0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Suçu Bildirmeme Suçu

TCK Madde 278

-(İptal: Anayasa Mahkemesinin 30/6/2011 tarihli ve E.:2010/52, K.:2011/113 sayılı Kararı ile.; Değişik: 2/7/2012-6352/91 md.)

(1) İşlenmekte olan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyen kişi, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) İşlenmiş olmakla birlikte, sebebiyet verdiği neticelerin sınırlandırılması halen mümkün bulunan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyen kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.

(3) Mağdurun onbeşyaşını bitirmemiş bir çocuk, bedensel veya ruhsal bakımdan engelli olan ya da hamileliği nedeniyle kendisini savunamayacak durumda bulunan kimse olması halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza, yarı oranında artırılır.

(4) Tanıklıktan çekinebilecek olan kişiler bakımından cezaya hükmolunmaz. Ancak, suçu önleme yükümlülüğünün varlığı dolayısıyla ceza sorumluluğuna ilişkin hükümler saklıdır.



TCK Madde 278 Gerekçesi

Barış esasına dayalı hukuk toplumunda yaşama hakkına sahip olan herkes, toplum barışını bozucu nitelik taşıması dolayısıyla devletten suç işlenmesinin önlenmesini ve suçluların cezalandırılmasını talep hakkına sahiptir. Suç teşkil eden bir fiilin işlendiğini öğrenen bireyin, bununla ilgili olarak yetkili makamlar nezdinde bildirimde bulunma hakkı vardır. Bu bakımdan, belli bir suç vakıasıyla ilgili olarak bildirimde bulunmak, hukuka uygunluk nedeni olarak bir hakkın kullanılmasından ibarettir.

Suçluların cezalandırılmasını devletten istemek, kişi açısından bir hak olduğu gibi; herhangi bir suç olgusunun gerçekleştiğini öğrenen kişinin durumu suçu takibe yetkili makamlara bildirmesi, aynı zamanda bir yükümlülüktür. Bu itibarla, herhangi bir suç olgusunun gerçekleştiğini öğrenmesine rağmen durumun suçu takibe yetkili makamlara bildirilmemesi, genel olarak haksız bir davranıştır. Ancak, izlenen suç siyaseti gereğince sadece belli suçların bildirilmemesi veya sadece belli kişilerin bildirim yükümlülüğünü yerine getirmemesi, suç olarak tanımlanmıştır.

Madde metninde belli suçlar açısından bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi, suç olarak tanımlanmıştır.

Bu maddeye göre, suçu bildirmeme suçunun oluşabilmesi için henüz icrası devam etmekte olan bir suçun varlığı gereklidir. Örneğin, bir kimsenin kaçırılarak belli bir yerde tutulduğunun bilinmesine rağmen, durumdan yetkili makamların haberdar edilmemesi; keza, mütemadi suç niteliği taşıyan elektrik hırsızlığının işlendiğinden haberdar olunmasına rağmen, durumun yetkili makamlara bildirilmemesi, bu suçu oluşturacaktır.

İcrası tamamlanmış olmakla birlikte, sebebiyet verdiği neticelerin sınırlandırılması hâlen mümkün bulunan bir suçun yetkili makamlara bildirilmemesi hâlinde de bu suç oluşur. Örneğin icrası tamamlanmış olan bir hırsızlık sonucunda elde edilmiş olan malların bir depoda saklandığının bilinmesine rağmen, durumdan yetkili makamların haberdar edilmemesi, bu suçu oluşturacaktır.

Maddenin üçüncü fıkrasına göre; bir ve ikinci fıkralar kapsamına giren suçun mağdurunun onbeş yaşını bitirmemiş bir çocuk, bedensel veya ruhsal bakımdan özürlü olan ya da hamileliği nedeniyle kendisini savunamayacak durumda bulunan kimse olması hâlinde, ceza belli oranda artırılacaktır.


YARGITAY 22. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/17686 Karar : 2016/2075 Tarih : 10.02.2016

  • TCK 278. Madde

  • Suçu Bildirmeme Suçu

Sanığın adli sicil kaydına göre, tekerrüre esas mahkumiyeti bulunduğu halde, hakkında TCK`nun 58. maddesi gereğince tekerrür hükümlerinin uygulanmaması, karşı temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Dosya kapsamına göre diğer temyiz nedenleri yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Yargıtay . Ceza Dairesinin 24.05.2011 tarih ve Karar sayılı bozma ilamına uygun olarak, sanık .. hakkında TCK’nın 165. maddesinden hüküm kurulduktan sonra, sanığın 1412 sayılı CMUK.`nın 326/son maddesi gereğince kazanılmış hakkının korunması ile yetinilmesi gerekirken, suçu bildirmeme suçundan da hüküm kurulmak suretiyle hükümde karışıklığa neden olunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık .’ın temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi gereğince tebliğnameye uygun olarak ( BOZULMASINA ), ancak bu aykırılık yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, aynı Kanun’un 322. maddesi uyarınca hüküm fıkrasından, “CMK nun 307/4. maddesi uyarınca sanığa verilen ceza önceki hükümle belirlenen cezadan daha ağır olamayacağından, sanığın suçu bildirmeme suçundan eylemine uyan TCK’nun 278/2. maddesi delaleti ile 278/1. maddesi uyarınca sanığın kişiliği, suçun işleniş biçimi ve özellikleri, sanığın suça olan eğilimi göz önüne alınarak taktiren ve teşdiden 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına,” cümlesi çıkartılarak, yerine “1412 sayılı CMUK`nın 326/son maddesi gereğince sanık hakkında verilen ceza önceki hükümle belirlenen cezadan daha

ağır olamayacağından, sanığın netice itibariyle 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına” cümlesi eklenmek suretiyle diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün ( DÜZELTİLEREK ONANMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/95 Karar : 2018/3658 Tarih : 29.03.2018

  • TCK 278. Madde

  • Suçu Bildirmeme Suçu

Taksirle öldürme suçundan sanık …‘ın mahkumiyetine, suçu bildirmeme suçundan suça sürüklenen çocuklar …, …, … ile sanık …’ın ayrı ayrı beraatlerine ilişkin hükümler, sanık … müdafii, katılan … vekili ve katılan … tarafından temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü:

1- Sanık … ile suça sürüklene çocuklar … hakkında suçu bildirmemek suçundan verilen beraat hükmüne yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;

Yapılan yargılama sonunda, yüklenen suç açısından, unsurlarının oluşmadığı gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, katılan …‘un sanık ile suça sürüklenen çocukların cezalandırılması gerektiğine, katılan vekilinin ise bir nedene dayanmayan temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA,

2- Suça sürüklenen çocuk … hakkında suçu bildirmemek suçundan verilen beraat hükmüne yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;

Suça sürüklenen çocuğun üzerine atılı suçu bildirmeme suçu nedeniyle 5237 sayılı TCK’nın 278. maddesi gereğince 1 yıla kadar hapis cezası tayin ve takdir edileceği, aynı Kanunun 66/1-e maddesi gereği beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlarda dava zamanaşımının 8 yıl olduğu, yine aynı Kanunun 66/2 maddesi gereği fiili işlediği sırada 12 yaşını doldurmuş 15 yaşını doldurmamış olanlar için bu süresin yarısının geçmesi durumunda zamanaşımının dolacağı, suça sürüklenen çocuğun savunmasının alındığı 28.01.2014 tarihinden itibaren 4 yıllık zamanaşımının inceleme tarihinden önce gerçekleştiği anlaşılmakla, katılan ve katılan … vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olup, hükmün gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’ un 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, aynı Kanunun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, 5237 sayılı TCK’nın 66/1-e, 66/2 ve 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddeleri gereğince kamu davasının DÜŞMESİNE,

2- Suça sürüklenen çocuk … hakkında suçu bildirmemek suçundan verilen beraat hükmüne yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;

UYAP sisteminden alınan nüfus kayıt örneğinden sanığın hükümden sonra 13.08.2015 tarihinde öldüğü anlaşıldığından TCK’nın 64/1. maddesi uyarınca gerekli araştırma ve kararın mahallinde verilmek üzere hükmün 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince BOZULMASINA,

3- Sanık …’ın mahkumiyetine ilişkin hükme yönelik temyiz talebinin incelenmesine gelince;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafinin kusura, illiyet bağına, eksik inceleme yapıldığına, katılan … ile katılan … vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 141 ve 5271 sayılı CMK’nın 34. maddeleri uyarınca bütün mahkeme kararlarının, karşıoy da dahil olmak üzere gerekçeli olarak yazılması zorunludur. Hükmün gerekçeyi ihtiva etmemesi ise 1412 sayılı Kanunun 308/7 ve 5271 sayılı CMK’nın 289/1-g bendi uyarınca hukuka kesin aykırılık halini oluşturacaktır. Ayrıca Ceza Muhakemesi Kanununun 230. maddesi uyarınca, hükmün gerekçesinde, suç oluşturduğu kabul edilen eylemin gösterilmesi, bunun nitelendirmesinin yapılması, Ceza Kanununda öngörülen sıra ve esaslara göre cezanın ve ayrıca cezaya mahkûmiyet yerine veya yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi, cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine ya da ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususa ilişkin istemlerin kabul veya reddine dair dayanakların gösterilmesi zorunludur. Gerekçe, hükmün dayanaklarının, akla, hukuka ve dosya içeriğine uygun açıklamasıdır. Bu nedenle, gerekçede hükme esas alınan veya reddedilen bilgi ve belgelerin belirtilmesi ve bunun dayanaklarının gösterilmesi, bu dayanakların da, geçerli, yeterli ve yasal olması gerekmektedir. Yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, yasa koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, uygulamada da keyfiliğe yol açacaktır. Bu itibarla keyfiliği önlemek, tarafları tatmin etmek, sağlıklı bir denetime olanak sağlamak bakımından, hükmün gerekçeli olmasında zorunluluk bulunmakta olup, bu ilkelere uyulmadan, mahkemece “İddia, sanıklar ile ssç’lerin savunmaları, katılan beyanları, tanık beyanları,mahallinde icra edilen keşif, bilirkişi raporu, adli tıp kurumu raporu ve dosya kapsamında bulunan sair belge ve tutanaklar bir bütün olarak değerlendirildiğinde; gerek icra edilen keşif neticesinde düzenlenen bilirkişi raporu gerekse adli tıp kurumu tarafından düzenlenen rapor içeriği dikkate alındığında mahkememiz değerlendirmesi ile kazanın oluşu, tarafların neticenin meydana gelmesindeki etkileri ve kusur durumları açısından yapılan incelemede bilirkişi raporlarında da belirtilen kanaat ile uyumlu olarak, sanığın kazanın oluşumunda asli kusurlu ölenin tali kusurlu olduğu yönünde mahkememizce de kabul görüldüğü, bu hali ile sanık …‘in üzerine atılı suçu işlediğinin sabit olduğu…” şeklindeki olayın oluşu ve sanığın kusuruna ilişkin hiçbir tespit ve kabul yapılmadan gerekçesiz hüküm kurulması,

Kabul ve uygulamaya göre de;

1- Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 07/07/2009 tarih 2009/9-62-191 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, taksirli suçlar açısından temel cezanın belirlenmesinde TCK’nın 61/1. maddesinin (g) bendinde yer alan “failin güttüğü amaç ve saik” gerekçesine dayanılamayacağının gözetilmemesi,

2- Sanık hakkında hükmedilen 2 yıl 6 ay hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi esnasında adli para cezasının belirlenmesine esas tam gün sayısının ve kanun maddesinin gösterilmemesi suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 232/6. maddesine ve TCK’nın 52/3. maddesine aykırı davranılması,

3- Hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi sırasında 5237 sayılı TCK’nın 52/2. maddesinin gösterilmemesi,

4-Sanığın idaresindeki araç ile seyir halinde iken, araçta yolcu olarak bulunan … ve …‘ın sağ ve sol kapı üzerinde cam inik vaziyetteyken dışarı sarkık şekilde oturduğunu görmesine rağmen, el frenini çekerek spin attığı, direksiyonu sağa sola kırarak ve zig zag yaparak araç kullandığı sırada aracı mıcıra kaptırarak takla atması sonucu, araçta camdan dışarı sarkmış vaziyette bulunan …‘ın ölümü ile sonuçlanan olayda, sanığın bilinçli taksirle hareket ettiği ve hakkında TCK’nın 22/3. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

Kanuna aykırı olup, katılan … ve katılan … vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 29/03/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/25779 Karar : 2018/1120 Tarih : 6.02.2018

  • TCK 278. Madde

  • Suçu Bildirmeme Suçu

Yerel mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararların niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

I-Sanıklar …, …, … hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükümlere yönelik temyiz istemlerinin incelenmesinde:

Müştekinin beyanı ile 13/01/2014 tarihli olay yeri görgü ve tespit tutanağına göre, müştekinin evinin çevresinin duvar veya çit ile çevrili bulunmadığı, müştekinin soruşturma aşamasındaki beyanında kamu davasına konu olan eşyanın evinin önünden çalındığını beyan ettiği, 24.02.2015 tarihli celsedeki beyanında ise çalınan eşyanın çardağın altındaki kapısı kilitli olmayan depodan alındığını ifade ettiği, müştekinin aşamalardaki beyanları arasında çelişki bulunduğu halde soruşturma aşamasındaki beyanının benzer olduğunun zapta geçtiğinin anlaşılması karşısında; mahallinde keşif icra edilip suça konu eşyanın çalındığı yerin bina içinde veya eklenti niteliğinde olup olmadığı sonucuna göre, sanığın, eşyanın bina veya eklentisi içinde çalındığının anlaşılması durumunda TCK’nın 142/1-b; bina veya eklentisi içinden çalınmadığının anlaşılması halinde, suça konu eşyanın adet gereği açıkta bırakılan eşya olduğu gözetilerek TCK’nın 142/1-e maddesinde düzenlenen suçtan mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği gözetilmemesi, sonuç ceza değişmeyeceğinde bozma sebebi yapılmamıştır.

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçun sanıklar tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından, diğer temyiz nedenleri yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1-İştirak halinde suç işleyen sanıklardan sarfına sebebiyet verdikleri yargılama giderlerinin ayrı ayrı, ortak yapılan yargılama giderlerinin ise payları oranında alınmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 326/2. maddesine aykırı davranılması,

2-T.C. Anayasa Mahkemesi’nin, TCK’nın 53. maddesine ilişkin olan, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının, 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olması nedeniyle iptal kararı doğrultusunda, sanıklar …, … ve … hakkında kurulan hükümler yönünden TCK’nın 53. maddesindeki hak yoksunluklarının yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanıklar …, …, …‘in temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan nedenlerle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedenleri yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasa’nın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, T.C. Anayasa Mahkemesi’nin, TCK’nın 53. maddesine ilişkin olan, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olmasından kaynaklanan zorunluluk nedeniyle; “TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin olan tüm kısımların” hükümlerden çıkartılması ile yerlerine “TCK’nın 53. maddesinin Anayasa Mahkemesi’nin 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararı da gözetilmek suretiyle uygulanmasına” cümlesi eklenmek suretiyle ve hüküm fıkrasından yargılama giderlerine ilişkin kısım çıkarılarak yerine “Sanıkların birlikte sebebiyet verdikleri yargılama giderlerinden ayrı ayrı, ortak yargılama giderlerinden ise eşit olarak sorumlu tutulmalarına” cümlesinin eklenmesi suretiyle, eleştiri dışında diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

II-Sanık … hakkında suçu bildirmeme suçundan kurulan hükme yönelik temyiz isteminin incelenmesinde:

1-Sanıklar …, … ve …‘in müştekiye ait suça konu eşyayı çalarak haklarında ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilen … ve …‘a sattıkları olayda sanık …‘nun üzerine atılı suçun, diğer sanıkların işlediği iddia olunan hırsızlık suçundan haberinin olduğu ve buna rağmen durumu yetkili makamlara bildirmemesinden cihetle suçu bildirmeme suçu olduğu, tüm dosya kapsamına göre sanık …‘nun, diğer sanıkları hurdacıların olduğu yere götürerek birbirleriyle görüşmelerini sağladığı, suç eşyasının satıldığı 12.01.2014 tarihinde satım işleminin gerçekleştiği yerde bulunmadığı, soruşturma aşamasındaki savunmasında, diğer sanıkların kendisine ‘‘sağdan soldan bir miktar hurda topladık, senin arabanla götürebilir miyiz?’‘dediklerini, diğer sanıkların hurda malzemeleri çalıp sattıklarını bilmediğini, kovuşturma aşamasındaki savunmasında da diğer sanıkların hırsızlık suçunu işleyip işlemediklerini bilmediğini belirttiği, sanık …‘in soruşturma aşamasındaki ‘‘Osman malzemeleri çaldığımızı biliyordu’’ şeklindeki beyanı ile kovuşturma aşamasındaki ‘‘sanık … da bu eşyaları götürdüğümüzü biliyordu’’ şeklindeki ifadesi ve sanık …‘nın 24.02.2015 tarihli celsedeki ‘‘bizi hurdacılara yönlendiren sanık …‘dı, bu nedenle eşyaları götürdüğümüzden haberi vardı’’ şeklindeki soyut beyanı dışında sanık …‘nun suça konu eşyanın sanıklar tarafından çalındığını bildiğine ilişkin delilin bulunmadığı, kaldı ki 5237 sayılı TCK’nın 278/1-2. maddelerinde ‘‘İşlenmekte olan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyen kişi, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.’’ ve ‘‘İşlenmiş olmakla birlikte, sebebiyet verdiği neticelerin sınırlandırılması halen mümkün bulunan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyen kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.’’ şeklinde düzenlenen hükümler göz önüne alındığında, somut olayda işlenmekte olan ve ya işlenmiş olmakla birlikte neticelerinin sınırlandırılması mümkün olan bir suçun söz konusu olmadığı, dolayısıyla ‘‘suçu bildirmeme’’ suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden yazılı şekilde sanığın mahkumiyetine karar verilmesi,

2-İştirak halinde suç işleyen sanıklardan sarfına sebebiyet verdikleri yargılama giderlerinin ayrı ayrı, ortak yapılan yargılama giderlerinin ise payları oranında alınmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 326/2. maddesine aykırı davranılması,

3-T.C. Anayasa Mahkemesi’nin, TCK’nın 53. maddesine ilişkin olan, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının, 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olması nedeniyle iptal kararı doğrultusunda, sanıklar …, … ve … hakkında kurulan hükümler yönünden TCK’nın 53. maddesindeki hak yoksunluklarının yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık …‘nun temyiz nedenleri bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, 06.02.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/442 Karar : 2016/4652 Tarih : 1.07.2016

  • TCK 278. Madde

  • Suçu Bildirmeme Suçu

I) Olay:

Diğer sanık …‘nın hırsızlık yolu ile elde ettiği motosikleti satmak amacı ile sanık …‘ın çalıştığı kahvehaneye getirdiği, sanık …‘ın motosikletin çalıntı olduğunu anladığı halde durumu yetkili makamlara bildirmeyerek diğer sanıklara motosikleti kahvehanenin arka tarafına saklamalarını söylediği olayda, …Asliye Ceza Mahkemesinin 08.01.2013 tarihli ve 2012/651 E. 2013/22 K. sayılı kararı ile sanığın atılı suç delillerini gizleme veya yok etme suçundan beraatine, suçu bildirmeme suçundan gereğinin ifası için hakkında Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına dair verilen karar temyiz edilmeden kesinleşmiştir.

II) Kanun yararına bozma istemine ilişkin uyuşmazlığın kapsamı:

Dosya kapsamına göre, diğer sanık …‘nın hırsızlık yolu ile elde ettiği motosikleti satmak amacı ile sanık …‘ın çalıştığı kahvehaneye getirdiği, sanık …‘ın motosikletin çalıntı olduğunu anladığı halde durumu yetkili makamlara bildirmeyerek diğer sanıklara motosikleti kahvehanenin arka tarafına saklamalarını söylediği iddiası ile sanık … hakkında suç delillerini gizleme veya yok etme suçundan dava açıldığı anlaşılmakla, mahkemece eylemin suçu bildirmeme suçuna vücut verdiğinin takdir edilmesi durumunda, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 09.10.2012 tarihli ve 2012/1-405 E. 2012/1802 K. sayılı ilamında da belirtildiği üzere iddianamede sevk maddesi olarak suçu bildirmeme suçu belirtilmemiş ise de, iddianame içeriğinde anlatılmış olması karşısında ek savunma hakkı verilerek sanık hakkında suçu bildirmeme suçundan karar verilebileceği gözetilmeden, yazılı şekilde suç duyurusunda bulunulmasına karar verilmesinde isabet görülmediğine ilişkindir.

III) Hukuksal Değerlendirme:

Suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçuna ilişkin 5237 sayılı TCK’nın 281. maddesinde, “Gerçeğin meydana çıkmasını engellemek amacıyla, bir suçun delillerini yok eden, silen, gizleyen, değiştiren veya bozan kişi, altı aydan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Kendi işlediği veya işlenişine iştirak ettiği suçla ilgili olarak kişiye bu fıkra hükmüne göre ceza verilmez.”

Suçu bildirmeme suçuna ilişkin 5237 sayılı TCK’nın 278. maddesinde,

“(1)İşlenmekte olan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyen kişi, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2)İşlenmiş olmakla birlikte, sebebiyet verdiği neticelerin sınırlandırılması halen mümkün bulunan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyen kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.” hükümleri yer almaktadır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 09.10.2012 tarihli ve 2012/1-405 E. 2012/1802 K. sayılı ilamında da, “….1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Kanunun 170. maddesinde, iddianamede gösterilmesi gereken hususlar ayrıntılı olarak düzenlenmiş, maddenin 4. fıkrasında, iddianamede yüklenen suçu oluşturan olayların açıklanması gerektiği belirtilmiştir. Anılan hükümlerden de anlaşılacağı üzere, kamu davasının fiil yönünden sınırlarının açıkça gösterilmesi gerekmektedir. Fiil yönünden, kamu davasının dışına çıkılması, “davasız yargılama olmaz” ilkesine ve 5271 sayılı Kanunun 225. maddesine aykırılık oluşturacaktır. Buna göre, hükmün konusu iddianamede gösterilen sevk maddesi değil eylemdir. İddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen fiilin dışına çıkılması, diğer bir ifadeyle, davaya konu edilmeyen bir eylemden dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması kanuna aykırıdır. Buna karşılık iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin nitelendirmeyi mahkeme yaparken iddianamedeki vasıflandırma ile bağlı değildir. Soruşturma evresinde elde ettiği kanıtlardan ulaştığı sonuca göre iddianameyi hazırlamakla görevli iddia makamı, düzenlenen iddianame ile CYY’nın 225/1. maddesi uyarınca fiil ve faile ilişkin olarak kovuşturma aşamasının sınırlarını belirlemektedir. Bu bakımdan iddianamede, yüklenen suçun unsurlarını oluşturan fiil/fiillerin nelerden ibaret olduğunun hiçbir duraksamaya yer bırakmayacak biçimde açıklanması yeterlidir. Böylelikle sanık; iddianameden üzerine atılı suçun ne olduğunu hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde anlayabilecek, buna göre savunmasını yapabilecek ve kanıtlarını sunabilecektir.” demektedir.

Somut olayda, sanık …‘ın çalıştığı kahvehaneye getirilen motosikletin çalıntı olduğunu bildiği halde yetkili makamlara bildirmediği, iddianamede sevk maddesi olarak suçu bildirmeme suçu belirtilmemiş ise de, iddianame içeriğinde suçun unsurlarının anlatılmış olması karşısında ek savunma hakkı verilerek sanık hakkında suçu bildirmeme suçundan karar verilebileceği gözetilmeden, yazılı şekilde suç duyurusunda bulunulmasına karar verilmesinde isabet görülmediğinden anılan kararın kanun yararına bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir. Ancak iddianamede anlatılan fiilden dolayı beraat hükmü kurulması ve hükmün kesinleşmesi karşısında, kesin hüküm etkisiyle aynı fiilden tekrar yargılama yapılamayacaktır.

IV) Sonuç ve karar:

Yukarıda açıklanan nedenlerle; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının istemi yerinde görüldüğünden, sanık … hakkında …Asliye Ceza Mahkemesinin 08.01.2013 tarihli ve 2012/651 E. 2013/22 K. sayılı karar ile kurulan hükmün, 5271 sayılı CMK’nın 309/4-c. maddesi uyarınca aleyhe sonuç doğurmamak ve yeniden yargılama yapılmamak üzere BOZULMASINA, dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 01.07.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS