0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Nüfuz Ticareti Suçu

TCK Madde 255

-(Değişik: 2/7/2012-6352/89 md.)

(1) Kamu görevlisi üzerinde nüfuz sahibi olduğundan bahisle, haksız bir işin gördürülmesi amacıyla girişimde bulunması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, kendisine veya bir başkasına menfaat temin eden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Kişinin kamu görevlisi olması halinde, verilecek hapis cezası yarı oranında artırılır. İşinin gördürülmesi karşılığında veya gördürüleceği beklentisiyle menfaat sağlayan kişi ise, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Menfaat temini konusunda anlaşmaya varılması halinde dahi, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur.

(3) Birinci fıkrada belirtilen amaç doğrultusunda menfaat talebinde bulunulması ve fakat bunun kabul edilmemesi ya da menfaat teklif veya vaadinde bulunulması ve fakat bunun kabul edilmemesi hallerinde, birinci fıkra hükmüne göre verilecek ceza yarı oranında indirilir.

(4) Nüfuz ticareti suçuna aracılık eden kişi, müşterek fail olarak, birinci fıkrada belirtilen ceza ile cezalandırılır.

(5) Nüfuz ticareti ilişkisinde dolaylı olarak kendisine menfaat sağlanan üçüncü gerçek kişi veya tüzel kişinin menfaati kabul eden yetkilileri, müşterek fail olarak, birinci fıkrada belirtilen ceza ile cezalandırılır.

(6) İşin gördürülmesi amacıyla girişimde bulunmanın müstakil bir suç oluşturduğu hallerde kişiler ayrıca bu suç nedeniyle cezalandırılır.

(7) Bu madde hükümleri, 252 nci maddenin dokuzuncu fıkrasında sayılan kişiler üzerinde nüfuz ticareti yapılması halinde de uygulanır. Bu kişiler hakkında, Türkiye’de bulunmaları halinde, vatandaş veya yabancı olduklarına bakılmaksızın, resen soruşturma ve kovuşturma yapılır.



TCK Madde 255 Gerekçesi

Kamu görevlisinin görevine girmeyen ve yetkili olmadığı bir işi yapabileceği veya yaptırabileceğinden bahisle kişiden menfaat temin etmesi, bağımsız bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu suçun oluşabilmesi için, menfaati temin eden kişinin, yapılmasını arzuladığı işin kamu görevlisinin görevine girmediğini ve bu hususta yetkisi olmadığını bilmesi gerekir. Ancak, kamu görevlisi, özel ilişkileri nedeniyle bu konuda yetkili olan kişilere işi yaptırabileceğine veya herhangi bir şekilde işi yapabileceğine inandırarak menfaat temin etmektedir. Şayet kamu görevlisi, görülmesi istenen iş konusunda kendisi esasen görevli ve yetkili olmadığı hâlde, görevli ve yetkili olduğundan ve işi yapacağından bahisle kişiyi yanıltarak menfaat temin etmiş ise, artık bu suçun değil, dolandırıcılık suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir.

Bu madde kapsamına giren olaylarda kişi, kamu görevlisine sağladığı menfaatin haksız bir menfaat olduğunu bilmektedir. Kişi, yasal olan veya olmayan bir işinin görülmesi amacına yönelik olarak kamu görevlisine bir menfaat temin etmektedir.

Söz konusu suç, kamu görevlisinin, görevine girmeyen ve yetkili olmadığı bir işi yapacağı veya yaptıracağı kanaatini uyandırarak menfaat sağlamasıyla tamamlanmış olur. Bu durumda, söz konusu suçun oluşumu açısından, menfaati sağlayan kişinin işinin görülüp görülmediğini araştırmaya gerek yoktur.

Bu suç, çok failli bir suçtur. İşinin gördürülmesini isteyen ve bu amaçla kamu görevlisine menfaat temin eden kişi de aslında hukuka aykırı bir zemindedir. Bu itibarla, hem kamu görevlisi hem de işinin gördürülmesini isteyen ve bu amaçla kamu görevlisine menfaat temin eden kişi söz konusu suçun failidirler.

Söz konusu suçun oluşabilmesi için kamu görevlisinin görevi başında bulunması da gerekmez. Görev mahalli dışında da bu suç oluşabilir. Bu suç açısından önemli olan, haksız menfaati temin eden kişinin bir kamu görevlisi olması ve aslında görevine girmediği bilinen bir işi özel bağlantıları nedeniyle yapabileceğinden söz ederek kişilerden haksız bir menfaat temin etmesidir.

Kamu görevlisinin, görülmesi istenen iş konusunda kendisi esasen görevli ve yetkili olmadığı hâlde, görevli ve yetkili olduğundan ve işi yapacağından bahisle kişiyi yanıltarak menfaat temin etmiş olması hâlinde ise, dolandırıcılık suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir.


TCK 255 (Nüfuz Ticareti Suçu) Emsal Yargıtay Kararları


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/638

  • TCK 255
  • Nüfuz ticareti suçunun unsurları

Maddenin ilk hâlinde suç, ancak kamu görevlisi tarafından işlenebilen bir suç olduğundan fail yönüyle özgü suç olarak kabul edilmişken, 6352 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle her gerçek kişinin suçun faili olacağı kabul edilmiş, failin kamu görevlisi olması, bu suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâli olarak hüküm altına alınmıştır.

6352 sayılı Kanun ile maddede yapılan değişiklikle suç, rüşvet suçu gibi bir karşılaşma suçuna dönüştürülmüş, işinin gördürülmesi karşılığında veya gördürüleceği beklentisiyle menfaat sağlayan kişi de suçun faili olarak kabul edilmiştir.

Söz konusu değişikliğin gerekçesinde; önceki düzenlemenin, kamu görevlisi olmayan ve fakat kamu görevlisi üzerinde nüfuz sahibi olduğundan bahisle menfaat temin eden kişilerin cezasız kalmasına neden olduğu, bu gibi durumlarda bir aldatma söz konusu ise, sorunun dolandırıcılık suçu hükümleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği, ancak, aldatma olmadan da “Nüfuz ticareti” yani yetkili olmadığı bir işten yarar sağlama olgusunun gerçekleşebileceği, bu gibi durumların yaptırım altına alınabilmesi için madde hükmünün başlığıyla birlikte değiştirildiği belirtilmiştir.

Suçun her iki düzenleniş biçiminde de faile yarar sağlayan iş sahibi meşru zeminde olmadığının bilincindedir. Çünkü hukuka uygun ya da aykırı bir işi yaptırmak için kamu görevlisine yarar sağlamanın hukuka aykırı olduğunun bilinmesi gerekmektedir. Bu durumda faile yarar sağlayan kişi mağdur değildir. Bu suçta iş sahibinin sağladığı yarar hukuka aykırı bulunmakta ve müsaderesi gerekmektedir (Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Cilt V, Adalet Yayınevi, Ankara 2010, s. 7202-7203).

Her iki düzenlemede de suçun mağduru, kamu görevlisi üzerinde nüfuz sahibi olmaktan bahisle, haksız bir işin gördürülmesi için girişimde bulunularak, güvenilirliği ve işleyişi tehlikeye veya zarara sokulan kamu idaresidir (Zeki Hafızoğulları-Muharrem Özen, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler Millete ve Devlete Karşı Suçlar, US-A Yayıncılık, 1. Baskı, Ankara 2016, s. 63). Dolayısıyla bu suçta yapılan yeni düzenlemede de kanun koyucunun yeni veya farklı bir mağdur öngördüğü söylenemeyecektir.

Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

B. 5. Ağır, 31. Asliye ve 12. Ağır Ceza Mahkemelerinin dava dosyalarına ilişkin olarak anılan mahkemelerde herhangi bir görevi olmayan sanığın, aynı suçu işleme kararının icrası kapsamında, davaların görüldüğü mahkemelerin hâkimleri ve Cumhuriyet savcıları ile ilişkisi olduğunu, onlar nezdinde hatırının sayıldığını belirterek ve davaları lehe sonuçlandırabileceği kanaatini uyandırarak katılandan 30.000 Euro ile 1.318TL değerindeki cep telefonlarını, mağdurdan ise 5.000TL para alarak kendisine yarar sağladığı, bu suretle zincirleme şekilde yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama suçunu işlediğinin hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde sübuta erdiği, bu aşamada sanığın savunmasında araştırılmasını istediği diğer hususların maddi gerçeğe ulaşılması bakımından herhangi bir katkı sağlamayacağı anlaşıldığından, sanığın zincirleme şekilde işlediği yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama suçunu sabit gören ve uygulama maddelerini doğru bir şekilde uygulayan Yargıtay 5. Ceza Dairesi hükmünün usul ve kanuna uygun olduğu kabul edilmelidir.

Öte yandan, 5237 sayılı TCK’nın “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesinin birinci fıkrasındaki;”Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur.” şeklindeki düzenleme ve aynı Kanun’un 61. maddesi uyarınca suçun işleniş biçimi, sanığın sıfatı, aldığı paranın miktarı, eylemleriyle yargı erkinin güvenilirliğine verdiği yüksek düzeydeki zarar ve tüm dosya kapsamı dikkate alınarak sanık hakkında üst sınıra yakın ceza tayin edilmesi gerektiği gözetilmemiş ise de aleyhe temyiz bulunmadığından bu husus bozma sebebi yapılmamıştır.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/8447 Karar: 2017/4040 Tarih: 25.09.2017

  • TCK 255. Madde

  • Nüfuz Ticareti Suçu

Kovuşturma aşamasında duruşmadan haberdar edilmeyen Hazine vekilinin temyiz istenminin dilekçe içeriğine göre resmi belgede sahtecilik ve görevi kötüye kullanma suçlarından verilen beraat ve red hükümlerine yönelik olduğu, suçların mahiyetine göre doğrudan zarar görmesi söz konusu olmayan Hazinenin verilen hükümleri temyiz etme hakkı da bulunmadığından bu suçlardan kurulan hükümlere dair temyiz itirazlarının 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 317. maddesi uyarınca REDDİNE, incelemenin katılan … vekilinin beraat hükümlerine, sanık … müdafiin yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama ve resmi belgede sahtecilik suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz itirazlarıyla sınırlı olarak yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:

KARAR : Sanık … hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Sanık hakkında TCK’nın 53/3. maddesi gereğince sadece kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından koşullu salıverilmesine kadar 53/1-c maddesi gereğince hak yoksunluğuna hükmedilebileceği gözetilmeden yazılı şekilde uygulama yapılması,

Anayasa Mahkemesi’nin hükümden sonra yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih ve 2014/140 Esas, 2015/85 Sayılı Kararı ile TCK’nın 53. maddesinde yer alan bazı ibarelerin iptaline dair kararının dikkate alınmaması,

Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak bu hususun yeniden duruşma yapılmaksızın aynı Kanunun 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasındaki A- ( 24 ) numaralı hüküm fıkrasının hak yoksunluklarına dair bölümünün “Sanığın kasıtlı suçtan hapis cezasına mahkumiyetinin kanuni sonucu olarak, Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarihli ve 2014/140 Esas, 2015/85 Sayılı Kararı doğrultusunda 53 /1-a-b-c-d-e bendlerinde belirtilen hakları mahkum olduğu cezanın infazı tamamlanıncaya kadar, 53/1-c bendinde belirtilen kendi altsoyu üzerindeki haklarından ise şartla tahliye tarihine kadar kullanmaktan yoksun bırakılmasına” şeklinde değiştirilmesi suretiyle sair yönleri usul ve kanuna uygun olan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

Sanık … hakkında görevi kötüye kullanma suçundan verilen beraat hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Sanığın üzerine atılı görevi kötüye kullanma suçunun 5237 Sayılı TCK’nın 257. maddesinde öngörülen cezasının üst sınırı itibariyle aynı Kanunun 66/1-e maddesinde belirtilen 8 yıllık asli dava zamanaşımına tabi olduğu, zamanaşımını kesen son işlem olan 03.03.2009 tarihli sorgu ile inceleme günü arasında bu sürenin gerçekleştiği anlaşıldığından, hükmün 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilmek suretiyle CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden sanık hakkında açılan kamu davasının aynı Kanun’un 322/1 ve 5271 Sayılı CMK’nın 223/8. maddeleri uyarınca zamanaşımı sebebiyle DÜŞMESİNE,

Sanık … hakkında yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Sanığın oluşa uygun olarak kabul edilen “yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama” suçunun hükümden sonra 05.07.2012 gün ve 28344 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 Sayılı Kanun’un 89. maddesiyle 5237 Sayılı TCK’nın 255. maddesinin “nüfuz ticareti” başlığı altında yeniden düzenlenerek suçun esaslı unsurlarında değişiklik yapılması karşısında, yeni düzenlemeler ve unsurlarının oluşması durumunda dolandırıcılık fiili de değerlendirilerek sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri lüzumu,

Kabule göre de;

TCK’nın 53/3. maddesi uyarınca sanığın sadece kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan yoksun bırakılmaya dair hak yoksunluğunun koşullu salıverme tarihinden itibaren uygulanamayacağı gözetilmeksizin altsoyu dışındaki kişileri de kapsayacak şekilde 53/1-c maddesindeki hakların tümünü koşullu salıverilmeye kadar kullanmaktan yoksun bırakılmasına karar verilmesi,

Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarih ve 2014/140 Esas, 2015/85 Sayılı Kararının 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması sebebiyle TCK’nın 53. maddesiyle ilgili yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,

Sanık … hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan verilen beraat hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde ise;

Suç tarihinde … Bozkurt Meslek Yüksek Okulu muhasebe bölümünde öğrenci olan sanık …‘in ticari matematik dersinden kopya çekerken yakalanması ve hakkında tutanak tutulması sonrası dersin öğretim görevlisi tarafından sınav kağıdının değerlendirilmesi sonucunda; suç tarihinde yürürlükte bulunan … önlisans, lisans eğitim-öğretim ve sınav yönetmeliği hükümlerince dersten geçmeye elverişli olmayan F3 notu verilmesi, bu notun öğretim görevlisi tarafından bilgisayar kayıtlarına girilmesi, devamında …‘in kopya işlemi sebebiyle başarısız olduğu derse dair bilgi almak amacıyla okulu araması sonrası aynı okulda görevli sanık …‘ın durumdan haberdar olması üzerine …‘in kullandığı cep telefonuna 500 TL göndermesi halinde tek ders sınavına girmeyeceğini belirtmesi, tarafların anlaşması sonrası …‘ın görev ve yetkisi dahilinde olmamasına rağmen …‘in F3 olan notunu 2007 yılı yaz okulu ders başarı not listesinde yukarıda anılan yönetmelik hükümlerinde geçer not olan C olarak düzeltip, dersin öğretim görevlisi yerine imzasına benzetmek suretiyle paraf etmesi, düzeltmeye dair bu işlemin okul yönetim kurulunun 10.09.2007 tarih ve 11 Sayılı kararıyla kabul edilip işleme konularak …‘in mezun edilmesine dair karar verilmesi şeklinde gerçekleştiği anlaşılan olayda; sanığın eyleminin diğer sanık …‘ın resmi belgede sahtecilik suçuna iştirak niteliğinde olduğu gözetilip mahkumiyeti yerine, yanılgılı değerlendirme ve yetersiz gerekçelerle yazılı şekilde beraatine karar verilmesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı, katılan … vekili ile sanık … müdafiin temyiz itirazları bu sebeple yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 25.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/7740 Karar: 2016/9680 Tarih: 15.12.2016

  • TCK 255. Madde

  • Nüfuz Ticareti Suçu

Sanık hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesinde;

Sanığın gerçeğe aykırı olarak düzenlendiği iddia edilen 04.09.2008 tarih ve 30692 varide numaralı talep formu ve taahhütname başlıklı belgenin iğfal kabiliyetinin bulunup bulunmadığı hususunda SGK evraklarının düzenlenme biçimi konusunda uzman bilirkişiden rapor alınması ve aldatma yeteneğinin var olduğunun anlaşılması halinde de prim borçlusu …‘nun süresi içerisinde kuruma müracat edip taksit taahhütname belgesi aldığını ileri sürmesi, sanığın da …‘nun başvuru süresi içerisindeki müracaatının taksitlendirme dönemindeki yoğunluk sebebiyle onaylanmamış olabileceğini ve sistem hatası sebebiyle belgelere aynı varide numarasının verildiğini savunması karşısında, …‘ın 04.09.2008 tarihinde kuruma başvurduğuna dair belgenin bulunup bulunmadığı araştırıldıktan sonra sanığın hatasını anlayıp sonraki tarihli belgeyi önceki tarihliymiş gibi düzenlemek şeklindeki eyleminin TCK’nın 211. maddesi kapsamında gerçek bir durumun belgelenmesi amacıyla belgede sahtecilik suçunu oluşturup oluşturmadığı hususu tartışılıp tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilerek, sonucuna göre hukuki durumunun tayin ve takdiri yerine eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması,

Kabule göre de;

Anayasa Mahkemesi’nin TCK’nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptaline dair 24.11.2015 tarihinde yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 Sayılı Kararının değerlendirilmesi lüzumu,

Sanık hakkında ikna suretiyle irtikap suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesinde ise;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

SGK İl Müdürlüğünde VHKİ olan sanığın, 5510 Sayılı Kanun kapsamında borçların yeniden yapılandırılması için çıkartılan aftan yararlanma talebi reddedilen katılana 2.000,00 TL karşılığında işini halledebileceğini söylemek suretiyle yarar sağlama eyleminin suç tarihi itibariyle yürürlükte bulunan TCK’nın 255. maddesindeki “yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama” suçunu oluşturacağı ve hükümden önce 05.07.2012 gün ve 28344 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 Sayılı Kanun’un 89. maddesiyle 5237 Sayılı TCK’nın 255. maddesinde yer alan suçun unsurlarında esaslı değişiklikler yapılması karşısında yeni düzenlemeler ve unsurlarının oluşması durumunda görevi kötüye kullanma ile dolandırıcılık suçları yönünden de değerlendirme yapılarak sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği nazara alınmadan suç niteliğinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm tesisi,

Kabule göre de;

Katılan …‘ın ekonomik durumunun araştırılmasından sonra irtikap edildiği kabul edilen 2.000,00 TL yönünden TCK’nın 250/4. maddesinin uygulanma olanağının bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

Anayasa Mahkemesi’nin TCK’nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptaline dair 24.11.2015 tarihinde yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 Sayılı Kararının değerlendirilmesi lüzumu,

SONUÇ : Bozmayı gerektirdiğinden ve sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 321 ve 326/ son maddeleri gereğince BOZULMASINA, 15.12.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/4417 Karar: 2016/9298 Tarih: 01.12.2016

  • TCK 255. Madde

  • Nüfuz Ticareti Suçu

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama suçunun hükümden önce 05.07.2012 gün ve 28344 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 Sayılı Kanun’un 89. maddesiyle 5237 Sayılı TCK’nın 255. maddesinin “nüfuz ticareti” başlığı altında yeniden düzenlenerek suç unsurlarında değişiklik yapılması karşısında, yeni düzenlemeler ve unsurlarının oluşması durumunda görevi kötüye kullanma ile dolandırıcılık fiilleri de değerlendirilerek hukuki durumunun tayin ve takdiri lüzumu,

Kısa süreli olmayan hapis cezası ertelenen sanık hakkında 5237 Sayılı Kanun’un 53/1. maddesi uyarınca uygulama yapılırken aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca 53/1-c madde ve bendinde sayılan kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet veya kayyımlığa ait haklardan yoksun bırakılmasına karar verilemeyeceğinin nazara alınmaması,

Hapis cezası ertelenen sanık hakkında TCK’nın 51/3. maddesi uyarınca denetim süresi belirlenmemesi ve 51/2 maddesine muhalefet edilerek müştekinin uğramış olduğu zararın yasal faizi ile ödenmesi koşuluna bağlı tutulması,

Suçu, 5237 Sayılı Kanun’un 53/1-a maddesindeki hak ve yetkiyi kötüye kullanmak suretiyle işleyen sanık hakkında aynı Kanun’un 53/5. maddesi uyarınca “cezanın infazından sonra işlemek üzere hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına” karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün ve E. 2014/140; K. 2015/85 Sayılı kararının 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete de yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması sebebiyle TCK’nın 53. maddesiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek CMK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 01.12.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2008/3414 Karar: 2012/2533 Tarih: 22.03.2012

  • TCK 255. Madde

  • Nüfuz Ticareti Suçu

Suçun 5237 sayılı Yasa’nın 53/1-a maddesindeki yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işlenmesine rağmen sanık hakkında aynı Yasa’nın 53/5. maddesinin uygulanmaması karşı temyiz bulunmadığından bozma sebebi sayılmamış, yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sair temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Sanığın suç tarihinde I… Kadastro Müdürlüğü’nde Kadastro Teknisyeni olarak görev yaptığı ve katılanın davalı olduğu Aralık Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2005/54 Esas sayılı dosyasında mahkemece keşifte fen bilirkişisi olarak görevlendirildiği ve düzenlediği raporu yerinde bulmayan katılanın, sanıkla bu rapor ile ilgili olarak yaptığı görüşme sırasında, sanığın katılana “rapora itiraz et, hakim yeniden keşif çıkarsın, karşı taraf beşyüz milyon verdi, sen de bir milyar ver, keşifte senin lehine rapor vereyim” demesi üzerine katılanın “hakim seni tekrar keşfe götürmezse ne olacak” dediğinde de, sanığın bu kez; “biz birbirimizden haberdarız, senin vekilin benim” şeklinde söylemesi üzerine katılanın, sanığın istediği parayı kısmen verip sanığa suçüstü yaptırarak yakalatması şeklinde gelişen ve sonuçlanan eylemde; yeniden keşif yapılıp yapılmayacağı, yapılsa bile sanığın yeniden bilirkişi olarak görevlendirilip görevlendirilmeyeceğinin belli olmaması, şarta bağlı rüşvet anlaşmasının yapılamaması ve sanığın kendisi rapor düzenlemese de, düzenleyen kişilere katılan lehine rapor düzenleteceğini ima etmesi nedeniyle, oluşan eylemin 5237 sayılı TCK’nın 255. maddesinde düzenlenen “yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama” suçunu oluşturduğu halde rüşvet almaya teşebbüs suçundan hüküm kurulması,

Kabule göre de;

Sanık hakkında tekerrüre esas alınan ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 108/2. maddesinin uygulanmasına dayanak oluşturacak hükümlülüğünün tekerrür uygulamasında gösterilmemesi, ayrıca aynı madde uyarınca mükerrirler hakkında denetim süresini belirme ve gerektiğinde uzatma görevi hükmü veren mahkemeye değil, hükümlünün İnfaz aşamasındaki davranışlarını da değerlendirerek koşullu salıverme ile ilgili kararı verecek olan mahkemeye alt olacağı gözetilmeden, hükümlülük kararında mükerrir olan sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 58/7. madde ve fıkrası uyarınca “mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirlerinin uygulanmasına” karar verilmesi ile yetinilmesi gerekirken, denetimli serbestlik tedbirinin süresinin de belirlenerek infaz yetkisinin kısıtlanması,

Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Yasa’nın 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca (BOZULMASINA), 22.03.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/6152 Karar : 2018/1191 Tarih : 26.02.2018

  • TCK 255. Madde

  • Nüfuz Ticareti Suçu

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Sanık hakkında Bakırköy 5. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 17/04/2009 tarih, 2007/160 Esas, 2009/129 Karar sayılı hükmün Dairemizin 22/01/2013 tarih, 2012/295 Esas ve 2013/610 Karar sayılı ilamı ile hükümden sonra 05/07/2012 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 89. maddesi ile 5237 sayılı TCK’nın 255. maddesinde yapılan değişiklik hükmü gözetilerek, sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi zorunluluğu gerekçesiyle bozulduğu, mahkemece bozma ilamına uyulduğu halde; İstanbul Büyükşehir Belediyesi Ulaşım ve Planlama Şube Müdürlüğünde mühendis olarak görev yapan sanığın büfe yeri temini için katılandan para almak suretiyle yarar sağlama eyleminin suç tarihi itibariyle yürürlükte bulunan TCK’nın 255. maddesindeki “yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama” suçunu oluşturduğu kabul edilerek bu madde uyarınca cezalandırılmasına karar verildiği oysa, yukarıda bahsi geçen Yasa değişikliği ile suçun nüfuz ticareti olarak ‘‘Kamu görevlisi üzerinde nüfuz sahibi olduğundan bahisle, haksız bir işin gördürülmesi amacıyla girişimde bulunması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, kendisine veya bir başkasına menfaat temini” şeklinde değiştirildiği, suçun unsurlarında esaslı değişiklikler yapılması karşısında, yeni düzenlemeler ve unsurlarının oluşması durumunda dolandırıcılık suçu yönünden de değerlendirme yapılarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği nazara alınmadan yazılı şekilde hüküm tesisi,

Kabule göre de;

TCK’nın 53/1. maddedeki hak yoksunluklarıyla ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarih ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı, 24/11/2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren iptal kararı doğrultusunda yeniden değerlendirilmesi lüzumu,

Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20/09/2011 gün ve 2011/5-104 Esas, 2011/183 sayılı Kararında belirtildiği üzere TCK’nın 53/5. maddesinin uygulanmamasının kazanılmış hak niteliğinde olduğu, sadece sanık müdafii tarafından temyiz edilen ilk hükmün Dairemizin 22/01/2013 gün, 2012/295 Esas ve 2013/610 Karar sayılı ilamı ile CMK’nın 326. maddesi uyarınca kazanılmış hak saklı kalmak kaydıyla bozulması nedeniyle sanık hakkında TCK’nın 53/5. maddesi uyarınca hak yoksunluğuna hükmedilemeyeceğinin gözetilmemesi,

28/06/2014 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunun 81. maddesi ile 5275 sayılı Kanunun 106/3. maddesi hükmüne aykırı olarak infaz yetkisini kısıtlayacak şekilde ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceğine karar verilmesi,

Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321 ve 326. maddeleri uyarınca hükmün BOZULMASINA, 26/02/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/1902 Karar : 2016/3802 Tarih : 12.04.2016

  • TCK 255. Madde

  • Nüfuz Ticareti Suçu

Dairemizce de benimsenen Yargıtay CGK’nın 18/09/2012 gün 2012/420 E. 2012/1771 K. sayılı kararı da nazara alınarak 6352 sayılı Yasanın geçici 2. maddesinin sadece karşılıksız yararlanma suçlarını kapsadığı anlaşıldığından aynı Kanunun rüşvet suçu yönünden getirdiği düzenlemeler de gözetilerek yapılan incelemede;

Rüşvet suçunun menfaatin kamu görevlisi tarafından temin edildiği anda tamamlandığı, ancak izlenen suç siyasetinin gereği olarak belli bir işin yapılması veya yapılmaması amacına yönelik menfaat sağlanmasını öngören bir anlaşmanın yapılması durumunda dahi rüşvet suçu tamamlanmış gibi cezaya hükmedileceği, kamu görevlisinin görevinin ifası ile ilgili bir işi yapması veya yapmamasına bağlı olarak kendisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlanması hususunda, kamu görevlisiyle iş sahibinin serbest iradeleri ile rızaları uyuşarak rüşvet anlaşması yapılmasının suçun oluşumu için yeterli olduğu, menfaatin sağlanıp sağlanmamasının veya rüşvete konu işin yerine getirilip getirilmemesinin suçun oluşumuna etki etmediği nazara alındığında;

Tüm dosya kapsamındaki bilgi ve belgelere göre; sanıklardan …‘ın, inşaat ustası sanık … …‘yla, sanık …‘ın ise yine inşaat ustası …‘la kendilerine zabıta görevlilerine rüşvet vermek karşılığında kaçak inşaat yaptırmak hususunda anlaştıkları, bu iş için zabıta görevlisi olan sanıklar …, …, … ve …‘e verilmek üzere inşaat ustası sanıklara menfaat temin ettikleri, inşaat ustalarının da zabıta görevlileriyle temas kurabilmek için sanık … ile irtibata geçtikleri, diğer inşaat ustaları olan sanıklar …, …, …, … ve …‘un da yine inşaat yaptıracak diğer kişilerden inşaat masrafı adı altında ancak zabıta görevlilerine sanık … aracılığı ile rüşvet verilmek üzere menfaat temin ettikleri, sanık …‘nın da kaçak yapılan bu binalara tutanak tutulmaması için zabıta görevlileriyle menfaat temin etmek hususunda anlaştığı, inşaat ustalarının ev sahiplerinden aldığı parayı bazen doğrudan sanık …‘nın bilgisi ve organizesi doğrultusunda zabıta görevlilerine teslim ettikleri, bazen de sanık …‘ya doğrudan verdikleri, bir kısım inşaat ustalarının suçlarını soruşturma aşamasındaki ifadelerinde açıkça ikrar ettikleri, hatta inşaat ustaları sanıklar … ve … rüşvet verileceğinden ev sahipleri olan sanıklar … ve…‘ın haberlerinin olduğunu açıkça beyan ettikleri, sanık …‘nın söz konusu eylemlerini sanıklardan … ile birlikte fikir ve eylem birliği içerisinde gerçekleştirdiği, zira aynı zamanda inşaat ustası olan sanık …‘un inşaatın başında bekleme, zabıta görevlilerine rüşvet konusu paraları götürme, zabıta görevlisi sanıklarla irtibatı sağlama konusunda sanık … ile birlikte hareket ettiği, sanıklar … ve …‘un inşaat ustalarından temin ettikleri menfaatin bir kısmını kendilerine alarak diğer kısmını da zabıta görevlileri olan sanıklara verdikleri, yukarıda isimleri belirtilen zabıta görevlilerinin de rüşvet alma eylemlerinde ortak hareket ettikleri, zira tüm eylemlerinin birbiriyle irtibatlı olduğu gibi rüşvet alma eylemlerinde birbirlerinden haberdar oldukları ve kaçak inşaatla ilgili tutanak tutulmaması karşılığında rüşvet konusunda kendilerine menfaat temin edildiğini öğrendikleri anda kaçak inşaattan herhangi bir işlem yapmadan ayrıldıkları anlaşılan olayda;

Hüküm fıkrasında sanıklar …‘in adının “…”, … ve …‘ın soyadlarının “…”, İnayet ve …‘un soyadlarının “…” olarak gösterilmesi mahallinde düzeltilebilir yazım hatası olarak görülmüştür.

Sanıklar …, …, …, …, … ve … hakkında rüşvet verme suçundan, sanıklar …, … ve … hakkında ise rüşvet alma suçundan kurulan mahkumiyet hükümleri ile sanıklar …, … ve … hakkında rüşvet verme suçundan, sanık … hakkında ise rüşvet alma suçundan kurulan beraat hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30/03/2010 tarih ve 2009/5-167-2010/70 sayılı Kararında da açıklandığı üzere; icbar suretiyle irtikap suçunda mağdurun iradesini baskı altında tutmaya elverişli olmak koşuluyla, doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde yapılan her türlü zorlayıcı hareketin icbar kavramına dahil olduğu, manevi cebirin, belli bir şiddete ulaşması, ciddi olması, mağdurun baskının etkisinden kolaylıkla kurtulma olanağının bulunmaması gerektiği, Mahkemece de kabul edilen somut olayın oluş şekline göre sanıkların öğreti ve uygulamada kabul edildiği üzere Yasanın öngördüğü anlamda icbar ve ikna boyutuna varan davranışlarının bulunmadığı, bu itibarla irtikap suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı, sanıkların eylemlerinin görevin ifasıyla ilgili yapılması gereken bir işin yapılmaması karşılığında rüşvet alma ve rüşvet verme suçlarını oluşturduğu, tebliğnamede belirtilen sözlerin sanık … tarafından hakkında rüşvet verme suçundan kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar verilen …‘a söylediğinin iddia edildiği, bu eylemin yargılama konusu olmadığı anlaşılmakla tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiş, Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarih ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı TCK’nın 53. maddesinde yer alan bazı ibarelerin iptaline ilişkin kararının infaz aşamasında nazara alınması mümkün görülmüş, suçları TCK’nın 53/1-a maddesindeki hak ve yetkiyi kötüye kullanmak suretiyle işleyen sanıklar …, … ile … hakkında aynı Yasanın 53/5. maddesi uyarınca hak yoksunluğuna karar verilmesi gerektiğinin düşünülmemesi aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Delillerle iddia ve savunma duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, sübutu kabul olunan fiillerin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan kurulan mahkumiyet hükümleri ile delilleri takdir ve gerekçesi gösterilmek suretiyle verilen beraat hükümleri usul ve kanuna uygun olduğundan yerinde görülmeyen sanıklar ve müdafiileri ile O yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,

Sanıklar …, …, …, … hakkında rüşvet verme suçundan kurulan beraat hükümleri ile sanıklar …, … ve … hakkında rüşvet verme suçundan, sanık … hakkında ise rüşvet alma suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanıklar …, … ve … yönünden yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Sanık … hakkında zincirleme şekilde rüşvet vermek suçundan mahkumiyet hükmü kurulmuş ise de; soruşturma aşamasındaki ifadesinde yaptığı bir kaçak inşaata tutanak tutulmaması için zabıta görevlilerine rüşvet verilmek üzere sanık …‘ya tek seferde menfaat temin ettiğini beyan etmesi, telefon kayıtlarındaki görüşmelerin birbirinden farklı inşaatlarla ilgili olduğuna, dolayısıyla birden fazla rüşvet anlaşması yaptığına dair yeterli delil bulunmadığı gözetilmeden bir kez rüşvet verme suçundan cezalandırılması gerekirken yazılı şekilde zincirleme suç hükümlerini içeren TCK’nın 43/1. maddesi uyarınca artırım yapılması suretiyle fazla ceza tayini,

Sanık … hakkında zincirleme rüşvet almak suçundan mahkumiyet hükmü kurulmuş ise de; söz konusu rüşvet suçunun oluşabilmesi için failin görevine giren bir iş olması ve rüşvet sonucu istenilen belirli eylem ile failin görevi arasında mutlak bir bağın varlığının bulunması gerektiği gözetildiğinde; dosyada mevcut…Belediyesinin 05/06/2009 tarihli yazısında sanık …‘ın 27/12/2006- 07/08/2008 tarihleri arasında su endeks görevlisi olduğunun belirtilmesi karşısında; suç tarihinde kaçak inşaat kontrol ekibinde görevlendirilip görevlendirilmediğinin ve bu görevlendirmeye yasal bir engel bulunup bulunmadığının araştırılmasından sonra usulüne uygun bir görevlendirmenin varlığı halinde eylemin rüşvet alma suçunu oluşturacağı, aksi halde özgü suç niteliğinde olan rüşvet alma suçuna TCK’nın 40/2. maddesi gereğince ancak azmettiren veya yardım eden olarak katılabileceği nazara alınarak, ayrıca belirtilen eyleminin 6352 sayılı kanunla değiştirilmeden önceki haliyle TCK’nın 255/1. maddesinde düzenlenen yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama suçunu oluşturup oluşturmayacağı hususu da tartışılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde suç vasfına yönelik eksik incelemeyle zincirleme rüşvet alma suçundan mahkumiyet hükmü kurulması,

Sanıklar … ve … hakkında mahkemece beraat hükümleri kurulmuş ise de; sanıkların kendilerine kaçak inşaat yaptırmak hususunda inşaat ustası olan sanıklar … ve …‘a zabıta görevlilerine rüşvet verilmek üzere menfaat temin ettikleri, adı geçen inşaat ustalarının da soruşturma aşamasındaki ifadelerinde ev sahipleri olan sanıkların bu paraların rüşvet olarak verileceğini bildiklerini açıkça beyan etmeleri karşısında sanıklar … ve …‘in rüşvet verme suçundan mahkumiyetlerine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle beraatlerine hükmedilmesi,

Sanıklardan … ve … hakkında da mahkemece rüşvet verme suçundan beraat kararı verildiği, ancak inşaat ustaları olan sanıklardan … soruşturma aşamasındaki ifadesinde zabıta görevlisi olan sanık …‘e ve diğer zabıta görevlilerine verilmek üzere de sanık …‘ya yaptığı kaçak inşaatla ilgili tutanak tutulmaması karşılığında menfaat temin ettiğini açıkça ikrar etmesi, bu durumun telefon görüşmelerinde de doğrulanması, yine …‘in kaçak olarak yaptığı inşatla ilgili sanık … aracılığı ile zabıta görevlilerine menfaat temin etme konusunda anlaştığının sübuta erdiği dosya kapsamından anlaşılmakla rüşvet verme suçundan mahkumiyetleri yerine yanılgılı şekilde beraatlerine karar verilmesi,

Sanık … hakkında rüşvet verme suçundan mahkumiyet hükmü kurulmuş ise de; ceza yargılaması sonucunda mahkumiyet kararının verilebilmesi için suç oluşturan fiilin sanık tarafından işlendiğinin hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak, herkesi inandıracak biçimde kanıtlanması ve şüphenin masumiyet karinesinin gereği olarak sanık lehine değerlendirilmesi gerektiği (Anayasa m. 38/4, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m. 6/2, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi m. 11, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi m.14/2), gözetildiğinde; dosyadaki telefon konuşmalarının sanık yönünden herhangi bir suç içermediği, rüşvet anlaşmasına yönelik bir tespit bulunmadığı, kaldı ki sanığın telefonla görüştüğü …‘in ifadesinde mezarlık yolunda bir inşaat dahi yapmadığını beyan ettiği ve bu kişi hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar verildiği, dosyada sanığın atılı suçu işlediğine dair kuşkudan arınmış başkaca bir delil de olmadığı gözetilerek beraati yerine yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,

Yüklenen suçu TCK’nın 53/1-a maddesindeki hak ve yetkiyi kötüye kullanmak suretiyle işlediği kabul edilen sanık … hakkında aynı Yasanın 53/5. maddesi uyarınca hak yoksunluğuna hükmedilmemesi,

Adli sicil kaydına göre mükerrir olduğu anlaşılan sanıklar … ve … hakkında TCK’nın 58/6-7. maddelerinin uygulanmaması,

Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 gün ve 2014/140 Esas; 2015/85 Karar sayılı kararının 24/11/2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması nedeniyle TCK’nın 53/1. maddesiyle ilgili yeniden değerlendirme yapılması lüzumu,

Bozmayı gerektirmiş, O yer Cumhuriyet Savcısı, sanıklar ve müdafiilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükümlerin sanıklar … ve … yönünden kazanılmış hakları saklı kalmak kaydıyla 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 321 ve 326/son maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 12/04/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS