0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

İnfaz Kurumuna veya Tutukevine Yasak Eşya Sokmak Suçu

TCK Madde 297

(1) İnfaz kurumuna veya tutukevine silah, uyuşturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleşme aracı sokan veya bulunduran kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun konusunu oluşturan eşyanın, temin edilmesi veya bulundurulması ayrı bir suç oluşturduğu takdirde; fikri içtima hükümlerine göre belirlenecek ceza yarı oranında artırılır.

(2) (İptal: Anayasa Mahkemesinin 7/7/2011 tarihli ve E.:2010/69, K.:2011/116 sayılı Kararı ile.; Yeniden düzenleme: 24/11/2016-6763/20 md.) Birinci fıkra kapsamı dışında kalan;

a) Firarı kolaylaştırıcı her türlü alet ve malzemeyi,

b) Her türlü saldırı ve savunma araçları ile yangın çıkarmaya yarayan malzemeyi,

c) Alkol içeren her türlü içeceği,

d) Kumar oynanmasına olanak sağlayan eşya ve malzemeyi,

e) 188 inci maddede tanımlanan suçlar saklı kalmak üzere, yeşil reçeteye tabi ilaçları,

f) Kurum idaresince incelenmek üzere alınanlar hariç, mahkemelerce yasaklanmış veya suç örgütlerini temsil eden yayın, afiş, pankart, resim, sembol, işaret, doküman ve benzeri malzemeler ile örgütsel haberleşme araçlarını,

g) Yetkili makamlarca izin verilenler hariç, ses ve görüntü almaya yarayan araçları,

ceza infaz kurumuna veya tutukevine sokan, buralarda bulunduran veya kullanan kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların hükümlü veya tutukluların muhafazasıyla görevli kişiler tarafından işlenmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır.

(4) Bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların konusunu oluşturan eşyayı yanında bulunduran veya kullanan hükümlü veya tutuklu, bunu kimden ve ne suretle elde ettiği hususunda bilgi verirse, verilecek ceza yarı oranında indirilir.



TCK Madde 297 Gerekçesi

Madde metninde bazı eşyaların yetkisiz olarak ceza infaz kurumlarına sokulması veya bulundurulması, suç hâline getirilmiştir.

Birinci fıkrada, infaz kurumu veya tutukevine sokulan veya bulundurulan eşyanın silâh, uyuşturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleşme aracı olması hâlinde verilecek ceza belirlenmiştir. Ancak, bunlardan silâhın, uyuşturucu veya uyarıcı maddenin temin edilmesi ya da bulundurulması esasen suç teşkil etmektedir. Bu durumda fikri içtima hükümlerine göre fail daha ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılacaktır. Ancak, bu şekilde belirlenen ceza, fıkrada belirtilen oranda artırılacaktır.

İkinci fıkrada ise, uyuşturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleşme aracı dışında kalıp da, kanuna uygun olarak yasaklanmış olan her türlü eşya, araç, gereç veya malzemeleri ceza infaz kurumları ve tutukevlerine sokanlar hakkında uygulanacak cezalar öngörülmüştür. Ancak, bu suçun oluşabilmesi için, suç konusu eşyanın infaz kurumuna veya tutukevine sokulmasının mevzuat çerçevesinde yasaklanmış olduğunun fail tarafından bilinmesi gerekir. Yani bu suç, ancak doğrudan kastla işlenebilir.

Maddenin üçüncü fıkrasında, ceza infaz kurumu veya tutukevine yasak eşya sokma suçlarının tutuklu veya hükümlülerin muhafazasıyla görevli kişiler tarafından işlenmesi, bu suçlar açısından daha ağır cezayı gerektiren nitelikli unsur olarak kabul edilmiştir.

Dördüncü fıkrada ise, suç konusu yasak eşyayı infaz kurumu veya tutukevinde bulunduran kişiler açısından bir etkin pişmanlık hükmüne yer verilmiştir.


TCK 297 İnfaz Kurumuna veya Tutukevine Yasak Eşya Sokmak Suçu Yargıtay Kararları


Ceza Genel Kurulu 2018/97 E. , 2021/91 K.

  • TCK 297
  • Cezaevine Silah Mahiyetinde Olan Maket Bıçağı Ucu Sokmak

Maddenin birinci fıkrasına göre, suçun oluşabilmesi için iki seçimlik hareket öngörülmüş olup bunlardan birincisi; “İnfaz kurumuna veya tutukevine silah, uyuşturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleşme aracı sokma”, ikincisi ise “İnfaz kurumunda veya tutukevinde silah, uyuşturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleşme aracı bulundurma”dır. TCK’nın 297. maddesinin birinci fıkrasındaki suçun oluşabilmesi için bu iki seçimlik hareketten birisinin gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Fıkrada sayılan eşyanın temin edilmesi veya bulundurulmasının ayrı bir suç oluşturması hâlinde ise 5237 sayılı TCK’nın 44. maddesi gereğince fikri içtima hükümleri uyarınca belirlenecek cezanın yarı oranında artırılacağı belirtilmiştir.

“Bulundurma” kavramı, maddede sayılan eşyanın kişinin üzerinde veya hâkimiyet alanında tutulması anlamına gelmektedir. Ancak bulundurmanın kabul edilebilmesi için kişinin yasak eşyayı üzerinde veya hâkimiyet alanında tutması fiilinin makul bir süre devam etmesi gerekmektedir. Başka bir kişi tarafından üstte veya hâkimiyet alanında bulundurulan yasak eşyanın sadece kullanılması eylemi tek başına bulundurma olarak kabul edilemeyecektir (Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, C-6, s. 8591.). “Yasak eşya sokma” biçimindeki seçimlik hareket ise belirtilen yasak eşyanın çeşitli yol ve yöntemlerle dışarıdan infaz kurumuna veya tutukevinin içine sokulması suretiyle gerçekleştirilebilecektir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 17.10.2017 tarihli ve 797-415 sayılı kararında da aynı hususlar vurgulanmıştır. Uyuşmazlığın çözümünde sağlıklı bir hukuki çözüme ulaşabilmek için Ceza İnfaz Kurumlarında Bulundurulabilecek Eşya ve Maddeler Hakkında Yönetmelik üzerinde de durulması gerekmektedir.

17.06.2005 tarihli ve 25848 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumlarında Bulundurulabilecek Eşya ve Maddeler Hakkında Yönetmelik’in, “El işi faaliyetleri” başlıklı 14. maddesi;

“Hükümlülerin, gerekli malzemeler kantinden temin edilmek koşuluyla, el işi faaliyetlerini, ceza infaz kurumlarının uygun bölümlerinde yapmaları esastır. Ceza infaz kurumunun güvenliğini bozmamak kaydı ile bu faaliyetlerin devamına koğuş, oda ve eklentilerinde izin verilebilir. Maket bıçağı, tornavida gibi kesici ve delici alet ile boyama ve yapıştırmada kullanılan madde ve malzemelerin koğuş, oda ve eklentilerinde bulundurulmasına izin verilmez.” biçiminde düzenlenerek, ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlü ve tutukluların el işi faaliyetlerini nerede ve ne şekilde yürütebileceklerine dair usul ve esaslar belirlenmiştir. Buna göre, hükümlü ve tutukluların koğuş, oda ve eklentilerinde el işi faaliyetleri yapmaları izne tabi tutulmuştur. Ancak, maket bıçağı, tornavida gibi kesici ve delici aletler ile boyama ve yapıştırmada kullanılan madde ve malzemelerin anılan yerlerde bulundurulmasına izin verilmeyeceği belirtilmiştir. Gelinen bu aşamada TCK’nın 297. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde belirtilen “silah”; aynı fıkranın ikinci cümlesindeki “bu silahın, temin edilmesi veya bulundurulmasının ayrı bir suç oluşturması” ve aynı maddenin 02.12.2016 tarihinde yürürlüğe giren ikinci fıkrasının (b) bendinde yer alan “her türlü saldırı ve savunma araçları” tabirleri de irdelenmelidir.

Silahtan neyin anlaşılması gerektiği, TCK’nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde beş alt bent halinde sıralanmıştır. Buna göre;

  1. Ateşli silâhlar,
  2. Patlayıcı maddeler,
  3. Saldırı ve savunmada kullanılmak üzere yapılmış her türlü kesici, delici veya bereleyici alet,
  4. Saldırı ve savunma amacıyla yapılmış olmasa bile fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli diğer şeyler,
  5. Yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeler, silah sayılmaktadır.

TCK’nın 297. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde düzenlenen suçun tipe uygun eylem unsuru, infaz kurumuna veya tutukevine silah sokulması yahut bulundurulması olduğundan, bu suçun işlenip işlenmediğinin tespiti için öncelikle somut olayda eyleme konu nesnenin, aynı Kanun’un 6. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde belirtilen anlamda bir silah olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir (Yener Ünver, TCK’da Düzenlenen Adliyeye Karşı Suçlar, 4. Baskı, Seçkin Hukuk, Ankara, 2016, s. 586.). Zira, TCK’nın 297. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde kastedilen “silah”ın, aynı Kanun’un 6. maddesinde tanımlanan nesnelerden olduğu anlaşılmaktadır (Zeki Hafızoğulları/Muharrem Özen, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Millete ve Devlete Karşı Suçlar, 1. Baskı, US-A Yayıncılık, Ankara, 2017, s. 278.).

Öte yandan, TCK’nın 297. maddesinin birinci fıkrasının, “Bu suçun konusunu oluşturan eşyanın, temin edilmesi veya bulundurulması ayrı bir suç oluşturduğu takdirde; fikrî içtima hükümlerine göre belirlenecek ceza yarı oranında artırılır.” şeklinde düzenlenen ikinci cümlesinde, maddenin birinci fıkrasında sayılan silahın, infaz kurumuna veya tutukevine sokulması veya buralarda bulundurulması fiilleri ayrı bir suç oluşturduğu takdirde, örneğin ele geçirilen eşyanın 6136 sayılı Kanun kapsamına girmesi hâlinde, TCK’nın 44. maddesinde düzenlenen fikri içtima hükümlerine göre belirlenecek cezanın yarı oranda artırılacağı hükme bağlanarak, kanun koyucu bu suçların faillerinin daha fazla ceza ile cezalandırılmaları yönünde iradesini ortaya koymuştur. Buna göre, TCK’nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi kapsamında kalan bir silahın, temin edilmesi veya bulundurulmasının ayrı bir suç oluşturması hâlinde, 297. maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesi tatbik edilecek, aksi takdirde aynı fıkranın birinci cümlesi uygulanacaktır. Diğer taraftan, 6763 sayılı Kanun ile 02.12.2016 tarihinde yürürlüğe giren anılan maddenin ikinci fıkrasının (b) bendi “Her türlü saldırı ve savunma araçları…” şeklinde düzenlenmiş olup ikinci fıkranın ancak birinci fıkra kapsamı dışında kalan hâllerde uygulanabileceği madde metninde açıkça belirtilmiş, ikinci fıkranın gerekçesinde de bu husus vurgulanmıştır. Yine söz konusu gerekçede, anılan fıkranın düzenleniş amacı olarak Anayasa Mahkemesinin iptal kararında belirtilen ilkelerin gözetildiği belirtilmiştir. Bu bakımdan, 6763 sayılı Kanun ile TCK’nın 297. maddesinin ikinci fıkrası ihdas edilirken, kanun koyucunun aynı maddenin birinci fıkrasının kapsamını daraltmayı ve suçun unsurlarını değiştirmeyi amaçlamadığı anlaşılmaktadır. Tüm bu hususlar birlikte gözetildiğinde, TCK’nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi kapsamında olduğu belirlenen silaha ilişkin olarak, aynı Kanun’un 297. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinin tatbik edilmesi gerekirken, anılan Kanun’un 6. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi kapsamında kalmadığı saptanan, ancak her türlü saldırı ve savunma araçları tanımına giren bir aletle ilgili olarak, aynı Kanun 297. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendinin uygulanması gerekmektedir.

O hâlde; infaz kurumuna veya tutukevine yasak eşya sokmak suçuna konu aletin, “silah”, “bu silahın, temin edilmesi veya bulundurulmasının ayrı bir suç oluşturması” ile “her türlü saldırı ve savunma araçları” tabirlerinden hangisine uyduğuna ilişkin yapılacak ayrımı şu şekilde sıralamak mümkündür.

1- Suça konu silahın temin edilmesinin veya bulundurulmasının ayrı bir suç oluşturması hâlinde, silahın vasfına göre fikri içtima hükümleri uyarınca TCK’nın 297. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi veya ilgili Kanun hükümleri gereği belirlenecek temel ceza, TCK’nın 297. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi gereğince yarı oranında artırılmalıdır.

2- Suça konu aletin temin edilmesinin veya bulundurulmasının ayrı bir suç oluşturmadığının, ancak TCK’nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi kapsamında kaldığının tespit edilmesi durumunda, aynı Kanun’un 297. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi tatbik edilmelidir.

3- Suça konu aletin, gerek temin edilmesinin veya bulundurulmasının ayrı bir suç oluşturmadığının gerekse TCK’nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi kapsamında kalmadığının, ancak her türlü saldırı ve savunma araçları tanımına girdiğinin saptanması hâlinde, aynı Kanun’un 297. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendi uygulanmalıdır. Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanığın hükümlü olarak kaldığı ceza infaz kurumunda bulundurduğu ikisi 3 cm diğeri ise 3,5 cm uzunluğunda olan ve dosya içinde yer alan üç adet maket bıçağı ucuna ilişkin olarak düzenlenen bilirkişi raporunda saldırı ve savunma amacıyla yapılmış olmasalar bile fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli olduklarından TCK’nın 6. maddesi kapsamında silah olarak değerlendirilmeleri gerektiğinin belirtilmesi ve TCK’nın 297. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendinin düzenlenmesinde aynı maddenin birinci fıkrasının kapsamının daraltılmasının ve suçun unsurlarının değiştirilmesinin amaçlanmamış olması karşısında; TCK’nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinin dört numaralı alt bendi gereğince silah kapsamında olduğu anlaşılan bahse konu maket bıçağı uçlarını ceza infaz kurumunda bulunduran sanığın eyleminin TCK’nın 297. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi kapsamında kaldığının kabulü gerekmektedir.


Ceza Genel Kurulu 2017/1070 E. , 2021/5 K.

  • TCK 297
  • Cezaevine uyuşturucu sokma suretiyle uyuşturucu madde ticareti

Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; infaz koruma memuru olan ve hükümlü veya tutukluların muhafazasıyla görevli bulunan sanığın, ceza infaz kurumuna uyuşturucu madde sokmak suretiyle uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu işleyip işlemediğinin belirlenmesine ilişkindir.

5237 sayılı TCK’nın “İnfaz kurumuna veya tutukevine yasak eşya sokmak” başlıklı 297. maddesinin birinci fıkrası; “İnfaz kurumuna veya tutukevine silah, uyuşturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleşme aracı sokan veya bulunduran kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun konusunu oluşturan eşyanın, temin edilmesi veya bulundurulması ayrı bir suç oluşturduğu takdirde; fikri içtima hükümlerine göre belirlenecek ceza yarı oranında artırılır” şeklindedir. Bu düzenlemeye göre suçun oluşabilmesi için iki seçimlik hareket öngörülmüş olup bunlardan birincisi; “İnfaz kurumuna veya tutukevine silah, uyuşturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleşme aracı sokma”, ikincisi ise; “İnfaz kurumunda veya tutukevinde silah, uyuşturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleşme aracı bulundurma”dır. TCK’nın 297. maddesinin birinci fıkrasındaki suçun oluşabilmesi için bu iki seçimlik hareketten birisinin gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Fıkrada sayılan eşyaların temin edilmesi veya bulundurulmasının ayrı bir suç oluşturması halinde ise 5237 sayılı TCK’nın 44. maddesi gereğince fikri içtima hükümleri uyarınca belirlenecek cezanın yarı oranında artırılacağı belirtilmiştir.

“Bulundurma” kavramı, maddede sayılan eşyanın kişinin üzerinde veya hakimiyet alanında tutulması anlamına gelmektedir. Ancak bulundurmanın kabul edilebilmesi için kişinin yasak eşyayı üzerinde veya hakimiyet alanında tutması fiilinin makul bir süre devam etmesi gerekmektedir. Başka bir kişi tarafından üstte veya hakimiyet alanında bulundurulan yasak eşyanın sadece kullanılması eylemi tek başına bulundurma olarak kabul edilemeyecektir. (Osman Yaşar-… Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 2. baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, c.6, s.8591) “Yasak eşya sokma” biçimindeki seçimlik hareket ise belirtilen yasak eşyanın çeşitli yol ve yöntemlerle dışarıdan infaz kurumuna veya tutukevinin içine sokulması suretiyle gerçekleştirilebilecektir.

Aynı maddenin üçüncü fıkrasında yer alan “Bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların hükümlü veya tutukluların muhafazasıyla görevli kişiler tarafından işlenmesi hâlinde, verilecek ceza bir kat artırılır.” şeklindeki düzenleme ile infaz kurumu veya tutukevine yasak eşya sokma suçlarının tutuklu veya hükümlülerin muhafazasıyla görevli kişiler tarafından işlenmesi, bu suçlar açısından daha ağır cezayı gerektiren bir hâl olarak kabul edilerek verilecek cezanın bir kat artırılacağı hüküm altına alınmıştır. Kanun koyucunun bu düzenlemeyle, infaz kurumuna veya tutukevine birinci fıkrada sayılan eşyaların sokulması veya bulundurulması suretiyle işlenecek tüm suçlar yönüyle fıkrada sayılan görevlilerin diğer kişilerden daha fazla cezayla cezalandırılmasını murad ettiği anlaşılmaktadır.

Konumuza ilişkin olan 5237 sayılı TCK’nın 188. maddesinin suç tarihinde yürürlükte bulunan üçüncü fıkrası; “Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden, başkalarına veren, sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişi, beş yıldan onbeş yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır” hükmünü içermektedir. Bu fıkrada yazılı suçun oluşabilmesi için maddede belirtilen seçimlik hareketlerin herhangi birisinin yapılmış olması gerekir.

Uyuşmazlık konusunun sağlıklı bir şekilde çözümlenmesi için fikri içtima düzenlemesinin de değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır. 5237 sayılı TCK’nun “Fikri içtima” başlıklı 44. maddesi; “(1) İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır.” hükmünü içermekte olup, maddede farklı neviden fikri içtima düzenlenmiştir. Farklı neviden fikri içtima hükmünün uygulanabilmesi için işlenen bir fiille birden fazla farklı suçun oluşması gerekmektedir. Kanun koyucu, işlediği bir fiille birden fazla farklı suçu işleyen failin, fiilin tek olması nedeniyle en ağır ceza ile cezalandırılmasını yeterli görmüş, bu şekilde “non bis in idem” kuralı gereğince bir fiilden dolayı kişinin birden fazla cezalandırılmasının da önüne geçilmesini amaçlamış, “erime sistemi”ni benimsemek suretiyle, bu suçlardan en ağırının cezasının verilmesi ile yetinilmesini tercih etmiştir.

Farklı neviden fikri içtima hükmünün uygulanmasında kanun koyucu kural olarak, işlediği bir fiille birden fazla farklı suçun oluşmasına sebep olan failin, fiilin tek olması nedeniyle en ağır ceza ile cezalandırılmasını yeterli görüp, failin birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet vermesinden dolayı fikri içtima hükümlerine göre belirlenecek cezasının belli bir oranda artırılması yönünde bir düzenleme yapmamış iken, 5237 sayılı TCK’nın 297. maddesinin birinci fıkrasının, “Bu suçun konusunu oluşturan eşyanın, temin edilmesi veya bulundurulması ayrı bir suç oluşturduğu takdirde; fikrî içtima hükümlerine göre belirlenecek ceza yarı oranında artırılır.” şeklinde düzenlenmiş olan ikinci cümlesi uyarınca maddenin birinci fıkrasında sayılan eşyaların infaz kurumuna veya tutukevine sokulması veya buralarda bulundurulması fiillerinin birden fazla farklı suçu oluşturması hâllerinde genel kuraldan ayrılarak, fikri içtima hükümlerine göre belirlenecek cezanın yarı oranda artırılması noktasında bir düzenleme yapmak suretiyle, bu suçların faillerin daha fazla ceza ile cezalandırılmaları yönünde iradesini ortaya koymuştur.

Öte yandan, amacı somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden birisi de, insan haklarına dayalı, demokratik rejimle yönetilen ülkelerin hukuk sistemlerinde bulunması gereken, öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” şeklinde, Latincede ise “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi açısından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlak surette sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği ya da gerçekleştiriliş şekli hususunda herhangi bir şüphe belirmesi hâlinde uygulanabileceği gibi suç niteliğinin belirlenmesi bakımından da geçerlidir. Ceza mahkûmiyeti, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer kısmı göz ardı edilerek ulaşılan kanaate veya herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkan vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Nizip A3 Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda bulunan tutuklu ve hükümlülerin kalmakta olduğu koğuşlarda yapılan rutin arama işlemi sırasında, birinci koğuşta bulunan ve inceleme dışı sanıklar … ile …’un kullandıkları ranzada net 0,014 gram gelen ve esrarın psikoaktif bileşenlerinden olan THC içerdiği tespit edilen yeşil renkli bitki parçalarının ele geçirildiği olayda; İnfaz koruma memuru olarak görev yapan sanık …’de herhangi bir uyuşturucu veya uyarıcı madde ele geçirilememesi, suç tarihinde ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunan inceleme dışı sanık …’un kullandığı ranzanın tavan kısmında ele geçen suç konusu madde ile sanığın ilgisini gösteren somut bir delil (parmak izi) bulunmaması, suç tarihinde koğuşta bulunan inceleme dışı sanıklar …, …, …, …, … ve tanıklar …, …, …, … ile inceleme dışı sanık …’ın aşamalardaki ifadelerinde suç konusu maddeyi ceza infaz kurumuna sokan kişiyi bildiklerine ve bu kişinin sanık … olduğuna ilişkin hiçbir beyanlarının olmaması, tanık …’in suç konusu maddeyi infaz kurumuna sokanın sanık … olduğuna ilişkin soruşturma aşamasındaki ilk beyanından, soruşturma aşamasında tekrardan alınan ifadesi ve mahkemedeki beyanlarıyla dönmesi, sanığın atılı suçlamayı ve tanık …’ün ilk ifadesini kabul etmediğine ilişkin savunmaları birlikte değerlendirildiğinde; tanık …’in soyut nitelikteki ve sonradan döndüğü ilk ifadesi dışında, sanığın savunmaları aksine, kuşku sınırlarını aşan, mahkûmiyete yeter nitelikte, kesin delil bulunmadığının kabulü gerekmektedir.


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/125

  • TCK 297
  • Adli tıp raporuyla cezaevinde uyuşturucu madde kullandığı ortaya çıkan hükümlü, infaz kurumunda veya tutukevinde yasak eşya bulundurmak (cezaevinde uyuşturucu bulundurma)

Kendisinde uyuşturucu veya uyarıcı madde ele geçirilememiş olmakla birlikte, uyuşturucu veya uyarıcı maddeyi infaz kurumunda veya tutukevinde kullandığı sabit olan failin bu eylemi yönünden, TCK’nın 297. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen “infaz kurumunda veya tutukevinde yasak eşya bulundurmak” seçimlik hareketinin de gerçekleşip gerçekleşmediğinin irdelenmesine gelince;

Uyuşturucu veya uyarıcı maddeler yönünden “bulundurmak” fiili, TCK’nın 191 ve 297. maddesinde tanımlanan suçlar açısından ortak seçimlik hareket olduğundan; TCK’nın 191. maddesinde kabul edilen kriterlerin ve “uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanma” fiilinin ön gelen hareketlerinden olduğuna ilişkin tespitlerin, aynı Kanun’un 297. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen suç bakımından da benimsenmesi gerekmektedir. Aksi hâlde, TCK’nın 297. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen suçun konusu olan eşyanın uyuşturucu veya uyarıcı madde olmasını birden fazla farklı hukuki yararın ihlâli olarak değerlendirerek TCK’nın 44. maddesi gereğince fikri içtima hükümleri uyarınca ceza artırımı öngören kanun koyucunun, suça konu bu maddeyi infaz kurumunda veya tutukevinde kullanan fail ile bu yerler dışında kullanan failin tehlikeliliği ve her iki eylemde ihlâl edilen hukuki yararların ağırlığı açısından bir ayrım gözetmediğini ve her iki failin de yalnızca TCK’nın 191. maddesinde öngörülen yaptırıma tabi tutulmalarını amaçladığını kabul etmek gerekecektir ki, bu yöndeki kabulün kanun koyucunun iradesine, maddenin düzenleniş biçimine ve TCK’nın 3. maddesinde düzenlenen orantılılık ilkesine aykırı olduğu açıktır. Böylelikle, TCK’nın 297. maddesinin birinci fıkrasının aynı Kanun’un 191. maddesiyle uyumlu olarak düzenlendiği ve kanun koyucu tarafından, infaz kurumunda veya tutukevinde uyuşturucu veya uyarıcı madde kullandığı tespit edilen failin TCK’nın 297. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu maddeyi aynı zamanda “bulunduran” olarak kabul edildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda, kendisinde uyuşturucu veya uyarıcı madde ele geçirilemeyen, ancak infaz kurumunda veya tutukevinde uyuşturucu veya uyarıcı madde kullandığı sabit olan failin bu eyleminin “bulundurmak” olarak kabul edilmesi kıyas niteliğinde olmayıp TCK’nın 2. maddesinde düzenlenen suç ve cezaların kanuniliği ilkesine aykırılık da teşkil etmemektedir.

Diğer yandan, TCK’nın 297. maddesinin etkin pişmanlığa ilişkin dördüncü fıkrasında yer alan; “Bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların konusunu oluşturan eşyayı yanında bulunduran veya kullanan hükümlü veya tutuklu, bunu kimden ve ne suretle elde ettiği hususunda bilgi verirse, verilecek ceza yarı oranında indirilir” şeklindeki düzenlemeyle, suça konu eşyayı kullanan fail hakkındaki temel cezanın da TCK’nın 297. maddesine göre belirleneceği öngörülmüştür. Bu yönüyle de TCK’nın 297. maddesinin birinci fıkrasına konu suçun oluşumu bakımından bulundurma ve kullanma fiilleri arasında herhangi bir ayrım yapılmadığı göz önünde bulundurulmalıdır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanığın başka suçtan hükümlü olarak Foça Açık Ceza İnfaz Kurumunda bulunduğu esnada, Kurum içerisinde uyuşturucu madde kullandığına dair duyum alınması üzerine başlatılan soruşturma kapsamında alınan kan ve idrar örneklerinde uyuşturucu maddelerden esrar tespit edildiği olayda; esrar kullanımının kişilerin kanında en fazla iki hafta, idrarında ise üç hafta içerisinde tespit edilebileceğine dair Adli Tıp Kurumu raporu ve sanığın Kurum dışında yararlandığı izninden döndüğü tarih ile kan ve idrar örneklerinin alındığı tarih arasında üç haftadan çok uzun bir sürenin geçtiği hususları birlikte değerlendirildiğinde, suça konu maddenin izindeyken kullanıldığına dair savunmanın suçtan ve cezadan kurtulmaya yönelik olduğu, böylelikle sanığın uyuşturucu nitelikteki esrarı infaz kurumunda kullandığının anlaşıldığı ve suça konu maddenin infaz kurumunda kullanılması suretiyle üzerinde tasarrufta bulunulabilmesi için, öncesinde kısa süreyle de olsa kurum içerisinde fiili ve hukuki egemenlik altına alınmak suretiyle bulundurulmasının zorunlu olması karşısında; sanığa atılı infaz kurumuna veya tutukevine yasak eşya sokmak suçunun sabit olduğunun kabulü gerekmektedir.


Ceza Genel Kurulu -Karar: 2019/126

  • TCK 297
  • Suça konu eşyanın (bir ucu sivri vida) nakil işlemi öncesinde makul süreyle O. T. Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda da bulundurulduğu anlaşıldığından, sanığın nakil öncesi O. T. Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda yasak eşya bulundurmak suretiyle tamamladığı ve diğer infaz kurumunda ele geçirildiği ana kadar temadi eden eylemi nedeniyle, TCK’nın 297. maddesinde tanımlanan suçun seçimlik hareketleri arasında sayılan “infaz kurumuna veya tutukevinde yasak eşya bulundurma” fiili yönünden suçun tamamlandığının kabulü gerekmektedir.

1- Sanığa atılı infaz kurumuna veya tutukevine yasak eşya sokmak suçundan eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının değerlendirilmesinde:

5237 sayılı TCK’nın “İnfaz kurumuna veya tutukevine yasak eşya sokmak” başlıklı 297. maddesi;

“(1) İnfaz kurumuna veya tutukevine silah, uyuşturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleşme aracı sokan veya bulunduran kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun konusunu oluşturan eşyanın, temin edilmesi veya bulundurulması ayrı bir suç oluşturduğu takdirde; fikri içtima hükümlerine göre belirlenecek ceza yarı oranında artırılır.

(2) Birinci fıkrada sayılanların dışında kalıp da yetkili makamlar tarafından infaz kurumuna veya tutukevine sokulması yasaklanmış bulunan eşyayı, bu yasağı bilerek, infaz kurumuna veya tutukevine sokan veya bulunduran ya da kullanan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların hükümlü veya tutukluların muhafazasıyla görevli kişiler tarafından işlenmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır.

(4) Bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların konusunu oluşturan eşyayı yanında bulunduran veya kullanan hükümlü veya tutuklu, bunu kimden ve ne suretle elde ettiği hususunda bilgi verirse, verilecek ceza yarı oranında indirilir” biçiminde ve anılan maddenin birinci fıkrasında sayılanlar dışında kalıp da yetkili makamlar tarafından infaz kurumuna veya tutukevine sokulması yasaklanmış bulunan eşyayı, bu yasağı bilerek, infaz kurumu veya tutukevine sokma, bu kurumlarda bulundurma veya kullanma eylemleri aynı maddenin ikinci fıkrasında suç olarak düzenlenmişken, söz konusu ikinci fıkra Anayasa Mahkemesinin 07.07.2011 tarihli ve 69-116 sayılı kararında belirtilen”…297. maddenin (1) numaralı fıkrasında suça konu olabilecek eşyaların nitelikleri tek tek sayılmış olmasına karşın, itiraz konusu kuralda böyle bir nitelik belirlemesi yapılmadan, sınırsız, belirsiz ve geniş bir alanda idare içinde yer alan yetkili makama suça konu olabilecek eşyaları belirleme yetkisi tanınmıştır. Buna göre kuralda, idare içinde yer alan yetkili makama suça konu olabilecek eşyaları belirlerken hangi nitelikleri esas alacağı hususuna açık ve belirgin olarak yer verilmediğinden dolayı kural, belirli ve öngörülebilir olmadığı gibi suçun yasallığı ilkesine de uygun değildir” şeklindeki gerekçeyle iptal edilmiş ve iptal kararı Resmi Gazete’de yayımlandığı 21.10.2011 tarihinden başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmiştir.

Karar tarihinden sonra 02.12.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun ile anılan maddenin ikinci fıkrası;

“Birinci fıkra kapsamı dışında kalan;

a) Firarı kolaylaştırıcı her türlü alet ve malzemeyi,

b) Her türlü saldırı ve savunma araçları ile yangın çıkarmaya yarayan malzemeyi,

c) Alkol içeren her türlü içeceği,

d) Kumar oynanmasına olanak sağlayan eşya ve malzemeyi,

e) 188 inci maddede tanımlanan suçlar saklı kalmak üzere, yeşil reçeteye tabi ilaçları,

f) Kurum idaresince incelenmek üzere alınanlar hariç, mahkemelerce yasaklanmış veya suç örgütlerini temsil eden yayın, afiş, pankart, resim, sembol, işaret, doküman ve benzeri malzemeler ile örgütsel haberleşme araçlarını,

g) Yetkili makamlarca izin verilenler hariç, ses ve görüntü almaya yarayan araçları,

Ceza infaz kurumuna veya tutukevine sokan, buralarda bulunduran veya kullanan kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde yeniden düzenlenmiştir.

TCK’nın 297. maddesinin 6763 sayılı Kanun ile yeniden düzenlenen ikinci fıkrasının gerekçesinde; “Madde ile, Türk Ceza Kanunu’nun 297. maddesinin ikinci fikrası yeniden düzenlenerek, birinci fıkra kapsamı dışında kalan eşya ve malzemelerden hangilerinin ceza infaz kurumuna veya tutukevine sokulmasının ya da buralarda bulundurulmasının veya kullanılmasının suç oluşturacağı açıkça belirlenmektedir. Anayasa Mahkemesi 7/7/2011 tarihli ve E.: 2010/69, K.: 2011/116 sayılı Kararında, Anayasanın 2 nci maddesinde yer alan hukuk devletinin temel ilkelerinden birinin belirlilik ilkesi olduğunu, bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması gerektiğini belirterek söz konusu ikinci fıkrayı iptal etmiştir. Yapılan düzenlemeyle, ceza infaz kurumuna sokulması ya da bu kurumlarda bulundurulması veya kullanılması yasak olan eşyalar açıkça belirlenmek suretiyle Anayasa Mahkemesinin bahse konu iptal kararı doğrultusunda hüküm getirilmektedir” açıklamalarına yer verilmiştir. Buna göre; Anayasa Mahkemesinin 07.07.2011 tarihli ve 69-116 sayılı iptal kararında belirtilen ilkeler doğrultusunda ilgili fıkra yeniden düzenlenerek, maddenin birinci fıkrası kapsamındaki silah, uyuşturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleşme aracı dışında kalan eşya ve malzemelerden hangilerinin ceza infaz kurumuna veya tutukevine sokulmasının ya da buralarda bulundurulmasının veya kullanılmasının suç oluşturacağı belirlenmiştir.

Maddenin birinci fıkrasına göre, suçun oluşabilmesi için iki seçimlik hareket öngörülmüş olup bunlardan birincisi; “İnfaz kurumuna veya tutukevine silah, uyuşturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleşme aracı sokma”, ikincisi ise; “İnfaz kurumunda veya tutukevinde silah, uyuşturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleşme aracı bulundurma” dır. TCK’nın 297. maddesinin birinci fıkrasındaki suçun oluşabilmesi için bu iki seçimlik hareketten birisinin gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Fıkrada sayılan eşyanın temin edilmesi veya bulundurulmasının ayrı bir suç oluşturması hâlinde ise, 5237 sayılı TCK’nın 44. maddesi gereğince fikri içtima hükümleri uyarınca belirlenecek cezanın yarı oranında artırılacağı belirtilmiştir.

“Bulundurma” kavramı, maddede sayılan eşyanın kişinin üzerinde veya hâkimiyet alanında tutulması anlamına gelmektedir. Ancak bulundurmanın kabul edilebilmesi için kişinin yasak eşyayı üzerinde veya hakimiyet alanında tutması fiilinin makul bir süre devam etmesi gerekmektedir. Başka bir kişi tarafından üstte veya hâkimiyet alanında bulundurulan yasak eşyanın sadece kullanılması eylemi tek başına bulundurma olarak kabul edilemeyecektir (Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, C. 6, s. 8591). “Yasak eşya sokma” biçimindeki seçimlik hareket ise, belirtilen yasak eşyanın çeşitli yol ve yöntemlerle dışarıdan infaz kurumuna veya tutukevinin içine sokulması suretiyle gerçekleştirilebilecektir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 17.10.2017 gün ve 797- 415 sayılı kararında da aynı hususlar vurgulanmıştır.

Uyuşmazlığın çözümünde sağlıklı bir hukuki çözüme ulaşabilmek için Ceza İnfaz Kurumlarında Bulundurulabilecek Eşya ve Maddeler Hakkında Yönetmeliğin üzerinde de durulması gerekmektedir. 17.06.2005 tarih ve 25848 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumlarında Bulundurulabilecek Eşya ve Maddeler Hakkında Yönetmeliğin, “El işi faaliyetleri” başlıklı 14. maddesi; “Hükümlülerin, gerekli malzemeler kantinden temin edilmek koşuluyla, el işi faaliyetlerini, ceza infaz kurumlarının uygun bölümlerinde yapmaları esastır. Ceza infaz kurumunun güvenliğini bozmamak kaydı ile bu faaliyetlerin devamına koğuş, oda ve eklentilerinde izin verilebilir. Maket bıçağı, tornavida gibi kesici ve delici alet ile boyama ve yapıştırmada kullanılan madde ve malzemelerin koğuş, oda ve eklentilerinde bulundurulmasına izin verilmez” biçiminde düzenlenerek, ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlü ve tutukluların el işi faaliyetlerini nerede ve ne şekilde yürütebileceklerine dair usul ve esaslar belirlenmiştir. Buna göre, hükümlü ve tutukluların koğuş, oda ve eklentilerinde el işi faaliyetleri yapmaları izne tabi tutulmuştur. Ancak, maket bıçağı, tornavida gibi kesici ve delici aletler ile boyama ve yapıştırmada kullanılan madde ve malzemelerin anılan yerlerde bulundurulmasına izin verilmeyeceği belirtilmiştir.

Gelinen bu aşamada TCK’nın 297. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde belirtilen “silah”; aynı fıkranın ikinci cümlesindeki “bu silahın, temin edilmesi veya bulundurulmasının ayrı bir suç oluşturması” ve aynı maddenin 02.12.2016 tarihinde yürürlüğe giren ikinci fıkrasının (b) bendinde yer alan “her türlü saldırı ve savunma araçları” tabirleri de irdelenmelidir.

Silahtan neyin anlaşılması gerektiği, TCK’nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde beş alt bent halinde sıralanmıştır. Buna göre;

  1. Ateşli silâhlar,

  2. Patlayıcı maddeler,

  3. Saldırı ve savunmada kullanılmak üzere yapılmış her türlü kesici, delici veya bereleyici alet,

  4. Saldırı ve savunma amacıyla yapılmış olmasa bile fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli diğer şeyler,

  5. Yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeler, silah sayılmaktadır.

TCK’nın 297. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde düzenlenen suçun tipe uygun eylem unsuru, infaz kurumuna veya tutukevine silah sokulması yahut bulundurulması olduğundan, bu suçun işlenip işlenmediğinin tespiti için öncelikle somut olayda eyleme konu nesnenin, aynı Kanun’un 6. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde belirtilen anlamda bir silah olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir (Yener Ünver, TCK’da Düzenlenen Adliyeye Karşı Suçlar, 4. Baskı, Seçkin Hukuk, Ankara, 2016, s. 586). Zira, TCK’nın 297. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde kastedilen “silah”ın, aynı Kanun’un 6. maddesinde tanımlanan nesnelerden olduğu anlaşılmaktadır (Zeki Hafızoğulları/Muharrem Özen, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Millete ve Devlete Karşı Suçlar, 1. Baskı, US-A Yayıncılık, Ankara, 2017, s. 278).

Öte yandan, TCK’nın 297. maddesinin birinci fıkrasının, “Bu suçun konusunu oluşturan eşyanın, temin edilmesi veya bulundurulması ayrı bir suç oluşturduğu takdirde; fikrî içtima hükümlerine göre belirlenecek ceza yarı oranında artırılır” şeklinde düzenlenen ikinci cümlesinde, maddenin birinci fıkrasında sayılan silahın, infaz kurumuna veya tutukevine sokulması veya buralarda bulundurulması fiilleri ayrı bir suç oluşturduğu takdirde, örneğin ele geçirilen eşyanın 6136 sayılı Kanun kapsamına girmesi hâlinde, TCK’nın

  1. maddesinde düzenlenen fikri içtima hükümlerine göre belirlenecek cezanın yarı oranda artırılacağı hükme bağlanarak, kanun koyucu bu suçların faillerinin daha fazla ceza ile cezalandırılmaları yönünde iradesini ortaya koymuştur. Buna göre, TCK’nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi kapsamında kalan bir silahın, temin edilmesi veya bulundurulmasının ayrı bir suç oluşturması hâlinde, 297. maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesi tatbik edilecek, aksi takdirde aynı fıkranın birinci cümlesi uygulanacaktır. Diğer taraftan, 6763 sayılı Kanun ile 02.12.2016 tarihinde yürürlüğe giren anılan maddenin ikinci fıkrasının (b) bendi “Her türlü saldırı ve savunma araçları.” şeklinde düzenlenmiş olup ikinci fıkranın ancak birinci fıkra kapsamı dışında kalan hâllerde uygulanabileceği madde metninde açıkça belirtilmiş, ikinci fıkranın gerekçesinde de bu husus vurgulanmıştır. Yine söz konusu gerekçede, anılan fıkranın düzenleniş amacı olarak Anayasa Mahkemesinin iptal kararında belirtilen ilkelerin gözetildiği belirtilmiştir. Bu bakımdan, 6763 sayılı Kanun ile TCK’nın 297. maddesinin ikinci fıkrası ihdas edilirken, kanun koyucunun aynı maddenin birinci fıkrasının kapsamını daraltmayı ve suçun unsurlarını değiştirmeyi amaçlamadığı anlaşılmaktadır. Tüm bu hususlar birlikte gözetildiğinde, TCK’nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi kapsamında olduğu belirlenen silaha ilişkin olarak, aynı Kanun’un 297. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinin tatbik edilmesi gerekirken, anılan Kanun’un 6. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi kapsamında kalmadığı saptanan, ancak her türlü saldırı ve savunma araçları tanımına giren bir aletle ilgili olarak, aynı Kanun’un 297. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendinin uygulanması gerekmektedir. O hâlde; infaz kurumuna veya tutukevine yasak eşya sokmak suçuna konu aletin, “silah”, “bu silahın, temin edilmesi veya bulundurulmasının ayrı bir suç oluşturması” ile “her türlü saldırı ve savunma araçları” tabirlerinden hangisine uyduğuna ilişkin yapılacak ayrımı şu şekilde sıralamak mümkündür.

1- Suça konu silahın temin edilmesinin veya bulundurulmasının ayrı bir suç oluşturması hâlinde, silahın vasfına göre fikri içtima hükümleri uyarınca TCK’nın 297. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi veya ilgili Kanun hükümleri gereği belirlenecek temel ceza, TCK’nın 297. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi gereğince yarı oranında artırılmalıdır.

2- Suça konu aletin temin edilmesinin veya bulundurulmasının ayrı bir suç oluşturmadığının, ancak TCK’nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi kapsamında kaldığının tespit edilmesi durumunda, aynı Kanun’un 297. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi tatbik edilmelidir.

3- Suça konu aletin, gerek temin edilmesinin veya bulundurulmasının ayrı bir suç oluşturmadığının gerekse TCK’nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi kapsamında kalmadığının, ancak her türlü saldırı ve savunma araçları tanımına girdiğinin saptanması hâlinde, aynı Kanun’un 297. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendi uygulanmalıdır.

Bununla birlikte, uyuşmazlık konusuyla bağlantısı bakımından ceza muhakemesinde bilirkişilik kurumu üzerinde de durulmalıdır.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Bilirkişinin Atanması” başlıklı 63. maddesinin birinci fıkrası; “Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına re’sen, Cumhuriyet savcısının, katılanın, vekilinin, şüphelinin veya sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcinin istemi üzerine karar verilebilir. Ancak hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukukî bilgi ile çözülmesi olanaklı konularda bilirkişi dinlenemez” şeklindeyken, suç ve hüküm tarihinden sonra 24.11.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu’nun 42. maddesi ile anılan fıkra;

“Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına re’sen, Cumhuriyet savcısının, katılanın, vekilinin, şüphelinin veya sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcinin istemi üzerine karar verilebilir. Ancak, genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez” biçiminde değiştirilmiştir.

Suç ve hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Ceza Muhakemesi Kanun’una Göre İl Adlî Yargı Adalet Komisyonlarınca Bilirkişi Listelerinin Düzenlenmesi Hakkında Yönetmeliğin 3. maddesi ile sonradan 03.08.2017 tarihli ve 30143 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ve anılan Yönetmeliği yürürlükten kaldıran Bilirkişilik Yönetmeliğinin 4. maddesinin (c) bendinde bilirkişi; “Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde oy ve görüşünü sözlü ya da yazılı olarak vermesi için başvurulan gerçek veya tüzel kişi” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımdan da hareketle, sahip bulunduğu uzmanlık bilgisiyle mahkemeye bir ispat sorununda yardımcı olup, raporu delil değil, delil değerlendirmesi aracı olan bilirkişiye başvurmanın amacı; “çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde görüş alınmasıdır”.

Ceza muhakemesinde bir sorunun çözümünün uzmanlığı ya da özel veya teknik bir bilgiyi gerektirip gerektirmediğine, bilirkişi görevlendirmekle yetkili olan Cumhuriyet savcısı veya hâkim karar verecek, bilirkişi kendiliğinden bir rol üstlenemeyecektir. Esasen incelenen davanın bilirkişisi, hâkim veya Cumhuriyet savcısının kendisi olup kural olarak bilgisi, kültürü ve müktesebatı ile önüne gelen bir konuyu çözmek yeteneğine sahiptir. İhtisasla ilgisi bulunmayan hallerde bilirkişinin mütalaasına başvurulmasında kanuni bir zorunluluk bulunmamaktadır. CMK’nın 63. maddesinde de bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına “karar verilebileceği” belirtilmek suretiyle bilirkişiye başvurma zorunlu kılınmamıştır. Bununla birlikte maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinen ceza muhakemesinde bazı durumlarda işin niteliği gereği bilirkişiye başvurulması zorunluluk gösterebilmektedir. Kanun koyucunun uzmanlığa, özel veya teknik bir bilgiye ihtiyaç bulunduğunu baştan kabul ettiği, örneğin; CMK’nın 73. maddesi uyarınca sahte para ve değerler üzerinde inceleme yapılması, 74. maddesi uyarınca şüpheli veya sanığın akıl sağlığının incelenmesi, 75 ve 76. maddeleri uyarınca beden muayenesi ve vücuttan örnek alınması, 78. maddesi uyarınca moleküler ve genetik incelemeler yapılması, 86 ve 87. maddeler uyarınca ölünün adli muayenesi ve otopsi, 89. maddesi uyarınca zehirlenme şüphesi üzerine yapılacak işlemlerde bilirkişi incelemesi yapılması zorunludur. Kanun koyucu bu durumlarda bilirkişi incelemesi yaptırılması zorunluluğunu kendisi belirlemiş ve böylece bilirkişi incelemesi yaptırmaya yetkili olan merciin, sorunun çözümünün özel ve teknik bilgiyi gerektirip gerektirmediği konusundaki takdir yetkisini ortadan kaldırmıştır.

Öte yandan, CMK’nın 63. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde bilirkişiye başvurmanın yasak olduğu hâl, hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözülmesi mümkün konular olarak belirtilmiş olup hukuki sorunun çözümüne ilişkin konularda bilirkişiye başvurulamayacaktır. Görüldüğü üzere, hukuki sorunun çözümüne yönelik konularda bilirkişiye başvurulmayacak, buna karşın CMK’nın yukarıda örneklerine yer verilen delillerin değerlendirilmesine ilişkin olarak bilirkişi incelemesi yaptırılması zorunlu olacak, mahkemelerce genel kültür bilgisi ya da hukuki bilgi ile çözülemeyecek diğer konularda ise somut olayın özelliği ve delil durumuna göre gerektiğinde bilirkişiye başvurulabilecektir.

Ceza Genel Kurulunun 27.04.2010 tarihli ve 174–92 sayılı kararında; çözümü ancak uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren konularda bilirkişiye başvurulması gerektiği, hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesi gereken konularda, bilirkişiye başvurulmasına gerek olmadığı, 25.03.2014 tarihli ve 9-138, 13.05.2014 tarihli ve 1-256 ile 09.10.2007 tarihli ve 139-202 sayılı kararlarında da; 1412 sayılı CMUK’un 66 ve benzer düzenlemeyi içeren 5271 sayılı CMK’nın 63. maddeleri uyarınca, hâkimin genel ve hukuki bilgisiyle çözemeyeceği, çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişi görüşüne başvurulmasının zorunlu olduğu vurgulanmıştır. Bu konuda öğretide de; hâkimin ancak ve yalnız özel ve uzmanlık bilgisi gerektiren durumlarda maddi gerçeğe ulaşma görevini kolaylaştırmak üzere bilirkişiye başvurabileceği, bilirkişinin ceza muhakemesi organlarının bilgi eksikliklerini tamamlama amacına hizmet ettiği ve bilirkişiye başvurmanın kural olarak zorunlu olmadığı görüşlerine yer verilmiştir (Ahmet Caner Yenidünya-Zafer İçer, Ceza Muhakemesi Hukukunda Bilirkişilik, 1. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara 2013, s.11; Yener Ünver-Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 8. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s.365; Nur Centel-Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 10. Bası, Beta Yayıncılık, İstanbul, 2013, s. 265; Yüksel Ersoy, Türk Ceza Hukukunda Bilirkişilik ve Uygulamadan Doğan Sorunlar, Hukuk Kurultayı, 16.01.2000, s. 429 vb.).

Bu açıklamalar ışığında birinci uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanık hakkında TCK’nın 297. maddesinde düzenlenen infaz kurumuna veya tutukevine yasak eşya sokmak suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sırasında Yerel Mahkemece; olayda ele geçirilen ve denetime elverişli fotoğrafları da dosya arasında bulunan ucu sivriltilmiş vidanın anılan maddede belirtilen yerlere sokulması veya bu yerlerde bulundurulması suç sayılan “silah” niteliğinde olup olmadığının belirlenmesi açısından adli emanetten getirtilerek sanığın da hazır bulunduğu oturumda incelenmiş olması, bu inceleme sonucunda 5 cm uzunluğunda, 0,5 cm genişliğinde, uç kısmın sivri ve bu hâliyle yaralayıcı özelliğe sahip olduğu tespit edildiğinden bahisle vidanın silah kabul edilmesi gerektiğinin duruşma tutanağında açıkça belirtilmesi, sanığın bu tespite karşın suç eşyası üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmasına ilişkin CMK’nın 63. maddesi uyarınca bir talebinin bulunmaması ve suça konu eşyanın TCK’nın 6. maddesi uyarınca silah kapsamında kalıp kalmadığı hususunun çözümünün uzmanlığı gerektiren bir durum olmayıp her somut olayda deliller değerlendirmek suretiyle hâkime ait bir görev olması birlikte değerlendirildiğinde, suça konu vidanın TCK’nın 6. maddesinin 1. fıkrasının (f) bendinin

  1. alt bendinde tanımlanan “saldırı ve savunma amacıyla yapılmış olmasa bile fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli diğer şeyler” kapsamında kaldığı, böylece aynı Kanun’un 297. maddesinde düzenlenen suçun maddi konusunu oluşturduğu hususunda herhangi bir tereddüt bulunmadığından, suça konu vidanın silah kapsamında olup olmadığının tespiti bakımından bilirkişi raporu alınmasına gerek bulunmayıp Yerel Mahkemece dosyadaki mevcut delillerle hüküm kurulmasında herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

Bu itibarla, eksik araştırma ile hüküm kurulduğuna yönelik Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.

2- Eksik araştırma ile hüküm kurulmadığı sonucuna varıldığından;

a-) Suçun teşebbüş aşamasında kalıp kalmadığı;

5237 sayılı TCK’nın 35. maddesinin birinci fıkrası; “Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur” şeklindedir.

Suça teşebbüsün varlığından söz edilebilmesi için;

1- Failde kasıtlı bir suç işleme kararı olmalı,

2- Elverişli hareketlerle suçun doğrudan doğruya icrasına başlanmalı,

3- Failin elinde bulunmayan nedenlerle suç tamamlanamamalı veya amaçlanan sonuç gerçekleşmemelidir.

Suça teşebbüste fail, eylemini tamamlamak amacıyla hareket etmesine karşın, elinde olmayan nedenlerden dolayı fiilini gerçekleştirememekte, bu durumda kişiye tamamlanmış suça oranla daha az ceza verilmektedir.

Genel olarak suçun dış dünyada oluşmaya başladığı süreç, “hazırlık hareketleri” ve “icra hareketleri” olmak üzere birbirinden farklı iki evreye ayrılmaktadır. Suçu işlemek için kullanılacak âletlerin üretilmesi ya da temini, eylem yerinin araştırılması veya gözetlenmesi, eylemle ilgili çeşitli bilgilerin toplanması, suç işlendikten sonra sorumlu tutulmayı önleyici tedbirler alınması, suçtan elde edilecek eşyalar için güvenli bir yer ayarlanması gibi fiiller hazırlık hareketleri olup, suç tipini oluşturan icra hareketlerinden önce gerçekleştirilen ve cezalandırılmayan davranışlardır. Teşebbüs, suçun tamamlanmasından önce, fakat hazırlık hareketleri aşamasından sonra gelen, başlanmış ancak bitirilememiş bir eylemli evreyi ifade etmektedir. Bu kapsamda cezalandırılabilir davranışların, yani suça teşebbüsün sınırlarının belirlenmesi, diğer bir ifadeyle suç yolunda ilerleyen sanık ile ilgili olarak, ceza hukukunun hangi andan itibaren devreye gireceği sorununun çözülmesi gerekmektedir.

Öğretide; teşebbüs açısından “doğrudan doğruya icraya başlama” ölçütünün kabul edilmesiyle “objektif teori”nin benimsendiği, suçun kanuni tanımında unsur veya nitelikli hal olarak belirtilmiş hareketlerin gerçekleştirilmesi halinde icra hareketlerinin başladığının kabul edilmesi, örneğin öldürmek için silahını hasmına doğrultarak nişan alınmasının icra hareketi sayılması gerektiği, ancak öldürmek için elverişli silah veya zehir satın alınmasının belirleyici bir niteliğe sahip olmaması nedeniyle hazırlık hareketi sayılabileceği belirtilmiştir (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 10. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2017, s. 410).

Öte yandan, suça teşebbüsle ilgili bir değerlendirme yapılabilmesi, failin hangi suçu işlemeyi kastettiğinin belirlenmesini gerektirir ki buna subjektif unsur denir. Failin davranışı ile bir suçu işlemeye teşebbüs edip etmediğini, eğer etmişse hangi suça teşebbüs ettiğini tespit edebilmek için öncelikle kastın varlığının belirlenmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle, tıpkı tamamlanmış suçta olduğu gibi, teşebbüs aşamasında kalan suçlarda da, işlenmek istenen suç tipindeki tüm unsurlar fail tarafından bilinmelidir (Kayıhan İçel-Füsun Sokullu Akıncı-İzzet Özgenç-Adem Sözüer-Fatih Selami Mahmutoğlu-Yener Ünver, İçel Suç Teorisi, 2. Kitap, 2. Baskı, Sebat Yayınevi, İstanbul 2000, s. 315).

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Başka bir suçtan tutuklu olarak O. T. Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda bulunmaktayken güvenlik nedeniyle 31.01.2013 tarihinde A. E. Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakledilen sanığın, görevlilerce ve kişisel eşyasıyla birlikte aynı gün A. E. Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna getirildiği, kuruma alınırken geçtiği X-ray cihazının sinyal vermesi üzerine yanında getirdiği eşyasında yapılan aramada bir adet şampuan kutusu içerisinde ucu sivri hâlde bir adet vidanın ele geçirildiği olayda; sanığın soruşturmada, önceki ceza infaz kurumunda arasında husumet bulunan diğer tutukluların bu vidayı eşyasının arasına koymuş olabileceklerine dair savunmasıyla, nakil işlemini öğrenmesi üzerine topladığı kişisel eşyası arasında bu şampuan kutusunun da bulunduğuna dair kovuşturmadaki savunmasının örtüşmemesi, sanığın bir kapalı infaz kurumundan alınarak doğrudan diğer kapalı infaz kurumuna nakledilmesi ve bu işlemin baştan sona görevlilerin nezaretinde gerçekleşmiş olması karşısında; sanığın eyleminin yalnızca dışarıdan getirilen yasak eşyanın ceza infaz kurumuna sokulmasına teşebbüs etmekten ibaret olmayıp ayrıca suça konu eşyanın nakil işlemi öncesinde makul süreyle O. T. Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda da bulundurulduğu anlaşıldığından, sanığın nakil öncesi O. T. Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda yasak eşya bulundurmak suretiyle tamamladığı ve diğer infaz kurumunda ele geçirildiği ana kadar temadi eden eylemi nedeniyle, TCK’nın 297. maddesinde tanımlanan suçun seçimlik hareketleri arasında sayılan “infaz kurumuna veya tutukevinde yasak eşya bulundurma” fiili yönünden suçun tamamlandığının kabulü gerekmektedir.


Ceza Genel Kurulu -Karar: 2018/266

  • TCK 297
  • Cezaevine tığ sokmak, yasak eşya mahiyetinde olup savunma ve saldırıda kullanma eleverişli bu alet nedeniyle TCK m.297’deki suç işlenmiştir.

Maddenin birinci fıkrasına göre, suçun oluşabilmesi için iki seçimlik hareket öngörülmüş olup bunlardan birincisi; “İnfaz kurumuna veya tutukevine silah, uyuşturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleşme aracı sokma”, ikincisi ise; “İnfaz kurumunda veya tutukevinde silah, uyuşturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleşme aracı bulundurma”dır. TCK’nun 297. maddesinin birinci fıkrasındaki suçun oluşabilmesi için bu iki seçimlik hareketten birisinin gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Fıkrada sayılan eşyanın, temin edilmesi veya bulundurulmasının ayrı bir suç oluşturması hâlinde ise, 5237 sayılı TCK’nun 44. maddesi gereğince fikri içtima hükümleri uyarınca belirlenecek cezanın yarı oranında artırılacağı belirtilmiştir.

“Bulundurma” kavramı, maddede sayılan eşyanın kişinin üzerinde veya hâkimiyet alanında tutulması anlamına gelmektedir. Ancak bulundurmanın kabul edilebilmesi için kişinin yasak eşyayı üzerinde veya hakimiyet alanında tutması fiilinin makul bir süre devam etmesi gerekmektedir. Başka bir kişi tarafından üstte veya hâkimiyet alanında bulundurulan yasak eşyanın sadece kullanılması eylemi tek başına bulundurma olarak kabul edilemeyecektir. (Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 2. baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, c.6, s. 8591) “Yasak eşya sokma” biçimindeki seçimlik hareket ise, belirtilen yasak eşyanın çeşitli yol ve yöntemlerle dışarıdan infaz kurumuna veya tutukevinin içine sokulması suretiyle gerçekleştirilebilecektir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 17.10.2017 gün ve 797-415 sayılı kararında da aynı hususlar vurgulanmıştır.

Uyuşmazlığın çözümünde sağlıklı bir hukuki çözüme ulaşabilmek için Ceza İnfaz Kurumlarında Bulundurulabilecek Eşya ve Maddeler Hakkında Yönetmeliğin üzerinde de durulması gerekmektedir.

17.06.2005 gün ve 25848 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumlarında Bulundurulabilecek Eşya ve Maddeler Hakkında Yönetmeliğin “El işi faaliyetleri” başlıklı 14. maddesi;

“Hükümlülerin, gerekli malzemeler kantinden temin edilmek koşuluyla, el işi faaliyetlerini, ceza infaz kurumlarının uygun bölümlerinde yapmaları esastır. Ceza infaz kurumunun güvenliğini bozmamak kaydı ile bu faaliyetlerin devamına koğuş, oda ve eklentilerinde izin verilebilir. Maket bıçağı, tornavida gibi kesici ve delici alet ile boyama ve yapıştırmada kullanılan madde ve malzemelerin koğuş, oda ve eklentilerinde bulundurulmasına izin verilmez” biçiminde düzenlenerek, ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlü ve tutukluların el işi faaliyetlerini nerede ve ne şekilde yürütebileceklerine dair usul ve esaslar belirlenmiştir. Buna göre, hükümlü ve tutukluların koğuş, oda ve eklentilerinde el işi faaliyetleri yapmaları izne tabi tutulmuştur. Ancak, maket bıçağı, tornavida gibi kesici ve delici aletler ile boyama ve yapıştırmada kullanılan madde ve malzemelerin anılan yerlerde bulundurulmasına izin verilmeyeceği belirtilmiştir. Gelinen bu aşamada TCK’nun 297. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde belirtilen “silah”; aynı fıkranın ikinci cümlesindeki “bu silahın, temin edilmesi veya bulundurulmasının ayrı bir suç oluşturması” ve aynı maddenin 02.12.2016 tarihinde yürürlüğe giren ikinci fıkrasının (b) bendinde yer alan “her türlü saldırı ve savunma araçları” tabirleri de irdelenmelidir.

Silahtan neyin anlaşılması gerektiği, TCK’nun 6. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde beş alt bent halinde sıralanmıştır. Buna göre;

  1. Ateşli silâhlar,
  2. Patlayıcı maddeler,
  3. Saldırı ve savunmada kullanılmak üzere yapılmış her türlü kesici, delici veya bereleyici alet,
  4. Saldırı ve savunma amacıyla yapılmış olmasa bile fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli diğer şeyler,
  5. Yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeler, silah sayılmaktadır.

TCK’nun 297. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde düzenlenen suçun tipe uygun eylem unsuru, infaz kurumuna veya tutukevine silah sokulması yahut bulundurulması olduğundan, bu suçun işlenip işlenmediğinin tespiti için öncelikle somut olayda eyleme konu nesnenin, aynı Kanunun 6. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde belirtilen anlamda bir silah olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir (Yener Ünver, TCK’da Düzenlenen Adliyeye Karşı Suçlar, 4. Baskı, Seçkin Hukuk, Ankara, 2016, s. 586). Zira, TCK’nun 297. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde kastedilen “silah”ın, aynı Kanunun 6. maddesinde tanımlanan nesnelerden olduğu anlaşılmaktadır (Zeki Hafızoğulları/Muharrem Özen, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Millete ve Devlete Karşı Suçlar, 1. Baskı, US-A Yayıncılık, Ankara, 2017, s. 278).

Öte yandan, TCK’nun 297. maddesinin birinci fıkrasının, “Bu suçun konusunu oluşturan eşyanın, temin edilmesi veya bulundurulması ayrı bir suç oluşturduğu takdirde; fikrî içtima hükümlerine göre belirlenecek ceza yarı oranında artırılır” şeklinde düzenlenen ikinci cümlesinde, maddenin birinci fıkrasında sayılan silahın, infaz kurumuna veya tutukevine sokulması veya buralarda bulundurulması fiilleri ayrı bir suç oluşturduğu takdirde, örneğin ele geçirilen eşyanın 6136 sayılı Kanun kapsamına girmesi hâlinde, TCK’nun 44. maddesinde düzenlenen fikri içtima hükümlerine göre belirlenecek cezanın yarı oranda artırılacağı hükme bağlanarak, kanun koyucu bu suçların faillerinin daha fazla ceza ile cezalandırılmaları yönünde iradesini ortaya koymuştur. Buna göre, TCK’nun 6. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi kapsamında kalan bir silahın, temin edilmesi veya bulundurulmasının ayrı bir suç oluşturması hâlinde, 297. maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesi tatbik edilecek, aksi takdirde aynı fıkranın birinci cümlesi uygulanacaktır. Diğer taraftan, 6763 sayılı Kanun ile 02.12.2016 tarihinde yürürlüğe giren anılan maddenin ikinci fıkrasının (b) bendi “Her türlü saldırı ve savunma araçları…” şeklinde düzenlenmiş olup ikinci fıkranın ancak birinci fıkra kapsamı dışında kalan hâllerde uygulanabileceği madde metninde açıkça belirtilmiş, ikinci fıkranın gerekçesinde de bu husus vurgulanmıştır. Yine söz konusu gerekçede, anılan fıkranın düzenleniş amacı olarak Anayasa Mahkemesinin iptal kararında belirtilen ilkelerin gözetildiği belirtilmiştir. Bu bakımdan, 6763 sayılı Kanun ile TCK’nun 297. maddesinin ikinci fıkrası ihdas edilirken, kanun koyucunun aynı maddenin birinci fıkrasının kapsamını daraltmayı ve suçun unsurlarını değiştirmeyi amaçlamadığı anlaşılmaktadır. Tüm bu hususlar birlikte gözetildiğinde, TCK’nun 6. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi kapsamında olduğu belirlenen silaha ilişkin olarak, aynı Kanunun 297. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinin tatbik edilmesi gerekirken, anılan Kanunun 6. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi kapsamında kalmadığı saptanan, ancak her türlü saldırı ve savunma araçları tanımına giren bir aletle ilgili olarak, aynı Kanun 297. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendinin uygulanması gerekmektedir.

O hâlde; infaz kurumuna veya tutukevine yasak eşya sokmak suçuna konu aletin, “silah”, “bu silahın, temin edilmesi veya bulundurulmasının ayrı bir suç oluşturması” ile “her türlü saldırı ve savunma araçları” tabirlerinden hangisine uyduğuna ilişkin yapılacak ayrımı şu şekilde sıralamak mümkündür.

1- Suça konu silahın temin edilmesinin veya bulundurulmasının ayrı bir suç oluşturması hâlinde, silahın vasfına göre fikri içtima hükümleri uyarınca TCK’nun 297. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi veya ilgili Kanun hükümleri gereği belirlenecek temel ceza, TCK’nun 297. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesi gereğince yarı oranında artırılmalıdır.

2- Suça konu aletin temin edilmesinin veya bulundurulmasının ayrı bir suç oluşturmadığının, ancak TCK’nun 6. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi kapsamında kaldığının tespit edilmesi durumunda, aynı Kanunun 297. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi tatbik edilmelidir.

3- Suça konu aletin, gerek temin edilmesinin veya bulundurulmasının ayrı bir suç oluşturmadığının gerekse TCK’nun 6. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi kapsamında kalmadığının, ancak her türlü saldırı ve savunma araçları tanımına girdiğinin saptanması hâlinde, aynı Kanunun 297. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendi uygulanmalıdır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanığın hükümlü olarak kaldığı ceza infaz kurumunda koğuşta bulundurduğu, uç kısmı 2.2 cm, sap kısmı 12,5 cm uzunluğunda olan kalem içine monte edilmiş ve tığ olarak kullanılan aletin, bilirkişi tarafından yapılan inceleme sonucunda savunma ve saldırıya elverişli, delici nitelikte, temin edilmesi veya bulundurulması ayrı bir suç oluşturmayan ve TCK’nun 6. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinin üçüncü alt bendi kapsamındaki silahlardan olduğunun anlaşılması karşısında; sanığın eyleminin TCK’nun 297. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi kapsamında kaldığının ve sanığa atılı infaz kurumuna veya tutukevine yasak eşya sokmak suçunun oluştuğunun kabulü gerekmektedir.

Öte yandan, Ceza Genel Kurulundaki müzakere sırasında, TCK’nun 297. maddesinin dördüncü fıkrasında düzenlenen ve Özel Dairece düzeltilerek onama konusu edilen etkin pişmanlık hükmünün, bozma nedeni mi yoksa düzeltilerek onama nedeni mi yapılacağının da tartışılması gerektiği ileri sürülmüş ise de, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının sanık aleyhine itirazının bulunmaması karşısında bu husus değerlendirilmemiştir.


Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2019/13406 E. , 2019/15948 K.

  • TCK 197
  • Cezaevine SD kart sokmak açıkça kanunda yasaklanmadığından “İnfaz kurumuna veya tutukevine yasak eşya sokma” suçu kapsamında değildir.

İnfaz kurumuna veya tutukevine yasak eşya sokmak başlıklı Türk Ceza Kanunu’nun 297. maddesinde yer alan, “(1) İnfaz kurumuna veya tutukevine silâh, uyuşturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleşme aracı sokan veya bulunduran kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun konusunu oluşturan eşyanın, temin edilmesi veya bulundurulması ayrı bir suç oluşturduğu takdirde; fikrî içtima hükümlerine göre belirlenecek ceza yarı oranında artırılır. (2) Birinci fıkra kapsamı dışında kalan; a) Firarı kolaylaştırıcı her türlü alet ve malzemeyi, b) Her türlü saldırı ve savunma araçları ile yangın çıkarmaya yarayan malzemeyi, c) Alkol içeren her türlü içeceği,d)Kumar oynanmasına olanak sağlayan eşya ve malzemeyi, e)188 inci maddede tanımlanan suçlar saklı kalmak üzere, yeşil reçeteye tabi ilaçları, f)Kurum idaresince incelenmek üzere almanlar hariç, mahkemelerce yasaklanmış veya suç örgütlerini temsil eden yayın, afiş, pankart, resim, sembol, işaret, doküman ve benzeri malzemeler ile örgütsel haberleşme araçlarını, g)Yetkili makamlarca izin verilenler hariç, ses ve görüntü almaya yarayan araçları, ceza infaz kurumuna veya tutukevine sokan, buralarda bulunduran veya kullanan kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklindeki düzenleme nazara alındığında, anılan kararın kanun yararına bozma incelemesine gelmeyen diğer sanık … tarafından istinaf edilmesi üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 9. Ceza Dairesinin 29/01/2019 tarihli ve 2019/709 esas, 2019/572 sayılı kararı ile “somut olayda ele geçirilen bir adet hafıza kartının (4 GB kapasiteli Micro SD kart) 5237 sayılı Kanun’un 297. maddesinin birinci fıkrası kapsamında elektronik haberleşme aracı olmadığı gibi ses ve görüntü almaya yarayan bir araç da olmadığı, hatta böyle bir aracın ayrılmaz bir parçası mahiyetinin de bulunmadığı, bu haliyle kartın veri depolamaya yarayan eşya olduğu ve bu itibarla sanığın fiilinin kanunda düzenlenen suç tanımına uymadığı gözetilmeden, sanığın beraatine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi” şeklindeki gerekçeyle düzeltildiği ve aynı eylemi gerçekleştiren … hakkında da infaz kurumuna veya tutukevine yasak eşya sokma suçundan beraat kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi,

Yasaya aykırı, Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma istemine dayalı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen ihbarname içeriği bu nedenle yerinde görüldüğünden, Eskişehir 5. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 13.11.2018 gün ve 2018/964-992 esas-karar sayılı kararının BOZULMASINA, yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması nedeniyle sanık …‘ın infaz kurumuna veya tutukevine yasak eşya sokma suçundan CMK.nın 223/2-a maddesi uyarınca beraatine, bu suçtan hükmedilen cezanın infaz edilmemesine, dosyanın Adalet Bakanlığına gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 26.12.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/5922 Karar: 2017/3415 Tarih: 20.03.2017

  • TCK 297. Madde

  • İnfaz Kurumuna veya Tutukevine Yasak Eşya Sokmak Suçu

Sanık … hakkında infaz kurumuna yasak eşya sokma suçundan yapılan yargılama sonucunda, sanığın 5237 Sayılı TCK’nın 297/1, 297/1-2. cümle, 62, 53, 58/6 maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve mükerrirlere özgü infaz rejimine tabi tutulmasına dair verilen Siirt 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 05.12.2013 tarih ve 2013/358 esas, 2013/577 karar sayılı kararının onanması yönündeki Dairemizin 19.02.2016 tarih, 2015/7022 esas, 2016/1157 karar sayılı ilamına, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 14.07.2016 tarih ve 9-2013/405013 sayı ile itiraz kanun yoluna başvurulduğu görülmekle, 5271 Sayılı CMK’nın 6352 Sayılı Kanun’un 99. maddesiyle değişik 308. maddesi gereğince yapılan incelemede;

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 14.07.2016 tarihli 9-2013/405013 Sayılı itiraz yazılarında özetle;

“Siirt Açık Ceza İnfaz Kurumunda bazı mahkumların uyuşturucu kullandıkları ihbarı üzerine uyuşturucu kullanılmış olabileceği değerlendirilen bazı hükümlülerin idrar örneklerinin alındığı yapılan tespit ve tahlil sonucuna göre sanık …‘in idrarında yeşil reçete ile satılan sakinleştirici etkisi bulunan “Benzodiazepin” maddesi tespit edildiği, sanığın savunmasında, infaz kurumundayken psikolojisinin bozulduğu ve uyku sorunları yaşadığı için … isimli mahkumdan bir hap aldığını, bunu kullandığını sakinleştiğini ve uyku sorunlarının giderildiğini, hapın uyuşturucu etkisini ve yasak maddelerden olduğunu bilmediğini beyan ettiği dosya kapsamından sabittir. Savunmasında belirttiği … isimli kişinin de idrar tahlillerinde esrar ( THC ) maddesinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Dosya kapsamındaki deliller mahkumlara yapılan idrar tahlil sonuçları ile sanığın savunmasından ibarettir. Sanığın idrar tahlinde çıkan “Benzodiazepin” maddesinin uyuşturucu madde olduğu kabul edilse bile, savunmasının aksine bu maddeyi ceza infaz kurumuna sanığın soktuğuna dair bir delil bulunmadığı, maddenin uyuşturucu madde olduğunun tespiti halinde sanığın ancak TCK’nın 191/1 maddesine uyan bir eylemin söz konusu olabileceği anlaşılmakla aksi yöndeki kabule dayalı onama kararına itiraz etmek gerekmiştir.” denilmektedir.

İTİRAZA KONU OLAY:

155 ihbar hattına yapılan ihbarlar üzerine Siirt Açık Ceza İnfaz Kurumuna uyuşturucu madde soktukları, kullandıkları ve birbirlerine sattıkları bilgisine ulaşılan, aralarında sanık …‘in de bulunduğu 16 hükümlü hakkında, Siirt Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine Siirt Sulh Ceza Mahkemesi’nin 16.01.2013 tarih, 2013/65 değişik iş sayılı, 5271 Sayılı Kanun’un 75. maddesi uyarınca şüphelilerin vücudundan örnek alınması kararına istinaden 16.01.2013 tarihinde sanık ve diğer hükümlülerden alınan kan ve idrar örnekleri üzerinde yapılan inceleme sonucunda düzenlenen raporlarda …‘nun idrarında THC maddesine rastlandığı, sanık …‘in idrarında ise “Benzodiazepin” adlı maddenin bulunduğu, merkez labaratuvar raporunda maddenin psikaytride tedavi amacı ile kullanıldığı, sakinleştirici etkisinin bulunduğu, yeşil reçete ile satıldığı, bu kapsamda isimleri belirtilen ilaçların kullanılması durumunda idrarda belirtilen maddenin pozitif olarak çıkacağının el yazısı ile şerh edildiği anlaşılmaktadır.

Sanık …‘in 28.02.2013 tarihinde Siirt Cumhuriyet Başsavcılığında şüpheli sıfatı ile vermiş olduğu ifadesinde özetle; arkadaşı olan …‘ndan almış olduğu hapı kullandığını,

Yargılama sırasındaki savunmasında uyku sorunları yaşaması nedeni ile ismini hatırlamadığı bir arkadaşından aldığı hapı içtiğini beyan ettiği anlaşılmaktadır.

Sanık hakkında TCK’nın 191/2 maddesi gereğince 2013 yılı 1. ve 3. aylarında verilen toplam 3 adet tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin alınmasına dair karar bulunduğu görülmektedir.

HUKUKİ VASIFLANDIRMA VE DEĞERLENDİRME:

Konu ile ilgili yasal düzenlemeler şöyledir;

İnfaz kurumuna veya tutukevine yasak eşya sokmak,

Madde 297- ( 1 ) İnfaz kurumuna veya tutukevine silah, uyuşturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleşme aracı sokan veya bulunduran kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun konusunu oluşturan eşyanın, temin edilmesi veya bulundurulması ayrı bir suç oluşturduğu takdirde; fikri içtima hükümlerine göre belirlenecek ceza yarı oranında artırılır.

( 2 ) Birinci fıkrada sayılanların dışında kalıp da yetkili makamlar tarafından infaz kurumuna veya tutukevine sokulması yasaklanmış bulunan eşyayı, bu yasağı bilerek, infaz kurumuna veya tutukevine sokan veya bulunduran ya da kullanan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. ( Bu fıkra 21 Ekim 2011 tarih, 28091 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi’nin 07.07.2011 tarihli ve E.:2010/69, K.:2011/116 Sayılı Kararı ile iptal edilmiştir. )

( 2 ) ( 24.11.2016 tarih, 6763 Sayılı Kanun’un 20. maddesiyle getirilen yeni düzenleme ) Birinci fıkra kapsamı dışında kalan;

a- ) Firarı kolaylaştırıcı her türlü alet ve malzemeyi,

b- ) Her türlü saldırı ve savunma araçları ile yangın çıkarmaya yarayan malzemeyi,

c- ) Alkol içeren her türlü içeceği,

d- ) Kumar oynanmasına olanak sağlayan eşya ve malzemeyi,

e- ) 188. maddede tanımlanan suçlar saklı kalmak üzere, yeşil reçeteye tabi ilaçları,

f- ) Kurum idaresince incelenmek üzere alınanlar hariç, mahkemelerce yasaklanmış veya suç örgütlerini temsil eden yayın, afiş, pankart, resim, sembol, işaret, doküman ve benzeri malzemeler ile örgütsel haberleşme araçlarını,

g- ) Yetkili makamlarca izin verilenler hariç, ses ve görüntü almaya yarayan araçları, ceza infaz kurumuna veya tutukevine sokan, buralarda bulunduran veya kullanan kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

( 3 ) Bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların hükümlü veya tutukluların muhafazasıyla görevli kişiler tarafından işlenmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır.

( 4 ) Bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların konusunu oluşturan eşyayı yanında bulunduran veya kullanan hükümlü veya tutuklu, bunu kimden ve ne suretle elde ettiği hususunda bilgi verirse, verilecek ceza yarı oranında indirilir.

Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti,

Madde 188- ( 1 ) Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak imal, ithal veya ihraç eden kişi, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. ( 2 )

( 2 ) Uyuşturucu veya uyarıcı madde ihracı fiilinin diğer ülke açısından ithal olarak nitelendirilmesi dolayısıyla bu ülkede yapılan yargılama sonucunda hükmolunan cezanın infaz edilen kısmı, Türkiye’de uyuşturucu veya uyarıcı madde ihracı dolayısıyla yapılacak yargılama sonucunda hükmolunan cezadan mahsup edilir.

( 3 ) Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden, başkalarına veren, sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişi, on yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. ( 1 ) ( 2 ) ( Ek cümle: 18.06.2014 - 6545/66 md. ) Ancak, uyuşturucu veya uyarıcı madde verilen veya satılan kişinin çocuk olması hâlinde, veren veya satan kişiye verilecek hapis cezası on beş yıldan az olamaz.

( 4 ) ( Değişik: 27.03.2015-6638/11 md. )

a- ) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin eroin, kokain, morfin, sentetik kannabinoid ve türevleri veya bazmorfin olması,

b- ) Üçüncü fıkradaki fiillerin; okul, yurt, hastane, kışla veya ibadethane gibi tedavi, eğitim, askerî ve sosyal amaçla toplu bulunulan bina ve tesisler ile bunların varsa çevre duvarı, tel örgü veya benzeri engel veya işaretlerle belirlenen sınırlarına iki yüz metreden yakın mesafe içindeki umumi veya umuma açık yerlerde işlenmesi, hâlinde verilecek ceza yarı oranında artırılır.

( 5 ) ( Değişik: 18.06.2014 - 6545/66 md. ) Yukarıdaki fıkralarda gösterilen suçların, üç veya daha fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranında, suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, verilecek ceza bir kat artırılır.

( 6 ) Üretimi resmi makamların iznine veya satışı yetkili tabip tarafından düzenlenen reçeteye bağlı olan ve uyuşturucu veya uyarıcı madde etkisi doğuran her türlü madde açısından da yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanır. ( Ek cümle: 29.06.2005 - 5377/22 madde Ancak, verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir.

( 7 ) Uyuşturucu veya uyarıcı etki doğurmamakla birlikte, uyuşturucu veya uyarıcı madde üretiminde kullanılan ve ithal veya imali resmi makamların iznine bağlı olan maddeyi ülkeye ithal eden, imal eden, satan, satın alan, sevk eden, nakleden, depolayan veya ihraç eden kişi, sekiz yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.

( 8 ) Bu maddede tanımlanan suçların tabip, diş tabibi, eczacı, kimyager, veteriner, sağlık memuru, laborant, ebe, hemşire, diş teknisyeni, hastabakıcı, sağlık hizmeti veren, kimyacılıkla veya ecza ticareti ile iştigal eden kişi tarafından işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.

Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak Madde 191- ( Değişik 18.06.2014 - 6545/68 md. )

( 1 ) Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

( 2 ) Bu suçtan dolayı başlatılan soruşturmada şüpheli hakkında 04.12.2004 tarihli ve 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171. maddesindeki şartlar aranmaksızın, beş yıl süreyle kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilir. Cumhuriyet savcısı, bu durumda şüpheliyi, erteleme süresi zarfında kendisine yüklenen yükümlülüklere uygun davranmadığı veya yasakları ihlal ettiği takdirde kendisi bakımından ortaya çıkabilecek sonuçlar konusunda uyarır.

( 3 ) Erteleme süresi zarfında şüpheli hakkında asgari bir yıl süreyle denetimli serbestlik tedbiri uygulanır. Bu süre Cumhuriyet savcısının kararı ile üçer aylık sürelerle en fazla bir yıl daha uzatılabilir. Hakkında denetimli serbestlik tedbiri verilen kişi, gerek görülmesi hâlinde denetimli serbestlik süresi içinde tedaviye tabi tutulabilir.

( 4 ) Kişinin, erteleme süresi zarfında;

a- ) Kendisine yüklenen yükümlülüklere veya uygulanan tedavinin gereklerine uygun davranmamakta ısrar etmesi,

b- ) Tekrar kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alması, kabul etmesi veya bulundurması,

c- ) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanması hâlinde, hakkında kamu davası açılır.

( 5 ) Erteleme süresi zarfında kişinin kullanmak için tekrar uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alması, kabul etmesi veya bulundurması ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanması, dördüncü fıkra uyarınca ihlal nedeni sayılır ve ayrı bir soruşturma ve kovuşturma konusu yapılmaz.

( 6 ) Dördüncü fıkraya göre kamu davasının açılmasından sonra, birinci fıkrada tanımlanan suçun tekrar işlendiği iddiasıyla açılan soruşturmalarda ikinci fıkra uyarınca kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilemez.

( 7 ) Şüpheli erteleme süresi zarfında dördüncü fıkrada belirtilen yükümlülüklere aykırı davranmadığı ve yasakları ihlal etmediği takdirde, hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilir.

( 8 ) Bu Kanunun;

a- ) 188. maddesinde tanımlanan uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti,

b- ) 190. maddesinde tanımlanan uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaştırma, suçundan dolayı yapılan kovuşturma evresinde, suçun münhasıran bu madde kapsamına girdiğinin anlaşılması hâlinde, sanık hakkında bu madde hükümleri çerçevesinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilir.

( 9 ) Bu maddede aksine düzenleme bulunmayan hâllerde, Ceza Muhakemesi Kanununun kamu davasının açılmasının ertelenmesine dair 171. maddesi veya hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair 231. maddesi hükümleri uygulanır.

( 10 ) ( Ek: 27.03.2015-6638/12 md. ) Birinci fıkradaki fiillerin; okul, yurt, hastane, kışla veya ibadethane gibi tedavi, eğitim, askerî ve sosyal amaçla toplu bulunulan bina ve tesisler ile bunların varsa çevre duvarı, tel örgü veya benzeri engel veya işaretlerle belirlenen sınırlarına iki yüz metreden yakın mesafe içindeki umumi veya umuma açık yerlerde işlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranında artırılır.

5237 Sayılı TCK’nın 297/1 maddesinde düzenlenen suç yönünden tipik eylem: İnfaz kurumuna veya tutukevine silah, uyuşturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleşme aracını sokmak veya bulundurmaktır. Dairemizce de benimsenen istikrar kazanmış uygulamaya göre “kullanmak” da bulundurma kapsamında değerlendirilmektedir. Suçun konusu, silah, uyuşturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleşme aracıdır.

İnfaz kurumuna veya tutukevine sokulan, buralarda bulundurulan ya da kullanılan maddenin uyuşturucu veya uyarıcı madde olup olmadığı, 5237 Sayılı TCK’nın 188. maddesinin 4. fıkras 4. fıkrasına, 2313 Sayılı Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanuna, 3298 Sayılı Uyuşturucu Maddelerle İlgili Kanuna, Uyuşturucu Maddelere Dair 1961 Sayılı TEK Sözleşmesinin 1 ve 2 numaralı cetvellerine, 2313 ve 3298 Sayılı Kanunların verdiği yetki uyarınca çıkarılan Bakanlar Kurulu kararlarına göre belirlenmelidir.

5237 Sayılı TCK’nın 188/6. maddesinde, üretimi resmi makamların iznine veya satışı yetkili tabip tarafından düzenlenen reçeteye bağlı olan ve uyuşturucu veya uyarıcı madde etkisi doğuran her türlü madde açısından da uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticaretine dair hükümlerin uygulanacağını öngermekte ise de aynı Kanunun 191/1. maddesinde benzer bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Bu sebeple satışı yetkili tabip tarafından düzenlenen reçeteye bağlı olan ve uyuşturucu veya uyarıcı madde etkisi doğuran maddenin üretimi ve ticareti, TCK’nın 188/6. maddesinde tanımlanan suçu oluşturmaktadır. Ancak bu maddeyi kullanmak, kanunun 191/1. maddesine göre suç değildir.

Somut olayda, sanığın idrarında tesbit edilen “Benzodiazepin” maddesinin, 5237 Sayılı TCK’nın 188. maddesinin 4. fıkras 4. fıkrasına, 2313 Sayılı Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanuna, 3298 Sayılı Uyuşturucu Maddelerle İlgili Kanuna, Uyuşturucu Maddelere Dair 1961 Sayılı TEK Sözleşmesinin 1 ve 2 numaralı cetvellerine, 2313 ve 3298 Sayılı Kanunların verdiği yetki uyarınca çıkarılan Bakanlar Kurulu kararlarına göre uyuşturucu veya uyarıcı madde olmadığı ve fakat satışı yetkili tabip tarafından düzenlenen reçeteye bağlı olan ve uyuşturucu veya uyarıcı madde etkisi doğuran maddelerden bulunduğunun uzman raporu ile tesbit edilmiş olmasına ve suç tarihi itibariyle, TCK’nın 297. maddesinin, 21 Ekim 2011 tarih, 28091 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi’nin 07.07.2011 tarihli ve E.:2010/69, K.:2011/116 Sayılı Kararı ile iptal edilen 2. fıkrasını yeniden düzenleyerek, 188. maddede tanımlanan suçlar saklı kalmak üzere, yeşil reçeteye tabi ilaçları, ceza infaz kurumuna veya tutukevine sokmayı, buralarda bulundurmayı veya kullanmayı suç sayan, 24.11.2016 tarih, 6763 Sayılı Kanun’un 20. maddesiyle getirilen yeni düzenlemenin de mevcut ve mer’i olmamasına göre sanığın eyleminin suç teşkil etmediğinin kabulünde zorunluluk bulunduğundan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığımın itirazının farklı gerekçe ile kabulüne karar vermek gerekmiştir.

1- )Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 14.07.2016 tarih 9-2013/405013 Sayılı itirazının KABULÜNE,

2- )Dairemizin 19.02.2016 tarih, 2015/7022 - 2016/1157 Sayılı kararının, 5271 Sayılı CMK’nın 308/3 maddesinin verdiği yetkiye istinaden diğer yönleri aynı kalmak kalmak üzere, “Dosya incelenerek gereği düşünüldü” kısmından sonra gelen bölümlerinin çıkartılarak yerine;

“Sanığın idrarında tesbit edilen “Benzodiazepin” maddesinin, 5237 Sayılı TCK’nın 188. maddesinin 4. fıkras 4. fıkrasına, 2313 Sayılı Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanuna, 3298 Sayılı Uyuşturucu Maddelerle İlgili Kanuna, Uyuşturucu Maddelere Dair 1961 Sayılı TEK Sözleşmesinin 1 ve 2 numaralı cetvellerine, 2313 ve 3298 Sayılı Kanunların verdiği yetki uyarınca çıkarılan Bakanlar Kurulu kararlarına göre uyuşturucu veya uyarıcı madde olmadığı ve fakat satışı yetkili tabip tarafından düzenlenen reçeteye bağlı olan ve uyuşturucu veya uyarıcı madde etkisi doğuran maddelerden bulunduğunun uzman raporu ile tesbit edilmiş olmasına ve suç tarihi itibariyle, TCK’nın 297. maddesinin, 21 Ekim 2011 tarih, 28091 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi’nin 07.07.2011 tarihli ve E.:2010/69, K.:2011/116 Sayılı kararı ile iptal edilen 2. fıkrasını yeniden düzenleyerek, 188. maddede tanımlanan suçlar saklı kalmak üzere, yeşil reçeteye tabi ilaçları, ceza infaz kurumuna veya tutukevine sokmayı, buralarda bulundurmayı veya kullanmayı suç sayan, 24.11.2016 tarih, 6763 Sayılı Kanun’un 20. maddesiyle getirilen yeni düzenlemenin de mevcut ve mer’i olmamasına göre sanığın eyleminin suç teşkil etmediğinin kabulünde zorunluluk bulunduğundan unsurları itibariyle oluşmayan müsnet suçtan beraatine karar verilmesi gerekirken hukuki olmayan gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi,

Kabul ve uygulamaya göre de;

TCK’nın 53. maddesinde düzenlenen hak yoksunluklarının uygulanması bakımından, Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E. 2015/85 Sayılı iptal kararının gözetilmesi lüzumu,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA” ibarelerinin eklenmesi suretiyle DÜZELTİLMESİNE, 20.03.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/1835 Karar: 2016/1590 Tarih: 29.03.2016

  • TCK 297. Madde

  • İnfaz Kurumuna veya Tutukevine Yasak Eşya Sokmak Suçu

Dosya kapsamına göre; Hükümlü hakkında kurum nizamiyesinde yapılan üst aramasında ince uçlu şarj cihazı bulunduğu gerekçesiyle 5275 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun’un 44/2-g maddesi uyarınca 2 gün hücreye koyma cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş ise de, 5275 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun’un 44/2-g maddesinde yer alan “Üçüncü fıkranın (g) bendinde belirtilenler dışında kalıp da Kanuna uygun olarak yasaklanmış bulunan her türlü eşya, araç, gereç veya malzemeyi ceza infaz kurumlarına sokmak, bulundurmak, kullanmak,’ şeklindeki düzenlemeye göre kanunla yasaklanmış bir durumun bulunması gerektiği, 5275 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun’un hiçbir maddesinde ceza infaz kurumuna şarj aleti sokulmasının yasaklandığına dair bir hükmün bulunmadığı, yine 5237 sayılı Türk Ceza Kanun’un “İnfaz Kurumuna veya Tutukevine Yasak Eşya Sokmak” başlıklı 297/1. maddesinde yer alan, ‘İnfaz kurumuna veya tutukevine silâh, uyuşturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleşme aracı sokan veya bulunduran kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun konusunu oluşturan eşyanın, temin edilmesi veya bulundurulması ayrı bir suç oluşturduğu takdirde; fikri içtima hükümlerine göre belirlenecek ceza yarı oranında artırılır.’ şeklindeki düzenleme uyarınca, ceza infaz kurumuna şarj aleti sokmanın da yasaklanmadığı, hükümlünün eyleminin kıyas yoluyla diğer yasak hükümler içeren maddelere göre değerlendirilip bir ceza verilmesinin de mümkün bulunmadığı, kaldı ki somut olayda disiplin cezasına konu şarj cihazının kurum nizamiye kısmında üst araması sırasında fark edildiği ve hükümlü tarafından gizlenerek kuruma sokulmaya çalışmadığı, hükümlünün tüm aşamalardaki savunmasında şarj aletini kuruma sokma amacıyla yanında bulundurmadığını beyan ettiği ve adli soruşturma sonucunda kuruma yasak eşya sokma suçundan hakkında açılan kamu davasından atılı suçun unsurlarının oluşmaması nedeniyle Eskişehir 9. Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/909 esas ve 2015/378 sayılı kararıyla beraatine dair karar verilmesi karşısında disiplin cezasını gerektirecek eylemin yasal unsurları oluşmadığı gözetilmeden, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar veril-mesinde isabet görülmediğinden bahisle, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu-nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Adalet Bakanlığının 25.11.2015 tarih ve 94660652-105-26-11060-2015-E.24470/77638 KYB sayılı kanun yararına bozma talebine atfen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 15.12.2015 tarih ve 2015/392145 sayılı tebliğnamesi ile daireye ihbar ve dava evrakı tevdi kılınmakla;

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR : 21.10.2011 tarih ve 28091 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan ve 21.04.2012 tarihinde yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 07.07.2011 tarih, 2010/69 esas ve 2011/116 sayılı kararı ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 297. maddesinin (2) numaralı fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiş olup, böylece hükümlüye atılı eylemin suç olmaktan çıkarılmış olması hususu da dikkate alındığında;

SONUÇ : Kanun yararına bozma talebine dayanılarak düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına nazaran yerinde görüldüğünden, Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 19.01.2015 tarih ve 2015/21 Değişik iş sayılı kararının 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 29.03.2016 gününde oybirliği ile karar verildi.” Şeklinde karar verilmiştir.


YARGITAY 20. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/16307 Karar: 2016/1259 Tarih: 02.03.2016

  • TCK 297. Madde

  • İnfaz Kurumuna veya Tutukevine Yasak Eşya Sokmak Suçu

A-) KONUYLA İLGİLİ BİLGİLER:

Ceza ve infaz kurumuna yasak eşya sokma suçundan sanık hakkında Asliye Ceza Mahkemesi’nce yapılan yargılama sonucu 05.07.2013-2011/13 esas ve 2012/27 karar sayılı kararı ile verilen hapis ve tedavi ve denetimli serbestlik kararı sanık tarafından temyiz edilmiştir.

Dairemizin 20.10.2015-2015/3381 esas ve 2015/4186 karar sayılı ret kararı ile sanığın temyiz isteğinin CMUK’nın 317. maddesi gereğince reddine karar verilmiştir.

Cumhuriyet Başsavcılığı’nca Dairemizin kararına itiraz edilmiştir.

B-) İTİRAZ NEDENLERİ:

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itiraz yazısında özetle; “… Asliye Ceza Mahkemesi’nin 05.07.2013 tarihli mahkûmiyet hükmü duruşmada hazır bulunan sanığın yüzüne karşı kurulmuş olup sanık bu hükmü aynı gün yani 05.07.2013 tarihli dilekçeyle süresi içerisinde temyiz ettiği, daha sonra 19.08.2013 tarihinde verdiği ikinci dilekçesinin ise temyiz süresini etkilemeyeceğinden süresinden sonra yapılan temyiz inceleme isteminin reddine dair ilamınız kaldırılıp dosyanın esastan temyiz incelemesine tabi tutularak yerel mahkeme hükmünün,

1-) Sanık hakkında açılan kamu davasının TCK’nın 297/1. maddesinde yazılı infaz kurumuna uyuşturucu madde sokmak suçu ile ilgili olup bu suçtan dolayı 10.01.2012 tarihinde kurulan beraat hükmünün kesinleştiği gözetilmeden, yargılamaya devam edilerek ve hakkında uyuşturucu madde kullanmak suçundan açılmış bir kamu davası bulunmadığı düşünülmeden hukuki değerden yoksun olacak şekilde mahkûmiyetine hükmedilmesi;

Kabul ve uygulamaya göre de;

2-) Bu suçtan dolayı önceden tedbir kararı uygulanmamış olan sanık hakkında 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 Sayılı Kanun’un geçici 2. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinde yasal zorunluluk bulunması;

3-) Hürriyeti bağlayıcı cezanın paraya çevrilmiş olmasına göre koşulları bulunmadığı halde sanık hakkında TCK’nın 53. 58. maddelerinin uygulanmasına karar verilmesi;

4-) Tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine uymadığı anlaşılan sanık hakkında TCK’nın 191/1. maddesi uyarınca mahkûmiyet hükmü kurulduktan sonra aynı Kanun’un 191/2. maddesi uyarınca yeniden tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine hükmedilemeyeceğinin düşünülmemesi, yasaya aykırı olduğu …’’ gerekçesiyle sanık hakkındaki temyiz isteğinin reddi kararının kaldırılarak, dosyanın esası hakkında bir karar verilmesi istenmiştir.

C-) İTİRAZIN VE KONUNUN İRDELENMESİ:

1412 Sayılı CMUK’nın 310. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrası gereğince, temyiz süresinin hükmün tefhiminden itibaren başlayacağı, … Asliye Ceza Mahkemesi’nin 05.07.2013 tarihli mahkûmiyet hükmünün duruşmada hazır bulunan sanığın yüzüne karşı verildiği, sanığın bu hükmü aynı gün yani 05.07.2013 tarihli süre tutum dilekçeyle süresi içerisinde temyiz ettiği, daha sonra 19.08.2013 tarihinde layiha verdiği sanığın temyiz isteğinin süresinde yapıldığı anlaşıldığından; … Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itirazının kabulüne karar vermek gerekmiştir.

D-) KARAR: Açıklanan nedenlerle;

1-)Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itirazının kabulüne,

2-) Dairemizin 20.10.2015-2015/3381 esas ve 2015/4186 karar sayılı RET KARARININ KALDIRILMASINA,

3-) Sanık hakkında hükmün incelenmesi:

Sanık hakkında infaz kurumuna yasak eşya sokmak suçundan açılan davada, bu suçun konusunu oluşturan eşyanın bulundurulmasının suç olması halinde, fikri içtima hükümlerine göre belirlenecek cezanın yarı oranında artırılarak hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, 10.01.2012 tarih ve 2011/33 esas-2012/2 Sayılı kararla sanığın ceza infaz kurumunda iken uyuşturucu maddeyi kullanmadan önce üzerinde bulundurduğunun anlaşılmasına göre TCK’nın 297. maddesindeki suç sabit olduğu halde fiil bölünmek suretiyle uyuşturucu maddeyi cezaevine kimin soktuğu belli olmadığı kabul edilerek infaz kurumuna uyuşturucu madde sokmak fiilinden hukuken geçersiz olacak şekilde beraat kararı verilmesi, kullanmak için uyuşturucu madde bulundurmak suçundan ise tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine karar verilmesi; daha sonra sanığın deneme süresi içinde denetimli serbestlik tedbirine uymadığının Denetimli Serbestlik Müdürlüğünce bildirilmesi üzerine yargılamaya devam edilerek temyiz incelemesine konu edilen 05.07.2013 tarih ve 2011/13 esas ve 2012/27 karar sayılı kararla da tek bir suç olarak düzenlenmiş olan infaz kurumuna yasak eşya sokmak (uyuşturucu madde bulundurmak) suçundan açılan davada fiil ikiye bölünmek suretiyle eylemin bir vasfı olan infaz kurumuna yasak eşya sokmak suçundan beraat kararı verilerek diğer vasfı olan kullanmak için uyuşturucu madde bulundurmak suçundan mahkûmiyet hükmü kurulmak suretiyle hükmün karıştırılması,

SONUÇ : Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu sebeple yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin hükmün BOZULMASINA, 02.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 10. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/4979 Karar: 2015/33231 Tarih: 10.12.2015

  • TCK 297. Madde

  • İnfaz Kurumuna veya Tutukevine Yasak Eşya Sokmak Suçu

A ) Sanık A. hakkındaki mahkûmiyet hükmünün incelenmesi:

Sanığın suçla ilgisini açıkladığı İ. V. isimli kişi hakkındaki soruşturma sonucu beklenmeden TCK’nın 192. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrasının uygulanması, karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Yargılama sürecindeki işlemlerin yasaya uygun olarak yapıldığı, delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, eyleme uyan suç tipi ile aşağıda belirtilen dışındaki yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından; yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Hükümden sonra 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarihli 2014/140 esas ve 2015/85 karar sayılı kararı ile, 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı hükümlerinin iptal edilmesi nedeniyle, bu maddenin uygulanması açısından, sanığın durumunun yeniden belirlenmesinde zorunluluk bulunması

Bozmayı gerektirmiş, sanık ve müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün BOZULMASINA; ancak bu durumun yeniden yargılama yapılmaksızın CMUK’nın 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, TCK’nın 53. maddesinin uygulanması ile ilgili bölümün hüküm fıkrasından çıkarılması ve yerine “Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarihli iptal kararından sonra oluşan durumuna göre, sanık hakkında, TCK’nın 53. maddesinin 1 2. fıkralar 1 ve 2. fıkraları ile 3. fıkrasının birinci cümlesinin uygulanmasına” ibaresinin yazılması suretiyle, hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

B ) Sanık S. hakkındaki mahkûmiyet hükmünün incelenmesi:

Sanık A.’a ulaşan bir kişinin verdiği esrarı D… Ceza İnfaz Kurumu’nda tutuklu bulunan sanığa ulaştırmasını istediği, Sanık A.’ın da aldığı esrarı iç çamaşırının içine saklayarak infaz kurumuna girdiği sırada yapılan aramada esrarın yakalandığı; sanık S.’nin bu esrarı başkasına vereceğine ya da kullanma dışında bir amaç için temin ettiğine ilişkin kuşkuyu aşan hiçbir delil bulunmadığı anlaşılmıştır.

5237 sayılı TCK’nın 191. maddesinde düzenlenen “kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alma, kabul etme veya bulundurma” suçu ile aynı Kanun’un 188. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenen “uyuşturucu veya uyarıcı maddeyi satın alma, kabul etme veya bulundurma” suçunu ayıran unsur “sanığın amacıdır”. Sanığın amacı “kullanmak ise” 191. maddedeki suç, “satma, başkasına verme gibi kullanma dışında bir amacı varsa” 188. maddenin 3. fıkras 3. fıkrasındaki suç oluşur. Bu bağlamda, sanığın kullanmak istediği uyuşturucu veya uyarıcı maddeyi temin etmesi için bir başkasını azmettirmesi durumu değiştirmez; bu durumda, temin eden 188. maddenin 3. fıkras 3. fıkrasındaki suçu, kullanma amacında olan sanık ise TCK’nın 191. maddesindeki suçu işlemiş olur.

Sanığın isteği üzerine ve sanık adına bir başkası uyuşturucu veya uyarıcı maddeyi aldığı anda, sanık yönünden “satın alma, kabul etme veya bulundurma” fiili “tamamlanmış” olur.

Somut olayda, suç konusu esrarı kullanma dışında bir amaçla temin ettiğine ve bulundurduğuna ilişkin delil bulunmaması nedeniyle, sanığın fiili “kullanmak için uyuşturucu maddeyi kabul etme ve bulundurma” suçunu oluşturmaktadır. A. tarafından esrarın alınmasından itibaren sanığın belirtilen suçu tamamlanmıştır.

Sanığın fiili aynı zamanda TCK’nın 297. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen “ceza infaz kurumuna uyuşturucu madde sokma” suçunu da oluşturmaktadır. Ancak uyuşturucu madde sanığa teslim edilmeden ele geçirildiği için, belirtilen suç “teşebbüs” aşamasında kalmıştır.

5237 sayılı TCK’nın 297. maddesinin 1. fıkrasının ikinci cümlesinde, 1. fıkradaki suçun konusunu oluşturan eşyanın temin edilmesi veya bulundurulmasının ayrı bir suç oluşturması halinde, fikrî içtima hükümlerine göre belirlenecek cezanın yarı oranında artırılacağı öngörülmüştür.

Belirtilen durumlar dikkate alınarak; sanık hakkında tamamlanmış “kullanmak için uyuşturucu madde kabul etme ve bulundurma” suçu ile teşebbüs aşamasında kalan “ceza infaz kurumuna uyuşturucu madde sokma” suçundan ayrı ayrı uygulama yapılarak sonuç cezaların bulunması; daha ağır sonuç doğuran suç esas alınarak belirlenecek ceza TCK’nın 297. maddesinin 1. fıkrasının 2. cümlesi gereğince yarı oranında artırılarak sonuç cezanın saptanması ve böylece bu suçtan mahkûmiyet hükmü kurulması gerektiği gözetilmeden, TCK’nın 38. maddesinin 1. fıkrası delaletiyle TCK’nın 188. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrası uyarınca “uyuşturucu madde ticareti yapma” suçundan mahkûmiyet hükmü kurulması,

SONUÇ : Yasaya aykırı, sanık ve müdafii’nin temyiz itirazları bu nedenle yerinde olduğundan, hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre sanığın SALIVERİLMESİNE, başka suçtan hükümlü veya tutuklu olmadığı takdirde derhal serbest bırakılmasının sağlanması için ilgili Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazı yazılmasına, 10.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/5074 Karar: 2015/3955 Tarih: 13.11.2015

  • TCK 297. Madde

  • İnfaz Kurumuna veya Tutukevine Yasak Eşya Sokmak Suçu

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanığın yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1-) Sanığın aşamalardaki savunmasında, aynı cezaevinde kalan Z. A. sigara içinde olan uyuşturucu maddeyi ikram etmesi üzerine tanık M. Y. ile içtiğini beyan etmesi karşısında, tanık M. Y. hakkındaki İstanbul Anadolu 77. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2014/1241 Esas ve 2014/304 Karar sayılı dosyası ile Z. A. hakkında soruşturma ya da kovuşturma bulunmakta ise dosyasının getirtilip incelenerek eyleminin uyuşturucu madde kullanma suçunu ya da infaz kurumuna yasak eşya sokma suçunu oluşturup oluşturmayacağı yönünde delillerin birlikte değerlendirilerek sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi,

Kabul ve uygulamaya göre,

2-) Sanığın, tanık olarak dinlenen M. Y.’ın beyanıyla uyuşan savunmasında, suça konu uyuşturucu maddeyi, aynı cezaevinde kalan Z. A. isimli hükümlüden temin ettiğini belirtmesi karşısında, adı geçen hakkında açılmış kovuşturma bulunup bulunmadığı araştırılarak varsa dosyası getirtilip incelendikten sonra 5237 Sayılı TCK’nın 297/4. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması,

3-) TCK’nın 297. maddesinini 1. fıkrasının 2. cümlesinde “suç konusu eşyanın bulundurulması ayrı bir suç teşkil ettiği takdirde fikri içtima kurallarına göre belirlenecek ceza yarı oranında artırılır” şeklindeki düzenleme karşısında, ele geçirilen maddenin uyuşturucu olduğu tespit edildiği halde, sanık hakkında hükmolunan cezanın TCK’nın 297/1-2. cümlesi gereğince artırılmaması suretiyle eksik ceza tayini,

SONUÇ : Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazı bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, CMUK’nın 326/ son hükmünün kararda gözetilmesine, 13.11.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 19. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/16141 Karar: 2015/4561 Tarih: 17.09.2015

  • TCK 297. Madde

  • İnfaz Kurumuna veya Tutukevine Yasak Eşya Sokmak Suçu

Dosya kapsamına göre;

(1) 01/03/2014 tarihinde infaz kurumunda bulunan bazı hükümlülerin alkol kullandıkları duyumunun alınması üzerine idare tarafından yapılan soruşturma sonucunda, hükümlü Ö. E.’in kan tahlili sonuçlarına göre alkol kullandığının tespit edilerek, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün aykırı olarak, hükümlünün bu eylemi ile kurumda bulunan diğer hükümlülere kötü örnek olduğu, kurumun güvenlik ve disiplininin sağlanması bakımından kanun, tüzük ve yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği düzenlemeleri kusurlu olarak ihlal ettiği anlaşıldığından, 5275 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun’un 44/3-g maddesi uyarınca 11 gün hücreye koyma cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği,

Çözümlenmesi gereken meselenin hükümlünün eyleminin ve bunun müeyyidesinin ne olduğu noktasında toplandığı, hükümlüye disiplin cezası verilmesini gerektiren eylemin kuruma alkol sokmak ve kullanmak suretiyle Tüzük’ün 79/1-2 83/1-f maddelerine aykırı davranılması şeklinde tarif edildiği,

Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün 79. maddesinde, “(1) Hükümlü, hapis cezasının yerine getirilmesine katlanma ve bu amaçla düzenlenen infaz rejimine uygun tutum ve davranışlar içinde bulunmakla yükümlüdür. (2) Hükümlü, kurumun güvenlik ve iyileştirme programlarına tam bir uyum göstermekle yükümlüdür. Her ne amaçla olursa olsun, bilerek kendi yaşamlarını ve bedensel bütünlüklerini tehlikeye düşürecek eylemlere girişmeleri, cezanın yerine getirilmesine katlanma yükümlülüğünün ihlali sayılır.” şeklinde,

83/1-f maddesinde ise, “Hükümlüler alkollü içkiler içemez, uyuşturucu, uçucu ve uyarıcı maddeler kullanamaz.” biçiminde bir düzenleme yer aldığı, anılan maddelerde kuruma alkol sokmak veya diğer hükümlülere alkol temin etmenin yasak olduğuna dair bir hüküm bulunmadığı,

Hükümlünün bu eylemi neticesinde, 5275 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun’un 44/3-g maddesi uyarınca 11 gün hücreye koyma cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği,

Anılan maddeye bakıldığında, “Her türlü ateşli silah, mermi, patlayıcı madde, kesici, delici, yaralayıcı, bereleyici alet, yakıcı, aşındırıcı, boğucu, bayıltıcı, kör edici gaz ve ecza, her türlü zehir ve uyuşturucu ilaç ve madde, cep telefonu, telsiz ve sair elektronik haberleşme aracını kuruma sokmak, bulundurmak, kullanmak.” şeklinde tarif edilen eylemlerin gerçekleştirilmesi halinde 11 günden 20 güne kadar hücreye koyma cezası verileceğinin hüküm altına alındığı,

Görüldüğü üzere hükümlünün eylemi ile verilen ceza arasında bir irtibat bulunmadığı, ancak hükümlünün eyleminin bir an için ceza infaz kurumuna kanunla yasaklanmış madde sokmak olarak düşünülmesi halinde ise, 5275 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun’un 44/2-g maddesinde yer alan, “Üçüncü fıkranın (g) bendinde belirtilenler dışında kalıp da Kanuna uygun olarak yasaklanmış bulunan her türlü eşya, araç, gereç veya malzemeyi ceza infaz kuramlarına sokmak, bulundurmak, kullanmak.” hükmüne aykırılık oluşturabileceği, bu durumda dahi kanunla yasaklanmış bir durum bulunması gerektiği, 5275 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun’un hiçbir maddesinde ceza infaz kurumuna alkol sokulmasının veya diğer hükümlülere alkol temin edilmesinin yasaklandığına dair bir hüküm bulunmadığı, yine, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “İnfaz Kurumuna veya Tutukevine Yasak Eşya Sokmak” başlıklı 297/1. maddesinde yer alan, “İnfaz kurumuna veya tutukevine silah, uyuşturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleşme aracı sokan veya bulunduran kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun konusunu oluşturan eşyanın, temin edilmesi veya bulundurulması ayrı bir suç oluşturduğu takdirde; fikri içtima hükümlerine göre belirlenecek ceza yarı oranında artırılır.” şeklindeki düzenleme uyarınca, ceza infaz kurumun alkol sokmanın yasaklanmadığı,

Hükümlünün eyleminin kıyas yoluyla diğer yasak hükümler içeren maddelere göre değerlendirilip bir ceza verilmesinin de mümkün bulunmadığı, keza 5275 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun’un 48/1. maddesinde yer alan, “37 ila 46 ncı Maddelerde yer alan eylemlerin tanımına uymayan ve kanunda tanımları yapılmamış olan eylemler, nitelik ve ağırlıkları bakımından bunlara benzediklerinde, aynı maddelerdeki disiplin cezaları ile karşılanırlar.” şeklindeki hükmün, Anayasa Mahkemesinin 03/10/2013 tarihli ve 2013/28 esas, 2013/106 sayılı kararı ile iptal edildiği ve iptal gerekçesinde yer alan “… Kanun’da, tutuklu ve hükümlüler hakkında uygulanacak disiplin cezaları 37 ila 46. Maddeler arasında düzenlenmiştir. Bu kurallarda disiplinsizlik oluşturan her bir fiil ayrı ayrı tanımlanmış, bu fiillerin işlenmesi durumunda verilecek cezalar da yine ayrıntılı olarak gösterilmiştir. İtiraz konusu kuralda ise 37 ila 46. Maddelerde yer alan eylemlerin tanımına uymayan ve kanunda tanımları yapılmamış olan fiillerin, nitelik ve ağırlıkları bakımından bunlara benzediklerinde, aynı Maddelerdeki disiplin cezaları ile karşılanacağı öngörülmektedir… Anayasa’nın 38. Maddesinin birinci fıkrasında, “Kimse, …kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz” denilerek “suçun kanuniliği”, üçüncü fıkrasında da “Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur” denilerek, “cezanın kanuniliği” ilkesi getirilmiştir. Anayasa’da öngörülen suçta ve cezada kanunilik ilkesi, insan hak ve özgürlüklerini esas alan bir anlayışın öne çıktığı günümüzde, ceza hukukunun da temel ilkelerinden birini oluşturmaktadır. Suçta ve cezada kanunilik ilkesi uyarınca, hangi fiillerin yasaklandığının ve bu yasak fiillere verilecek cezaların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak bir şekilde kanunda gösterilmesi, kuralın açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olması gerekmektedir… İtiraz konusu kuralla, Kanun’un 37 ila 46. Maddelerinde yer almayan fiillerle ilgili olarak da disiplin cezasının uygulanabileceğinin öngörülmesi belirsizliğe neden olmaktadır. Zira ceza infaz kuramlarında bulunan hükümlü ve tutuklular, hangi fiilleri işlerlerse haklarında disiplin cezası uygulanabileceği konusunda duraksamaya sevk edilmektedir. Bu şekilde bir belirsizliğin kabul edilmesi, ise hukuki güvenlik ilkesiyle bağdaşmaz…” şeklindeki açıklamalar dikkate alındığında, itirazın reddi yerine, yazılı şekilde kabulüne karar verilmesinde,

(2) Hatay 2. Ağır Ceza Mahkemesince itirazın kabul edilmesini müteakip, Ceza infaz Kurumu Müdürlüğünün kararının onaylanmasına da karar verilmiş ise de, 5275 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun’un 48/3-a maddesinde sadece hücreye koyma disiplin cezası bakımından özel bir düzenleme yapılmış ve hücreye koyma cezasının infazına infaz hakiminin onayı ile başlanacağının hüküm altına alınmış olması karşısında, itiraz merciinin sadece itiraz konusu hakkında bir karar vermesi gerektiği gözetilmeden, ayrıca hücreye koyma cezasının onaylanmasına da karar vermesinde,

İsabet görülmediği gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla gereği görüşülüp düşünüldü;

I- 1 nolu bende yönelik yapılan incelemede;

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 37. maddesindeki “ (1) Hükümlü hakkında kurumda, düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlal ettiğinde, eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre Kanunda belirtilen disiplin cezaları uygulanır.” hükmü ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün 79/1-2 maddesi ve 83/1-f maddesindeki “f) Hükümlüler alkollü içkiler içemez, uyuşturucu, uçucu ve uyarıcı maddeler kullanamaz,” hükmü karşısında, ceza infaz kurumunda alkol kullanma eyleminden hükmolunacak disiplin cezasının hukuka ve usule uygun olacağının anlaşıldığı,

II- 2 nolu bende yönelik yapılan incelemede;

5271 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 48/3-a maddesi “ (3) ….. Disiplin cezalarının infazı; a) Hücreye koyma cezasının infazına, infaz hakiminin onayı ile başlanır. Hücreye koyma cezasına ilişkin diğer hükümler saklı kalmak üzere, kesinleşen disiplin cezalarının infazına derhal başlanır. Birden fazla disiplin cezası verilmiş olması halinde, bu cezalar kesinleşme tarihleri sırasına göre ayrı ayrı infaz edilir. Bir cezanın infazı tamamlanmadan diğerinin infazına başlanmaz.” hükmü, 4675 sayılı İnfaz Hakimliği Kanunu’nun İnfaz hakimliklerinin görevleri başlıklı 4/3 maddesi “Hükümlü ve tutuklular hakkında alınan disiplin tedbirleri ve verilen disiplin cezalarının kanun, tüzük veya yönetmelik hükümleri ile genelgelere aykırı olduğu iddiasıyla yapılan şikayetleri incelemek ve karara bağlamak.” hükmü ve İnfaz hakimliğince şikayet üzerine verilen kararlar başlıklı 6/5 maddesi “İnfaz hakiminin kararlarına karşı şikayetçi veya ilgili Cumhuriyet savcısı tarafından, tebliğden itibaren bir hafta içinde Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerine göre acele itiraz yoluna gidilebilir.” hükmü ile itirazın ne şekilde karara bağlanacağını düzenleyen 5271 sayılı CMK.nun 271/2. maddesindeki “itiraz yerinde görülürse merci, aynı zamanda itiraz konusu hakkında da karar verir” biçimindeki hükmü karşısında, itiraz merciin verdiği kararın hukuka ve usule uygun olduğunun anlaşıldığı,

Açıklanan bu nedenlerle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yerinde görülmeyen 1 ve 2 nolu kanun yararına bozma isteminin reddine, 17.09.2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/7442 Karar: 2015/4983 Tarih: 08.05.2015

  • TCK 297. Madde

  • İnfaz Kurumuna veya Tutukevine Yasak Eşya Sokmak Suçu

Hükmolunan cezanın süresi itibarıyla şartları bulunmadığından sanık H. ve sanık R. müdafiinin duruşmalı inceleme isteminin CMUK’nın 318. maddesi uyarınca REDDİNE,

1- Sanık R. hakkında verilen hükme yönelik yapılan temyiz incelemesinde;

Yapılan yargılama sonunda aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda tartışılıp, sanığın suçunun sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün ONANMASINA,

2- Sanık H. hakkında verilen hükümlere yönelik yapılan temyiz incelemesine gelince;

Yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

TCK’nın 297. maddesinin 1. fıkrasının 2. cümlesinde mevcut “suç konusu eşyanın bulundurulması ayrı bir suç teşkil ettiği takdirde fikri içtima kurallarına göre belirlenecek ceza yarı oranında artırılır.” şeklindeki kural gereğince, hükümlü olarak cezaevinde bulunan sanığın açık görüş sırasında diğer sanık R.’tan uyuşturucu maddeyi kullanmak maksadıyla alan sanığın eyleminin ceza infaz kurumuna yasak eşya sokma ve kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçlarını oluşturduğu, yukarıda belirtilen düzenleme gereği bu iki suçtan daha ağır cezayı gerektiren TCK’nın 297/1. maddesinin birinci cümlesi ile temel ceza tayin edilip aynı madde ve fıkranın ikinci cümlesi gereğince de yarı oranında artırılması gerektiği gözetilmeyerek TCK’nın 297/1-1. cümlesi ile 191/1. maddeleri uyarınca ayrı ayrı mahkumiyet hükmü kurulması,

Sonuç: Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, CMK’nın 326/son maddesi uyarınca her iki suçta tayin olunan sonuç ceza miktarları bakımından kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, 08.05.2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/161 Karar: 2015/23 Tarih: 09.03.2015

  • TCK 297. Madde

  • İnfaz Kurumuna veya Tutukevine Yasak Eşya Sokmak Suçu

Yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

1- )Sanığın cezaevindeki kendisine ait dolapta suç konusu esrarı kullanmak amacıyla bulundurduğu, sanık hakkında “kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma “ ve “infaz kurumuna uyuşturucu madde sokma” suçlarından kamu davası açıldığı, sanığın tek olan fiilinin belirtilen suçları oluşturduğu; TCK’nın 297. maddesinin 1. fıkrasının ikinci cümlesinde infaz kurumuna yasak eşya sokma suçunu oluşturan eşyanın temin edilmesi veya bulundurulmasının ayrı bir suç oluşturması halinde, fikri içtima hükümlerine göre belirlenecek cezanın yarı oranında artırılacağının öngörüldüğü gözetilerek; sanık hakkındatefrik edilen dosyanın akıbeti araştırılıp, derdest ise asıl dosya ile birleştirilmesi, karar verilmiş ve bu karar kesinleşmiş ise, sözü edilen dosyanın Yargıtay denetimine esas olacak şekilde dosyamız arasına alındıktan sonra, daha ağır sonuç doğuran ve TCK’nın 297. maddesinin 1. fıkrasında tanımlanan “infaz kurumuna uyuşturucu madde sokma” suçundan hüküm kurulması gerekirken, tek olan eylem ikiye bölünerek yazılı şekilde hüküm kurulması,

2- ) Kabul ve uygulamaya göre:

a- Suçun konusunu oluşturan eşyanın bulundurulmasının ayrı bir suç teşkil etmesi nedeniyle, sanık hakkında hükmolunan temel cezadan, TCK’nın 297/1-2. cümlesi uyarınca, artırım yapılması yoluna gidilmemesi,

b- Sanığın suça konu esrarı kimden ve ne suretle elde ettiği hususunda bilgi vermediği olayda, etkin pişmanlık koşullarının bulunmadığı nazara alınmadan, cezasından TCK’nın 297/4. maddesi uyarınca indirim yapılması,

c- 5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesinin 3. fıkrası uyarınca 53/1-c madde vebendindeki “velayet hakkından; vesayet ve kayyımlığa ait birhizmette bulunmaktan yoksunluğun” sadece sanığın kendi altsoyu yönünden koşullusalıverme tarihine kadar süreceği, altsoyu haricindekiler yönünden ise yoksunluğun hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadardevam edeceği gözetilmeden, yoksunluğun tümü için koşullu salıverilmeye kadar sürmesinekarar verilmesi,

d- 5237 Sayılı TCK’nın suça konu uyuşturucu maddelerin, TCK’nın 54/4. maddesi uyarınca müsaderesi yerine, aynı Kanunun 54/1. maddesi gereğince müsaderesine karar verilmesi ve aynı madde uyarınca İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü’nce suç konusu maddelerden alınan şahit numunenin de, müsaderesine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden ve 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi yollaması ile CMUK’nın 326 /son maddesi uyarınca, hükmün bu sebeplerden dolayıBOZULMASINA, 09.03.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/16635 Karar : 2018/6252 Tarih : 31.05.2018

  • TCK 297. Madde

  • İnfaz Kurumuna veya Tutukevine Yasak Eşya Sokmak Suçu

Dosya kapsamına göre,

1- Sanığın, ceza infaz kurumuna girişini müteakip jandarma tarafından yapılan üst aramasında üzerinde ele geçen tabletin, Ankara Kriminal Polis Laboratuvarı’nın 04.09.2012 tarihli raporuna göre “Naloxone ve Buprenorphine” aktif maddelerini içerdiği, söz konusu maddelerin kırmızı reçeteye tabi ilaçlardan “suboxone” ticari ismiyle pazarlanan ilacın aktif maddesi olduğu belirlenmiş ise de, 5237 sayılı TCK.nun 188. maddesinin altıncı fıkrasında belirtildiği şekilde, “Uyuşturucu veya uyarıcı madde etkisi doğuran” bir madde olup olmadığı konusunda Adlî Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulu’ndan rapor alınması ve üretiminin resmi makamların iznine veya satışının yetkili tabip tarafından düzenlenen reçeteye bağlı olup olmadığının, Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü’nden sorulması ve sonucuna göre tüm deliller birlikte değerlendirilerek sanığın hukukî durumunun belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesinde,

2- 5237 sayılı Kanun’un 297. maddesinin 1. fıkrasının 2. cümlesinde yer alan “suç konusu eşyanın bulundurulması ayrı bir suç teşkil ettiği takdirde fikri içtima kurallarına göre belirlenecek ceza yarı oranında artırılır.” şeklindeki düzenleme gereğince, ele geçirilen maddenin uyuşturucu olduğunun mahkemesince kabul edilmesi karşısında, sanığın eylemin kullanmak için uyuşturucu madde bulundurmak ve infaz kurumuna yasak eşya sokma suçlarını oluşturduğu, fikri içtima hükümlerine göre yalnızca anılan Kanun’un 297/1. maddesine göre karar verilmesi gerektiği, mahkemece uyuşturucunun TCK’nın 297/1. maddesinde yazılı suçun ağırlaştırıcı unsuru olarak kabul edildiği halde, uyuşturucu madde kullanmak suçundan dolayı karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken mahkumiyet hükmü kurulmasında,

3- Sanığın, ceza infaz kurumuna girişini müteakip jandarma tarafından yapılan üst aramasında üzerinde suça konu uyuşturucu maddenin ele geçirildiği olayda,

suçun teşebbüs aşamasında kaldığı gözetilmeden, tayin olunan cezadan, 5237 sayılı Kanun’un 35. maddesi gereğince indirim yapılmaması suretiyle fazla ceza tayin edilmesinde isabet görülmediğinden bahisle, 5271 sayılı CMK.nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 28.02.2017 gün ve 2017/80 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 09.03.2017 gün ve KYB/2017-14378 sayılı ihbarnamesi ile dairemize tevdii kılınmakla incelendi.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Gereği görüşülüp düşünüldü:

I- Hükümlünün olay tarihinde Konya E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda bulunan yakınını ziyaret için gittiği ve kuruma girişi sırasında görevliler tarafından yapılan üst aramasında üzerinden 1 adet tablet ele geçirildiği, Ankara Kriminal Polis Laboratuvarı’nın 07.09.2012 tarihli raporuna göre hapın “Naloxone ve Buprenorphine” aktif maddelerini içerdiği, söz konusu maddelerin kırmızı reçeteye tabi ilaçlardan “suboxone” ticari ismiyle pazarlanan ilacın aktif maddesi olduğu belirlenmiş ise de 5237 sayılı TCK’nın 188. maddesinin altıncı fıkrasında belirtildiği şekilde;

a) “Uyuşturucu veya uyarıcı madde etkisi doğuran” bir madde olup olmadığı konusunda Adlî Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulu’ndan rapor alınması,

b) Üretiminin resmi makamların iznine veya satışının yetkili tabip tarafından düzenlenen reçeteye bağlı olup olmadığının, Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü’nden sorulması,

Sonucuna göre tüm deliller birlikte değerlendirilerek sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

Kabule göre de;

II- TCK.nun 297. maddesinin 1. fıkrasının 2. cümlesinde mevcut “suç konusu eşyanın bulundurulması ayrı bir suç teşkil ettiği takdirde fikri içtima kurallarına göre belirlenecek ceza yarı oranında artırılır.” şeklindeki kural gereğince sanığın cezaevinde esrar maddesi bulundurduğu, sanığın bu eyleminin kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma ve infaz kurumuna yasak eşya sokma suçlarını oluşturduğu, yukarıda belirtilen düzenleme gereği bu iki suçtan daha ağır cezayı içeren TCK.nun 297/1. maddesinin birinci cümlesi ile temel ceza tayin edilip aynı madde ve fıkranın ikinci cümlesi gereğince de yarı oranında artırılması gerektiği gözetilmeyerek TCK.nun 297/1 ile 191/1. maddeleri uyarınca ayrı ayrı hüküm kurulması,

III- Suça konu hapın, ceza infaz kurumunda tutuklu olarak bulunan bir yakınını ziyarete gelen sanığın kuruma girişi sırasında üst araması yapılırken bulunduğunun anlaşılması karşısında, eyleminin teşebbüs aşamasında kaldığı ve TCK.nun 35. maddesi ile uygulama yapılması gerektiğinin gözetilmemesi,

Yasaya aykırı ve Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma istemine dayalı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbarname içeriği bu itibarla yerinde görüldüğünden Konya 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 01.10.2013 tarihli 2012/1153 esas 2013/811 sayılı kararının CMK.nun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın Adalet Bakanlığı’na gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na TEVDİİNE, 31.05.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 20. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/6770 Karar : 2018/2314 Tarih : 17.05.2018

  • TCK 297. Madde

  • İnfaz Kurumuna veya Tutukevine Yasak Eşya Sokmak Suçu

Dosyadaki belge ve bilgilere göre, olay tarihinde … Açık Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunan sanıklar… ve … hakkındaki ihbar üzerine, yapılan üst aramalarında, sanık …‘da ele geçmekle birlikte, dosya kapsamından her iki sanığa ait olduğu anlaşılan 2 adet ectasy hap, 0,12 gram esrar ve 0,02 gram eroinden ibaret uyuşturucu maddelerin bulunduğu; sanıklardan olay sonrası alınan idrar örneklerinde eroin etken maddesi olan “… ve…” tespit edilmesi nedeniyle, haklarında “kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma” suçundan ayırma kararı verilerek; dosyadaki adli sicil kayıtlarına göre, sanık … hakkında “kamu davasının açılmasının ertelenmesi” kararı verildiği; hakkında daha önce işlediği eylem nedeni ile kamu davasının açılmasını ertelenmesine karar verilen … yönünden ise, 09/01/2016 tarihli eylemi, TCK’nın 191/4-b-c fıkraları uyarına “ihlal” olarak kabul edilerek, TCK’nın 191/1. maddesi uyarınca açılan kamu davasında 1 yıl 8 ay hapis cezasına hükmedildiği; sanıkların, olay tarihinde ele geçirilen uyuşturucu maddeleri “ticari amaçla bulundurdukları iddiası ile haklarında TCK’nın 188/3-4-5, 297/1-son maddeleri uyarınca kamu davası açıldığı anlaşılmakla; sanıkların savunmalarının aksine, ele geçen uyuşturucu maddeleri infaz kurumunda sattıklarına veya başkalarına verdiklerine ya da suç konusu uyuşturucu maddeleri birlikte kullanma dışında bir amaç için bulundurduklarına ilişkin kuşku sınırlarını aşan yeterli ve somut delil bulunmadığı, fiillerinin yukarıda bahsedilen ve soruşturulan kullanma fiili dışında, TCK’nın 297. maddesinin 1. fıkrasında tanımlanan “infaz kurumunda uyuşturucu madde bulundurma” suçunu oluşturduğu dikkate alınarak, ele geçenin uyuşturucu madde olması nedeni ile TCK’nın 297. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde öngörülen fikri içtima kuralları gereğince uygulama yapılarak hüküm kurulması yerine, suç niteliğinde hataya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,

Kanuna aykırı, Cumhuriyet savcısının, sanık … ve sanıklar müdafilerinin temyiz itirazları, bu nedenlerle yerinde olduğundan, sanık … yönünden resen de temyize tabi olan hükümlerin BOZULMASINA, bozmanın niteliğine, tutuklu kaldıkları süreye göre sanıkların SALIVERİLMELERİNE, başka bir suçtan hükümlü ya da tutuklu bulunmadıkları takdirde salıverilmelerinin sağlanması için ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılmasına, 17/05/2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 10. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/3956 Karar : 2017/5826 Tarih : 20.11.2017

  • TCK 297. Madde

  • İnfaz Kurumuna veya Tutukevine Yasak Eşya Sokmak Suçu

A)- Sanık … hakkında ‘‘ceza infaz kurumuna uyuşturucu madde sokma’’ suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün incelenmesi:

Sanık tarafından ceza infaz kurumunun tel örgülerinden cezaevi bahçesine atılan uyuşturucu maddenin infaz koruma memurları tarafından cezaevi bahçesinde ele geçirildiği olayda ceza infaz kurumuna uyuşturucu madde sokma suçunun tamamlandığı gözetilmeden, uyuşturucu maddenin diğer sanık …‘a ulaşmadığı ve teşebbüs aşamasında kaldığı gerekçesiyle sanığın cezasından TCK’nın 35. maddesinin 2. fıkrası uyarınca indirim yapılması,

Yasaya aykırı, sanık müdafii ve Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan, hükmün BOZULMASINA,

B)- Sanık … hakkında ‘‘ceza infaz kurumuna uyuşturucu madde sokma’’ suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün incelenmesi:

Sanığın savunmasının aksine, ele geçirilen suç konusu uyuşturucu madde ile ilgisi olduğuna ve diğer sanık …‘ın eylemine iştirak ettiğine ilişkin, kuşku sınırlarını aşan kesin ve yeterli delil bulunmadığı gözetilmeden, beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi,

Yasaya aykırı, sanık müdafii ve Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan, hükmün BOZULMASINA,

C)- Sanık … hakkında ‘‘ceza infaz kurumuna uyuşturucu madde sokma’’ suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün incelenmesi:

Diğer sanık … tarafından sanık …‘a ulaştırma amacıyla ceza infaz kurumunun bahçesine atılan uyuşturucu maddenin infaz koruma memurları tarafından ele geçirildiği olayda sanığın 1,840 gramdan ibaret suç konusu esrarı, satacağına veya başkasına vereceğine ilişkin kuşkuyu aşan yeterli ve kesin delil bulunmadığı, suç konusu uyuşturucu maddenin sanığa ulaşmadan ele geçirilmiş olması nedeniyle sabit olan fiillerinin “ceza infaz kurumuna yasak eşya sokma” ve “kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçuna teşebbüs” suçlarını oluşturduğu TCK’nın 297. maddesinin 1. fıkrasının 2. cümlesine göre fikri içtima kuralı gereğince daha ağır sonuç doğuran “ceza infaz kurumuna yasak eşya sokma” suçundan sözü edilen maddenin 2. fıkrası uyarınca artırma da yapılarak hüküm kurulması gerekirken, uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan mahkûmiyet hükmü kurulması,

Yasaya aykırı, sanık müdafii ve Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan, hükmün BOZULMASINA, 20/11/2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/9245 Karar : 2017/11267 Tarih : 12.10.2017

  • TCK 297. Madde

  • İnfaz Kurumuna veya Tutukevine Yasak Eşya Sokmak Suçu

5271 sayılı CMK.nun 170/1 maddesinde soruşturma evresinin sonunda toplanan kanıtlardan suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşuyorsa Cumhuriyet Savcısının iddianameyi düzenleyeceği belirtilmiş, aynı Yasanın 174. maddesinde ise; “Mahkeme tarafından, iddianamenin ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde soruşturma evresine ilişkin bütün belgeler incelendikten sonra, eksik veya hatalı noktalar belirtilmek suretiyle;

a) 170’nci maddeye aykırı olarak düzenlenen,

b) Suçun sübûtuna etki edeceği mutlak sayılan mevcut bir delil toplanmadan düzenlenen,

c) Ön ödemeye veya uzlaşmaya tâbi olduğu soruşturma dosyasından açıkça anlaşılan işlerde ön ödeme veya uzlaşma usulü uygulanmaksızın düzenlenen, İddianamenin Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine karar verilir.

(2) Suçun hukukî nitelendirilmesi sebebiyle iddianame iade edilemez.

(3) En geç birinci fıkrada belirtilen süre sonunda iade edilmeyen iddianame kabul edilmiş sayılır.

(4) Cumhuriyet Savcısı, iddianamenin iadesi üzerine, kararda gösterilen eksiklikleri tamamladıktan ve hatalı noktaları düzelttikten sonra, kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesini gerektiren bir durumun bulunmaması halinde, yeniden iddianame düzenleyerek dosyayı mahkemeye gönderir. İlk kararda belirtilmeyen sebeplere dayanılarak yeniden iddianamenin iadesi yoluna gidilemez” düzenlemesi hüküm altına alınarak iddianamenin iade süreci ve hangi durumlarda iddianamenin iade edileceği belirtilmiştir. Şüphelinin ifadesinin alınmaması bu maddede sayılan iade sebepleri arasında yer almamaktadır ancak, maddenin 1-b fıkrasında suçun sübûtuna etki edeceği mutlak sayılan mevcut bir delilin toplanmaması iddianamenin iadesi sebebi olarak sayılmıştır.

Somut olayda, Nazilli Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 26/01/2016 tarihli ve 2015/9588 soruşturma, 2016/337 esas, 2016/290 sayılı iddianame Nazilli Açık Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunan şüphelinin suç tarihinde özel izinden döndüğü sırada infaz koruma memurlarınca yapılan üst aramasında uyuşturucu madde ele geçirildiği iddiası ile 5237 sayılı TCK.nun 297/1, 35/2, 191/1, 44, 297/1-son cümle ve 53. maddeleri gereğince cezalandırılması talebi ile Nazilli 5. Asliye Ceza Mahkemesinde kamu davası açıldığı, mahkemece “TCK’nın 191. maddesi yönünden kamu davasının açılmasının ertelenmesi kurumunun değerlendirilmesi gerektiği” gerekçesiyle iddianamenin iadesine karar verildiği, Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan itiraz üzerine Nazilli 1. Ağır Ceza Mahkemesince itirazın reddine dair karar verildiği anlaşılmış ise de;

Sanığın tek olan fiilinin “kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma” ve “infaz kurumuna uyuşturucu madde sokma” suçlarını oluşturduğu; TCK’nın 297. maddesinin 1. fıkrasının ikinci cümlesinde infaz kurumuna yasak eşya sokma suçunu oluşturan eşyanın temin edilmesi veya bulundurulmasının ayrı bir suç oluşturması

halinde, fikri içtima hükümlerine göre belirlenecek cezanın yarı oranında artırılacağının öngörülmesi karşısında; iddianamenin iadesi kararına karşı yapılan 1 no.lu itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesi,

Yasaya aykırı ve Adalet Bakanlığı’nın Kanun Yararına Bozma istemine dayalı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbarname içeriği bu itibarla yerinde görüldüğünden Nazilli 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 23.02.2016 gün, 2016/91 değişik iş sayılı kararının CMK.nun 309.maddesi gereğince BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın Adalet Bakanlığına gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 12.10.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/1155 Karar : 2017/3801 Tarih : 27.04.2017

  • TCK 297. Madde

  • İnfaz Kurumuna veya Tutukevine Yasak Eşya Sokmak Suçu

Dosya kapsamına göre;

1-Sanığın, ceza infaz kurumuna girişini müteakip jandarma tarafından yapılan üst aramasında üzerinde ele geçen tabletin, Ankara Kriminal Polis Laboratuvarının 04.09.2012 tarihli raporuna göre “… ve …” aktif maddelerini içerdiği, söz konusu maddelerin kırmızı reçeteye tabi ilaçlardan “…” ticari ismiyle pazarlanan ilacın aktif maddesi olduğu belirlenmiş ise de, 5237 sayılı TCK’nın 188. maddesinin 6. fıkrasında belirtildiği şekilde, “uyuşturucu veya uyarıcı madde etkisi doğuran” bir madde olup olmadığı konusunda Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulu’nda rapor alınması ve üretiminin resmi makamların iznine veya satışının yetkili tabip tarafından düzenlenen reçeteye bağlı olup olmadığının, Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğünden sorulması ve sonucuna göre tüm deliller birlikte değerlendirilerek sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesinde,

2-5237 sayılı TCK’nın 297. maddesinin 1. fıkrasının 2. cümlesinde yer alan “suç konusu eşyanın bulundurulması ayrı bir suç teşkil ettiği takdirde fikri içtima kurallarına göre belirlenecek ceza yarı oranında artırılır” şeklindeki düzenleme gereğince, ele geçirilen maddenin uyuşturucu olduğunun mahkemesince kabul edilmesi karşısında, sanığın eyleminin infaz kurumuna yasak eşya sokma ve kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde bulundurmak suçlarını oluşturduğu, fikri içtima hükümlerine göre yalnızca anılan Kanunun 297/1. maddesinde yazılı suçun ağırlaştırıcı unsuru olarak kabul edildiği halde uyuşturucu madde kullanmak suçundan dolayı karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken mahkumiyet hükmü kurulmasında,

3-Sanığın, ceza infaz kurumuna girişini müteakip jandarma tarafından yapılan üst aramasında üzerinde suça konu uyuşturucu maddenin ele geçirildiği olayda, suçun teşebbüs aşamasında kaldığı gözetilmeden, tayin olunan cezadan 5237 sayılı Kanunun 35. maddesi gereğince indirim yapılmaması suretiyle fazla ceza tayin edilmesinde, isabet görülmediğinden bahisle, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 28.02.2017 gün ve 94660652-105-42-80-2017-Kyb sayılı yazılı istemlerine müsteniden ihbar ve mevcut evrak Dairemize gönderilmiş olmakla;

Dosya incelenerek gereği düşünüldü.

KARAR:

Kanun yararına bozma isteminin; TCK’nın 297. maddesinde düzenlenen İnfaz kurumuna yasak eşya sokma suçuna ilişkin olması karşısında, 2797 sayılı Yargıtay Kanununa 6572 sayılı Kanunun 27. maddesi ile eklenen geçici 14. maddesi hükmüne, 27.01.2017 tarihli ve 29961 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Yargıtay 1. Başkanlık Kurulunun 20.01.2017 tarih ve 2017/1 sayılı kararındaki iş bölümüne göre, işin incelenmesi Yüksek 8. Ceza Dairesine ait olmakla, Dairemizin GÖREVSİZLİĞİNE, dosyanın ilgili Daireye GÖNDERİLMESİNE, 27.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 20. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/2487 Karar : 2017/1886 Tarih : 21.03.2017

  • TCK 297. Madde

  • İnfaz Kurumuna veya Tutukevine Yasak Eşya Sokmak Suçu

1 - Olay tarihinde başka bir suçtan hükümlü olan sanığın, izin dönüşü yanında getirdiği esrar maddesini cezaevine sokarak haklarında tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak denetimin gereklerine uygun davranmaları nedeni ile kamu davasının düşmesi kararı verilen sanıklar … ve … ile birlikte içtikleri belirtilerek sanık hakkında “ceza infaz kurumuna yasak eşya sokma” ve “kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma” suçlarından cezalandırılması istemiyle 14.09.2007 tarih 2007/8165 numaralı iddianamenin düzenlendiği, Adana 14. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2007/526 esas sayılı dosya ile kovuşturmanın yürütüldüğü, Adana 14. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 26.11.2007 tarihli duruşmada sanık hakkındaki “kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma” suçuna ilişkin davanın tefrikine karar verilip 08.01.2008 tarih 2008/1 esas, 2008/8 karar sayı ile görevsizlik kararı ile kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçuna ilişkin tefrik edilen dava dosyasının kesinleşme sonrasında Sulh Ceza Mahkemesine gönderildiği, Adana 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin karşı görevsizlik kararı vermeyip davanın yargılamasını yaptığı ve 09.01.2014 tarih 2013/1179 esas ve 2014/34 karar sayılı mahkumiyet kararını verdiği, bu kararın ise Dairemizin 13.10.2015 tarih 2015/4446 esas 2015/4034 sayılı ilamı ile 6545 sayılı kanun ile TCK’nın 191. maddesinde yapılan değişikliklerin değerlendirilmesi için bozulduğu anlaşılmıştır.

Sanık tek olan eylemi ile “kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma” ve “ceza infaz kurumuna uyuşturucu madde sokma” suçlarını işlemiş olup, TCK’nın 297. maddesinin 1. fıkrasının 2. cümlesinde, 1. fıkradaki suçun konusunu oluşturan eşyanın temin edilmesi veya bulundurulmasının ayrı bir suç oluşturması halinde, fikri içtima hükümlerine göre belirlenecek cezanın yarı oranında artırılacağı öngörülmüş olup, sanık hakkında “kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma” suçu ile subut bulması halinde “ceza infaz kurumuna yasak eşya sokma” suçundan ayrı ayrı uygulama yapılarak sonuç cezaların bulunması, daha ağır sonuç doğuran suç esas alınarak belirlenecek cezanın TCK’nın 297. maddesinin 1. fıkrasının 2. cümlesi gereğince yarı oranında artırılarak sonuç cezanın saptanması gerekmekte olup, Adana 14. Asliye Ceza Mehkemesi’nin 2007/526 esas sayılı dosyası derdest ise davaların birleştirilmesi, hüküm verilmiş ve kesinleşmiş ise dosyanın aslı ya da onaylı örneğinin dosya içine alınıp incelenerek bütün deliller birlikte değerlendirilip, sonucuna göre sanığın hukukî durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulması,

2 - Kabule göre;

a)28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle, TCK’nın 191. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendinde yer alan, “kişinin, erteleme süresi zarfında; kendisine yüklenen yükümlülüklere veya uygulanan tedavinin gereklerine uygun davranmamakta ısrar etmesi hâlinde, hakkında kamu davası açılır “ hükmü gereğince sanığa Kahramanmaraş Denetimli Serbestlik Şube Müdürlüğünün 25.09.2013 tarihinde tebliğ olunan uyarı davetnamesi ile 10 gün içerisinde adı geçen müdürlüğe gelmesi konusunda ihtarda bulunulduğu; ancak sanığın yasal sürede müracaat etmemesi üzerine, sanığa tekrar yeni bir süre verilerek başvuru yapması konusunda ihtarat gönderilmediğinin anlaşılması karşısında; sanığın ilk ihtarata uymamasının, kendisine yüklenen yükümlülüklere uygun davranmamakta ısrar etmesi olarak kabul edilemeyeceği gözetilmeden mahkûmiyet kararı verilmesi,

b) TCK’nın 53. maddesinin (1) numaralı fıkrası uygulanırken, sanığın bu hakları kullanmaktan yoksunluğunun; (3) numaralı fıkra gereğince kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından koşullu salverilmesine kadar, (2) numaralı fıkra gereğince ise diğer haklar ve yetkiler yönünden hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar süreceğinin gözetilmemesi ve hükümden sonra 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarihli 2014/140 esas ve 2015/85 karar sayılı kararı ile 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı hükümlerinin iptal edilmesi nedeniyle, bu maddenin uygulanması açısından, sanıkların durumlarının yeniden belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin hükmün BOZULMASINA, 21/03/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/8636 Karar : 2016/2472 Tarih : 18.04.2016

  • TCK 297. Madde

  • İnfaz Kurumuna veya Tutukevine Yasak Eşya Sokmak Suçu

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 297. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen “İnfaz kurumuna veya tutukevine silâh, uyuşturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleşme aracı sokan veya bulunduran kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun konusunu oluşturan eşyanın, temin edilmesi veya bulundurulması ayrı bir suç oluşturduğu takdirde; fikri içtima hükümlerine göre belirlenecek ceza yarı oranında artırılır.” hükmü ile infaz kurumuna veya tutukevine uyuşturucu maddenin bizzat sokulmasının yanında, başkası tarafından sokulmuş olsa dahi bulundurmanın da aynı şekilde cezalandırılması gerekeceğinden mahkemenin tesis ettiği hükümde usul ve yasaya bir aykırılık görülmediğinden tebliğnamede bu hususta bozma isteyen görüşe iştirak olunmamış;

Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E. 2015/85 K. sayılı iptal kararının TCK’nın 53. maddesinin uygulanması yönünden infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, 18.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/3 Karar : 2016/3301 Tarih : 31.03.2016

  • TCK 297. Madde

  • İnfaz Kurumuna veya Tutukevine Yasak Eşya Sokmak Suçu

1- İtiraza Konu Daire Kararı:

Dairemizin 02.10.2015 tarih ve 2015/1298 Esas- 2015/2752 Karar sayılı ilamı ile “Sanıkların iddianamedeki anlatıma ve nitelendirmeye göre cezaevinde başka bir hükümlüden ele geçirilen cep telefonu ve sim kartla yaklaşık iki ay kadar yakınlarına ait telefon numaralarıyla görüşme yapıp, mesaj gönderdikleri, bu eylemlerini düzenleyen TCK’nın 297/2. maddesinin Anayasa Mahkemesinin 07.07.2011 tarih ve 2010/69 Esas, 2011/116 Karar sayılı ilamı ile iptaline karar verildiği ve yasal düzenlemede bir boşluk doğmaması bakımından iptal hükmünün kararın yayımından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesinin kararlaştırıldığı, söz konusu kararın 21.10.2011 tarih ve 28091 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmasına karşın yürürlüğe girdiği 21.04.2012 tarihine kadar yeni bir yasal düzenleme gerçekleştirilmemesi karşısında, sanıklara yüklenen eylemin suç olmaktan çıktığı anlaşıldığından, mahkemece yüklenen suçun unsurlarının oluşmadığı gerekçesi ile beraat kararı verilmesi sonucu itibariyle kanuna uygun olduğundan, o yer Cumhuriyet savcısının yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle beraate ilişkin hükmün ONANMASINA” karar verilmiştir.

2- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının İtirazı:

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 26.12.2015 tarih 9-2012/157578 sayılı itiraz layihasında:

“Uyuşmazlık;

1-Mahkemenin cep telefonu ile konuşmanın “kullanmanın TCK’nın 297/1. maddesinde suç olarak düzenlenmediğinden” bahisle unsurları oluşmayan suçtan beraat kararı vermesi,

2-Yargıtay 16. Ceza Dairesinin ise bunun ötesinde cep telefonu ile görüşme yapmayı; TCK’nın 297/1. maddesi dışında TCK’nın 297/2. maddesinde yer alan ve Anayasa Mahkemesinin 07.07.2011 tarih ve 2010/69-2011/116 Esas-Karar sayılı ilamı ile iptaline karar verilen, yürürlüğe girdiği 21.04.2012 tarihine kadar herhangi bir yasal düzenleme gerçekleştirilmeyen “…Birinci fıkrada sayılanların dışında kalıp da yetkili makamlar tarafından infaz kurumuna veya tutukevine sokulması yasaklanmış bulunan eşyayı, bu yasağı bilerek, infaz kurumuna veya tutukevine sokan veya bulunduran ya da kullanan” kişilerin cezalandırıldığı madde hükmüne girdiğinden bahisle, sanıklara yüklenen eylemin suç olmaktan çıktığı, yüklenen suçun unsurlarının oluşmadığı değişik gerekçesiyle beraat kararının onanmasına karar vermesi üzerinde toplanmaktadır.

Gerek yerel mahkemenin beraat kararı gerekçesi gerek Yargıtay 16. Ceza Dairesinin beraat kararının onanmasına ilişkin gerekçesi ve kararı usul ve kanuna aykırıdır.

Şöyle ki; her ne kadar yerel mahkeme “…Mülga 765 sayılı TCK’nın 307/a maddesinde cezaevinde telefon kullanan şahısların da cezalandırılmasına ilişkin düzenleme olduğu ancak 5237 sayılı TCK’nın 297 maddesinin 1. fıkrasında cezaevine elektronik haberleşme aracı sokan veya bulunduran şahsın cezalandırılmasına ilişkin düzenleme olduğu, kullanan ibaresinin kanuni düzenlemeden çıkarıldığı, ancak buna rağmen 297. maddenin 4. fıkrasında kullanan hükümlü veya tutuklu bunu kimden ve ne surette elde ettiği hususunda bilgi verirse verilecek cezanın yarı oranında indirileceği ifade edilerek 1. fıkrada cezalandırılması mümkün olmayan kullanan şahsın 4. fıkrada indirimden yararlanacağı belirtilerek kanunun 1 ve 4. fıkrası arasında bir çelişkiye sebebiyet verildiği, kanunun düzenleniş amacından eskiden kanunda olan “kullanan” ibaresinin yeni kanuni düzenlemeden çıkarılarak, suç kapsamı dışında kaldığı, sadece disiplin suçu oluşturabileceği, arama sırasında suça konu cep telefonu-GSM hattının …‘ın üzerinde bulunması, telefonu kullanan … dışındaki sanıkların cep telefonunu sanık …‘ın eşi sanık …‘ın cezaevine getirdiği, cep telefonunun genelde …‘da durduğu, sadece telefonda bir takım görüşmeler yaptıkları yönündeki savunmaları bir bütün olarak değerlendirildiğinde; sanıklar …, …, …, …, …, …, … ve …‘ın geçici olarak telefonu kullanmaları-görüşme yapmaları sanıklar bulunduran sıfatını kazandırmayacağı ve hayatın olağan akışına göre telefonu birlikte bulundurma durumu olamayacağından CMK’nın 223/a maddesi gereğince beraatlerine” karar vermiş ise de;

Öncelikle içerisinde sim kart takılı bulunan ve başka bir hükümlüde ele geçirilen cep telefonunu cezaevinde kullanan sanıkların fiillerinin TCK’nın 297/1. maddesi yoksa TCK’nın 297/2. maddesinde yazılı suçu oluşturup oluşturmayacağının tespitinde zorunluluk bulunmaktadır.

Doktrin ve yerleşik Yargıtay kararlarında (Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 19.04.2011 gün, 2011/2680-2011/5324 E.-K. sayılı, 21.11.2006 gün, 2005/11803-2006/16510 E.-K. sayılı v.b ilamları) duraksamasız şekilde uygulandığı üzere, sanıkların hükümlü bulunduğu cezaevinde bulundurulması yasak cep telefonundan görüşme yapmak suretiyle cep telefonu kullanma eylemlerinin TCK’nın 297/1. maddesinde öngörülen “elektronik haberleşme aracı bulundurma” kapsamında kaldığında herhangi bir şüphe bulunmamaktadır.

Buradaki temel sorun mahkemenin gerekçesinde belirttiği gibi “kanunun düzenleniş amacından eskiden kanunda olan “kullanan” ibaresinin yeni kanuni düzenlemeden çıkarılarak, suç kapsamı dışında kaldığı, sadece disiplin suçu oluşturabileceği, geçici olarak telefonu kullanmaları-görüşme yapmaları sanıklar bulunduran sıfatını kazandırmayacağı ve hayatın olağan akışına göre telefonu birlikte bulundurma durumu olamayacağı” noktasında toplanmaktadır.

Bu ileri sürülen gerekçe de kanuna ve yürürlüğe konuluş amacına aykırıdır. Şöyle ki; Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 19.04.2011 gün, 2011/2680- 2011/5324 E.-K. sayılı, 21.11.2006 gün, 2005/11803-2006/16510 E.-K. sayılı ilamlarında ayrıntılı olarak izah edildiği üzere; 5237 sayılı TCK’nın 297/1. maddesinde bulundurma eylemi cezalandırılmış, kullanma eyleminden ise ayrıca söz edilmemiştir. Bulundurma eylemi, kullanmayı da kapsayan bir nitelik taşımaktadır. Ancak “bulundurma” devamlılık gerektiren bir eylemdir. 5237 sayılı TCK’nın 297/1. maddesinde kullanmanın suç olarak öngörülmediği, cep telefonu “kullanma” eylemini suç olarak öngören 765 sayılı TCK’nın 307/a maddesinin uygulanması halinde 80. maddesinin de uygulanmasının gerektiği, 5237 sayılı TCK’nın 297/1. maddesinin uygulanması halinde ise 43. maddesinde öngörülen zincirleme suç hükümlerinin sanıkların eylemlerinde uygulanma olanağı bulunmadığı, dolayısıyla 5237 sayılı TCK’nın aynı süre ceza öngören 297/1. maddesinin 765 sayılı TCK’nın 307/a maddesine göre sadece netice ceza miktarı bakımından lehe olduğunun kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Yoksa 5237 sayılı TCK’nın 297/1. maddesinde cep telefonu ile görüşme yapmanın suç olarak düzenlenmediği neticesini çıkarmak kanunun amacına, ruhuna aykırı olduğu gibi suç ve suçluyla mücadele amacına da aykırıdır. Dosya kapsamından sanıklardan …‘in 214, sanık …‘ın 13, sanık …‘in 9, sanık …’ın 7, sanık …‘un 6, sanık …‘ın 5, sanık …‘ın ise 4 kez görüşme yaptıkları sabittir. Bu durumda sanıkların geçici bir süre telefonla görüşme yaptıkları, kullanma ve dolayısıyla bulundurmanın oluşmadığına yönelik mahkeme kabulü de yerinde değildir.

Sanıklarla aynı koğuşta kalan ancak telefon görüşmesi yapmadığı anlaşılan temyize gelmeyen sanık …‘ın beyanı, sanıkların olayın sıcağı sıcağına verdikleri beyanlar ve tüm dosya kapsamından, sanıkların cezaevine sokulan cep telefonunun sahibi hükümlü …‘ın baskısı nedeniyle görüşme yaptıklarına ilişkin savunmaları da gerçeği yansıtmadığı gibi hayatın olağan akışına da uygun düşmemektedir.

Tüm bunların ışığında; yukarıda arz ve izah edilen sebepler muvacehesinde sanıkların fiillerinin 5237 sayılı TCK’nın 297/1. maddesine aykırılık oluşturduğu ve tüm dosya kapsamından mahkumiyetleri yerine beraatlerine karar verilmesine yönelik yerel mahkeme kararının onanmasına dair Yargıtay 16. Ceza Dairesi kararı usul ve kanuna aykırı bulunmuştur.

Sonuç ve İstem: Yukarıda açıklanan nedenlerle itirazımın kabulü ile Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 02.10.2015 gün ve 2015/1298 Esas, 2015/2752 Karar sayılı kararının l. nolu bendindeki ONAMA kararının kaldırılarak, hükmün BOZULMASINA karar verilmesi” istenmiştir.

3-İtirazın Konu ve Kapsamı:

Cezaevinde başka bir hükümlüden ele geçirilen cep telefonu ve sim kartıyla yaklaşık iki ay kadar yakınlarıyla görüşme yapan sanıkların eylemlerinin TCK’nın 297/1. maddesinde düzenlenen suçu oluşturup oluşturmayacağına ilişkindir.

4-Hukuki Değerlendirme:

Konuyla ilgili yasal düzenlemeler şöyledir;

Ceza infaz kurumlarına veya tutukevlerine yasak eşya sokma eylemi ilk kez 765 sayılı TCK’nın 05.02.2003 tarih ve 4806 sayılı Kanun ile eklenen 307/a maddesinde suç olarak düzenlenmiştir. Anılan maddede;

“Ceza infaz kurumları ve tutukevlerine kanuna aykırı olarak, ateşli silah, mermi, patlayıcı madde, kesici, delici, yaralayıcı, bereleyici alet, yakıcı, aşındırıcı, boğucu, bayıltıcı, kör edici gaz ve ecza, her türlü zehir ve uyuşturucu madde, cep telefonu, telsiz ve sair elektronik haberleşme aracı sokanlar, bunları ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde bulunduranlar veya kullananlar, fiilleri başka bir suç oluştursa bile ayrıca iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılırlar. Ancak, bu durumda 10.07.1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunun ek 1’inci maddesindeki fiillerden dolayı ceza verilmez.

Birinci fıkrada sayılanların dışında kalıp da kanuna uygun olarak yasaklanmış bulunan her türlü eşya, araç, gereç veya malzemeyi ceza infaz kurumları ve tutukevlerine sokanlar, bunları ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde bulunduranlar veya kullananlar, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılırlar” hükmü mevcuttur.

Bu suç, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın “İnfaz kurumuna veya tutukevine yasak eşya sokmak” başlıklı 297. maddesinde ise;

“(1) İnfaz kurumuna veya tutukevine silâh, uyuşturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleşme aracı sokan veya bulunduran kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun konusunu oluşturan eşyanın, temin edilmesi veya bulundurulması ayrı bir suç oluşturduğu takdirde; fikri içtima hükümlerine göre belirlenecek ceza yarı oranında artırılır.

(2) Birinci fıkrada sayılanların dışında kalıp da yetkili makamlar tarafından infaz kurumuna veya tutukevine sokulması yasaklanmış bulunan eşyayı, bu yasağı bilerek, infaz kurumuna veya tutukevine sokan veya bulunduran ya da kullanan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların hükümlü veya tutukluların muhafazasıyla görevli kişiler tarafından işlenmesi hâlinde, verilecek ceza bir kat artırılır.

(4) Bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların konusunu oluşturan eşyayı yanında bulunduran veya kullanan hükümlü veya tutuklu, bunu kimden ve ne suretle elde ettiği hususunda bilgi verirse, verilecek ceza yarı oranında indirilir.” biçiminde düzenlenmiştir.

TCK’nın 297/2. maddesi, 21.10.2011 tarih 28091 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, Anayasa Mahkemesinin 07.07.2011 tarih 2010/69 esas, 2011/116 karar sayılı kararı ile iptal edilmiştir.

5275 sayılı Kanunun 66. maddesi madde başlığı ile birlikte aşağıdaki biçimdedir;

Hükümlünün telefon ile haberleşme hakkı

Madde 66- (1) Kapalı ceza infaz kurumlarındaki hükümlüler, tüzükte belirlenen esas ve usullere göre idarenin kontrolündeki ücretli telefonlar ile görüşme yapabilirler. Telefon görüşmesi idarece dinlenir ve kayıt altına alınır. Bu hak, tehlikeli hâlde bulunan ve örgüt mensubu hükümlüler bakımından kısıtlanabilir.

(2) Açık ceza infaz kurumları ile çocuk eğitimevlerinde hükümlüler, ücretli telefonlarla serbestçe görüşme yapabilirler.

(3) Açık ve kapalı ceza infaz kurumlarındaki hükümlüler altsoy, üstsoy, eş ve kardeşlerinin ölüm, ağır hastalık veya doğal afet hâllerinde, kuruma ait telefon ve faks cihazından derhal yararlandırılırlar. Görüşmeler, tutanak ile belgelenir ve tutanaklar özel bir dosyada saklanır.

(4) Hükümlüler açık ve kapalı ceza infaz kurumlarında, çocuk eğitimevlerinde araç telefonu, telsiz telefon veya cep telefonu ve benzeri iletişim araçlarını bulunduramaz ve kullanamazlar.

Yasal düzenlemelerin sarahatine göre her ne kadar 765 sayılı TCK’da “kullanmak” bu suçun maddi unsuru kapsamında seçimlik hareketlerden biri olarak sayılmış iken, 5237 sayılı TCK’da yasak eşya sokmak, bulundurmak suç sayılmış, ancak “kullanmak”tan bahsedilmemiş ise de,

5237 sayılı TCK’nın 297/1 maddesinde düzenlenen suç ile korunan hukuki değer; hapis cezası ve güvenlik tedbirlerinin, ilgili kanun tarafından belirlenen ilke ve amaçlar doğrultusunda infazının temini bakımından adli merciilerin otorite ve itibarının sağlanmasıdır.

Suçun maddi unsuru infaz kurumuna silah, uyuşturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleşme aleti sokmak veya bulundurmaktır.

Bulundurmaktan amaç kullanmak ve/veya kullandırmaktır. Bulundurmak her zaman kullanmayı gerektirmese de, kullanmanın, belli oranda süre ve sıklığa ulaştığında bulundurmayı da kapsadığının kabulü gerekir. Kanun koyucunun nihai amacının, infaz kurumuna sokulan iletişim aracının kullanılmasını engellemek olduğunda şüphe yoktur. (5275 sayılı 66/son) Bu bağlamda TCK’nın 297/1 maddesi iletişim araçları bakımından 5275 sayılı Kanunun 66/son maddesinin yaptırımını ortaya koymuştur. Nitekim uygulamada bu yönde gelişmiştir.

Somut olayda sanıklar …, …, …, …, …, … ve …‘ın,… Kapalı Cezaevinde bulundukları sırada başka bir hükümlüden ele geçirilen cep telefonu ve sim kartla yaklaşık iki aylık süre zarfında birçok kez telefon görüşmesi yaptıklarının anlaşılması karşısında sanıkların sübut bulan müsnet suçtan cezalandırılmaları yerine yerinde görülmeyen gerekçe ile yazılı biçimde karar verilmesinde hukuka uygunluk bulunmadığından itirazın kabulü ile mahkeme kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ VE KARAR:

1-Yukarıda açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumuhuriyet Başsavcılığının 26.12.2015 tarih ve 9-2012/157578 sayılı itirazının KABULÜNE,

2-Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 02.10.2015 tarih ve 2015/1298 esas - 2015/2752 sayılı onama kararının sanıklar …, …, …, …, …, … ve … yönünden KALDIRILMASINA,

3-… Asliye Ceza Mahkemesinin 12.01.2012 tarih 2009/105-2012/2 sayılı kararının sanıklar …, …, …, …, …, … ve … yönünden BOZULMASINA, 31.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/7912 Karar : 2016/1274 Tarih : 22.02.2016

  • TCK 297. Madde

  • İnfaz Kurumuna veya Tutukevine Yasak Eşya Sokmak Suçu

1- Sanık … hakkında yapılan temyiz incelemesinde;

Sanık … hakkında 5271 sayılı CMK’nın 231/5. maddesi gereğince verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararlar, aynı Kanunun 231/12. maddesi gereğince itiraza tabi olup itiraz üzerine merciince karar verildiği anlaşıldığından, adı geçen sanık yönünden bu hükümlere yönelik olarak temyiz incelemesi yapılmasına yer olmadığına, mahallince değerlendirme yapılmak üzere İADESİNE,

Sanık … hakkında yapılan incelemede;

2- a- Dosya kapsamında, TCK’nın 297. maddesinin 1. fıkrasının son cümlesindeki “suç konusu eşyanın bulundurulması ayrı bir suç teşkil ettiği takdirde fikri içtima kurallarına göre belirlenecek ceza yarı oranında artırılır.” şeklindeki hüküm gereğince, cezaevinde kargo ile kendisine gelen koli içerisinde uyuşturucu madde bulunan sanık hakkında uyuşturucu maddenin bulundurulması ayrı bir suç oluşturduğu düşünülerek TCK’nın 191/1. maddesine göre en ağır cezayı içeren anılan Kanunun 297. maddesinin 1. fıkrasının 1. cümlesi uyarınca tayin edilen temel cezanın aynı fıkranın son cümlesi ile yarı oranında artırılması gerektiği gözetilmeden eksik ceza tayini,

b- Kabul ve uygulamaya göre ise;

TCK’nın 53. maddesinde düzenlenen hak yoksunluklarının uygulanması bakımından, Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E. 2015/85 sayılı iptal kararının gözetilmesi lüzumu,

Kanuna aykırı, O yer Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 22.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/7339 Karar : 2016/635 Tarih : 11.02.2016

  • TCK 297. Madde

  • İnfaz Kurumuna veya Tutukevine Yasak Eşya Sokmak Suçu

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

TCK’nın 297. maddesinin 1. fıkrasının 2. cümlesinde mevcut “suç konusu eşyanın bulundurulması ayrı bir suç teşkil ettiği takdirde fikri içtima kurallarına göre belirlenecek ceza yarı oranında artırılır.” şeklindeki kural gereğince sanığın kullanmak için cezaevine uyuşturucu madde sokmaktan ibaret eyleminin kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma ve infaz kurumuna yasak eşya sokma suçlarını oluşturduğu, yukarıda belirtilen düzenleme gereği bu iki suçtan daha ağır cezayı içeren TCK’nın 297/1. maddesinin birinci cümlesi ile temel ceza tayin edilip aynı madde ve fıkranın ikinci cümlesi gereğince de yarı oranında artırılması gerektiği gözetilmeyerek eksik ceza tayini aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Tekerrüre esas alınan ilamda tekerrür hükümlerinin uygulanmış olması nedeniyle şartları oluştuğu halde ikinci kez mükerrir sayılmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesinin infaza ilişkin olması karşısında kazanılmış hakka konu teşkil etmeyeceğinden infaz aşamasında nazara alınması mümkün görülmüştür.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

TCK’nın 53/1-c maddesindeki kendi alt soyu üzerindekiler bakımından hak yoksunluğunun aynı maddenin 3. fıkrası hükmü uyarınca, koşullu salıverilme tarihine, diğerlerine karşı belirtilen hak yoksunlukları yönünden cezanın infazı tamamlanıncaya kadar olabileceğinin gözetilmesi gerektiği gibi TCK’nın 53/1. maddesinde düzenlenen hak yoksunluklarının uygulanması bakımından, Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E. 2015/85 sayılı iptal kararının uygulanması zorunluluğu,

Bozmayı gerektirmiş, kurulan hükmün bu nedenlerle BOZULMASINA, bu hususun yeniden yargılama yapılmaksızın CMUK’nın 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasından TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin bölümün çıkartılması ile yerine, “Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E. 2015/85 sayılı iptal kararı da gözetilerek TCK’nın 53/1-(c) bendinde yer alan hak yoksunluğunun kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri yönünden koşullu salıverme tarihine kadar, diğer kişilere karşı belirtilen yetkiler yönünden ve 53/1-a, b, d, e bentlerindeki hakları bakımından mahkum olunan hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmalarına” ibareleri eklenmek suretiyle diğer yönleri usul ve kanuna uygun olan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 11.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/8135 Karar : 2016/1117 Tarih : 11.02.2016

  • TCK 297. Madde

  • İnfaz Kurumuna veya Tutukevine Yasak Eşya Sokmak Suçu

Sanığın sabıka kaydındaki ilamların 18 yaşından küçük olduğu sırada işlediği suçlar ile denetimli serbestlik tedbirine ilişkin mahkumiyetlere yönelik olduğu anlaşıldığından, sanık ……… hakkında TCK`nın 58. maddesinin uygulanmaması nedeniyle bozma öneren tebliğnamedeki düşünceye iştirak edilmemiştir.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanık …`nin ve o yer cumhuriyet savcısının yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddi, ancak;

1-TCK’nın 297. maddesinin 1. fıkrasının 2. cümlesinde mevcut “suç konusu eşyanın bulundurulması ayrı bir suç teşkil ettiği takdirde fikri içtima kurallarına göre belirlenecek ceza yarı oranında artırılır.” şeklindeki kural gereğince sanıkların cezaevinde esrar maddesi kullandığı, sanıkların bu eyleminin kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma ve infaz kurumuna yasak eşya sokma suçlarını oluşturduğu, yukarıda belirtilen düzenleme gereği bu iki suçtan daha ağır cezayı içeren TCK`nın 297/1. maddesinin birinci cümlesi ile temel ceza tayin edilip aynı madde ve fıkranın ikinci cümlesi gereğince de yarı oranında artırılması gerektiği gözetilmeyerek eksik ceza tayini,

2-TCK’nın 53. maddesinde düzenlenen hak yoksunluklarının uygulanması bakımından, Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete`de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E. 2015/85 sayılı iptal kararının gözetilmesi lüzumu,

Kanuna aykırı görülmüş olduğundan, sanık … ve o yer Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları yerinde görüldüğünden hükümlerin bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 11.02.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/6908 Karar : 2015/4820 Tarih : 3.12.2015

  • TCK 297. Madde

  • İnfaz Kurumuna veya Tutukevine Yasak Eşya Sokmak Suçu

Bilirkişi raporuna göre, sanığın üst aramasında ele geçen maddenin uyuşturucu madde niteliğinde olduğu ve TCK’nın 297. maddesi uyarınca fikri içtima kuralları doğrultusunda cezanın arttırılması gerektiği gözetilmeden beraat hükmü kurulması aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak ;

Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E, 2015/85 sayılı iptal kararı ile TCK’nın 53. maddesindeki bazı düzenlemelerin iptal edilmiş olması nedeniyle bu karar doğrultusunda hüküm kurulmasında zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususun aynı Kanunun 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan hükümdeki TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin kısımların bütünüyle çıkarılarak yerine “Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E, 2015/85 sayılı iptal kararı doğrultusunda yürürlükte bulunan TCK’nın 53. maddesinin sanık hakkında uygulanmasına” ibaresi eklenmek suretiyle sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 03.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS