0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Tefecilik Suçu

TCK Madde 241

(1) Kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para veren kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis ve beşyüz günden beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.

(2) (Ek:14/4/2020-7242/14 md.) Suçun bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde verilecek ceza bir kat artırılır.



TCK Madde 241 Gerekçesi

Madde metninde tefecilik fiili suç olarak tanımlanmıştır. Faiz veya başka bir namla da olsa kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para verilmesi, tefecilik suçunu oluşturur. Tefecilik suçu, iktisadi hayatımızda, “senet kırdırma” denen usulle de işlenebilir. Örneğin henüz vadesi gelmemiş bir bononun vadesinden önce başkasına verilerek karşılığında bono üzerinde yazılı meblağdan daha az bir paranın alınması durumunda tefecilik suçu oluşur. Çünkü, bu durumda bononun el değiştirmesi, kişiler arasında doğmuş olan bir alacak borç ilişkisine dayanmamaktadır. İfade yerinde ise, bu durumlarda, birer ödeme aracı olan bononun veya çekin kendisi satılmakta ve satın alınmaktadır.

İzlenen suç politikası gereğince, kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para veren kişi cezalandırılmaktadır. Buna karşılık, ödünç para alan kişi cezalandırılmamaktadır.


TCK 241 (Tefecilik Suçu) Emsal Yargıtay Kararları


Ceza Genel Kurulu 2018/31 E. , 2020/477 K.

  • TCK 241
  • Tefecilik suçunun unsurları

Tefecilik suçuyla korunan hukuksal değer serbest rekabet mekanizması ve ekonomik ortamın güvenilirliğidir. Bu nedenle suç TCK’nın “Topluma Karşı Suçlar” kısmının “Ekonomi, Sanayi ve Ticarete İlişkin Suçlar” bölümünde düzenlenmiştir. Suçun konusunu kazanç karşılığı başkasına verilen ödünç para oluşturur. Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde ödünç; “İleride geri verilmek veya alınmak şartıyla alınan veya verilen şey” olarak ifade edilmiştir. Ancak burada ödünç olarak verilen her şey bu suçun konusunu oluşturmayacak, madde metninde de açık şekilde ifade edildiği gibi yalnızca “para” bu suçun konusunu oluşturacaktır. Öte yandan paranın Türk parası ya da yabancı para olması suçun oluşması bakımından önem taşımamaktadır. Gerek Türk parası gerekse de yabancı para tefecilik suçunun maddi konusu olabilir.

Tefecilik suçunun hareket unsuru, kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para verme işlemidir. Bu suçun oluşması için öncelikle ikrazatçılık yapmak üzere yetkili organlardan izin alınmamış olmalı ya da verilen iznin iptal edilmiş olması gerekir. İzin alınarak faiz karşılığında ödünç para verilmesi eylemi suç olmayacaktır.

Tefecilik suçunun oluşması için, fail tarafından başka birisine ödünç olarak para verilmiş olması gerekmektedir. Ayrıca verilen bu paranın da kazanç elde etmek amacıyla verilmiş olması gerekir. Bir kimsenin paraya ihtiyacı olan kişiye yardımcı olmak amacıyla para verip bir süre sonra geri alması suç oluşturmayacaktır.

5237 sayılı TCK yürürlüğe girmeden önceki dönemde tefecilik suçunun oluşması için Ceza Genel Kurulunun 03.07.1995 tarihli ve 207-236 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, bir kimsenin birden fazla kişiye sürekli ve sistemli bir biçimde faiz karşılığı ödünç para vermek suretiyle kendisine çıkar sağlaması gerekmektedir. 5237 sayılı TCK’nın 241. maddesindeki düzenlemeye göre ise kişinin yalnızca bir kişiye ödünç para vermesi suçun oluşması için yeterli olup bu işi meslek haline dönüştürüp dönüştürmemesinin bir önemi bulunmamaktadır. Bu nedenle suçun temadi ettiğinden ve birden fazla kişiye ödünç para verilmesinin tek suç oluşturduğundan bahsedilemeyecektir.

Tefecilik suçu, kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para verme eylemiyle tamamlanır. Kasten işlenen bir suç olup suçun tamamlanması için fiilen kazanç elde edilip edilmediğinin ve ödünç verilen paranın geri ödenip ödenmediğinin bir önemi bulunmamaktadır. Suç tarihi ise kazanç elde etmek amacıyla ödünç paranın verildiği tarihtir. Tefecilik suçunun mağduru konusunda öğretide ve yargı kararlarında farklı görüşler bulunmaktadır. Bu görüşler suçun mağdurunun ödünç para alan gerçek kişi mi yoksa toplumun geneli mi olduğu hususunda yoğunlaşmaktadır. Bu görüşleri kısaca incelemek gerekirse;

Örneğin Yrd. Doç. Dr. Fatih Birtek’e göre, tefecilik suçunun mağduru, ödünç para alan gerçek kişidir. Yazara göre bu suç bakımından mağdur, genellikle acil ekonomik kaynağa ihtiyaç duyan ancak banka ve diğer kredi kurumlarına müracaat edemeyen, müracaat etse de ekonomik ihtiyacını bu kurumlar vasıtasıyla karşılayamayan ekonomik açıdan zor durumda bulunan kişilerdir.

Bir kısım yazarlar ise tefecilik suçunun mağdurunun toplumun geneli olduğunu savunmaktadırlar. Örneğin Prof. Dr. İzzet Özgenç bu suçun mağdurunun ödünç para alan kişi olamayacağını, zira bu suçun aslında çok failli suçlardan (karşılaşma suçu) olduğunu ve fakat izlenen suç politikası gereğince ödünç para alanın cezalandırılmadığını, ne var ki bunun o kişiyi mağdur kabul etmek anlamına da gelmeyeceğini ifade etmektedir. Yazara göre, tefecilik suçunun mağduru toplumu oluşturan ve istikrarlı makroekonomide yararı bulunan herkestir.

Benzer şekilde … da tefecilik suçunun mağdurunun ödünç para alan ve bu nedenle ekonomik yönden sömürülen bireyler değil, ödünç para verme işl…in ilgili mevzuatta öngörülen kurallara aykırı olarak yapılmasından dolayı çıkarları ihlal edilen toplumun bütün bireyleri, yani toplum olduğunu ileri sürmektedir. Yine…r,… ve …‘a göre de tefecilik suçunun mağduru belli kimselerden ve sayıdan oluşmayan topluluktur. Kısacası bu suçta ödünç para alan değil, tüm toplum mağdurdur.

Buna karşın bazı yazarlar, konuyu mağdur - suçtan zarar gören kavramları üzerinden ele almışlardır. Örneğin…,….,…. ve …‘ye göre; suçun mağduru genellikle acil ekonomik ihtiyaca gereksinim duyan ve banka ve diğer kredi kurumlarına müracaat edemeyen veya müracaat etse de bu kurumlardan kredi alamayan ve dolayısıyla ekonomik açıdan zor durumda bulunan kişidir. Mağdur, suçun icra hareketlerinin üzerinde gerçekleştiği kişidir. O halde, ödünç para alan suçun mağdurudur. Buna karşın, haklı çıkarı bir şekilde zedelenen kişi ise suçtan zarar gören olduğuna göre kamu, yani toplumun bu suçta suçtan zarar gören olduğunu da kabul etmek gerekir.

Yargıtay uygulamalarına bakıldığında ise, 5237 sayılı TCK öncesinde ivaz karşılığı ödünç para alanların tefecilik suçunun mağduru olamayacağı noktasında genel bir kabul bulunmaktadır. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 29.05.1989 tarihli ve 147-209 sayılı kararında;

“Sanık hakkındaki dava izin belgesi olmaksızın ödünç para vermek suçundan açılmıştır. Sanığa yüklenen bu eylemden gerçek ya da tüzel kişilerin zarara uğradıkları söylenemez. Ancak, bu tür faaliyetlerin Devletin denetim ve gözetimi altında ve izin belgesi alınmak suretiyle yapılması gerekir. O halde Maliye Hazinesi bu suçlarda mağdur sıfatını kazanabilir. İzin almadan ödünç para vermek suretiyle faaliyette bulunduğu iddia edilen sanığın bu eyl…den mağdurun doğrudan doğruya zarara uğradığı söylenemeyeceğinden, mağdur sıfatını kazanması mümkün olmayan şikâyetçinin temyiz ist…in reddine karar verilmelidir.” sonucuna ulaşılmıştır.

5237 sayılı TCK’nın yürürlüğe girmesinden sonra ise Yargıtay, tefeciden kazanç karşılığı borç para aldığı belirtilen kişilerin suçun mağduru, Hazinenin ise suçtan zarar gören olduğunu kabul etmiştir (Örneğin Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 02.10.2015 tarihli ve 10871-14742 sayılı kararı).

Ancak, Ceza Genel Kurulunun 26.04.2016 tarihli ve 118-208 sayılı kararında; tefecilik suçu ile korunan hukuki yarar ve bu bağlamda suçun topluma karşı suçlar bölümünde düzenlenmesi karşısında bu suçun mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamının, diğer bir ifadeyle kamunun olduğu, eyl… belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi hâlinde bu kişinin mağdur değil, suçtan zarar gören olacağı kabul edilmiştir.

Diğer yandan, tefecilik suçunda ivaz karşılığı ödünç para alanların hukuki niteliğindeki bu tartışmalara karşın gerek öğretide gerekse yargısal kararlarda 5237 sayılı TCK dön…de farklı kişilere karşı ödünç para veren kişi hakkında bir suç işleme kararı ile hareket ettiği sürece zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiği noktasında birlik bulunmaktadır. Yeni TCK dön…de TCK’nın 241. maddesinde düzenlenen tefecilik suçunun, kazanç elde etmek amacıyla borç para verilmesiyle oluşacağı, bunu meslek hâline getirmenin suçun unsurları içerisinde yer almadığı da gözetilerek, değişik zamanlarda ve farklı kişilere karşı tefecilik eyl…i zincirleme olarak işleyen sanık hakkında TCK’nın 43. maddesinin uygulanması gerektiği, bu itibarla hukuki kesinti oluşturan iddianame tarihinden evvel sanık hakkında dava konusu olsun ya da olmasın tüm eylemlerin teselsülün içerisinde değerlendirilmesi, iddianame tarihinden sonraki eylemlerin ise gerçek içtima hükümleri ve varsa kendi içinde teselsül hükümleri değerlendirilmek suretiyle karara bağlanması gerekeceği kabul edilmektedir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

…..

Mağdurların aşamalarda büyük oranda tutarlılık gösteren sanık ve inceleme dışı sanıktan faiz karşılığı borç para aldıklarına ilişkin anlatımları, bu anlatımlara karşılık sanık ve birlikte hareket ettiği inceleme dışı sanığın, gerek kendi içlerinde gerekse birbirlerinin savunmalarıyla çelişki içerisinde bulunan beyanları, sanık, inceleme dışı sanık ve tanıklar … … ile ….’in taşınmaz alım satımları ve banka işlemlerinin şüpheli olabileceğine ilişkin …Emniyet Müdürlüğü görevlilerince düzenlenen 22.11.2011 tarihli inceleme ve tespit tutanağı, sanık ile inceleme dışı sanığın birlikte tefecilik yaptıklarına ilişkin …İl Merkez Jandarma Komutanlığı görevlilerince düzenlenen 04.04.2013 tarihli tutanak, yine sanık ve inceleme dışı sanığın birlikte hareket etmek suretiyle vakfın mal varlığını kullanarak mağdurlara faiz karşılığı borç para verdiklerine ilişkin hukukçu ve Sayıştay emekli uzman denetçilerinden oluşan heyetçe düzenlenen 22.07.2013 tarihli bilirkişi raporu, sanıkların vakıf kaynaklarından tefecilik yaptıkları yönündeki iddiaların bazı somut delillere dayalı kuvvetli şüphe teşkil ettiğine ve özellikle alınan ifadeler yoluyla ulaşılan bilgilerin söz konusu şüpheyi güçlendirdiğine ilişkin Vakıflar Genel Müdürlüğü Başmüfettişi tarafından Rehberlik ve Teftiş Başkanlığına hitaben yazılan 12.12.2013 tarihli ve 67-46/46 sayılı yazı içeriği, inceleme konusu dosya kapsamında yapılan mali durum araştırmalarına da yansıdığı üzere sanığın aylık geliri ile açıklanması mümkün olmayan miktarlarda taşınmaz alımları ve borç para verme işlemleri gerçekleştirmesi, savunmasının aksine borç olarak verdiğini belirttiği paralarla ilgili olarak faiz kararlaştırmamasının hayatın olağan akışına ve günün ekonomik koşullarına aykırı olması, sanığın yapılan aramalar sonucu ele geçirilen senet, protokol ve kişisel ajandasına kaydettiği notlarla ilgili gerekli açıklamayı yapamaması hususları birlikte değerlendirildiğinde;

Başbakanlık Hazine Müsteşarlığınca düzenlenen 27.12.2012 tarihli ve 1168 sayılı yazı içeriğinden de anlaşılacağı gibi 90 sayılı Ödünç Para Verme İşleri hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 5. maddesi gereğince kendisine ikrazatçılık faaliyet izni verilmeyen sanığın, aynı suçu işleme kararının icrası kapsamında mağdurlara değişik zamanlarda ve birden fazla kez faiz karşılığında borç para verdiği, bu suretle sanığa atılı tefecilik suçunun unsurlarıyla sabit olduğu kabul edilmelidir.


Ceza Genel Kurulu Kararı - Karar: 2016/208

  • TCK 241
  • **Tefecilik suçu nedir? Tefecilik suçun unsurları nelerdir?
  • **Tefecilik suçunda zincirleme suç hükümleri nasıl uygulanır?

Tefecilik suçu, 5237 sayılı TCK’nın “Topluma Karşı Suçlar” başlıklı üçüncü kısmının “Ekonomi, Sanayi ve Ticarete İlişkin Suçlar” başlıklı dokuzuncu bölümünde yer alan 241. maddesinde; “Kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para veren kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır” biçiminde düzenlenmiş,

Madde gerekçesinde; “Faiz veya başka bir namla da olsa kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para verilmesi, tefecilik suçunu oluşturur. Tefecilik suçu, iktisadi hayatımızda, ‘senet kırdırma’ denen usulle de işlenebilir. Örneğin henüz vadesi gelmemiş bir bononun vadesinden önce başkasına verilerek karşılığında bono üzerinde yazılı meblağdan daha az bir paranın alınması durumunda tefecilik suçu oluşur. Çünkü bu durumda bononun el değiştirmesi, kişiler arasında doğmuş olan bir alacak borç ilişkisine dayanmamaktadır. İfade yerinde ise, bu durumlarda, birer ödeme aracı olan bononun veya çekin kendisi satılmakta ve satın alınmaktadır.

İzlenen suç politikası gereğince, kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para veren kişi cezalandırılmaktadır. Buna karşılık, ödünç para alan kişi cezalandırılmamaktadır» şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.

5237 sayılı TCK öncesinde tefecilik suçu mülga 2279 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Kanun’unda ve 90 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’de düzenlenmiş, 765 sayılı TCK’da tefecilik suçuna yer verilmemiştir.

5237 sayılı TCK içerisine 241. maddeyle tefecilik suçu dahil edilmiş ise de, tanımı yapılmamıştır. Buna karşılık mülga 90 sayılı KHK ve 2279 sayılı Kanunda tefeci ve tefeciliğin tanımları yapılmıştır. Buna göre, 2279 sayılı Kanun’un 14. maddesinde; “1 inci maddeye göre izin almaya mecbur olan hakiki veya hükmi şahıslardan bu mecburiyete riayet etmeyenlere veya 9 uncu madde hükümlerine göre Bakanlar Kurulunca ittihaz edilecek kararlara aykırı hareket eyleyenlere ve beyannamelerindeki şartları ve faiz hadlerini muvazaa ile gizleyenlere ‘tefeci’ denir”, 90 sayılı KHK’nın 9. (Değişik madde: 21/06/1994-KHK-545/9. md.) maddesinde ise; “Bu Kanun Hükmünde Kararname uyarınca ikrazatçılık yapmak üzere izin alınmadan, faiz veya her ne ad altında olursa olsun, bir ivaz karşılığı veya ipotek almak suretiyle, ödünç para verme işlemlerinin yapılması veya bu işlerin meslek ittihaz edilmesi ve Kanun Hükmünde Kararname uyarınca alınan ikrazatçılık izni iptal edildiği halde ödünç para verme işlerine devam edilmesi, ‘tefecilik’ sayılır” şeklinde tanımlara yer verilmiştir. Tefecilik kavramı, ikrazatçılık kavramı ile de yakından ilgili olup 90 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin (Değişik: 21.6.1994-KHK - 545/3 md.) 3/a bendinde ikrazatçı; “Devamlı ve mutad meslek halinde, faiz veya her ne ad altında olursa olsun bir ivaz karşılığı veya ipotek almak suretiyle, ödünç para verme işleriyle uğraşan veya ödünç para verme işlerine aracılık eden ve kendilerine faliyet izni verilen gerçek kişiler” olarak tanımlanmıştır.

Tefecilik suçuyla korunan hukuksal değer serbest rekabet mekanizması ve ekonomik yaşamın güvenilirliğidir. Bu nedenle suç TCK’nın “Topluma Karşı Suçlar” kısmının “Ekonomi, Sanayi ve Ticarete İlişkin Suçlar” bölümünde düzenlenmiştir. Suçun konusunu kazanç karşılığı başkasına verilen ödünç para oluşturur. Türk Dil Kurumu sözlüğünde ödünç; “İleride geri verilmek veya alınmak şartıyla alınan veya verilen şey” olarak ifade edilmiştir. Ancak burada ödünç olarak verilen her şey bu suçun konusunu oluşturmayacak, madde metninde de açık şekilde ifade edildiği gibi yalnızca “para” bu suçun konusunu oluşturacaktır. Öte yandan paranın Türk parası ya da yabancı para olması suçun oluşması bakımından önem taşımamaktadır. Gerek Türk parası gerekse de yabancı para tefecilik suçunun maddi konusu olabilir. Tefecilik suçunun hareket unsuru, kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para verme işlemidir. Bu suçun oluşması için öncelikle ikrazatçılık yapmak üzere yetkili organlardan izin alınmamış olmalı ya da verilen iznin iptal edilmiş olması gerekir. İzin alınarak faiz karşılığında ödünç para verilmesi eylemi suç olmayacaktır.

Tefecilik suçunun oluşması için, fail tarafından başka birisine ödünç olarak para verilmiş olması gerekmektedir. Ayrıca verilen bu paranın da kazanç elde etmek amacıyla verilmiş olması gerekir. Bir kimsenin paraya ihtiyacı olan kişiye yardımcı olmak amacıyla para verip bir süre sonra geri alması suç oluşturmayacaktır.

5237 sayılı TCK yürürlüğe girmeden önceki dönemde tefecilik suçunun oluşması için Ceza Genel Kurulunun 03.07.1995 gün ve 207-236 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, bir kimsenin birden fazla kişiye sürekli ve sistemli bir biçimde faiz karşılığı ödünç para vermek suretiyle kendisine çıkar sağlaması gerekmektedir. 5237 sayılı TCK’nın 241. maddesindeki düzenlemeye göre ise, kişinin yalnızca bir kişiye ödünç para vermesi suçun oluşması için yeterli olup bu işi meslek haline dönüştürüp dönüştürmemesinin bir önemi bulunmamaktadır. Bu nedenle suçun temadi ettiğinden ve birden fazla kişiye ödünç para verilmesinin tek suç oluşturduğundan bahsedilemeyecektir. Nitekim tefecilik suçundan verilen hükümlerin temyiz incelemesini yapan Özel Dairelerce de durum bu şekilde kabul edilmiştir. (4. CD.nin 02.07.2012 gün 12999-15810 ve 5. CD.nin 25.09.2014 gün 3665-9013 sayılı kararları).

Tefecilik suçu, kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para verme eylemiyle tamamlanır. Kasten işlenen bir suç olup suçun tamamlanması için fiilen kazanç elde edilip edilmediğinin ve ödünç verilen paranın geri ödenip ödenmediğinin bir önemi bulunmamaktadır.

İvaz karşılığında ödünç para veren kişi tefecilik suçunun failidir. Tefecilik suçunun faili herkes olabilir. Tefecilik suçunun mağduru konusunda ise öğretide ve yargı kararlarında farklı görüşler bulunmaktadır. Bu görüşler suçun mağdurunun ödünç para alan gerçek kişi mi yoksa toplumun geneli mi olduğu hususunda yoğunlaşmaktadır. Bu görüşleri kısaca incelemek gerekirse;

Örneğin Yrd. Doç. Dr. F. B.’ye göre, tefecilik suçunun mağduru, ödünç para alan gerçek kişidir. Yazara göre bu suç bakımından mağdur, genellikle acil ekonomik kaynağa ihtiyaç duyan ancak banka ve diğer kredi kurumlarına müracaat edemeyen, müracaat etse de ekonomik ihtiyacını bu kurumlar vasıtasıyla karşılayamayan ekonomik açıdan zor durumda bulunan kişilerdir.

Bir kısım yazarlar ise tefecilik suçunun mağdurunun toplumun geneli olduğunu savunmaktadırlar. Örneğin Prof. Dr. İ. Ö. bu suçun mağdurunun ödünç para alan kişi olamayacağını, zira bu suçun aslında çok failli suçlardan (karşılaşma suçu) olduğunu ve fakat izlenen suç politikası gereğince ödünç para alanın cezalandırılmadığını, ne var ki bunun o kişiyi mağdur kabul etmek anlamına da gelmeyeceğini ifade etmektedir. Yazara göre, tefecilik suçunun mağduru toplumu oluşturan ve istikrarlı makroekonomide yararı bulunan herkestir.

Benzer şekilde A.P. da tefecilik suçunun mağdurunun ödünç para alan ve bu nedenle ekonomik yönden sömürülen bireyler değil, ödünç para verme işleminin ilgili mevzuatta öngörülen kurallara aykırı olarak yapılmasından dolayı çıkarları ihlal edilen toplumun bütün bireyleri, yani toplum olduğunu ileri sürmektedir. Yine Y., G. ve A.’ya göre de tefecilik suçunun mağduru belli kimselerden ve sayıdan oluşmayan topluluktur. Kısacası bu suçta ödünç para alan değil, tüm toplum mağdurdur.

Buna karşın bazı yazarlar, konuyu mağdur-suçtan zarar gören kavramları üzerinden ele almışlardır. Örneğin Ö., K., D., B. ve T.’ye göre; suçun mağduru genellikle acil ekonomik ihtiyaca gereksinim duyan ve banka ve diğer kredi kurumlarına müracaat edemeyen veya müracaat etse de bu kurumlardan kredi alamayan ve dolayısıyla ekonomik açıdan zor durumda bulunan kişidir. Mağdur, suçun icra hareketlerinin üzerinde gerçekleştiği kişidir. O halde, ödünç para alan suçun mağdurudur. Buna karşın, haklı çıkarı bir şekilde zedelenen kişi ise suçtan zarar gören olduğuna göre kamu, yani toplumun bu suçta suçtan zarar gören olduğunu da kabul etmek gerekir.

Yargıtay uygulamalarına bakıldığında ise, 5237 sayılı TCK öncesinde ivaz karşılığı ödünç para alanların tefecilik suçunun mağduru olamayacağı noktasında genel bir kabul bulunmaktadır. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 29.05.1989 gün ve 147-209 sayılı kararında; “Sanık hakkındaki dava izin belgesi olmaksızın ödünç para vermek suçundan açılmıştır. Sanığa yüklenen bu eylemden gerçek ya da tüzel kişilerin zarara uğradıkları söylenemez. Ancak, bu tür faliyetlerin Devletin denetim ve gözetimi altında ve izin belgesi alınmak suretiyle yapılması gerekir. O halde Maliye Hazinesi bu suçlarda katılan sıfatını kazanabilir. İzin almadan ödünç para vermek suretiyle faliyette bulunduğu iddia edilen sanığın bu eyleminden mağdurun doğrudan doğruya zarara uğradığı söylenemeyeceğinden, katılan sıfatını kazanması mümkün olmayan şikâyetçinin temyiz isteminin reddine karar verilmelidir” sonucuna ulaşılmıştır.

5237 sayılı TCK’nın yürürlüğe girmesinden sonra ise Yargıtay, tefeciden kazanç karşılığı borç para aldığı belirtilen kişilerin suçun mağduru, Hazinenin ise suçtan zarar gören olduğunu kabul etmiştir (Örneğin Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 02.10.2015 gün ve 10871-14742 sayılı kararı).

Tefecilik suçunda ivaz karşılığı ödünç para alanların hukuki niteliğindeki bu tartışmalara karşın gerek öğretide gerekse yargısal kararlarda 5237 sayılı TCK döneminde farklı kişilere karşı ödünç para veren kişi hakkında bir suç işleme kararı ile hareket ettiği sürece zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiği noktasında birlik bulunmaktadır. Yeni TCK döneminde TCK’nın 241. maddesinde düzenlenen tefecilik suçunun, kazanç elde etmek amacıyla borç para verilmesiyle oluşacağı, bunu meslek haline getirmenin suçun unsurları içerisinde yer almadığı da gözetilerek, değişik zamanlarda ve farklı kişilere karşı tefecilik eylemini zincirleme olarak işleyen sanık hakkında TCK’nın 43. maddesinin uygulanması gerektiği, bu itibarla hukuki kesinti oluşturan iddianame tarihinden evvel sanık hakkında dava konusu olsun ya da olmasın tüm eylemlerin teselsülün içerisinde değerlendirilmesi, iddianame tarihinden sonraki eylemlerin ise gerçek içtima hükümleri ve varsa kendi içinde teselsül hükümleri değerlendirilmek suretiyle karara bağlanması gerekeceği kabul edilmektedir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Tefecilik suçu ile korunan hukuki yarar ve bu bağlamda suçun topluma karşı suçlar bölümünde düzenlenmesi karşısında bu suçun mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamının, diğer bir ifadeyle kamunun olduğu, eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi halinde bu kişinin mağdur değil, suçtan zarar gören olacağının kabulü gerekmektedir.

Aksinin kabulü halinde, somut olayda olduğu gibi birden fazla kişiye karşı işlenmiş olan tefecilik suçlarında hükmolunacak sonuç ceza miktarları göz önünde bulundurulduğunda, 5237 sayılı TCK’nın “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesinin gerekçesinde, “Suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak ceza hukuku yaptırımlarının haklı ve ölçülü olması gerekir. Çünkü ancak haklı ve suçun ağırlığıyla orantılı bir yaptırım ile suç işleyen kişinin bu fiilinden pişmanlık duyması sağlanabilir ve yeniden topluma kazandırılması söz konusu olabilir” şeklinde açıklanmış olan ölçülülük ilkesine aykırı davranılmış olunacaktır.

Bu nedenle, 5237 sayılı TCK’nın 241. maddesinde tefecilik suçunun, kazanç elde etmek amacıyla borç para verilmesiyle oluşacağı, bunu meslek haline getirmenin suçun unsurları içerisinde yer almadığı gözetildiğinde değişik zamanlarda ve farklı kişilere karşı ödünç para veren kişi hakkında bir suç işleme kararı ile hareket ettiği sürece aynı kanun’un 43. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiği kabul edilmelidir.


Ceza Genel Kurulu Kararı - Karar: 2015/152

  • TCK 241
  • Herhangi bir altın alım satımı olmadığı halde, altın satmış gibi mağdurlardan çek aldıktan sonra, bu kez sattığı altını hurda altın olarak geri alıyormuş gibi hesap yaparak, çek bedelinden daha az bir parayı mağdurlara verme biçimindeki eyleminde, çekin el değiştirmesi kişiler arasında doğmuş olan bir alacak borç ilişkisine dayanmayıp, kazanç elde etmek amacıyla çekin kendisi satın alınarak ödünç para verildiğinden TCK’nın 241. maddesinde düzenlenen tefecilik suçunun tüm unsurlarının oluştuğu kabul edilmelidir.

Tefecilik suçu, 5237 sayılı TCK’nın “Topluma Karşı Suçlar” başlıklı üçüncü kısmının “Ekonomi, Sanayi ve Ticarete İlişkin Suçlar” başlıklı dokuzuncu bölümününde yer alan 241. maddesinde; “Kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para veren kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır” biçiminde düzenlenmiş,

Madde gerekçesinde; “Faiz veya başka bir namla da olsa kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para verilmesi, tefecilik suçunu oluşturur. Tefecilik suçu, iktisadi hayatımızda, ‘senet kırdırma’ denen usulle de işlenebilir. Örneğin henüz vadesi gelmemiş bir bononun vadesinden önce başkasına verilerek karşılığında bono üzerinde yazılı meblağdan daha az bir paranın alınması durumunda tefecilik suçu oluşur. Çünkü, bu durumda bononun el değiştirmesi, kişiler arasında doğmuş olan bir alacak borç ilişkisine dayanmamaktadır. İfade yerinde ise, bu durumlarda, birer ödeme aracı olan bononun veya çekin kendisi satılmakta ve satın alınmaktadır.

İzlenen suç politikası gereğince, kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para veren kişi cezalandırılmaktadır. Buna karşılık, ödünç para alan kişi cezalandırılmamaktadır» şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.

5237 sayılı TCK’nın öncesinde tefecilik suçu mülga 2279 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Kanunun’da ve 90 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’de düzenlenmiş, 765 sayılı TCK’da tefecilik suçuna yer verilmemiştir. 5237 sayılı TCK’da tefeciliğin tanımı yapılmamış, buna karşılık mülga 90 sayılı KHK ve 2279 sayılı Kanun’da tefeci ve tefeciliğin tanımları yapılmıştır. Buna göre, 2279 sayılı Kanun’un 14. maddesinde; “1 inci maddeye göre izin almaya mecbur olan hakiki veya hükmi şahıslardan bu mecburiyete riayet etmeyenlere veya 9 uncu madde hükümlerine göre Bakanlar Kurulunca ittihaz edilecek kararlara aykırı hareket eyleyenlere ve beyannamelerindeki şartları ve faiz hadlerini muvazaa ile gizleyenlere tefeci denir”, 90 sayılı KHK’nın 9. (Değişik madde: 21/06/1994-KHK-545/9. md.) maddesinde ise; “Bu Kanun Hükmünde Kararname uyarınca ikrazatçılık yapmak üzere izin alınmadan, faiz veya her ne ad altında olursa olsun, bir ivaz karşılığı veya ipotek almak suretiyle, ödünç para verme işlemlerinin yapılması veya bu işlerin meslek ittihaz edilmesi ve Kanun Hükmünde Kararname uyarınca alınan ikrazatçılık izni iptal edildiği halde ödünç para verme işlerine devam edilmesi, tefecilik sayılır” şeklinde tanımlara yer verilmiştir. Tefecilik kavramı, ikrazatçılık kavramı ile de yakından ilgili olup 90 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin (Değişik: 21.6.1994-KHK - 545/3 md.) 3/a bendinde ikrazatçı; “Devamlı ve mutad meslek halinde, faiz veya her ne ad altında olursa olsun bir ivaz karşılığı veya ipotek almak suretiyle, ödünç para verme işleriyle uğraşan veya ödünç para verme işlerine aracılık eden ve kendilerine faaliyet izni verilen gerçek kişiler” olarak tanımlanmıştır.

Tefecilik suçunun hareket unsuru, kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para verme işlemidir. Bu suçun oluşması için öncelikle ikrazatçılık yapmak üzere yetkili organlardan izin alınmamış olmalı ya da verilen iznin iptal edilmiş olması gerekir. İzin alınarak faiz karşılığında ödünç para verilmesi eylemi suç olmayacaktır.

Tefecilik suçunun oluşması için, fail tarafından başka birisine ödünç olarak para verilmiş olması gerekmektedir. Ayrıca verilen bu paranın da kazanç elde etmek amacıyla verilmiş olması gerekir. Bir kimsenin paraya ihtiyacı olan kişiye yardımcı olmak amacıyla para verip bir süre sonra geri alması suç oluşturmayacaktır.

Tefecilik suçuyla korunan hukuki yarar, ekonomik kuralların ve serbest rekabet mekanizmasının işleyişinin bozulması ve kamu güvenliğinin korunmasıdır. Suçun konusunu kazanç karşılığı başkasına verilen ödünç para oluşturur. Türk Dil Kurumu sözlüğünde ödünç; “İleride geri verilmek veya alınmak şartıyla alınan veya verilen şey” olarak ifade edilmiştir. Ancak burada ödünç olarak verilen her şey bu suçun konusunu oluşturmayacak, madde metninde de açık şekilde ifade edildiği gibi yalnızca “para” bu suçun konusunu oluşturacaktır. Öte yandan paranın Türk parası ya da yabancı para olması suçun oluşması bakımından önem taşımamaktadır. Gerek Türk parası gerekse de yabancı para tefecilik suçunun maddi konusu olabilir.

5237 sayılı TCK yürürlüğe girmeden önceki dönemde tefecilik suçunun oluşması için Ceza Genel Kurulunun 03.07.1995 gün ve 207-236 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, bir kimsenin birden fazla kişiye sürekli ve sistemli bir biçimde faiz karşılığı ödünç para vermek suretiyle kendisine çıkar sağlaması gerekmektedir. 5237 sayılı TCK’nın 241. maddesindeki düzenlemeye göre ise, kişinin yalnızca bir kişiye ödünç para vermesi suçun oluşması için yeterli olup bu işi meslek haline dönüştürüp dönüştürmemesinin bir önemi bulunmamaktadır. Bu nedenle suçun temadi ettiğinden ve birden fazla kişiye ödünç para verilmesinin tek suç oluşturduğundan bahsedilemeyecektir. Nitekim tefecilik suçundan verilen hükümlerin temyiz incelemesini yapan Özel Dairelerce de durum bu şekilde kabul edilmiştir. (4. CD.nin 02.07.2012 gün 12999-15810 ve 5. CD.nin 25.09.2014 gün 3665-9013 sayılı kararları). Tefecilik suçu, kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para verme eylemiyle tamamlanır. Kasten işlenen bir suç olup suçun tamamlanması için fiilen kazanç elde edilip edilmediğinin ve ödünç verilen paranın geri ödenip ödenmediğinin bir önemi bulunmamaktadır.

Tefecilik suçu, madde gerekçesinde de açıklandığı üzere “senet kırdırma” denilen yöntemle de işlenebilir. Örneğin henüz vadesi gelmemiş bir bononun vadesinden önce başkasına verilerek karşılığında bono üzerinde yazılı meblağdan daha az bir paranın alınması durumunda tefecilik suçu oluşur. Çünkü, bu durumda bononun el değiştirmesi, kişiler arasında doğmuş olan bir alacak borç ilişkisine dayanmamaktadır. Bu gibi durumlarda, birer ödeme aracı olan bononun veya çekin kendisi satılmakta ve satın alınmaktadır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Mağdurların mahkemede kısmen farklılık gösterse de özünde değişmeyen istikrarlı anlatımları, sanığın çevredekilere sürekli borç para verdiğine ilişkin araştırma tutanağı, bu tutanağı doğrulayan tanıklar C ve Y.’nin beyanları, sanığın yakın akrabalık ve iş ilişkisi bulunmayan kişilere karşılıksız olarak sürekli borç para verdiğine ilişkin savunmasının hayatın olağan akışına ve genel hayat tecrübelerine uygun düşmediği dikkate alındığında; kuyumculuk yapan sanığın, mağdurlar Z., B. ve D. A.’nın ödünç para talep etmeleri üzerine, herhangi bir altın alım satımı olmadığı halde, altın satmış gibi mağdurlardan çek aldıktan sonra, bu kez sattığı altını hurda altın olarak geri alıyormuş gibi hesap yaparak, çek bedelinden daha az bir parayı mağdurlara verme biçimindeki eyleminde, çekin el değiştirmesi kişiler arasında doğmuş olan bir alacak borç ilişkisine dayanmayıp, kazanç elde etmek amacıyla çekin kendisi satın alınarak ödünç para verildiğinden TCK’nın 241. maddesinde düzenlenen tefecilik suçunun tüm unsurlarının oluştuğu kabul edilmelidir.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/10131 Karar: 2018/118 Tarih: 15.01.2018

  • TCK 241. Madde

  • Tefecilik Suçu

Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelendi;

Sanığın kazanç karşılığı ödünç para verdiği iddia edilen müşteki …‘ın tefecilik suçunun zarar göreni olması ve hükmün 23/05/2013 havale tarihli dilekçe ile vekili tarafından temyiz edilmesi karşısında, kamu davasına katılma ve hükmü temyiz hakkı bulunduğu anlaşılmakla, mahkemece verilen katılma isteminin reddine ilişkin kararın kaldırılmasına, 5271 sayılı CMK’nın 237/2 260/1. maddeleri gereğince katılan olarak kabulüne karar verildikten sonra gereği düşünüldü:

TCK’nın 241. maddesinde tanımlanan tefecilik suçunun oluşabilmesi için kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para verilmesinin yeterli oluşu, ayrıca birden fazla kişiye sistemli şekilde faiz karşılığı ödünç para verilmesinin suçun unsuru olarak aranmaması ve aralarında yakın akrabalık bağı veya iş ilişkisi bulunmayan kişiler arasında günün ekonomik koşulları nazara alındığında yüksek sayılabilecek miktarda paranın karşılıksız verilmesinin hayatın olağan akışına uygun olmaması; bu bağlamda, sanığın katılandan faiz almadığını savunması karşısında, maddi gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkarılması açısından dosyada örneği bulunan … 25. İcra Müdürlüğünün 2012/11151 sayılı dosyası dışındaki alacaklı olduğu diğer icra dosyalarının aslı veya onaylı örneklerinin dosyaya alınarak borçluların tanık olarak beyanlarına başvurulması, tefecilik yapıp yapmadığına ilişkin ayrıntılı kolluk araştırması yaptırılması ile sanık ve katılanın beyanlarında geçen olaya ilişkin bilgisi olduğu belirtilen …‘nun tanık olarak dinlenmesinden sonra tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ve yetersiz gerekçelerle yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması,

Kabule göre de;

Sanığın bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda kazanç elde etmek amacı ile birden fazla ödünç para verdiğinin kabul edilmesine karşın TCK’nın 43/1. maddesinin uygulanmaması,

Kendisini vekille temsil ettiren katılan … lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı TCK’nın 53. maddesinde yer alan bazı ibarelerin iptaline ilişkin kararının değerlendirilmesi lüzumu,

Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiin ve katılan … vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 15/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/10720 Karar: 2017/1190 Tarih: 28.03.2017

  • TCK 241. Madde

  • Tefecilik Suçu

Sanıklar … ve … hakkında kurulan hükümlerin temyiz incelemesinde;

TCK’nın 241. maddesinde tanımlanan tefecilik suçunun oluşabilmesi için kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para verilmesinin yeterli oluşu, ayrıca birden fazla kişiye sistemli şekilde faiz karşılığı ödünç para verilmesinin suçun unsuru olarak aranmaması ve aralarında yakın akrabalık bağı veya iş ilişkisi bulunmayan kişiler arasında günün ekonomik koşulları nazara alındığında yüksek sayılabilecek miktarda paranın karşılıksız verilmesinin hayatın olağan akışına uygun olmaması ve müşteki …‘in hazırlık aşamasında arkadaşı … aracılığı ile tanıştığı sanık …‘in tefecilik yaptığı, kendisinden faiz karşılığı ödünç para aldığını söyleyerek şikayetçi olmasına rağmen duruşmada alınan beyanında sanığın tefecilik yapmadığını aralarında ticari ilişki bulunduğunu beyan etmesi, tanık …‘ün de sanık ve müşteki arasında alışveriş olduğu ve söz konusu inşaat malzemesinin yükleme işleminin kendisi tarafından yapıldığını beyan etmesi; sanık … hakkında ise müşteki …‘in aşamalarda değişmeyen ve sanıktan faizle ödünç para aldığı yönündeki tanık … ile uyumlu beyanları, sanıkların ikametlerinde yapılan aramalar sonucu çek örneklerinin bulunması karşısında, maddi gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkarılması açısından sanıkların alacaklısı olduğu icra dosyalarının araştırılıp varsa borçluları ile …‘in sanık … hakkında bilgisinin tesbiti amacıyla tanık olarak beyanlarına başvurulması, sanıkların tefecilik yapıp yapmadıklarına dair kolluk marifetiyle araştırma yaptırılması ve müşteki …‘in beyanları arasındaki çelişkinin de giderilmesinden sonra tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre hukuki durumlarının tayin ve takdir edilmesi gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ve yetersiz gerekçelerle yazılı şekilde hükümler kurulması,

Kabule göre de

Sanık … hakkında 5237 Sayılı TCK’nın 3/1. maddesindeki orantılılık ilkesine aykırı olacak şekilde hapis cezası alt sınırdan belirlendiği halde adli para cezasında gerekçe gösterilmeksizin alt sınırdan uzaklaşılması suretiyle çelişkiye düşülmesi,

Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarih ve E. 2014/140; K. 2015/85 Sayılı kararının 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması sebebiyle TCK’nın 53. maddesiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,

Sanıklar … ve … hakkında kurulan hükümlerin temyiz incelemesinde;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda birden fazla kişiye kazanç elde etmek amacıyla ödünç para vermek suretiyle zincirleme şekilde tefecilik suçunu işleyen sanık … hakkında TCK’nın 43/1. maddesinin uygulanması gerekirken, mağdur sayısınca ayrı ayrı hükümler kurulmak suretiyle fazla ceza tayini,

5237 Sayılı TCK’nın 3/1. maddesindeki orantılılık ilkesine aykırı olacak şekilde her iki sanık hakkında hapis cezası alt sınırdan belirlendiği halde adli para cezasında gerekçe gösterilmeksizin alt sınırdan uzaklaşılması suretiyle çelişkiye düşülmesi,

Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarih ve E. 2014/140; K. 2015/85 Sayılı kararının 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması sebebiyle TCK’nın 53. maddesiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Kanuna aykırı, sanıklar …, … ve … müdafiileri ve katılan Hazine vekilinin temyiz itirazları bu sebeple yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 28.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/3252 Karar: 2016/6425 Tarih: 16.06.2016

  • TCK 241. Madde

  • Tefecilik Suçu

TCK’nın 241. maddesinde tanımlanan tefecilik suçunun oluşabilmesi için kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para verilmesinin yeterli oluşu, ayrıca birden fazla kişiye sistemli olarak faiz karşılığı ödünç para verilmesinin suçun unsuru olarak aranmaması ve aralarında yakın akrabalık bağı veya iş ilişkisi bulunmayan kişiler arasında günün ekonomik koşulları nazara alındığında yüksek sayılabilecek miktarda paranın karşılıksız verilmesinin hayatın olağan akışına uygun olmaması, bu bağlamda katılanın sanıktan 15.000 TL borç alıp karşılığında 30.000 TL bedelli senet verdiğini iddia etmesi, sanığın da 29.09.2011 tarihli mahkeme huzurunda verdiği beyanında 4.000 TL ve 5.000 TL olmak üzere iki kez borç para verdiğini karşılığında da senet aldığını savunması ve bu senetlerin Avukat A. Anıl’da olduğunu ifade etmesi karşısında, adı geçen avukatın tanık olarak beyanına başvurularak suça konu senetlerin aslının istenmesi ile maddi gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkarılması açısından, sanığın faiz karşılığı borç para verip vermediğinin kesin olarak belirlenebilmesi amacıyla kolluk marifetiyle araştırma yaptırılması, alacaklı olduğu icra takip dosyalarının tesbitiyle varsa takip borçlularının tanık sıfatıyla dinlenilmesinden sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle yazılı şekilde beraat hükmü kurulması,

SONUÇ : Kanuna aykırı, katılan Hazine vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 16.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/5575 Karar: 2016/5786 Tarih: 02.06.2016

  • TCK 241. Madde

  • Tefecilik Suçu

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

TCK’nın 241. maddesinde düzenlenen tefecilik suçunun kazanç elde etmek amacıyla borç para verilmesiyle oluşacağı, bunu meslek haline getirmenin suçun unsurları içerisinde yer almadığı, birden fazla kişiye, birden çok kez kazanç karşılığı ödünç para verilmesi halinde ise zincirleme tek tefecilik suçunun oluşacağı nazara alındığında; dosya kapsamına göre sanık hakkında tefecilik suçundan … 4. Asliye Ceza Mahkemesine açılan davada 29.12.2010 gün ve 2010/90 Esas, 2010/1180 Sayılı Karar ile mahkumiyetine karar verildiği anlaşılmakla, anılan dosyanın sonucunun araştırılarak derdest olması halinde her iki dosyanın birleştirilmesi, aksi halde onaylı suretinin temin edilip eklenmesi, davaya konu eylemler arasında irtibat bulunup bulunmadığı, mükerrer yargılama ya da zincirleme suç hükümleri açısından dava tarihleri itibariyle hukuki kesinti olup olmadığının tespit edilmesinden sonra sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri yerine eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,

Kabule göre de;

Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarih ve E. 2014/140; K. 2015/85 Sayılı kararının 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması sebebiyle TCK’nın 53. maddesiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 02.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/3014 Karar: 2016/5668 Tarih: 01.06.2016

  • TCK 241. Madde

  • Tefecilik Suçu

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

TCK’nın 241. maddesinde düzenlenen tefecilik suçunun, kazanç elde etmek amacıyla borç para verilmesiyle oluşacağı, bunu meslek haline getirmenin suçun unsurları içerisinde yer almadığı, aynı suç işleme kararı kapsamında değişik zamanlarda ve/veya farklı kişilere karşı tefecilik eylemini birden çok kez işleyen sanık hakkında TCK’nın 43. maddesinin uygulanması gerektiği ve zincirleme suçlarda son suçun işlendiği günün suç tarihi olduğu, bu itibarla hukuki kesinti oluşturan iddianame tarihinden evvel sanık hakkında davaya konu olsun ya da olmasın tüm eylemlerin teselsülün içerisinde değerlendirilmesi, iddianame tarihinden sonraki eylemlerin ise gerçek içtima hükümleri ve varsa kendi içinde teselsül hükümleri değerlendirilmek suretiyle karara bağlanması gerekeceği, keza aynı teselsül ilişkisi içinde bir kısım mağdurlara karşı gerçekleştirilen tefecilik eylemi sebebiyle açılmış bir kamu davasının veya verilmiş ya da kesinleşmiş bir hükmün bulunmasının diğer mağdurlara yönelik eylemlerin davaya konu yapılmasına engel olmayacağı, yargılama sonunda sabit görülen suçların cezalandırılabilirliğinin bu husustan bağımsız olarak ele alınması gerektiği de nazara alındığında;

UYAP sisteminden yapılan sorgulamada sanık hakkında işbu dava dışında tefecilik suçlarından açılan kamu davalarında 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 23.12.2014 gün 2009/1306 Esas, 2010/1001 Karar ve 2. Asliye Ceza mahkemesinin 02.03.2010 gün ve 2009/31 Esas, 2010/134 Karar sayılı ilamlarıyla hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi ve anılan kararlarda suç tarihi olarak 08.11.2007 ve 2008 yılının gösterilmesi karşısında, bu dava dosyalarının asıl veya onaylı örnekleri getirtilip incelenerek, suç ve iddianame tarihlerine göre hukuki kesinti bulunup bulunmadığının tespit edilmesinden sonra hasıl olacak sonuca göre sanığın her üç dosyadaki eylemlerinin ayrı ayrı ya da bir bütün halinde zincirleme tefecilik suçunu oluşturup oluşturmayacağının belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,

Kabule göre de;

Sanık hakkında temel hapis cezası alt sınırdan tayin edildiği halde, aynı gerekçelerle hapis cezası yanında tayin edilen adli para cezasına esas alınan birim gün sayısının alt sınırın üstünde belirlenmesi suretiyle hükümde çelişkiye neden olunması,

Suça konu olayda bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda birden fazla kişiye kazanç elde etmek amacıyla ödünç para verdiği kabul edilen sanık hakkında 5237 Sayılı TCK’nın 43/1. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarih ve E.2014/140; K. 2015/85 Sayılı Kararının Resmi Gazetenin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayısında yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması sebebiyle TCK’nın 53. maddesiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,

Sanığın adli sicil kaydında yer alan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararların suç tarihinden sonra kesinleştiği ve bu itibarla suçların denetim süresi içinde işlenmediği dikkate alınmadan CMK’nın 231/11. maddesi gereğince ele alınması için mahkemesine ihbarda bulunulması,

Adli emanetin 2011/2611 sırasına kayıtlı senetler hakkında herhangi bir karar verilmemesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık ve müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 321 ve 326/ son maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 01.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/719 Karar: 2016/3800 Tarih: 12.04.2016

  • TCK 241. Madde

  • Tefecilik Suçu

Sanıklar … ve … hakkında yalan tanıklık suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Yalan tanıklıkta bulunduğu Mahkemede verilen hükümle birlikte suç duyurusunda bulunulması üzerine yapılan soruşturmada suçunu ikrar etmesi karşısında TCK’nın 274/2. maddesinin uygulanma şartı bulunmadığından bu hususta sanık … hakkında bozma isteyen tebliğnamedeki görüşe iştirak edilmemiş, sanıklar hakkında TCK’nın 53. maddesinin uygulanması ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarih ve E. 2014/140; K. 2015/85 Sayılı Kararının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.

Delillerle iddia ve savunma duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, sübutu kabul olunan fiillerin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan yerinde görülmeyen sanıkların temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükümlerin ONANMASINA,

Sanık … hakkında kurulan hükümlere yönelik temyiz itirazlarına gelince;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yalan tanıklığa azmettirme suçundan kurulan hükümlere yönelik yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Sanığın Asliye Hukuk Mahkemesinde aleyhine açılan tasarrufun iptali davasının lehine sonuçlanmasını temin maksadıyla yalan tanıklık yapmaları hususunda sanıklar … ve …‘yu azmettirmek ve farklı celselerde tanıklık yapmalarını sağlamak şeklinde gerçekleştirdiği kabul edilen eylemlerini bir suç işleme kararının icrası kapsamında işlediği anlaşılmasına rağmen suç kastının nasıl yenilendiği ve eylemlerin neden bağımsız suç teşkil ettiği gerekçeleriyle karar yerinde gösterilmeden yalan tanıklık suçundan iki ayrı mahkumiyet hükmü kurulması,

Tefecilik suçunun, 765 Sayılı TCK’nın yürürlükte olduğu dönemde, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.07.1995 tarih ve 1995/207-236 Sayılı Kararında da belirtildiği üzere birden fazla kişiye sürekli ve sistemli bir şekilde faiz karşılığı ödünç para vermek suretiyle çıkar sağlanması, başka bir anlatımla ödünç para verme işinin meslek haline dönüştürülmesi durumunda oluştuğu, suçun yaptırımının ise 2279 Sayılı Kanun’un 17. maddesinde düzenlendiği,

01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 Sayılı TCK’nın 241. maddesinde ise atılı suçun; “Kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para veren kişi,…” biçiminde tanımlandığı, bu düzenlemeye göre suçun oluşması için sanığın yalnızca bir kişiye ödünç para vermesi yeterli olup, bu işi meslek haline dönüştürüp dönüştürmemesinin öneminin bulunmadığı, tefecilik suçunun ekonomi, sanayi ve ticarete dair suçlar bölümü içerisinde yer aldığı, bu bölümün de topluma karşı suçlar kısmı içinde bulunduğu, 5237 Sayılı Kanun’un 43/1. maddesi, suçun mağdurunun aynı kişi olmasını suçun zorunlu unsuru haline getirmiş iken, 08.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5377 Sayılı Kanun’un 6. maddesiyle anılan madde ve fıkraya eklenen “Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.” hükmü ile zincirleme suçun kapsamının genişletildiği ve mağduru aynı kişi olsun ya da olmasın maddenin son fıkrasındaki istisnalar dışındaki tüm suçlarda zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasının mümkün hale getirildiği, bu sebeple suçun temadi ettiğinden ve birden fazla kişiye ödünç para verilmesinin tek suç oluşturduğundan bahsedilemeyeceği, ancak suçun zincirleme olarak işlenmesinin olanaklı olduğu,

Ayrıca, kesintisiz suçlarda kesintinin gerçekleştiği anda suçun işlendiği kabul edilmekle birlikte 5237 Sayılı Kanun’un 241. maddesinde düzenlenen tefecilik suçunun maddede yazılı tipik hareketin bir kez işlenmesiyle oluşan sırf hareket suçu niteliğinde bulunduğu, bu suçun ivaz karşılığında ödünç paranın borç alana verilmesiyle tamamlandığı, suçun tamamlanması için ivazın temin edilmiş olmasının şart olmadığı, hatta ödünç olarak alınan paranın vadesinde geri ödemesinin yapılmamış olmasının da suçun oluşması üzerinde bir etkisinin bulunmadığı, 5237 Sayılı Kanun ile getirilen yeni düzenlemenin suçun unsurları bakımından sanıklar aleyhine olması karşısında 01 Haziran 2005 tarihi öncesi ve sonrasındaki eylemlerin ayrı değerlendirilmesinde zorunluluk bulunduğu,

Tüm bu açıklamalar ışığında davaya konu somut olayda; sanığın …‘a kazanç karşılığı ödünç para verdiği tarihin 01.06.2005 tarihinden önceye tekabül etmesi nedeniyle, sanığın eylemlerinin 01.06.2005 tarihinden önce ve bu tarihten sonra gerçekleştirilenler açısından değerlendirilerek önceki dönemde işlenen suçlar açısından lehe yasa karşılaştırılmasının yapılması, yeni dönemde işlenen suçlar açısından TCK’nın 43. maddesinin uygulanma imkanının tartışılmasının gerekmesi, sanığın faiz karşılığı ödünç para verdiği kabul edilen …‘in sanıktan 2007 yılında 5.800 TL karşılığı 4.000 Dolar aldığını beyan etmesi karşısında, yeniden dinlenerek sanıktan faiz karşılığında ödünç para alıp almadığı, faizin hangi aşamada kararlaştırıldığı tereddüte mahal bırakmayacak derecede açıklığa kavuşturulduktan sonra sanığın hukuki durumunun tespit edilmesi gerekirken eksik araştırma ve yetersiz gerekçe ile mahkumiyet kararı verilmesi,

Kabule göre de;

Tekerrüre esas sabıkası bulunan sanık hakkında TCK’nın 58/6-7. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarih ve E. 2014/140; K. 2015/85 Sayılı kararının 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması sebebiyle TCK’nın 53. maddesiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafii ve vasisinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükümlerin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 12.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/14757 Karar: 2015/17184 Tarih: 09.12.2015

  • TCK 241. Madde

  • Tefecilik Suçu

Tefecilik suçunun, 765 sayılı TCK’nın yürürlükte olduğu dönemde, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.07.1995 tarih ve 1995/7-207-236 sayılı Kararında da belirtildiği üzere birden fazla kişiye sürekli ve sistemli bir şekilde faiz karşılığı ödünç para vermek suretiyle çıkar sağlanması, başka bir anlatımla ödünç para verme işinin meslek haline dönüştürülmesi durumunda oluştuğu, suçun yaptırımının ise 2279 sayılı Yasanın 17. maddesinde düzenlendiği; 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın 241. maddesinde ise atılı suçun; “Kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para veren kişi,…” biçiminde tanımlandığı, bu düzenlemeye göre suçun oluşması için sanığın yalnızca bir kişiye ödünç para vermesi yeterli olup, bu işi meslek haline dönüştürüp dönüştürmemesinin öneminin bulunmadığı, tefecilik suçunun ekonomi, sanayi ve ticarete ilişkin suçlar bölümü içerisinde yer aldığı, bu bölümün de topluma karşı suçlar kısmı içinde bulunduğu, 5237 sayılı Yasanın 43/1. maddesi, suçun mağdurunun aynı kişi olmasını suçun zorunlu unsuru haline getirmiş iken, 08.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5377 sayılı Kanunun 6. maddesi ile anılan madde ve fıkraya eklenen “Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.” hükmü ile zincirleme suçun kapsamının genişletildiği ve mağduru aynı kişi olsun ya da olmasın maddenin son fıkrasındaki istisnalar dışındaki tüm suçlarda zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasının mümkün hale getirildiği, bu nedenle suçun temadi ettiğinden ve birden fazla kişiye ödünç para verilmesinin tek suç oluşturduğundan bahsedilemeyeceği, ancak suçun zincirleme olarak işlenmesinin olanaklı olduğu gözetildiğinde;

Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden iş bu kamu davasının suç tarihleri ve mağdurları yönünden İstanbul 28. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2008/502 Esas sayılı dosyası ile aynı olup olmadığı tespit edilemediğinden, aynı teselsül ilişkisi içinde bir kısım mağdurlara karşı gerçekleştirilen tefecilik eylemi nedeniyle açılmış bir kamu davasının veya verilmiş veya kesinleşmiş bir hükmün bulunmasının diğer mağdurlara yönelik eylemlerin dava konusu yapılmasına engel olmayacağı, yargılama sonunda sabit görülen suçların cezalandırılabilirliğinin bu husustan bağımsız olarak ele alınması gerektiği nazara alınarak, söz konusu dosya getirtilerek incelenmesinden, derdest ise bağlantı nedeni ile birleştirilmesinden, bunun mümkün olmaması durumunda ise onaylı örneğinin temininden sonra sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği halde sanığın atılı suçu işlediği tarihi de kapsayacak şekilde aynı suçtan İstanbul 28. Asliye Ceza Mahkemesinde de yargılandığı ve bu davanın mükerrer açıldığı şeklindeki yanılgılı gerekçe ve eksik inceleme sonucu kamu davasının reddine karar verilmesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 09.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/13740 Karar: 2015/16500 Tarih: 19.11.2015

  • TCK 241. Madde

  • Tefecilik Suçu

Sanık hakkında tefecilik suçundan verilen davanın reddine dair hükmün temyiz incelemesinde;

Gerekçesi gösterilmek suretiyle verilen davanın reddine dair hüküm usul ve kanuna uygun olduğundan yerinde görülmeyen katılan Hazine vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA,

Sanık hakkında tefecilik suçundan verilen beraat ve mahkumiyet hükümlerinin temyiz incelemesinde;

01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın 241. maddesinde atılı suçun; “Kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para veren kişi,…” biçiminde tanımlandığı, bu düzenlemeye göre suçun oluşması için sanığın yalnızca bir kişiye ödünç para vermesi yeterli olup, bu işi meslek haline dönüştürüp dönüştürmemesinin öneminin bulunmadığı, tefecilik suçunun ekonomi, sanayi ve ticarete ilişkin suçlar bölümünde topluma karşı suçlar kısmı içinde bulunduğu, 5237 sayılı Yasanın 43/1. maddesi, suçun mağdurunun aynı kişi olmasını suçun zorunlu unsuru haline getirmiş iken, 08.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5377 sayılı Kanunun 6. maddesi ile anılan madde ve fıkraya eklenen “Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.” hükmü ile zincirleme suçun kapsamının genişletildiği ve mağduru aynı kişi olsun ya da olmasın maddenin son fıkrasındaki istisnalar dışındaki tüm suçlarda zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasının mümkün hale getirildiği, bu nedenle suçun temadi ettiğinden ve birden fazla kişiye ödünç para verilmesinin tek suç oluşturduğundan bahsedilemeyeceği, ancak suçun zincirleme olarak işlenmesinin olanaklı olduğu, aralarında yakın akrabalık bağı veya iş ilişkisi bulunmayan kişiler arasında günün ekonomik koşulları nazara alındığında önemli miktarlardaki paranın karşılıksız verilmesinin de hayatın olağan akışına ve genel hayat tecrübelerine uygun düşmediği anlaşılmakla;

Salihli Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 05.03.2010 ve 03.03.2011 tarihli iddianamelerde sanığın M. B.’e faiz karşılığı borç para verdiğinin iddia edilmediği ancak dosya kapsamında mevcut M. B.’in kollukça alınan 25.01.2011 tarihli ifadesinde sanıktan faiz karşılığında borç para aldığını beyan etmesi karşısında, sanık hakkında anılan şahsa yönelik tefecilik suçu nedeniyle kamu davası açılıp açılmadığı araştırılarak, dava açılmış ve karar kesinleşmemişse davaların birleştirilmesi cihetine gidilmesi, hükme bağlanmış ise onaylı suretlerinin denetime olanak verecek şekilde dosya içine getirtilmesi, dava açılmamış ise söz konusu eylemler nedeniyle sanık hakkında suç duyurusunda bulunulması ve kamu davası açılması halinde iş bu dosya ile birleştirilmesine karar verilmesi, iddianame tarihlerine göre hukuki kesintinin gerçekleşip gerçekleşmediği ve zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılması, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle yazılı şekilde hükümler kurulması,

SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafiin ve katılan Hazine vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 19.11.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/10304 Karar: 2015/11981 Tarih: 01.06.2015

  • TCK 241. Madde

  • Tefecilik Suçu

01/06/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın 241. maddesinde tefecilik suçunun; “Kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para veren kişi,…” biçiminde tanımlandığı, bu düzenlemeye göre suçun oluşması için sanığın yalnızca bir kişiye ödünç para vermesi yeterli olup, bu işi meslek haline dönüştürüp dönüştürmemesinin öneminin bulunmadığı, bu nedenle suçun temadi ettiğinden ve birden fazla kişiye ödünç para verilmesinin tek suç oluşturduğundan bahsedilemeyeceği,

Ayrıca, kesintisiz suçlarda kesintinin gerçekleştiği anda suçun işlendiği kabul edilmekle birlikte 5237 sayılı Yasanın 241. maddesinde düzenlenen tefecilik suçunun maddede yazılı tipik hareketin kazanç karşılığında ödünç paranın borç alana verilmesiyle tamamlandığı, suçun tamamlanması için kazancın temin edilmiş olmasının şart olmadığı, hatta ödünç olarak alınan paranın vadesinde geri ödemesinin yapılmamış olmasının da suçun oluşması üzerinde bir etkisinin bulunmadığı, aralarında yakın akrabalık bağı veya iş ilişkisi bulunmayan kişiler arasında günün ekonomik koşulları nazara alındığında bu miktar paranın karşılıksız verilmesinin de hayatın olağan akışına ve genel hayat tecrübelerine uygun düşmediği anlaşılmakla;

Müşteki S.Y’ın aşamalardaki beyanlarında sanıktan kazanç karşılığı ödünç para aldığını ve karşılığında senet verdiğini belirtmesi karşısında, sanığın tefecilik yapıp yapmadığına dair kolluk marifetiyle araştırma yaptırılmasından, ilgili vergi dairesine yazı yazılarak bu konuda vergi inceleme raporu düzenlettirilmesinden sonra oluşacak sonuca göre hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,

Sonuç: Kanuna aykırı, katılan Hazine vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 01/06/2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/2944 Karar: 2014/6968 Tarih: 24.06.2014

  • TCK 241. Madde

  • Tefecilik Suçu

TCK’nın 241. maddesinde tanımlanan tefecilik suçunun oluşabilmesi için kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para verilmesinin yeterli oluşu, ayrıca birden fazla kişiye sistemli olarak faiz karşılığı ödünç para verilmesinin suçun unsuru olarak aranmaması, vergi inceleme raporlarında sanığın resmi makamlardan izin almadan mağdura birden fazla olacak şekilde kazanç karşılığında ödünç para verdiğinin belirtilmesi, sanık ile mağdur arasında herhangi bir ticari ilişki bulunmamasına rağmen ödünç verilen borç miktarlarının fazla olması, ödünç verilen paralar karşılığında kazanç elde edildiğine ilişkin belgeler düzenlenmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde yüklenen zincirleme biçimde tefecilik suçunun tüm unsurlarıyla oluştuğu gözetilmeden dosya kapsamı, oluşa uygun düşmeyen gerekçeler ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,

Kanuna aykırı, katılan vekili ve O yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca bozulmasına, 24.06.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/3395 Karar : 2018/4523 Tarih : 20.06.2018

  • TCK 241. Madde

  • Tefecilik Suçu

Sanığın mağdurlara faiz karşılığı ödünç para verdiği iddia ve kabul edilmiş ise de; öncelikle suç tarihinin, tefecilik suçunda kazanç elde etmek amacıyla ödünç paranın verildiği tarih, zincirleme suçlarda ise son suçun işlendiği gün olduğu ve uygulanacak hükümlerin belirlenmesine etkisi bulunduğu nazara alındığında, faiz karşılığı ödünç paranın verildiği tarihlerin ayrıntılı olarak mağdurlardan sorularak açıklattırılmasından, sanık hakkında hükmün açıklanmasına gerekçe olan ihbara konu Menemen 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2013/47 Esas, 2013/138 Karar sayılı ilamında atılı suçun elektrik enerjisi hırsızlığına ilişkin olması, hüküm tarihinden sonra yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun’un geçici 2. maddesinin 2. fıkrası uyarınca mahkemesince uyarlama yapılması gerekeceği, karşılıksız yararlanma olarak 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 163/3. maddesi kapsamına alınan suçun, 6352 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce işlenmiş olması da nazara alınarak ilgili mahkemesinden yukarıda bahsi geçen ilamın akıbetinin araştırılamasından, yine UYAP sisteminden yapılan sorgulamada sanık hakkında mağdurlar … ve …‘a yönelik eylemleri nedeniyle Menemen 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2006/456 Esas sayılı dosyasında tefecilik suçundan yargılamasının yapıldığının anlaşılması karşısında, tefecilik suçunun zincirleme biçimde işlenebileceği nazara alınarak, söz konusu dosyanın akıbetinin araştırılması, derdest ise birleştirilmesi, karara çıkmış ve kesinleşmiş ise onaylı örneğinin getirtilerek incelenmesinden sonra suç ve iddianame tarihlerine göre eylemler arasında hukuki kesinti oluşup oluşmadığının ve zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının saptanmasından sonra sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,

Kabule göre de;

5237 sayılı TCK’nın 241/1. maddesinde ‘‘Kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para veren kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır’’ hükmü karşısında sanık hakkında hapis cezası ile birlikte adli para cezasına hükmolunmaması,

Yüklenen suçu bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda birden fazla kez işleyen sanık hakkında TCK’nın 43/1. maddesinin uygulanmaması,

Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı TCK’nın 53. maddesinde yer alan bazı ibarelerin iptaline ilişkin kararının değerlendirilmesi lüzumu,

Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321 ve 326. maddeleri uyarınca hükmün BOZULMASINA, 20/06/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/7340 Karar : 2018/4184 Tarih : 4.06.2018

  • TCK 241. Madde

  • Tefecilik Suçu

Sanıkların eylem ve fikir birliği içinde hareket etmek suretiyle katılana faiz karşılığı borç para vererek ve satılan malları değerlerinin üzerinde satmak suretiyle tefecilik ve nitelikli dolandırıcılık suçlarını işlediklerinin iddia edildiği olayda,

1- Nitelikli dolandırıcılık suçundan sanıklar …, ve … hakkında verilen beraat hükümlerine yönelik katılanlar vekillerinin temyiz itirazlarının incelemesinde;

Nitelikli dolandırıcılık suçunun niteliği itibarıyla, suçtan doğrudan zarar görmeyen maliye hazinesinin davaya katılamayacağı gözetilmeden verilen katılma kararı hukuken geçersiz ve yok hükmünde olup temyiz hakkı vermeyeceği; katılan … vekilinin hüküm tarihinden sonra 12/04/2013 tarih ve 28/04/2016 tarihli dilekçelerle sanıklar … ve … hakkındaki şikayetten vazgeçtikleri, iştirak halinde işlenen suçlarda mağdurun, sanıklardan biri hakkındaki şikayetten vazgeçmesinin, diğer sanıklara da sirayet edeceği hususu dikkate alınarak ve buna göre, katılanın tüm sanıklara yönelik olarak 5271 sayılı CMK’nın 234.maddesi uyarınca davaya katılma ve buna bağlı olarak kanun yoluna başvurma hakkının bulunmadığı nazara alınarak, katılanlar vekillerinin temyiz isteminin 5320 sayılı Kanun’un 8/1.maddesine istinaden uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’un 317.maddesi uyarınca REDDİNE,

2- Sanık … hakkında tefecilik suçundan verilen beraat hükmü ile sanıklar …, … ve … hakkında aynı suçtan verilen mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz incelemesinde;

Sanık …’un, diğer sanıkların eylemine iştirak ettiğine dair mahkumiyete yeter kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı, sanıklar …, … ve …’ün ise, sanık, katılan ve tanık beyanları ile dosya kapsamına göre, tefecilik suçunu işledikleri sabit olmakla bu gerekçelere dayanan mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik bulunmamıştır.

01/06/2005 tarihinden sonra işlenen suçlarda TCK’nın 241. maddesindeki düzenlemeye göre süreklilik şartının aranmaması karşısında eylemini değişik tarihlerde zincirleme şekilde gerçekleştirmiş olan sanıklar hakkında TCK’nın 43/1. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi, aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni sayılmamıştır.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre; sanıklar müdafiilerinin suçun sabit olmadığı gerekçesine dayanan, katılan … vekilinin, sanık …’un suçunun sabit olduğu gerekçesine dayanan temyiz itirazlarının reddiyle, hükümlerin ONANMASINA, 04/06/2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/10517 Karar : 2018/2867 Tarih : 16.04.2018

  • TCK 241. Madde

  • Tefecilik Suçu

Katılan Hazine vekilinin, 07/03/2013 tarihinde usulüne uygun olarak tebliğ edilen hükmü 1412 sayılı CMUK’nın 310/1. maddesinde öngörülen bir haftalık yasal süreden sonra 15/03/2013 tarihinde temyiz ettiği anlaşılmakla, süresinde yapılmayan temyiz isteminin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 317. maddesi gereğince REDDİNE, incelemenin katılan … vekilinin temyiz itirazlarıyla sınırlı olarak yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:

TCK’nın 241. maddesinde tanımlanan tefecilik suçunun oluşabilmesi için kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para verilmesinin yeterli oluşu, ayrıca birden fazla kişiye sistemli şekilde faiz karşılığı ödünç para verilmesinin suçun unsuru olarak aranmaması ve aralarında yakın akrabalık bağı veya iş ilişkisi bulunmayan kişiler arasında günün ekonomik koşulları nazara alındığında yüksek sayılabilecek miktarda paranın karşılıksız verilmesinin hayatın olağan akışına uygun olmaması; bu bağlamda, maddi gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkarılması açısından sanık … hakkında tefecilik yapıp yapmadığına dair kolluk marifetiyle araştırma yaptırılması ve gerektiğinde ilgili vergi dairesine yazı yazılarak bu konuda vergi inceleme raporu düzenlettirilmesi, sanık …‘nin alacaklı olduğu icra takip dosyalarının tespiti ile varsa takip borçlularının tanık sıfatıyla dinlenilmesi, yalan tanıklık suçunun tefecilik eyleminin sonucuna bağlı olduğu da dikkate alınarak dosyada mevcut tüm deliller birlikte değerlendirilerek sanıkların hukuki durumlarının tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ve yetersiz gerekçelerle yazılı şekilde hükümler kurulması,Kanuna aykırı, katılan … vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 16/04/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/10469 Karar : 2018/320 Tarih : 31.01.2018

  • TCK 241. Madde

  • Tefecilik Suçu

TCK’nın 241. maddesinde tanımlanan tefecilik suçunun oluşabilmesi için kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para verilmesinin yeterli oluşu, ayrıca birden fazla kişiye sistemli olarak faiz karşılığı ödünç para verilmesinin suçun unsuru olarak aranmaması ve aralarında yakın akrabalık bağı veya iş ilişkisi bulunmayan kişiler arasında günün ekonomik koşulları nazara alındığında yüksek sayılabilecek miktarda paranın karşılıksız verilmesinin hayatın olağan akışına uygun olmaması; bu bağlamda, katılan …’ın sanık … vasıtasıyla …’dan 150.000 TL faizle para aldığını, karşılığında teminat senedi verdiğini, borcunu ödemesine rağmen çeklerinin icraya verildiğini belirtmesi, tanık …’nun sanıkların katılan …’e faiz karşılığında verdikleri parayı araba alım satımı gibi göstererek gizlemeye çalıştıkları yönündeki beyanının tanık …’in ifadesiyle de desteklenmesi ve katılan …’a ait bir adet senedin sanık …’e ait evde yapılan aramada bulunması, benzer şekilde katılan …’ın sanıklar …, … ve …’dan çek kırdırmak suretiyle faizle para aldığını, karşılığında teminat senedi verdiğini, borcunu ödemesine rağmen çeklerinin iade edilmediğini belirtmesi, tanık …’ın faizle verilen paranın araba alım satımı arkasında gizlenilmeye çalışıldığı yönündeki anlatımı, tanık …’ın katılan …’nın iddiasını doğrular şekilde beyanda bulunması ile katılan …’ya ait üç adet senedin sanık …’a ait evde yapılan aramada bulunmuş olması, sanıklar …, …, …, … ve …’ın ise suçlamaları inkar ederek, galericilik ve çiftçilik yaptıklarını, borcun ticari ilişkiye dayandığını savunmaları karşısında, maddi gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkarılması bakımından katılanlar … ve … ile sanıkların taraf oldukları icra takip dosyalarının araştırılarak asılları veya onaylı örneklerinin dosya arasına alınmasından, sanık …’in soruşturma aşamasındaki savunmasında isimleri geçen … ile …’nun tanık sıfatıyla beyanlarına başvurulmasından, sanıkların katılanlar ve mağdurlar ile aralarında araba alım satım ilişkisi olduğunu savunmaları karşısında, ilgili araba alım satım sözleşmeleri celp edilerek sözleşmelerdeki araç plakalarına ait sicil kayıtlarının trafik tescil şube müdürlüğünden getirtilmesi, ayrıca ilgili yıllara ait tüm ticari defter ve kayıtlarla birlikte bir bilirkişiye tevdi edilerek savunmalar ile tefecilik faaliyetinin araba alım satımı arkasında gizlenilmeye çalışıldığı iddiasını da irdeler şekilde rapor alınması, ayrıca sanıklar hakkında vergi idaresine inceleme raporu düzenlettirilmesindan sonra hasıl olacak sonuca göre sanıkların hukuki durumlarının tayin ve takdiri gerekirken, eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle yazılı şekilde beraat kararları verilmesi,

Kanuna aykırı, O Yer Cumhuriyet Savcısı ve katılan … vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 31/01/2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/4377 Karar : 2017/29449 Tarih : 27.12.2017

  • TCK 241. Madde

  • Tefecilik Suçu

Hükmolunan ceza miktarına nazaran sanık …‘un duruşmalı inceleme talebinin 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 318. maddesi uyarınca reddine karar verilerek yapılan incelemede;

1-Sanıklar … ve … hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan kurulan hükümlerin incelenmesinde;

Sanıklar … ve …‘nin, katılan …‘ten başlangıçta borç olarak para aldıkları, daha sonra katılana bir inşaat şirketi kuracaklarını, bunun için Ağrı ilinden aşiretinden yüklü miktarda para geleceğini, bu para geldikten sonra kendisinden aldıkları parayı fazlasıyla ödeyeceklerini, Ağrı milletvekili ….’nın …‘nin dayısı olduğunu söyleyerek, …. tarafından imzalandığını beyan ettikleri 650.000 TL bedelli bir senedi de katılana güvence olması için verdikleri ve değişik tarihlerde katılandan toplam 564.000 TL aldıkları, ayrıca katılanın öğretmen olan kızının Denizli il merkezine tayinini de yine aynı milletvekili aracılığıyla yapacaklarını söyleyerek katılanda güven telkin ettikleri anlaşılmakla; sanıkların eylemlerinin TCK’nın 158/2 ve 43/1. maddelerinde düzenlenen zincirleme şekilde nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğunu takdir eden mahkemenin kabul ve uygulamasında bir isabetsizlik görülmemiştir.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre; sanıklar müdafiinin bir nedene dayanmayan temyiz itirazlarının reddiyle, hükümlerin ONANMASINA,

2-Sanık … hakkında tefecilik suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;

Duruşmadan haberdar edilmeyen Maliye Hazinesi’nin sanık hakkında açılan tefecilik suçundan katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunması ve 5271 sayılı CMK’nın 260/1. madde ve fıkrası uyarınca yasa yollarına başvurma hakkı bulunduğu, yasa yollarına başvurma hakkı bulunan, duruşma günü bildirilmeyen ve yokluğunda hüküm kurulan suçtan zarar gören hükmü temyiz etmekle katılma iradesini ortaya koyan Maliye Hazinesinin 5271 sayılı CMK’nın 237/2 ve 238. maddeleri uyarınca davaya katılmasına, Hazine vekilinin de katılan vekili olarak kabulüne karar verilerek ve hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunduğu belirlenerek yapılan incelemede;

Sanık …‘un, kazanç elde etmek amacıyla ve faizle mağdur …‘e ödünç para vermek suretiyle atılı tefecilik suçunu işlediği iddia edilen olayda;

TCK’nın 241. maddesinde tanımlanan tefecilik suçunun oluşabilmesi için kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para verilmesinin yeterli oluşu, ayrıca birden fazla kişiye sistemli şekilde faiz karşılığı ödünç para verilmesinin suçun unsuru olarak aranmaması, mağdur ve tanıkların aşamalardaki beyanlarında, sanığın mağdura faiz karşılığında ödünç para verdiğini belirtmeleri, sanığın ise mağdura faiz karşılığı para vermediğini, mağdura ait bir daireyi satın almak üzere anlaşma yaptıklarını ve yazılı bir sözleşme düzenlediklerini, bu olaya emlakçılık yapan ….’nun da şahit olduğunu, mağdurdan aldığı senetlerin daire bedeli olarak ödediği 80.000 TL’nin karşılığı olarak verildiğini, daha sonra mağdurun daireyi bir başkasına sattığını öğrenmesi üzerine senetleri takibe koyduğunu beyan etmesi karşısında, maddi gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkarılması açısından mağdur …‘e, sanığın ibraz ettiği daire alım satımı için senet verildiğine dair sözleşme fotokopisindeki imzanın kendisine ait olup olmadığının ve sözleşme içeriğinin doğru olup olmadığının sorulması, daire alım satımından haberdar olduğu bildirilen ….’nun duruşmaya çağırılarak tanık sıfatıyla ifadesine başvurulması, sanığın tefecilik yapıp yapmadığı hususunda kolluk araştırması yapılması ve sanık ile doğrudan irtibatlı olduğu kişilerin alacaklı sıfatının bulunduğu icra takip dosyaları bulunup bulunmadığının araştırılması, bulunması halinde takip dosyalarında borçlu olarak görünen şahısların tanık sıfatıyla ifadelerinin alınarak, sanığa hangi hukuki ilişki nedeniyle borçlu olduklarının ve sanıktan faiz karşılığı borç para alıp almadıklarının sorulmasından sonra, toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması,

Kanuna aykırı olup, katılan hazine vekili ve sanığın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 27/12/2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/7739 Karar : 2016/9389 Tarih : 1.12.2016

  • TCK 241. Madde

  • Tefecilik Suçu

Sanık … hakkında kurulan hükme yönelik temyiz itirazların incelenmesinde;

Sanığın bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda tefecilik suçunu birden fazla kez işlediği kabul edilmesine rağmen zincirleme suç hükümlerini içeren TCK’nın 43/1. maddesinin uygulanmaması aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni sayılmamış, TCK’nın 53. maddesinin uygulanması ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarih ve E. 2014/140; K. 2015/85 sayılı kararının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.

Delillerle iddia ve savunma duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, sübutu kabul olunan fiillerin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan yerinde görülmeyen sanık müdafiin temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA,

Sanık … hakkında kurulan hükme yönelik temyiz itirazların incelenmesinde;

Sırf hareket suç niteliğinde olan tefecilik suçunun kazanç karşılığı ödünç paranın verilmesi ile oluşacağı, suçun tamamlanması için ivazın temin edilmesi şart olmadığı gibi ödünç olarak alınan paranın vadesinde geri ödemesinin yapılmamış olmasının da suçun oluşumu üzerinde bir etkisinin bulunmadığı, somut olayda da katılan … ve müşteki …’in faiz karşılığı borç parayı sanık …’den aldıklarını beyan etmeleri, sanık …’tan ödünç para aldıklarına dair bir isnadın ve bu yönde bir ikrarın bulunmaması, vergi inceleme raporu içeriği ve tüm dosya kapsamı nazara alındığında sanık …’un atılı suçu işlediğine dair cezalandırmaya yeter her türlü şüpheden uzak ve somut delil elde edilemediği gözetilerek beraatine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle mahkumiyet hükmü tesisi,

Kabule göre de;

TCK’nın 241. maddesinde düzenlenen tefecilik suçunun, kazanç elde etmek amacıyla borç para verilmesiyle oluşacağı, bunu meslek haline getirmenin suçun unsurları içerisinde yer almadığı halde, değişik zamanlarda ve farklı kişilere karşı tefecilik eylemini zincirleme biçimde işlediği kabul edilen sanık hakkında TCK’nın 43. maddesinin uygulanmaması,

Anayasa Mahkemesinin hükümden sonra 08/10/2015 tarih ve 2014/140 Esas, 2015/85 sayılı Kararı ile TCK’nın 53. maddesinde yer alan bazı ibarelerin iptaline ilişkin kararının dikkate alınamaması,

Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 321 ve 326/son maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 01/12/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/6655 Karar : 2016/8771 Tarih : 3.11.2016

  • TCK 241. Madde

  • Tefecilik Suçu

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

01/06/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın 241. maddesinde atılı suçun; “Kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para veren kişi,…” biçiminde tanımlandığı, bu düzenlemeye göre suçun oluşması için sanığın yalnızca bir kişiye ödünç para vermesi yeterli olup, bu işi meslek haline dönüştürüp dönüştürmemesinin öneminin bulunmadığı, tefecilik suçunun ekonomi, sanayi ve ticarete ilişkin suçlar bölümünde topluma karşı suçlar kısmı içinde bulunduğu, 5237 sayılı Yasanın 43/1. maddesi, suçun mağdurunun aynı kişi olmasını suçun zorunlu unsuru haline getirmiş iken, 08/07/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5377 sayılı Kanunun 6. maddesi ile anılan madde ve fıkraya eklenen “Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.” hükmü ile zincirleme suçun kapsamının genişletildiği ve mağduru aynı kişi olsun ya da olmasın maddenin son fıkrasındaki istisnalar dışındaki tüm suçlarda zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasının mümkün hale getirildiği, bu nedenle birden fazla kişiye ödünç para verilmesinin zincirleme biçimde tefecilik suçunu oluşturacağı sanıklar hakkında TCK’nın 43/1-2. maddesinin uygulanması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hükümler kurulması,

Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarih ve E. 2014/140; K. 2015/85 sayılı kararının Resmi Gazetenin 24/11/2015 tarih ve 29542 sayısında yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması nedeniyle TCK’nın 53. maddesiyle ilgili yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, katılan vekili, sanık … müdafi, sanık …‘in temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 03/11/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/719 Karar : 2016/3800 Tarih : 12.04.2016

  • TCK 241. Madde

  • Tefecilik Suçu

Sanıklar … ve … hakkında yalan tanıklık suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Yalan tanıklıkta bulunduğu Mahkemede verilen hükümle birlikte suç duyurusunda bulunulması üzerine yapılan soruşturmada suçunu ikrar etmesi karşısında TCK’nın 274/2. maddesinin uygulanma şartı bulunmadığından bu hususta sanık … hakkında bozma isteyen tebliğnamedeki görüşe iştirak edilmemiş, sanıklar hakkında TCK’nın 53. maddesinin uygulanması ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarih ve E. 2014/140; K. 2015/85 sayılı Kararının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.

Delillerle iddia ve savunma duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, sübutu kabul olunan fiillerin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan yerinde görülmeyen sanıkların temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükümlerin ONANMASINA,

Sanık … hakkında kurulan hükümlere yönelik temyiz itirazlarına gelince;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yalan tanıklığa azmettirme suçundan kurulan hükümlere yönelik yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Sanığın … Asliye Hukuk Mahkemesinde aleyhine açılan tasarrufun iptali davasının lehine sonuçlanmasını temin maksadıyla yalan tanıklık yapmaları hususunda sanıklar … ve …‘yu azmettirmek ve farklı celselerde tanıklık yapmalarını sağlamak şeklinde gerçekleştirdiği kabul edilen eylemlerini bir suç işleme kararının icrası kapsamında işlediği anlaşılmasına rağmen suç kastının nasıl yenilendiği ve eylemlerin neden bağımsız suç teşkil ettiği gerekçeleriyle karar yerinde gösterilmeden yalan tanıklık suçundan iki ayrı mahkumiyet hükmü kurulması,

Tefecilik suçunun, 765 sayılı TCK’nın yürürlükte olduğu dönemde, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03/07/1995 tarih ve 1995/207-236 sayılı Kararında da belirtildiği üzere birden fazla kişiye sürekli ve sistemli bir şekilde faiz karşılığı ödünç para vermek suretiyle çıkar sağlanması, başka bir anlatımla ödünç para verme işinin meslek haline dönüştürülmesi durumunda oluştuğu, suçun yaptırımının ise 2279 sayılı Yasanın 17. maddesinde düzenlendiği,

01/06/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın 241. maddesinde ise atılı suçun; “Kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para veren kişi,…” biçiminde tanımlandığı, bu düzenlemeye göre suçun oluşması için sanığın yalnızca bir kişiye ödünç para vermesi yeterli olup, bu işi meslek haline dönüştürüp dönüştürmemesinin öneminin bulunmadığı, tefecilik suçunun ekonomi, sanayi ve ticarete ilişkin suçlar bölümü içerisinde yer aldığı, bu bölümün de topluma karşı suçlar kısmı içinde bulunduğu, 5237 sayılı Yasanın 43/1. maddesi, suçun mağdurunun aynı kişi olmasını suçun zorunlu unsuru haline getirmiş iken, 08/07/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5377 sayılı Kanunun 6. maddesi ile anılan madde ve fıkraya eklenen “Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.” hükmü ile zincirleme suçun kapsamının genişletildiği ve mağduru aynı kişi olsun ya da olmasın maddenin son fıkrasındaki istisnalar dışındaki tüm suçlarda zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasının mümkün hale getirildiği, bu nedenle suçun temadi ettiğinden ve birden fazla kişiye ödünç para verilmesinin tek suç oluşturduğundan bahsedilemeyeceği, ancak suçun zincirleme olarak işlenmesinin olanaklı olduğu,

Ayrıca, kesintisiz suçlarda kesintinin gerçekleştiği anda suçun işlendiği kabul edilmekle birlikte 5237 sayılı Yasanın 241. maddesinde düzenlenen tefecilik suçunun maddede yazılı tipik hareketin bir kez işlenmesiyle oluşan sırf hareket suçu niteliğinde bulunduğu, bu suçun ivaz karşılığında ödünç paranın borç alana verilmesiyle tamamlandığı, suçun tamamlanması için ivazın temin edilmiş olmasının şart olmadığı, hatta ödünç olarak alınan paranın vadesinde geri ödemesinin yapılmamış olmasının da suçun oluşması üzerinde bir etkisinin bulunmadığı, 5237 sayılı Yasa ile getirilen yeni düzenlemenin suçun unsurları bakımından sanıklar aleyhine olması karşısında 01 Haziran 2005 tarihi öncesi ve sonrasındaki eylemlerin ayrı değerlendirilmesinde zorunluluk bulunduğu,

Tüm bu açıklamalar ışığında dava konusu somut olayda; sanığın …‘a kazanç karşılığı ödünç para verdiği tarihin 01/06/2005 tarihinden önceye tekabül etmesi nedeniyle, sanığın eylemlerinin 01/06/2005 tarihinden önce ve bu tarihten sonra gerçekleştirilenler açısından değerlendirilerek önceki dönemde işlenen suçlar açısından lehe yasa karşılaştırılmasının yapılması, yeni dönemde işlenen suçlar açısından TCK’nın 43. maddesinin uygulanma imkanının tartışılmasının gerekmesi, sanığın faiz karşılığı ödünç para verdiği kabul edilen …‘in sanıktan 2007 yılında 5.800 TL karşılığı 4.000 Dolar aldığını beyan etmesi karşısında, yeniden dinlenerek sanıktan faiz karşılığında ödünç para alıp almadığı, faizin hangi aşamada kararlaştırıldığı tereddüte mahal bırakmayacak derecede açıklığa kavuşturulduktan sonra sanığın hukuki durumunun tespit edilmesi gerekirken eksik araştırma ve yetersiz gerekçe ile mahkumiyet kararı verilmesi,

Kabule göre de;

Tekerrüre esas sabıkası bulunan sanık hakkında TCK’nın 58/6-7. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarih ve E. 2014/140; K. 2015/85 sayılı kararının 24/11/2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması nedeniyle TCK’nın 53. maddesiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafii ve vasisinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 12/04/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/10071 Karar : 2016/121 Tarih : 12.01.2016

  • TCK 241. Madde

  • Tefecilik Suçu

CMK’nın 260/1. maddesine göre katılan sıfatını alabilecek surette zarar görmüş olan ve 29/06/2010 tarihli duruşmada katılan sıfatı kaldırılan müşteki …‘nın kanun yoluna başvurma hakkının bulunduğu ve 24/10/2013 tarihli dilekçe ile hükmü temyiz ettiği anlaşılmakla, 5271 sayılı CMK’nın 237/2. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak katılma talebinin kabulüne karar verildikten sonra gereği düşünüldü:

TCK’nın 241. maddesinde tanımlanan tefecilik suçunun oluşabilmesi için kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para verilmesinin yeterli oluşu, ayrıca birden fazla kişiye sistemli olarak faiz karşılığı ödünç para verilmesinin suçun unsuru olarak aranmaması karşısında; sanık …‘in katılana ödünç verdiği paradan daha fazla miktarlı senet aldığına ilişkin ikrarı, katılanın aşamalarda değişmeyen anlatımları, düzenlenen senet örneği ile iş ilişkisi bulunmayan kişiler arasında günün ekonomik koşulları nazara alındığında önemli miktarlardaki paranın karşılıksız verilmesinin hayatın olağan akışına aykırı bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde;

İkrazatçılık suçunun iddianame tarihinin 28/03/2007, katılan …‘a yönelik tefecilik suç tarihinin ise en son senet tarihi olan 07/12/2006 olduğu, iddianame tarihine kadar hukuki kesintinin gerçekleşmediği anlaşılmakla, sanıkların katılan …‘a kazanç elde etmek için ödünç para verdiği, katılanın aşamalarda değişmeyen beyanları, sanıkların tevil yollu ikrarları, vergi inceleme raporu, icra takip dosyası ve tüm dosya kapsamına göre sübuta erdiğinden yüklenen tefecilik suçundan mahkumiyetleri yerine yanılgılı değerlendirme ve yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde hükümler kurulması,

Kanuna aykırı, katılan ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 12/01/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/11722 Karar : 2015/15477 Tarih : 23.10.2015

  • TCK 241. Madde

  • Tefecilik Suçu

Sanık O.. C.. hakkında verilen beraat hükümlerinin temyiz incelemesinde;

Sanığın eylemi sabit görülmeyerek beraatine karar verilmesine rağmen hükümde CMK’nın 223/2-e maddesine yer verilmeyerek aynı Kanunun 232/6. maddesine muhalefet edilmiş ise de anılan noksanlık sonuca etkili görülmemiştir.

Delilleri takdir ve gerekçesi gösterilmek suretiyle verilen beraat hükmü usul ve yasaya uygun olduğundan katılan vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,

Sanıklar S.. C.. ve K.. K.. hakkında verilen mahkumiyet hükümlerinin temyiz incelemesinde;

Sanık K.. K..’un bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda kazanç elde etmek amacıyla birden fazla kez ödünç para verdiği kabul edilmesine karşın hakkında TCK’nın 43/1. maddesinin uygulanmaması aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Delillerle iddia ve savunma duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, sübutu kabul olunan fiillerin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan yerinde görülmeyen sanıklar müdafiilerinin temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükümlerin ONANMASINA,

Sanık M.. C.. hakkında verilen üç ayrı mahkumiyet hükmünün temyiz incelemesinde ise;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

01/06/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın 241. maddesinde atılı suçun; “Kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para veren kişi,…” biçiminde tanımlandığı, bu düzenlemeye göre suçun oluşması için sanığın yalnızca bir kişiye ödünç para vermesi yeterli olup, bu işi meslek haline dönüştürüp dönüştürmemesinin öneminin bulunmadığı, tefecilik suçunun ekonomi, sanayi ve ticarete ilişkin suçlar bölümü içerisinde yer aldığı, bu bölümün de topluma karşı suçlar kısmı içinde bulunduğu, 5237 sayılı Yasanın 43/1. maddesi, suçun mağdurunun aynı kişi olmasını suçun zorunlu unsuru haline getirmiş iken, 08/07/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5377 sayılı Kanunun 6. maddesi ile anılan madde ve fıkraya eklenen “Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.” hükmü ile zincirleme suçun kapsamının genişletildiği ve mağduru aynı kişi olsun ya da olmasın maddenin son fıkrasındaki istisnalar dışındaki tüm suçlarda zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasının mümkün hale getirildiği, bu nedenle suçun temadi ettiğinden ve birden fazla kişiye ödünç para verilmesinin tek suç oluşturduğundan bahsedilemeyeceği, ancak suçun zincirleme olarak işlenmesinin olanaklı olduğu nazara alındığında, sanığın bir suç işleme kararının icrası kapsamında farklı kişilere değişik zamanlarda kazanç karşılığı ödünç para vermek suretiyle TCK’nın 241/1, 43/1. maddelerinde düzenlenen zincirleme şekilde tefecilik suçunu işlediği anlaşılmasına rağmen yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde üç ayrı mahkumiyet hükmü kurulması,

Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 23/10/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS