0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Suç Üstlenme Suçu

TCK Madde 270

(1) Yetkili makamlara, gerçeğe aykırı olarak, suçu işlediğini veya suça katıldığını bildiren kimseye iki yıla kadar hapis cezası verilir. Bu suçun üstsoy, altsoy, eş veya kardeşi cezadan kurtarmak amacıyla işlenmesi halinde; verilecek cezanın dörtte üçü indirilebileceği gibi tamamen de kaldırılabilir.



TCK Madde 270 Gerekçesi

Madde metninde suç üstlenme suçu tanımlanmıştır. Kişi, gerçekte hiç işlenmemiş veya başkası tarafından işlenmiş olan bir suçu kendisinin işlediğinden bahisle, bildirimde bulunmuş olabilir. Bu durumda, suç üstlenme suçu oluşur. Madde metnine göre; bu suçun belli akrabalık ilişkisi içinde bulunulan kişilerin cezadan kurtulması amacıyla işlenmesi hâlinde, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.


TCK 270 (Suç Üstlenme Suçu) Emsal Yargıtay Kararları


Ceza Genel Kurulu 2018/250 E. , 2020/520 K.

  • TCK 270
  • Suç üstlenme suçu
  • Suç üstlenme suçu ile suçluyu kayırma suçu arasındaki fark

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin “suçluyu kayırma” suçunu mu yoksa “suç üstlenme” suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.

Uyuşmazlığın çözümünde isabetli bir hukuki sonuca varılabilmesi için öncelikle, sanığa atılı suç üstlenme ve suçluyu kayırma suçları üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun ikinci kitabının “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler” başlıklı dördüncü kısmının “Adliyeye Karşı Suçlar” başlıklı ikinci bölümünde, “Suç Üstlenme” başlığıyla düzenlenen 270. maddesi;

“Yetkili makamlara, gerçeğe aykırı olarak, suçu işlediğini veya suça katıldığını bildiren kimseye iki yıla kadar hapis cezası verilir. Bu suçun, üstsoy, altsoy, eş veya kardeşi cezadan kurtarmak amacıyla işlenmesi hâlinde; verilecek cezanın dörtte üçü indirilebileceği gibi, tamamen de kaldırılabilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

Kişinin gerçekte hiç işlenmemiş veya başkası tarafından işlenmiş olan bir suçu kendisinin işlediğinden bahisle bildirimde bulunmasıyla oluşan suç üstlenme suçunun, belli akrabalık ilişkisi içinde bulunulan kişilerin cezadan kurtulması amacıyla işlenmesini kanun koyucu cezadan indirim nedeni ya da şahsi cezasızlık hâli olarak kabul etmiştir. Suç üstlenme, adli makamların hataya düşürülmelerini, isabetsiz hüküm vermelerini ve dolayısıyla itibarlarını kaybetmelerini önlemek amacıyla adliye aleyhine bir suç olarak düzenlenmiştir. Dolayısıyla bu suçun ihdasıyla, adliyenin kişisel bir takım düşüncelerle hataya düşürülmesi önlenmek istenmiştir. İşlemediği bir suçu yetkili makamlar önünde üstlenen fail, yalnız gerçek suç ve suçluları takiple görevli bulunan adli makamların var oluş amaçlarına aykırı hareket etmelerine neden olacaktır. Bu bağlamda, suç üstlenme suçunun hukuki konusu ile; adliyeye karşı hileli davranışlarla, suçların takibinin saptırılmamasının amaçlanmış olmasından dolayı, Devletin yükümlülüğü olan adil yargılanma hakkının sağlanmasına ilişkin kamusal yarar korunmak istenmiştir.

Suç üstlenme suçu, failin yetkili makamlara gerçeğe aykırı olarak bir suçu işlediğini veya suça katıldığını bildirmesi suretiyle işlenmektedir. Burada failin üstlendiği suç, gerçekte işlenmemiş bir fiile ilişkin olabileceği gibi, işlenmiş bir suç da olabilecektir. Dolayısıyla, failin üstlendiği suça dair gerçeğe aykırılık; üstlenilen fiilin kendisine ya da failine yönelik olabilmektedir (Osman Yaşar - Hasan Tahsin Gökcan - Mustafa Artuç, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 6. Cilt, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, s. 8149.).

Failin, gerçekte hiç işlenmemiş veya başkası tarafından işlenmiş olan bir suça ilişkin bildirimde bulunduğunu bilerek ve isteyerek hareket etmesi gerekmektedir. TCK’nın 270. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde; “Bu suçun, üstsoy, altsoy, eş veya kardeşi cezadan kurtarmak amacıyla işlenmesi hâlinde; verilecek cezanın dörtte üçü indirilebileceği gibi, tamamen de kaldırılabilir.” şeklinde düzenlenen hâl dışında suçun manevi unsurunun oluşabilmesi için genel kast yeterlidir. Fail hangi saikle hareket etmiş olursa olsun suç oluşur. Örneğin, fail cezaevine girdiği takdirde beslenme ve barınma ihtiyaçlarının giderileceği düşüncesi ile hiç tanımadığı bir kişinin işlediği suçu da üstlenmiş olabilir.

Failin gerçeğe aykırı beyanını yetkili makamlara bildirmesi gerekmektedir. Burada önemli olan husus, kendisine yapılan bildirim hakkında soruşturma başlatmakla ya da bildirimi soruşturma yapacak mercie iletmekle yükümlü olan bir makama başvurulmuş olmasıdır. Söz konusu makamlar da CMK’nın 158. maddesinde belirtilmiş olup buna göre konumuza ilişkin olarak bir suça ilişkin ihbar veya şikâyetin, Cumhuriyet Başsavcılığına veya kolluk makamlarına yapılabileceği hüküm altına alınmıştır.

TCK’nın 270. maddesinde “suç” tabiri kullanıldığından, bu suçun oluşabilmesi için gereken diğer bir husus; üstlenilen fiilin, ceza hukuku anlamında bir suç teşkil etmesidir. Bu bağlamda kabahatler ve sadece idari yaptırımı gerektiren ihlaller bu suçu oluşturmayacaktır (Osman Yaşar - Hasan Tahsin Gökcan - Mustafa Artuç, s. 8150; Durmuş Tezcan - Mustafa Ruhan Erdem - R. Murat Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, 16. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Eylül 2018, s. 1220.).

Uyuşmazlık konusuyla ilgili “Suçluyu kayırma” suçu ise aynı Kanun’un 283. maddesinde;

“(1) Suç işleyen bir kişiye araştırma, yakalanma, tutuklanma veya hükmün infazından kurtulması için imkan sağlayan kimse, altı aydan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Bu suçun kamu görevlisi tarafından göreviyle bağlantılı olarak işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(3) Bu suçun üstsoy, altsoy, eş, kardeş veya diğer suç ortağı tarafından işlenmesi halinde, cezaya hükmolunmaz.” şeklinde düzenlenmiştir.

Maddenin gerekçesinde; “Madde metninde, işlenmiş olan bir suçun failine, suçun işlenişine herhangi bir şekilde iştirak etmeksizin, yardımda bulunulması cezaî müeyyide altına alınmıştır. Bununla güdülen amaç, suç işlendikten sonra failin herhangi bir şekilde yardım görmesini engellemektir. Bu suretle ceza adaletinin gerçekleştirilmesi amaçlanmıştır. Ceza muhakemesinin amacını oluşturan maddî gerçeğin araştırılıp ortaya çıkarılması ve bu suretle adil bir yargıya varılması, suç şüphesi altında bulunan kişinin dahi esasta menfaatine bir husustur. Çünkü insan şahsîyetinin tekâmülü, ancak hakikat ve adaletle mümkün olabilecektir. Maddî gerçeğin tespitine dayalı olarak mahkemece hükmolunan ceza veya tedbirin infazı, suçlu kişinin işlediği suçtan dolayı içinde bulunduğu kusurluluk durumundan ibra olmasını, yani yeniden topluma kazandırılmasını sağlayacaktır. Bu bakımdan, suç şüphesi altında bulunan kişinin yargılanmasının veya hükümlü kişinin mahkûm olduğu cezanın veya tedbirin infazının engellenmesi, ceza adaletinin gerçekleşmesini engelleyecektir. Bu suçun konusu, daha önce işlenmiş olan bir suçun işlenişine herhangi bir şekilde iştirak etmiş olan bir kişidir. Kayrılan kişi, önceki suçun faili veya şeriki olabilir. Bu kişi, önceden işlenen bir suçtan mahkûm olmuş bir kişi olabileceği gibi, sadece şüpheli veya sanık olması nedeniyle aranan bir kişi de olabilir.

Sanık veya mahkûm olan kimsenin saklanmasına yönelik her hareket, bu suçun oluşmasını sağlayacaktır. Sanık veya mahkûmun belli bir yerde saklanmasının temin edilmesinden başka; bu kişi, soruşturmanın veya infazın engellenmesi amacıyla örneğin bir başka ülkeye kaçırılmış olabilir. Bu tür fiilleri de söz konusu suç kapsamında değerlendirmek gerekir. Belirtmek gerekir ki, hakkında tutuklama veya mahkûmiyet kararı verilen kişinin bir yerde barınmasını temin etme durumunda dahi, bu suçun oluştuğunu kabul etmek gerekir. Bu suçun oluşabilmesi için, kayrılan kişinin araştırma, yakalanma, tutuklanma veya hükmün infazından kurtulması amacıyla hareket edilmesi gerekir. Böyle bir amaç güdülmemekle beraber, kişinin insani mülahazalarla bazı ihtiyaçlarının karşılanmış olması durumunda, söz konusu suç oluşmayacaktır.

Bu suçun faili herkes olabilir. Ancak, izlenen suç siyaseti gereğince, kayırma suçundan dolayı cezalandırılabilmesi için, kişinin önceden işlenmiş olan suça herhangi bir şekilde iştirak etmemiş olması aranmıştır. Keza, kayırma suçunun konusunu belli akrabalık ilişkisi içinde bulunan kişilerin oluşturması hâlinde de cezaya hükmedilmeyecektir. Kişinin önceden işlenmiş olan asıl suça fail veya şerik olarak iştirak etmiş olması veya suçun konusunu oluşturan kişilerle belli akrabalık ilişkisi içinde bulunması, bu suç açısından sadece bir şahsî cezasızlık sebebi oluşturmaktadır. Şahsî cezasızlık sebebinin bulunduğu hâllerde işlenen fiil suç ve dolayısıyla haksızlık oluşturma özelliğini muhafaza etmektedir. Ancak, kişinin ceza hukuku açısından sorumluluğu cihetine gidilmemektedir.” şeklinde açıklamalar yapılmıştır.

Suçluyu kayırma suçu, adliyeye karşı işlenen suçlar arasında düzenlenen suçlardan biri olarak suçların önlenmesi ve adil yargılanma, ceza adaletini gerçekleştirmeyi amaçlayan adliyenin saygınlığı, adil, dürüst ve usulüne uygun bir yargılama anlamında adliye, adliyenin ceza muhakemesini düzgün bir biçimde yürütmesine ilişkin menfaatini koruma altına almak maksadıyla Kanun’da bağımsız bir suç olarak düzenlenmiştir. Bu suçun faili herhangi bir kimse olabilir. Ancak failin önceden işlenmiş olan suçun faili veya şeriki olmaması zorunludur. Failin kamu görevlisi olması ve suçun görevle bağlantılı olarak işlenmesi ikinci fıkradaki nitelikli hâli oluşturmaktadır. Son fıkra ise şahsi cezasızlık hâline ilişkindir.

“Suçluyu kayırma” kavramı Kanun’da tanımlanmamış, ancak suç tipinin işlenebilmesi için çeşitli hareketler öngörülmüştür. Suç kapsamında yaptırım altına alınan fiil, suç işleyen bir kişiye araştırma, yakalanma, tutuklanma veya hükmün infazından kurtulması için imkân sağlamaktır. Madde metninde imkân sağlamanın hangi şekilde değil, hangi amaçla gerçekleşmesi gerektiği düzenlenmiştir. İmkân sağlamaya örnek olarak şüpheli, sanık veya mahkûmun saklanması, ele geçirilmesinin engellenmesi, bu amaçlarla ona imkân sağlanması gösterilmiştir. Sahte deliller uydurmak, mevcut delilleri gizlemek, değiştirmek, ortadan kaldırmak gibi davranışların bu kapsamda değerlendirilmesinin mümkün olduğu ifade edilebilir. Suçluyu kayırma suçu, Kanun’da seçimlik hareketli, ancak her bir seçimlik hareket bakımından serbest hareketli bir suç olarak düzenlenmiştir. Yani failin, suçluyu araştırma, yakalama, tutuklama, hükmün infazından kurtulması için imkân sağlayıcı her türlü hareketi madde kapsamında cezalandırılmaktadır (Zahit Yılmaz, Suçluyu Kayırma Suçu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, C.18, s.1.).

Fail, yaptığı yardım ile suç işleyen bir kişiye, araştırma, yakalanma, tutuklanma veya hükmün infazından kurtulması için imkân sağladığını bilerek ve isteyerek hareket etmelidir. Dolayısıyla failde, maddede belirtilen hususlarda imkân sağlama maksadının diğer bir ifade ile özel kastın bulunması gerekmektedir. Bu nedenle söz konusu suç genel kastla işlenemez (Osman Yaşar, Hasan Tahsin Gökcan, Mustafa Artuç, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 6. Cilt, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, s. 8389; Yener Ünver, TCK’da Düzenlenen Adliyeye Karşı Suçlar, 5. Baskı, Seçkin Hukuk, Ankara, 2019, s. 486.). Gerekçede de böyle bir amaç güdülmemekle beraber, kişinin insani mülahazalarla bazı ihtiyaçlarının karşılanmış olması durumunda, söz konusu suçun oluşmayacağı belirtilmiştir.

Görüldüğü üzere, iki ayrı suç tipi olarak düzenlenen suç üstlenme ve suçluyu kayırma suçları, işlenen suçun gerçek faili hakkında bir araştırma, soruşturma ya da kovuşturma yapılamaması sonucunu doğursalar da suç üstlenme suçunda, suçu üstlenen fail üstlendiği suç nedeniyle soruşturma veya kovuşturmaya maruz kaldığı hâlde, suçluyu kayırma suçunda kayıran fail, kayırdığı kişinin işlediği suçu üzerine almamakta ve kayrılan kişinin işlediği suçtan dolayı kendisi hakkında bir soruşturma veya kovuşturma yapılmamaktadır. Bu aşamada “farklı neviden fikri içtima” ve “görünüşte içtima” kavramlarına değinilmesinde fayda bulunmaktadır.

Tek fiille birden fazla suç normunun ihlali hâlinde, bu normlar arasındaki içtima ilişkisi ya “farklı neviden fikri içtima” ya da “görünüşte içtima” kapsamında kalmaktadır. Farklı neviden fikri içtima TCK’nın 44. maddesinde; “İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiş olup bu hükmün uygulanabilmesi için işlenen bir fiille birden fazla farklı suçun oluşması gerekmektedir. Kanun koyucu, işlediği bir fiille birden fazla farklı suçu işleyen failin, fiilinin tek olması nedeniyle en ağır ceza ile cezalandırılmasını yeterli görmüş, bu şekilde “non bis in idem” kuralı gereğince bir fiilden dolayı kişinin birden fazla cezalandırılmasının da önüne geçilmesini amaçlamış, “erime sistemi”ni benimsemek suretiyle, bu suçlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı ceza verilmesi ile yetinilmesini tercih etmiştir.

Görünüşte içtima ise çeşitli normların aynı fiille ilgili görünmelerine rağmen, aslında bunlardan yalnız birinin uygulanabilmesidir (Kayıhan İçel, Suçların İçtimaı, İstanbul, 1972, s. 167.). Görünüşte içtima kanunda düzenlenmemiştir, ancak ceza normlarının birbirleriyle olan ilişkisi ve bunların yorumundan aynı fiille ilgili görülen çeşitli normlardan sadece birinin uygulanabileceği sonucuna varmak mümkün olduğundan, kanun koyucunun görünüşte içtima şekillerine yer vermesi gerekmemektedir (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara Eylül 2015, 8. Bası, s. 519.).

Fikri içtima ve görünüşte içtimanın ortak özelliği fiilin tek ve aynı olmasıdır. Ancak fikri içtima hükmünün uygulanabilmesi için görünüşte içtima hâllerinden birinin bulunmaması gerekmektedir. Bu nedenle, tek fiille ilgili suç tipleri arasında öncelikle görünüşte içtima ilişkisinin bulunup bulunmadığının tespiti gerekli olup görünüşte içtima ilişkisinin bulunması, fikri içtima hükmünün uygulanmasına engel teşkil eder. Fikri içtimanın görünüşte içtimadan en önemli farkı, fikri içtima hâlinde sebebiyet verilen suç tiplerine ilişkin normların hepsinin uygulanabilmesine karşılık görünüşte içtimada normlardan sadece birinin uygulanabilir olmasıdır. Başka bir deyişle, görünüşte içtima hâlinde gerçekte sadece bir norm ihlal edilmekte olup diğer normların ihlali sadece görünüştedir. Çünkü suç tiplerine ilişkin normların hepsi fiilin haksızlık muhtevasını tümü ile kapsamakla beraber gerçekte uygulanacak olan norm, haksızlık muhtevası itibarı ile diğer normları da tüketmekte, tüm normlar haksızlık ilişkisi bakımından tamamen örtüşmektedir. Dolayısıyla, normlardan sadece biri gerçekte uygulanma kabiliyetine sahiptir (Neslihan Göktürk, Fikri İçtima, Adalet Yayınevi, Ankara 2013, s. 73-74.).

Görünüşte içtima hâllerinde hangi kanunun uygulanması gerektiği, “tüketen-tüketilen norm ilişkisi”, “yardımcı (tali) normun sonralığı” ve “özel normun önceliği” gibi ilkelere göre belirlenmektedir. Konumuzla ilgisi bakımından “özel normun önceliği” ilkesi üzerinde durulması gerekmektedir.

Genel norm ile aynı hukuki yararı koruyan özel norm, genel normun tüm unsurlarını taşımakla birlikte genel normda yer almayan özel bazı unsurları da ihtiva etmektedir. Böyle bir durumda “özel normun önceliği” ilkesi uyarınca olaya genel norm değil özel norm uygulanacaktır. Suçun temel ve nitelikli hâlleri arasındaki ilişki, özgü suç ve genel suç arasındaki ilişki ile genel ve özel kanun arasındaki ilişki, özel-genel norm ilişkisi içinde değerlendirilmektedir (M. Emin Artuk-A. Gökcen- A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, s. 636; Veli Özer Özbek, Mehmet Nihat Kanbur, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 6. Bası, 2015, s. 612-613; Berrin Akbulut, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara, 2016, s. 685-686; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 8. Bası, Ankara, 2015, s.520.). Diğer bir ifade ile özel norm-genel norm türünde bir içtima ilişkisinin söz konusu olabilmesi için özel normun ihlal edildiği her durumda genel normun da evleviyetle ihlal edilmiş olması gerekir. Örneğin, 5237 sayılı Kanun’da zimmet suçunu düzenleyen 247. madde hükmü genel norm niteliğinde iken 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 160. maddesinde düzenlenmiş olan zimmet suçu özel norm niteliği taşıdığından, Bankacılık Kanunu kapsamındaki bir banka görevlisinin zimmet suçunu işlemesi durumunda özel normun önceliği ilkesi gereğince 5237 sayılı TCK’nın 247. maddesi değil Bankacılık Kanunu’nun ilgili hükmü uygulanmalıdır. Bu itibarla, suç üstlenme suçunun oluştuğu her durumda suçluyu kayırma suçunun da oluştuğundan söz edilemeyeceğinden, yasal unsurları bakımından farklılık gösteren suç üstlenme suçu ile suçluyu kayırma suçu arasında özel norm-genel norm türünde bir görünüşte içtima ilişkisinin söz konusu olmadığı kabul edilmelidir.

Diğer taraftan suçluyu kayırma suçunun suç üstlenmek suretiyle işlendiği durumlarda hem suç üstlenme suçu hem de suçluyu kayırma suçu oluşmaktadır. Bu durumda TCK’nın 44. maddesinde düzenlenen “Fikri içtima” kuralı uyarınca işlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren failin, TCK’nın 270. maddesinde düzenlenen “Suç üstlenme” suçuna göre daha ağır cezayı gerektiren “Suçluyu kayırma” suçundan TCK’nın 283/1. maddesi uyarınca cezalandırılması gerekmektedir. Böyle bir durumda suç üstlenme suçunun suçluyu kayırma suçuna göre özel norm niteliğinde olduğu kabul edilerek, suçluyu kayırma suçunu suç üstlenmek suretiyle işleyen failin daha az ceza gerektiren suç üstlenme suçundan sorumlu tutulup aynı saikle hareket eden diğer faillerin (sanık veya mahkûmu saklayan, başka bir ülkeye kaçıran vb.) daha ağır cezayı gerektiren suçluyu kayırma suçundan sorumlu tutulmaları kanun koyucunun amacı ile bağdaşmayacağı gibi ceza adaletinin sağlanması gayesinin de zedenlenmesine yol açacaktır. Son olarak, sanığın somut olayda inceleme dışı sanık … tarafından işlenen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunu, yetkili makamlara gerçeğe aykırı olarak kendisinin işlediğini bildirmekten ibaret fiilinin ceza hukuku anlamında suç teşkil edip etmediğinin belirlenmesi ve bu bağlamda uyuşmazlığın çözümü açısından, alkollü araç kullanımı sırasında gerçekleşen trafik kazalarındaki cezai sorumluluğa dair yasal düzenlemeler üzerinde de durulmalıdır.

5237 sayılı TCK’nın “Trafik güvenliğini tehlikeye sokma” başlıklı 179. maddesinin üçüncü fıkrasında; “Alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen araç kullanan kişi yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.” hükmüne yer verilip, fıkranın uygulanma şartları ise gerekçesinde; “Alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen araç kullanan kişinin cezalandırılması öngörülmüştür. Bu bakımdan, örneğin, uzun süre araç kullanmak dolayısıyla yorgun ve uykusuz olan kişilerin araç kullanmaya devam etmesi hâlinde de bu suçun oluştuğunu kabul etmek gerekir.” şeklinde açıklanmıştır.

TCK’nın 179. maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen suçun faili, alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen araç kullanan kişidir. Suçun oluşması için tek başına alkol veya uyuşturucu madde etkisinde araç kullanmak yeterli olmayıp ayrıca kişinin alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edip edemeyeceğinin, diğer bir deyişle güvenli araç kullanıp kullanamayacağının tespit edilmesi gerekmektedir (Ömer Metehan Aynural, Soyut Tehlike Bağlamında Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu (TCK 179/3), On İki Levha Yayıncılık AŞ, 1. Baskı, İstanbul, Mart 2018, s. 42-45.).

TCK’nın 179/3. maddesinde sözü edilen alkol, alkollü içki yapımında kullanılan alkol türü olan etanoldür (etil alkol). Promil ise, alınan alkolün 100 mililitre kandaki oranını miligram cinsinden gösteren ölçü birimidir. Alkolün ağırlığı, kanın ise hacmi dikkate alınarak kurulan orantı üzerinden kandaki alkolün promil cinsinden seviyesi belirlenir. Örneğin 0,40 promil, 100 mililitre kanda 40 miligram alkol bulunduğunu gösterir. Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulunca vücuda alınan etil alkolün kandaki seviyesinin ortalama olarak saatte 0,15 promil azaldığının tıbben bilindiği belirtilmektedir.

Maddede hangi orandaki alkolün güvenli araç kullanma yeteneğini ortadan kaldıracağına ilişkin bir ölçüt belirlenmemiştir. Bu nedenle somut olaydaki durumun araştırılması gerekmektedir. Esasen bilimsel olarak da kanda bulunan belirli bir alkol oranının her insanda aynı sonuca yol açtığı söylenemez. Bunda kişinin bünyesel özellikleri, yaşı, cinsiyeti, alkol kullanma sıklığı vb. etmenler rol oynamaktadır. Kandaki alkol oranı, olay tarihi itibarıyla saptanabilmelidir. Önemli olan, suç oluşturduğu kabul edilen davranışın icra edildiği sırada failin kanındaki alkol oranıdır. Kandaki alkol oranının her saat için ortalama 0,15 promil azaldığının bilimsel olarak kabul edilmesi nedeniyle olaydan sonraki saatlerde yapılacak ölçümlerde bu hususun gözetilmesi gerekir. Hâkim, alkol oranını, olay tutanağını, bilimsel görüşleri ve failin aracı kullanma şekli, olay sonrasındaki konuşmaları ve diğer hareketleri gibi harici davranışlarına ilişkin tanık gözlemlerini değerlendirerek suçun oluşup oluşmadığını takdir etmelidir. Önemli olan husus, alkol oranı ve failin olay sırasındaki davranışları gibi bilgilerden hareketle alınan alkol nedeniyle aracı güvenli kullanma yeteneğinin azaldığının tespit edilebilmesidir (Osman Yaşar - Hasan Tahsin Gökcan - Mustafa Artuç, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 4. Cilt, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, s. 5525-5531.). Öte yandan, Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulu tarafından, 0,30 promil ve altında kan alkol düzeyine sahip olan kişilerin aksi ispatlanmadıkça güvenli sürüş (araç kullanma) yeteneklerinin bozulmadığının, 1,01 promil ve üzerinde kan alkol düzeyine sahip sürücülerin ise bireysel farklılıkları ortadan kaldırabilecek ölçüde alkollü olduklarının ve bu seviyede alkol tesiri altındaki sürücülerin emniyetli sürüş yeteneklerinin olumsuz olarak etkilendiğinin kabulü gerektiği, 0,31-1,00 promil kan alkol seviyesine sahip sürücülerin ise güvenli sürüş yeteneğini kaybedip kaybetmedikleri hususunun ivedilikle yapılacak detaylı bir hekim muayenesi ile tespit edilmesi gerektiği belirtilmekteydi (Faruk Aşıcıoğlu - Belkıs Yapar - Aliye Tütüncüler - Ahmet Belce, Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu Açısından Alkol, Adli Tıp Dergisi, cilt 23, sayı 3, 2009, s. 15.). Yine, Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulunca, belirlenen alkol seviyesine göre bulguların ortaya çıkma eşiğinde sayılan etkenlere bağlı olarak değişebilen derecelerde bireysel farklılıklar görülmekle birlikte; düşük konsantrasyondan itibaren alkol düzeyinin artışı ile paralel olarak artan derecelerde gevşeme, dikkat azalması, cesaretlenme, çevresel uyarıların algılanmasında yavaşlama, göz ve beyin arasındaki iletişim süresinde uzama, algılanan çevresel uyarıların beyinde işlenmiş veriler hâline dönüşmesinde gecikme dolayısıyla uyaranlara karşı reaksiyon zamanında uzama, beyinciğin etkilenmesi suretiyle denge ve koordinasyonun olumsuz yönde etkilenmesi, ani karar verebilme, direksiyon ve fren kontrolü gibi birden fazla hareketi bir arada yapabilme kabiliyetinde azalma, uyaranları erken fark edip doğru tepkiler verme, istemli göz hareketleri, gözün takip yeteneği, karanlığa adaptasyon, hız ve mesafe tayini gibi becerilerde olumsuz yönde etkilenme, istemsiz göz hareketlerinin ortaya çıkması, uykuya meyil gibi belirtilerin oluştuğu, bu durumdaki bir sürücünün risk alma eğiliminin arttığı, sürüşle ilgili becerilerinde azalma olduğu ve kaza ihtimalinin arttığının bilimsel olarak kabul edildiği belirtilmiştir.

Ceza Genel Kurulunun 21.05.2020 tarihli ve 23-227 sayılı kararında da uygulanan yasa maddeleri ve hukuk kurulları aynı olmakla birlikte TCK’nın 44. maddesi uygulanırken daha ağır cezayı gerektiren suçu belirleme bakımından o olayda baba-oğul ilişkisi nedeniyle TCK’nın 273. maddesinin 3. fıkrasının uygulama koşulları bulunduğundan daha ağır cezayı gerektiren suç “suç üstlenme” suçu olup olaylar farklı özellik taşıdığından içtihat çelişkisinden söz edilemez.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

25.09.2013 tarihinde saat 06.00 sıralarında 1,80 promil alkollü olması nedeniyle emniyetli bir şekilde araç kullanamayacak hâlde bulunan inceleme dışı sanık …’nun … plaka sayılı araçla, tek başına Ankara ilinden, Çubuk ilçesine doğru seyir hâlindeyken direksiyon hâkimiyetini kaybederek yoldan çıktığı, ardından yolun sağ tarafında bulunan yaya kaldırımı ile “Ceyhanlar Tel Örgü” isimli iş yerinin sürgülü demir kapısına, beton duvarına ardından da reklam panosuna çarptığı, bu olay sonucunda inceleme dışı sanık …’nun basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralandığı, 12.10.2013 tarihinde Çubuk Polis Merkezi Amirliğine müracaat eden sanık …‘ın alınan ifadesinde ise olay günü inceleme dışı sanık …’nun kullandığı aracı gerçeğe aykırı olarak kendisinin kullandığını, aracın ön yolcu koltuğunda da inceleme dışı sanık …’nun bulunduğunu ve kazayı kendisinin yaptığını beyan ettiği anlaşılan olayda; kaza anında 1,80 promil alkollü olması nedeniyle emniyetli bir şekilde araç kullanamayacak hâlde bulunan inceleme dışı sanık … yönünden sübut bulan trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun olay günü alkol veya uyuşturucu madde etkisi altında olduğuna ilişkin tespit bulunmayan sanık … bakımından oluşmayacağı, söz konusu eylemin kasıtlı bir fiille işlenmemesi nedeniyle de mala zarar verme suçundan bahsedilemeyeceğinden sanığın kendisi hakkında ceza hukuku anlamında suç teşkil etmeyen bir fiili üstlenmekten ibaret eyleminin “Suç üstlenme” suçunu oluşturmayacağı düşünülebilir ise de kaza nedeniyle inceleme dışı sanık …’nun yaralanması nedeniyle takibi şikâyete bağlı olsa da olayda taksirle yaralama suçu oluştuğundan, sonuç itibarıyla yetkili makamlara gerçeğe aykırı olarak taksirle yaralama suçunu işlediğini bildirmiş sayılan sanığın eyleminin bu yönüyle “Suç üstlenme” suçunu oluşturduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan sanık …’ın gerçeğe aykırı olarak kazaya karışan aracı kendisinin kullandığını beyan etmekten ibaret eyleminin, 1,80 promil alkollü şekilde araç kullanan inceleme dışı sanık … hakkında trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan araştırma, soruşturma ya da kovuşturma yapılmasını engellemek suretiyle “Suçluyu kayırma” suçunu da oluşturduğu görülmektedir. Her iki suç tipi arasında özel norm-genel norm türünde bir görünüşte içtima ilişkisi de söz konusu olmadığından bu durumda TCK’nın 44. maddesinde düzenlenen “Fikri içtima” kuralı uyarınca işlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren sanık …’ın, TCK’nın 270. maddesinde düzenlenen “Suç üstlenme” suçuna göre daha ağır cezayı gerektiren “Suçluyu kayırma” suçundan TCK’nın 283/1. maddesi uyarınca cezalandırılması gerekmektedir.


Yargıtay Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/392

  • TCK 270
  • Suç üstlenme suçu
  • Suç üstlenme suçunda davaya katılma hakkı

Sanığa atılı 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun ikinci kitabının “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler” başlıklı dördüncü kısmının “Adliyeye Karşı Suçlar” başlıklı ikinci bölümünde, “Suç üstlenme” başlığıyla düzenlenen 270. maddesi;

“Yetkili makamlara, gerçeğe aykırı olarak, suçu işlediğini veya suça katıldığını bildiren kimseye iki yıla kadar hapis cezası verilir. Bu suçun, üstsoy, altsoy, eş veya kardeşi cezadan kurtarmak amacıyla işlenmesi hâlinde; verilecek cezanın dörtte üçü indirilebileceği gibi, tamamen de kaldırılabilir” şeklinde düzenlenmiştir. Kişinin gerçekte hiç işlenmemiş veya başkası tarafından işlenmiş olan bir suçu kendisinin işlediğinden bahisle bildirimde bulunmasıyla oluşan suç üstlenme suçunun, belli akrabalık ilişkisi içinde bulunulan kişilerin cezadan kurtulması amacıyla işlenmesini kanun koyucu cezadan indirim nedeni ya da şahsi cezasızlık hâli olarak kabul etmiştir.

Suç üstlenme, adli makamların hataya düşürülmelerini, isabetsiz hüküm vermelerini ve dolayısıyla itibarlarını kaybetmelerini önlemek amacıyla adliye aleyhine bir suç olarak düzenlenmiştir. Dolayısıyla bu suçun ihdasıyla, adliyenin kişisel bir takım düşüncelerle hataya düşürülmesi önlenmek istenmiştir.

İşlemediği bir suçu yetkili makamlar önünde üstlenen fail, yalnız gerçek suç ve suçluları takiple görevli bulunan adli makamların var oluş amaçlarına aykırı hareket etmelerine neden olacaktır. Bu bağlamda, suç üstlenme suçunun hukuki konusu ile; adliyeye karşı hileli davranışlarla, suçların takibinin saptırılmamasının amaçlanmış olmasından dolayı, Devletin yükümlülüğü olan adil yargılanma hakkının sağlanmasına ilişkin kamusal yarar korunmak istenmiştir. Fail kendisini sahte olarak suçladığından, başka bir deyişle kendisine iftira attığından ve suçun faili ile mağduru aynı kimse olamayacağından iftiranın özel bir türü olan suç üstlenme suçu, diğer iftira suçlarından farklı olarak, kamunun bir değeri yanında, bireyin de bir değerini ihlâl eden bir suç değildir. Burada sadece kamunun bir değeri ihlâl edilmektedir. Böyle olunca, suçun mağduru olarak somut ve belirli bir kişi bulunmadığından bu suç dolayısıyla toplumun zarar gördüğünü söylemek mümkündür (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 5. Cilt, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s. 1156, Zeki Hafızoğulları – Muharrem Özen, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler Millete ve Devlete Karşı Suçlar, Ankara, 2016, s. 146, Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 6. Cilt, Ankara, 2009, s. 7907).

Suç üstlenme suçunda korunan hukuki yarar adli makamlara karşı hileli davranışlarla suçların takibinin saptırılmaması, bu bağlamda kişilerin adil yargılanma hakkının sağlanmasına ilişkin kamusal yarar olup suçun mağduru toplumu oluşturan herkestir. Dolayısıyla, her ne kadar Z.Z. adlı kişinin kullandığı aracın kendisine çarpması neticesinde yaralanan H.N. taksirle yaralama suçundan doğrudan doğruya zarar görmüş ve bu suçtan ayrı açılan davada katılan olarak duruşmalara kabulüne karar verilmiş ise de; sanığın adli mercileri yanıltmak amacıyla aracı Z.Z. yerine kendisinin kullandığını beyan etmek suretiyle işlediği iddia olunan ve taksirle yaralama suçundan farklı bir hukuki değerin korunmasına yönelen suç üstlenme suçundan doğrudan doğruya zarar görmediği, böylelikle kendisinin bu suçun mağduru olmadığı, aynı olayda farklı hukuki değerlere yönelik işlendiği iddia olunan suçlardan biri yönünden var olan katılma hakkının diğer suç yönünden de katılma hakkının bulunduğu anlamına gelmediği, dolaylı ve muhtemel zararların da davaya katılma hakkı vermediği, buna bağlı olarak H.N.’nin sanık hakkında suç üstlenme suçundan açılan davaya katılma ve hükmü temyiz etme hak ve yetkisi bulunmadığı anlaşıldığından, yine Yerel Mahkemece yanılgılı biçimde verilen katılma kararı hukuki değerden yoksun olup hükmü temyiz etme hakkı vermeyeceğinden, Özel Dairece H.N. vekilinin temyiz dilekçesi doğrultusunda temyiz incelemesi yapılması usul ve kanuna aykırıdır.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/50625 Karar: 2017/20426 Tarih: 25.09.2017

  • TCK 270. Madde

  • Suç Üstlenme Suçu

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

1- ) Soruşturma evresinde dinlenen ve olayın tek görgü tanığı olduğu anlaşılan … kovuşturma evresinde tanık sıfatıyla dinlenmeyerek, 5271 Sayılı CMK’nın 210/1. maddesine aykırı davranılması,

2- ) Suç üstlenmeye azmettirme suçu yönünden, TCK’nın 270. maddesinde tanımlanan suç üstlenme suçunun oluşması için, failin yetkili makamlara gerçeğe aykırı olarak suçu işlediğini veya suça katıldığını bildirmesi ve üstlenilen fiilin de suç oluşturması gerekir. Somut olayda ise; inceleme dışı kalan …‘ün katılanı aradığını ancak tehdit ve hakaret etmediğini savunması, diğer sanık …‘in de aşamalarda katılanı, inceleme dışı kalan …‘ün aradığını beyan etmesi karşısında, sanık …‘in eyleminin ne surette azmettirme olduğu ya da savunma hakkı kapsamında değerlendirilmesinin gerekip gerekmediği tartışılmadan, yetersiz gerekçeyle mahkumiyetine hükmolunması,

3- ) Hakaret ve tehdit suçları yönünden, 02.12.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 Sayılı Kanun’un 34. maddesiyle değişik 5271 Sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaştırma hükümlerinin yeniden düzenlenmesi, sanığa isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunması, hakaret suçunun ise, suç tarihi itibariyle 5271 Sayılı CMK’nın 253/3-son cümlesi uyarınca tehditle birlikte işlenmesi sebebiyle uzlaşma kapsamında bulunmadığının anlaşılması ve yeni düzenleme karşısında, hakaret suçu yönünden de uzlaştırma önerisinde bulunulmasının gerektiği anlaşılmış olmakla, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık … müdafiinin temyiz itirazları bu sebeple yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin HÜKÜMLERİN 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 25.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/2772 Karar: 2016/4320 Tarih: 19.12.2016

  • TCK 270. Madde

  • Suç Üstlenme Suçu

Sanıklar … ve … müdafıinin, sanık … müdafiinin, sanık … müdafiinin ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi ve sanık … müdafıince incelemenin duruşmalı yapılmasının talep edilmesi üzerine, duruşma, sanık müdafiine usulüne uygun tebliğ edilmesine rağmen hazır olmadığından duruşmasız olarak yapılan temyiz incelemesi üzerine;

Temyiz isteminin kapsamına göre, sanık …‘ın maktul …‘i kasten öldürme ve 6136 Sayılı Yasaya aykırılık, sanık … hakkında kasten öldürmeye yardım ve 6136 Sayılı Yasaya aykırılık, sanıklar … ve… haklarında maktul …‘i kasten öldürmeye yardım suçlarından mahkumiyet hükümleri ile sanık …‘ın, maktul …‘i kasten öldürme suçundan kurulan beraat hükmü yönünden yapılan incelemede,

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıklar… ve …‘ın 6136 Sayılı Yasaya aykırılık suçları ile sanıklar …, … ve …‘ın maktul …‘e yönelik eylemlerinin sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde sanıklar … ve …‘ın 6136 Sayılı Yasaya aykırılık suçlarının niteliği tayin, kusurluluğu azaltan haksız tahrik sebebinin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre bozma üzerine verilen hükümlerde düzeltme ve bozma nedenleri dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanıklar … ve … müdafiinin, sanık … müdafiinin, sanık … müdafiinin ve katılanlar vekilinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddiyle,

A-) Sanıklar … ve … haklarında 6136 Sayılı Yasaya aykırılık suçundan kurulan mahkumiyet hükümleri ile ilgili olarak;

Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarih, 2014/140 esas ve 2015/85 Sayılı kararı ile 5237 Sayılı TCK’nun 53. maddesinin iptal edilen bölümleri nazara alındığında bu madde ile yapılan uygulama kanuna aykırı ise de bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 322. maddesinin tanıdığı yetkiye dayanılarak hüküm fıkrasının 53. maddesinin uygulanmasına dair bölümünün “Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararındaki hususlar gözetilerek 5237 Sayılı TCK’nun 53/1-2-3. maddelerinin tatbikine” şeklinde değiştirilmesine karar verilmesi suretiyle DÜZELTİLEN hükümlerin tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak ONANMASINA,

B-) Sanık … hakkında maktul …‘i kasten öldürme, sanıklar …, … ve … haklarında maktul …‘i kasten öldürmeye yardım suçlarından kurulan mahkumiyet hükümleri ile sanık … hakkında maktul …‘i kasten öldürme suçundan verilen beraat hükmü yönünden yapılan incelemede;

Dosya içeriğine ve mevcut delillere göre; sanık …‘ın, sanıklar … ve…‘ın babasına ait fırında işçi olarak çalıştığı ve fırında yatıp kalktığı, sanık …‘ın ise sanıklar … ve …‘ın amcasının oğlu olduğu, sanıklar ile maktul ve arkadaşları arasında önceye dayalı husumet bulunduğu, bu husumet sebebiyle karşılıklı darp ve tehdit eylemlerinin olduğu, olay günü de maktulün de içinde bulunduğu kalabalık bir grubun sanıkların oturdukları mahallede bulunan parka gelerek burada sanıklar … ve …‘ın kardeşi olan … ve yanında bulunan arkadaşları ile kavga ettikleri, kavga sırasında …‘u bıçakla hayati tehlike geçirmeyecek şekilde yaraladıkları, kavga olayının mahallede duyulması üzerine, sanıklar …, …, … ve …‘in olay yerine gelerek kavgaya katıldıkları, kavga sırasında sanıklar … ve…‘ın yanlarında bulunan 7,65 mm ve 9 mm çaplı silahlarla ateş ettikleri, bu atışlar sonucu maktulün göğüs bölgesine aldığı 9 mm çaplı mermi isabeti neticesinde öldüğü, sanık …‘in elinde silahla kavgaya katılmasına rağmen ateş etmediği, maktulün vurulduğunu gören sanıkların olay yerinden hep birlikte uzaklaşarak kaçtıkları olayda;

a-) Olay sırasında öldürme kastıyla maktule doğru etkili mesafeden hedef alarak ateş eden sanıklar … ve …‘ın karar ve eylem birliği içerisinde hareket edip, fiil üzerinde ortak hakimiyet kurdukları anlaşılmakla; 37/1. maddesi delaletiyle öldürme suçunun müşterek faili olarak cezalandırılmalarına karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin dosya içeriğine uygun olmayan gereçelerle öldürme suçuna yardım eden olarak katıldıkları kabul edilerek yazılı şekilde eksik ceza tayini,

b-) Sanıklar … ve …‘in, fiil üzerinde ortak hakimiyet kurduklarını kabule götürecek nitelikte delil bulunmadığı, ancak olayın başından itibaren diğer sanıkların yanında yer almak suretiyle öldürme fiilini gerçekleştiren sanıklar … ve …‘ın suç işleme kararlarını kuvvetlendirdikleri anlaşılmakla; öldürme suçuna yardım eden olarak cezalandırılmalarına karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin yazılı şekilde sanık …‘ın asıl fail olarak cezalandırılmasına sanık …‘in ise beraatine karar verilmesi,

c-) Sanık … hakkında kasten öldürme suçundan kurulan mahkumiyet hükmü yönünden yapılan incelemede;

Sanık …‘ın, olaydan 22 gün sonra diğer sanıklar … ve … ile birlikte polis merkezine gelerek maktulü kendisinin vurduğunu belirterek öldürme olayında kullandığını söylediği tabancayı teslim ettiği ancak bu sanığın tanık beyanlarına göre olay yerinde bulunmadığı anlaşılmakla; sanığın eyleminin sanıklar … ve …‘ın suçunu üstlenme niteliğinde olduğu ve eylemine uyan 270/1. maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin yanılgılı değerlendirmeyle kasten öldürmeye yardım suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş olup, sanıklar … ve … müdafiinin, sanık … müdafiinin, sanık … müdafiinin ve katılanlar vekilinin temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedenine ve tutuklulukta geçen süreye göre sanık …‘un TAHLİYESİNE, başka suçtan tutuklu ya da hükümlü değilse derhal salıverilmesi için yazı yazılmasına, 19.12.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/23367 Karar: 2015/17561 Tarih: 11.11.2015

  • TCK 270. Madde

  • Suç Üstlenme Suçu

28.06.2014 tarihli, 29044 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ve 16.12.2014 tarihli tebliğname tarihinde yürürlükte bulunan 6545 sayılı Kanun’un 31. maddesi ile değişik Yargıtay Kanunu’nun 14. maddesinde; “Ceza dairelerinde: a) Daireler arasındaki iş bölümünün belirlenmesinde mahkeme kararındaki nitelendirme, mahkumiyet dışındaki kararlarda ise iddianamede veya iddianame yerine geçen belgedeki nitelendirme esas alınır. b) Çeşitli suçlara ait davalarda, suçların en ağırını incelemeye yetkili olan daire görevlidir.” hükmüne yer verilmiştir.

Yargıtay Ceza Daireleri Başkanlar Kurulunun 02.07.2015 tarihli, 2015/Bşk-194 esas, 2015/505 sayılı kararında vurgulandığı üzere; çeşitli suçlara ilişkin açılan davalardan en ağırı saptanırken, hapis cezasının üst sınırı daha fazla olan suça ilişkin dava daha ağır olarak kabul edilmeli, üst sınırların eşit olması halinde alt sınırı daha fazla hapsi gerektiren suça ilişkin davanın daha ağır olduğu kabul edilmelidir. Hapis cezası ile birlikte öngörülen adlî para cezaları ise, her iki suça ilişkin hapis cezalarının alt ve üst sınırlarının eşit olması halinde dikkate alınmalıdır.

İncelenen dosyada, temyiz incelemesine konu olan ve mahkemece mahkumiyet kararı verilen suçlardan, taksirle yaralama suçunun cezası, TCK’nın 89/1. maddesinde üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası; suç üstlenme suçunun cezası ise aynı Kanun’un 270/1. maddesi uyarınca iki yıla kadar hapis cezasından ibaret olup, hapis cezasının üst sınırının daha fazla olmasından dolayı suç üstlenme suçunun cezası daha ağırdır.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle incelenen dosya kapsamına, sanık tarafından temyiz incelemesine konu edilen eylemlere ilişkin mahkeme kararındaki nitelendirmeye, atılı eylemler için öngörülen ceza miktarlarına, 28.06.2014 tarihli ve 29044 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun’un 31. maddesi ile değişik Yargıtay Kanunu’nun 14. maddesi hükmüne ve Yargıtay Ceza Daireleri Başkanlar Kurulunun istikrar kazanan uygulamasına göre, Yargıtay Kanunu’nun 14. maddesi uyarınca hazırlanan 19.01.2015 gün ve 2015/8 sayılı Yargıtay Büyük Genel Kurul kararı gereğince temyize konu hükümlerin incelenmesi görevi Yargıtay 16. Ceza Dairesine ait bulunduğundan, Dairemizin GÖREVSİZLİĞİNE, dosyanın ilgili Daireye GÖNDERİLMESİNE, 11.11.2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/31446 Karar: 2015/426 Tarih: 07.01.2015

  • TCK 270. Madde

  • Suç Üstlenme Suçu

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

1- Sanığa yükletilen hakaret eylemiyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemin sanık tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,

Eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tipine uyduğu,

Suçun alenen işlenmesi nedeniyle cezada artırım yapılırken uygulanan kanun maddesi gösterilmemiş ise de, mahallinde düzeltilebileceği ve bozmayı gerektirmediği,

Cezaların kanuni bağlamda uygulandığı,

Anlaşıldığından sanık E. K.’un ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiş olmakla, tebliğnameye kısmen uygun olarak, temyiz davasının esastan reddiyle hükmün ONANMASINA,

2- Suç üstlenme suçundan kurulan hükmün temyizine gelince; başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Suç üstlenme suçunun oluşabilmesi için failin yetkili makamlara gerçeğe aykırı olarak suçu işlediğini veya suça katıldığını bildirmesinin gerekmesi ve somut olayda, sanığın, maddi hasarlı trafik kazasında kaskodan faydalanmak amacıyla polis tarafından tutulan tutanağa kendi ismini yazdırmak istemesi karşısında, maddi hasarlı trafik kazası Kanunlarda bir suç olarak öngörülmemesi nedeniyle TCK’nın 270. maddesinde öngörülen suç üstlenme suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, sanığın beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi,

Sonuç: Kanuna aykırı ve sanık E.K.’un temyiz nedenleriyle tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden, hükmün BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 07.01.2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/13353 Karar: 2014/4212 Tarih: 08.04.2014

  • TCK 270. Madde

  • Suç Üstlenme Suçu

5237 sayılı TCK’nın 270. maddesinde tanımlanan suç üstlenme suçunun oluşması için, failin yetkili makamlara gerçeğe aykırı olarak suçu işlediğini veya suça katıldığını bildirmesi ve üstlenilen fiilin de suç oluşturması gerekir.

Sanığın ehliyetsiz ve orta derecede alkollü olarak araç kullanırken polis kontrol noktasında durduruldu­ğunda azmettirmesi sonucunda R. A.’ın görevlilere aracı kendisinin kullandığını beyan etmesi şeklinde gerçekle­şen somut olayda, aracı kullanan sanığın almış olduğu alkol miktarının promil olarak belirlenememesi ayrıca olay tutanağında aracı kişilerin hayat, sağlık veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare ettiğine ilişkin bir bilgiye de yer verilmediğinin anlaşılması karşısında sanığın bu şekilde alkollü araç kullanmasının yalnızca idari yaptırım gerektiren kaba­hati oluşturduğu, ortada üstlenilmesi icabeden işlenmiş bir suç bulunmadığı gözetilmeden unsurları itibariyle oluşmayan suç üstlenme suçuna azmettirmekten sanı­ğın beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,

Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dola­yı bozulmasına, 08.04.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/2633 Karar: 2013/5628 Tarih: 09.04.2013

  • TCK 270. Madde

  • Suç Üstlenme Suçu

1- TCK’nın 271. maddesinde tanımlanan suç uydurma suçunun oluşabilmesi için failin, yetkili makamlara, işlenmemiş olan bir suçu, işlenmiş gibi ihbar etmesi gerektiği; aynı Kanunun 270. maddesinde düzenlenen suç üstlenme suçunda ise failin, yetkili makamlara, işlenmiş ya da işlenmemiş bir suçun kendisi tarafından işlendiğini bildirmesi gerektiği,

Somut olayda, sanığın 156 jandarma ihbar numarasını arayarak kendisini O. T. olarak tanıttıktan sonra silah ile M. K. tarafından tehdit edildiğini iddia ve ihbar ederek, işlenmemiş olan bir suçun kendisi tarafından işlendiğini bildirmek suretiyle TCK’nın 270. maddesinde tanımlanan “Suç üstlenme” suçunu işlediği, hukuki durumunun buna göre takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,

Sonuç: 2- Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 09.04.2013 tarihinde oyçokluğu ile, karar verildi.

KARŞI OY

TCK’nın 270. maddesindeki suçun oluşması için failin gerçeğe aykırı olarak bir suç işlediğini veya bu suça katıldığını bildirmesi gerekir.

TCK’nın 271. maddesinde tanımlanan suç ise failin işlenmediğini bildiği bir suçu yetkili makamlara işlenmiş gibi ihbar etmesiyle oluşur.

Somut olayda sanık 156 jandarma imdat telefonunu arayarak Baklan ilçesi Konak köyünde kaleşnikof tüfekle tehdit olayı meydana geldiğini ihbar etmiş ve kendisinin O. T., tehdit edenin de M. K. olduğunu belirtmiştir.

Sanık TCK’nın 270. maddesi anlamında suç işlediğini belirtmemiş tam aksine başkasının kendine karşı bir suç işlediği iddiasıyla ve bu kasıtla hareket ederek adli makamları yanıltmaya yönelik harekette bulunmuştur.

Sanığın belirlenen kastı ve cezalandırılması gereken fiilinin suç üstlenmek değil ancak suç uydurmak suçunu oluşturup yerel mahkemenin suç vasfını tayininde bir isabetsizlik bulunmadığından hükmün TCK’nın 53/1-c maddesinde yer alan hak yoksunluğu yönünden düzeltilerek onanması gerektiği düşüncesinde olduğumuzdan sayın çoğunluğun suç vasfına yönelik bozma görüşüne katılmıyoruz. 09.04.2013


YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas: 2006/234 Karar: 2006/2668 Tarih: 19.06.2006

  • TCK 270. Madde

  • Suç Üstlenme Suçu

Sami Karip’i kasten öldürmeye tam derecede teşebbüsten sanık Mehmet Salih Fırat, adli mercileri yanıltmaktan sanık Cumali Fırat’ın bozma üzerine yapılan yargılanmaları sonunda, hükümlülüklerine ilişkin Manisa Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 12.10.2005 gün ve 349/291 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi sanıklar ile müdahil vekili taraflarından istenilmiş, sanık Mehmet Ali Fırat duruşma da talep etmiş olduğundan dava dosyası C. Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle; sanık Mehmet Salih Fırat hakkında duruşmalı, müdahil vekilinin temyizi veçhile incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi:

Karar: Sanık Mehmet Salih hakkında, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı gerekçe gösterilerek teşebbüs nedeniyle yazılı şekilde ceza tayin edilmesinde bir isabetsizlik görülmediğinden tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık Mehmet Salih’in kasten öldürmeye teşebbüs, sanık Cumali’nin suç üstlenme suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suçlarının niteliği tayin, cezayı azaltıcı bir sebep bulunmadığı takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde bozma nedenleri dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık Mehmet Salih müdafiinin temyiz dilekçesi ve duruşmalı incelemede tahrikin varlığına, takdiri indirim sebebi bulunduğuna, teşebbüs nedeniyle asgari hadden ceza verilmesi gerektiğine vesaireye yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle sanık Mehmet Salih hakkında kasten öldürme suçundan kurulan hükmün ONANMASINA,

Sanık Cumali’nin suçu ile ilgili olarak yapılan incelemede;

Sanık Cumali’nin, babası Mehmet Salih’in işlediği suçu üstlenmesi eyleminin 5237 Sayılı TCK.nun 270. maddesine girer nitelikte olup, maddede cezanın alt sınırı gösterilmediğinden aynı kanunun 49. maddesi hükmüne göre cezanın alt sınırın 1 ay hapis olduğunun kabulü gerektiği, babasını cezadan kurtarmak amacıyla suçu üstlendiğinden verilen cezadan 3/4 oranında indirim yapılabileceği gibi tamamen de kaldırılabileceğinin öngörülmesi karşısında 5237 Sayılı TCK. hükümlerinin sanık lehine sonuç doğurabileceği gözetilmeksizin 5237 Sayılı Kanunun 270. maddesinin yanlış yorumlanması suretiyle yazılı şekilde karar verilmesi,

Sonuç: Bozmayı gerektirdiğinden, sanık Cumali müdafi ile müdahil vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden hükmün BOZULMASINA, 19.06.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/50625 Karar : 2017/20426 Tarih : 25.09.2017

  • TCK 270. Madde

  • Suç Üstlenme Suçu

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

1-Soruşturma evresinde dinlenen ve olayın tek görgü tanığı olduğu anlaşılan … kovuşturma evresinde tanık sıfatıyla dinlenmeyerek, 5271 sayılı CMK’nın 210/1. maddesine aykırı davranılması,

2-Suç üstlenmeye azmettirme suçu yönünden, TCK’nın 270. maddesinde tanımlanan suç üstlenme suçunun oluşması için, failin yetkili makamlara gerçeğe aykırı olarak suçu işlediğini veya suça katıldığını bildirmesi ve üstlenilen fiilin de suç oluşturması gerekir. Somut olayda ise; inceleme dışı kalan …‘ün katılanı aradığını ancak tehdit ve hakaret etmediğini savunması, diğer sanık …‘in de aşamalarda katılanı, inceleme dışı kalan …‘ün aradığını beyan etmesi karşısında, sanık …‘in eyleminin ne surette azmettirme olduğu ya da savunma hakkı kapsamında değerlendirilmesinin gerekip gerekmediği tartışılmadan, yetersiz gerekçeyle mahkumiyetine hükmolunması,

3-Hakaret ve tehdit suçları yönünden, 02/12/2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaştırma hükümlerinin yeniden düzenlenmesi, sanığa isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunması, hakaret suçunun ise, suç tarihi itibariyle 5271 sayılı CMK’nın 253/3-son cümlesi uyarınca tehditle birlikte işlenmesi nedeniyle uzlaşma kapsamında bulunmadığının anlaşılması ve yeni düzenleme karşısında, hakaret suçu yönünden de uzlaştırma önerisinde bulunulmasının gerektiği anlaşılmış olmakla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık … müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin HÜKÜMLERİN 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 25/09/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/7311 Karar : 2018/3504 Tarih : 27.03.2018

  • TCK 270. Madde

  • Suç Üstlenme Suçu

A) Sanık … hakkında kurulan mahkumiyet hükmü yönünden yapılan incelemede;

İki sınır arasında temel ceza belirlenirken suçun işleniş şekli, meydana gelen zararın ağırlığı, sanığın kasta dayalı kusurunun yoğunluğu nazara alınmak suretiyle adalet ve hakkaniyet kurallarına uygun bir cezaya hükmedilmesi gerektiği nazara alınıp, 2,05 promil alkollü olarak araç kullandığı ve maddi hasarlı kazaya sebebiyet verdiği tespit edilen sanık hakkında alt sınırdan uzaklaşılarak ceza tayin edilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde ceza tayini, aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

28/06/2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Yasa’nın 81.maddesi ile değişik 5275 sayılı Yasa’nın 106/3. maddesi uyarınca adli para cezasının ödenmemesi halinde kamuya yararlı bir işte çalışma kararı verilebileceği de gözetilerek hükümde infaz yetkisini kısıtlayacak şekilde ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceğinin sanığa ihtarına karar verilmesi,

Kanuna aykırı olup, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA; ancak, yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu hususun, aynı Kanunun 322. maddesi gereğince, hükmün (B) maddesinin (5.) fıkrasının ikinci paragrafında yer alan ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceğinin sanığa ihtarına (ihtar edildi) “ bölümünün çıkartılması ve diğer kısımlarının aynen bırakılması suretiyle hükmün isteme uygun olarak DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

B) Sanık … hakkında kurulan ceza verilmesine yer olmadığına yönelik hüküm bakımından yapılan incelemede;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, mahalli Cumhuriyet Savcısının yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Olay günü sanık …‘un, eşi olan diğer dosya sanığı …‘un alkollü olarak araç kullandığını öğrenmesini takiben eşini cezadan kurtarmak için alkollü olarak araç kullanan kişinin kendisi olduğunu beyan etmesi şeklinde gerçekleşen olayda, sanık …‘un eyleminin TCK’nın 270/1. maddesinde düzenlenmiş suç üstlenme suçunu oluşturduğu gözetilmeden, yazılı şekilde suçluyu kayırma suçunun oluştuğunun kabulü ile ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi,

Kanuna aykırı olup, mahalli Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görülüp, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 27/03/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/5506 Karar : 2016/6343 Tarih : 1.12.2016

  • TCK 270. Madde

  • Suç Üstlenme Suçu

Yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1- 5237 sayılı TCK’nın 270. maddesinde tanımlanan suç üstlenme suçunun oluşması için, failin yetkili makamlara gerçeğe aykırı olarak suçu işlediğini veya suça katıldığını bildirmesi ve üstlenilen fiilin de suç oluşturması gerekir. Somut olayda ise; hakkında trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan mahkumiyet kararı verilen …‘ın 108 promil alkollü olarak araç ile seyir halinde iken polisler tarafından yapılan dur ikazlarına uymayıp takip sonucunda aracın şoför mahallinden inerken yakalandığı, bu olaydan bir hafta sonra suça sürüklenen çocuğun emniyet amirliğine gelerek söz konusu aracı kendisinin kullandığını beyan etmesi şeklindeki eylemi trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunu işleyen …‘ın yargılanmasının engellenmesine imkan sağlamaya yönelik olduğu ve suça sürüklenen çocuğun eyleminin TCK’nın 283/1. maddesinde tanımlanan suçluyu kayırma suçunu oluşturacağı gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,

2- Kabul ve uygulamaya göre de;

Suça sürüklenen çocuk hakkında tayin edilen kısa süreli hapis cezasının adli para cezasına çevrilirken yasal dayanağı olan TCK’nın 50/1-a maddesinin karar yerinde gösterilmeyerek CMK’nın 232/6. maddesine muhalefet edilmesi,

Kanuna aykırı, suça sürüklenen çocuğun temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, CMK’nın 326/son maddesi uyarınca sonuç ceza yönünden kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, 01.12.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/3085 Karar : 2016/3743 Tarih : 6.06.2016

  • TCK 270. Madde

  • Suç Üstlenme Suçu

I) Olay:

28.05.2006 tarihinde …e ait kullandığı … plakalı araçta … 5. Sulh Ceza Mahkemesinin 27.05.2006 tarih ve 2006/787 sayılı karar uyarınca yapılan aramada Adli Emanetin 2006/7152 sırasında kayıtlı taşınması ve bulundurulması yasak … seri nolu … mm … marka silah yakalandığı, yakalama anında…in yanında çalışan sanık …‘a suçu üstlenmesini istediği bunun üzerine sanık …‘ın yakalandığı anda ve kollukta alınan ifadesinde suça konu yakalanan silahın kendisine ait olduğunu beyan etmesi karşısında, sanık … hakkında ruhsatsız ateşli silahlarla mermileri satın alma veya taşıma veya bulundurma suçundan açılan … 13. Asliye Ceza Mahkemesinin 2006/703 esas sayılı dava dosyasının 06.02.2008 tarihli duruşmadaki savunması ve dinlenen diğer tanık …ın beyanıyla suçu üstlendiği olayda, sanık … hakkında suç üstlenme suçundan … 13. Asliye Ceza Mahkemesinin 14.04.2010 tarih, 2009/852 esas ve 2010/262 sayılı kararı ile sanık hakkında TCK’nın 270/1-1, 53/1. maddeleri uyarınca 10 gün hapis cezası ile mahkumiyetine dair verilen karar temyiz edilmeden kesinleştiği anlaşılmıştır.

II) Kanun yararına bozma istemine ilişkin uyuşmazlığın kapsamı:

Dosya kapsamına göre, daha önce hapis cezasına mahkum edilmemiş sanık hakkında hükmolunan 10 gün hapis cezasının TCK’nın 50/3 maddesi uyarınca, seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi gerektiğine ilişkindir.

III) Hukuksal Değerlendirme:

TCK’nın 50/3. maddesinde “Daha önce hapis cezasına mahkum edilmemiş olmak koşuluyla, mahkum olunan 30 gün ve daha az süreli hapis cezası ile fiili işlediği tarihte 18 yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş bulunanların mahkum edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, birinci fıkrada yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilir.” hükmü düzenlenmiştir.

İncelenen dosya kapsamına göre; daha önce hapis cezasına mahkum edilmemiş sanık hakkında hükmolunan 10 gün hapis cezasının, TCK’nın 50/3 maddesi uyarınca, seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesis edilmesinde,

İsabet görülmediğinden anılan kararın kanun yararına bozulmasına karar verilmesi uygun görülmüştür.

IV) Sonuç ve karar:

Yukarıda açıklanan nedenlerle; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının istemi yerinde görüldüğünden, … 13. Asliye Ceza Mahkemesinin 14.04.2010 tarihli ve 2009/859 esas 2009/29406 sayılı kararının, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA,

Suç üstlenme suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün iptali ile hukuka aykırılığın CMK’nın 309/4-d maddesine istinaden düzeltilmesi mümkün görüldüğünden;

“1-Sanık … hakkında mahkemece daha önce mahkumiyet kararı verildiği ve CMK’nın 231/5 maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, ancak sanığın denetim süresi içinde yeniden kasıtlı suç işlediği ilgili mahkemece ihbar edildiğinden CMK’nın 231/11. maddesi gereğince SANIK HAKKINDAKİ HÜKMÜN AÇIKLANMASINA,

2-Sanığın sübut bulan suç üstlenme suçundan eylemine uyan TCK’nın 270/1-1. maddesi gereğince suçun işleniş şekil ve özellikleri, suç sebep ve saikleri, meydana gelen zararın ağırlığı nazara alınarak takdiren 10 GÜN HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA,

3-Sanığın geçmişi, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları dikkate alınarak TCK’nın 62. maddesinin uygulanmasına YER OLMADIĞINA,

4-Sanık hakkında TCK’nın 50/3 maddesi delaletiyle 50/1-a, 52/2 maddeleri uygulanarak sanığın sosyal ekonomik durumu gözönüne alınarak takdiren günlüğü 20 TL den para cezasına çevrilerek 200 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına,

5-Sanığa verilen para cezası miktarı dikkate alınarak; Sanığa hakkında TCK’nın 52/4 maddesi uygulanarak birer ay ara ile takdiren 4 eşit taksit halinde tahsiline, taksitlerden birisinin zamanında ödenmemesi halinde tamamının tahsil edileceğinin ihtarına (ihtar edilemedi).” olarak düzeltilerek diğer işlemlerin yapılabilmesi için dosyanın Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 06.06.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/8305 Karar : 2016/8502 Tarih : 12.05.2016

  • TCK 270. Madde

  • Suç Üstlenme Suçu

1-Sanık …‘in mahkumiyetine ilişkin hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

22.09.2013 günü saat 22:50 sıralarında kazadan yarım saat sonra yapılan ölçümde 0.74 promil alkollü olduğu tespit edilen sanık sürücü …‘in yönetimindeki otomobil ile … Caddesini takiben … Caddesi istikametine seyri sırasında yol üzerinde yer çizgisi ile belirlenmiş üçgen adadan yolun sağ kısmına doğru doğrultu değiştirip, … Caddesine geçmek istediği anda; aracının ön kısmı ile … caddesinde düz seyretmekte olan katılan sürücü … yönetimindeki aracın sağ kısmına çarptığı, kaza neticesinde katılan ile aracında yolcu olarak bulunan …, … ve …‘nun basit tıbbi müdahale ile giderilecek şekilde, …‘nun ise hayati tehlikeye neden olacak şekilde yaralandıkları olayda asli kusurlu sanık hakkında, alt sınır aşılarak hak ve nasafete uygun bir ceza tayini yerine, asgari hadden ceza tayin edilmesi, aleyhe temyiz bulunmadığından bozma sebebi yapılmamıştır.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafinin kusura, eksik inceleme yapıldığına, … Sulh Ceza Mahkemesi kararının taraflar açısından kesin hüküm teşkil etmesi gerektiğine ilişkin temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA,

2-Sanık … hakkında ceza verilmesine yer olmadığına dair kurulan hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafinin … Sulh Ceza Mahkemesi kararının taraflar açısından kesin hüküm teşkil etmesi gerektiğine, sanığın beraatine karar verilmesi gerektiğine ilişkin temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Sanık hakkında TCK’nın 270/1-son maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına ilişkin hüküm kurulması gerekirken, TCK’nın 270/1. maddesi uyarınca 1 ay hapis cezasına hükmedildikten sonra hükmün 2. paragrafında TCK’nın 270/1-son maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına dair hüküm kurularak hükümde çelişkiye yol açılması,

Kanuna aykırı olup, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak; yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda aynı Kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden , “A” olarak gösterilen hüküm fıkrasının 1. bendinin hükümden çıkarılması suretiyle, sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 12/05/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/3663 Karar : 2016/1610 Tarih : 16.03.2016

  • TCK 270. Madde

  • Suç Üstlenme Suçu

1- Sanık hakkında trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu yönünden,

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA,

2- Sanık hakkında iftira suçundan kurulan hükme yönelik yapılan incelemede;

5237 sayılı TCK’nın 270. maddesinde tanımlanan suç üstlenme suçunun oluşması için, failin yetkili makamlara gerçeğe aykırı olarak suçu işlediğini veya suça katıldığını bildirmesi ve üstlenilen fiilin de suç oluşturması zorunluluğu gözetildiğinde tebliğnamenin bu yöndeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.

Sanık …‘in 3.50 promil alkollü olarak … plakalı araç ile seyir halinde iken alkolün de etkisiyle maddi hasarlı kazaya sebebiyet vermesi üzerine, sanığın azmettirmesiyle alkolsüz olduğu anlaşılan arkadaşı …‘in polis karakolunda trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunu işleyen sanık …‘in yargılanmasının engellenmesine imkan sağlamak için aracı kendisinin kullandığını beyan etmesi şeklinde gerçekleşen olayda; eyleminin TCK’nın 283. maddesinde düzenlenen suçluyu kayırmaya azmettirme suçunu oluşturacağı, hukuki durumunun buna göre takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı olduğu şekilde iftira suçundan mahkumiyet kararı verilmesi,

Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, CMUK’nın 326/son maddesi uyarınca ceza miktarı yönünden kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, 16.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/6386 Karar : 2015/5265 Tarih : 21.12.2015

  • TCK 270. Madde

  • Suç Üstlenme Suçu

1- 5237 sayılı TCK’nın 270. maddesinde tanımlanan suç üstlenme suçunun oluşması için, failin yetkili makamlara gerçeğe aykırı olarak suçu işlediğini veya suça katıldığını bildirmesi ve üstlenilen fiilin de suç oluşturması gerekir.

Somut olayda ise; alkollü araç kullanarak kaza yapan ve trafik güvenliğini tehlikeye düşüren sanığın, hakkında soruşturma yapılmasını engellemek için alkollü olmadığı anlaşılan …‘ın sanığın isteği üzerine kaza esnasında aracı kendisinin kullandığını görevli polis memurlarına bildirmesi eyleminin TCK’nın 283/1. maddesinde tanımlanan “Suçluyu kayırma” suçuna azmettirme suçunu oluşturacağı, hukuki durumunun buna göre takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,

2- Kabule göre de;

Sanığın lehe olan hükümlerin hakkında uygulanması talebinde bulunduğu anlaşılmakla; kararda TCK’nın 50. maddesi uyarınca kısa süreli hapis cezasının seçenek yaptırıma çevrilip çevrilmeyeceği hususunda değerlendirme yapılarak talebin karşılanmamış olması;

Dairemizce de kabul gören Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Esas No: 2012/3-1372 - Karar No: 2013/329 sayılı içtihadı nazara alınarak ilamda tekerrür hükümlerinin gösterilmiş olduğu ancak sanığın cezası daha ağır olan Fatsa 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2009/97 E. 2010/76 K. sayılı dosyasından verilme mahkumiyetinin tekerrüre esas alınması gerektiğinin gözetilmemesi,

TCK’nın 53. maddesinde düzenlenen hak yoksunluklarının uygulanması bakımından, Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E. 2015/85 sayılı iptal kararının gözetilmesi zorunluluğu

Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, tekerrür hükümlerinin uygulanması açısından CMUK 326 maddesi uyarınca sanığın kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, 21.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/19949 Karar : 2015/176 Tarih : 13.01.2015

  • TCK 270. Madde

  • Suç Üstlenme Suçu

Yargıtay Kanununun 6110 sayılı Kanunun 8. maddesi ile değişik 14. maddesi uyarınca hazırlanan 24.01.2014 gün ve 2014/1 sayılı Yargıtay Büyük Genel Kurul kararının ceza daireleri ortak hükümler başlıklı kısmının 4. maddesinde, dairece daha önce kendisine gelmiş olmakla birlikte bozma veya herhangi bir nedenle daire dışına gönderdiği işlerden geri gelenlere bakmaya devam edeceğinin belirtilmesi karşısında; atılı suç bakımından dairemizin görevli olduğu tespit edilerek yapılan incelemede;

Bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılanlar vekilinin, sanığın cezalandırılması gerektiğine ilişkin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Sanığın atılı suçu eşini cezadan kurtarmak amacıyla işlediğinin kabul edilmesi karşısında, TCK’nın 270. maddesinin 2. cümlesi ve CMK’nın 223/4-b maddesi uyarınca “ceza verilmesine yer olmadığına” karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde cezanın kaldırılmasına karar verilmesi,

Kanuna aykırı olup, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA; ancak, yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu hususta, aynı Kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden; hükmün sanık … hakkındaki 2. fıkrasının hükümden çıkartılması, yerine “Suçun eşi cezadan kurtarmak amacıyla işlendiği anlaşıldığından 5237 Sayılı TCK’nın 270. maddesinin 2. cümlesi ve CMK’nın 223/4-b maddeleri gereğince ceza verilmesine yer olmadığına” ibaresinin eklenmesi suretiyle, sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 13/01/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/9656 Karar : 2014/13288 Tarih : 25.12.2014

  • TCK 270. Madde

  • Suç Üstlenme Suçu

Görevi yaptırmamak için direnme ve hakaret suçlarından kurulan hükümlerin yapılan incelemesinde;

Hakaret suçundan hüküm kurulurken TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel cezanın doğrudan aynı Kanunun 125/3-a-4, 43/2-1 ve 62. maddelerinin bu sıra dahilinde uygulanması suretiyle tayini gerektiği gözetilmeyerek eksik ceza tayini ve direnme fiilinin birden fazla kamu görevlisine karşı işlendiği kabul edilmesine rağmen TCK’nın 43/2. maddesinin tatbik edilmemesi aleyhe temyiz bulunmadığından bozma sebebi yapılmamıştır.

Delillerle iddia ve savunma duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, sübutu kabul olunan fiillerin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan yerinde görülmeyen sanık müdafiin temyiz itirazlarının reddiyle eleştirilen hususlar dışında usul ve kanuna uygun olan hükümlerin ONANMASINA,

Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçundan kurulan hükmün yapılan incelemesinde;

Sanığın karıştığı kazanın maddi hasarlı olması nedeniyle TCK’nın 270. maddesi kapsamında üstlenilebilecek bir suçun bulunmaması karşısında, tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.

Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunun oluşabilmesi için, yazılı veya sözlü beyan üzerine düzenlenen resmi belgenin, konusunu tek başına başka bir belgeye, araştırmaya gerek kalmadan ispat edici güce sahip olması gerekir. Beyanı alan kamu görevlisi, doğruluğunu araştırıp, buna kanaat getirdikten sonra belgeyi düzenlemek durumunda ise yani belge kişinin beyanı yanında memur tarafından yapılacak inceleme ve

araştırma sonucunda meydana getirilecek ise suç oluşmayacaktır. Sürücü belgesi bulunmayan sanığın, görevli trafik polislerine aracı kullanan kişinin yeğeni Ö. Ö.. olduğunu beyan ettiği ancak trafik polislerinin; sanığın, ilk aşamadaki aracı kullanan kişinin kendisi olduğu yönündeki beyanı ve kazaya karışan diğer araç sürücüsü R.. G.. ile aynı araçta bulunan S.K..’in anlatımlarından, aracı kullanan kişinin sanık olduğunu tespit ettikleri anlaşılmakla, yüklenen suçun yasal unsurlarının oluşmadığı nazara alınarak beraeti yerine yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,

Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, 25/12/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/12972 Karar : 2014/5743 Tarih : 7.03.2014

  • TCK 270. Madde

  • Suç Üstlenme Suçu

Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanık …‘ın mahkumiyetine ilişkin hüküm sanık … müdafii tarafından; Suç üstlenme suçundan sanık … hakkında TCK’nın 270/1. maddesi gereğince cezanın tamamen kaldırılmasına ilişkin hüküm, sanık … tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Yapılan yargılama sonunda, yüklenen suç üstlenme suçunun sanık … tarafından eşi olan diğer sanık …‘ı cezadan kurtarmak amacıyla işlendiğinin sabit olduğu, gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan,

Sanık … hakkında da yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık …‘ın bir nedene dayanmayan; sanık … müdafiinin, sübuta ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması gerektiğine ilişkin temyiz itirazlarının reddiyle, sanık … hakkındaki cezanın tamamen kaldırılması, sanık … hakkındaki mahkumiyet hükümlerinin isteme uygun olarakONANMASINA, 07/03/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/25220 Karar : 2014/542 Tarih : 15.01.2014

  • TCK 270. Madde

  • Suç Üstlenme Suçu

Tazminat davasının dayanağını oluşturan Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 25.05.2011 tarih, 2011/67 esas, 2011/168 karar sayılı dosyanın incelenmesinden; sanığın atılı suçun manevi unsurunun oluşmaması nedeniyle beraatine hükmedildiği, sanık müdafiinin yüzüne karşı tefhim edilen hükmün, temyiz edilmeksizin 02.06.2011 tarihinde kesinleştiği, iş davanın 18.07.2011 tarihinde süresi içinde yetkili ve görevli olan, davacının ikamet yerindeki ağır ceza mahkemesine açılmış olup, CMK’nın 142 maddesindeki yasal şartlarının oluştuğu anlaşılmıştır.

Yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, davacı vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Haksız tutuklama nedeniyle tazminat davalarında halen geçerliliğini koruyan 02.05.1977 gün 1-1 sayılı İçtihadı Birleştirme kararında belirtildiği gibi beraat kararı gerekçesinin irdelenmesine olanak bulunmadığına dair görüşü, CMK’nın 144/1-e bendindeki düzenlemenin TCK’nın 270. maddesindeki anlamda bir başkasının suçunu üstlenme fiilleri bakımından geçerli olup hazırlık soruşturması aşamasında sanığın suçunu ikrarını kapsamadığı gözetilmeden, davacının bir suç soruşturması sırasında kanuna uygun olarak yakalanıp, 123 gün tutuklu kaldıktan sonra tahliye edildiği ve hakkında beraat kararı verildiği anlaşıldığından, 5271 sayılı CMK’nın 141. ve diğer maddelerinde belirtilen şartların gerçekleştiği bu nedenle uğradığını iddia ettiği maddi ve manevi zararla ilgili olarak bir karar verilmesi ve tazminat miktarının tayininde dikkat edilmesi gereken “davacı hakkındaki beraat kararının kanuna uygun olmadığı ve tutuklanmasına kendi kusurlu hareketleriyle sebebiyet verdiği” şeklindeki gerekçeye istinaden taleplerinin reddine karar verilmesi,

Kanuna aykırı olup, davacı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 15.01.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS