0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Etkin Pişmanlık

TCK Madde 274

(1) Aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında bir hak kısıtlamasını veya yoksunluğunu sonuçlayacak nitelikte karar verilmeden veya hükümden önce gerçeğin söylenmesi halinde, cezaya hükmolunmaz.

(2) Aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında bir hak kısıtlamasını veya yoksunluğunu sonuçlayacak nitelikte karar verildikten sonra ve fakat hükümden önce gerçeğin söylenmesi halinde, verilecek cezanın üçte ikisinden yarısına kadarı indirilebilir.

(3) Aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında verilen mahkûmiyet kararı kesinleşmeden önce gerçeğin söylenmesi halinde, verilecek cezanın yarısından üçte birine kadarı indirilebilir.



TCK Madde 274 Gerekçesi

Madde metninde, yalan tanıklıkla ilgili etkin pişmanlık düzenlenmiştir.


TCK 274 (Etkin Pişmanlık) Emsal Yargıtay Kararları


Ceza Genel Kurulu 2018/298 E. , 2020/499 K.

  • TCK 274
  • Yalan tanıklık suçunda etkin pişmanlık

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 272. maddesinin gerekçesinde de suçun maddi unsuru; “Suçun maddî unsuru yalan söylemek veya tanıklığın konusunu oluşturan hususlar hakkındaki bilgiyi, bilerek, kısmen veya tamamen saklamaktır. Yalan söylemek deyimi, tabiî olarak gerçeği inkar etmeyi de kapsamaktadır” şeklinde açıklanmıştır. Yalan tanıklık suçundan bahsedebilmek için failin hem tanıklık yaptığının hem de tanıklığı sırasında söylediklerinin gerçeğe aykırı olduğunun belirlenmesi gerekmektedir. Tanığın gerçeğe aykırı her beyanı yalan tanıklık suçunu oluşturmayacaktır. Bu nedenle tanığın doğru sandığı açıklamaların objektif olarak gerçek dışı olması bu suçun oluşması için yeterli değildir. Tanığın bilinçli olarak gerçekten ayrılması gerekmektedir. Bu itibarla tanık, beyanında samimi olduğu ve algıladığı olayı tamamen algılayış biçimi içinde açıkladıysa yalan beyanda bulunmuş sayılmamalıdır. Zira yalan gerçeğin kasten değiştirilmesi olup yanılma ve ihmal ederek veya bilmeyerek söylenen sözlerde, yalan tanıklık suçunun unsurlarının oluşmadığı kabul edilmelidir.

Başka bir anlatımla tanığın beyanları arasında çelişki bulunması tek başına yalan tanıklık suçunun oluştuğunun kabulü için yeterli değildir. Suçun tüm unsurlarının özellikle de gerçeğe aykırı tanıklığın bilinerek ve istenerek yapıldığının şüpheye yer verilmeyecek şekilde ispatlanması gerekmektedir.

Uyuşmazlık konusunu oluşturan ve yalan tanıklık suçunda etkin pişmanlık hükümlerinin düzenlendiği TCK’nın “Etkin pişmanlık” başlıklı 274. maddesi;

“(1) Aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında bir hak kısıtlamasını veya yoksunluğunu sonuçlayacak nitelikte karar verilmeden veya hükümden önce gerçeğin söylenmesi halinde, cezaya hükmolunmaz.

(2) Aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında bir hak kısıtlamasını veya yoksunluğunu sonuçlayacak nitelikte karar verildikten sonra ve fakat hükümden önce gerçeğin söylenmesi halinde, verilecek cezanın üçte ikisinden yarısına kadarı indirilebilir.

(3) Aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında verilen mahkûmiyet kararı kesinleşmeden önce gerçeğin söylenmesi halinde, verilecek cezanın yarısından üçte birine kadarı indirilebilir” şeklinde düzenlenmiştir.

Kanun koyucu TCK’nın 274. maddesinde etkin pişmanlık olarak; yalan tanıklık suçunun tamamlanmasından sonra “gerçeğin söylenmesini” aramıştır. Doktrin ve uygulamada bu tür etkin pişmanlığa “gerçeğe dönme” de denilmekte olup yalan tanıklık suçu failinin, yalan tanıklığa konu beyanın doğru olmadığını kabul ederek gerçeği açıklaması aranmaktadır. Failin, hangi aşamalardaki açıklamalarının yalan tanıklık eylemini oluşturduğu ve hangi açıklamalarının ise gerçeğe dönme sayıldığının kararda gösterilmesi gerekmektedir. Nitekim anılan maddede yalan tanıklığın, aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında hak yoksunluğuna veya kısıtlılığına sebebiyet verip vermediği kriterleri gözetilerek etkin pişmanlığın gösterildiği zamana göre, bir başka deyişle yalan tanıklığın icra edildiği uyuşmazlıkla ilgili yargısal süreç esas alınarak farklı düzenlemeler öngörülmüştür (Osman Yaşar Osman, Hasan Tahsin Gökcan, … Artuç, Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Cilt VI, Adalet Yayınevi, Ankara, 2010, s. 7959-7960.).

TCK’nın 274. maddesinin birinci fıkrasındaki düzenlemeye göre, yalan tanıklık yapan fail, aleyhine tanıklıkta bulunulan kişi hakkında bir hak kısıtlamasını veya yoksunluğunu sonuçlayacak nitelikte karar verilmeden (gözaltı, tutuklama gibi) veya hükümden önce gerçeği söylediğinde cezadan muaf tutulacaktır.

Aynı maddenin ikinci fıkrasına göre, yalan tanıklık yapan kişi, aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında bir hak kısıtlamasını veya yoksunluğunu sonuçlayacak nitelikte karar verildikten sonra ve fakat hükümden önce gerçeği söylediğinde, verilecek cezanın üçte ikisinden yarısına kadarı indirilebilir. Söz konusu düzenlemeyle, failin, aleyhine tanıklık yaptığı kişi hakkında bir hak kısıtlaması veya yoksunluğuna ilişkin karar verildikten sonra ve fakat hükümden önce gerçeği söylemesi, mutlak bir indirim sebebi olarak öngörülmeyerek, bu konuda hâkime takdir yetkisi tanınmıştır.

Anılan maddenin üçüncü fıkrasına göre ise, yalan tanıklık yapan kişinin ceza indiriminden yararlanabilmesi için, aleyhine tanıklık yaptığı kişi hakkında mahkûmiyet kararının verilmiş olması ve bu mahkûmiyet kararının kesinleşmesinden önce yalan tanıklık yapan kişinin gerçeği söylemesi gerekmektedir. Bu fıkranın uygulanmasında da, ikinci fıkrada olduğu gibi verilecek cezada indirim yapılması hususunda hâkime takdir hakkı tanınmıştır. Bu nedenle, aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında verilen mahkûmiyet kararının kesinleşmesinden önce, gerçeğin söylenmesi mutlak bir cezada indirim nedeni değildir (M. Emin Artuk-A. Gökcen-A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitabevi, Ankara, 2013, s.1185-1186.).

Bu aşamada, yalan tanıklığın, hakkında tanıklıkta bulunulan kişinin lehine olması ve sonradan aleyhine olacak şekilde gerçeğin söylenmesi hâlinde, TCK’nın 274. maddesinde öngörülen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasının mümkün olup olmadığının irdelenmesi gerekmektedir.

Etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması bakımından iki ölçüt temel alınmıştır. Bunlar aleyhinde yalan tanıklıkta bulunulan kimse bakımından ortaya çıkan sonuçlar ve gerçeğin söylendiği an itibarıyla yargılamanın gelmiş olduğu safhadır. Aleyhine tanıklık yapılan kimse bakımından ortaya çıkan sonuçlar ağırlaştıkça ve yargılama ilerledikçe fail hakkında hükmedilecek ceza indirimi oranı azalmaktadır (Parlar ve Öztürk, 253; Yurtcan, İftira Suçu, 78.). Etkin pişmanlık hükümlerine ilişkin olarak tartışmalı noktalardan biri, gerçeğe aykırı tanıklığın lehe yapılması durumunda, söz konusu hükümlerin uygulanıp uygulanmayacağıdır. TCK’nın 274. maddesinin Anayasa’nın 2, 10 ve 38. maddelerine aykırı olduğu gerekçesi ve “aleyhine tanıklık yapılan” ibarelerinin iptali istemiyle, Adana Bölge Adliye Mahkemesi 9. Ceza Dairesi tarafından Anayasa Mahkemesine başvurulmuştur. Başvuru gerekçesinde yalan tanıklık suçu ile korunmak istenen hukuki değerin maddi gerçek olması nedeni ile gerçeğe aykırı tanıklığın lehe yahut aleyhe olması arasında bir ayrım yapılmaması gerektiği belirtilmiştir. 765 sayılı ETCK düzenlemesi ve Alman CK düzenlemesinde yalan beyanın niteliğine ilişkin bir ayrıma gidilmeksizin etkin pişmanlık hükümlerinin düzenlenmiş olduğu, esasen böyle bir ayrım yapılmasının ölçülülük, hukuk devleti ve kanun önünde eşitlik ilkelerine aykırılık oluşturduğu vurgulanmıştır. Anayasa Mahkemesi yapılan ilk inceleme sonucunda başvuruyu mahkemenin yetkisiz olması nedeniyle reddetmiştir. Mahkemenin bakmakta olduğu davada sanıklar, haklarında silahlı tehdit, kasten yaralama, yaralamaya teşebbüs, mala zarar verme suçlarıyla cezalandırılmaları talep edilen diğer şüpheliler lehine yalan tanıklık yapmıştır. Anayasa Mahkemesinin değerlendirmesine göre ise, 274. maddede yer alan her üç fıkranın da aleyhe tanıklık yapılması nedeniyle ortaya çıkan hak kısıtlaması, hak yoksunluğu, hüküm veya mahkûmiyet kararı nedeniyle sanığın zarar görmesi hâllerine ilişkin olduğu dikkate alındığında sadece aleyhe tanıklık yapılması durumu için öngörülen bu durumlar lehe tanıklık yapılması hâlinde uygulanacak kural olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Bu hâlde TCK’nın 274. maddesinin Anayasa’ya aykırılığı hiçbir şekilde somut norm denetimi ile ileri sürülemeyecektir (Asuman İnce Tunçer, Yalan Tanıklık Suçu, Doktora Tezi, Ankara-2019, s.243 vd.).

Yalan tanıklık suçu ile korunmak istenen uyuşmazlıkların maddi gerçeğe uygun olarak çözümlenmesidir. Bu bağlamda tanık gerçeği söylemiş ise tanığın beyanının leh ya da aleyhe olması arasında bir fark gözetilmemelidir. Etkin pişmanlık hükümlerinin yalnızca aleyhe beyanda bulunan tanıklar bakımından uygulanması lehe tanıklıkta bulunan fakat daha sonra gerçeğe dönen tanıklar bakımından eşitsiz sonuçlar doğuracaktır. Nitekim lehe olacak biçimde gerçeğe aykırı beyanda bulunan tanığın daha sonra gerçeğe dönmesi de uyuşmazlıkların maddi gerçeğe uygun çözümlenmesine katkıda bulunacaktır. Alman CK’nın 158. maddesinde failin gerçeğe aykırı beyanını daha sonra düzeltmesi cezanın ortadan kaldırılmasını ya da daha az ceza verilmesini gerektiren bir hâl olarak öngörülmüştür. Buna göre; eğer fail gerçek dışı beyanını vaktinde düzeltir ise mahkeme failin cezasında takdirine göre bir indirim yapabilir veya ceza vermekten vazgeçebilir. Maddenin ikinci fıkrasında hangi hallerde düzeltmenin vaktinde yapılmış sayılmayacağı da belirtilmiştir. Eğer yapılan düzeltme karar verilirken kullanılamıyorsa veya fiilden dolayı bir başka kişi aleyhine bir durum doğmuşsa, fail hakkında bir suç ihbarı yapılmışsa veya soruşturma başlatılmışsa düzeltmenin vaktinde yapılmadığı kabul edilecektir. Maddenin son fıkrasında ise düzeltmenin yapılabileceği yerler sayılmıştır. Etkin pişmanlığa ilişkin Alman CK ile yapılmış olan düzenleme uygulamada bir karışıklığa yer vermeyecek açıklıktadır. Bu açıklamalar ışığında yalan tanıklıkta bulunanın fiilinden nadim olup gerçeğe dönmesi TCK’nın 274. madde hükümlerinin uygulanması için yeterli olmalıdır. Maddede tanıklığın aleyhe olmasından bahsedilmesinin nedeni etkin pişmanlığa aleyhe tanıklığın kişiyi etkileme derecesine göre sonuç bağlama ve etkin pişmanlığın görünüm şekillerini buna göre düzenleme zorunluluğundan kaynaklanmaktadır (İlhan Üzülmez, Mahmut Koca, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 7. Baskı, s.1093-1094.). TCK’nın 274. maddesinde geçen “aleyhine tanıklık yapılan kişi” ifadesi, aynı ifadeye TCK’nın 272/4-8 hükmünde yer verilmesi nedeni ile buna paralel şekilde yorumlanmamalıdır. Zira, TCK’nın 272/4-8 hükmünde suçun neticesi sebebiyle ağırlaşan halleri düzenlenmekte olup, “aleyhine tanıklıkta bulunulan kişi” ile kastedilen suçun mağduru olan gerçek kişidir. Yukarıda da belirtildiği üzere suçun neticesi sebebiyle ağırlaşan hâli ile failin fiili arasında nedensellik bağının varlığı gerekli olup; söz konusu neticelerin aleyhe tanıklık yapılan kişi ile ilgili olarak ortaya çıkması mantıki bir zorunluluktur. TCK’nın 274. maddesinde ise, 272. maddeden farklı olarak failin etkin pişmanlıktan yararlanabileceği zaman dilimi ifade edilmekte; bu bağlamda aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında verilen kararın niteliği ve zamanı esas alınmaktadır. Bu nedenle, maddede “aleyhine tanıklık yapılan kişi” ifadesinin kullanılması yanlış değildir. Ancak, 274. madde hükmünün uygulanması bakımından failin gerçeğe aykırı beyanı ile maddede belirtilen durumlar, örneğin hak kısıtlaması arasında bir nedensellik bağının varlığı gerekli olmadığı gibi; 272. maddede belirtilen neticesi sebebiyle ağırlaşan hallerin varlığı da aranmaz. Örneğin, fail, duruşmada sanığın lehine olacak şekilde yalan beyanda bulunmuş olmasına rağmen, hakim diğer tanıkların beyanlarından ya da dosyada bulunan diğer delillere istinaden hak kısıtlamasını ya da hak yoksunluğunu sonuçlayan bir karar vermiş olabilir. TCK’nın 272. maddesinin 1 ilâ 3. fıkralarında yer alan düzenlemeler dikkate alındığında korunanın maddi gerçek olduğu sonucuna varılmaktadır. Maddi gerçeğin korunduğu bir durumda, tanığın beyanının lehe ya da aleyhe olması bir önem taşımaz. Örneğin, tanık şüpheli veya sanık lehine gerçeğe aykırı beyanda bulunmuş olabilir. TCK’nın 274. maddesinin uygulama alanı münhasıran tanığın aleyhe olacak şekilde yalan beyanda bulunması hâli ile sınırlandırıldığında lehe beyanda bulunan tanığın etkin pişmanlıktan yararlanma olanağı tümüyle ortadan kalkmaktadır. Oysa ki, lehe yalan beyanda bulunan tanık da, daha sonra bu beyanından dönmek suretiyle maddi gerçeğin ortaya çıkmasını sağlayabilir. Diğer taraftan, aleyhe beyanda bulunan tanık etkin pişmanlıktan yararlanırken, lehe beyanda bulunan tanığın evleviyetle yararlanması gerekmektedir. Aksine bir durum, lehe olacak şekilde gerçeğe aykırı beyanda bulunan tanık bakımından aleyhe bir sonuç doğurur ve korunan hukuki menfaat esas alındığında maddenin uygulanmasında Anayasada düzenlenen eşitlik ilkesine aykırı bir durum ortaya çıkmasına sebebiyet verir (Neslihan Göktürk, Yalan Tanıklık Suçu, s.46-48, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/789015, erişim tarihi: 13.11.2020.).


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2011/15052 Karar: 2012/19743 Tarih: 04.10.2012

  • TCK 274. Madde

  • Etkin Pişmanlık

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1- Sanığın hangi ifadesinde gerçeğe aykırı tanıklık yaptığının belirlenerek, sonucuna göre TCK’nın 274 üncü maddesinde gösterilen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması,

2- Kabule göre ise; CMK’nın 231/6 ncı maddesinde düzenlenen zarar kavramının, somut, belirlenebilir, maddi bir zararı ifade etmesi, katılanların ise herhangi bir maddi zararları olduğunu ileri sürmemeleri karşısında; kasıtlı suçtan sabıkası bulunmayan sanığın yalan tanıklık nedeniyle katılanları ne gibi somut bir zarara uğrattığı saptanıp açıklanmadan ve anılan maddedeki diğer yasal ölçütler de irdelenmeden, zararın giderilmemiş olması biçimindeki yasal olmayan gerekçeyle, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,

Yasaya aykırı ve sanık R. H. Ç.’ın temyiz nedenleriyle tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden hükmün BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 04.10.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2010/27146 Karar: 2012/19363 Tarih: 03.10.2012

  • TCK 274. Madde

  • Etkin Pişmanlık

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Sanığın 26.02.2008 tarihli celsede Ben K.’ı H.’e cep telefonunu verirken görmedim. K. bana H. T.’e telefonu sattığını fakat parasını alamadığını söyledi. Ben taraflar arasındaki telefon alıp verme işine şahit olmadım biçimindeki savunması karşısında, TCK’nın 274/1 inci maddesinin uygulanması yerine yazılı şekilde hüküm tesisi,

Sonuç: Yasaya aykırı ve sanık H. İ. Ö.’in temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnameye uygun olarak hükmün BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın pas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 03.10.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/10216 Karar : 2018/518 Tarih : 17.01.2018

  • TCK 274. Madde

  • Etkin Pişmanlık

Yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1-) 22.05.2009 olan suç tarihinin gerekçeli karar başlığında 2010 olarak gösterilmesi suretiyle, CMK.nun 232/1…c maddesine aykırı davranılması,

2-) İddianameye konu edilen ve sanığın tanık olarak beyanlarının bulunduğu Bursa 2. İş Mahkemesinin 2008/741 esas sayılı dava dosyasının aslı ya da onaylı bir örneğinin denetime elverişli olacak şekilde dosyaya getirtilmeden hüküm kurulması,

3-) Oluşa, tüm dosya kapsamına ve sanığın aşamalarda değişmeyen savunmasına göre, sanığın Bursa 2. İş Mahkemesinin 2008/741 E. sayılı dosyasında görülen davanın 22.05.2009 tarihli celsesinde yalan beyanda bulunduğu, 11.02.2010 tarihinde alınan beyanında ise gerçeği söylediğinin anlaşılması karşısında, TCK.nun 274/1. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının karar yerinde tartışılması gerektiğinin gözetilmemesi,

Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 17.01.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/9885 Karar : 2017/11867 Tarih : 25.10.2017

  • TCK 274. Madde

  • Etkin Pişmanlık

Yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1-Ardahan Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/31 E. sayılı dosyasında görülen davanın soruşturma aşamasında Cumhuriyet Savcısı huzurunda yeminli olarak tanık sıfatıyla dinlenen sanığın, 23.02.2011 tarihli duruşmadaki beyanında önceki beyanlarından dönerek görgüye dayalı bilgisinin olmadığını söylemesi karşısında, TCK’nın 274/1. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının karar yerinde tartışılması gerektiğinin gözetilmemesi,

2- Yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili Cumhuriyet Savcısı önünde, üç yıldan fazla hapis cezasını gerektiren silahla tehdit suçunun kovuşturması kapsamında yalan tanıklık yapan sanık hakkında TCK’nın 272/2., 3. maddeleri yerine aynı Kanunun 272/1. maddesi uyarınca uygulama yapılması,

3- Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işleyen sanık hakkında açıklanan hükümde, CMK.nun 231/11. madde ve fıkrasına aykırı olarak hapis cezasının seçenek yaptırıma çevrilmesine karar verilmesi

Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasa’nın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321. ve 326/son maddeleri gereğince ceza miktarı bakımından kazanılmış hakları saklı kalmak üzere BOZULMASINA, 25.10.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/7507 Karar : 2016/1928 Tarih : 3.03.2016

  • TCK 274. Madde

  • Etkin Pişmanlık

İddianamede 27.05.2011 tarihinde sanık …‘nun kollukta alınan ifadesine istinaden yalan tanıklık yapmak suçundan ve diğer sanığında yalan tanıklığa azmettirme eyleminden cezalandırılması istemi ile kamu davasının açıldığı anlaşılmakla, iddianamede başkaca bir eyleminin anlatılmaması nedeniyle yalnızca sevk maddesinin gösterilmesinin dava açmak için yeterli olmayacağı, gösterilmeyen eylemler yönünden zamanaşımı süresi içerisinde dava açılabileceği, CMK’nın 43. maddesinin 5. fıkrası hükmü karşısında tanık dinleme yetkisi bulunmayan kolluk tarafından düzenlenen “bilgi alma tutanağı”ndaki beyanının yalan tanıklık suçunu oluşturmayacağı gözetilmeden, sanık …‘in beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine; sanık … hakkında ise anlatılan eylem karşısında suçun yasal unsurları oluşmadığından beraatine karar verilmesi gerekli iken yeterli delil bulunmadığından beraatine karar verilmesi,

Kabul ve uygulamaya göre de;

1- Sanık … hakkında yalan tanıklık suçundan kurulan mahkumiyet hükmüyle ilgili olarak TCK’nın 274/1. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükmünün uygulanıp uygulanmayacağı hususunun karar yerinde tartışılmaması,

2- Kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkumiyetinin kanuni sonucu olarak TCK 53. maddesindeki hak yoksunluklarına karar verilmemiş olması,

Kanuna aykırı, sanığın ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 03.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/3149 Karar : 2015/3103 Tarih : 16.10.2015

  • TCK 274. Madde

  • Etkin Pişmanlık

1)Sanığın Aile Mahkemesinin 2011/769 esas sayılı dosyasında görülen boşanma davasında tanık sıfatıyla dinlenildiği, davalı Hicran ile iş arkadaşlığı dışında bir ilişkisinin bulunmadığını ve bilirkişi incelemesi yapılan Messenger (Msn) adındaki sosyal ağdaki yazışmaları kendisinin yapmadığını beyan ettiği, yalan tanıklık suçundan görülen davanın duruşmasında ise ifadesini değiştirmek için aile mahkemesine müracaat ettiğini beyan etmesi nedeniyle, anılan mahkeme dosyası getirtilip incelenerek sanığın gerçeğe rücu ettiği tarihin saptanması ve rücuya kadar geçen sürede sanığın beyanlarının gerçeğe aykırılığının tespit edilip edilmediğinin araştırılarak hakkında TCK’nın 274. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükmünün uygulanması gerekip gerekmediği değerlendirilmeden eksik inceleme ve yerinde olmayan gerekçeyle yazılı biçimde hüküm kurulması,

2)Kabule göre de;

Sanık hakkında CMK’nın 231. maddesindeki “hükmün açıklanmasının geri bırakılması”na ilişkin düzenleme karşısında; suçun niteliği, hükmolunan cezanın türü gözetilip dosyada bulunan adli sicil kayıtları da değerlendirilerek sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilip verilmeyeceğinin tartışılmadan, sanığa verilen hapis cezasının seçimlik yaptırım olan adli para cezasına çevrilmiş olmasından bahisle yasal ve yeterli olmayan gerekçeyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,

Kanuna aykırı, sanığın, sanık müdafiinin ve Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 16.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas : 2012/10209 Karar : 2014/3729 Tarih : 3.03.2014

  • TCK 274. Madde

  • Etkin Pişmanlık

Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.

Mağdurun, M.. A.. adına ruhsat kaydı bulunan …. plakalı aracı sanık A.. D..’dan 20/03/2007 tarihinde harici satış sözleşmesi ile 1.000 TL’ye satın aldığı, mağdurun, söz konusu arabası ile Sivrice ilçesindeki petrol istasyonundan yakıt almaya sanık Z.. Y.. ile birlikte gittiği, sanık Ahmet’in mağdurun yanına gelerek, annesinin hastalandığını ve Elazığ’a hastaneye götürmesi gerektiğini söyleyerek, kendisini hastaneye bırakmasını rica ettiği, mağdurun da, işlerinin yoğun olması nedeniyle gelemeyeceğini, ama aracı kendisine verebileceğini söyledikten sonra sanık Ahmet’in, aracı emaneten aldığı, sonrasında geri getirmediği ve mağdura teslim etmeyerek haricen üçüncü bir kişiye sattığı ve bu şekilde mağdura karşı haksız menfaat temin etmek suretiyle dolandırıcılık suçunu işlediğinin iddia edildiği, söz konusu olayla ilgili olarak sanık Z.. Y..’ın 09/04/2009 tarihinde Cumhuriyet savcılığında tanık sıfatıyla ifade verdiği, bu ilk ifadesinde; … plakalı aracı 1.000 TL karşılığında, sanık A.. D..’ın mağdura sattığını ve sözleşmeyi de kendisinin

şahit olarak imzaladığını, 2007 yılı Kasım veya Aralık ayında da, sanık Ahmet’in söz konusu arabayı, annesinin hasta olduğu gerekçesi ile geçici olarak mağdurdan aldığını beyan ettiği, bu nedenle sanık Ahmet hakkında dolandırıcılık suçundan kamu davası açıldığı, 07/05/2009 tarihinde davanın yapılan duruşmada tanık olarak verdiği ikinci ifadesinde ise, sanık Ahmet’in söz konusu arabayı başka bir arkadaşına vermek üzere mağdurdan tekrar satın aldığını beyan ederek yalan tanıklık suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda,

1-Sanık A.. D.. hakkında dolandırıcılık suçundan verilen mahkumiyet kararına yönelik temyiz incelemesinde;

a-Dolandırıcılık suçunu malvarlığına karşı işlenen diğer suç tiplerinden farklı kılan husus, aldatma temeline dayanan bir suç olmasıdır. Birden çok hukuki konusu olan bu suç işlenirken, sadece malvarlığı zarar görmemekte, mağdurun veya suçtan zarar görenin iradesi de hileli davranışlarla yanıltılmaktadır. Madde gerekçesinde de, aldatıcı nitelik taşıyan hareketlerle, kişiler arasındaki ilişkilerde var olması gereken iyiniyet ve güvenin bozulduğu, bu suretle kişinin irade serbestisinin etkilendiği ve irade özgürlüğünün ihlal edildiği vurgulanmıştır. Somut olayda, mağdurun kendi serbest iradesiyle aracı sanık Ahmet’e emanet etmeyi teklif ettiği, sanığın, aracın kendisine verilmesi yönünde mağdurdan bir talebinin olmadığı, bu nedenle mağdurun, fesada uğratılmış bir iradesinin de bulunmadığı dikkate alınarak dolandırıcılık suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı, aracın emaneten mağdurdan alınarak daha sonra geri getirilmemesi eyleminin, 5237 sayılı TCK’nın 155/1. maddesinde düzenlenen güveni kötüye kullanma suçunu oluşturacağı gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek dolandırıcılık suçundan hüküm kurmak suretiyle fazla ceza tayini ve mağdurun yargılama sırasında 08/01/2009 tarihli duruşmadaki ifadesinde şikayetinden vazgeçmiş olması karşısında ve sanığa yüklenen güveni kötüye kullanma suçunun soruşturulması ve kovuşturulmasının şikayete bağlı olduğu da gözetilerek, 5237 sayılı TCK’nın 73/6. maddesi gereğince şikayetten vazgeçmeyi kabul edip etmediği hususunda sanığın beyanı saptanarak sonucuna göre hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,

b-Kabule göre de, sanığın sabıkasında bulunan ilamın 28/05/2004 tarihinde yerine getirildiği, bu tarihten itibaren de üç yıl geçtikten sonra ikinci suçun işlendiği dikkate alınarak 5237 sayılı TCK’nın 58. maddesinin koşullarının oluşmadığı gözetilmeden, sanığın cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmesi,

c-Sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 157/1. maddesi uyarınca “suçun işleniş şekli, suçun konusunun önem ve değeri dikkate alınarak alınarak takdiren ve teşdiden” denilmek suretiyle anılan maddenin kanundaki yaptırımının asgari hadden uzaklaşılarak tayin olunması gerektiği kabul edildiği halde hapis cezasının asgari hadden tayin edilerek eksik ceza tayini,

2-Sanık Z.. Y.. hakkında yalan tanıklık suçundan verilen mahkumiyet kararına yönelik temyiz incelemesinde;

a-Sanık A.. D..’ın mağdura yönelik eyleminin 5237 sayılı TCK’nın 155/1 maddesi kapsamında kaldığı ve bu maddeye göre de, öngörülen cezanın, 6 aydan iki yıla kadar hapis cezası olduğu, bu nedenle sanık hakkında yalan tanıklık nedeniyle 5237 sayılı TCK’nın 272/2 maddesi gereğince hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden aynı Kanun’un 272/3. maddesi gereğince karar verilerek fazla ceza tayini,

b-5237 sayılı TCK’nın 274/1. maddesine göre, aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında bir hak kısıtlamasını veya yoksunluğunu sonuçlayacak nitelikte karar verilmeden veya hükümden önce gerçeğin söylenmesi halinde, cezaya hükmolunmayacağının belirtildiği, sanık Zeynal’in de, sanık Ahmet aleyhine verdiği ilk ifadeden hükümden önce vazgeçtiği dikkate alınarak, sanık hakkında özel bir etkin pişmanlık hükmü olan 5237 sayılı TCK’nın 274/1. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

c-Sanığın sabıkasında bulunan ilamın kesin nitelikteki para cezası olduğu dikkate alınarak 5237 sayılı TCK’nın 58. maddesinin koşullarının oluşmadığı gözetilmeden, sanığın cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, sanıkların temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu nedenlerle, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 03/03/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS