Rüşvet Suçu
TCK Madde 252
(Değişik: 2/7/2012-6352/87 md.)
(1) Görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, bir kamu görevlisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlayan kişi, dört yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, kendisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlayan kamu görevlisi de birinci fıkrada belirtilen ceza ile cezalandırılır.
(3) Rüşvet konusunda anlaşmaya varılması halinde, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur.
(4) Kamu görevlisinin rüşvet talebinde bulunması ve fakat bunun kişi tarafından kabul edilmemesi ya da kişinin kamu görevlisine menfaat temini konusunda teklif veya vaatte bulunması ve fakat bunun kamu görevlisi tarafından kabul edilmemesi hâllerinde fail hakkında, birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre verilecek ceza yarı oranında indirilir.
(5) Rüşvet teklif veya talebinin karşı tarafa iletilmesi, rüşvet anlaşmasının sağlanması veya rüşvetin temini hususlarında aracılık eden kişi, kamu görevlisi sıfatını taşıyıp taşımadığına bakılmaksızın, müşterek fail olarak cezalandırılır.
(6) Rüşvet ilişkisinde dolaylı olarak kendisine menfaat sağlanan üçüncü kişi veya tüzel kişinin menfaati kabul eden yetkilisi, kamu görevlisi sıfatını taşıyıp taşımadığına bakılmaksızın, müşterek fail olarak cezalandırılır.
(7) Rüşvet alan veya talebinde bulunan ya da bu konuda anlaşmaya varan kişinin; yargı görevi yapan, hakem, bilirkişi, noter veya yeminli mali müşavir olması halinde, verilecek ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.
(8) Bu madde hükümleri;
a) Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları,
b) Kamu kurum veya kuruluşlarının ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının iştirakiyle kurulmuş şirketler,
c) Kamu kurum veya kuruluşlarının ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının bünyesinde faaliyet icra eden vakıflar,
d) Kamu yararına çalışan dernekler,
e) Kooperatifler,
f) Halka açık anonim şirketler,
adına hareket eden kişilere, kamu görevlisi sıfatını taşıyıp taşımadıklarına bakılmaksızın, görevlerinin ifasıyla ilgili bir işin yapılması veya yapılmaması amacıyla doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, menfaat temin, teklif veya vaat edilmesi; bu kişiler tarafından talep veya kabul edilmesi; bunlara aracılık edilmesi; bu ilişki dolayısıyla bir başkasına menfaat temin edilmesi halinde de uygulanır.
(9) Bu madde hükümleri;
a) Yabancı bir devlette seçilmiş veya atanmış olan kamu görevlilerine,
b) Uluslararası veya uluslarüstü mahkemelerde ya da yabancı devlet mahkemelerinde görev yapan hâkimlere, jüri üyelerine veya diğer görevlilere,
c) Uluslararası veya uluslarüstü parlamento üyelerine,
d) Kamu kurumu ya da kamu işletmeleri de dahil olmak üzere, yabancı bir ülke için kamusal bir faaliyet yürüten kişilere,
e) Bir hukuki uyuşmazlığın çözümü amacıyla başvurulan tahkim usulü çerçevesinde görevlendirilen vatandaş veya yabancı hakemlere,
f) Uluslararası bir anlaşmaya dayalı olarak kurulan uluslararası veya uluslarüstüörgütlerin görevlilerine veya temsilcilerine,
görevlerinin ifasıyla ilgili bir işin yapılması veya yapılmaması ya da uluslararası ticari işlemler nedeniyle bir işin veya haksız bir yararın elde edilmesi yahut muhafazası amacıyla; doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, menfaat temin, teklif veya vaat edilmesi ya da bunlar tarafından talep veya kabul edilmesi halinde de uygulanır.
(10) Dokuzuncu fıkra kapsamına giren rüşvet suçunun yurt dışında yabancı tarafından işlenmekle birlikte;
a) Türkiye’nin,
b) Türkiye’deki bir kamu kurumunun,
c) Türk kanunlarına göre kurulmuş bir özel hukuk tüzel kişisinin,
d) Türk vatandaşının,
tarafı olduğu bir uyuşmazlık ya da bu kurum veya kişilerle ilgili bir işlemin yapılması veya yapılmaması için işlenmesi halinde, rüşvet veren, teklif veya vaat eden; rüşvet alan, talep eden, teklif veya vaadini kabul eden; bunlara aracılık eden; rüşvet ilişkisi dolayısıyla kendisine menfaat temin edilen kişiler hakkında, Türkiye’de bulundukları takdirde, resen soruşturma ve kovuşturma yapılır.
TCK Madde 252 Gerekçesi
Kamu hizmetlerinin gerek eşitlik gerek liyakatlilik açısından adalet ilkelerine uygun yürütüldüğü, kamu görevlilerinin rüşvet kabul etmez ve “satın alınamaz” oldukları hususunda toplumda hâkim olan güvenin, inancın sarsılmaması gerekir. Rüşvete ilişkin suç tanımı, bu güveni korumayı amaçlamıştır.
İzlenen suç siyaseti gereğince, bir kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması amacıyla kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlaması, rüşvet olarak tanımlanmıştır.
Rüşvet suçunun oluşabilmesi için, kamu görevlisinin elde ettiği menfaatin belli bir amaca yönelik olması gerekir. Başka bir ifadeyle, haksız menfaatin, hukukî olmayan bir işin yapılması ya da yapılmaması amacıyla temin edilmiş olması gerekir. Buna karşılık, izlenen suç siyaseti gereğince, haklı bir işin gördürülmesi amacıyla kamu görevlisine menfaat temininin, rüşvet suçunu oluşturmayacağı kabul edilmiştir. Çünkü, bu gibi durumlarda, menfaati temin eden kişi, işinin en azından zamanında yapılmayacağı konusunda bir endişeyle hareket etmektedir. Bu nedenle, haklı bir işin gördürülmesi amacına yönelik olarak menfaat sağlanması hâlinde, icbar suretiyle irtikap suçunu oluştuğunu kabul etmek gerekir.
Rüşvet suçu, menfaatin kamu görevlisi tarafından temin edildiği anda tamamlanmış olur. Ancak, izlenen suç siyaseti gereği olarak, rüşvet suçunun kamu görevlisi ile iş sahibi arasında belli bir işin yapılması veya yapılmaması amacına yönelik menfaat teminini öngören bir anlaşmanın yapılması durumunda dahi rüşvet suçu tamamlanmış gibi cezaya hükmedilecektir.
Rüşvet suçu, bir karşılaşma suçudur; bu nedenle, çok failli bir suçtur. Bir tarafta, rüşvet veren; diğer tarafta ise rüşvet alan kamu görevlisi yer almaktadır. Rüşvet veren ve alan, aynı amacın gerçekleşmesini hedeflemektedirler. Bu itibarla, veren ve alan açısından rüşvet suçu tek bir suçtur. Söz konusu suç, menfaatin temin edildiği anda tamamlanmış bulunmaktadır. Menfaat temin edilinceye kadar suça iştirak mümkündür. Bu nedenle, söz konusu suç tanımı kapsamında “rüşvete aracılık eden” kavramına yer verilmemiştir.
Rüşvet suçunun oluşabilmesi için amaçlanan şeyin yapılmasına veya yapılmamasına gerek yoktur.
Rüşvet suçunun oluşabilmesi için, amaçlanan şeyin kamu görevlisinin görevine giren bir iş olması gerekir. Kamu görevlisinin görevine girmeyen bir işin yapılması amacıyla menfaat temini hâlinde, rüşvet suçu oluşmaz.
Rüşvet alan kişinin kamu görevlisi olması gerekir. Maddenin ikinci fıkrasında, bu kişinin yargı görevi yapan, hakem, bilirkişi, noter veya yeminli mali müşavir olması hâlinde, cezanın artırılması öngörülmüştür.
Maddenin dördüncü fıkrasında rüşvet suçunun uygulama alanı, sadece kamu görevlisine rüşvet verilmesiyle sınırlı tutulmayıp, genişletilmiştir. Buna göre, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, kamu kurum veya kuruluşlarının ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının iştirakiyle kurulmuş şirketler, bunların bünyesinde faaliyet icra eden vakıflar, kamu yararına çalışan dernekler, kooperatifler ya da halka açık anonim şirketlerle hukukî ilişki tesisinde veya tesis edilmiş hukukî ilişkinin devamı sürecinde, bu tüzel kişiler adına hareket eden kişilere görevinin gereklerine aykırı olarak yarar sağlanması hâlinde de rüşvet suçuna ilişkin hükümler uygulanır. Fıkra metninde sayılan tüzel kişiler adına hareket eden kişilere, görevlerinin gereklerine aykırı olarak sağlanan yararlar da, rüşvet olarak nitelendirilmiştir.
Maddenin beşinci fıkrası, 17 Aralık 1997 tarihinde, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu otuz ülke tarafından Paris’te imzalanmış ve Ekonomik İşbirliği ve Gelişme Teşkilâtı (OECD) üyesi 10 ülkenin onay belgelerini tevdi etmeleri ile 15 Şubat 1999 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunan “Uluslararası Ticarî İşlemlerde Yabancı Kamu Görevlilerine Verilen Rüşvetin Önlenmesi Sözleşmesi” hükümlerinin uygulanmasına imkan tanınmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1.2.2000 tarih ve 4518 sayılı Kanunla söz konusu Sözleşmenin onaylanmasını ülkemiz açısından uygun bulmuştur. Bakanlar Kurulu’nun 9.3.2000 tarih ve 2000/385 sayılı Kararı ile Sözleşme onaylanmıştır.
Beşinci fıkra hükmüyle, rüşvet suçuna yeni bir içerik kazandırılarak, “yabancı kamu görevlisi”ne rüşvet verilmesi ceza yaptırımı altına alınmaya çalışılmıştır. Burada söz konusu olan “yabancı kamu görevlileri”nin “yabancı bir ülkede seçilmiş veya atanmış olan, yasama veya idarî veya adlî bir görevi yürüten kamu kurum veya kuruluşlarının memur veya görevlileri” olması gerekir. Keza, “yabancı bir … ülkede uluslararası nitelikte görevleri yerine getirenler” de “yabancı kamu görevlisi” addedilmişlerdir.
Bu kişilere “uluslararası ticari işlemler nedeniyle, bir işin yapılması veya yapılmaması veya haksız bir menfaatin elde edilmesi veya muhafazası amacıyla” maddî bir menfaat temin edilmiş ve hatta bu yönde vaadde bulunulmuş olması da, rüşvet olarak nitelendirilmiştir.
Bu anlamda rüşvetten söz edebilmek için, “yabancı kamu görevlisi”ne “uluslararası ticari işlemler nedeniyle” maddî menfaat temin veya vaadinde bulunulmalıdır. Keza, “yabancı kamu görevlisi”ne “bir işin yapılması veya yapılmaması veya haksız bir menfaatin elde edilmesi veya muhafazası amacıyla” maddî bir menfaat temin edilmiş ve hatta bu yönde vaadde bulunulmuş olması hâlinde de rüşvet söz konusu olacaktır.
TCK 252 (Rüşvet Suçu) Emsal Yargıtay Kararları
Ceza Genel Kurulu 2017/1020 E. , 2020/350 K.
- TCK 252
- Rüşvet suçu nedir? Unsurları Nelerdir?
- Rüşvet anlaşması ve rüşvete teşebbüs suçu
Rüşvet suçu, bir tarafta rüşvet veren ile diğer tarafta ise rüşvet alan kamu görevlisinin yer aldığı bir karşılaşma suçu, dolayısıyla da çok failli bir suçtur. TCK’nın 252. maddesinin üçüncü fıkrasında; “… bir kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması için kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlamasıdır” şeklinde tanımlanmak suretiyle yalnızca “nitelikli rüşvet suçu” ceza yaptırımına bağlanmış iken, 05.07.2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun’un 87. maddesi ile TCK’nın 252. maddesinde yapılan değişiklikle öncekinden farklı olarak “basit rüşveti” de kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
Yapılan değişiklikle TCK’nın 252. maddesinin birinci fıkrasında; “Görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, bir kamu görevlisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlayan kişi dört yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde “rüşvet veren” bakımından, İkinci fıkrasında ise; “Görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, kendisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlayan kamu görevlisi de birinci fıkrada belirtilen ceza ile cezalandırılır” biçiminde ifade edilmek suretiyle de “rüşvet alan kamu görevlisi” açısından “rüşvet suçu” tanımlanmıştır. Bu suretle de, sağlanan menfaatin “kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı” bir işin yapılması amacına yönelik olması şartı kaldırılarak, görevinin gereklerine uygun davranması için kişilerden kendisine veya bir başkasına çıkar sağlamak fiili TCK’nın 257/3. maddesindeki görevi kötüye kullanmak suçu kapsamından çıkartılarak rüşvet suçuna dönüştürülmüştür.
Gelinen bu aşamada rüşvet anlaşması ve rüşvet suçunda suç tarihinin hangi tarih olduğu hususları üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır. TCK’nın 252. maddesinin üçüncü fıkrası “Rüşvet konusunda anlaşmaya varılması halinde, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur.” şeklinde düzenlenmiştir. Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere rüşvet suçunun, menfaatin kamu görevlisi tarafından temin edildiği anda tamamlandığı ilke olarak kabul edilmekle birlikte, izlenen suç siyaseti gereği olarak, rüşvet suçunun kamu görevlisi ile iş sahibi arasında görevinin ifasıyla ilgili bir işin yerine getirilmesi veya getirilmemesi amacına yönelik menfaat teminini öngören bir anlaşmanın yapılması durumunda dahi rüşvet suçu tamamlanmış gibi cezaya hükmedileceği hüküm altına alınmıştır. Rüşvet anlaşmasının yapılmasıyla suç oluşup tamamlanacağından, anlaşmanın işin yapılmasından önce veya en geç yapılması anında olması gerekir.
Rüşvet anlaşmasının varlığı için belirli bir şekil şartı (yazılı olma gibi) yoktur. Tarafların fikir birliğine varma anında anlaşma yapılmıştır. Fikir birliğinin varlığı, karşılıklı olarak ileri sürülen söz veya davranışlardan da anlaşılabilir. Bu uyuşma karşılıklı görüşme anında olabileceği gibi aracılar vasıtasıyla iradelerin buluşması biçiminde de gerçekleşebilir (Osman Yaşar - Hasan Tahsin Gökcan - Mustafa Artuç, Yorumlu - Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, Ankara, 2010, s.7126.). 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 252. maddesinin üçüncü fıkrasındaki tanımdan hareketle, rüşvet suçları, rüşvet anlaşmasının yapıldığı anda tamamlanmış olur. Uygulama ve öğretide kabul edildiği üzere, bu suç teşebbüse elverişli bir suçtur.
Rüşvet verme veya alma niyetinde olmayan kişi veya kamu görevlisinin, atlatmak veya yakalatmak ya da suç delillerini ortaya çıkartmak amacıyla kabul etmiş gibi gösterdiği biçimsel rızanın (görünüşteki rıza-dış rıza) özgür iradeye dayalı olmaması nedeniyle, rüşvet anlaşmasının varlığından söz edilemeyeceği cihetle, böyle bir durumda rüşvet alırken veya rüşvet verirken yakalanan failin eyleminin rüşvet suçuna teşebbüs olarak kabulü gerekmektedir. Ceza Genel Kurulu ve Özel Dairece sürdürülen istikrarlı uygulamalar da bu yöndedir.
Rüşvet suçu, öğretide de açıkça vurgulandığı üzere iki taraflı bir suçtur. Bir karşılaşma suçu olduğu için, zorunlu olarak suçun işlenişine katılanlar, aynı amacın gerçekleşmesini hedeflemekte, fakat farklı yönlerden hareket etmektedirler. Bu suç ile yasaklanan eylemler, rüşvet alan kamu görevlisi bakımından rüşvet alma, rüşveti veren fail bakımından ise, rüşvet vermedir. Bu nedenle de yararı sağlayan veya bu yolda anlaşmaya varan (vaadde bulunan) kişi ile kamu görevlisi arasında, serbest iradeye dayalı bir “rüşvet anlaşması” bulunmaktadır (Mehmet Emin Artuk –Ahmet Gökcen –A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 7. Bası, s. 699 vd.;Durmuş Tezcan – Mustafa Ruhan Erdem –Murat Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, 6. Bası. s. 810 vd.; İzzet Özgenç, İrtikap ve Rüşvet Suçları, 1. Bası, s. 78 vd.).
Rüşvet verme suçunda kişinin kamu görevlisine rüşvet teklifinde bulunması sonrasında kamu görevlisi tarafından bu teklifin kabul edilerek anlaşmaya varılması hâlinde suçun tamamlandığı, kamu görevlisi tarafından, yapılan teklifin reddedilmesi hâlinde ise rüşvet verme suçunun teşebbüs aşamasında kaldığı kabul edilmektedir.
Gerek Ceza Genel Kurulunun ve Özel Dairenin yerleşmiş kararlarında, gerekse öğretide ağırlıklı bir görüş olarak kabul gördüğü üzere, kamu görevlisinin, görev alanına giren bir işin yapılması veya yapılmaması karşılığında, fertler arasında, haksız yararın sağlanması hususunda rızalarının tam olarak uyuşması ile rüşvet anlaşması gerçekleşmiş olur. Teklif veya önerinin fert veya kamu görevlisinden gelmesinin önemi bulunmamakla birlikte, rüşvet veren ve alanın aynı amacın gerçekleştirilmesine yönelik olarak, kamu görevlisi tarafından ferde veya fert tarafından kamu görevlisine doğrudan veya örtülü bir istek veya önerinin yapılması ve bunun da karşı tarafça kabul edilmesi gerekir. Böyle bir anlaşmanın varlığının kabulü için, anlaşmaya ilişkin rızalar özgür irade ürünü olmalı, başka deyişle, cebir, tehdit, hile ve sair nedenlerle fesada uğratılmamış bulunmalıdır.
…
Rüşvet suçunda suç tarihinin menfaatin temin edildiği tarih olduğu ileri sürülmüş ise de, öğretide de açıkça vurgulandığı üzere iki taraflı ve bir karşılaşma suçu olan rüşvet suçunda zorunlu olarak suçun işlenişine katılanların aynı amacın gerçekleşmesini hedeflemeleri, ancak farklı yönlerden hareket etmeleri, yararı sağlayan veya bu yolda anlaşmaya varan (vaadde bulunan) kişi ile kamu görevlisi arasında, serbest iradeye dayalı bir rüşvet anlaşmasının bulunmasının gerekmesi, 765 sayılı TCK’nın 211. maddesinin birinci fıkrasında “Ceza Kanununun tatbikinde memur sayılanların, kanunen veya nizamen yapmaya veya yapmamaya mecbur oldukları şeyi yapmak veya yapmamak için aldıkları veya başkalarına aldırdıkları para, hediye ve her ne nam altında olursa olsun sağladıkları diğer menfaatler ile bu maksatla alıp sattıkları veya ihale eyledikleri taşınır ve taşınmaz malların gerçek değeri ile verilip alınan bedel arasındaki fahiş fark rüşvet sayılır.” şeklinde rüşvetin tanımının yapılması, aynı Kanun’un 212 ve 213. maddelerinde ise bu suçu işleyenlere uygulanacak ceza miktarının belirlenmesi, 5237 sayılı TCK’nın 252. maddesinin üçüncü fıkrasının “Rüşvet konusunda anlaşmaya varılması halinde, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur.” şeklinde düzenlenmesi, madde gerekçesinde de rüşvet suçunun, menfaatin kamu görevlisi tarafından temin edildiği anda tamamlandığı ilke olarak kabul edilmekle birlikte, izlenen suç siyaseti gereği olarak, rüşvet suçunun kamu görevlisi ile iş sahibi arasında görevinin ifasıyla ilgili bir işin yerine getirilmesi veya getirilmemesi amacına yönelik menfaat teminini öngören bir anlaşmanın yapılması durumunda dahi rüşvet suçu tamamlanmış gibi cezaya hükmedileceğinin belirtilmesi, 765 sayılı TCK’nın madde metninde 5237 sayılı TCK’da yer alan rüşvet konusunda anlaşmaya varılması hâlinde suçun tamamlanmış gibi cezaya hükmolunacağına ilişkin bir düzenleme yer almamasına rağmen 765 sayılı TCK’nın yürürlükte olduğu dönemde bile Özel Dairece ve Ceza Genel Kurulunca istikrarlı bir şekilde kabul edilen içtihatlarda da vurgulandığı üzere rüşvet suçunun yapısı gereğince suç tarihinin rüşvet anlaşmasının yapıldığı tarih olduğunun kabul edilmesi, 5237 sayılı TCK ile de içtihatlarla oluşan uygulamanın devam ettirilmesinin kanun koyucu tarafından amaçlanarak 5237 sayılı TCK’nın 252. maddesinin üçüncü fıkrasının “Rüşvet konusunda anlaşmaya varılması halinde, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur.” şeklinde düzenlenmesi ve bu düzenleme ile menfaat temin edilene kadar bu suça iştirakın mümkün olması birlikte değerlendirildiğinde suç tarihinin menfaatin temin edildiği tarih değil, rüşvet anlaşmasının yapıldığı tarih olduğu ve rüşvet anlaşmasının 25.05.2012 tarihinden sonra ancak aleyhe yasa değişikliği tarihi olan 05.07.2012 tarihinden önce gerçekleştiği kabul edilmelidir.
Sanıkların işledikleri kabul edilen suçun hukuki nitelendirilmesinde;
TCK’nın 257/3. maddesinde, “İrtikap suçunu oluşturmadığı takdirde, görevinin gereklerine uygun davranması için veya bu nedenle kişilerden kendisine veya bir başkasına çıkar sağlayan kamu görevlisi, birinci fıkra hükmüne göre cezalandırılır.” şeklinde görevi kötüye kullanma suçu ve TCK’nın 252. maddesinin üçüncü fıkrasında “Rüşvet, bir kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması için kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlamasıdır.” biçiminde rüşvet suçu tanımlanmışken, 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun’un 105. maddesi ile TCK’nın 257/3. maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma suçunun yürürlükten kaldırıldığı, aynı Kanun ile rüşvet suçunun düzenlendiği TCK’nın 252. maddesinin tamamen değiştirildiği göz önünde bulundurulmakla birlikte sanıkların işledikleri kabul edilen suçun suç tarihinin 25.05.2012 tarihinden sonra ancak mevcut deliller karşısında sözü edilen yasa değişikliğinden önce olduğunun anlaşılması, bu bağlamda suç tarihinden sonra 05.07.2012 tarihinde 6352 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesi, suç tarihindeki düzenleme uyarınca görevinin gereklerine uygun davranması için kişilerden kendisine veya bir başkasına çıkar sağlamak fiilinin TCK’nın 257/3. maddesindeki görevi kötüye kullanmak suçu kapsamında kalması birlikte değerlendirildiğinde; sanıklara atılı suçun sabit olduğunun kabul edilmesi durumunda sanıkların eylemlerinin görevi kötüye kullanma suçu kapsamında kalacağı da kabul edilmelidir.
Yargıtay 5. Ceza Dairesi 2020/5752 E. , 2021/1315 K.
- TCK 252
- Rüşvet suçuda müdahil olma ve kanun yollarına başvuru hakkı zarar gören kamu kurumuna ve Hazineye aittir.
Rüşvet alma ve rüşvet verme suçlarından katılan sıfatını alabilecek surette zarar görmüş olan Hazinenin kanun yoluna başvurma hakkının bulunması ve hükümlerin vekili tarafından temyiz edilmesi karşısında, CMK’nın 260/1 ve 3628 sayılı Yasanın 18. maddelerinin verdiği yetkiye dayanılarak sanıklar hakkında rüşvet alma ve rüşvet verme suçlarından açılan kamu davalarına CMK’nın 237/2. maddesi hükmü uyarınca katılmasına, incelemenin suçtan zarar gören İçişleri Bakanlığının sanık … hakkında rüşvet alma suçundan kurulan beraat hükmüne, O yer C.Savcısı ve katılan Hazine vekilinin ise her iki sanık hakkında verilen beraat hükümlerine yönelik temyiz itirazları ile sınırlı olarak yapılmasına karar verildi.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu - Esas : 2023/81, Karar : 2023/149
- TCK 252
- Göreviyle ilgili bir işi yapmak için avukattan menfaat temin etmeye çalışan Cumhuriyet savcısının “yalnız yaşadığını, ailesinin doğuda başka bir şehirde ikamet ettiğini, bu nedenle masraflarının çok olduğunu, kendisinin bir kısım öğrencilere burs verdiğini, ancak bahsettiği masraflar nedeniyle bu burslara her zaman yetişemediğini, bu nedenle mağdurdan bu çocuklara hayır, burs, yardım yapmasını istediğini belirtmesi, söz konusu IBAN numaralarının fotoğrafını çeken mağdur …`in anılan ekran görüntüsünün fotoğrafını dosyaya sunması, bu hesap numaralarının sanığın kızı ve akrabasına ait olması karşısında” sanığın, görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması ya da yapmaması için mağdura teklifte bulunduğuna dair herhangi bir şikâyetin bulunmaması, ayrıca sanığın uhdesinde bulunan söz konusu soruşturma dosyasında soruşturma işlemlerini olağan dışı yürüttüğüne dair iddia ve delil olmaması karşısında rüşvet, irtikap ve görevi kötüye kullanma suçu oluşmamıştır.
İrtikap suçu, kamu görevlisinin, kamu görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanarak, kendisine veya başkasına yarar sağlamaya veya vaatte bulunmaya bir kimseyi icbar ya da ikna etmesi veya kanunen almaması gereken şeyi, muhatabının hatasından yararlanarak alması ile oluşmakta olup, uyuşmazlık konusu ile ilgili olarak icbar suretiyle irtikap (cebri irtikap) suçunun incelenmesi gerekmektedir.
İcbar sözcüğünün anlamı Türk Dil Kurumu Sözlüğü`nde, “Zor, zorlayış, bir işi yaptırmak için zora başvurmak” şeklinde açıklanmıştır. Ceza Genel Kurulunun 30.03.2010 tarihli ve 167-70 sayılı kararı ile yerleşmiş önceki kararlarında da vurgulandığı üzere, icbar kelimesi manevi cebir anlamında olup cebir unsuru manevi tazyikle gerçekleşecektir. Mağdurda meydana getirilen korkunun etkisi altında suçun işlenmesi halinde icbar gerçekleşmiş sayılacak, maddi cebir kullanılması hâlinde ise eylem yağma suçunu oluşturacaktır. Nitekim gerek 765 sayılı TCK’nın 209. maddesinin, gerekse 5237 sayılı TCK’nın 250. maddesinin madde gerekçelerinde de bu husus açıkça belirtilmiştir. Yine Ceza Genel Kurulunun ve Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında belirtildiği üzere, manevi cebrin, belli bir şiddete ulaşması, ciddi olması, mağdurun baskının etkisinden kolaylıkla kurtulma imkânının bulunmaması gerekir. Mağdurun iradesini baskı altında tutmaya elverişli olmak şartıyla, doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde yapılan her türlü zorlayıcı hareket de icbar kavramına dâhildir. Yapılan hareketlerin mağdurun iradesini manevi baskı altında tutmaya uygun ve elverişli olması, vaat edilmesi veya sağlanması istenilen menfaatin hukuka aykırı olduğunun mağdurca bilinmesi icbar için yeterlidir. Bu nedenle de icbarın manevi baskı oluşturmaya elverişli olup olmadığı, somut olayın özellikleri ve nesnel şartlar nazara alınarak, hâkim tarafından takdir edilmelidir.
İcbar suretiyle irtikap suçunun düzenlendiği TCKnın 250. maddesinin 1. fıkrasında 6352 sayılı Kanun ile yapılan değişikliği, aynı Kanun
la TCK`nın 257. maddesinin 3. fıkrasının yürürlükten kaldırılmasıyla birlikte değerlendirmek gerekmektedir. Öğretide söz konusu düzenlemenin, kamu görevlisinin görevi gereği yerine getirmesi gereken bir işi yerine getirmesi için yarar sağlamış olmasının uygulamada genellikle görevi kötüye kullanma suçu çerçevesinde ele alınmasının ortaya çıkardığı sakıncaları giderme amacını güttüğü belirtilmektedir (Durmuş Tezcan, … Ruhan Erdem, … Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, … 2012, Seçkin Yayınevi, 8. Baskı, s. 838.). Bu değişiklikten sonra kamu görevlisinin görevi nedeniyle bir yarar sağlaması durumunda oluşan suç, ya rüşvet ya da irtikap olabilecektir. Eğer kamu görevlisi, haksız tutum ve davranışlara başvurarak karşı tarafın, kendisine ya da yönlendireceği kişilere yarar sağlaması konusunda kendini mecbur hissetmesine yol açmış ise eylemi icbar suretiyle irtikap suçunu oluşturabilecektir. İrtikap suçundan söz edebilmek için mağdurun iradesinin baskı altına alınması gerektiği göz önünde tutulacak, icbar boyutuna varan bir baskı söz konusu olmayıp görevlinin yalnızca telkin, öneri ve teşvik niteliğindeki davranışlarına dayanarak yarar sağlanması durumunda da rüşvet suçu gündeme gelecektir.
İcbar suretiyle irtikap suçunun gerçekleşmesi kamu görevlisinin nüfuzunu kötüye kullanmasını gerektirmektedir. Nüfuz, kamu görevlisinin görevinin vermiş olduğu yetki ve imkânlar nedeniyle sahip olduğu güç ve etkinlik; bunun kötüye kullanılması ise yetki ve imkânların sağladığı ayrıcalıklı üstün konumdan yararlanarak görevlinin kendisi ya da başkasına yarar sağlaması olup, bu suçta kamu görevlisi görevi gereği sahip olduğu gücü haksız yarar elde etme amacıyla kullanmaktadır.
Diğer taraftan Türk Ceza Kanunu`nun İkinci Kitabının “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler” başlığını taşıyan Dördüncü Kısmının, “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” başlıklı Birinci Bölümünde yer alan “Rüşvet” başlıklı 252. maddesi suç tarihindeki ve yürürlükteki düzenleme uyarınca;
TCK’nın 252. maddesinin birinci fıkrasında; “Görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, bir kamu görevlisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlayan kişi dört yıldan oniki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde “rüşvet veren” bakımından,
İkinci fıkrasında ise; “Görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, kendisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlayan kamu görevlisi de birinci fıkrada belirtilen ceza ile cezalandırılır” biçiminde ifade edilmek suretiyle de rüşvet alan kamu görevlisi açısından rüşvet suçu tanımlanmıştır. Bu suretle de sağlanan menfaatin kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı bir işin yapılması amacına yönelik olması şartı kaldırılarak, görevinin gereklerine uygun davranması için kişilerden kendisine veya bir başkasına çıkar sağlamak fiili TCK`nın 257/3. maddesindeki görevi kötüye kullanmak suçu kapsamından çıkartılarak rüşvet suçuna dönüştürülmüştür.
05.07.2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun’un 87. maddesi ile TCKnın 252. maddesinde yapılan değişikliğe ilişkin madde gerekçesinde; "Rüşvet suçunun oluşabilmesi için sağlanan menfaatin kamu görevlisinin ‘görevinin gereklerine aykırı’ bir işin yapılması amacına özgü olması şartı aranmamaktadır. Rüşvet suçunun oluşabilmesi için, kamu görevlisinin görevinin ifasıyla ilgili bir işin yapılması veya yapılmaması bağlamında kişiyle anlaşarak bir menfaat temin etmesi gerekmektedir. Ancak, önemle vurgulamak gerekir ki, kişinin haklı bir işinin gereği gibi, hiç veya en azından vaktinde görülmeyeceği endişesiyle, kendisini mecbur hissederek kamu görevlisine veya yönlendireceği kişiye menfaat temin etmiş olması hâlinde, bu kişi bakımından fiil suç oluşturmaz. Çünkü bu durumdaki kişiyi mağdur olarak kabul etmek gerekmektedir. Buna karşılık menfaat sağlanan kamu görevlisini ise, artık rüşvet veya görevi kötüye kullanma suçundan dolayı değil, icbar suretiyle irtikâp suçundan dolayı cezalandırmak gerekmektedir. Bu suretle rüşvet suçu ile icbar suretiyle irtikap suçu arasındaki ayırıma açıklık getirilmiştir." şeklinde açıklanarak bu suretle de, görevinin gereklerine uygun davranması için kişilerden kendisine veya bir başkasına çıkar sağlamak fiili TCK
nın 257/3. maddesindeki görevi kötüye kullanmak suçu kapsamından çıkartılmış olup irtikap suçunu oluşturmadığı takdirde rüşvet suçunu oluşturduğu kabul edilmiştir.
Gelinen bu aşamada rüşvet anlaşması ve rüşvet suçunda teşebbüs hususları üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.
TCK’nın 252. maddesinin üçüncü fıkrası “Rüşvet konusunda anlaşmaya varılması halinde, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur.” şeklinde düzenlenmiştir. Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere rüşvet suçunun, menfaatin kamu görevlisi tarafından temin edildiği anda tamamlandığı ilke olarak kabul edilmekle birlikte, izlenen suç siyaseti gereği olarak, rüşvet suçunun kamu görevlisi ile … sahibi arasında görevinin ifasıyla ilgili bir işin yerine getirilmesi veya getirilmemesi amacına yönelik menfaat teminini öngören bir anlaşmanın yapılması durumunda dahi rüşvet suçu tamamlanmış gibi cezaya hükmedileceği hüküm altına alınmıştır. Rüşvet anlaşmasının yapılmasıyla suç oluşup tamamlanacağından, anlaşmanın işin yapılmasından önce veya en geç yapılması anında olması gerekir.
Rüşvet anlaşmasının varlığı için belirli bir şekil şartı (yazılı olma gibi) yoktur. Tarafların fikir birliğine varma anında anlaşma yapılmıştır. Fikir birliğinin varlığı, karşılıklı olarak ileri sürülen söz veya davranışlardan da anlaşılabilir. Bu uyuşma karşılıklı görüşme anında olabileceği gibi aracılar vasıtasıyla iradelerin buluşması biçiminde de gerçekleşebilir (… Yaşar - … Tahsin Gökcan - … Artuç, Yorumlu - Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, … Yayınevi, …, 2010, s. 7126.).
Türk Ceza Kanunu’nun 252. maddesinin üçüncü fıkrasındaki tanımdan hareketle, rüşvet suçları, rüşvet anlaşmasının yapıldığı anda tamamlanmış olur. Uygulama ve öğretide kabul edildiği üzere, bu suç teşebbüse elverişli bir suçtur.
Rüşvet verme veya alma niyetinde olmayan kişi veya kamu görevlisinin, atlatmak veya yakalatmak ya da suç delillerini ortaya çıkartmak amacıyla kabul etmiş gibi gösterdiği biçimsel rızanın (görünüşteki rıza-dış rıza) özgür iradeye dayalı olmaması nedeniyle, rüşvet anlaşmasının varlığından söz edilemeyeceği cihetle, böyle bir durumda rüşvet alırken veya rüşvet verirken yakalanan failin eyleminin rüşvet suçuna teşebbüs olarak kabulü gerekmektedir. Ceza Genel Kurulu ve Özel Dairece sürdürülen istikrarlı uygulamalar da bu yöndedir.
Rüşvet suçu, öğretide de açıkça vurgulandığı üzere iki taraflı bir suçtur. Bir karşılaşma suçu olduğu için, zorunlu olarak suçun işlenişine katılanlar, aynı amacın gerçekleşmesini hedeflemekte, fakat farklı yönlerden hareket etmektedirler. Bu suç ile yasaklanan eylemler, rüşveti alan kamu görevlisi bakımından rüşvet alma, rüşveti veren fail bakımından ise, rüşvet vermedir. Bu nedenle de yararı sağlayan veya bu yolda anlaşmaya varan (vaadde bulunan) kişi ile kamu görevlisi arasında, serbest iradeye dayalı bir rüşvet anlaşması bulunmaktadır (… Emin Artuk – … Gökcen – A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 7. Bası, s. 699 vd.; Durmuş Tezcan – … Ruhan Erdem – … Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, 6. Bası. s. 810 vd.; İzzet Özgenç, İrtikap ve Rüşvet Suçları, 1. Bası, s. 78 vd.).
Rüşvet verme suçunda kişinin kamu görevlisine rüşvet teklifinde bulunması sonrasında kamu görevlisi tarafından bu teklifin kabul edilerek anlaşmaya varılması hâlinde suçun tamamlandığı, kamu görevlisi tarafından, yapılan teklifin reddedilmesi hâlinde ise rüşvet verme suçunun teşebbüs aşamasında kaldığı kabul edilmektedir.
Gerek Ceza Genel Kurulunun ve Özel Dairenin yerleşmiş kararlarında, gerekse öğretide ağırlıklı bir görüş olarak kabul gördüğü üzere, kamu görevlisinin, görev alanına giren bir işin yapılması veya yapılmaması karşılığında, fertler arasında, haksız yararın sağlanması hususunda rızalarının tam olarak uyuşması ile rüşvet anlaşması gerçekleşmiş olur. Teklif veya önerinin fert veya kamu görevlisinden gelmesinin önemi bulunmamakla birlikte, rüşvet veren ve alanın aynı amacın gerçekleştirilmesine yönelik olarak, kamu görevlisi tarafından ferde veya fert tarafından kamu görevlisine doğrudan veya örtülü bir istek veya önerinin yapılması ve bunun da karşı tarafça kabul edilmesi gerekir. Böyle bir anlaşmanın varlığının kabulü için, anlaşmaya ilişkin rızalar özgür irade ürünü olmalı, başka deyişle, cebir, tehdit, hile ve sair nedenlerle fesada uğratılmamış bulunmalıdır.
Gelinen bu aşamada görevi kötüye kullanma suçu üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.
Türk Ceza Kanunu’nun ikinci kitabının “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler”e yer veren dördüncü kısmının “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” başlıklı birinci bölümünde düzenlenen “Görevi kötüye kullanma” başlıklı 257. maddesi;
“(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin, birinci fıkrasında düzenlenen icrai davranışlarla görevi kötüye kullanma suçu, kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi ve bu aykırı davranış nedeniyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da kişilere haksız menfaat sağlanması ile oluşmaktadır.
Buna göre ilk şart, kamu görevlisi olan failin yaptığı işle ilgili olarak kanundan veya diğer idari düzenlemelerden doğan bir görevinin olması ve bu görevinin gereklerine aykırı davranmasıdır. Suçun oluşabilmesi için, norma aykırı davranış yetmemekte, fiil nedeniyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da suç tarihi itibarıyla kişilere haksız kazanç sağlanması gerekmektedir.
Anılan maddenin gerekçesinde suçun oluşmasına ilişkin genel koşullar;
“Kamu görevinin gereklerine aykırı olan her fiili cezai yaptırım altına almak, suç ve ceza siyasetinin esaslarıyla bağdaşmamaktadır. Bu nedenle, görevin gereklerine aykırı davranışın belli koşulları taşıması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçunu oluşturabileceği kabul edilmiştir. Buna göre, kamu görevinin gereklerine aykırı davranışın, kişilerin mağduriyetiyle sonuçlanmış olması veya kamunun ekonomik bakımdan zararına neden olması ya da kişilere haksız bir kazanç sağlamış olması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçu oluşabilecektir.” şeklinde vurgulanmış, gerekçede yer verilen kazanç ifadesi 6086 sayılı Kanun`la yapılan değişiklikle sonradan menfaat olarak değiştirilmiştir.
Öğretide de TCK’nın 257. maddesindeki suçun oluşmasının, kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi sonucunda kişilerin mağdur olması veya kamunun zarar görmesi ya da kişilere haksız menfaat sağlanması şartlarına bağlı olduğu, bu sonuçları doğurmayan norma aykırı davranışların, suç kapsamında değerlendirilemeyeceği açıklanmıştır (… Emin Artuk - … Gökçen - … Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitapevi, 11. Bası, …, 2011, s. 913 vd; Mahmut Koca - İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, … Yayınevi, …, 2013, s. 769; Veli … Özbek - … Nihat Kanbur - Koray Doğan - Pınar Bacaksız - İlker …, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 2. Bası, …, 2011, s. 974.).
Görevin gereklerine aykırı hareket etmekten, kamu görevlisinin görevini kanun, idari düzenlemeler veya talimatların öngördüğü usul ve esaslardan başka surette ifa etmesi anlaşılmaktadır. Bu anlamda kamu görevlisinin herhangi bir şekilde kanuni yetkisini aşması, kanunun aradığı şekil şartlarına uymaması, takdir yetkisini amacı dışında kullanması, kanunun emir ve müsaade ettiği hareketinin gerektirdiği ön şartlara aykırı hareket etmesi, kendisine teslim edilen ve görevi sebebiyle kullanması gerekli eşyayı usulsüz kullanması gibi fiiller görevin gereklerine aykırılık kapsamında kalmaktadır.
Norma aykırı davranışın maddede belirtilen sonuçları doğurup doğurmadığının saptanabilmesi için öncelikle Mağduriyet, kamunun zarara uğraması ve haksız menfaat kavramlarının açıklanması ve somut olayda bunların gerçekleşip gerçekleşmediklerinin belirlenmesi gerekmektedir.
Mağduriyet kavramının, sadece ekonomik bakımdan uğranılan zararla sınırlı olmayıp bireysel hakların ihlali sonucunu doğuran her türlü davranışı ifade ettiği kabul edilmelidir. Bu husus madde gerekçesinde; “Görevin gereklerine aykırı davranışın, kişinin mağduriyetine neden olunması gerekir. Bu mağduriyet, sadece ekonomik bakımdan uğranılan zararı ifade etmez. Mağduriyet kavramı, zarar kavramından daha geniş bir anlama sahiptir.” şeklinde vurgulanmış, öğretide de mağduriyetin sadece ekonomik bakımdan ortaya çıkan zararı ifade etmeyip daha geniş bir anlama sahip olduğu, bireyin, sosyal, siyasi, medeni her türlü haklarının ihlali sonucunu doğuran hareketlerin ve herhangi bir çıkarının zedelenmesine neden olmanın da bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğine işaret edilmiştir (… Emin Artuk - … Gökçen - … Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitapevi, 11. Bası, …, 2011, s. 911 vd.; Mahmut Koca - İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, … Yayınevi, …, 2013, s. 772; Veli … Özbek - … Nihat Kanbur - Koray Doğan - Pınar Bacaksız - İlker …, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 2. Bası, …, 2011, s. 974.).
Kişilere haksız menfaat sağlanması, bir başkasına hukuka aykırı şekilde her türlü maddi ya da manevi yarar sağlanması anlamına gelmektedir.
Kamunun zarara uğraması hususuna gelince; madde gerekçesinde “Ekonomik bir zarar” olduğu vurgulanan anılan kavramla ilgili olarak kanuni düzenleme içeren 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu`nun 71. maddesinde; kamu görevlilerinin kast, kusur veya ihmallerinden kaynaklanan mevzuata aykırı karar, işlem veya eylemleri sonucunda kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden olunması şeklinde tanımlanan kamu zararı, her olayda hâkim tarafından, …, mal veya hizmetin rayiç bedelinden daha yüksek bir fiyatla alınıp alınmadığı veya aynı şekilde yaptırılıp yaptırılmadığı, somut olayın kendine özgü özellikleri de dikkate alınarak belirlenmelidir. Bu belirleme; uğranılan kamu zararının miktarının kesin bir biçimde saptanması anlamında olmayıp miktarı saptanamasa dahi, işin veya hizmetin niteliği nazara alınarak, rayiç bedelden daha yüksek bir bedelle alım veya yapımın gerçekleştirildiğinin anlaşılması hâlinde de kamu zararının varlığı kabul edilmelidir. Ancak bu belirleme yapılırken, norma aykırı her davranışın, kamuya duyulan güveni sarstığı, dolayısıyla, kamu zararına yol açtığı veya zarara uğrama ihtimalini ortaya çıkardığı şeklindeki bir düşünceyle de hareket edilmemelidir.
B. Somut Olayın Değerlendirilmesi
… Cumhuriyet savcısı olan sanık …nin yürütmekte olduğu bir soruşturma kapsamında kasten öldürme suçuna teşebbüsten tutuklu bulunan şikâyetçi şüpheli ...’nın müdafii olan mağdur ...’yi zabıt kâtibi olan tanık ... aracılığıyla odasına çağırtarak, mağdura soruşturma dosyasında müvekkilinin lehine düşündüğünü, bazı raporların gelmesini beklemeden bir an önce iddianameyi düzenleyeceğini ve müvekkilinin tensiben tahliyesini talep edeceğini söyledikten sonra, "...Bu durum ayrı bir şey, ben size şimdi başka bir şeyden bahsedeceğim, ancak anlatacağım bu olaydaki durum dosyanızın durumunu etkilemeyecek." diyerek kendisinin burs verdiği üniversite öğrencileri olduğunu söyleyip cep telefonunda whatsapp uygulamasında kayıtlı olan ve gösterdiği IBAN numarasına hayır, burs, yardım adı altında para göndermesini istediği, mağdurun ne kadar göndermesi gerektiğini sorması üzerine "Ağanın eli tutulmaz." dediği, söz konusu IBAN numaralarının birinin sanığın öz kızı tanık Adile Begüm
e diğerinin de akrabası olduğu anlaşılan tanık …’a ait olduğu ve mağdurun herhangi bir şekilde para göndermediği ve sanığın irtikap suçunu işlediği iddia olunan olayda;
Mağdurun aşamalarda; sanığın kendisine “…Ben dosyadaki bazı raporların gelmesini beklemeyeceğim, bir an önce iddianameyi düzenleyeceğim ve tensipte de tahliyesini talep edeceğim.” dedikten sonra, “…Bu durum ayrı bir şey, ben size şimdi başka bir şeyden bahsedeceğim, ancak anlatacağım bu olaydaki durum dosyanızın durumunu etkilemeyecek.” şeklinde ifade ettiği, sonrasında ise …’de yalnız yaşadığını, ailesinin doğuda başka bir şehirde ikamet ettiğini, bu nedenle masraflarının çok olduğunu, kendisinin bir kısım öğrencilere burs verdiğini, ancak bahsettiği masraflar nedeniyle bu burslara her zaman yetişemediğini, bu nedenle mağdurdan bu çocuklara hayır, burs, yardım yapmasını istediğini belirtmesi, söz konusu IBAN numaralarının fotoğrafını çeken mağdur …‘in anılan ekran görüntüsünün fotoğrafını dosyaya sunması, bu hesap numaralarının sanığın kızı ve akrabasına ait olması karşısında, sanığın savunmasına itibar edilmemekle birlikte; sanık hakkında irtikap suçundan dava açılmış ise de, mağdurun avukat olması da gözetildiğinde, sanığın eyleminin mağdurun iradesini manevi baskı (icbar) altına alabilecek yeterlilikte ve boyutta olmadığı, zorlama olarak kabul edilebilecek bir söz, tutum ya da davranışının bulunmadığı, mağdurun mesleği ve bu nedenle olaylar konusundaki bilgisi dikkate alındığında, sanık tarafından yapılan ve icbar niteliğine ulaşmayan tekliflerden ve telkinlerden kolaylıkla kurtulabilecek durumda olduğu, mağdurun “Ben kasten öldürme suçuna teşebbüs iddiası ile gelen birinin tutuklanacağını, adli kontrol altına alınamayacağını, ayrıca 6-7 aydan önce de tahliye edilmeyeceğini anlayabilecek mesleki birikim ve bilgiye sahibim.” şeklindeki beyanının da bu tespiti doğruladığı, kaldı ki belirtilen IBAN numaralarına mağdur tarafından herhangi bir paranın yatırılmamış olduğu hususları birlikte değerlendirildiğinde; sanığın eyleminin irtikap suçunu oluşturmadığı, soruşturma dosyasıyla alakalı konuştuktan sonra “…Bu durum ayrı bir şey, ben size şimdi başka bir şeyden bahsedeceğim, ancak anlatacağım bu olaydaki durum dosyanızın durumunu etkilemeyecek.” şeklinde sözler sarf ettiği mağdur tarafından belirtilen sanığın, görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması ya da yapmaması için mağdura teklifte bulunduğuna dair herhangi bir şikâyetinin bulunmaması, ayrıca sanığın uhdesinde bulunan söz konusu soruşturma dosyasında soruşturma işlemlerini olağan dışı yürüttüğüne dair iddia ve delil olmaması, sanık tarafından soruşturma dosyasında iddianame düzenlenmek suretiyle kamu davası açılmış olması da nazara alındığında, sanığın görevinin gereği olarak yapması ya da yapmaması gereken bir işi yapmak için menfaat temin etmeye çalıştığına dair dosya kapsamında herhangi bir delilin de elde edilememesi karşısında rüşvet suçunun da oluşmadığı; sanığın görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi nedeniyle, kişilerin mağduriyeti veya kamunun zararına neden olunması ya da kişilere haksız menfaat sağlanması koşullarının da gerçekleşmemesi karşısında, eyleminin görevi kötüye kullanma suçunu da oluşturmadığı ve eyleminin disiplin hukukunun konusunu oluşturduğu kabul edilmelidir.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/10711 Karar: 2018/292 Tarih: 30.01.2018
-
TCK 252. Madde
-
Rüşvet Suçu
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sair temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Olay tarihinde hırsızlık suçundan dolayı kolluk kuvveti ve müşteki tarafından yakalanan sanığın, Jandarma Karakoluna götürüldüğü sırada araç içerisinde soruşturma yapılmaması için tanık ….’ne 1000 TL para vereceğini söyleyip, önce 440 TL yi bilahare, karakola götürüldüğünde de 400 doları görevlilere vermek suretiyle rüşvet teklifinde bulunduğu kabul edilen olayda, … 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2005/876 Esas, 2008/122 Karar sayılı ilamı ile sanık hakkında rüşvet teklifine konu hırsızlık suçundan açılan kamu davasında verilen beraat kararının temyiz edilmeden 11/03/2008 tarihinde kesinleştiği anlaşılmakla, sanığın eyleminin suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK’nın 213/2. maddesinde düzenlenen haklı bir hususun temini için rüşvet verme suçunu oluşturacağı, ancak 5237 sayılı TCK’nın, 05/07/2012 günü yürürlüğe giren 6352 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikten önceki rüşveti tanımlayan 252/3. maddesinde “rüşvet, bir kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması için kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlamasıdır” denilerek sadece nitelikli rüşvete yer verildiği, kamu görevlisinin yapması gereken işi yapması ya da yapmaması gereken işi yapmaması için yarar sağlamasının veya kişilerin bu şekildeki iş için kamu görevlisine çıkar temin etmelerinin rüşvet tanımından çıkarıldığı, görevin gereklerine aykırı olarak bir işin yapılması veya yapılmaması için rüşvet teklifinde bulunulması durumunda suçun icra hareketleri başlamış olacağından rüşvete teşebbüs, haklı hususun temini için rüşvet önerilmesi halinde ise koşullarının bulunması durumunda kamu görevlisinin şeref ve saygınlığına saldırı niteliğinde olması sebebiyle aynı Yasanın 125/3. maddesinde düzenlenen kamu görevlisine hakaret suçunu oluşturacağı ve somut olayda da
sanık hakkında hırsızlık suçundan beraat kararı verilmesi sebebiyle eyleminin haklı bir hususun temini niteliğinde bulunduğu ve kamu görevlisine hakaret suçundan mahkumiyeti gerektiği gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, 5237 sayılı TCK’nın 7/2 ile 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddeleri de gözetilmek suretiyle CMUK’nın 321. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, 30/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/6087 Karar: 2016/6145 Tarih: 09.06.2016
-
TCK 252. Madde
-
Rüşvet Suçu
Bozmaya uyularak yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanık müdafiin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Sanığın teşebbüs ettiği rüşvet verme suçu sebebiyle kurulan hükümden önce, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 6352 Sayılı Kanun’un 87. maddesiyle değişik 5237 Sayılı TCK’nın 252/4. maddesinde hakime takdir hakkı tanınmaksızın yarı oranında indirim öngörülmesi ve bu hususun teşebbüs hükümlerine göre yapılan indirim oranı dikkate alındığında sanık lehine olması karşısında hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Rüşvet teklifine konu paranın, suçun işlenmesi için sağlanan maddi menfaat niteliğinde olması sebebiyle TCK’nın 55/1. maddesine göre müsaderesi gerektiği gözetilmeden aynı Kanunun 54. maddesine göre müsaderesine karar verilmesi,
Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarih ve E. 2014/140; K. 2015/85 Sayılı Kararının Resmi Gazetenin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayısında yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması sebebiyle TCK’nın 53/1. maddesiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
Hashim oğlu, 01.01.1969 doğumlu olan sanık D. Mammadov’un ad ve soyadı ile baba adının gerekçeli karar başlığında hatalı gösterilmesi suretiyle CMK’nın 232/2-b maddesine, gerekçeli kararın mahkeme mührü ile mühürlenmemesi suretiyle de aynı Kanunun 232/7. maddesine muhalefet edilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı ve sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, 09.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/2027 Karar: 2016/4793 Tarih: 09.05.2016
-
TCK 252. Madde
-
Rüşvet Suçu
CMK’nın 260/1. maddesine göre katılan sıfatını alabilecek surette icbar suretiyle irtikap suçundan zarar görmüş olan Hazinenin kanun yoluna başvurma hakkının bulunması ve hükmün 28.11.2013 havale tarihli dilekçeyle vekili tarafından temyiz edilmesi karşısında, 3628 Sayılı Kanun’un 18. maddesindeki “… Hazine avukatının yazılı başvuruda bulunması halinde …, başvuru tarihinde müdahil sıfatını kazanır.” düzenlemesinin verdiği yetkiye dayanılarak CMK’nın 237/2. maddesi uyarınca Hazinenin katılma talebinin kabulüne, tayin olunan ceza miktarı itibariyle koşulları bulunmadığı gibi süresinden sonra da olduğu anlaşılan sanık … müdafiin duruşma isteminin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 318. maddesi uyarınca reddiyle, incelemenin duruşmasız olarak yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:
KARAR : Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30.03.2010 tarih ve 2009/5-167-2010/70 Sayılı Kararında da açıklandığı üzere; icbar suretiyle irtikap suçunda mağdurun iradesini baskı altında tutmaya elverişli olmak koşuluyla, doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde yapılan her türlü zorlayıcı hareketin icbar kavramına dahil olduğu, manevi cebrin, belli bir şiddete ulaşması, ciddi olması, mağdurun baskının etkisinden kolaylıkla kurtulma olanağının bulunmamasının gerektiği, 6352 Sayılı Kanun ile yapılan değişiklik öncesinde TCK’nın 252. maddesinde yazılı rüşvet suçunda ise kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması için kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlamasının ve her iki tarafın da gayrimeşru zemin içinde bulunmaları gerektiği; somut olayda ise, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğü Yankesicilik ve Dolandırıcılık Büro Amirliğinde görevli polis memurları olan sanıklar … ve … ile aynı Şube Hırsızlık Büro Amirliğinde görevli …‘in hırsızlık konusu bir otomobil ile yaptıkları araştırma kapsamında katılanlara ait oto kaporta ve boya işi yapılan işyerine geldikleri, çekmecede buldukları ruhsatsız tabanca ile ilgili yasal işlem yapmama karşılığında 50.000 TL istedikleri, katılanların bu miktarı veremeyeceklerini beyan edip temin ettikleri 1.500 Doları sanıklara verdikleri, sanıkların 26.10.2010 tarihinde yeniden işyerine gelerek bir miktar daha para istedikleri, katılanların daha sonra para tedarik edebileceklerini söylemeleri üzerine işyerinden ayrıldıkları, katılan …‘ın 28.10.2010 tarihinde Emniyet Müdürlüğüne başvurup ruhsatsız tabancayı teslim ederek sanıklardan şikayetçi olduğu, bu şekilde gerçekleşen eylemlerinde kanunun öngördüğü anlamda icbar boyutuna varan bir davranışlarının bulunmadığı gibi katılanların da meşru zeminde bulunmadığı, bu itibarla irtikap suçunun yasal unsurunun oluşmadığı, ancak eylemlerin hukuki niteliği itibariyle rüşvet alma suçu kapsamında kaldığı gözetilmeksizin, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde icbar suretiyle irtikap suçundan mahkumiyet kararları verilmesi,
Kabule göre de;
TCK’nın 53/1-a maddesindeki hak ve yetkiyi kötüye kullanmak suretiyle atılı suçu işleyen sanıklar hakkında aynı Kanunun 53/5. madde ve fıkrası gereğince, cezanın infazından sonra başlamak üzere, hükmolunan hapis cezasının yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Hükmün gerekçesinde eylemin ikna suretiyle işlendiği belirtilip icbar suretiyle irtikap suçundan hüküm kurulmak suretiyle hükümlerde karışıklığa neden olunması,
Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarih ve E. 2014/140; K. 2015/85 Sayılı kararının Resmi Gazetenin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayısında yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması sebebiyle TCK’nın 53. maddesiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar … ve … müdafiileri, sanık …, katılan Hazine vekili ve O yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321 ve 326/ son maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 09.05.2016 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY :
Her ne kadar çoğunluk tarafından, İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2011/97 Esas, 2012/487 Karar sayılı kararıyla sanıklar hakkında irtikap suçundan verilen kararın bozulmasına karar verilmiş ise de,
Dosya içerisindeki tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde, Anayasa’nın 38/4, İnsan Hakları Mahkemesi Sözleşmesinin 6/2, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin Madde 11, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin 14/2. maddesi uyarınca ceza yargılaması sonucunda mahkumiyet kararının verilebilmesi için suç oluşturan fiilin sanık tarafından işlendiğinin hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak, herkesi inandıracak biçimde kanıtlanması ve şüphelinin masumiyet karinesi gereği olarak sanıklar lehine değerlendirilmesi gerekmektedir.
Olayımızda sanıkların İstanbul Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğü Yankesicilik ve Dolandırıcılık Bürosu ile Hırsızlık Büro Amirliğinde görevli oldukları, hırsızlık konusu araçla ilgili araştırma yapmak üzere … ve …‘in bulunduğu dükkana geldikleri hususunda herhangi bir tereddüt bulunmadığı, daha sonra müdahil anlatımlarına göre kilitli masa çekmecesinde bir silah bulunması üzerine kendilerinden önce 50.000 TL istendiği, daha sonra 2.500 dolara anlaşılarak ruhsatsız silah hususunda herhangi bir işlem yapılmaması hususunda anlaştıkları iddia edilmiş ise de, sanıkların suçlamaları kabul etmedikleri, müdahiller … ve …‘in gerek emniyet, gerek C.Savcılığı, gerek mahkemedeki beyanlarının kendi beyanları ile diğer müşteki ve tanık beyanlarıyla çeliştiği açıkça birbirlerine aykırılıklar bulunduğu, buna göre bu beyanlara itibar etmenin mümkün olmadığı, müdahillerden …‘in 28.10.2010 tarihli ihbar tutanağında, kendisine ait ruhsatsız tabancanın polisler tarafından bulunduğunu ve önce 50.000 Dolar istediklerini, daha sonra 2.500 Dolar ve 170 TL aldıklarını, bilahare de başka bir zaman gelip 500 Dolar istediklerini belirttiği, burada diğer müdahil …‘den hiç bahsetmediği, emniyetteki ifadesinde ise, kendisi dışarıdayken yiğeni E. B.’ın telefonla kendisini arayarak polislerin geldiğini belirttiği, bunun üzerine dükkana geldiğini, sivil giyimli üç şahsın aracı ve üstünü aradıklarını, daha sonra kilitli masa çekmecesini açtırıp kendisine ait silahı polislere uzattığını ve 170 TL’yi de polislere verdiğini, bilahare bu işin kapanması karşısında 50.000 TL istediklerini ve sonunda 2.500 Dolara anlaştıklarını, …‘in babasına ait mahalledeki bakkala birlikte gittiklerini ve 2.500 Dolar borç para alıp kendisiyle gelen polisle birlikte dükkana döndüklerini ve bu parayı masada oturan polise verdiğini, daha sonra 26.10.2010 tarihinde polisiz diyen 3 şahsın yine geldiklerini, …‘in de dükkanda olduğunu, geldikleri aracın ön plakası olmadığını, 34 TN … plakalı Doblo marka araçta olduğunu tespit ettiğini, parayı ayarla tekrar geleceğiz diyerek ayrıldıklarını belirttiğini, oysa aynı kişi savcılıktaki ifadesinde ise “sanıklardan Turgay’ın kendisine bu silahın cezasının 5 yıldan başladığını belirterek dışarı çıkardığını, …‘le içeride yalnız kalıp konuyu hallettiklerini, 170 TL yi Mehmet Ö.’e yemek parası olarak verdiğini, daha sonra … ile Mehmet Ö.’ün birlikte motosikletle gittiklerini, Levent’in kendisine kasada bulunan 1000 Doları ver dediğini ve verdiğini, Levent’in daha sonra 1.500 Doları daha verdiğini kendisine söylediğini, ekim ayı sonlarında yine gelerek bu şahısların 500 Dolar daha istediklerini belirttiği”, mahkemede ise “ …‘in diğer polisle annesine para almaya gittiklerini 1.500 Dolar ile geldiklerini” belirttiği, daha önceki beyanlarının yalan olduğunu, …‘in 1.500 Dolar verdiğini belirttiğini, buna göre bu müdahalin bütün ifadelerinin birbiriyle çeliştiği,
Müdahil … emniyetteki ifadesinde “ortağı Özcan’ın kendisini aradığını, dükkana geldiğini, sivil polislerin orada olduğunu, kilitli çekmeceden Özcan’a ait silahı bulduklarını, daha sonra Özcan’ı dışarı çıkarttıklarını 50000 TL karşılığında bu işi kapatacaklarını söyledikleri, Özcan’ın mahallede bulunan babasına ait bakkal dükkanına giderek 1.000 Dolar alarak tek başına geldiğini, daha sonra polislerin parayı az bularak 1.500 Dolar verirseniz bu olayı kapatırız dediklerini, bunun üzerine kendisinin tombul olan polisle birlikte mahalledeki bakkala gidip annesinden 1500 Dolar daha alıp getirip polise verdiğini, polisin de silahı Özcan’a verdiğini, daha önce Özcan’ın çekmecedeki 170 TL yi yemek parası olarak verdiğini belirttimiş”, savcılıkta ise “çekmece açıldığında 170 TL ve Özcan’a ait tabancayı gördüğünü, Erhan isimli polisin 50.000 TL verirseniz bu işi kapatırız dediğini, bunun üzerine diğer polis M. Ö. ile birlikte mahalledeki kendilerine ait bakkal dükkanına gittikleri annesinin haç parası olarak biriktirdiği 1500 Doları annesinden alıp polise verdiğini, daha sonra Özcan’ın da 1.000 Dolar ve 170 TL’yi de polislere verdiğini, ondan duyduğunu belirtmiş” mahkemede ise “annemin evine gittik, 1506 Dolar alıp sanıklardan Erhan’a verdim, daha sonra 6 dolarını kendisine geri iade ettiklerini, ikinci gelişinde yine para istediklerini belirtmiş” buna göre bu kişinin de gerek mahkeme, gerek savcılık ve gerekse emniyet ifadelerinin kendi ifadeleriyle ve diğer müdahil Özcan ın ifadeleriyle çeliştiği anlaşılmıştır.
Tanık …‘in 30.11.2010 tarihinde “oğlu …‘in ifadesinden 8 gün sonra verdiği emniyetteki ifadede “oğlunun kendisine bakkal dükkanına inmesini istediği ve Özcan’ın başının dertte olduğunu söylediğini, kendisinin de eve çıkıp saklamış olduğu 1.500 Doları dükkanda Levent’e verdiğini, yanında 25-30 yaşlarında biri olduğunu” savcılıkta ise “oğlu Levent’in doğrudan eve geldiğini ve kendisinin biriktirdiği 1500 doları oğluna verdiğini, daha sonra birlikte bakkal dükkanına indiklerini, 25-30 yaşlarında bir şahsın bulunduğunu belirtmiş” mahkemede ise “oğlunun kendisine Özcan sıkıntıda diyerek para istediğini, yanında sakallı bir şahsın bulunduğunu, hac parası olarak biriktirdiği 1.500 Doları oğluna verdiğini, oysa gerek oğlu Levent’in gerekse bu tanığın emniyet ve savcılıkta herhangi bir hac parasından bahsetmeyip mahkeme sırasında mahkemeyi etkiler şekilde hac parasından bahsettiği, buna göre bu tanığın beyanında oğlu …‘in beyanını doğrulamadığı,
Keza dosya içindeki komşuları G. A.’a ait iş yerine ait dükkanda bulunan kamera kayıtları ve söz konusu 34 TN … plakalı emniyete ait aracın GPS kayıtlarının incelenmesinde müdahillerin anlatımlarını doğrulamadığı, aracın 26.10.2010 tarihinde 13:06 ile 13:27 saatleri arasında bu aracın orada bulunduğu, müdahillerin olay yerine 15 dakika içinde geldikleri dikkate alındığında sanıkların yaklaşık en fazla 15-20 dakika kadar bu dükkanda kaldığı, buna göre bu belirtilen sürede zaten bu kadar konuşma yapılıp rüşvet anlaşması yapılmasının mümkün olmadığı, resmi kayıtların bunu doğrulamadığı, daha sonra müdahil tarafından 5.000 TL para kendisine verilip polisler geldiğinde kendisine takdim edilmesinin beklendiği, ancak polislerin de belirtilen tarihte gelmedikleri, tanıklar R. T. ve …‘ın beyanlarının da diğer tanık beyanlarıyla çeliştiği, müdahillere ait sabıka kayıtlarının incelenmesinde …‘in 6136 Sayılı Kanuna muhalefetten ceza aldığı, … hakkında ise Kadıköy 1. Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 2011 tarihli hükmün açıklanmasının geri bırakılması kaydının bulunduğu, bütün aşamalarda …‘in 6136 Sayılı Yasaya muhalefetten ceza aldığı, buna göre polislerin kendisinden ruhsatsız silahtan işlem yapılması durumunda 5 yıldan fazla hapis cezası alabileceğini, buna göre işlem yapmamak için kendisinden para istediklerini belirtmesinin de doğru olmadığı, çünkü silahtan daha önce sabıkalı olan şahsın … olduğu, bu hususun da doğrulanmadığı, keza daha önce ruhsatsız silahtan ceza almamış olan ancak kendi beyanına göre daha önce hükmün açıklanmasının geri bırakılması cezası alan şahsın 6136 Sayılı Yasaya göre alacağı cezanın asgari sınırın 1 yıl olduğnu bilmesi gerektiği, zaten 6136 Sayılı Kanuna göre cezanın üst sınırının 3 yıl olduğu, bunun da doğru olmadığı, keza müdahillerin kişilik halleri de dikkate alındığında çok güven verici kişiler olmadığı, bunların beyanlarına itibar etmenin mümkün olmadığı, çünkü bu olaydan sonra 07.02.2011 tarihli soruşturmada bu dosyada müdahil olan ancak sanık sıfatıyla ifadesi alınan … ve arkadaşı N. Ç.’in müşteki H. Y. adına kontör dolandırıcılığı ile N. Ç.’in hesabına 3.497 TL nin yatırılması ve daha sonra suç üstü yapılarak hesaba bloke konması ve N. Ç. ve …‘in suç üstü yakalanması durumu da dikkate alındığında bu dosyada müdahil olan …‘in beyanına itibar etmenin de mümkün olmadığı anlaşılmıştır.
Yine dosya içindeki delillerden müdahillerin anlatımına ve çoğunluk görüşüne göre de 12.10.2010 tarihinde dükkana gelen sanıkların ruhsatsız silahın müdahil Özcan’a bırakıp gitmeleri ve aradan 16 gün geçtikten sonra bu silahı …‘in kendisine ait olup ruhsatsız olduğunu bilerek emniyete kendisini ihbar etmesinin daha önce polis memurlarının çalıntı araçla ilgili yaptıkları takipte başına bir şey gelebileceği düşüncesiyle kendisini ihbar ettiği yoksa bu 16 gün içerisinde bu silahı yok etmesinin mümkün olduğu, buna göre de müdahil anlatımına itibar edilmeyeceği ayrıca dosya içinde sanıklar tarafından takip edilen otonun müdahillerin iş yerinin bir sokak arkasında bu olaylardan sonra bulunmuş olduğu şeklindeki savunmanın da araştırılmadığı anlaşıldığından,
Yukarıda anlatılan gerekçeler doğrultusunda katılanların gerek emniyet, gerek C.Savcılığı gerek mahkemedeki kendi anlatımları ile birbirlerinin çelişmesi, keza diğer müdahiller ile tanıkların anlatımları birbiriyle çeliştiği, resmi araçlara ait GPS kayıtları, komşu dükkandan alınan kamera kayıtları müdahil anlatımlarını doğrulmadığı, sanıkların aşamalarda değişmeyen savunmaları dikkate alınarak mahkemenin kabulü ve çoğunluğun görüşünün varsayıma dayalı olduğu, herhangi rızaya dayalı rüşvet anlaşmasının ispatlanamadığı, sanıkların üzerine atılı suçu işlediklerine dair dosyada her türlü şüpheden uzak somut, kesin ve inandırıcı delillerin elde edilemediği anlaşıldığından müsnet suçlardan sanıkların delil yetersizliğinden beraatlerine karar verilmesi gerektiği kanaatinde olduğumdan çoğunluğun görüşüne muhalefet ediyorum.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/420 Karar : 2018/100 Tarih : 11.01.2018
-
TCK 252. Madde
-
Rüşvet Suçu
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Sanığın olay tarihinde Sultanahmet Tramvay durağında şüpheli hareketlerde bulunup bir miktar parayı düşürdüğü ve sonrasında kendisine görevlilerce müdahele edildiğinde üzerinde bulunan 1400 USD ve 500 İsrail parasını görevli memurlara teklif ederek “abi siz bu parayı alın, ne ben sizi gördüm, ne de siz beni gördünüz” şeklinde sözler söylediği ve bunun üzerine görevlilerce tutanak tutulduğu, söz konusu tutanakta olayın mağduru olabilecek bir kimseye ulaşılmadığının belirtildiği gibi, sanık hakkında hırsızlık suçundan yapılan işlem sonrasında da beraat kararı verilerek kesinleştiğinin duruşmada incelenen dava dosyasından anlaşılması karşısında; öncelikle kesinleştiği belirtilen hırsızlık suçuna ilişkin mahkeme kararının onaylı bir örneğinin denetime imkan verecek şekilde dosya arasına alınarak rüşvet önerisinin haklı bir husus için yapılıp yapılmadığının tespitinden sonra 5237 sayılı TCK’nın, 05/07/2012 günü yürürlüğe giren 6352 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikten önceki rüşveti tanımlayan 252/3. maddesinde “rüşvet, bir kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması için kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlamasıdır” denilerek sadece nitelikli rüşvete yer verildiği, kamu görevlisinin yapması gereken işi yapması ya da yapmaması gereken işi yapmaması için yarar sağlamasının veya kişilerin bu şekildeki iş için kamu görevlisine çıkar temin etmelerinin rüşvet tanımından çıkarıldığı, görevin gereklerine aykırı olarak bir işin yapılması veya yapılmaması için rüşvet teklifinde bulunulması durumunda suçun icra hareketleri başlamış olacağından rüşvete teşebbüs, haklı hususun temini için rüşvet önerilmesi halinde ise koşullarının bulunması durumunda kamu görevlisinin şeref ve saygınlığına saldırı niteliğinde olması sebebiyle aynı Yasanın 125/3. maddesinde düzenlenen kamu görevlisine hakaret suçunu oluşturacağı gözetilerek buna göre suç vasfının tayini yerine, yanılgılı nitelendirme sonucu eylemin rüşvete teşebbüs kabulüyle yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kabule göre de;
5237 sayılı TCK’nın rüşveti düzenleyen 252. maddesinin 05/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Yasanın 87. maddesi ile değişik 4. fıkrasında suç için özel teşebbüs hükmünün düzenlendiği ve suç tarihinin de yasa değişikliğinden önce olduğu gözetilerek, özel ve genel teşebbüs hükümlerine göre uygulama yapılıp lehe olan hükmün belirlenmesi yerine, aynı hükümde hem özel teşebbüsü düzenleyen TCK’nın 252/4, hem de genel teşebbüsü düzenleyen 35/2. maddelerinin birlikte uygulanması suretiyle eksik ceza tayini,
Anayasa Mahkemesi’nin 08/10/2015 tarih ve E. 2014/140; K. 2015/85 sayılı iptal kararının Resmi Gazetenin 24/11/2015 tarih ve 29542 sayılı nüshasında yayımlanmış olması nedeniyle TCK’nın 53. maddesiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, aleyhe temyiz bulunmayan 02/07/2010 gün ve 2010/1 Esas, 2010/263 Karar sayılı hükümdeki ceza miktarı bakımından kazanılmış hak saklı tutulmak suretiyle hükmün 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321 ve 326/son maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 11/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/7754 Karar : 2016/9655 Tarih : 14.12.2016
-
TCK 252. Madde
-
Rüşvet Suçu
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
5237 sayılı TCK’nın, 05/07/2012 günü yürürlüğe giren 6352 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikten önceki rüşveti tanımlayan 252/3. maddesinde “rüşvet, bir kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması için kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlamasıdır” denilerek sadece nitelikli rüşvete yer verildiği, kamu görevlisinin yapması gereken işi yapması ya da yapmaması gereken işi yapmaması için yarar sağlamasının veya kişilerin bu şekildeki iş için kamu görevlisine çıkar temin etmelerinin rüşvet tanımından çıkarıldığı, görevin gereklerine aykırı olarak bir işin yapılması veya yapılmaması için rüşvet teklifinde bulunulması durumunda suçun icra hareketleri başlamış olacağından rüşvete teşebbüs, haklı hususun temini için rüşvet önerilmesi halinde ise koşullarının bulunması durumunda kamu görevlisinin şeref ve saygınlığına saldırı niteliğinde olması sebebiyle aynı Yasanın 125/3. maddesinde düzenlenen kamu görevlisine hakaret suçunu oluşturacağı, bu açıklamalar karşısında eylem tarihindeki düzenlemeler itibariyle rüşvet verme suçunun oluşabilmesi için kamu görevlisine görevin gereklerine aykırı davranması için yarar sağlanmasının veya bu yönde anlaşmaya varılmasının zorunlu olduğu nazara alındığında; rüşvet suçunun dayanağını oluşturan hırsızlık olayı ile ilgili olarak sanık ve tanık …hakkında …Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 27/06/2008 tarih ve 2008/183 E., 2008/258 K. sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, bu kararın müştekiye tebliğ edilmemesi nedeniyle kesinleşmesinin sağlanmadığı dosya içerisinde yer alan belgelerden anlaşılması
karşısında, hırsızlık suçundan verilen kovuşturmaya yer olmadığına kararın müştekiye tebliğinin sağlanarak kararın kesinleşmesinin ardından suç niteliğinin tayin ve takdiri yerine eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kabule göre de;
Bozma ilamına uyulmasına karşılık, rüşvet vermeye teşebbüs suçu nedeniyle suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 87. maddesiyle değişik 5237 sayılı TCK’nın 252/4. maddesinde hakime takdir hakkı tanınmaksızın yarı oranında indirim öngörülmesi ve bu hususun teşebbüs hükümlerine göre yapılan indirim oranı dikkate alındığında sanık lehine olması karşısında hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Sanığın rüşvet teklifine konu 200 Euro’nun 5237 sayılı TCK’nın 55/1. maddesi uyarınca müsaderesine karar verilmesi gerektiği halde aynı Kanunun 54/1. maddesi uyarınca müsaderesine hükmedilmesi,
Anayasa Mahkemesi’nin 08/10/2015 tarih ve E. 2014/140; K. 2015/85 sayılı Kararının Resmi Gazetenin 24/11/2015 tarih ve 29542 sayısında yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması nedeniyle sanık hakkında TCK’nın 53/1. maddesiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 14/12/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/3089 Karar : 2016/6561 Tarih : 21.06.2016
-
TCK 252. Madde
-
Rüşvet Suçu
Sanıklar … ve … hakkındaki mahkumiyet kararı verilenler haricindeki diğer rüşvet vermek eylemleri hakkında zamanaşımı süresi içinde hüküm kurulması mümkün görülmüştür.
Sanıklar …, …, …, …, …, …, …, … hakkında mahkumiyete konu olan eylemleri dışındaki rüşvet ve sahtecilik eylemlerinden kurulan beraat hükümleri, … hakkında …‘e rüşvet vermek eylemi dışındaki diğer eylemlerinden verilen beraat hükümleri ve sanıklar …, …, …, …, …,…., …, …, …, …, …, …, …, …, ….., …, …, …, …, …, . … hakkında ise rüşvet vermek ve almak, kamu görevlisinin suçu bildirmemesi, resmi belgede sahtecilik suçlarından verilen beraat hükümlerinin temyiz incelemesinde;
… hakkında kurulan hükümde rüşvet almak yerine dolandırıcılık yazılması mahallinde düzeltilebilir yazım hatası olarak kabul edilmiş, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/5. maddesinde yer alan “Beraat eden ve kendisini vekil ile temsil ettiren sanıklar yararına Hazine aleyhine maktu avukatlık ücretine hükmedilir.” biçimindeki düzenleme ile Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 16/10/1978-2/324-350 sayılı Kararında belirtilen; Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi, vekalet ücretinin tayininde esas ilke olarak sanıkların adedi ya da sanığın birden çok suç işlemiş olmasını değil, usulünce açılan ve avukat tarafından takip edilen davaların adedini esas aldığı ve taraflara yükletilecek avukatlık parasının her dava için ayrı ayrı tayinini öngördüğü, buna göre, ayrı ayrı dava açılmadıkça ücreti vekaletin ayrı ayrı tayin ve takdirinin mümkün bulunmadığı hususları nazara alındığında haklarında açılan tüm davalardan beraat eden ve kendilerini vekil marifetiyle temsil ettiren sanıklardan … ve …‘ün kendilerini tek bir ortak vekille, diğer sanıklar… …, …, …, …, …, …, … ve …‘ın ise başka vekillerle temsil ettirdikleri gözetilip sanıkların isimleri de belirtilmek suretiyle her bir vekil bakımından ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden beraat eden tüm sanıklar lehine tek bir vekalet ücreti tayin edilmesi, temyiz edenin sıfatına nazaran bozma nedeni sayılmamış, yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sair temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Haklarında açılan tüm davalardan beraat etmedikleri halde sanıklar …, …, …, …, …, …, …, … ve …‘ı da kapsayacak şekilde beraat eden tüm sanıklar lehine vekalet ücretine hükmolunması,
Kanuna aykırı, katılan Hazine vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak bu cihet yeniden yargılamayı gerektirmediğinden aynı Kanunun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak hüküm fıkrasının vekalet ücretine ilişkin bölümünde yer alan “haklarında beraat kararı verilen sanıklar…” ibaresinin “tüm suçlardan haklarında beraat kararı verilen ve kendilerini vekille temsil ettiren sanıklar …, …,…hkumiyet hükmünün temyiz incelemesinde;
Anayasa Mahkemesinin 24/11/2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 08/10/2015 tarihli ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı TCK’nın 53/1-5. maddesinde yer alan bazı ibarelerin iptaline ilişkin ilamının infaz aşamasında nazara alınması mümkün görülmüş, rüşvet almak suçunun uygulama maddesinin TCK’nın 252/2 maddesi yerine aynı cezayı öngören 252/1. maddesi olarak gösterilmesi mahallinde düzeltilebilir yazım hatası olarak kabul edilmiş ve yüklenen suçu 5237 sayılı Yasanın 53/1-a maddesindeki yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işleyen sanık hakkında aynı Yasanın 53/5. maddesi uyarınca “ cezanın infazından sonra işlemek üzere hükmolunan
cezanın yarısından bir katına kadar 53/1-a maddesindeki hak ve yetkileri kullanmasının yasaklanmasına” karar verilmesi yerine, öngörülen yasaklamanın suç sırasındaki göreviyle sınırlı tutularak yazılı şekilde cezanın infazından sonra işlemek üzere sadece “memuriyet görev ve yetkilerinin kullanılmasının yasaklanmasına” karar verilmesi karşı temyiz olmadığından bozma nedeni sayılmamıştır.
Delillerle iddia ve savunma duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, sübutu kabul olunan fiilin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan yerinde görülmeyen sanık müdafiin temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA,
Sanıklar …, …, … ve … hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan verilen mahkumiyet hükümlerinin temyiz incelemesinde;
TCK’nın 58/9. maddesi bir ceza değil, cezaya bağlı olarak uygulanacak infaz rejimi ile ilgili olup, bu konunun kazanılmış hak oluşturmayacağı da gözetilerek; örgüt faaliyeti çerçevesinde resmi belgede sahtecilik suçundan haklarında mahkumiyet hükmü kurulan sanıklar hakkında anılan maddenin ve Anayasa Mahkemesinin 24/11/2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 08/10/2015 tarihli ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı TCK’nın 53/1-5. maddesinde yer alan bazı ibarelerin iptaline ilişkin ilamının infaz aşamasında nazara alınması mümkün görülmüş ve yüklenen suçları 5237 sayılı Yasanın 53/1-a maddesindeki yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işleyen sanıklar …, … ve … hakkında aynı Yasanın 53/5. maddesi uyarınca “cezanın infazından sonra işlemek üzere hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar 53/1-a maddesindeki hak ve yetkileri kullanmasının yasaklanmasına” karar verilmesi yerine, öngörülen yasaklamanın suç sırasındaki göreviyle sınırlı tutularak yazılı şekilde cezanın infazından sonra işlemek üzere sadece “memuriyet görev ve yetkilerinin kullanılmasının yasaklanmasına” karar verilmesi karşı temyiz olmadığından bozma nedeni sayılmamıştır.
Delillerle iddia ve savunma duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, sübutu kabul olunan fiillerin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan yerinde görülmeyen sanıklar müdafiilerinin temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükümlerin ONANMASINA,
Sanıklar …, …, … ve … hakkında suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak ve yardım etmek suçlarından verilen mahkumiyet hükümlerinin temyiz incelemesinde;
Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 31/10/2012 gün ve 577-1821 sayılı Kararında da açıklandığı üzere TCK’nın 220. maddesi kapsamında bir örgütün varlığından sözedebilmek için; en az üç kişinin, suç işlemek amacıyla hiyerarşik bir ilişki içerisinde, devamlı olarak amaç suçları işlemeye elverişli araç ve gerece sahip bir şekilde bir araya gelmesi gerekmektedir. Örgüt, soyut bir birleşme olmayıp, bünyesinde hiyerarşik bir ilişki barındırmaktadır. Bu hiyerarşik ilişki, bazı örgüt yapılanmalarında gevşek bir nitelik taşıyabilir. Oluşturulan bu ilişki sayesinde örgüt, mensupları üzerinde hâkimiyet tesis eden bir güç kaynağı niteliğini kazanmaktadır. Bu nedenle niteliği itibarıyla devamlılık arzeden örgütün varlığı için suç işlemek amacı etrafındaki fiili birleşme yeterlidir. Buna karşın, kişilerin belirli bir suçu işlemek için bir araya gelmesi hâlinde ise örgüt değil, iştirak ilişkisi mevcuttur. Madde gerekçesi ve yapılan açıklamalar ışığında suç işlemek amacıyla örgüt kurmak suçundan bahsedilebilmesi için;
a)Üye sayısı en az üç veya daha fazla kişi olmalıdır.
b)Üyeler arasında gevşek de olsa hiyerarşik bir bağ bulunmalıdır. Örgütün varlığı için soyut bir birleşme yeterli olmayıp, örgüt yapılanmasına bağlı olarak gevşek veya sıkı bir hiyerarşik ilişki olmalıdır.
c)Suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşme yeterli olup, örgütün varlığının kabulü için suç işlenmesine gerek bulunmadığı gibi, işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur itibarıyla somutlaştırılması bazen mümkün olmakla birlikte, zorunluluk arz etmemektedir. Örgütün faaliyetleri çerçevesinde suç işlenmesi halinde, fail, örgütteki konumuna göre, üye veya yönetici sıfatıyla cezalandırılmasının yanında, ayrıca işlenen suç veya suçlardan da cezalandırılacaktır.
d)Örgüt niteliği itibarıyla devamlılığı gerektirdiğinden, kişilerin belirli bir suçu işlemek veya bir suç işlemek için bir araya gelmesi halinde, örgütten değil ancak iştirak iradesinden söz edilebilecektir.
e)Amaçlanan suçları işlemeye elverişli, üye, araç ve gerece sahip olunması gerekmektedir.
Yukarıdaki açıklama ışığında dava konusu olay incelendiğinde sigorta ve aracılık hizmetleriyle iştigal eden bir şirket bünyesinde çalışan üçten fazla kişinin hiyerarşik bir iş bölümü içinde iletişimin tespiti ve teknik izleme tutanaklarına göre sekiz ay devamlılık arz eder nitelikte menfaat karşılığı usulsüz fenni muayene işlemleri gerçekleştirerek suç işlemeye elverişli imkanlara sahip oldukları nazara alındığında suç işlemek amacıyla kurulan bir örgütün varlığında tereddüt bulunmamaktadır. Ancak ceza yargılaması sonucunda mahkumiyet kararı verilebilmesi için suç oluşturan fiilin sanık tarafından işlendiğinin hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak, herkesi inandıracak biçimde kanıtlanması ve şüphenin masumiyet karinesinin gereği olarak sanık lehine değerlendirilmesi gerektiği (Anayasa m.38/4, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m. 6/2, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi m. 11, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi m.14/2), sanıklar …, … ve …‘ın suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak, … hakkında da örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek suçlarını işledikleri iddiasının şüpheli kaldığı, sanıkların çalıştıkları işyerlerinde suç işlendiğinin kabul edilmesinin tek başına örgütsel ilişkinin kurulması için yeterli olmadığı, bu ilişkinin maddi delillerle ortaya konulması gerektiği nazara alınarak atılı suçu işlediklerine dair savunmalarının aksine kesin, inandırıcı ve yeterli delil bulunmadığı anlaşılmakla, şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince beraatleri yerine yanılgılı değerlendirme sonucunda yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi,
Kabule göre;
TCK’nın 58/9. maddesi infaz rejimi ile ilgili olup kazanılmış hak oluşturmayacağı da gözetilerek suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçundan mahkumiyetine karar verilen sanıklar …, … ve … hakkında anılan maddenin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,
Sanık … hakkında erteli hapis cezasının sonucu olarak, TCK’nın 51/3. maddesi uyarınca denetim süresi belirlenmesi gereğinin gözetilmemesi,
Sanık …‘ın gözaltında ve tutuklulukda geçen sürelerinin TCK’nın 63. maddesi uyarınca sanığın cezasından mahsubuna karar verilmemesi,
Sanık … hakkında …‘e rüşvet vermek suçundan verilen beraat hükmünün temyiz incelemesinde;
Hükmün gerekçesinde …‘ün trafik kontrolü sırasında yakalanan aracı rüşvet karşılığı işlem yapmaksızın bıraktığı ve rüşvet almak eyleminin subuta erdiği kabul edilmesine rağmen … hakkında gerekçesi gösterilmeksizin rüşvet vermek suçundan diğer eylemleriyle birlikte beraat kararı verilmesi,
Karayolları 13. Bölge Müdürlüğünde çalışan kamu görevlilerine menfaat sağlanması karşılığı usulsüz şekilde fenni muayene işlemleri gerçekleştirildiği kabul edilen edilen …… plaka sayılı araçlarla ilgili olarak sanıklar … (11 kez), … (10 kez), … (2 kez), … (5 kez) ve … (1 kez) hakkında rüşvet vermek, … (6 kez), … (2 kez), … (1 kez) hakkında rüşvet almak, …, …, …, …, …, … hakkında ise rüşvet vermek suçlarından kurulan mahkumiyet ve … hakkında verilen beraat hükümlerinin temyiz incelemesinde ise;
Rüşvet vermek suçundan dava açılmasına karşın hakkında herhangi bir hüküm kurulmayan ve UYAP sisteminden temin edilen nüfus kayıt örneğine göre 29/05/2015 tarihinde öldüğü anlaşılan sanık … hakkında bir hüküm kurulması mümkün görülmüştür.
Sanık …‘ya ait …. plaka sayılı aracın dışarıdaki fenni muayene işlemlerini fiziken gerçekleştiren kamu görevlisinin … olduğunun belirlendiği ancak sanık hakkında bu eylemle ilgili bir dava bulunmadığı, …‘ye ait …. plaka sayılı aracın fenni muayenesini gerçekleştiren kamu görevlisinin ise belirlenemediğinin bildirildiği nazara alınarak; Karayolları 13. Bölge Müdürlüğündeki fenni muayene defter kayıtları ve diğer belgeler incelenerek gerekli görülmesi halinde ruhsat üzerinde inceleme yaptırılarak…. plaka sayılı aracın dışarıdaki fenni muayenesini fiziken gerçekleştiren kamu görevlisinin kesin olarak belirlenmesinden sonra bu kişiler hakkında dava açılması halinde her iki dosyanın birleştirilmesinden sonra bu eylemle bağlantılı sanıklar …, …, … ve …‘un hukuki durumlarının tayin ve takdiri yerine yazılı şekilde mahkumiyet hükümleri kurulması,
…. plaka sayılı araçlarla ilgili olarak bir kısım sanıkların ikrar içeren savunmaları, tanık beyanları, makina mühendisi ve polis memurlarının düzenlediği tespit tutanakları, iletişimin tespiti ve teknik izleme tutanakları ve fotoğraflı tespit tutanaklarına göre Karayolları 13. Bölge Müdürlüğü Antalya Araç Muayene İstasyonunda çalışan sanıklar ….. tarafından fenni muayene işleminin usulsüz olarak gerçekleştirildiğinin sabit olduğu, ancak gerek araç sahipleri olan sanıklar ve gerekse Alkaya Trafik Takip bürosu çalışanı olan sanıklar tarafından kamu görevlilerine menfaat temin edildiği hususunun şüpheli kaldığı, rüşvet vermek ve almak suçunun işlendiğine dair sanıkların savunmalarının aksine kesin, inandırıcı ve yeterli delil bulunmadığı anlaşılmakla; bahse konu araçların fenni muayene işlemlerinin usulsüz şekilde gerçek duruma aykırı olarak yapılması eyleminin icrai davranışla görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu nazara alınarak, fenni muayene işlemini gerçekleştiren sanıklar …, …‘nın TCK’nın 257/1, 43, …‘ın 257/1, araç sahibi olan sanıklar …, …, …, …, … ve … ile …‘ün aracının usulsüz muayenesi için aracılık eden sanık …‘ın aynı Kanunun 38. maddesi delaletiyle 257/1, trafik takip bürosunda çalışan sanıklar …, …, … ve …‘in eylemlerinin de aynı Kanunun 38 delaletiyle 257/1, 43. maddeleri gereğince ve eylemlerini zincirleme şekilde gerçekleştiren sanıklar yönünden de ayrıca TCK’nın 3 ve 61. maddeleri birlikte değerlendirilerek meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı, eylemlerinin uzun bir zamana yayılmasına bağlı suç işleme konusundaki ısrarları ve kastlarının yoğunluğu nazara alınarak temel ceza belirlenirken ve zincirleme suç nedeniyle artırım uygulanırken alt sınırdan uzaklaşılarak cezalandırılmaları gerekirken suç niteliğinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde rüşvet vermek ve almak suçlarından mahkumiyet hükümleri kurulması,
Yüklenen suçları 5237 sayılı Yasanın 53/1-a maddesindeki yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işleyen sanıklar …, … ve … hakkında aynı Yasanın 53/5. maddesi uyarınca “cezanın infazından sonra işlemek üzere hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar 53/1-a maddesindeki hak ve yetkileri kullanmasının yasaklanmasına” karar verilmesi yerine, öngörülen yasaklamanın suç sırasındaki göreviyle sınırlı tutularak yazılı şekilde cezanın infazından sonra işlemek üzere sadece “memuriyet görev ve yetkilerinin kullanılmasının yasaklanmasına” karar verilmesi,
Sanık …‘ın gözaltında ve tutuklulukda geçen sürelerinin TCK’nın 63. maddesi uyarınca sanığın cezasından mahsubuna karar verilmemesi,
Kamu görevlisi sanıklar …, …, … haklarında rüşvet almak suçundan hüküm kurulurken, uygulama maddesinin TCK’nın 252/2 maddesi yerine aynı cezayı öngören 252/1 maddesi olarak gösterilmesi,
Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarih ve E. 2014/140; K. 2015/85 sayılı Kararının Resmi Gazete’nin 24/11/2015 tarih ve 29542 sayısında yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması nedeniyle TCK’nın 53. maddesiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
Kabule göre de;
Örgüt faaliyeti çerçevesinde rüşvet vermek ve almak suçundan haklarında mahkumiyet hükmü kurulan sanıklar hakkında, TCK’nın 58/9. maddesi uyarınca, mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,
Kanuna aykırı, O yer Cumhuriyet Savcısı, katılan Hazine vekili ve sanıklar ile müdafiilerin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görülmüş olduğundan 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321 ve 326/son maddeleri uyarınca BOZULMASINA, bozmanın mahiyetine göre aynı Kanunun 325. maddesi gereğince hakkındaki hükmü süresinden sonra temyiz eden ve örgüt üyeliğinden mahkumiyetine karar verilen sanık … ile temyiz etmeyen …, …, … ve yargılama sırasında öldüğü anlaşılan …‘a TEŞMİLİNE, tutuklama tarihi ve bozmanın sanıklar lehine niteliği gözetilerek tutuklu sanıklar …, …, … ve …‘in rüşvet almak ve vermek suçlarından BİHAKKIN TAHLİYELERİNE, başka suçtan tutuklu veya hükümlü bulunmadıkları takdirde DERHAL SALIVERİLMELERİNİN mahalline bildirilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına müzekkere yazılmasına, 21/06/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/3787 Karar : 2016/6429 Tarih : 16.06.2016
-
TCK 252. Madde
-
Rüşvet Suçu
Sanığın …. Komutanlığı emrinde görevli …., Mayıs ayının ilk haftasında Suriye sınırından Türkiye’ye “sınır geçişinde kolaylık sağlamaları” karşılığında elden 400 TL vermesi şeklindeki eylemi nedeniyle sanık hakkında rüşvet verme suçundan mahkumiyet hükmü kurulmuş ise de;
5237 sayılı TCK’nın 6352 sayılı Yasa değişikliği öncesinde rüşveti tanımlayan 252/3. maddesinde “rüşvet, bir kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması için kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlamasıdır” denilerek sadece nitelikli rüşvete yer verildiği, kamu görevlisinin yapması gereken işi yapması ya da yapmaması gereken işi yapmaması için yarar sağlamasının veya kişilerin bu şekildeki iş için kamu görevlisine çıkar temin etmelerinin rüşvet tanımından çıkarıldığı, bu durumda diğer koşulların varlığı halinde görevi kötüye kullanma suçunun oluşacağı anlaşılmakla,
Rüşvet suçuna konu paraların suç tarihinde yürürlükte bulunan TCK’nın 252/3. maddesi anlamında kamu görevlisi kişiye görevinin gereklerine aykırı olan bir işi yapması için verilip verilmediği hususunun hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi ve buna bağlı olarak suç niteliğinin tayini bakımından, sanık hakkında suç tarihi olan 2009 yılı Mayıs ayı itibarıyla göçmen kaçakçılığı veya insan ticareti suçlarından yapılan bir soruşturma bulunup bulunmadığının Akçakale Cumhuriyet
Başsavcılığından sorulması ile aynı olaya ilişkin farklı kararlar verilmesinin önüne geçmek, uygulama birliğini sağlamak ve her iki davada adil sonuç çıkmasını temin etmek için, rüşvet aldıkları iddia olunan … ile … hakkında Diyarbakır ….. Askeri Savcılığı tarafından açılan dava akıbetinin araştırılması, dava evrakları ile karar verildiği takdirde hükümlerin onaylı örneklerinin dosya arasına getirtilmesi ve bütün deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi için kime, nasıl, ne şekilde, hangi iş ve işlemi nedeniyle ne kadar para verildiği karar yerinde Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde gerekçeleriyle gösterilerek sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden eksik soruşturma ve yetersiz gerekçelerle yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması,
Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarih ve E. 2014/140; K. 2015/85 sayılı kararının 24/11/2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması nedeniyle TCK’nın 53. maddesiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık ile katılan Hazine vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 16/06/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/4682 Karar : 2016/5790 Tarih : 2.06.2016
-
TCK 252. Madde
-
Rüşvet Suçu
Sanığın, 2010 yılı Ağustos ayı içerisinde Suriye sınırından Türkiye’ye geçireceği kaçak malların geçişine göz yumması karşılığında bir kez olmak üzere….lığı emrinde görevli piyade er…‘in banka hesabına 200,00 TL yatırdığı şeklinde gerçekleştiği belirtilen eylemi nedeniyle sanık hakkında rüşvet verme suçundan mahkumiyet hükmü kurulmuş ise de;
5237 sayılı TCK’nın 6352 sayılı Yasa değişikliği öncesinde rüşveti tanımlayan 252/3. maddesinde “rüşvet, bir kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması için kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlamasıdır” denilerek sadece nitelikli rüşvete yer verildiği, kamu görevlisinin yapması gereken işi yapması ya da yapmaması gereken işi yapmaması için yarar sağlamasının veya kişilerin bu şekildeki iş için kamu görevlisine çıkar temin etmelerinin rüşvet tanımından çıkarıldığı, bu durumda diğer koşulların varlığı halinde görevi kötüye kullanmaya iştirak suçunun oluşacağı anlaşılmakla,
Rüşvet suçuna konu paranın suç tarihinde yürürlükte bulunan TCK’nın 252/3. maddesi anlamında kamu görevlisi kişiye görevinin gereklerine aykırı olan bir işi yapması için verilip verilmediği hususunun hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi ve buna bağlı olarak suç niteliğinin tayini bakımından, suç tarihi itibariyle sanık hakkında 5607 sayılı Kaçakçılık Yasasına aykırılık suçundan … C.Başsavcılığının 2011/3956 sayılı dosyası üzerinden yürütülen soruşturma neticesinde dava açılıp açılmadığının tespitiyle varsa bu evrakların onaylı ve okunaklı birer suretinin temini ile rüşvet suçu, bir karşılaşma suçu olduğundan, çok failli suçlardan olup, bir tarafta, rüşvet verenin; diğer tarafta ise rüşvet alan kamu görevlisinin yer aldığı, rüşvet veren ve alanın,
aynı amacın gerçekleşmesini hedefledikleri, bu itibarla esasında veren ve alan açısından tek bir suç olduğu, dava konusu somut olayda sivil şahıs olan sanık …‘ten rüşvet aldığı iddia olunan … hakkında rüşvet alma suçundan dolayı … Askeri Mahkemesinde görülen 2011/747 Esas sayılı kamu davası açılmış olduğu görülmekle, aynı olaya ilişkin farklı kararlar verilmesinin önüne geçmek, uygulama birliğini sağlamak ve her iki davada adil sonuç çıkmasını temin etmek için, rüşvet aldığı iddia olunan asker şahıs hakkında askeri mahkemece karar verilip verilmediğinin, verilmişse kesinleşip kesinleşmediğinin araştırılmasından, kesinleşmemişse sonucunun bekletici mesele yapılmasından, kesinleşmişse dava evrakları ile gerekçeli kararın onaylı örneklerinin bu dosya arasına getirtilip konulmasından, öte yandan dosyada mevcut ifade ve tutanaklardan yargılama konusu olay hakkında bilgi ve görgü sahibi oldukları anlaşılan…‘ın tanık sıfatıyla beyanlarının alınmasından sonra tüm deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi için kime, nasıl, ne şekilde, hangi iş ve işlemi nedeniyle ne kadar para verildiği karar yerinde denetime imkan verecek biçimde gerekçeleriyle gösterilerek sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden eksik soruşturma ve yetersiz gerekçelerle yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması,
Kabule göre de;
Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarih ve E. 2014/140; K. 2015/85 sayılı Kararının Resmi Gazetenin 24/11/2015 tarih ve 29542 sayısında yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması nedeniyle TCK’nın 53/1. maddesiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, 02/06/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/946 Karar : 2016/4393 Tarih : 29.04.2016
-
TCK 252. Madde
-
Rüşvet Suçu
…Komutanlığı emrinde görevli uzman … ile …. Komutanlığı emrinde görevli piyade er …‘a Şubat/2006 ile 22/05/2007 tarihleri arası Suriye sınırından Türkiye’ye kaçak mal geçirmesine göz yummaları karşılığında rüşvet verildiği iddiasıyla açılan kamu davasında sanığın 20/03/2007 tarihinde 2.786 TL’yi …‘ın annesine verilmek üzere … havalesiyle gönderdiği kabul edilerek rüşvet vermek suçundan mahkumiyetine karar verilmiş ise de;
5237 sayılı TCK’nın 6352 sayılı Yasa değişikliği öncesinde rüşveti tanımlayan 252/3. maddesinde “rüşvet, bir kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması için kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlamasıdır” denilerek sadece nitelikli rüşvete yer verildiği, kamu görevlisinin yapması gereken işi yapması ya da yapmaması gereken işi yapmaması için yarar sağlamasının veya kişilerin bu şekildeki iş için kamu görevlisine çıkar temin etmelerinin rüşvet tanımından çıkarıldığı, bu durumda diğer koşulların varlığı halinde görevi kötüye kullanma suçunun oluşacağı anlaşılmakla,
Rüşvet suçu, bir karşılaşma suçu olduğundan, çok failli suçlardan olup, bir tarafta, rüşvet verenin; diğer tarafta ise rüşvet alan kamu görevlisinin yer aldığı, rüşvet veren ve alanın, aynı amacın gerçekleşmesini hedefledikleri, bu itibarla veren ve alan açısından tek bir suç olduğu nazara alınarak rüşvet suçlarına konu paraların suç tarihinde yürürlükte bulunan TCK’nın 252/3. maddesi anlamında kamu görevlisine görevinin gereklerine aykırı olan bir işi yapması için verilip verilmediği hususunun hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi ve buna bağlı olarak suç niteliğinin tayini bakımından, sanık hakkında suç tarihi olan 2007 yılı itibarıyla 5607 sayılı Kaçakçılık Yasasına muhalefet suçuna ilişkin olarak açılmış bir soruşturma ve dava olup olmadığının tespitiyle varsa bu evraklar ile aynı olaya ilişkin farklı kararlar verilmesinin önüne geçmek, uygulama birliğini sağlamak ve her iki davada adil sonuç çıkmasını temin etmek için, rüşvet aldığı iddia olunan … hakkında… Komutanlığı Askeri Savcılığının 09/09/2009 tarihli iddianamesi ile açılan kamu davasının akıbetinin araştırılması, kesinleşmemişse sonucunun bekletici mesele yapılması, hüküm verilmişse onaylı örneklerinin bu dosya içine alınmasından sonra, bütün deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi için kime, nasıl, ne şekilde, hangi iş ve işlemi nedeniyle ne kadar para verildiği karar yerinde denetime imkan verecek biçimde gerekçeleriyle gösterilerek sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden eksik soruşturma ve yetersiz gerekçelerle yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması,
Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarih ve E. 2014/140; K. 2015/85 sayılı kararının 24/11/2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması nedeniyle TCK’nın 53. maddesiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 29/04/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/3554 Karar : 2016/4445 Tarih : 29.04.2016
-
TCK 252. Madde
-
Rüşvet Suçu
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanık müdafiin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Eylem tarihinde yürürlükte bulunan TCK’nın 252. maddesindeki düzenleme itibariyle rüşvet suçunun oluşabilmesi bakımından, yapılması gereken bir işin yapılmaması veya yapılmaması gereken bir işin yapılması için rüşvet anlaşmasına varılmış olmasının zorunluluğu da nazara alınarak,… hakkında görülen davanın soruşturması sırasında, ilgili taksi şoförleri hakkında herhangi bir işlem yapılıp yapılmadığının bildirilmesine ilişkin,… Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından …Emniyet Müdürlüğü’ne yazılan 15/09/2006 tarihli yazı ile sanığın olay tarihinde görev yaptığı bölgede ve tutanaklarda belirtilen saatlerde, taksi şoförlerinin beklemesine izin verilen ve trafik polisleri tarafından ceza tutanağı düzenlenmesi zorunlu olmayan sürelerin ne olduğu konusunda ilgili birimlerden alınacak yazı cevaplarının getirtilip sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kabule göre de;
2918 sayılı Kanunun Ek 11. maddesi gereğince, trafik polisi olup ceza tutanağı düzenleme yetkisi bulunan sanık hakkında hükmolunan cezanın yarı oranında artırılması gerektiğinin gözetilmemesi,
Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 321 ve 326/son maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 29/04/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/3558 Karar : 2016/4032 Tarih : 19.04.2016
-
TCK 252. Madde
-
Rüşvet Suçu
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Rüşvet vermeye teşebbüs etme suçu yönünden, eylem tarihinde yürürlükte bulunan TCK’nın 252/3. maddesine göre rüşvetin, bir kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması için kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlaması şeklinde tanımlanmasına göre, sanık hakkında çocuğun cinsel istismarı suçundan açılan ve…Asliye Ceza Mahkemesinin 2009/422 Esas sayılı dosyasında görülen davanın akıbeti araştırılarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması,
Anayasa Mahkemesi’nin hükümden sonra 24/11/2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08/10/2015 tarihli ve 2014/140 Esas, 2015/85 sayılı Kararı gereğince, TCK’nın 53. maddesinin yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Olay nedeniyle elkonulan ve adli emanette bulunan paralar ile sanığın tahliyesi sırasında tahsil edilen güvence parası hakkında herhangi bir karar verilmemiş olması,Sanığın savunması sırasında görev alan tercümanlar için yapılan masrafların bir kısmının yargılama giderlerine dahil edilip sanıktan tahsiline karar verilmek suretiyle CMK’nın 324/5. maddesine aykırı davranılması,
Kanuna aykırı, sanık müdafii ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 19/04/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/1054 Karar : 2016/3181 Tarih : 30.03.2016
-
TCK 252. Madde
-
Rüşvet Suçu
Sanığın … Komutanlığı emrinde görevli piyade er…‘a, 2008 yılı Mayıs ayı içinde ….. sınırından Türkiye’ye geçireceği kaçak malların geçişine göz yumması karşılığında iki kez elden 75 TL ve 250 TL verdiği şeklinde gerçekleştiği belirtilen eylem nedeniyle sanık hakkında rüşvet verme suçundan mahkumiyet hükmü kurulmuş ise de;
5237 sayılı TCK’nın 6352 sayılı Yasa değişikliği öncesinde rüşveti tanımlayan 252/3. maddesinde “rüşvet, bir kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması için kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlamasıdır” denilerek sadece nitelikli rüşvete yer verildiği, kamu görevlisinin yapması gereken işi yapması ya da yapmaması gereken işi yapmaması için yarar sağlamasının veya kişilerin bu şekildeki iş için kamu görevlisine çıkar temin etmelerinin rüşvet tanımından çıkarıldığı, bu durumda diğer koşulların varlığı halinde görevi kötüye kullanma suçunun oluşacağı anlaşılmakla,
Rüşvet suçuna konu paraların suç tarihinde yürürlükte bulunan TCK’nın 252/3. maddesi anlamında kamu görevlisi kişiye görevinin gereklerine aykırı olan bir işi yapması için verilip verilmediği hususunun hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi ve buna bağlı olarak suç niteliğinin tayini bakımından, sanık hakkında suç tarihi olan 2008 yılı Mayıs ayı itibarıyla 5607 sayılı Kaçakçılık Yasasına muhalefet suçuna ilişkin olarak …. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2008/116 soruşturma sayılı dosya ile … hakkında rüşvet alma suçundan dolayı …. Komutanlığı Askeri Savcılığı tarafından açılan dava akıbetlerinin araştırılması, dava evrakları ile karar verildiği takdirde hükümlerin onaylı örneklerinin, ayrıca mahkemenin hükme esas aldığı ancak dosya arasında bulunmayan sanığın kolluk ve savcılık ifadeleri ve sanıkla ilgili tüm iletişimin tespiti tutanaklarının (Tape Kayıtlarının) dosya arasına getirtilmesi ve bütün deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi için kime, nasıl, ne şekilde, hangi iş ve işlemi nedeniyle ne kadar para verildiği karar yerinde Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde gerekçeleriyle gösterilerek sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden eksik soruşturma ve yetersiz gerekçelerle yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması,
Kabule göre de;
Sanığın adli sicil kaydında yer alan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın CMK’nın 231/11. maddesi gereğince ele alınması için mahkemesine ihbarda bulunulmaması,
Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarih ve E. 2014/140; K. 2015/85 sayılı Kararının 24/11/2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması nedeniyle TCK’nın 53. maddesiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321 ve 326/son maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 30/03/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/17031 Karar : 2016/1883 Tarih : 18.02.2016
-
TCK 252. Madde
-
Rüşvet Suçu
5237 sayılı TCK’nın 6352 sayılı Yasa değişikliği öncesinde rüşveti tanımlayan 252/3. maddesinde “rüşvet, bir kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması için kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlamasıdır” denilerek sadece nitelikli rüşvete yer verildiği, kamu görevlisinin yapması gereken işi yapması ya da yapmaması gereken işi yapmaması için yarar sağlamasının veya kişilerin bu şekildeki iş için kamu görevlisine çıkar temin etmelerinin rüşvet tanımından çıkarıldığı, bu durumda diğer koşulların varlığı halinde görevi kötüye kullanma suçunun oluşacağı anlaşılmakla;
Rüşvet suçlarına konu paraların suç tarihinde yürürlükte bulunan TCK’nın 252/3. maddesi anlamında kamu görevlisine görevinin gereklerine aykırı olan bir işi yapması için verilip verilmediği hususunun hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi ve buna bağlı olarak suç niteliğinin tayini bakımından, sanıklar hakkında suç tarihlerinde 5607 sayılı Kaçakçılık Yasasına muhalefet suçuna ilişkin olarak açılmış bir soruşturma ve dava olup olmadığının tespitiyle varsa bu evrak ile rüşvet alma suçundan …, … ve … hakkında Askeri Mahkemede görülen kamu davalarının akıbetlerinin araştırılmasından, hüküm verilmişse onaylı örneklerinin bu dosya içine alınmasından sonra, bütün deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi için kime, nasıl, ne şekilde, hangi iş ve işlemi nedeniyle hangi tarihte ne kadar para verildiği karar yerinde denetime imkan verecek biçimde gerekçeleriyle gösterilerek sanıkların hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden eksik soruşturma ve yetersiz gerekçelerle yazılı şekilde mahkumiyet hükümleri kurulması,
Kabule göre de; Hükmün gerekçesinde hakkında kamu davası bulunmayan …’nin de rüşvet verdiği kabul edilerek hükmün karıştırılması,
Ne surette suçta kullanıldıkları açıklanıp tartışılmadan telefon, sim kart ve Telekom kartlarının müsaderesine karar verilmesi,
Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarih ve E. 2014/140; K. 2015/85 sayılı kararının 24/11/2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması nedeniyle TCK’nın 53. maddesiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
Bozma gerektirmiş, sanıklar müdafiilerin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321 maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozmanın mahiyetine göre CMUK’nın 325. maddesi gereğince kararın hükmü temyiz etmeyen sanık …‘na TEŞMİLİNE, 18/02/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/16284 Karar : 2016/1073 Tarih : 28.01.2016
-
TCK 252. Madde
-
Rüşvet Suçu
Sanıklar H.. İ.. ve G.. İ.. haklarında, K.K.K.lığı 6. Kolordu Komutanlığı Adana Askeri Mahkemesinde rüşvet alma suçundan yargılanan ve suç tarihlerinde Reyhanlı 2. Hudut Taburu 4. Bölük K.lığı emrinde piyade çavuş olarak görev yapan M.M.T ile piyade er olarak görev yapan M.R.Ö ve M.Ö’e, Suriye sınırından Türkiye’ye illegal yoldan sigara, çay ve başkaca eşyalar geçirmelerine göz yummaları karşılığında kontör, para vb. menfaat temin ettikleri veya bu hususta anlaştıkları biçiminde gerçekleştiği belirtilen eylemleri nedeniyle rüşvet verme suçundan dolayı ayrı ayrı mahkumiyet hükümleri kurulmuş ise de;
5237 sayılı TCK’nın 6352 sayılı Yasa değişikliği öncesinde rüşveti tanımlayan 252/3. maddesinde “rüşvet, bir kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması için kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlamasıdır.” denilerek sadece nitelikli rüşvete yer verildiği, kamu görevlisinin yapması gereken işi yapması ya da yapmaması gereken işi yapmaması için yarar sağlanmasının veya kişilerin bu şekildeki iş için kamu görevlisine çıkar temin etmelerinin rüşvet tanımından çıkarıldığı, bu durumda diğer koşulların varlığı halinde görevi kötüye kullanma suçunun oluşacağı anlaşılmakla,
Rüşvet suçlarına konu olan menfaatlerin suç tarihinde yürürlükte bulunan TCK’nın 252/3. maddesi anlamında kamu görevlisi kişiye görevinin gereklerine aykırı olan bir işi yapması için verilip verilmediği hususunun hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi ve buna bağlı olarak suç niteliğinin tayini bakımından, sanıklar H.. İ.. ve G.. İ.. haklarında suç tarihi olan 2008 yılı itibarıyla 5607 sayılı Kaçakçılık Yasasına muhalefet suçuna ilişkin olarak açılmış bir soruşturma ve dava olup olmadığının tespitiyle varsa bu evraklar ile M.M.T, M.R.Ö ve M.Ö haklarında rüşvet alma suçundan dolayı K.K.K.lığı 6. Kolordu Komutanlığı Adana Askeri Mahkemesinde görülen kamu davalarının akıbetinin ayrı ayrı araştırılmasından ve hüküm verilmişse onaylı suretlerinin bu dosya içine alınmasından sonra, bütün deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi için kime, nasıl, ne şekilde, hangi iş ve işlemi nedeniyle menfaat temin edildiği ya da rüşvet anlaşmasına varıldığı karar yerinde denetime imkan verecek biçimde gerekçeleriyle gösterilerek sanıkların hukuki durumlarının tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden eksik soruşturma ve yetersiz gerekçelerle yazılı şekilde mahkumiyet hükümleri kurulması,
Kabule göre de;
Sanıklardan Gökhan’ın, asker şahıslardan M.M.T’a birden çok, M.Ö’e bir kez, diğer sanığın da M.M.T’a birden çok, M.R.Ö’ya bir kez rüşvet verdiğinin iddia ve kabul olunması karşısında; suç kastı yenilenmeden bir kimseye birden fazla rüşvet verilmesi halinde zincirleme suç hükümleri uygulanacağından, keza rüşvet verme suçu rüşvet verilen şahıs sayısınca oluşacağından, sanıkların TCK’nın 252/1, 43/1; 252/1. maddeleri gereğince ayrı ayrı tecziyelerine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde uygulama yapılarak haklarında noksan cezaya hükmedilmesi,
Sanıklar haklarında, iddianamede ve iddianame yerine geçen görevsizlik kararında yer verilmemesine ve bu hususta ek savunma hakkı tanınmamasına rağmen TCK’nın 43/1. maddesinin uygulanması suretiyle savunma haklarının kısıtlanması,
Anayasa Mahkemesi’nin 08/10/2015 tarih ve E. 2014/140; K. 2015/85 sayılı kararının Resmi Gazetenin 24/11/2015 tarih ve 29542 sayısında yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması nedeniyle sanıklar haklarında TCK’nın 53/1. maddesiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanıklar müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321 ve 326/son maddeleri uyarınca hükümlerin BOZULMASINA, 28/01/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/14563 Karar : 2015/17788 Tarih : 24.12.2015
-
TCK 252. Madde
-
Rüşvet Suçu
Reyhanlı Hd.Tb.4.Bl. Komutanlığı emrinde görevli piyade er E..K..’ın, 2011 yılı Haziran ayı için de C.. Ş..’den Suriye sınırından Türkiye’ye geçirdiği canlı küçükbaş hayvanların geçişine göz yumması karşılığında sanıktan bir cep telefonu ve 200 TL aldığı şeklinde gerçekleştiği belirtilen eylem nedeniyle sanık hakkında rüşvet verme suçundan mahkumiyet hükmü kurulmuş ise de;
5237 sayılı TCK’nın 6352 sayılı Yasa değişikliği öncesinde rüşveti tanımlayan 252/3. maddesinde “rüşvet, bir kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması için kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlamasıdır” denilerek sadece nitelikli rüşvete yer verildiği, kamu görevlisinin yapması gereken işi yapması ya da yapmaması gereken işi yapmaması için yarar sağlamasının veya kişilerin bu şekildeki iş için kamu görevlisine çıkar temin etmelerinin rüşvet tanımından çıkarıldığı, bu durumda diğer koşulların varlığı halinde görevi kötüye kullanma suçunun oluşacağı anlaşılmakla,
Rüşvet suçlarına konu paraların suç tarihinde yürürlükte bulunan TCK’nın 252/3. maddesi anlamında kamu görevlisi kişiye görevinin gereklerine aykırı olan bir işi yapması için verilip verilmediği hususunun hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi ve buna bağlı olarak suç niteliğinin tayini bakımından, sanık hakkında suç tarihi olan 2011 yılı Haziran ayı itibarıyla 5607 sayılı Kaçakçılık Yasasına muhalefet suçuna ilişkin olarak açılmış bir soruşturma ve/veya dava olup olmadığının tespitiyle varsa bu evrak ile E.. K.. hakkında rüşvet alma suçundan dolayı Askeri Mahkemede görülen kamu davası olup olmadığının araştırılmasından, dava açılmışsa dava evrakı ile karar verildiği takdirde hükmün onaylı örneklerinin bu dosya içine alınmasından sonra, bütün deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi için kime, nasıl, ne şekilde, hangi iş ve işlemi nedeniyle ne kadar para verildiği karar yerinde denetime imkan verecek biçimde gerekçeleriyle gösterilerek sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden eksik soruşturma ve yetersiz gerekçelerle yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması,
Kabule göre de;
Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarih ve E. 2014/140; K. 2015/85 sayılı Kararının 24/11/2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması nedeniyle TCK’nın 53. Maddesiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321 ve 326/son maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 24/12/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/5795 Karar: 2014/8187 Tarih: 11.09.2014
-
TCK 252. Madde
-
Rüşvet Suçu
Bozma üzerine yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sair temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Suç tarihinden sonra 05.07.2012 gün ve 28344 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yasanın 87. maddesi ile değişik 5237 sayılı TCK’nın 252. maddesinin 4. fıkras 4. fıkrası ile “kamu görevlisinin rüşvet talebinde bulunması ve fakat bunun kişi tarafından kabul edilmemesi ya da kişinin kamu görevlisine menfaat temini konusunda teklif veya vaatte bulunması ve fakat bunun kamu görevlisi tarafından kabul edilmemesi hâllerinde fail hakkında, birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre verilecek ceza yarı oranında indirilir.” şeklinde düzenleme yapılmış olup; öğretide bir kısım aksine görüşler bulunmakla beraber genel kabul görüp süregelen uygulamada da benimsendiği üzere; menfaat talep eden sanığın isteğini gerçekte yerine getirmek niyetinde olmayan kişinin faili suçüstü yakalatmak amacıyla talebi kabul etmiş görüntüsü verdiği durumlarda, sanığın yakalanması için yapılan anlaşmanın serbest irade ürünü olmaması nedeniyle rüşvet anlaşmasının oluşmadığı, bu nedenle de eylemin teşebbüs aşamasında kaldığı ve bu itibarla 6352 sayılı Kanun’la değişik TCK’nın 252/4. maddesinde yer alan teşebbüs hükmünün uygulanma koşullarının oluştuğu nazara alınarak sanık hakkında suç tarihinde yürürlükte bulunan TCK’nın 252/1, 35 62. maddeleri ve suç tarihinden sonra yürürlüğe giren TCK’nın 252/1, 252/4 62. maddeleri uygulanarak lehe Yasanın belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, 6352 sayılı Kanun’la değişik TCK’nın 252/4. maddesinde yer alan teşebbüs hükmünün uygulanma koşullarının bulunmadığından bahisle sanık hakkında fazla ceza tayini,
Kabule göre de;
Bozmaya konu aleyhine temyiz bulunmayan 07.03.2008 günlü hükümde temel cezanın alt sınırdan belirlendiği, bozma ilamında bu belirlemenin isabetsiz olduğuna ilişkin bir ibareye yer verilmediği gibi dosya kapsamına göre de TCK’nın 61. maddesinde yer alan temel cezanın tespitinde esas alınacak hususlarda da bir değişiklik olmadığı gözetilmeden, yasal olmayan gerekçe ile TCK’nın 3/1. maddesindeki orantılılık ilkesine de aykırı olacak şekilde takdirde hataya düşülerek temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesi,
5237 sayılı TCK’nın 35/2. maddesi uyarınca teşebbüs nedeniyle indirim yapılırken meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı yerine “suç işleme hususundaki ısrarlı kastının yoğunluğu” biçiminde yine yasal ve yeterli olmayan gerekçeyle verilen cezanın asgari oranda indirilmesi,
Suçun 5237 sayılı Yasanın 53/1-a maddesindeki yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işlenmesi nedeniyle sanık hakkında 53/5. madde gereğince cezasının infazından sonra işlemek üzere, hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar sadece bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilmesi gerekirken anılan maddenin 1. fıkrasının tüm alt bentlerini kapsar şekilde hak yoksunluğuna hükmolunması,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 11.09.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2008/6172 Karar: 2012/3000 Tarih: 02.04.2012
-
TCK 252. Madde
-
Rüşvet Suçu
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
5237 sayılı TCK’nın rüşveti tanımlayan 252/3. maddesinde “rüşvet, bir kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması için kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlamasıdır” denilerek sadece nitelikli rüşvete yer verilmesi, kamu görevlisinin yapması gereken işi yapması ya da yapmaması gereken işi yapmaması için yarar sağlanmasının veya kişilerin bu şekildeki iş için kamu görevlisine çıkar temin etmelerinin rüşvet tanımından çıkarılması ve sanığın işlediği ileri sürülen hırsızlık suçu nedeniyle hakkında işlem yapmak isteyen müşteki polis memurlarına rüşvet teklif ettiğinin iddia ve kabul edilmesi karşısında; yankesicilik suretiyle hırsızlık suçundan Bergama Asliye Ceza Mahkemesi’ne açıldığı anlaşılan ve 02.03.2005 günlü duruşmada incelenerek derdest olduğu belirtilen 2004/670 Esas sayılı davanın sonucunun ne olduğu araştırılarak sanığın rüşvet önerisini haklı bir hususun sağlanması için yapıp yapmadığının kesin olarak saptanmasından sonra suç niteliğinin tayin ve takdiri yerine noksan araştırmayla yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kabule göre de:
765 sayılı TCK’nın nitelikli rüşvet verme suçunu düzenleyen 213/1. maddesi hükmüne göre rüşvet vaat veya teklif olunmasıyla birlikte suçun tamamlandığı, neticesi harekete bitişik suç olduğundan teşebbüse elverişli bulunmadığı, önerinin memur tarafından kabul edilmemesinin suçun oluşumuna engel teşkil etmediği, buna karşılık 5237 sayılı TCK’nın 252/1. maddesi rüşvet teklif veya vaat etmeyi suç olmaktan çıkarmamakla birlikte, rüşvet konusunda anlaşmaya varmayı veya vermeyi suçun tamamlanması için gerekli saydığından önceki yasadan farklı olarak bu suça teşebbüsün olanaklı hale getirildiği, dosyadaki somut olaya gelince sanığın rüşvet teklifi alan polislerin durumu hemen nöbetçi C.Savcısına bildirdikleri, gelen talimat üzerine suçu tespit edebilmek için öneriyi kabul etmiş gözükerek sanığın temin edip kendilerine verdiği parayı aldıktan sonra rüşvet suçundan soruşturma başlatılmış olmakla, anlaşmanın sağlanmadığı, eylemin rüşvet vermeye kalkışma suçunu oluşturduğu ve cezasında 5237 sayılı TCK’nın 35. maddesi uyarınca indirim yapılması gerektiğinin gözetilmemesi,
5237 sayılı TCK’nın 53/3. maddesine göre 53/1-c maddesinde yer alan kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri ile ilgili hak yoksunluğunun koşullu salıvermeden sonra uygulanamayacağı gözetilmeden, bunu da kapsayacak biçimde hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar 53/1. maddede yer alan bütün haklardan ve bunları kullanmaktan yoksun bırakılmasına karar verilmesi,
Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan hükmün 5320 sayılı Yasa’nın 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca (BOZULMASINA), 02.04.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2010/6995 Karar: 2012/1736 Tarih: 08.03.2012
-
TCK 252. Madde
-
Rüşvet Suçu
Suç tarihinde meskun mahalde ateş edildiği hususun müştekinin de görevli olduğu ekibe anons edilmesi üzerine, takip sonucu olayın tanıkları ile sanığın içinde bulunduğu tarife uygun aracın durdurulup, görevli memurlarca kimlik kontrolü ve üst araması yapılırken, sanığın arabada ruhsatlı silahının bulunduğunu söylemesi sebebiyle müştekinin silahı alacağı sırada sanığın, müştekinin cebine adli emanete alınan 100 TL’yi bıraktığı, ancak durumu fark eden müştekinin olayı diğer arkadaşlarına bildirdiği sübut bulan olayda, iddianame ve dosya içeriğine nazaran meskun mahalde silah atmak suçundan yakalandıktan sonra sanığın işlem yapılmaması, serbest bırakılmaları için parayı vermesi, bu suçla ilgili ayrı bir fezleke düzenlendiğinin anlaşılması ve 5237 sayılı TCK’nın 252/3 maddesinde rüşvetin, “bir kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması için kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlaması” olarak tanımlanması ve bu tanıma göre rüşvetin, menfaatin kamu görevlisi tarafından temin edilmesiyle tamamlanması, ayrıca görevin gereklerine aykırı olarak ibaresi konularak sadece nitelikli rüşvete yer verilmesi, kamu görevlisinin yapması gereken işi yapması ya da yapmaması gereken işi yapmaması için yarar sağlanmasının veya kişilerin bu şekildeki iş için kamu görevlisine çıkar temin etmelerinin rüşvet tanımından çıkarılması, bu düzenlemeye göre görevin gereklerine aykırı olarak bir işin yapılması veya yapılmaması için rüşvet teklifinde bulunulması durumunda suçun icra hareketleri başlamış olacağından rüşvete teşebbüs, haklı hususun temini için rüşvet önerilmesi halinde ise kamu görevlisinin şeref ve saygınlığına saldırı niteliğinde olması sebebiyle aynı Yasanın 125/3. maddesinde düzenlenen kamu görevlisine hakaret suçunu oluşturabileceğinin de anlaşılması karşısında yakalama işleminin ve buna bağlı serbest bırakılma isteğinin haklı olup olmamasına göre sanığın eyleminin rüşvete teşebbüs veya kamu görevlisine hakaret suçlarını oluşturabileceği dikkate alınarak yakalamaya ve serbest bırakılması için rüşvet teklifine neden olan meskun mahalde silah atmak suçuyla ilgili soruşturma sonuçlarının araştırılması ve sonucuna göre suç niteliğinin tayin ve takdiri yerine eksik tahkikatla yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kabule göre de;
Kayden sabıkasız olup, duruşma tutanaklarına yansımış olumsuz bir hali bulunmayan ve kişilik özellikleri nedeniyle hakkında alt sınırdan ceza tayin edilip, duruşmalardaki saygılı tutumu nedeniyle de cezasından TCK’nın 62. maddesi uyarınca indirim yapılan sanık hakkında suçun işleniş biçimi ve yargılama sürecindeki tutum ve davranışlarına dayanılarak, bir daha suç işlemekten sakınacağı hususunda kanaat oluşmadığından” şeklindeki çelişkili, yasal ve yeterli olmayan gerekçelerle verilen cezanın ertelenmesine ve CMK’nın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,
Sonuç: Kanuna aykırı ve sanık müdafiin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 08.03.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.