0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Yalan Tanıklık Suçu

TCK Madde 272

(1) Hukuka aykırı bir fiil nedeniyle başlatılan bir soruşturma kapsamında tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan kimseye, dört aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.

(2) Mahkeme huzurunda ya da yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.

(3) Üç yıldan fazla hapis cezasını gerektiren bir suçun soruşturma veya kovuşturması kapsamında yalan tanıklık yapan kişi hakkında iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(4) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişi ile ilgili olarak gözaltına alma ve tutuklama dışında başka bir koruma tedbiri uygulanmışsa, yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olması koşuluyla, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(5) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişinin gözaltına alınması veya tutuklanması halinde; yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olması koşuluyla; yalan tanıklık yapan kişi, ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulur.

(6) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kimsenin ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis cezasına mahkûmiyeti halinde, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis cezasına; hükmolunur.

(7) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kimsenin mahkûm olduğu hapis cezasının infazına başlanmış ise, altıncı fıkraya göre verilecek ceza yarısı kadar artırılır.

(8) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişi hakkında hapis cezası dışında adlî veya idari bir yaptırım uygulanmışsa; yalan tanıklıkta bulunan kişi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.



TCK Madde 272 Gerekçesi

Madde metninde yalan tanıklık suçu tanımlanmıştır.

Birinci fıkraya göre, hukuka aykırı bir fiil nedeniyle başlatılan bir soruşturma kapsamında tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapılması, bu suçun temel şeklini oluşturmaktadır. Suçun temel şekli açısından tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurulun yemin verdirmeye yetkisinin olmaması gerekir. İkinci fıkraya göre ise, yalan tanıklık suçunun mahkeme huzurunda ya da yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili kişi veya kurul önünde işlenmesi, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir.

Suçun maddî unsuru yalan söylemek veya tanıklığın konusunu oluşturan hususlar hakkındaki bilgiyi, bilerek, kısmen veya tamamen saklamaktır. Yalan söylemek deyimi, tabiî olarak gerçeği inkar etmeyi de kapsamaktadır. Tanık, tanıklığının konusunu oluşturan hususlar hakkındaki bilgisini veya gördüğünü tam olarak açıklamakla yükümlüdür.

Üçüncü fıkraya göre; kanuni tanımında üst sınırı üç yıldan fazla hapis cezasını gerektiren bir suçun soruşturma veya kovuşturması kapsamında yalan tanıklık yapılması, suçun temel şekline nazaran daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir.

Maddenin dört ila sekizinci fıkralarında yalan tanıklık sonucu meydana gelen neticelere göre fail hakkındaki cezanın ne surette tertip edileceği gösterilmektedir.


TCK 272 (Yalan Tanıklık Suçu) Emsal Yargıtay Kararları


Ceza Genel Kurulu Kararı - Karar: 2018/206

  • TCK 272, TCK 274
  • Yalan tanıklık suçunda etkin pişmanlık hükümleri

Birinci fıkraya göre, hukuka aykırı bir fiil nedeniyle başlatılan bir soruşturma kapsamında tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapılması, bu suçun temel şekli olarak düzenlenmiş olup suçun temel şekli açısından tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurulun yemin vermeye yetkisinin olmaması gerekir.

İkinci fıkra uyarınca, yalan tanıklık suçunun mahkeme huzurunda ya da yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili kişi veya kurul önünde işlenmesi, failin suçun temel şekline nazaran daha ağır ceza ile cezalandırılmasını gerektirmektedir.

Üçüncü fıkrada, kanuni tanımında üst sınırı üç yıldan fazla hapis cezasını gerektiren bir suçun soruşturma veya kovuşturması kapsamında yalan tanıklık yapılması, daha fazla ceza verilmesini gerektiren nitelikli bir hâl olarak düzenlenmiştir.

Maddenin dört ila sekizinci fıkralarında da yalan tanıklık sonucu meydana gelen neticelere göre fail hakkındaki cezanın ne surette tertip edileceği belirtilmiştir.

Tanıklık; bir olayın tanığı olmuş ya da öyle olduğu varsayılan bir kimsenin beş duyusu ile öğrendiği bilgileri tanık dinlemeye yetkili makam önünde anlatmasıdır. Tanık, tanıklığının konusunu oluşturan hususlar hakkında bildiklerini veya gördüklerini tam olarak açıklamakla yükümlüdür. Yalan tanıklık suçuyla, yargılamanın doğru olmayan beyanlarla gerçeğe aykırı bir şekilde yönlendirilmesinin önüne geçilerek adaletin tecellisi sağlanmak suretiyle yargılamanın taraflarının haklarının zarar görmesinin engellenmesi amaçlanmaktadır. Yalan tanıklık suçunun maddi unsurunu oluşturan hareket, failin gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapması ve yalan söylemesidir. Gerçeğe aykırı tanıklık yapmak, maddi olay hakkında bilerek gerçeğe aykırı beyanda bulunmak, yalan söylemek, gerçeği inkâr etmek ya da sorulan sorularda bilgisini az veya çok saklamaktır. Yemin suçun unsuru olmamakla birlikte, tanıklığın yemin ettirerek tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde yapılması, suçun daha fazla ceza verilmesini gerektiren nitelikli hâlini oluşturmaktadır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 272. maddesinin gerekçesinde de suçun maddi unsuru; “Suçun maddî unsuru yalan söylemek veya tanıklığın konusunu oluşturan hususlar hakkındaki bilgiyi, bilerek, kısmen veya tamamen saklamaktır. Yalan söylemek deyimi, tabiî olarak gerçeği inkar etmeyi de kapsamaktadır” şeklinde açıklanmıştır.

Yalan tanıklık suçundan bahsedebilmek için failin hem tanıklık yaptığının hem de tanıklığı sırasında söylediklerinin gerçeğe aykırı olduğunun belirlenmesi gerekmektedir.

Tanığın gerçeğe aykırı her beyanı yalan tanıklık suçunu oluşturmayacaktır. Bu nedenle tanığın doğru sandığı açıklamaların objektif olarak gerçek dışı olması bu suçun oluşması için yeterli değildir. Tanığın bilinçli olarak gerçekten ayrılması gerekmektedir. Bu itibarla tanık, beyanında samimi olduğu ve algıladığı olayı tamamen algılayış biçimi içinde açıkladıysa yalan beyanda bulunmuş sayılmamalıdır. Zira yalan gerçeğin kasten değiştirilmesi olup yanılma ve ihmal ederek veya bilmeyerek söylenen sözlerde, yalan tanıklık suçunun unsurlarının oluşmadığı kabul edilmelidir.

Başka bir anlatımla tanığın beyanları arasında çelişki bulunması tek başına yalan tanıklık suçunun oluştuğunun kabulü için yeterli değildir. Suçun tüm unsurlarının özellikle de gerçeğe aykırı tanıklığın bilinerek ve istenerek yapıldığının şüpheye yer verilmeyecek şekilde ispatlanması gerekmektedir. Uyuşmazlık konusunu oluşturan ve yalan tanıklık suçunda etkin pişmanlık hükümlerinin düzenlendiği TCK’nın “Etkin pişmanlık” başlıklı 274. maddesi;

“(1) Aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında bir hak kısıtlamasını veya yoksunluğunu sonuçlayacak nitelikte karar verilmeden veya hükümden önce gerçeğin söylenmesi halinde, cezaya hükmolunmaz.

(2) Aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında bir hak kısıtlamasını veya yoksunluğunu sonuçlayacak nitelikte karar verildikten sonra ve fakat hükümden önce gerçeğin söylenmesi halinde, verilecek cezanın üçte ikisinden yarısına kadarı indirilebilir.

(3) Aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında verilen mahkûmiyet kararı kesinleşmeden önce gerçeğin söylenmesi halinde, verilecek cezanın yarısından üçte birine kadarı indirilebilir” şeklinde düzenlenmiştir.

Kanun koyucu TCK’nın 274. maddesinde etkin pişmanlık olarak; yalan tanıklık suçunun tamamlanmasından sonra “gerçeğin söylenmesini” aramıştır. Doktrin ve uygulamada bu tür etkin pişmanlığa “gerçeğe dönme” de denilmekte olup yalan tanıklık suçu failinin, yalan tanıklığa konu beyanın doğru olmadığını kabul ederek gerçeği açıklaması aranmaktadır. Failin, hangi aşamalardaki açıklamalarının yalan tanıklık eylemini oluşturduğu ve hangi açıklamalarının ise gerçeğe dönme sayıldığının kararda gösterilmesi gerekmektedir. Nitekim anılan maddede yalan tanıklığın, aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında hak yoksunluğuna veya kısıtlılığına sebebiyet verip vermediği kriterleri gözetilerek etkin pişmanlığın gösterildiği zamana göre, bir başka deyişle yalan tanıklığın icra edildiği uyuşmazlıkla ilgili yargısal süreç esas alınarak farklı düzenlemeler öngörülmüştür (Osman Yaşar Osman, Hasan Tahsin Gökcan, Mustafa Artuç, Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Cilt VI, Adalet Yayınevi, Ankara, 2010, s. 7959-7960).

TCK’nın 274. maddesinin birinci fıkrasındaki düzenlemeye göre, yalan tanıklık yapan fail, aleyhine tanıklıkta bulunulan kişi hakkında bir hak kısıtlamasını veya yoksunluğunu sonuçlayacak nitelikte karar verilmeden (göz altı, tutuklama gibi) veya hükümden önce gerçeği söylediğinde cezadan muaf tutulacaktır.

Aynı maddenin ikinci fıkrasına göre, yalan tanıklık yapan kişi, aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında bir hak kısıtlamasını veya yoksunluğunu sonuçlayacak nitelikte karar verildikten sonra ve fakat hükümden önce gerçeği söylediğinde, verilecek cezanın üçte ikisinden yarısına kadarı indirilebilir. Söz konusu düzenlemeyle, failin, aleyhine tanıklık yaptığı kişi hakkında bir hak kısıtlaması veya yoksunluğuna ilişkin karar verildikten sonra ve fakat hükümden önce gerçeği söylemesi, mutlak bir indirim sebebi olarak öngörülmeyerek, bu konuda hâkime takdir yetkisi tanınmıştır.

Anılan maddenin üçüncü fıkrasına göre ise, yalan tanıklık yapan kişinin ceza indiriminden yararlanabilmesi için, aleyhine tanıklık yaptığı kişi hakkında mahkûmiyet kararının verilmiş olması ve bu mahkûmiyet kararının kesinleşmesinden önce yalan tanıklık yapan kişinin gerçeği söylemesi gerekmektedir. Bu fıkranın uygulanmasında da, ikinci fıkrada olduğu gibi verilecek cezada indirim yapılması hususunda hâkime takdir hakkı tanınmıştır. Bu nedenle, aleyhine tanıklık yapılan kişi hakkında verilen mahkûmiyet kararının kesinleşmesinden önce, gerçeğin söylenmesi mutlak bir cezada indirim nedeni değildir (M. Emin Artuk-A. Gökcen-A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitabevi, Ankara, 2013, s.1185-1186).

Bu aşamada, yalan tanıklığın, hakkında tanıklıkta bulunulan kişinin lehine olması ve sonradan aleyhine olacak şekilde gerçeğin söylenmesi hâlinde, TCK’nın 274. maddesinde öngörülen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasının mümkün olup olmadığının irdelenmesi gerekmektedir.

Doktrinde yer alan baskın görüşlerde madde metninin lafzına bağlı kalınmış ve yalnızca aleyhine yalan tanıklık yapılan kişi hakkında, yargılamanın belli evrelerinde gerçeğin söylenmesi durumunda, maddede öngörülen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabileceği belirtilmiştir (Doğan Soyaslan, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Yetkin Yayınları, Ankara, 2014, s. 7830; Veli Özer Özbek-Mehmet Nihat Kanbur-Koray Doğan-Pınar Bacaksız-İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 5. Baskı, Seçkin Hukuk, s. 1057-1058; M. Emin Artuk-A. Gökcen-A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitabevi, Ankara, 2013, s. 1185-1186; Zeki Hafızoğulları, Muharrem Özen, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler Millete ve Devlete Karşı Suçlar, 1. Baskı, US-A Yayıncılık, Ankara, 2016, s. 166-167; Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 5. Cilt, Adalet Yayınevi, Ankara, 2009, s. 7959-7963; Yener Ünver, TCK’da Düzenlenen Adliyeye Karşı Suçlar, 4. Baskı, Seçkin Hukuk, Ankara, 2016, s. 221-224). Nitekim Anayasa Mahkemesi de 28.12.2017 tarihli ve 176-173 sayılı kararında; TCK’nın 274. maddesinin ilk üç fıkrasının da lehe tanıklık yapılması hâlinde uygulanacak kurallar olmadığını, dolayısıyla her üç fıkrada yer alan “Aleyhine tanıklık yapılan” ibarelerinin itiraz başvurusunda bulunan mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından, mahkemenin yetkisizliği nedeniyle başvurunun reddine hükmetmiştir.

Bu açıklamaların sonucu olarak; maddede yer alan her üç fıkranın da aleyhe tanıklık yapılması nedeniyle ortaya çıkan hak kısıtlaması, hak yoksunluğu, hüküm veya mahkûmiyet kararı nedeniyle hakkında aleyhe yalan tanıklık yapılan kişinin zarar görmesi hâllerine ilişkin olması, bu bağlamda kanun koyucunun, aleyhe yalan tanıklık yapılması nedeniyle doğabilecek zararların önlenmesine veya doğan zararların azaltılmasına yönelik pişmanlık sergilenerek maddi gerçeğe ulaşılmasını amaçlaması ve maddenin yoruma olanak tanımayacak açıklıktaki lafzına göre etkin pişmanlık hükümlerinin sadece aleyhe tanıklık yapan kişi hakkında öngörülmesi birlikte değerlendirildiğinde; sadece aleyhe tanıklık yapılması durumu için öngörülen TCK’nın 274. maddesinin, lehe tanıklık yapılması hâlinde uygulanmasının mümkün olmadığının kabulü gerekmektedir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanık M. K.’nin, inceleme dışı sanık A.A. hakkında aralarında inceleme dışı sanık Ü.Z.’nin de bulunduğu birden fazla kişiye kazanç elde etmek amacıyla ödünç para vermek suretiyle tefecilik suçunu işlediği iddiasıyla ilgili yürütülen soruşturma sırasında Cumhuriyet savcısı huzurunda tanık olarak verdiği ifadede, “Ü.Z.’nin kendisine, A.A.’dan faizle 1.000 TL borç aldığını, ancak bu borç ödenmeyince A.A.’nın, Ü.Z.’den aldığı boş bir senetin üzerine 1.500 TL yazarak icra takibi başlattığını anlatması üzerine, Ü.’ye bir tarla alışverişi nedeniyle borçlu olduğundan söz konusu senetle ilgili olarak A.’ya ‘bu borcu ben ödeyeyim, senetleri bize ver’ dediğini, ancak A.’nın kabul etmeyip Ü.’den 1.000 TL’lik boş senet daha aldığını” söyleyip aleyhe tanıklıkta bulunduğu hâlde, bu olayla ilgili açılan kamu davasında tanık olarak ifadesi alındığında, önceki ifadesinden farklı şekilde, “Ü.Z.’nin, A.A.’nın kendisinden faizle borç para istediğini söylemediğini, bu iki şahsı anlaştırmak istediğini, olayın ayrıntısını bilmediğini” beyan ederek lehe tanıklıkta bulunduğu ve bu ikinci ifadesinden dolayı kendisi hakkında yalan tanıklık suçundan suç duyurusunda bulunulması üzerine başlatılan soruşturmada alınan ifadesinde de, kovuşturmada tanık olarak verdiği lehe ifadenin, inceleme dışı sanıkların kendisini duruşmadan önce yönlendirmelerinden kaynaklandığını beyan ettiği olayda; sanığın inceleme dışı sanık A.A. hakkındaki yargılamada verdiği ve yalan tanıklık suçuna konu olan ifadesinde lehe tanıklıkta bulunduğu, buna karşın etkin pişmanlığa ilişkin TCK’nın 274. maddesinin uygulanabilmesi için aleyhe yalan tanıklık yapılması nedeniyle doğabilecek zararların önlenmesine veya doğan zararların azaltılmasına yönelik gerçeğin söylenmesinin zorunlu olduğu, dolayısıyla söz konusu maddenin yalnızca aleyhe yalan tanıklık yapan fail hakkında uygulanabileceği hususları birlikte değerlendirildiğinde; inceleme dışı sanık A.A. lehine yalan tanıklık yapan sanık M.K. hakkında TCK’nın 274. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanma koşullarının oluşmadığı anlaşılmaktadır.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/8120 Karar: 2015/6133 Tarih: 08.04.2015

  • TCK 272. Madde

  • Yalan Tanıklık Suçu

1- Suça sürüklenen çocuk D. hakkında yapılan temyiz isteminin incelenmesinde:

Suça sürüklenen çocuk hakkında, sadece taksirle öldürme suçundan kamu davası açıldığı, suç üstlenmek ve adli mercileri yanıltmak suçlarından kamu davası açılmadığı ve bu suçlardan kurulmuş bir hüküm de bulunmadığı anlaşılmakla, katılanlar vekilinin, anılan suçlarla ilgili bir temyiz hakkı bulunmadığından temyiz isteminin 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 310. ve 317. maddesi gereğince isteme uygun olarak REDDİNE,

2- Sanıklar H. ve Y. hakkında yapılan temyiz isteminin incelenmesine gelince:

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık H. müdafii ve sanık Y. sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1- Olay günü, saat 08:10 sıralarında, sanık H.’ın sevk ve idaresindeki kamyonetle, meskun mahalde, gündüz vakti, bölünmüş tek yönlü yol olan, Atatürk Bulvarı üzerinde seyir halindeyken, yolun sağ tarafından kaplamaya giren 2001 doğumlu yayaya sol şerit üzerinde çarpması sonucu yayanın öldüğü olayda, sanığın tali kusurlu olduğu anlaşılmakla, iki sınır arasında temel ceza belirlenirken, suçun işleniş şekli, failin taksire dayalı kusurunun yoğunluğu, meydana gelen zararın ağırlığı, maddede öngörülen cezanın alt ve üst sınırları da nazara alınmak suretiyle, adalet ve hakkaniyet kuralları uyarınca uygun bir cezaya hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden, teşdidin derecesinde yanılgıya düşülerek, asgari hadden çok fazla uzaklaşarak ceza verilmek suretiyle, sanık hakkında fazla ceza tayin edilmesi,

2- Sanık Y. hakkında, yalan tanıklık suçundan cezaya hükmedilirken, yalan tanıklık yapılan suçun cezasının alt sınırı dikkate alınarak, eylemine temas eden TCK’nın 272/2. maddesi gereğince cezalandırılması gerektiği gözetilmeksizin, TCK’nın 272/3. maddesinin tatbiki suretiyle, sanık hakkında fazla ceza tayin edilmesi,

Sonuç: Kanuna aykırı olup, sanık H. müdafii ve sanık Y.’in temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 08.04.2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2013/8-498 Karar: 2014/154 Tarih: 01.04.2014

  • TCK 272. Madde

  • Yalan Tanıklık Suçu

Yalan tanıklık suçundan sanık M. A.’in 5237 sayılı TCK’nun 272/3, 62, 53 51. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve ertelemeye ilişkin, Boğazlıyan Ağır Ceza Mahkemesince verilen 07.06.2006 gün ve 59-103 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 12.02.2009 gün ve 2008/8919-1941 sayı ile;

“… Hükümden sonra yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunun 562. maddesiyle değişik 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231. maddesindeki koşulların varlığı halinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılması yönünde mahkemesince değerlendirme yapılması zorunluluğu…”,

Nedeniyle sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda 13.05.2009 gün ve 45-69 sayı ile; sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması hususu tartışılarak, şartlarının oluşmadığı kanaatiyle önceki hükümdeki gibi yalan tanıklık suçundan 5237 sayılı TCK’nun 272/3, 62, 53 51. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve ertelemeye karar verilmiştir.

Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 07.03.2012 gün ve 17709-5314 sayı ile;

“… Sanığın yerel mahkemece kabul edilen ve sübut bulan eyleminin yalan tanıklık suçunu oluşturması ve suçu bildirmeme eylemi ayrı bir suç teşkil edip bu suçtan açılan kamu davasına herhangi bir etkisinin olamayacağının anlaşılması karşısında tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilemeyeceği…”,

Açıklamasıyla onanmasına karar verilmiştir.

Yargıtay C.Başsavcılığı ise 15.04.2012 gün ve 170368 sayı ile;

“… Sanık M. A. Y… İlçesinde öğretmen olarak görev yapmaktadır. Eski öğrencisi mağdur A.’ı müdür beyle birlikte çağırıp konuştuklarında ‘öğretmen evinin altındaki tuvalette kendisinin iğfal edildiğini söylediğini’ 07.05.2004 tarihli savcılık ifadesinde beyan etmiştir. Mağdur A.’ı iğfal eden sanık Y. H.’nın Boğazlıyan Ağır Ceza Mahkemesinin 2004/79 esas sayılı dosyasındaki yargılanması sırasında tanık sıfatı ile beyanı alınan M. A. ‘çocuğu çağırıp konuştum, kendisi tecavüz edildiğini söylemedi, sözlü olarak taciz edildiğini, sırnaşık bir biçimde birileri tarafından taciz edildiğini söyledi’ şeklinde ifade vermiştir.

Mağdur A. iğfal olayında kişi belirtmemiştir. Bu husus sabittir. Sadece tartışma iğfal oldu mu olmadı mı? konusunda toplanmaktadır. İğfal olayı tanık beyanı ile sonuca varılacak bir olay değildir. Mutlaka rapor ile tespiti gerekmektedir. İğfal nedeniyle yapılan yargılamada bu durum rapor ile belirlenmiştir. Tanık sıfatı ile alınan beyandan dolayı mağdur olan, zarar gören hiç kimse yoktur. Bu beyana dayanarak hakkında soruşturma açılan, hüküm kurulan ve dolayısıyla adliyenin yanıltılmasıda yoktur. Olayda tanık bizzat iğfal olayını görmemiştir. Konuşma sırasında mağdurun beyanı üzerine bilgi alınmıştır. Tanık beyanı Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasında takdiri delillerdendir. Kesin delil değildir. Çünkü tanık insandır. Yaşadığı ortam, alğılama biçimi, kişisel yorumu, aldığı eğitimi, yaşı, cinsiyeti vesaire hususlardan etkilenir, hatta unutur. İnsan psikolojisi ile ilintilidir. Kaldıki burada tanık sıfatı ile beyanı alınan M. A. ‘mağdur bana iğfal olayının gerçekleştiğini söyledi, öğrendim’ şeklinde beyanda bulunması, kendisini suçlu konuma düşürür ve kamu görevlisinin öğrendiği suçu bildirmeme eyleminden yargılanır. Yani kendi aleyhine beyanda bulunmak zorunda kalır, bunu beklememek gerekir. Ayrıcada zaten öğrendiği suçu bildirmemekten hakkında kamu davası açılmış ve yargılanmaktadır.

Öğretmen olan sanığın eski öğrencisinin beyanı üzerine soruşturma aşamasındaki beyanı ile kovuşturma aşamasında beyanlarının benzer olup, öğrendiği suçu bildirmemekten açılan kamu davasından dolayı iğfal olayını taciz edildiği şeklinde yorumlamasında, vicdani kanı oluşturan bu durumun yalan tanıklık için kesin delil olamayacağından hükmün bozulması gerekmektedir…”,

Görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

5271 sayılı CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesince 09.05.2013 gün ve 28193-14224 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR : Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın üzerine atılı yalan tanıklık suçunun unsurları itibariyle oluşup oluşmadığı, oluştuğunun kabulü halinde ise sanığın şahsi cezasızlık halinden yararlanıp yararlanmayacağının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

Y. Halk Eğitim Merkezinde öğretmen olarak görev yapan sanığın, Y.Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yaşı küçük mağdur A.’in cinsel saldırıya uğraması ile ilgili yürütülen soruşturmada 07.05.2004 tarihinde Cumhuriyet savcısı huzurunda; “Öğretmen evinin çay ocağını işleten görevli öğretmenevinin altındaki tuvalette yaşı küçük çocuklara karşı uygunsuz hareketlerin olduğu ima eder tarzda söyledi, o günden sonra ben etrafı takip ettim. Parkta eski öğrencim A.’ı görünce durumu okul müdürü Ali ‘a bildirdim müdür beyle birlikte çocuğu çağırdık. Biz çocuğa öğretmen evinin yanındaki parkta neden dolaştığını sorduk. Önce kabul etmedi daha sonra biz ısrar ettik. En son kendisini rapora göndereceğimizi söyleyince çocuk kabul etti. A. isimli öğrenci öğretmen evinin altındaki tuvalette kendisinin iğfal edildiğini bize söyledi. Bunlar konuşulurken odada Ali , İsmail ve ben vardım. Yalnız bize kim tarafından ve ne zaman iğfal edildiğini söylemedi” şeklinde beyanda bulunduğu,

Aynı olayla ilgili iddianame ile dava açıldıktan sonra Boğazlıyan Ağır Ceza mahkemesinde 24.11.2004 tarihli oturumda; “öğretmenevi lokalini işleten Hamit öğretmenevinin alt katında bulunan tuvalette bazı çocuklara tecavüz edildiği yönünde şüphelerinin olduğunu, bunlardan birinin de mağdur A. olduğunu söyledi ve gösterdi. Çocuğu çağırıp konuştum kendisi tecavüz edildiğini söylemedi. Sözlü olarak taciz edildiğini, sırnaşık bir biçimde birileri tarafından taciz edildiğini söyledi, biz de kendisini uyardık. Benimle beraber okul müdürü Ali , İsmail vardı. Bilahare olayı rehberlik öğretmenine ilettik” şeklinde beyanda bulunduğu savcılıktaki ifadesi hatırlatılarak çelişki üzerine tekrar sorulduğunda; “Benim şimdiki ifadem doğrudur. O tarihte savcılığa neden çağrıldığımı bilmiyordum, heyecanımdan dolayı hatalı ifade vermiş olabilirim. Ben daha sonra savcılıkta konu ile ilgili olarak yine ifade verdim ve bu olayla ilgili olarak öğrendiği suçu ihbar etmemekten dolayı kamu davası açıldı ve halen devam ediyor. Orada da ifadelerim mevcuttur” dediği,

07.05.2004 tarihinde Cumhuriyet Savcılığınca tanık olarak ifadesi alındıktan sonra incelemeye konu dosyanın sanığı M. A., okul müdürü Ali ve öğretmen İsmail Ç. hakkında 2004/103 soruşturma numarası ile memurun öğrendiği suçu merciine bildirme- mesi suçundan soruşturma başlatıldığı, 10.06.2004 tarihli iddianame ile dava açıldığı, cinsel saldırı suçundan ağır ceza mahkemesinde tanık olarak ifade verdiği sırada bu dosyanın asliye ceza mahkemesinde derdest olduğu, sanığın bu dosyada soruşturma ve kovuşturma aşamalarında cinsel saldırı suçunun mağdurunun kendilerine tecavüze uğradığından bahsetmediğini, sözlü tacize maruz kaldığını söylediğini beyan ettiği,

Cinsel saldırı suçunun mağduru A. C.’in sanık M. A. hakkında memurun öğrendiği suçu merciine bildirmemesi suçundan açılan kamu davasında tanık sıfatıyla verdiği ifadesinde; Kör Y. isimli şahsın kendisine askıntı olduğunu, cinsel ilişki teklif ettiğini, daha sonra öğretmenevinin tuvaletine götürüp tecavüz ettiğini, olayı olduğu gibi öğretmenlerine anlattığını ifade ettiği,

Aynı dosyada sanık olan Ali S. ve İsmail ‘ın ifadelerinde; küçük mağdur A.’ın tecavüze uğradığına ilişkin bir bilgilerinin olmadığını, böyle bir olayın kendilerine bildirilmediğini söyledikleri,

Öğretmenevi lokalini işleten Hamit ‘ın cinsel saldırı suçundan açılan davada tanık olarak verdiği ifadesinde; öğretmenevinin altında bulunan umumi tuvaletin bekçisi olmadığını, bir ara dikkatini çeken bir şey olduğunu, mağdur A.’ın tuvalete girip 1-2 saat kadar çıkmadığını hissedince durumu öğretmenevi sorumlusu olan M. isimli öğretmene anlattığını ve mağduru gösterdiğini, M. A.’in de, “bizim öğrencimiz ben kendisiyle konuşurum” dediğini beyan ettiği,

Sanık M. A. incelemeye konu dosyada aşamalarda; mağdurun kendisine tecavüze uğradığı şeklinde beyanda bulunmadığını, Cumhuriyet savcılığında heyecan ve dalgınlıkla o şekilde beyanda bulunduğunu, ağır ceza mahkemesinde verdiği ifadenin doğru olduğunu savunduğu,

Anlaşılmaktadır.

5237 sayılı “Adliyeye karşı suçlar” bölümünde düzenlenen “Yalan tanıklık” başlıklı 272. maddesi;

” ( 1 ) Hukuka aykırı bir fiil nedeniyle başlatılan bir soruşturma kapsamında tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan kimseye, dört aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.

( 2 ) Mahkeme huzurunda ya da yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.

( 3 ) Üç yıldan fazla hapis cezasını gerektiren bir suçun soruşturma veya kovuşturması kapsamında yalan tanıklık yapan kişi hakkında iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

( 4 )Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişi ile ilgili olarak gözaltına alma ve tutuklama dışında başka bir koruma tedbiri uygulanmışsa, yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olması koşuluyla, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

( 5 ) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişinin göz altına alınması veya tutuklanması hâlinde; yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olması koşuluyla; yalan tanıklık yapan kişi, ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulur.

( 6 ) Aleyhine tanıklıkta bulunulan kimsenin ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis cezasına mahkûmiyeti hâlinde, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis cezasına; süreli hapis cezasına mahkûmiyeti hâlinde, mahkûm olunan cezanın üçte ikisi kadar hapis cezasına hükmolunur.

( 7 )Aleyhine tanıklıkta bulunulan kimsenin mahkûm olduğu hapis cezasının infazına başlanmış ise, altıncı fıkraya göre verilecek ceza yarısı kadar artırılır.

( 8 )Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişi hakkında hapis cezası dışında adli veya idari bir yaptırım uygulanmışsa; yalan tanıklıkta bulunan kişi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiştir.

Birinci fıkraya göre, hukuka aykırı bir fiil nedeniyle başlatılan bir soruşturma kapsamında tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapılması, bu suçun temel şekli olarak düzenlenmiş olup suçun temel şekli açısından tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurulun yemin vermeye yetkisinin olmaması gerekir.

İkinci fıkraya göre ise, yalan tanıklık suçunun mahkeme huzurunda ya da yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili kişi veya kurul önünde işlenmesi, suçun temel şekline nazaran daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir.

Üçüncü fıkrada ise, kanuni tanımında üst sınırı üç yıldan fazla hapis cezasını gerektiren bir suçun soruşturma veya kovuşturması kapsamında yalan tanıklık yapılması, daha fazla ceza verilmesini gerektiren nitelikli bir hal olarak düzenlenmiştir.

Maddenin dört ila sekizinci fıkralarında yalan tanıklık sonucu meydana gelen neticelere göre fail hakkındaki cezanın ne surette tertip edileceği belirtilmiştir.

Yalan tanıklık suçu 765 sayılı Kanunun 286. maddesinde ise; “Yemin ettirerek şahit veya ehlihibre istimaına salahiyettar olan bir memur veya heyet huzurunda şehadet ederken yalan söyleyen veya hakikatı İnkar yahut isticvap olunduğu hususat hakkında malümatı az veya çok ketmeyleyen kimse üç aydan üç seneye kadar hapis ile mücazat olunur.

Eğer fiil üç seneden fazla hürriyeti tahdit eden cezayı müstelzim bir cürmün tahkik ve muhakemesi esnasında vakı olmuş ise cezası üç seneden on seneye kadar ağır hapistir.

Eğer yalan şahadet, bir kimseye müebbet hapis cezası verilmesi sonucunu doğurmuş ise, faile verilecek ceza onbeş seneden aşağı olamaz ve ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına mahkûmiyet halinde ise faile müebbet ağır hapis cezası verilir.

Eğer yeminsiz şahadet edilmişse ceza müddeti yarısına kadar indirilir” şeklinde hüküm altına alınmıştır.

Tanıklık; bir olayan tanığı olmuş ya da öyle varsayılan bir kimsenin beş duyusu ile öğrendiği bilgileri tanık dinlemeye yetki makam önünde anlatmasıdır. Tanık, tanıklığının konusunu oluşturan hususlar hakkındaki bilgisini veya gördüğünü tam olarak açıklamakla yükümlüdür.

Yalan tanıklık suçuyla yargılamanın doğru olmayan beyanlarla gerçeğe aykırı bir şekilde yönlendirilmesinin önüne geçilerek adaletin tecellisi sağlanmak suretiyle yargılamanın taraflarının haklarının zarar görmesinin engellenmesi amaçlanmaktadır. Yalan tanıklık suçunun maddi unsurunu oluşturan hareket failin gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapması ve yalan söylemesidir. Gerçeğe aykırı tanıklık yapmak, maddi olay hakkında bilerek gerçeğe aykırı beyanda bulunmak, yalan söylemek, gerçeği inkar etmek ya da sorulan sorularda bilgisini az veya çok saklamaktır. Yemin suçun unsuru olmamakla birlikte, tanıklığın yemin ettirerek tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde yapılması suçun daha fazla ceza verilmesini gerektiren nitelikli halini oluşturmaktadır.

5237 sayılı Kanunun 272. maddesinin gerekçesinde de suçun maddi unsuru; “Suçun maddî unsuru yalan söylemek veya tanıklığın konusunu oluşturan hususlar hakkındaki bilgiyi, bilerek, kısmen veya tamamen saklamaktır. Yalan söylemek deyimi, tabiî olarak gerçeği inkar etmeyi de kapsamaktadır” şeklinde tanımlanmıştır.

Yalan tanıklık suçundan bahsedebilmek için hem failin tanıklık yaptığının hem de tanıklığı sırasında söylediklerinin gerçeğe aykırı olduğunun belirlenmesi gerekmektedir.

Tanığın gerçeğe aykırı her beyanı yalan tanıklık suçunu oluşturmayacaktır. Bu nedenle tanığın doğru sandığı açıklamaların objektif olarak gerçek dışı olması bu suçun oluşması için yeterli değildir. Tanığın bilinçli olarak gerçekten ayrılması gerekmektedir. Bu itibarla tanık, beyanında samimi olduğu ve algıladığı olayı tamamen algılayış biçimi içinde açıkladıysa yalan beyanda bulunmuş sayılmamalıdır. Zira yalan gerçeğin kasten değiştirilmesi olup yanılarak, ihmal ederek veya bilmeyerek söylenen sözlerde, yalan tanıklık suçunun unsurlarının oluşmadığı kabul edilmelidir.

Başka bir anlatımla tanığın beyanları arasında çelişki bulunması tek başına yalan tanıklık suçunun oluştuğunun kabulü için yeterli değildir. Suçun tüm unsurlarının özellikle de gerçeğe aykırı tanıklığın bilinerek ve istenerek yapıldığının şüpheye yer verilmeyecek şekilde ispatlanması gerekmektedir.

Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Olay tarihinde Y… Halk Eğitim Merkezinde öğretmen olarak görev yapan sanığın aynı binada yer alan Öğretmenevinin tuvaletinde yaşı küçük mağdur A. ‘in cinsel saldırıya uğramasıyla ilgili olarak yapılan soruşturma sırasında Cumhuriyet savcısı huzurunda verdiği ifadede “mağdurun kendilerine iğfal edildiğini söylediğini” beyan etmesine rağmen, bu olayla ilgili açılan kamu davası sırasında mahkemede, soruşturma sırasında savcıya verdiği ifadeden farklı olarak “mağdurun kendilerine iğfal edildiğine ilişkin bir şey söylemediğini, sözlü olarak taciz edildiğini söylediğini” beyan etmesi nedeniyle, mahkeme huzurunda yalan tanıklık yaptığı iddia edilen olayda, sanığın tanık olarak bilgisine başvurulan olayı bizzat görmemesi, olayın mağduru olan A. ‘ten duyduklarını aktarması, mağdur A. ‘in olayı sanığa anlattığı sırada sanığın yanında bulunan tanıkların da mağdurun mahkeme aşamasında verdiği şekilde ifade vermeleri ve olayı bizzat görmeyen, mağdurdan duyduklarını aktaran sanığın savcılıkta ve mahkemede verdiği beyanları arasındaki kısmi çelişkinin de yorum farkı olarak değerlendirilebilecek mahiyette olması ve cinsel saldırı suçundan yargılama yapan mahkemece sadece beyanları yalan tanıklık suçunu oluşturuğu iddia edilen sanığın beyanına dayanarak mahkumiyet hükmü kurulmayıp başka delillere de dayanılması karşısında mağdur Cenk ‘ın cinsel saldırıya uğraması olayı ile ilgili olarak mahkemede tanık sıfatıyla ifade veren sanığın olay hakkında yalan söylediği veya tanıklık konusunu oluşturan hususlar hakkında bilgiyi bilerek kısmen veya tamamen sakladığı konusunda mahkumiyeti gerektirecek derecede delil bulunmadığından sanığın üzerine atılı suçun unsurları itibariyle oluşmadığı kabul edilmelidir.

Bu itibarla, sanığın eyleminin yalan tanıklık suçunu oluşturduğu gerekçesiyle yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar veren Özel Daire kararında isabet bulunmadığından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan altı Genel Kurul Üyesi; “sanığın üzerine atılı suçun oluştuğu” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.

Sanığın üzerine atılı suçun oluşmadığı kabul edildiğinden ikinci uyuşmazlık konusu hakkında değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

1- ) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- ) Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 07.03.2012 gün ve 17709-5314 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,

3- ) Boğazlıyan Ağır Ceza Mahkemesinin 13.05.2009 gün ve 45 - 69 sayılı hükmünün, sanığın üzerine atılı yalan tanıklık suçunun oluşmadığı gözetilmeden mahkumiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,

4- ) Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 01.04.2014 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.


YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/686 Karar: 2014/2566 Tarih: 05.03.2014

  • TCK 272. Madde

  • Yalan Tanıklık Suçu

Yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Yalan tanıklıkta bulunduğu iddia ve kabul edilen Eskişehir 5. Sulh Ceza Mahkemesinin 2009/737 esas 2010/303 karar sayılı dosyasında katılan H.. Y.. hakkında hükmolunan 2.000 TL adli para cezasının 04.06.2012 tarihinde infaz edildiğinin UYAP’tan alınan adli sicil kaydından anlaşılması karşısında, 2.000 TL adli para cezasına ilişkin adli yaptırımın uygulanmasından önce 20.08.2010 havale tarihli dilekçesiyle sanığın anılan mahkemeye müracaatla yalan tanıklıkta bulunduğunu öne sürmesi ve hakkında 15.08.2011 günlü iddianameyle yalan tanıklık suçundan dava açılmış bulunduğunun anlaşılması karşısında, TCK’nın 272/2. maddesinin uygulanması gerektiği gözetilmeden anılan maddenin sekizinci fıkrası ile hüküm kurulması,

Sonuç: Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 05.03.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2009/16212 Karar: 2009/12656 Tarih: 24.06.2009

  • TCK 272. Madde

  • Yalan Tanıklık Suçu

Tebliğnamede “Tüm dosya kapsamına göre, adı geçen sanığın pazar yerinde meydana gelen bir hırsızlık olayına ilişkin Sandıklı Cumhuriyet Başsavcılığının 2005/1138 sayılı soruşturması kapsamında 29.08.2005 tarihinde polis karakolunda alınan ifadesinde, faillerden birinin mağdurun cebinden cüzdanı çekerken, diğerinin de mağdurun arkasında durarak perdeleme yaparken gördüğünü söylediği, ancak 31.08.2008 tarihinde Savcılıkta alınan ifadesinde şüphelilerden Gülcan İ.’in kendisine hakaret etmesinden dolayı kızdığından, şüphelilerin suçu işledikleri şeklinde ifade verdiğini beyan ettiği, bu beyanları nazara alınarak sanığın yalan tanıklık suçundan mahkumiyetine karar verildiği anlaşılmış ise de, Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 30.01.2002 tarihli ve 2001/17125 esas, 2002/1028 sayılı kararında belirtildiği üzere, kolluk önünde verilen ifadenin yalan tanıklık suçunu oluşturmayacağı cihetle, unsurları oluşmayan müsnet suçtan sanığın beraati yerine, yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” denilmektedir.

Gereği görüşüldü:

KARAR : Ceza yargılamasında beyan delilleri arasında yer alan tanık anlatımları, kanıt araçlarından olduğundan, tanıkların çağrılması ve dinlenilmesi yöntemleri yasada ayrıntılı olarak düzenlenmiş ( CYY. m. 43 ila 61 ) ve adaleti yanıltmaya neden olabilecek gerçeğe aykırı tanıklıkta bulunulması da suç olarak düzenlenmiştir. Belirtilen yasal hükümler uyarınca soruşturma evresinde tanık dinlemeye yetkili olan makam Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde mahkeme, naip hakim veya istinabe olunan hakimdir ( Centel, Nur/Zafer, Hamide, Ceza Muhakemesi Hukuku, 5. Bası, İstanbul 2008, s. 236 ). Adli görevleri nedeniyle kolluk görevlilerinin olayla ilgili görgüsü olan kişileri “ifade sahibi” sıfatıyla dinlemeleri, onlara “tanık” sıfatını vermemekte ve yasadaki tanıklığa ilişkin hükümlerin uygulanmasını gerektirmemektedir. Dolayısıyla doktrinde de belirtildiği üzere ( Tezcan, Durmuş/Erdem, M.Ruhan/Önok, Murat, Ceza Özel Hukuku, 6. Bası, Ankara 2008, s.880; Ünver, Yener, Adliyeye Karşı Suçlar, İstanbul 2008, s. 186 ) kolluğun “tanık dinleme” yetkisi bulunmamaktadır.

5237 sayılı TCY.nın 272. maddesinde düzenlenen yalan tanıklık suçunun oluşması için tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde ya da mahkeme veya yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapılmasının zorunlu bulunması, başka deyişle hukuksal bir uyuşmazlığa konu bir olayla ilgili olarak bilgisini aktaran kişinin yasalar gereği “tanık” sıfatıyla dinlenilmesinin gerekmesi ve ceza soruşturmasında 5271 sayılı CYY. hükümleri uyarınca kolluğun tanık dinleme yetkisinin bulunmaması ve incelenen dosyada hükümlünün kollukta verdiği ifadeye dayalı olarak kamu davasının açılması karşısında, suçun oluşmadığı gözetilerek beraat hükmü kurulması yerine, hükümlülüğe karar verilmesi,

SONUÇ : Yasaya aykırı görüldüğünden, 5271 sayılı CYY.nın 309/4-d maddesi uyarınca Sandıklı Asliye Ceza Mahkemesinin 28.06.2006 tarihli ve 2005/257 esas, 2006/357 sayılı kararının YASA YARARINA BOZULMASINA, suç öğelerinin oluşmaması nedeniyle sanık Fatih T.’nın, hakkında yalan tanıklık suçundan açılan kamu davasından BERAATİNE, 24.06.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/9885 Karar : 2017/11867 Tarih : 25.10.2017

  • TCK 272. Madde

  • Yalan Tanıklık Suçu

Yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1-Ardahan Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/31 E. sayılı dosyasında görülen davanın soruşturma aşamasında Cumhuriyet Savcısı huzurunda yeminli olarak tanık sıfatıyla dinlenen sanığın, 23.02.2011 tarihli duruşmadaki beyanında önceki beyanlarından dönerek görgüye dayalı bilgisinin olmadığını söylemesi karşısında, TCK’nın 274/1. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının karar yerinde tartışılması gerektiğinin gözetilmemesi,

2- Yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili Cumhuriyet Savcısı önünde, üç yıldan fazla hapis cezasını gerektiren silahla tehdit suçunun kovuşturması kapsamında yalan tanıklık yapan sanık hakkında TCK’nın 272/2., 3. maddeleri yerine aynı Kanunun 272/1. maddesi uyarınca uygulama yapılması,

3- Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işleyen sanık hakkında açıklanan hükümde, CMK.nun 231/11. madde ve fıkrasına aykırı olarak hapis cezasının seçenek yaptırıma çevrilmesine karar verilmesi

Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasa’nın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321. ve 326/son maddeleri gereğince ceza miktarı bakımından kazanılmış hakları saklı kalmak üzere BOZULMASINA, 25.10.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/6607 Karar : 2016/4141 Tarih : 17.06.2016

  • TCK 272. Madde

  • Yalan Tanıklık Suçu

Sanığın, üç yıldan fazla hapis cezasını gerektirir nitelikte bulunan nitelikli hırsızlık suçu nedeniyle yapılan soruşturma ve kovuşturma kapsamında, yalan tanıklık suçunu işlediği iddia ve kabul edilmesine rağmen TCK’nın 272/3. maddesi uyarınca cezalandırılması yerine TCK’nın 272/2. maddesi ile uygulama yapılarak eksik cezaya hükmolunması aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanığın yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1-Gerekçeli karar başlığında suç tarihinin 11.11.2008 yerine 23.05.2008 olarak gösterilmesi,

2-Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E. 2015/85 K. sayılı iptal kararı ile TCK’nın 53. maddesindeki bazı düzenlemelerin iptal edilmiş olması nedeniyle bu karar doğrultusunda hüküm kurulmasında zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden yargılama yapılması gerektirmeyen bu hususların aynı Kanunun 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, gerekçeli karar başlığından “23.05.2008” ibaresinin çıkarılarak yerine “11.11.2008” yazılması, hükümdeki TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin kısımlarının bütünüyle çıkarılarak yerine “Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E. 2015/85 K. sayılı iptal kararı doğrultusunda yürürlükte bulunan TCK’nın 53. maddesinin sanık hakkında uygulanmasına” ibaresinin eklenmesi suretiyle hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 17.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/4620 Karar : 2014/22269 Tarih : 10.11.2014

  • TCK 272. Madde

  • Yalan Tanıklık Suçu

Sanık …‘un yalan tanıklık ve özel hayatın gizliliğini ihlal suçlarından dolayı TCK’nın 38/1. maddesi atfıyla aynı Kanun’un 272/1 ve 134/1, sanık …‘ın yalan tanıklık ve özel hayatın gizliliğini ihlal suçlarından dolayı TCK’nın 272/1 ve 134/1, sanık …‘ın yalan tanıklık suçundan dolayı TCK’nın 272/1. maddeleri gereğince cezalandırılmalarının talep edildiği 26.04.2011 tarihli iddianamede; sanıklar … ve Zeynep Akbağ’ın mahkeme huzurunda gerçeğe aykırı olarak tanıklık yaptıklarının ve sanık …‘un diğer sanıkları azmettirdiğinin iddia edilmiş olması karşısında, iddianamedeki anlatımın içeriğinden sanık … hakkında TCK’nın 38/1. maddesi atfıyla aynı Kanun’un 272/2, sanıklar … ve … haklarında TCK’nın 272/2. maddesinde tanımlanan yalan tanıklık suçundan dava açıldığı,

TCK’nın 134/1. maddesinin 1. cümlesinde, suç ve karar tarihinde yürürlükte bulunan düzenleme uyarınca, “altı aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası”, karar tarihinden sonra 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un 81. maddesi ile yapılan değişikliğe göre, “bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası”, TCK’nın 272/2. maddesinde ise, “bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası” öngörülmüş olup, suç tarihi itibarıyla TCK’nın 272/2. maddesindeki yalan tanıklık suçunun cezasının daha ağır olduğu anlaşılmakla, Katılan vekili tarafından temyiz incelemesine konu edilen eylemlere ilişkin iddianamedeki sevk ve anlatıma, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 6110 sayılı Kanunun 8. maddesi ile değişik 14. maddesindeki; “Ceza dairelerinde: a) Daireler arasındaki işbölümünün belirlenmesinde dava açılan belgedeki nitelendirme esas alınır. Açıklama ile sevk maddelerinin uyumsuz olduğu durumlarda, açıklamaya itibar edilir. b) Çeşitli suçlara ait davalarda, suçların en ağırını incelemeye yetkili olan daire görevlidir.” hükmüne göre, Yargıtay Kanununun 14. maddesi uyarınca hazırlanan 24.01.2014 gün ve 2014/1 sayılı Yargıtay Büyük Genel Kurul kararı gereğince temyize konu hükümlerin incelenmesi Yargıtay 9. Ceza Dairesine ait bulunduğundan, Dairemizin GÖREVSİZLİĞİNE, dosyanın ilgili Daireye GÖNDERİLMESİNE, 10.11.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS