İrtikap Suçu
TCK Madde 250
(1) (Değişik: 2/7/2012-6352/86 md.) (1) Görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi icbar eden kamu görevlisi, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Kamu görevlisinin haksız tutum ve davranışları karşısında, kişinin haklı bir işinin gereği gibi, hiç veya en azından vaktinde görülmeyeceği endişesiyle, kendisini mecbur hissederek, kamu görevlisine veya yönlendireceği kişiye menfaat temin etmiş olması halinde, icbarın varlığı kabul edilir.
(2) Görevinin sağladığı güveni kötüye kullanmak suretiyle gerçekleştirdiği hileli davranışlarla, kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi ikna eden kamu görevlisi, üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) İkinci fıkrada tanımlanan suçun kişinin hatasından yararlanarak işlenmiş olması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(4) (Ek: 2/7/2012-6352/86 md.) İrtikap edilen menfaatin değeri ve mağdurun ekonomik durumu göz önünde bulundurularak, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir.
TCK Madde 250 Gerekçesi
Madde metninde çeşitli şekillerde gerçekleştirilen irtikap fiilleri suç olarak tanımlanmıştır. İrtikabın varlığı için, kamu görevlisinin kişilerden kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekir. Ancak, bu yarar sağlama olgusu çeşitli şekillerde gerçekleşebilir. Madde metninde bu yararlanma olgusunun gerçekleştiriliş şekilleri göz önünde bulundurularak suç tanımlaması yapılmıştır.
Maddenin birinci fıkrasında icbar suretiyle irtikap suçu tanımlanmıştır. İcbar suretiyle irtikâp suçunun oluşabilmesi için; kamu görevlisinin, bir başkasını kendisine veya başkasına yarar sağlamaya veya bu yolda vaatte bulunmaya icbar etmesi gerekir. Bu icbarın, yürütülen görevin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştirilmiş olması gerekir. Ancak, bu icbarın, yağma suçunun oluşumuna neden olan cebir veya tehdit boyutuna varmaması gerekir. Aksi takdirde, gerçekleşen suç, icbar suretiyle irtikâp değil, gasp suçu olur.
İcbar teşkil eden fiillerin etkisinde kalan kişi, hukuka aykırı olduğunu bilmesine rağmen, karşılaşabileceği daha ağır zararların önüne geçebilmek için, bu baskının etkisiyle, kamu görevlisinin şahsına veya gösterdiği üçüncü kişiye bir yarar sağlamaktadır.
Yarar vaadinde bulunulması hâlinde de, kamu görevlisinin tamamlanmış icbar suretiyle irtikap suçundan dolayı sorumlu tutulması gerekmektedir. Bu durumda aslında icbar suretiyle irtikâp suçu henüz tamamlanmamıştır; ancak, izlenen suç politikası gereğince, failin tamamlanmış suçun cezası ile cezalandırılması öngörülmüştür.
Maddenin ikinci fıkrasında ikna suretiyle irtikap suçu tanımlanmıştır. İkna suretiyle irtikâp suçunun oluşabilmesi için; kamu görevlisinin, hileli davranışlarla bir kimseyi kendisine veya başkasına yarar sağlamaya veya bu yolda vaatte bulunmaya ikna etmesi gerekir.
İkna suretiyle irtikâp suçunu oluşturan hileli davranışların da kişinin yerine getirdiği kamu görevinin sağladığı güven kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştirilmesi gerekir.
İkna suretiyle irtikâp suçunu oluşturan hilenin icraî veya ihmali davranışla gerçekleştirilmesi mümkündür. Bu bakımdan, hatadan yararlanmak suretiyle irtikap, ikna suretiyle irtikap suçunun sadece bir işleniş şeklinden ibarettir.
Maddenin üçüncü fıkrasına göre, bu durumda ikna suretiyle irtikap suçunun cezasında indirim yapılması gerekmektedir.
TCK 250 (İrtikap Suçu) Emsal Yargıtay Kararları
Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/223
- TCK 250
- İkna suretiyle irtikap suçu
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler” başlığını taşıyan Dördüncü Kısmının, “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” başlıklı Birinci Bölümünde yer alan “İrtikap” başlıklı 250. maddesi ise;
“(1) Görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi icbar eden kamu görevlisi, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Görevinin sağladığı güveni kötüye kullanmak suretiyle gerçekleştirdiği hileli davranışlarla, kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi ikna eden kamu görevlisi, üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) İkinci fıkrada tanımlanan suçun kişinin hatasından yararlanarak işlenmiş olması hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur” şeklinde iken, 02.07.2012 tarihli ve 6352 sayılı Kanun ile maddede değişiklik yapılarak, 1. fıkrasına “Kamu görevlisinin haksız tutum ve davranışları karşısında, kişinin haklı bir işinin gereği gibi, hiç veya en azından vaktinde görülmeyeceği endişesiyle, kendini mecbur hissederek, kamu görevlisine veya yönlendireceği kişiye menfaat temin etmiş olması halinde, icbarın varlığı kabul edilir” şeklindeki cümle eklenmiş, ayrıca maddeye “irtikap edilen menfaatin değeri ve mağdurun ekonomik durumu göz önünde bulundurularak, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir” biçimindeki 4. fıkra ilave edilmiştir.
İrtikap suçu, kamu görevlisinin, kamu görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanarak, kendisine veya başkasına yarar sağlamaya veya vaatte bulunmaya bir kimseyi icbar ya da ikna etmesi veya kanunen almaması gereken şeyi, muhatabının hatasından yararlanarak alması ile oluşmakta olup, uyuşmazlık konusu ile ilgili olarak ikna suretiyle irtikap suçunun incelenmesi gerekmektedir.
Türk Dil Kurumu Sözlüğünde, “Bir konuda birinin inanmasını sağlama, inandırma, kandırma” şeklinde tanımlanan ikna kavramı öğreti ve uygulamada ise; “kamu görevlisinin, görevinin sağladığı güveni suiistimal ederek hileli davranışlarla herhangi bir kimseyi kendisine veya başkasına haksız bir menfaat sağlama veya vaat etme gereğine inandırması” biçiminde açıklanmıştır.
İkna suretiyle irtikap suçuna ilişkin madde gerekçesinde de “…İkna suretiyle irtikâp suçunun oluşabilmesi için; kamu görevlisinin, hileli davranışlarla bir kimseyi kendisine veya başkasına yarar sağlamaya veya bu yolda vaatte bulunmaya ikna etmesi gerekir.
İkna suretiyle irtikâp suçunu oluşturan hileli davranışların da kişinin yerine getirdiği kamu görevinin sağladığı güven kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştirilmesi gerekir.
İkna suretiyle irtikâp suçunu oluşturan hilenin icraî veya ihmali davranışla gerçekleştirilmesi mümkündür. Bu bakımdan, hatadan yararlanmak suretiyle irtikap, ikna suretiyle irtikap suçunun sadece bir işleniş şeklinden ibarettir. Maddenin üçüncü fıkrasına göre, bu durumda ikna suretiyle irtikap suçunun cezasında indirim yapılması gerekmektedir.” açıklamalarına yer verilmiştir.
İknanın varlığının kabulü için, mağdurun iradesinin etki altına alınmış olması gerekir. Bu itibarla sadece tavsiye, ikna sayılmaz. Mağdur, sözle veya yazıyla ya da her iki vasıtanın birlikte kullanılması suretiyle ikna edilebilir. (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 16. Bası, Ankara 2017, s. 765 vd.)
Hileli davranışlarla ikna edilme ile anlatılmak istenen, mağdurun aslında sağlaması gerekmeyen bir yararın sağlanması gerektiğine inandırılmasıdır. Fail, mağduru ikna için çıkarın görev ve işlem gereği verilmesini ileri sürmekte, mağdur ise kamu görevlisinin istediği çıkarın kanun ve görev gereği verilmesi gerektiğine hileli davranışlarla inandırılmaktadır. Bu bakımdan, kamu görevlisi tarafından yapılan iş aslında kanuna uygundur, ancak bu iş için sağlanması gerekmeyen bir çıkar temin edilmektedir. (Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-R. Murat Önok, Teori ve Pratik Ceza Özel Hukuku, Seçkin Yayınevi, 9. Bası, Ankara 2013, s. 867 vd.)
Madde gerekçesinde de açıklandığı üzere ikna suretiyle irtikap icrai davranışla işlenebilen bir suçtur. Fiilin ihmali davranışla gerçekleştirilmesi ise hatadan yararlanma suretiyle irtikap suçunu oluşturacaktır. İkna suretiyle irtikap suçunda yarar, failin aldatıcı nitelikteki davranışları sonucu elde edilmektedir. Bu anlamda mağdur, yararı sağlamak zorunda olmadığını bilmekle birlikte failin manevi baskısı sonucu bu yararı sağlamak zorunda kalmakta ise icbar suretiyle irtikap, buna karşılık sağladığı yararın haksız olduğunu bilmemekte ise ikna suretiyle irtikaptan söz edilir. Örneğin, mahkeme kalemine ilâm sureti almak için gelen vatandaşa gerçeğe aykırı olarak “Önce 150 TL ilâm harcı vermeniz gerekiyor” diyen kalem müdürünün eylemi, ikna suretiyle irtikap suçunu oluşturmaktadır. (Tezcan-Erdem-Önok, s. 868)
İkna suretiyle irtikap suçu, failin yaptığı hileli davranışlarla mağduru hataya sevk edip haksız yarar temin etmesi yönüyle dolandırıcılık suçuna benzemektedir. Ancak failin kamu görevlisi olması ve fiili görevinin sağladığı güveni kötüye kullanmak suretiyle işlemesi bu suçu dolandırıcılıktan ayırmaktadır. (Artuk-Gökcen, s. 744)
Uyuşmazlığın çözümünde sağlıklı bir sonuca ulaşılabilmesi için, “görevi kötüye kullanma suçu”, “kadastro davalarında yargılama giderleri”, “kadastro harcı ve tahakkuku” ile suç tarihinde yürürlükte bulunan Hukuk ve Ticaret Mahkemelerinin Yazı İşleri Yönetmeliğinin «davanın açılma tarihi», «temyiz tarihinin tespiti» ile «harç ve masraflar için avans olarak para yatırabileceği»ne ilişkin hükümlerine değinilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Suç tarihi itibarıyla yürürlükte olan 765 sayılı TCK’nın 240. maddesinde düzenlenen “Görevi kötüye kullanma” suçu, ceza uygulamasında memur sayılan kimsenin, kanunda yazılı hallerden başka her ne şekilde olursa olsun, görevini kanun’un gösterdiği usul ve esaslardan başka bir surette ifa etmesi veya kanun’un koyduğu usul ve şekle uymadan yapması ile oluşur.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın 257. maddesinde düzenlenen “Görevi kötüye kullanma” suçu ise; 765 sayılı Kanun’un 240. maddesinde düzenlenmiş olan “Görevde yetkiyi kötüye kullanma”, 230. maddesindeki “Görevi ihmal” ve 228. maddesinde yer alan “Görevde keyfi davranış” suçlarının karşılığını oluşturmaktadır.
5237 sayılı TCK’nın görevi kötüye kullanma başlıklı 257. maddesinin birinci fıkrası; “Kanun’da ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde iken, maddede 19.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren 6086 sayılı Kanunla değişiklik yapılarak “kazanç” ibaresi”menfaat”, “bir yıldan üç yıla kadar” olan yaptırımı da “altı aydan iki yıla kadar” biçiminde değiştirilmiştir.
257.maddenin birinci fıkrasında düzenlenen “Görevi kötüye kullanma” suçu; kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi ve bu davranışı nedeniyle kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına sebebiyet verilmesi ya da kişilere haksız bir menfaat sağlanması ile oluşur. Bu suçun oluşabilmesi için norma aykırı davranış yeterli olmamakta, norma aykırı hareketin yanında, bu davranış nedeniyle kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da kişilere haksız bir menfaat sağlanması da gerekmektedir.
Görüldüğü gibi 765 sayılı TCK’nın 240. maddesindeki görevde yetkiyi kötüye kullanma suçu, memur sayılan kişinin kasten görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi ile oluşurken; 5237 sayılı Kanun’un 257. maddesinde düzenlenmiş olan görevi kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için, kamu görevlisinin kasten görevinin gereklerine aykırı davranmasının yanında, bu davranış nedeniyle kişilerin mağduriyetinin, kamunun zararının ya da kişilere sağlanmış haksız bir menfaatin bulunması gerekmektedir.
Öte yandan, suç tarihinde yürürlükte bulunan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 36. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları;
“Taraflardan her biri dava harcını, dinlenmesini talep ettiği tanık ve bilirkişi ücretini ve diğer yargılama giderlerini karşılamak zorundadır. Davacı hakim tarafından belirlenecek süre içinde gerekli giderleri mahkeme veznesine yatırmadığı takdirde, onunla ilgili delillere dayanmaktan vazgeçmiş sayılır. Bu Kanun gereğince resen yapılması gereken soruşturma ve tebligat işlemleri için zaruri giderler, ileride haksız çıkacak taraftan alınmak üzere bütçeye konulan ödenekten karşılanır.
Kadastro hakimi, dava harcı, yargılama giderlerinin tespit ve hesaplanmasında ilgili taşınmaz mala ait son beyan dönemi emlak vergisi değerini esas alır.”Taraflardan her biri dava harcını, dinlenmesini talep ettiği tanık ve bilirkişi ücretini ve diğer yargılama giderlerini karşılamak zorundadır. Davacı hakim tarafından belirlenecek süre içinde gerekli giderleri mahkeme veznesine yatırmadığı takdirde, onunla ilgili delillere dayanmaktan vazgeçmiş sayılır. Bu Kanun gereğince resen yapılması gereken soruşturma ve tebligat işlemleri için zaruri giderler, ileride haksız çıkacak taraftan alınmak üzere bütçeye konulan ödenekten karşılanır. Kadastro hakimi, dava harcı, yargılama giderlerinin tespit ve hesaplanmasında ilgili taşınmaz mala ait son beyan dönemi emlak vergisi değerini esas alır”,
Suç tarihinde yürürlükte bulunan Hukuk ve Ticaret Mahkemelerinin Yazı İşleri Yönetmeliğinin 18. maddesi; “Dava dilekçeleri, yetkili ve görevli hâkimler veya bunların bulunmaması halinde mahkeme yazı işleri müdürü tarafından, dilekçe üzerine başvuru tarihi yazılarak doğrudan kaleme verilir. Harca tabi olmayan davalara ait dilekçeler, esas, muhabere ya da tevzi defterlerine kaydedilir. Harca tabi olan davalarda dilekçenin kaleme verilmesi üzerine, gerekli harç tahakkuk ettirilerek ilgilisinden tahsil edilir ve ondan sonra esas, muhabere ya da tevzi defterine kaydedilir. Harcın Maliyece tahsili gerektiği hallerde ilgilisine tahakkuk belgesi verilerek, harcın tahsil edildiğine dair belgenin yazı işleri müdürüne ibraz edilmesi üzerine yukarıda sözü edilen defterlere kayıt işlemi yapılır. Vezne teşkilatı bulunan yerlerde dava dilekçesinin kabulü ile harcın yatırılmasında yukarıdaki fıkra hükümleri uygulanır.
Dava dilekçesinin esas veya muhabere ya da tevzi defterine kayıt tarihi davanın açıldığı tarihtir. Dava dilekçesinin esas, muhabere ya da tevzi defterine kaydedilmesi üzerine ilgilisine kayıt gün ve sayısını gösterir ücretsiz bir alındı belgesi verilir. Alındı belgesinin verildiği tarih dava dilekçesine de kaydedilir. Temyiz dilekçesi, verildiği mahkeme temyiz defterine kaydolunur ve temyiz edene bir alındı belgesi verilir. Temyiz isteği, harca tabi değilse dilekçenin temyiz defterine kaydedildiği, harca tabi ise yatırıldığı tarihte yapılmış sayılır. Alındı belgesinin verildiği tarih temyiz dilekçesine de yazılır”,
Anılan Yönetmeliğin 35. maddesi ise;
“Kolaylık olmak için taraflar dilerse o dava dolayısıyle ödemeleri icap edecek harç ve masraflara karşılık olmak üzere peşin bir miktar para yatırabilirler.
Bu şekilde para yatırılmak istenilirse yazıcı tutanağa (Mahkemenin tarafıma yükleyeceği harç ve masrafları ödemek üzere …kuruş yatıracağım ve müracaatım olmadan harç ve masraflar bu paradan ödenerek muamelelerin yapılmasını isterim) cümlesini yazarak müracaat sahibinin altına imzasını alır ve yazı bilmediği takdirde sol elinin baş parmağını bastırır.
Paranın miktarını, yatıracak olan kimse serbestçe tayin eder.
Bir dava dolayısıyle bu şekilde para yatırılırsa tutanağın başına ve dosyanın kapağına tutanak yazıcısı tarafından (harç ve masraflar için avans olarak …kuruş yatırıldı) ibaresi yazılır.
Avans olarak yatırılmış olan para bitinceye kadar mahkemece verilen kararlar mucibince muktazi muameleleri yaptırmak için iş sahibinin müracaatına lüzum kalmadan zapta çıkan yazıcı doğrudan ara kararı uyarınca yapılması gereken muamele için sarfı muktazi harç ve masrafları vezneden veya Kalem Şefi veya Muavininden alarak muameleyi yapar.
Bu işi tutanak yazıcısı, kararın verilmesinden iki gün içinde yapmakla mükelleftir. Bu nevi yatırılacak paralar deftere emanet olarak kayıt olunur”
Şeklinde düzenlenmiştir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
K. Adliyesinde yazı işleri müdürü olarak görev yapan sanık M.’nin, aynı adliyede hâkim olarak görev yapan sanık A.’nın talimatı doğrultunda K. Kadastro Mahkemesine dava açan şahıslardan dava harcı ve masrafı adı altında gereğinden fazla para alıp bu paranın bir kısmını sanık A.’ye verdiği, kalanını ise dövize çevirip, bankadaki şahsi hesabına yatırarak bilirkişi raporlarında belirtildiği üzere toplam 9.845 TL’yi mal edindiği hususunda bir uyuşmazlık bulunmayan olayda; sanık M. B.’nin, sanık A.C.’nin talimatı ile kadastro mahkemesine dava açmak isteyen şahıslardan, ödemeleri gereken miktarı fazla olarak bildirmek suretiyle dava masrafı adı altında para tahsil ettiğine ilişkin ikrarda bulunması, bu ikrarın sanık A.’nın savunması ile doğrulanması, sanık M.’nin; tamamını kayıtlara işlemediği bu paralar karşılığında ya hiç makbuz kesmemesi ya da tahsil ettiği miktarın çok altında makbuz kesmesi, paraların önemli bir kısmını K. Akbank Şubesinde kendi adına açtığı döviz hesabına yatırıp, gözaltında bulunduğu sırada TL’ye çevirtmesi, K. Adliyesinde görev yapan tanıklar M.D., H.M., G., G.A., H.Ç., R.B., M.Ş ve V.C.’nin sanıklar arasında aşırı derecede samimiyet bulunduğuna dair beyanları, sanık M.’nin sorgu sırasında sanık A.’yı kastederek tahsil ettiği paraları emanet hesabına yatırması hâlinde hesapta para kalmayacağını söylediğine ilişkin tanıklar M.D ve K.G.’nin anlatımları, fazladan tahsil edilen paraların iadesine ilişkin kararların, sanıklar hakkında müfettiş incelemesi başladıktan sonra verilmesi, A. . Ağır Ceza Mahkemesince yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen 14.07.2006 tarihli bilirkişi raporunda, ilgililerin beyanlarında geçen masraf beyanları ile sanık M. tarafından toplanan paralara ilişkin tutulan imzasız listedeki miktarların birbirini tutmadığının belirtilmesi, söz konusu çizelgede sanık A.’ya da para verileceğine ilişkin ibarelere yer verilmesi, sanık A.’nın irtikap suçu nedeniyle tutuklanan sanık M.’nin itiraz üzerine Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi sıfatıyla serbest bırakması, resmi olarak harcanan masraflar dışında kalan miktarların hak sahiplerine iade edildiğine dair herhangi bir kaydın bulunmaması ve K. Adliyesinin iş hacmi birlikte değerlendirildiğinde; sanık A.’nın, sicil amiri olduğu sanık M.’nin gerçekleştirdiği eylemlerden haberdar olmamasının hayatın olağan akışına aykırı olacağı cihetle sanık M.’nin, görevi nedeniyle kendisine duyulan güveni kötüye kullanmak suretiyle gerçekleştirdiği hileli davranışlarla kendisine ve sanık A.’nın yarar sağlamak suretiyle irtikap suçunu işlediği, bilgisi ve talimatı doğrultunda gerçekleştirilen bu eylemler nedeniyle de sanık A.’nın, sanık M.’nin eylemlerinden TCK’nın 38. maddesi kapsamında azmettiren olarak sorumlu tutulması gerektiği kabul edilmelidir.
Ceza Genel Kurulu - Esas : 2023/81 Karar : 2023/149
- TCK 250
- Cumhuriyet savcısının avukata yönelik menfaat temini imasını içeren bazı davranışları icbar suretiyle irtikap suçu oluşturmaz, bu davranışlar disiplin hukukunun konusudur.
İrtikap suçu, kamu görevlisinin, kamu görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanarak, kendisine veya başkasına yarar sağlamaya veya vaatte bulunmaya bir kimseyi icbar ya da ikna etmesi veya kanunen almaması gereken şeyi, muhatabının hatasından yararlanarak alması ile oluşmakta olup, uyuşmazlık konusu ile ilgili olarak icbar suretiyle irtikap (cebri irtikap) suçunun incelenmesi gerekmektedir.
İcbar sözcüğünün anlamı Türk Dil Kurumu Sözlüğü`nde, “Zor, zorlayış, bir işi yaptırmak için zora başvurmak” şeklinde açıklanmıştır. Ceza Genel Kurulunun 30.03.2010 tarihli ve 167-70 sayılı kararı ile yerleşmiş önceki kararlarında da vurgulandığı üzere, icbar kelimesi manevi cebir anlamında olup cebir unsuru manevi tazyikle gerçekleşecektir. Mağdurda meydana getirilen korkunun etkisi altında suçun işlenmesi halinde icbar gerçekleşmiş sayılacak, maddi cebir kullanılması hâlinde ise eylem yağma suçunu oluşturacaktır. Nitekim gerek 765 sayılı TCK’nın 209. maddesinin, gerekse 5237 sayılı TCK’nın 250. maddesinin madde gerekçelerinde de bu husus açıkça belirtilmiştir. Yine Ceza Genel Kurulunun ve Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında belirtildiği üzere, manevi cebrin, belli bir şiddete ulaşması, ciddi olması, mağdurun baskının etkisinden kolaylıkla kurtulma imkânının bulunmaması gerekir. Mağdurun iradesini baskı altında tutmaya elverişli olmak şartıyla, doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde yapılan her türlü zorlayıcı hareket de icbar kavramına dâhildir. Yapılan hareketlerin mağdurun iradesini manevi baskı altında tutmaya uygun ve elverişli olması, vaat edilmesi veya sağlanması istenilen menfaatin hukuka aykırı olduğunun mağdurca bilinmesi icbar için yeterlidir. Bu nedenle de icbarın manevi baskı oluşturmaya elverişli olup olmadığı, somut olayın özellikleri ve nesnel şartlar nazara alınarak, hâkim tarafından takdir edilmelidir.
İcbar suretiyle irtikap suçunun düzenlendiği TCKnın 250. maddesinin 1. fıkrasında 6352 sayılı Kanun ile yapılan değişikliği, aynı Kanun
la TCK`nın 257. maddesinin 3. fıkrasının yürürlükten kaldırılmasıyla birlikte değerlendirmek gerekmektedir. Öğretide söz konusu düzenlemenin, kamu görevlisinin görevi gereği yerine getirmesi gereken bir işi yerine getirmesi için yarar sağlamış olmasının uygulamada genellikle görevi kötüye kullanma suçu çerçevesinde ele alınmasının ortaya çıkardığı sakıncaları giderme amacını güttüğü belirtilmektedir (Durmuş Tezcan, … Ruhan Erdem, … Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, … 2012, Seçkin Yayınevi, 8. Baskı, s. 838.). Bu değişiklikten sonra kamu görevlisinin görevi nedeniyle bir yarar sağlaması durumunda oluşan suç, ya rüşvet ya da irtikap olabilecektir. Eğer kamu görevlisi, haksız tutum ve davranışlara başvurarak karşı tarafın, kendisine ya da yönlendireceği kişilere yarar sağlaması konusunda kendini mecbur hissetmesine yol açmış ise eylemi icbar suretiyle irtikap suçunu oluşturabilecektir. İrtikap suçundan söz edebilmek için mağdurun iradesinin baskı altına alınması gerektiği göz önünde tutulacak, icbar boyutuna varan bir baskı söz konusu olmayıp görevlinin yalnızca telkin, öneri ve teşvik niteliğindeki davranışlarına dayanarak yarar sağlanması durumunda da rüşvet suçu gündeme gelecektir.
İcbar suretiyle irtikap suçunun gerçekleşmesi kamu görevlisinin nüfuzunu kötüye kullanmasını gerektirmektedir. Nüfuz, kamu görevlisinin görevinin vermiş olduğu yetki ve imkânlar nedeniyle sahip olduğu güç ve etkinlik; bunun kötüye kullanılması ise yetki ve imkânların sağladığı ayrıcalıklı üstün konumdan yararlanarak görevlinin kendisi ya da başkasına yarar sağlaması olup, bu suçta kamu görevlisi görevi gereği sahip olduğu gücü haksız yarar elde etme amacıyla kullanmaktadır.
… Cumhuriyet savcısı olan sanık …nin yürütmekte olduğu bir soruşturma kapsamında kasten öldürme suçuna teşebbüsten tutuklu bulunan şikâyetçi şüpheli ...’nın müdafii olan mağdur ...’yi zabıt kâtibi olan tanık ... aracılığıyla odasına çağırtarak, mağdura soruşturma dosyasında müvekkilinin lehine düşündüğünü, bazı raporların gelmesini beklemeden bir an önce iddianameyi düzenleyeceğini ve müvekkilinin tensiben tahliyesini talep edeceğini söyledikten sonra, "...Bu durum ayrı bir şey, ben size şimdi başka bir şeyden bahsedeceğim, ancak anlatacağım bu olaydaki durum dosyanızın durumunu etkilemeyecek." diyerek kendisinin burs verdiği üniversite öğrencileri olduğunu söyleyip cep telefonunda whatsapp uygulamasında kayıtlı olan ve gösterdiği IBAN numarasına hayır, burs, yardım adı altında para göndermesini istediği, mağdurun ne kadar göndermesi gerektiğini sorması üzerine "Ağanın eli tutulmaz." dediği, söz konusu IBAN numaralarının birinin sanığın öz kızı tanık Adile Begüm
e diğerinin de akrabası olduğu anlaşılan tanık …’a ait olduğu ve mağdurun herhangi bir şekilde para göndermediği ve sanığın irtikap suçunu işlediği iddia olunan olayda;
Mağdurun aşamalarda; sanığın kendisine “…Ben dosyadaki bazı raporların gelmesini beklemeyeceğim, bir an önce iddianameyi düzenleyeceğim ve tensipte de tahliyesini talep edeceğim.” dedikten sonra, “…Bu durum ayrı bir şey, ben size şimdi başka bir şeyden bahsedeceğim, ancak anlatacağım bu olaydaki durum dosyanızın durumunu etkilemeyecek.” şeklinde ifade ettiği, sonrasında ise …’de yalnız yaşadığını, ailesinin doğuda başka bir şehirde ikamet ettiğini, bu nedenle masraflarının çok olduğunu, kendisinin bir kısım öğrencilere burs verdiğini, ancak bahsettiği masraflar nedeniyle bu burslara her zaman yetişemediğini, bu nedenle mağdurdan bu çocuklara hayır, burs, yardım yapmasını istediğini belirtmesi, söz konusu IBAN numaralarının fotoğrafını çeken mağdur …`in anılan ekran görüntüsünün fotoğrafını dosyaya sunması, bu hesap numaralarının sanığın kızı ve akrabasına ait olması karşısında, sanığın savunmasına itibar edilmemekle birlikte; sanık hakkında irtikap suçundan dava açılmış ise de, mağdurun avukat olması da gözetildiğinde, sanığın eyleminin mağdurun iradesini manevi baskı (icbar) altına alabilecek yeterlilikte ve boyutta olmadığı, zorlama olarak kabul edilebilecek bir söz, tutum ya da davranışının bulunmadığı, mağdurun mesleği ve bu nedenle olaylar konusundaki bilgisi dikkate alındığında, sanık tarafından yapılan ve icbar niteliğine ulaşmayan tekliflerden ve telkinlerden kolaylıkla kurtulabilecek durumda olduğu, mağdurun “Ben kasten öldürme suçuna teşebbüs iddiası ile gelen birinin tutuklanacağını, adli kontrol altına alınamayacağını, ayrıca 6-7 aydan önce de tahliye edilmeyeceğini anlayabilecek mesleki birikim ve bilgiye sahibim.” şeklindeki beyanının da bu tespiti doğruladığı, kaldı ki belirtilen IBAN numaralarına mağdur tarafından herhangi bir paranın yatırılmamış olduğu hususları birlikte değerlendirildiğinde; sanığın eyleminin irtikap suçunu oluşturmadığı, soruşturma dosyasıyla alakalı konuştuktan sonra “…Bu durum ayrı bir şey, ben size şimdi başka bir şeyden bahsedeceğim, ancak anlatacağım bu olaydaki durum dosyanızın durumunu etkilemeyecek.” şeklinde sözler sarf ettiği mağdur tarafından belirtilen sanığın, görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması ya da yapmaması için mağdura teklifte bulunduğuna dair herhangi bir şikâyetinin bulunmaması, ayrıca sanığın uhdesinde bulunan söz konusu soruşturma dosyasında soruşturma işlemlerini olağan dışı yürüttüğüne dair iddia ve delil olmaması, sanık tarafından soruşturma dosyasında iddianame düzenlenmek suretiyle kamu davası açılmış olması da nazara alındığında, sanığın görevinin gereği olarak yapması ya da yapmaması gereken bir işi yapmak için menfaat temin etmeye çalıştığına dair dosya kapsamında herhangi bir delilin de elde edilememesi karşısında rüşvet suçunun da oluşmadığı; sanığın görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi nedeniyle, kişilerin mağduriyeti veya kamunun zararına neden olunması ya da kişilere haksız menfaat sağlanması koşullarının da gerçekleşmemesi karşısında, eyleminin görevi kötüye kullanma suçunu da oluşturmadığı ve eyleminin disiplin hukukunun konusunu oluşturduğu kabul edilmelidir.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/10759 Karar : 2018/3541 Tarih : 10.05.2018
-
TCK 250. Madde
-
İrtikap Suçu
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Polis olan sanıkların kendilerine verilen talimat sınırlarını aşarak fuhuş yapıldığı iddia edilen evlere girdikleri, burada bulunan erkek şahısların yarı çıplak fotoğrafını çektikleri veya fotoğrafını çeker gibi yaptıkları, bilahare bu şahısları ekip otosuna götürdükleri, burada kendileriyle yaptıkları görüşmede eylemlerinin yüksek miktarda cezaya tabi olduğunu, kendilerini karakola götüreceklerini, olayı ailelerinin duyacağını ve benzeri sözleri söyleyerek şahısları baskı altına aldıkları ve serbest bırakma karşılığında kendilerinden para talep ettikleri, bu cümleden olmak üzere birlikte bir kısım katılan ve mağdurlardan para aldıkları, bilahare serbest bıraktıkları oluşa uygun kabul edilen sanıkların eylemlerinin, irtikap suçu ile korunan hukuki yarar ve bu bağlamda suçun millete ve devlete karşı suçlar bölümünde düzenlenmesi karşısında, bu suçun mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamı, diğer bir ifadeyle kamu olması, eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi halinde bu kişinin mağdur değil, suçtan zarar gören olacağının kabulü gerektiği gözetildiğinde, zincirleme biçimde icbar suretiyle irtikap suçunu oluşturacağı nazara alınarak 6352 sayılı Yasanın 86. maddesi ile eklenen 5237 sayılı TCK’nın 250/4 maddesine göre mağdur ve katılanların ekonomik durumunun araştırılmasından sonra irtikap edildiği kabul edilen miktar yönünden TCK’nın 250/4. maddesinin uygulanma olanağının bulunup bulunmadığının değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hükümler kurulması,
Kabule göre de;
Suçun 5237 sayılı TCK’nın 53/1-a maddesindeki hak ve yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işlendiğinin kabul edilmesi karşısında, sanıklar hakkında aynı Yasanın 53/5. madde ve fıkrası gereğince cezanın infazından sonra başlamak üzere, hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde uygulama yapılması,
Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarih ve E. 2014/140; K. 2015/85 sayılı Kararının Resmi Gazetenin 24/11/2015 tarih ve 29542 sayısında yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması nedeniyle sanıklar hakkında TCK’nın 53/1. maddesiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, katılan Hazine vekilinin ve sanıklar müdafiilerin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 10/05/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/2938 Karar : 2016/6697 Tarih : 23.06.2016
-
TCK 250. Madde
-
İrtikap Suçu
İrtikap suçundan zarar gören müşteki Hazinenin vekili aracılığıyla vermiş olduğu 07/01/2014 havale tarihli dilekçeyle davaya katılma isteminde bulunup hükümleri temyiz ettiğinin anlaşılması karşısında, 3628 sayılı Kanunun 17 ve 18. maddeleri ile CMK’nın 237/2. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak davaya katılan olarak kabulüne, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen 12/02/2008 gün ve 2007/9-230 Esas, 2008/23 sayılı Kararı ve hükmolunan ceza miktarına göre sanık … müdafiin duruşmalı inceleme isteminin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 318. maddesi uyarınca reddine karar verildikten sonra gereği düşünüldü:
Sanıklar hakkında irtikap suçundan kamu davası açıldığı, müşteki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün bu suçun zarar göreni olduğu, bu sıfatının gereği olarak CMK’nın 233 ve 234. maddeleri gereğince kovuşturma evresinde sahip olduğu davaya katılma ve diğer haklarını kullanabilmesi için duruşmadan haberdar edilmesi gerektiği halde, usulen dava ve duruşmalar bildirilmeden, davaya katılma ve Ceza Muhakemesi Kanununun mağdur ve katılanlar için öngördüğü haklardan yararlanma olanağı sağlanmadan yargılamaya devam edilerek yazılı biçimde hükümler kurulması,
Kabule göre de;
Tapu Sicil müdürü olarak görev yapan sanık …‘nin mağdurlar …, … ve …‘ten masraf adı altında 50-150 TL arasında değişen miktarlarda paranın kendisine ya da … Lokantası’na ödenmesi gerektiğini söylemesi, mağdurların yaptıkları ödemelerin yasal bir zorunluluk olmadığını bilebilecek konumda olmaları, hatta bazılarının sanığın bu paraları kendisi için aldığından haberdar olduğunu bilmeleri karşısında, irtikap suçu için yasanın aradığı anlamda bir zorlama ve iknadan söz edilemeyeceğinden sabit görülen eyleminin suç tarihinde yürürlükte bulunan ve sonraki düzenlemelere nazaran açıkça lehine olan TCK’nın 257/3. maddesinde düzenlenen zincirleme görevinin gereklerine uygun davranmak için kamu görevlisinin çıkar sağlaması suçunu oluşturduğu gözetilmeden suç niteliğinde yanılgıya düşülmesi ve ayrıca temel cezalar alt sınırdan belirlenmesine karşın, TCK’nın 250/4. maddesinin uygulanması sırasında yasal ve yeterli gerekçe gösterilmeksizin alt sınırdan uygulama yapılması sureti ile yazılı şekilde hükümler kurulması,
Katılan …‘nin babasından kalan arazilerini kardeşleri ile aralarında anlaşarak paylaştıklarını ve bu anlaşmaya göre tapuda işlemlerinin yapılmasından sonra sanık …‘nin “adam başı 100’er TL masrafınız var, bana topla getir dediğini”, kendisinin de dışarıda bekleyen kardeşlerinden toplayarak sanığa verdiğini iddia etmesi Mahkemece’de oluşun bu şekilde kabul edilmesi karşısında, katılan …‘nin kardeşlerinin mağdur sıfatı ile dinlenilmesinden sonra TCK’nın 43/2. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının karar yerinde tartışılması ve katılanın ekonomik durumu araştırılarak tespitinden sonra irtikap edilen menfaatin 700 TL olan değeri de nazara alınarak TCK’nın 250/4. maddesi uyarınca sanığın cezasında makul oranda indirim yapılması gerektiği gözetilmeden, noksan araştırma ve yeterli olmayan gerekçeyle yazılı biçimde karar verilmesi,
Sanık … hakkında temel cezalar alt sınırdan belirlenmesine karşın, TCK’nın 55/3. maddesinin uygulamasında yasal ve yeterli gerekçe gösterilmeksizin üst sınırdan uygulama yapılması,
Anayasa Mahkemesi’nin 08/10/2015 tarih ve E. 2014/140; K. 2015/85 sayılı kararının Resmi Gazetenin 24/11/2015 tarih ve 29542 sayısında yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması nedeniyle TCK’nın 53. maddesiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, O yer C.Savcısı, katılan … vekili, sanık … müdafii ve müşteki Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 23/06/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/5562 Karar : 2016/5792 Tarih : 2.06.2016
-
TCK 250. Madde
-
İrtikap Suçu
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Dosyada mevcut KİHBİ kayıtlarına göre 16/02/2009 günü arandığı anlaşılan …‘un telefon ile yapılan ihbar sonucu bulunduğu yerin …lığına ihbar edildiği, karakolda vardiya amiri olarak görevli bulunan sanık …‘ın adı geçenin yakalanması için aynı karakolda görev yapan ve kendisi ile birlikte nöbetçi olan diğer sanıklar … ve …‘yi görevlendirdiği, ardından mağdur …‘ın ihbarda belirtilen adreste yakalandığı ve karakola getirildiği, ancak sanıklarca hakkında … adına düzenlenmiş sürücü belgesi üzerinden işlem yapılarak, aranmadığına dair tutanak düzenlendiği, karşılığında ise …‘dan 600-700 TL civarında nakit para ile bir miktar ziynet eşyası temin edilerek aranan şahıslardan olmasına karşılık mağdurun serbest bırakılarak usulsüz biçimde tutanak tanzim olunduğu, bu cümleden olarak …‘u Nöbetçi C.Savcısına bilgi verip gözaltına alması ve gün içerisinde C.Savcılığına teslim edip, buradan alacakları talimata göre hareket etmesi gereken kolluk görevlisi sanıkların görevlerinin gereklerine aykırı davranarak yapmaları gereken işlemleri yapmama karşılığında olay günü daha önce işlediği suçlardan arama kaydı bulunan ve bu suretle meşru zeminde bulunmayan mağdurdan haksız menfaat talep ettikleri, mağdurun da sanıkların menfaat karşılığı serbest bırakılma teklifini itiraz etmeksizin hemen kabul ettiği ve menfaatin temin edildiği, mağdur … ile tanıklar …, …, …,…, …‘in aşamalarda özü itibariyle sapma göstermeyen beyanları, ihbar tutanakları, arama ve el koyma tutanağı, eşya teşhis tutanağı, olay yeri basit krokisi, asayiş ceridesi, … ismine düzenlenmiş sürücü belgesi fotokopisi ve şahıs bilgileri formundan anlaşılmakla; 5237 sayılı TCK’nın, suç tarihinde yürürlükte bulunan 250/1. maddesindeki düzenlemeye göre, cebri irtikap suçunun kamu görevlisinin görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi icbar etmesiyle oluşacağı, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30/03/2010 tarih ve 2009/5-167-2010/70 sayılı Kararında da açıklandığı üzere; icbar suretiyle irtikap suçunda mağdurun iradesini baskı altında tutmaya elverişli olmak koşuluyla, doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde yapılan her türlü zorlayıcı hareketin icbar kavramına dahil olduğu, manevi cebrin, belli bir şiddete ulaşması, ciddi olması, mağdurun baskının etkisinden kolaylıkla kurtulma olanağının bulunmamasının gerektiği, somut olayda ise sanıkların, kanunun öngördüğü anlamda icbar boyutuna varan bir davranışlarının bulunmadığı, işlediği suçlar nedeniyle aranan kişiye menfaat sağlamaması durumunda hakkında yasal işlem yapılacağının söylenmesinin icbar sayılamayacağı, bu itibarla irtikap suçunun yasal unsurunun oluşmadığı, buna bağlı olarak rüşvet alma suçundan mahkumiyetlerine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden oluşa, dosya kapsamına uygun düşmeyen gerekçelerle ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde cebri irtikap suçundan hükümler kurulması,
Kabule göre de;
İddianamede talep edilmemesine karşın, icbar suretiyle irtikap suçundan hüküm kurulurken, sanıklara ek savunma hakkı verilmeden, TCK’nın 250. maddesinin 4. fıkrasının uygulanması suretiyle CMK’nın 226. maddesine aykırı davranılması,
Suçun mağduru olan … yerine bu şahsın akrabası olduğu anlaşılan ve tanık sıfatıyla beyanlarına başvurulan …‘un gerekçeli karar başlığında mağdur olarak gösterilmesi,
Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarih ve E. 2014/140; K. 2015/85 sayılı Kararının Resmi Gazetenin 24/11/2015 tarih ve 29542 sayısında yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması nedeniyle TCK’nın 53/1. maddesiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
Hükmün esasını oluşturan kısa kararda sanıklardan tahsili gereken yargılama gideri miktarının ve ayrıntılı dökümünün burada gösterilmemesi suretiyle CMK’nın 324/2. maddesine muhalefet edilmesi,
Mağdurun ekonomik durumunun araştırılmasından sonra irtikap edildiği kabul edilen miktar yönünden TCK’nın 250/4. maddesinin uygulama olanağının bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
5237 sayılı Yasanın 53/1-a maddesindeki yetkiyi kötüye kullanmak suretiyle atılı suçu işleyen sanıklar hakkında aynı Yasanın 53/5. madde ve fıkrası gereğince cezaların infazından sonra başlamak üzere, hükmolunan cezaların yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkilerin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilmemesi,
Kanuna aykırı ve sanıkların temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321 ve 326/son maddeleri uyarınca hükümlerin BOZULMASINA, 02/06/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/2377 Karar : 2016/4151 Tarih : 21.04.2016
-
TCK 250. Madde
-
İrtikap Suçu
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
…. … Makine İkmal servisinde görev yapan sanığın, kız kardeşine eşinden dolayı ölüm aylığı bağlanması için kuruma gelip bilgi almak isteyen katılana, bilgisayardan sigorta bilgilerini sorguladıktan sonra 6.250 TL ödenmesi halinde askerlik borçlanması yapılarak ölüm aylığının bağlanabileceğini söylediği ve borçlanmanın yapıldığı tahsis servisinde çalışmakta olduğu izlenimi oluşturup iradesini fesada uğrattığı, sanığın yetki ve olanaklarını yasalara uygun olarak kullanacağı inanç ve beklentisi içinde bulunan katılanın ise bu duruma inanıp suça konu parayı ödediğinin anlaşılması ve oluşun mahkemece de bu şekilde kabul edilmesi karşısında, sanığın sabit olan görevinin sağladığı güveni kötüye kullanmak suretiyle gerçekleştirdiği hileli davranışlarla kendisine yarar sağlaması eyleminin ikna suretiyle irtikap suçunu oluşturduğu ve 6352 sayılı Kanunun 86. maddesi ile eklenen TCK’nın 250/4. maddesi de nazara alınarak, aynı Kanunun 250/2. maddesi uyarınca cezalandırılması gerektiği gözetilmeden, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde dolandırıcılık suçundan hüküm kurulması,
Kabule göre de;
Hükmün gerekçesinde eylemin TCK’nın 255. maddesine uyduğu kabul edilmesine rağmen aynı Kanunun 157. maddesi uygulanarak hükümde çelişki yaratılması,
Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321 ve 326/son maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 21/04/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/17008 Karar : 2016/2374 Tarih : 4.03.2016
-
TCK 250. Madde
-
İrtikap Suçu
Suç tarihinde… Milli Eğitim Müdürü olarak görev yapan sanığın görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanarak… Anaokuluna gerçekleştirdiği ziyaret sonrasında kurum müdürü olan müştekinin odasında yalnız yaptıkları görüşme sırasında kızının düğünü gerekçesiyle okula ait resmi ödenekten veya arkadaşlarından borç alarak kendisine 1.450 TL para vermeye zorlaması ve kendisine bir hafta süre vererek manevi baskı uygulaması, bundan tedirgin olan müştekinin olayı bildirmesi üzerine suçüstü yapılması şeklinde gerçekleşen eylemin icbar suretiyle irtikap suçunu oluşturduğu iddiasıyla açılan kamu davasında; yapılan yargılama sonunda sanığın icbar sureti ile irtikap suçuna teşebbüste bulunduğu kabul edilerek mahkumiyetine karar verilmiş ise de;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen 30/03/2010 tarih ve 2009/5-167 Esas, 2010/70 sayılı Kararında belirtilen; icbar suretiyle irtikap suçunda mağdurun iradesini baskı altında tutmaya elverişli olmak koşuluyla, doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde yapılan her türlü zorlayıcı hareketin icbar kavramına dahil olduğu, manevi cebirin; belli bir şiddete ulaşmasının, ciddi olmasının ve mağdurun baskının etkisinden kolaylıkla kurtulma olanağının bulunmamasının gerektiğine ilişkin ve yine Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen 13/03/2012 tarih ve 2011/8-278 Esas, 2012/96 sayılı Kararındaki; “Usulüne göre alınmış arama kararına istinaden, herhangi bir hak ihlaline neden olunmadan yapılan arama sonunda ele geçen delillerin, sadece arama sırasında bulunması gereken kişilerin orada bulundurulmaması suretiyle şekle aykırı hareket edildiğinden bahisle “hukuka aykırı olarak elde edilmiş delil” sayılmaları ve mahkumiyet hükmüne dayanak teşkil edememeleri kabul edilemez.” şeklindeki hukuki açıklamalar gözetilerek yapılan incelemede,
Sanığın ve müdafiilerinin aşamalardaki yazılı ve sözlü savunmaları, müştekinin diğer delillerle de desteklenen aşamalarda değişmeyen beyanları, tanık …‘nun beyanı, 29/09/2010 tarihli arama ve muhafaza altına alma tutanağı, para tespit tutanağı, HTS kayıtları, müştekinin kovuşturma aşamasında 10/12/2010 tarihli duruşmada sanığın kendisini tehdit etmesi, baskı kurması ve parayı vermediği taktirde göreviyle ilgili herhangi bir zarar gelebileceği hususunda bir şey söylemediğini, parayı teslim konusunda telefon görüşmelerinin olduğunu ve sanığın kendisini bir kez telefonla aradığına dair anlatımı, 29/09/2010 tarihli telefon inceleme tutanağında müştekinin 28/09/2010 günü saat 17:01, 29/09/2010 günü ise saat 11:31, 13:09 ve 13:11 de sanığı aradığına, sanığın ise 29/09/2010 günü saat 10:50 de ve 13:23’de müştekiyi aradığına ilişkin tespit ve tüm dosya kapsamına göre sanığın müştekinin disiplin ve sicil amiri olmasından kaynaklanan yetkilerinin bulunması ve öğretide belirti delili olarak kabul gören sanık ile müştekinin içerikleri belirlenemeyen telefon görüşmelerine dair HTS kayıtlarının varlığının mağdurun iradesini baskı altında tutmaya elverişli, ciddi ve etkisinden kolaylıkla kurtulma olanağı bulamayacağı şiddette icbara maruz kaldığı anlamına gelmeyeceği, somut olayın koşulları ve diğer deliller çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği de nazara alındığında olayın oluş şekli ve müştekinin 10/12/2010 tarihli beyanına göre somut olayda yasanın öngördüğü anlamda icbar boyutuna varan bir davranışın bulunmadığı, bu itibarla cebri irtikap suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı, sanığın görevi kapsamındaki denetim işlemi için gerçekleştirdiği okul ziyareti sırasında görevinin gereklerine aykırı hareket ederek yakın zamanda gerçekleşecek kızının düğününün bir kısım masrafları için 1.450 TL para talep etmesi eyleminin TCK’nın 257/1. maddesinde düzenlenen icrai davranışla görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu gözetilmeksizin yanılgılı nitelendirmeyle yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kabule göre de;
Suçun 5237 sayılı Yasanın 53/1-a maddesindeki hak ve yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işlendiğinin kabul edilmesi karşısında aynı Yasanın 53/5. maddesinin uygulanmaması,
Müştekinin ekonomik durumunun araştırılmasından sonra irtikap edildiği kabul edilen 1.450 TL yönünden TCK’nın 250/4. maddesinin uygulama olanağının bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarih ve E. 2014/140; K. 2015/85 sayılı Kararının 24/11/2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması nedeniyle TCK’nın 53. maddesiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321 ve 326/son maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 04/03/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/16985 Karar : 2016/2039 Tarih : 25.02.2016
-
TCK 250. Madde
-
İrtikap Suçu
Resmi belgede sahtecilik suçundan 28/12/2011 tarihinde verilen beraat hükmünün temyiz edilmeksizin kesinleştiği, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 6352 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekçesiyle dosya iade edildikten sonra kurulan işbu hükümde anılan suçtan hüküm kurulmadığı gözetilerek yapılan incelemede;
CMK’nın 260/1. maddesine göre katılan sıfatını alabilecek surette ikna suretiyle irtikap suçundan zarar görmüş olan Hazinenin kanun yoluna başvurma hakkının bulunması ve hükmün 08/10/2013 havale tarihli dilekçe ile vekili tarafından temyiz edilmesi karşısında, 3628 sayılı Kanunun 18. maddesindeki “…… avukatının yazılı başvuruda bulunması halinde Maliye Bakanlığı, başvuru tarihinde müdahil sıfatını kazanır.” düzenlemesinin verdiği yetkiye dayanılarak CMK’nın 237/2. maddesi uyarınca Hazinenin katılma talebinin kabulüne karar verildikten sonra gereği düşünüldü:
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Mağdurların ekonomik durumu araştırılarak tespitinden sonra irtikap edilen menfaatin 45 TL olan değeri de gözetilerek TCK’nın 250/4. maddesi uyarınca sanığın cezasında makul oranda indirim yapılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde 1/6 oranında indirim yapılarak fazla ceza tayini,
Kanuna aykırı, katılan … vekili ve sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 25/02/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/13245 Karar : 2015/15771 Tarih : 3.11.2015
-
TCK 250. Madde
-
İrtikap Suçu
Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 18/09/2012 tarihli, 2012/420 E. 2012/1771 K. sayılı kararına göre 6352 sayılı Kanunun geçici 2. maddesinin; sadece karşılıksız yararlanma suçlarını kapsadığı anlaşıldığından, 6352 sayılı Kanunun irtikap suçu yönünden getirdiği düzenlemeler ile suç tarihi ve mahkemenin kabulüne göre, irtikaba konu olup katılanlardan istenen 15.000 TL tutarındaki değer nedeniyle bu Kanunla eklenen TCK’nın 250/4. maddesinin sanıklar hakkında uygulanamayacağı gözetilerek yapılan incelemede;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Antalya Emniyet Müdürlüğü Kepez İlçe Emniyet Müdürlüğünde polis memuru olarak görev yapan sanıkların; olay tarihinde turistik tesislere servis aracı temini işiyle iştigal eden katılanların şirketine ait bir araca, piyasada on numara yağ olarak bilinen ve bireysel olarak kullanılması herhangi bir adli veya idari yaptırıma tabi olmayan yakıtın doldurulduğunu görmeleri üzerine önce katılanlardan D.. Ş.. ile görüşerek, yapılan eylemin cezasının yüksek olduğunu, bu eylem nedeniyle ticari yönden de zarara uğrayacaklarını bildirerek ve haklarında işlem yapılmamasına karşılık olarak, katılanlardan 5.000’er TL’den toplam 15.000 TL para talep ettikleri, sanıkların teklifini kabul etmiş gibi davranan katılanların durumu kolluk kuvvetlerine bildirmeleri üzerine, paranın bir miktarının teslim edileceği kararlaştırılan günde, seri numaraları daha önceden alınmış toplam 1.000 TL’nin katılan Durmuş tarafından sanık Ö.. K..’a teslim edilmesi sonrasında yapılan operasyon ile sanık Ö.. K..’ın üzerinde söz konusu paraların ele geçirildiği, katılanların ifade ve teşhisleri, fiziki takip ve görüntü inceleme tutanaklarının içerikleri itibariyle her üç sanığın fikir ve eylem birliği içinde hareket ettikleri anlaşılmakla,
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen 30/03/2010 tarih ve 2009/5-167-2010/70 sayılı Kararında da açıklandığı üzere; icbar suretiyle irtikap suçunda mağdurun iradesini baskı altında tutmaya elverişli olmak koşuluyla, doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde yapılan her türlü zorlayıcı hareketin icbar kavramına dahil olduğu, manevi cebirin; belli bir şiddete ulaşmasının, ciddi olmasının ve mağdurun baskının etkisinden kolaylıkla kurtulma olanağının bulunmamasının gerektiği, katılanların aşamalardaki beyanları ve olayın oluş şekline göre somut olayda sanıkların öğreti ve uygulamada kabul edildiği üzere, yasanın öngördüğü anlamda icbar boyutuna varan bir davranışlarının bulunmadığı, bu itibarla cebri irtikap suçunun; keza, katılanların, kendilerinden istenen paranın yasal olarak verilmesi gereken bir para olmadığını bilmeleri nedeniyle ikna suretiyle irtikap suçunun yasal unsurunun oluşmadığı, sanıkların sabit görülen eylemlerinin suç tarihinde yürürlükte bulunan ve sonraki düzenlemelere nazaran açıkça lehlerine olan TCK’nın 257/3. maddesinde düzenlenen görevinin gereklerine uygun davranmak için kamu görevlisinin çıkar sağlamaya teşebbüs suçunu oluşturduğu gözetilmeksizin yanılgılı nitelendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
5237 sayılı TCK’nın 53/1-a maddesindeki hak ve yetkiyi kötüye kullanmak suretiyle atılı suçu işleyen sanıklar hakkında aynı Kanunun 53/5. madde ve fıkrası gereğince, cezalarının infazından sonra başlamak üzere, hükmolunan cezalarının yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Kanuna aykırı, sanıklar müdafiileri ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 03/11/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/11204 Karar : 2015/15027 Tarih : 13.10.2015
-TCK 250. Madde
- İrtikap Suçu
Sanıklar R.. T.., S.. T.., M.. A.., A.. Ö.., A.. Ö.., A.. O.., Ş.. Ş.., V.. T.., G.. E.., A.. G.., E.. İ.. ve B.. E.. hakkında irtikap suçundan kurulan beraat hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Delilleri takdir ve gerekçesi gösterilmek suretiyle verilen beraat hükümleri usul ve kanuna uygun olduğundan katılan vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,
Sanıklar M.. Y.., C.. A.., F.. G.., F.. G.., Ö.. E.., İ.. K.., İ.. F.., M.. D.., E.. D.., A.. K.., H.. Ç.., M.. K.., M.. D.. ve F.. D.. hakkında irtikap suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde ise;
Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 18/09/2012 tarihli, 2012/420 Esas, 2012/1771 sayılı Kararına göre 6352 sayılı Kanunun geçici 2. maddesinin sadece karşılıksız yararlanma suçlarını kapsadığı anlaşıldığından, anılan Kanunun irtikap suçu yönünden getirdiği düzenlemeler de gözetilerek yapılan incelemede;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30/03/2010 tarih ve 2009/5-167-2010/70 sayılı Kararında da açıklandığı üzere; icbar suretiyle irtikap suçunda mağdurun iradesini baskı altında tutmaya elverişli olmak koşuluyla, doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde yapılan her türlü zorlayıcı hareketin icbar kavramına dahil olduğu, manevi cebirin, belli bir şiddete ulaşması, ciddi olması, mağdurun baskının etkisinden kolaylıkla kurtulma olanağının bulunmaması gerektiği, Mahkemece de kabul edilen somut olayın oluş şekline göre sanıkların öğreti ve uygulamada kabul edildiği üzere Yasanın öngördüğü anlamda icbar ve ikna boyutuna varan davranışlarının bulunmadığı, bu itibarla irtikap suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı, buna göre 06/08/2009 ve 04/03/2010 tarihleri arasında Tekirdağ Bölge Trafik Şube Müdürlüğünde görevli olan sanıkların … Kimya San. ve Tic. A.Ş.’ye … Limanı’ndan kimyasal madde taşıyan araçları durdurup şoförlerden “bize kim bakacak’’ veya “biz geldik haber ver” ya da “bizimle kim ilgilenir” gibi söylemlerle para istedikleri, kendilerinden para talep edilen araç şoförlerinin müşteki M.. G.. ya da başşoförleri telefonla arayarak “arkadaşlar geldiler bekliyorlar” deyip polis araçlarının yerlerini tarif ettikleri, şoförlerin sevkiyat sorumlusu olan kişileri aramaları üzerine bu kişilerin iş yerine ait bir araçla kendilerine bildirilen yere gidip, burada trafik polislerine parayı elden verdikleri, geminin boşaltım işlemi devam ettiği sürece vardiya değişimi yapan polislerin sırayla gelerek 48 adedi 200 TL, 4 adedi 300 TL, 1 adedi de 400 TL olmak üzere toplam 11.200,00 TL para aldıkları, polislere verilen paranın müşteki A.. U.. tarafından firmaya ait kasa avansından karşılandığı, ayrıca verilen bedelin kasa föylerinde de polis ödemesi olarak gösterildiği, ekiplere verilen parayı çoğunlukla bazen Mehmet bazen de sevkiyat sorumlusu A.. E..’ın ekiplerin istedikleri yere götürerek teslim ettikleri, daha sonra Tekirdağ Bölge Trafik Şube Müdürlüğünde görevli trafik polislerine para veren şirket yetkilisi teknik koordinatörü A.. U.. ve müşteki M.. G..’ın, artık başka bir ilçe emniyet amirliğinde görevli polis memuru olan ve hakkındaki hükmün açıklanması geri bırakılan R.. T..’un da kendilerinden para talep etmeye başladıklarını anlaması üzerine bu duruma bir son vermek üzere bir araya gelerek Marmaraereğlisi İlçe Emniyet Müdür vekili tanık M.. İ..’e gelerek durumu anlattıkları, ayrıca aynı paranın gelirlerse akşam vardiyası için de ödeneceğini
söyledikleri, yapılan bu ihbar üzerine suç üstü yapabilmek için gerekli tertibat ve hazırlıkların tamamlanmasına karşın, Bölge Trafik Şube Müdürü olan sanık F.. G..’nin, müşteki ile yapılan mülakat konuşmalarına şahit olması nedeniyle yapılan suçüstü çalışmasının neticesiz kaldığı, sanıkların parayı bizzat elden veren müşteki M.. G.. tarafından tek tek teşhis edildiği anlaşılan olayda; sanıkların eylemlerinin işlendiği tarih itibariyle yürürlükte bulunan TCK’nın 257/3. maddesi kapsamında kaldığı, yaptırımının 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasından ibaret olduğu, suç tarihinden sonra ancak hükümden önce 19/12/2010 tarihinde yürürlüğe giren 6086 sayılı Kanunla, TCK’nın 257/1. maddesindeki ceza miktarı indirilmesine rağmen bu fıkraya atıfta bulunan ve sanıkların eylemlerinin uyduğu kabul edilen 3. fıkrada, aynı Kanunla yapılan değişiklik sonucu öngörülen yaptırımın aleyhe sonuç doğuracak şekilde 1 yıldan 3 yıla kadar hapis ve 5.000 güne kadar adli para cezasını gerektirdiği, yine hükümden sonra 28344 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak 05/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 105/5-b maddesi ile 5237 sayılı TCK’nın 257/3. maddesinin yürürlükten kaldırıldığı ve aynı Kanunun 87. maddesi ile 5237 sayılı TCK’nın rüşvet suçunu düzenleyen 252. maddesinin yeniden düzenlendiği, değişiklik sonucunda bu eylemin TCK’nın 252. maddesi kapsamında rüşvet alma suçunu oluşturduğu anlaşılmakla, sanıklar lehine olan kanun hükümlerinin, 6086 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önce yürürlükte bulunan TCK’nın 257/3. maddesine uyan zincirleme biçimde görevi kötüye kullanma suçu niteliğinde olduğu gözetilmeden yazılı şekilde tamamlanmış zincirleme şekilde irtikap suçundan hükümler kurularak fazla ceza tayini,
Kabule göre de;
Hükümden sonra 05/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 86. maddesi ile TCK’nın 250. maddesine eklenen 4. fıkraya göre; irtikap edilen menfaatin değeri ve mağdurun ekonomik durumu göz önünde bulundurularak cezada yarı oranına kadar indirim yapılması mümkün hale geldiğinden sanıkların hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Suçun 5237 sayılı Yasanın 53/1-a maddesindeki yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işlendiği kabul edilmesine rağmen sanıklar hakkında aynı Yasanın 53/5. maddesinin uygulanmaması,
Kanuna aykırı, sanıklar müdafiilerinin ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 13/10/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/9767 Karar : 2015/12732 Tarih : 18.06.2015
-
TCK 250. Madde
-
İrtikap Suçu
CMK’nın 260/1. maddesine göre katılan sıfatını alabilecek surette irtikap suçundan zarar görmüş olan İçişleri Bakanlığı ve Maliye Bakanlığının kanun yoluna başvurma hakkının bulunması ve adı geçen bakanlıklara izafeten 29/04/2013 havale tarihli dilekçe ile Hazine vekili tarafından katılma isteminde bulunulması karşısında, 3628 sayılı Yasanın 18. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak CMK’nın 237/2. maddesi uyarınca katılma talebinin kabulüne, hükmolunan ceza miktarı itibariyle koşulları bulunmadığı gibi, sanık M.. İ.. yönünden süresinden sonra da olduğu anlaşılan sanıklar müdafiilerinin duruşma istemlerinin CMUK’nın 318. maddesi uyarınca reddi ile incelemenin duruşmasız olarak yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:
Dairemizce de benimsenen Yargıtay CGK’nın 18/09/2012 tarih ve 2012/420 Esas 2012/1771 sayılı Kararı da nazara alınarak 6352 sayılı Kanunun Geçici 2. maddesinin sadece karşılıksız yararlanma suçunu kapsadığı ve aynı Kanunun irtikap suçu yönünden getirdiği değişiklikler de gözetilerek yapılan incelemede,
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak
Hükümden sonra 05/07/2012 gün ve 28344 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yasanın 86. maddesi ile eklenen 5237 sayılı TCK’nın 250/4. maddesine göre sağlanan menfaatin değeri ve mağdurun ekonomik durumu gözetilerek sanıkların hukuki durumlarının yeniden değerlendirilmesi lüzumu,
Bozmayı gerektirmiş, Hazine vekili ve sanıklar müdafiilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 18/06/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/7652 Karar : 2015/11209 Tarih : 5.05.2015
-
TCK 250. Madde
-
İrtikap Suçu
Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 18/09/2012 tarihli, 2012/420 Esas, 2012/1771 sayılı Kararına göre 6352 sayılı Kanunun geçici 2. maddesinin sadece karşılıksız yararlanma suçlarını kapsadığı anlaşıldığından, anılan Kanunun irtikap suçu yönünden getirdiği düzenlemeler de gözetilerek yapılan incelemede;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanık F.. G.. yönünden yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30/03/2010 tarih ve 2009/5-167-2010/70 sayılı Kararında da açıklandığı üzere; icbar suretiyle irtikap suçunda mağdurun iradesini baskı altında tutmaya elverişli olmak koşuluyla, doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde yapılan her türlü zorlayıcı hareketin icbar kavramına dahil olduğu, manevi cebirin, belli bir şiddete ulaşması, ciddi olması, mağdurun baskının etkisinden kolaylıkla kurtulma olanağının bulunmaması gerektiği, Mahkemece de kabul edilen somut olayın oluş şekline göre sanık F.. G..’ın öğreti ve uygulamada kabul edildiği üzere Yasanın öngördüğü anlamda icbar ve ikna boyutuna varan davranışlarının bulunmadığı, bu itibarla irtikap suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı, buna göre, suç tarihinde Ardahan 25. Mknz. P.Tug. Loj. Des. LYM Amirliği Tüketim Mal Saymanlığında mal sorumlusu olan sanık İkm. Kd. Üçvş. F.. G..’ın, Ardahan 25. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı’nın son 2 yıldan beri un ve bakliyat ihtiyacını karşılayan … Tarımsal Ürünleri Pazarlama Sanayi ve Dış Ticaret A.Ş.nin Bölge temsilcisi olan A.. K..’e “burada bir düzenimiz var, sizin
getirdiğiniz mal problemsiz bir şekilde teslim alınacak, fiziki muayenesi yapılacak, analize gönderilecek, tabiki kendi düzenimize göre bunun bedeli olacak bedel olarak da kuruşlu belge tutarının % 2 sini kendisine % 2 sini de hesap sorumlusu olan sanık İkm. Kd. Üçvş. Y.. Ş.. adına alacağız “şeklinde sözler söylediği, mağdur A.. K..’in bu durumu şirket genel müdürü A.. Y..’a anlatması üzerine genel müdürün hukuka aykırı olduğunu bildiği halde sanık F.. G..’a komisyon vermeyi kabul ettiği, 30.09.2010 tarihinde şirket genel müdürünün parayı teslim etmeden önce T.C. K.K.K. 9. Motorlu Piyade Tugay Komutanlığı Askeri Savcılığını telefonla arayarak olayla ilgili önce ihbarda bulunduğu, 09/12/2010 tarihinde de mağdurların sanık Fatih’i yakalatmak amacıyla yanlarında 6.000.TL para ile Askeri Savcılığa geldikleri, seri numaraları alınmış paraları Ardahan 25. Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı …Paşa Kışlasındaki un deposunda sanık F.. G..’a teslim ettikleri ve hemen akabinde Askeri Savcılıkça suçüstü yapıldığı anlaşılan olayda ; 5237 sayılı TCK’nın rüşveti tanımlayan ve 05/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun ile değişiklik yapılıncaya kadar yürürlükte kalan 252/3. maddesinde “Rüşvet bir kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması için kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlamasıdır.” denilerek sadece nitelikli rüşvete yer verildiği, kamu görevlisinin yapması gereken bir işi yapması ya da yapmaması gereken işi yapmaması için yarar sağlamasının (05/07/2012 tarihine kadar) rüşvet suçu kapsamından çıkarıldığı nazara alındığında sanık F.. G..’ın bu şekilde görevlerinin gereklerine uygun davranması karşılığında menfaat temin etmeye çalışma şeklinde gerçekleşen eyleminin suç tarihinde yürürlükte bulunan TCK’nın 257/3. maddesine uyan görevi kötüye kullanma suçuna teşebbüs niteliğinde olduğu gözetilmeden yazılı şekilde tamamlanmış irtikap suçundan hüküm kurularak fazla ceza tayini, sanık Y.. Ş..’in ise diğer sanığın eylemine iştirak ettiği hususunun şüpheli kaldığı, ceza yargılaması sonucunda mahkumiyet kararı verilebilmesi için suç oluşturan fiilin sanık tarafından işlendiğinin hiç bir kuşkuya yer bırakmayacak, herkesi inandıracak biçimde kanıtlanması ve şüphenin masumiyet karinesinin gereği olarak sanık lehine değerlendirilmesi gerektiği (Anayasa m. 38/4, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi m. 6/2, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi m. 11, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi m. 14/2), sanığın aşamalarda değişmeyen savunmaları, mağdurların sanık Y.. Ş.. ile hiç görüşmediklerini, sanıkların birbirleriyle irtibatlı olduğunu sanık Fatih’in söylemlerinden çıkarttıklarını beyan etmeleri ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, sanığın atılı suçu işlediğine dair savunmasının aksine diğer sanığın sonradan döndüğü soruşturma aşamasında alınan ifadesi dışında, kesin, inandırıcı ve yeterli delil bulunmadığı anlaşılmakla, şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince beraati yerine yanılgılı değerlendirme sonucunda yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,
Kabule göre de;
Hükümden sonra 05/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 86. maddesi ile TCK’nın 250. maddesine eklenen 4. fıkraya göre; irtikap edilen menfaatin değeri ve mağdurun ekonomik durumu göz önünde bulundurularak cezada yarı oranına kadar indirim yapılması mümkün hale geldiğinden sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Suçun 5237 sayılı Yasanın 53/1-a maddesindeki yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işlendiği kabul edilmesine rağmen sanıklar hakkında aynı Yasanın 53/5. maddesinin uygulanmaması,
Kanuna aykırı, sanıklar müdafiilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 321 ve 326/son. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 05/05/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/2917 Karar : 2014/6956 Tarih : 24.06.2014
-
TCK 250. Madde
-
İrtikap Suçu
Dairemizce de benimsenen Yargıtay CGK’nın 18/09/2012 gün 2012/420 Esas, 2012/1771 sayılı Kararı da nazara alınarak 6352 sayılı Yasanın geçici 2. maddesinin sadece karşılıksız yararlanma suçlarını kapsadığı anlaşıldığından aynı Kanunun irtikap suçu yönünden getirdiği düzenlemeler de gözetilerek yapılan incelemede;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30/03/2010 tarih ve 2009/5-167-2010/70 sayılı Kararında da açıklandığı üzere; icbar suretiyle irtikap suçunda mağdurun iradesini baskı altında tutmaya elverişli olmak koşuluyla, doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde yapılan her türlü zorlayıcı hareketin icbar kavramına dahil olduğu, manevi cebirin, belli bir şiddete ulaşması, ciddi olması, mağdurun baskının etkisinden kolaylıkla kurtulma olanağının bulunmaması gerektiği, Mahkemece de kabul edilen somut olayın oluş şekline göre sanığın öğreti ve uygulamada kabul edildiği üzere Yasanın öngördüğü anlamda icbar ve ikna boyutuna varan davranışlarının bulunmadığı, bu itibarla irtikap suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı, buna göre, şikayetçiler R.. Ç.. ile E.. Ç..’in 2007 yılında Akhisar ilçesi Pınarcık Köyü’nde kurdukları tavuk çiftliğine gerekli elektrik enerjisini 4721 sayılı Türk Medeni Yasasının 744. maddesinde öngörülen mecra geçirme hakkına dayanarak TEDAŞ’ın bilgisi dahilinde direklerin yanına paralel şekilde yeni hat çekerek temin ettikleri, ancak direklerden bir tanesinin köy merasına dikildiğini tespit eden ve suç tarihinde Pınarcık Köyü muhtarı olan sanığın şikayetçilerden kendisine 2500 TL vermelerini, aksi takdirde ihbarda bulunacağı ve dava açacağını söylediği ve müteaddit defalar bu talebini yinelediği, şikayetçilerden Recai’nin cep telefonuna C.Savcılığı’nca ifade tutanağına eklenen “Recai kusura bakmayın iyi niyeti suistimal yapıyorsunuz yarın 2500 TL vermezseniz mahkemeye veriyorum böyle olmasını istemezdim” şeklinde mesaj da gönderdiği, böylece sanığın sübut bulan bu eylemlerinin görevinin ifasıyla ilgili olarak
yapması gerekli bir işi yapmaması için menfaat sağlamak niteliğinde olup rüşvet almaya teşebbüs suçunu oluşturduğu gözetilmeden yanılgılı değerlendirme ile irtikap suçuna teşebbüsten mahkumiyet kararı verilmesi,
Kabule göre de;
Hükümden sonra 05/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 86. maddesi ile TCK’nın 250. maddesine eklenen 4. fıkraya göre; irtikap edilen menfaatin değeri ve mağdurun ekonomik durumu göz önünde bulundurularak cezada yarı oranına kadar indirim yapılması mümkün hale geldiğinden sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Sabıkasız olup dosyaya yansıyan olumsuz bir kişiliği bulunmayan sanık hakkında duruşmalardaki iyi hali lehine takdiri indirim sebebi kabul edilerek 5237 sayılı Yasanın 62. maddesi uyarınca indirim yapıldığı halde, “sanığın kişiliği, yargılama sürecindeki davranışları, pişmanlık göstermemesi göz önüne alınarak tekrar suç işlemeyeceği hususunda kanaat oluşmadığından sanık hakkında 5237 sayılı TCK 51. maddesiyle 5271 sayılı CMK 231/5. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına” şeklindeki yasal ve yeterli olmayan ve 62. maddenin uygulanma gerekçesi ile de çelişecek şekilde cezanın ertelenmesine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,
Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 321 ve 326/son maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 24/06/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/2487 Karar : 2014/5675 Tarih : 26.05.2014
-
TCK 250. Madde
-
İrtikap Suçu
İkna suretiyle irtikap suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;
Bu suçun lehe olan 5237 sayılı TCK’nın 250/2. maddesinde öngörülen cezasının üst sınırına göre aynı Kanunun 66/1-e ve 67/4. maddelerinde yer alan 12 yıllık eklemeli zamanaşımı süresine tabi olduğu, son suç tarihi olan 2001 yılı ile inceleme günü arasında bu sürenin gerçekleştiği anlaşılmakla, 5237 sayılı TCK’nın 7/2. maddesi ile 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi de gözetilmek suretiyle hükmün CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden sanık hakkında açılan kamu davasının aynı Yasanın 322. ve 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddeleri uyarınca zamanaşımı sebebiyle DÜŞMESİNE,
İhaleye fesat karıştırma ve zimmet suçlarından kurulan hükümlerin incelenmesinde ise;
Hükümden sonra 30/04/2013 tarihinde yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanunun 12. maddesi ile 5237 sayılı TCK’nın 235. maddesinde düzenlenen ihaleye fesat karıştırma suçu için aynı maddenin 1. fıkrasında öngörülen hapis cezasının alt ve üst sınırlarının değiştirilmesi, bu suç sonucunda ilgili kamu kurumu veya kuruluşu açısından bir zarar meydana gelmesi durumunda cezanın yarı oranında artırılmasını öngören 3. fıkranın ise;
“İhaleye fesat karıştırma suçunun:
a) Cebir ve tehdit kullanmak suretiyle işlenmesi halinde temel cezanın alt sınırı beş yıldan az olamaz. Ancak, kasten yaralama veya tehdit suçunun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca bu suçlar dolayısıyla cezaya hükmolunur.
b) İşlenmesi sonucunda ilgili kamu kurumu veya kuruluşu açısından bir zarar meydana gelmemiş ise, bu fıkranın (a) bendinde belirtilen haller hariç olmak üzere, fail hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” şeklinde yeniden düzenlenmesi karşısında; TCK’nın 7/2. madde-fıkrasındaki “suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur” hükmü nazara alınıp hakkında mahkumiyet kararı verilen sanığın ihaleye fesat karıştırma ve zimmet suçları arasındaki bağlantı da gözetilerek hukuki durumunun mahkemesince yeniden değerlendirilmesi zorunluluğu,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, esası incelenmeyen hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 26/05/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/1395 Karar : 2014/5329 Tarih : 13.05.2014
-
TCK 250. Madde
-
İrtikap Suçu
Tayin olunan ceza miktarına göre sanık … müdafiin duruşmalı inceleme isteminin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 318, mağdur …‘a karşı işlendiği iddia olunan 500.000 TL’ye ilişkin eylem nedeniyle zarar görme durumu bulunmayan ve bu eylem yönünden usulsüz olarak verilen katılma kararı kendisine temyiz hakkı vermeyen katılan … vekilinin bu konuda verilen beraet kararıyla ilgili temyiz isteminin ise aynı Kanunun 317. maddesi uyarınca REDDİNE, incelemenin diğer temyizlere hasren ve duruşmasız olarak yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:
Birleşen 2008/253 Esas sayılı dosyaya konu 114.000 ABD Doları nedeniyle sanıklar … ve … hakkında verilen beraet hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Delilleri takdir ve gerekçesi gösterilmek suretiyle verilen beraet hükümleri usul ve kanuna uygun olduğundan yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,
Sanık … hakkında verilen mahkumiyet ve birleşen 2008/253 Esas sayılı dosyaya konu 7.000 TL nedeniyle verilen beraet hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde ise;
Cebri irtikap suçu, kamu görevlisinin sıfat ve görevini kötüye kullanarak kişiyi tazyik etmesi ile başlayıp, bu sıkıştırma karşısında ferdinde memurun haksız işlemlerini önleme zorunluluğunu duyarak ona menfaat temin ve vaat etmesi ile oluşur. Kamu görevlisi açıkladığı istekler yerine getirilmezse mağdurun işini yapmayacağını söylemek suretiyle onu manevi cebir altında bulundurmaktadır. Böyle haksız bir durumla karşılaşan ve haklı işinin kamu görevlisi tarafından yapılmayacağı veya geciktirileceği ya da haksız bir muameleye maruz kalacağı endişesine kapılan mağdur belli bir şiddete ulaşmış olan bu manevi cebrin etkisiyle ve hakkını elde etmek zorunluluğu karşısında haksız olarak istendiğini bildiği parayı ve sair menfaatleri kamu görevlisine vermekte ya da vaat etmektedir. Burada fert meşru zeminde bulunmaktadır.
Dairemizce de benimsenen, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30/03/2010 tarih ve 2009/5-167-2010/70 sayılı Kararında da açıklandığı üzere; icbar suretiyle irtikap suçunda mağdurun iradesini baskı altında tutmaya elverişli olmak koşuluyla, doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde yapılan her türlü zorlayıcı hareket icbar kavramına dahil olup, manevi cebirin, belli bir şiddete ulaşması, ciddi olması, mağdurun baskının etkisinden kolaylıkla kurtulma olanağının bulunmaması gerekmektedir.
765 sayılı TCK’nın 209. maddesinde yer alan “haksız olarak” ibaresine 5237 sayılı TCK’nın 250. maddesinde yer verilmemiş olması karşısında hukuka uygun bir hususun temini için yarar sağlanması halinde de irtikap suçunun oluşacağı, madde metninde yer alan “başkası” ibaresinin kamu kurum ve kuruluşlarını da içerdiği kabul edilmekle, Tebliğnamede eylemlerin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğuna ilişkin düşünceye iştirak edilmemiş; yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sair temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Birleşen 2008/253 Esas sayılı dosyaya konu 7.000 TL’lik yemek parası ödemesine ilişkin banka dekontu, düzenlenen fatura, katılan ve tanık ifadeleri itibarıyla bu eylemin de sübuta erdiği gözetilmeksizin, mahkumiyeti yerine, yetersiz gerekçeyle yazılı şekilde beraetine karar verilmesi,
Kabule göre de;
TCK’nın 53/5. maddesinin uygulanması sırasında, aynı maddenin 1. fıkrasındaki hangi hak ve yetkinin kötüye kullanılarak yasaklandığının gösterilmemesi suretiyle infazda tereddüde neden olunması,
Tutuklulukta geçtiği bildirilen sürelerin, sanığın yine irtikap suçundan mahkum olduğu aynı mahkemenin 2008/189 Esas 2009/69 Karar sayılı dosyasındaki infaz süresinden mahsup edilip edilmediği araştırılmadan, mükerrer mahsuba neden olabilecek şekilde sanık hakkında TCK’nın 63. maddesinin uygulanmasına karar verilmesi,
Kanuna aykırı, sanık müdafii ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 13/05/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/1062 Karar : 2014/4506 Tarih : 22.04.2014
-
TCK 250. Madde
-
İrtikap Suçu
CMK’nın 260/1. maddesine göre katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş olan H.. H..’nin kanun yoluna başvurma hakkının bulunması ve hükümlerin 06/11/2012 havale tarihli dilekçe ile vekili tarafından temyiz edilmesi karşısında, 3628 sayılı Kanunun 18. maddesindeki “…H.. H.. avukatının yazılı başvuruda bulunması halinde Maliye Bakanlığı, başvuru tarihinde müdahil sıfatını kazanır.” düzenlemesinin verdiği yetkiye dayanılarak H.. H..’nin katılma talebinin kabulüne karar verildikten sonra gereği düşünüldü:
Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 18/09/2012 tarihli, 2012/420 Esas, 2012/1771 Karar sayılı kararına göre 6352 sayılı Kanunun geçici 2. maddesinin; sadece karşılıksız yararlanma suçlarını kapsadığı anlaşıldığından, 6352 sayılı Kanunun irtikap suçu yönünden getirdiği düzenlemeler de gözetilerek yapılan incelemede;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Hükümden sonra 05/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 86. maddesi ile TCK’nın 250. maddesine eklenen 4. fıkraya göre; irtikap edilen menfaatin değeri ve mağdurun ekonomik durumu göz önünde bulundurularak cezada yarı oranına kadar indirim yapılması mümkün hale geldiğinden sanıkların hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
5237 sayılı TCK’nın 53/1-a maddesindeki yetkiyi kötüye kullanmak suretiyle atılı suçu işleyen sanıklar hakkında aynı Kanunun 53/5. madde ve fıkrası gereğince, cezanın infazından sonra başlamak üzere, hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Bozmayı gerektirmiş; O yer Cumhuriyet Savcısı, katılan vekili ve sanıklar müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 22/04/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/15711 Karar : 2014/2347 Tarih : 4.03.2014
-
TCK 250. Madde
-
İrtikap Suçu
Sanık …‘un, 28/02/2013 tarihinde tefhim edilen hükmü, tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumu aracılığıyla gönderdiği 04/03/2013 tarihli dilekçe ile kanuni süresi içinde temyiz ettiği anlaşılmakla, müdafiin 08/03/2013 tarihli temyiz isteminin reddine karar verilmesinin gerektiğine ilişkin tebliğnamedeki düşünceye iştirak edilmiştir.
Sanık … hakkında kamu görevinin usulsüz üstlenilmesi suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Delillerle iddia ve savunma; duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, sübutu kabul olunan fiilin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA,
Tüm sanıklar hakkında irtikap, sanık … hakkında haksız arama, sanık … hakkında kamu görevinin usulsüz üstlenilmesi ve sanıklar Murad ve Hasan hakkında konut dokunulmazlığını ihlal etme suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde ise;
Sanık … Cafarov’a ait onaylı nüfus kayıt örneği ve buna uygun adli sicil kaydı getirtilmeden veya dosyada bulunan kimlik belgesi usulüne uygun olarak onaylanmadan, onaysız fotokopilere dayanılarak uygulama yapılması,
01/05/2012 tarihinde meydana geldiği kabul edilen olay ile ilgili olarak, katılan …‘nın ifadesinde geçen ablası Cumagüzel ile kızının ve varsa o sırada evde bulunan diğer kişilerin tanık sıfatıyla dinlenerek eve gelen sanıkların, kendilerinden ne şekilde para istediklerinin, para verilmemesi halinde ne yapılacağının bildirildiğinin belirlenmesi, evden alındığı belirtilen 5 pasaportun kimlere ait olduğunun araştırılması, irtikap eylemlerinin farklı kişilere karşı işlendiğinin saptanması halinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanması mümkün olmayıp mağdur sayısınca suçun oluşabileceğininde gözetilmesi gerekirken eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kamu görevlileri tarafından işlenebilmesi nedeniyle özgü suç niteliğinde olan irtikap suçu yönünden, kamu görevlisi olmayan sanıklar Hasan ve Murad’ın hukuki durumlarının TCK’nın 40/2. maddesine göre azmettiren veya yardım eden olarak değerlendirilmesi gerekirken, yetersiz gerekçeyle bu sanıkların fail olarak kabul edilmesi,
6352 sayılı Kanun ile TCK’nın 250. maddesine eklenen 4. fıkraya göre, irtikap edilen menfaatin değeri ve mağdurun ekonomik durumu göz önünde bulundurularak değerlendirme yapılması gerekirken mağdurların ekonomik durumları araştırılmaksızın yetersiz gerekçeyle TCK’nın 250/4. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi,
Sanıklar İlyas ve Murad müdafiileri tarafından lehe hükümlerin uygulanması talep edilmesine rağmen sanık … hakkında haksız arama ve sanık … hakkında kamu görevinin usulsüz üstlenilmesi suçlarından kurulan hükümlerde TCK’nın 50 ve 51. maddelerinin uygulanıp uygulanmayacağı hususunda olumlu veya olumsuz bir karar verilmemesi,
Konut dokunulmazlığını ihlal etme suçunun birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesine rağmen sanıklar Hasan ve Murad hakkında TCK’nın 119/1.c. maddesi uygulanmayarak eksik cezaya hükmolunması,
Kabule göre de;
Sanıklar Hasan ve Murad hakkında TCK’nın 116. maddesi gereğince belirlenen temel cezadan aynı Kanunun 62. maddesi gereğince indirim yapılırken sonuç cezanın 5 ay yerine 2 ay 15 gün hapis cezası olarak belirlenmesi suretiyle eksik cezaya hükmolunması,
Kanuna aykırı, sanıklar müdafiileri, katılan vekili ve O yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, tutuklulukta geçen süreye, bozma sebeplerine ve tutukluluk şartlarında sanıklar lehine bir değişiklik olmamasına göre sanıklar … ve …‘un tahliye taleplerinin reddiyle TUTUKLULUK HALLERİNİN DEVAMINA, 04/03/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.