0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

İftira Suçu

TCK Madde 267

(1) Yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Fiilin maddî eser ve delillerini uydurarak iftirada bulunulması halinde, ceza yarı oranında artırılır.

(3) Yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş mağdurun aleyhine olarak bu fiil nedeniyle gözaltına alma ve tutuklama dışında başka bir koruma tedbiri uygulanmışsa, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(4) Yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olan mağdurun bu fiil nedeniyle gözaltına alınması veya tutuklanması halinde; iftira eden, ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulur.

(5) Mağdurun ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis cezasına mahkûmiyeti halinde, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis cezasına; hükmolunur.

(6) Mağdurun mahkûm olduğu hapis cezasının infazına başlanmış ise, beşinci fıkraya göre verilecek ceza yarısı kadar artırılır.

(7) (İptal: Anayasa Mahkemesi’nin 17/11/2011 tarihli ve E.: 2010/115, K.: 2011/154 sayılı Kararı ile.)

(8) İftira suçundan dolayı dava zamanaşımı, mağdurun fiili işlemediğinin sabit olduğu tarihten başlar.

(9) Basın ve yayın yoluyla işlenen iftira suçundan dolayı verilen mahkûmiyet kararı, aynı veya eşdeğerde basın ve yayın organıyla ilan olunur. İlan masrafı, hükümlüden tahsil edilir.



TCK Madde 267 Gerekçesi

Madde metninde, iftira suçu tanımlanmıştır.

İftira, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için, bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesiyle oluşur.

İftira suçunun konusunu hukuka aykırı fiil oluşturabilir. Bu fiilin suç oluşturması şart değildir. Disiplin yaptırımını veya başka bir idari yaptırımı gerekli kılan fiiller de bu suçun konusunu oluşturabilir.

Bu isnadın yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunmak suretiyle ya da basın ve yayın yoluyla yapılması gerekir.

Kişiye karşı suç isnadı ihbar veya şikâyet suretiyle yapılmış olabilir. Dolayısıyla, ihbar veya şikâyetin yapılabileceği her makam nezdinde yapılan isnadla iftira suçu işlenebilir. Başlatılmış olan hukuk veya ceza muhakemesi sürecinde davanın tarafı, sanık veya tanık konumundaki kişiler de, bulundukları beyanlarla iftira suçunu işleyebilirler.

Gazete veya diğer kitle iletişim araçlarında yayın yapılması suretiyle bir kişiye suç isnadında bulunulması hâlinde de iftira suçu oluşur.

Cumhuriyet savcıları, kamu adına re’sen soruşturulabilen suçlarla ilgili olarak yayınlanan haberleri ihbar kabul ederek, soruşturma başlatmaktadırlar. Bu bakımdan, basın ve yayın yolu ile bir kişiye gerçeğe aykırı olarak hukuka aykırı fiil isnat edilmesi hâlinde, iftira suçu oluşur.

Kişiye isnat edilen fiil hiç işlenmemiş olabileceği gibi, kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından işlenmemiş olabilir. Kişi suç teşkil eden bir fiili işlemiştir. Fakat bu suça ilişkin ihbar veya şikâyette bulunan, fiile, suç olarak niteliğini değiştirecek bazı eklemelerde bulunmuş olabilir. Şöyle ki; fiil, sahibinin bilgisi ve rızası dışında malını almaktan ibarettir. Ancak, bildirimde bulunan, bunun cebir veya tehditle işlendiği iddiasında bulunmuştur. Bu ilâve unsurlar açısından iftira suçu oluştuğunu kabul etmek gerekir.

İsnadın belli bir kişiye yönelik olması gerekir. Bu kişinin ismi açıkça belirtilmese bile, yapılacak bir araştırma sonucunda kimliğinin belirlenebilir olması yeterlidir.

İftira suçunun oluşabilmesi için, kendisine hukuka aykırı fiil isnat edilen kişinin bu fiili işlemediğinin bilinmesi gerekir. Bu bakımdan, söz konusu suç, ancak doğrudan kastla işlenebilir. Başka bir deyişle iftira suçu muhtemel kastla işlenemez. Bu suçun oluşabilmesi için, ayrıca, kendisine hukuka aykırı fiil isnat edilen kişi hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak amacıyla hareket edilmesi gerekir. Bu nedenle, iftira suçu açısından failde kastın ötesinde belirtilen amacın varlığı gereklidir.

Maddenin ikinci fıkrasına göre, iftira konusunu oluşturan haksız fiilin maddî eser ve delillerinin uydurulması hâlinde, verilecek cezanın belli oranda artırılması gerekmektedir.

Maddenin üç ila yedinci fıkralarında, iftira sonucu meydana gelen neticelere göre fail hakkındaki cezanın ne surette tertip edileceği gösterilmektedir.

Sekizinci fıkrada, iftira suçunda zamanaşımı bakımından sürenin hangi tarihten itibaren başlayacağı hususunda özel bir hüküm yer almaktadır. İsnat edilen suç dolayısıyla yapılan kovuşturma sonucu hükmün kesinleşmesiyle, iftiranın sabit olabileceği ve dolayısıyla takibata girişileceği aşikâr olduğundan böyle bir hükme olan zorunluluk meydandadır.

Maddenin son fıkrasında, basın ve yayın yoluyla işlenen iftira suçundan dolayı verilen mahkûmiyet kararının, aynı veya eşdeğerde basın ve yayın organıyla ilân olunması ve ilân masrafının hükümlüden tahsil edilmesi gerektiği hüküm altına alınmıştır.


Ceza Genel Kurulu 2014/240 E. , 2018/51 K.

  • TCK 267
  • İftira suçu nedeniyle kişiyi kasten hürriyetinden yoksun kılma suçundan dolaylı fail olarak sorumlu tutulabilmesi için, iftira eylemi ile mağdurun gözaltına alınması veya tutuklanması arasında nedensellik bağı bulunmalı ve mağdur hakkında “CMK’nun 223/2-b maddesi uyarınca yüklenen fiili işlemediğinden dolayı” beraat kararı veya CMK’nun 172. maddesi gereğince kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olması gerekmektedir. Açılan kamu davasında CMK’nun 223/2-e maddesi uyarınca yüklenen suçun işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle beraat ettikleri olayda, TCK’nun 267/4. maddesi yolllamasıyla kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun mağduru olmaları “suç ve cezada kanunilik ilkesi” uyarınca mümkün değildir.

İftira suçu, failin, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için, bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etmesidir. İftira suçunun konusunu hukuka aykırı fiil oluşturur. Bu fiilin suç oluşturması şart değildir. Disiplin yaptırımını veya başka bir idari yaptırımı gerekli kılan fiiller de iftira suçunun konusunu oluşturabilir. Hukuka aykırı bir eylemin gerçekleştirildiğine yönelik isnat yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunmak suretiyle yapılabileceği gibi basın ve yayın aracılığıyla da yapılabilir.

Özgü suç olarak düzenlenmediği için herkes tarafından işlenebilen iftira suçunda, hukuka aykırı fiil isnadının belli bir kişiye yönelik olması gerekir. Ancak isnada muhatap kişinin yapılacak bir araştırma sonucunda kimliğinin belirlenebilir olması yeterli olup, isminin açıkça belirtilmesi zorunlu değildir.

İftira suçu failinin, isnat ettiği fiil gerçekte hiç işlenmemiş olabileceği gibi, işlenmiş olmakla birlikte kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından işlenmemiş olabilir. Yine, kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından hukuka aykırı bir fiil işlenmiş bulunmakla birlikte; iftira suçunun faili, bu fiilin karşılığında isnatta bulunulan kişiye uygulanacak yaptırımı ağırlaştıracak bazı eklemelerde bulunmuş olabilir. Bu durumlarda da iftira suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir.

İftira suçunun oluşabilmesi için, iftira suçu failinin, hukuka aykırı fiil isnat ettiği kişinin bu fiili işlemediğini bilmesi gerekmektedir. Bu açıdan, iftira suçu ancak doğrudan kastla işlenebilir. Fakat bu suçun oluşabilmesi için, doğrudan kast tek başına yeterli olmayıp; ayrıca failin hukuka aykırı fiil isnat ettiği kimse hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir müeyyideye maruz kalmasını sağlamak amacıyla hareket etmesi gerekir. Bu nedenle, iftira suçu açısından failde kastın ötesinde belirtilen amacın varlığı, bir başka deyişle özel kastın bulunması gerekmektedir.

Maddenin dördüncü fıkrasında ise yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olan mağdurun bu fiil nedeniyle gözaltına alınması veya tutuklanması halinde; iftira edenin ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulacağı hüküm altına alınmıştır. Bu fıkraya göre failin, kişiyi kasten hürriyetinden yoksun kılma suçundan dolaylı fail olarak sorumlu tutulabilmesi için, iftira eylemi ile mağdurun gözaltına alınması veya tutuklanması arasında nedensellik bağı bulunmalı ve mağdur hakkında CMK’nun 223/2-b maddesi uyarınca yüklenen fiili işlemediğinden dolayı beraat kararı veya CMK’nun 172. maddesi gereğince kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olması gerekmektedir.

Öte yandan Ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delillerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK, adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle ulaşılma imkanı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle, adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

İftira suçunun oluşumu açısından başlatılan soruşturma sonucunda kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar verilmesi veya açılan davanın beraat ile sonuçlanması önem taşımamakta ise de, kişinin iftira nedeni ile gözaltına alınması veya tutuklanması halinde TCK’nun 267/4. maddesi yollamasıyla kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun mağduru olabilmesi için CMK’nun 223/2-b maddesi uyarınca yüklenen fiili işlemediğinden dolayı beraat etmesi veya CMK’nun 172. maddesi gereğince hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olması gerektiği anlaşıldığından, sanığın şikâyeti üzerine başlatılan soruşturma sonucunda katılanların, nitelikli yağma suçundan tutuklandıkları ve açılan kamu davasında CMK’nun 223/2-e maddesi uyarınca yüklenen suçun işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle beraat ettikleri olayda, TCK’nun 267/4. maddesi yolllamasıyla kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun mağduru olmaları “suç ve cezada kanunilik ilkesi” uyarınca mümkün değildir.


Ceza Genel Kurulu 2017/1016 E. , 2020/343 K.

  • TCK 267
  • Maddi olgu ve vakıalara dayanmayan şikayet hakkının kötüye kullanımı iftira suçuna vücut verebilir.

5237 sayılı TCK’nın “Adliyeye Karşı Suçlar” bölümünde yer alan “İftira” başlıklı 267. maddesinin 1. fıkrası; “(1) Yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idarî bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiştir.

İftira suçu, failin, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için, bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etmesidir. İftira suçunun konusunu hukuka aykırı fiil oluşturur. Bu fiilin suç oluşturması şart değildir. Disiplin yaptırımını veya başka bir idari yaptırımı gerekli kılan fiiller de iftira suçunun konusunu oluşturabilir. Hukuka aykırı bir eylemin gerçekleştirildiğine yönelik isnat yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunmak suretiyle yapılabileceği gibi basın ve yayın aracılığıyla da yapılabilir.

Özgü suç olarak düzenlenmediği için herkes tarafından işlenebilen iftira suçunda, hukuka aykırı fiil isnadının belli bir kişiye yönelik olması gerekir. Ancak isnada muhatap kişinin yapılacak bir araştırma sonucunda kimliğinin belirlenebilir olması yeterli olup isminin açıkça belirtilmesi zorunlu değildir.

İftira suçu failinin, isnat ettiği fiil gerçekte hiç işlenmemiş olabileceği gibi, işlenmiş olmakla birlikte kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından işlenmemiş olabilir. Yine, kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından hukuka aykırı bir fiil işlenmiş bulunmakla birlikte; iftira suçunun faili, bu fiilin karşılığında isnatta bulunulan kişiye verilecek yaptırımı ağırlaştıracak bazı eklemelerde bulunmuş olabilir. Bu durumlarda da iftira suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir.

Öte yandan, iftira suçunun oluşabilmesi için, iftira suçu failinin, hukuka aykırı fiil isnat ettiği kişinin bu fiili işlemediğini bilmesi gerekmektedir. Bu açıdan, iftira suçu ancak doğrudan kasıtla işlenebilir. Ancak bu suçun oluşabilmesi için, doğrudan kasıt tek başına yeterli olmayıp ayrıca failin hukuka aykırı fiil isnat ettiği kimse hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir müeyyideye maruz kalmasını sağlamak amacıyla hareket etmesi gerekir. Bu nedenle, iftira suçu açısından failde kastın ötesinde belirtilen amacın varlığı, bir başka deyişle özel kastın bulunması gerekmektedir. Dolayısıyla; failin, belirli olay veya olgulardan yola çıkarak, isnat ettiği fiilin mağdur tarafından işlendiği inancı ve şüphesi ile ihbarda bulunması hâlinde iftira suçunun unsurları oluşmayacaktır.

Yine, içeriği kanıtlanamasa dahi, gerçekleştirilen ihbar veya şikâyetin bir anayasal hakkın kullanılması olarak değerlendirilebildiği hâllerde, bir hukuka uygunluk nedeninin varlığı söz konusu olacaktır. Anayasamızın 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu, 40. maddesinde, Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkesin, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkının bulunduğu, 74. maddesinde, vatandaşların ve karşılıklılık bulunması koşuluyla Türkiye’de oturan yabancıların, kendileriyle veya kamu ile ilgili hususlarda dilek ve şikâyet haklarının bulunduğu vurgulanmıştır. Bireylere tanınan bu anayasal hak, onların idare ve diğer bireylerle ilişkilerinde gerek “çıkarlarını koruması”, gerek “özgürlüklerini kısıntısız” kullanabilmesi bakımından, devlet organlarına başvurmasını gerekli kılar. Bu başvuru, bireyin kendisi, üçüncü kişi veya kamuyla ilgili olabilir. Başvurulabilecek devlet organları da, yasama, yürütme ve yargıdır. Dilekçe hakkının yargısal alanda başlıca ortaya çıkış biçimi ise, ihbar ve şikâyet hakkının kullanılmasıdır.

Öte yandan sanık … arama ve yakalama yapma amacıyla evine giren polislerin kendisini ve eşini dövdüklerini, Emniyette iken tırnaklarının pense tabir edilen bir alet ile söküldüğünü, sökülmüş olan tırnaklarının sağ baş parmağı, sol serçe ve işaret parmaklarının olduğunu, ifadesinden önce tuvalette kendisini dövdüklerini belirterek şikâyetçi olduğunu beyan etmiş ise de; yakalandığı andan itibaren üç kez alınan sağlık raporlarında vücudunda darp ve cebir izine rastlanılmadığının belirtilmesi, sanığın Patnos Cumhuriyet Başsavcılığındaki ifadesinde, Sulh Ceza Mahkemesindeki sorgusunda, Patnos Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiği tahliye talepli dilekçesinde, işkenceye veya kötü muameleye maruz kaldığına dair bir beyanda bulunmaması, ayrıca sanık müdafisi olan ve tanık olarak beyanına başvurulan…’un ifade sırasında sanık …’a herhangi bir şekilde işkence kapsamında bir davranış sergilenmediğini, ifadesini kendi hür iradesi ile verdiğini beyan etmesi karşısında; işlenmediğini bildiği hâlde, haklarında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idarî bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için şikâyetçilere ve katılana hukuka aykırı bir fiil isnat eden sanık …‘ın maddi olgu ve vakıalara dayanmayan isnatlarından ibaret başvurusunun Anayasal şikâyet hakkının kullanılması kapsamında da olmadığı anlaşıldığından sanığın eyleminin iftira suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir.


Ceza Genel Kurulu Kararı - Karar: 2019/351

  • TCK 267
  • Şikayet hakkının kullanılması iftira suçu olarak cezalandırılamaz.

Sanığın, B. Köyü muhtarı olan katılanın, köylüden 29,50 TL kesim parası toplaması gerekirken 30 TL alıp fazladan kişi başına 0,50 TL para topladığını ve söz konusu parayı nereye harcadığını gösteren makbuzu ibraz etmediğini, ayrıca katılanın Ç. mevkinde şahsi olarak 30 ster odun hazırlattığını belirterek şikâyette bulunması üzerine katılan hakkında L. Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatıldığı, Kaymakamlık makamı tarafından soruşturma izni verilmemesi üzerine L. Cumhuriyet Başsavcılığınca katılan hakkında 4483 sayılı Kanun’un 15/1. maddesi gereğince kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar verildiği, bu kararın itiraz edilmeksizin kesinleşmesi üzerine iddialarına istinaden sanık hakkında iftira suçundan cezalandırılmasıyla istemiyle kamu davası açıldığı olayda;

Sanığın, hane başına 29,50 TL para toplanması gerekirken katılan tarafından 30,00 TL toplandığı iddiasına yönelik yapılan araştırmada, L. Orman İşletme Şefliğinin 06.09.2007 tarihli üst yazısında, zati ihtiyaç için hane başı 29,50 TL’nin tahsil edildiğinin belirtildiği, 05.07.2007 tarihli köy karar defterinde ise hane başına 30 TL alınıp makbuz karşılığında orman idaresine yatırılacağının yazılı olduğu, söz konusu bu kararın da şikâyet tarihinden sonra köy defterine işlendiği, ayrıca sanığın bir diğer iddiası olan Ç. mevkinde 30 ster odun hazırlatıldığına ilişkin şikâyetinin ise 04.09.2007 tarihli olay yeri görgü ve tespit ile aynı tarihli teslim ve tesellüm tutanaklarında da belirtildiği üzere maddi vakalara dayandığı anlaşılmıştır. İftira suçunun oluşabilmesi için, sanığın hukuka aykırı fiil isnat ettiği kişinin bu fiili işlemediğini bilmesi gerekmekte olup, belirli olay veya olgulardan yola çıkarak isnat ettiği fiilin katılan tarafından işlendiği inancı ve şüphesi ile ihbarda bulunan sanığın maddi vakalara dayandığı anlaşılan iddialarının, Anayasa’nın 36, 40 ve 74. maddeleri kapsamında ihbar ve şikâyet hakkı niteliğinde olduğu, bu bağlamda anayasa ile güvence altına alınmış bir hakkını kullanan sanığın suç kastı ile hareket ettiğinden de söz edilemeyeceği anlaşıldığından, sanığa atılı iftira suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı kabul edilmelidir.


Ceza Genel Kurulu 2018/196 E. , 2022/280 K.

  • TCK 267
  • İhbar ve şikayet anayasal bir hakkın kullanılması mahiyetindeyse iftira suçuna vücut vermez.

5237 sayılı TCK’nın “Adliyeye Karşı Suçlar” bölümünde yer alan “İftira” başlıklı 267. maddesinin 1. fıkrası; “(1) Yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idarî bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiştir.

İftira suçu, failin, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için, bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etmesidir. İftira suçunun konusunu hukuka aykırı fiil oluşturur. Bu fiilin suç oluşturması şart değildir. Disiplin yaptırımını veya başka bir idari yaptırımı gerekli kılan fiiller de iftira suçunun konusunu oluşturabilir. Hukuka aykırı bir eylemin gerçekleştirildiğine yönelik isnat yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunmak suretiyle yapılabileceği gibi basın ve yayın aracılığıyla da yapılabilir.

Özgü suç olarak düzenlenmediği için herkes tarafından işlenebilen iftira suçunda, hukuka aykırı fiil isnadının belli bir kişiye yönelik olması gerekir. Ancak isnada muhatap kişinin yapılacak bir araştırma sonucunda kimliğinin belirlenebilir olması yeterli olup isminin açıkça belirtilmesi zorunlu değildir.

İftira suçu failinin, isnat ettiği fiil gerçekte hiç işlenmemiş olabileceği gibi, işlenmiş olmakla birlikte kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından işlenmemiş olabilir. Yine, kendisine isnatta bulunulan kişi tarafından hukuka aykırı bir fiil işlenmiş bulunmakla birlikte; iftira suçunun faili, bu fiilin karşılığında isnatta bulunulan kişiye verilecek yaptırımı ağırlaştıracak bazı eklemelerde bulunmuş olabilir. Bu durumlarda da iftira suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir.

Öte yandan, iftira suçunun oluşabilmesi için, iftira suçu failinin, hukuka aykırı fiil isnat ettiği kişinin bu fiili işlemediğini bilmesi gerekmektedir. Bu açıdan, iftira suçu ancak doğrudan kastla işlenebilir. Ancak bu suçun oluşabilmesi için, doğrudan kast tek başına yeterli olmayıp ayrıca failin hukuka aykırı fiil isnat ettiği kimse hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir müeyyideye maruz kalmasını sağlamak amacıyla hareket etmesi gerekir. Bu nedenle, iftira suçu açısından failde kastın ötesinde belirtilen amacın varlığı, bir başka deyişle özel kastın bulunması gerekmektedir. Dolayısıyla; failin, belirli olay veya olgulardan yola çıkarak, isnat ettiği fiilin mağdur tarafından işlendiği inancı ve şüphesi ile ihbarda bulunması hâlinde iftira suçunun unsurları oluşmayacaktır.

Yine, içeriği kanıtlanamasa dahi, gerçekleştirilen ihbar veya şikâyetin bir anayasal hakkın kullanılması olarak değerlendirilebildiği hâllerde, bir hukuka uygunluk nedeninin varlığı söz konusu olacaktır. Anayasamızın 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu, 40. maddesinde, Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkesin, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkının bulunduğu, 74. maddesinde, vatandaşların ve karşılıklılık bulunması koşuluyla Türkiye’de oturan yabancıların, kendileriyle veya kamu ile ilgili hususlarda dilek ve şikâyet haklarının bulunduğu vurgulanmıştır. Bireylere tanınan bu anayasal hak, onların idare ve diğer bireylerle ilişkilerinde gerek “çıkarlarını koruması”, gerek “özgürlüklerini kısıntısız” kullanabilmesi bakımından, devlet organlarına başvurmasını gerekli kılar. Bu başvuru, bireyin kendisi, üçüncü kişi veya kamuyla ilgili olabilir. Başvurulabilecek devlet organları da, yasama, yürütme ve yargıdır. Dilekçe hakkının yargısal alanda başlıca ortaya çıkış biçimi ise, ihbar ve şikâyet hakkının kullanılmasıdır.

Öte yandan, amacı, somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden biri de, öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latincede “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi bakımından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği veya gerçekleştirilme biçimi konusunda bir şüphe belirmesi hâlinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti; toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer kısmı göz ardı edilerek ulaşılan kanaate ya da herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkân vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları birlikte değerlendirildiğinde;

Sanığa atılı iftira suçunun oluşabilmesi için, iftira suçu failinin, hukuka aykırı fiil isnat ettiği kişinin bu fiili işlemediğini bilmesi gerekmektedir. Ancak bu suçun oluşabilmesi için, doğrudan kast tek başına yeterli olmayıp ayrıca failin hukuka aykırı fiil isnat ettiği kimse hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir müeyyideye maruz kalmasını sağlamak saiki ile hareket etmesi gerekmektedir. Dolayısıyla; failin, belirli olay veya olgulardan yola çıkarak, isnat ettiği fiilin mağdur tarafından işlendiği inancı ve şüphesi ile ihbarda bulunması hâlinde iftira suçunun unsurları oluşmayacaktır. Yine, içeriği kanıtlanamasa dahi, gerçekleştirilen ihbar veya şikâyetin bir anayasal hakkın kullanılması olarak değerlendirilebildiği hâllerde, bir hukuka uygunluk nedeninin varlığı söz konusu olacaktır. Anayasamızın 36. maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu, 40. maddesinde, Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkesin, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkının bulunduğu ve yine somut olaydaki çelişkili durumların sanık lehine de yorumlanması gerekeceğinden, sanığa atılı iftira suçunun unsurlarının oluşmadığına karar verilmelidir.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/3334 Karar : 2018/4488 Tarih : 20.06.2018

  • TCK 267. Madde

  • İftira Suçu

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Sanığın iftirası neticesinde mağdur …‘ın 05.11.2011 ile 06.11.2011 tarihleri arasında gözaltına alındığı ve 06.11.2011 günü tutuklanıp 15.11.2011 tarihinde tahliye edildiği Balıkesir 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2012/51 Esas, 2012/64 Karar sayılı dosyası kapsamından anlaşılmakla birlikte, sanık hakkında TCK’nın 267/4. maddesi delaletiyle kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan hüküm kurulurken hangi belge ve bilgiye istinaden, zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı belirtilmeden ve diğer mağdurların hürriyetinden nasıl yoksun kaldıkları hususu denetime olanak verecek biçimde gösterilip tartışılmadan, yetersiz gerekçeyle TCK’nın 43. maddesinin tatbiki suretiyle fazla ceza tayini,

Sanığın, mağdurların yargılandığı Balıkesir 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2012/51 Esas sayılı dosyasında hüküm verilmeden önce 15.03.2012 tarihli oturumda, iftiradan döndüğünün anlaşılması karşısında, göstermiş olduğu etkin pişmanlık nedeniyle hakkında TCK’nın 269/3. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması,

Sanığın, TCK’nın 267/2. maddesi kapsamında hangi maddi eser ve delilleri uydurarak iftira suçunu işlediği hususu denetime olanak verecek biçimde gösterilip tartışılmadan, yetersiz gerekçeyle anılan maddenin tatbiki suretiyle cezanın fazla belirlenmesi,

Hükümlerden sonra 24.11.2015 günlü, 29542 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı ilamı ile 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesi yönünden kısmi iptal kararı verildiğinden, anılan husus nazara alınarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,Kabule göre de;

Sanık hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan hüküm kurulurken TCK’nın 43. maddesinin tatbiki neticesinde “1 yıl 3 ay” yerine “1 yıl 3 ay 15 gün” hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmesi,

Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 20.06.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/625 Karar : 2018/2534 Tarih : 22.03.2018

  • TCK 267. Madde

  • İftira Suçu

1-Sanık hakkında “resmi belgede sahtecilik” suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik sanık müdafiinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Sanığın gözaltında geçirdiği sürenin 5237 sayılı TCK’nın 63. maddesi uyarınca cezasından mahsubuna karar verilmemesi isabetsizliğinin ve 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasında, Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün 2014/140 Esas, 2015/85 sayılı iptal kararının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin, cezayı artırıcı nedenin bulunmadığı, azaltıcı sebeplerin ise nitelik ve derecesi takdir kılınmış ve incelenen dosyaya göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün istem gibi ONANMASINA,

2-Sanık hakkında “iftira” suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik sanık müdafiinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

TCK’nın 268. maddesinde tanımlanan başkasına ait kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun oluşması için; failin işlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimlik bilgilerini kullanması, TCK’nın 267/1. maddesinde tanımlanan “iftira” suçunun oluşması için ise, yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunmak suretiyle işlemediğini bildiği halde hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etmesi gerekir.

TCK’nın 206. maddesindeki “resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunmak” suçunun oluşabilmesi için, sanığın açıklamaları üzerine oluşturulan resmi belgenin, bu beyanın doğruluğunu ispat edici bir güce sahip olması gereklidir. Beyanı alan memur bu beyanın doğruluğunu araştırıp tahkik etmek ve daha sonra edindiği kanaate göre resmi belgeyi düzenlemek durumunda ise, bir başka ifade ile resmi belge sadece sanığın beyanına göre değil de memur tarafından yapılacak inceleme sonucuna göre meydana getirilmekte ise maddede tanımlanan suç oluşmayacaktır.

Somut olayda; sanığın yol kontrolü yapan görevliler tarafından şüphe üzerine durdurulup kimliği sorulduğunda … adına düzenlenmiş sahte sürücü belgesini ve … … adına düzenlenmiş başkomiser kimlik kartını görevlilere sunması biçimindeki eyleminde, işlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engelleyip başkasının kimliğini ya da kimlik bilgilerini kullanarak kendisini suçsuz, diğer kişiyi ise işlemediği bir suçun faili olarak göstermediği olayda, 5237 sayılı TCK’nın 268. maddesindeki suçun unsurları oluşmadığı gibi ve yine sözlü görüşme sırasında gerçek kimlik bilgilerinin öğrenildiği, hakkındaki bütün adli işlemlerin gerçek kimlik bilgileriyle yapıldığı olayda, tutanağın görevlilerce yapılan kontrol sonrasında ve gerçek kimlik bilgileri ile düzenlenmiş olması, … ya da … … adına düzenlenmiş bir belge bulunmaması nedeniyle TCK’nın 206/1. maddesinde tanımlanan “resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunun” da gerçekleşmediği, gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi,

Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 22.03.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/2168 Karar : 2017/6435 Tarih : 14.12.2017

  • TCK 267. Madde

  • İftira Suçu

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

5271 sayılı CMK’nın 225/1. maddesindeki “Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir.” şeklindeki düzenleme karşısında, hükmün konusunun iddianamede gösterilen eylemden ibaret olduğu, açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen fiilin dışına çıkılması, davaya konu edilmeyen bir eylemden dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulmasının kanuna aykırı olduğu, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen 09.10.2007 gün ve 2007/11-44-200 sayılı Kararında da vurgulandığı gibi, bir olayın açıklanması sırasında başka bir hadiseden söz edilmesinin o hadise hakkında da dava açıldığını göstermeyeceği ve dava konusu yapılan eylemin açıklıkla ve bağımsız olarak gösterilmesi gerektiği nazara alınmadan 5271 sayılı CMK’nın 225/1. maddesine aykırı biçimde, mağduru alıkoyma eylemiyle ilgili olarak usulen kamu davası açılması sağlanmadan, yazılı şekilde kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan da mahkûmiyet hükmü kurulması,

Anayasa Mahkemesinin 10.04.2013 tarih ve 2013/14 Esas, 2013/56 sayılı Kararı ile 5237 sayılı TCK’nın 267/5. maddesindeki “…süreli hapis cezasına mahkumiyeti halinde, mahkum olunan cezanın üçte ikisi kadar hapis cezasına…” bölümünün, iptaline karar verilerek 10.06.2014 tarihinde yürürlüğe girmesi karşısında, sanığın iftira suçu açısından hukuki durumunun yeniden takdir ve tayininde zorunluluk bulunması,

Sanığın 17.04.2012 tarihli savcılık beyanı ile iftirasından dönerek etkin pişmanlık gösterdiği anlaşılmasına rağmen, hakkında TCK’nın 269. maddesinin uygulanmaması,

Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 14.12.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/5422 Karar : 2017/13038 Tarih : 15.11.2017

  • TCK 267. Madde

  • İftira Suçu

Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

1- Sanıklar …, … ve … hakkında fuhuş suçları açısından TCK’nın 66/1-e maddesinde öngörülen 8 yıllık olağan dava zamanaşımının yargılama sürecinde gerçekleştiği, sanık … hakkında ise yine fuhuş suçlarından TCK’nın 66/1-e ve 67. maddelerinde öngörülen 12 yıllık olağanüstü dava zamanaşımının temyiz sürecinde gerçekleştiği anlaşıldığından sanıklar …, … ve … müdafileri ile sanık …’nın temyiz nedenleri yerinde bulunmakla CMK’nın 223/8. maddesi uyarınca, tebliğnamedeki isteme aykırı olarak, KAMU DAVALARININ DÜŞMESİNE,

2- Sanık … hakkında iftira suçundan verilen mahkumiyet kararının temyizinde;

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler, gerekçe içeriğine göre ve TCK’nın 267/8. maddesi gereğince bu suçun zamanaşımı süresinin dolmadığı gözetilerek yapılan incelemede,

Sanığa yükletilen iftira eylemiyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemin sanık tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,

Eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tipine uyduğu,

TCK’nın 53/1-b maddesinin Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarih ve 2014/140 E-2015/85 K. sayılı iptal kararı doğrultusunda infaz aşamasında re’sen uygulanabileceği,

Anlaşıldığından, sanık …’nın ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiş olmakla, tebliğnamedeki isteme uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKMÜN ONANMASINA, 15.11.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/1440 Karar : 2017/5014 Tarih : 2.10.2017

  • TCK 267. Madde

  • İftira Suçu

İftira suçundan sanık …‘nın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 267/1, 43/2 ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 4 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Bursa 15. Asliye Ceza Mahkemesinin 28.09.2016 tarihli ve 2016/334 esas, 2016/725 sayılı kararına yönelik itirazın reddine ilişkin mercii Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 20.10.2016 tarihli ve 2016/975 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.

Dosya kapsamına göre; Kanun yoluna ilişkin olarak benzer bir olay sebebiyle, Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 22.11.2016 tarihli ve 2016/9543 esas, 2016/10644 karar ve Yargıtay 21. Ceza Dairesinin 07.02.2017 tarihli ve 2016/1691 esas, 2017/533 karar sayılı ilâmlarında da belirtildiği üzere, süre tutum dilekçesinde gerekçeli kararın tebliğini isteyen tarafa gerekçeli kararın usulüne uygun olarak tebliğ edilmesi gerektiği, somut olayda sanık müdafiinin yüzüne karşı verilen karara karşı, sanık müdafii tarafından 30.09.2016 havale tarihli dilekçe ile kararın kendisine tebliğinden sonra itiraz gerekçelerini bildireceklerini belirterek itiraz dilekçesi verilmiş olunması karşısında, gerekçeli kararın tebliğ edilerek, gerekçeli itiraz dilekçesi süresi içerisinde gönderilmez ise dosyanın merciine gönderilmesi gerektiği cihetle, gerekçeli karar tebliğ edilmeden doğrudan incelenmek üzere itiraz merciine gönderildiği gözetilmeden, itirazın bu yönden kabulü yerine, yazılı şekilde reddine isabet görülmediğinden bahisle, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 10.04.2017 gün ve 94660652-105-16-1620-2017-Kyb sayılı yazılı istemlerine müsteniden ihbar ve mevcut evrak Dairemize gönderilmiş olmakla;

Dosya incelenerek gereği düşünüldü.

KARAR:

Kanun yararına bozma isteminin; TCK’nın 267/1. maddesinde düzenlenen iftira suçuna ilişkin olması karşısında, 2797 sayılı Yargıtay Kanununa, 6572 sayılı Kanunun 27. maddesi ile eklenen geçici 14. maddesi hükmüne, 27.01.2017 tarihli ve 29961 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Yargıtay Büyük Genel Kurulunun 20.01.2017 tarih ve 2017/1 sayılı kararındaki iş bölümüne göre, işin incelenmesi Yüksek 8. Ceza Dairesine ait olmakla, Dairemizin GÖREVSİZLİĞİNE, dosyanın ilgili Daireye GÖNDERİLMESİNE, 02.10.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/2579 Karar : 2017/3956 Tarih : 3.05.2017

  • TCK 267. Madde

  • İftira Suçu

A-İTİRAZ KONUSU:

Sanık … hakkında iftira suçundan mahkumiyetine dair Erciş Asliye Ceza Mahkemesinin 30.03.2012 tarih ve 2010/77-2012/298 sayılı kararının sanık tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından yapılan temyiz incelemesi sonucu Dairenin 28.04.2014 tarih ve 2013/13320-2014/5172 sayılı ilamı ile hükmün oybirliğiyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA karar verilmiştir.

B-İTİRAZ NEDENLERİ:

Mezkur ilama Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 17.02.2016 tarih ve KD-2016/43479 sayılı yazısı ile; TCK’nın 267. maddesinde düzenlenen iftira suçunun oluşabilmesi için, yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesinin gerektiği, yapılan soruşturma sonucunda mağdurlar hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi, sanığın iftira kastı ile hareket ettiğini göstermeyeceği, sanığın iddia ve şikayetinin somut bir olaya dayandığı ve bu hususun sağlık raporu ile desteklendiği, kaldı ki sanığın tırnaklarındaki yaralanmalara ilişkin kesin rapor da aldırılmadan soruşturmanın eksik bırakıldığı, bu nedenlerle 07.09.2013 tarihli tebliğnamede de talep edildiği üzere, sanığın Anayasal şikayet hakkını kullandığı ve mağdurlara iftira kastıyla hareket ettiğine dair mahkumiyetini gerektirecek nitelikte delil elde edilemediği halde mahkumiyet kararı verilmesinin yasaya aykırı olduğu ve hükmün bozulmasına karar verilmesi talep olunmuştur.

C-KARAR:

02.07.2012 gün ve 6352 sayılı Kanunun 99. maddesi ile 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesine eklenen (2) ve (3). fıkra hükümleri uyarınca itiraz konusu değerlendirilmiş, Dairemizce bahse konu kararda değişiklik yapılmasını gerektiren bir durum olmadığı anlaşılmıştır.

Bu itibarla; itiraz hususunun değerlendirilmek üzere dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.05.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/5327 Karar : 2017/10529 Tarih : 5.04.2017

  • TCK 267. Madde

  • İftira Suçu

02/12/2016 yürürlüğe giren Ceza Muhakemesi Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 6763 sayılı Kanun’un 38. maddesiyle 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 10. madde gereğince direnme kararı dairemize gönderilmiş ise de,

Daha önce Dairemizce bakılmakta olan TCY’nin 267/1. maddesinde düzenlenen iftira suçu, Yüksek Yargıtay Büyük Genel Kurulu’nun 2012/1 sayı ve 09.02.2012 günlü kararıyla Yüksek Yargıtay 9. Ceza, 2017/1 sayı ve 20/01/2017 günlü işbölümü kararıyla 8. Ceza Dairesince temyiz incelemesi yapılmasına karar verilmiştir.

2012 işbölümünün ceza daireleri ortak hükmüne göre (m.1) bu işbölüme tebliğnamesi bu tarihten sonra (09.02.2012) düzenlenen işler için geçerli olacaktır. Anılan iş bölümünün 2 nci maddesinde bozma ile daire dışına gönderilen (yani 09.02.2012’den önce bozmayla gönderilen) işlerden geri gelenlere önceki dairenin bakmaya devam etmesine yer verilmiştir.

Dairemizce, 2012 işbölümü kararının yürürlüğe girmesinden sonra 03.12.2012 tarihli bozma kararına karşı esas mahkemesince 04.12.2013 günü direnilmiş ve karar temyiz edilmeyerek kesinleşmiş olup 05/05/2014 tarihli tebliğname ile kanun yararına bozulması istenilmiştir.

Dolayısıyla 2012 tarihli işbölümü kararından sonraki bozma ve yine bu tarihten sonra düzenlenmiş tebliğname söz konusudur.

Yüksek Yargıtay Daireleri arasında 19.01.2015 tarih ve 8 sayılı Yüksek Büyük Genel Kurulu kararı ile yeniden işbölümü belirlenirken; ceza daireleri ortak hükümlerinin ilk paragrafında, “Bu iş bölümü kararı, Resmi Gazete’de yayın tarihinden itibaren on gün geçtikten sonra uygulanmaya başlanır” denildikten sonra, ikinci cümlede, “Yeni uygulama başlayıncaya kadar önceki işbölümüne ilişkin hükümler aynen uygulanmaya devam olunur” denilmiştir. Ancak, bu işbölümünde yine dairelerin görevleri belirlendiği gibi, ortak hükümlerin beşinci paragrafında “bu işbölümüyle konusu bakımından başka daireye

verilen ve bozma veya başka nedenlerle Yargıtay incelemesinden geçmiş bulunan dosyaların tekrar Yargıtay’a gelmesi halinde yeni işbölümüne göre görevli daire tarafından incelenir” düzenlemesine yer verilmiştir.

Yüksek Yargıtay Büyük Genel Kurulunca kabul edilen 12/02/2016 gün ve 1 sayılı İşbölümünün Ceza Daireleri Ortak Hükümlerinin 4 numaralı paragrafında da, Yargıtay incelemesinden geçmiş dosyaların incelemesinin yeni işbölümüne görevli daire tarafından yapılacağına yer verilmiştir.

Tüm bunlar dikkate alındığında, her yıl yeniden belirlenen dairelerin işbölümlerinin, işe yeniden bakacak dairenin, önceki dairelerden bozmayla geçen dosyalara da bakacağına istikrarlı şekilde işaret edilmiştir.

Diğer yandan; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 307 nci maddesinin 3 ncü fıkrasında yer alan, “Direnme kararları, kararına direnilen daireye gönderilir” düzenlemesindeki “daireye ibaresinin” 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 14. maddesi gereğince verilen yetkiyle dairelerin işbölümünü belirleyen Yüksek Yargıtay Büyük Genel Kurulunca o davaya bakmaya yetkili olan “yeni daire” olarak anlamak gerekmektedir.

Bu nedenle, iddianame içeriğine ve dosya kapsamına göre, sanık hakkında iftira suçundan TCK’nın 267/1. maddesine göre dava açılmış ve bu suçtan kurulan mahkumiyet hükmünün temyize konu olduğu anlaşılmakla, işin incelenmesinin Yüksek 8. Ceza Dairesinin görevine girdiğinden Dairemizin GÖREVSİZLİĞİNE, dosyanın ilgili Daireye GÖNDERİLMESİNE, 05/04/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/7913 Karar : 2017/311 Tarih : 17.01.2017

  • TCK 267. Madde

  • İftira Suçu

1- Sanık hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan hükme yönelik sanığın temyizinin incelenmesinde;

Sanık hakkında TCK’nın 204/1. maddesi uyarınca temel ceza belirlenirken suç işleme kastının yoğunluğu, suça konu belge sayısı dikkate alınarak aynı Kanun’un 61. maddesi gereğince alt sınırdan uzaklaşılması gerekirken alt sınırdan uygulama yapılarak eksik cezaya hükmedilmesi; tekerrüre esas sabıkası bulunan sanık hakkında TCK’nın 58. maddesinin uygulanmamış olması, aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamış; TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasında, Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün 2014/140 Esas, 2015/85 sayılı iptal kararının infaz aşamasında gözetilmesi ve Adli emanetin 2006/6546 sırasında kayıtlı eşyaların akıbeti hakkında mahallinde bir karar verilmesi mümkün görülmüştür.

Toplanan deliller karar yerinde incelenip yüklenen suçların sübutu kabul, soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin, cezayı artırıcı ve azaltıcı sebebin nitelik ve derecesi takdir kılınmış, incelenen dosyaya göre eleştiri dışında hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA,

2- Sanık hakkında iftira suçundan kurulan hükme yönelik sanığın temyizinin incelenmesinde;

TCK’nın 267/1. maddesinde tanımlanan “iftira” suçunun oluşması için, yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunmak suretiyle işlemediğini bildiği halde hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etmesi gerektiği dikkate alındığında, somut olayda sahtecilik sebebiyle yakalanan sanığın suça konu çekler sebebiyle 06.03.2006 tarihinde alınan kolluk ifadesinde suça konu sahte çekleri …’dan aldığını beyan etmekten ibaret sözlerinin …’a açık bir suç isnadı içermediği ve savunma hakkı kapsamında kaldığı, bu nedenle iftira suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,

Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 17.01.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/5218 Karar : 2016/6355 Tarih : 24.11.2016

  • TCK 267. Madde

  • İftira Suçu

Yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1-Önceki bozma ilamında da belirtildiği üzere gerekçeli karar başlığında suç tarihinin “15.10.2012” yerine “13.10.2012” olarak gösterilmesi,

2-Dairemizin 2015/6574 esas, 2016/695 karar sayılı bozma ilamına uyularak hüküm kurulurken TCK’nın 267/1. maddesi uyarınca temel ceza olarak 1 yıl hapis cezası belirlendikten sonra aynı Kanunun 267/3. maddesi uyarınca yarı oranda artırım yapılarak 1 yıl 6 ay hapis cezasına, aynı Kanunun 31/3. maddesi gereğince 1/3 oranında indirim yapılarak 1 yıl hapis cezasına ve 62. madde uyarınca 1/6 oranında indirim yapılmak suretiyle 10 ay hapis cezasına hükmedilmesi gerekirken, 267. maddenin 3. fıkrasının uygulanmasında hesap hatasına düşülerek takip eden uygulamaların da buna bağlı olarak yanlış yapılması sonucunda suça sürüklenen çocuk hakkında fazla hapis cezası tayin edilmesi,

3-Suça sürüklenen çocuk hakkında belirlenmesi gereken sonuç hapis cezasının 10 aydan ibaret olması ve engel sabıkası bulunmaması nedeniyle TCK’nın 50/3. maddesine göre aynı maddenin 1. fıkrasında yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesinde yasal zorunluluk bulunması,

4-Uygulamaya göre de;

a-5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 106/4. maddesine göre suç tarihinde 18 yaşından küçük olan suça sürüklenen çocuk hakkında hükmedilen adli para cezasının ödenmemesi halinde hapse çevrilemeyeceğinin ve aynı maddenin 4 ve 11. fıkraları gereğince 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanuna göre işlem yapılmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

b-Ceza Genel Kurulunun 14.06.2011 gün ve 2011/7-48 E. 2011/128 K. sayılı kararında da açıklandığı üzere; lehe kanun yolu davası üzerine aleyhe değiştirmeme kuralı uyarınca hakkında ağır sonuç ceza uygulanmayan diğer bir değişle, bu kuraldan yararlanmış olan bir sanığın, önceki yanılgılı uygulama nedeniyle ortaya çıkan hafif sonuç cezadan ötürü ikinci kez avantajlı bir uygulamadan yararlandırılmasının, adalet ve hakkaniyet ilkesiyle de bağdaşmayacağı gözetilmeden suça sürüklenen çocuk hakkında TCK’nın 50/1-a maddesi uyarınca uygulanan seçenek yaptırımın doğru uygulama sonucu belirlenecek 10 ay hapis cezasına göre takdir ve tayin edilmesi gerekirken önceki hükümde belirlenen ancak seçenek yaptırım ya da tedbire çevrilmeyen 6 ay 20 gün hapis cezası üzerinden tayin edilmesi suretiyle suça sürüklenen çocuğa bir kez tanınan atifetin genişletilmesi suretiyle CMUK’nın 326/son maddesine aykırı davranılması,

c-Önceki hükmün suça sürüklenen çocuk yararına bozulduğu gözetilmeden, yapılan temyiz masraflarının suça sürüklenen çocuğa yükletilmesi suretiyle CMK’nın 325. maddesine muhalefet edilmesi,

Kanuna aykırı, suça sürüklenen çocuk müdafıinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 24.11.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/1539 Karar : 2016/5960 Tarih : 17.11.2016

  • TCK 267. Madde

  • İftira Suçu

A- Sanık … hakkında kurulan hükümlere yönelik temyiz incelemesinde;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1-Tekerrüre esas alınan ilamındaki suç tarihi itibarıyla sanığın 18 yaşından küçük olduğu ve söz konusu ilamın tekerrüre esas alınamayacağı gözetilmeden sanık hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmesi,

2- Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 esas, 2015/85 sayılı iptal kararı ile TCK’nın 53. maddesindeki bazı düzenlemelerin iptal edilmiş olması nedeniyle bu karar doğrultusunda hüküm kurulmasında zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş olup, kurulan hükmün bu nedenle BOZULMASINA, bu hususun yeniden yargılama yapılmaksızın CMUK’nın 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, sanık hakkında TCK’nın 58. maddesinin uygulanmasına dair hüküm fıkrasının “A-2.” fıkrasının 7. bendinin karardan çıkartılması ile hüküm fıkrasından TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin bölümün bütünüyle çıkarılarak yerine “Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E, 2015/85 sayılı iptal kararı doğrultusunda yürürlükte bulunan TCK’nın 53. maddesinin sanık hakkında uygulanmasına” ibaresinin eklenmesi suretiyle diğer yönleri usul ve kanuna uygun olan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

B- Sanık … hakkında iftira suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyiz incelemesine gelince;

1- İftira suçunun oluşabilmesi için; yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesi gerektiği, somut olayda, hırsızlık iddiasına ilişkin yargılamada dinlenen tanık …‘ın hayvanların katılanlar tarafından çalındığını …‘den duyması üzerine … ile birlikte sanığın yanına gidip durumu ona anlattıkları yönündeki beyanı da göz önünde bulundurulduğunda sanığın iddialarının maddi vakıalara dayandığı ve eyleminin suç işlemediğini bildiği kimseye suç atmak biçiminde olmayıp anayasal şikayet hakkını kullanma niteliğinde bulunduğu tüm dosya kapsamından anlaşıldığından, sanığın iftira kastıyla hareket ettiğine dair yeterli delil bulunmadığı da gözetilerek yasal unsurları itibariyle oluşmayan iftira suçundan beraati yerine mahkumiyetine karar verilmesi,

2- Kabul ve uygulamaya göre de;

TCK’nın 53. maddesinde düzenlenen hak yoksunluklarının uygulanması bakımından, Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E. 2015/85 sayılı iptal kararının gözetilmesi lüzumu,

Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 17.11.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/5161 Karar : 2016/7392 Tarih : 5.10.2016

  • TCK 267. Madde

  • İftira Suçu

Dolandırıcılık ve iftira suçlarından sanığın mahkumiyetine ilişkin hükümler, sanık tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü;

TCK’nın 267/1 maddesinde düzenlenen iftira suçundan mahkumiyetine hükmedilen sanığın, iftira ettiği müştekiye yönelik iftirasından dönmediği gözetilmeksizin yasal unsurları oluşmayan TCK’nın 269. maddesi gereğince etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması ile eksik ceza tayini aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Sanık …’ın … adına düzenlenmiş sahte kimlik ile müştekinin deposunu 2009 yılı Ağustos ayında kiraladığı, müştekinin sanığın arabasını kullanmak için aldığında, polisler tarafından yapılan aramada, bu sahte kimlik ile yakalandığı ve sanığın soruşturma ve yargılama sırasında … adına düzenlenmiş sahte kimliği ve kira sözleşmesini müşteki…‘ın düzenlediğini söylemesi sebebi ile sanık ile birlikte …. Asliye Ceza Mahkemesinde yargılanıp beraat ettiği, sanık …‘nın sahte kimlik ve kira sözleşmesini kendisi düzenlediği halde müşteki düzenlemiş gibi iftira attığı ve sahte kimlik ile deposunu kiralayıp, kira bedellerini de ödememek suretiyle kendisini dolandırdığının iddia edildiği olayda; sanık ve müşteki beyanları ile dosya kapsamından sanığın üzerine atılı iftira ve dolandırıcılık suçlarını işlediğinin sabit olduğu gerekçelerine dayanan mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir.Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın beraat hükmü verilmesi gerektiğine ilişkin temyiz itirazlarının reddiyle, hükümlerin ONANMASINA, 05.10.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/1193 Karar : 2016/4907 Tarih : 29.09.2016

  • TCK 267. Madde

  • İftira Suçu

Hükmolunan ceza miktarı itibarıyla tebliğnamedeki 1 nolu bozma düşüncesine iştirak olunmamıştır.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanıkların yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1-Sanıkların iftirada bulunmalarından dolayı katılanın ve mağdurun evinde arama yapılmasına neden olmaları nedeniyle artırım yapılırken, hüküm fıkrasında uygulama maddesinin TCK’nın 267/3. maddesi yerine TCK’nın 267/2. maddesi olarak gösterilmesi,

2-Sanık … hakkında TCK’nın 58. maddesinin uygulanması sırasında adli sicil kaydındaki hangi ilamın hükme esas alındığının karar yerinde gösterilmemesi,

3-Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E. 2015/85 K. sayılı iptal kararı ile TCK’nın 53. maddesindeki bazı düzenlemelerin iptal edilmiş olması nedeniyle bu karar doğrultusunda hüküm kurulmasında zorunluluk bulunması,

Kanuna aykırı, sanıkların temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden yargılama yapılması gerektirmeyen bu hususların aynı Kanunun 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükmün 3. fıkrasında yer alan “TCK’nın 267/2. maddesi” ibaresinin çıkarılarak yerine “TCK’nın 267/3. maddesi” yazılması, hükmün 8. bendinde yer alan “Sanık …‘un tekerrüre esas sabıkası bulunması nedeniyle” ibaresinin çıkartılarak yerine “Sanık …‘un adli sicil kaydında yer alan … Asliye Ceza Mahkemesinin, 10.02.2010 tarih ve 2008/1211 esas, 2010/181 karar sayılı ilamı nedeniyle” cümlesinin yazılması, hükümdeki TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin kısımlarının bütünüyle çıkarılarak yerine “Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E. 2015/85 K. sayılı iptal kararı doğrultusunda yürürlükte bulunan TCK’nın 53. maddesinin sanık hakkında uygulanmasına” ibaresi eklenmek suretiyle sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 29.09.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/7102 Karar : 2016/4621 Tarih : 1.07.2016

  • TCK 267. Madde

  • İftira Suçu

I) Olay:

Hükümlü … hakkında… Asliye Ceza Mahkemesinin 17.02.2015 tarihli ve 2013/119 E. 2015/153 K. sayılı kararı ile iftira suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 267/7 ve 62/1. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, ancak 5237 sayılı Kanunun 267. maddesinin 7. fıkrasının Anayasa Mahkemesinin 17.11.2011 tarihli ve 2010/115 E. 2011/154 K. sayılı kararıyla iptaline karar verildiğinin anlaşılması sebebiyle, sanığın annesine ait eve, onun bilgisi ve rızası dışında kaçak elektrik hattı çekerek ona iftira atmak amacıyla BEDAŞ yetkililerine şikayet ederek tutanak düzenlenmesine sebebiyet verdiği şeklindeki eylemi nedeniyle … Asliye Ceza Mahkemesinin 17.02.2015 tarihli ve 2013/119 E. 2015/153 K. sayılı kararı ile iftira suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 267/7 ve 62/1. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına dair kararın temyiz edilmeden kesinleştiği anlaşılmıştır.

II) Kanun yararına bozma istemine ilişkin uyuşmazlığın kapsamı:

Dosya kapsamına göre, suça konu eylemin 5237 sayılı Kanunun 267/7. maddesine tekabül ettiği, ancak söz konusu fıkra hükmünün Anayasa Mahkemesinin 17.11.2011 tarihli ve 2010/115 E. 2011/154 K. sayılı kararıyla iptaline karar verildiği ve suç tarihi itibariyle eylemin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması nedeniyle sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi, uyuşmazlığın konusunu oluşturmaktadır.

III) Hukuksal Değerlendirme:

İftira suçu 5237 sayılı TCK’nın “İftira” başlıklı 267. maddesinde düzenlenmiş;

“(1)Yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2)Fiilin maddi eser ve delillerini uydurarak iftirada bulunulması halinde, ceza yarı oranında artırılır.

(3)Yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş mağdurun aleyhine olarak bu fiil nedeniyle gözaltına alma ve tutuklama dışında başka bir koruma tedbiri uygulanmışsa, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(4)Yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olan mağdurun bu fiil nedeniyle gözaltına alınması veya tutuklanması halinde; iftira eden, ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulur.

(5)Mağdurun ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis cezasına mahkumiyeti halinde, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis cezasına; (…) hükmolunur.

(6)Mağdurun mahkûm olduğu hapis cezasının infazına başlanmış ise, beşinci fıkraya göre verilecek ceza yarısı kadar artırılır.

(7)(İptal: Anayasa Mahkemesinin 17.11.2011 tarihli ve E. 2010/115 E. 2011/154 K.sayılı kararı ile)

(8)İftira suçundan dolayı dava zamanaşımı, mağdurun fiili işlemediğinin sabit olduğu tarihten başlar.

(9)Basın ve yayın yoluyla işlenen iftira suçundan dolayı verilen mahkumiyet kararı, aynı veya eşdeğerde basın ve yayın organıyla ilan olunur. İlan masrafı, hükümlüden tahsil edilir.”

Uyuşmazlık konusuna ilişkin yasal düzenlemeler incelendiğinde;

İftira suçunun oluşabilmesi için, yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesinin gerektiği, somut olayda; sanığın annesine ait eve, onun bilgisi ve rızası dışında kaçak elektrik hattı çekerek ona iftira atmak ve hakkında idari yaptırım düzenlenmesini sağlamak amacıyla BEDAŞ yetkililerine şikayet etmesi şeklindeki eylemi nedeniyle… Asliye Ceza Mahkemesinin 17.02.2015 tarihli ve 2013/119 E. 2015/153 K. sayılı kararı ile iftira suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 267/7 ve 62/1. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırıldığı ancak anılan Kanunun 267. maddesinin 7. fıkrasının Anayasa Mahkemesinin 17.11.2011 tarihli ve 2010/115 E. 2011/154 K. sayılı kararıyla karar verilmeden önce iptal edildiği ve suç tarihi itibariyle sanığın TCK’nın 267/1-2 maddeleri uyarınca mahkumiyetine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden, anılan kararın kanun yararına bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.

IV) Sonuç ve karar:

Yukarıda açıklanan nedenlerle; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının istemi yerinde görüldüğünden,… Asliye Ceza Mahkemesinin 17.02.2015 tarihli ve 2013/119 E. 2015/153 K. sayılı kararının CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA,

İftira suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün iptali ile hukuka aykırılığın CMK’nın 309/4-d maddesine istinaden yeniden hüküm kurulması mümkün görüldüğünden;

1-Sanık …‘ün üzerine atılı müsnet suçu işlediği tüm dosya kapsamına göre kanıtlandığından, eylemine uyan 5237 sayılı TCK’nın 267/1 maddeleri gereğince suçun işleniş şekli ve özelliği, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı nazara alınarak sanığın takdiren 1 YIL HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA,

2-Sanığın üzerine atılı eylemi maddi eser ve delil uydurmak sureti ile işlemiş olduğu anlaşılmakla cezasından TCK’nın 267/2. maddesi gereğince takdiren yarı oranında artırım yapılmak sureti ile sanığın 1 YIL 6 AY HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA,

3-Sanığın yargılama aşamasında gözlemlenen olumlu tavrı ve davranışları dikkate alınarak hükmedilen cezasından takdiren TCK’nın 62/1 maddesi gereğince 1/6 oranında indirim yapılarak 1 YIL 3 AY HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA,

4-Sanığın daha önce kasıtlı suçtan mahkumiyetinin bulunması ve ortaya çıkan zararı gidermediği anlaşıldığından yeniden suç işlemeyeceği yönünde olumlu kanaat oluşmadığından CMK’nın 231. maddesinin ve birden fazla adli sicil kaydı bulunan sanığın suç işleme eğiliminin olumsuz olarak değerlendirilmesi ve yeniden suç işlemeyeceği konusunda kanaat oluşmadığından TCK’nın 51. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına,

5-Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E. 2015/85 K. sayılı iptal kararı doğrultusunda yürürlükte bulunan TCK’nın 53. maddesinin sanık hakkında uygulanmasına,Dosyanın sair işlemler yapılması için Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 01.07.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/2657 Karar : 2016/3923 Tarih : 13.06.2016

  • TCK 267. Madde

  • İftira Suçu

I) Olay:

30.05.2007 keşide tarihli keşidecesi ….. olan 5.000TL bedelli çekin banka ibrazında karşılıksız çıkması üzerine çekin hamili …‘ın … Cumhuriyet Başsavcılığına karşılıksız çek keşide etmekten cezalandırılmasına yönelik şikayetine istinaden yapılan soruşturmada çekin sanık … tarafından imzalanarak kendilerine verildiğini söyleyen müşteki …‘ın beyanı üzerine sanık …‘ün alınan savunmalarında çeki kendisinin imzalamadığını, … … …. Şti’ni …‘dan devir aldığını söylemek sureti ile imza inkarında bulunması üzerine yapılan ekspertiz incelemesinde ve Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Fizik İhtisas Dairesinin 28.12.2011 tarihli raporunda çek altındaki imzanın sanık …‘ün eli ürünü olduğunun anlaşılması karşısında, sanık …‘ün, TCK’nın 267/1, 62. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına … 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 10.04.2012 tarih ve 2011/47 esas, 2012/670 karar sayılı kararı temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiştir.

II) Kanun yararına bozma istemine ilişkin uyuşmazlığın kapsamı:

Müştekinin karşılıksız çek keşide etme suçuna ilişkin şikayeti üzerine, karşılıksız çek keşide etme suçundan savunmasına başvurulan sanığın, çekteki imzasını inkara yönelik savunmasının iftira suçu olarak değerlendirilemeyeceği, olayda sanığa isnat edilen iftira suçunun yasal unsurların oluşmadığından, atılı iftira suçundan sanığın beraatine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi uyuşmazlığın konusunu oluşturmaktadır.

III) Hukuksal Değerlendirme:

İftira suçu 5237 sayılı TCK’nın “İftira” başlıklı 267. maddesinde düzenlenmiş;

“(1)Yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Fiilin maddi eser ve delillerini uydurarak iftirada bulunulması halinde, ceza yarı oranında artırılır.

(3)Yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş mağdurun aleyhine olarak bu fiil nedeniyle gözaltına alma ve tutuklama dışında başka bir koruma tedbiri uygulanmışsa, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(4)Yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olan mağdurun bu fiil nedeniyle gözaltına alınması veya tutuklanması halinde; iftira eden, ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulur.

(5)Mağdurun ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis cezasına mahkumiyeti halinde, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis cezasına; (…) (1) hükmolunur. (1)

(6)Mağdurun mahkûm olduğu hapis cezasının infazına başlanmış ise, beşinci fıkraya göre verilecek ceza yarısı kadar artırılır.

(7)(İptal: Anayasa Mahkemesinin 17.11.2011 tarihli ve E. 2010/115, K. 2011/154 sayılı Kararı ile.) (2)

(8)İftira suçundan dolayı dava zamanaşımı, mağdurun fiili işlemediğinin sabit olduğu tarihten başlar.

(9)Basın ve yayın yoluyla işlenen iftira suçundan dolayı verilen mahkumiyet kararı, aynı veya eşdeğerde basın ve yayın organıyla ilan olunur. İlan masrafı, hükümlüden tahsil edilir.”

2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının “hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinin 1. fıkrasında;

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

Uyuşmazlık konusuna ilişkin yasal düzenlemeler incelendiğinde;

İftira suçunun oluşabilmesi için, yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunarak işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat edilmesinin gerektiği, somut olayda; Müştekinin karşılıksız çek keşide etme suçuna ilişkin şikayeti üzerine, karşılıksız çek keşide etme suçundan savunmasına başvurulan sanığın, çekteki imzasını inkara yönelik savunmasının iftira suçu olarak değerlendirilemeyeceği, olayda sanığa isnat edilen iftira suçunun yasal unsurların oluşmadığından, atılı iftira suçundan sanığın beraatine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesinde isabet görülmediğinden, anılan kararın kanun yararına bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.

IV) Sonuç ve karar:

Yukarıda açıklanan nedenlerle; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının istemi yerinde görüldüğünden, … 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 10.04.2012 tarih, 2011/47 esas ve 2012/670 sayılı kararının CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA,

İftira suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün iptali ile hukuka aykırılığın CMK’nın 309/4-d maddesine istinaden düzeltilmesi mümkün görüldüğünden;

Sanığın iftira suçundan CMK’nın 223/2-a maddesi gereğince BERAATİNE, olarak düzeltilerek diğer işlemlerin yapılabilmesi için dosyanın Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 13.06.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/4969 Karar : 2016/4991 Tarih : 23.05.2016

  • TCK 267. Madde

  • İftira Suçu

Hakkında iftira ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen diğer sanık …‘in, suç tarihinde sözlüsü olan sanık …‘ın teşviki ve yönlendirmesiyle mağdura iftirada bulunduğuna dair aşamalarda değişen ve birbiriyle çelişen anlatımları dışında, savunmanın aksine, …‘ın üzerine atılı iftira ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarını işlediğine dair cezalandırılmasına yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı anlaşıldığından, atılı suçlardan beraati yerine yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi,

Uygulamaya göre de;

5237 sayılı TCK’nın 109/3-b. maddesinde düzenlenen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun birden fazla kişiyle birlikte işlenmesi halinin kabulü için madde gerekçesinde de belirtildiği şekilde suçun icra hareketlerinin birden fazla şahıs tarafından birlikte gerçekleştirilmesinin, yani TCK’nın 37. maddesi anlamında müşterek faillik durumunun gerektiği, suçun icrai hareketlerinin bir kişi tarafından gerçekleştirilmesine karşılık, diğer suç ortaklarının azmettiren veya yardım eden konumunda olmaları halinde bu fıkra hükmüne göre ceza verilemeyeceği gözetilmeden, azmettiren konumunda olup eyleme doğrudan katılmadığı anlaşılan sanık … hakkında tayin edilen cezada TCK’nın 109/3-b. maddesi uyarınca arttırım yapılması,

Sanık hakkında iftira suçundan hüküm kurulurken fiilin maddi eser ve delillerini ne şekilde uydurduğu açıkça tartışılıp gösterilmeden TCK’nın 267/1. maddesi uyarınca belirlenen temel ceza üzerinden aynı maddenin ikinci fıkrası uyarınca artırım yapılması,

Hükümlerden sonra Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 günlü, 29542 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı ilamı ile 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesi yönünden kısmi iptal kararı verildiğinden, anılan husus nazara alınarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,

Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 23.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/785 Karar : 2016/3244 Tarih : 11.05.2016

  • TCK 267. Madde

  • İftira Suçu

Yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1-Sanığın 17.06.2012 tarihli kolluk ifadesi ile aynı suçu birden fazla kişiye karşı hukuki anlamda tek bir fiille işlemesi nedeniyle tayin olunan cezanın TCK’nın 43/2. maddesi yollamasıyla anılan Kanunun 43/1. maddesine göre artırılması gerektiği gözetilmeyerek mağdur sayısınca iki kez mahkumiyet hükmü kurulması suretiyle fazla ceza tayini,

2-Sanığın iftira suçunu fiilin maddi eser ve delillerini uydurmak suretiyle işlediğinin ve katılanlar hakkında arama ve adli kontrol koruma tedbirlerinin uygulanmış olduğunun anlaşılması karşısında, sanık hakkında tayin olunan cezada TCK’nın 267. maddesinin 2. ve 3. fıkraları uyarınca artırım yapılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi,

3-Kabul ve uygulamaya göre de;

Kısa süreli hapis cezasının ertelenmesi durumunda hak yoksunluğunun uygulanamayacağı gözetilmeden TCK’nın 53/1. maddesindeki haklardan yoksun bırakılmasına karar verilmesi suretiyle TCK’nın 53/4. maddesine muhalefet edilmesi,

Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, CMUK’nın 326/son maddesi uyarınca ceza miktarı yönünden kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, 11.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/8383 Karar : 2016/1963 Tarih : 29.03.2016

  • TCK 267. Madde

  • İftira Suçu

İftira suçunun oluşabilmesi için, failin yetkili makamlara ihbar ve şikayette bulunarak işlemediğini bildiği halde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etmesi gerektiği, somut olayda; suça sürüklenen çocuğun suç işlemediğini bildiği kimseye iftira etmek kastıyla beyanda bulunduğuna dair her türlü kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı, beyanının maddi vakıalara dayandığı ve savunma hakkı kapsamında kaldığı gözetilmeden unsurları itibariyle oluşmayan iftira suçundan beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,

Kanuna aykırı, suça sürüklenen çocuğun temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 29.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/11554 Karar : 2016/3261 Tarih : 14.03.2016

  • TCK 267. Madde

  • İftira Suçu

1-Sanık hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesi neticesinde,

5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin uygulanması sırasında aynı maddenin birinci, ikinci ve dördüncü fıkralarındaki bazı sözcüklerin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas 2015/85 Karar sayılı iptal kararının anılan kanun maddesinin 1. fıkrasındaki ‘‘hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olarak’’ hükmü gereğince infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre sanık …‘un temyiz nedeni yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün tebliğnameye uygun olarak ONANMASINA,

2-Sanık hakkında iftira suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesi neticesinde,

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçun sanık tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz nedenleri yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Mağdur …‘un aşamalarda verdiği ifadelerinde hakkında verilen hükümden tesadüfen haberinin olduğunu, daha önceden gözaltında kalmadığını ve tutuklanmadığını beyan ettiğinin anlaşılması karşısında; mağdur hakkında verilen hükmün infazına başlanıp başlanmadığının Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan sorularak sonucuna göre sanık hakkında TCK’nın 267/6 maddesi ile artırım yapılması gerektiğinin düşünülmemesi,

3-Kabule göre de;

T.C. Anayasa Mahkemesi’nin, TCK’nın 53. maddesine ilişkin olan, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının, 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olması nedeniyle iptal kararı doğrultusunda TCK’nın 53. maddesindeki hak yoksunluklarının yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık …‘un temyiz nedeni bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, 14.03.2016 gününde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/814 Karar : 2018/5175 Tarih : 5.04.2018

  • TCK 267. Madde

  • İftira Suçu

Kapağı kilitsiz akaryakıt deposundan mazot çalma eyleminin TCK’nın 142/1-e maddesinde düzenlenen hırsızlık suçunu oluşturduğu gözetilmeden 142/1-b maddesi uyarınca hüküm kurulması sonuca etkili görülmediğinden bozma nedeni yapılmamış, Olay yeri inceleme raporunda; hortum ve bidonun ele geçirildiği aracın bagaj kısmının paspas zemininde mazot döküntüsünün bulunduğunun belirtilmiş olması ve katılan …’in de yargılama aşamasında çalındığını beyan ettiği 60-70 litre mazotunun olay günü ele geçirilememiş olduğunun anlaşılması karşısında sanığın hırsızlık eylemi tamamlandığı halde hakkında teşebbüs hükmü uygulanmak suretiyle eksik ceza tayini karşı temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçların sanık tarafından işlendiğini kabulde ve iftira ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçları yönünden yapılan nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1-İftira suçundan kurulan hükümde: Anayasa Mahkemesinin 10.12.2013 tarih ve 28847 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 10.04.2013 tarih ve 2013/14 Esas, 2013/56 sayılı kararı ile TCK’nın 267/5. maddesindeki “…süreli hapis cezasına mahkumiyeti halinde, mahkum olunan cezanın üçte ikisi kadar hapis cezasına…” bölümünün, iptaline karar verilmiş olmasına rağmen, bu madde ve bu maddeye yollama yapan TCK’nın 267/6 maddesi tatbik edilerek sanığın cezalandırılması,

2-Sanık hakkında Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 günlü, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı, 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan kısmi iptal kararı uyarınca, 5237 sayılı TCK 53. madde 1.fıkra b. bendinde düzenlenen “seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasi hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına” hükmünün iptal edilmesi nedeniyle uygulanamayacağının gözetilmesi zorunluluğu,

Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan nedenle tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’un 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, iftira suçuna ilişkin hüküm fıkralarından 5237 sayılı TCK’nın 267/6 maddesinin uygulanmasına ilişkin bölümün çıkarılması, sonuç cezanın “2 yıl 6 ay hapis cezası” olarak belirlenmesi hükümlerden TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin bölümlerden “b” bendinin çıkartılması suretiyle, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 05.04.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS