0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Haksız Tahrik

TCK Madde 29

(1) Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.



TCK Madde 29 Gerekçesi

Maddede ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak haksız tahrik hâli düzenlenmiştir.

Haksız tahrikin ana koşulu, yapılan haksız hareketin fail üzerinde bir hiddet veya şiddetli elem meydana getirmesi ve suçun işlendiği anda failin bu durumda bu etki altında bulunması olduğundan, madde söz konusu psikolojik hâlleri belirtecek biçimde kaleme alınmıştır. Gazap, aslında hiddetlenmeyi ifade eder; şedit bir elem deyimi psikolojik bakımdan aslında hareketsizliğe, pasifliğe yöneltici bir ruh hâli ise de, burada söz konusu olan hiddete yönelten bir elemdir. Bu itibarla sadece hiddet sözcüğünün kullanılması bu hâli de kapsar idi. Ancak uygulamada duraksamalara neden olmamak için metinde her iki sözcüğün kullanılması uygun sayılmıştır. Hiddet veya şiddetli elemin haksız bir fiil sonucu ortaya çıkması gerekir. Maddeye bu ibarenin eklenmesinin amacı, ülkemizde özellikle “töre veya namus cinayeti” olarak adlandırılan akraba içi öldürme suçlarında haksız tahrik indiriminin yanlış biçimde uygulanmasının önüne geçmektir. Maddedeki düzenleme nedeniyle bir suçun mağduruna yönelik olarak gerçekleştirilen fiiller dolayısıyla fail haksız tahrik indiriminden yararlanamayacaktır. Örneğin cinsel saldırıya maruz kalmış kadına karşı babanın veya erkek kardeşin işlediği öldürme fiilinde, haksız tahrike dayalı olarak ceza indirimi yapılamayacaktır. Maddedeki haksız fiil terimi, bir davranışın hukuk düzenince tasvip edilmediği anlamına gelmektedir. Ancak böyle bir haksız fiili yapan kişiye karşı yönelik fiilin varlığı durumunda maddenin uygulanması söz konusu olabilecektir.

Bu düzenlemede ayrıca 765 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan adi ve ağır tahrik ayırımı kaldırılmıştır. Tahrik hâlinde verilecek ceza bakımından aşağı ve yukarı sınırlar kabul edilmek suretiyle olayın özelliğine göre uygulamada takdir olanağı tanınması amaçlanmıştır. Hâkim tahrikin ağırlık derecesine göre yapılacak indirimi saptayabilecektir. Ancak bu indirimin yapılabilmesi için haksız fiilin bir hiddet veya şiddetli elem etkisi doğurabilecek ağırlıkta olması gerekir. Bu nedenle böyle bir etkiyi meydana getirebilecek ağırlıkta olmayan haksız fiiller bakımından hükmün uygulanması söz konusu olmayacaktır.


TCK 29 (Haksız Tahrik) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY CEZA GENEL KURULU
Esas: 2016/1-275 Karar: 2017/85 Tarih: 21.02.2017

  • TCK 29. Madde

  • Haksız tahrik şartları

5237 Sayılı TCK’nun 29. maddesinde haksız tahrik; “Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir” şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak hüküm altına alınmıştır.

Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik, kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet ya da şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu halde fail, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeden, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısı üzerinde meydana getirdiği karışıklığın neticesi olarak bir suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan nedenlerden biridir. Başka bir anlatımla, haksız tahrik halinde failin iradesi üzerinde zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmaktadır.

Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararları ile öğretide de kabul gören görüşler doğrultusunda haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için;

a-) Tahriki oluşturan haksız bir fiil bulunmalı,

b-) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,

c-) Failin işlediği suç bu ruhsal durumunun tepkisi olmalı,

d-) Haksız tahrik teşkil eden eylem mağdurdan sadır olmalıdır.

Haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi açısından, failin suçu ilk haksız fiilin doğurduğu öfke veya şiddetli elemin etkisiyle işleyip işlememesi önemlidir. Mağdur ya da maktulden gelen haksız hareketin psikolojik etkisinin devam ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunan hallerde, haksız tahrik hükmünün uygulanması gerekmektedir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanık ve maktulün Ordu ili, Ünye ilçesi, Sahilköyü’nde yan yana arazilerinin bulunduğu, olay günü maktul ve eşinin bahçelerinde topladıkları kuru çalıları temizlik maksadıyla arazileri ayıran hendekte yaktıkları, dumanı gören sanığın kendi arazisinde yangın çıktığını düşünerek oğlu K. ile olay yerine geldiği, burada sanığın üzerinde bulunan silahla birden fazla kere ateş ederek maktulü öldürdüğü olayda; her ne kadar sanık ve oğlu, olay yerine gelmeleri ile maktulün tehdit ve hakaret ederek sanığın üzerine yürüyüp elindeki dirgenle sanığı boyun bölgesinden yaraladığını, sanığın da boğuşma sırasında maktule ateş ettiğini iddia etmiş iseler de, olay sırasında maktulün yanında bulunan maktulün eşi …‘in aşamalardaki beyanlarında maktulden kaynaklanan haksız bir hareketten bahsetmemesi, Jandarma Genel Komutanlığınca hazırlanan uzmanlık raporunda atışların uzak atış mesafesinden yapılmış olduğunun bildirilmesi ve sanığın boyun bölgesindeki yaralanmanın olay günü değil, olaydan bir hafta kadar önce oluştuğu yönündeki Ünye Devlet Hastanesince düzenlenen kesin hekim raporu birlikte değerlendirildiğinde, sanık ve oğlunun iddialarının soyut nitelikte kaldığı, bu durumda sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının bulunmadığı kabul edilmelidir.


Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/362 E. , 2021/88 K.

  • TCK 29
  • Haksız Tahrikte İlk Haksız Hareket
  • Haksız Tahrikte Dengenin Bozulmaması

İnsanın dış dünyaya yansıyan davranışlarını esas alan ceza hukuku, onun davranışlarında iç dünyasının, o anki ruh hâlinin ve genel psikolojik özelliklerinin önemi bulunduğunu kabul ederek bu psikolojik durumlara belli bir hukuki değer vermektedir. Bu itibarla modern ceza hukuku sadece işlenen suçu değil, suçun işlenmesinde etkili olan nedenleri göz önünde bulundurarak cezalandırma yoluna gitmektedir (Devrim Aydın, Yeni Türk Ceza Kanunu’nda Haksız Tahrik, AÜHFD, 2004, C. 54, s.225.).

Haksız hareketin kişi üzerinde ve onun psikolojik aleminde bir tepki doğuracağını kabul eden modern ceza hukuku, failin bu durumunu değerlendirmekte, cezai sorumluluğunu azaltan bir sebep olarak görmektedir. Failin bu subjektif durumuna önem veren çeşitli ülkelerin ceza kanunlarında, failin cezasında belli oranlarda indirim yapılması esası kabul edilmiştir (M. Muhtar Çağlayan, Yargıtay İçtihatları Işığında Haksız Tahrik üzerine Bir İzah Denemesi, Adalet Dergisi, Ocak –Şubat, 1982, S.1, s.14.). Bu düşünceden hareketle 5237 sayılı TCK’nın 29. maddesinde de haksız tahrik;

“Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir” şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak kabul edilmiştir.

Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik, kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet ya da şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu hâlde fail, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeden, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısı üzerinde meydana getirdiği karışıklığın neticesi olarak bir suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan nedenlerden biridir. Başka bir anlatımla, haksız tahrik hâlinde failin iradesi üzerinde zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmaktadır.

Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararları ile öğretide de kabul gören görüşler doğrultusunda haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi için;

a) Tahriki oluşturan haksız bir fiil bulunmalı,

b) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,

c) Failin işlediği suç bu ruhsal durumunun tepkisi olmalı,

d) Haksız tahrik teşkil eden eylem mağdurdan sadır olmalıdır.

01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda, 765 sayılı Kanun’da yer alan “ağır – hafif tahrik” ayırımına son verilerek; tahriki oluşturan eylem, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilip, sanığın iradesine etkisi göz önünde bulundurulmak suretiyle, maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda cezasından indirim yapılacağı hüküm altına alınmıştır.

Haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi açısından, failin suçu ilk haksız fiilin doğurduğu öfke veya şiddetli elemin etkisiyle işleyip işlememesi önemlidir. Mağdur ya da ölenden gelen haksız hareketin psikolojik etkisinin devam ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunan hâllerde, haksız tahrik hükmünün uygulanması gerekmektedir. Yerleşmiş yargısal kararlarda kabul edildiği üzere, gerek fail, gerekse mağdurun karşılıklı haksız davranışlarda bulunması hâlinde, tahrik uygulamasında kural olarak, haksız bir eylem ile mağduru tahrik eden fail, karşılaştığı tepkiden dolayı tahrik altında kaldığını ileri süremez. Ancak maruz kaldığı tepki, kendi gerçekleştirdiği eylemle karşılaştırıldığında aşırı bir hâl almışsa, başka bir deyişle tepkide açık bir oransızlık varsa, bu tepkinin artık başlı başına haksız bir nitelik alması nedeniyle fail bakımından haksız tahrik oluşturduğu kabul edilmelidir.

Karşılıklı tahrik oluşturan eylemlerin varlığı hâlinde, fail ve mağdurun biri diğeri yönünden tahrik oluşturan bu haksız davranışları birbirlerine oranla değerlendirilmeli, öncelik-sonralık durumları ile birbirlerine etki-tepki biçiminde gelişip gelişmediği göz önünde tutulmalı, ulaştıkları boyutlar, vahamet düzeyleri, etkileri ve dereceleri gibi hususlar dikkate alınmalı, buna göre; etki-tepki arasında denge bulunup bulunmadığı gözetilerek, failin başlangıçtaki haksız davranışına gösterilen tepkide aşırılık ve açık bir oransızlık saptanması hâlinde, failin haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılması yoluna gidilmelidir.

Evrensel bir ceza hukuku temel ilkesi olan “kuşkudan sanık yararlanır” prensibi uyarınca bir olayda ilk haksız hareketin sanıktan mı, yoksa maktul ya da mağdurdan mı kaynaklandığının her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delillerle kanıtlanamaması hâlinde, oluşan kuşku sanık lehine yorumlanarak sanığın TCK’nın 29. maddesindeki haksız tahrik hükmünden yararlandırılması gerektiği hususunda herhangi bir tereddüt bulunmadığı açık ise de bu kabulün dosya kapsamından anlaşılan olayın gerçekleşme biçimine, somut olayın özelliklerine ve hayatın olağan akışına uygun düşmesi zorunluluğu karşısında her olayın kendine özgü koşulları değerlendirilerek bir sonuca varılmalıdır.

Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;…önceden haber vermeden iş yerinden ayrılan sanık …’in, çalıştığı günlerin ücretini hemen almak istemesi, inceleme dışı davanın katılanı …’ün ise sanığa belli bir süre sonra ücretini ödeyebileceğini belirtmesinden ibaret işçi-işveren ilişkisinden kaynaklanan ve çözüm mercisi hukuk mahkemeleri olan uyuşmazlığın haksız tahrik olarak kabulünün mümkün olmaması, sanık …’in alacağını istemek için iş yerine geldiğinde “Sana büyük zarar vereceğim” diyerek tehdit ettikten sonra …’ün boğazına sarılarak dışarı çıkarmaya çalışması karşısında ilk haksız hareketin sanıktan kaynaklanması, sanığın elinde çakı bıçağı olduğunu gören ve ağabeyi …’ü sanığın elinden kurtarmak isteyen katılan …’nin ise, elindeki fırça sapıyla sanığın eline vurmasının da etki-tepki dengesini sanık lehine değiştirmeyecek ölçüde orantılı bir müdahele olması karşısında; ilk haksız hareketin sanıktan kaynaklandığı anlaşıldığından sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının oluşmadığı kabul edilmelidir.


YARGITAY Ceza Genel Kurulu
E: 2017/515 , K: 2021/231, T:01.06.2021

  • TCK 29
  • Ağabeyinin nikahsız olarak birlikte yaşadığı kadına hakaret etmek, sanık açısından haksız tahrik nedenidir.

Haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi açısından, failin suçu ilk haksız fiilin doğurduğu öfke veya şiddetli elemin etkisiyle işleyip işlememesi önemlidir. Mağdur ya da ölenden gelen haksız hareketin psikolojik etkisinin devam ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunan hâllerde, haksız tahrik hükmünün uygulanması gerekmektedir. Yerleşmiş yargısal kararlarda kabul edildiği üzere, gerek fail, gerekse mağdurun karşılıklı haksız davranışlarda bulunması hâlinde, tahrik uygulamasında kural olarak, haksız bir eylem ile mağduru tahrik eden fail, karşılaştığı tepkiden dolayı tahrik altında kaldığını ileri süremez. Ancak maruz kaldığı tepki, kendi gerçekleştirdiği eylemle karşılaştırıldığında aşırı bir hâl almışsa, başka bir deyişle tepkide açık bir oransızlık varsa, bu tepkinin artık başlı başına haksız bir nitelik alması nedeniyle fail bakımından haksız tahrik oluşturduğu kabul edilmelidir.

Karşılıklı tahrik oluşturan eylemlerin varlığı hâlinde, fail ve mağdurun biri diğeri yönünden tahrik oluşturan bu haksız davranışları birbirlerine oranla değerlendirilmeli, öncelik-sonralık durumları ile birbirlerine etki-tepki biçiminde gelişip gelişmediği göz önünde tutulmalı, ulaştıkları boyutlar, vahamet düzeyleri, etkileri ve dereceleri gibi hususlar dikkate alınmalı, buna göre; etki-tepki arasında denge bulunup bulunmadığı gözetilerek, failin başlangıçtaki haksız davranışına gösterilen tepkide aşırılık ve açık bir oransızlık saptanması hâlinde, failin haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılması yoluna gidilmelidir.

Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanık B.M. ile mağdur E.M.’in hala-dayı çocukları oldukları, sanığın ağabeyi A.M.’in, S.Ç. ile resmî nikâh olmaksızın birlikte yaşadığı, olay tarihinden yaklaşık 3 ay önce mağdur E.’nin, S.Ç.’e yönelik cinsel tacizde bulunduğu iddialarının ortaya atıldığı, bu hususta herhangi bir makama resmî başvuruda bulunulmadığı ancak bu iddialar nedeniyle mağdur E.’nin, başına bir şey geleceği endişesiyle babasına ait kokoreç dükkânına gidemediği, 12.05.2014 tarihinde babasının bir cenazeye katılacak olması nedeniyle kokoreç dükkânı boş kalmasın diye mağdur E.’nin Kokoreç isimli iş yerine yardım amaçlı gittiği, kokoreç dükkânının önünden geçen sanık B.M.’in, mağdur E.’yi görmesi üzerine konuşmak amacıyla yanına gittiği, konuşma esnasında çıkan tartışma üzerine sanık B.’in, mağdur E.’yi kalın barsakta lezyona neden olacak ve hayati tehlike geçirecek ölçüde tek bir bıçak darbesiyle yaraladığı, sanık B.’in, mağdurun kendisine S.Ç.’i kastederek “Sen bu kahpenin peşine neden düşüyorsun?” demesi üzerine tartışma yaşandığını iddia ettiği olayda;

Aksi ispatlanamayan sanık savunmalarına göre, mağdurun, sanığın ağabeyi tanık A.M.’in resmî nikâh olmaksızın birlikte yaşadığı S.Ç.’i kastederek “Sen bu kahpenin peşine neden düşüyorsun?” demesinden ibaret eyleminin, sanığa da yönelik hakaret kapsamında haksız bir fiil olması, mağdurun S.Ç’ye cinsel tacizde bulunduğunu düşünen sanığın, bu konuyu konuşmak için gittiği sırada kendisine söylenen haksız fiil niteliğindeki bu sözlerin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında mağduru yaraladığının anlaşılması karşısında, sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının oluştuğu kabul edilmelidir.

Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün, sanık hakkında haksız tahrik nedeniyle TCK’nın 29. maddesi uyarınca indirim yapılması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.


Ceza Genel Kurulu 2017/362 E. , 2021/88 K.

  • İlk haksız hareket
  • Haksız tahrikte denge

Karşılıklı tahrik oluşturan eylemlerin varlığı hâlinde, fail ve mağdurun biri diğeri yönünden tahrik oluşturan bu haksız davranışları birbirlerine oranla değerlendirilmeli, öncelik-sonralık durumları ile birbirlerine etki-tepki biçiminde gelişip gelişmediği göz önünde tutulmalı, ulaştıkları boyutlar, vahamet düzeyleri, etkileri ve dereceleri gibi hususlar dikkate alınmalı, buna göre; etki-tepki arasında denge bulunup bulunmadığı gözetilerek, failin başlangıçtaki haksız davranışına gösterilen tepkide aşırılık ve açık bir oransızlık saptanması hâlinde, failin haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılması yoluna gidilmelidir.

Evrensel bir ceza hukuku temel ilkesi olan “kuşkudan sanık yararlanır” prensibi uyarınca bir olayda ilk haksız hareketin sanıktan mı, yoksa maktul ya da mağdurdan mı kaynaklandığının her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delillerle kanıtlanamaması hâlinde, oluşan kuşku sanık lehine yorumlanarak sanığın TCK’nın 29. maddesindeki haksız tahrik hükmünden yararlandırılması gerektiği hususunda herhangi bir tereddüt bulunmadığı açık ise de bu kabulün dosya kapsamından anlaşılan olayın gerçekleşme biçimine, somut olayın özelliklerine ve hayatın olağan akışına uygun düşmesi zorunluluğu karşısında her olayın kendine özgü koşulları değerlendirilerek bir sonuca varılmalıdır.

Önceden haber vermeden iş yerinden ayrılan sanık …’in, çalıştığı günlerin ücretini hemen almak istemesi, inceleme dışı davanın katılanı …’ün ise sanığa belli bir süre sonra ücretini ödeyebileceğini belirtmesinden ibaret işçi-işveren ilişkisinden kaynaklanan ve çözüm mercisi hukuk mahkemeleri olan uyuşmazlığın haksız tahrik olarak kabulünün mümkün olmaması, sanık …’in alacağını istemek için iş yerine geldiğinde “Sana büyük zarar vereceğim” diyerek tehdit ettikten sonra …’ün boğazına sarılarak dışarı çıkarmaya çalışması karşısında ilk haksız hareketin sanıktan kaynaklanması, sanığın elinde çakı bıçağı olduğunu gören ve ağabeyi …’ü sanığın elinden kurtarmak isteyen katılan …’nin ise, elindeki fırça sapıyla sanığın eline vurmasının da etki-tepki dengesini sanık lehine değiştirmeyecek ölçüde orantılı bir müdahele olması karşısında; ilk haksız hareketin sanıktan kaynaklandığı anlaşıldığından sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının oluşmadığı kabul edilmelidir.


Ceza Genel Kurulu - Karar:2017/64

  • TCK 29
  • Somut olayda sanığın rahatsızlık duyduğu davranışların, sözlüsü ile araç içerisinde sohbet ettiği sırada yanlarından geçen 3-4 kişinin durup aralarında konuşarak kısa bir süre kendilerine doğru bakmaları fiilinden ibaret olduğu ve bu davranışların da bir haksız fiil niteliğinin olmadığı, haksız tahrik şartlarının oluşmadığı kabul edilmelidir.

Bu açıklamalardan sonra uyuşmazlık konusunun çözümü için, TCK’nın 29. maddesinde düzenlenen “Haksız tahrik” ve 30. maddesinde düzenlenen “Hata” hükümlerinin üzerinde durulması gerekmektedir. 5237 sayılı TCK’nın 29. maddesinde haksız tahrik; “Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.” şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak hüküm altına alınmıştır.

Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik, kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet ya da şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu halde fail, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeden, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısı üzerinde meydana getirdiği karışıklığın neticesi olarak bir suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan nedenlerden biridir. Başka bir anlatımla, haksız tahrik halinde failin iradesi üzerinde zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmaktadır.

Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararları ile öğretide de kabul gören görüşler doğrultusunda haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için;

a) Tahriki oluşturan haksız bir fiil bulunmalı,

b) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmal

c) Failin işlediği suç, bu ruhsal durumunun tepkisi olmalı,

d) Haksız tahrik teşkil eden eylem mağdurdan sadır olmalıdır.

5237 sayılı TCK’nın 30. maddesinin 3. fıkrasında ise; “Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır.” hükmü yer almaktadır. Fıkrada hem hukuka uygunluk sebebinin maddi şartlarında hata, hem de kusurluluğu etkileyen hata halleri düzenlenmiştir. Hatanın kaçınılmaz olması halinde, fail bu hatasından yararlanacaktır. Kaçınılmazlık hali takdir edilirken, failin gereken dikkat ve özeni göstermesi durumunda bu hataya düşüp düşmeyeceği belirlenmelidir.

Ceza sorumluluğunu azaltan nedenlerden olan haksız tahrikin varlığı konusunda da hataya düşülebilir. Haksız tahrikin varlığı konusunda kaçınılmaz hataya düşen fail haksız tahrik hükmünden yararlanacaktır. Fakat burada hatanın kaçınılmaz olması zorunludur. Buna karşılık, hata kaçınılabilir bir hata ise, yani failin kişisel özellikleri göz önüne alındığında, daha dikkatli ve özenli davranması durumunda hatasından kaçınılabilecekse başka bir anlatımla hata meydana gelmeyecekse artık haksız tahrik hükümlerinden yararlanamayacaktır.

Öğretide bu konuya ilişkin olarak;

“…Haksız tahrikin koşulları bulunmamasına rağmen fail haksız tahrikin bulunduğu düşüncesiyle hareket etmiş olsa, ceza sorumluluğunu azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen fail bu hatasından yararlanacaktır (m.30/3). O halde haksız tahrikin koşullarında kaçınılmaz hataya düşen fail haksız tahrik hükmünden yararlanacak ve cezası indirilerek verilecektir..Burada ele alınması gereken diğer bir husus da hem ağırlatıcı sebebin hem de haksız tahrikin aynı olayda gerçekleşmiş olması ihtimalidir. Örneğin, A kendisini her gün döven babasından kurtulmak için onu öldürmek isterken babası yerine annesini öldürür. Bu durumda hem gerçekleşen hem de gerçekleştirilmek istenen suçlardaki ağırlatıcı sebep A’ya uygulanmayacak (m.30/2) ancak buradaki hata kaçınılmaz bir hata olarak kabul edilebilirse haksız tahrik hükümlerinden yararlanabilecektir.” (Veli Özer Özbek, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 7. Bası, Ankara, 2016, s.459-460); “Olayda hafifletici neden bulunmadığı halde, failin bu nedenin var olduğu inancıyla hareket etmesi durumunda, failin hatasından yararlanması kuralı gereği hafifletici neden var gibi kabul edilir. Örneğin, değersiz (taklit) zannederek aslında kıymetli bir kolyeyi çalan kişi hakkında değer azlığına ilişkin 145. madde uygulanır. Kendisine haksız bir fiil işlemiş olan hasmı zannederek başkasını öldüren kişi, şahısta hata dolayısıyla hatasından yararlanacağı (TCK m.30/1) için, haksız tahrik uygulanmalıdır.Şahısta hata, failin eylemini kastettiği kişiden başka bir kimseye karşı işlemesidir. Fail, eylemini hedef aldığı kişiye karşı gerçekleştirmekte ve fakat, hedef aldığı kişinin gerçekte suçu işlemek istediği kişiden başka bir kimse olduğunu bilmemektedir. Diğer bir anlatımla fail, mağdurun kimliğinde yanılmaktadır. Bu nedenle şahısta hata, hedefte sapma olarak adlandırılan ve hedef alınan kişiye karşı icrasına başlanıldığı halde herhangi bir nedenle başka birine isabet etmesi ile sonuçlanan durumdan farklıdır. 30. madde gerekçesinde, şahısta hata hallerinin de bu maddenin birinci ve ikinci fıkraları kapsamında düşünülmesi gerektiği belirtilmiştir. Şahısta hata halleri öldürme ve yaralama suçlarında, kastedilenden başka bir kişinin yanılgıyla hedef alınması sonucunda ölümüne veya yaralanmasına neden olunması şeklinde gerçekleşmektedir. Ancak neticede yaralanan veya ölen bir kişi bulunduğuna göre failin suçun temel şekli bakımından kasıtlı hareket ettiği kabul edilmeli ve her halde cezalandırılmalıdır. Bu bakımdan şahısta hatanın cezalandırma yönünden bir sonucu doğmamakla birlikte, cezayı artıran veya azaltan nedenlere ilişkin olarak hataya düşülmesi durumunda 30/2. maddenin uygulanması söz konusu olmaktadır.” (Osman Yaşar - H. Tahsin Gökcan - M. Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2014, s.897-902-903), “Kusurluluğu azaltan bir neden olarak haksız tahrikin varlığı konusunda da yanılgıya düşülebilir. Gerçekten ortada haksız bir fiil bulunmamasına rağmen fail bulunduğunu zannederek öfkeye kapılıp, bunun etkisiyle bir suç işleyebilir. Bu yanılgının kaçınılmaz olması halinde de fail haksız tahrikten yararlanır ve cezasında indirime gidilir. Buna karşılık hata kaçınılabilir bir hata ise yani failin kişisel özellikleri göz önünde tutulduğunda, onun daha dikkatli ve özenli davranması halinde haksız tahrikin koşullarının somut olayda gerçekleşebileceğini öngörmesi mümkündür şeklinde bir değerlendirmede bulunulabiliyorsa, fail artık haksız tahrik hükümlerinden yararlanamaz.” (Mahmut Koca - İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 8. bası, Ankara, 2015, s. 350-351), “Kusurluluğu azaltan bir nedenin maddi koşullarında hataya düşülmüşse (örneğin, haksız tahrik, TCK.m.29), kişi yanılgısı kaçınılmaz nitelikteyse bundan istifade eder ve ilgili kusurluluğu azaltan halden faydalanır. Bununla birlikte, hatası kaçınılabilir mahiyette ise, artık kusurluluğu azaltan sebepten faydalanamaz.” (M.Emin Artuk-Ahmet Gökcen-A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 7. Baskı, s. 531) şeklinde görüşlere yer verilmiştir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Olay tarihinde akşam saatlerinde sanık N.’nin, bir parkın yakınında duran aracın içerisinde sözlüsü tanık N. ile sohbet ettiği sırada, yanlarından geçen 3-4 kişinin aralarında konuşup kendilerine baktığı, sanığın bu durumdan rahatsız olduğu, tanık N.’ı evine bırakan sanığın, arkadaşları olan maktul S. ve tanık M.A. ile diğer sanık B.’yi yanına alıp hep birlikte kavga etmek için söz konusu parka gittikleri, sanık N.’nin, park içerisinde alkol almakta olan mağdurlar A., B., B.K. ve M.’yi kendilerini rahatsız eden kişiler olarak göstermesi üzerine birlikte mağdurların yanına vardıkları, diğer sanık B.’ın kavgaya zemin hazırlamak için mağdurlara hayali bir kişiyi sorarak sataştığı, mağdurlardan M.’nin sorulan kişiyi tanımadığını söylemesi üzerine sanık B.’nin bir bıçak ile önce mağdur M.’ye saldırdığı, bunun üzerine mağdurlar M., B.K. ve B.’nin kaçmaya başladıkları, sanık B.’nin de bu üç kişiden ikisinin peşinden koştuğu, bu sırada geride kalan sanık N.’nin de bıçakla, saldırıya maruz kalan grup içinde yer alan mağdur A.’nın göğüs bölgesine iki kez vurup, yaşamını tehlikeye sokan bir duruma neden olacak şekilde yaralamak suretiyle mağdur A.’yı öldürmeye teşebbüs ettiği, bu esnada sanık N.’nin kendi yanında bulunan maktul S.’yi karanlıkta fark edemediği ve maktulün karşı gruptan birisi olduğunu zannederek karın bölgesine bıçakla bir kez vurduğu, yanlışlıkla kendi arkadaşını yaraladığını anlaması üzerine de diğer sanık B. ve arkadaşı M. ile birlikte maktulü yakındaki bir hastaneye götürdükleri, buradan ambulansla O. Eğitim Araştırma Hastanesine sevk edilen maktulün ameliyat sırasında hayatını kaybettiği anlaşılmaktadır.

Sanık N.’nin savcılıktaki ilk ifadesinde, sözlüsüyle araç içerisinde sohbet ettikleri sırada karşıdan gelen üç kişilik bir grubun kendilerine dik dik bakıp, boğazlarını göstererek sırıttıklarını, kız arkadaşını evine bırakıp döndüğü sırada da beş kişinin yolunu kestiğini ve “Bir daha bu yoldan geçme, yoksa arabayı parçalarız!” dediklerini, diğer sanık B., maktul S. ve tanık M.A. ile birlikte tekrar olay yerine geldiklerinde parkta oturan ve daha sonradan kavga ettikleri beş kişilik grubun yolunu kesen kişiler olduğunu anladığını söylerken, 12.12.2005 tarihinde yapılan yüzleştirme işleminde, mağdurlar A., M., B. ve B.K.’yi ilk kez gördüğünü, olay günü kavga gerçekleşmeden önce kız arkadaşı ile oturduğu sırada kendilerini rahatsız eden, kız arkadaşını bıraktıktan sonra evine döndüğü sırada da arabasının önünü kesen ve aracın camını açarak konuştuğu kişilerin bu kişiler olmadığını, sulh ceza mahkemesindeki sorgusunda ise, maktule saldıranların arasında mağdur A.’nın da olduğunu beyan ederek çelişkili savunmalarda bulunması, sanığın sözlüsü tanık N.K.’nin kollukta, sohbet ettiği sırada 3-4 kişinin yanlarından geçerken durup aralarında konuşarak kısa bir süre kendilerine doğru baktıklarını söyleyip, duruşmada, huzurda bulunan mağdurlar B., M., B.K. ve A.’nın kendilerini rahatsız eden kişiler olmadığını beyan etmesi ve tüm dosya kapsamı karşısında, somut olayda sanığın rahatsızlık duyduğu davranışların, sözlüsü ile araç içerisinde sohbet ettiği sırada yanlarından geçen 3-4 kişinin durup aralarında konuşarak kısa bir süre kendilerine doğru bakmaları fiilinden ibaret olduğu ve bu davranışların da bir haksız fiil niteliğinin olmadığı kabul edilmelidir.

Bu durumda, karşı tarafın haksız tahrik nedeni sayılabilecek bir fiilinin bulunmaması ve sanığın da haksız bir fiilin bulunmadığını bilerek atılı suçu işlemesi karşısında, sanığın haksız tahrikin varlığı konusunda kaçınılmaz bir hataya düştüğünden bahsedilemeyeceği, dolayısıyla hata hükmünden de faydalanamayacağı kabul edilmelidir.


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2016/354

  • TCK 29
  • Karşılıklı tahrik
  • Haksız tahrikte dengenin bozulması

5237 sayılı Türk Ceza Kanununun Birinci Kitap, İkinci Kısımda, “Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler” başlıklı İkinci Bölümde yer alan “haksız tahrik” madde başlığı altında 29. maddede;

“Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir” şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak hüküm altına alınmıştır.

5237 sayılı TCK’nda tahrikle ilgili olarak, 765 sayılı TCK’nda yer alan ağır tahrik-hafif tahrik ayırımına son verilmiş ve tahriki oluşturan fiilin, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilmesi ve sanığın iradesi üzerindeki etkisi göz önüne alınarak maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda indirim yapılması şeklinde bir düzenlemeye gidilmiştir.

Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik; kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu halde fail suç işleme yönünde önceden bir karar vermeksizin, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısında meydana getirdiği karışıklığın bir sonucu olarak suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan bir nedendir. Başka bir anlatımla haksız tahrik halinde failin iradesi üzerinde bir zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmış bulunmaktadır.

5237 sayılı TCK’nun 29. maddesinde yer alan haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için şu şartların birlikte gerçekleşmesi gereklidir:

a) Tahriki oluşturan bir fiil bulunmalı,

b) Bu fiil haksız olmalı,

c) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,

d) Failin işlediği suç, bu ruhi durumun tepkisi olmalı,

e) Haksız tahrik teşkil eden eylem, mağdurdan sadır olmalıdır.

Yerleşmiş yargısal kararlarda kabul edildiği üzere, gerek fail, gerekse mağdurun karşılıklı haksız davranışlarda bulunması halinde, tahrik uygulamasında kural olarak, haksız bir eylem ile mağduru tahrik eden fail, karşılaştığı tepkiden dolayı tahrik altında kaldığını ileri süremez. Ancak maruz kaldığı tepki, kendi gerçekleştirdiği eylemle karşılaştırıldığında aşırı bir hal almışsa, başka bir deyişle tepkide açık bir oransızlık varsa, bu tepkinin artık başlı başına haksız bir nitelik alması nedeniyle fail bakımından haksız tahrik oluşturduğu kabul edilmelidir.

Karşılıklı tahrik oluşturan eylemlerin varlığı halinde, fail ve mağdurun yekdiğeri yönünden tahrik oluşturan bu haksız davranışları birbirlerine oranla değerlendirilmeli, öncelik-sonralık durumları ile birbirlerine etki-tepki biçiminde gelişip gelişmediği göz önünde tutulmalı, ulaştıkları boyutlar, vahamet düzeyleri, etkileri ve dereceleri gibi hususlar dikkate alınmalı, buna göre; etki-tepki arasında denge bulunup bulunmadığı gözetilerek, failin başlangıçtaki haksız davranışına gösterilen tepkide aşırılık ve açık bir oransızlık saptanması halinde, failin haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılması yoluna gidilmelidir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanığın, …‘yu kasten öldürdüğü, katılan …‘yu ise kasten öldürmeye teşebbüs ettiği olayda; alkollü olarak kullandığı otomobil ile seyir halinde iken, aniden önüne çıkan motosiklete vurmamak için direksiyonu kıran sanığın, katılan …‘nun evine çarparak hasar görmesine sebebiyet verdiği, olay yerine gelen maktul ile katılan …‘in sanığa, babalarının evinde meydana gelen hasar bedelini ödemesini, aksi takdirde kazayla ilgili tutanak düzenlenmesi için polis çağıracaklarını söylemeleri nedeniyle aralarında tartışma çıktığı, sanığın maktul ve katılan …‘e hakaret etmesi üzerine bu şahısların da sanığa hakaret ettikleri, ilk haksız eylemi sanığın gerçekleştirdiği anlaşılmış ise de; sanığın eylemine karşı maktul ve katılan …‘in, sanığa tekme ve tokat ile vurup, yerde sürükleyerek darp etmeleri, tanıklar ….ve ….’un dahi sanığı maktul ve katılan …‘in elinden kurtaramamaları, ancak olay yerinden geçen sekiz on kişinin de yardımıyla maktul ve katılan …‘in sanığa yönelik darp eyleminin sonlandırılabilmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın başlangıçtaki haksız davranışına karşı maktul ve katılan …‘in gösterdiği tepkinin aşırı ve açıkça oransız olduğu, bu durumda etki-tepki arasındaki dengenin sanık lehine bozulduğu ve sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının oluştuğu kabul edilmelidir.


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/11

  • TCK 29
  • İlk haksız hareketin sanıktan gelmiş olması halinde karşı tarafın verdiği tepki nedeniyle sanık açısından haksız tahrik hükümleri uygulanamaz.

Haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi açısından, failin suçu ilk haksız fiilin doğurduğu öfke veya şiddetli elemin etkisiyle işleyip işlememesi önemlidir. Mağdur ya da maktulden gelen haksız hareketin psikolojik etkisinin devam ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunan hâllerde, haksız tahrik hükmünün uygulanması gerekmektedir.

Yerleşmiş yargısal kararlarda kabul edildiği üzere; gerek fail, gerekse mağdur ya da maktulün karşılıklı haksız davranışlarda bulunması halinde, tahrik uygulamasında kural olarak haksız bir eylem ile mağdur ya da maktulü tahrik eden fail, karşılaştığı tepkiden dolayı tahrik altında kaldığını ileri süremez. Ancak böyle bir durumda, fail ve mağdurun bir diğeri yönünden tahrik oluşturan bu haksız davranışları birbirlerine oranla değerlendirilmeli, öncelik sonralık durumları ile birbirlerine etki tepki biçiminde gelişip gelişmedikleri göz önünde tutulmalı, ulaştıkları boyutlar, vahamet düzeyleri, etkileri ve dereceleri gibi hususlar dikkate alınmalı, buna göre; etki tepki arasında denge bulunup bulunmadığı gözetilerek, failin başlangıçtaki haksız davranışına gösterilen tepkide aşırılık ve açık bir oransızlık saptanması halinde, failin haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılması yoluna gidilmelidir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

…sanığa ait iş yerinin bitişiğinde bulunan arsanın maliki ….ile katılanın bahse konu arsayla ilgili kira sözleşmeleri yapmaları sözleşme hürriyetine ilişkin yasal bir hakkın kullanımı olup haksız bir fiil olarak nitelendirilemeyecek olması, sanığın, ısrarla katılanı söz konusu arsayı kiralamaktan vazgeçirmeye çalışarak bir hakkın kullanımını engellemeye kalkışması, katılanın ikna olmaması üzerine de tehdit etmesi ve katılanın üzerine yürüyüp yüzünü tutmaya çalışması hususları birlikte değerlendirildiğinde, ilk haksız hareketin sanıktan gelmesi, her ne kadar tartışma sırasında katılan, karşılıklı hakaret kapsamında sanığa gerek sözle gerekse el hareketi yapmak suretiyle hakaret etmiş ve tehdit içerikli sözler söylemiş ise de, katılanın, sanığın başlangıçtaki ve tartışma sırasındaki haksız davranışlarına karşılık olarak gösterdiği bu tepkide orantısızlık olmayıp etki tepki arasındaki dengenin sanık lehine bozulmadığının anlaşılması karşısında, yerel mahkemece sanık lehine haksız tahrik hükmünün uygulanmamasında bir isabetsizlik bulunmadığı kabul edilmelidir.


Yargıtay 1. Ceza Dairesi 2022/7941 E. , 2023/524 K.

  • TCK 29
  • Borç ödenmeyerek sanığın ekonomik olrak mahvolmasına neden olan mağdurun bu davranışı sanık açısından haksız tahrik nedeni olarak kabul edilip 1/4 oranında haksız tahrik ceza indirimi uygulanmalıdır.

Sırf borcun ödenmemesi haksız tahrik nedeni kabul edilemese de sanığın ekonomik olarak mahvına neden olacak şekilde maktul tarafından mağdur edilmesi, bankalardan birlikte iş yapma vaadiyle kredi çektirilmesi hususları göz önüne alınarak sanık lehine asgari oranda haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasına, verilen cezanın sanığın geleceği üzerindeki olası etkileri de gözönünde bulundurularak takdiri indirim hükümlerinin uygulanmasına karar verildiği anlaşılmıştır.

Sanık savunmaları, bilirkişi raporları, mesaj içerikleri, banka ve sosyal güvenlik kurumundan gelen yazı cevapları, tanık anlatımları doğrultusunda; maktule duyduğu hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suçu işlediği kabul edilen sanık hakkında, 5237 sayılı Kanun’un 29 uncu maddesinin birinci fıkrası uyarınca asgari oranda (1/4) haksız tahrik indirimi uygulanmasında bir isabetsizlik görülmediğinden, hükümde bu yönüyle hukuka aykırılık bulunmamıştır.


Yargıtay 1.Ceza Dairesi Esas : 2022/8009, Karar : 2024/1800

  • TCK 29
  • Hukuki uyuşmazlıklar haksız tahrik nedeni olarak kabul edilemez.

B. Sanık Hakkında Katılan …’yı Kasten Yaralama Suçundan Kurulan Hüküm Yönünden

Oluşa ve dosya kapsamına göre; olayın sanık ile katılan arasında nakliye ücretindeki anlaşmazlık nedeniyle çıktığı, hukukî uyuşmazlıkların haksız tahrik nedeni olmayacağı, katılandan kaynaklanan ve sanığa yönelik haksız tahrik oluşturabilecek herhangi bir söz ya da davranış bulunmadığı anlaşıldığından, Tebliğnamenin bozma görüşüne iştirak olunmamıştır.


YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/2108 Karar : 2018/19346 Tarih : 12.12.2018

  • TCK 29. Madde

  • Haksız Tahrik

1)Sanık … hakkında katılan …‘na karşı kasten yaralama suçundan ve yine sanık … hakkında mağdur …‘a karşı kasten yaralama suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik sanık … müdafii ve sanık …`un temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

a) Kavganın iki tarafının da olayın çıkış sebebini ve gelişimini farklı şekilde anlattıkları, karşılıklı yaralama ve mala zarar verme suçlarının işlendiği anlaşılmakla, olayın çıkış sebebi ve gelişimi üzerinde durularak ilk haksız hareketin kimden geldiğinin tespitine çalışılması; bunun mümkün olmaması halinde Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22.10.2002 tarih ve 2002/4-238 Esas - 367 sayılı Kararı uyarınca ve bu kararla uyumlu Ceza Dairelerinin yerleşmiş ve süreklilik gösteren kararlarında kabul edildiği üzere, ilk haksız hareketin kimden kaynaklandığı şüpheye yer bırakmayacak şekilde belirlenemediğinde, şüpheli kalan bu halin sanıklar lehine 5237 sayılı TCK`nin 29. maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükümlerinin asgari seviyede (1/4) oranında uygulanmasını gerektirdiğinin gözetilmemesi,

b)Sabıkasız olan sanıklar hakkında, diğer koşulların da değerlendirilmesi suretiyle 5271 sayılı CMK`nin 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık … müdafii ve sanık …‘un temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu nedenlerle 6723 sayılı Kanun’un 33. maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun`un 8/1. maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA,

2)Sanık … hakkında katılan …‘na karşı mala zarar verme suçundan ve yine sanık … hakkında katılanlar Miyase ve Battal`a karşı mala zarar verme suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik sanık … ile katılan sanık … müdafii ve katılan … vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak; a) Sanıkların üzerine atılı TCK’nin 151. maddesinde düzenlenen mala zarar verme suçunun 02.12.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun ile değişik 5271 sayılı CMK’nin 253. maddesine göre uzlaşma kapsamında kaldığı ve uzlaşmaya tabi olmayan başka bir suçla birlikte işlenmediği anlaşılmakla; sanıklar ile katılanlar arasında 6763 sayılı Kanun ile değişik 5271 sayılı CMK`nin 253. ve 254. maddeleri gereğince uzlaştırma işlemi yapılması için dosyanın uzlaştırma bürosuna gönderilmesi, uzlaştırma girişiminin başarısızlıkla sonuçlanması halinde yargılamaya devamla hüküm kurulması lüzumu,

Kabule göre de;

b) Kavganın iki tarafının da olayın çıkış sebebini ve gelişimini farklı şekilde anlattıkları, karşılıklı yaralama ve mala zarar verme suçlarının işlendiği anlaşılmakla, olayın çıkış sebebi ve gelişimi üzerinde durularak ilk haksız hareketin kimden geldiğinin tespitine çalışılması; bunun mümkün olmaması halinde Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22.10.2002 tarih ve 2002/4-238 Esas - 367 sayılı Kararı uyarınca ve bu kararla uyumlu Ceza Dairelerinin yerleşmiş ve süreklilik gösteren kararlarında kabul edildiği üzere, ilk haksız hareketin kimden kaynaklandığı şüpheye yer bırakmayacak şekilde belirlenemediğinde, şüpheli kalan bu halin sanıklar lehine 5237 sayılı TCK`nin 29. maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükümlerinin asgari seviyede (1/4) oranında uygulanmasını gerektirdiğinin gözetilmemesi,

Bozmayı gerektirmiş, sanık … ile katılan sanık … müdafii ve katılan … vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu nedenlerle 6723 sayılı Kanun’un 33. maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun`un 8/1. maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA,

3)Sanık … hakkında katılan …,’a karşı kasten yaralama suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik sanığın ve katılan vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde; a) Sanığın eylemi neticesinde katılanda birden fazla bıçak darbesi nedeniyle yaralanma meydana gelmiş olmasına rağmen, hükme esas alınan Büyükçekmece Adli Tıp Şube Müdürlüğünün raporunda, katılandaki yaralanmaların kaç adedinin hayati tehlikeye neden olduğunun belirtilmediği anlaşılmakla, katılanın geçici ve kesin raporları ile tüm tedavi evrakları Adli Tıp Kurumu ilgili İhtisas Kuruluna gönderilerek, katılandaki her bir yaranın niteliği ve yaraların ayrı ayrı hayati tehlikeye neden olup olmadığı hususlarında ayrıntılı rapor alınarak sonucuna göre suç vasfının belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ve yetersiz rapora dayanılarak yazılı şekilde hüküm kurulması, Kabule göre de; b) Kavganın iki tarafının da olayın çıkış sebebini ve gelişimini farklı şekilde anlattıkları, karşılıklı yaralama ve mala zarar verme suçlarının işlendiği anlaşılmakla, olayın çıkış sebebi ve gelişimi üzerinde durularak ilk haksız hareketin kimden geldiğinin tespitine çalışılması; bunun mümkün olmaması halinde Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22.10.2002 tarih ve 2002/4-238 Esas - 367 sayılı Kararı uyarınca ve bu kararla uyumlu Ceza Dairelerinin yerleşmiş ve süreklilik gösteren kararlarında kabul edildiği üzere, ilk haksız hareketin kimden kaynaklandığı şüpheye yer bırakmayacak şekilde belirlenemediğinde, şüpheli kalan bu halin sanık lehine 5237 sayılı TCK’nin 29. maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükümlerinin asgari seviyede (1/4) oranında uygulanmasını gerektirdiğinin gözetilmemesi, c) Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25.04.2017 gün, 2015/1167 Esas - 2017/247 sayılı kararında da belirtildiği üzere, sanığa ek savunma hakkı tanınmadan, iddianamede gösterilmeyen 5237 sayılı TCK’nin 87/1-son maddesinin uygulanması suretiyle 5271 sayılı CMK’nin 226. maddesine aykırı davranılması, d) Sanık hakkında hükmedilen cezanın “5 yıla” çıkartılması sırasında TCK’nin 87/1-son maddesinin uygulama maddesi olarak gösterilmemesi, e) Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih ve 2014/140 Esas - 2015/85 Karar sayılı kararı ile 5237 sayılı TCK`nin 53. maddesindeki bazı ibarelerin iptal edilmesi nedeniyle hak yoksunlukları yönünden sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanığın ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu nedenlerle 6723 sayılı Kanun’un 33. maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun`un 8/1. maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 12.12.2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/1605 Karar : 2018/3501 Tarih : 28.02.2018

  • TCK 29. Madde

  • Haksız Tahrik

Sanığın aşamalardaki savunmalarında, olayın çıkış sebebini ve gelişimini çelişkili şekilde anlattığı, abisi olan tanık …‘in de tarafsız olmayıp, anlatımlarının da çelişkili olduğu, olayın tarafsız görgü tanığının bulunmadığı, ilk haksız hareketin kimden geldiğinin şüpheye yer bırakmayacak şekilde belirlenemediği anlaşılmakla, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 22.10.2002 tarih ve 2002/4-238 Esas - 367 sayılı Kararı uyarınca, sanık lehine TCK`nin 29. maddesi gereğince asgari seviyede uygulanan indirim oranı yeterli görüldüğünden, tebliğnamedeki 2 numaralı bozma görüşüne iştirak edilmemiştir.

1)5271 sayılı CMK’nin 232/2-b maddesi gereğince müşteki …`ın açık kimlik bilgilerine gerekçeli karar başlığında yer verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

2)…. Adli Tıp Şube Müdürlüğü`nün raporuna göre, sanığın eylemi nedeniyle müştekinin sol dirseğinden, göğüs altından ve sol kalçasından bıçakla yaralandığı ve meydana gelen pnömotoraks nedeniyle yaşamını tehlikeye sokacak bir duruma neden olduğu, müştekinin olaydan sonra 13.09.2012 tarihinde öldüğü anlaşılmakla, suç vasfının belirlenebilmesi için, müştekinin ölüm nedeninin araştırılması, somut olayla bağlantısının olup olmadığının belirlenmesi, bu amaçla olaydan sonraki yaşantısının aile bireylerinden sorulması, hangi hastanelerde tedavi gördüğü araştırılarak tedaviye ilişkin tüm belgeleri getirtilerek, dosyanın bir bütün halinde Adli Tıp Kurumu İlgili İhtisas Kuruluna gönderilmesi ve olay ile ölüm arasında illiyet bağının bulunup bulunmadığı yönünde rapor alınması gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,

3)Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih ve 2014/140 Esas - 2015/85 Karar sayılı kararı ile 5237 sayılı TCK’nin 53. maddesindeki bazı ibarelerin iptal edilmesi nedeniyle hak yoksunlukları yönünden sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması, 4)Sanığa atanan zorunlu müdafii ücretinin, yargılama gideri olarak sanığa yükletilmesine karar verilmesi suretiyle, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi`nin 6/3-c maddesine aykırı karar verilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu nedenlerle 6723 sayılı Kanun’un 33. maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ceza miktarı açısından CMUK`un 326/son maddesi gereğince sanığın kazanılmış hakkının dikkate alınmasına, 28.02.2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/14492 Karar : 2018/1078 Tarih : 15.02.2018

  • TCK 29. Madde

  • Haksız Tahrik

I-Sanık … hakkında yaralama suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün incelenmesinde;

Sanık hakkında mahkemece verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 12. fıkrası uyarınca itiraz yasa yoluna gidilebileceğinden ve aynı Kanunun 264. maddesine göre de kanun yolunun ve merciin belirlenmesinde yanılma başvuranın hakkını ortadan kaldırmayacağından, istemin itiraz niteliğinde olduğu kabul edilerek dosyanın incelenmeksizin mahalline İADESİNE,

II-Sanık … hakkında yaralama suçundan; sanık … hakkında yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerinin incelenmesinde;

Sanıklar hakkındaki mahkumiyet hükmünün doğal sonucu olan TCK`nın 53. maddesi ile ilgili Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün, 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı iptal kararının, infazda gözetilmesi olanaklı görülerek yapılan incelemede;

Oluş ve tüm dosya kapsamına göre, koşulları oluşmadığı halde sanık … hakkında TCK’nın 29. maddesi ile uygulama yapılması karşı temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Mahkemece 5271 sayılı Yasanın 150/3. maddesi uyarınca, sanığın savunmasını yapmak üzere zorunlu savunman görevlendirilmesi nedeniyle, savunmana ödenen avukatlık ücretinin, sanıklara yargılama gideri olarak yükletilmesine karar verilmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/3-c maddesindeki düzenlemeye açıkça aykırı olması,

Bozmayı gerektirmiş, sanıklar …, … savunmanlarının ve o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazı bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkrasından sanık … hakkındaki 538.9 TL ve sanık … hakkındaki 561 TL zorunlu müdafiilik giderlerine`` ilişkin bölümün çıkarılması suretiyle, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

III- Sanık … Peközlüer hakkında yaralama suçundan kurulan beraat; sanık … hakkında yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerinin incelenmesine gelince;

Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1-12.02.2011 günü gündüz saat 14:00 sıralarında, sanık … in, yakınan …’ı evine cinsel ilişki vaadi ile davet edip, daha önceden yaptıkları plan gereği saklandığı dolaptan çıkan sanık … ve eve sonradan gelen sanık … ile birlikte yakınanı darp edip, basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek ve hayati tehlike oluşturacak şekilde yaraladıktan sonra para, kredi kartı, ehliyetini alıp, zorla senet imzalattıkları olayda; suç işleyen sanıkların yanında bulunarak onların etkili eylem suçunu kolaylaştıran sanık … suçunun sübut bulduğu gözetilmeden, kanıtların takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,

2- Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 2011/24709 soruşturma numaralı, 26.09.2012 tarihli iddianamesi ile sanık … hakkında, yakınan …’a yönelik eyleminden dolayı yaralama suçundan kamu davası açıldığı, adı geçen yakınana yönelik yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından usulüne uygun olarak açılmış bir kamu davası bulunmağının anlaşılması karşısında; iddianamedeki anlatıma yanlış anlam verilip, sanık hakkında yaralama suçunun yanı sıra yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından da ayrıca mahkumiyet kararı verilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, sanık … savunmanının ve o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle isteme kısmen aykırı olarak BOZULMASINA, 15.02.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/14763 Karar : 2018/1393 Tarih : 24.01.2018

  • TCK 29. Madde

  • Haksız Tahrik

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

A-Sanığa yükletilen 6136 sayılı Yasanın 13/1 ve 13/5 maddelerine aykırılık eylemleriyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemlerin sanık tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,

Eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tipine uyduğu,

Cezaların kanuni bağlamda uygulandığı,

Anlaşıldığından sanık …`un ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiş olmakla, tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKMÜN ONANMASINA,

B-Silahla tehdit eyleminden kurulan mühkumiyet hükmüne gelince;

Başkaca nedenler yerinde görülmemiştir. Ancak;

1)Sanık hakkında silahla tehdit suçundan kurulan hükmün C bendinin b) fıkrasında sanık eylemini eşine karşı gerçekleştirdiğinden TCK’nun 109/3-e maddesi gereğince cezası bir kat arttırılarak sanığın 2 YIL HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA şeklinde ibarenin iddia ve hükümle ilgisi bulunmadığı halde uygulanması,

2)Sanık …‘un ifadesinde, müşteki Şenol Doğan’ın kendisine “iki kızını getirip bu otelde satıp bu parayı da oradan sana ödettireceğim” şeklinde söylemesi üzerine deliye çevirdiğini belirtmesi ve soruşturma aşamasındaki ifadelerde, tanık …‘ın beyanında sanığın Şenol’un kendisine küfrettiğini söylediğini, tanık Tugay Öztugrut`un ifadesinde ise sanığın kendisine söylenen sözlerin ağır geldiğini beyan etmesi karşısında

olayın çıkış nedeni ve gelişmesi değerlendirilerek sonucuna göre TCK’nın 29. maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması,

Kanuna aykırı ve sanık …`un temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnameye aykırı olarak, HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 24/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/3115 Karar : 2018/306 Tarih : 23.01.2018

  • TCK 29. Madde

  • Haksız Tahrik

Sanık … hakkında katılan …’ ye yönelik yağma suçundan açılan kamu davasının yürütülen yargılama sonucunda dönüşen silahla etkili eylem suçundan kurulan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlara karşı itiraz yolu açık olup, katılan vekilinin bu konudaki istemi üzerine, Ardahan Ağır Ceza Mahkemesinin 04.03.2013 gün 2013/112 Değişik İş sayılı kararı ile “itirazın reddine” karar verildiği ve itiraz üzerine verilen kararların 5271 sayılı CMK’nın 271/4.maddesi gereğince kesin olduğu anlaşıldığından; katılan … vekilinin bu konudaki vaki taleplerinin inceleme dışı bırakılarak,

I- Yakınan …’ ye karşı sanık … hakkında etkili eylem suçundan kurulan hükme yönelik temyiz itirazlarına gelince;

Yakınanın 08.03.2012 tarihli oturumda alınan beyanında sanık … hakkında şikayetçi olmadığını beyan etmesi karşısında, yakınan …’ nin sanık … hakkında açılan kamu davasında katılan sıfatı elde etmediği, bu bağlamda temyiz yetkisinin de olmadığı anlaşılmakla; yakınan … vekilinin bu konudaki isteğinin, 5320 sayılı Yasa’nın 8/1. maddesi yollaması ile 1412 sayılı CMUK’nın 317. maddesi gereğince isteme aykırı olarak REDDİNE,

II- Katılan …’ ye yönelik sanık … hakkında yağma suçundan açılan kamu davasının yürütülen yargılama sonucunda dönüşen etkili eylem suçundan mahkumiyet kararına yönelik katılan vekilinin suçun vasfı ile sanık

… hakkında yağma suçundan beraat kararına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Katılan … vekilinin açtığı temyiz davasının, sanık … hakkında yaralama suçundan kurulan hükmün; suçun vasfına yönelik olduğu anlaşılıp kabulle ilk derece mahkemesinin 2012/7- 2012/296 sayılı 07.02.2013 günlü temyizin reddine ilişkin karar kaldırılarak yapılan incelemede;

Belli bir olay ile ilgili suç işlediği izlenimini veren ve hakkında herhangi bir araştırma yapılan kişi şüpheli statüsüne girer. Şüpheli kişide muhakeme hak ve yetkilerine sahiptir.

Yargılanacak her uyuşmazlık da; şüphelilik, uyuşmazlığın somut olması ve uyuşmazlığın çözümü şeklinde özellikler vardır. O halde önce olay öğrenilmelidir. Yani sübut konusunda bir hükme varılır. Sübut (veya ispat) melesi maddi mesele olup bundan geçmişteki olayı zihnimizde yeniden yaratmak yani nasıl meydana geldiğini belirlemektir. Olay belirlendikten sonra, olayla karşılaştırılacak hukuki norm ve olayın tipine uygun olup olmadığı konusunda sonuç çıkarılır, maddi durumun tespiti, hukuki durumun tespitidir. Hukuki durumun tespiti durumun tespiti olacaktır.

Hakim bu güne dayanarak dünü öğrenir. Dün hakkındaki şüphesini deliller sayesinde yener. Şüphenin yenilmesi ile şüphe yerini belirliliğe terk eder.

Delillerin gösterdiği objektif bakımından bir (ihtimal) dir. Buna rağmen ihtimal belli bir dereceye gelince kanaat (kanı) olacaktır. Şüphe yerini kanaate bıraktığında ispata aranan belirlilik ortaya çıkar. Her olayda lehe ve aleyhe delil vardır.

Kanaati meydana getiren delillerin tek tek değerlendirilişi kadar hep birlikte değerlendirilmesi de mümkündür. Deliller bütünlük teşkil ediyorsa bir bütünün birbiri ile uyuşan birbirini tamamlayan parçaları ise bu hakiki delildir. İspat konusu hüküm verme gerçeğinin bir parçası olan olay hakkında hüküm vermektir.

Gerçekten Hakim geçmişte ne olduğunu nasıl olduğunu bilmeye mecburdur. Elindeki imkan (bugün)dür.

Bu günden maksat da, bu gün var olan ve varlığı duygularımızla öğrendiğimiz şeylerdir. İşte “delil” budur.

Delillerin bu günkü akılcı anlayışına göre Hakimin (kanaati) ispat edilmesi istenen olayların tahlili bir tetkiki ile lehe ve aleyhe bütün şartları tenkidi ile ./..

değerlendirmesinin mahsulü olacaktır. İspat edilmesi gereken şüpheli olandır.

Delillerden biri de tanıktır. Deliller zümresinde tanık, ceza muhakemesinde anlatımı önemli bir yer işgal etmektedir. Tanık olayın taraflarından olmayan ve olay ile ilgili olarak beş duyusu ile edindiği bilgileri açıklayan kimsedir.

Tanık gördüğünü, müşahede ettiği hususlar ve öğrendiği bilgileri açıklar. Tanık beyanının önemi gözlemlenen maddi vakaları bizzat açığa kavuşturabilirliğinden kaynaklanır.

Tanık bazen kendisinin veya yakınlarına menfaat sağlama, tehlikeyi önleme, bazen toplumsal etki, bazen de duyduğu veya gördüğü yanlış algılaması ve böylede inanması ile yanılgılı anlatımlarada yönelebilir. Hakim tecrübelerine dayanarak tanığın beyanlarının sağlamlığını değerlendirir bu özellik ise delil olarak sayılabilir.

Sanık dışında herkes bu konumda ele alınabileceği dikkate alınarak değerlendirme yapılacağı bir muhakkaktır.

Tanık olmak ile onun beyanına yüklenen ispat gücü farklıdır. Hakim ispat konusunda mantık kuralları ile de bağlıdır.

Somut olayımıza gelirsek;

1-) Katılan … aşamalardaki ifadesinde özetle;…. Turizmin sahibi olduğunu, Erzurum- Kars arasında yolcu taşamacılığı yaptığını, olay günü olan 23.06.2010 günü yazıhanesini arayarak Sarıkamış’tan Erzurum iline gitmek için 0……. numaralı telefon numarasını bırakan kişileri arayarak nerede olduklarını sorduğunu, Sarıkamış ilçesinde olduklarını beyan etmeleri üzerine Sarıkamış ilçesine girmeyeceğini, çevre yoluna gelmeleri halinde Erzurum iline götüreceğini söyleyip Sarıkamış yol ayrımına geldiğini, gündüz saat 15.30 sıralarında gidiş istikametine göre yolun sağ tarafında bir bayan bir erkeğin valizleri ile beklediğini ve yine yolun sağ tarafında Transit marka beyaz bir minibüsün olduğunu, valizi bagaja koymak için araçtan indiğinde bu bayan ve erkek kişinin kendisine saldırdıklarını, devamında transitten inen ve elinde sopa olan ismini Kafkas kar firmasında çalışan ismini Serhat olarak bildiği şahsın kendisine sopa ile vurduğunu, bu üç kişinin birlikte saldırdıklarını, bunun neticesinde yaralandığını, kendisi yerdeyken üzerinde bulunan pantolonunu ve cebinde bulunan yaklaşık 2.000 TL parayı, şirketine ait iki adet senedini alarak araçlarına binip kaçtıklarını belirtmiş, sanıklar Serhat ve Gülçin’ in savunmalarında ileri sürdükleri, katılanın sanık Gürçin’ i taciz iddiasını ise kesinlikle kabul etmediği, adli rapora göre katılanın basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde yaralandığı tespit edildiği,

02.07.2010 tarihinde Jandarma tarafından yaptırılan sanıkların savunmanlarının hazır bulunmadığı teşhis işleminde katılan … olay yerinde kendisini yaralayan şahısların … ve … olduğunu yedi kişi içerisinden teşhis ettiğini; yine 14.12.2011 tarihinde yeniden yaptırılan teşhis işleminde de, katılan …, olay yerinde bulunan şahısların … ve … olduğunu teşhis etttiği, mahkemede 08.03.2012 tarihli oturumda da “… olay günü sanık … olay yerinde yoktu, sanıklar … ve … ile teşhis ettiğim şu an hazır bulunmayan … olay yerinde idi, bana üçü birlikte saldırdılar, üçünün elinde de odun sopa vardı, odun sopalarla bana saldırdılar, üçü de beni darp ettiler, …” diyerek teşhisinde ısrar ettiği,

Olay yeri tespit tutanağında da; 23.06.2010 tarihinde saat 15.30 sıralarında 156 Jandarma İmdat telefonuna Erzurum-Kars karayolu Hamamlı Köyü yol ayrımında kasten yaralamalı olay olduğu ihbarı gelmesi üzerine Kolluk görevlileri olay mahalline intikal etmiş ve….Turizme ait …… plakalı aracın şoför koltuğunda …. isimli şahsın pantolonsuz bir şekilde ve araçta yolcuların bulunduğu, ve araç sürücüsünün vücudunun çeşitli yerlerinde yara izleri bulunduğu ve üstü ve başının kanlar içerisinde olduğu belirtildiği,

Olay sırasında katılanın aracında yolcu olarak bulunan tanıklar …, …, …, …, …,.aşamalardaki ifadesinde, katılanın biri kadın iki kişi tarafından ellerindeki sopalarla dövüldüğü ve üzerindeki pantolonun çıkarılıp yanlarına alınarak götürdüklerini belirttikleri, ancak tanıklara herhangi bir teşhis işleminin yaptırılmadığı,

Temyizin konusu olmayan sanıklar … ve … savunmalarında; sanık …’ in katılanın aracında 21.06.2010 günü yolcu olarak bulunurken katılanın tacizde bulunduğunu, bu durumu kardeşi sanık …’ a anlattığını, sanık …’ ın ise 22.06.2010 günü ablası Gülçin’e yapılan davranışları konuşmak amacı ile katılan …’in kardeşlerinin işyerine gittiğinde, katılanın kardeşlerinin kendisini dövdüğünü, bu konu ile ilgili Yenişehir Polis Karakolunda ifade verdiğini, bu nedenle 23.06.2010 günü sanık … ve sanık …’ ın birlikte plan yapıp katılanı olay yerine yolcu olduğunu belirterek çağırdıklarını ve burada sanık …’ ın katılanı dövdüğünü belirttikleri;

Sanık … savunmasında; Erzurum’da oturduğunu, olayın olduğu gün evinde olduğunu, bir gün öncesinde doğum yaptığı için kızının kendisini ziyarete geldiğini, ertesi gün Selim’deki evine dönmek için yola çıktığını, oğlu Serhat’ın eve geldiğinde Cengiz ile kavga ettiğini söylediğini, nedenini sorduğunda ise “ben ona bacımı emanet etmiştim, o cep telefonunu istemiş” dediğini, olayı bu şekilde ./..

öğrendiğini, kesinlikle olay yerinde olmadığını, …‘yi tanımadığını, kendisini nasıl teşhis ettiğini bilmediğini beyan ettiği;

Sanık … savunmasında; olayın olduğu gün Sarıkamış’ta olmadığını, ticaretle uğraştığı için Akkozlu köyüne gittiğini, olayın yaşandığı gün olan 23.06.2010 günü saat 14.00’ de …. ile birlikte Akkoz Köyüne gittiğini, saat 16.30-17.00 sıralarında Sarıkamış’ a döndüğünü, yiğenim Serhat’ ın, … ile kavga ettiğini Sarıkamış’ da öğrendiğini, olaya karışmadığını, suçlamaları kabul etmediğini belirtmiştir.

Sanık …‘nun yargılama aşamasında savunma tanıkları olarak belirttiği …, …, … ‘in ifadelerinde;

Tanık … “Ben olay hakkında herhangi bir görgüm yoktur. Ancak olayın sanıklarından … benim komşum olur. Olay tarihinde komşum olan … ve diğer komşularımız ile birlikte bahçede oturuyorduk. Bu arada komşum Hazal’a bir telefon geldi ve telefondan sonra komşum olan Hazal ellerini dizine vuruyordu, biz ne olduğunu sorduğumuzda benim çocuklar Sarıkamışta kavga etmişler dedi. Benim olay hakkında bilgim ve görgüm bundan ibarettir.Başka bir bilgim ve görgüm bulunmamaktadır”; Tanık … “ Suça konu olayı görmüş değilim. Sanıklardan Hazal’ı ve eşi olarak bildiğim Nurettin isimli kişiyi tanırım. Diğer şahısları tanımam, geçmiş tarihte eski oturduğum mahallemden komşum olan sanık …‘ı bu şekilde tanırım. O tarihte kapılarının önünde bir kalabalık oluşmuştu, ne olduğunu sorduğumda bana sanık …‘ın çocuklarının Sarıkamış ilçesinde kavga yaptıklarını söylediler. O gün sanık … mahallemizde idi. Başka bir bilgim, görgüm yoktur”; Tanık … “Suça konu olaya ilişkin doğrudan bilgim ve görgüm yoktur, bilahare sanık …‘ın bana anlatması üzerine haberim oldu, sorulan olay günü sanık …‘la birlikte onun evinde misafirdim, diğer ismi geçen kişilerle müşteki arasında aynı gün bir tartışma ve kavga yaşandığını bana aktardı, ayrıntısını bilemiyorum, ancak onun için sanık … evde olduğundan bu kavgaya dahil olmadığını anladım, bilgim görgüm bundan ibarettir” şeklinde sanık …‘ın olay günü evde bulunduğuna tanıklık etmelerine karşın sanığın olaydan kısa bir süre önce doğum yaptığına yönelik hiç bir açıklamada bulunmadıkları UYAP sisteminden alınan sanık …’ya ait nüfus kayıtlarından bu durumun izlenemediği ancak sanığın bu savunmasının ise mahkeme tarafından da hiç bir aşamada araştırmadığı,

Sanık …‘nun tanığı …‘nun 19.04.2012 günlü oturumda, “Ben babam Mehmet Aksu ile birlikte Sarıkamış merkezinde bulunan Aksu Mobilya isimli işyerini çalıştırıyorum. Olay günü bir köye mal teslim edilmek üzere sanık …‘i çağırmıştık. Genellikle bizim nakliye işimizi yapar. Yanılmıyorsam olay günü saat 09.00 - 09.30 sıralarında mağazamıza geldi. Kamyonetine beyaz eşya ve çekyat gibi mobilya yükledik. Bunları Akkoz köyünde şu anda ismini hatırlamadığım bir şahsa götürecekti. Saat 09.30 sıralarında yükleme tamamlandı ve sanık … hemen yola çıktı. Hatırladığım kadarıyla öğle saatlerinde Sarıkamış’a döndü. Saat 12.00 - 01.00 sıralarında dönmüş olabilir, ben aynı gün dava konusu olayın yaşandığını duydum. Olayı duyduğumda öğlenden sonraki saatlerdi ama saati hatırlamıyorum, kendisine olay günü eşya gönderdiğimiz şahsın kimlik ve adres bilgileri mağazamızdaki kayıtlarda vardır. Ben olay günü sanık …‘in kamyonetiyle Akkoz köyüne gitmedim. O gün kendisini gönderdiğimden eminim ama ben gitmedim” şeklinde beyanda bulunduğu,

Minibüs şoförlüğü yapan katılanın dış giysi ceplerinde şahsi ve/veya maddi değere haiz kısım eşyasını bulundurabileceği hayatın olağan koşulları içinde ehliyetsiz olmayan her normal kişi tarafından öngörülerek bilinebileceği bir muhakkaktır. Katılanın, olayın hemen sonrası alınan ifadesi ve aşamalarda değişmeyen iddiası, bunu doğrulayan tanık beyanları ve olay yeri inceleme tutanağı birlikte değerlendirildiğinde; olay günü katılanın iki erkek bir kadın tarafından sopalarla dövülüp, zorla cebinde maddi değere haiz para ve eşyasının bulunduğu dış giysi (pantolonunu) alıp ayrılan suçun faillerinin eylemi yağma suçunu oluşturur bir muhakkaktır. Burada çözümlenmesi gereken konu yağma suçunun faillerinden birinin sanıklar Hazan Pakko ve … olup olmadığı yönünde toplanmaktadır. Genelde yağma suçlarında tanık yoktur. Bu durumda mağdurun beyanı bu yönde ve önemlidir. Ancak olayın tanıkları varsa ve/veya taraflar arasında hukuki bir ihtilaf varsa bunlarda araştırılıp sonucuna, iddia, savunma ve deliller bir bütün halinde değerlendirilmesi gerekir.

Hal böyle olunca:

a-) Olay tanıkları …, …, …, …, … ile sanıklar … ve …’ nun olanaklı ise aynı oturumda hazır bulunmaları sağlanıp usulüne uygun teşhis işlemi yaptırılması, mümkün olmadığı takdirde ise sanıkların teşhise elverişli önden ve yandan görünümlerini içeren resimleri temin ile tanıklara gösterilip yağma suçunun faillerinden olup olmadıkları yönünde duraksamaya yer vermeyecek şekilde beyanları alınıp;

b-) UYAP sisteminden alınan sanık …‘nun nüfus kaydına göre, sanığın olay gününden bir gün önce çocuk dünyaya getirdiğine ilişkin bir kayıt yer almamış ise de, bu durumun kolluk marifeti ile resen araştırılıp gerekirse sanık …‘ın savunma tanıkları …, … ve …’ e bu konu ile ilgili sanığın doğum yapıp yapmadığı, yapmış ise bu çocuk ile ilgili gerekli tespitin yapılması;

c-) Sanık …‘nun ifadesinde geçen 22.06.2010 günlü olayla ilgili Erzurum C. Başsavcılığının 2010/8468 kayıtlı olduğu gözüken dosyanın akibeti araştırılıp onaylı suretlerinin getirtilip bu dosya içerisinde varsa delilerin tespit edilip,

d-) Sanık …’in olay günü eşya götürülen kişi belirlenip, konu hakkında andı beyanı alınıp sonucuna göre yağma suçunun faillerinin … ve … olup olmadığı konusunda tüm duraksamalar kaldırılıp sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken eksik inceleme ile yetinilip yerinde ve yeterli olmayan gerekçe ile kanıtların takdirinde ve hukuki vasfılandırılmasına yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,

2-) Kabule göre de; sanık … hakkında, yaralama suçunun haksız tahrik altında gerçekleştirildiğinin anlaşıldığı belirtilerek 1/4 oranında indirim yapılırken 5237 sayılı TCK’nın 29. maddesinin gösterilmemiş olması,

Bozmayı gerektirmiş, katılan … vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, 23.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/5894 Karar: 2018/300 Tarih: 17.01.2018

  • TCK 29. Madde

  • Haksız Tahrik

6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun , 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun 253, 254 üncü maddelerinde yapılan değişiklik çerçevesinde, 6763 sayılı Kanun ile yapılan düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten önce usulüne uygun olarak yapılan uzlaşma tekliflerinin geçerli olduğu ve bu nedenle uzlaşma teklifi yapılmış ve kabul edilmemiş olan dosyalarda yeniden uzlaşma teklifi yapılmasına gerek bulunmadığı cihetle, somut olayda 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 86/2. maddesi kapsamında kalan eylemin kanun değişikliği öncesinde de uzlaştırma kapsamında bulunduğu şikayetçinin uzlaşmak istemediğini bildirmesi, yapılan uzlaşma teklifinin de usulüne uygun olması karşısında, tebliğnamedeki bozma görüşüne iştirak edilmemiş, ilk haksız hareketin kimden kaynaklandığı şüpheye yer bırakmayacak şekilde belirlenemediğinde, 5237 sayılı TCK’nin 29. maddesinde düzenlenen haksız tahrik nedeniyle sanığın cezasında ¼ indirim yapılması gerekmesine karşın, 3/4 oranda indirim yapılarak eksik ceza tayini ve sanık hakkında şartları oluştuğu halde 2. kez mükerrirliğe karar verilmemesi aleyhe temyiz olmadığından ve yine Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih ve 2014/140 Esas-2015/85 Karar sayılı kararı ile 5237 sayılı TCK’nin 53. maddesindeki bazı hükümler iptal edilmiş ise de, bu husus infaz aşamasında dikkate alınabileceğinden bozma nedenleri yapılmamıştır.

Yapılan yargılamaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, mahkemenin kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, gösterilen gerekçeye ve uygulamaya göre sanığın temyiz itirazlarının reddiyle hükmün isteme aykırı ONANMASINA; 17.01.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/11847 Karar: 2018/229 Tarih: 11.01.2018

  • TCK 29. Madde

  • Haksız Tahrik

Dosyada mevcut adli sicil kaydına göre tekerrüre esas mahkumiyeti bulunan sanık hakkında TCK’nın 58. maddesinin uygulanmaması aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Adli muayene raporu ve tüm dosya kapsamına göre sanığın, darp ederek şahsına zarar verdiği mağduru kendiliğinden serbest bırakmayıp, mağdurun telefonda görüştüğü şahsın araması üzerine mahalline gelen polis memurları tarafından kurtarıldığı anlaşılmakla, hakkında belirlenen cezada koşulları oluşmadığı halde 5237 sayılı TCK’nın 110. maddesi uyarınca indirim yapılması suretiyle eksik ceza tayini,

Oluşa uygun kabule göre de, sanık ile iş ortağı olup hakkında müsnet suçtan kurulan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen diğer sanık …‘un, bozulan aracını tamir ettikten sonra telefonla arayıp parasını ödeyerek aracını almasını söyledikleri mağdurun, sanıkların haberi olmaksızın, tamir bedelini de ödemeden dükkanın önünde park halinde bulunan aracı yedek anahtarla çalıştırıp götürdükten sonra durumu fark edip telefonla arayan sanıkları oyalayıp hakaret etmesi üzerine sanıkların atılı suçu işledikleri anlaşıldığından, sanık hakkında müsnet suçtan dolayı belirlenen temel cezada haksız tahrike ilişkin 5237 sayılı TCK’nın 29. maddesi ile indirim yapılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,

Hükümden sonra 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesi ile ilgili olarak 24.11.2015 tarihli, 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı ilamıyla verilen iptal kararı nedeniyle yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,

Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, ceza miktarı itibariyle kazanılmış hakkı saklı kalmak kaydıyla hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK’nın 321, 326. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 11.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/201 Karar: 2018/115 Tarih: 08.01.2018

  • TCK 29. Madde

  • Haksız Tahrik

I) Kasten yaralama eyleminden verilen kararda öngörülen cezanın nitelik ve niceliğine göre, verildiği tarih itibariyle hükmün temyiz edilemez olduğu anlaşıldığından, 5320 sayılı Kanunun 8/1 ve 1412 sayılı CMUK’nın 317. maddeleri uyarınca sanık … ve müdafiinin tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ İSTEĞİNİN REDDİNE,

II)- Tehdit eyleminden kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyize gelince,

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

1)Sanığın savunmalarında belirttiği ve müştekinin de soruşturma aşamasındaki beyanında ifade ettiği üzere; suça konu olaydan on beş gün kadar önce sanığın müşteki tarafından darp edildiğinin anlaşılması karşısında, olayın çıkış sebebi ve gelişimi üzerinde durularak sonucuna göre TCK’nın 29. maddesindeki haksız tahrik hükmünün sanık hakkında uygulanma olanağının tartışılmaması,

2)02/12/2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunduğu anlaşılmış olmakla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2, 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık … ve müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, bir numaralı bozma nedeni hariç diğer yönleri incelenmeksizin HÜKMÜN 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 08/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/39502 Karar: 2017/9975 Tarih: 02.10.2017

  • TCK 29. Madde

  • Haksız Tahrik

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Tüm dosya kapsamına göre, katılan tarafından gerçekleştirilen eylemlerin CMK’nın 203.maddesinde tanımlanan yetki kapsamında değerlendirilemeyeceği, sanık tarafından duruşma düzeni bozacak nitelikte herhangi bir eylemin gerçekleştirildiğine dair delil bulunmadığı, bu suretle sanık hakkında hakaret suçundan yapılan yargılamada haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasının yerinde olduğu değerlendirilmekle, bu husus açısından tebliğnamedeki görüşe iştirak edilmemiştir.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede; başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1- ) Hakaret eyleminin, katılanın haksız davranışı sebebiyle gerçekleştiğinin kabul edilmesi karşısında, haksız tahrik uygulamasında, hakaret suçuna dair özel hüküm olan ve daha lehe düzenlemeler içeren TCK’nın 129. maddesi yerine, aynı Kanunun genel tahrike dair 29. maddesinin uygulanması,

2- ) Seçimlik ceza öngören hakaret suçunda tercih edilen hapis cezasının adli para cezasına çevrilemeyeceği gözetilmeyerek TCK’nın 50/2.maddesine aykırı davranılması,

3- ) Sanığın adli sicil kaydında bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarının mahkumiyet hükmü sayılamayacağı ve sanığın duruşmada alınan savunmasında hükmün açıklanmasının geri bırakılması uygulanmasına dair hükümlerin uygulanmasını talep ettiği dikkate alındığında, 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesine objektif koşullar bakımından engel hali bulunmayan sanığın pişmanlığı, kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları gözönünde bulundurularak, yeniden suç işleyip işlemeyeceği konusunda bir değerlendirme yapılıp, sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, hükmün açıklanmasının geri bırakılması dair hükümlerin uygulanıp uygulanmayacağı tartışılmadan yazılı şekilde hüküm kurulması,

SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafii, katılan ve O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnameye kısmen uygun olarak HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 02.10.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/500 Karar: 2017/6599 Tarih: 06.06.2017

  • TCK 29. Madde

  • Haksız Tahrik

1- ) Sanık hakkında 6136 Sayılı Yasaya aykırılık suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesinde:

Sanık hakkında, 6136 Sayılı Yasaya aykırılık suçundan kurulan hükümde temel ceza tayin olunurken gerekçe gösterilerek hapis cezası alt sınırdan uzaklaşılarak tayin olunduğu halde, aynı gerekçeyle adli para cezasına esas alınan birim gün sayısının alt sınırdan tayin edilmesi aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Yapılan yargılamaya, dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde gösterilen ve değerlendirilen delillere, oluşa ve mahkemenin soruşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, suçun oluşumuna ve niteliğine uygun kabul ve uygulamasına, hukuka uygun, yasal ve yeterli olarak açıklanan gerekçeye göre sanık müdafiinin,haksız tahrik hükümlerinin uygulanmadığına yönelik ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA,

2- ) Sanık hakkında yaralama suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesinde:

a- ) Oluşa ve tüm dosya kapsamına göre; taraflar arasında yaşanan kavgada, ilk haksız hareketin kimden kaynaklandığının belirlenmemesi karşısında, sanık hakkında 29. maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükmünün uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

b- ) Adli tıp kriterleri açısından kemik kırıklarının hayat fonksiyonlarına etkisinin hafif ( 1 ) ila ağır ( 6 ) derece şeklinde sınıflandırılması ve 5237 Sayılı TCK.nun 87/3. maddesinde kemik kırığının hayat fonksiyonlarına etkisine göre cezanın en fazla 1/2 oranında artırılması öngörülmüş olması karşısında, mağdurun adli raporunda vücudundaki kemik kırığının hayat fonksiyonlarına etkisinin ağır ( 5 ) derece olduğunun belirtilmesine rağmen, 3. maddesine göre orantılılık ilkesine aykırı olarak sanığın cezasından 1/3 oranında artırım yapılması suretiyle sanığa eksik ceza tayini,

SONUÇ : Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK.nun 321 ve 326/ son maddeleri gereğince BOZULMASINA, 06.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.



YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/12889 Karar: 2016/20447 Tarih: 12.12.2016

  • TCK 29. Madde

  • Haksız Tahrik

Tayin edilen cezaların tür ve miktarına göre sanık … müdafiinin duruşma isteğinin, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesiyle yürürlükte bulunan 1412 Sayılı 318. maddesi uyarınca reddiyle incelemenin duruşmasız yapılmasına karar verilerek yapılan incelemede;

1-) Sanık … hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına yönelen temyiz itirazlarının yapılan incelemesinde:

CMK’nin 231/12. maddesi gereğince Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir hükmü gereğince kararın temyiz kabiliyeti olmadığından, itiraza tabi olduğundan ve itiraz merci tarafından 22.10.2014 tarih 2014/1299 değişik iş sayılı ilam ile karar verildiği anlaşılmakla dosyanın incelenmeksizin mahalline İADESİNE,

2-) Sanık … hakkında basit yaralama ve hakaret suçundan kurulan hükümlere yönelen temyiz itirazlarının incelemesinde:

Hükmolunan adli para cezasının 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 31.03.2011 tarih ve 6217 Sayılı Kanununun 26. maddesiyle 5230 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanuna eklenen geçici 2. madde uyarınca kesin nitelikte olduğundan sanık müdafiinin temyiz itirazlarının 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. ve 1412 Sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 317. maddesi uyarınca isteme uygun olarak REDDİNE,

3-) Sanıklar … ve … hakkında …‘i yaralama suçundan verilen beraat hükümlerine yönelen temyiz itirazlarının incelemesinde:

Sanık savunmaları, mağdur beyanları, doktor raporları ve tüm dosya içeriği dikkate alındığında, sanıkların haksız tahrik altında basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde kastan yaralama suçundan cezalandırılmaları yerine meşru savunma koşullarının oluştuğundan bahisle sanıklar hakkında ayrı ayrı beraat karar verilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, o yer Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerle 6723 Sayılı Kanun’un 33. maddesiyle değişik 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesiyle yürürlükte bulunan 1412 Sayılı 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA,

4-) Sanık … hakkında verilen hükümlerin yapılan temyiz incelemesinde:

a-) Sanık hakkında 6136 Sayılı Yasaya aykırılık suçundan verilen mahkumiyet hükmünün yapılan temyiz incelemesinde:

Hükmolunan adli para cezasının 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 31.03.2011 tarih ve 6217 Sayılı Kanununun 26. maddesiyle 5230 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanuna eklenen geçici 2. madde uyarınca kesin nitelikte olduğundan sanık müdafiinin temyiz itirazlarının 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. ve 1412 Sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 317. maddesi uyarınca isteme uygun olarak REDDİNE,

b-) Sanık hakkında eşe karşı kasten basit yaralama suçundan verilen mahkumiyet hükmünün yapılan temyiz incelemesinde:

Yapılan yargılamaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, mahkemenin kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, gösterilen gerekçeye ve uygulamaya göre sanık müdafiinin temyiz itirazlarının reddiyle hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA,

c-) Sanık hakkında … ve …‘na yönelik silahla tehdit ve …‘na yönelik nitelikli yaralama suçundan kurulan hükümlerin yapılan temyiz incelemesinde:

1.Sanık hakkında nitelikli yaralama suçundan hüküm kurulurken sanığın aşamalarda eşi … ile yaşadığı sorunların eşinin ailesince duyulması sonrasında eşinin kardeşleri olan … ve… evlerine gelmesi üzerine çıkan tartışmanın kavgaya dönüştüğünü, eşinin ve çocuğunun evden götürülmesini engellemeye çalıştığını, çıkan kavgada kendisinin de yaralandığını savunması ve aldırılan adli raporunda da yaralanma bulgularına yer verilmiş olması karşısında sanık … hakkında mağdurYaşar’ı kasten yaralama suçundan hüküm kurulurken hakkında haksız tahrik hükümlerini düzenleyen 5237 Sayılı TCK’nin 29. maddesinin sanık lehine uygulanıp uygulanmayacağı hususunun karar yerinde tartışmasız bırakılması,

2.Mağdur …‘un soruşturma aşamasında alınan beyanında sanık … ile kardeşleri Yaşar ve Yasin arasında çıkan tartışma esnasında sanığın mutfaktan aldığı bıçak ile özellikle kendisine temennilerde bulunan Yaşar’a vurmak istediğini ancak kendilerinin Yasin ile olayı araladıklarını ifade etmesi karşısında sanığın ne şekilde tehdit kastıyla hareket ettiği açıklanmadan ve eylemin silahla yaralamaya teşebbüs suçunu oluşturup oluşturmadığı da tartışılmadan yetersiz gerekçeyle birden fazla kişiye yönelik silahlı tehdit suçundan hüküm kurulması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin her iki suça, o yer Cumhuriyet savcısının yaralama suçuna dair temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerle 6723 Sayılı Kanun’un 33. maddesiyle değişik 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesiyle yürürlükte bulunan 1412 Sayılı 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA,

4-) Sanık … hakkında 6136 Sayılı Yasaya aykırılık, katılan … ve mağdur …‘a yönelik silahla tehdit ve katılan …‘e yönelik nitelikli yaralama suçundan kurulan hükümlerin yapılan temyiz incelemesinde:

a-) Sanık hakkında 6136 Sayılı Yasaya aykırılık suçundan verilen mahkumiyet hükmünün yapılan temyiz incelemesinde:

Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih ve 2014/140 esas-2015/85 karar sayılı kararı ile 5237 Sayılı TCK’nin 53. maddesindeki bazı ibareler iptal edilmiş ise de, bu husus infaz aşamasında dikkate alınabileceğinden bozma nedeni yapılmamıştır.

Yapılan yargılamaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, mahkemenin kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, gösterilen gerekçeye ve uygulamaya göre sanık müdafiinin temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin isteme uygun olarak ONANMASINA,

b-) Sanık hakkında katılan … ve mağdur …‘a yönelik silahla tehdit ve katılan …‘e yönelik nitelikli yaralama suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerinin yapılan temyiz itirazlarının incelemesinde:

1.Tüm dosya kapsamına göre, sanık …‘nun evinin balkonundan yoldaki kavga olayını izlerken kalabalıktan kendisine küfredilmesi üzerine eve girerek adli emanetteki av tüfeğini aldığı ve katılanlar … ve … ile mağdur …‘un bulunduğu yere doğru ateş ettiği, sanığın ateş etmesi sonucu … ve H. Y.’un isabet almadığı ancak …‘in iyileşme olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine, yaşamsal tehlike geçirmesine ve kafa kemiklerinde ağır (6) derecede kemik kırığına neden olacak şekilde ateşli silahla yaralandığı anlaşılmakla; sanık …‘nun …‘i haksız tahrik altında silahla kasten yaralama, … ile H. Y.’a karşı haksız tahrik altında silahla kasten yaralamaya teşebbüs suçundan ayrı ayrı sorumlu tutulması gerekirken, …‘e yönelik eylemi sebebiyle oluşa ve dosya içeriğine uygun düşmeyecek şekilde eylemin olası kastla işlendiğinin kabulüyle yazılışekilde sanığın tahrik altında olası kast ile yaralama suçundan sorumlu tutulması ve … ile mağdur …‘a yönelik eylemi yönünden ise yazılı şekilde silahla tehdit suçundan sorumlu tutulması,

2.Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih ve 2014/140 Esas - 2015/85 Karar sayılı kararı ile 5237 Sayılı TCK’nin 53. maddesindeki bazı hükümlerin iptal edilmesi sebebiyle hak yoksunlukları yönünden sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin ve katılan … vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerle 6723 Sayılı Kanun’un 33. maddesiyle değişik 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesiyle yürürlükte bulunan 1412 Sayılı 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 12.12.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/3770 Karar: 2016/2959 Tarih: 28.03.2016

  • TCK 29. Madde

  • Haksız Tahrik

14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 Sayılı Kanun’un 26. maddesiyle 5320 Sayılı Kanuna eklenen geçici 2. madde gereğince hapis cezasından çevrilenler hariç sonuç olarak hükmedilen 3000 TL’ye kadar (3.000TL dahil) adli para cezaları kesin nitelikte olup, sanık … hakkında mala zarar verme suçundan doğrudan verilen 2.000 TL para cezasının miktarı itibariyle kesin olması sebebiyle hükmün temyizi mümkün bulunmadığından, anılan hükme dair temyiz isteminin CMUK’nın 317. maddesi gereğince reddiyle, incelemenin sanıklar haklarında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, kasten yaralama suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak ve hükmedilen ceza miktarları nazara alınıp sanıklar müdafiin duruşmalı inceleme talebinin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek 1412 Sayılı CMUK’nın 318. maddesi uyarınca reddiyle, incelemenin duruşmasız yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:

KARAR : Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Tüm dosya kapsamına göre; sanıklardan …‘in kızı, diğer sanıkların kardeşi olan …‘ın evli olduğu halde, mağdurla suç tarihinden öncesine dayalı ilişkileri olduğundan şüphelenen sanıkların, olay tarihinde mağduru, …‘nın evinde, eşinin de evde olmadığı bir zamanda görmeleri üzerine, atılı suçları işlediklerinin anlaşılması karşısında, haklarında 5237 Sayılı TCK’nın 29. maddesinde öngörülen haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı, sanıklar müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 28.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/2585 Karar: 2016/671 Tarih: 02.02.2016

  • TCK 29. Madde

  • Haksız Tahrik

1-) Sanıklar … ve … hakkında kurulan hükümlere yönelik olarak katılan …‘ın temyiz incelemesinde;

Sanık … hakkında kasten yaralama, 6136 Sayılı Kanuna muhalefet suçlarından, sanık … hakkında kasten yaralama ve hakaret suçlarından verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararlar CMK’nın 231 /12. maddesi uyarınca itiraza tabi olup temyizi mümkün bulunmadığından, inceleme yapılmasına yer olmadığına, gereğinin merciince yerine getirilmesine,

2-) Sanık … hakkında kurulan hükmün temyiz incelemesine gelince;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre katılan …‘ın ve sanık … müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA,

3-) Sanık … hakkında kurulan hükmün temyiz incelemesinde;

Oluşa, dosya içeriği ve tanık beyanlarına göre; müşteki sanık … ile sanık …‘un önceye dayalı husumet sebebiyle tartıştıkları, tartışmanın kavgaya dönüşmesi üzerine …‘nin hamili bulunduğu 6136 Sayılı Kanun kapsamındaki tabanca ile önce bir el havaya ateş ettiği ve daha sonra sanık …‘u hedef almaksızın yere doğru bir kaç el ateş etmesi sonucu seken bir mermiden dolayı basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralandığı, tabancanın araya giren tanık … tarafından sanığın elinden alındıktan sonra sanık … tarafından ele geçirilemeyen bıçakla mağdur …‘nin etkisi basit tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte ve vücutta 1. derecede kemik kırığına sebep olacak şekilde yaralanması olayında; meşru savunma koşulları oluşmadığı, ancak eylemin haksız fiilin meydana getirdiği hiddet ve şiddetli elemin etkisi altında gerçekleştirildiği anlaşıldığından saldırının şiddetine göre cezada dörtte birden dörtte üçe kadar indirim öngören TCK’nın 29. maddesi gereğince üst sınıra yakın bir indirim uygulanması gerektiği gözetilmeden, en alt sınırdan indirim yapılarak fazla ceza tayini,

SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık …‘ın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 02.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/7961 Karar: 2016/875 Tarih: 28.01.2016

  • TCK 29. Madde

  • Haksız Tahrik

Suça sürüklenen çocuklar … ile … haklarında hakaret suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerine ilişkin olarak; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen 21.06.2005 gün ve 61/82 sayılı Kararında vurgulandığı üzere, hükmün temyiz edilebilir olup olmadığını belirleme bakımından hüküm tarihindeki kanuni düzenlemenin dikkate alınması gerektiği, 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanunun 26. maddesiyle 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 2. madde ile hapis cezasından çevrilenler hariç sonuç olarak hükmedilen 3.000 TL’ye kadar ( 3.000 TL dahil ) para cezaları kesin nitelikte olup, buna göre mahkemece suça sürüklenen çocuklar haklarında hakaret suçundan tayin edilen adli para cezalarına ilişkin hükümlerin miktar itibariyle kesin olması nedeniyle temyizi mümkün bulunmadığından, suça sürüklenen çocuklar … ile … müdafilerinin hakaret suçundan kurulan hükümlere yönelik temyiz istemlerinin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK’nın 317. maddesi gereğince Reddiyle, incelemenin suça sürüklenen çocuklar müdafilerinin çocuğun basit cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleri ile suça sürüklenen çocuk … müdafiin, suça sürüklenen çocuk … hakkında kasten yaralama ve hakaret suçlarından verilen beraat hükümlerine yönelik temyizleriyle sınırlı olarak yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:

KARAR : Suça sürüklenen çocuklar …, … ve … haklarında çocuğun basit cinsel istismarı suçundan kurulan mahkûmiyet hükümleri ile suça sürüklenen çocuk … hakkında kasten yaralama suçundan verilen beraat kararının incelenmesinde;

Delillerle iddia ve savunma; duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, beraati ve sübutu kabul olunan fiillerin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatları yapılmış bulunduğundan, suça sürüklenen çocuklar müdafiilerinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle …, …, … haklarında çocuğun basit cinsel istismarı suçundan kurulan mahkûmiyet hükümleri ile suça sürüklenen çocuk … hakkında kasten yaralama suçundan verilen beraat kararının ONANMASINA,

Suça sürüklenen çocuklar …, … ve … haklarında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan mahkûmiyet hükümleri ile suça sürüklenen çocuk … hakkında hakaret suçundan verilen beraat kararının temyiz incelemesine gelince;

Suça sürüklenen çocuklar …, … ile …‘in aşamalardaki beyanları ve tüm dosya kapsamına göre; suça sürüklenen çocuk …‘nin, suça sürüklenen çocuk …‘a “orospu, kaşar” gibi sözler sarf ederek hakaret suçunu işlediği sabit olan olayda, suça sürüklenen çocuk … hakkında 5237 sayılı TCK’nın 129. maddesinin uygulanma ihtimalinin bulunup bulunmadığı da değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,

Suça sürüklenen çocuklar …, … ile … haklarında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerine ilişkin yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Suça sürüklenen çocuklar … ile …‘un savunmalarında mağdure suça süreklenen çocuk …‘nin kendilerine “orospu, kaşar” gibi hakaret içerir sözler sarf ettiğini belirtmeleri, suça sürüklenen çocuk …‘in de aynı şekilde …‘nin kendisine hakaret ettiğini ifade etmesi karşısında adları geçen suça sürüklenen çocuklar haklarında 5237 sayılı TCK’nın 29. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağı hususunun tartışılmaması,

SONUÇ : Kanuna aykırı, suça sürüklenen çocuklar müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 28.01.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 23. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/13676 Karar: 2015/2027 Tarih: 28.05.2015

  • TCK 29. Madde

  • Haksız Tahrik

Sanığın, müşteki sanıklar D. Ç. ve C. Ç.’a ait işyerinden satın aldığı parkenin, bedelini kredi kartından ödeyememesi üzerine çıkan kavga sırasında işyerinin kapı camını kırmak suretiyle mala zarar verme suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda,

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanık müdafıinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Sanık ile müşteki sanıklar D. Ç. ve C. Ç. arasında tartışma üzerine çıkan kavgada şikayetçi sanık C. Ç.’ın sanığa hakaret ettiği, diğer şikayetçi sanık D. Ç.’ın da, sanığı basit tıbbi müdahaleyi gerektirecek nitelikte yaraladığı ve sanığın da kavga sırasında kapı camını kırdığının kabul edildiği halde şikayetçi sanıkların hakaret ve yaralama eylemlerine maruz kalan sanık hakkında TCK’nın 29. maddesinin uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığı tartışılmadan yazılı şekilde hüküm tesisi,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafıinin temyiz itirazlarının bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, 5320 sayılı Kanun’un 8/1 maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı 321. maddesi gereğince hükmün BOZULMASINA, 28.05.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/3924 Karar: 2015/27868 Tarih: 28.04.2015

  • TCK 29. Madde

  • Haksız Tahrik

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Soruşturma aşamasında, sanığın mağdurun kendisine küfrettiğini beyanı ve birleşen dosyadaki suça sürüklenen çocuk M. U.’ın kovuşturmada, sanık Z.’nın konuşmak için evde erkek yok mu sorusuna mağdur C.’nin “gidin işinize orospu çocukları” dediği şeklinde beyanı karşısında, olayın çıkış nedeni ve gelişimi üzerinde durularak sanık hakkında TCK’nın 29. maddesi uyarınca haksız tahrik hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması,

Kanuna aykırı ve sanık Z. B.’ın ileri sürdüğü temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnameye aykırı olarak, HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 28.04.2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/10188 Karar: 2015/24422 Tarih: 12.03.2015

  • TCK 29. Madde

  • Haksız Tahrik

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1-) Plajlarda seyyar masör olarak çalışan sanığın, aynı çevrede masörlük yapmak isteyen katılanı engellemek amacıyla, ölümle tehdit içerikli mesaj gönderdiğinin kabul edilmesi karşısında, eylemin özel kasıt açısından, TCK’nın 117/1. maddesinde düzenlenen ve şikayete tabi olan iş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçunu oluşturduğu gözetilmeden, tehdit suçundan mahkumiyet kararı verilmesi,

2-) Kabule göre de;

Sanığın aşamalardaki savunmaları ve katılana gönderdiği mesaj içeriklerinde, katılanın da sanığın çalışmasını engellemek istediğinin iddia edilmesi karşısında, olayın çıkış nedeni ve gelişmesi değerlendirilerek, sonucuna göre TCK’nın 29. maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması,

Kanuna aykırı ve sanık M. Y.’ın temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden hükmün bozulmasına, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 12.03.2015 tarihinde oybirliğiyle, karar verildi.


YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/11750 Karar: 2015/23903 Tarih: 06.03.2015

  • TCK 29. Madde

  • Haksız Tahrik

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1- )Suçun sübutu ve 5237 sayılı TCK’nın 29. maddesi yönünden, suça sürüklenen çocuğun savunmasında belirttiği Z. T., M. Ç. ve mağdurun olay yerinde bulunan kızının isim ve adresleri tespit edilerek usulünce duruşmaya çağrılıp dinlenmeden, eksik incelemeyle mahkumiyet hükmü kurulması,

2- )Kabule göre de;

Sabıkasız olan suça sürüklenen çocuğun yeniden suç işlemeyeceği kanaatine varılarak hükmolunan cezanın ertelenmesi, tehdit suçunda giderilmesi gereken ölçülebilir, belirlenebilir ( somut ) maddi bir zarar oluşmaması, manevi zararın ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmasına engel teşkil etmemesi karşısında, “mağdurun zararının karşılanmadığı” biçimindeki yerinde olmayan ve “cezanın ertelenmiş oluşu, sanığın yeniden suç işlemeyeceği yönünde olumlu kanaat oluşmadığı” biçimindeki erteleme gerekçesiyle çelişen gerekçelerle CMK’nın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,

SONUÇ : Yasaya aykırı ve suça sürüklenen çocuk E. A. müdafiinin temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden hükmün BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 06.03.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/8281 Karar: 2015/20820 Tarih: 18.02.2015

  • TCK 29. Madde

  • Haksız Tahrik

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Sanığın aşamalarda, mağdurun, kendisinden 2009 yılı içerisinde 8000 TL borç aldığını, vadesi gelmesine rağmen ödemediğini, birçok kez bu sebeple yanına gittiğinde de borcu ödememek için çeşitli bahanelerle oyaladığını savunması ve mağdurun da aralarındaki borç ilişkisini doğrulaması karşısında, olayın çıkış nedeni ve gelişmesi değerlendirilerek sonucuna göre TCK’nın 29. maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması,

SONUÇ : Yasaya aykırı ve sanığın temyiz nedenleriyle tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden hükmün BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 18.02.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/4235 Karar: 2015/187 Tarih: 14.01.2015

  • TCK 29. Madde

  • Haksız Tahrik

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Oluş ve kabule göre, sanığın kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu cebir kullanmak suretiyle işlediğinin anlaşılması karşısında, T.C.K.nın 109/2. maddesi gereğince cezalandırılması yerine, aynı Kanunun 109/1. maddesinin uygulanması suretiyle eksik ceza tayini,

Mağdurun 10.8.2009 tarihli emniyet beyanında sanığın ağabeyine ait olan işyerinden 3 TL aldığını belirtmesi, sanık Y.. ile diğer sanık M. O.’ın da mağdurun para aldığına dair ifadeleri ve tüm dosya içeriğine göre, sanığın mağdurun işyerinden izinsiz olarak para alması sebebiyle duyduğu hiddetin etkisiyle kişiyi hürriyetten yoksun kılma suçunu işlediği gözetilmeden, cezasından T.C.K.nın 29. maddesi uyarınca haksız tahrik indirimi yapılmaması neticesinde fazla ceza tayini,

Sanığın cezasından atılı suçu birden fazla kişiyle birlikte ve çocuğa karşı işlemesi sebebiyle arttırım yapılırken uygulama maddeleri olan 109/3-b-f maddelerinin gösterilmemesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık ve O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 Sayılı C.M.U.K.nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 14.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS