0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Meşru Savunma ve Zorunluluk Hali

TCK Madde 25

(1) Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.

(2) Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.



TCK Madde 25 Gerekçesi

Maddenin birinci fıkrasında bir hukuka uygunluk nedeni olarak meşru savunma düzenlenmiştir.

Meşru savunma bakımından Tasarı şu koşulları saptamıştır: Bir kere her türlü hakka yönelik haksız bir saldırıya karşı meşru savunmanın söz konusu olduğu belirtilmiş ve böylece kurumun, bazen anlamsız ve sosyal gereklere aykırı düşecek derecede dar tutulmasının önüne geçilmesi istenilmiştir.

Ayrıca, şu husus da belirtilmelidir ki, kişileri suç işlemekten caydıracak en etkin araçlardan birisi, suç işlediklerinde karşılık görebilecekleri endişesi olduğundan, meşru savunma hakkının böylece genişletilmesi, kriminolojik yönden caydırıcı etki de yapabilecektir.

İkinci olarak meşru savunmanın “haksız saldırı” koşulu bakımından, “gerçekleşen haksız saldırı” ile “gerçekleşmesi muhakkak haksız saldırı” veya “tekrarı muhakkak haksız saldırı” aynı sayılmıştır. Böylece kişilerin haksız saldırılara karşı kendilerini korumaları olanağı daha da genişletilmiş olmaktadır.

Savunmanın “saldırı ile orantılı biçimde” olması, yani saldırıyı defedecek ölçüde olması, meşru savunmanın temel koşullarından birisi olarak kabul edilmiştir. Saldırıya uğrayan kişi, ancak bu saldırıyı etkisiz kılacak ölçüde bir davranış gerçekleştirdiği takdirde, meşru savunma hukuka uygunluk nedeninden yararlanacaktır.

Maddenin ikinci fıkrasında, kusurluluğu ortadan kaldıran bir neden olarak zorunluluk (zaruret, ıztırar) hâli düzenlenmiştir. Zorunluluk hâlinde, kişinin, kendisinin veya başkasının sahip bulunduğu bir hakka yönelik bir tehlikeyi gidermek amacıyla gerçekleştirdiği davranış dolayısıyla, ceza sorumluluğu yoktur. Meşru savunmadan farklı olarak, zorunluluk hâlinde bir saldırı değil tehlike söz konusudur. Zorunluluk hâlinin kabulü için, kişinin tehlikeye bilerek neden olmaması, tehlikeden suç olan bir harekete başvurmadan kurtulmanın olanaklı bulunmaması ve tehlikenin ağır ve muhakkak olması da araştırılacaktır.

Ayrıca, tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan araç arasında “orantılılık ilkesi” kabul edilmiştir.


Meşru Savunma (Meşru Müdafaa) Şartları (TCK 25)

Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Esas : 2018/244 Karar : 2018/580
Tarih : 29.11.2018

Meşru savunma, 5237 sayılı TCK`nın birinci kitabının, ikinci kısmının, “Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Nedenler” başlıklı ikinci bölümünde, 25. maddenin 1. fıkrasında; “Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez” şeklinde bir hukuka uygunluk nedeni olarak düzenlenmiştir. Anılan düzenlemeye göre, meşru savunmanın kabulü için saldırının “korunmaya değer nitelikteki herhangi bir hakka yönelmiş olması” yeterli görülmüştür.

Öğretide; “Bir kimsenin, kendisini veya başkasını hedef alan bir tecavüz, saldırı karşısında, savunma amacına matuf olarak ve bu saldırıyı defedecek ölçüde kuvvet kullanması” (İzzet Özgenç, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi, Adalet Bakanlığı Yayınları, 3. Bası, Ankara, 2006, s. 364.); “Bir kimsenin kendisine veya başkasına yöneltilen ağır ve haksız bir saldırıyı uzaklaştırmak amacıyla gösterdiği zorunlu tepki” (Kayıhan İçel, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınları, İstanbul, 2014, s. 307.); “Kişilerin saldırıya karşı verdikleri kendini veya diğer bir insanı koruma içgüdüsünden kaynaklanan doğal tepkinin hukuken meşru görülmesi” (Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2014, s. 697.) şeklinde, 765 sayılı TCK`nın yürürlükte olduğu dönemde Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarında “Bir kimsenin ağır ve haksız bir tecavüzü kendisinden veya başkasından uzaklaştırmak amacı ile gösterdiği zorunlu tepki” olarak tanımlanan meşru savunma; bir kimsenin, gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakkı hedef alan, gerçekleşen ya da gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı, saldırı ile eşzamanlı olarak hâl ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde, kendisinden veya başkasından uzaklaştırmak mecburiyetiyle saldırıda bulunan kişiye karşı işlediği ve hukuk düzenince meşru kabul edilen fiillerdir.

Gerek öğretide, gerekse yargısal kararlarda vurgulandığı üzere; 5237 sayılı TCK`nın 25/1. maddesinde düzenlenen ve hukuka uygunluk nedenlerinden birini oluşturan meşru savunma, hukuka aykırılığı ortadan kaldırmakta ve bu nedenle eylemi suç olmaktan çıkarmaktadır. Bir olayda meşru savunmanın oluştuğunun kabul edilebilmesi için saldırıya ve savunmaya ilişkin şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.

1- Saldırıya ilişkin şartlar:

a) Bir saldırı bulunmalıdır.
b) Bu saldırı haksız olmalıdır.
c) Saldırı meşru savunma ile korunabilecek bir hakka yönelik olmalıdır. Bu hakkın, kişinin kendisine veya bir başkasına ait olması arasında fark yoktur.
d) Saldırı ile savunma eş zamanlı bulunmalıdır.

2- Savunmaya ilişkin şartlar:

a) Savunma zorunlu olmalıdır. Zorunluluk ile kastedilen husus, failin kendisine veya başkasına ait bir hakkı koruyabilmesi için savunmadan başka imkânının bulunmamasıdır.
b) Savunma saldırana karşı olmalıdır.
c) Saldırı ile savunma arasında oran bulunmalıdır.

Savunmanın, meşru savunma şartlarının bulunduğu sırada başladığı, ancak orantılılık ilkesinin ihlal edilmesi nedeniyle meşru savunmanın gerçekleştiğinin kabul edilmediği durumlarda, “sınırın aşılması” söz konusu olabilmektedir.

Sınırın aşılması, 5237 sayılı TCK’nın 27. maddesinde;

“(1) Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yer alan cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur.

(2) Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez” şeklinde düzenlenmiştir.

Hukuka uygunluk nedeninin bulunması, eylemin suç olmasını engelleyeceğinden, fail hakkında 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesinin 2. fıkrasının (d) bendi uyarınca beraat kararı verilecektir. Buna karşın, “sınırın aşılması” bir hukuka uygunluk nedeni olmayıp TCK’nın 27. maddenin 1. fıkrasındaki durum itibarıyla kusurluluğu azaltan, 27. maddenin 2. fıkrasındaki durum itibarıyla da kusurluluğu ortadan kaldıran nedenlerden bir tanesidir. Başka bir deyişle, hukuka uygunluk nedenlerinde sınırın kast olmaksızın aşılması hâlinde “beraat” kararı değil, anılan maddenin 1. fıkrasına göre indirimli ceza veya 2. fıkrasına göre CMK’nın 223. maddesinin 3. fıkrasının (c) bendi gözetilerek “ceza verilmesine yer olmadığı” kararı verilecektir.

TCK’nın 27. maddesinin 1. fıkrasında, fail bir hukuka uygunluk nedeninin sınırını aşmakta ise de, bunu bilerek ve isteyerek yani kasten yapmamaktadır. Ancak, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılabiliyorsa, fail sınırı kast olmaksızın aşmış olması dolayısıyla taksirinden sorumlu tutulmaktadır.

5237 sayılı TCK’nın 27. maddesinin 2. fıkrasında, hukuka uygunluk nedenlerinden sadece meşru savunma için sınırın aşılmasına ilişkin özel bir düzenleme öngörülmüştür. Buna göre bu hükmün uygulanabilmesi için;

1- Meşru savunma ile korunabilecek bir hakkın bulunması,

2- Saldırıya ilişkin şartların var olması,

3- Savunmaya ilişkin şartlardan “ölçülülük ya da orantılılık” şartının, savunma lehine ihlal edilmesi suretiyle sınırın aşılması,

4- Sınırın aşılmasının mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmesi gerekmektedir.

Tüm bu şartların birlikte gerçekleşmesi hâlinde, meşru savunmada sınırı aşan faile CMK’nın 223/3-c maddesi uyarınca ceza verilmeyecektir. Bu durumda, kişinin, maruz kaldığı saldırı karşısında içine düştüğü heyecan, korku veya telaş dolayısıyla davranışlarını yönlendirme yeteneğinin ortadan kalkması söz konusu olacağından, meşru savunmada sınırın aşılmasından dolayı kusurlu sayılmayacağı kabul edilir. Dolayısıyla, belirleyici olan maruz kalınan saldırının kişiyi içine düşürdüğü psikolojik durumdur. Zira kişi sırf maruz kaldığı saldırının etkisiyle, “heyecan, korku veya telaşa” kapılarak meşru savunmanın sınırlarını aştığında bu maddeden yararlanabilecek, buna karşılık saldırının etkisinin yanında, saldırıdan kaynaklanmış olsa bile, öfke gibi nedenlerle sınır aşıldığında ise aynı korumadan faydalanılması söz konusu olmayacaktır. Başka bir deyişle, failin amacı, saldırının defedilmesinden çok, kin duygusunu tatmine yönelik ise meşru savunmada sınırın aşılması değil, ancak haksız tahrik söz konusu olabilecektir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanığın 17 yaşında iken 2011 yılında … isimli şahısla evlendiği, …‘ın aile yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle sanığın birlikte yaşadıkları konutu terk ederek ayrı bir evde yaşamaya başladığı, geçimini sağlayabilmek için çeşitli işlerde çalıştığı, bu dönemde maktul ile tanışıp birlikte Adana’da yaşamaya başladığı, sanığın, beyanlara göre birlikte yaşadığı maktulden …. adını verdiği bir erkek bebek dünyaya getirdiği, fiziksel ve zihinsel özürlü olan bu bebeğin, sanığın ayrı yaşadığı ancak boşanmayı kabul etmemesi nedeniyle resmen evli göründüğü …. adına nüfusa kaydedildiği, maktulün düzenli bir işinin olmaması ve çalışmak istememesi üzerine sanık ve maktulün ekonomik sıkıntı çekmeye başladıkları, maktulün yaşadığı bu sıkıntılar sonucu asabi bir yapıya büründüğü ve sanığa kötü davranarak sık sık sanığı darbettiği, sanık ve maktulün Adana’da geçinemeyeceklerini anlamaları üzerine Antalya`da daha ucuza ev kiralayabilecekleri ve maktulün iş bulabileceği umuduyla olay tarihinden yaklaşık 3 ay önce Antalya’ya gelerek oraya yerleştikleri, maktulün kısa süre bir benzin istasyonunda çalıştığı ancak buradaki işinden ayrıldığı, günlerce evden çıkmadan televizyon izleyip aile sorumluluklarını yerine getirmeyen maktulün bu dönemde de sanığı sık sık darbettiği, evde pornografik filmler izleyerek burada gördüğü ilişki çeşitlerini sanığa tatbik etmeye çalıştığı, sanıkla rızası dışında zorla ters ilişkiye girdiği, kendisine itiraz eden sanığa, “Sen ne biçim kadınsın” diyerek sanığın kadınlığını küçümseyici sözler sarf ettiği ve sanığı bu yüzden de darbettiği, özürlü çocuklarına bağlanan maaştan başka geliri olmayan sanık ve çocuğuna maktulün maddi destekte bulunmadığı, bağlanan maaşı alıp kendisinin harcadığı, maktulün bu tavırlarından bezginlik duyan sanığın karakola giderek görevli polis memurlarına durumunu anlatıp bir çıkış yolu aramaya çalıştığı ancak kadın sığınmaevine yerleştirilmesi durumunda tek geliri olan özürlü çocuğuna bağlanan maaşın kesilebileceğini düşünerek maktulü şikâyet etmekten vazgeçtiği, ayrılmak istediğini maktule söylediğinde maktulün darbına ve tehditlerine maruz kaldığı, yaşadığı sıkıntılar dolayısıyla olay günü yine maktulden ayrılmak istediğini söyleyen sanığı maktulün darbettiği ve sanıkla rızası dışında anal yoldan zorla cinsel ilişkiye girdiği, maktulün yatıp uyuyan sanığın yanına yaklaşık yarım saat sonra tekrar gelerek sanığı uyandırdığı ve soyunmasını isteyip yeniden anal yoldan ilişkiye girmek istediğini belirttiği, sanığın canının çok acıdığını, istiyorsa vajinal yoldan ilişkiye girmesini maktule söylemesine rağmen maktulün zorla 15-20 dakika boyunca sanıkla anal yoldan ilişkiye girdiği, bu sırada sanığın eline geçirdiği bıçağı maktulün boğazına bir kez vurarak maktulü yaraladığı, maktulün kaldırıldığı hastanede hayatını kaybettiği, Antalya Adli Tıp Şube Müdürlüğünce sanık hakkında düzenlenen 14.10.2014 tarihli raporda; sanığın sol zigoma ve üstü bölgede ekimoz ve şişlik, sol kaş dış yan kenar hizasında yüzeysel açılma, sol omuz üst kısımda 0,5 cm çapında soyulma ve kenarında çok sayıda sıyrık tarzı yara, sağ omuz arka kısmında küçük sıyrık tarzı yaralar olduğu, sanığın yapılan anüs muayenesinde saat kadranına göre 6 hizasında yer yer yarım santimetre kadar genişliği olan, içerisinde doku parçaları görünen, zemini hafif kanamalı epidermal hat üzerinden başlayıp, mukozal yapıyla anal kanala doğru devam eden, görülen kısmı 1,5 cm uzunluğunda taze yırtık, saat kadranına göre 11 hizasında 0,6 cm uzunluğunda aynı şekilde anal kanala devam eden çizgi şeklinde zemini kanamalı yüzeysel fissür tarzında yırtık tespit edilmiş olduğu, anal sfinkter boyunca hafif ödem bulunduğu, anal muayenede tespit edilen bulguların akut fiili livatanın gerçekleşmiş olduğunun bildirildiği anlaşılan olayda; yıllardır ailesi tarafından aranıp sorulmayan, taşındığı yeni ortamda hiçbir komşusu ve arkadaşı bulunmayan, evin kapısı kilitlenmek suretiyle evden çıkmasına izin verilmeyen sanığın, açıklanan olaylar zinciri içinde ırzına yönelik ısrarlı saldırılardan maktulün vazgeçmeyeceğini anlayarak maktulden kaynaklanan, olay gecesi gerçekleşen ve ısrarla sürdürülen, bilimsel raporla da varlığı doğrulanan cinsel bütünlüğüne yönelen haksız saldırıyı o anda hâl ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile maktulü boynundan bıçakla yaralayarak öldürdüğü, sanığın kendisini başka türlü savunmasının imkânsız olduğu, saldırının bir sonucu olan ve saldırgana karşı gerçekleştirilen fiilinin meşru savunma şartları altında gerçekleştirildiği kabul edilmelidir.

Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün, sanığın fiilini meşru savunma şartları altında işlediğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına, bozma kararı gereğince bu suçtan tutuklu bulunan sanığın tahliyesine, başka bir suçtan hükümlü veya tutuklu bulunmadığı takdirde derhâl salıverilmesinin temini için yazı yazılmasına karar verilmelidir.


Zorunluluk Hali Şartları (TCK 25/2)

Yargıtay Ceza Genel Kurulu
2012/8-1551 E. , 2013/64 K.

Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu 5237 sayılı TCK’nun 170. maddesinde :

“’(1) Kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda;

a) Yangın çıkaran,

b) Bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına neden olan,

c) Silâhla ateş eden veya patlayıcı madde kullanan,

Kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Yangın, bina çökmesi, toprak kayması, çığ düşmesi, sel veya taşkın tehlikesine neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiştir.

Madde metninde, genel güvenliği kasten tehlikeye sokan fiiller, suç olarak tanımlanmıştır. Maddenin birinci fıkrasında, bu suçu oluşturan seçimlik hareketler, yangın çıkarmak; bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına neden olmak; silâhla ateş etmek veya izinsiz patlayıcı madde kullanmak olarak sayılmış olup suç, somut tehlike suçu olarak düzenlenmiştir.

Maddenin ikinci fıkrasında ise, bir soyut tehlike suçu tanımına yer verilmiştir. Bu hükümde, yangın, bina çökmesi, toprak kayması, çığ düşmesi, sel veya taşkın tehlikesine neden olmak, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Buna göre bu fıkrada düzenlenen suçun oluşabilmesi için somut bir tehlikenin meydana gelmesi gerekmemektedir.

Suçun mağduru belirli bir kimse olmayıp toplumu oluşturan tüm bireylerdir. Bu suçla korunan hukuki değer, kişilerin hayat, vücut bütünlükleri ve mal varlığı bakımından bir zarar tehlikesi doğmadan, güvenlik içerisinde yaşamaları üzerindeki haklarıdır. Suçla yasaklanan eylemlerin işlenmesi durumunda, kişilerin hayatları, sağlıkları veya mal varlıklarının zarar görmesi tehlikesi meydana gelmektedir. Tehlikenin somut olarak belirli kişi veya kişiler hakkında söz konusu olması gerekli olmayıp, belirsiz sayıda kişinin, dolayısıyla toplumu oluşturan birçok kimsenin bu suçtan dolayı korunması amaçlanmaktadır.

Bu fiillerin işlenmesiyle bir zarar neticesinin meydana gelmesi hâlinde, meydana gelen zarara ve bu zararın meydana gelmesi açısından failin kast veya taksirine göre başka suçlar oluşacaktır. Örneğin, toplumda genel güvenliği tehlikeye sokan bir etki meydana getiren fiiller sonucunda bir veya birkaç kişi ölmüş veya yaralanmış ya da kişiler malvarlığı itibarıyla zarar görmüş olabilir. Bu gibi durumlarda, farklı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanması gerekir.

Suçun manevi unsuru ise kasttır. Amaç veya saikin bir önemi yoktur.

Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözümlenmesi için “zorunluluk hali”nin de değerlendirilmesi gerekmektedir.

Zorunluluk hali 5237 sayılı TCK’nun 25/2. maddesinde; “Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez” şeklinde düzenlenmiştir.

Gerek öğreti de gerekse yargısal kararlarda benimsendiğ üzere zorunluluk halinin varlığının kabul edilebilmesi için şu şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.

1- Tehlikeye ilişkin şartlar,

a) Ağır ve muhakkak bir tehlike olmalıdır.

b) Tehlike bir hakka yönelik olmalıdır.

c) Tehlikeye bilerek neden olunmamalıdır.

2- Korunmaya ilişkin şartlar,

a) Tehlikeden başka türlü kurtulma imkanı bulunmamalıdır.

b) Tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmalıdır.

c) Tehlikeye karşı koyma görevi bulunmamalıdır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 17.02.2004 gün ve 26-39 sayılı kararında “kendisine saldıran başıboş köpeğe zaruretten dolayı bir el ateş eden”, 24.10.1977 gün ve 332-375 sayılı kararında ise “rastladığı bir kavgayı ve husulü mümkün vahim olayları önlemek ve polisi davet maksadıyla meskun mahalde havaya ateş eden” sanıkların zaruret hali nedeniyle meskun mahalde nedensiz ateş etmek suçundan cezalandırılamayacakları kabul edilmiştir.

Diğer taraftan, zorunluluk hali 765 sayılı TCK’nunda bir hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilmekte iken, 5237 sayılı TCK’nunda kusurluluğu ortadan kaldıran bir neden olarak sayılmış olup, dolayısıyla 5237 sayılı TCK uygulamasında, zorunluluk halinde suç işleyen kişi hakkında “beraat” değil, TCK’nun 25/2. maddesi uyarınca “ceza verilmesine yer olmadığı” kararı verilmelidir. Bu husus, 5271 sayılı CMK’nun 223/3-b maddesinden de açıkça anlaşılmaktadır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

İlçe dışında, nispeten yerleşimin az olduğu bir mahallede oturduğu anlaşılan sanığın geceleyin evinin önünde köpeğine saldırıp yaralayan sokak köpeklerini uzaklaştırmak için tüfekle havaya doğru 3 el ateş etmesinden ibaret eyleminde TCK’nun 25/2. maddesi kapsamında bir zorunluluk hali mevcut olup faile ceza verilmesi mümkün olmadığından, sanığın cezalandırılmasına ilişkin yerel muhkeme hükmünün Özel Daire tarafından bozulması isabetli olup Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.


Meşru Savunma (Meşru Müdafaa) ve Zorunluluk Hali Yargıtay Kararları


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/297

  • TCK 25/1-2
  • Meşru savunmada (müdafaada) sınırın aşılması hali

TCK’nın 25. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen ve hukuka uygunluk nedenlerinden birini oluşturan meşru savunma, hukuka aykırılığı ortadan kaldırmakta ve bu nedenle eylemi suç olmaktan çıkarmaktadır. Bir olayda meşru savunmanın oluştuğunun kabul edilebilmesi için saldırıya ve savunmaya ilişkin şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.

1- Saldırıya ilişkin şartlar:

a) Bir saldırı bulunmalıdır.

b) Bu saldırı haksız olmalıdır.

c) Saldırı meşru savunma ile korunabilecek bir hakka yönelik olmalıdır. Bu hakkın, kişinin kendisine veya bir başkasına ait olması arasında fark yoktur.

d) Saldırı ile savunma eş zamanlı bulunmalıdır.

2- Savunmaya ilişkin şartlar:

a) Savunma zorunlu olmalıdır. Zorunluluk ile kastedilen husus, failin kendisine veya başkasına ait bir hakkı koruyabilmesi için savunmadan başka imkânının bulunmamasıdır.

b) Savunma saldırana karşı olmalıdır.

c) Saldırı ile savunma arasında oran bulunmalıdır.

Savunmanın, meşru savunma şartlarının bulunduğu sırada başladığı, ancak orantılılık ilkesinin ihlal edilmesi nedeniyle meşru savunmanın gerçekleştiğinin kabul edilmediği durumlarda, “Sınırın aşılması” söz konusu olabilmektedir.

Sınırın aşılması TCK’nın 27. maddesinde;

“(1) Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yer alan cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur.

(2) Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez.” şeklinde düzenlenmiştir.

Hukuka uygunluk nedeninin bulunması, eylemin suç olmasını engelleyeceğinden, fail hakkında CMK’nın 223. maddesinin 2. fıkrasının (d) bendi uyarınca beraat kararı verilecektir. Buna karşın, “sınırın aşılması” bir hukuka uygunluk nedeni olmayıp TCK’nın 27. maddesinin birinci fıkrasındaki durum itibarıyla kusurluluğu azaltan, 27. maddesinin ikinci fıkrasındaki durum itibarıyla da kusurluluğu ortadan kaldıran nedenlerden bir tanesidir. Başka bir deyişle, hukuka uygunluk nedenlerinde sınırın kast olmaksızın aşılması hâlinde “Beraat” kararı değil, anılan maddenin birinci fıkrasına göre indirimli ceza veya ikinci fıkrasına göre CMK’nın 223. maddesinin 3. fıkrasının (c) bendi gözetilerek “Ceza verilmesine yer olmadığı” kararı verilecektir.

TCK’nın 27. maddesinin birinci fıkrasında, fail bir hukuka uygunluk nedeninin sınırını aşmakta ise de bunu bilerek ve isteyerek yani kasten yapmamaktadır. Ancak, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılabiliyorsa, fail sınırı kast olmaksızın aşmış olması dolayısıyla taksirinden sorumlu tutulmaktadır. TCK’nın 27. maddesinin ikinci fıkrasında, hukuka uygunluk nedenlerinden sadece meşru savunma için sınırın aşılmasına ilişkin özel bir düzenleme öngörülmüştür. Buna göre bu hükmün uygulanabilmesi için;

1- Meşru savunma ile korunabilecek bir hakkın bulunması,

2- Saldırıya ilişkin şartların var olması,

3- Savunmaya ilişkin şartlardan “ölçülülük ya da orantılılık” şartının, savunma lehine ihlal edilmesi suretiyle sınırın aşılması,

4- Sınırın aşılmasının mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmesi gerekmektedir. Tüm bu şartların birlikte gerçekleşmesi hâlinde, meşru savunmada sınırı aşan faile CMK’nın 223/3- c maddesi uyarınca ceza verilmeyecektir. Bu durumda, kişinin, maruz kaldığı saldırı karşısında içine düştüğü heyecan, korku veya telaş dolayısıyla davranışlarını yönlendirme yeteneğinin ortadan kalkması söz konusu olacağından, meşru savunmada sınırın aşılmasından dolayı kusurlu sayılmayacağı kabul edilir. Dolayısıyla, belirleyici olan maruz kalınan saldırının kişiyi içine düşürdüğü psikolojik durumdur. Zira kişi sırf maruz kaldığı saldırının etkisiyle, “Heyecan, korku veya telaşa” kapılarak meşru savunmada sınırlarını aştığında bu maddeden yararlanabilecek, buna karşılık saldırının etkisinin yanında, saldırıdan kaynaklanmış olsa bile, öfke gibi nedenlerle sınır aşıldığında ise aynı korumadan faydalanılması söz konusu olmayacaktır. Başka bir deyişle, failin amacı, saldırının defedilmesinden çok, kin duygusunu tatmine yönelik ise meşru savunmada sınırın aşılması değil, ancak haksız tahrik söz konusu olabilecektir. Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Eşi Z. ile birlikte Ç. ili, S. köyüne yaklaşık olarak 600 metre uzaklıkta bulunan evlerinde ikamet etmekte olan sanık R.’in olay günü güneşin batış saatinden sonra saat 21.00 sularında eşine ait 70 metre mesafede olan araziye girerek ateş yakıp içki içmek isteyen katılanlar K. ve S. ellerindeki projektör vasıtasıyla görerek tanıdıktan sonra özel mülküne girmemeleri konusunda uyarıda bulunmasına rağmen, uyarılara aldırış etmeyen katılanların konutunun önündeki sanığa doğru yaklaşarak alaycı bir ifadeyle “Sen buraya gel, seninle görüşelim!” şeklinde sözler söyleyerek eve doğru yaklaşmaya devam etmeleri üzerine elindeki tüfekle iki el havaya ateş açan sanığın, haklı savunmasında aşırılığa kaçmadan taarruzu defetmekten gayri bir gayesinin bulunmadığını göstermiş olması, ateş yaktıkları arazinin sanığa ait olduğunu bilmediklerini beyan eden katılanların, kendilerine yapılan uyarıya rağmen, alaycı bir ifadeyle sanığın evine doğru yürümeye devam ettikleri gibi uyarı atışına rağmen yine sanığa ait arazide ateş yakarak içki içmeye devam ettikten bir saat sonra araçla köye doğru uzaklaştıkları olayda;

Köyün dışında, ıssız sayılabilecek bir yerde, güneşin batmasından yaklaşık olarak yarım saat sonra evlerinin yakınında bulunan arazilerine izinsiz giren katılanları projektör vasıtasıyla tanıdıktan sonra iyice tedirgin olan sanık ile eşinin uygun bir şekilde araziden çıkmaları konusunda uyarıda bulunmalarına rağmen, katılanların araziyi terk etmedikleri gibi alaycı bir ifade ile sanığı yanlarına çağırarak eve doğru yaklaşmaları üzerine elindeki tüfekle iki el havaya uyarı ateşi açan sanığın, haklı savunmasında aşırılığa kaçmadan taarruzu defetmekten gayri bir gayesinin bulunmadığını göstermiş olması, sanığın eşi tarafından tanınan katılan K.’ye karşı olumsuz bir izleniminin bulunması, yaşları nedeniyle daha korunmasız durumda olan sanık ile eşinin olayın meydana geldiği yer ve zaman dikkate alındığında; tedirginlik duymalarının hayatın olağan akışına uygun olması, katılanların saldırıları henüz suç boyutuna ulaşmamış ise de; başlamamış ancak başlaması kesin olan ve başladığında savunmayı olanaksız, ya da çok güç hale getirecek bir tecavüze karşı yapılan savunmanın meşru olduğu konusunda gerek öğretide gerekse uygulamada herhangi bir duraksamanın mevcut olmaması hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın eylemi, konut dokunulmazlığına yönelmesi muhakkak bir saldırıyı, o anki hal ve şartlara göre, savunma amacına matuf ve orantılı bir şekilde defetme niteliğinde olduğundan, olayda meşru savunma koşullarının gerçekleştiği kabul edilmelidir.


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/669

  • TCK 25/1-2
  • Meşru savunma (müdafaa) ve meşru savunmada sınırın aşılması şartları

Meşru savunma, 5237 sayılı TCK’nın 25. maddesinin 1. fıkrasında; “Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.” şeklinde bir hukuka uygunluk nedeni olarak düzenlenmiştir. Anılan düzenlemeye göre, meşru savunmanın kabulü için saldırının “korunmaya değer nitelikteki herhangi bir hakka yönelmiş olması” yeterli görülmüştür.

Öğretide; “Bir kimsenin, kendisini veya başkasını hedef alan bir tecavüz, saldırı karşısında, savunma amacına matuf olarak ve bu saldırıyı defedecek ölçüde kuvvet kullanması” (İzzet Özgenç, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi, Adalet Bakanlığı Yayınları, 3. Bası, Ankara, 2006, s. 364.); “Bir kimsenin kendisine veya başkasına yöneltilen ağır ve haksız bir saldırıyı uzaklaştırmak amacıyla gösterdiği zorunlu tepki” (Kayıhan İçel, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınları, İstanbul, 2014, s. 307.); “Kişilerin saldırıya karşı verdikleri kendini veya diğer bir insanı koruma içgüdüsünden kaynaklanan doğal tepkinin hukuken meşru görülmesi” (Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2014, s. 697.) şeklinde, 765 sayılı TCK’nın yürürlükte olduğu dönemde Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarında “Bir kimsenin ağır ve haksız bir tecavüzü kendisinden veya başkasından uzaklaştırmak amacı ile gösterdiği zorunlu tepki” olarak tanımlanan meşru savunma; bir kimsenin, gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakkı hedef alan, gerçekleşen ya da gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı, saldırı ile eş zamanlı olarak hâl ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde, kendisinden veya başkasından uzaklaştırmak mecburiyetiyle saldırıda bulunan kişiye karşı işlediği ve hukuk düzenince meşru kabul edilen fiillerdir.

Gerek öğretide, gerekse yargısal kararlarda vurgulandığı üzere;

5237 sayılı TCK’nın 25. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen ve hukuka uygunluk nedenlerinden birini oluşturan meşru savunma, hukuka aykırılığı ortadan kaldırmakta ve bu nedenle eylemi suç olmaktan çıkarmaktadır. Bir olayda meşru savunmanın oluştuğunun kabul edilebilmesi için saldırıya ve savunmaya ilişkin şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.

1- Saldırıya ilişkin şartlar:

a) Bir saldırı bulunmalıdır.

b) Bu saldırı haksız olmalıdır.

c) Saldırı meşru savunma ile korunabilecek bir hakka yönelik olmalıdır. Bu hakkın, kişinin kendisine veya bir başkasına ait olması arasında fark yoktur.

d) Saldırı ile savunma eş zamanlı bulunmalıdır.

2- Savunmaya ilişkin şartlar:

a) Savunma zorunlu olmalıdır. Zorunluluk ile kastedilen husus, failin kendisine veya başkasına ait bir hakkı koruyabilmesi için savunmadan başka imkânının bulunmamasıdır.

b) Savunma saldırana karşı olmalıdır.

c) Saldırı ile savunma arasında oran bulunmalıdır.

Savunmanın, meşru savunma şartlarının bulunduğu sırada başladığı, ancak orantılılık ilkesinin ihlal edilmesi nedeniyle meşru savunmanın gerçekleştiğinin kabul edilmediği durumlarda, “sınırın aşılması” söz konusu olabilmektedir.

Sınırın aşılması 5237 sayılı TCK’nın 27. maddesinde;

“(1) Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yer alan cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur.

(2) Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez” şeklinde düzenlenmiştir. Hukuka uygunluk nedeninin bulunması, eylemin suç olmasını engelleyeceğinden, fail hakkında 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesinin 2. fıkrasının (d) bendi uyarınca beraat kararı verilecektir. Buna karşın, “sınırın aşılması” bir hukuka uygunluk nedeni olmayıp TCK’nın 27. maddesinin birinci fıkrasındaki durum itibarıyla kusurluluğu azaltan, 27. maddesinin ikinci fıkrasındaki durum itibarıyla da kusurluluğu ortadan kaldıran nedenlerden bir tanesidir. Başka bir deyişle, hukuka uygunluk nedenlerinde sınırın kast olmaksızın aşılması hâlinde “beraat” kararı değil, anılan maddenin birinci fıkrasına göre indirimli ceza veya ikinci fıkrasına göre CMK’nın 223. maddesinin 3. fıkrasının (c) bendi gözetilerek “ceza verilmesine yer olmadığı” kararı verilecektir.

TCK’nın 27. maddesinin birinci fıkrasında, fail bir hukuka uygunluk nedeninin sınırını aşmakta ise de, bunu bilerek ve isteyerek yani kasten yapmamaktadır. Ancak, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılabiliyorsa, fail sınırı kast olmaksızın aşmış olması dolayısıyla taksirinden sorumlu tutulmaktadır. 5237 sayılı TCK’nın 27. maddesinin ikinci fıkrasında, hukuka uygunluk nedenlerinden sadece meşru savunma için sınırın aşılmasına ilişkin özel bir düzenleme öngörülmüştür. Buna göre bu hükmün uygulanabilmesi için;

1- Meşru savunma ile korunabilecek bir hakkın bulunması,

2- Saldırıya ilişkin şartların var olması,

3- Savunmaya ilişkin şartlardan “ölçülülük ya da orantılılık” şartının, savunma lehine ihlal edilmesi suretiyle sınırın aşılması,

4- Sınırın aşılmasının mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmesi gerekmektedir.

Tüm bu şartların birlikte gerçekleşmesi hâlinde, meşru savunmada sınırı aşan faile CMK’nın 223/3-c maddesi uyarınca ceza verilmeyecektir. Bu durumda, kişinin, maruz kaldığı saldırı karşısında içine düştüğü heyecan, korku veya telaş dolayısıyla davranışlarını yönlendirme yeteneğinin ortadan kalkması söz konusu olacağından, meşru savunmada sınırın aşılmasından dolayı kusurlu sayılmayacağı kabul edilir. Dolayısıyla, belirleyici olan maruz kalınan saldırının kişiyi içine düşürdüğü psikolojik durumdur. Zira kişi sırf maruz kaldığı saldırının etkisiyle, “heyecan, korku veya telaşa” kapılarak meşru savunmada sınırlarını aştığında bu maddeden yararlanabilecek, buna karşılık saldırının etkisinin yanında, saldırıdan kaynaklanmış olsa bile, öfke gibi nedenlerle sınır aşıldığında ise aynı korumadan faydalanılması söz konusu olmayacaktır. Başka bir deyişle, failin amacı, saldırının defedilmesinden çok, kin duygusunu tatmine yönelik ise meşru savunmada sınırın aşılması değil, ancak haksız tahrik söz konusu olabilecektir. Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanık … ile anne ve babası olan tanıklar… ve Rıza’nın, daha önceden ekinlerini biçmiş oldukları tarlalarında kalan sapları topladıkları sırada, mağdur … ile kardeşi tanık ……’ın otlatmakta oldukları hayvanların sanık ve ailesinin tarlasına girmesi üzerine, tanık Rıza’nın, mağdur ve kardeşini uyararak hayvanlarını başka yerde otlatmalarını istediği, mağdur ve kardeşinin hayvanları aynı yerde otlatacaklarını söyleyip küfretmeleri üzerine çıkan tartışmada tarafların birbirlerine yumruklarıyla vurdukları, mağdur …’in sanık …’ı altına alarak yumruk attığı, tanık…’ün yardımıyla mağdur …’in altından kurtulan sanık …’ın, tarlaya gelirken beraberinde getirdiği av tüfeğini alarak iki el ateş ettiği, saçmalardan yedi tanesinin mağdur …’in vücudunun değişik yerlerine isabet etmesi sonucu mağdurun basit bir tıbbi müdahale ile giderilemeyecek ölçüde ve hayati tehlike geçirmeyecek şekilde yaralandığı olayda; mağdur … ve kardeşi ……’ın, kavgada yumruk atmak suretiyle sanık … ile anne ve babasını basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif şekilde yaraladıkları, sanık ile babasının da yumruk atarak karşılık verdikleri göz önüne alındığında, sanık …’ın kendisi ve ailesine yönelmiş haksız saldırıyı o anki hâl ve şartlara göre saldırıyla orantılı bir şekilde defetmek yerine, av tüfeğiyle iki el ateş edip mağdur …’i basit bir tıbbi müdahale ile giderilemeyecek ölçüde yaralaması karşısında, saldırı ile savunma arasında orantı bulunmaması nedeniyle meşru savunma şartlarının gerçekleşmediği kabul edilmelidir. Öte yandan orantılılık ilkesinin ihlal edilmesi nedeniyle TCK’nın 27. maddesinde düzenlenen “sınırın aşılması” söz konusu olabilecek ise de; sanığın kendisi ve ailesine yumrukla saldırıldığını bilmesi ve görmesine rağmen tarlaya gelirken beraberinde getirdiği av tüfeğiyle ateş etmek suretiyle saldırı ile savunma arasındaki orantısızlığa ilişkin sınırı kasten aştığı anlaşıldığından aynı maddenin birinci fıkrasının; mağdur ve kardeşinin kavgada yumruk atıp küfretmekten ibaret eylemlerinin ise heyecan, korku veya telaşa neden olabilecek boyutta olmaması nedeniyle de aynı maddenin ikinci fıkrasının uygulanma imkânı bulunmadığının kabulü gerekmektedir.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/16166 Karar : 2018/6205 Tarih : 15.05.2018

  • TCK 25. Madde

  • Meşru Savunma ve Zorunluluk Hali

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;

1-Sanık … hakkında kasten yaralama ve mala zarar verme suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;

Doğrudan hükmolunan adli para cezasının miktar ve türüne göre; 14.04.2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 31.03.2011 tarih ve 6217 sayılı Kanun’un 26. maddesi ile 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’a eklenen geçici 2. maddesi gereğince doğrudan hükmolunan 3000 TL dahil adli para cezasına mahkumiyet hükmünün temyizi mümkün olmadığından sanık … müdafiinin temyiz isteminin CMUK’nın 317. maddesi gereğince istem gibi REDDİNE,

2- Sanık … hakkında tehdit ve konut dokunulmazlığını bozma suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;

Sanık …‘ın konut dokunulmazlığını bozma suçunda gerçekte alacağı cezanın 2 yıl hapis cezası, tehdit suçunda ise 2 yıl 13 ay 15 gün hapis cezası olduğu ve söz konusu hapis cezalarının TCK’nın 50/1-a maddesine göre para cezalarına çevrilme imkanı olmadığı ve kazanılmış hakka konu cezaların konut dokunulmazlığını bozma suçunda 12 ay hapis cezası, tehdit suçunda ise 7 ay 15 gün hapis cezası olduğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Yapılan duruşmaya, toplanan delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve takdirine göre temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle hükümlerin istem gibi ONANMASINA,

2-Sanıklar … ve … hakkında kasten yaralama suçundan kurulan beraat hükümlerine yönelik temyiz isteminin incelenmesine gelince;

Dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;

5237 sayılı TCK’nin 25. maddesi gereğince meşru savunma hükümleri uygulandığı hallerde 5271 sayılı CMK’nin 223/2-d. maddesi gereğince beraat kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden, 5271 sayılı CMK’nın 223/3. maddesi uyarınca beraat kararı verilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, katılan … müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebepten dolayı 1412 sayılı CMUK’nun 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, ancak bu aykırılığın aynı Kanun’un 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün olduğundan, hüküm fıkrasından “CMK’nın 223/3” ibaresinin çıkartılarak, yerine “CMK’nın 223/2-d” ibaresinin eklenmesine karar verilmek suretiyle, diğer yönleri usul ve yasaya uygun olan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 15.05.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/14410 Karar : 2018/587 Tarih : 18.01.2018

  • TCK 25. Madde

  • Meşru Savunma ve Zorunluluk Hali

Hazır bulunan sanık …‘in Cumhuriyet Savcısının esas hakkındaki mütalaasından sonra beyanı alınıp hüküm kurulmakla tebliğnamede yer alan 1 nolu bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.

1- Sanık … hakkında geceleyin konut dokunulmazlığını ihlal, 6136 sayılı Yasaya aykırılık, mala zarar verme, suçlarından kurulan hükümlere yönelik yapılan temyiz incelemesinde;

Yapılan yargılamaya, dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde gösterilen ve değerlendirilen delillere, oluşa ve mahkemenin soruşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, suçun oluşumuna ve niteliğine uygun kabul ve uygulamasına, hukuka uygun, yasal ve yeterli olarak açıklanan gerekçeye göre sanığın, yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak:

Tekerrüre esas sabıkası olan sanık hakkında TCK.nun 58/6. maddesi gereğince cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmesi ile birlikte TCK.nun 58/7. maddesi uyarınca cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin de uygulanmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

Yasaya aykırı ise de, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususun, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 322. maddesi gereğince düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükümlerin tekerrür uygulamasına ilişkin bölümlerine “cezanın infazından sonra TCK.nun 58/7. maddesi gereğince denetimli serbestlik tedbirlerinin uygulanmasına’’ yazılması, suretiyle hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

2- Sanık … hakkında yaralamaya teşebbüs ve genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçlarından kurulan hükümlere yönelik yapılan temyiz incelemesinde;

Yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine;

Katılan ile önceden aralarında husumet bulunan sanığın olay günü katılanların bahçesine girip salon camını kırdıktan sonra hedef gözetmeksizin içeriye dört beş el ateş etmesi sonucu katılanın yaralanmadığı, olayda sanığın eyleminin bütün halinde silahla tehdit suçunu oluşturduğu gözetilmeden, “yaralamaya teşebbüs ve genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçlarından ayrı ayrı hüküm kurulması,3- Sanık … hakkında yaralama suçundan kurulan hükme yönelik yapılan temyiz incelemesine gelince;

Aralarında husumet bulunduğu düşünülen ve tam olarak tespit edilemeyen bir sebeple sanık …‘in olay gecesi sabah 04.30 sıralarında üzerinde bulundurduğu ve emanette kayıtlı 9 mm çaplı Star marka ruhsatsız tabancası ile müşteki …‘in Site Mah….Sk.No:…‘de bulunan ikametinin bahçesine girdiği, evin bahçeye bakan kısmındaki pencerenin camını tabancanın kabzası ile kırdığı ve içeriye 4…5 el ateş açtığı, müştekinin oğlu olan diğer sanık …‘in o sırada evde bulunduğu ve dış kapıyı açmaya çalışırken sanık …‘in bu kapıdan da içeriye doğru birkaç el ateş açtığı, ancak kimsenin yaralanmadığı, sanık …‘in de üzerinde bulundurduğu Star marka 9 mm çaplı ruhsatsız tabancası ile sanık …‘e doğru ateş açtığı, sanık …‘in sol bacağından basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde ve hayat fonksiyonlarına etkisi 5. derecede (ağır) olacak şekilde yaralandığı olayda;

Sanık …‘in sanık …‘ın mevcut saldırısını def etmek ve olay yerinden uzaklaşmasını sağlamak amacıyla kendisine ait tabanca ile rastgele ateş etmek şeklinde gelişen olayda, TCK.nun 25/2. maddesinde düzenlenen meşru müdafa şartlarının oluşup oluşmadığının tartışılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi,

Yasaya aykırı, sanık … müdafii ve sanık …‘in temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken CMUK.nun 321. meddesi gereğince BOZULMASINA, 18.01.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/12379 Karar : 2018/61 Tarih : 15.01.2018

  • TCK 25. Madde

  • Meşru Savunma ve Zorunluluk Hali

I-) Katılan sanıklar … ve … hakkında mala zarar verme suçundan verilen mahkumiyet kararının temyiz incelemesinde;

Hükmolunan doğrudan para cezasının miktarı bakımından 14/04/2011 tarih ve 27905 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe gire 6217 sayılı Kanunun 26.maddesi ile eklenen 5329 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun geçici 2.maddesinin 1.fıkrası uyarınca üç bin liraya kadar olan mahkumiyet hükümlerinin kesin nitelikle olması ve temyiz kabiliyetinin de bulunmaması nedeniyle katılan sanıklar … ve … savunmanının temyiz isteğinin CMUK’nun 317. maddesi gereğince tebliğnameye aykırı olarak REDDİNE,

II-) Katılan sanıklar , … ve … hakkında katılan sanıklar … ve …‘e yönelik yaralama suçundan ceza verilmesine yer olmadığına ilişkin hüküm ile katılan sanıklar … ve … hakkında katılan …‘a yönelik nitelikli yağma suçundan verilen mahkumiyet hükmünün temyiz incelemelerine gelince;

1-) Katılan sanıklar … ve …‘ü meşru savunma halinde kasten yaralayan katılan sanıklar , …, … ve … hakkında TCK’nın 25/1 ve CMK’nın 223/2-d maddesi uyarınca “beraat” kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesi,

2-) Hükmün konusu, iddianamede yasal öğeleri gösterilen suç, sanık ve eyleme ilişkin olup, iddianamedeki olayın anlatım biçimi ve uygulanması istenen yasa maddelerine göre, sanıklar … ile … hakkında yağma suçundan usulüne uygun olarak açılmış bir dava bulunmadığı gibi ek iddianame de düzenlenmediği, sanıklar hakkında “….,….ve …‘a hitaben “biz sizi daha önce uyarmadık mı, biz sizi kaç defa uyardık, size vermiş olduğumuz uyarılar yetmedi mi” demek suretiyle katılan sanıkları darp ettiklerinden bahisle TCK’nın 86/2. maddesi gereğince kamu davası açıldığı halde, 5271 sayılı CMK’nın 170/3 ve 225/1. maddelerine aykırı olarak yağma suçundan hükümlülük kararı verilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, katılan sanıklar …, …, … ve … savunmanları ile katılan … vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeyen hükmün açıklanan nedenle tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, 15.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/13687 Karar : 2017/19315 Tarih : 12.07.2017

  • TCK 25. Madde

  • Meşru Savunma ve Zorunluluk Hali

Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

A- Mağdur sanık …‘e yönelik yaralama eylemini TCK’nın 25/1. maddesi uyarınca meşru savunma koşulları kapsamında gerçekleştirdiği kabul edilen sanık … hakkında 5271 sayılı CMK’nın 223/2-d maddesi gereğince beraat kararı verilmesi yerine ceza verilmesine yer olmadığına dair hüküm kurulması,

Kanuna aykırı, O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiz iddiaları bu nedenle yerinde görüldüğünden HÜKMÜN BOZULMASINA, bu aykırılık, yeniden duruşma yapılmasına gerek olmaksızın düzeltilebilir nitelikte bir yanılgı olduğundan, temyiz edilen kararın açıklanan noktasının tebliğnameye uygun olarak “Ceza verilmesine yer olmadığına “dair kısmın karardan çıkarılarak yerine “Beraatine” ibaresinin eklenmesi biçiminde DÜZELTİLMESİNE ve başkaca yönleri Kanuna uygun bulunan hükmün, bu bağlamda ONANMASINA,

B- Sanık …‘e yükletilen tehdit suçundan kurulan hükme yönelik temyize gelince;

1- Dosyaya soruşturma aşamasında ibraz edilen sanığın obsesif kompülsif bozukluk tanılı ruh sağlığı uzmanları tarafından verilmiş ilaç muafiyet raporu ve Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı tarafından verilmiş özürlü kimlik kartı fotokopisi içeriklerine göre, tehdit suçu yönünden, sanık hakkında TCK’nın 32. maddesi gereğince “akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azalmış ya da önemli ölçüde azalmış olup olmadığı” hususunda sağlık kurulu raporu alınarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi, gerektiğinin gözetilmemesi,

2- Kabule göre de, 02/12/2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunduğu anlaşılmış olmakla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, 1 numaralı bozma dışında, diğer yönleri incelenmeksizin HÜKMÜN 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 12/07/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/20048 Karar : 2017/7790 Tarih : 15.06.2017

  • TCK 25. Madde

  • Meşru Savunma ve Zorunluluk Hali

Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Dosya kapsamından tespit edilen ve sanık hakkında düzenlenen tutanaklara konu dava dosyalarının, temyiz incelemesine konu dava dosyası ile birleştirilmesine karar verildiğinin tespiti ile yapılan incelemede;

1-Sanık hakkında TCK’nın 25. maddesinin şartlarının oluşmadığı halde, sanık hakkında yazılı şekilde karar verilmesi,

2-Sanık hakkında sayaçsız bağlantı yapmak suretiyle kayıt dışı elektrik kullandığına dair kaçak tespit tutanakları düzenlenmesi karşısında; suça konu yerde keşif yapılarak mümkünse tutanaklar tanıklarını keşif mahallinde dinlenip, tutanakta belirtilen bağlantının ne şekilde yapıldığı hususu sorulmadan eksik inceleme ve araştırma ile uygulama yapılması,

3-Sanığın karşılıksız yararlanma kastıyla hareket ettiğinin tespiti halinde, 02.07.2012 tarihinde kabul edilerek, 28344 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan ve 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un geçici 2. maddesinin l. fıkrası uyarınca aynı maddenin 2. fıkrası gereğince, şikayetçi kurumun zararını tazmin etmesi halinde sanık hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği gözetilerek, sanığın kurumun zararını giderip gidermediği sorularak, gidermediğinin tespiti halinde, “bilirkişi tarafından tespit edilecek normal tarifeye göre vergiler dahil, cezasız kaçak kullanım bedeline ilişkin zararı gidermesi halinde 6352 sayılı Yasa’nın geçici 2/2. maddesi gereğince hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verileceğine” dair bildirimde bulunularak sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinin düşünülmemesi,

Bozmayı gerektirmiş, katılan … vekilinin temyiz nedeni bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, 15.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/8349 Karar : 2017/17171 Tarih : 8.06.2017

  • TCK 25. Madde

  • Meşru Savunma ve Zorunluluk Hali

Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre, müşteki …‘un, kendisini silahla tehdit eden …‘dan şikayetçi olup cezalandırılmasını istediği, ancak mahkemesince katılma hususunda bir karar verilmediği anlaşılmakla, kararı temyiz ederek katılma iradesini ortaya koyan müşteki …‘un CMK’nın 237/2. maddesi uyarınca kamu davasına katılmasına ve vekilinin katılan vekilliğine karar verilerek, dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

1-Sanık …‘nın, katılan …‘a yönelik silahlı tehdit eylemine ilişkin, kovuşturma evresinde “…., beni ve oğlumu tehdit edince dayanamadım, çekmecedeki bıçağı elime aldım, …..’e çıkalım dışarı ne olacaksa olsun dedim” şeklindeki anlatımı gözönüne alındığında eylemin, gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı defetmek amacını taşımadığının anlaşılması karşısında, TCK’nın 25. maddesinin uygulama yeri bulunmadığı, ancak haksız tahrik hükmünün uygulanabileceği gözetilmeden, kanuni olmayan ve yerinde görülmeyen gerekçeyle, mağdur sanık …‘nın, katılan …‘a yönelik silahlı tehdit suçundan dolayı, TCK’nın 25. maddesi gereği beraat hükmü kurulması,

2- Sanık …‘un, mağdurlar … ve …‘ya yönelik tehdit suçları açısından; sanığın aşamalarda kendisine yükletilen tehdit suçlarını kabul etmediği, sanı ve mağdurlarla akrabalığı ve çıkar çatışması bulunmayan tanıklar … ve …‘ın da aşamalarda sanığın anlatımını doğrulamaları karşısında, sanık, mağdurlar ve tanıkların beyanlarının yöntemince irdelenmesi ve tüm kanıtlar birlikte değerlendirilerek hangi anlatıma hangi nedenle üstünlük tanındığı açıklanıp, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi yerine, hukuki dayanaktan yoksun ve soyut gerekçelerle sanık hakkında mahkumiyet hükümleri kurulması,

3- Kabule göre de ;

02/12/2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanık …‘a isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçlarının uzlaştırma kapsamında bulunduğu anlaşılmış olmakla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, O Yer Cumhuriyet Savcısı ve katılan-sanık … müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, 1 ve 2 numaralı bozma dışında diğer yönleri incelenmeksizin HÜKÜMLERİN 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 08.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/3161 Karar : 2017/6092 Tarih : 10.05.2017

  • TCK 25. Madde

  • Meşru Savunma ve Zorunluluk Hali

Kasten yaralama suçundan suça sürüklenen çocuk … hakkında yapılan yargılama sonucunda 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 25/1. maddesi uyarınca ceza tertibine yer olmadığına dair Adana 3. Çocuk Mahkemesinin 16/04/2015 tarihli ve 2015/91 esas, 2015/294 sayılı kararına karşı Adalet Bakanlığı’nın 15.03.2017 tarih ve 2017/2353 sayılı yazısıyla kanun yararına bozma isteminde bulunulduğundan bu işe ait dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı`nın 27.03.2017 tarih ve 2017/18838 sayılı tebliğnamesi ile Dairemize gönderilmekle incelendi.

Mezkur ihbarnamede;

Benzer bir olay sebebiyle Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 19/04/2016 tarihli ve 2016/6892 esas, 2016/9820 karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere, 5237 sayılı Kanun’un 25. maddesince meşru savunma hükümleri uygulandığı hallerde 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/2-d. maddesine göre “beraat” kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde ceza verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesinde, isabet görülmediğinden bahisle, 5271 sayılı CMK`nin 309. maddesi gereğince anılan kararın bozulması lüzumunun ihbar olunduğu anlaşıldı.

Gereği görüşülüp düşünüldü:

Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma isteyen yazısına dayanan tebliğnamede ileri sürülen düşünce yerinde görüldüğünden; Adana 3. Çocuk Mahkemesinin 16/04/2015 tarihli ve 2015/91 esas, 2015/294 sayılı kararının 5271 sayılı CMK`nin 309/4. maddesinin (d) bendi gereğince kanun yararına BOZULMASINA, hüküm fıkrasının TCK’nin 25/1. maddesi gereğince sanık hakkında ceza tertibine yer olmadığına dair paragrafı çıkartılarak yerine, “Sanığın eyleminin TCK’nin 25. maddesinde belirtilen meşru müdafaa sınırları içerisinde gerçekleştiğinin kabulü ile TCK’nin 25 ve CMK’nin 223/2-d maddeleri gereğince sanığın BERAATİNE”, paragrafının eklenmesine, hükmün diğer kısımlarının aynen korunmasına, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE; 10.05.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/16274 Karar : 2017/5206 Tarih : 8.05.2017

  • TCK 25. Madde

  • Meşru Savunma ve Zorunluluk Hali

Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;

1- Sanığın, abonelik için başvurduğunu, ancak kabul edilmediğini, hasta çocuğu olduğu için tutanakta belirtildiği gibi elektrik kullandığını, çocuğun 25/11/2013 tarihinde vefat ettiğini savunması karşısında; sanığın meskende oturmaya başladığı tarih, elektriği abone olmadan kullandığı süre, neden abone olmadığı araştırılıp çocuğunun hastalığına ve tedavisine ilişkin kayıtlar getirtilip incelenerek sonucuna göre 5237 sayılı TCK’nın 25/2 maddesinde düzenlenen zorunluluk halinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekirken, eksik kovuşturmayla yazılı şekilde hüküm kurulması,

2- Sanığın 05/12/2013 tarihli savunmasında, kurum zararı için taksitlendirme yaptırdığını, ilk taksidi de ödediğini savunması karşısında, sanığın ödeme yapıp yapmadığının, ödeme yapmış ise yaptığı ödeme miktarının 552,94 TL olan kurum zararını karşılayıp karşılamadığının araştırılması gerektiği gözetilmeden, bu yönlerden araştırma ve değerlendirme yapılmadan yazılı şekilde hüküm kurulması,

Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan bu sebeplerden dolayı hükmün istem gibi BOZULMASINA, 08/05/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/19507 Karar : 2017/7918 Tarih : 22.03.2017

  • TCK 25. Madde

  • Meşru Savunma ve Zorunluluk Hali

Dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçundan sanıklar hakkında verilen beraat hükümleri katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü;

Sanık …’in 19.11.2007 günü doğum sancılarının tutması üzerine ….. Doğum Hastanesi’ne gittiği, sağlık güvencesi olmaması nedeni ile senet verip sonradan yeşil kartı getirmek üzere sanık …’nın yeşil kartı üzerinden tedavi gördüğü ve doğum yaparak kurumu 272,20TL zarara uğratıp bir erkek çocuk dünyaya getirdiği, çocuğun sonrasında 20.02.2011 günü trafik kazası geçirmesi üzerine acil olarak ….. Devlet Hastanesi’ne kaldırıldığı, kimliği ve sosyal güvencesi bulunmayan çocuğun tedavisi için sanık … ile birlikte ….. olarak çocuğu tanıtıp tedavisini yaptırmak istediği sırada çocuğun konuşmalarından hilenin anlaşıldığı olayda; sanık …’in ve kimliği bulunmayan erkek çocuğunun sosyal güvencesi olmadığı, sanık …’in doğum yapması eyleminin ve 3 yaşındaki çocuğun trafik kazasında yaralanması sonunda tedavi görme zorunluluğunun TCK 25.madde kapsamında kaldığı, kaldı ki sosyal devlet ilkesi gereği bu durumlarda tedavinin ücretsiz yapılmasının ilgili mevzuatlar gereği esas olduğu, sanıkların suç kastı ile hareket ettikleri yönünde de delil bulunmadığı, eylemlerde sahte olarak kullanılmış bir resmi belge de bulunmadığı anlaşılmakla sanıkların beraati yönünde mahkemenin kabulünde isabetsizlik bulunmamıştır.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre; katılan vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile hükmün ONANMASINA, 22.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/5647 Karar : 2017/2488 Tarih : 9.03.2017

  • TCK 25. Madde

  • Meşru Savunma ve Zorunluluk Hali

1)Katılan sanık … ile sanıklar …, … ve … hakkında mala zarar verme ve iş yeri dokunulmazlığını ihlal suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Yapılan yargılamaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, mahkemenin kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, gösterilen gerekçeye ve uygulamaya göre sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün isteme uygun ONANMASINA,

2)Sanıklar …, … ve … hakkında katılan …‘ı silahla kasten basit yaralama suçu ile sanıklar …, … ve … ile katılan sanık …‘ın katılan …‘ü silahla kasten basit yaralama suçundan kurulan hükümlere yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

a) Katılan …‘ün, katılan sanık …‘ın iş yerinin önünde olaydan 1-1,5 saat kadar önce yaptığı trafik kazasında, …‘ın olaya dahil olarak hatanın …‘te olduğunu söylemesi ve ardından aralarında çıkan tartışmanın orada bulunanlarca sonlandırılmasından sonra, katılan …‘ün yanında sanıklar …, … ve … olduğu halde, katılan sanık…‘ın dükkanına

gelerek, doğrudan katılan sanık …‘ı hedef alan eylemlerini fikir ve eylem birliği içerisinde, trafik kazası sonrası yaşanan tartışmanın etkisi ile mahkemenin de kabul ettiği üzere …‘ün azmettirmesi sonucu gerçekleştirdiklerinin anlaşılması karşısında, sanıklar …, … ve … hakkında mahkumiyet hükmü yerine beraatlerine karar verilmesi,

b) Katılan … yanında çalışan adamları ile katılan sanık …‘ın dükkanına gelerek çıkardıkları kavgada, sanıklar …, … ve … ile katılan sanık …‘ın haksız tahrik altında kalarak, katılan …‘ü yaraladıkları gözetilmeden, haklarında meşru müdafaa nedeniyle ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi,

c) Kabule göre; Katılan sanık … ve sanıklar …, … ve …‘in eylemlerinin meşru müdafaa kapsamında kaldığının kabulü karşısında, 5271 sayılı CMK’nin 223/2-d maddesi gereğince beraat kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı karar verilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, katılan sanığın ve sanıkların temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten 6723 sayılı Kanun’un 33. maddesi ile değişik 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca isteme uygun BOZULMASINA, 09/03/2017 gününde oyçokluğuyla karar verildi

KARŞI OY :

Sanık …‘ün otomobili ile tanık…‘e çarpması sonrasında kusurlu olduğunu söyleyen ve İbrahim’e yardım eden katılan sanık …‘ın kendisine ve işyerine zarar vermek maksadıyla yanında çalışan sanıklar …, … ve … azmettirmesi sonucunda ellerinde silahtan sayılan aletlerle bu şahısların katılanın …‘ın işyerindeki sandalyeleri dağıtarak zarar verdikleri, katılan …‘a ve çalışanlarına saldırdıkları, dolayısıyla bu iş yerine normal bir müşteri veya bir meseleyi düzgün bir şekilde konuşmak maksadıyla, yani meşru bir amaç için gelmedikleri, iş yerindeki zarar gören eşyaların bir kavganın doğal sonucu olarak zarar görmeyip, bu eşyalara kasten zarar verildiği, katılan …‘ın kendi iş yerine zarar verme veya kendilerini dövmek amacıyla gelenlere rızasının kabul edilemeyeceği, bu itibarla bu sanıkların birden fazla kişi ile işyeri dokunulmazlığını, ihlal suçu ile

mala zarar verme suçlarını işledikleri sabit olduğu halde beraatlerine karar verilmesinin bozmayı gerektirdiği,

Birden fazla kişi ile işleri dokunulmazlığını ihlal, mala zarar verme suçlarının yanı sıra kendilerine de saldıran sanıkların saldırılarını engelleme iş yerini ve içindeki eşyaları korumak durumunda bulunan sanıklardan …ve …‘ın BTM ile giderilebilecek, BTM ile giderilemeyecek ve 1. derecede kırık meydana gelecek şekilde yaralanan … ve Nazal kırık nedeniyle BTM ile giderilemeyecek ve 2. Derecede kırık meydana gelecek şekilde yaralanan …’ in, bu saldırıları defetmek için orantılı bir şekilde …‘i BTM ile giderilemez ve 2. Derecede kırık, (sağ el 1.metakarp kırığı, kendi saldırısı sırasında da meydana gelme ihtimali de var) …, … ve …‘ü BTM ile giderilebilecek şekilde yaralamalarının TCK’nin 25. maddesi kapsamında meşru savunma kabul edilerek beraatlerine karar verilmesi gerektiği halde ceza verilmesine yer olmadığına dair kararın “beraatlerine” ilişkin olarak düzeltilmesi gerektiği kanaatindeyim. 09.03.2017


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/28495 Karar : 2017/2099 Tarih : 27.02.2017

  • TCK 25. Madde

  • Meşru Savunma ve Zorunluluk Hali

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

1- Hakaret suçunun haksız bir fiile tepki olarak işlenmesi nedeniyle ceza verilmesine yer olmadığı kararına yönelik katılan … vekilinin temyiz iddiaları yerinde görülmediğinden tebliğnamedeki isteme uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKMÜN ONANMASINA,

2- Yaralama suçundan kurulan hükme yönelik temyize gelince,

CMK’nın 223/4-d maddesinde yer alan “fiilin haksızlık içeriğinin azlığı” gerekçesiyle ceza verilmesine yer olmadığına karar verilebilmesi için, eylemin suç olarak tanımlandığı ceza normunda bu konuda açık bir düzenleme bulunmasının zorunlu olduğunun, yaralama suçu yönünden ise Kanunda bu yönde bir düzenlemeye yer verilmediğinin anlaşılması karşısında, sanık hakkında TCK’nın 25. ya da 29. maddesinin uygulanma koşulları tartışılarak hüküm kurulması gerekirken, yasal olmayan gerekçelerle ceza verilmesine yer olmadığına hükmedilmesi,

Kanuna aykırı ve suça sürüklenen çocuk … müdafiinin temyiz nedenleri yerinde olduğundan, tebliğnameye uygun olarak HÜKMÜN BOZULMASINA,yeniden hüküm kurulurken 1412 sayılı CMUK’nın 326/son maddesinin gözetilmesine, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 27/02/2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/11359 Karar : 2017/5616 Tarih : 7.02.2017

  • TCK 25. Madde

  • Meşru Savunma ve Zorunluluk Hali

1-Sanık … hakkında;Soy Bağını değiştirmek suçundan beraat,

2-Sanıklar …, …, … ve … hakkında; nitelikli dolandırıcılık suçundan Ceza Tertibine Yer Olmadığına dair,

Nitelikli dolandırıcılık ve soy bağını değiştirmek suçlarından sanıklar hakkında beraat ve ceza verilmesine yer olmadığına ilişkin hükümler, katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü;

1-Sanık … hakkında soy bağını değiştirme suçundan verilen beraat hükmüne yönelik yapılan temyiz incelemesinde;

Soy bağını değiştirme suçunu işlediği iddia olunan sanığa yüklenen suçtan doğrudan doğruya zarar görmeyen katılan kurumun kamu davasına katılma hakkı bulunmadığı ve usulsüz verilmesinden dolayı hukuken geçersiz olan katılma kararının hükmü temyiz etme yetkisi vermeyeceğinden temyiz isteminin 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 317. maddesi uyarınca REDDİNE,

2-Sanıklar …, …, … ve … hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan verilen ceza verilmesine yer olmadığına dair hükme yönelik yapılan temyiz incelemesinde;

Sanık …’in doğum işlemleri için eşi sanık … ile birlikte hastaneye gittiklerinde, sosyal güvencesi olmadığından komşuları sanık …’e ait kimlik kartı ile kayıt yaptıkları, doğum gerçekleştikten sonra taburcu oldukları, nüfusa tescil işlemlerinin ise sanık …’ün eşi …..’ın Nüfus Müdürlüğüne tescil işlemlerini yaptıkları, bu şekilde nitelikli dolandırıcılık ve soy bağının değiştirilmesi suçlarını işledikleri iddia edildiği olayda, Dairemizin daha önceki emsal olan 28.05.2012 tarih ve 2011/13670 esas, 2012/37931 sayılı kararında da belirlenip kabul edildiği üzere, sanığın ve eşinin hiçbir sosyal güvencesinin olmaması ve ödeme gücünün bulunmaması nedeniyle kendisinden acil sağlık hizmet bedellerinin alınamayacağı ve bu nedenle herhangi bir zararın söz konusu olmayacağı anlaşılmakla, sanıklara atılı suçun unsurları bakımından oluşmadığı nazara alınarak beraatlerine hüküm verilmesi gerekirken yazılı şekilde ceza verilmesine yer olmadığına hükmedilmesi,

Kanuna aykırı olup, hükümlerin bu nedenle 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olap 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak, yeniden yargılanmayı gerektirmeyen bu hususta, aynı kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden, hüküm fıkrasından, “sanıkların eylemlerinin TCK’nın 25/2. maddesi kapsamında kaldığı anlaşıldığından CMK’nın 223/3-b maddesi gereğince haklarında ceza tertibine yer olmadığına” dair ibarenin çıkarılarak yerine “sanıkların yasal unsurları itibariyle oluşmayan dolandırıcılık suçundan beraatlerine ibaresinin eklenmesi suretiyle hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 07/02/2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/32538 Karar : 2017/50 Tarih : 24.01.2017

  • TCK 25. Madde

  • Meşru Savunma ve Zorunluluk Hali

Katılan sanık …`ın soy adının nüfus kaydına göre “…” olduğu halde, hüküm fıkrasında “…“ olarak yazılması yerinde düzeltilmesi olanaklı maddi hata kabul edilmiştir.

Sanık …`ın adli sicil kaydında yer alan tekerrüre esas hükümlülüklerinin en ağırı olan … 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 18.05.2001 gün 2001/206 Esas ve 2001/3142 karar sayılı mahkumiyet hükmüne konu hapis cezasının tekerrür uygulamasına esas alınmaması, karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre; suçun sanıklar tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1-Katılan sanık …‘yi meşru savunma halinde kasten yaralayan sanıklar …, …, … ve … hakkında, TCK’nın 25/1. maddesi uyarınca “ceza verilmesine yer olmadığına” ve CMK`nın 223/2-d maddesi uyarınca “beraat” kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesi,

2-Sanıkların, 5237 sayılı TCK’nın 53/2. madde delaletiyle aynı kanunun 53/1-a-b-d-e maddesi bentlerindeki hakları kullanmaktan hükmün infazına kadar geçerli olarak ayrıca aynı kanunun 53/3. maddesi delaletiyle 53/1-c bendi gereğince kendi altsoyu açısından koşullu salıverilme tarihine kadar geçerli olarak kendi altsoyu haricindeki kişiler yönünden ise hükmün infazına kadar geçerli olarak velayet, vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan ayrı ayrı yoksun bırakılmalarına, karar verilmiş ise de; 24.11.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün, 2014/140-2015/85 Esas ve Karar sayılı kararı ile TCK`nın 53/1-b maddesinde yazılı, “seçme, seçilme ve diğer siyasi hakları kullanmaktan” ibaresinin iptal edilmiş olması,

3-T.C. Anayasasının 90. maddesinin son fıkrası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/3-c maddesi ışığında, 5271 sayılı CMK`nın 150, 234 ve 239. maddeleri ile 5320 sayılı Yasanın 13. maddesine dayanılarak hazırlanan, Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafi ve Vekillerin Görevlendirilmeleri ile Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin 8. maddesi gereğince, sanıklardan, yargılandığı suç nedeniyle baro tarafından görevlendirilen zorunlu savunman ücretinin alınmasına hükmedilemeyeceği, bu ücretin Adalet Bakanlığı bütçesinde bu amaçla ayrılan ödenekten karşılanacağı gözetilmeden, yazılı şekilde zorunlu savunman ücretlerinin sanıklardan alınmasına karar verilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, sanık … ile sanık … ve katılan sanık … savunmanlarının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle isteme aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedenleri yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkrasından sanıklar …, …, … ve … hakkında, katılan …‘yi kasten yaralama ile ilgili bölümün çıkartılarak yerine “Her ne kadar sanıklar …, …, … ve … haklarında müşteki sanıklar … ve …‘yi kasten yaraladıkları iddiası ile cezalandırılmaları için kamu davası açılmış ise de, suçun meşru müdafaa koşulları içinde işlendiği anlaşıldığından TCK’nın 25/1. maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına ve CMK’nın 223/2-(d) maddeleri gereğince sanıkların ayrı ayrı beraatlerine,” cümlesi yazılması ve sanıklar … ve … hakkında yağmaya kalkışma suçundan kurulan hükümde ise “TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına” ilişkin bölüm çıkarılarak yerine, “Sanıkların, kasten işlemiş olduğu suç için hapis cezasıyla mahkumiyetinin yasal sonucu olarak, TCK`nın 53/1. maddesinin uygulanması yönünden, (a, c, d ve e) bentleri ile (b) bendinde yazılı seçme, seçilme ve diğer siyasi hakları kullanmaktan yoksun bırakılmalarına; aynı Kanunun 53/2. maddesinin uygulanması açısından, 53/1.maddesinin (a, c, d ve e) bentleri ile (b) bendinde yazılı seçme ve diğer siyasi hakları ve aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca, (c) bendinde yazılı kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerini mahkum oldukları hapis cezasından koşullu salıverilinceye kadar kullanamamalarına” cümlesi yazılması ve hükmün yargılama giderleri ile ilgili fıkrasından “sanıklar için atanan zorunlu savunman ücretinin” çıkartılması suretiyle, eleştiri dışında, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 24.01.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/2567 Karar : 2016/5200 Tarih : 29.03.2016

  • TCK 25. Madde

  • Meşru Savunma ve Zorunluluk Hali

1-Sanık …`nun mahkumiyetine ilişkin hükmün incelenmesinde:

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Sanık hakkında TCK’nın 53. maddesi tatbik edilirken, Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 günlü Resmi Gazete`de yayımlanan 08.10.2015 tarihli, 2014/140 - 2015/85 sayılı iptal kararının gözetilmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince BOZULMASINA; ancak, yeniden yargılama gerektirmeyen bu hususta aynı Kanun’un 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden; hükmün 53. maddenin uygulanmasına ilişkin 3. paragrafının hüküm fıkrasından çıkarılarak, yerine, “Sanığın kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olarak TCK’nın 53. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a), (d), (e) bentlerindeki hakları kullanmaktan aynı Kanun’un 53/2. maddesi gereğince hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar; TCK’nın 53. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendindeki hakları kullanmak yönünden ise, kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından aynı Kanun’un 53/3. maddesi gereğince koşullu salıverilme tarihine kadar, diğer kişiler bakımından TCK’nın 53/2. maddesi gereğince hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmasına, TCK’nın 53. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendindeki hak yoksunlukları açısından ise Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 günlü Resmi Gazete`de yayımlanan 08.10.2015 tarihli, 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararının gözetilmesine,” ibarelerinin eklenmesi suretiyle, sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

2-Sanık …`ın mahkumiyetine ilişkin hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanık müdafinin yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

a) Zorunluluk halinin düzenlendiği TCK’nın 25/2. maddesi, gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez hükmünü içermekte olup, böbrek hastası olan sanığın hastalığının hayati tehlike arz edecek derecede olup olmadığı, gelişen tıp bilimi çerçevesinde suç oluşturan organ nakli eylemi dışında başka bir yolla tedavi edilme imkanı ve organ naklinde zaruret bulunup bulunmadığı araştırılıp, sonucuna göre sanık hakkında TCK`nın 25/2. maddesinin uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığının değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi kanuna aykırı,

b) Sanık hakkında TCK’nın 53. maddesi tatbik edilirken, Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 günlü Resmi Gazete`de yayımlanan 08.10.2015 tarihli, 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararının gözetilmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş olup, sanık müdafinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK`un 321. maddesi uyarınca, isteme aykırı olarak BOZULMASINA, oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 20. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/5 Karar : 2016/415 Tarih : 28.01.2016

  • TCK 25. Madde

  • Meşru Savunma ve Zorunluluk Hali

A) KONUYLA İLGİLİ BİLGİLER:

Uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan sanıklar E.. K.., A.. Ç.. ve S.. M.. hakkında Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi`nce yapılan yargılama sonucu 21.04.2015 tarihinde 2014/413 esas ve 2015/122 karar sayı ile sanıkların mahkûmiyetlerine karar verilmiştir.

Hüküm sanıklar müdafileri ve sanık E. tarafından temyiz edilmiştir.

Dairemizce 05.11.2015 tarihinde 2015/15114 esas ve 2015/4534 karar sayı ile sanıklar hakkındaki hükümlerin ( BOZULMASINA ) karar verilmiştir.

B) İTİRAZ NEDENLERİ:

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı`nın itiraz yazısında özetle;

İncelenen yargılamaya konu dosya kapsamına göre; Vaki ihbar üzerine kolluk görevlilerince olay yerine gidildiğinde, sanıklar E.. K.. ve S.. M..’in olay yerinden yaklaşık 10 metre uzaklıktaki mesafeden aldıkları siyah poşeti aracın arka koltuğuna yerleştirirken, her iki şüphelinin kolluk görevlilerince yakalandıklarında, poşet içerisinde net ağırlığı 935,3 gram gelen hint keneviri bitki kırıntılarının ele geçirildiği, sanık A.. Ç..’in tanık G.. Ü..’a sentetik kannabionid (bonzai) maddesi sattıktan hemen sonra kolluk görevlilerince tanık G. yakalanması üzerine cebinden çıkardığı uyuşturucu maddeleri görevlilere tevdii, aracında da uyuşturucu madde ele geçmesi, sanık E.. K..`ın gerek aracında gerekse iş yerinde satışa hazır hale getirilmiş uyuşturucu maddelerin ele geçmesi nedenleriyle uyuşturucu madde ticareti yaptıklarından dolayı, haklarında uyuşturucu madde ticareti suçundan dava açılıp; mahkûmiyet kararı verilmiştir.

5237 sayılı TCK` nın 1. maddesinde, kanunun amacı ortaya konulmuştur. Hükümde, kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletinin, adalet ve

güvenliğin sağlandığı bir toplumda yaşama hakkının gereği olarak, kamu düzeni ve güvenliğinin korunması ile suç işlenmesinin önlenmesi, ceza kanunun temel amaçları arasında sayılmaktadır.

“Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi “ başlığını taşıyan 5237 sayılı TCK` nun 3. maddesinin 1.fıkrasına göre, Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur.

Hukuk kurallarının temel amaç ve işlevleri, bireylerin yaşamlarını güven ortamı içerisinde sürdürmelerini teminle, toplumsal düzeni sağlamaktır. Düzensiz toplumsal yaşam, kargaşayla birlikte, toplumun da sonu demektir.

Ceza Muhakemesi hukuku, hakimlerin ceza kanununu gereği gibi uygulayabilmeleri için sanıklar hakkında lüzumlu bilgileri toplarken, sosyal düzenin korunması ile kişilerin hak ve özgürlüklerine saygı arasında bir denge kurmak suretiyle hukuken geçerli kanıtlarla hiçbir duraksamaya yer vermeden maddi gerçeğin ortaya çıkarılması amacını güder.

Suçluların meydana çıkarılarak süratle ve mutlaka cezalandırılmalarını sağlarken, toplum menfaatini; masumların gereksiz yere kovuşturulmaması ve haksız cezaya çarptırılmamalarını teminen de ferdin menfaatini gözetir.

Ceza Muhakemesi tedbirlerinden biri olan arama ile, A.İ.H. Sözleşmesi’nin 8., Anayasa’nın 20. ve 21. maddeleri ile koruma altına alınan kişinin temel hak ve özgürlüklerine müdahale edildiğinden, Yasa koyucu, Sözleşme’ye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına ve Anayasa’nın 20. ve 21. maddelerine uygun olarak kişinin temel hak ve özgürlüklerine müdahale etme hakkı olan arama koruma tedbiri, 5271sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 116 ve devamı maddeleri ile Adlî ve Önleme Aramaları Yönetmeliği’nin (Yönetmelik) 5 ve devamı maddelerinde yer almaktadır.

Arama suçların önlenmesine yönelik olarak, önleme araması (PVSK m.9, 4)Arama Yönetmeliğinin 18vd.m.9), olarak; suç işlendikten sonra da yakalama delili elde etme ve müsadere tabi eşyayı bulma amacına yönelik olarak adli arama (CMKm.116-122 ) olarak düzenlenmiştir.

Arama kararı verme yetkisi kural olarak hâkime aittir.(A.Y.m20,21;CMK.m.119, f.1).Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet Savcısının, Cumhuriyet Savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri arama yapabilirler. Ancak konutta, işyerinde ve kamuya açık olmayan kapalı alanlarda arama hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile yapılabilir. Kolluk amirinin yazılı emri ile yapılan arama sonuçları Cumhuriyet Başsavcılığına derhal bildirilir.

Kaldı ki, Kolluğun bir arama emri veya kararı gerekmeden arama yapabileceği hallerde bulunmaktadır. Bunlar, Adli ve önleme aramaları yönetmeliğinin Adli ve önleme aramaları yönetmeliğinin karar alınmadan yapılacak arama başlıklı 8., 9 ve 25, 27. maddesinde sayılmıştı

“……Suçüstü halinde yapılan aramalarda, ..suç işlenen yerlerde delillerin aranması, bulunması, el konulması, için.. , ….5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 24 üncü maddesindeki kanunun hükmü ve amirin emrini yerine getirme, 25. maddesindeki meşru savunma ve zorunluluk hali ve 26. maddesindeki hakkın kullanılması ile diğer kanunların öngördüğü hukuka uygunluk sebepleri ve suçüstü halinde yapılan aramalarda toplum için veya kişiler bakımından hayati tehlikeyi ortadan kaldırmak amacıyla veya kapalı yerlerden gelen yardım çağrıları üzerine, konut, işyeri ve yerleşim yeri ile ile eklentilerine girmek için.”

Belirlenen hallerde, hakim veya savcı kararı alınmasına gerek bulunmamaktadır.

Arama ve elkoyma işlemi Anayasanın 20. maddesi ve CMK`nın 116 ve devamı maddeleri uyarınca istisnasız Hakim kararı, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısı ve Cumhuriyet savcısına ulaşılmaması durumunda ise kolluk amirinin yazılı emri ile yapılabileceği kuşkusuzdur.

Ancak çok istisnai ve acele hallerde kolluk amirinin yazılı emrinin dahi alınamayacağı bir durum söz konusu olursa kolluk görevlisinin doğrudan arama ve el koyma işlemi yapması sonucu elde edilen delillerin hukuka uygun sayılıp sayılmayacağı konusu tartışılmalıdır.

5271 sayılı CMK`nun m.2/1-j. bendi; Suçüstü halini, o sırada işlenmekte olan suçla sınırlı tutmamıştır; ayrıca suçüstü sayılan halleri de tanımlamıştır. Bu maddeye göre suçüstü hali; işlenmekte olan suç yanında, henüz işlenmiş olan suç ile suçun islenmesinden hemen sonra takip edilen veya suçun az önce islendiğine dair eşya ya da delille yakalanan kimsenin işlediği suçu da içermektedir. CMK. md. 90/1-2. ile md. 2/1 - (j) bendi birlikte değerlendirildiğinde, Bu gibi hallerde herhangi bir kişi veya makamın yazılı emrine gerek bulunmamaktadır.

Nitekim karara konu somut olay irdelendiğinde konunun suçüstü haline bağlı yakalama yetkisini düzenleyen hükümler çerçevesinde değerlendirilmesi gerekirdi. Somut olayın koşulları dikkate alınarak incelendiğinde de uygulanan ceza muhakemesi tedbirinin sanıkların özel yaşam alanını ihlal etmediğinden, ortada yasak ve hukuka aykırı bir delil de bulunmamaktadır.

Birleştirilen dosyalar kapsamında yer alan olay tutanaklarına göre; Mahkeme kararına konu somut olayda, 16.08.2014 günü saat 18:00 sıralarında; İhbar üzerine, gidilen olay yerinde emniyet görevlilerince, yapılan gözlem sonucu sanıklar E.. K.. ve S.. M..`in olay yerindeki ağaçlık alanda tedirgin şekilde çevreyi kontrol ederek şüpheli hareketlerle, olay yerinden yaklaşık 10 m uzaklıktaki mesafeden aldıkları görünür vaziyetteki siyah poşeti aracın arka koltuğuna yerleştirirken, her iki şüphelinin kolluk görevlilerince suçüstü yakalandıklarında, poşet içerisinde brüt ağırlığı 935.3, net 467.7 gram gelen hint keneviri bitki kırıntıları ele geçirilmiştir.

13.08.2014 günü saat 19 sıralarında da ihbar üzerine, emniyet görevlilerince gidilen olay yerinde yapılan gözlem sonucu, bir araya gelen şahısların birbirlerine birşeyler alıp verdikleri görülmüştür. Olay yerinden ayrılmakta olan kişiye, görevlilerin polis memuru olduklarını, söyleyerek; kimlik sormaları ve şahsın üzerinde suç unsuru olup olmadığını beyan etmesini istediklerinde, şahsın cebinden çıkardığı iki adet alüminyum folyoya sarılı, sentetik kannabionid (bonzai) maddesini ibraz ederek; sanık A.. Ç..’den aldığını ifade etmesi sonucunda, sanık A.. Ç..’in; tanık G.. Ü..’a sentetik kannabionid (bonzai) maddesi sattıktan hemen sonra kolluk görevlilerince yakalanması, aracında da uyuşturucu madde ele geçmesi, sanık E.. K…‘ın gerek, aracında gerekse iş yerinde satışa hazır hale getirilmiş uyuşturucu maddeler ele geçirilmiş ve sanıklar yakalanmışlardır..

5271 sayılı CMK’nın 2/e-j, 161 ve 2559 sayılı PVSK`nın Ek 6. maddeleri uyarınca, Olayın hemen akabinde durum güvenlik görevlileri tarafından nöbetçi Cumhuriyet savcısına bildirilmiş ve onun talimatları doğrultusunda olaya el konularak soruşturmaya başlanmıştır.

Artık suçüstü halinin bulunduğu ve şüphelilerin suç delillerini yok etmeleri söz konusu olabileceğinden, suç delillerinin görevliler tarafından sanıkların yakalanmasından sonra, durum derhal nöbetçi Cumhuriyet savcısına bildirilerek görevli Cumhuriyet savcısının talimatları doğrultusunda hareket edilerek suçlular ve suç konusu eşyalar muhafaza altına alınmıştır. El koyma işlemi üzerine aynı gün işlem yetkili ve görevli hâkim tarafından onaylanmıştır. Bu nedenle yapılan işlem hukuka uygundur. Elde edilen kanıtların hükümde değerlendirilmesinde bir engel bulunmamaktadır.

Yukarıda arz ve izah edilen gerekçelerle sanıklardan suçüstü hükümleri uyarınca elde edilmiş olan delillerin hukuka uygun delil olarak kabul edilmesi ve sanıklar haklarında verilen mahkûmiyet hükümlerinin de düzeltilerek onanması gerektiği istenmiştir.

C)CUMHURİYET BAŞSAVCISININ İTİRAZIYLA İLGİLİ KANUN HÜKÜMLERİ:

1- 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu`nun 308. maddesi:

(1) Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re’sen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kurulu`na itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz.

(2) (05.07.2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 6352 sayılı Kanun`la eklenen fıkra) İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir.

(3) (05.07.2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 6352 sayılı Kanun’la eklenen fıkra) Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kurulu`na gönderir.

2- 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un geçici 5. maddesi (05.07.2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 6352 sayılı Kanun`la eklenen):

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 308 inci maddesinde yapılan değişiklikler, bu Kanunun yayımı tarihinde Yargıtay Ceza Genel Kurulu`nda bulunan ve henüz karara bağlanmamış dosyalar hakkında da uygulanır.

D) İTİRAZIN VE KONUNUN İRDELENMESİ:

Dairemizin itiraza konu olan kararının, itiraz yazısında ileri sürülen tüm nedenler tartışılıp değerlendirilerek verildiği ve kararda bir yanlışlık bulunmadığı anlaşıldığından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı`nın itirazı yerinde görülmemiştir.

İtirazın incelenmesi için dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kurulu`na ( GÖNDERİLMESİNE ) karar vermek gerekmektedir.

E) KARAR: Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı`nın itirazının yerinde görülmediğine,

2- 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, itirazın incelenmesi için dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kurulu`na ( GÖNDERİLMESİNE ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/14272 Karar : 2016/384 Tarih : 18.01.2016

  • TCK 25. Madde

  • Meşru Savunma ve Zorunluluk Hali

Nitelikli dolandırıcılık suçundan sanıklar hakkında ceza verilmesine yar olmadığına ilişkin hükümler, katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü;

Sanık E.. B..’ın doğum işlemleri için eşi sanık B.. B.. ile birlikte hastaneye gittiklerinde, sanık …………………….. ait yeşil kartı kullandıkları, bu kişinin ismiyle kayıtlara giriş yapıldığı, taburcu işlemlerinin yapılması sırasında fotoğrafın, hastaya benzemediği görülünce durumun ortaya çıktığı, bu şekilde başkasına ait karnenin kullanılarak kamu kurumu zararına dolandırıcılık suçunun işlendiğinin iddia edildiği olayda, maddi durumları iyi olmayan ve sosyal güvencesi bulunmayan sanıkların doğum nedeniyle hastaneye başvurdukları, aynı gün hastanede doğumun gerçekleştiği, sanıkların, anne ve doğacak çocuğunu muhakkak bir tehlikeden kurtarma zorunluluğu karşısında, bu yaşamsal tehlikeden korunmak ve doğumu gerçekleştirmek amacıyla, başkasına ait sağlık karnesini kullandıkları eylemde, TCK’nın 25/2 maddesinin koşullarının oluştuğu dikkate alınarak, 5271 sayılı CMK`nın 223/3-b maddesi gereğince verilen ve Yargıtay bozma ilamına uyan ceza verilmesine yer olmadığına dair verilen kararlarda bir isabetsizlik görülmemiştir.

Yapılan yargılama sonunda, yüklenen suçun unsurlarının oluşmadığı gerekçe gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, katılan vekilinin, beraat kararlarının kanuna aykırı olduğuna ve eylemin suç teşkil ettiğine ilişkin temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ( ONANMASINA ), oybirliğiyle karar verildi


YARGITAY 23. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/13051 Karar : 2015/6736 Tarih : 17.11.2015

  • TCK 25. Madde

  • Meşru Savunma ve Zorunluluk Hali

Katılan vekilinin temyiz dilekçesi kapsamına göre sanık D.. A.. ve suça sürüklenen çocuk yönünden yapılan incelemede;

Suç tarihinde sanık D.. A..’ın doğum sancılarının tutması ve sosyal güvencesinin olmaması nedeniyle suça sürüklenen çocuk ve temyiz dışı sanık S.. A.. ile birlikte hareket ederek ……… Eğitim Ve Araştırma Hastanesi Kadın Doğum Acil servisine sanık Sevda`nın kimlik bilgilerini kullanarak kayıt yaptırmak suretiyle katılan kurum zararına nitelikli dolandırıcılık suçunu işledikleri iddia olunan somut olayda;

Sanık ve suça sürüklenen çocuğun, sanık Dudu’nun ve doğacak çocuğunun sağlığını muhakkak ve acil bir tehlikeden kurtarma zorunluluklarının bulunduğunun anlaşılması karşısında, hayati önemi haiz nitelikte bir tehlikeyi önlemek amacıyla, başkasına ait kimliğin kullanması şeklinde gerçekleşen eylemin, TCK’nın 25/2. maddesinde tanımlanan zorunluluk hali kapsamında kaldığı gerekçesiyle CMK`nın 223/3-b maddesi gereğince sanık ve suça sürüklenen çocuk hakkında ceza verilmesine yer olmadığına dair verilen kararda bir isabetsizlik görülmemiştir.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılan kurum vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ( ONANMASINA ), oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/10461 Karar : 2015/11589 Tarih : 23.06.2015

  • TCK 25. Madde

  • Meşru Savunma ve Zorunluluk Hali

Davacı vekilinin 13.12.2010 tarihli dilekçesi ile müvekkili davacının bir suç soruşturması nedeniyle tutuklandığını, yapılan yargılama sonunda müvekkili hakkında ceza verilmesine yer olmadığına hükmedildiğini belirterek CMK`nın 141. ve devamı maddeleri gereğince manevi tazminat istemine ilişkin açılan davanın mahkemece reddine ilişkin hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü.

Bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, mahkemenin kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, gösterilen gerekçeye ve uygulamaya göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Tazminat davasının dayanağı olan Malatya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin, 2010/140 Esas -2010/197 Karar sayılı ceza dava dosyasının incelenmesinde;

Sanığın (davacının) adam öldürmeye teşebbüs suçundan tutuklu kaldığı, yapılan yargılama sonunda eyleminin TCK`nın 25/1. maddesi kapsamında olduğu belirtilerek ceza verilmesine yer olmadığına ve beraatine hükmedildiği,

5271 sayılı CMK`nın 223/2-d maddesinde yüklenen suçun sanık tarafından islenmesine rağmen olayda hukuka uygunluk nedeni bulunması halinde beraat kararı verileceğinin belirtilmesi karsısında, bozma ilamından sonra Dairemizce gidilen içtihat değişikliğine göre davacının hukuka uygunluk halinde bulunduğu halde tutuklanması nedeniyle tazminata hak kazandığı gözetilerek tazminat istemi hakkında bir karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

Bozmayı gerektirmiş olup, davacı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebeplerden 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK`un 321. maddesi gereğince, isteme aykırı olarak ( BOZULMASINA ), oy birliği ile, karar verildi.


YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/1380 Karar : 2014/16427 Tarih : 15.10.2014

  • TCK 25. Madde

  • Meşru Savunma ve Zorunluluk Hali

Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir.

Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme imkanını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.

TCK`nın 158/1-e bendinde belirtilen, kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak dolandırıcılık suçunun işlenmesi, nitelikli hal kabul edilmiştir. Hangi kurum ve kuruluşların, kamusal nitelik taşıdığı, o kurumun kadro bakımından bağlı olduğu durumu düzenleyen mevzuata göre belirlenir. Bu nitelikli halin oluşması için, eylemin kamu kurum ve kuruluşlarının mal varlığına zarar vermek amacıyla işlenmesi gerekir. Zarar vermek, kamu kurum ve kuruluşlarından hakkı olmayan bir parayı almak yada bir borcu geri vermemek şeklinde olabilir. Bu suçun zarar göreni kamu kurum ve kuruluşunun tüzel kişiliğidir. Kamu kurum ve kuruluşlarının zarar görmesi söz konusu değilse bu suç oluşmayacaktır. Dolandırıcılık suçunun kamu yararına çalışan hayır kurumlarının zararına işlenmesi madde kapsamında değildir.

Sosyal güvencesi bulunmayan sanık S…`ün, akrabası olan diğer sanık A…’e ait sağlık karnesini rızasıyla alarak ilgili hastaneye başvuruda bulunup kürtaj olduğu ve neticesinde 250 TL tutarında bedelin fatura edilerek kamunun zarara uğrattığı iddia olunan somut olayda;

5237 sayılı TCK’nın 25/2. maddesine göre, gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmeyeceğinin hüküm altına alındığının anlaşılması karşısında, gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek biçimde belirlenmesi amacıyla sanık S…‘nın tedavisine ilişkin evrakların temin olunup yetkili bir bilirkişi veya kürtajı yapan doktor dinlenilmek suretiyle yapılan işlemin acil nitelikte olup olmadığının belirlenmesi ve olayda TCK`nın 25/2. maddesinin uygulama imkanının bulunup bulunmadığının araştırılmasından sonra sanığın suç tarihi itibariyle ekonomik durumunun araştırılarak yeşil kart alma şartlarını taşıyıp taşımadığının tespit edilmesi ve sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının takdir ve tayini gerekirken eksik inceleme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi,

Kabule göre de;

5237 sayılı TCK`nın 158. maddesinin 1.fıkrasının (e), (f) ve (j) bentlerinde sayılan hallerde suçtan elde edilen haksız menfaat miktarının belli olduğu durumlarda, tespit olunacak temel günün, suçtan elde olunan haksız menfaatin iki katından az olmayacak şekilde asgari bu miktara yükseltilerek belirlenecek gün sayısı üzerinden arttırma ve eksiltmeler yapıldıktan sonra ortaya çıkacak sonuç gün sayısı ile bir gün karşılığı aynı kanunun 52. maddesi uyarınca 20-100 TL arasında takdir olunacak miktarın çarpılması neticesinde sonuç adli para cezasının belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

Bozmayı gerektirmiş, sanıklar müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK`nın 321. maddesi uyarınca (BOZULMASINA), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas : 2011/6926 Karar : 2014/478 Tarih : 4.02.2014

  • TCK 25. Madde

  • Meşru Savunma ve Zorunluluk Hali

1-Sanık Ç.. A..’ın 6136 sayılı Yasaya muhalefet suçu yönünden; CMK’nun 231. maddesi uyarınca verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karar CMK`nun 231/12 maddesi uyarınca itiraz yoluna tabi olduğundan, itiraz merciince incelenmek üzere kararın inceleme dışı tutulmasına karar verilmiştir.

2-Temyizin kapsamına göre; sanıklar … hakkında kasten yaralama ve hürriyeti tahdit suçlarından kurulan hükümlere hasren yapılan incelemede;

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıklar …‘nın kasten yaralama ve mağdure C…‘ı hürriyetinden yoksun kılma suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suçlarının niteliği tayin, takdiri cezayı azaltıcı sebebinin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde bozma nedeni dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanıklar K…ve F…müdafiinin sübuta, sanık F… yönünden yasal savunma şartlarının varlığına ilişen, sanık Ç… müdafiinin TCK’nun 25. maddesinin uygulanması gerektiğine, TCK`nun 87/1-d-son maddesinin uygulama yeri bulunmadığına yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Mağdure C…‘ın işvereni tanık M…‘nın evine dondurucuya malzemeleri koymaya gittiğinde, işvereni ile kavgalı olan ve üst katında oturan sanıklar K… ve F…in mağdureye hakaret ederek sataşmaları, saksıda bulunan toprak ve otları atmaları, balkona çıkan mağdureye yönelik hakaretlere devam etmeleri üzerine, mağdurenin eline aldığı bıçakla, sanıkların bulunduğu kata çıkarak kapılarının önüne tehditler ederek gelmesi üzerine yaralama ve hürriyetten yoksun kılma suçlarının işlendiği olayda; ilk haksız hareketlerin sanıklardan ileri geldiği, ancak sanıklar K… ve F…`in mağdureye yönelik hakaretleri üzerine mağdurenin tehdit ederek bıçakla kapılarının önüne gelmesi şeklindeki gelişen tepki davranışının, tahrikte dengeyi sanıklar lehine bozacak boyuta ulaştığı anlaşılmakla; sanıklar hakkında her iki, suçtan hafif düzeyde haksız tahrik hükmünün uygulanması gerektiği düşünülmeden, yazılı şekilde fazla ceza tayini,

Bozmayı gerektirmiş, sanıklar …müdafiilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin tebliğnamedeki düşünce gibi (BOZULMASINA), oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2009/10254 Karar : 2011/8079 Tarih : 8.06.2011

  • TCK 25. Madde

  • Meşru Savunma ve Zorunluluk Hali

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

1- Sanığın, üzerini aramak isteyen yakınan polis memuruna yumrukla vurmak suretiyle direndiğinin iddia ve kabul edilmesi, CYY’nin 119. maddesi uyarınca sanığın üzerinde kural olarak hakim kararı olmadan arama yapılamaması, tanıklar Ali ve İrfan ile yakınanın, sanığı aramak istediklerinde kendisine mahkeme kararı gösterdiklerini söylemelerine karşın bahsi geçen kararın dosyada mevcut olmaması karşısında; yakınanın yerine getirmesi gereken hukuka uygun bir görev bulunup bulunmadığının tespiti açısından sanığa gösterildiği ifade edilen mahkeme kararının varsa dosyaya konulması ve kanıtlar birlikte tartışılarak sonucuna göre TCY`nin 29. ya da 25/1. maddelerinin uygulanma olanağının bulunup bulunmadığı da değerlendirildikten sonra sanığın hukuki durumunun belirlenmesi, gerektiğinin gözetilmemesi,

2- Kabule göre de;

Adli sicil kaydına göre mükerrir olan sanık hakkında TCY`nin 58. maddesinin uygulanmaması,

Yasaya aykırı ve sanık Talip’in temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnameye uygun olarak CYY`nin 326/son maddesi gözetilerek ( HÜKMÜN BOZULMASINA ), yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine ( GÖNDERİLMESİNE ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas : 2009/6113 Karar : 2010/7631 Tarih : 30.11.2010

  • TCK 25. Madde

  • Meşru Savunma ve Zorunluluk Hali

1- Katılanlar F., Y.., M. ve A.vekili ile katılan-sanık Ş. vekilinin duruşmalı inceleme isteminin; sanık Ş.yönünden hükmolunan ceza miktarlarına, katılanların ise duruşmalı inceleme isteminde bulunma yetkilerinin bulunmamasına göre CMUK.nun 318 maddesi uyarınca reddine karar verilmiştir.

2- Sanık Ş. Köse hakkında kurulan hükümler yönünden; adıgeçen sanığın savunmaları ile kasten insan öldürmeye teşebbüs suçundan hakkında beraat kararı verilen sanık A. Köse’nin savunmaları birlikte değerlendirildiğinde, adı geçen sanıklar arasında menfaat uyuşmazlığı bulunmadığı anlaşıldığından, sanık A. Köse`nin beraatine ilişkin hükme yönelik temyiz başvurusu da bulunmadığı halde, belirtilen hükmü de temyiz kapsamında görerek aksi düşünce ile bozma öneren tebliğnamedeki görüş benimsenmemiştir.

3-A) Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık F. Öztürk’ün maktule yönelik eylemi ile mağdur M. Köse’yi kasten yaralama, sanık Ş. Köse hakkında mağdur F.Öztürk’ü öldürmeye teşebbüs ve hakaret suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suçların niteliği tayin, takdire ilişen cezayı azaltıcı sebebinin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, sanık F.ın maktul H.Köse’ye yönelik eylemini meşru savunma koşulları altında gerçekleştirdiği ve sanıklar F. ile S.A.Öztürk’ün üzerlerine yüklenen 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçu yönünden elde edilen delillerin hükümlülüğe yeter nitelik ve derecede bulunmadığı gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde düzeltme nedeni dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, katılan-sanık Ş. ve katılanlar F., M., Y. ve A. vekilinin sanık Ş. yönünden sübuta, sanık F.’ın maktule yönelik eylemi yönünden ise meşru savunma koşullarının bulunmadığına, sanık Ş.’in mağdur F.’e yönelik eyleminde sübuta, delillerin takdirinde hata yapıldığına, Cumhuriyet Savcısının sanık F.ın maktule yönelik eyleminde meşru savunma koşullarının bulunmadığına, sanıklar F. ve S.A. Hakkında 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçu yönünden sübutun bulunduğuna, sanık Ş’in mağdur F.`e yönelik eyleminin yaralama suçunu oluşturduğuna yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle,

a) Sanık F. hakkında maktul H.Köse’ye yönelik eylemine ilişkin hüküm fıkrasının ilgili bölümündeki “sanık F….Öztürk’ün, H….Köse`yi öldürmek suçundan hakkında açılan kamu davasında” ibaresinden sonra gelen “TCK 25/1, CMK 223/3-c ceza verilmesine yer olmadığına” ibaresinin çıkartılarak yerine, “sanığın eylemini meşru savunma koşulları altında gerçekleştirdiği anlaşıldığından, 5237 sayılı TCK.nun 25/1 ve CMK.nun 223/2-d maddesi uyarınca sanığın BERAATİNE” ibaresinin konulmasına,

b) Sanık F’ın mağdur M.Köse’yi kasten yaralama, sanık Ş.Köse’nin mağdur F. Öztürk`ü öldürmeye teşebbüs ve hakaret suçlarından kurulan hükümlerde; 5237 sayılı TCK.nun 53 maddesinin uygulandığı bendlerin, “sanığın, 5237 sayılı TCK.nun 53 maddesinin 1 fıkrasının a, b, c, d, e bentlerinde belirtilen haklarından, mahkum olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından ise 1-c bendindeki haklardan koşullu salıverilme tarihine kadar yoksun bırakılmasına” olarak değiştirilmesine,

Karar verilmek suretiyle CMUK 322 maddesinin tanıdığı yetkiye dayanılarak DÜZELTİLEN, diğer yönleri usul ve yasaya uygun olan sanık F. Öztürk hakkında maktul H.Köse’ye yönelik eylemi nedeniyle hakkında meşru savunma nedeniyle ceza verilmesine yer olmadığına, sanık F.Öztürk’ün mağdur M. Köse’yi kasten yaralama suçundan cezalandırılmasına ve 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan beraatine, sanık S.A. Öztürk’ün 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan beraatine, sanık Ş. Köse’nin mağdur F. Öztürk`ü öldürmeye teşebbüs ve hakaret suçlarından cezalandırılmasına ilişkin hükümlerin kısmen tebliğnamedeki düşünce gibi (ONANMASINA),

B) Sanık Ş. Köse hakkında 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan kurulan hüküm yönünden;

Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 5728 sayılı Yasanın 562 maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK.nun 231 maddesi uyarınca sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiğinin düşünülmemesi,

Bozmayı gerektirmiş, sanık ve müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, sair cihetleri incelenmeksizin öncelikle bu nedenle hükmün değişik gerekçeyle tebliğnamedeki düşünce gibi ( BOZULMASINA ), sanık Şahin hakkında hükmolunan ceza miktarlarına ve tutuklulukta geçirdiği süreye göre müdafiinin tahliye isteminin ( REDDİNE ), oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2008/28197 Karar : 2009/30438 Tarih : 24.06.2009

  • TCK 25. Madde

  • Meşru Savunma ve Zorunluluk Hali

Sanığın kızlarının oturması için babasının evinde oturan kardeşi S. ve ailesinin evden çıkmasını istemesi nedeniyle, S.`ın eşi olan katılan ile sanığın kızları arasında çıkan tartışmada, katılanın sanığın kızlarının saçını çekmesi üzerine sanığın katılana tokat atması şeklindeki eyleminde sanığın tahrik altında atılı suç işlediği sabit olduğu ve 5237 sayılı TCK. nun 25/1. maddesinde düzenlenen meşru savunma koşullarının gerçekleşmediği gözetilmeden yazılı şekilde ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi,

Bozmayı gerektirmiş katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı istem gibi ( BOZULMASINA ), oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas : 2006/643 Karar : 2006/5527 Tarih : 11.12.2006

  • TCK 25. Madde

  • Meşru Savunma ve Zorunluluk Hali

M…‘yı kasten öldürmekten sanık O…, işbu ölümle biten kavgaya katılmaktan sanık S… ‘ın yapılan yargılanmaları sonunda; Hükümlülüklerine ilişkin İzmir Dördüncü Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 18.07.2005 gün ve 395/220 sayılı hükmün Yargıtay`ca incelenmesi sanıklar ile müdahil vekili tarafından istenilmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi:

1- Müdahil vekilinin duruşmalı inceleme isteminin yetkisizlik nedeniyle; sanık O… müdafiinin duruşmalı inceleme isteminin ise yasal süreden sonra olması nedeniyle CMUK.nun 318. maddesi gereğince reddine karar verilmiştir.

2- Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık O…‘un adam öldürme suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin, tahrike ve takdire ilişen cezayı azaltıcı sebeplerin nitelik ve derecesi takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde isabetsizlik görülmemiş olduğundan müdahiller vekilinin olayda haksız tahrik bulunmadığına, sanık O… müdafiinin olayda meşru müdafaa bulunduğuna vesaireye ilişen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle re`sen de temyize tabi bulunan hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi ONANMASINA,

3- Sanık S… hakkında kurulan hükümle ilgili incelemede;

Oluşa ve delillere göre; sanığın eylemi, etkili eyleme etkili eylemle karşılık vermekten ibaret olduğu, meşru savunmada aşırıya kaçmadığı anlaşıldığı halde, 5237 sayılı TCK`nun 25 maddesi uyarınca hakkında ceza tertibine yer olmadığına ve beraatına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde ölümle biten kavgaya katılma suçundan hüküm kurulması,

Yasaya aykırı olup sanık S… müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden sanık hakkında kurulan hükmün tebliğnamedeki düşünce hilafına ( BOZULMASINA ), oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 19. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/19686 Karar: 2016/20393 Tarih: 28.06.2016

  • TCK 25. Madde

  • Meşru Savunma ve Zorunluluk Hali

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede, başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

6222 Sayılı Kanun’un amaçlarından birisi de, spor alanlarındaki düzensizliğin önüne geçmektir. Spor alanlarında düzenin sağlanması, bu alanlara girişin, alanlarda bulunuşun ve alanlardan çıkışın belli kurallara bağlanması ile mümkündür. 16. maddesinde tanımlanan suçlar, spor alanlarına girişte, müsabaka esnasında ve sonrasında yaşanacak düzensizliğin önlenmesi amacıyla konulmuştur.

6222 Sayılı Kanun’un 16/1. maddesinde6222 Sayılı Kanun’un 16/1. maddesinde tanımlanan suçun maddi unsuru, müsabaka için seyircilerin kabulüne başlanmasından itibaren müsabaka sonrası tamamen tahliyesine kadarki zaman zarfında yetkisiz olarak müsabaka alanına, soyunma odalarına, odaların koridorlarına, sporcu çıkış tünellerine girilmesidir. Maddede belirtilen sürelerin dışında böyle yerlere girilmesi, bu suçu oluşturmamaktadır.Bu maddede yetkisiz olarak girişin yasaklandığı yerler, sınırlı sayı ilkesi çerçevesinde sayıldığından, bu yerler dışındaki bir yere girilmesi bu suçu oluşturmayacaktır. Bu suç, kasıt ile işlendiğinde cezalandırmaya tabidir. Failin, bu suçtan sorumlu tutulabilmesi için, belirlenen yerlere girmek açısından yetkisiz olduğunu da bilmesi gerekmektedir.

Anılan maddenin ikinci fıkrasında, “fiilin müsabakanın seyrini veya güvenliğini bozması halinde, fail hakkında üç aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” denilmek suretiyle nitelikli bir hale yer verilmiştir. Failin, bu nitelikli halden sorumlu tutulabilmesi için, müsabakanın seyrini veya güvenliğini bozmasına yönelik olarak en azından taksirin varlığı gerekmektedir. Örneğin, seyircinin futbol sahasına girmesi nedeni ile maçın durması veya ertelenmesi hallerinde bu madde hükmü uygulanabilecektir.

Bu suçlar ile korunan hukuki değer, spor alanlarında yaşanacak karmaşanın önüne geçmek ve insan onuruna uygun koşullar içerisinde müsabaka izlenmesini sağlanmasıdır.

Spor alanları, müsabaka alanı ve spor müsabakası, 6222 Sayılı Kanun’un tanımlar başlıklı 3. maddesinin ( g ), ( f ) ve ( ı ) bentlerinde tanımlanmıştır. Buna göre spor alanları; sportif faaliyetlerin icra edildiği yerlerden müsabaka ve antrenman alanlarının yanı sıra seyircilere ait seyir alanlarını, sporculara ait soyunma odalarını ve 6222 Sayılı Kanun’un uygulanması kapsamında spor yapmaya elverişli alanları, müsabaka alanı; spor müsabakasının yapılmasına tahsis edilen alanı, spor müsabakası; federasyonların düzenlediği veya düzenlenmesine izin verdiği ya da katkıda bulunduğu her türlü sportif karşılaşma ve yarışmayı ifade eder. Kanunun amaç ve kapsamı dikkate alınarak, müsabaka öncesi; takımların veya seyircilerin stadyum sınırları içine girmelerinden itibaren müsabakanın başlama anına kadar geçen süreyi, müsabaka esnası; müsabakanın başlama anından itibaren bitiş anına kadar geçen süreyi, müsabaka sonrası; müsabakanın bitiş anından takımların ve seyircilerin stadyum sınırları dışına tamamen çıktıkları ana kadar geçen süreyi, yeşil zemin; müsabaka öncesinde, esnasında, devre arasında ve müsabaka sonunda hakemin ve ilgili federasyon temsilcinin izin verdiği kişilerin girebildiği alanı, saha içi; müsabaka için seyircilerin kabulüne başlanmasından itibaren müsabaka sonrası tamamen tahliyesine kadarki zaman zarfında yeşil zemin ile seyircilere ait seyir alanları arasında kalan akredite alanı ifade eder.

Müsabaka alanı, yeşil zemin ve saha içini kapsayan geniş bir kavramdır. Belirtilen yerlere girme yetkisine kimlerin sahip olduğu ilgili federasyon tarafından belirlenir. Böylelikle, bir kimse, yetkisiz olarak müsabaka için seyircilerin kabulüne başlanmasından itibaren müsabaka sonrası tamamen tahliyesine kadarki zaman zarfında yetkisiz olarak yeşil zemin veya saha içine girmesi cezalandırılmalıdır.

Seyirci, müsabaka esnasında kendisine ait olan biletin üzerinde numaralandırılan oturma yerinde bulunmakla, müsabakanın seyrini ve düzenini bozmamakla yükümlüdür. Spor kulüpleri; müsabaka için seyircilerin içeriye alınmaya başlanmasından, müsabaka sonrası seyircinin tamamen tahliyesine kadar geçecek sürede ulusal veya uluslararası federasyonların öngördüğü görevli kişiler dışında kalan kişilerin ve seyircilerin her ne şekilde olursa olsun müsabaka alanına veya yasak alanlara girmesini önleyici tedbirleri almak ile 6222 Sayılı Kanun’un “spor alanlarının güvenlik ve düzenine dair tedbirler”, “saha güvenliği” ve “müsabaka güvenliği” başlığı atında düzenlenen 5., 6., ve 7. maddelerinde belirtilen ödevleri, 6222 Sayılı Kanun’un Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin “spor kulüplerinin görev, yetki ve sorumlulukları” başlığı altında düzenlenen 12. maddesinde yer alan hükümler kapsamında yerine getirmekle yükümlüdür.

Ülkemizde son yıllarda insan haysiyetine yaraşır, çağdaş ve modern spor alanları yapılmakla birlikte, halihazırda ilgili spor dalının amacına özgünlenmemiş özellikle de futbol dalında sportif faaliyetin icra edildiği yeşil zemini çevrileyen kısmın atletizm pisti olduğu birçok spor alanı gözlenmektedir. Türkiye Futbol Federasyonu ( TFF ) tarafından son on yıl içerisinde çıkarılan akreditasyon talimatlarına dikkat edildiği takdirde, top toplayıcı, foto muhabiri, bakım saha içi görevlisi, emniyet görevlileri ve birçok kişi saha içi olarak kabul edilen yeşil zemin ile seyircilere ait seyir alanları arası olan akredite alanında yetkili olarak kabul edilmiştir. Böylelikle, yeşil zemin ile seyircilere ait seyir alanları arasında kalan akredite alan saha içi olarak kabul edilmeli ve müsabaka alanı kapsamında olduğu değerlendirilmelidir.

Zorunluluk hali, TCK’nın 25/2. maddesinde; “Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanıma göre, ceza sorumluluğunu kaldıran zorunluluk halinin temel dayanağı, hukuk düzeni iki hukuki değerin aynı olayda çatışması halinde, eğer failinin başka türlü davranma imkanı yoksa hukuken daha değerli olan hukuki değeri korumak amacıyla daha değersiz olana izin verir. Bu durum hukuki değeri zarar gören kişiye de buna katlanma yükümlülüğü getirmektedir. Ancak bunun için de mutlaka korunmak istenen hukuki değerin zarar verilene oranla önemli ölçüde üstün olması gerekir.

Uyuşmazlık konusu bakımından, yasak alanlara girme suçunda zorunluluk hali değerlendirildiğinde; koşulları gerçekleştiği takdirde, zorunluluk haline dair hükümler uygulanabilir. Örneğin, fail, kendisine yönelik bir tehlikeden korunmak için 6222 Sayılı Kanun’un 16. maddesinde belirtilen yerlere girmesi halinde, zorunluluk haline dair hükümler uygulanmalıdır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde ise;

15.03.2012 tarihli tutanak içeriğinde, sanığın müsabaka esnasında numaralı tribüne yakın kısmından sahaya atladığı ve bu suretle müsabakanın düzenini bozduğu tespit edilmiştir. Ancak, tutanakta sanığın polis memurları tarafından etkisiz hale getirildiği yere ve sanığın fiili ile ne suretle müsabakanın seyrini veya güvenliğini bozduğuna dair bir bulguya yer verilmemiştir.

Polis Merkezinin 03.07.2013 tarihli yazısı içeriğinde, arşiv kayıtları araştırıldığında dosyada kamera görüntüsü olmadığı, Stadyum yetkilileri ile görüşüldüğünde kamera görüntülerinin yirmi gün saklandığı, belirtilen tarihe ait kamera görüntülerinin olmadığı tespit edilmiştir.

Sanık aşamalarda, müsabaka esnasında bulunduğu tribünde bir arbede yaşandığını, bunun üzerine yaralanmamak ve demir korkuluklara sıkışmamak için sahanın kum olan koşu pistine atladığını beyan etmiştir.

Tanık kovuşturma evresinde, maç sırasında sanık ile tribünün ön kısmında oturdukları esnada arka tarafta bir arbede yaşandığını, ön tarafa doğru itiş kakış olduğunu, arkadaşı olan sanığın sahaya düştüğünü, kendisinin de az kalsın düşeceğini ifade etmiştir.

15.03.2012 tarihli tutanağın yetersiz olması ve 03.07.2013 tarihli yazıda belirtildiği üzere olaya ait kamera görüntülerinin bulunmaması dikkate alınarak sanığın aşamalardaki istikrarlı ve samimi beyanına ve tanık anlatımına itibar edilmelidir.

6222 Sayılı Kanun’un 18. maddesinin6222 Sayılı Kanun’un 18. maddesinin birinci fıkrasının dördüncü fıkrasında; “Bu güvenlik tedbirine ceza verilmesine yer olmadığı kararı ile birlikte hükmedilmesi halinde, hükmün kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl geçmesiyle bu güvenlik tedbirinin uygulanmasına son verilir.” hükmü düzenlenmiş ise de; CMK’nın 223/3-b maddesi gereğince kusurunun bulunmaması dolayısıyla ceza verilmesine yer olmadığı kararı ile birlikte güvenlik tedbiri olarak spor müsabakalarını seyirden yasaklanmasına karar verileceğine dair kanunda açık bir düzenlenme bulunmamaktadır.

Yukarıda anlatılanlar doğrultusunda, 15.03.2012 tarihinde Beşiktaş - Atletico Madrid futbol takımları arasında yapılan spor müsabakası esnasında sanığın bulunduğu tribünde yaşanan arbede sırasında demir korkuluklara sıkışmamak için müsabaka alanı olarak kabul edilen kum olan koşu pistine atlaması biçimindeki eylemi karşısında; sanığın yasak alana girme fiilinin ceza sorumluluğunu kaldıran zorunluluk hali kapsamında kaldığı cihetle, TCK’nın 25/2. ve CMK’nın 223/3-b maddeleri gereğince sanık hakkında kusurunun bulunmaması dolayısıyla ceza verilmesine yer olmadığı kararı yerine beraatine karar verilmesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı ve O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden tebliğnameye uygun olarak HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 28.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 23. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/2826 Karar: 2015/4232 Tarih: 17.09.2015

  • TCK 25. Madde

  • Meşru Savunma ve Zorunluluk Hali

Olay tarihinde sanık V. G.’ün, sağlık güvencesi olmayan eşi sanık F.G.’ü Turgutlu Devlet Hastanesinde diğer sanık G. B.’ün kimlik belgesiyle sağlık kuruluşunda tedavisini yaptırdığı ve tedavi giderlerini katılan kurum tarafından ödenmesini sağladığı belirtilerek, sanıkların resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunma ve dolandırıcılık suçlarını işlediklerinin iddia olunduğu olayda;

1-Sanıklar hakkında resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunma suçundan kurulan hükme yönelik yapılan temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılan vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün ONANMASINA,

2-Sanık V. G. hakkında dolandırıcılık suçundan kurulan hükme yönelik yapılan temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Sanığın, maddi durumu iyi olmayan ve sağlık güvencesi olmayan aynı suçtan hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen eşi F. G.’ü, sağlıklı bir doğum yapması ve ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak amacıyla yine aynı suçtan hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen G. B.’ün kimliğiyle hastaneye kayıt yaptırdığının ve tedavisinin yapılmasını sağladığından eyleminin, TCK’nın 25/2 maddesi kapsamında değerlendirileceğinden CMK’nın 223/3-b maddesi uyarınca hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 s. Kanun’un 8/1 inci maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321 inci maddesi uyarınca BOZULMASINA, 17.09.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/47984 Karar: 2015/25067 Tarih: 23.03.2015

  • TCK 25. Madde

  • Meşru Savunma ve Zorunluluk Hali

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

A- ) Sanık H. G.’e yükletilen yaralama ve hakaret eylemleriyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemlerin sanık tarafından işlendiğinin Yasaya uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,

Eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tiplerine uyduğu,

Cezaların kanuni bağlamda uygulandığı,

B- ) Sanık E. U. hakkında tehdit suçundan verilen beraat kararının da Usul ve Yasaya uygun olduğu,

Anlaşıldığından katılan sanıklar H. G. ve E. U. müdafilerinin ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiş olmakla, tebliğnameye aykırı olarak, temyiz davasının esastan reddiyle hükümlerin ONANMASINA,

C- ) Katılan sanık E. U. hakkında yaralama ile katılan sanık H. G. hakkında 6136 Sayılı Yasaya aykırılık suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyize gelince;

Başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1- ) Katılan sanık H. G.’in, komşusu olan katılan F. E.’a sürekli hakaret ettiği, olay günü de tekrar hakaret etmesi sebebiyle katılan F.’nın, eniştesi olan katılan sanık E. U.’u arayarak durumu anlattığı, katılan sanık E.’ın, yanında tanık E.’la birlikte H.’ın evinin önüne gelerek konuşmak için aşağı çağırdığı, katılan sanık H.’ın “F.’yı bırakmamı istiyorsan kendi karını getir” diye karşılık vererek evinden bıçak alarak dışarı çıktığı, katılan sanık E. ve yanındaki tanık E. G.’ün, sanığın alkollü olduğunu anlayarak olay yerinden ayrılırlarken katılan sanık H.’ın bıçakla katılan sanık E.’ın arkasından saldırdığı, katılan sanık E.’ın ise montunu çıkararak kendini korumaya başladığı, sonuç olarak sanık E.’ın lomber bölgede L2-L3 hizasından bıçakla yaralandığı, katılan sanık H. G.’in ise sol tibia-fibulada açık parçalı kemik kırığı şeklinde yaralandığı anlaşılmıştır. Dosyadaki kanıtlardan, H.’ın nasıl yaralandığı tam olarak tespit edilememiş, katılan sanık H. da yaralanmasının meydana gelişini izah edip açıklamamıştır.

Tanık E. U., duruşmada, H.’ın, E.’ı bıçakla yaralaması eylemi sonrasında evine gelirken yüksek bir yerden düştüğünü bu şekilde bacağının kırıldığını ifade etmiştir. Mahkeme ise tanık anlatımına itibar etmeyerek E.’ın, kasten yaralama sonucu kemik kırığı meydana getirdiğini kabul etmiştir.

Sanık E.’ın, uyarmak için H.’ı evinden aşağıya çağırması, alkollü olduğunu anlayınca olay yerinden ayrılmak istemesi, buna mukabil H.’ın elinde bıçakla saldırarak, adli rapordaki yara yeri tarifine göre arkasından bıçakla yaralaması şeklindeki eylemde; kemik kırığının E. tarafından meydana getirildiği kabul edilse dahi, E.’ın, kendisine yönelmiş, gerçekleşen ve tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o andaki hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile hareket ettiği, eyleminin TCK’nın 25/1. maddesinde tanımlanan meşru savunma kapsamında olduğu, CMK’nın 223/2-d maddesi gereğince beraatına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, haksız tahrik altında işlendiği kabul edilerek mahkumiyetine karar verilmesi,

2- ) 6136 Sayılı Kanunun 15 /son maddesine göre, aynı Kanun kapsamında taşınması ve bulundurulması yasak olmayan bıçak ve diğer aletlerin, hal ve şartlara göre sırf saldırıda kullanmak amacıyla taşınmış olması gerekir. Katılan sanık H. G.’in, evinden bıçak alıp dışarı çıkması ve bu bıçağı yaralama suçunda kullanması şeklindeki eyleminde, ‘sırf saldırıda kullanmak amacıyla taşıma’ unsurunun oluşmadığı gözetilmeden, bu suçtan beraati yerine 6136 Sayılı Kanunun 15 /son maddesiyle mahkumiyetine karar verilmesi,

3- ) Kabule göre de;

a- ) Katılan sanık H. G.’in, sürekli katılan F. E.’a hakaret etmesi, olay günü hakaretini tekrarlaması, kendisiyle konuşmaya gelen katılan sanık E. U.’a da hakaret ederek arkasından bıçakla yaralaması şeklindeki temadi eden ağır haksız hareketler sebebiyle sanık E. U. hakkında TCK’nın 29. maddesinin uygulanması sırasında hak ve nesafet kuralları gereğince daha yüksek oranda indirim yapılması gerekirken 1/2 oranında indirim yapılarak fazla cezaya hükmolunması,

b- ) 6136 Sayılı Kanunun 15 /son maddesinin hapis ve adli para cezası şeklinde seçenekli yaptırım içermesi, hakkında tekerrür hükümleri uygulanan katılan sanık H. G. hakkında TCK’nın 58/3. maddesi gereğince hapis cezasının tercihi isabetli ise de, katılan sanığın daha önce hapis cezasına mahkum edilmemiş olması karşısında, 6136 Sayılı Kanunun 15 /son, TCK’nın 62. maddeleri gereğince hükmolunan 25 gün hapis cezasının, anılan Kanunun 50/3. maddesi gereğince, aynı maddenin 1. fıkrasında yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi zorunluluğuna uyulmaması,

SONUÇ : Kanuna aykırı ve katılan sanıklar E. U. ve H. G. müdafilerinin temyiz nedenleri ile kısmen değişik gerekçelerle tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden hükümlerin BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 23.03.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/1937 Karar: 2013/15089 Tarih: 08.10.2013

  • TCK 25. Madde

  • Meşru Savunma ve Zorunluluk Hali

Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.

2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 90. maddesinin2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 90.ncı maddesinin 5. fıkrasına göre;Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.)Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.

Buna göre, iç hukukta doğrudan hukuksal sonuçlar yaratan Uluslararası Sözleşmeler, yasalar üstü bir konumdadır ve iç hukukun bir parçası olarak yürütmeyi ve yargıyı bağlamaktadır.

İç hukukumuzun bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin(AİHS), temel amacı, insan haklarının korunması ve bu haklara yönelik ihlallerin engellenmesidir. İnsan hakları, insan onurunu korumayı, insanın maddi ve manevi gelişmesini sağlamayı amaçlayan haller olup, insanın doğuştan var olan hak ve özgürlükleridir. Bu haklar, hak sahiplerini yetkili bir konuma getirirken, devleti ve diğer üçüncü kişileri o kişinin hakkına saygılı olma yükümlülüğü altına sokar.

AİHS. madde 1’e göre, sözleşmeye taraf devlet, hangi yolla olursa olsun sözleşmede öngörülen haklara riayet yükümlülüğü altındadır. Madde 2’ye göre, her ferdin yaşama hakkı kanunun himayesi altındadır. Madde 3’e göre, hiç kimse ……… aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz. Madde 8’e göre, herkes özel ve aile yaşamına……saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.

AİHS, taraf devlete yaşamı korumak görevi vermektedir. Bu görev, sağlık konusunda tedbir almayı da içermektedir. Bu yükümlülük, devletin hastaların yaşamının korunması için uygun tedbirler alması konusunda sağlık kuruluşlarının uyması gereken kuralları da öngörmesini de gerektirir.

Sağlık Bakanlığı’nın 11.05.2000 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Acil Sağlık Hizmetleri Yönetmeliği’nin 37. maddesinde Yataklı tedavi kuruluşları, acil sağlık hizmetlerinin bedelini hizmet sundukları kişinin ödeme imkanları çerçevesinde tahsil ederler hükmü yer almaktadır.

Yine 2008/13 sayılı Başbakanlık Genelgesi’nin;

Birinci maddesinde, Acil sağlık hizmeti vermekle yükümlü bulunan sağlık kuruluşları, acil vakaları hastanın sağlık güvencesi olup olmadığına veya ödeme gücü bulunup bulunmadığına bakmaksızın kabul edecek ve gerekli tıbbi müdahaleyi kayıtsız-şartsız ve gecikmeksizin yapacaktır. Hiçbir sağlık kuruluşu acil olarak gelen hastalara yeterli personeli veya donanımı olmadığı, ilgili birimi veya boş yatağı bulunmadığı, hastanın sağlık güvencesi olmadığı ve benzeri sebepler ile gerekli acil tıbbi müdahaleyi yapmaktan kaçınmayacaktır denilmektedir.

Yedinci maddesi uyarınca da, acil olarak sağlık kuruluşuna müracaat eden hastaların acil tıbbi müdahale ve tedavileri yapılırken hiçbir surette tedavi masraflarının nasıl karşılanacağı sorgulanmayacak ve hizmet bedelinin tahsili ile ilgili işlemler acil müdahale sağlandıktan sonra yapılacaktır.

Dokuzuncu maddesinde ise, Herhangi bir sağlık güvencesi olmayan vatandaşlardan ödeme gücü bulunmayanların acil sağlık hizmeti bedelleri kendilerinden talep edilmeyecektir.

Bunlardan kamuya ait sağlık kuruluşlarından ve ayakta teşhis ve tedavi yapan özel sağlık kuruluşlarından acil sağlık hizmeti alanların hizmet bedelleri 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu hükümleri çerçevesinde sağlık kuruluşunun bulunduğu yer sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfından talep edilecektir. Bu konuda gerekli tedbirler ilgili vakıf başkanlıklarınca alınacaktır. Özel hastanelerden acil sağlık hizmeti alanların hizmet bedelleri ise talep edilmesi halinde 2219 sayılı Hususi Hastaneler Kanununun 32 nci, 5393 sayılı Belediye Kanununun 38’inci, 60’ıncı, 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nun 18’inci maddeleri gereğince sağlık kuruluşunun bulunduğu yerin belediyesince ödenecektir. Bu amaçla belediyelerce bütçelerine yeterli ödenek konulacaktır hükmü yer almaktadır.

Bu açıklamalar çerçevesinde; sanığın, merdivenden düşen kızı Ş.’nin beyin travması geçirmesi üzerine acil olarak A. Devlet Hastanesine götürdüğü, Ş.’nin sosyal güvencesi olmaması nedeniyle sanığın gelini N.’nın sağlık karnesi ile hasta yatışının yapılarak tedavi gördürdüğü, tedavi bitiminde hastahane görevlilerince başkasının sağlık karnesi kullanıldığının fark edilmesi üzerine tedavi bedeli olan 105 TL’nin 07.12.2005 tarihinde sanık tarafından ödenmesi şeklinde gerçekleşen olayda, sanığın sosyal güvencesinin olmaması ve ödeme gücünün bulunmaması nedeniyle TCK’nın 25/2. maddesinde belirlenen zorunluluk hali karşısında kendisinden acil sağlık hizmet bedellerinin alınamayacağı ve bu nedenle herhangi bir zararın söz konusu olmayacağı anlaşılmakla, dolandırıcılık suçunun yasal unsurlarının oluşmadığına yönelik kabulde, Anayasa, AİHS ve kanuni düzenlemeler dikkate alındığında, bir isabetsizlik görülmemiştir.

Sonuç: Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılan vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün bu değişik gerekçeyle onanmasına, 08.10.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS