Muhafaza Görevini Kötüye Kullanma Suçu
TCK Madde 289
(1) Muhafaza edilmek üzere kendisine resmen teslim olunan rehinli veya hacizli veya herhangi bir nedenle elkonulmuş olan mal üzerinde teslim amacı dışında tasarrufta bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis ve üç bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Kişinin bu malın sahibi olması halinde, verilecek ceza yarı oranında indirilir.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan suçun konusunu oluşturan eşyayı kovuşturma başlamadan önce geri veren veya bunun mümkün olmaması halinde bedelini ödeyen kişi hakkında verilecek cezaların beşte dördü indirilir.
(3) Muhafaza edilmek üzere kendisine resmen teslim olunan rehinli veya hacizli veya herhangi bir nedenle elkonulmuş olan malın dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranması nedeniyle kaybolmasına veya bozulmasına neden olan kişi, adlî para cezası ile cezalandırılır.
(4) Bir suça ilişkin soruşturma veya kovuşturma kapsamında elkonulan eşyayı amacı dışında kullanan kimse, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
TCK Madde 289 Gerekçesi
Madde metninde tanımlanan suç, esas itibarıyla güveni kötüye kullanma suçunun özel bir şeklini oluşturmaktadır. Ancak, malın kişiye özel bir görevin gereği olarak teslim edilmiş ve kişinin bunları olduğu gibi muhafaza ile ödevlendirilmiş olması nedeniyle, fiil aynı zamanda bir görevin kötüye kullanılmasını da ifade etmektedir.
Birinci fıkraya göre, suçun konusunu oluşturan mal üzerinde teslim amacı dışında tasarrufta bulunulması, bu suçu oluşturacaktır. Teslim amacı muhafaza olduğuna göre, suçun konusunu oluşturan malın örneğin satılması, başkasına verilmesi gibi, bu amaçla bağdaşmayan davranışlar, söz konusu suçun oluşumuna neden olacaktır. Bu bakımdan, söz konusu suç, serbest hareketli suç görüntüsü arzetmektedir. Failin suç konusu eşyanın sahibi olması, cezanın indirilmesini gerektiren bir neden olarak kabul edilmiştir.
Maddenin ikinci fıkrasında bu suçla ilgili olarak etkin pişmanlık hükmüne yer verilmiştir. Bu suçun konusunu oluşturan eşyanın kovuşturma başlamadan önce geri verilmesi veya bunun mümkün olmaması hâlinde bedelinin ödenmesi, etkin pişmanlığı gösteren kişi açısından cezada indirim yapılmasını gerektiren bir şahsî sebep olarak kabul edilmiştir.
Üçüncü fıkrada ise, birinci fıkranın konusunu oluşturan eşya ile ilgili olarak bir taksirli suç tanımına yer verilmiştir. Bu eşyanın kendisine teslim edilen kişinin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranması nedeniyle kaybolmasına veya bozulmasına neden olması, suç olarak tanımlanmıştır.
Dördüncü fıkrada, ayrı bir suç tanımlaması yapılmıştır. Bir suça ilişkin soruşturma veya kovuşturma kapsamında elkonulan eşyanın amacı dışında kullanılması, bu suçu oluşturacaktır.
TCK 289 Muhafaza (Yedieminlik) Görevini Kötüye Kullanma Suçu Yargıtay Kararları
Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/394
- TCK 289
- Yedieminin mahcuz eşyayı satış yerine götürme hususunda kanundan doğan bir yükümlülüğünün bulunmadığı mahcuz malın satış yerine götürülmemesinin TCK’nın 289. maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan suçun maddi unsuru kapsamında tasarruf olarak değerlendirilemeyeceği anlaşıldığından; sanığa atılı muhafaza görevini kötüye kullanma suçunun unsurlarının oluşmadığı kabul edilmelidir.
Sanığa atılı 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun ikinci kitabının “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler” başlıklı dördüncü kısmının “Adliyeye Karşı Suçlar” başlıklı ikinci bölümünde, “Muhafaza Görevini Kötüye Kullanma” başlığıyla düzenlenen 289. maddesinin birinci fıkrası; “Muhafaza edilmek üzere kendisine resmen teslim olunan rehinli veya hacizli veya herhangi bir nedenle elkonulmuş olan mal üzerinde teslim amacı dışında tasarrufta bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis ve üç bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Kişinin bu malın sahibi olması halinde, verilecek ceza yarı oranında indirilir” şeklinde düzenlenmiştir.
Anılan normun konuluş amacı gerekçesinde; “Madde metninde tanımlanan suç, esas itibarıyla güveni kötüye kullanma suçunun özel bir şeklini oluşturmaktadır. Ancak, malın kişiye özel bir görevin gereği olarak teslim edilmiş ve kişinin bunları olduğu gibi muhafaza ile ödevlendirilmiş olması nedeniyle, fiil aynı zamanda bir görevin kötüye kullanılmasını da ifade etmektedir.
Birinci fıkraya göre, suçun konusunu oluşturan mal üzerinde teslim amacı dışında tasarrufta bulunulması, bu suçu oluşturacaktır. Teslim amacı muhafaza olduğuna göre, suçun konusunu oluşturan malın örneğin satılması, başkasına verilmesi gibi, bu amaçla bağdaşmayan davranışlar, söz konusu suçun oluşumuna neden olacaktır. Bu bakımdan, söz konusu suç, serbest hareketli suç görüntüsü arzetmektedir. Failin suç konusu eşyanın sahibi olması, cezanın indirilmesini gerektiren bir neden olarak kabul edilmiştir” şeklinde belirtilmiştir.
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi için, öncelikle yedieminlik kurumunun özel hukuktaki yerinin ve yedieminin yükümlülüklerinin incelenmesi gerekmektedir. Muhafaza görevini kötüye kullanma suçunun faili, kendisine rehinli veya hacizli veya herhangi bir nedenle elkonulmuş malın resmen teslim edildiği kişi olan “yediemin”dir. Yedieminlik kurumu ise özel hukukta, suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 463. maddesinde düzenlenen “vedia sözleşmesi” nin ve hüküm tarihinden sonra yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 561. maddesinde düzenlenen “saklama sözleşmesi” nin bir türü olarak kabul edilmektedir. 6098 sayılı Kanun’un 561. maddesinin gerekçesinde, bu maddenin 818 sayılı Kanun’un 463. maddesinin karşılığı olduğu, metnin sadeleştirilmesi dışında hüküm değişikliği yapılmadığı belirtilmiş ve her iki kanunda da saklama sözleşmesi; saklayanın, saklatanın kendisine bıraktığı bir taşınırı güvenli bir yerde koruma altına almayı üstlendiği sözleşme olarak tanımlanmıştır.
Bu sözleşme doğrultusunda kendisine teslim olunan taşınır malı saklayan kişi, bu malı bir süre sonra geri vermek üzere aldığından, saklayanın sözleşmeden kaynaklanan borçlarından biri de malın geri verilmesidir. Bu husus 818 sayılı Kanun’un 466 ila 470. maddeleri ile 6098 sayılı Kanun’un aynı doğrultuda ve “geri verme başlığı” altında düzenlenen 564 ila 566. maddeleri arasında hüküm altına alınmış olup her iki kanunda da saklama sözleşmesi uyarınca saklama ile yükümlü olan kişinin, saklanan şeyi korunması gereken yerde iade etmekle yükümlü olduğu belirtilmiştir. Bu düzenleme dolayısıyla muhafaza eden kişinin malı götürüp teslim etme yükümlülüğü bulunmadığından, malın saklanması amacıyla teslim eden kişinin, iadesini istediği malı, muhafaza edilen yerden teslim alması gerekmektedir. Bununla birlikte, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun taşınır mahcuz malların muhafaza tedbirlerini düzenleyen 88. ve “üçüncü kişiye bırakılan mallar” başlıklı 358. maddeleri uyarınca hacizli malın muhafaza edilmesi amacıyla kendisine bırakıldığı kişi, malların icra dairesinden istendiği anda önceki durumuyla iade ile yükümlü ise de, bu hükümlerde de iadenin şekli ve yeri hususunda bir düzenleme yapılmaması dikkate alındığında, hacizli malın iadesi konusunda da genel hükümlerin uygulanması gerektiği anlaşılmaktadır. Öte yandan, özel hukuka ilişkin hükümler TCK’nın 289. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen suça konu fiilin kapsamının tayininde yol gösterici olmakla birlikte, gerek bu hükümlerde gerekse söz konusu suça ilişkin düzenlemede yediemine açıkça mahcuz malı başka yere götürmek suretiyle teslim etme görevinin yüklenmediği, ancak teslim edenin, mahcuz malı muhafaza edenin adresine başvurarak iadesini istemesine karşın, yedieminin iade etmemesi durumunda yükümlülüğüne aykırı davrandığı söylenebileceğinden, faile kanuna dayanmayan bir görev yüklenmesi, diğer bir ifadeyle, bu suçun maddi unsurunu oluşturan ve “mal üzerinde teslim amacı dışında tasarrufta bulunma” şeklinde tanımlanan fiilin kapsamını, mahcuz malı icra dairesi tarafından belirlenen satış yerine götürmemek biçiminde genişletmek; suç ve cezaların kanuniliği ilkesine aykırı olup bu eylemden ibaret ihmali davranışın teslim amacı dışında bir tasarruf olarak değerlendirilmesi de olanaklı değildir. Nitekim Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Eşinin borcu nedeniyle yapılan icra takibi kapsamında ikâmetinde gerçekleştirilen haciz işlemi sonrasında haczedilen eşyanın kendisine yediemin sıfatıyla teslim edilen sanığın, söz konusu eşyayı icra dairesince bildirilen satış yerine getirmediği gerekçesiyle muhafaza görevini kötüye kullanma suçundan mahkûmiyetine karar verilen olayda; sanığın kendisine teslim edilen mahcuz eşyayı kırma veya bir başkasına satma gibi teslim amacı dışında herhangi bir tasarrufta bulunmadığı, yedieminin mahcuz eşyayı satış yerine götürme hususunda kanundan doğan bir yükümlülüğünün bulunmadığı mahcuz malın satış yerine götürülmemesinin TCK’nın 289. maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan suçun maddi unsuru kapsamında tasarruf olarak değerlendirilemeyeceği anlaşıldığından; sanığa atılı muhafaza görevini kötüye kullanma suçunun unsurlarının oluşmadığı kabul edilmelidir.
Ceza Genel Kurulu - Karar: 2017/242
- TCK 289
- Suç tarihinin, haczedilen menkullerin iş yerinde bulunmadığının tespit edildiği 10.10.2005 tarihi olduğu, bu tarih itibarıyla İcra ve İflas Kanununun 106. maddesinde öngörülen satış isteme süresinin dolmadığı ve haczin geçerliliğini koruduğu, bu bağlamda kendisine yediemin olarak teslim edilen hacizli menkuller üzerinde teslim amacı dışında tasarrufta bulunduğu anlaşılan sanığa atılı muhafaza görevini kötüye kullanma suçunun oluştuğunun kabulü gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nun “Adliyeye Karşı Suçlar” bölümünde yer alan “muhafaza görevini kötüye kullanma” başlıklı 289. maddesinin 1. fıkrası; “Muhafaza edilmek üzere kendisine resmen teslim olunan rehinli veya hacizli veya herhangi bir nedenle elkonulmuş olan mal üzerinde teslim amacı dışında tasarrufta bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis ve üç bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Kişinin bu malın sahibi olması halinde, verilecek ceza yarı oranında indirilir” şeklinde düzenlenmiştir. Anılan normun konuluş amacı, gerekçesinde;
“Madde metninde tanımlanan suç, esas itibarıyla güveni kötüye kullanma suçunun özel bir şeklini oluşturmaktadır. Ancak, malın kişiye özel bir görevin gereği olarak teslim edilmiş ve kişinin bunları olduğu gibi muhafaza ile ödevlendirilmiş olması nedeniyle, fiil aynı zamanda bir görevin kötüye kullanılmasını da ifade etmektedir. Birinci fıkraya göre, suçun konusunu oluşturan mal üzerinde teslim amacı dışında tasarrufta bulunulması, bu suçu oluşturacaktır. Teslim amacı muhafaza olduğuna göre, suçun konusunu oluşturan malın örneğin satılması, başkasına verilmesi gibi, bu amaçla bağdaşmayan davranışlar, söz konusu suçun oluşumuna neden olacaktır. Bu bakımdan, söz konusu suç, serbest hareketli suç görüntüsü arzetmektedir. Failin suç konusu eşyanın sahibi olması, cezanın indirilmesini gerektiren bir neden olarak kabul edilmiştir” şeklinde belirtilmiştir.
Uyuşmazlık konusuyla ilgili 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 106. maddesi suç tarihi itibarıyla “Alacaklı, haczolunan mal taşınır ise hacizden itibaren bir yıl, taşınmaz ise hacizden itibaren iki yıl içinde satılmasını isteyebilir. Borçlunun üçüncü şahıslardaki alacağı taşınır hükmündedir” biçiminde iken 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun ile taşınır mallar bakımından “bir yıl” olan satış isteme süresi “altı ay”, taşınmazlar yönünden “iki yıl” olan satış isteme süresi de “bir yıl” olarak değiştirilmiştir.
Aynı Kanunun 110. maddesi ise suç tarihi itibarıyla “Bir malın satılması kanuni müddet içinde istenmez veya talep geri alınıp da bu müddet içinde yenilenmezse o mal üzerindeki haciz kalkar” şeklinde iken 6352 sayılı Kanun ile “Bir malın satılması kanuni müddet içinde istenmez veya icra müdürü tarafından verilecek karar gereği gerekli gider onbeş gün içinde depo edilmezse veya talep geri alınıp da kanuni müddet içinde yenilenmezse o mal üzerindeki haciz kalkar…” biçiminde yeniden düzenlenmiştir.
Görüldüğü üzere, İcra ve İflas Kanununun 106. maddesinin suç tarihinde yürürlükte olan halinde, alacaklının haczedilen menkul malların satışını hacizden itibaren bir yıl içinde isteyebileceği, aynı Kanunun 110. maddesinde ise kanuni müddet içinde satışın istenmemesi durumunda mal üzerindeki haczin kalkacağı belirtilmiştir.
Muhafaza görevini kötüye kullanma suçuna ilişkin süreklilik gösteren yargısal kararlarda, haczin kalkması halinde suçun hukuka aykırılık öğesinin oluşmayacağı ve eylemin muhafaza görevini kötüye kullanma suçunu oluşturmayacağı vurgulanmıştır.
Öğretide de; “İcra takibinde, ödeme emrinin tebliğinden itibaren 1 yıl geçtikten sonra haciz istenmesi (İİY m. 78) durumunda haciz isteme hakkı düşer ve suçun hukuka aykırılık öğesi oluşmaz. Yine, (taşınırlarda) satışın haciz tarihinden itibaren bir yıl geçtikten sonra istenmesi (İİY. m. 106,110) nedeniyle kendiliğinden hükümsüz olan hacze dayalı olarak yapılan satış veya muhafaza haczi de geçerli olmadığından suçun hukuka aykırılık öğesi oluşmayacaktır” (Osman Yaşar, H.Tahsin Gökcan, Mustafa Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Cilt. VI, Ankara, 2010, s.8140); “Ödeme emrinin tebliğinden itibaren 1 yıl geçtikten sonra haciz istenmemesi (İİK m. 78/2) veya satışın haciz yapıldıktan 6 ay sonra istenmesi (İİK m.106, 110), kamu alacaklarının tahsilinde haczin 3 ay içinde yapılmaması (AATUK m. 84/1) durumunda haciz düşmüş olacağından bu suç oluşmaz.” (Durmuş Tezcan, Mustafa Ruhan Erdem, R. Murat Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, 14. Baskı, Ankara, 2017, s. 1208) şeklinde görüşlere yer verilmiştir.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulması bakımından, yediemin olarak sanığa teslim edilen hacizli menkullerin, suç tarihi itibarıyla İcra ve İflas Kanununun 106. maddesinin birinci fıkrasında öngörülen ve haciz tarihinden itibaren başlayan bir yıllık satış isteme süresinin hangi tarihte dolacağının belirlenmesi gerekmektedir. Haciz işleminin yapılıp haczedilen menkullerin yediemin olarak kendisine tesliminden sonra failin, mahcuzlar üzerinde teslim amacı dışında tasarrufta bulunduğunun tespit edildiği tarih, suç tarihi olacaktır. Yediemin olarak faile teslim edilen mahcuzlar ile ilgili olarak, haciz tarihinden itibaren başlayan satış isteme süresinin, failin mahcuzlar üzerinde teslim amacı dışında tasarrufta bulunduğunun tespit edildiği tarih itibarıyla dolmaması halinde haciz geçerliliğini koruduğundan, muhafaza görevini kötüye kullanma suçu oluşacaktır. Ancak haciz tarihi ile failin mahcuzlar üzerinde teslim amacı dışında tasarrufta bulunduğunun tespit edildiği tarih arasında İcra ve İflas Kanununun 106. maddesinin birinci fıkrasında öngörülen satış isteme süresinin dolması ve aynı Kanunda düzenlenen sürenin durmasını gerektirecek nedenlerin bulunmaması halinde, mahcuzlar üzerindeki haciz başka bir işleme gerek kalmaksızın kalkacağından, hukuka aykırılık öğesinin bulunmaması nedeniyle muhafaza görevini kötüye kullanma suçunun unsurları da oluşmayacaktır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın yetkilisi olduğu ….Pazarlama Ticaret Limited Şirketinin katılana olan borcundan dolayı Gaziantep 4. İcra Müdürlüğünün 2005/8439 sayılı dosyasında yapılan icra takibi sırasında, 29.09.2005 tarihinde borçlu şirketin iş yerinde haczedilen menkullerin yediemin olarak sanığa teslim edildiği, borcun ödenmemesi üzerine hacizli menkullerin muhafazası için 10.10.2005 tarihinde haciz mahalline gidildiğinde mahcuzların yerinde olmadığının tespit edildiği olayda; suç tarihinin, haczedilen menkullerin iş yerinde bulunmadığının tespit edildiği 10.10.2005 tarihi olduğu, bu tarih itibarıyla İcra ve İflas Kanununun 106. maddesinde öngörülen satış isteme süresinin dolmadığı ve haczin geçerliliğini koruduğu, bu bağlamda kendisine yediemin olarak teslim edilen hacizli menkuller üzerinde teslim amacı dışında tasarrufta bulunduğu anlaşılan sanığa atılı muhafaza görevini kötüye kullanma suçunun oluştuğunun kabulü gerekmektedir.
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/2171 Karar: 2016/4644 Tarih: 01.07.2016
-
TCK 289. Madde
-
Muhafaza Görevini Kötüye Kullanma Suçu
Sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
1-)Her ne kadar Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 16.09.2013 tarihli, 2013/6958 E. 2013/11255 K. sayılı ilamıyla, teslim amacı dışında tasarrufta bulunan sanığın unsurları itibariyle oluşan atılı suçtan mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği yönünde bozma kararı verilmişse de, TCK’nın 289. maddesine göre, “Muhafaza edilmek üzere kendisine resmen teslim olunan rehinli veya hacizli veya herhangi bir sebeple elkonulmuş olan mal üzerinde teslim amacı dışında tasarrufta bulunulması gerektiğinin belirtildiği,
Oluş ve dosya kapsamına göre, suça konu aracın icra takip dosyası kapsamında haczedilerek 17.04.2007 tarihinde yediemin sıfatıyla sanığa teslim edildiği, ancak borcun ödenmesi sebebiyle takibin sonlandırıldığı, katılanın kendi alacağına ilişkin icra takip dosyasında kayden haczedilen aracın fiili haczini yapmak üzere hacze gittiğinde, sanığın aracın asıl sahibinde olduğunu beyan etmesine ve fiili haczin yapılamamasına rağmen, usülune uygun düzenlenmemiş 20.08.2007 tarihli haciz tutanağında sanığın yediemin sıfatıyla imzası bulunmaması karşısında, atılı suçun yasal unsurlarının oluşmadığı gözetilerek beraat kararı verilmesinde zorunluluk bulunması,
2-)Kabul ve uygulamaya göre de;
Adli para cezalarının yerine getirilmemesi halinde 6545 Sayılı Kanunla değişik 5275 Sayılı Kanun’un 106/3. maddesi uyarınca infaz aşamasında resen uygulama yapılabileceği nazara alındığında hüküm fıkrasında TCK’nın 52/4. maddesi gereğince ihtarat yapılması,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 01.07.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/6440 Karar: 2016/4634 Tarih: 01.07.2016
-
TCK 289. Madde
-
Muhafaza Görevini Kötüye Kullanma Suçu
I-) Olay:
Sanığın borcuna karşılık haczedilen malların kendine yediemin olarak teslim edilmesine rağmen, haciz işlemi sırasında getirmeyerek mevcut adresini terk eden sanığın, savunmasında eşyaların halen mevcut olduğunu beyan etmesi karşısında, mallar üzerinde teslim amacı dışında tasarrufta bulunup bulunmadığı, amacı dışında kullanıp kullanmadığı, taksirle kaybolmasına veya bozulmasına neden olup olmadığı araştırılmadan atılı suçtan 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 289/1, 50/1-a 52. maddeleri uyarınca 900,00 Türk Lirası ve 40.00 adli para cezaları ile cezalandırılmasına karar verilmiş ve karar temyiz edilmeden kesinleşmiştir.
II-) Kanun yararına bozma istemine dair uyuşmazlığın kapsamı:
Dosya kapsamına göre kendisine muhafazası için bırakılan malları haciz işlemi sırasında getirmeyerek mevcut adresine terk eden sanığın 17.06.2011 tarihli savunmasında eşyaların halen mevcut olduğunu beyan etmesi karşısında, mallar üzerinde teslim amacı dışında tasarrufta bulunup bulunmadığı, amacı dışında kullanıp kullanmadığı, taksirle kaybolmasına veya bozulmasına neden olup olmadığının kolluk marifetiyle araştırılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesinde isabet bulunup bulunmadığına ilişkindir.
III-) Hukuksal Değerlendirme:
TCK’nın 289. maddesinin 3. fıkrasına göre, “Muhafaza edilmek üzere kendisine resmen teslim olunan rehinli veya hacizli veya herhangi bir sebeple elkonulmuş olan malın dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranması sebebiyle kaybolmasına veya bozulmasına neden olan kişi, adlî para cezası ile cezalandırılır.” hükmü düzenlenmiştir.
Dosya kapsamına göre, kendisine muhafazası için bırakılan malları haciz işlemi sırasında getirmeyerek mevcut adresine terk eden sanığın 17.06.2011 tarihli savunmasında eşyaların halen mevcut olduğunu beyan etmesi karşısında, mallar üzerinde teslim amacı dışında tasarrufta bulunup bulunmadığı, amacı dışında kullanıp kullanmadığı, taksirle kaybolmasına veya bozulmasına neden olup olmadığının kolluk marifetiyle araştırılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesis edilmesinde,
İsabet görülmediğinden anılan kararın kanun yararına bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının istemi yerinde görüldüğünden, Sulh Ceza Mahkemesi’nin 20.12.2011 tarihli ve 2009/948 E. 2011/1681 K. sayılı kararının CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
CMK’nın 309/4-a maddesi kapsamında bozma nedeni davanın esasını çözmeyen bir karara dair olduğundan müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 01.07.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/1179 Karar: 2016/1441 Tarih: 29.02.2016
-
TCK 289. Madde
-
Muhafaza Görevini Kötüye Kullanma Suçu
Dosya kapsamına göre;
1-) Sanık hakkında borcu sebebiyle yapılan haciz sırasında yediemin sıfatıyla kendisine teslim edilen ve üçüncü şahsın hak iddia etmediği eşyası hakkında işlediği suçu sebebiyle verilen cezadan 5237 Sayılı TCK’nın 289/1-son maddesi gereğince 1/2 oranında indirim yapılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde fazla ceza tayininde,
2-) 5237 Sayılı TCK’nın “muhafaza görevini kötüye kullanma” kenar başlıklı 155. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasında “muhafaza edilmek üzere kendisine resmen teslim olunan rehinli veya hacizli veya herhangi bir sebeple elkonulmuş olan mal üzerinde teslim amacı dışında tasarrufta bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis ve üç bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Kişinin bu malın sahibi olması halinde, verilecek ceza yarı oranında indirilir.” aynı Kanunun 52/1 ve 2. fıkrasında ise “Adli para cezası, beş günden az ve kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde yediyüzotuz günden fazla olmamak üzere belirlenen tam gün sayısının, bir gün karşılığı devlet hazinesine ödenmesinden ibarettir. En az yirmi ve en fazla yüz Türk Lirası olan bir gün karşılığı adli para cezasının miktarı, kişinin ekonomik ve diğer şahsi halleri göz önünde bulundurularak takdir edilir”, hükümlerinin yer alması karşısında, sanık hakkında hapis cezası alt sınırdan tayin edildiği halde, herhangi bir teşdit sebebi ve farklı uygulamanın gerekçesi gösterilmeden adli para cezasının yazılı şekilde alt sınırın üzerinde belirlenmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü 16.06.2014 günlü kanun yararına bozma talebine müsteniden ihbar ve mevcut evrak tebliğ olunmuştur.
KARAR : I-) Olay:
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Kaçakçılık ve Mali Suçlar soruşturma bürosunca verilen 20.05.2010 tarihli talimat sayılı yazısı gereğince sanık …‘e ait işyerinde suç ve suç unsurlarının tesbiti bakımında 21.05.2010 tarihinde arama yapıldığı, 556 Sayılı KHK gereğince suç unsuru olduğu tesbit edilen eşyaların sanığa yediemin olarak aynı tarihte teslim edildiği, daha sonra sanık hakkında 556 Sayılı KHK’nin 61/A-1 maddesi gereğince Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesi’nin kararı ile 23.11.2011 tarihinde mahkumiyet kararı verildiği ve sanığa yediemin olarak teslim edilen eşyaların müsaderesi amacıyla teslimi için kolluğa müzekkere yazıldığı ancak kollukça yapılan 20.01.2012 tarihli tesbitte eşyaların olmadığı ve sanığın eşyaların bir kısmını mahkemeye teslim ettiğini, diğer kısmını ise kaybettiğini belirttiğinin tesbit edilerek tutanağa bağlandığı, bunun üzerine mahkemece sanık hakkında yedieminlik görevini suistimal suçundan suç ihbarında bulunulması üzerine işbu davanın açılarak mahkumiyet kararı verildiği, kararın sanığa tebliğ edildiği ancak temyiz edilmeksizin kesinleştiği anlaşılmıştır.
II-) Kanun yararına bozma istemine dair uyuşmazlığın kapsamı:
Muhafaza görevini kötüye kullanmak suçundan cezalandırılmasına karar verilen sanık hakkında, mahcuz malların kendisine ait olması sebebiyle 5237 Sayılı TCK’nın 289/1-son maddesi gereğince indirim yapılmamasında ve ceza tayininde hapis cezasının asgari hadden belirlendiği halde adli para cezasına alt sınırdan uzaklaşılarak tespitinde hukuka aykırılık bulunup bulunmadığından ibarettir.
III-) Hukuksal Değerlendirme:
CMK’nın 309. maddesi uyarınca hakim veya mahkemece verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlere karşı başvurulan olağanüstü bir kanun yoludur.
Dairemizce de benimsenen Ceza Genel Kurulunun 19.02.2008 tarih ve 19/31 Sayılı kararında belirtildiği gibi kanun yararına bozma yöntem ile kanunların herkese eşit biçimde uygulanması, karar veya hükümlerdeki maddi ve usul hukukuna aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesini, ülke genelinde uygulama birliğine ulaşılmasını sağlama amaçlanmıştır. Kesin hükmün otoritesinin korunması zorunluluğu ve olağanüstü bir denetim yolu olması sebebiyle kanun yararına bozma yolu dar kapsamlıdır; her türlü hukuka aykırılığın öne sürülüp incelenmesine elverişli bir denetim yolu değildir. Yargıtayın incelemesinden geçerek kesinleşen hükümlere karşı bu yola başvurulamaz; ancak yargılanmanın yenilenmesi veya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca itiraz yoluna başvurulabilir.
Somut olayda, temel cezanın belirlenmesinde hapis cezasının asgari hadden tespit edilmesine rağmen adli para cezasının alt sınırdan ayrılarak saptanmasının hakimin yargılamaya dair takdir hakkı kapsamında kaldığı gözetildiğinde yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda bu hususun kanun yararına bozmaya konu edilemeyeceği değerlendirildiğinden kanun yararına bozma talebinin bu yönüyle reddine karar vermek gerekmiştir.
Ancak; muhafaza görevini kötüye kullanmak suçundan cezalandırılmasına karar verilen sanık hakkında, mahcuz malların kendisine ait olması sebebiyle 5237 Sayılı TCK’nın 289/1-son maddesi gereğince ½ oranında indirim yapılması gerekirken yazılı şekilde hüküm kurularak sanığa fazla ceza verilmesi kanuna aykırı olduğundan kanun yararına bozma talebinin bu yönüyle kabulüne ve 5271 Sayılı CMK’nın 309/4-d maddesinin verdiği yetkiye istinaden sanığın hüküm fıkrasında gösterilen dışında cezalandırılmasında karar verilmiştir.
SONUÇ : 1-) Yukarıda açıklanan nedenlerle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 23.06.2014 tarih ve 2014/231433 Sayılı kanun yararına bozma talebinin, sanık hakkında temel cezanın belirlenmesinde hapis cezası asgari hadden belirlenirken adli para cezasının alt sınırdan uzaklaşılarak tayin edilmesinin hukuka aykırı kabul edilerek bozulması yönünden REDDİNE,
2-) Belirlenen temel cezadan TCK’nın 289/1-son cümlesi gereğince indirim yapılması yönünden kabulüyle Ankara(Kapatılan) 12.Sulh Ceza Mahkemesi’nin 30.01.2014 tarih ve 2012/409 Esas, 2014/68 sayılı kararının 5271 Sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
3-) CMK’nın 309/4-d maddesi uyarınca bozma nedenine göre uygulama yapılarak;
a-) Sanığın sübut bulan muhafaza görevini kötüye kullanmak suçundan eylemine uyan TCK’nın 289/1 maddesi gereğince suçun işleniş şekil ve özelliği sanığın ekonomik ve sosyal durumu, suç sebep ve saikleri nazara alınarak takdiren 3 AY HAPİS ve 120 GÜN ADLİ PARA CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA,
b-) Mahcuz malların sanığa ait olduğu anlaşıldığından, işbu cezanın TCK’nın 289/1-son cümlesi gereğince ½ oranında indirilerek 1 AY 15 GÜN HAPİS ve 60 GÜN ADLİ PARA CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA,
c-) Sanığın yargılama aşamasındaki davranışları nazara alınarak hakkında TCK’nın 62. maddesinin uygulanmasına takdiren yer olmadığına,
d-) Sanığa verilen işbu gün adli para cezasının TCK’nın 52/2 maddesi gereğince ve her gün takdiren sanığın ekonomik durumu da gözetilerek 20 TL’den hesaplanmak suretiyle 60 gün adli para cezasının karşılığı olarak 1200 TL ADLİ PARA CEZASIYLA CEZALANDIRILMASINA,
Sanığa verilen işbu adli para cezasının, TCK’nın 52/4 maddesi gereğince ceza miktarı ve sanığın ekonomik durumu nazara alınarak takdiren aylık 10 eşit taksitte tahsiline, taksitlerden birinin süresinde ödenmemesi halinde para miktarının tamamının muaccel hale geleceğinin ihtarına,
e-) Sanığın mağdurun zararını karşılamadığı anlaşıldığından, hakkında CMK’nın 231/5 maddesinin uygulanmasına takdiren yer olmadığına,
f-) Sanığa verilen işbu hapis cezasının, sanığın sabıkasız haline ve suç işleme hususundaki eylemine nazaran cezanın ertelenmesi halinde ileride suç işlemekten çekineceğine dair Dairemizde olumlu kanaat oluştuğundan TCK’nın 51/1 maddesi gereğince ERTELENMESİNE,
Sanık hakkında aynı Kanunun 51/3 maddesi gereğince takdiren 1 yıl denetim süresi belirlenmesine ancak; bu süre içerisinde herhangi bir yükümlülük tayinine takdiren yer olmadığına,
g-) Davetiye gideri olan 16 TL yargılama masrafının sanıktan tahsili ile hazineye irat kaydına,
Dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 29.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/980 Karar: 2016/3481 Tarih: 25.02.2016
-
TCK 289. Madde
-
Muhafaza Görevini Kötüye Kullanma Suçu
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Sanığa yükletilen muhafaza görevini kötüye kullanma eylemiyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemin sanık tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,
Eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tipine uyduğu,
Cezanın kanuni bağlamda uygulandığı,
Anlaşıldığından, sanık … müdafiinin ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiş olmakla, tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKMÜN ONANMASINA” karar verilmiştir.
I-) İTİRAZ NEDENLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 30.12.2015 gün ve 2009/260852 Sayılı yazısı ile;
“İtiraza konu uyuşmazlığın, sanık …‘ın katılan …, borçlu …‘ün borcuna karşılık … Dairesince haczettirerek devrini aldığı … … plakalı cekici ve dorsenin katılan banka yetkililerini teslim etmemek şeklindeki eyleminin 289 maddesinde yazılı suçu oluşturup oluşturmadığına ilişkindir.
5237 Sayılı Muhafaza görevini kötüye kullanma suçu kenar başlıklı,
Madde 289- (1) Muhafaza edilmek üzere kendisine resmen teslim olunan rehinli veya hacizli veya herhangi bir sebeple elkonulmuş olan mal üzerinde teslim amacı dışında tasarrufta bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis ve üç bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Kişinin bu malın sahibi olması halinde, verilecek ceza yarı oranında indirilir.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan suçun konusunu oluşturan eşyayı kovuşturma başlamadan önce geri veren veya bunun mümkün olmaması halinde bedelini ödeyen kişi hakkında verilecek cezaların beşte dördü indirilir.
(3) Muhafaza edilmek üzere kendisine resmen teslim olunan rehinli veya hacizli veya herhangi bir sebeple elkonulmuş olan malın dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranması sebebiyle kaybolmasına veya bozulmasına neden olan kişi, adlî para cezası ile cezalandırılır.
(4) Bir suça dair soruşturma veya kovuşturma kapsamında elkonulan eşyayı amacı dışında kullanan kimse, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Hükmünü içermektedir.
Madde metninde tanımlanan suç, esas itibarıyla güveni kötüye kullanma suçunun özel bir şeklini oluşturmaktadır. Ancak, malın kişiye özel bir görevin gereği olarak teslim edilmiş ve kişinin bunları olduğu gibi muhafaza ile ödevlendirilmiş olması nedeniyle, fiil aynı zamanda bir görevin kötüye kullanılmasını da ifade etmektedir.
Birinci fıkraya göre, suçun konusunu oluşturan mal üzerinde teslim amacı dışında tasarrufta bulunulması, bu suçu oluşturacaktır. Teslim amacı muhafaza olduğuna göre, suçun konusunu oluşturan malın örneğin satılması, başkasına verilmesi gibi, bu amaçla bağdaşmayan davranışlar, söz konusu suçun oluşumuna neden olacaktır. Bu bakımdan, söz konusu suç, serbest hareketli suç görüntüsü arzetmektedir. Failin suç konusu eşyanın sahibi olması, cezanın indirilmesini gerektiren bir neden olarak kabul edilmiştir.
Maddenin ikinci fıkrasında bu suçla ilgili olarak etkin pişmanlık hükmüne yer verilmiştir. Bu suçun konusunu oluşturan eşyanm kovuşturma başlamadan önce geri verilmesi veya bunun mümkün olmaması hâlinde bedelinin ödenmesi, etkin pişmanlığı gösteren kişi açısından cezada indirim yapılmasını gerektiren bir şahsî sebep olarak kabul edilmiştir.
Üçüncü fıkrada ise, birinci fıkranın konusunu oluşturan eşya ile ilgili olarak bir taksirli suç tanımına yer verilmiştir. Bu eşyanm kendisine teslim edilen kişinin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranması sebebiyle kaybolmasına veya bozulmasına neden olması, suç olarak tanımlanmıştır.
Dördüncü fıkrada, ayrı bir suç tanımlaması yapılmıştır. Bir suça dair soruşturma veya kovuşturma kapsamında elkonulan eşyanm amacı dışmda kullanılması, bu suçu oluşturacaktır.
Muhafaza görevini kötüye kullanmak suçu ile korunan hukuki yarar, kamu otoritesidir. Kamu idaresi tarafından kişiye verilen muhafaza görevi sonucunda kişinin söz konusu malı özenle koruması ve işini ciddiye alması ve yasa gereği göreviyle ilgili yükümlülükleri yerine getirmesi amaçlanarak, kamu görevinin düzenli bir şekilde yürütülmesi ve otoritenin ve disiplinin sağlanması amaçlanmaktadır.
Suçun maddi konusu rehinli ve hacizli veya el konulmuş taşınır yada taşınmaz niteliğindeki mallardır.
Fail, yediemin olarak atanan kişidir. Yediemin, maddenin ilk cümlesinde tanımlanmış gibidir. Buna göre yediemin, “muhafaza edilmek üzere kendisine resmen (bir mal) teslim olunan kişidir.” Herhangi bir kimse bu suçun faili olamaz. Sadece belirli sıfatı taşıyan kişi işleyebileceğinden bu suç tipi “mahsus/özge suç” niteliğindedir.
Suça konu olan rehin veya haciz, “kamu idaresince” konulan rehin ya da hacizdir. Bu rehin veya haczin kamu idaresince konulması zorunludur. Örneğin
İcra ve İflas Kanunu hükümleri veya 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkındaki Kanun gereğince haciz konulması bu şekildedir. Özel hukuk hükümlerine göre örneğin, alacaklı tarafından borçlunun mal varlığına konulan rehinin bu suçu oluşturması söz konusu değildir.
Hacizli mal, kanuni olarak icrai veya ihtiyati haciz altına alınan her türlü taşınır ve taşınmaz mallan ifade etmektedir. İcrai haciz, İcra İflas Yasası hükümleri uyarınca yapılan ilamlı veya ilamsız haciz işlemi olabilir. İhtiyati haciz de, hükümleri uyarınca yapılmaktadır. Haczin yargı kararma dayanması gerekmez. İdari bir işlemden veya zabıta işleminden doğması mümkündür.
Kamu alacaklarının tahsili usulü ise, bu konuya özel düzenleme içeren 6183 Sayılı Kanun hükümleri uyarınca yapılmaktadır. Uygulamada sıkça görülen İcra
İflas Yasası hükümleri uyarınca İcra Daireleri tarafından yapılan haciz işlemleri ile 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Yasa hükümleri uyarınca yapılan haciz işlemleri bu suçun konusunu oluşturmaktadır.
Suça konu teşkil eden hacizli, rehinli ya da el konulmuş malın faile “resmen” ve fiilen teslim edilmiş olması gereklidir. Resmi teslim, mevzuat gereği gereken yöntemine uygun yapılmış olmalıdır. Resmen teslim kavramı aslında fiili teslimi de içerir. Zira resmi teslim, malın yediemine yetkili resmi organ veya görevli tarafından teslim edilmesi, zilyetliğinin devredilmesi gerekli olup yedieminlik görevinin yükümlülükleri ve cezai sorumlulukları kendisine hatırlatılması yasal olarak yapılmalıdır.
289/1. maddesinde yazılı muhafaza görevinin kötüye kullanılması suçunun maddi öğesi, resmen teslim olunan mal üzerinde “teslim amacı dışında tasarrufta bulunma” biçiminde tanımlanmaktadır. Böylece kanun koyucu yediemini, teslim edilen malı amacına uygun olarak muhafaza etmek yükümlülüğü altına sokmuştur. Bu yükümlülüğe uymayan hareketler, suç teşkil edeceği açıklanmaktadır. Ayrıca mahcuz malın teslim amacına uygun muhafaza etme yükümlülüğü aynı zamanda, teslim eden merciin istemi halinde malın aynı şekilde iade edilmesini de kapsamaktadır. Ancak hukuka aykırılık öğesiyle ilgili olarak açıklandığı üzere, suçun oluşabilmesi için hukuka uygun görevlendirme ve resmi teslim koşulunun gerçekleşmesi gerektiği gibi, suç tarihi itibariyle failin yedieminlik görevinin hukuken sürüyor olması da şarttır. Teslim amacı dışında tasarrufta bulunulmasının hangi tür hareketlerle gerçekleştirilebileceği açıklanmadığından, ‘serbest hareketli’ bir suç olarak düzenlenmiştir. İcrai veya ihmali bir davranışla işlenebilmektedir.
İdarenin teslim amacı; bir malın olduğu gibi muhafaza edilmesi, bakılıp gözetilmesi, korunması ve istenildiğinde malın önceki durumuyla iade edilmesini kapsamaktadır. Bu suçla, teslim edilen malın yediemin tarafından görevin sonunda iade edilmesi istenilmektedir. Hatta, yediemine bu yönde yükümlülük getirilmektedir. Yediemin, teslim amacı doğrultusunda malı muhafaza edip, görev sona erdiği veya istenildiğinde iade etmekle yükümlü bulunmaktadır.
Suça konu olan eylem, idarenin iradesine ve dolayısıyla hukuk düzenine aykırı bir eylemdir. Bu nedenle, suçun oluşumu için, eylemin hukuka aykırı bulunması şarttır.
Hukuka aykırılık öğesi, öncelikle tipe uygun davranışın bulunmasını gerektirir. Bununla birlikte, anılan maddede belirtilen kavramlarla (yedieminliğe temel olan haciz, rehin gibi işlemlerin kendi kurallarına uygun yapılması anlamında) ilgili yasal hükümlere aykırılığın da oluşması gerekir. Yediemin tayin eden işlemin hukuken geçerli olmaması ya da geçerliliğini yitirmesi durumunda eylem hukuka aykırı olmayacaktır.
Failin kamu idaresince görevlendirilmesinden kaynaklanan yedieminlik sıfatı ve görevinin, hukuki bir sebeple ortadan kalkması durumunda, suçun yasaya aykırılık öğesinin hukuki dayanağı kalmayacaktır. Bu durumda failin muhafaza görevini kötüye kullandığından söz edilemeyecek ve suçun oluşmadığı kabul edilecektir.
Fakat bu durum, failin malı ilgili idareye iade yükümlülüğünü sona erdirmez.
Fail iyiniyet ilkesine uygun olarak kendisine teslim edilen malı aynen iade etmekle yükümlü olduğundan, iade etmeme veya malı tüketme, başkasına verme, satma gibi eylemleri güveni kötüye kullanma suçunu oluşturabilecektir.
Hukuka Aykırılığın Koşulları
a. Yedieminliğin Dayanağı Olan İşlemin Hukuka Uygun bulunması,
b. Suç Tarihi İtibariyle Yedieminlik Görevinin Hukuken sürüyor olması gerekmektedir.
İcra takibinde, ödeme emrinin tebliğinden itibaren, 1 yıl geçtikten sonra haciz istenmesi (İİY m. 78) durumunda haciz isteme hakkı düşer ve suçun hukuka aykırılık öğesi oluşmaz. Yine, (taşınırlarda) satışın haciz tarihinden itibaren bir yıl geçtikten sonra istenmesi (İİY. 110) sebebiyle kendiliğinden hükümsüz olan hacze dayalı olarak yapılan satış veya muhafaza haczi de geçerli olmadığından suçun hukuka aykırılık öğesi oluşmayacaktır. Bu arada belirtelim ki, süresinde haciz istememekle haciz isteme hakkı düşer, süresinde satış istememekle de yapılmış olan haciz kalkar, buna karşın, icra takibi de düşmüş olmaz.
Yargıtay 12. HD. uygulamasına göre, İİY. süre geçmiş ise, yeniden haciz istenmesi için yenileme dilekçesi verilerek bu dilekçenin tebliğ ettirilmesi gerekecektir. İİY. süre geçtiği için haczin kalkması durumunda ise, yenileme dilekçesine gerek kalmadan yeniden haciz isteğinde bulunulması gerekir. İlk hacizden itibaren 1 yıl içinde satış istenmemişse haciz kalkmaktadır. Bunun dışında, mahcuz malların satış işlemi gerçekleştirildikten sonra, haciz kendiliğinden kalkmaktadır.
Bu açıklamalar çerçevesinde, maddi olayda, … Trabzon Şubesinin müşterisi olan …‘e vermiş oludğu 200 milyar kredi karşılığında … marka tırın trafik kaydı üzerine rehin koymak suretiyle alacağını teminat altına aldığı, borçlu …‘ün iflas etmesi üzerine diğer alacaklılarında … rehin koydurduğu borçluya ait olan 61 … 4768 plaka sayılı yarı römork ve 61 … 4767 plaka sayılı çekicinin trafik tescil kaydına haciz koydurdukları, borçlu …‘ün Albaraka Türk Katılım Bankası Trabzon Şubesi Müdürü Müdahil … ile telefonda görüşme yaparak bankaya teminat olarak gösterdiği çekici ve römorkun (tırın) İstanbul da Trabzonlu olan … isimli iş adamının şantiyesinde bulunduğunu bu şantiyedeki şahısların alacağından dolayı aracını orda kaldığını, araca haciz işlemi yaptırmasını ve borcuna karşılık satışını yaptırarak hiç değilse Trabzon da bankaya olan borcunu bir kısmını ödemek istediğini söylemesi üzerine müdahil banka müdürünün bunu kabul ettiği ve tırı getirmek üzere borçlu …‘ün adamı olan sanık …‘la birlikte suça konu tırı Trabzona İstanbuldan şantiyeden alarak gönderdiği,
Sanık …‘ın suça konu Tırı Trabzona getirdiği ve Trabzon 3. İcra Müdürlüğünün 2008/5066 esas sayılı icra takip dosyası ile borçlular …, …‘ün birlikte düzenleyip verdikleri, 150.210,16 TL lik bonoya istinaden icra takibi başlatılarak suça konu tırın üzerine haciz konduğu ve bu haczin 20.05.2008 tarihinde yapılarak aracın yediemin sıfatı ile …‘a teslim edildiği,
Daha sonra, suça konu Tır’ın satışı icra müdürlüğü tarafından yapılarak ikinci satış günü olan 04.08.2008 tarihinde, muhammen değerinin % 40 ına alacağına mahsuben katılan bankaya satışının yapıldığı, bankanın satış işlemlerini tamamladıktan sonra merkezi olan İstanbulda Tırın ruhsatını göndererek bankanın üzerine noterden ve trafikten satış ve tescil işlemlerini tamamlayarak Tırın … … plaka ile çıkarılarak banka adına tescil işleminin yapıldığı,
Bu işlemler sonrasında, katılan bankanın yedieminden aracı fiziki olarak teslim almadığı,
Sanık …‘ın katılan bankaya vermiş olduğu dilekçeyle, suça konu mahcuz Tır’ları 75.000 TL ücret karşılığında kendisine satış yapılmasını istediği,
Katılan bankanın, bu dilekçeyi genel merkezine göndererek genel merkezin onay vermesi üzerine durumu sanığa bildirdiği, sanığın müdahil banka müdürü olan Akın Açıkgöz e parasının eksik olduğu, kredi çekeceğini , süre istediği bu arada da aracın motoru terlemesin ara sıra çalıştırıp hareket ettirmemiz gerekir diyerek banka müdüründen yeni ruhsatını ve plakalarını alarak araca taktığı ve belli bir süre geçtikten sonra tırı satın almadığı, bankayı oyaladığı ve tırları teslim etmediği,
Bunun üzerine, katılan bankanın … İcra Müdürlüğü tarafından sanığa kendisine yediemin olarak teslim edilen suça konu aracı 7 gün içerisinde teslim etmesi aksi takdirde hakkında yedieminliği suistimal suçundan suç duyurusunda bulunulacağına dair 22.10.2008 tarihli ihtarname çekildiği ancak, sanığın ihtarnameyi almasına rağmen piyasa değeri 150-200 milyar civarında olan tırı icra müdürlüğüne teslim etmediği ,
Katılan bankanın vekili olan …‘ın kendisi ile telefonda görüşmesi neticesinde aracı getirmesini ve teslim etmesini istediği,ancak sanığın gerekirse aracın şaşe numarasını değiştiririm size teslim etmem diyerek beyanlarda bulunduğu ve aracı teslim etmediği, sanığın savunması, müşteki beyanı, … İcra Müdürlüğünün 2008/5066 esas sayılı icra takip dosyası ve tüm dosya münderecatından anlaşılmıştır.
2004 Sayılı İİK’nın “Haczin Kalkması” başlıklı 110/2. maddesine göre “Haczedilen resmi sicile kayıtlı malların, icra dairesiyle yapılacak yazışmalar sonucunda haczinin kalktığının tespit edilmesi hâlinde, sicili tutan idare tarafından haciz şerhi terkin edilir ve işlem ilgili icra dairesine bildirilir.”Karayolları Trafik Kanununun 5/2. Fıkra hükmü uyarınca “Sürücülere ait bilgilerde meydana gelebilecek değişiklikler ve araçlar üzerinde meydana gelebilecek teknik veya hukukî değişiklikler ile haciz, rehin, ihtiyatî tedbir ve belge iptali gibi kısıtlayıcı şerhlerin; elektronik ortamda tutulan siciller üzerine işlenilmesi ve kaldırılması işlemleri, bu değişiklik veya şerhlere karar veren yargı ve icra birimleri ile kamu kurum veya kuruluşları tarafından elektronik sistemle yapılabilir. Sürücü belgesi ve tescil işlemlerine esas teşkil edecek bilgiler, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından ilgili kamu kurum veya kuruluşlarından elektronik sistemle temin edilebilir veya kanunlardaki istisnalar hariç olmak üzere bu amaçla sınırlı olarak paylaşılabilir.
20/d. maddesinin 8. fıkra hükmüne göre ise “Haciz, müsadere, zapt, buluntu, trafikten men gibi nedenlerle; icra müdürlükleri, vergi dairesi müdürlükleri, milli emlak müdürlükleri ile diğer yetkili kamu kurum ve kuruluşları tarafından satışı yapılan araçların satış tutanağının bir örneği aracın kayıtlı olduğu trafik tescil kuruluşlarına üç iş günü içerisinde gönderilir. Aracı satın alanlar gerekli bilgi ve belgeleri sağlayarak ilgili trafik tescil kuruluşundan bir ay içerisinde adlarına tescil belgesi almak zorundadırlar.”
İcra İflas Kanununun 110/2. maddesi uyarınca haciz şerhinin terkini olmadan Karayolları Trafik Kanununun 5. 20/d. Maddeleri gereğince trafik tescil kaydı yapılamayacağına göre, satış sonrasında haciz şerhinin kaldırılması ile haciz de kalkmış olacağından muhafaza için sanığa teslim olunan aracın, tescilden sonra alacaklıya teslim edilmemesi TCK’nın 289/1. Maddesinde öngörülen suçu oluşturmaz.
Her ne kadar sanık …‘a 20.05.2008 tarihinde usülüne uygun şekilde haciz işlemi sonrasında, hukuki ve cezai sorumlulukları hatırlatılarak suça konu 61 … 4768 plaka sayılı yarı römork ve 61 … 4767 plaka sayılı çekicinin yediemin sıfatıyla sanığa teslim edildiği anlaşılmakta ise de,
Katılan banka yetkilileri tarafından 2004 Sayılı İcra İflas Kanununun 110 /2. maddesi uyarınca 1 yıl içinde ( daha sonra yapılan yasal değişiklikle, bu süre 6 aylık süre olarak belirlenmiştir) hacizli malların satışının istendiği ve 04.08.2008 tarihide yapılan ikinci satış işlemi sonrasında mahcuz malların katılan banka tarafından satın alındığı ve İstanbul Trafik Tescil ve Denetleme şube Müdürlüğü tarafından yapılan tescil işlemi sonrasında, suça konu haciz işleminin hukuken ortadan kalktığı ve sanık …‘ın yedieminlik görevinin sona erdiği ve bu tarihten itibaren cezai ve hukuki sorumluluğunun bulunmadığı, sanık hakkında Muhafaza görevinin kötüye kullanılması suçunun hukuka aykırılık öğesinin gerçekleşmediği ve sanık hakkında atılı suçtan beraatine karar verilmesi gerektiği nedenle, … Karar sayılı onama kararına itiraz edilmiştir.
Sanık hakkında her ne kadar 155/1 maddesi iddianamede sevk maddesi olarak gösterilmiş isede, sanık hakkında 225 maddesi göz önüne alındığında iddianamedeki anlatım 289/1 maddesinde yazılı muhafaza görevini kötüye kullanma suçuna yönelik olduğu ve sanık hakkında güveni kötüye kullanmak suçundan kamu davasının açılmadığı kabul edilerek sanık hakkında zamanaşımı süresi içinde atılı suçtan kamu davası açılabileceği kabul edilmiştir.
Sonuç ve istem: Yukarıda açıklanan nedenler ve tüm dosya kapsamına göre,
1-)İtirazımızın KABULÜNE,
2-)… Karar sayılı kararı onama kararının KALDIRILMASINA,
3-)… 05.05.2009 tarih ve 2009/157 Esas ve 2009/255 karar sayılı ilamıyla, sanık … hakkında verilen mahkumiyet kararında, sanığın yedieminlik görevinin mahcuz malların satışıyla sona erdiği ve o tarihten sonra hukuki ve cezai sorumluluğunun bulunmadığı ve atılı suçun hukuka aykırılık öğesinin oluşmadığı gözetilerek sanık hakkında atılı suçtan beraatine karar verilmesi istemiyle hükmün BOZULMASINA,
4-)İtirazımız, yerinde görülmediği takdirde dosyanın incelenmek üzere, Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmesi, itirazen arz ve talep olunur.” isteminde bulunulması üzerine dosya Dairemize gönderilmekle, incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : II- İTİRAZIN KAPSAMI
İtiraz, muhafaza görevini kötüye kullanma suçundan sanık … hakkında verilen mahkumiyet kararının onanmasına dair, Dairemizin 11.11.2015 tarihli kararına dair olup, karar itiraza konu edilen suçun unsurlarının oluşmadığına dair gerekçe sebebiyle yeniden ele alınmıştır.
III- Katılan banka yetkilileri tarafından yapılan takip neticesinde haczedilerek 20.05.2008 tarihinde tutanak düzenlenerek yediemin olarak sanığa teslim edilen çekici ve dorsenin, yine katılan tarafından satışının istenilmesi üzerine 04.08.2008 tarihinde yapılan satış işlemi sonrasında mahcuz malların katılan banka tarafından satın alınmasına karşın, kendisine yediemin olarak teslim edilen sanık tarafından icra müdürlüğüne veya doğrudan satın alana hiç teslim edilmemesi karşısında, sanık hakkında açılan dava sonucu mahkemece mevcut kanıtlar yöntemince tartışılıp irdelenerek, unsurları itibariyle oluşan muhafaza görevinin kötüye kullanılması suçundan mahkumiyet kararı verilmiş olduğu anlaşıldığından,
SONUÇ : Dairemizin 11.11.2015 gün ve 2015/22416 esas, 2015/37579 Sayılı kararı usul ve yasaya uygun bulunmakla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazları yerinde görülmediğinden REDDİNE, 6352 Sayılı Kanun ile değişik 5271 Sayılı Kanun’un 308. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrası gereğince itirazı incelemek üzere dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna GÖNDERİLMESİNE, 25.02.2016 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY:
Muhafaza görevini kötüye kullanma suçuna dair olarak, TCK’nın 289/1. Maddesinde “Muhafaza edilmek üzere kendisine resmen teslim olunan rehinli veya hacizli veya herhangi bir sebeple elkonulmuş olan mal üzerinde teslim amacı dışında tasarrufta bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis ve üç bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.” hükmüne yer verilmiş, suçun oluşması için ana unsur olarak bir malın “resmen teslim”i öngörülmüştür.
Suça konu edilen iddia, hacizli bir malın satış sonrasında alacaklıya verilmemesi olduğundan suçun unsurlarının oluşup oluşmadığı noktasında 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu ile aracın trafik şube müdürlüğü kayıtlarına tescili, alacaklı üzerine yapılmış olduğundan 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu hükümlerine başvurmak gerekecektir.
İddianamede suça konu edilen tır aracı, icra müdürlüğü tarafından sanığa muhafaza etmesi için resmen teslim edilmiştir. Devamında tırın satışı ihale yoluyla gerçekleştirilmiş, aracın tescili de müşteki banka üzerine yapılmıştır.
2004 Sayılı İİK’nın “Haczin Kalkması” başlıklı 110/2. maddesine göre “Haczedilen resmi sicile kayıtlı malların, icra dairesiyle yapılacak yazışmalar sonucunda haczinin kalktığının tespit edilmesi hâlinde, sicili tutan idare tarafından haciz şerhi terkin edilir ve işlem ilgili icra dairesine bildirilir.”Karayolları Trafik Kanununun 5/2. Fıkra hükmü uyarınca “Sürücülere ait bilgilerde meydana gelebilecek değişiklikler ve araçlar üzerinde meydana gelebilecek teknik veya hukukî değişiklikler ile haciz, rehin, ihtiyatî tedbir ve belge iptali gibi kısıtlayıcı şerhlerin; elektronik ortamda tutulan siciller üzerine işlenilmesi ve kaldırılması işlemleri, bu değişiklik veya şerhlere karar veren yargı ve icra birimleri ile kamu kurum veya kuruluşları tarafından elektronik sistemle yapılabilir. Sürücü belgesi ve tescil işlemlerine esas teşkil edecek bilgiler, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından ilgili kamu kurum veya kuruluşlarından elektronik sistemle temin edilebilir veya kanunlardaki istisnalar hariç olmak üzere bu amaçla sınırlı olarak paylaşılabilir.
20/d. Maddesinin 8. fıkra hükmüne göre ise “Haciz, müsadere, zapt, buluntu, trafikten men gibi nedenlerle; icra müdürlükleri, vergi dairesi müdürlükleri, milli emlak müdürlükleri ile diğer yetkili kamu kurum ve kuruluşları tarafından satışı yapılan araçların satış tutanağının bir örneği aracın kayıtlı olduğu trafik tescil kuruluşlarına üç işgünü içerisinde gönderilir. Aracı satın alanlar gerekli bilgi ve belgeleri sağlayarak ilgili trafik tescil kuruluşundan bir ay içerisinde adlarına tescil belgesi almak zorundadırlar.”
İcra İflas Kanununun 110/2. maddesi uyarınca haciz şerhinin terkini olmadan Karayolları Trafik Kanununun 5. 20/d. Maddeleri gereğince trafik tescil kaydı yapılamayacağına göre, satış sonrasında haciz şerhinin kaldırılması ile haciz de kalkmış olacağından muhafaza için sanığa teslim olunan aracın, tescilden sonra alacaklıya teslim edilmemesi TCK’nın 289/1. maddesinde öngörülen suçu oluşturmaz.
Dairemizin TCK’nın 289. maddesine dair uygulamaları temyizen denetlemekle görevli olduğu tarihlerdeki görüşü de bu yöndedir.
Buna göre “2004 Sayılı İcra ve İflas Yasasının 106/1 maddesinde “Alacaklı haczolunan mal taşınır ise hacizden nihayet bir sene içinde satılmasını isteyebilir.” Anılan Kanun’un 110. maddesinde ise “Bir malın satılması kanuni müddet içinde istenmez veya talep geri alınıpta bu müddet içinde yenilenmezse o mal üzerindeki haciz kalkar.” hükümleri yer almaktadır.
İncelenen dosyada, borçlu M. C.a ait taşınır malların 08.08.2002 ve 20.08.2002 tarihlerinde haczedilerek yediemin sıfatıyla …‘a teslim edildiği, alacaklı asil …‘ın istemi üzerine belirtilen tarihlerde haczedilen mallar 11.12.2002 tarihinde eski yedieminlerden alınarak yeni yediemin İ. K.’a teslim edildiği, … 2 Sayılı icra takip dosyası içeriğine göre, 08.08.2002 tarihli haciz tutanağında yer alan … … plaka sayılı motosiklet dışındaki taşınırların satışının yasal süre içerisinde istenmediği anlaşılmaktadır. … plaka sayılı motosikletin ise tarihinde alacaklıya alacağa mahsuben satıldığı ve teslim edildiği saptanmıştır. Taşınırlar üzerindeki haczin hem İ.İ.Y.’nın 110. maddesi uyarınca yasal süresinde satışının istenmemesi hem de icra takibinin mahkeme kararıyla iptalinden ötürü dosyadaki tüm hacizlerin kaldırılmasına karar verilmesi sebebiyle kalktığı ve Dairemizin istikrar kazanmış içtihatları gereğince muhafaza görevini kötüye kullanma (yedieminlik yükümlülüğüne uymama) suçunun hukuka aykırılık öğesinin oluşmadığı görülmektedir. Mahkemece hem anılan yasa hükmü hem de dosyadaki tüm hacizlerin kaldırıldığına dair 15.08.2006 tarihli icra müdürlüğü kararı gözetilmeden, kendisine teslim edilen malların alınması amacıyla adresine gidildiğinde sanığın adreste bulunmadığı ve malların yerinde olmadığı gerekçesiyle suçun oluştuğu kabul edilip sanığın cezalandırılmasına karar verilmiştir. Mahkemece verilen mahkumiyet kararının hukuka aykırı olduğu açıktır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının düzenlediği tebliğnamedeki düşünce, yerinde görüldüğünden, muhafaza görevini kötüye kullanma suçundan sanık İ. Ö. hakkında, … sayılı kararın, C.M.K.’nın 309.maddesi uyarınca BOZULMASINA,” (4.CD, 13.10.2010, 23903/16624) karar verilmiştir.
Ayrıca satış ve tescil sonrasında müşteki bankanın şube müdürü ile sanık arasında söz konusu aracın ruhsatının elden alınıp verilmesi hususunda bir ilişki yaşandığı anlaşılmakta ise de, koşulları ve delilleri mevcut ise tartışıldığında söz konusu eylemlerin güveni kötüye kullanma suçunu oluşturabileceğinden söz edilebilir. Ancak bu konuda açılmış bir kamu davası bulunmamaktadır.
Satış ve tescil gerçekleşmiş olmakla haciz ve muhafaza görevi de ortadan kalktığından muhafaza görevinin kötüye kullanılması suçunun unsurlarının oluşmaması sebebiyle sanığın beraatine karar verilmesi için … Başsavcılığının itirazının kabulü ve hükmün bozulması yerine, mahkumiyet kararının onanmasına yönelik olarak Dairemizin itirazın reddi biçimindeki sayın çoğunluk görüşüne katılamıyorum.
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/1222 Karar: 2016/1179 Tarih: 23.02.2016
-
TCK 289. Madde
-
Muhafaza Görevini Kötüye Kullanma Suçu
Dosya kapsamına göre;
1-)Yedieminlik kurumunun yediemine yalnızca kendisine teslim edilen eşyayı saklama ve iade etme yükümlülüğü yüklediği, somut olayda sanığın kendisine teslim edilen eşya üzerinde amacı dışında tasarrufta bulunmadığı, el konularak sanığa teslim edilen eşyanın halen sanığın uhdesinde bulunduğu, sanığın eyleminin el konulan eşyayı teslim etmesi yönünde kendisine yapılan tebligata uymamaktan ibaret olduğu, yalnızca el konulan eşyaların teslim edilmesi yönündeki tebligata uymamak şeklindeki eylemin 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 289/1. maddesinde tanımlanan suçu oluşturmayacağı, zira yedieminin eşyayı istenilen yere götürmek yükümlülüğü bulunmadığı cihetle atılı suçun oluşmayacağı gözetilmeden yazılı şekilde mahkûmiyet kararı verilmesinde,
2-)Suça konu eşyanın sanığa ait olması ve tamamının kovuşturma başlamadan 24.04.2013 tarihinde sanık tarafından iade edilmiş olması karşısında, 5237 Sayılı Kanun’un 289/1-son cümlesi ve 289/2. maddeleri gereğince indirim yapılmamak suretiyle fazla ceza tayininde,
3-)Sanık tarafından kendisine teslim edilen eşya eksiksiz olarak iade edilmesi karşısında suç nedeni ile oluşmuş bir zarar bulunmadığı halde, engel bir sabıkası bulunmayan sanık hakkında zarar giderilmediği gerekçesi ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmemesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü 02.12.2014 gün ve 94660652-105-34-9122-2014/21570/72245 Sayılı yazılı kanun yararına bozma talebine atfen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 26.12.2014 tarihli tebliğnamesi ile bozma talep edilmiş olmakla dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR :
I-) Olay:
Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/… soruşturma sayılı yazısı ile 15.05.2010 günü … cumartesi pazarında sanığın tezgahında yapılan aramada … Firmasının marka ve logosunun bulunduğu taklit 30 adet çanta ile … marka taklidi 28 çanta olmak üzere el konulan toplam 58 adet taklit üründen sağına yediemin olarak teslim edilen 56 adet ürünü teslim etmesi yönünde kendisine yapılan tebligata rağmen uymadığı, sanığın savunmasında uhdesinde olduğuna dair beyanı ile dosya içerisinde yer alan 24.04.2013 tarihli teslim tesellüm tutanağı ile şikayetçi idareye teslim edildiği sabit olan olayda İstanbul(Kapatılan) Anadolu 11. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 20.03.2014 tarihli ve 2013/306 esas, 2014/230 sayılı kararı ile sanık hakkında TCK’nın 289/1 52. maddeleri uyarınca 3 ay hapis ve 100,00 TL adli para cezası ile mahkumiyetine dair verilen kararın dosyada sadece sanığa tebliğ yapıldığı, gerekçeli kararın katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar gören ve kanun yoluna başvurma hakkı olan İstanbul Valiliği Defterdarlık Avrupa Yakası Milli Emlak Dairesi Başkanlığına tebliğ edilmeden kesinleştiği anlaşılmıştır.
II-) Kanun yararına bozma istemine dair uyuşmazlığın kapsamı:
Dosya kapsamına göre;
1-)Yedieminlik kurumunun yediemine yalnızca kendisine teslim edilen eşyayı saklama ve iade etme yükümlülüğü yüklediği, somut olayda sanığın kendisine teslim edilen eşya üzerinde amacı dışında tasarrufta bulunmadığı, el konularak sanığa teslim edilen eşyanın halen sanığın uhdesinde bulunduğu, sanığın eyleminin el konulan eşyayı teslim etmesi yönünde kendisine yapılan tebligata uymamaktan ibaret olduğu, yalnızca el konulan eşyaların teslim edilmesi yönündeki tebligata uymamak şeklindeki eylemin 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 289/1. maddesinde tanımlanan suçu oluşturmayacağı, zira yedieminin eşyayı istenilen yere götürmek yükümlülüğü bulunmadığı cihetle atılı suçun oluşmayacağı gözetilmeden yazılı şekilde mahkûmiyet kararı verilmesinde,
2-)Suça konu eşyanın sanığa ait olması ve tamamının kovuşturma başlamadan 24.04.2013 tarihinde sanık tarafından iade edilmiş olması karşısında, 5237 Sayılı Kanun’un 289/1-son cümlesi ve 289/2. maddeleri gereğince indirim yapılmamak suretiyle fazla ceza tayininde,
3-)Sanık tarafından kendisine teslim edilen eşya eksiksiz olarak iade edilmesi karşısında suç nedeni ile oluşmuş bir zarar bulunmadığı halde, engel bir sabıkası bulunmayan sanık hakkında zarar giderilmediği gerekçesi ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi gerektiğine ilişkindir.
III-) Hukuksal Değerlendirme:
TCK’nın 289. maddesinin birinci fıkrasında “Muhafaza edilmek üzere kendisine resmen teslim olunan rehinli veya hacizli veya herhangi bir sebeple el konulmuş olan mal üzerinde teslim amacı dışında tasarrufta bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis ve üç bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.” hükmü ile aynı Kanunun 289. maddesinin ikinci fıkrasında “Birinci fıkrada tanımlanan suçun konusunu oluşturan eşyayı kovuşturma başlamadan önce geri veren veya bunun mümkün olmaması halinde bedelini ödeyen kişi hakkında verilecek cezaların beşte dördü indirilir.” hükümleri ile CMK’nın 231/6. fıkrasında “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması için; a)Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olmamış bulunması, b)Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması, c)Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi gerekir.” hükmü düzenlenmiştir.
İncelenen dosya kapsamına göre;
1-)Yedieminlik kurumunun yediemine yalnızca kendisine teslim edilen eşyayı saklama ve iade etme yükümlülüğü yüklediği, somut olayda sanığın kendisine teslim edilen eşya üzerinde amacı dışında tasarrufta bulunmadığı, el konularak sanığa teslim edilen eşyanın halen sanığın uhdesinde bulunduğu, sanığın eyleminin el konulan eşyayı teslim etmesi yönünde kendisine yapılan tebligata uymamaktan ibaret olduğu, yalnızca el konulan eşyaların teslim edilmesi yönündeki tebligata uymamak şeklindeki eylemin 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 289/1. maddesinde tanımlanan suçu oluşturmayacağı, zira yedieminin eşyayı istenilen yere götürmek yükümlülüğü bulunmadığı cihetle atılı suçun oluşmayacağı gözetilmeden yazılı şekilde mahkûmiyet kararı verilmesinde,
2-)Suça konu eşyanın sanığa ait olması ve tamamının kovuşturma başlamadan 24.04.2013 tarihinde sanık tarafından iade edilmiş olması karşısında, 5237 Sayılı Kanun’un 289/1-son cümlesi ve 289/2. maddeleri gereğince indirim yapılmamak suretiyle fazla ceza tayininde,
3-)Sanık tarafından kendisine teslim edilen eşya eksiksiz olarak iade edilmesi karşısında suç nedeni ile oluşmuş bir zarar bulunmadığı halde, engel bir sabıkası bulunmayan sanık hakkında zarar giderilmediği gerekçesi ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmemesinde isabet görülmemiş ise de kararın dosyada sadece sanığa tebliğ yapıldığı, gerekçeli kararın katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar gören ve kanun yoluna başvurma hakkı olan İstanbul Valiliği Defterdarlık Avrupa Yakası Milli Emlak Dairesi Başkanlığına tebliğ edilmeden karar kesinleştiği anlaşıldığından,
Koşulları bulunmayan kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi uygun görülmüştür.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle; muhafaza görevini kötüye kullanma suçunun mağduru olan İstanbul Valiliği Defterdarlık Avrupa Yakası Milli Emlak Dairesi Başkanlığına gerekçeli kararın tebliğ edilmesi gerektiği ve bu sebeple hükmün henüz kesinleşmediği anlaşıldığından, koşulları bulunmayan kanun yararına bozma isteminin REDDİNE, dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 23.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/4599 Karar: 2016/389 Tarih: 02.02.2016
-
TCK 289. Madde
-
Muhafaza Görevini Kötüye Kullanma Suçu
I-) Olay:
İcra Müdürlüğünün 2010/2528 -Talimat sayılı dosyası üzerinden borçlu …‘ın … ikametinde haciz yapıldığı ve haczedilen malların sanık …‘a gerekli ihtarat yapılarak yedi emin olarak teslim edildiği. 04.07.2011 tarihinde talimat adresine gelindiği adreste …‘ın ikamet ettiğinin tespit edildiği, güvenlik görevlisinin beyanından borçlunun adresten taşınmış olduğu ve hacizli malların yerinde olmadığının anlaşıldığı olayda, İstanbul(Kapatılan) Anadolu 4. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 03.07.2014 tarihli ve 2012/181 esas, 2014/693 Sayılı kararı ile sanık hakkında TCK’nın 289/1, 62 , 50/1-a, 52/2-4 maddeleri uyarınca iki kez 1.500 TL adli para cezası ile mahkumiyetine dair verilen karar temyiz edilmeden kesinleştiği anlaşılmıştır.
II-) Kanun yararına bozma istemine dair uyuşmazlığın kapsamı:
Dosya kapsamına göre, haczedilip yediemin olarak sanığa teslim edilen ev eşyalarının eşiyle birlikte sahibi bulunması sebebiyle TCK’nın 289. maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi uyarınca, sanığın cezasından yarı oranında indirim yapılması gerektiğine ilişkindir.
III-) Hukuksal Değerlendirme:
TCK’nın 289. maddesinin birinci fıkrasının son cümlesinde “Kişinin bu malın sahibi olması halinde, verilecek ceza yarı oranında indirilir.” hükmü düzenlenmiştir.
İncelenen dosya kapsamına göre haczedilip yediemin olarak sanığa teslim edilen ev eşyalarının eşiyle birlikte sahip bulunması sebebiyle TCK’nın 289/1-son cümlesi uyarınca indirim yapılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesis edilmesinde,
İsabet görülmediğinden anılan kararın kanun yararına bozulmasına karar verilmesi uygun görülmüştür.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının istemi yerinde görüldüğünden, İstanbul(Kapatılan) Anadolu 4. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 03.07.2014 tarihli ve 2012/181 esas, 2014/693 Sayılı kararının CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, CMK’nın 309/4-d maddesi uyarınca bozma nedenine göre uygulama yapılarak;
Muhafaza görevini kötüye kullanma suçundan verilen temel cezanın, hükümlünün bu malın sahibi olması sebebiyle TCK’nın 289/1-2. cümlesi uyarınca yarı oranında indirilerek 1 ay 15 gün hapis ve 45 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına, TCK’nın 62. maddesinin uygulanması ile cezası 1/6 oranında indirilerek 1 ay 7 gün hapis ve 37 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına, kısa süreli hapis cezası TCK’nın 50/1-a 52/2. maddeleri uyarınca günlüğü takdiren 20 TL’den adli para cezasına çevrilmesi ile sonuç olarak 740 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına; 37 gün adli para cezası ise TCK’nın 52/2. maddesine göre günlüğü takdiren 20 TL’den hesaplanmak suretiyle sonuç olarak 740 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, kararın diğer kısımlarının aynen bırakılmasına, infazın buna göre yapılmasına, dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 02.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/7703 Karar: 2015/46 Tarih: 13.01.2015
-
TCK 289. Madde
-
Muhafaza Görevini Kötüye Kullanma Suçu
6352 sayılı Kanunun 38. maddesi ile 2004 sayılı Kanuna eklenen geçici 10. madde hükmü uyarınca, 6352 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik hükümlerinin bu Kanunun yürürlük tarihinden önceki takip işlemlerine yönelik olarak uygulanamayacağından tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.
Yerinde görülmeyen diğer itirazların reddine,
Ancak;
Eşi ile birlikte yaşadığı evde yapılan haciz işlemi sonrasında anlaşmazlıkları nedeniyle evden ayrıldığını beyan eden sanığın, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranması nedeniyle mahcuz malların kaybolmasına sebebiyet verdiği anlaşıldığından eyleminin TCK’nın 289/3. maddesindeki suçu oluşturacağı, hukuki durumunun buna göre takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden anılan maddenin 1. fıkrası ile hüküm kurulması,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 13.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/3627 Karar: 2014/5700 Tarih: 08.05.2014
-
TCK 289. Madde
-
Muhafaza Görevini Kötüye Kullanma Suçu
Sanığın müdürü olduğu şirketin katılan bankadan çekmiş olduğu kredi borcunun teminatı olarak şirkete ait 54.951,45 ton kömüre ilişkin rehin sözleşmesi yapıldığı ve söz konusu kömürlerin yediemin senedi ile sanığa teslim edildiği, bilahare kredi borcunun ödenmemesi üzerine katılan banka tarafından icra takibi başlatıldığı, icra müdürlüğünce rehinli malın muhafazası ve kıymet takdiri için borçlunun adresine gidildiğinde rehne konu kömürün yerinde olmadığının tespit edilmesi üzerine yapılan suç duyurusu nedeniyle sanık hakkında muhafaza görevini kötüye kullanma suçundan dava açıldığı saptanmış olup, TCK’nın 289. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen muhafaza görevini kötüye kullanma suçunun konusunun “resmen teslim olunan” mal olması, bankalar ile kredi talebinde bulunanlar arasında düzenlenen rehin sözleşmesi nedeniyle yapılan teslimlerde “resmen teslim” keyfiyetinin gerçekleşmemiş bulunması karşısında, sanığın unsurları oluşmayan atılı suçtan beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 08.05.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2011/13708 Karar: 2012/32392 Tarih: 27.12.2012
-
TCK 289. Madde
-
Muhafaza Görevini Kötüye Kullanma Suçu
A-Temyiz dilekçesinin süresi içinde verilmediği anlaşıldığından, 5320 sayılı Yasanın 8/1 ve 1412 sayılı CMUK’nın 317.maddesi uyarınca sanık M. D.’ın tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ İSTEĞİNİN REDDİNE,
B-Katılan vekilinin temyizine gelince;
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede, TCK’nın 62. maddesinde takdiri indirim nedenleri sınırlı olarak belirtilmemiş ve anılan maddenin 2. fıkrasında takdiri indirim nedenlerinin varlığı halinde kararda gösterileceği hüküm altına alınmış bulunması karşısında, bu nedenlerin takdiren varlığını kabul etmeyen mahkemenin kararında isabetsizlik görülmediğinden tebliğnamedeki bu yöne ilişkin bozma düşüncesine iştirak edilmemiş, başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1-Sanığın borcundan dolayı 20.12.2005 tarihinde yapılan haciz işlemi ile haczedilip kendisine yediemin olarak teslim edilen hacizli malların muhafazası için 07.08.2007 tarihinde teslim mahalline gidildiğinde sanığın taşınması nedeniyle muhafaza işleminin yapılamadığının tutulan tutanaktan anlaşılması karşısında, 2004 sayılı İİK’nın 106. maddesi gereğince hacizli taşınır malların satışının hacizden itibaren en geç bir yıllık süre içinde istenmemesi durumunda aynı Yasanın 110. maddesine göre haciz işleminin hukuki sonuç doğurmayacağı göz önüne alınarak, sanığın eyleminde hukuka aykırılık unsurunun oluşmadığı gözetilmeden, yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi,
2-Kabule göre de;
a)5237 sayılı TCK’nın 289/1. maddesinde, hapis cezası ile birlikte adli para cezası da öngörüldüğü halde, hapis cezası verilmesi ile yetinilmesi,
b)Hacizli malların sahibi olan sanık hakkında tayin olunan cezadan, TCK’nın 289/1-son cümlesi gereğince indirim yapılması gerektiğinin düşünülmemesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı ve katılan Finansbank A.Ş. vekilinin temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 27.12.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/23624 Karar: 2012/30266 Tarih: 13.12.2012
-
TCK 289. Madde
-
Muhafaza Görevini Kötüye Kullanma Suçu
A ) Temyiz dilekçesinin süresi içinde verilmediği anlaşıldığından, 5320 sayılı Yasanın 8/1 ve 1412 sayılı CMUK’nın 317. maddesi uyarınca O Yer Cumhuriyet Savcısının tebliğnameye uygun olarak, temyiz isteğinin reddine,
B ) Sanık müdafiinin temyizine gelince;
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- Karayolları Trafik Kanunu’nun 34, 36 91. maddelerine göre trafikten men edilen araçların, Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin 125/c ve ğ madde ve bentlerine göre, bir tutanak düzenlenmek suretiyle öncelikle yediemin otoparklara, bunların bulunmadığı yerlerde ise 122. maddeye göre trafik komisyonlarınca yetkilendirilmiş otoparklara teslim edileceği düzenlenmiştir. Trafikten men edilen araçların daha sonra nasıl teslim alınabileceği ise, aynı Yönetmeliğin 125/4, g ve f-14 madde ve bentlerinde düzenlenmiştir.
TCK’nın 289. maddesinde düzenlenen muhafaza görevini kötüye kullanma suçunun failinin; yediemin olarak görevlendirme yetkisine sahip ilgili merci tarafından yetkilendirilmiş kişi olması gerekir. Dosya kapsamından; trafik komisyonunca sanığa yalnızca otopark açma ruhsatı verildiği, bu bağlamda aracın yöntemince muhafaza edilmek amacıyla, sanığa teslim edildiğine ilişkin yükümlülüğünü açıklayan resmi teslim belgesi olup olmadığı araştırılarak, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle hüküm kurulması,
2- Kabule göre ise;
a- Sanığa ait adli sicil kaydında geçen önceki mahkumiyet ilamının silinme koşullarının oluşması nedeniyle, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yasal engel oluşturmaması karşısında, 5271 sayılı CMK’nın 231/6. maddesinde öngörülen diğer ölçütlerin irdelenmesi gerektiği gözetilmeden, yalnızca “kasıtlı suçtan sabıkasının bulunduğu” biçimindeki yasal ve yeterli olmayan gerekçeyle hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,
b- Daha önce hapis cezasına mahkum edilmemiş olan sanık hakkında hükmolunan otuz günden az hapis cezasının TCK’nın 50. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrası uyarınca, 1. fıkrasında yazılı seçenek yaptırımlardan birisine çevrilmesinin zorunlu olduğunun gözetilmemesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı ve sanık Abdurrahman müdafiinin temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 13.12.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/6181 Karar: 2012/10935 Tarih: 10.10.2012
-
TCK 289. Madde
-
Muhafaza Görevini Kötüye Kullanma Suçu
Sanığın sahibi bulunduğu şirkete aldığı iki araç için bankadan temin ettiği ticari taşıt kredisi nedeniyle rehin sözleşmesi yapıldığı ve durumun alacaklı banka tarafından trafik siciline bildirilerek rehin sözleşmesinin araç siciline kaydının sağlandığı, bilahare kredi borcunun ödenmemesi üzerine katılan banka tarafından rehinin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibi başlatıldığı, muhafaza için işyerine gidildiğinde araçların bulunamaması üzerine yapılan suç duyurusu nedeniyle sanık hakkında muhafaza görevini kötüye kullanma suçundan dava açıldığı saptanmış olup, TCK’nın 289. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen muhafaza görevini kötüye kullanma suçunun konusunun “resmen teslim olunan” mal olması, bankalar ile kredi talebinde bulunanlar arasında düzenlenen rehin sözleşmesi nedeniyle yapılan teslimlerde “resmen teslim” keyfiyetinin gerçekleşmiş sayılmayacak olması karşısında,
Somut olayda muhafaza görevini kötüye kullanma suçunun unsurları itibariyle oluşmayacağı, eylemin, araçların başka borçlardan dolayı başlatılan icra takipleri nedeniyle haczedildiği yönündeki sanık savunması araştırıldıktan sonra diğer koşulların da varlığı halinde güveni kötüye kullanma suçunu oluşturabileceği düşünülüp tartışılmadan, suç niteliğinde yanılgı ve eksik araştırmayla yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 10.10.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2011/5889 Karar: 2012/18922 Tarih: 01.10.2012
-
TCK 289. Madde
-
Muhafaza Görevini Kötüye Kullanma Suçu
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1)5237 sayılı TCK’nın 289. maddesinde düzenlenen muhafaza görevini kötüye kullanma suçunun failinin, yediemin olarak aldığı hacizli malları aynen saklayarak koruma ve yetkili merci tarafından istenildiğinde kendisine teslim edilen yerde aynen iade etmekle yükümlü olduğu, yediemin olarak teslim edilen malların, tebligata rağmen satış yerine götürülmemesinin, teslim amacı dışında tasarrufta bulunma sayılamayacağı, iddianamede; teslim edilen malları satma, yok etme, kaybetme gibi teslim amacı dışında tasarrufta bulunulduğu da iddia edilmediğine göre, yediemin sanığın, hacizli malı icra dairesi tarafından belirlenen gün ve saatte satış yerine götürmemesi biçimindeki davranışının teslim amacı dışında bir tasarruf olarak değerlendirilip hükümlülüğüne karar verilmesi,
2)Kabule göre de;
Sanığın, hacizli malların halen kendisinde olduğunu savunması karşısında savunmanın doğruluğu araştırılarak sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, eksik kovuşturma ile hükümlülük kararı verilmesi,
Sonuç: Yasaya aykırı ve sanık M. B. müdafiinin temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden hükmün BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 01.10.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/4263 Karar: 2012/10372 Tarih: 01.10.2012
-
TCK 289. Madde
-
Muhafaza Görevini Kötüye Kullanma Suçu
Yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Muhafaza görevini kötüye kullanma suçunda failin muhafaza edilmek üzere kendisine resmen teslim olunan rehinli veya hacizli veya herhangi bir nedenle el konulmuş malı teslim amacına uygun olarak muhafaza ve istenildiğinde iade yükümlülüğünün bulunduğu, cezalandırabilecek eylemin tipe uygun hukuka aykırı bir eylem olması gerektiği;
Somut olayda, 13.02.2006 tarihli haciz tutanağı içeriğine göre; adresin kapalı, kapının kilitli ve camdan bakıldığında içerisinin boş olduğunun tespiti karşısında sanığın mallar üzerinde teslim amacı dışında tasarrufta bulunup bulunmadığı, amacı dışında kullanıp kullanmadığı, taksirle kaybolmasına veya bozulmasına neden olup olmadığı araştırılıp belirlendikten sonra hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik soruşturma sonucu yazılı gerekçe ile mahkumiyetine karar verilmesi,
Kabul ve uygulamaya göre de;
1- Eşinin borcundan dolayı müşterek konutlarında uygulanan haciz işlemi sonunda haczedilerek yediemin olarak sanığa teslim edilen buzdolabı, çamaşır makinesi, televizyon ve müzik setinden ibaret eşyaların müşterek konutta kullanılan eşyalardan olması karşısında, öncelikle sanığın evlilik tarihi ve eşiyle arasındaki mal rejimi de araştırılarak sanığın mahcuz malların ortak maliki olduğunun saptanması halinde, hakkında muhafaza görevini kötüye kullanmak suçundan verilen cezada TCK’nın 289/1. madde ve fıkrasının son cümlesi ile indirim yapılması gerektiği gözetilmeden eksik soruşturma ile hüküm kurulması,
2- Takibe konu borcun ödendiği yolundaki beyanlara rağmen, ödeme tarihinin tespit edilmemesi ve TCK’nın 289. maddesinin 2. fıkrasının uygulanıp uygulanmayacağının karar yerinde tartışmasız bırakılması,
3- Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı CMK’nın “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması”na ilişkin 231/5. maddesinin sanık hakkında uygulanıp uygulanamayacağı hususunda bir karar verilmemesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 01.10.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2011/15917 Karar: 2011/21034 Tarih: 14.11.2011
-
TCK 289. Madde
-
Muhafaza Görevini Kötüye Kullanma Suçu
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1-) 5237 Sayılı T.C.K.nun 289 uncu maddesinde düzenlenen muhafaza görevini kötüye kullanma suçunun failinin, yediemin olarak aldığı hacizli malları aynen saklayarak koruma ve yetkili merci tarafından istenildiğinde kendisine teslim edilen yerde aynen iade etmekle yükümlü olduğu, yediemin olarak teslim edilen malların, tebligata rağmen satış yerine götürülmemesinin, teslim amacı dışında tasarrufta bulunma sayılamayacağı, iddianamede; teslim edilen malları satma, yok etme, kaybetme gibi teslim amacı dışında tasarrufta bulunulduğu da iddia edilmediğine göre, yediemin sanığın, hacizli malı icra dairesi tarafından belirlenen gün ve saatte satış yerine götürmemesi biçimindeki davranışının teslim amacı dışında bir tasarruf olarak değerlendirilip hükümlülüğüne karar verilmesi,
2-) Kabule göre de sanığın, haczedilen malların sahibi olduğu anlaşılmakla; 5237 Sayılı 289/1 son cümle gereğince cezada indirim yapılması gerektiğinin gözetilmemesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı ve sanık ve O yer C Savcısının temyiz nedenleriyle tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden hükmün BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 14.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/7098 Karar : 2016/4140 Tarih : 16.06.2016
-
TCK 289. Madde
-
Muhafaza Görevini Kötüye Kullanma Suçu
I) Olay:
Hükümlü … hakkında… 53. Asliye Ceza Mahkemesince 2014/53 Esas, 2014/436 Karar sayılı kararı ile muhafaza görevini kötüye kullanma suçundan Türk Ceza Kanununun 289/1-1, 62, 50/1-a ve 52. maddeleri uyarınca 1.500,00 ve 80,00 Türk lirası adli para cezaları ile cezalandırılmasına karar verildiği, ancak sanığın 11.04.2009 tarihinde evinde yapılan haciz sonrasında, kendisine ait eşyaların yediemin olarak yine kendisine bırakılmasını müteakip, suç tarihinde fiili haciz için aynı eve gidildiğinde, evden taşınmış olduğunun anlaşılması sebebiyle atılı suçu işlediği gerekçesiyle İ… 53. Asliye Ceza Mahkemesinin 16.12.2014 tarihli ve 2014/53 E. 2014/436 K. sayılı kararıyla, muhafaza görevini kötüye kullanma suçundan sanık …‘nin 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 289/1-1, 62, 50/1-a ve 52. maddeleri uyarınca 1.500,00 ve 80,00 Türk lirası adli para cezaları ile cezalandırılmasına dair kararın temyiz edilmeden kesinleştiği anlaşılmıştır.
II) Kanun yararına bozma istemine ilişkin uyuşmazlığın kapsamı:
Dosya kapsamına göre, haczedilip yediemin olarak sanığa teslim edilen malların sahibi olması nedeniyle TCK’nın 289. maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi uyarınca, sanığın cezasından yarı oranında indirim yapılması gerektiğine ilişkindir.
III) Hukuksal Değerlendirme:
TCK’nın 289. maddesinin birinci fıkrasının son cümlesinde “Kişinin bu malın sahibi olması halinde, verilecek ceza yarı oranında indirilir.” hükmü düzenlenmiştir.
İncelenen dosya kapsamına göre, 11.04.2009 tarihinde evinde yapılan haciz sonrasında, yediemin sıfatıyla kendisine bırakılan malların sahibi olması nedeniyle TCK’nın 289/1-son cümlesi uyarınca indirim yapılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesis edilmesinde,
İsabet görülmediğinden anılan kararın kanun yararına bozulmasına karar verilmesi uygun görülmüştür.
IV) Sonuç ve karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının istemi yerinde görüldüğünden, … … 53. Asliye Ceza Mahkemesinin 16.12.2014 tarihli ve 2014/53 E. 2014/436 K. sayılı kararının CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, CMK’nın 309/4-d maddesi uyarınca bozma nedenine göre uygulama yapılarak;
Muhafaza görevini kötüye kullanma suçundan verilen temel cezanın, hükümlünün bu malın sahibi olması nedeniyle TCK’nın 289/1-2. cümlesi uyarınca yarı oranında indirilerek 1 ay 15 gün hapis ve 2 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına, TCK’nın 62. maddesinin uygulanması ile cezası 1/6 oranında indirilerek 1 ay 7 gün hapis ve 1 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına, TCK’nın 50/1-a ve 52. maddeleri uyarınca kısa süreli hapis cezasının günlüğü takdiren 20TL’den paraya çevrilerek 740TL ve adli para cezasının TCK’nın 52/2. maddesine göre günlüğü takdiren 20 TL’den hesaplanmak suretiyle 20 TL olmak üzere sonuç olarak 740TL ve 20TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, kararın diğer kısımlarının aynen bırakılmasına, infazın buna göre yapılmasına, dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 16.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/1145 Karar : 2016/3845 Tarih : 10.06.2016
-
TCK 289. Madde
-
Muhafaza Görevini Kötüye Kullanma Suçu
04.06.2013 tarihli duruşmada davaya katılma talebinde bulunan müşteki vekilinin, katılma istemi hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemişse de, suçtan zarar gördüğü bu nedenle davaya katılma ve hükmü temyiz etme hakkı olduğu anlaşıldığından CMK’nın 237/2. maddesi uyarınca davaya katılmasına karar verilerek yapılan incelemede;
Hükme esas alınan … 5. İcra Müdürlüğü’nün 2012/6226 esas sayılı icra takip dosyasının ya da ilgili tutanak ve belgelerin onaylı örneklerinin denetime imkan sağlayacak biçimde dosya içerisine alınıp, borçlu şirkette işçi olarak çalıştığını haciz işlemi yapılıp mallar kendisine teslim edildikten sonra işten ayrıldığını iddia eden ancak İcra Müdürlüğüne herhangi bir bildirimde bulunmayarak dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranmak suretiyle mahcuzların kaybolmasına neden olan sanığın eyleminin TCK’nın 289/3. maddesinde tanımlanan suçu oluşturacağı gözetilerek hukuki durumunun buna göre takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kanuna aykırı, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 10.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.