’nın 188/3-5. maddeleri gereğince tayin edilen 21 yıl hapis cezasından, aynı Kanun’un 31/3. maddesi gereğince indirim yapılırken anılan Kanun’un 31/3-son cümlesi uyarınca verilecek hapis cezasının 12 yıldan fazla olamayacağı gözetilmeden yazılı şekilde uygulama yapılmak suretiyle fazla ceza tayini,
SONUÇ : Kanuna aykırı olup, hükmün bu sebeple BOZULMASINA, bu hususun yeniden yargılama yapılmaksızın CMUK’nın 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, sanık hakkında TCK’nın 188/3-5. maddeleri gereğince tayin edilen “21 yıl” hapis cezasının aynı Kanun’un 31/3. maddesi uyarınca 1/3 oranında indirim yapılarak 14 yıl hapis cezasına, anılan maddenin son cümlesi uyarınca da verilecek hapis cezasının 12 yıldan fazla olamayacağından 12 yıl hapis cezasına indirilerek sonuç hapis cezasının 12 yıl olarak belirlenmesi suretiyle diğer yönleri usul ve Kanun’a uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 27.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 10. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/2181 Karar: 2017/658 Tarih: 20.02.2017
-
TCK 31. Madde
-
Yaş Küçüklüğü
Sanık …‘ın temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına dair isteğinin, süresinden sonra olması nedeniyle, 5320 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 1412 Sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 318. ve 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 299. maddeleri uyarınca reddine karar verilerek, duruşmasız olarak inceleme yapılmıştır.
A-) Sanıklar …. hakkında “uyuşturucu madde ticareti yapma” suçundan verilen mahkûmiyet hükümlerinin incelenmesi:
Yargılama sürecindeki işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdani kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemlerin sanıklar tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, eylemlere uyan suç tipi ile yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından; sanıklar müdafileri ile sanık …‘ın temyiz itirazlarının reddiyle, hükümlerin ONANMASINA,
B-) Sanık … hakkında “uyuşturucu madde ticareti yapma” suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün incelenmesi:
Yargılama sürecindeki işlemlerin yasaya uygun olarak yapıldığı, delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdani kanının dosya içerisindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eyleme uyan suç tipi ile aşağıda belirtilenler dışında yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından, yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Sanık hakkında, TCK’nın 188. maddesinin 3, 5. fıkras 3 ve 5. fıkrası ile aynı Kanun’un 43. maddesiyle 31. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrası uygulandıktan sonra belirlenecek süreli hapis cezasının, TCK’nın 31. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrasının son cümlesi uyarınca 12 yıldan fazla olamayacağı gözetilmeden, fazla ceza tayin edilmesi,
Yasaya aykırı, sanık ve müdafiinin temyiz itirazları bu sebeple yerinde olduğundan, CMUK’nın 321. maddesi gereğince hükmün BOZULMASINA; ancak bu aykırılığın yeniden duruşma yapılmaksızın aynı Kanun‘un 322. maddesi gereğince düzeltilmesi mümkün bulunduğundan;
a-) Hüküm fıkrasının TCK’nın 31. maddesinin 3. fıkrasının uygulanması ile ilgili bölümünde yer alan ‘‘12 yıl 6 ay hapis 5 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına’’ ibaresinden sonra gelmek üzere “TCK’nın 31. maddesinin 3. fıkrasının son cümlesi gereğince hapis cezasının 12 yıla indirilmesine’’ ibaresinin eklenmesi,
b-) Hüküm fıkrasından TCK’nın 62. maddesinin uygulanmasına dair bölümün çıkarılması yerine “TCK’nın 62. maddesi gereğince cezalarından altıda bir oranında indirim yapılarak sanığın neticeden 10 yıl hapis ve 4 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına” ibaresinin yazılması,
Suretiyle, hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, hükmolunan ceza süresi ve tutuklu kaldığı süreye göre sanık … hakkındaki salıverilme isteğinin reddine,
C-) Sanık … hakkında “uyuşturucu madde ticareti yapma” suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün incelenmesi:
Yargılama sürecindeki işlemlerin yasaya uygun olarak yapıldığı, delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemin sanıklar tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdani kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eyleme uyan suç tipi ile aşağıda belirtilen dışındaki yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından; yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Sanık hakkında tekerrüre esas alınan Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2008/289 esas 2008/276 karar sayılı ilamına konu 4 yıl 2 ay hapis cezasının infaz edildiği 20.03.2012 tarihinden ve 1.000. TL adli para cezasının infaz edildiği 01.08.2011 tarihinden itibaren suç tarihine kadar TCK’nın 58. maddesinin 2. fıkras 2. fıkrasının (b) bendinde öngörülen 3 yıllık sürenin dolması nedeni ile, bu mahkûmiyetinin tekerrür oluşturmadığı ancak; sanığın adli sicil belgesinde yer alan ve tekerrüre esas olabilecek mahkûmiyetlerine dair diğer ilamların kesinleşme ve infaz tarihlerini gösterir onaylı örnekleri getirilerek sanık hakkında TCK’nın 58. maddesi uyarınca tekerrür hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılması gerektiğinin gözetilmemesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı, sanık ve müdafiinin temyiz itirazları bu sebeple yerinde olduğundan, hükmün BOZULMASINA, 20.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/12914 Karar: 2017/1339 Tarih: 08.02.2017
-
TCK 31. Madde
-
Yaş Küçüklüğü
25.09.2014 karar tarihi ile suça sürüklenen çocuk hakkında hüküm kurulduktan sonra hükmün netice cezasının niteliğinde değişiklik oluşturan 14.10.2014 tarihli ek kararın, hükmün kurulması ile mahkemenin yargılamadan el çekmesi ve yeniden evrak üzerinde veya duruşma açılarak hüküm kurulmasının usulen olanaklı bulunmaması sebebiyle yok hükmünde olduğu kabul edilerek yapılan incelemede;
Suça sürüklenen çocuğun açıkta park halindeki motosiklet hırsızlığı eylemi sebebiyle hakkında TCK’nın 142/1-e maddesinin uygulanması gerekirken aynı Kanun’un 141/1 ve 31/2 maddeleri ile yanılgılı uygulama yapılması suretiyle 1 yıl hapis cezasının altına inmesi, aynı Kanun’un 50/3. maddesi kapsamında seçenek cezaya çevirme zorunluluğu bulunan bir cezanın verilmesi halinde, hapis cezaları seçenek cezaya çevrilemez. Aksi halin, suça sürüklenen çocuğun, önceki yanılgılı uygulama sebebiyle ortaya çıkacak sonuçtan ikinci kez yararlandırılmasının sağlanmasına, hakkaniyete aykırı sonuçlar doğurmasına, adalet ve eşitlik ilkelerinin zedelenmesine yol açacağını belirten Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 04.03.2008 gün ve 2008/43 Sayılı kararı gereğince, suça sürüklenen çoçuk hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükümde, aynı Kanun’un 50/1. maddesi hükümlerinin uygulanma olanağı bulunmadığı anlaşılmakla yapılan incelemede;
Her ne kadar hükümden sonra 02.12.2016 tarihinde 29906 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 34. maddesiyle değişik 5271 Sayılı CMK’nın 253. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının ( b ) bendine eklenen alt bendler arasında yer alan ve 5237 Sayılı TCK’nın 141. maddesinde tanımı yapılan hırsızlık suçu da uzlaşma kapsamına alınmış ise de açıkta park halindeki motosiklet hırsızlığı eylemi sebebiyle suça sürüklenen çocuk hakkında TCK’nın 142/1-e maddesinin uygulanması gerekirken aynı Kanun’un 141/1. maddesiyle uygulama yapılması ve atıfet kuralı uyarınca Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 04.03.2008 gün, 2008/6-47 Esas ve 2008/43 Sayılı kararı ışığında, suça sürüklenen çocuğun yanılgılı uygulama sebebiyle ortaya çıkacak sonuçtan ikinci kez yararlandırılmasının hakkaniyete aykırı sonuçlar doğmasına, adalet ve eşitlik ilkelerinin sakatlanmasına yol açacağı değerlendirildiğinden uzlaşma sebebiyle bozma yapılmamıştır.
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçun suça sürüklenen çocuk tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz nedenleri de yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- )Suça sürüklenen çocuğun üzerine atılı suç sebebiyle işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algıladığı, ancak davranışını yönlendirme yeteneğinin olmadığına, sınır düzeyde zihinsel işlevsellik ve davranım bozukluğu olduğuna dair 11.08.2014 gün Adnan Menderes Üniversitesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı raporu içeriği karşısında; TCK’nın 31/2. maddesi uyarınca işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili davranışlarını yönlendirme yeteneğinin gelişip gelişmediği, ayrıca 5237 Sayılı TCK’nın 32. maddesi ışığında, suç tarihinde işlediği eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğini tamamen kaldıracak veya önemli derecede azaltacak nitelikte akıl hastalığının olup olmadığı hususunda, Adli Tıp İhtisas Kurulu’ndan alınacak raporla saptanarak, sonucuna göre hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi,
Kabule göre de;
2- )Açıkta sabit bir noktaya kilitlenmeden bırakılan motosikletin çalınması eyleminin, TCK’nın 142/1-e maddesine uyan suçu oluşturduğunun gözetilmemesi,
3- )12-15 yaş grubunda olan suça sürüklenen çocuk hakkında, yaş küçüklüğü sebebiyle cezasından indirim yapıldığı sırada TCK’nın 31/2. maddesi uyarınca ½ oranında indirim yerine 2/3 oranında indirim yapılması suretiyle eksik ceza tayini,
4- )Suça sürüklenen çocuğun savunmasını yapmak üzere soruşturma ve kovuşturma aşamasında zorunlu müdafii görevlendirilmesi nedeniyle, müdafiiye ödenen ücretin suça sürüklenen çocuğa yargılama gideri olarak yükletilemeyeceğinin gözetilmemesi,
5- )18 yaşını doldurmamış olan suça sürüklenen çocuk hakkında 2 ve 3. celselerin gizli yerine açık yapılması suretiyle 5271 Sayılı CMK’nın 185. maddesine aykırı davranılması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk … müdafiinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeple tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, suça sürüklenen çocuğun 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi aracılığı ile 1412 Sayılı 326/ son maddesi uyarınca kazanılmış hakkın korunmasına, 08.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.