0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozma Suçu

TCK Madde 302

(1) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/36 md.) Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya veya Devletin bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini bozmaya veya Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaya yönelik bir fiil işleyen kimse, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur.

(3) Bu maddede tanımlanan suçların işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.



TCK Madde 302 Gerekçesi

Madde, Devletin ülkesine, egemenliğine ve birliğine karşı cürümlerden en ağırını cezalandırmaktadır; korunan hukukî yarar Devletin ülkesinin bütünlüğü ve egemenliğidir. Söz konusu suç, serbest hareketli bir suçtur.

Bu suçun oluşabilmesi için belli amaca yönelik fiillerin işlenmesi gerekir. Bu amaç, madde metninde,

1.Devletin topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymak,

2.Devletin birliğini bozmak,

3.Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmak,

4.Devletin bağımsızlığını zayıflatmak, olarak belirlenmiştir.

Söz konusu suçun oluşabilmesi için, işlenen fiilin bu amaçları gerçekleştirmeye elverişli olması gerekir. Bu bakımdan, fiillerin söz konusu neticeleri yaratabilecek nitelikte bulunması, suçun oluşması için şarttır. Devletin birliğini bozmak, topraklarının bir kısmını veya tamamını başka bir devletin egemenliği altına koymak, topraklarından bir kısmını Devlet egemenliğinden ayırmak, Devletin bağımsızlığını azaltmak sonuçlarını doğurması mümkün bulunmayan bir fiil suçun maddî unsurunu oluşturmayacaktır. Fiilin bu niteliği taşıyıp taşımadığı ise olayların özelliğine göre takdir edilecektir.

Bu fiillerin, cebrî nitelikli olması gerekir. Maddede ayrıca “yönelik cebrî fiiller” denilmesi gereksiz (lüzumsuz, zait) sayılmıştır; zira maddede belirtilen maksatlar çerçevesinde, fiillerin kendisinin nitelikleri gereği cebrî olması icap ettiği aşikârdır.

Suçun oluşabilmesi için, maddede yazılı hedeflerin gerçekleşmiş bulunmasına ihtiyaç yoktur. Belirtilen amaçlara yönelik fiillerin işlenmiş bulunması yeterlidir.

Bu suçun işlenmesi sırasında örneğin kişiler öldürülmüş, kasten yaralanmış ya da kişilerin veya kamu mallarına zarar verilmiş olabilir. Maddenin ikinci fıkrasında, bu suçlardan dolayı da ayrıca cezaya hükmolunacağı kabul edilmiştir.

Maddenin üçüncü fıkrasına göre, bir ve ikinci fıkrada yer alan suçların işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacaktır.


TCK 302 (Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozma Suçu) Emsal Yargıtay Kararları


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2017/351

  • TCK 302
  • Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozma Suçu

Devletin varlığı ya da bütünlüğü öncelikle Anayasada teminat altına alınan değerdir. Anayasa’nın

  1. maddesinde, Türk Devleti’nin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olduğu ifade edilmiş, 14. maddesinde, Anayasa’da yer alan hak ve özgürlüklerin, Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü bozmak amacıyla kullanılamayacağı, üçüncü fıkrasında ise, bu amaca aykırı faaliyetlerin yaptırımlarının yasa ile belirleneceği hüküm altına almıştır.

Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak suçu ise 5237 sayılı TCK’nın 302. maddesinde;

“(1) Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya veya Devletin bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini bozmaya veya Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaya yönelik bir fiil işleyen kimse, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur.

(3) Bu maddede tanımlanan suçların işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.” şeklinde düzenlenmiş olup,

  1. Devletin topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymak,

  2. Devletin birliğini bozmak,

  3. Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmak,

  4. Devletin bağımsızlığını zayıflatmak

Amacına yönelik fiiller yaptırıma bağlanmıştır. 01.06.2005 tarihinden önce bu maddenin karşılığını oluşturan 765 sayılı TCK’nın 125. maddesinden farklı olarak, suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan da cezaya hükmolunması gerekeceği belirtilmiştir. Böylelikle, TCK’nın 302. maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan amaç suçun işlenmesi sırasında işlenen araç suçlardan dolayı TCK’nın 302. maddesinin ikinci fıkrası gereği ayrıca cezaya hükmolunacağı kabul edilmiştir.

TCK’nın 302. maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan suçun, söz konusu maddede belirtilmiş fiileri geçekleştirmek amacıyla kurulmuş silahlı terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde, örgütün kurucusu, yöneticisi, üyesi veya üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen bir kişi tarafından da işlenmesi mümkündür. Bu bakımdan silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olmaksızın örgüt adına işlenen ve amaç suçu işlemeye elverişli araç suçlar da TCK’nın 302. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen suçu oluşturacaktır.

Tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirmesi suçu ise suç tarihi itibarıyla 5237 sayılı TCK’nın 174. maddesinde;

“(1) Yetkili makamlardan gerekli izni almaksızın, patlayıcı, yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeyi imal, ithal veya ihraç eden, ülke içinde bir yerden diğer bir yere nakleden, muhafaza eden, satan, satın alan veya işleyen kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Yetkili makamların izni olmaksızın, bu fıkra kapsamına giren maddelerin imalinde, işlenmesinde veya kullanılmasında gerekli olan malzeme ve teçhizatı ihraç eden kişi de aynı ceza ile cezalandırılır.

(2) Bu fiillerin suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(3) Önemsiz tür ve miktarda patlayıcı maddeyi satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi hakkında, kullanılış amacı gözetilerek, bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” şeklinde hüküm altına alınmıştır. Suç niteliği itibarıyla, topluma zarar verme tehlikesi yaratan maddeler ile ilgili faaliyetlerin izinsiz olarak yürütülmesi yasaklanmıştır. Ayrıca bir zararın gerçekleşmesi şartı aranmamaktadır. Bu nedenle suç genel tehlike suçu niteliğindedir. Topluma zarar verici ve bu nedenle de toplum için tehlike oluşturan nitelikteki maddelerin kontrol altına alınabilmesi için, üretimi, satışı ve nakli izne tabi tutulmuştur. Suç ile toplumun hayat, sağlık ve malvarlığı değerleri ile Anayasanın 56. maddesinde düzenlenen sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı korunmaktadır. Suçun mağduru toplum ve bireylerdir. Suçun oluşabilmesi için maddede yazılan seçimlik hareketlerden herhangi birinin gerçekleştirilmesi yeterlidir. Bu suçun, suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi cezayı artıran bir nitelikli hâl olarak öngörülmüştür. Suçun oluşabilmesi için genel kast yeterli olup özel kast aranmamıştır. (Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 1. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2010, s. 4920-4925)

Silahlı terör örgütüne yardım etme suçuna ilişkin olarak;

3713 sayılı Kanun’un “terör örgütleri” başlıklı 7. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanunu’nun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır.” hükmü ile TCK’nın 314. maddesine atıf yapılmıştır.

TCK’nın 314. maddesinde tanımlanan “Silâhlı örgüt” suçu ise;

“(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.

(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır.” şeklinde düzenlenmiştir.

Aynı Kanun’un “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” başlıklı 220. maddesinin yedinci fıkrası “Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır.” şeklinde iken, 05.07.2012 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun’un 85. maddesiyle fıkraya; “Örgüt üyeliğinden dolayı verilecek ceza, yapılan yardımın niteliğine göre üçte birine kadar indirilebilir” cümlesi eklenmiştir. Anılan fıkraya ilişkin madde gerekçesinde “Örgüte hâkim olan hiyerarşik ilişki içinde olmamakla beraber, örgütün amacına bilerek ve isteyerek hizmet eden kişinin, örgüt üyesi kabul edilerek cezalandırılması öngörülmüştür” açıklamalarına yer verilmiştir.

Bu hükümler göz önüne alındığında, silahlı terör örgütü mensubu olmasa bile bu örgüte bilerek ve isteyerek yardım edenler, TCK’nın 314. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca cezalandırılacaklardır. 765 sayılı Türk Ceza Kanunu sistematiğinden tamamen farklı bir anlayışla düzenlenen 5237 sayılı Türk Ceza Kanun’unda, örgütün faaliyetleri doğrultusunda işlenen suçlardan da ayrıca sorumluluk esası kabul edilmiş, yardım etme eylemleri de yaptırım açısından örgüt üyeliği kapsamında değerlendirilerek, bağımsız bir şekilde örgüte yardım suçuna yer verilmemiş, gösterdiği vahamet dikkate alınarak örgüte silah sağlama şeklindeki yardım fiilleri 5237 sayılı TCK’nın 315. maddesinde bağımsız olarak, diğer yardım fiilleri ise örgütün niteliğine göre anılan Kanun’un 220 ile 314. maddeleri kapsamında yaptırıma bağlanmıştır.

Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dâhil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişilerin örgüt üyesi olarak cezalandırılacağı hüküm altına alınırken, örgüte yardım sayılan eylemlerin nitelik bakımından örgüt üyeliğine denk sorumluluğu gerektirdiği kabul edilmiştir. Buna göre, örgüt üyesi olmaksızın, bilerek ve isteyerek örgütün bir iş, görev ya da hizmetinin yerine getirilmesi eylemi örgüt üyeliği olarak cezalandırılmakta iken; TCK’nın 220. maddesinin 7. fıkrasında 6352 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle, yapılan yardımın niteliğine göre cezanın üçte birine kadar indirilebileceği hüküm altına alınmıştır.

Silahlı terör örgütüne yardım fiilinin oluşması için, failin örgüt üyeleriyle önceden bir anlaşma yapması veya yapılan planlara dahil olması zorunlu değildir. Yardım fiilinin örgüt üyelerinin tamamına veya üyelerden birine yapılması arasında bir fark bulunmamaktadır. Fakat, örgütün amacı ve kollektif faaliyetleri bilinerek ve istenerek yardım edilmesi zorunludur. (Osman Yaşar, Hasan Tahsin Gökcan, Mustafa Artuç, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 6. Cilt, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, s. 8934) Yardım edenler zamanlarının büyük bir bölümünü örgüte hasretmiş kişiler olmayıp kendi hayatlarının akışı içerisinde bazen örgüte ait işleri kabul eden şahıslardır.

Örgüte yardım etme suçuna ilişkin olarak öğretide;“Suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte bilerek ve isteyerek yardım edilmiş olması gerekir. Başka bir ifadeyle, yardım fiilinin örgütün suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt olduğu bilinerek gerçekleştirilmiş olması gerekir. Fıkra metninde geçen ‘bilerek’ ibaresi doğrudan kastı ifade eder. Doğrudan örgüte değil de örgüt mensuplarına yardım edilmesi halinde, yardım edilen kişilerin suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt mensubu olduklarının da bilinmesi gerekmektedir. Örgüt mensuplarına yapılan yardım, aynı zamanda örgüte yapılan yardım olarak değerlendirmek gerekir. Ancak, bu yardımın örgütün amacını gerçekleştirmeye hizmet eden bir yardım olması gerekmektedir” (İzzet Özgenç, Suç Örgütleri, Seçkin Yayıncılık, 7. Baskı, s. 38-39); “Yardımın maddî bir yardım olması gerekli değildir. Örneğin suç örgütüne belli bir hususta bilgi ve belge sağlanması da yardım olarak kabul edilmelidir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus yardımın örgüte yapılmasıdır. Kanun koyucu, yardımın niteliğini belirlemediği için örgüte bilerek ve isteyerek herhangi bir yardımda bulunan kişi bile bu durumda örgüt üyesi olarak cezalandırılacaktır. Örgüte sadece bir kez önemsiz nitelikte bir yardımda bulunan kişi bile, örneğin örgüt üyeleri arasında bir kez iletişim sağlayan kişi, bu hüküm nedeniyle örgüt üyesi gibi cezalandırılabilecektir” (Feridun Yenisey, Örgütlü Suçlar ve Terör Suçları Eğitim Modülü, s. 70) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür. Uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi için iştirak kavramı üzerinde de durulması gerekmektedir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Türkiye topraklarının bir kısmı üzerinde Marksist-Leninist ideolojiye dayalı bağımsız bir devlet kurmak amacıyla silahlı eylemlere girişen yasadışı PKK terör örgütünün hem Tunceli kırsal alanında bulunan gruplarının, hem de şehir içinde bulunan ve kendilerine ‘’Şehir İntikam Timleri’’ ismini veren Kurye/Milis yapılanmasının ortak bombalı eylem planlaması yaptıkları, bu kapsamda silahlı terör örgütü mensuplarınca 25.09.2012 günü sabah saatlerinde Ç.k. yakınlarında Türk Telekom’un kullanımında olan 06 … plaka sayılı Ford Connect marka aracın, O.P. ve Ş.D.’den silah zoruyla yağmalandığı ve adı geçen şahısların alıkonulduğu, sonrasında da bu araca kırsalda bomba yüklendiği,

PKK/KCK terör örgütünün şehir grubunun bu eylemdeki görevinin, bomba yüklü aracın patlatılacağı yere kadar yakalanmadan ulaştırılması olduğu, bunun için bomba yüklü araca bir başka aracın öncülük yapmasının kararlaştırıldığı, bu doğrultuda olay günü sabah erken saatlerde sanık C.’nin, Türk Telekom’a ait araca bomba düzeneği kurulması ile görevlendirildikleri anlaşılan örgüt mensubu iki şahsı şehir merkezinden ticari taksisine aldığı, şehir merkezinde birkaç yere uğradıkları, buralarda örgüt mensuplarının birileriyle görüştükleri, ardından sanık ile yanındaki şahısların önce A. köyüne, daha sonra anılan köyün ters istikametinde bulunan Ç.k. kırsalına gittikleri, burada örgüt mensubu şahısların ticari taksiden inip, bomba yüklü aracı diğer örgüt mensuplarından teslim aldıkları, sanık C.’in kendisine ait ticari taksiyle T.’ye döndüğü, aracı teslim alan örgüt mensubu iki şahsın ise aracı bomba düzeneğinin kurulacağı noktaya götürdükleri, öğlen saatlerinde sanık C.’nin önceden anlaştıkları şekilde aldığı erzak ile örgüt mensubu iki şahısla buluşmak için T. kırsalına gittiği, burada örgüt mensubu şahıslardan birisi ile buluştuğu, ardından sanığın T. il merkezine döndüğü,

T. il merkezinde belli bir zaman geçiren sanık C.’nin, ticari taksisi ile Aeng köyüne doğru hareket edip saat 16.30 civarında T. kırsalında bomba yüklü aracı teslim alan şahıslardan birisini aracına aldığı, saat 16.43.10’da sanığın kullanımındaki ticari taksinin ve bomba yüklü aracın T. istikametine doğru birbirlerine oldukça yakın mesafede önlü arkalı olarak hareket ettikleri ve olay mahalline bu şekilde geldikleri, saat 16.59.58’de, bomba yüklü aracın patlama noktasına park edildiği ve bomba düzeneğinin aktif hale getirildiği, aracın park edilmesinden 14 saniye sonra sanık C.’nin kullandığı ticari taksinin yavaşlayarak 30 saniye kadar patlatılan aracın yanında beklediği, bu süre zarfında bomba yüklü aracın park edildiği noktadan bomba yüklü aracı kullanan örgüt mensubu şahsın sanık C.’nin aracına bindiği, sanık C.’nin ticari taksisi ile önünde bulunan çimento mikseri kamyonunun ardından E. istikametine doğru yola devam ettiği, sanık C. örgüt mensubu şahıslarla birlikte T.-E. kara yolu üzerinden şehir merkezinden çıktığı, sanığın önce A. k. istikametine, ardından Ç. mevkine hareket ederek örgüt mensubu iki şahsı Ç.k. civarında taksiden indirdiği, saat 17.55.22’de ise bomba yüklü aracın, iki askeri aracın geçişi sırasında firari diğer örgüt mensuplarınca patlatılması sonucu altı askeri personel ile yoldan geçmekte olan F.A.’nın yaşamını yitirdiği, olay sonrasında sanık C.’nin T.yi terk edip saat 21.20.59’da E. iline giriş yaptığı, E.’de bir gün kalan sanık C.’nin daha sonra M.’ye geçip burada bir evde saklandığı, iki gün sonra T. il merkezine döndüğünde kolluk görevlilerince yakalandığı olayda; sanık C.’ye ulaşılma biçimi, sanık C.’nin örgüt mensubu şahıslar ile suç tarihinde birden fazla buluşup uzunca bir süre birlikte bulunması, sanığa ait aracın T. il merkezi dışında görüntülenmesi, güvenlik kamerası görüntüleri ile mobese kayıtlarından bomba yüklü araçla sanığın kullandığı aracın farklı yerlerden önlü arkalı veya çok kısa aralıklarla geçmiş olması, örgüt mensubu şahıslardan birisinin bomba yüklü aracın park edildiği yerden sanığın aracına binmesi karşısında, sanık C.’nin PKK terör örgütünün milis grubunda yer aldığı ve söz konusu planlı eylemin gerçekleştirilmesi için örgüt mensubu diğer kişilerle birlikte hareket etiği, bomba yüklü aracın nakline ve bölgede görev yapan güvenlik görevlilerine gözdağı vererek çalışmalarını engelleyip devletin otoritesini yok etmek amacıyla altı asker ile bir sivil vatandaşı öldürmek suretiyle gerçekleştirilen vahim eyleme, Türk Telekom’a ait yağmalanan aracı teslim almaları için örgüt mensubu iki şahsı Ç.k. yoluna götürmek, öğle vakitlerinde bu şahısları almak ve erzak götürmek için kırsal alana tekrar gitmek, saat 16.30 sıralarında kırsal alana yeniden giderek bu şahıslardan birisini aracına alıp, bomba düzeneği kurulu aracın patlatma noktasına götürülmesine öncülük ederek muhtemel bir kontrolde yakalanmasını önlemek, patlatılan bomba düzeneği kurulu aracı olay mahalline bırakan örgüt mensubunu olay yerinden aracına almak ve kaçmaları için her iki örgüt mensubunu kırsal alanda bırakmak şeklinde gerçekleştirdiği olay öncesinde, olay sırasında ve olay sonrasında sergilediği davranışlar birlikte değerlendirildiğinde, diğer örgüt mensubu şahıslar ile aldıkları birlikte suç işleme kararının icrası kapsamında, eylem ve irade birliği içerisinde hareket edip fiil üzerinde diğer şahıslarla birlikte hakimiyet kurduğu açıkça anlaşılan sanığın eyleminin, 5327 sayılı TCK’nın 302. maddesindeki suçu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir.

Sanık C.’nin eyleminin TCK’nın 302. maddesinde düzenlenen suçu oluşturması nedeniyle, aynı maddenin ikinci fıkrası uyarınca, bu suçun işlenmesi sırasında işlediği araç suçlardan dolayı da cezaya hükmolunması gerektiğinden, sanık C.’nin, yukarıda belirtilen gerekçelerle, TCK’nın 37. maddesi kapsamında müşterek fail olarak katıldığı nitelikli kasten öldürme ve tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirmesi suçlarından da cezalandırılması gerektiği kabul edilmelidir.

Ancak, Yerel Mahkeme tarafından sanık hakkında devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, nitelikli kasten öldürme ve tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirmesi suçlarından TCK’nın 58/9. maddesi uyarınca tekerrür hükümlerinin uygulanmasına karar verilmesi ile yetinilmesi gerekirken, ayrıca adli sicil kaydında yer alan mahkûmiyet hükmünün tekerrüre esas olduğundan bahisle TCK’nın 58/6. maddesinin de uygulanmasına karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/7606 Karar: 2017/4255 Tarih: 01.06.2017

  • TCK 302. Madde

  • Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozma Suçu

1- )Sanık hakkında silahlı terör örgütüne üye olma, diğer sanıklar hakkında silahlı terör örgütüne yardım etme suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyiz incelemesinde,

Dosya kapsamı, gizli tanık beyanları, bilgi ve belgeler ile tape kayıtlarına göre sanıkların iddanamede yer alıp mahkemece kabul edilen ve dosya kapsamı ile sübut bulan eylemlerinin süreklilik, çeşitlilik ve yoğunlukları birlikte değerlendirildiğinde, silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil örgüt üyesi olduklarının anlaşıldığı ve TCK’nın 314/2. maddesi gereğince cezalandırılmaları gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulması, TCK’nın 314/3 220/7. maddelerindeki atfın niteliği ve aleyhe temyiz bulunmaması karşısında bozma nedeni yapılmamış,

Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E. 2015/85 K. sayılı iptal kararının TCK’nın 53. maddesinin uygulanması yönünden infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.

Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip sanıkların suçlarının sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde yukarıda belirtilen hususlar dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanıklar müdafilerinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,

2- )Sanık hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan verilen mahkumiyet hükmü ile diğer sanık hakkında verilen beraat hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde ise;

a- )Sanık hakkında; ihbar içeriği, gizli tanık beyanları, tape kayıtları ve dosya kapsamına göre, sanığın süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gösteren eylemlerinin bir bütün halinde silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil üyesi olma suçunu oluşturacağı anlaşılmakla; bu suçtan mahkumiyeti yerine yazılı gerekçe ile beraatine karar verilmesi,

b- )Sanık hakkında; sanığın üzerinde ele geçirilen belge ve gizli tanık beyanına göre 11.09.2011 tarihinde Şemdinli İlçesine terör örgütü üyelerince yapılan silahlı saldırı olayında sanığın eylemlerinden açıkça bahsedildiğinin anlaşılması karşısında; TCK’nın 302. maddesinde belirtilen amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli araç suç niteliğindeki kasten öldürme, kasten öldürmeye teşebbüs ( güvenlik güçlerinin sayısının belirlenememesi halinde en az bir kez olmak üzere ) suçu veya diğer araç suçlardan açılmış dava olup olmadığı araştırılarak halen derdest ise birleştirilmesi, kesinleşmiş ise Yargıtay denetimine elverişli veya onaylı örneklerinin dosya içine alınması, açılmış dava olmadığının tespiti halinde ise saldırı sebebiyle meydana gelen olayla ilgili tutanak ve diğer belgelerin dosya içerisine getirilip, yukarıda belirtilen suçlardan dava açılması sağlandıktan sonra birleştirilerek ve yine bu sanıkla ilgili iddianamede bahsi geçen iletişimin tespiti kayıtlarına ait mahkeme kararının da dosya içerisine alınıp sonucuna göre hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiği düşünülmeden eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,

SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafii ve Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu sebeple yerinde görüldüğünden hükümlerin BOZULMASINA, 01.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/6118 Karar: 2017/361 Tarih: 31.01.2017

  • TCK 302. Madde

  • Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozma Suçu

… Partisi ilçe yöneticileri veya Belediye görevlileri tarafından, kürt kökenli vatandaşların yoğun olarak yaşadıkları şehir ve kasabalarda farklı zamanlarda icra edildiği şekilde; Varto … teşkilat yöneticisi aynı zamanda kent meclisi eş başkanı olan sanığın, okuduğu basın açıklamasında; “Kendimizi ve kentimizi yönetmek istiyoruz, rejim ve kurumlarını meşru görmüyoruz. Bugünden itibaren kendimizi yönetiyoruz” şeklindeki ifadeyle, Devletin çıkarmış olduğu yasalara ve hükümetin atadığı kamu görevlilerinin emir ve talimatlarına uymayarak kendi yönetimlerini oluşturacaklarını ilan etmek suretiyle, yöre halkına da merkezi otoriteyi tanımama çağrısı yapıldığı açıktır. Basın açıklaması şeklinde gerçekleşen “öz yönetime” davet olarak isimlendirilen açıklamaların bu süreçte bir çok il ve ilçede yapıldığı görülmektedir. Bu açıklamalardan kısa süre sonra, PKK/KCK terör örgütünün şehirlerdeki milisleri ve kırsal alandaki örgüt mensupları silahları ile şehir merkezlerine gizlice girerek halkın arasına karıştıkları, zaman zaman bir kısım belediyelerin araç ve gereçleri kullanmak suretiyle insanların yoğun olarak yaşadıkları sokaklara, mahallellere hendekler kazılarak el yapımı bomba ve yerleştirdikleri, umumun kullandığı karayollarına ise mayın döşenerek patlamaya hazır hale getirdikleri bilinmektedir. Ayrıca tonlarca patlayıcı yüklü kamyonlar, iş makineleri ve diğer araçlarla canlı bomba saldırıları için hazırlanılmıştır. Güvenlik güçlerinin kamu düzenini ve bu yörede yaşayan vatandaşların güvenliğini sağlamak için operasyon yapma zorunluluğu sonucunda, örgüt mensuplarıyla güvenlik güçleri arasında çıkan çatışmalar sırasında daha önce yerleştirilen patlayıcıların infilak ettirilmesi ve bireysel ya da araçlarla gerçekleştirilen canlı bomba saldırılarıyla çok sayıda sivil vatandaş, kamu görevlisi ve güvenlik güçlerinin ölüm ve yaralanmasına sebebiyet verilmiştir. Bu süreçte yöre halkının oturduğu evleri terk etmeleri cebren engellenerek canlı kalkan görevi üstlendirilmiştir. Yerleşim alanlarının teröristlerden ve patlayıcılardan temizlenmesi için sürdürülen operasyonlar haftalarca sürmüş, çok sayıda ev, işyeri, kamu konutları, okul, hastahane gibi binalar ve şehrin alt yapı tesisleri ağır hasar görerek kullanılamaz duruma gelmiştir. Bölge halkının büyük bir çoğunluğunun terör örgütünün bu yasalara ve devlet oteritesine itaatsizlik çağrısına itibar etmemesiyle, silahlı çatışmaya giren birçok örgüt mensubu etkisiz hale getirilerek, yerleşim alanları, örgütün işgalinden ve patlayıcılardan temizlenerek, kamu düzeninin sağlandığına dair, yerel mahkemenin karar gerekçesindeki kabulünde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

Yerel mahkeme “öz yönetim” açıklaması sonrası meydana gelen yukarıda izah edilen olaylar arasında nedensellik bağının bulunduğunu, bu sebeple sanığın meydana gelen sonuçtan sorumlu olup, esasen basın açıklamasının “vahim eylem” niteliğinde olduğunu, bu şekilde sanığın, Devletin birliğini ve ülkenin bütünlüğünü bozma eyleminin sabit olmakla mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği, sonucuna varmıştır.

Yerel mahkemenin kararını hukuki yönden denetlemekle yükümlü olan dairemizce; sanığın hareketi (öz yönetim açıklaması) ile meydana gelen netice (ölüm, nitelikli yaralanma, patlayıcı bulundurma, mala zarar verme gibi araç suçlar ile amaç suç olan Devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma) arasındaki nedensellik bağının bulunup bulunmadığı, örgütlü suçlarda illiyet bağı, suça iştirak ve TCK’nın 302. maddesinde tanımlanan suçun maddi unsurları değerlendirilerek sanığın hukuki durumunun tayin ve tespiti gerekmiştir.

1-)Suçun unsurları:

Genel olarak maddi ve manevi olmak üzere ikiye ayrıldığı, maddi unsurların içinde; fiil, netice, nedensellik bağı, fail, suçun konusu ve mağdur yer almaktadır.

Tartışılması gereken husus nedensellik bağıdır. Kanuni tarifte fiillerin icrasının yanı sıra bir neticenin gerçekleşmesine yer verilen suçlarda, bu netice ile icra edilen fiil arasında nedensellik bağının bulunması failin sorumluluğu için şarttır. Nedensellik bağı tamamen doğal olgudur. Kısacası, faile sebebiyet verdiği netice isnat edilebilir.

Nedensellik (illiyet) bağının varlığını tespit bakımından doktrin ve uygulamada üç teori öne çıkmıştır.

a-)Şart Teorisi: Hareketle, netice arasındaki nedensellik bağını tamamen doğal olgu olarak kabul eder. Netice bir çok şartın birleşmesiyle meydana gelmesiyle gerçekleşirse, bu şartlardan her biri neticenin oluşumu açısından zorunludur. Bu şartlardan biri ortadan kalkarsa netice meydana gelmez. Netice tüm bu şartların bir araya gelmesiyle gerçekleşmektedir. Neticenin sebebini, tüm bu şartların birleşmesi oluşturmaktadır. O halde her şart, sebebin bir parçasını teşkil etmektedir. Şartlardan herhangi birini gerçekleştiren kimsenin hareketi ile netice arasında nedensellik bağı vardır. Neticeyi meydana getiren her şart eşit değerdedir. Aralarında önemli; önemsiz, uzak, yakın gibi ayrımlar yapılmaz. Dolayısıyla faillerin hareketinden önce veya sonra eklenen şartlarda sebep değerini taşır. Neticenin meydana gelmesi bakımından onsuz olmayan her şart ceza hukuku anlamında sebeptir (olmazsa, olmaz koşulu).

Bu teoriye göre, bir hareketin nedensellik değerini kaybetmesi ancak kendisinden bağımsız bir sebepler serisinin ortaya çıkmasıyla mümkündür. Bağımsız yeni serinin varlığını anlamak için; “Hareket yapılmasaydı, netice meydana gelmeyecek idiyse, hareket netice bakımından nedenseldir. Buna karşılık, hareket yapılmasaydı dahi netice meydana gelecek idiyse, o hareket netice bakımından nedensel değildir.” testine tabi tutulacaktır.

Bu teorinin sorumluluk alanını çok genişlettiği, sonsuz şekilde sebep - sonuç ilişkisine yol açtığı, bazı hususlarda tatmin edici sonuçlara götürmediği; özel problemlere neden olduğu eleştirisi yapılmıştır.

b-)Uygun Sebep Teorisi: Nedensellik bağını doğal bir olgu değil, hukuki bir fenomen olarak kabul etmektedir. Neticeyi meydana getirmeye sebebiyet veren hareketlerden yalnızca elverişli olan hareket veya hareketler nedenseldir. Bir hareketin hukuki anlamda nedensellik değeri taşıyabilmesi, o hareketin neticeyi meydana getirmeye uygun ve elverişli olmasına bağlıdır. Bu elverişliliğin tespitindeki ölçüt ne olacaktır. Ülkemizde Ceza Hukukunda etkisini devam ettiren uygun illiyet teorisini esas alan “karma uygunluk teorisi”ne göre; neticenin isnat edilebilirliği bakımından, nedensellik bağı gerekli fakat yeterli değildir. Meydana gelen neticenin faile objektif olarak isnat edilebilmesi gereklidir. Objektif isnadiyet; Hareketin yapıldığı koşullara gidilir ve o anki somut koşullara göre üçüncü kişinin bilgi ve tecrübesine göre gerçekleştirilen hareketin söz konusu neticeyi oluşturmaya elverişli olup olmadığı belirlenir. Subjektif olarak ise failin kişisel bilgisi ve tecrübesi araştırılır. Her iki değerlendirme uyumlu ise hem nedensellik bağı hem de kusurluluk meselesi çözülmüş olacaktır. Objektif değerlendirme ile subjektif tasavvur birbiri ile uyumlu değil ise eğer fail objektif olarak öngörülmeyen bir neticeyi öngörmüşse nedenselliğin varlığı kabul edilecek, objektif olarak öngörülen husus sanık tarafından öngörülmemiş hareket ile netice arasındaki öngörmeme durumunda sanığın kusuru mevcut ise fail neticeden sorumlu kabul edilecek, aksi halde neticenin tahmininde sanığın kusuru yoksa cezalandırma söz konusu olmayacaktır.

c-)Objektif İsnadiyet Teorisi: Şart teorisinde neticeye neden olan her hareketi eşit olarak gören anlayışın sakıncalarını gidermek amacındadır. Fail tipik neticeyi gerçekleştirirken hukuken önemli bir tehlike veya risk yaratmış ise netice objektif olarak faile isnat edilebilir. Netice “failin eseri” olmalı üçüncü kişinin veya bir rastlantının eseri olmamalıdır. Neticenin faile yüklenebilmesi için; hareket ile netice arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. Her türlü hayat tecrübesi dışında kalan a tipik bir gelişme olmamalıdır. Fail olayın gelişimine egemen olabilmelidir. Fail tarafından yaratılan tehlike tipte öngörülen neticede gerçekleştirilmiş olmalıdır. Netice, normun koruma alanı dışında olmamalıdır.

Her üç teori değerlendirilip özellikle ceza hukukumuzda kabul edilen karma uygunluk teorisine göre somut olayda nedensellik bağı değerlendirilirse; İlliyet bağı açısından sorumluluk alanını çok genişlettiği için eleştirilen Ceza Hukukumuzda uygulama alanı bulamayan şart teorisinde de; “Hareket yapılmasaydı dahi, netice meydana gelecek idiyse, o hareket netice bakımından nedensel değildir.” Sanık, öz yönetim açıklaması yapmasaydı, örgüt mensupları bu terör eylemlerini gerçekleştirmezlerdi, açıklama yapıldığı için eylemler yapıldı, sonucuna varılacak ise nedensellik bağının varlığı kabul edilebilirdi. Bu açıklamanın örgüt üzerinde hakimiyeti bulunan sözde lideri veya üst düzey yöneticileri tarafından yapılsaydı meydana gelen sonuç açısından bile illiyet bağının varlığı kabul edilebilirdi. Ancak dosya kapsamındaki delillere göre terör örgütü üzerinde hakimiyeti bulunmayan, kendisine tevdi edilen görevi ifa eden sanığın hareketiyle sonuç arasında illiyet bağı kurulmasına yasal olanak yoktur.

Karma uygunluk teorisi açısından; o hareketin neticeyi meydana getirmeye uygun ve elverişli olmasına bağlıdır. Söz konusu açıklamanın ölüm ya da yaralama gibi suçları oluşturmayacağı tartışmadan varestedir.

Objektif isnadiyet teorisinde ise failin sorumluluğunun kabul edilebilmesi için netice, “failin eseri olmalıdır.” Üçüncü kişinin veya bir rastlantının eseri olmaması icap eder. Somut olayda meydana gelen neticenin failin eseri olmadığı anlaşılmaktadır.

Sorumluluk alanını çok genişlettiği kabul edilen şart teorisi dahil olmak üzere her üç teoriye göre illiyet bağının bulunmadığı anlaşılmaktadır.

2-)Örgütlü suçlar ve iştirak:

Suça İştirak: Suçlar kural olarak bir kişi tarafından işlenebileceği gibi, birden fazla kişinin iştirakiyle de işlenebilir.

Örgüt kurma suçu çok faillidir. Suçun oluşumu için en az üç kişinin bir araya gelmesi zorunludur.

Suça iştirakten bahsedebilmek için de birden fazla fail’e ihtiyaç vardır. Bir suçun icrasına iştirak eden suç ortaklarının, suçun işlenişine bulundukları katkılar göz önünde bulundurularak sorumluluk statüleri belirlenir.

Örgüt kurma suçunun iştirakten farkı; örgütün devamlılığı ve belirlenmemiş sayıda suç işlemek amacıyla bir birleşme söz konusudur. Suça iştirak için kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı yeterlidir. Suçun işlenişine iştirak eden her fail diğerlerinin cezalandırılmasını önleyen kişisel nedenler göz önünde bulundurulmaksızın kendi kusurlu fiiline göre cezalandırılır. Suça iştirak iki şekilde gerçekleştirilir.

a-)Faillik; kanunda tarif edilen haksızlığı gerçekleştiren kişidir.

b-)Şeriklik ise, suçun icrasına iştirak etmekle birlikte, suçun işlenişine bulunduğu katkı, suçun kanuni tanımındaki unsurları gerçekleştirmeyen kişidir.

Şeriklik, ya azmettirme ya da yardım etme şeklinde tezahür eder. Suç işleme kararı olmayan bir kişinin suç işleme yönünden ikna edilmesi azmettirmedir. Yardım ise, başkasının kasten işlemekte olduğu bir suçun icrasını kasten desteklemeyi ifade eden, maddi ve manevi şekilde gerçekleşen TCK’nın 39. maddesinde sayılı seçimli hareketlerden birisinin yapılmasıyla oluşur. Somut olay açısından basın açıklamasıyla “suç işlemeye teşvik etmek” şeklinde yardım edildiği ileri sürülebilirse de bu yardım şeklinin gerçekeşebilmesi için; suç işleme fikri ve düşüncesi bulunan, fakat suç işleyip işlememe noktasında kararsızlığı bulunan bir kişinin suça yöneltilmesi teşviktir. Burada, failin niyet ve düşüncesini karar haline getirmesini kolaylaştıracak surette telkinde bulunulmaktadır. Yardımda bulunmanın, faildeki kararsızlığı ortadan kaldıracak şekildeki telkinlerle ve düşüncenin onaylanması mahiyetindeki hareketlerle sınırlı kalması gerekir. Bunun ötesine geçen yol gösterme niteliğindeki hareketler, talimat verme kapsamına girer.

Şerik, fail’e olan bağlantısı sebebiyle ancak bağlılık kuralı doğrultusunda sorumlu olacaktır.

220/5. maddesinde, “Örgüt yöneticileri, örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır.” şeklinde, örgüt yöneticileri hakkında özel faillik düzenlemesi yapılarak, TCK’nın 20. maddesindeki “ceza sorumluluğunun şahsiliği” ve faillik bakımından fiil üzerinde ortak hakimiyet kurma ilkelerine istisnai getirilmiştir. Faillik, birlikte suç işleme kararı yanında, fiil üzerinde ortak hakimiyet kurmayı da gerektirir. Zira örgütlü suçlarda nihai amaçta birleşme sebebiyle birlikte suç işleme kararının varlığı kabul edilse dahi fiil üzerinde müşterek hakimiyet kurulmadığından, gerçekleşen suçlar bakımından sanığın müşterek fail olmadığında tereddüt yoktur.

Örgütün yöneticisi olmayan sanık hakkında 220/5 maddesinin uygulama imkanı da bulunmamaktadır.

Suç işleme kararı örgütün kuruluşundan itibaren mevcut olmakla, azmettirme söz konusu olmayacaktır.

Suç işlemeye teşvik etmek suretiyle manevi yardım eyleminin gerçekleşmediği anlaşılmaktadır.

Sonuç olarak sanığın şerik olarak suçtan sorumlu olduğunun kabulüne yasal olanak yoktur.

3-)Devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozmak suçunun hukuki niteliği:

302.maddede düzenlenen Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçu amaç suç olup, cebir ve şiddet suçun unsurudur. Bu suçu gerçekleştirmek gayesiyle örgüt mensupları tarafından araç suçlar da işlenebilir. Bu suçların amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli (vahim nitelikte eylem) kabul edilebilmesi için; hareketin özel veya genel ceza yasalarında suç olarak tanımlanması, failin örgüt mensubu veya örgüte mensup olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi olması, suçun kanuni tanımında cebir ya da şiddet unsuruna yer verilmiş olması ve amaç suçu gerçekleştirmeye matuf olması zorunludur.

Sanığın basın açıklaması yoluyla ifade ettiği öz yönetim açıklaması 217. maddesi kapsamında “halkı kanunlara uymamaya tahrik” suçunu oluşturmaktadır. Zira bu suçun oluşumu için; failin “halkı” kanunlara uymamaya tahrik etmiş olması gerekir. Halk belli bir bölge veya çevrede yaşayanların bütününü anlatmak için kullanılan bir tabirdir. Halk deyince, belirsiz sayıdaki kimselerin anlaşılması gerekir. O halde belirli kimselerin kanuna karşı gelmeye tahrik bu suçu oluşturmayacaktır. Fail, halkı kanuna uymamaya tahrik etmelidir. Kanunun tümü veya bir kısmına karşı gelmeye, koyduğu kurallara uymamaya, kanunun koyduğu ilkelere veya zorunluluklara aykırı tahrik söz konusu olacaktır. Tahrik, kışkırtma, harekete geçirme, sevketme, akılda olan veya olmayan bir hususun fiiliyata dökülmesi için uyarma anlamlarına gelmektedir. Tahrik edilen eylemlerin gerçekleşmiş olup olmamasının önemi yoktur. Bir kimsenin diğer kişileri etkilemesi ve bu saik ile hareket etmesi yeterlidir. Bu açıklamalar doğrultusunda sanığın öz yönetim açıklaması içeriğinde herhangi bir suçun işlenmesi için çağrı söz konusu olmadığına göre, eylemin kanunlara uymamaya tahrik olarak değerlendirilmesi gereklidir.

Bu suçun yukarıda açıklanan kriterler yerleşik içtihatlar doğrultusunda vahim eylem olarak kabul edilmesine yasal olanak bulunmamaktadır. Aksi kabul halinde, PKK/KCK terör örgütünün her kademesindeki mensupları hatta yardım edenler dahil olmak üzere, nihai amacın “Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısımını Devlet idaresinden ayırmak” olduğuna göre, öz yönetim çağrısının, malumun ilanından ibaret olması karşısında, örgüte yardım eden, örgüt mensubu olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen, örgütün üyesi, yöneticisi ve kurucusu arasında hiçbir ayrım yapmaksızın amaç suç olan 302. maddeden cezalandırılması gerekeceği gibi bir sonuç ortaya çıkacaktır ki, kanun koyucu örgüt mensuplarının örgütteki konumu ve fiiline göre ayrı ayrı suç tanımlaması yaparak, bu nitelendirmeyi kabul etmediği iradesini açıkça ortaya koymuştur. Yüksek Yargıtayın yerleşik uygulamaları da bu yöndedir. Bu yorum “Ceza sorumluluğu şahsidir. Kimse, başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz.” Biçiminde, Ceza Kanunu genel hükümlerinde 20/1 maddesin de ifadesini bulan temel ilkeye de uygun olacaktır.

4-)Öz yönetim açıklamasının ifade hürriyeti ya da siyasi parti faaliyeti kapsamında kabul edilip edilmeyeceği:

Siyasi partiler Anayasamızın 68/2. maddesinde vurgulandığı gibi, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır. Siyasi partiye üye olma ve bir siyasi partinin çatısı altında siyasi faaliyetlerde bulunma örgütlenme özgürlüğü kapsamında iken, özgürlüğün topluca kullanımı bağlamında ifade özgürlüğü ile de ilişkilidir. Demokrasilerde özgürlüklerle doğrudan ilişkili olan ve yüksek bir meşruiyete sahip bulunan siyasi partilere üye olma ve siyasi faaliyette bulunma özgürlüğünün, başka özgürlükler gibi; terör örgütlerince kötüye kullanılmak istenebileceği açıktır. Nitekim bir takım siyasi faaliyetteki asıl hedef ve amaçların, açıklanan hedef ve amaçlardan daha başka olabileceği gibi, asıl hedef ve amaçların gizlenebileceği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin “yazar ve diğerleri” kararında da vurgulanmıştır.

Anayasamızın 68. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 11. maddesiyle tanınan siyasi partilere üye olma ve siyasi faaliyette bulunma özgürlüğünün kötüye kullanımı Anayasamızın 14/2. maddesinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 17. maddesi uyarınca yasaklanmıştır.

Bir faaliyetin siyasi faaliyet/örgütlenme özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilmesi ve anayasa ile sözleşmenin korunmasından yararlanabilmesi için gerçekleştirilmekte olduğu bağlam ile birlikte cebir ve şiddet ile ilişkisi, kullanılan yöntem ve takip edilen amacın hukuk ve demokrasi kurallarına uygun olup olmadığı ve bir terör örgütü ile amaç veya yöntem bakımından ya da yapısal bir bağlantısının bulunup bulunmadığına bakılmalı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 17.07.2001 tarihli “Sadak ve diğerleri” kararında yaptığı ayrımda dikkate alınmalıdır.

Dairemizin ve geçmişte terör suçlarına bakan dairelerin yerleşik kararlarında yer aldığı üzere; PKK/KONGRA-GEL terör örgütünü, bir devlet sistemi gibi yapılandırmayı hedefleyip birimlerini ve üyelerini sistematik bir yapıya kavuşturmayı amaçlayan örgütün yasama meclisi KONGRA-GEL tarafından kabul edilip sistemin anayasası olarak nitelendirilen KCK (Koma Civaken Kürdistan) sözleşmesinde, KCK ile PKK’nın ideolojik, ahlaki, felsefi ve örgütsel bağlantısının açıkça vurgulandığı, KCK yapılanması bakımından PKK’nın amaç ve stratejisinin benimsendiği, tespitinden sonra KCK’nın PKK ile organik bağlantısı açıklanan amaç ve stratejisi hiyerarşik yapısı üye sayısı sahip olduğu silah ve zorlayıcı gücü itibarıyla Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısımını Devlet idaresinden ayırmaya yönelik amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli silahlı terör örgütü niteliğinde bulunduğu sonucuna varılmıştır. KCK yapılanması ile Devletin egemenliği altında bulunan bir kısım topraklarda Paralel Devlet yapısı oluşturulmaya çalışılmıştır. Belediyelerin yasa çerçevesinde kurdukları legal nitelikteki kent konseylerinin bir kısmı örğüt amaçları doğrultusunda illegal faaliyette bulundukları anlaşılmaktadır. Hiçbir yasa kanuna karşı hile ve kötü niyeti korumaz. Bu doğrultuda sanığın eyleminin ifade özgürlüğü ya da siyasi parti faaliyeti olarak değerlendirilmesine olanak bulunmamaktadır.

Yukarıda ayrıntılarına yer verilen gerekçeler ışığında; dosya kapsamındaki tüm delillere göre; Sanığın, fiil’i ile meydana gelen netice açısından illiyet bağının kurulamaması, suça iştirak koşullarının gerçekleşmemesi ve örgüt yöneticisi olmayan sanığın, örğüt mensuplarınca işlenen fiilerden fail sıfatı ile sorumlu tutulmasına yasal imkan olmaması karşısında; Sanığın gerçekleştirdiği basın açıklamasının içeriğinde, somut bir suçun işlenmesine yönelik teşvik ifadesi geçmemekte ise de, halkın bir kısmını yasalar çerçevesinde atanan kamu görevlilerini tanımama ve itatsizliğe çağrıda bulunmasının 217. madde de tanımlanan suçu oluşturacağı, terör örgütü üyeliği diğer unsurların yanında, örgütün hiyerarşisine dahil olmak, örgüt amacı doğrultusunda verilen emir ve talimatları sorgulamaksızın yerine getirmeye hazır bulunmayı da ifade eder. PKK/KCK sözde yürütme konseyinin öz yönetimden başka seçenek kalmadığına yönelik çağrısı üzerine yapılan basın açıklamaları sonrasında, terör örgütünün amaca ulaşmak için gerçekleştirdiği stratejik hamlelerden en önemlilerinden birisi olan, yoğun olarak Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ve Ülkemizin değişik yörelerinde hakimiyet alanları oluşturmak için güvenlik güçlerine ve kamu binalarına topluca saldırı girişiminde bulunma eylemi arefesinde, kendisinin güvenemeyeceği örgüt hiyerarşisine dahil olmayan kişilere görev verip öz yönetim açıklaması yaptırmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu gibi, sanığında bu görevi üslenmeyeceği, olay öncesinde de terör örgütü ile bağlantısının bulunduğuna dair somut deliller olduğu anlaşılan sanığın örgüt üyesi olduğunun kabulu gerekeceği, bu suç sebebiyle hüküm kurulurken, 61/1. maddedeki kriterler nazara alınarak; suçun işlendiği yer ve zaman, ortaya çıkan zarar ve tehlikenin ağırlığı gözetilip, işlenen suçun kanuni tanımındaki alt ve üst sınırlar arasında temel cezanın üst sınıra yakın takdir edilebileceği, 302 maddesindeki suçun yasal unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, suç vasıfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,

Kabul ve uygulamaya göre de; silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan hüküm yönünden;

Fail’in, fiili ile netice arasında nedensellik bağı kurulmasına rağmen araç suçlar açısından gereğinin takdir ve ifa edilmemesi,TCK’nın 302/1. maddesinde düzenlenen devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçunun; faili, mağduru, izlediği süreci, ihlal ettiği hukuki yararı aynı olan ve daha hafif neticesi kendi neticesiyle birlikte aynı kasta bağlı harekete tek bir nedensellik bağı ile bağlı bulunan silahlı terör örgütüne üye olma suçu bakımından geçitli bir suç olması ve devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçundan açılan davaya dair olarak ayrıca bir hüküm kurulmaması gerekirken beraat kararı verilmesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafiinin duruşmada ileri sürdüğü ve temyiz dilekçesinde belirttiği temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, suçların ceza miktarları ile tutuklulukta geçirilen süre dikkat alınarak sanık müdafiinin tahliye talebinin REDDİNE, 31.01.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/637 Karar: 2016/5541 Tarih: 02.11.2016

  • TCK 302. Madde

  • Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozma Suçu

Hükmedilen cezaların süresine göre koşulları bulunmadığından, suça sürüklenen çocuk … müdafiinin duruşmalı inceleme isteminin 1412 Sayılı CMUK’nın 318. maddesi uyarınca REDDİNE,

Suça sürüklenen çocuk … hakkında 11.05.2011 tarihli eylemi sebebiyle hakkında kamu davası açıldığı halde bir hüküm kurulmadığının anlaşılması karşısında, bu eylemi sebebiyle zamanaşımı süresince her zaman bir karar verilmesi mümkün görülmüştür.

1-)CMK’nın 225/1. madde ve fıkrasının, “hüküm iddianamede unsurları gösterilen suça dair fiil ve fail hakkında verilir” hükmüne göre ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.06.1997 gün ve 88/147 Sayılı ve benzer kararlarında da açıklandığı üzere; bir olayın açıklanması sırasında başka bir olaydan söz edilmesi o olaydan da dava açıldığını göstermeyeceğinden hareketle, suça sürüklenen çocuklar hakkında iddianamedeki anlatımına konu olayda bir başka eylemden söz edilirken molotof atıldığından da bahsedilmesi TCK’nın 174. maddesi uyarınca tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması suçundan bir dava açıldığı anlamına gelmeyeceği; suça sürüklenen çocuk … hakkında 11.05.2011 tarihli olay sebebiyle açılmış bir dava bulunmadığı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,

2-)Suça sürüklenen çocuklar hakkında silahlı terör örgütü üyeliği, örgüt adına suç işleme ya da geçitli suç sebebiyle TCK’nın 302. maddesi kapsamında açılmış bir dava var ise araştırılarak derdest olması halinde birleştirilmesi, sonuçlanmış ise denetime imkan verecek biçimde dosya içerisine konularak hukuki durumlarının tayin ve takdiri, bu suçlardan dava açılmamış ise zamanaşımı süresince dava açılması olanaklı bulunduğundan bu hususun gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,

3-)Suça sürüklenen çocuk … hakkında kasten yaralama suçundan açılıp da ara karar ile ağır ceza mahkemesine görevsizlik kararı verilmek üzere tefrikine karar verilen suç yönünden, dava dosyasının getirtilerek derdest olması halinde birleştirilmesi, karar verilip kesinleşmiş olması durumunda ise dosyanın aslı veya Yargıtay denetime olanak verecek şekilde onaylı örneği dosya arasına alındıktan sonra bir bütün halinde değerlendirilerek suça sürüklenen çocuğun hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik araştırma ile hüküm kurulması,

4-)Suça sürüklenen çocukların üzerine atılı suçlardan yargılama yapma görevinin hükümden sonra yürürlüğe giren 6526 Sayılı Kanun’un 2. maddesiyle değişik 5235 Sayılı Kanun’un 12. ve 5395 Sayılı Kanun’un 26/2. maddeleri uyarınca Çocuk Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğunun gözetilmesi lüzumu,

5-)Kabul ve uygulamaya göre de;

a-)Tehlikeli maddeleri izinsiz bulundurma suçlarından kurulan hükümlerde TCK’nın 174/1. maddesinde yaptırım olarak üç yıldan sekiz yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezasının öngörülmesi, aynı Kanunun 52/1. maddeleri uyarınca adli para cezasının alt sınırının ise 5 gün olması karşısında, temel ceza tayin edilirken yasal ve yeterli gerekçe gösterilmeden hapis cezası alt sınırdan tayin edilip, gün adli para cezasının alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesi,

b-) 51/1. maddesindeki düzenlemeye göre, hapis cezasına mahkum edilen kişinin cezasının ertelenebileceği hükmü karşısında, suça sürüklenen çocuklar hakkında, mala zarar verme suçlarından hükmolunan hapis cezalarının aynı Kanunun 50/3, 50/1-a 52/2-4. maddeleri hükümleri uyarınca adli para cezasına çevrildiğinden; tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması suçundan ise doğrudan hükmolunan adli para cezalarının ertelenmesine karar verilemeyeceğinin gözetilmemesi,

c-)Suç tarihlerinde 15 yaşını tamamlayıp 18 yaşını doldurmadığı anlaşılan suça sürüklenen çocuklar hakkında tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması suçundan kurulan hükümlerde, yaş küçüklüğü sebebiyle cezada indirim yapılırken 31/3. maddesi uyarınca 1/3 oranında indirim yapılmış olmasına rağmen kararda “1/2 oranında indirim yapılarak” ibaresinin yazılmak suretiyle hataya düşülmesi,

d-)Suça sürüklenen çocuklar hakkında tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurma, kamu malına zarar verme ve mala zarar verme suçlarından kurulan hükümlerde hükmolunan hapis cezalarının TCK’nın 51. maddesi uyarınca ertelenmesine karar verilmesine rağmen TCK’nın 51/3-4. maddeleri uyarınca denetim süresi belirlenmemesi,

e-)Suç tarihinde 15 yaşını tamamlayıp 18 yaşını doldurmadığı anlaşılan suça sürüklenen çocuklar hakkında sosyal inceleme raporu alınmadığı gibi alınmamasının gerekçesi de kararda gösterilmeyerek 5395 Sayılı Kanun’un 35 /3. maddesine muhalefet edilmesi,

f-)Kamu malına zarar verme ve mala zarar verme suçlarında, hüküm tarihinden sonra 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 Sayılı Kanun’un 65. maddesiyle TCK’nın 152. maddesinin 2. fıkrasında yapılan değişiklik karşısında suça sürüklenen çocukların hukuki durumlarının yeniden takdir ve tayininde zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuklar müdafilerinin, temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, sair yönleri incelenmeyen hükmün öncelikle bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 02.11.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/5731 Karar: 2016/4926 Tarih: 28.09.2016

  • TCK 302. Madde

  • Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozma Suçu

5070 sayılı Kanunun 5 22. maddeleri gereğince elektronik imza ile imzalandığı belirtildiği halde, 03.03.2016 tarihli duruşma tutanağının 169988 sicil nolu katip tarafından elektronik veya fiziki olarak imzalanmadığı tespit edilmekle, mevcut eksikliğin mahallinde giderilmesi mümkün görülmüş, adli para cezalarının yerine getirilmemesi halinde 6545 sayılı Kanunla değişik 5275 sayılı Kanunun 106/3. maddesi uyarınca infaz aşamasında resen uygulama yapılabileceği nazara alındığında hüküm fıkrasındaki “ 52/4. maddesi gereğince ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrilmesine” ilişkin ihtarat sonuca etkili görülmemiştir.

23.07.2016 tarihinde yürürlüğe giren 667 sayılı KHK’nın 6/1-i. maddesindeki “Hâkim veya mahkemenin uygun gördüğü durumlarda, aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle şüpheli veya sanığın sorgusu yapılabilir veya duruşmalara katılmasına karar verilebilir” hükmü gereği, tebliğnamedeki, sanıkların segbisle savunmaları alınarak savunma haklarının kısıtlanması nedeniyle, bozma içeren görüşe iştirak edilmemiştir.

I- Sanık Nevzat hakkında 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan kurulan hüküm yönünden yapılan incelemede,

Yapılan yargılama sonunda, toplanan deliller karar yerinde incelenip sanığın suçunun sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık ve müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün ONANMASINA,

II- Sanıklar hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, devletin birliğini ve ülke bütünlüğü bozma suçlarından kurulan hükümler yönünden yapılan incelemede,

Sanıkların mensubu bulunduğu silahlı çete niteliğindeki PKK/KCK terör örgütünün ülke topraklarından bir kısmını devlet hakimiyetinden ayırıp, bu bölgede bağımsız ayrı bir devlet kurmak şeklindeki amacına yönelik olarak vahamet arz eder eylemler gerçekleştirmesi halinde 5237 sayılı TCK’nın 302. maddesinde tanımlanan suç oluşacaktır.

Dosya kapsamındaki delillere uygun yerel mahkemenin kabulüne göre, sanıkların eylem ve faaliyetleri bakımından silahlı terör örgütünün üyesi olduklarına kuşku yoktur. Tartışılması gereken husus suç tarihinde nüfus kaydına göre 13 yaşında bulunan mağdur Dağıstan’ın örgüt üyesi olarak istihdam edilmek üzere bu örgütün kırsal alanındaki kamplarına hukuka aykırı şekilde veya zorla götürülmesinin amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli araç suç (vahim eylem) oluşturup oluşturmadığıdır.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 20.11.1989 tarihinde kabul edilen Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin 17, 29 30. maddeleri hükümlerini T.C. Anayasası, 1923 tarihli Lozan Antlaşması hükümlerine ve ruhuna uygun olarak yorumlama hakkı saklı tutulmak suretiyle TBMM’ce onaylanarak, 27.01.1995 tarih ve 22184 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak iç düzenleme haline dönüşmüştür. Sözleşme hükümlerine göre “18 yaşına kadar her insan çocuk sayılır”. (B.M.Ç.H. s/l. madde) Aynı doğrultuda (5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu 3/1-a, 6/1-b maddeleri),

Taraf devletler, her çocuğun temel yaşama hakkına sahip olduğunu kabul ederler. Çocuğun hayatta kalması ve gelişmesi için mümkün olan azami çabayı gösterirler (a.g.s. 6. md.),

Her ne nedenle ve hangi biçimde olursa olsun, çocukların kaçırılmaları, satılmaları veya fuhuşa konu olmalarını önlemek için ulusal düzeyde devletler her türlü önlemleri alır (a.g.s. 35. md.),

Esenliğine herhangi bir biçimde zarar verebilecek her türlü sömürüye karşı çocuğu korurlar, (a.g.s. 36. md.

15 yaşından küçük çocukların çatışmalara doğrudan katılmaması için uygun önlemler alınır (a.g.s. 38. md.),

Bu hükümlerden anlaşılacağı üzere, sözleşmeyle çocukların temel yaşama hakkının sağlanması her türlü müdahale, saldırılara ve sömürüye karşı korunması, özellikle 15 yaşından küçük çocukların çatışmalara doğrudan katılmasının engellenmesi için devletlere pozitif yükümlülük yüklenmiştir.

Ceza hukukumuzda, yaş küçüklüğü ceza sorumluluğunu azaltan nedenlerdendir. Çocuklarda 12-15 yaş diliminde, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama davranışlarını yönlendirme yeteneği yeterince gelişmemiş ise ceza sorumluluğu yoktur. Bu yetenek gelişmiş ise yaşın kusurluluğu azaltıcı etkisi nedeniyle kanun koyucu cezada indirim öngörmüştür.

4721 sayılı TMK’nın 10. maddesi gereğince “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır”. 11. maddede ise erginlik yaşı 18 olarak kabul edilmiştir. 15 yaşını bitiren çocuk kendi isteği, velisinin rızası ve mahkeme kararı ile ergin kılınabilir. Görüldüğü üzere Medeni Hukukumuzda ergin kılınmak için 15 yaşın bitirilmesi kriter alınmıştır. Ceza Hukukunda ise kişinin şahsına sıkı sıkıya bağlı haklar yönünden rıza açıklamada 15 yaşın esas alındığı anlaşılmaktadır. Nitekim hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilen ilgilinin rızasına ilişkin TCK’nın 26/2 maddesindeki düzenlemede, geçerli bir rızanın varlığının kabulü için;

a- Kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edeceği bir hakka ilişkin olmalı,

b- Kişi rıza açıklamaya ehliyeti bulunmalı,

c- Rızanın fiilden önce, en azından fiilin işlendiği sırada açıklanmalıdır. Şartlarına tabi tutulmuştur.

Hürriyeti tahdit suçunda ilgilinin rızasının hukuki değer ifade edebilmesi için, üzerinde tasarruf edebileceği bir hakka ilişkin olması, rıza açıklayanın olayları algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin gelişmiş olmasının yanında, 15 yaşını bitirmiş bulunması ve fiilden önce en azından fiilin işlendiği sırada rızayı açıklaması gereklidir. Aksi takdirde geçerli bir rızanın varlığından söz etmek olanaklı değildir. Bu durumda 15 yaşını bitirmeyen kişinin cebir, şiddet, tehdit ya da hile kullanmaksızın hukuka aykırı şekilde hürriyetinin sınırlanması halinde hürriyeti tahdit suçunun basit şekli oluşacaktır. Rıza hukuki değer ifade etmeyecektir.

Bu suçun, amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli olup olmadığına gelince, kusurluluk yeteneği tam olarak gelişmemiş, Medeni Hukuk bakımından ergin olarak kabul edilmediğinden fiil ehliyeti bulunmayan çocukların, silahlı terör örgütlerinin emrine verilip, onların savaşçı olarak yetiştirilmesi örgütün amaçları doğrultusunda silahlı çatışmalara sürülerek gerek kendileri için gerekse başka şahıslar bakımından tehlikeli, suç makinesi haline dönüştürülmeleri, amaç suçu işlemeye elverişli kabul edilebileceğinden mahkemenin kabulünde isabetsizlik yok ise de; kayden 18.02.2001 doğumlu olan, ancak aynı zamanda Anadolu Lisesi 11. sınıfında öğrenci olan mağdurun yaşının tespiti suçun vasıflandırılması açısından önem arz edecektir.

Mağdur Dağıstan’ın doğum kayıtları getirtilip incelenerek hastanede doğup doğmadığı ve mağdurun Adli Tıp Kurumuna şevki sağlanarak suç tarihindeki kemik yaşı tespit edildikten sonra, 15 yaşından küçük ise yukarıda açıklanan kriterlere göre karar verilmesi, 15 yaşından büyük olması durumunda ise mağdurun velisinin şikayetçi olmaması nedeniyle kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçunun oluşmayacağı ve sanıkların TCK’nın 314/2. maddesinde düzenlenen silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan cezalandırılmalarının gerekeceği gözetilerek, sonucuna göre hukuki durumun takdir ve tayini gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,

Kanuna aykırı, sanık Nevzat ve sanıklar müdafiinin temyiz dilekçelerinde ve duruşmada ileri sürdükleri temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı (BOZULMASINA), tahliye taleplerinin reddine, 28.09.2016 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/2183 Karar: 2016/1285 Tarih: 02.03.2016

  • TCK 302. Madde

  • Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozma Suçu

1- ) Sanıklar …, …, … ve … hakkında kurulan hükümlere yönelik temyiz incelemesinde;

Sanıkların iddanamede yer alıp mahkemece kabul edilen ve dosya kapsamı ile sübut bulan faaliyetlerindeki süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk birlikte değerlendirildiğinde, silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil örgüt üyesi olduklarının anlaşıldığı ve TCK’nın 314/2. maddesi gereğince cezalandırılmaları gerektiği gözetilmeden, yazılı gerekçe ile hüküm kurulması TCK’nın 314/3 220/7. maddelerindeki atfın niteliği gereği aleyhe temyiz bulunmadığından bozma sebebi yapılmamış; Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih ve 2014/140 Esas - 2015/85 Karar sayılı iptal kararının TCK’nın 53. maddesinin uygulanması yönünden infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.

Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıkların suçunun sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanıklar müdafilerinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,

2- ) Sanık … hakkında kurulan hükme yönelik temyize gelince;

Sanığın iddianamede anlatılmayıp dava açılmamasına rağmen mahkemece kabul edilen 11.09.2011 tarihinde Şemdinli ilçe merkezinde emniyet ve askeri tesislere yönelik gerçekleştirilen saldırı olayına dair faaliyeti yönünden TCK’nın 302/1. maddesinde düzenlenen devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçundan açılmış derdest bir dava olup olmadığı araştırılıp bulunmaması halinde sanık hakkında dava açılması sağlanarak birleştirilmesi; kolluk aşamasında şüpheli sıfatıyla verdiği beyanı hükme esas alınan Welat kod adlı … hakkında dava açılmışsa kovuşturma aşamasındaki dava açılmamışsa soruşturma aşamasındaki beyanlarının onaylı örnekleri temin edilip incelenmesi ve dosya içerisine alınması ve ayrıca gizli tanıklardan …‘nin de mahkemece dinlenerek beyanlarının tespit edilmesinden sonra, örgüte yardım etme suçunun TCK’nın 302/1. maddesinde düzenlenen suç ile geçitli olduğu da gözetilerek, sonucuna göre hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken hatalı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması,

SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu sebeple yerinde görüldüğünden hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 02.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas: 2011/4205 Karar: 2011/3247 Tarih: 07.06.2011

  • TCK 302. Madde

  • Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozma Suçu

5237 sayılı TCK’nın 314. maddesinde tanımlanan suç, Devletin güvenliğine, toprak bütünlüğüne, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçları işlemek amacıyla kurulan silahlı örgütlerin kurucularını, yöneticilerini ve üyelerini cezalandırmaya yönelik hazırlık hareketlerini suç sayan ve yaptırıma bağlayan özel bir suç tipi olup; amaç suç işlendiğinde fail geçitli suçlardaki özellik nedeniyle amaç suç ile amaç suça yönelik olarak gerçekleştirilmiş bulunan araç suçlardan ilgili hükümlere göre cezalandırılacak, ancak örgütün kurucusu, yöneticisi ve üyesi olmaktan ceza verilmeyecektir.

Bu ilkeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; sanık hakkında Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaya yönelik olarak vahamet arz eden olaylara fiilen katıldığı iddiasıyla 13.11.2006 tarihli iddianame ile 765 sayılı TCK’nın 125. maddesi gereğince cezalandırılması için dava açılması karşısında ve 5237 sayılı TCK’nın 302. maddesinin 2. fıkrasındaki “bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur” şeklindeki atfın aynı Kanunun 314/1. maddesinde tanımlanan terör örgütü yöneticisi olma suçunu kapsamadığı gözetilmeden; sanık hakkında üç ayrı iddianameyle silahlı terör örgütü yöneticisi olma ve Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçlarından açılan davaların birlikte değerlendirilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayininin gerektiği gözetilmeden, Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçundan açılan davanın tefrikine karar verilmek suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulması,

SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık ve müdafiinin temyiz dilekçesi ile duruşmalı inceleme sırasında sanık müdafiinin ileri sürdüğü temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden re’sen de temyize tabi olan hükmün diğer yönleri incelenmeksizin öncelikle bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 07.06.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas: 2011/2482 Karar: 2011/1244 Tarih: 23.02.2011

  • TCK 302. Madde

  • Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozma Suçu

Dosya kapsamına göre, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9/3. maddesindeki “Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir.”şeklindeki düzenleme ve Yargıtay Ceza Genel kurulunun 27.12.2005 tarihli ve 2005/3-162-173 sayılı kararına nazaran, lehe yasanın saptanıp uygulanması, herhangi bir inceleme ve araştırma yapılmasını, kanıt toplanmasını, takdir hakkının kullanılmasını gerektiriyorsa ya da cezanın kişiselleştirilmesine ilişkin bir hükmün uygulanması olanağı sonraki yasa ile doğmuşsa, hükümde değişiklik yargılamasının duruşmalı yapılmasının zorunlu olduğu gözetilmeden evrak üzerinde karar verilmesinde, 5237 sayılı Kanunun 302/2. maddesinde yer alan “Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur” hükmü nazara alındığından hükümlü hakkında ayrıca bu suçlardan dolayı da ilgili hükümlere göre ceza tayini gerektiği için, bu durumda 765 sayılı kanunun 125. maddesinin hükümlü lehine olduğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulmasında, isabet görülmediğinden bahisle, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığının 02.01.2011 gün ve 2010/19/19 sayılı kanun yararına bozma talebine atfen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 03.02.2011 gün ve 10098 sayılı tebliğnamesi ile daireye ihbar ve dava evrakı tevdi kılınmakla;

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR : Kanun yararına bozma talebine atfen düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına nazaran yerinde görüldüğünden,

SONUÇ : Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 08.06.2005 tarih ve 1994/382-1996/75 sayılı kararının CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 23.02.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/3223 Karar : 2018/2616 Tarih : 17.09.2018

  • TCK 302. Madde

  • Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozma Suçu

1-Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan hükme yönelik temyiz incelemesinde;

Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip sanığın suçunun sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün ONANMASINA,

2-Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan hükme yönelik temyize gelince;

Sanık müdafiinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Ayrıntıları Dairemizin, 28.09.2016 tarih ve 2016/5731 Esas – 2016/4926 Karar sayılı kararında izah edildiği üzere;

Sanığın mensubu bulunduğu PKK/KCK silahlı terör örgütünün ülke topraklarından bir kısmını devlet hakimiyetinden ayırıp, bu bölgede bağımsız ayrı bir devlet kurmak şeklindeki amacına yönelik olarak vahamet arz eden eylemler gerçekleştirmesi halinde 5237 sayılı TCK’nın 302. maddesinde tanımlanan suç oluşacaktır.

Kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçunda ilgilinin rızasının hukuki değer ifade edebilmesi için, üzerinde tasarruf edebileceği bir hakka ilişkin olması, rıza açıklayanın olayları algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin gelişmiş olmasının yanında, 15 yaşını bitirmiş bulunması ve fiilden önce en azından fiilin işlendiği sırada rızayı açıklaması gereklidir. Aksi takdirde geçerli bir rızanın varlığından söz etmek olanaklı değildir. Bu durumda 15 yaşını bitirmeyen kişinin cebir, şiddet, tehdit ya da hile kullanmaksızın hukuka aykırı şekilde hürriyetinin sınırlanması halinde kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçunun basit şekli oluşacak ve rıza hukuki değer ifade etmeyecektir.

Kusurluluk yeteneği tam olarak gelişmemiş, Medeni Hukuk bakımından ergin olarak kabul edilmediğinden fiil ehliyeti bulunmayan çocukların, silahlı terör örgütlerinin emrine verilip savaşçı olarak yetiştirilmesi ve örgütün amaçları doğrultusunda silahlı çatışmalara sürülerek gerek kendileri için gerekse başka şahıslar bakımından tehlikeli suç makinesi haline dönüştürülmeleri, amaç suçu işlemeye elverişli kabul edilmesi gerekir.

Bu açıklamalar ışığında, somut olayda; oluş, dosya kapsamı ve mahkemenin kabulü de dikkate alındığında PKK silahlı terör örgütünün propagandasını yapıp ikna ederek suç tarihinde on beş yaşından küçük olan mağdurların örgütün kırsal alan yapılanmasına katılmalarını sağlayan ve bu şekilde kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu işlediği kabul edilen sanığın amaç suçu işlemeye elverişli vehamet arz eden eyleminin, Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçlarını oluşturacağı gözetilmeksizin suç vasfında düşülen yanılgı sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması,

Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, CMUK’nın 326/son maddesi uyarınca ceza miktarı yönünden kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, verilen ceza miktarı, mevcut delil durumu ve tutuklulukta geçirilen süre dikkate alındığında sanığın tutukluluk halinin devamına, 17.09.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/3421 Karar : 2018/2338 Tarih : 10.07.2018

  • TCK 302. Madde

  • Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozma Suçu

Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

Dosya kapsamına ve mahkemenin sanığa atılı suçun sübutuna dair kabulünde bir isabetsizlik görülmediğinden tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak olunmamıştır.

Sanık hakkında hüküm kurulurken sanığın eylemleri, suçun işleniş biçimi, kasıtlarının yoğunluğu, sanığın YDGH yapılanması dahiline olan terör örgütünün ŞEVGER TİMİ isimli yapılanması içinde faaliyetlerde bulunması, sokak eylemleri sırasında ses bombaları temin etmesi, patlayıcı maddeler için kablo temini faaliyeti yürütmesi dikkate alınarak temel ceza belirlenirken üst sınıra yakın ceza tayini gerektiğinin gözetilmemesi aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Yargılama sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, hükme esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz olarak sergilendiği, özleri değiştirmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tipine uyduğu, yaptırımların kanuni bağlamda şahsileştirilmek suretiyle uygulandığı anlaşılmakla; sanık müdafii ve Bölge Adliye Cumhuriyet savcısının temyiz dilekçesinde ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmediğinden CMK’nın 302/1. maddesi gereğince temyiz davasının esastan reddiyle hükmün ONANMASINA, 10.07.2018 tarihinde Üye …‘ın karşı oyu ve oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY:

Sayın çoğunluğun sanık hakkında silahlı örgüt üyeliği suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün onanması yönündeki görüşlerine katılmak mümkün olmamıştır.

Dairemizin bir çok kararında vurgulandığı üzere; PKK/KCK sözde yürütme konseyinin öz yönetimden başka seçenek kalmadığına yönelik çağrısı üzerine, Ülkemizin değişik yörelerinde hakimiyet alanları oluşturmak için güvenlik güçlerine ve kamu binalarına topluca saldırı girişiminde bulunmak kararı kapsamında, PKK/KCK terör örgütünün şehirlerdeki milisleri ve kırsal alandaki örgüt mensuplarının silahları ile şehir merkezlerine gizlice girerek halkın arasına karıştıkları, zaman zaman bir kısım belediyelerin araç ve gereçlerini de kullanmak suretiyle insanların yoğun olarak yaşadıkları sokaklara, mahallelere hendekler kazarak el yapımı bomba ve düzenekleri yerleştirdikleri, umumun kullandığı kara yollarına mayın döşeyerek patlamaya hazır hale getirdikleri, tonlarca patlayıcı yüklü kamyonlar, iş makineleri ve diğer araçlarla canlı bomba saldırıları hedefledikleri, örgüt mensuplarıyla güvenlik güçleri arasında çıkan çatışmalar sırasında daha önce yerleştirilen patlayıcıların infilak ettirilmesi ve bireysel ya da araçlarla gerçekleştirilen canlı bomba saldırılarıyla çok sayıda sivil vatandaş, kamu görevlisi ve güvenlik güçlerinin ölüm ve yaralanmasına sebebiyet verdikleri, çok sayıda özel konut ve iş yeri, okul, hastane gibi kamu konutları ve şehrin alt yapı tesislerinin ağır hasar görerek kullanılamaz duruma geldiği, bölge halkının büyük bir çoğunluğunun terör örgütünün yasalara ve Devlet otoritesine itaatsizlik çağrısına itibar etmemesiyle, silahlı çatışmaya giren birçok örgüt mensubunun etkisiz hale getirilerek, yerleşim alanlarının, örgütün işgalinden ve patlayıcılardan temizlenerek, kamu düzeninin sağlandığı bu kapsamda PKK terör örgütünün alt yapılanması olan OSB/YDGH’nin Silopi ilçesinde belli mahalleleri hendek ve barikatlarla kapatarak örgütün hakimiyetinde alan oluşturmaya çalışmaları üzerine güvenlik güçlerince ilçede 14.12.2015 tarihinde 23:00’dan geçerli olmak üzere örgüt mensuplarının yakalanması ve hendeklerin kapatılıp ve barikatların kaldırılması ve tuzaklı el yapımı patlayıcı maddelerin etkisiz hale getirilmesi amacıyla sokağa çıkma yasağı ilan edildiği, sanığın 26.12.2015 tarihinde … mahallesi 213 sokak üzerinde yakalanmıştır.

Amaç suç olan TCK’nın 302. maddesinde yazılı Devletin birliği ülke bütünlüğünü bozma suçunun oluşumu için, elverişli bir fiilin bulunması gerek ve yeter şart olup; bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde işlenen diğer suçlardan ayrıca ceza tayin edileceğinin TCK’nın 302 /2 maddesinden anlaşılmaktadır.

Genel olarak etrafı hendek ve barikatlar kurulmak ve kurulan barikat ve hendekler el yapımı patlayıcı maddeler ile tuzaklanmak suretiyle örgütün hakimiyeti altına alınmaya çalışılan ve güvenlik güçlerinin tahkim edilen bu alana girmemesi için çok sayıda çatışma olayının yaşandığı bu alan içindeki diğer örgüt mensuplarının, sokağa çıkma yasağının başlamasından itibaren meydana gelen çatışma öldürme yaralama ve diğer suçlara muttali olarak faaliyet gösteren sanığın meydana gelen suç teşkil eden hendek ve barikat ile çevrili alan içerisinde sokağa çıkma yasağından itibaren bu alan içerisinden ayrıldıkları tespit edilen tarihe kadar ki araç suç niteliğindeki tüm eylemlerden TCK’nın 37 veya en azından 39 maddeleri uyarınca sorumlu olacakları hususunda şüphe yoktur. Bu kapsamda amaç suç olan TCK’nın 302 maddesi yönünden doğrudan fail kabul edilmesi gereklidir.

Dosya içeriğinden başka dosya sanığı …‘nın sanığın … mahallesinden tanıdığı ve açılan hendeklere tuzaklanan mayınların yerleştirilmesi olayında kablo temininde aktif olarak yer aldığını beyan etmiş; yine batı adı verilen gizli tanık ise sanığı kendisi ile aynı ilçe ikamet ettikleri için tanıdığını sanığın YDG-H üyesi olduğunu bu kişinin örgütte emir ve talimat veremeyecek konumda basit düzeyde olduğunu, sanığın … mahallesi Şevger timinde faaliyetlere katıldığını, sokak eylemleri sırasında ses bombalarını sanığın getirdiğini ancak kendisinin imal edip etmediğini bilmediğini beyan etmiştir.

Mahkeme kabulünde sanığın sokak eylemleri sırasında patlayıcı maddelerin kablolarını temin etmesi ve sokak eylemleri sırasında ses bombalarını alana getirmesi faaliyetleri sübut kabul edilmiş ancak bu faaliyetlerin vahamet arz eden TCK’nın 302/1 maddesinde yazılı suç için elverişli eylem niteliğinde bulunmadığı kabulüne yer vermek suretiyle sanık hakkında silahlı örgüt üyesi olma suçundan hüküm kurmuştur. Karara iştirak eden Diremizin sayın çoğunluk üyeleri de bu eylemleri sabit kabul ederek temel cezanın eksik tayini noktasında onama kararına tespit yapma gereği duymuştur.

Hendek ve barikat olayları nedeniyle sokağa çıkma yasağının 14.12.2015 tarihinde ilanından sonra sanık 26.12.2015 tarihinde sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş olan … mahallesinde yasağın başlamasından 12 gün sonra yakalanmıştır. Sanığın bu alanda Şevger timinde faaliyette bulunduğu anlaşılmakta olup, yine başka dosya sanığı … sanığın açılan hendeklere tuzaklanan mayınların yerleştirilmesi olayında kablo temininde aktif olarak yer aldığını beyan etmektedir. Yani kabul edildiği gibi sokak eylemlerinde bu faaliyette bulunmamış açılan hendeklere tuzaklanan mayınlar için koblo teminde aktif olarak yer almış ve sokağa çıkma yasağı sonrasında hendek ve barikatlerle çevrili alanda 12 gün daha faaliyette bulunduktan sonra yasak kapsamındaki … mahallesinde yakalanmış olmakla sanığın eylem ve faaliyetleri Devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma suçu için elverişli nitelikte olup TCK’nın 302/1 maddesinde yazılı suçu oluşturacağı görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun hükümlerin onanması yönündeki görüşüne katılmıyorum.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/4063 Karar : 2018/1938 Tarih : 19.06.2018

  • TCK 302. Madde

  • Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozma Suçu

Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;

Ceza süresi yönünden yasal şartları oluşmadığından sanık … müdafiinin duruşmalı inceleme isteminin CMK’nın 299. maddesi uyarınca REDDİNE,

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

Gerekçeli karar başlığında suç tarihinin “09.01.2016” yerine “2014, 2015 ve 2016 yılları” olarak yazılması mahallinde düzeltilebilir yazım hatası kabul edilmiş olup; Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih ve 2014/140 Esas - 2015/85 Karar sayılı iptal kararının TCK’nın 53. maddesinin uygulanması yönünden infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.

Yargılama sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, hükme esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz olarak sergilendiği, özleri değiştirmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin,

tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tipine uyduğu, yaptırımların kanuni bağlamda şahsileştirilmek suretiyle uygulandığı anlaşılmakla; sanıklar müdafilerinin temyiz dilekçesinde ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmediğinden CMK’nın 302/1. maddesi gereğince temyiz davasının esastan reddiyle hükümlerin ONANMASINA, 19.06.2018 tarihinde üye …‘ın sanığın TCK 302. maddesi uyarınca cezalandırılması gerektiğine dair karşı oyu ve oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY:

Sayın çoğunluğun sanıklar hakkında silahlı örgüt üyeliği suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerinin onanması yönündeki görüşlerine katılmak mümkün olmamıştır.

Dairemizin bir çok kararında vurgulandığı üzere; PKK/KCK sözde yürütme konseyinin öz yönetimden başka seçenek kalmadığına yönelik çağrısı üzerine, Ülkemizin değişik yörelerinde hakimiyet alanları oluşturmak için güvenlik güçlerine ve kamu binalarına topluca saldırı girişiminde bulunmak kararı kapsamında, PKK/KCK terör örgütünün şehirlerdeki milisleri ve kırsal alandaki örgüt mensuplarının silahları ile şehir merkezlerine gizlice girerek halkın arasına karıştıkları, zaman zaman bir kısım belediyelerin araç ve gereçlerini de kullanmak suretiyle insanların yoğun olarak yaşadıkları sokaklara, mahallelere hendekler kazarak el yapımı bomba ve düzenekleri yerleştirdikleri, umumun kullandığı karayollarına mayın döşeyerek patlamaya hazır hale getirdikleri, tonlarca patlayıcı yüklü kamyonlar, iş makineleri ve diğer araçlarla canlı bomba saldırıları hedefledikleri, örgüt mensuplarıyla güvenlik güçleri arasında çıkan çatışmalar sırasında daha önce yerleştirilen patlayıcıların infilak ettirilmesi ve bireysel ya da araçlarla gerçekleştirilen canlı bomba saldırılarıyla çok sayıda sivil vatandaş, kamu görevlisi ve güvenlik güçlerinin ölüm ve yaralanmasına sebebiyet verdikleri, çok sayıda özel konut ve iş yeri, okul, hastane gibi kamu konutları ve şehrin alt yapı tesislerinin ağır hasar görerek kullanılamaz duruma geldiği, bölge halkının büyük bir çoğunluğunun terör örgütünün yasalara ve devlet otoritesine itaatsizlik çağrısına itibar etmemesiyle, silahlı çatışmaya giren birçok örgüt mensubunun etkisiz hale getirilerek, yerleşim alanlarının, örgütün işgalinden ve patlayıcılardan temizlenerek, kamu düzeninin sağlandığı bu kapsamda PKK terör örgütünün alt yapılanması olan OS/YDGH’nin Cizre ilçesinde belli mahalleleri hendek ve barikatlarla kapatarak örgütün hakimiyetinde alan oluşturmaya çalışmaları üzerine Güvenlik güçlerince Cizre ilçesinde 14.12.2015 tarihinde 23:00’dan geçerli olmak üzere örgüt mensuplarının yakalanması ve hendeklerin kapatılıp ve barikatların kaldırılması ve tuzaklı el yapımı patlayıcı maddelerin etkisiz hale getirilmesi amacıyla sokağa çıkma yasağı ilan edildiği, bu alanda faaliyet gösterdiğinin tespit edilmesini müteakip çıkartılan yakalama kararı üzerine sanıklar yakalanmıştır.

Amaç suç olan TCK’nın 302. maddesinde yazılı Devletin birliği ülke bütünlüğünü bozma suçunun oluşumu için, elverişli bir fiilin bulunması gerek ve yeter şart olup; bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde işlenen diğer suçlardan ayrıca ceza tayin edileceğinin TCK’nın 302 /2 maddesinden anlaşılmaktadır.

Genel olarak etrafı hendek ve barikatlar kurulmak ve kurulan barikat ve hendekler el yapımı patlayıcı maddeler ile tuzaklanmak suretiyle örgütün hakimiyeti altına alınmaya çalışılan ve güvenlik güçlerinin tahkim edilen bu alana girmemesi için çok sayıda çatışma olayının yaşandığı bu alan içindeki diğer örgüt mensuplarının, sokağa çıkma yasağının başlamasından itibaren meydana gelen çatışma öldürme yaralama ve diğer suçlara muttali olarak faaliyet gösteren sanığın meydana gelen suç teşkil eden hendek ve barikat ile çevrili alan içerisinde sokağa çıkma yasağından itibaren bu alan içerisinden ayrıldıkları tespit edilen tarihe kadar ki araç suç niteliğindeki tüm eylemlerden TCK’nın 37 veya en azından 39 maddeleri uyarınca sorumlu olacakları hususunda şüphe yoktur. Bu kapsamda amaç suç olan TCK’nın 302 maddesi yönünden doğrudan fail kabul edilmesi gereklidir.

Kaldı ki mahkemenin kabulünde sanık …‘ın ‘‘Cizre ilçesinde Yafes, Cudi ve Sur mahallelerinde hendeklerde terör örgütüne yönelik olarak devam eden operasyonlarda terör örgütü mensupları ile birlikte eyleme katıldığını söylediği PKK/KCK terör örgütü tarafından ülkemizi bölmeye yönelik Şırnak İli Cizre ilçesi Sur- Cudi-Yafes mahallelerinde kazılan hendekler sonrasında ilan edilen sözde yönetim içerisinde kantonlar oluşturularak güvenlik güçlerimize yönelik silahlı mücadelede bulunan terör örgütü mensuplarıyla örgütsel birliktelik içerisinde mücadele ettiği, nitekim 14.12.2015-03.01.2016 tarihleri arasında Şırnak İli Cizre ilçesinde bulunduğu süre zarfında sokağa çıkma yasağının olmasına rağmen sürekli olarak yer değiştirdiği, özellikle terör örgütü mensuplarınca hendek ve barikatlerin bulunduğu Cudi, Sur ve Yafes mahallelerinde dinleme tedbiri uygulanan cep telefonunun sinyal verdiğinin tespit edildiği’’ kabulüne yer verildiği gibi; sanık … yönünden ise 13.12.2015 tarihinde Dem – Genç Diyarbakır kongresine Bursa sözcüsü olarak katılmak amacıyla gelen ve YDG-H üniversite yapılanması içerisinde faaliyet gösteren …‘in … ile birlikte İstanbul’dan Diyarbakır’a geldiği Dem - Genç kongresinde alınan karar doğrultusunda Cizre ilçesinde güvenlik güçlerince terör örgütünün yapılanmalarının etkisiz hale getirilmesi amacıyla başlatılan operasyonlarda terör örgütü mensuplarına örgütsel birliktelik içerisinde destek olmak amacıyla Marmara Grubu adı altında 46 kişi ile birlikte 14.12.2015 tarihinde Cizre ilçesine geçtikleri … ile birlikte 14.12.2015 - 03.01.2016 tarihleri arasında ÖS/YDG-H yapılanmasında faaliyet gösteren terör örgütü mensuplarıyla birlikte Şırnak Cizre ilçesinde birlikte hareket ettikleri’’ şeklindeki mahkeme kabulünün de TCK’nın 302/1maddesinde yazılı suçu oluşturacağı görüşünde olduğumdan ceza süresi yönünden kazanılmış hakları saklı kalmak üzere sanıklar hakkındaki hükümlerin suç vasfı yönünden bozulması gerektiği düşüncesi ile sayın çoğunluğun hükümlerin onanması yönündeki görüşüne katılmıyorum.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/2237 Karar : 2018/982 Tarih : 4.04.2018

  • TCK 302. Madde

  • Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozma Suçu

Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

Sanık müdafiinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine ancak;

1)Tanık beyanları teşhis ve yakalama tutanakları ile tüm dosya kapsamına göre; PKK silahlı terör örgütünün Şırnak/Silopi ilçesinde öz yönetim ilanından sonra PKK/YDG-H silahlı terör örgütünün bir üyesi olarak, örgütün ilçedeki sorumlu düzeydeki elemanlarına bağlı olarak hiyerarşik yapı içinde faaliyet gösterdiği anlaşılan sanığın, mensubu olduğu silahlı terör örgütünün amaç suçunun gerçekleştirilmesine yönelik vehamet oluşturan güvenlik güçlerine karşı silahlı saldırı gerçekleştirilmesi için hendek ve barikat yapımında çalışması, hendek ve barikatlarda nöbet tutması faaliyetlerine katılması ve bu durumun ancak somut olayla desteklenmesi halinde hukuki değer ifade edebileceği ve özellikle tanık … …, sanığın … Mahallesi …. Cadde üzerinde zırhlı polis aracına ateş

ettiğine dair beyanı nazara alınarak; tanık beyanlarında belirtilen … Mahallesi …. Cadde üzerinde mayın ve patlayıcı madde döşenmesi ve silahlı çatışmaların vuku bulup bulmadığına dair olay tutanakları getirtildikten sonra söz konusu olayların gerçekleştiğinin tespit edilmesi halinde eyleminin devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçunu oluşturacağı gözetilerek, sanığın belirtilen mahalde çatışmaya girdiğinin tespiti halinde en az bir kez olmak üzere öldürmeye teşebbüs suçundan dava açtırılmasına tevessül edilip, dava açılması halinde dosyalar birleştirildikten sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre hukuki durumun tayin ve takdiri gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi,

2)Kabul ve uygulamaya göre de;

Mahkemenin “Sanığın PKK-KCK silahlı terör örgütünün şehirlerdeki gençlik yapılanması olan YDG-H üyesi olduğu, bu kapsamda sanığın Silopi ilçe merkezinde mahallelerde açılan hendek ve barikatlarda görev aldığı, buralarda silahlı olarak güvenlik kuvvetlerinin geçişini engellemek amacıyla nöbet tuttuğu, kolluk kuvvetlerine ait araçlara saldırı düzenlediği eylemlerde örgüt hiyerarşisi dahilinde hareket ettiği, emir ve talimatları yerine getirdiği, diğer örgüt mensuplarıyla bir eylem bütünlüğü içinde terör örgütünün amaçlarını gerçekleştirmeye elverişli eylemlerde bulunduğu” şeklindeki kabulünün TCK’nın 302. maddesinde düzenlenen suça yönelik olmasına rağmen örgüt üyeliği suçundan karar verilerek gerekçe ile hüküm arasında çelişki oluşturulması,

Kanuna aykırı, sanık müdafii ile Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, bu sebeplerden dolayı hükmün CMK’nın 302/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 04.04.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/2030 Karar : 2017/5383 Tarih : 6.11.2017

  • TCK 302. Madde

  • Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozma Suçu

Sanık …’ın, 19.11.2011 tarihinde tasarlayarak, bombalamak suretiyle kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle (25 kez) kasten öldürme; 20.06.2012 tarihinde silahla, var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak, suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla yağma; 22.05.2012 tarihinde silahla, var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak, suç örgütüne yarar sağlamakmaksadıyla yağma; tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma; 6136 sayılı Kanuna aykırı vahim nitelikte silah ve mermi bulundurma suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyiz incelemesinde;

Tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması suçunu düzenleyen 5237 sayılı TCK’nın 174. maddesinde 02.12.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 6763 sayılı Kanunun 15. maddesi ile yapılan değişikliklerin açıkça sanığın aleyhine olduğu saptanarak yapılan incelemede,

Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E. 2015/85 K. sayılı iptal kararının TCK’nın 53. maddesinin uygulanması yönünden infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüş; ayrıca sanık hakkında tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması ve 6136 sayılı Kanuna aykırılık suçlarından hükmolunan adli para cezalarının, yerine getirilmemesi halinde 6545 sayılı Kanunla değişik 5275 sayılı Kanunun 106/3 maddesi uyarınca infaz aşamasında resen uygulama yapılabileceğinden, ilgili hüküm fıkralarındaki TCK’nın 52/4. maddesi gereğince yapılan ihtarat sonuca etkili görülmemiştir.

Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip sanığın suçunun sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık ve sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, kısmen re’sen de temyize tabi hükümlerin ONANMASINA,

Sanık …’ın devletin birliğini ve bütünlüğünü bozma; 28.10.2011 tarihinde tasarlayarak, bombalamak suretiyle kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle (2 kez) kasten öldürme; 28.10.2011 tarihinde silahla, var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak, suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla yağma; 15.08.2011 tarihinde tasarlayarak, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle kasten öldürme; 15.08.2011 tarihinde tasarlayarak, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle kasten öldürmeye teşebbüs; 12.09.2011 tarihinde tasarlayarak, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle kasten öldürmeye teşebbüs; 22.05.2012 tarihinde cebir ve tehdit kullanmak suretiyle, silahla, birden fazla kişi ile kişiyi hürriyetinden yoksun kılma; 19.06.2012 tarihinde cebir ve tehdit kullanmak suretiyle, silahla, birden fazla kişi ile kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyize gelince;

Sanık ve sanık müdafiinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1-UYAP üzerinde yapılan incelemede; sanık hakkında silahlı terör örgütüne üye olma, askeri tesisleri tahrip, tasarlamak suretiyle kişiyi yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle öldürmeye teşebbüs ve kamu malına zarar verme suçlarından açılan Osmaniye 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2016/92 E. sayılı dava dosyası ile; devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması ve el değiştirilmesi suçlarından açılan Hakkari 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2016/271 E. sayılı dava dosyasının halen derdest oldukları anlaşılmakla; TCK’nın 302/1. maddesinde düzenlenen devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçunun; faili, mağduru, izlediği süreci, ihlal ettiği hukuki yararı aynı olan silahlı terör örgütüne üye olma suçu bakımından geçitli bir suç olması ve temadi etmesi, ayrıca anılan davaların sanığın 19.11.2011 tarihli Hakkari Çukurca saldırısı eylemi ile ilgili olması dikkate alınarak, mükerrer yargılamanın ve cezalandırmanın önlenmesi ve delillerin bir bütün halinde değerlendirilmesi bakımından mezkur dosyalar iş bu dosya ile birleştirildikten sonra bir karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

2-Üzerinde ele geçirilen tüfeğin 15.08.2011, 12.09.2011 ve 28.10.2011 tarihli silahlı saldırı eylemlerinde kullanıldığının tespit edilmesine karşın savunmasında Türkiye’ye 01.05.2012 tarihinde giriş yaptığını, üzerinde ele geçirilen tüfeğin Dörtyol grubununda faaliyet gösteren…… (K) …..tarafından kendisine verildiğini, bu olaylara katılmadığını bildiren sanığın kollukta müdafii huzurunda verdiği ifadede Türkiye’ye ne zaman, nasıl ve hangi örgüt mensuplarıyla giriş yaptığını detaylı olarak anlattığı da dikkate alındığında; …. (K) …. isimli terör örgütü üyesi ile sanığın kolluk ifadesinde Türkiye’ye birlikte giriş yaptığını belirttiği terör örgütü üyelerinin ve Amanoslar Bölgesi’nde faaliyet yürüttüğünü bildirdiği örgüt üyelerinin yakalanıp yakalanmadığı araştırılıp, yakalamışlarsa sanığın savunmasında belirttiği hususların sorulması, ayrıca bu kişilerin aşama beyanlarının dosyaya getirtilmesi ve yine 28.10.2011 tarihinde Osmaniye Yurt-Kur önünde yapılan silahlı saldırı olayına ilişkin ifade veren tanıkların verdiği eşgal bilgilerinin sanıkla uyumlu olup olmadığı, teşhiste bulunan tanıklara sanığın fotoğrafının gösterilip gösterilmediği de araştırıldıktan sonra sonucuna göre hukuki durumun tayin ve takdir edilmesi gerektiği gözetilmeden eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,

3-Sanığın 22.05.2012 ve 19.06.2012 tarihli eylemleri nedeniyle cebir ve tehdit kullanmak suretiyle birden fazla kişi ile birlikte kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan hükümlerde, TCK’nın 109/2. maddesi uyarınca belirlenen temel cezanın aynı kanunun 109/3-a, b maddeleri uyarınca bir kat artırılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde eksik ceza tayini,

4-Kabul ve uygulamaya göre de;

a-Sanığın 28.10.2011 tarihli eylemi nedeniyle tasarlamak suretiyle kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle kasten öldürme suçundan hüküm kurulurken dosya kapsamına göre olayda bomba kullanılmadığı dikkate alındığında TCK’nın 82/c. maddesinin uygulanamayacağının gözetilmemesi,

b-Sanığın 15.08.2011 ve 12.09.2011 tarihinde tasarlamak suretiyle kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle kasten öldürmeye teşebbüs suçlarından uygulama yapılırken, hükmedilen cezadan önce 3713 sayılı Kanunun 5. maddesi uyarınca artırım yapıldıktan sonra TCK’nın 35. maddesi uyarınca teşebbüs nedeniyle indirim yapılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde uygulama ve TCK’nın 61. maddesine muhalefetle fazla ceza tayini,

c-TCK’nın 53. maddesinde düzenlenen hak yoksunluklarının uygulanması bakımından, Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E. 2015/85 sayılı iptal kararının gözetilmesi lüzumu,

Bozmayı gerektirmiş, sanığın ve sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, kısmen re’sen de temyize tabi olan hükümlerin bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, cebir ve tehdit kullanmak suretiyle birden fazla kişi ile birlikte kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan tayin olunan sonuç ceza bakımından CMUK’nın 326/son maddesi uyarınca sanığın kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, 06.11.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/1605 Karar : 2017/5497 Tarih : 19.10.2017

  • TCK 302. Madde

  • Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozma Suçu

Midyat Ağır Ceza Mahkemesinin 14.07.2016 tarih 2016/121-174 sayılı kararıyla … hakkında, Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçundan TCK’nın 302/1, 53, 58/9, 63. maddeleri ve 3713 sayılı Kanunun 5. maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis; 6136 sayılı Kanuna aykırılık suçundan 6136 sayılı Kanunun 13/2. maddesi, 3713 sayılı Kanunun 5. maddesi ve TCK’nın 52/2-4, 53, 58/9, 63. maddeleri uyarınca hapis ve para cezası verildiği, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçu yönünden onama,

6136 sayılı Kanuna aykırılık suçu yönünden düzeltilerek onama talep eden tebliğnamesi üzerine kısmen de resen temyize tabi hükmün sanık müdafii tarafından da temyizi üzerine, Dairemizin 23.02.2017 tarih ve 2016/6920 - 2017/1571 sayılı ilamı ile 6136 sayılı Kanuna aykırılık suçundan kurulan hükmün onanmasına, Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçundan kurulan hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

İtiraz Gerekçesi:

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 18.05.2017 tarih ve KD–16-2016/342058 sayılı yazısı ile; “PKK/KCK sözde yürütme konseyinin öz yönetimden başka seçenek kalmadığına yönelik çağrısı üzerine, terör örgütünün amaca ulaşmak için gerçekleştirdiği stratejik hamlelerden en önemlilerinden birisi olan, yoğun olarak Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ve Ülkemizin değişik yörelerinde hakimiyet alanları oluşturmak için güvenlik güçlerine ve kamu binalarına topluca saldırı girişiminde bulunmak kararı kapsamında, PKK/KCK terör örgütünün şehirlerdeki milisleri ve kırsal alandaki örgüt mensuplarının silahları ile şehir merkezlerine gizlice girerek halkın arasına karıştıkları, zaman zaman bir kısım belediyelerin araç ve gereçlerini de kullanmak suretiyle insanların yoğun olarak yaşadıkları sokaklara, mahallelere hendekler kazarak el yapımı bomba ve düzenekleri yerleştirdikleri, umumun kullandığı karayollarına mayın döşeyerek patlamaya hazır hale getirdikleri, tonlarca patlayıcı yüklü kamyonlar, iş makineleri ve diğer araçlarla canlı bomba saldırıları hedefledikleri, güvenlik güçlerinin kamu düzenini ve bu yörede yaşayan vatandaşların güvenliğini sağlamak için operasyon yapma zorunluluğu sonucunda, örgüt mensuplarıyla güvenlik güçleri arasında çıkan çatışmalar sırasında daha önce yerleştirilen patlayıcıların infilak ettirilmesi ve bireysel ya da araçlarla gerçekleştirilen canlı bomba saldırılarıyla çok sayıda sivil vatandaş, kamu görevlisi ve güvenlik güçlerinin ölüm ve yaralanmasına sebebiyet verdikleri, bu süreçte yöre halkının oturduğu evleri terk etmelerini cebren engelleyerek canlı kalkan yaptıkları, yerleşim alanlarının teröristlerden ve patlayıcılardan temizlenmesi için sürdürülen operasyonların haftalarca sürdüğü, çok sayıda özel konut ve işyeri, okul, hastane gibi kamu konutları ve şehrin alt yapı tesislerinin ağır hasar görerek kullanılamaz duruma geldiği, bölge halkının büyük bir çoğunluğunun terör örgütünün yasalara ve devlet otoritesine itaatsizlik çağrısına itibar etmemesiyle, silahlı çatışmaya giren birçok örgüt mensubunun etkisiz hale getirilerek, yerleşim alanlarının, örgütün işgalinden ve patlayıcılardan temizlenerek, kamu düzeninin sağlandığı bilinen bir gerçektir. Bu bağlamda, yakın tarihlerde eş zamanlı olarak 09/08/2015 tarihinde Mardin ili Nusaybin ilçesinde,10/08/2015 tarihinde Şırnak il merkezinde, 12/08/2015 tarihinde Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde, 13/08/2015 tarihinde Muş’un Bulanık ilçesinde, 14/08/2015 tarihinde Hakkari il merkezinde, 14/08/2015 tarihinde Van ili Merkez İpekyolu ilçesinde ve Edremit ilçesinde, 15/08/2015 tarihinde Batman il merkezinde, 15/08/2015 tarihinde Diyarbakır ili Sur ilçesinde, 16/08/2015 tarihinde Diyarbakır ili Silvan ilçelerinde, 17/08/2015 tarihinde Şırnak ili Cizre ilçesinde18/08/2015

tarihinde Diyarbakır ili Lice ilçesinde, 18/08/2015 tarihinde Ağrı ili Doğubeyazıt ilçesinde, 19/08/2015 tarihinde Bitlis ili Hizan ilçesinde, 28/08/2015 tarihinde Adana ili Seyhan ilçesi … mahallesinde, 08/09/2015 tarihinde Adana ili Seyhan ilçesi Gülbahçe mahallesinde, 16/09/2015 tarihinde Adana ili Seyhan ilçesi … mahallesinde, 08/10/2015 tarihinde Ağrı il merkezinde, 12/10/2015 tarihinde Van ili Erciş ilçesinde PKK/KCK terör örgütü üyeleri tarafından öz yönetim ilanında bulunulduğu, bu öz yönetim ilanlarından sonra bu yerleşim yerlerinde de Dargeçit İlçesi’ndekine benzer terör eylemlerinin başladığı, kırsaldan gelip halkın arasına karışan terör örgütü üyeleri ve şehir milisleri tarafından bir kısım belediyelerin araç gereç yardımından da yararlanılarak hendekler kazılıp içerisine el yapımı patlayıcılar yerleştirildiği, kurtarılmış bölgeler oluşturulmaya çalışıldığı, kamunun kullanımındaki yollara mayınlar döşendiği, bomba yüklü araçlarla ve canlı bombalarla güvenlik güçlerine yönelik terör saldırılarında bulunulduğu, birçok güvenlik görevlisinin ve masum sivil vatandaşın şehit olduğu ve yaralandığı, güvenlik güçlerince yapılan operasyonlar kapsamında birçok patlamamış el yapımı patlayıcı düzeneklerinin, mayın ve bomba yüklü araçların da ele geçirildiği, terör örgütü üyeleri, milisleri ve sempatizanları tarafından topyekün sivil direniş ve hatta başkaldırı hareketine girişildiği de malumdur.

Keza Dargeçit ile birlikte hemzaman olarak Diyarbakır İli Sur, Şırnak’ın Cizre, İdil ve Silopi ile Mardin’in Nusaybin İlçelerinde hendek kazarak bu yerleri patlayıcı düzenekleri tahkim etmek ve başında nöbet tutmak suretiyle alan hakimiyeti kurulmasına yönelik bu eylemlere karşı operasyonlar yürütüldüğü, Dargeçit İlçesinde 11 Aralık 2015 günü ilan edilen sokağa çıkma yasağının 29 Aralık 2015 günün kaldırıldığı, Mardin Valiliğinin açıklamasına göre bu süre zarfında, 32 terör örgütü üyesinin etkisiz hale getirildiği, 4 terör örgütü üyesinin ölü, 3 terör örgütü üyesinin yaralı ele geçirildiği, 2 bin kilogram patlatılmaya hazır bidon içinde el yapımı patlayıcı, 7 kalaşnikof, 2 M16, keskin nişancı tüfeği, biksi makineli tüfek, 5 av tüfeği toplam 26 uzun namlulu silah, tabanca, 3 roketatar, 30 el bombası, 60 roketatar mühimmatı, 3 telsiz, 22 voleybol topu içerine hazırlanmış el yapımı bomba, 9 el yapımı patlayıcı ele geçirildiği, terör örgütü mensuplarınca güvenlik güçlerine yönelik 41 roketatarlı saldırının düzenlendiği, 7 zırhlı aracın zarar gördüğü, dört polis memuru yaralandığı, yaralanan sekiz vatandaştan ikisinin hayatını kaybettiği, 25 barikatın kaldırıldığı, 8 bomba düzeneğinin imha edildiği, 6 perde brandanın kaldırıldığı, barikat olarak kullanılan römork ve minibüsün kaldırıldığı anlaşılmaktadır.

Bu cümleden olarak; olayların yaşandığı Dargeçit ilçe merkezinde örgütün dağ kadrosundan inen mensupları ile birlikte hendek kazan, olayları yöneten Çektar kod … adlı örgüt üyesinin verdiği vahim nitelikli silahla hendek arkasında nöbet tutan sanığın 22/02/2016 günü yakalandığı anlaşılmaktadır.

Dosyaya yansıyan anlatımlardan olaylar sırasında bir kısım örgüt mensuplarının sanık gibi hendek kazımında ve bu hendeklerin başında nöbet tutulmasında, bir kısmının hendek ve barikatların el yapımı patlayıcılarla tuzaklanmasında, bir kısmının lüzumu halinde bu patlayıcıların ateşlenmesinde, başka bir kısmının ise ateşli silah ve roketatarlarla operasyona yapan güvenlik güçlerine karşı koymakta görevlendirildikleri, tam bir iş bölümü içinde herkesin kendisine verilen görevi yerine getirdiği, bu iş bölümü çerçevesinde gerçekleştirilen eylemlerin birbirine eklenerek bir bütün haline varan ve ülkenin belli bir bölümünde alan hakimiyetinin sağlanması, bu bölgeye girmek isteyenlere de buradan çıkmak isteyenlere de izin verilmemesi şeklinde gelişen eylemlerin kül halinde vahim bir nitelik taşıdığı, olayların bu bölgelerde yaşayıp terör örgütüne destek vermeyen halk kesimi için dehşet verici ve hayatı çekilmez hale getiren, bu bölgeler dışında ülkemizin diğer bölgelerinde yaşayan toplum kesimini ise endişeye ve infiale sevkeden vahim nitelikteki olaylardan olduğu, artık sanığın uygulamada vahim nitelikte olduğu kabul edilen öldürme, öldürmeye teşebbüs, yağma vb. Eylemleri bizzat gerçekleştirmesinin ya da bu suçlara fail sıfatı ile iştirak etmesinin gerekli olmadığı, bu yönde araştırma yapılmak üzere kovuşturmanın genişletilmesine de gerek olmadığı, sanığın ilçede 11-29 Aralık 2015 günleri arasında sokağa çıkma yasağı ilan edilmesine neden olan kül halinde vahamet arz eden tuzaklanan patlayıcıların patlatılması, güvenlik güçlerine roketatarlı saldırı, yaralanma, öldürme olayları ile diğer olaylarının bütününe, hendek kazıp kendine verilen uzun namlulu otomatik tüfekle bu hendeklerin başında nöbet tutmak suretiyle, bu fiillerin işlenmesinin kolaylaştırarak, en azından yardım eden sıfatıyla katıldığının kabulünde zorunluluk olduğu, hatta bir bütün olarak eş zamanlı bir şekilde bölgenin bütününde gerçekleşen diğer olayların da amaç suç bakımından göz önüne alınması gerektiği düşünülmüştür.

Diğer taraftan, Yüksek Dairenin kabulüne göre, hendek kazıp başında vahim nitelikteki otomatik tüfekle nöbet tutan sanığın, korudukları bölgeye giriş ve çıkışları sınırlandırmak, cebren evlerinde tutulup canlı kalkana dönüştürülen halkın bu bölgeden ayrılmasının engellemekle, belirlenmesi mümkün mağdurlar bakımından vahim nitelikte kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu da işlediği açıktır. Bu anlamda Yüksek dairenin aradığı şekilde TCK.nun 302/2 maddesi anlamında vahim nitelikte bir araç suçun işlendiğinin de kabulü gerekecektir.

Açıklanan bu nedenlerle kovuşturmasının genişletilmesine gerek olmadığı, sanığın sübut bulan devletin birliğini ve ülke bütünlüğü bozma suçundan verilmiş mahkumiyet hükmünün onanması gerektiği kanaatine varıldığından, aksi yöndeki Yüksek Daire kararına itiraz etmek gerekmiştir.” gerekçeleri ile Dairemizin bozma kararına itiraz ederek hükmün onanmasına karar verilmesini aksi takdirde itirazın incelenmesi için, dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

İtirazın Konusu:

Devletin Birliği ve Ülke Bütünlüğünü Bozma suçundan Midyat Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanan sanık Fikret Aksoy hakkında eksik soruşturma sonucu hüküm kurulup kurulmadığına ilişkindir.

Hukuki Değerlendirme:

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun 308. maddesine 6352 sayılı Kanunun 99. maddesi ile eklenen 3. fıkrası gereğince Dairemizce yapılan inceleme sonucunda;

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere,

a- PKK/KCK sözde yürütme konseyinin öz yönetimden başka seçenek kalmadığına yönelik çağrısı üzerine Güney Doğu Anadolu bölgesinde ve ülkenin değişik yörelerinde hakimiyet alanları oluşturmak amacıyla silahlı terör örgütünün kırsaldaki elemanları ve şehirdeki milisleri aracılığıyla yerleşim yerlerinde hendek kazmak, patlayıcı yerleştirmek, canlı bomba halinde belli hedeflere saldırı düzenlemek gibi Devlete yönelik isyana kalkışma hareketinde bulunduğu,

b- Bu saldırılar sonucu ülkenin değişik yörelerinde ölüm ve yaralamayla sonuçlanan olaylar yaşandığı,

c- Yöre halkının canlı kalkana dönüştürülerek hürriyetlerinin tahdit edildiği,

Bu şekilde yaşanan süreçte sanığında iş bölümü çerçevesinde görev üstlenerek silahıyla hendek başında nöbet tutmasının vahim eylem niteliğinde olduğu, bu nedenle TCK 302 maddesi gereğince cezalandırılmasının isabetli olduğu görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

Otuz yılı aşkın süredir silahlı terör örgütü olarak güvenlik güçlerine ve sivil vatandaşlara yönelik ölüm ve yaralama ile sonuçlanan sayısız terör eylemini gerçekleştiren PKK/KCK’nın nihai amacının Devletin Birliği ve Ülke Bütünlüğünü Bozmak suretiyle ülkenin topraklarının bir kısmı üzerinde Kürt Devleti kurmaktır. Bu amaca ulaşmak için strateji ve taktiklerde zaman zaman değişiklik yapmaktadır. 2014 yılı sonrasında da yoğun olarak Güney Doğu Anadolu bölgesinde bazı il ve ilçelerde kurtarılmış bölgeler ilan edip Devlet otoritesi ve kamu güvenliğinin yok edilmesi amaçlanmıştır.

Silahlı terör örgütleri amaç suçu işleyebilmek için toplumda baskı, korku, sindirme ve yılgınlık oluşturarak kaos ortamı yaratmak suretiyle yok ettikleri kamu otoritesinin yerine geçmek amacıyla terör eylemleri gerçekleştirirler. Araç suçların bir kısmı örgüt üyeliği faaliyeti kapsamında değerlendirilmekle birlikte eylemlerin ağırlığına göre bir kısmı da amaç suçu gerçekleştirmeye matuf sayıldığından vahim eylem olarak adlandırılır. Yüksek Yargıtayın görevli Dairesi ve Ceza Genel Kurulunun yerleşik içtihatlarına göre; öldürme, nitelikli yaralama, yağma, cinsel saldırı, hürriyetten yoksun bırakma gibi suçlar “vahim eylem” olarak kabul edilmiştir. Bu doğrultuda insanların yaşam alanları içinde hendek kazıp patlayıcı yerleştirmek, cebir kullanarak örgüte eleman sağlamak faaliyetleri de amaç bakımından elverişli eylem kabul edilerek vahim nitelikte görülmüştür.

Örgütlü suçların geçitli olması nedeniyle örgüt üyesi vahim bir suç işlediği takdirde araç suçun yanında amaç suçtan da (TCK 302, 309 maddeleri gibi) cezalandırılması gerekecektir.

Güney Doğu Anadolu bölgesinde silahlı terör örgütünün taktik değişiklik sonucu eylem alanını kırsaldan şehir merkezlerine yöneltmesi, orada kendine has kurtarılmış bölgeler ilan edip halkın iradesini ve kamu otoritesini yok sayarak bu bölgelerde faaliyette bulunması vahim niteliktedir. Dairemizin 2016/7001-2017/383 sayılı kararı bu doğrultudadır.

CMK 217/1 maddeye göre “Hakim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir” mahkeme huzurunda tartışma konusu edilmeyen hususlara kararın gerekçesinde yer verilemez. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz gerekçesinde bahsetmiş olduğu ölüm ve yaralamalara ilişkin tutanaklar dosyada mevcut değildir. Diğer taraftan kişi hürriyetinden yoksun kılma suçunun işlendiği itiraz gerekçesinde beyan edilmesine rağmen, bu konuda soruşturma yapılmadığı gibi yerel mahkemece de herhangi bir araştırma gerçekleştirilmemiştir.

Günümüze kadar süre gelen yerleşik kararlara göre; olay tutanağı bulunmayan hiçbir hadisenin gerçekleştiği kabul edilmemiştir.

Mahkeme kararları da tarihi olayların ispatında vesika görevleri icra edecektir. Bu bölgede yaşanan ayaklanma niteliğindeki eylemlerin somut delillere dayalı olarak tespit edilmesi zorunludur. Bu durum daha sonraki tarihlerde Devletin ve kamu görevlilerinin haksız şekilde suçlanmasını önleyecektir.

Mardin’in Midyat ilçesinde bu süreçte neler yaşanmıştır? Bu sorunun cevabını dosyada bulmak mümkün değildir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da dosyada mevcut olmayan sonradan temin edilen (internet yada medya yoluyla) bilgilerle sonuca gitmiştir.

Her devlet kendi hayatiyetine yönelik saldırıları orantılı bir şekilde def etme hak ve yetkisine sahiptir. Bu bölgede devlete ve yöresel halka yöneltilmiş olan saldırının meşru bir şekilde savuşturulduğunun ispatı için saldırının boyutlarının da tespit edilmesi gereklidir. Bu yargının görevidir. Yukarıda ifade edildiği gibi bu görevin eksik icrası Uluslar arası platformda ve tarih önünde ülkemizin suçlanmasıyla sonuçlanabilecektir.

Diğer taraftan yöre halkının hürriyetinin sınırlandığı zorunlu ikamete tabi kılınarak adeta bir canlı kalkan görevi icra ettirildiği, zaman zaman teröristlerin burada yaşayan halkın arasına karışarak kendilerini gizledikleri gibi, saldırının halka yönelik olduğu propagandasını yaptıkları halde soruşturma merciileri tarafından bu konuda hiçbir araştırma yapılmamıştır. Bu doğrultuda sanığın nöbet beklediği iddia edilen yerde bir silahlı çatışma olup olmadığı bu hendeklere patlayıcı yerleştirilip yerleştirilmediği delillerle ortaya konulmamıştır.

Örgütsel davalarda sonradan ortaya çıkan itirafçı sanıklar beyanları ile birçok olayı aydınlatmakta suç vasıfları değişmektedir. Dolayısıyla eylemden sonra makul bir süre soruşturmanın derinleştirilmesi birçok faili meçhul hadisenin de çözülmesini kesin hüküm oluşmadan önce isabetli karar verilmesini sağlayacaktır.

Bu nedenlerle soruşturma eksik yapılmıştır. Soruşturmanın genişletilmesi suç vasfını belirleyecektir. Eksik soruşturma sebebiyle Dairemizin bozma kararı isabetli olduğundan önceki kararda bir değişiklik yapılmasına yer olmadığına, dosyanın itiraz konusunda karar verilmek üzere Yargıtay Ceza Genel Kurulu Başkanlığına GÖNDERİLMESİNE, 19.10.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verilmiştir.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/6808 Karar : 2016/430 Tarih : 3.02.2016

  • TCK 302. Madde

  • Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozma Suçu

Sanık müdafiinin süresinden sonra yaptığı duruşmalı inceleme isteminin CMUK’nın 318. maddesi uyarınca REDDİNE,

I- Sanık hakkında devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma ve tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyiz incelemesinde;

Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih ve 2014/140 Esas - 2015/85 Karar sayılı iptal kararının TCK’nın 53. maddesinin uygulanması yönünden infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.

TCK’nın 302. maddesinde düzenlenen devletin birliğini ve ülke bütünlüğü bozma suçunun niteliği gereği tatbiki mümkün olmayan TCK’nın 39. maddesinin uygulanması aleyhe temyiz olmadığından bozma sebebi yapılmamıştır.

Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın üyesi bulunduğu silahlı terör örgütünün, devletin birliğini bozma ve ülke topraklarından bir kısmını devlet idaresinden ayırma amacına yönelik olarak vahamet arz eden olay gerçekleştirdiği, sanığın sübutu kabul olunan eylemin amaç suçun işlenmesi doğrultusundaki örgütsel bağlılık ile ülke genelindeki organik bütünlüğe göre amacı gerçekleştirme tehlikesi yaratabilecek nitelikte olduğu belirlenip kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde suçun vasfı tayin edilmiş, patlayıcı madde bulundurma suçunun sübutu kabul edilmiş, cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosya kapsamına göre verilen hükümlerde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, bir kısmı re’sen de temyize tabi olan hükümlerin ONANMASINA,

II- Sanık hakkında mala zarar verme ve kasten öldürmeye yardım etme suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyize gelince;

1- Kasten öldürmeye yardım etme suçu yönünden;

a- Meydana gelen olayda herhangi bir kimsenin ölmemesi, katılanın ise ateşli silah yaralanması sonucunda hayatını tehlikeye sokacak ve kemik kırığı oluşturacak şekilde yaralandığının Adli Tıp raporundan anlaşılması karşısında atılı suçun teşebbüs aşamasında kaldığı gözetilmeksizin yanılgılı değerlendirme ile tamamlanmış suçtan yazılı şekilde hüküm kurulması,

b- Sanığın kullanmakta olduğu … nolu telefonun dosya kapsamındaki HTS kaydından olay günü saat 19.22’de … yol ayrımında olduğu gözetildiğinde, olayın meydana geldiği … Jandarma Karakolunun bulunduğu yerin koordinatları bu yer ile karşılaştırılarak sanığın olay yerinde bulunup bulunmadığının tartışmaya mahal bırakmayacak surette tespiti ile, olay yerinde olduğunun kabulü halinde eyleminin TCK’nın 37. maddesi kapsamında kalacağının düşünülmemesi,

c- 3713 sayılı Kanunun 5. maddesi uyarınca uygulama yapılırken anılan madde uyarınca artırım yapılarak tekrar ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde artırım yapılmasına yer olmadığına karar verilmesi,

2- Mala zarar verme suçu yönünden; bomba yüklü aracın patlatılıp akabinde silahlı saldırı düzenlenmesi şeklinde gerçekleşen olayda bir fiil ile kasten adam öldürmeye teşebbüs ve mala zarar verme suçlarının oluştuğu gözetildiğinde sanığın TCK’nın 44. maddesi hükmü karşısında sadece daha ağır cezayı gerektiren kasten adam öldürmeye teşebbüs suçundan cezalandırılması gerektiği gözetilmeden ayrıca mala zarar verme suçundan da mahkumiyetine karar verilmesi,

3- Kabul ve uygulamaya göre de;

a-) Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen atılı suçtan mahkumiyetine karar verilen sanık hakkında TCK’nın 58/9. maddesinin uygulanmaması,

b-) TCK’nın 53. maddesinde düzenlenen hak yoksunluklarının uygulanması bakımından, Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı iptal kararının gözetilmesi lüzumu,

Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 03.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/3645 Karar : 2015/1084 Tarih : 4.05.2015

  • TCK 302. Madde

  • Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozma Suçu

1- Tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması ve silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyiz incelemesinde;

Tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması suçundan temel ceza belirlenirken hapis cezasının yanında adlî para cezasına da hükmolunmaması suretiyle eksik ceza tayini aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip, suça sürüklenen çocuğun suçlarının sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasıfları tayin edilmiş, cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, suça sürüklenen çocuk ve müdafiinin temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ( ONANMASINA ),

2- Kasten öldürmeye teşebbüs ve silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan kurulan hükümlere yönelik temyiz incelemesine gelince;

a) Aynı olay nedeniyle … hakkında açılan ve …Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/117 Esas sırasına kayıtlı olduğu UYAP üzerinden anlaşılan kamu davası ile temyize konu dava arasında fiilî ve hukukî bağlantı bulunması nedeniyle davaların birleştirilerek delillerin birlikte değerlendirilmesi, sonucuna göre sanıkların hukukî durumlarının takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,

b) Tüm dosya kapsamından; suça sürüklenen çocuğun, ikamet ettiği mahallede PKK terör örgütü adına oluşturulan … Grubu ismindeki yapılanma içerisinde faaliyet yürüterek, terör örgütü kurucusunun yakalanışının yıldönümünde kepenk kapatmadığı gerekçesiyle, içerisinde üç mağdurun bulunduğu işyerine arkadaşı …‘ün benzin dökmesinin hemen ardından molotof kokteyli attığı, olayın meydana geliş biçimi, gerçekleştirildiği ortam ve süreç de nazara alındığında; suça sürüklenen çocuğun silahlı terör örgütünün amaçladığı suçu işlemeye elverişli vahamet arz eder nitelikteki eyleminin TCK’nın 302/1. maddesine uyduğu gözetilerek, hukukî durumunun buna göre takdir ve tayini gerekirken suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı biçimde hüküm tesisi,

Kanuna aykırı, suça sürüklenen çocuk ve müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı ( BOZULMASINA ), 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 326/son madde ve fıkrası uyarınca ceza süresi bakımından kazanılmış hakkın saklı tutulmasına, oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS