0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçu

TCK Madde 220

(1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, dört yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.

(2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Örgütün silahlı olması halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır.

(4) Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur.

(5) Örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır.

(6) (Değişik:2/3/2024-7499/10 md.) Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca iki yıl altı aydan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İşlenen suçun niteliğine göre verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir. Bu fıkra hükmü sadece silahlı örgütler hakkında uygulanır.

(7) (Değişik: 2/7/2012 – 6352/85 md.) Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır. Örgüt üyeliğinden dolayı verilecek ceza, yapılan yardımın niteliğine göre üçte birine kadar indirilebilir.

(8) Örgütün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.



TCK Madde 220 Gerekçesi

Kanunlarda suç olarak tanımlanan fiillerin işlenmesi amacıyla örgüt kurmak veya yönetmek ile bu amaçla kurulmuş örgüte üye olmak, işlenmesi amaçlananlardan ayrı suçlar olarak tanımlanmıştır.

Örgüt kurmak, işlenmesi amaçlanan suçlar açısından sadece bir araç niteliğindedir. Suç işlemek için örgüt kurmak, toplum düzenini tehlikeye sokmaktadır. Ayrıca belirtilmelidir ki, suç örgütü, amaçlanan suçları işlemede bir kolaylık sağlamaktadır. Bu nedenlerle, işlenmesi amaçlan suçlar açısından hazırlık hareketi niteliğinde olan bu fiiller, ayrı suçlar olarak tanımlanmıştır.

Bu suç tanımı ile korunan hukukî değer, kamu güvenliği ve barışıdır. Kamu güvenliği ve barışının bozulması ise, bireyin güvenli, barış içinde yaşamak hakkını da zedeleyecektir. Bu nedenle söz konusu düzenlemeyle aynı zamanda bireyin, Anayasada güvence altına alınmış olan hak ve özgürlüklerine yönelik fiillere karşı da korunması amaçlanmaktadır.

Maddenin birinci fıkrasında, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak veya yönetmek suçu tanımlanmıştır. Bu bakımdan, söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suçtur. Bu seçimlik hareketler, suç işlemek için örgüt kurmak veya yönetmektir.

Örgüt, soyut bir birleşme değildir, bünyesinde hiyerarşik bir ilişki hâkimdir. Bu hiyerarşik ilişki, bazı örgüt yapılanmalarında gevşek bir nitelik taşıyabilir. Bu ilişki dolayısıyla örgüt, mensupları üzerinde hâkimiyet tesis eden bir güç kaynağı niteliğini kazanmaktadır.

Örgütün varlığı için suç işlemek amacı etrafındaki fiilî birleşme yeterlidir.

Örgüt, niteliği itibarıyla, devamlılık arzeder. Bu itibarla, kişilerin belli bir suçu işlemek için bir araya gelmesi hâlinde, örgüt değil, iştirak ilişkisi mevcuttur. İştirak ilişkisinden bahsedebilmek için, suç ortakları nezdinde suçun, konu veya mağdur bakımından somutlaşması gerekir. Buna karşılık, örgüt yapılanmasında, işlenmesi amaçlanan suçların konu veya mağdur itibarıyla somutlaştırılması zorunlu değildir.

Madde metninde, suç işlemek amacına yönelik örgütün varlığı için asgari üye sayısı belirlenmemiştir.

Suç işlemek için örgüt kurulması bir somut tehlike suçudur. Her ne kadar en az iki kişinin belli amaç etrafında suç işlemek üzere devamlı surette fiilen birleşmesi suretiyle örgüt meydana gelebilirse de; kurulan örgüt, güdülen amaç bakımından somut bir tehlike oluşturmayabilir. Bu nedenle, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından, amaçlanan suçları işlemeye elverişli olması aranmalıdır. Bu bakımdan, örneğin sadece üç kişinin bir araya gelmesi, devletin ülke bütünlüğünü bozmaya yönelik suçları işleme açısından somut bir tehlike taşımayabilir; buna karşılık, ekonomik çıkar sağlamaya yönelik suçlar açısından elverişli olabilir. Bu suç, bir amaç suç niteliği taşımaktadır. Bu nedenle, söz konusu suç, ancak doğrudan kastla işlenebilir. Kişiler, suç işlemek amacıyla bir örgütlenme yapısı içinde bulunmalıdırlar. İşlenmesi amaçlanan suçların türü veya niteliği, sadece bu suç için öngörülmüş olan alt ve üst sınırlar arasında somut cezanın belirlenmesinde dikkate alınabilir.

İkinci fıkrada, suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olmak, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Örgüte üye olmak, fiilî bir katılmadır. Örgüte üye olmak için örgüt yöneticilerinin rızasının varlığına gerek yoktur. Tek taraflı iradeyle de katılmak mümkündür.

Üçüncü fıkraya göre, örgütün silâhlı olması, bir ve ikinci fıkrada tanımlanan suçların daha ağır ceza ile cezalandırılmasını gerektiren nitelikli unsurunu oluşturmaktadır. Suç örgütünün silâhlı olup olmaması veya sahip olunan silâhların cins, nitelik ve miktarı, somut tehlikenin belirlenmesi veya var olan somut tehlikenin ağırlığı bakımından dikkate alınmalıdır.

Dördüncü fıkraya göre, örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunacaktır. Bir veya ikinci fıkrada tanımlanan suçlardan dolayı cezaya hükmedilebilmesi için, ayrıca örgütün amacı çerçevesinde bir suçun işlenmesi gerekmez. Örgütün faaliyeti çerçevesinde ayrıca suç işlenmesi hâlinde, hem bir veya ikinci fıkrada tanımlanan suçtan hem de amacı oluşturan suçtan dolayı gerçek içtima kurallarına göre cezaya hükmedilmelidir.

Maddenin beşinci fıkrasında, örgüt yöneticilerinin, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılması gerektiği kabul edilmiştir. Örgüt yapısı içinde, kendisine suç işlemek gibi örgütün amacına uygun bir görev verilen kişi bu görevini yerine getirmezse, hemen yerine bir diğeri rahatlıkla ikame edilebilmektedir. Bu nedenle, örgütün yöneticisi konumunda olan kişiler, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak sorumlu tutulmalıdırlar.

Altıncı fıkraya göre, örgüte hâkim olan hiyerarşik ilişki içinde olmamakla beraber, örgüt adına suç işleyen kimsenin örgüt üyesi olarak kabul edilmesi ve bu nedenle de sorumlu tutulması gerekir.

Yedinci fıkrada, örgüte hâkim olan hiyerarşik ilişki içinde olmamakla beraber, örgütün amacına bilerek ve isteyerek hizmet eden kişinin, örgüt üyesi kabul edilerek cezalandırılması öngörülmüştür. Bu nedenle, “örgüte yardım ve yataklık” adıyla ayrı bir suç tanımlaması yapılmamıştır. Bu kavram altında söz konusu edilen fiiller, nitelik bakımından örgüte üye olmak dolayısıyla sorumluluğu gerektirmektedir.

Maddenin sekizinci fıkrasında, örgütün veya amacının propagandasının yapılması suç olarak tanımlanmıştır. Bu propagandanın basın ve yayın yolu ile işlenmesi, suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir.


Ceza Genel Kurulu 2019/601 E. , 2019/723 K.

  • TCK 220
  • Suç örgütü kurma suçunda örgütün unsurları nelerdir?

Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuyla korunan hukuki yarar kamu güvenliği ve barışıdır. Suç işlemek için örgüt kurmak, toplum düzenini tehlikeye soktuğu ve araç niteliğindeki suç örgütü, amaçlanan suçları işlemede büyük bir kolaylık sağladığından, bu suç nedeniyle kamu güvenliği ve barışın bozulması bireyin güvenli, barış içinde yaşamak hakkını da zedeleyeceğinden, işlenmesi amaçlanan suçlar açısından hazırlık hareketi niteliğinde olan bu fiiller ayrı ve bağımsız suçlar olarak tanımlanmıştır. Böylece bu düzenlemeyle aynı zamanda bireyin, Anayasa’da güvence altına alınmış olan hak ve özgürlüklerine yönelik fiillere karşı da korunması amaçlanmıştır. Bu amaçla henüz suç işlenmese dahi, sadece suç işlemek amacıyla örgüt oluşturmuş olmaları nedeniyle örgüt mensubu faillerin cezalandırılması yoluna gidilmiştir. Bunun asıl nedeni suç işlemek için örgüt kurmanın, kamu barışı yönünden ciddi bir tehlike oluşturmasıdır. Kanun koyucu bu düzenleme ile öncelikle gelecekte işlenebilecek suçları engellemek istemiştir. Bu suçun mağduru ise; öncelikle kamu güvenliği ve barışını sağlamakla yükümlü olan devlet ve toplumu oluşturan bireylerdir.

TCK’nın 220. maddesi kapsamında bir örgütün varlığından söz edebilmek için; en az üç kişinin, suç işlemek amacıyla hiyerarşik bir ilişki içerisinde, devamlı olarak amaç suçları işlemeye elverişli araç ve gerece sahip bir şekilde bir araya gelmesi gerekmektedir.

Örgüt, soyut bir birleşme olmayıp bünyesinde hiyerarşik bir ilişki barındırmaktadır. Bu hiyerarşik ilişki, bazı örgüt yapılanmalarında gevşek bir nitelik taşıyabilir. Oluşturulan bu ilişki sayesinde örgüt, mensupları üzerinde hâkimiyet tesis eden bir güç kaynağı niteliğini kazanmaktadır. Bu nedenle niteliği itibarıyla devamlılık arz eden örgütün varlığı için ileride ihtimal dahilindeki suç/suçları işlemek amacı etrafındaki fiilî birleşme yeterlidir. Buna karşın, kişilerin belirli bir suçu işlemek için bir araya gelmesi hâlinde ise örgüt değil, iştirak ilişkisi mevcuttur.

Ceza Genel Kurulunun istikrar bulunan ve süregelen kararlarında da belirtildiği üzere, TCK’nın 220. maddesi anlamında bir örgütten bahsedilebilmesi için,

a) Üye sayısının en az üç veya daha fazla kişi olması gerekmektedir.

b) Üyeler arasında gevşek de olsa hiyerarşik bir bağ bulunmalıdır. Örgütün varlığı için soyut bir birleşme yeterli olmayıp örgüt yapılanmasına bağlı olarak gevşek veya sıkı bir hiyerarşik ilişki olmalıdır.

c) Suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşme yeterli olup örgütün varlığının kabulü için suç işlenmesine gerek bulunmadığı gibi işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur itibarıyla somutlaştırılması mümkün olmakla birlikte, zorunluluk arz etmemektedir. Örgütün faaliyetleri çerçevesinde suç işlenmesi hâlinde, fail, örgütteki konumuna göre, üye veya yönetici sıfatıyla cezalandırılmasının yanında, ayrıca işlenen suçtan da cezalandırılacaktır.

d) Örgüt niteliği itibarıyla devamlılığı gerektirdiğinden, kişilerin belli bir suçu işlemek veya bir suç işlemek için bir araya gelmesi hâlinde, örgütten değil ancak iştirak iradesinden söz edilebilecektir.

e) Amaçlanan suçları işlemeye elverişli, üye, araç ve gerece sahip olunması gerekmektedir.

Yukarıda belirtildiği üzere kanunların suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli yapılara suç örgütü denmektedir. Terör örgütleri ise ideolojik amaçları olan suç örgütleridir. Terör örgütlerini, suç örgütlerinden ayıran bu ideolojik amaç; 3713 sayılı Kanun’un 1. maddesinde gösterilen Cumhuriyetin Anayasa’da belirtilen niteliklerine karşı olabileceği gibi, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Türk Devleti ve Cumhuriyetin varlığına, Devlet otoritesini zaafa uğratmaya veya yıkmaya ya da ele geçirmeye, Devletin iç ve dış güvenliğine, kamu düzeni veya genel sağlığa ya da temel hak ve hürriyetlere yönelik de olabilmektedir.

Bununla birlikte, suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu tamamlayıcı bir suçtur. Bu nedenle bazı suçları işlemek için örgüt kurmanın başka ceza normları tarafından ayrıca özel olarak düzenlenmesi durumunda, ilgili suç tipinde öngörülen hükümlerin uygulanması gerekir. Buna göre soykırım ve insanlığa karşı suç için kurulmuş örgütleri kuran, yöneten ve üye olanlar hakkında TCK’nın 78. maddesi, devletin güvenliğine, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçları işlemek amacıyla terör örgütü kuranlar, yönetenler ve üye olanlar hakkında ise TCK’nın 314. maddesi uygulanacaktır.


Ceza Genel Kurulu 2016/996 E. , 2021/466 K.

  • TCK 220
  • Suç örgütüne yardım ettiği kabul edilen failin, neticeleri itibarıyla bu yardım kapsamında işlediği ya da iştirak ettiği suç yönünden tehlikelilik durumu da, örgüt mensupları hakkında uygulanan güvenlik tedbirlerinden bağımsız biçimde kendi hukuki durumuna göre belirlenmelidir.

Suçun icrasına iştirak etmekle birlikte, işlenişine bulunduğu katkının niteliği gereği kanuni tanımdaki fiili gerçekleştirmeyen diğer suç ortaklarına “şerik” denilmekte olup, 5237 sayılı TCK’da şeriklik, azmettirme ve yardım etme olarak iki farklı şekilde düzenlenmiştir. Buna göre, kanuni tanımdaki fiili gerçekleştirmeyen veya özel faillik vasfını taşımadığı için fail olamayan bir suç ortağı, gerçekleşen fiilden 5237 sayılı Kanun’un 40. maddesinde düzenlenen bağlılık kuralı uyarınca sorumlu olmaktadır.

Ancak, söz konusu sorumluluk işlenen ya da iştirak edilen suça ilişkin cezai sorumluluğa yönelik olup anılan kural aralarında tekerrüre ilişkin hükümlerin de yer aldığı ve TCK’da “güvenlik tedbirleri” başlığı altında düzenlenen hükümleri kapsamamaktadır. Güvenlik tedbirleri, işlenen suçun ağırlığıyla orantılı olarak değil, failin tehlikelilik durumu göz önünde bulundurularak uygulanan ceza hukuku yaptırımları olduğundan, söz konusu tehlikelilik; kural olarak işlenen suçun niteliği yerine, kanunda o tedbire ilişkin uygulama şartları dikkate alınarak belirlenecektir. Aksi hâlde bağlılık kuralının kapsamının, örneğin iştirak hâlinde işlenen bir suçta tekerrüre esas sabıkası bulunan faillerden biri hakkında uygulanan tekerrür hükümlerinin, sabıkası bulunmayan diğer fail hakkında da uygulanacağı şeklinde yorumlanması, güvenlik tedbirlerinin kanuniliği ve şahsiliği ilkeleri ile kanun koyucunun amacına aykırı olacaktır.

Bununla birlikte, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 17. maddesi;

“Bu Kanun kapsamına giren suçlardan mahkûm olanlar hakkında, koşullu salıverilme ve denetimli serbestlik tedbirinin uygulanması bakımından 13.12.2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 107 nci maddesinin dördüncü fıkrası ile 108 inci maddesi hükümleri uygulanır. …” şeklinde düzenlenmiş olup bu maddeye ilişkin Komisyon gerekçesi de;

“Terörle Mücadele Kanununun, Tasarının çerçeve 11 inci maddesiyle değiştirilen 17 nci maddesinin birinci fıkrasında, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 107 nci maddesine yapılan yollamanın, bu maddenin dördüncü fıkrasıyla sınırlandırılmasına yönelik değişiklik yapılmıştır. Böylece, örgüt mensubu suçlu olmasalar bile, Terörle Mücadele Kanununun örneğin 6 ncı maddesi ile 7 nci maddesinin ikinci fıkrasında tanımlanan suçların failleri hakkında da Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 107 nci maddesinin örgüt mensubu suçlulara ilişkin koşullu salıverilme ve hatta, mükerrirlere özgü güvenlik tedbirlerine ilişkin hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.” biçiminde ifade edilmiştir. Bu hükümde açık bir ifadeyle TCK’nın 58. maddesinin dokuzuncu fıkrasından söz edilmemekle birlikte, bu fıkrada öngörülen infaz koşullarını düzenleyen 5275 sayılı Kanun’un 107 ve 108. maddelerine yapılan atıf karşısında, 3713 sayılı Kanun’da sayılan suçların işlenmesi amacıyla kurulan silahlı örgütler açısından özel ve istisnai düzenleme getirildiği, dolayısıyla bu Kanun’da sayılan suçları işleyen faillerin tehlikelilik durumları dikkate alınarak haklarında söz konusu infaz usulünün uygulanabilmesi için “örgüt mensubu suçlu” olma şartının aranmadığı anlaşılmaktadır. İştirak hâlinde işlenen suçlarda sorumluluk rejimine ilişkin TCK’nın 40. maddesinde öngörülen bağlılık kuralının güvenlik tedbirleri açısından uygulama alanının bulunmaması, bunun yanında 3713 sayılı Kanun’da yer alan infaz usullerine ilişkin düzenlemenin bu Kanun’da sayılan suçları işleyen faillerin özel tehlikelilik hâlleri öngörülerek getirilen istisnai bir düzenleme olması karşısında, uygulama alanının 3713 sayılı Kanun’da sayılmayan suçlar yönünden kıyasen genişletilememesi hâli birlikte değerlendirildiğinde; 3713 sayılı Kanun kapsamında olmayan suç örgütüne yardım ettiği kabul edilen failin, neticeleri itibarıyla bu yardım kapsamında işlediği ya da iştirak ettiği suç yönünden tehlikelilik durumu da, örgüt mensupları hakkında uygulanan güvenlik tedbirlerinden bağımsız biçimde kendi hukuki durumuna, bu bağlamda da sonuç olarak “örgüt mensubu suçlu” olarak kabul edilip edilmemesine göre belirlenmelidir.

Sanıkların … tarafından kurulan suç örgütüne hiyerarşik yapı içerisinde üye olmamakla birlikte örgütün yapısını bilerek ve isteyerek yardım ettikleri, dolayısıyla eylemlerinin TCK’nın 220/7. maddesi yollamasıyla 220/2. maddesi kapsamında kaldığı Yerel Mahkemece kabul edilen ve eylemlerin sübut bulduğu hususunda Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında bir uyuşmazlık bulunmayan olayda; Yerel Mahkemece sanık … hakkında yağma ve silahlı örgüte yardım etme; sanık … hakkında ise tehdit, teşebbüs aşamasında kalmış nitelikli yağma ve silahlı örgüte yardım etme suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleri yönünden TCK’nın 58. maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezasının infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmiş ise de 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun aksine TCK’da örgüte yardım etme suçunun örgüte üye olma suçundan ayrı ve bağımsız bir suç tipi olarak düzenlendiği, örgüte yardım eden kişinin aynı Kanun’un 6. maddesinin birinci fıkrasının (j) bendinde belirtilen örgüt mensubu suçlular arasında sayılmadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde; suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte yardım eden sanıkların “özel tehlikelilik” hâlinin varlığından bahsedilemeyeceğinden örgüt mensubu olmayan sanıklar hakkında TCK’nın 58. maddesinin dokuzuncu fıkrasının uygulanma imkânının bulunmadığının kabulü gerekmektedir.


Ceza Genel Kurulu 2016/433 E. , 2022/17 K.

  • TCK 220
  • Örgüte yardım etme suçu nedir? Örgüte yardım eden TCK m.6/1-j çerçevesinde örgüt mensubu suçlu olarak kabul edilerek hakkında tCK m. 58/9 uygulanamaz.

Ceza Genel Kurulunun istikrar bulunan ve süregelen kararlarında da belirtildiği üzere, TCK’nın 220. maddesi anlamında bir örgütten bahsedilebilmesi için,

a) Üye sayısının en az üç veya daha fazla kişi olması gerekmektedir.

b) Üyeler arasında gevşek de olsa hiyerarşik bir bağ bulunmalıdır. Örgütün varlığı için soyut bir birleşme yeterli olmayıp, örgüt yapılanmasına bağlı olarak gevşek veya sıkı bir hiyerarşik ilişki olmalıdır.

c) Suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşme yeterli olup, örgütün varlığının kabulü için suç işlenmesine gerek bulunmadığı gibi işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur itibarıyla somutlaştırılması mümkün olmakla birlikte, zorunluluk arz etmemektedir. Örgütün faaliyetleri çerçevesinde suç işlenmesi halinde, fail, örgütteki konumuna göre, üye veya yönetici sıfatıyla cezalandırılmasının yanında, ayrıca işlenen suçtan da cezalandırılacaktır.

d) Örgüt niteliği itibariyle devamlılığı gerektirdiğinden, kişilerin belli bir suçu işlemek veya bir suç işlemek için bir araya gelmesi halinde, örgütten değil ancak iştirak iradesinden söz edilebilecektir.

e) Amaçlanan suçları işlemeye elverişli, üye, araç ve gerece sahip olunması gerekmektedir.

TCK’nın 220. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçu kasten işlenebilen bir suçtur. Bu nedenle örgüte üye olma suçunda kastın varlığı için fail, örgütün, kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulan bir örgüt olduğunu bilerek ve isteyerek üye olma iradesine sahip bulunmalıdır (İzzet Özgenç, Suç Örgütleri, 10. Baskı, Seçkin Yayıncılık, …, 2017, s. 25). Buna göre failin; örgütün kurucu, yönetici ve diğer üyeleriyle kurduğu ilişki ve irtibatı, örgüt amacına sunduğu katkı ve dış dünyaya yansıyan diğer hareketleri, eylemlerini gerçekleştirdiği yer ve zaman ile dosya kapsamındaki diğer deliller somut olayın şartlarına göre bir bütünlük içerisinde değerlendirilerek örgüt üyesi olup olmadığı hiç bir şüpheye yer bırakmayacak şekilde belirlenmelidir. Öte yandan, örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dâhil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişilerin örgüt üyesi olarak cezalandırılacağı hüküm altına alınırken, örgüte yardım sayılan eylemlerin TCK’nın 220. maddesinin yedinci fıkrasının ilk hâlinde nitelik bakımından örgüt üyeliğine denk sorumluluğu gerektirdiği kabul edilmiştir. Buna göre, örgüt üyesi olmaksızın, bilerek ve isteyerek örgütün bir …, görev ya da hizmetinin yerine getirilmesi eylemi örgüt üyeliği olarak cezalandırılmakta iken; anılan fıkrada 6352 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle, yapılan yardımın niteliğine göre cezanın üçte birine kadar indirilebileceği hüküm altına alınmıştır.

Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte yardım fiilinin oluşması için, failin örgüt üyeleriyle önceden bir anlaşma yapması veya yapılan planlara dahil olması zorunlu değildir. Yardım fiilinin örgüt üyelerinin tamamına veya üyelerden birine yapılması arasında bir fark bulunmamaktadır. Fakat, örgütün amacı ve kolektif faaliyetleri bilinerek ve istenerek yardım edilmesi zorunludur (Osman Yaşar, … Tahsin Gökcan, … Artuç, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 6. Cilt, … Yayınevi, …, 2014, s. 8934). Yardım edenler zamanlarının büyük bir bölümünü örgüte hasretmiş kişiler olmayıp kendi hayatlarının akışı içerisinde bazen örgüte ait işleri kabul eden şahıslardır.

Örgüte yardım etme suçuna ilişkin olarak öğretide; “Suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte bilerek ve isteyerek yardım edilmiş olması gerekir. Başka bir ifadeyle, yardım fiilinin örgütün suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt olduğu bilinerek gerçekleştirilmiş olması gerekir. Fıkra metninde geçen ‘bilerek’ ibaresi doğrudan kastı ifade eder. Doğrudan örgüte değil de örgüt mensuplarına yardım edilmesi hâlinde, yardım edilen kişilerin suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt mensubu olduklarının da bilinmesi gerekmektedir. Örgüt mensuplarına yapılan yardım, aynı zamanda örgüte yapılan yardım olarak değerlendirmek gerekir. Ancak, bu yardımın örgütün amacını gerçekleştirmeye hizmet eden bir yardım olması gerekmektedir” (İzzet Özgenç, s. 41.); “Yardımın maddî bir yardım olması gerekli değildir. Örneğin suç örgütüne belli bir hususta bilgi ve belge sağlanması da yardım olarak kabul edilmelidir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus yardımın örgüte yapılmasıdır. Kanun koyucu, yardımın niteliğini belirlemediği için örgüte bilerek ve isteyerek herhangi bir yardımda bulunan kişi bile bu durumda örgüt üyesi olarak cezalandırılacaktır. Örgüte sadece bir kez önemsiz nitelikte bir yardımda bulunan kişi bile, örneğin örgüt üyeleri arasında bir kez iletişim sağlayan kişi, bu hüküm nedeniyle örgüt üyesi gibi cezalandırılabilecektir” (Feridun Yenisey, Örgütlü Suçlar ve Terör Suçları Eğitim Modülü, s. 70.) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.

Bu açıklamalara ek olarak, örgüt mensubu suçlu kavramına dahil olan kişiler arasında “örgüte katılan”, diğer bir ifadeyle TCK’nın 220. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen örgüte üye olma suçunu işleyen kişilerin sayılması ve aynı maddenin yedinci fıkrasında düzenlenen suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte yardım etme suçunun yaptırımı yönünden örgüte üye olma suçuna atıf yapılmış olması karşısında, örgüte yardım etme eyleminin normatif niteliğinin de irdelenmesi gerekmektedir.

TCK’nın 220. maddesinin yedinci fıkrasının gerekçesi; “…Örgüte hâkim olan hiyerarşik ilişki içinde olmamakla beraber, örgütün amacına bilerek ve isteyerek hizmet eden kişinin, örgüt üyesi olarak kabul edilerek cezalandırılması öngörülmüştür. Bu nedenle ‘örgüte yardım ve yataklık’ adıyla ayrı bir suç tanımlaması yapılmamıştır. Bu kavram altında söz konusu edilen fiiller, nitelik bakımından örgüte üye olmak dolayısıyla sorumluluğu gerektirmektedir.”, bu fıkrada 6352 sayılı Kanun ile yapılan değişikliğin gerekçesi ise; “…Örgüt üyesi olmaksızın, örgütün niteliğini bilerek örgütün yararına herhangi bir …, göre veya hizmet yapılması örgüt üyeliği ile eşdeğer kabul edilmekte ve örgüt üyeliği ile benzer şekilde cezalandırılmaktadır. Mevcut düzenlemeler göz önüne alındığında, suç işlemek amacıyla kurulmuş olan bir örgütün hiyerarşik yapısına dahil olarak, bu örgütün amaçları doğrultusunda diğer üyelerle birlikte veya tek başına aktif olarak suç işleyen örgüt üyelerine verilecek ceza ile söz konusu hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgütün çağrısı üzerine herhangi bir eyleme katılana örgüt üyesi gibi ceza verilmesi, ceza adaleti yönünden uygun görülmemiştir. Bu itibarla maddede yapılan değişikliklerle bu adaletin sağlanması amaçlanmaktadır” şeklinde ifade edilmiştir.

Doktrinde, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314. maddesinde bağımsız bir suç tipi olarak düzenlenen “örgüt üyelerine yardım ve yataklık” fiilinin 5237 sayılı TCK’da örgüt üyeliği kapsamında değerlendirildiği şeklinde yorumlanarak örgüte yardım eden fail “örgüt üyesi” olarak kabul edildiği gibi (İzzet Özgenç, s. 39), örgüte yardım etmenin kişiyi örgüt üyesi yapmayacağı, bu kişinin sadece cezalandırma bakımından örgüt üyesine verilen ceza ile cezalandırılacağı, TCK’nın 220. maddesinin yedinci fıkrasındaki indirim sebebinin suç örgütü üyeliği açısından kabul edilmemesinin, ikinci ve yedinci fıkralarda farklı iki kurumun düzenlendiğini gösterdiği (Önder Tozman, Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçu, 2. Baskı, … Yayınevi, Haziran 2017, s. 326-327.), dolayısıyla bu suçun bağımsız bir suç tipi olarak düzenlendiği, ancak kanun koyucunun bu suçu işleyen kimseler açısından uygulanacak yaptırım noktasında suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olma suçuna atıf yaptığı ve yine de bu suç için öngörülen ceza miktarının örgüte yardım fiili için uygulaması aşamasında indirim yapılmasına imkân tanıdığı, kanun koyucunun etkin pişmanlık ve infaz rejimi açısından da ilgili hükümlerde bu suç tiplerini ayrıca zikretme gereği duyduğu da belirtilmektedir (Erkan Sarıtaş, Suç İşlemek Amacıyla Örgütlenme Suçları (TCK m. 220-221), … Ceza Hukuku ve Kriminoloji Arşivi, Yayın No:13, On İki Levha Yayıncılık, 1. Baskı, …, 2018, s. 179-180, 676.).

Yine doktrinde, TCK’nın 220. maddesinin yedinci fıkrasında yapılan değişiklik ve bu değişikliğe ilişkin gerekçe birlikte değerlendirildiğinde, örgüte yardım fiilinin “örgüt üyeliği ile benzer şekilde cezalandırıldığı” ve örgüte yardım eden kimselere “örgüt üyesi gibi ceza verilmesi” gerektiği ifadelerine yer verilmesi ve hatta bu durumun ceza adaleti açısından uygun görülmemesi de örgüte yardım fiilinin örgüt üyeliği kapsamında değil, bağımsız bir suç tipi olma vasfını muhafaza edecek şekilde düzenlendiğini ve kanun koyucunun tipik hareketlerini belirlediği bu suç tipi açısından, münhasıran yaptırım noktasında örgüte üye olma suçuna atıf yaptığını gösterdiği ifade edilmektedir (Erkan Sarıtaş, s. 178-179). Buna göre örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden failin; fiilin niteliği itibarıyla “örgüt üyesi” kabul edilmeyeceği, yalnızca ceza tatbiki yönünden “örgüt üyesi gibi” muamele göreceği değerlendirilmektedir (Ersan Şen, Suç Örgütü, Seçkin Yayıncılık, Mayıs 2018, …, s. 200.).

Bununla birlikte, TCK’nın 220. maddesinin 6352 sayılı Kanun’la değişik yedinci fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasıyla açılan iptal davasında Anayasa Mahkemesince verilen iptal isteminin reddine ilişkin 04.07.2012 tarihli ve 100-84 sayılı kararda değinilen; “…Dava konusu kuralda, örgütlü suçlarla etkin mücadele edilmesinin sağlanması amacıyla örgütün hiyerarşik yapısına dâhil olmasa bile örgütün amacına ulaşmasını sağlamak üzere örgüte bilerek ve isteyerek yardım edenler yönünden bağımsız bir suç tipi oluşturulmakta ve bu fiil örgüte üye olmakla ortaya çıkan tehlikeye eşdeğer görülerek, örgüt üyeliği suçuyla aynı şekilde cezalandırılmaktadır. Dolayısıyla kuralda aynı eyleme ilişkin mükerrer bir yargılama ve cezalandırmanın söz konusu olmadığı açıktır. Bu yönüyle kanun koyucunun izlediği ceza politikası uyarınca yaptığı değerlendirme sonucunda örgüte yardım etme eylemini bağımsız bir suç olarak nitelemesi ve bu eylemi suç olarak tanımladığı başka bir eylemle aynı tehlikede görerek aynı şekilde cezalandırmasında Anayasa’ya ve ceza hukukunun genel ilkelerine aykırı bir yön bulunmamaktadır.” şeklindeki anlatımda da suç örgütüne yardım etme suçunun bağımsız bir suç tipi olduğu açıkça vurgulanmıştır.

Anılan suça ilişkin kanuni düzenlemeler ve yapılan değişiklikler, bu değişikliğin hukuki mahiyeti ve gerekçesi ile Anayasa Mahkemesinin kararı birlikte değerlendirildiğinde; suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte yardım etme suçunun, suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olma suçunun seçimlik hareketlerinden biri olmayıp unsurları itibarıyla bağımsız bir suç tipi olduğu, yalnızca bu suça ilişkin temel cezanın belirlenmesi açısından örgüt üyeliğine ilişkin öngörülen cezaya atıf yapıldığı, dolayısıyla örgüte yardım eden kişinin TCK’nın 220. maddesinin ikinci fıkrası anlamında örgüt üyesi olarak kabul edilemeyeceği anlaşılmaktadır.

Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte yardım etme suçunun normatif niteliği itibarıyla bağımsız bir suç tipi olduğunun belirlenmesi karşısında, bu suçtan mahkûmiyetine karar verilen failin “örgüt mensubu suçlu” olarak kabul edilip edilmeyeceğinin irdelenmesine gelince;

TCK’nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (j) bendinde örgüt mensubu suçlular arasında sayılan “örgüte katılan” kişi tabirinin TCK’nın 220. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen örgüt üyeliği suçuna yönelik olduğu, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmamakla birlikte örgüte yardım eden kişinin de örgüt üyesi ve bu hâliyle de “örgüte katılan” olarak kabul edilemeyeceği anlaşılmakla, örgüte yardım eden kişinin örgüt mensubu suçlu olarak kabul edilip edilmeyeceği hususunun, failin bu tanımda gösterilen diğer kişilerden olup olmadığına göre değerlendirilmesi gerekmektedir.

Doktrinde örgüte yardım eden kişinin TCK’nın 6. maddesinin birinci fıkrasının (j) bendinde belirtilen örgüt mensubu suçlular arasında sayılmadığı, dolayısıyla bu suçtan mahkûm olan fail hakkında TCK’nın 58. maddesinin dokuzuncu fıkrasının uygulanamayacağı görüşü hâkim olup (Ersan Şen, s. 715, Erkan Sarıtaş, s. 678.) Özel Dairelerin istikrarlı uygulamalarında da TCK’nın 220. maddesinin yedinci fıkrası gereğince suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte yardım etme suçundan mahkûm olan kişilerin benzer gerekçeyle örgüt mensubu suçlu sayılamayacakları, bu nedenle TCK’nın 58. maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca haklarında mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanamayacağı sonucuna ulaşılmıştır.

Örgütün faaliyeti çerçevesinde işlendiği ve neticeleri itibarıyla failin örgüte yaptığı yardım kapsamında olduğu kabul edilen araç suçlar yönünden TCK’nın 58. maddesinin dokuzuncu fıkrasının uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesinde ise;

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda suça iştirakte, faillik ve şeriklik ayrımı öngörülmüş, azmettirme ve yardım etme şeriklik kavramı içinde değerlendirilmiştir.

Aynı Kanun’un “Bağlılık kuralı” başlıklı 40. maddesi de;

“(1) Suça iştirak için kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı yeterlidir. Suçun işlenişine iştirak eden her kişi, diğerinin cezalandırılmasını önleyen kişisel nedenler göz önünde bulundurulmaksızın kendi kusurlu fiiline göre cezalandırılır.

(2) Özgü suçlarda, ancak özel faillik niteliğini taşıyan kişi fail olabilir. Bu suçların işlenişine iştirak eden diğer kişiler ise azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulur.

(3) Suça iştirakten dolayı sorumlu tutulabilmek için ilgili suçun en azından teşebbüs aşamasına varmış olması gerekir” biçiminde düzenlenmiştir.

Suçun icrasına iştirak etmekle birlikte, işlenişine bulunduğu katkının niteliği gereği kanuni tanımdaki fiili gerçekleştirmeyen diğer suç ortaklarına “şerik” denilmekte olup, 5237 sayılı TCK’da şeriklik, azmettirme ve yardım etme olarak iki farklı şekilde düzenlenmiştir. Buna göre, kanuni tanımdaki fiili gerçekleştirmeyen veya özel faillik vasfını taşımadığı için fail olamayan bir suç ortağı, gerçekleşen fiilden 5237 sayılı Kanun’un 40.maddesinde düzenlenen bağlılık kuralı uyarınca sorumlu olmaktadır.

Ancak, söz konusu sorumluluk işlenen ya da iştirak edilen suça ilişkin cezai sorumluluğa yönelik olup anılan kural aralarında tekerrüre ilişkin hükümlerin de yer aldığı ve TCK’da “güvenlik tedbirleri” başlığı altında düzenlenen hükümleri kapsamamaktadır. Güvenlik tedbirleri, işlenen suçun ağırlığıyla orantılı olarak değil, failin tehlikelilik durumu göz önünde bulundurularak uygulanan ceza hukuku yaptırımları olduğundan, söz konusu tehlikelilik; kural olarak işlenen suçun niteliği yerine, kanunda o tedbire ilişkin uygulama şartları dikkate alınarak belirlenecektir. Aksi hâlde bağlılık kuralının kapsamının, örneğin iştirak hâlinde işlenen bir suçta tekerrüre esas sabıkası bulunan faillerden biri hakkında uygulanan tekerrür hükümlerinin, sabıkası bulunmayan diğer fail hakkında da uygulanacağı şeklinde yorumlanması, güvenlik tedbirlerinin kanuniliği ve şahsiliği ilkeleri ile kanun koyucunun amacına aykırı olacaktır.

Bununla birlikte, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 17. maddesi;

“Bu Kanun kapsamına giren suçlardan mahkûm olanlar hakkında, koşullu salıverilme ve denetimli serbestlik tedbirinin uygulanması bakımından 13.12.2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 107 nci maddesinin dördüncü fıkrası ile 108 inci maddesi hükümleri uygulanır….” şeklinde düzenlenmiş olup bu maddeye ilişkin Komisyon gerekçesi de;

“Terörle Mücadele Kanununun, Tasarının çerçeve 11 inci maddesiyle değiştirilen 17 nci maddesinin birinci fıkrasında, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 107 nci maddesine yapılan yollamanın, bu maddenin dördüncü fıkrasıyla sınırlandırılmasına yönelik değişiklik yapılmıştır. Böylece, örgüt mensubu suçlu olmasalar bile, Terörle Mücadele Kanununun örneğin 6 ncı maddesi ile 7 nci maddesinin ikinci fıkrasında tanımlanan suçların failleri hakkında da Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 107 nci maddesinin örgüt mensubu suçlulara ilişkin koşullu salıverilme ve hatta, mükerrirlere özgü güvenlik tedbirlerine ilişkin hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.” biçiminde ifade edilmiştir. Bu hükümde açık bir ifadeyle TCK’nın 58. maddesinin dokuzuncu fıkrasından söz edilmemekle birlikte, bu fıkrada öngörülen infaz koşullarını düzenleyen 5275 sayılı Kanun’un 107 ve 108. maddelerine yapılan atıf karşısında, 3713 sayılı Kanun’da sayılan suçların işlenmesi amacıyla kurulan silahlı örgütler açısından özel ve istisnai düzenleme getirildiği, dolayısıyla bu Kanun’da sayılan suçları işleyen faillerin tehlikelilik durumları dikkate alınarak haklarında söz konusu infaz usulünün uygulanabilmesi için “örgüt mensubu suçlu” olma şartının aranmadığı anlaşılmaktadır. İştirak hâlinde işlenen suçlarda sorumluluk rejimine ilişkin TCK’nın 40. maddesinde öngörülen bağlılık kuralının güvenlik tedbirleri açısından uygulama alanının bulunmaması, bunun yanında 3713 sayılı Kanun’da yer alan infaz usullerine ilişkin düzenlemenin bu Kanun’da sayılan suçları işleyen faillerin özel tehlikelilik hâlleri öngörülerek getirilen istisnai bir düzenleme olması karşısında, uygulama alanının 3713 sayılı Kanun’da sayılmayan suçlar yönünden kıyasen genişletilememesi hâli birlikte değerlendirildiğinde; 3713 sayılı Kanun kapsamında olmayan suç örgütüne yardım ettiği kabul edilen failin, neticeleri itibarıyla bu yardım kapsamında işlediği ya da iştirak ettiği suç yönünden tehlikelilik durumu da, örgüt mensupları hakkında uygulanan güvenlik tedbirlerinden bağımsız biçimde kendi hukuki durumuna, bu bağlamda da sonuç olarak “örgüt mensubu suçlu” olarak kabul edilip edilmemesine göre belirlenmelidir.

Öte yandan sanık … Aksin yönünden yapılacak incelemeye esas olmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz yetkisi üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır. Söz konusu düzenleme 5271 sayılı CMK’nın olağanüstü kanun yollarının yer aldığı “Altıncı Kitap”, “Üçüncü Kısım”, “Birinci Bölüm”de yer alan 308. maddede;

“1) Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re’sen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz.

(2) İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir.

(3) Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir.” şeklinde düzenlenmiştir. Maddenin birinci fıkrasında açıkça yer aldığı üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının olağanüstü kanun yollarından olan itiraz yoluna gidebilmesi için ön koşul; Yargıtay ceza daireleri tarafından temyiz incelemesi yapılarak bir karar verilmesidir. Hakkında temyiz incelemesi yapılarak hüküm kurulmayan sanık hakkında itiraz kanun yoluna başvurulması mümkün değildir. Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanık …’nin taahütlerini yerine getirememesi ve borçlarını ödeyememesi nedeniyle suç örgütü lideri inceleme dışı sanık … …a sığındığı ve icralık olan taşınmazların satış işlemlerine başkalarının girmesini önlemek için suç örgütünün yardımından yararlandığı, sanık …’ın alacaklarının tahsili konusunda … …dan yardım istemesi üzerine mağdurlar … … ve…’e yönelik yağma suçlarının işlendiği, sanık …’nın ticari faaliyetleri sırasında tahsil edemediği alacağının tahsili konusunda inceleme dışı sanık … …liderliğindeki örgüte … vermesi sonucunda mağdur … Arslanbaba’ya yönelik yağma suçunun işlendiği, sanıklar … ve … … Ürektürk’ün de örgütün gücünden yararlanmak isteyen kişileri inceleme dışı sanık … …liderliğindeki örgüte yönlendirdiği, bu şekilde sanıkların inceleme dışı sanık … …tarafından kurulan suç örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olmaksızın örgütün yapısını bilerek ve isteyerek yardım ettikleri, dolayısıyla eylemlerinin 5237 sayılı TCK’nın 220/7. maddesi yollamasıyla 220/2. maddesi kapsamında kaldığı Yerel Mahkemece kabul edilen ve eylemlerin sübut bulduğu hususunda Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında bir uyuşmazlık bulunmayan olayda; Yerel Mahkemece sanıklar hakkında silahlı örgüte yardım etme, sanık … hakkında ayrıca nitelikli yağma ve tehdit suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleri yönünden TCK’nın 58. maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezasının infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmiş ise de 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun aksine TCK’da örgüte yardım etme suçunun örgüte üye olma suçundan ayrı ve bağımsız bir suç tipi olarak düzenlendiği, örgüte yardım eden kişinin aynı Kanun’un 6. maddesinin birinci fıkrasının (j) bendinde belirtilen örgüt mensubu suçlular arasında sayılmadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde; suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte yardım eden sanıkların “özel tehlikelilik” hâlinin varlığından bahsedilemeyeceğinden örgüt mensubu olmayan sanıklar hakkında TCK’nın 58. maddesinin dokuzuncu fıkrasının uygulanma imkânının bulunmadığının kabulü gerekmektedir. Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne karar verilmelidir.

2- Bu hususun hakkındaki hükümler Yargıtayca incelenmeyen hükümlü …‘e sirayetinin gerekip gerekmediği;

Çok sanıklı dosyalarda, sanıkların her biri birbirlerinden bağımsız olarak kanun yoluna başvurma hakkına sahiptir. Kural olarak sanıklardan birinin verilen karara karşı yaptığı kanun yolu başvurusu, diğer sanıklar hakkında verilen hükümleri kapsamaz. Kanun yoluna başvurulmayan diğer sanıklar hakkında verilen hüküm, kanun yoluna başvurma için öngörülen sürenin sonunda kesinleşir. Bu durum, “davasız yargılama olmaz” ilkesinin bir sonucudur.

Ancak temyiz kanun yolu bakımından, gerek 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nda gerekse 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda, ilgili hükümlerdeki koşullar oluştuğu takdirde, temyiz edenler lehine oluşacak durumdan, temyiz yoluna başvurmayan, süresinden sonra başvuran veya temyize başvurmakla beraber başvurusu kabul edilmeyen sanıkların da yararlanmaları kabul edilmiştir. Buna; bozma kararının “sirayeti”, “genişleme etkisi” ya da “teşmili (yayılma) etkisi” denilmektedir.

Karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın “Hükmün bozulmasının diğer maznunlara sirayeti” başlıklı 325. maddesi; “Hüküm, cezanın tatbikatında kanuna muhalefet edilmesinden dolayı maznun lehine olarak bozulmuşsa ve bozulan cihetlerin temyiz talebinde bulunamamış olan diğer maznunlara da tatbiki kabil olursa bu maznunlar dahi temyiz talebinde bulunmuşcasına hükmün bozulmasından istifade ederler.” şeklinde, Benzer düzenlemeyi içeren 5271 sayılı CMK’nın “Hükmün bozulmasının diğer sanıklara etkisi” başlıklı 306. maddesi ise “Hüküm, sanık lehine bozulmuşsa ve bu hususların temyiz isteminde bulunmamış olan diğer sanıklara da uygulanması olanağı varsa, bu sanıklar da temyiz isteminde bulunmuşçasına hükmün bozulmasından yararlanırlar.” biçiminde düzenlenmiş olup hükmü temyiz etmeyenlerin veya temyiz istemi reddedilenlerin, temyiz edenlerden daha ağır bir ceza ile cezalandırılmaları adaletsizliğini gidermek amacı ile yasaya konmuştur. Bu suretle temyiz edenler lehine oluşacak durumdan, temyiz etmeyenlerin de istifadesi sağlanmış olacaktır. Bozmanın sirayetinde yerel mahkeme hükmü, temyiz etmeyen sanık yönünden bozulmamakta, anılan maddeler uyarınca sanık, bozma kararının sonucundan yararlandırılmaktadır.

Hükmü temyiz etmeyen ya da temyiz istemi reddedilen sanık, bozma kararının sonucundan yararlanacağı için, öncelikle bozmaya uyulması ve cezanın uygulanmasında temyiz eden sanık lehine yeni bir karar verilmesi zorunludur. Lehe bozma bu takdirde, hükmü temyiz etmeyen sanığa sirayet ettirilecektir. Bunun sonucu olarak önceki kararda direnilmesi hâlinde, sirayetten söz edilemeyecektir. Aksi takdirde temyiz davası açan sanık için kabul edilmeyen bir bozma nedeninin, kanun yoluna başvurmayan sanık lehine kabulü gibi bir sonuca ulaşılacaktır. Bu sonuç ise temyiz edenin aleyhine, temyiz etmeyenin lehine olup çelişkili bir uygulamaya neden olacağından sirayet müessesesinin amacına aykırıdır. Diğer taraftan temyiz incelemesi sırasında, bozma nedeninin hükmü temyiz etmeyen sanığa sirayet ettirilmesine işaret edilmesi de zorunlu olmayıp lehe bir bozma sebebinin bulunması durumunda mahkemelerce bu hususunun kendiliğinden dikkate alınması gerekmektedir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Silah tamir atelyesi bulunan hükümlü …’in, inceleme dışı sanık … …liderliğindeki örgüte silah temin ettiği ve ayrıca örgütün gönderdiği kişilere silah teminine çalıştığı, bu şekilde örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım ettiği kabul edilerek hakkında suç işlemek amacıyla kurulmuş olan silahlı örgüte yardım etme ve 6136 sayılı Kanun’a muhalefet suçlarından mahkûmiyet hükümleri kurulduğu, kurulan bu mahkûmiyet hükümlerinde hükümlü …’ın örgüt mensubu suçlu olarak kabul edilerek hakkında TCK’nın 58. maddesinin 9. fıkrası uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezalarının infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verildiği, söz konusu mahkûmiyet hükümlerinin de temyiz edilmeksizin kesinleştiği olayda; örgüt mensubu olmayan sanıklar hakkında TCK’nın 58. maddesinin dokuzuncu fıkrasının uygulanma imkânının bulunmadığının kabulünün sanıklarla aynı hukuki durumda olan hükümlü …’e de sirayetinin gerektiği kabul edilmelidir.


YARGITAY 19. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/2815 Karar: 2017/6679 Tarih: 12.09.2017

  • TCK 220. Madde

  • Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçu

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

Sanıkların İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda işlem gören F… Dinlenme Yerleri A.Ş.’ne ait hisse senedi üzerinde 06.09.2010-27.12.2010 tarihleri arasında çeşitli işlemlerle yapay fiyat ve piyasa oluşumuna neden olduklarının iddia edildiği olayda, … Denetleme Dairesi’nin 02.01.2012 tarih XXIV-12/10-1, XXV-6/5-3, XXV-12/5-1 Sayılı denetleme raporuyla; … Dinlenme Yerleri A.Ş. hisse senedinde 06.09.2010-27.12.2010 döneminde olağandışı fiyat ve miktar hareketlerinin gözlemlendiği, sermaye artırımının gerçekleştiği 27.12.2010 tarihinden itibaren hisse senedi piyasasında işlem hacminin olağandışı şekilde arttığı, İMKB-100 Endeksi’nin yatay bir seyri takip ettiği dönemde, … hisse senedinde sıra dışı fiyat ve miktar hareketlilikleri yaşandığı, … hisse senedinin fiili dolaşımdaki pay adedi ve fiili dolaşımdaki payların oranının dönem sonuna doğru önemli ölçüde azaldığı, dönem sonunda tekrar yükselmeye başladığı, fiili dolaşım oranı %50,33 seviyesinden 27.12.2010 tarihi itibariyle %46,21 seviyesine gerilediği, bedelsiz sermaye artırımı öncesi ve sonrasına sermaye artırımı öncesi … fiyatın hızlı bir şekilde yükseldiği, sonrasında ise ters yönde hareket ederek düşüş gösterdiği, şirketin bedelsiz sermaye artırımı gerçekleştirdiği 27.12.2010 tarihinden önce hisse senedinde 6.9-06.10.2010 tarihleri arasında %184,18 oranında fiyat artışı gerçekleştiği, buna karşın İMKB-100 Endeksi aynı dönemde %9,64 oranında artış gösterdiği, hisse senedinin fiyatında %184 oranında artış gözlemlenen 6.9-06.10.2010 tarihleri arasında Grup, işlemlerin alımlarda %31,45’ini, satımlarda %27,63’ünü gerçekleştirdiği, 7.10-27.12.2010 tarihleri arasında Grup, … hisse senedinde tüm işlemlerin alımlarda %25,25, satımlarda ise %26,31’ini gerçekleştirdiği, kısaca … hisse senedinde tüm işlemlerin alımlarda %27,91, satımlarda %26,85’ini gerçekleştirdiği, inceleme döneminde … hisse senedi piyasasına iletilen tüm emirlerin içinde, Grup hesaplarının payının alışta %29,06, satışta ise %23,75 olduğu tespit edildiği, söz konusu oranların gün bazında alışta %56,80’e, satışta ise %50,07’ye kadar yükseldiği, inceleme döneminde gerçekleştirilen karşılıklı işlemler kendi alış işlemlerinin %38,38’ine, satış işlemlerinin ise %39,90’ına karşılık geldiği, mülkiyette değişiklik yaratmayan söz konusu işlemlerin Grubun alışlarına oranının 11.10.2010 tarihinde %84,72’ye, 22.10.2010 tarihinde %100’e, satışlarına oranının ise 08.09.2010 tarihinde %93,29’a, 08.12.2010 tarihinde ise %99,29’a ulaştığı, inceleme dönemi içerisinde gerçekleştirilen fiyat yükseltici işlem miktarı, … hisse senedi piyasasındaki toplam fiyat yükseltici işlem miktarı, … hisse senedi piyasasındaki toplam yükseltici işlem miktarının %23,18’ine karşılık geldiği, … hisse senedi fiyatının yükseldiği 08.09.2010 tarihinde Grup tarafından gerçekleştirilen fiyat yükseltici işlemlerin toplam fiyat yükseltici işlemlere oranının %62,08’e ulaştığı, inceleme dönemi içerisinde Grup hesaplarından her iki tarafta da Grup üyelerinin yön değiştiren toplam 210 adet emir iletildiği, Grup hesaplarından iletilen aynı fiyatlı emirlerin, bir dakikalık süreler içerisinde pek çok kez yön değiştirdiği (örnek olarak 06.10.2010 tarihinde 1 dakika içerisinde 36 adet yön değiştiren emir bulunduğu), Grup üyelerinin inceleme döneminde gerçekleştirdikleri işlemler neticesinde 6.245.121,64 TL menfaat elde ettiklerinin anlaşıldığı, yukarıda ayrıntılı olarak açıklanan işlemler neticesinde, … hisse senedine yoğun bir talebin olduğu izleniminin yaratıldığı, iyiniyetli üçüncü kişilerin aldatıldığı, fiyatın kademeli olarak yapay bir şekilde arttırıldığı, aktif bir piyasanın varlığı izlenimi yaratmaya çalıştığını açık bir şekilde ortaya koyduğu, 06.09.2010-24.12.2010 tarihleri arasında … Dinlenme Yerleri A.Ş hisse senedi piyasasında, İMKB endeksinin genel eğilimi dışında olağandışı bir fiyat ve miktar hareketliliğinin bulunduğu, belirlenen tarihlerde … Dinlenme Yerleri A.Ş hisse senedinde sanıklar tarafından yönlendirilen hesaplardan yapılan alım ve satım işlemlerinin, hisse senedi piyasasında etkili olabilecek ve piyasada hakimiyet oluşturabilecek miktar ve yoğunlukta olduğu, kendinden kendine/karşılıklı ve fiyat yükseltici işlemlerin yoğun şekilde gerçekleştirildiği, bu hususların 27.01.2014 tarihli bilirkişi kurulu raporuyla da doğrulandığı, ilgili raporda, sanıkların iştirak iradesinin varlığının kabul edilmesi durumunda, atılı suçun maddi unsurunun oluştuğunun kabul edileceği belirtilmiş olup, suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme ve kurulan örgüte üye olma suçlarından İstanbul 13.Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2011/508 esas sayılı dosyasında yargılanan sanıkların beraatine hükmedilip, hükmün kesinleştiği, bu itibarla somut uyuşmazlıkta, bir çok sanığın savunmasında, … ve oğlu …‘ı tanıdıklarını beyan ettikleri, dolayısıyla sanıkların bir kısmının akraba veya arkadaş oldukları ve sanıkların birbirlerini tanımadıkları yönündeki savunmalarına bu sebeple itibar edilemeyeceği, ayrıca sanıklar hakkında temyize konu dava dışında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca aynı tarihli iddianameler ile farklı hisse senetlerine yönelik benzer eylemleri sebebiyle İstanbul Asliye Ceza Mahkemelerine birden çok dava açıldığı hususu Dairemize intikal eden dosyalardan anlaşılmıştır.

Bilindiği üzere 5237 Sayılı TCK’nın 220. maddesinde düzenlenen suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme ve kurulan örgüte üye olma suçunun oluşması için aranan unsurlar ile uyuşmazlık konusu davada isnat olunan fiil için aranan iştirak ve birlikte hareket etme iradesinin farklılık arzettiği, örgüt derecesine ulaşan bir birlikteliğin varlığının somut uyuşmazlıktaki suçun oluşması için gerekli olmadığı, sanıklar arasında tanışma, irtibat, yakınlık bulunduğunun ve bir kısım eylemlerinde birlikte hareket ettiklerinin dosya kapsamındaki delillerle anlaşıldığı hususları da birlikte nazara alındığında, sanıkların aynı fiili gerçekleştirmek amacıyla birlikte hareket ettikleri ve iştirak iradelerinin bulunduğunun sübuta ermesi karşısında; sanıkların üzerlerine atılı suçun unsurları itibariyle oluştuğu gözetilmeden mahkumiyetleri yerine yazılı şekilde beraatlerine karar verilmesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı ve katılan vekilinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden tebliğnameye uygun olarak HÜKÜMLERİN 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 12.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/30243 Karar: 2017/2837 Tarih: 10.07.2017

  • TCK 220. Madde

  • Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçu

Yasa yolu süresinin 27.12.2012 tarihli tefhim sırasında hazır bulunan sanık … açısından “tebliğden” itibaren başlayacağı şeklinde yanlış anlamaya neden olacak ifadeye yer verilmek suretiyle, sanığın yanıltıldığının anlaşılması karşısında temyiz talebi süresinde kabul edilerek yapılan incelemede;

I- ) O Yer Cumhuriyet Savcısının sanık … hakkında yakınan …‘a yönelik 06.11.2007 tarihinde yağma ve sanık … hakkında yakınan …‘a yönelik 2007 yılı Temmuz ayında yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan beraat hükümlerine dair temyiz talebinin incelemesinde;

Sanık … hakkında yakınan …‘a yönelik 06.11.2007 tarihinde yağma ve sanık … hakkında yakınan …‘a yönelik 2007 yılı Temmuz ayında yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından

15.04.2010 tarihinde kurulan beraat hükümlerinin temyiz edilmeksizin mevcut hali ile kesinleştiği dikkate alınmadan, sanıklar hakkında yeniden beraat kararı verilmesi hukuken yok hükmünde olup, yok hükmünde bir kararın da temyizinden bahsedilemeyeceği dikkate alındığında o yer Cumhuriyet Savcısının bu yöndeki vaki temyiz talebinin REDDİNE,

II- ) Sanık … hakkında suç örgütü kurma, sanıklar …, …, …, …, … ve … hakkında suç işlemek amacı ile kurulan örgüte üye olma; sanıklar …, …, … ve … hakkında suç işlemek amacı ile kurulan örgüte yardım etme; sanıklar …, …, …, … hakkında yakınan …‘a yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, 2007 yılı Temmuz ayı içerisinde yağmaya kalkışma, 06.11.2007 tarihinde yağma; sanık … hakkında yakınan …‘a yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve 2007 yılı Temmuz ayı içerisinde yağmaya kalkışma; sanık … hakkında yakınan …‘a yönelik 06.11.2007 tarihinde yağma; sanıklar …, …, …, … ve … hakkında yakınan …‘a yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve tehdit; sanıklar …, …, … ve … hakkında yakınan …‘a yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan hükümlerin incelemesine gelince;

Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1- )Sanık … hakkında hükmün tefhim olunduğu 27.12.2012 tarihli oturumda sanığa yüklenen Temmuz 2007 tarihli yağma suçunun gerektirdiği cezanın alt sınırı bakımından 5271 Sayılı CMK’nın 150/3. 188/1. maddeleri gereğince zorunlu olarak savunman bulundurulması gerektiği gözetilmeyerek, savunmanın yokluğunda karar verilmesi suretiyle savunma hakkının kısıtlanması,

2- )Sanık … ve savunmanına usulünce 02.11.2011 tarihli bozma ilamı tebliğ edilip duruşma günü bildirilmeden, duruşmaya devamla yazılı şekilde karar verilmek suretiyle savunma hakkının kısıtlanması,

3- )Suç örgütü kurma ve yönetme ile örgüte üye olma suçları yönünden suç örgütünün işlemeyi amaçladığı suç ve/veya suçların en azından hazırlık hareketi ile ilgili ciddi bulgu, emare ve/veya delil olmalıdır. Suç örgütü kurma bağımsız bir suç kabul edildiğine göre, amacı olmayan bir örgütlenmede, suç örgütü bir veya birkaç amaçla suç işlemesi için kurulmalı ve suçların işlenmesine dair TCK’nın 220/1.maddesinde gösterilen unsurlar ile ilgili bulgulara ulaşılmalıdır.

Suç işlemek için örgüt kurmada bir veya birkaç suç işlendikten sonra daha programlanmış suçları işlemek için örgüt devam eder. Örgüte iştirak eden failler işlenen suçtan dolayı iştirak gereği cezalandırılır, yani katkıda bulunana uygulanır. Örgüt kurucuları kendi başlarına veya başkaları ile anlaşma yapılmasını başlatandır. Faaliyeti ile örgütün doğmasına sebebiyet vermektedir. Örgüt yönetenler ise üst pozisyonda kollektif faaliyeti kısmen veya tamamen düzenleyen, koordine edenlerdir. Bazen bir suç örgüt yöneticisi bizzat veya başka örgüt ile müşterek fail olarak suç işlediğinde TCK’nın 37. maddesi, azmettirmesinde ise TCK’nın 38. maddesinin tatbiki düşünülür. Örgüt yöneticisi katılmayıp, örgüt mensuplarının örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen tüm suçlarında ise TCK’nın 220/5. maddesine göre sorumludur.

Suç örgütü üyesi örgüt yöneticisinin rızasının varlığına gerek olmadan örgüte fiilen katılan kişidir. Kişinin suç örgütü üyeliğinden suçlanabilmesi için örgütün varlığından haberdar olmalı, bilerek ve isteyerek ona üye olması ve örgütün hiyerarşik yapısında da yerini alması gerekir. Örgüt ile bağlantısı olmadan münferit hareket edenler suç örgütü üyesi olarak kabulü benimsenmez. Örgüt üyesi olarak kabulde işlediği fîilerin belli yoğunlukta olması gerekir.

Örgüt üyesi olmadığı halde örgüt adına suç işleme TCK’nın 220/6. maddesinde gösterilmiştir. TCK’nın 220/7. maddesi ise suç örgütüne bilerek isteyerek yardım eden kişiye ceza vermektedir. Buradaki “Yardımın” örgüt üyeliği seviyesinde olmaması gerekir. Yani örgütü bilip, hiyerarşik yapıda olamadan yardım edendir. TCK’nın 220/7. maddesinde genel manevi destek propaganda, sempati, suç ve suçluyu övme kapsamındadır. Birden fazla suç işleyen örgüte yanlızca bir suç yardımında bulunan veya örgütün genel amacına yardım eden TCK’nın 220/7. maddesinde değerlendirilir.

Suç örgütü ile iştirak halinde suç işleme durumları zaman zaman birbirine karıştırılmaktadır. Oysa kişilerin bir suç işlemek için bir araya gelmelerinde iştirak iradesinden bahsedilir. İştirak ilişkisinde suç ortakları nazarında suçun, konu veya mağduru bakımından somutlaşması gerekir. Suç örgütünde ise işlenmesi amaçlanan suçların konu veya mağduru itibariyle somutlaştırılması zorunlu değildir. Suç örgütü kurmak, yönetmek ile örgüte üye olmak veya alt grup suçlar yönünden suç örgütünün işlemeyi amaçladığı suç ve suçların en azından hareketi ile ilgili ciddi bulgu, emare ve delillerin mevcut olması yeterlidir.

Suç örgütü kavramının klişe, basmakalıp ve soyut cümlelerle belirlenip her eylemde uygulanması da isabetli olmaz. Her somut eylemin özelliklerinin birbirinden farklı olduğu ve ayrı değerlendirilmesinin gerektiği gözden uzak tutulmamalıdır.

Zaman zaman iştirak halinde birliktelikleri suç örgütü sayılmaya çalışıldığında ve suç örgütü olup olmadığına bakılmaksızın ceza sorumluluk alanı genişletildiği de izlenmektedir.

Bu sebeple bir suç işlemek için iştirak ile suç örgütü arasındaki ayrım ise;

Suç örgütü ve/veya örgütlerin yapısı ve yapılanması netleştirilip, bu suç örgütü ve/veya örgütleri ile ilgili faillerin suçları örgüt ile ilgisi olmayan faillerin ve eylemlerin ayrımı ile olacaktır.

Bu husus etkin soruşturma ve/veya kovuşturma yapılarak saptanabilir. Telafisi olanaksız hatalara düşülmemesi, insan hak ve hürriyetlerinin ihlalini önlemek için bu hususun bir zorunluluk olduğu unutulmamalıdır.

Bu açıklamalar karşısında;

Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçundan hakkında hükümlülük kararı verilen sanık … ile suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmakla suçlanan sanıklar …, …, …, …, …, …, bu örgüte yardım etmekle suçlanan sanıklar …, …, … ve …‘ın, telekomünikasyon yoluyla iletişimin kayda alınmasına dair tutanaklarda bu yönde bir bulguya rastlanmadığı da gözetildiğinde, devamlılık içeren, kanunun suç saydığı fiilleri işlemek ( suç işleme programı altında ) amacı ile bir araya gelip aralarında sıkı veya gevşek hiyerarşik bir bağın bulunduğuna, hiyerarşik yapılanmayı gösteren emir komuta zinciri ile altlık üstlük ilişkisinin varlığına ve adı geçen sanıkların faaliyetleri ile örgütün doğmasına veya üst pozisyonda kollektif faaliyeti kısmen veya tamamen düzenleyip koordine ettiklerine dair kesin, inandırıcı kanıtların nelerden ibaret olduğu karar yerinde açıklanıp tartışılmadan, yeterli olmayan gerekçeye yer verilmek suretiyle; yazılı şekilde sanık …‘ın suç işlemek amacıyla örgüt kurma, sanıklar …, …, … ve …‘ın suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma, sanıklar …, …, … ve …‘ın örgüte yardım etme suçlarından hükümlülüklerine kararı verilmesi,

4- )Yakınan …‘ın aşamalarda özetle, cezaevine giren arkadaşı …, kardeşi … aracılığı ile işlerini takip etmesini istediğini, kendisinin de kabul ettiğini, … verdiği çeklerle … bir kısım borçlarını ödediğini, bazı çeklerin vadesi gelmediği için tahsilat yapamadığını ve ödenmeyen borçlarının kaldığını, sanıklar …, …, …, … ve …‘in 2007 yılı Temmuz ayı içerisinde kendisini zorla bir minibüse bindirerek Akyurt İlçesi’nde bir çiftlik evine getirdiklerini, cezaevine girdiği için işlerini takip ettiği … senetlerinin kendisinde olduğunu bildiklerini, silah gösterip önce 10.000.000 TL istediklerini, veremeyeceğini, çek verebileceğini söylemesi üzerine bıraktıklarını, bu dönemde …. ait evrakları … verdiğini, öğrendiği kadarıyla sanıkların … bularak ona vermiş olduğu evrakları darp ederek elinden almış olduklarını, sanıkların bir süre sonra tekrar çağırıp … ait olup kendisi tarafından … verildiği söylenen senetleri bu kişiden aldıklarını, ancak tahsil edemediklerini söyleyip, darp ederek bu senetleri tahsil etmesini istediklerini, tahsil edemez ise bedelini kendisinden alacaklarını söylediklerini, tahsilat girişiminde bulunmaması sebebiyle sanık …‘ın bu senetleri geri aldığını, 06.11.2007 tarihinde sanık …‘ın telefon açarak bulundukları kahvehaneye çağırdığını, sanık …‘ın “Sen şimdiye kadar üç aylık ölü idin, abimin hatrına sana bir şey yapmadık, bize yanlış yapıyorsun, sende daha evrak varmış, oturduğun daire senin üzerine mi” dediğini, sanıklar …, …, …, … ve …‘ın 200.000 TL’lik senet imzalattıklarını, bu senedi daha sonra soruşturma aşamasında … aracılığıyla iade ettiklerini beyan ettiği,

Tanık …, yakınandan alındığı iddia edilen senedi sanıklardan alıp yakınana kendisi tarafından iade edilmesi hususunun doğru olmadığını belirttiği,

…‘nun aşamalarda, cezaevine girdikten sonra önceden tanıdığı yakınana Sincan 5. Noterliği aracılığı ile çek ve senetlerini tahsil etmesi, kasadaki evraklarını alıp piyadadaki borçlarını kapatması amacı ile genel vekalet verdiğini, yakınanın İşbankası … Şubesi’nde bulunan … numaralı kasadan 850.000 TL tutarında çek ve senetlerini aldığını, borcunun bir kısmını bu şekilde kapatmış olduğunu, kalan 600.000 TL’lik senetleri iade etmesi için kardeşinin yakınanla görüşmüş olduğunu, kardeşinin anlattığına göre, yakınanın buluşma yeri belirleyerek evrakları ve vekaleti vereceğini söylemiş olduğunu, kardeşi … yanına arkadaşı … alarak buluşma yerine gittiğinde yakınanın evrakların araçta olduğunu söyleyerek aracının başına gittiklerinde kardeşinin tanımadığı dört kişinin gelip bu kişileri darp etmiş olduklarını, kardeşinin ellerinden kurtularak kaçmış, neticede kardeşinin bu evrakları alamamış olduğunu, cezaevinden çıktıktan sonra yakınana bu evrakları sorduğunda kendisinden yağmalandığını söylediğini ifade ettiği,

….’nun, yakınandan kardeşine ait evrakları aracından arkadaşı … ile alacakları sırada görse tanıyamayacağı dört kişinin gelerek her üçünü darp etmeye başladıklarını, …‘ın aracının yanında ismini bilmediği amcasının oğlunun da olduğunu, evrakların bulunduğu zarfın o sırada yakınanın elinde olduğunu, amcasının oğlunun olay yerinden hızla kaçtığını, yakınana daha sonra sorduğunda bu senetlerin kendilerini darp eden kişilerce alındığını söylediğini belirttiği,

… tarafından verilen vekalete istinaden yakınan …‘ın bu kişinin alacak ve borçları ile ilgilendiği, bir kısım borçların bu yolla ödendiği, yakınan ve tanık anlatımlarına göre, bu vekalete istinaden yakınanın eline geçen bir kısım senetlerin iadesinin gerçekleştiği gün meydana gelen olaylara dair yakınan ile …‘nun beyanları arasında açık aykırılık olduğu dikkate alındığında,

A- )Öncelikle, beyanlarda geçen Sincan 5. Noterliği’nden alınan vekaletnamenin varsa temin edilip, bu vekaletname ile yakınan tarafından …‘na ait, İşbankası Demetevler Şubesi’ndeki kasanın açılması için talepte bulunulup bulunulmadığı ve bu vekaletnameye istinaden herhangi bir şekilde kıymetli evrak tahsilatının sağlanıp sağlanmadığı araştırılıp, 2007 yılı Temmuz ayı ile 06.11.2007 tarihi arasındaki dönemde gerçekleşen …‘nun senetlerinin zorla alınması olayının bir ölçüde tanığı olan … ve yakınanın yanında bulunduğu belirtilen ancak ismi verilmeyen “amca oğlunun” açık kimlikleri tespit edilip, belirtilen kişilerin bu konudaki bilgi ve görgüleri ile ayrıntılı beyanları saptandıktan sonra toplanan delillere göre sanıkların hukuki durumlarının değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,

B- )Kabule göre de;

a- )Sanıklar …, …, …, …‘nın aynı kasıt altında, yakınan …‘ın vekaletname ile işlerini takip ettiği …‘na ait olup yakınanın elinde bulunduğunu düşündükleri bir miktar parayı almaya yönelik olarak Temmuz ve Kasım ayları arasında devam eden ve 200.000 TL senet almakla sonlanan eylemlerinin tek bir yağma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, yazılı şekilde ayrıca yağmaya kalkışma suçundan hükümlülüklerine karar verilmesi,

b- )Sanıklar …, …, …, … ve …‘ın yağma suçunu işyerinde, birden fazla kişi ile birlikte, silahla işlediklerinin gözetilmemesi ve ( 3 ) numaralı bozma nedenine göre TCK’nın 149/1. maddesinin ( f ) ve ( g ) bendlerinin uygulama olanağının yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

5- )Oluş ve dosya içeriğine göre, annesi ile birlikte kuaför dükkanı işleten yakınan …‘un, …‘ın işyerinin yanında işyerinin bulunduğu, …‘a banka ve fatura ödeme işlemlerinde zaman zaman yardımcı olduğu, bir süre bu kişinin bürosu ile ilgilendiği, 19.07.2007 günü …‘ın kahvehanesine …‘nın çağırması üzerine gittiği, bu yere mahalleden tanıdığı, sanıklar …, …, … ve …‘ın geldiği, birlikte sanıkların geldikleri araca binip Keçiören İlçesi’nde bulunan şelaleye doğru gittikleri, saçından ve kollarından tuttukları, yumruk attıkları, bu sırada araçta …‘ın da bulunduğu, … isimli kişinin kulübünün arkasındaki boş alana geldiklerinde, bu yerde bulunan …‘ın “Kendini bana mı öldürteceksin, alın bunu araca bindirin, ben onun … ile görüşeceğim” dediği, sanıkların araç ile yakınanı işyerinin önüne getirip bıraktıkları, 23.07.2007 günü yakınan yine işyerinde bulunduğu sırada …‘ın kahvehanesine çağrıldığı, yakınan bu yere gittiğinde kahvehane önünde araç içerisinde sanıklar … ve …‘ı gördüğü, arabaya geçip oturmasını istedikleri, sanık …‘ın “Biz seni dövdük ama ne için dövdüğümüzü anladın mı?” dediği, yakınanın anlamadığını söylemesi üzerine bir eve götürdükleri, “Sen bize güzellik yap, kardeşlik yap, … ne ayak, açıklarını bize söyle, bunun bir arkadaşı varmış, cezaevine girmiş, … ondan vekalet aldı mı? Sen devamlı Kerim ile birliktesin bilmen lazım” dediği, yakınanın bilgisi olmadığını söylediği, sanık …‘ın elindeki silahı o yerde bulunan …‘a verdiği, “Vur bu ibneyi, silah sesi duyulmasın, teybin sesini de açın” dediği, yakınanı darp ettikleri, daha sonra bıraktıkları olayda,

A- ) ( 3 ) numaralı bozma nedenine göre, yakınan …‘a yönelik tehdit ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarında sanık …‘ın TCK’nın 220/5 yollaması ile sorumluluğunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

B- )Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 12.05.2008 gün ve 2008/137-80 Sayılı iddianamesinde sanıklar … ve …‘ın yakınan …‘a yönelik eylemleri anlatılırken 19.07.2007 tarihli kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve tehdit eylemlerine katılan kişilerin arasında …‘nın ismine yer verildiği, ancak 23.07.2007 tarihinde gerçekleşen aynı nitelikteki olaylarda isminin geçmediği, sanık …‘ın isminin ise sadece 23.07.2007 tarihli olaylarda geçtiği, yapılan yargılama sonucunda sanık …‘ın tehdit suçundan iki kez, sanık …‘nın kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve tehdit suçlarından ikişer kez mahkumiyetlerine karar verilmiş ise de, sanık … hakkında 23.07.2007 tarihinde gerçekleştiği ileri sürülen tehdit ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, sanık … hakkında 19.07.2007 tarihinde gerçekleştiği ileri sürülen tehdit eyleminden dolayı usulüne uygun kamu davası açılması sağlanmadan yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması,

C- )Sanık … hakkında yakınan …‘a yönelik tehdit suçunda gerekçe ve hükmün karıştırılması,

D- )Sanık …‘ın yakınan …‘a yönelik olarak aynı suç işleme kararını yerine getirme kapsamında 19.07.2007 ve 23.07.2007 tarihlerinde hürriyetinden yoksun kılma ve tehdit suçlarından dolayı bir kez uygulama yapılarak zincirleme suç hükümleri doğrultusunda cezalarından TCK’nın 43. maddesi gereğince artırım yapılması gerektiği düşünülmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,

E- )Sanıklar …, …, … ve … hakkında ( 3 ) numaralı bozma nedenine göre TCK’nın 106/2. maddesinin ( d ) bendinin uygulama olanağının yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

F- )Kabule göre de;

19.07.2007 ve 23.07.2007 tarihlerinde sanık …‘ın diğer sanıkların kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve tehdit suçlarından dolayı sorumluluğunda ve sanık …‘nın ( yardım eden sıfatıyla ) yakınan …‘a yönelik olarak aynı suç işleme kararını yerine getirme kapsamında hürriyetinden yoksun kılma ve tehdit, sanık …‘ın tehdit suçlarının zincirleme şekilde işlendiği gözetilip, TCK’nın 43. maddesi gereğince uygulama yapılması gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması,

6- ) ( 3 ) numaralı bozma nedenine göre, sanıklar …, …, …, …, … …, …, … ve … hakkında yağma, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve tehdit suçlarından kurulan hükümlerde 5237 Sayılı TCK’nın 58/9. maddesinin uygulama olanağının yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar …, …, …, …, …, …, … ve … savunmanları, sanıklar …, …, … ile o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, sanıklar … ve … yönünden diğer yönleri incelenmeyen hükmün açıklanan nedenlerle kısmen isteme uygun olarak BOZULMASINA, 10.07.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/1334 Karar: 2017/4120 Tarih: 18.05.2017

  • TCK 220. Madde

  • Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçu

Hükmedilen cezaların süresine göre bir kısım sanıklar müdafiinin duruşmalı inceleme talebinin 318. maddesine göre oybirliğiyle REDDİNE,

I- )Tüm sanıklar hakkında dolandırıcılık ve sanıklar … ve … haklarında suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve yönetmek suçlarından kurulan hükümlerin incelenmesinde;

TCK’nın 220. maddesinde tanımlanan “örgütün” varlığının kabul edilebilmesi için hiyerarşik ilişki içinde olan en az üç kişiden teşekkül etmesi, örgütün yapısının sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaçlanan belirsiz sayıda suçları işlemeye elverişli bulunması, suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşme ile işbirliği, eylemli paylaşım anlayışı içinde hareket etmesi ve bu amaçlar doğrultusunda faaliyette bulunup, “devamlılık” göstermesi gerekir.

Örgüt niteliği itibarıyla devamlılığı gerektirdiğinden, kişilerin belli bir suçu işlemek veya bir suç işlemek için bir araya gelmesi halinde, örgütten değil iştirak iradesinden söz edilebilecektir. Ancak, amaçlanan suçları işlemede kolaylık sağladığı için işlenmesi amaçlanan suçlar açısından hazırlık hareketi niteliğinde olan örgütün varlığı için, amaç suçları işleme zorunluluğu olmadığı da dikkate alındığında, devamlılığın belirlenmesi noktasında yalnız amaç suçların sürekli bir şekilde işlenmesi değil, öncelikli olarak, amaç suçları sürekli biçimde işleme kararlılığının mevcut olup olmadığının araştırılması zorunludur.

Örgüt soyut bir birleşme değildir, bünyesinde hiyerarşik bir ilişki hakimdir. Bu hiyerarşik ilişki, bazı örgüt yapılanmalarında gevşek bir nitelik taşıyabilir. Bu ilişki dolayısıyla örgüt, mensupları üzerinde hakimiyet tesis eden bir güç kaynağı niteliğini kazanmaktadır.

Somut olayda, iletişimin tespiti tutanakları, Tüketici ve Rekabetin Korunması Müdürlüğünce hazırlanan suç duyurusu raporu, ele geçen materyallere dair değer tespit tutanağı ve tüm dosya kapsamına göre; merkezi yurtdışında olan ve Uluslararası çapta faaliyet gösteren suç örgütünün Türkiye’deki faaliyetlerini yöneten sanıklar … ve … yöneticiliğinde Mardin ve Batman illerinde de örgütsel faaliyette bulunmak üzere bir araya geldikleri, merkezi ve bağlantıları yurtdışında bulunan oluşuma bağlı olarak Türkiye’de Ouest.Net Network Marketing isimli piramidal yapıda kurulan sistem üzerinden yürütülen faaliyetlerde, mağdurlarla eğitim adı altında ikna toplantıları yaparak aylık yüksek bir kazançları olabileceğini vaad ettikleri, sisteme ticari bir görüntü vererek meşruiyet kazandırmak amacıyla internet sitesi üzerinden kolye, saat gibi eşyalar ile tatil paketlerini değerinin çok üzerinde fiyatlarla satışını yaparak üye kaydı yaptıkları, sistemin yeni üye olanlarca başka kişilerin aynı yöntemlerle üye yapılması suretiyle yürütüldüğü, sanıkların eylemli işbirliği içinde oldukları, yönetici konumunda olup eylemlere katılacak kişileri de belirledikleri, kazançtan pay aldıkları, aralarında gevşek bile olsa bir hiyerarşi yapı bulunduğu anlaşılmakla eylemlerinin atılı suç örgütü kurmak, yönetmek ve dolandırıcılık suçunu oluşturduğuna dair mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmediğinden tebliğnamede yer alan bozma düşüncesine iştirak olunmamıştır.

Dolandırıcılık suçunun niteliği gereği mağduru belli olmayan suç olarak kabulüne yasal imkan bulunmadığından sanıkların her bir mağdura karşı işledikleri sabit olan dolandırıcılık suçundan mağdur sayısınca cezalandırılmalarına karar vermek gerekirken, olayda yasal şartları ve uygulanma yeri bulunmadığı halde tek suçtan verilen cezanın TCK’nın 43/1. maddesi gereğince artırılması ile yetinilmesi ve sanıkların örgüt yapılanmasındaki konumları ile müsnet suçun işlenmesinde eylemlerinin sonuca olan katkısı gözetildiğinde temel cezanın belirlenmesinde suç örgütü kurmak ve yönetmek suçundan asgari hadden uzaklaşılarak ceza tayin edildiği halde dolandırıcılık suçundan asgari hadden eksik ceza tayini aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

TCK’nın 58/9. maddesi bir ceza değil, cezaya bağlı olarak uygulanacak infaz rejimi ile ilgili bir kurum olup, bu konunun gerek Yargıtay Ceza Genel Kurulunun, gerekse Dairemizin yerleşik uygulamaları karşısında kazanılmış hak oluşturmayacağı gözetilerek kurulan hükümlerde anılan maddenin, ayrıca Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E, 2015/85 K. sayılı iptal kararının TCK’nın 53. maddesinin uygulanması yönünden infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.

Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip sanıkların suçlarının sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş, cezaları azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanıklar müdafiilerinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,

II- )Sanıklar …, …, …, …, …, …, …, …, …, … hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme suçundan kurulan hükümlerin incelenmesinde;

1- )Örgüt üyelerine talimat verme, inisiyatif kullanma gibi herhangi bir yöneticilik faaliyeti tespit edilemeyen sanıkların, sistemin tanıtılması ve yeni üye kazandırılması yönündeki faaliyetlerin belli ofislerde ve süreklilik arz eder biçimde gerçekleştirilmesi ile sanıklar … ve …‘nun talimat ve bilgileri doğrultusunda para transferi gerçekleştirmekten ibret eylemlerinin TCK’nın 220/2. maddesinde düzenlenen suç örgütüne üye olma suçunu oluşturduğu gözetilmeden yasal ve yeterli olmayan gerekçeyle suç vasfında hataya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi,

2- )Sanıklar …, …, …, …, …, … ve …‘ın, gerekçede örgüt üyesi oldukları kabul edildiği halde örgüt yöneticiliğinden hüküm kurulmak suretiyle gerekçe ve hüküm arasında çelişki oluşturulması,

SONUÇ : Kanuna aykırı, sanıklar müdafiilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 18.05.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/903 Karar: 2017/928 Tarih: 19.04.2017

  • TCK 220. Madde

  • Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçu

1412 Sayılı 5320 Sayılı Yasa’nın 8. maddesi gereğince, yürürlükte bulunan 310. maddesine göre; yüze karşı verilen kararlarda temyiz istemi, hükmün tefhiminden itibaren 1 hafta içerisinde, gıyapta verilen kararlarda ise tebliğden itibaren 1 hafta içerisinde verilecek bir dilekçe veya zabıt katibine beyanla olacağı, bu takdirde verilen beyanın tutanağa geçilerek, temyiz incelemesi için temyiz davasının süresinde açılması gerekir.

a-)Sanık …‘e 04.11.2015 tarihinde kararın tebliğ edildiği, yasal sürede herhangi bir temyiz isteminde bulunmadığı, sanık …‘ün 11.05.2016 tarihli dilekçesinde ise tebligatın usulsüz olduğunu, bu sebeple eski hale getirme talebinin kabulünü istediği temyiz davasıyla ilgili yapılan incelemede; sanığa gıyabi hükmün usulüne uygun olarak tebliğ edildiği anlaşıldığından eski hale iade talebi yerinde görülmediğinden;

b-) Sanıklar … ve … hakkında, ceza süresine göre sanıkların savunmanlarının duruşma istemlerinin olanaklı bulunmadığından;

Yukarıda adı geçen sanıklar ve savunmanların vaki taleplerinin 1412 Sayılı 310, 317, 318. maddelerine göre REDDİNE,

I-) Sanıklar … ve … hakkında, yakınan …‘ye yönelik yağma suçundan kurulan mahkumiyet; sanıklar …, …, … ve … hakkında, yakınan …‘ya yönelik yağma suçundan kurulan mahkumiyet; sanıklar … ve … hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve yönetmek suçundan ve sanıklar …, …, …, …, …, … hakkında suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak suçundan kurulan mahkumiyet; sanık … hakkında 6136 Sayılı Yasaya muhalefet suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerinin incelenmesinde;

Soruşturmanın sonuçlarını içeren tutanaklar, belgeler ve sanıklar …, …, … ve … hakkında, yakınanlar … ve …‘ya yönelik yağma suçu bakımından kurulan hükümler yönünden duruşmalı, diğer sanıklar ve suçlar yönünden duruşmasız inceleme sırasında ileri sürülen savunmalar doğrultusunda yapılan değerlendirilmede;

Sanıklara yükletilen davaya konu eylemin yasada öngörülen suç tiplerine uygun olarak nitelendirildiği,

İddiaya, savunmalara ve toplanıp karar yerinde gösterilen yeterli kanıtlara göre belirtilen suçun sanıklar tarafından işlendiği,

Soruşturma aşamalarında ileri sürülen iddia, itiraz ve savunmaların incelenip tartışıldığı ve kanıtlara uygun olarak değerlendirildiği,

Yasal ve takdiri arttırıcı ve indirici nedenlerin gözetildiği,

Duruşma sonunda oluşan vicdani kanı ve uygulama maddeleri uyarınca cezaların doğru olarak belirlendiği,

Anlaşıldığından, sanıklar …, …, …, …, …, … savunmanlarının, sanık … ve savunmanının, sanık …‘ın temyiz dilekçelerinde ve sanıklar …, …, …, … savunmanlarının duruşmada ileri sürdüğü tüm itiraz ve savunmaların reddiyle, usul ve yasaya uygun bulunan hükümlerin, tebliğnameye kısmen uygun olarak ONANMASINA,

II-) Sanık … hakkında, 6136 Sayılı Yasaya muhalefet suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün incelenmesinde;

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre; suçun sanık tarafından işlendiğini kabulde usul ve nitelendirmede Yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Koşulları oluşmadığı halde sanık hakkında 5237 Sayılı TCK’nın 58/9. maddesiyle uygulama yapılarak yazılı şekilde hüküm kurulması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık … savunmanının itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeplerle isteme aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedenleri yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 Sayılı CMUK’nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkrasından TCK’nın 58/9. maddesinin uygulanmasına dair kısımların çıkarılması suretiyle, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

III-) Sanıklar …, …, … ve … hakkında, yakınan …‘a yönelik iş ve çalışma hürriyetinin ihlali ve tehdit suçlarından kurulan mahkumiyet; sanıklar … ve … hakkında, yakınan …‘a yönelik tehdit suçundan kurulan mahkumiyet; sanıklar …, … ve … hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerinin incelenmesinde;

Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1-)Sanıklar …, …, … ve … hakkında, yakınan …‘a yönelik tehdit ile iş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçu; sanıklar … ve … hakkında, yakınan …‘a yönelik tehdit suçu bakımından; sırasıyla suçların işlendiği 1997-1998 yılları, 2004 yılı ile inceleme tarihi arasında, sanıklar hakkında uygulanan 5237 Sayılı TCK’nın 117/1, 119/1.c-d, 106/2.c-d. maddelerinde ve 765 Sayılı TCK’nın 201 ile 191. maddelerinde öngörülen cezaların tür ve süresine göre aynı Kanun’un 102/4, 104/2. maddelerinde yazılı 7 yıl 6 aylık sürenin hüküm tarihine kadar geçmiş olduğunun gözetilmemesi,

2-)Sanıklar …, … ve … hakkında resmi belgede sahtecilik suçu bakımından; sanıkların eylemlerine uyan 765 Sayılı TCK’nın 342/2, 102/3, 104/2. maddelerine göre, hükümden önce 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 Sayılı TCK’nın aynı suça uyan 204, 66/1-e, 67/4. maddelerinin ayrı ayrı ve bir bütün olarak uygulanması sonucu, anılan Kanun’un 7/2, 5252 Sayılı Kanun’un 9/3. maddeleri ışığında, zamanaşımı bakımından 5237 Sayılı Kanun hükümlerinin sanıklar yararına olması ve aynı Kanun’un 66/1-e, 67/4. maddelerinde öngörülen 12 yıllık zamanaşımı süresinin, suç tarihi olan 2004 yılı Ağustos ayından, inceleme tarihine kadar geçmiş olması,

Bozmayı gerektirmiş, sanıklar …, …, …, … savunmanlarının, sanık … ve savunmanının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan hükmün açıklanan sebeplerle tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, bozma sebebi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi aracılığıyla 1412 Sayılı CMUK’nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, sanıklar …, …, … ve … hakkında, yakınan …‘a yönelik tehdit ile iş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçu; sanıklar … ve … hakkında, yakınan …‘a yönelik tehdit suçu bakımından açılan kamu davasının 765 Sayılı TCK’nun 102/4, 104/2. maddeleri gereğince, sanıklar …, … ve … hakkında resmi belgede sahtecilik suçu bakımından açılan kamu davasının 5237 Sayılı TCK’nın 66/1-e, 67/4. maddeleri uyarınca zamanaşımı sebebiyle DÜŞMESİNE,

IV-) Sanıklar …, …, … ve … hakkında, yakınan …‘ya yönelik yağma suçundan kurulan mahkumiyet; sanıklar … ve … hakkında suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerinin incelenmesine gelince;

Soruşturmanın sonuçlarını içeren tutanaklar, belgeler ve sanıklar …, …, …, … ve … hakkında, yakınan …‘ya yönelik yağma suçu açısından kurulan hükümler yönünden duruşmalı, diğer sanıklar ve suçlar yönünden duruşmasız inceleme sırasında ileri sürülen savunmalar doğrultusunda yapılan değerlendirilmede;

1-) Sanıklar …, …, … ve … hakkında, yakınan …‘ya yönelik yağma suçu bakımından; 5271 Sayılı CMK’nın 173/6. maddesi uyarınca, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın reddine karar verilmesinden sonra, yeni delil varlığı nedeni ile sanıklar hakkında kamu davası açılabilmesinin itirazın reddine karar veren Ağır Ceza Mahkemesi’nin bu hususta karar vermesine bağlı tutulduğu;

Somut olaya bakıldığında; dosya içerisinde mevcut Akhisar Cumhuriyet Başsavcılığının 25.10.2002 tarih ve 2002/1572 soruşturma numaralı dosyasında; yakınan …‘ya yönelik 2001 tarihli eylem nedeniyle, sanıklar …, …, … ve … hakkında gasp ve örgüt kurmak suçlarından kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, karara karşı yakınanın itirazı üzerine, Manisa Ağır Ceza Mahkemesi’nin 02.12.2002 tarih ve 2002/83 D.İş sayılı kararı ile itirazın reddine karar verildiği; yeni delilin varlığı sebebiyle Manisa Ağır Ceza Mahkemesinden alınacak karardan sonra kamu davası açılması gerektiği halde, doğrudan açılan davaya bakılarak, sanıklar …, …, … ve … hakkında, yakınan …‘ya yönelik 2001 tarihli eylemler sebebiyle yağma ve suç örgütü kurmak, yönetmek, suç örgütüne üye olmak suçlarından mahkumiyetlerine karar verilmesi suretiyle 5271 Sayılı CMK’nın 173/6. maddesine aykırı davranılması,

2-) Suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak suçundan hakkında hükümlülük kararı verilen sanıklar … ile …‘ın, devamlılık içeren kanunun suç saydığı fiilleri işlemek (suç işleme programı altında) amacı ile bir araya gelip aralarında sıkı veya gevşek hiyerarşik bir bağın bulunduğuna, hiyerarşik yapılanmayı gösteren emir komuta zinciri ile altlık üstlük ilişkisinin varlığına ve adı geçen sanıkların faaliyetleri ile örgütün doğmasına veya üst pozisyonda kollektif faaliyeti kısmen veya tamamen düzenleyip koordine ettiklerine dair kesin, inandırıcı kanıtlar karar yerinde açıklanıp tartışılmadan, genel, soyut ve geçişli ifadelere yer verilmek suretiyle sanıklar hakkında 220/2-3. maddeleri uyarınca yazılı şekilde hüküm kurulması,

Bozmayı gerektirmiş, sanıklar …, …, …, …, … savunmanlarının ve sanık …‘ın temyiz dilekçelerinde ve sanıklar …, …, … …, … savunmanlarının yakınan …‘ya yönelik yağma eyleminden dolayı duruşmada ileri sürdüğü tüm itiraz ve savunmaları yerinde görülmüş olduğundan,

SONUÇ : Diğer sanıklar ve suçlar yönünden duruşmasız incelenen hükümlerin açıklanan sebeplerle tebliğnameye kısmen aykırı olarak BOZULMASINA dair oybirliğiyle alınan karar, 19.04.2017 gününde Yargıtay Cumhuriyet Savcısının katıldığı oturumda, sanıkların ve savunmanlarının yokluğunda açıkça ve yöntemince okunup anlatıldı.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/4893 Karar: 2017/3812 Tarih: 14.03.2017

  • TCK 220. Madde

  • Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçu

A- ) Sanık … hakkında Esnaf ve Kefalet kooperatifine yönelik hırsızlık, mala zarar verme ve konut dokunulmazlığını ihlal, Kızılay şubesi ve Halk Bankası arşiv deposuna yönelik hırsızlığa teşebbüs ve konut dokunulmazlığını ihlal suçlarından kurulan mahkumiyet hükümleri ile sanıklar … ve … hakkında suç işlemek için kurulan örgüte üye olma suçundan kurulan beraat hükümlerinin yapılan temyiz incelemesinde;

Sanık … hakkında Esnaf ve Kefalet kooperatifinde gerçekleştirdiği hırsızlık suçundan tayin olunan hükümde TCK’nın 62. maddesi gereği 1/6 oranında indirim yapılırken “3 yıl 1 ay 15 gün” yerine hesap hatası sonucu “2 yıl 13 ay 15 gün”, Kızılay şubesi ve Halk Bankası arşiv deposunda gerçekleştirdiği hırsızlığa teşebbüs suçlarından kurulan hükümlerde ise TCK’nın 62. maddesi gereği 1/6 oranında indirim yapılırken “2 yıl 4 ay 3 gün” yerine hesap hatası sonucu “1 yıl 16 ay 3 gün” hapis cezasına hükmedilmesi suretiyle eksik ceza tayini aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık …‘un Esnaf ve Kefalet kooperatifine yönelik hırsızlık, mala zarar verme ve konut dokunulmazlığının ihlal, Kızılay şubesi ve Halk Bankası arşiv deposuna yönelik hırsızlığa teşebbüs ve konut dokunulmazlığını ihlal suçlarının sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde suç vasfı tayin edilmiş, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, sanıklar … ve …‘in ise suç işlemek için kurulan örgüte üye olma suçlarının sabit olmadığı kabul edilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde eleştiri dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, Cumhuriyet savcısının ve sanık …‘un yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle beraat ve mahkumiyete dair hükümlerin ONANMASINA,

B- ) Sanıklar …, … ve …‘in, … şubesi, Bağ-Kur İl Müdürlüğü ve Halk Bankası arşiv deposunda gerçekleştirdikleri mala zarar verme ile Bağ-Kur İl Müdürlüğünde gerçekleştirdikleri hırsızlığa teşebbüs suçlarından kurulan mahkumiyet hükümleri, sanık … hakkında hırsızlık, hırsızlığa teşebbüs, konut dokunulmazlığını ihlal ve mala zarar verme suçlarından kurulan beraat hükümleri ile sanık … hakkında suç işlemek için kurulan örgütü yönetme, sanıklar …, …, …, … , …, … ve … hakkında suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçlarından kurulan hükümlerin temyiz incelemesine gelince;

1- ) Sanıklar …, … ve …‘in, … şubesi, Bağ-Kur İl Müdürlüğü ve Halk Bankası arşiv deposunda gerçekleştirdikleri mala zarar verme ile Bağ-Kur İl Müdürlüğünde gerçekleştirdikleri hırsızlığa teşebbüs suçlarına yönelik olarak;

a- ) Sanıkların kamu kurumu niteliğinde olan kurumların bina ve eklentilerine zarar vermeleri sebebiyle haklarında TCK’nın 152/1-a maddesi gereğince ceza tayini yoluna gidilmesi gerekirken hatalı değerlendirmeyle yazılı şekilde karar verilerek eksik ceza tayini,

b- ) Sanıkların Bağ-Kur İl Müdürlüğünde gerçekleştirdikleri hırsızlığa teşebbüs suçu sebebiyle haklarında kurulan hükümlerde TCK’nın 62. maddesi gereği 1/6 oranında indirim yapılırken “2 yıl 4 ay 3 gün “ yerine hesap hatası sonucu “1 yıl 16 ay 3 gün” hapis cezasına hükmedilmesi suretiyle eksik ceza tayini,

2- ) Sanık … hakkında suç işlemek için örgüt kurma ve yönetme, sanıklar …, …, …, …, …, … ve … hakkında suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçlarından kurulan hükümlere yönelik olarak;

TCK’nın 220. maddesinde düzenlenen “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” suçunun işlendiğinin ve örgütün varlığının kabul edilebilmesi için; üye sayısının en az üç kişi olması, üyeler arasında soyut bir birleşme değil gevşek de olsa hiyerarşik bir ilişkinin bulunması, suç işlenmese bile suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşmenin olması, niteliği itibariyle devamlılık göstermesi; örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından, amaçlanan suçları işlemeye elverişli olması gerekir.

Somut olaya bakıldığında; sanıkların örgüt oluşturmak için sayısal yeterlikte oldukları, sanık …‘ın yönetiminde hiyerarşik bir ilişki içinde bulunan sanıklar arasında işbölümü olduğu, suç işleme iradelerinde devamlılık bulunduğu ve amaçlanan suçun işlenmesine elverişli araç ve gereçlere sahip oldukları anlaşıldığından; sanık …‘ın “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma”; sanıklar …, …, …, …, …, … ve … “Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olma” suçunu işlediklerinin sabit olduğu gözetilmeden sanıkların mahkumiyetleri yerine beraatlerine karar verilmesi,

3- ) Sanık … hakkında Esnaf ve Kefalet kooperatifine yönelik hırsızlık, mala zarar verme ve konut dokunulmazIığını ihlal, Kızılay şubesi, Halk Bankası arşiv deposu ve Bağkur İl Müdürlüğüne yönelik hırsızlığa teşebbüs, konut dokunulmazlığını ihlal ve mala zarar verme suçlarından kuralan beraat hükümlerine yönelik olarak;

Örgüt yöneticisi olan sanığın TCK’nın 220/5. maddesi gereği örgütün işlediği suçların tümünden sorumlu olacağı gözetilmeden mahkumiyeti yerine beraatine karar verilmesi,

C- ) Kabul ve uygulamaya göre de;

Sanıkların mahkumiyetlerine karar verilen eylemlerine dair katılan lehine hükmedilen vekalet ücretinin sanıklardan eşit olarak tahsiline karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı olup, katılan vekili ve Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu sebeple yerinde görüldüğünden hükümlerin bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 14.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/6443 Karar: 2017/995 Tarih: 07.03.2017

  • TCK 220. Madde

  • Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçu

5237 Sayılı TCK’nın 58/9. maddesi bir ceza değil, cezaya bağlı olarak uygulanacak infaz rejimi ile ilgili olup, bu konunun gerek Yargıtay Ceza Genel Kurulunun, gerekse Dairemizin yerleşik uygulamaları karşısında kazanılmış hak oluşturmayacağı da gözetilerek; örgüt yöneticisi ve mensubu olmaktan mahkum olan sanıklar hakkında anılan maddenin uygulanması konusunda her zaman bir karar verilmesi ve ayrıca sanıklar hakkında, TCK’nın 53. maddesinde düzenlenen hak yoksunluğuna hükmedilmemiş ise de, anılan madde ile güvenlik tedbiri niteliğinde düzenlenen hak yoksunluğunun kazanılmış hak teşkil etmeyip, hürriyeti bağlayıcı cezanın kanuni sonucu olarak her zaman uygulanması mümkün görülmüştür.

1- )Tefecilik suçundan verilen hükümlere yönelik yapılan temyiz incelemesinde;

Yapılan yargılama sonunda toplanan deliller karar yerinde incelenip sanıkların suçunun sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasıfları tayin edilmiş, cezaları azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde eleştiri dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanıklar müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,

2- )Sanıklar … hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma, sanıklar … ve … hakkında suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçlarından verilen hükümlere yönelik yapılan temyiz incelemesine gelince;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanıklar müdafiinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

5237 Sayılı TCK’nın 220. maddesinde düzenlenen “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” suçunun işlendiğinin ve örgütün varlığının kabul edilebilmesi için; üye sayısının en az üç kişi olması, üyeler arasında soyut bir birleşme değil gevşek de olsa hiyerarşik bir ilişkinin bulunması, suç işlenmese bile suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşmenin olması, niteliği itibariyle devamlılık göstermesi; örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından, amaçlanan suçları işlemeye elverişli olması gerekir.

Sanıkların işlemiş olduğu suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve üye olma suçunun temadi eden suçlardan olduğu, iddianame tanzimi ile hukuki kesintinin oluşacağı eylemelerinin tek bir suç teşkil edeceği, TCK’nın 43. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygulanma olanağı bulunmadığı gözetilmeden, zincirleme suç oluşturduğu kabul edilerek temel cezada TCK’nın 43/1. maddesi uyarınca artırım yapılması suretiyle fazla ceza tayini,

SONUÇ : Kanuna aykırı, sanıklar müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 07.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/14925 Karar: 2017/2282 Tarih: 01.03.2017

  • TCK 220. Madde

  • Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçu

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede:

A- ) Sanıklar …, …, …, …, … ile …‘a yükletilen göçmen kaçakçılığı eylemleriyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerin ve bu eylemlerin sanıklar tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,

Eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tipine uyduğu,

Tekerrüre esas sabıkası bulunan sanık … hakkında TCK’nın 58. maddesi uygulanmamış ise de, aleyhe temyiz olmadığından bozma yapılamayacağı,

TCK’nın 53/1-b maddesinde yer alan hak yoksunluğunun uygulanmasına dair hükmün, Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarih ve 2014/140 esas, 2015/85 Sayılı kararı ile iptal edilmesi sebebiyle uygulanma olanağı ortadan kalkmış ise de, bu hususun infaz sırasında resen gözetilebileceği,

Anlaşıldığından, sanıklar …, …, …, …, sanıklar …, … ile … müdafilerinin ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmediğinden tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKÜMLERİN ONANMASINA,

B- ) Sanıklar …, … ile … hakkında göçmen kaçakçılığı ile suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçlarından kurulan hükümlerin temyizinde;

1- ) TCK’nın 220. maddesinde tanımlanan “örgütün” varlığının kabul edilebilmesi için hiyerarşik ilişki içinde olan en az üç kişiden teşekkül etmesi, örgütün yapısının sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaçlanan belirsiz sayıda suçları işlemeye elverişli bulunması, suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşme ile işbirliği, eylemli paylaşım anlayışı içinde hareket etmesi ve bu amaçlar doğrultusunda faaliyette bulunup, “devamlılık” göstermesi gerekir. Örgüt niteliği itibarıyla devamlılığı gerektirdiğinden, kişilerin belli bir suçu işlemek veya bir suç işlemek amacı için bir araya gelmesi halinde, örgütten değil iştirak iradesinden söz edilebilecektir. Ancak, amaçlanan suçları işlemede kolaylık sağladığı için işlenmesi amaçlanan suçlar açısından hazırlık hareketi niteliğinde olan örgütün varlığı için, amaç suçları işleme zorunluluğu olmadığı da dikkate alındığında, devamlılığın belirlenmesi noktasında yalnız amaç suçların sürekli bir şekilde işlenmesi değil, öncelikli olarak, amaç suçları sürekli biçimde işleme kararlılığının mevcut olup olmadığının araştırılması zorunludur.

Somut olayda, örgüt oluşturmak için sanık sayısı yeterli ise de, sanıkların aralarında gevşek de olsa hiyerarşik bir ilişki ile işbölümü ve suç işleme iradesinde devamlılığın saptanamadığı anlaşılmakla, “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” suçunun unsurları itibariyle oluşmadığı gözetilmeden yüklenen suçtan sanıklar …, … ile … hakkında mahkumiyet kararı verilmesi,

2- ) ( a ) fıkrasındaki bozma nedenine göre; suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçundan sanıklar hakkında kurulan mahkumiyet hükümlerinin, suçun sabit olmadığı gerekçesiyle bozulmuş olması karşısında, yüklenen suçun örgüt faaliyeti kapsamında işlenmediği sonucuna varıldığından, sanıklar hakkında göçmen kaçakçılığı suçundan tayin olunan temel cezada, suçun örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmesi sebebiyle TCK’nın 79/3. maddesi uyarınca artırım yapılmasının mümkün olmaması,

3- ) Kabule göre de;

a- ) Sanıklar …, … ile … hakkında göçmen kaçakçılığı suçundan kurulan hükümlerde sanıkların örgüt lideri oldukları kabul edilerek haklarında TCK’nın 79/3. maddesi uygulanması sebebiyle TCK’nın 220/4. maddesi de dikkate alınarak örgüt kapsamında işlendiği kabul edilen 22.09.2010 tarihli eylemde sanıklar … ile …, 04.12.2010 tarihli eylemde ise, sanıklar … ile … hakkında göçmen kaçakçılığı suçundan hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi,

b- ) Sanıklar …, … ile … hakkında göçmen kaçakçılığı suçundan birer kez cezalandırılmalarının talep edilmesi nedeniyle, sanıklara ek savunma hakkı verilmeden, sanık …‘nın aynı suçtan iki kez, sanıklar … ile …‘in ise üçer kez cezalandırılmaları suretiyle CMK’nın 226. maddesine aykırı davranılması,

c- ) Sanık …‘nın cezalandırıldığı 07.11.2010 tarihli eyleminde, suç tarihinin kararda yanlış gösterilmesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı ve sanıklar …, … ile sanık … müdafiinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnameye uygun olarak HÜKÜMLERİN BOZULMASINA, yeniden hüküm kurulurken 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince yürürlükte olan 1412 Sayılı CMUK’nın 326/ son maddesi uyarınca kazanılmış hakkın saklı tutulmasına, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 01.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/31219 Karar: 2017/1740 Tarih: 15.02.2017

  • TCK 220. Madde

  • Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçu

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede:

1- )TCK’nın 220. maddesinde tanımlanan “örgütün” varlığının kabul edilebilmesi için hiyerarşik ilişki içinde olan en az üç kişiden teşekkül etmesi, örgütün yapısının sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaçlanan belirsiz sayıda suçları işlemeye elverişli bulunması, suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşme ile işbirliği, eylemli paylaşım anlayışı içinde hareket etmesi ve bu amaçlar doğrultusunda faaliyette bulunup, “devamlılık” göstermesi gerekir.

Örgüt niteliği itibarıyla devamlılığı gerektirdiğinden, kişilerin belli bir suçu işlemek veya bir suç işlemek amacı için bir araya gelmesi halinde, örgütten değil iştirak iradesinden söz edilebilecektir. Ancak, amaçlanan suçları işlemede kolaylık sağladığı için işlenmesi amaçlanan suçlar açısından hazırlık hareketi niteliğinde olan örgütün varlığı için, amaç suçları işleme zorunluluğu olmadığı da dikkate alındığında, devamlılığın belirlenmesi noktasında yalnız amaç suçların sürekli bir şekilde işlenmesi değil, öncelikli olarak, amaç suçları sürekli biçimde işleme kararlılığının mevcut olup olmadığının araştırılması zorunludur.

Somut olayda ise; örgüt lideri olarak kabul edilen sanık …‘ın suç tarihinde sanık …‘ın nişanlısı, sanık …‘nun da sanık …‘ın kardeşinin eşi olmaları, aralarındaki akrabalık ilişkisiyle tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde somut olayda, örgüt oluşturmak için sanık sayısı yeterli ise de, sanıkların aralarında gevşek de olsa hiyerarşik bir ilişki ile işbölümü ve suç işleme iradesinde devamlılığın saptanamadığı anlaşılmakla, “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” suçunun unsurları itibariyle oluşmadığı gözetilmeden, yüklenen suçtan sanıklar hakkında mahkumiyet kararı verilmesi,

2- ) İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının iddianame anlatımına göre, sanıklara atfedilen göçmen kaçakçılığı eylemlerinin farklı tarihlerde ve farklı mağdurlara yönelik olarak gerçekleştirildiğinin belirtilmiş olması karşısında, farklı tarihlerdeki göçmen kaçakçılığı suçunun ayrı bir suç oluşturacağı düşünülmeksizin ve hangi tarihteki eylemin suç olarak kabul edildiği açıklanmadan tek bir göçmen kaçakçılığı suçundan hüküm kurulması,

3- )İlk fıkradaki bozma nedenine göre; suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçundan sanıklar hakkında kurulan mahkumiyet hükümlerinin, suçun sabit olmadığı gerekçesiyle bozulmuş olması karşısında, yüklenen suçun örgüt faaliyeti kapsamında işlenmediği sonucuna varıldığından, sanıklar hakkında göçmen kaçakçılığı suçundan tayin olunan temel cezada, suçun örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmesi sebebiyle hüküm tarihi itibariyle TCK’nın 79/3. maddesi uyarınca artırım yapılmasının mümkün olmaması,

4- )TCK’nın 79/1. maddesi uyarınca, göçmen kaçakçılığı suçunda hapis cezası yanında ayrıca adli para cezasına da hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

5- )Önceki kararın, sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi ve Yargıtay bozma ilamınn sanıklara yüklenebilecek bir sebebe dayanmaması sebebiyle bozma sonrası yapılan yargılama giderlerinin sanıklardan tahsiline karar verilmesi,

6- )Kabule göre de;

Göçmen kaçakçılığı suçunun örgütün faaliyeti kapsamında işlenmesi sebebiyle hüküm tarihi itibariyle TCK’nın 79/3. maddesi yerine aynı Kanun maddesinin ikinci fıkrası uyarınca hüküm kurulması,

SONUÇ : Kanuna aykırı ve sanıklar …, … ile … müdafilerinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnameye uygun olarak HÜKÜMLERİN BOZULMASINA, yeniden hüküm kurulurken 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince yürürlükte olan 1412 Sayılı CMUK’nın 326/ son maddesi uyarınca kazanılmış hakkın saklı tutulmasına, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 15.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 20. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/2824 Karar: 2017/561 Tarih: 19.01.2017

  • TCK 220. Madde

  • Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçu

Temyiz incelemesi; sanıklar …,…, …, … ve … müdafilerinin süresinde duruşmalı inceleme istemi üzerine adı geçen sanıklar yönünden duruşmalı olarak yapılmıştır.

1-)Sanık … hakkında “suç işlemek amacıyla örgüt kurma”; sanıklar …, …, …, … ve … hakkında “suç işlemek için kurulan örgüte üye olma” suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerinin incelenmesinde:

5237 Sayılı TCK’nın 220. maddesinde düzenlenen suçun işlendiğinin ve örgütün varlığının kabul edilebilmesi için; üye sayısının en az üç kişi olması, üyeler arasında soyut bir birleşme değil, gevşek de olsa hiyerarşik bir ilişkinin bulunması, suç işlenmese bile suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşmenin olması, niteliği itibariyle devamlılık göstermesi gereklidir. Örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından, amaçlanan suçları işlemeye elverişli olması da aranmalıdır. Örgüt yapılanmasında işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur itibariyle somutlaştırılması mümkün ancak zorunlu değildir. Soyut olarak sanık sayısının üç kişiden fazla olması örgütün varlığının kabulü için yeterli olmayıp, bu durumda iştirak ilişkisinden söz edilebilir.

Suç işlemek için örgüt kurma, bir somut tehlike suçudur. Hiyerarşik ilişki sebebiyle örgütün, mensupları üzerinde hâkimiyet kuran bir güç kaynağı niteliğinde olması gerekir. Bu tür bir örgüt, toplum düzenini tehlikeye sokmaktadır. Bu suç tanımı ile korunan hukukî değer, kamu güvenliği ve barışıdır. Kamu güvenliği ve barışının bozulması ise, bireylerin güvenli ve barış içinde yaşama haklarını zedeler.

Dosya kapsamından, 29.11.2012 ve 24.01.2013 tarihli her iki olaya da, icrai hareketleri ile katılan sanıkların … ve … oldukları; diğer sanıkların sadece bir olaya iştirak ettikleri anlaşılmakla, somut olayda; sanıklar …, …, …, … ve … arasında gevşek de olsa hiyerarşik ilişki bulunsa da; örgüt faaliyeti kapsamında hareket eden en az üç kişi koşulu gerçekleşmediği gibi sanıkların suç işleme iradelerinde devamlılıktan da söz edilemeyeceğinden, bu oluşumun TCK’nın 220/1 2. maddelerinde düzenlenen “suç örgütü” koşullarını taşımadığı değerlendirilmiştir.

Açıklanan durum karşısında, üzerlerine atılı örgüt kurma ve kurulmuş örgüte üye olma suçlarının oluşmaması nedeniyle, sanıkların beraatleri yerine, mahkûmiyetlerine karar verilmesi,

Kanuna aykırı, sanıklar müdafilerinin temyiz itirazları ve duruşmadaki sözlü savunmaları bu sebeple yerinde görüldüğünden hükümlerin BOZULMASINA,

2-)Sanıklar hakkında “örgüt faaliyeti kapsamında uyuşturucu madde ithal etme” suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin incelenmesinde:

Yargılama sürecindeki işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemin sanıklar tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eyleme uyan suç tipi ile aşağıda belirtilenler dışında yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından; yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

a-)Suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olma suçları ile ilgili bozma nedenine göre; sanıkların üzerlerine atılı “uyuşturucu madde ithal etme” suçunu teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlediklerine dair yeterli delil bulunmadığı gözetilmeden,

aa-Haklarında hükmedilen temel ceza üzerinden, “hüküm tarihi itibari ile sanıkların lehine olan 6545 Sayılı Kanun’un 66. maddesiyle değiştirilmeden önceki” 5237 Sayılı TCK’nın 188. maddesinin 5. fıkras 5. fıkrasındaki düzenleme gereği artırım yapılmak suretiyle fazla ceza tayin edilmesi,

ab-Sanıkların “örgüt mensubu suçlu” olarak kabul edilerek, haklarında TCK’nın 58/9. maddesi uyarınca tekerrür hükümlerinin uygulanması,

b-)Ele geçirilen uyuşturucu maddelerin niteliği ile miktarına ve buna bağlı olarak suç konusunun önem ve değerine göre,

ba-Sanıklar …, …, …, … ve … hakkında belirlenen temel cezaların alt sınır aşılarak tayin edilmesi yerinde ise de, TCK’nın 3/1 61. maddeleri uyarınca aşağı hadden daha fazla uzaklaşılması gerektiğinin gözetilmemesi,

bb-Sanık … hakkında alt sınırdan uzaklaşılarak temel ceza belirlenmesi gerektiği halde, TCK’nın 3/1, 61. maddelerine aykırı olacak şekilde aşağı hadden temel cezaya hükmedilmesi,

c-)Sanıklar …, …, … ve … hakkında Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarih ve E.2014/140; K.2015/85 Sayılı kararının 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması sebebiyle TCK’nın 53. maddesiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,

d-)Sanıklar … ve … hakkında kasten işledikleri suçtan dolayı hükmedilen bir (1) yılın üzerinde hapis cezasının kanunî sonucu olarak TCK’nın 53. maddesi uyarınca hak yoksunluklarına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş olup, sanıklar müdafilerinin temyiz itirazları ve sanıklar …, …, …, … ve … müdafilerinin duruşmadaki sözlü savunmaları bu sebeple yerinde görülmüş olduğundan, sanıklar … ve … yönünden resen de temyize tabi olan hükümlerin BOZULMASINA, suçun niteliği ile tutuklu kalınan süre, hükmolunan cezanın süresi, bozma sebebine, tutuklama koşullarında bir değişiklik bulunmamasına göre sanıklar hakkındaki tahliye taleplerinin reddine, CMUK’nın 326/ son maddesi uyarınca sanıkların kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, 19.01.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/8214 Karar: 2016/6282 Tarih: 30.11.2016

  • TCK 220. Madde

  • Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçu

I- )Sanıklar … ve … hakkında suç örgütü kurmak, sanık … hakkında dolandırıcılık, sanıklar … ve … hakkında katılan … dışında kalan sekiz mağdur-katılana yönelik işlenen dolandırıcılık suçundan yönünden kurulan mahkumiyet hükümlerinin incelenmesinde;

TCK’nın 220. maddesinde tanımlanan “örgütün” varlığının kabul edilebilmesi için hiyerarşik ilişki içinde olan en az üç kişiden teşekkül etmesi, örgütün yapısının sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaçlanan belirsiz sayıda suçları işlemeye elverişli bulunması, suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşme ile işbirliği, eylemli paylaşım anlayışı içinde hareket etmesi ve bu amaçlar doğrultusunda faaliyette bulunup, “devamlılık” göstermesi gerekir.

Örgüt niteliği itibarıyla devamlılığı gerektirdiğinden, kişilerin belli bir suçu işlemek veya bir suç işlemek için bir araya gelmesi halinde, örgütten değil iştirak iradesinden söz edilebilecektir. Ancak, amaçlanan suçları işlemede kolaylık sağladığı için işlenmesi amaçlanan suçlar açısından hazırlık hareketi niteliğinde olan örgütün varlığı için, amaç suçları işleme zorunluluğu olmadığı da dikkate alındığında, devamlılığın belirlenmesi noktasında yalnız amaç suçların sürekli bir şekilde işlenmesi değil, öncelikli olarak, amaç suçları sürekli biçimde işleme kararlılığının mevcut olup olmadığının araştırılması zorunludur.

Örgüt soyut bir birleşme değildir, bünyesinde hiyerarşik bir ilişki hakimdir. Bu hiyerarşik ilişki, bazı örgüt yapılanmalarında gevşek bir nitelik taşıyabilir. Bu ilişki dolayısıyla örgüt, mensupları üzerinde hakimiyet tesis eden bir güç kaynağı niteliğini kazanmaktadır.

Somut olayda sanıklar … ve …‘in samimi ikrarlarında sanık …‘un yöneticiliğinde suç işlemek için bir araya geldikleri, yükleri olduğundan bahisle kamyoncularla temas kurdukları, bu amaçla sahte kimlikle alınmış telefon hattı, kamyonculara verilmek üzere hurda demir ve sahte fiş düzenlemek için fiş defteri temin ettikleri, araç kiraladıkları, eylemli işbirliği içinde oldukları, yönetici konumunda olup eylemlere katılacak kişileri de belirleyen sanık …‘a kazançtan pay verdikleri, pek çok ilde çok sayıda suç işledikleri ve aralarında gevşek bile olsa bir hiyerarşi yapı bulunduğu anlaşılmakla eylemlerinin atılı suç örgütü kurmak suçunu oluşturduğu anlaşıldığından tebliğnamede yer alan bozma düşüncesine, sanıkların suçtan elde ettikleri kazanç miktarı, TCK’nın 157/1. maddesinde yer alan adli para cezasına esas birim gün sayısının alt ve üst sınırlar dikkate alındığında sanıklar hakkında 100 gün karşılığı adli para cezasına hükmeden mahkemenin takdirinde bir isabetsizlik bulunmadığından 1. numaralı düzelterek onama düşüncesine iştirak olunmamıştır.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanıklar müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine ancak;

Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E. 2015/85 Sayılı iptal kararı ile TCK’nın 53. maddesindeki bazı düzenlemelerin iptal edilmiş olması sebebiyle bu karar doğrultusunda hüküm kurulmasında zorunluluk bulunması,

Kanuna aykırı olup, hükümlerin bu sebeple BOZULMASINA, bu hususun yeniden yargılama yapılmaksızın CMUK’nın 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükümlerdeki TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına dair kısımların bütünüyle çıkarılarak yerine “Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E. 2015/85 Sayılı iptal kararı doğrultusunda yürürlükte bulunan TCK’nın 53. maddesinin sanıklar hakkında uygulanmasına” ibaresi eklenmek suretiyle sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

II- )Sanıklar … ve … hakkında katılan …‘a yönelik işlenen dolandırıcılık suçu ve sanık … hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurmak suçundan kurulan hükümlerin incelenmesinde;

1- )Sanık …‘e suç örgütüne üye olmak suçundan TCK’nın 220/2. maddesi gereğince dava açılmış olmasına rağmen CMK’nın 226/2. maddesi uyarınca ek savunma hakkı verilmeden TCK’nın 220/1. maddesi gereğince suç örgütü kurmak suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi,

2- )Sanıklar … ve …‘un katılan …‘a yönelik eylemleri sebebiyle savunmalarının alınması için çıkarılan yakalama kararları ekine sehven 20.02.2009 tarihli, içeriğinde bu mağdura yönelik eylemin bulunmadığı iddianamenin konulduğu ve sanıkların katılan …‘a yönelik eylem sebebiyle düzenlenen iddianame okunarak savunmaları alınmadığı halde bu suçtan da mahkumiyetlerine karar verilmesi suretiyle CMK’nın 191/3-b maddesine aykırılık yapılması,

3- )Kabul ve uygulamaya göre, Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E. 2015/85 Sayılı iptal kararı ile TCK’nın 53. maddesindeki bazı düzenlemelerin iptal edilmiş olması sebebiyle bu karar doğrultusunda hüküm kurulmasında zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Kanuna aykırı, sanıklar müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 30.11.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/3089 Karar: 2016/6561 Tarih: 21.06.2016

  • TCK 220. Madde

  • Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçu

Mahalli mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelendi;

Hükmolunan ceza miktarı itibariyle koşulları bulunmadığından sanık … müdafiin duruşma isteminin CMUK’nın 318. maddesi uyarınca, katılan Hazine vekilinin suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak ve yardım etmek suçlarından doğrudan zarar görmediği, bu itibarla bu suçlardan … …, …, …, … hakkında verilen beraat ile …, …, …, … ve … hakkında verilen mahkumiyet hükümlerini temyiz hakkı bulunmadığı, sanık …‘ün 06.01.2015 tarihinde usulüne uygun olarak tebliğ edilen hükmü bir haftalık yasal temyiz süresinden sonra verdiği 21.01.2015 tarihli dilekçeyle temyiz ettiği nazara alınarak bu hükümlere yönelik temyiz istemlerinin CMUK’nın 317. maddesi uyarınca REDDİNE, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve yönetmek ile suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak ve yardım etmek suçlarından …, …, …, …, …, …, hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararların, 5271 Sayılı CMK’nın 231 /12. maddesi karşısında itiraza tabi olup merciince değerlendirilmesi ayrıca … hakkındaki düşme ve …, …, … ve … hakkındaki rüşvet vermek suçundan verilen mahkumiyet hükümlerinin de temyiz edilmemesi sebebiyle temyiz incelemesi dışında bırakılarak; dilekçelerinin içeriğine göre O yer Cumhuriyet Savcısının sanık … hakkında açılan kamu davasına, katılan Hazine vekilinin suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, bu örgüte üye olmak ve yardım etmek suçu dışında kalan tüm suçlardan verilen beraat hükümlerine, sanıklar ve sanıklar müdafiin ise mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz itirazlarıyla sınırlı inceleme yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:

KARAR : Sanıklar … ve … hakkındaki mahkumiyet kararı verilenler haricindeki diğer rüşvet vermek eylemleri hakkında zamanaşımı süresi içinde hüküm kurulması mümkün görülmüştür.

Sanıklar …, …, …, …, …, …, …, … hakkında mahkumiyete konu olan eylemleri dışındaki rüşvet ve sahtecilik eylemlerinden kurulan beraat hükümleri, … hakkında …‘e rüşvet vermek eylemi dışındaki diğer eylemlerinden verilen beraat hükümleri ve sanıklar …, …, …, …, …,…., …, …, …, …, …, …, …, …, ….., …, …, …, …, …, … hakkında ise rüşvet vermek ve almak, kamu görevlisinin suçu bildirmemesi, resmi belgede sahtecilik suçlarından verilen beraat hükümlerinin temyiz incelemesinde;

… hakkında kurulan hükümde rüşvet almak yerine dolandırıcılık yazılması mahallinde düzeltilebilir yazım hatası olarak kabul edilmiş, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/5. maddesinde yer alan “Beraat eden ve kendisini vekil ile temsil ettiren sanıklar yararına Hazine aleyhine maktu avukatlık ücretine hükmedilir.” biçimindeki düzenleme ile Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 16.10.1978-2/324-350 Sayılı Kararında belirtilen; Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi, vekalet ücretinin tayininde esas ilke olarak sanıkların adedi ya da sanığın birden çok suç işlemiş olmasını değil, usulünce açılan ve avukat tarafından takip edilen davaların adedini esas aldığı ve taraflara yükletilecek avukatlık parasının her dava için ayrı ayrı tayinini öngördüğü, buna göre, ayrı ayrı dava açılmadıkça ücreti vekaletin ayrı ayrı tayin ve takdirinin mümkün bulunmadığı hususları nazara alındığında haklarında açılan tüm davalardan beraat eden ve kendilerini vekil marifetiyle temsil ettiren sanıklardan … ve …‘ün kendilerini tek bir ortak vekille, diğer sanıklar… …, …, …, …, …, …, … ve …‘ın ise başka vekillerle temsil ettirdikleri gözetilip sanıkların isimleri de belirtilmek suretiyle her bir vekil bakımından ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden beraat eden tüm sanıklar lehine tek bir vekalet ücreti tayin edilmesi, temyiz edenin sıfatına nazaran bozma nedeni sayılmamış, yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sair temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Haklarında açılan tüm davalardan beraat etmedikleri halde sanıklar …, …, …, …, …, …, …, … ve …‘ı da kapsayacak şekilde beraat eden tüm sanıklar lehine vekalet ücretine hükmolunması,

Kanuna aykırı, katılan Hazine vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak bu cihet yeniden yargılamayı gerektirmediğinden aynı Kanunun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak hüküm fıkrasının vekalet ücretine dair bölümünde yer alan “haklarında beraat kararı verilen sanıklar…” ibaresinin “tüm suçlardan haklarında beraat kararı verilen ve kendilerini vekille temsil ettiren sanıklar …, …, mahkumiyet hükmünün temyiz incelemesinde;

Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 08.10.2015 tarihli ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı TCK’nın 53/1-5. maddesinde yer alan bazı ibarelerin iptaline dair ilamının infaz aşamasında nazara alınması mümkün görülmüş, rüşvet almak suçunun uygulama maddesinin TCK’nın 252/2 maddesi yerine aynı cezayı öngören 252/1. maddesi olarak gösterilmesi mahallinde düzeltilebilir yazım hatası olarak kabul edilmiş ve yüklenen suçu 5237 Sayılı Kanun’un 53/1-a maddesindeki yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işleyen sanık hakkında aynı Kanun’un 53/5. maddesi uyarınca “ cezanın infazından sonra işlemek üzere hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar 53/1-a maddesindeki hak ve yetkileri kullanmasının yasaklanmasına” karar verilmesi yerine, öngörülen yasaklamanın suç sırasındaki göreviyle sınırlı tutularak yazılı şekilde cezanın infazından sonra işlemek üzere sadece “memuriyet görev ve yetkilerinin kullanılmasının yasaklanmasına” karar verilmesi karşı temyiz olmadığından bozma nedeni sayılmamıştır.

Delillerle iddia ve savunma duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, sübutu kabul olunan fiilin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan yerinde görülmeyen sanık müdafiin temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA,

Sanıklar …, …, … ve … hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan verilen mahkumiyet hükümlerinin temyiz incelemesinde;

TCK’nın 58/9. maddesi bir ceza değil, cezaya bağlı olarak uygulanacak infaz rejimi ile ilgili olup, bu konunun kazanılmış hak oluşturmayacağı da gözetilerek; örgüt faaliyeti çerçevesinde resmi belgede sahtecilik suçundan haklarında mahkumiyet hükmü kurulan sanıklar hakkında anılan maddenin ve Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 08.10.2015 tarihli ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı TCK’nın 53/1-5. maddesinde yer alan bazı ibarelerin iptaline dair ilamının infaz aşamasında nazara alınması mümkün görülmüş ve yüklenen suçları 5237 Sayılı Kanun’un 53/1-a maddesindeki yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işleyen sanıklar …, … ve … hakkında aynı Kanun’un 53/5. maddesi uyarınca “cezanın infazından sonra işlemek üzere hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar 53/1-a maddesindeki hak ve yetkileri kullanmasının yasaklanmasına” karar verilmesi yerine, öngörülen yasaklamanın suç sırasındaki göreviyle sınırlı tutularak yazılı şekilde cezanın infazından sonra işlemek üzere sadece “memuriyet görev ve yetkilerinin kullanılmasının yasaklanmasına” karar verilmesi karşı temyiz olmadığından bozma nedeni sayılmamıştır.

Delillerle iddia ve savunma duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, sübutu kabul olunan fiillerin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan yerinde görülmeyen sanıklar müdafiilerinin temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükümlerin ONANMASINA,

Sanıklar …, …, … ve … hakkında suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak ve yardım etmek suçlarından verilen mahkumiyet hükümlerinin temyiz incelemesinde;

Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 31.10.2012 gün ve 577-1821 Sayılı Kararında da açıklandığı üzere TCK’nın 220. maddesi kapsamında bir örgütün varlığından sözedebilmek için; en az üç kişinin, suç işlemek amacıyla hiyerarşik bir ilişki içerisinde, devamlı olarak amaç suçları işlemeye elverişli araç ve gerece sahip bir şekilde bir araya gelmesi gerekmektedir. Örgüt, soyut bir birleşme olmayıp, bünyesinde hiyerarşik bir ilişki barındırmaktadır. Bu hiyerarşik ilişki, bazı örgüt yapılanmalarında gevşek bir nitelik taşıyabilir. Oluşturulan bu ilişki sayesinde örgüt, mensupları üzerinde hâkimiyet tesis eden bir güç kaynağı niteliğini kazanmaktadır. Bu sebeple niteliği itibarıyla devamlılık arzeden örgütün varlığı için suç işlemek amacı etrafındaki fiili birleşme yeterlidir. Buna karşın, kişilerin belirli bir suçu işlemek için bir araya gelmesi hâlinde ise örgüt değil, iştirak ilişkisi mevcuttur. Madde gerekçesi ve yapılan açıklamalar ışığında suç işlemek amacıyla örgüt kurmak suçundan bahsedilebilmesi için;

a- )Üye sayısı en az üç veya daha fazla kişi olmalıdır.

b- )Üyeler arasında gevşek de olsa hiyerarşik bir bağ bulunmalıdır. Örgütün varlığı için soyut bir birleşme yeterli olmayıp, örgüt yapılanmasına bağlı olarak gevşek veya sıkı bir hiyerarşik ilişki olmalıdır.

c- )Suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşme yeterli olup, örgütün varlığının kabulü için suç işlenmesine gerek bulunmadığı gibi, işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur itibarıyla somutlaştırılması bazen mümkün olmakla birlikte, zorunluluk arz etmemektedir. Örgütün faaliyetleri çerçevesinde suç işlenmesi halinde, fail, örgütteki konumuna göre, üye veya yönetici sıfatıyla cezalandırılmasının yanında, ayrıca işlenen suç veya suçlardan da cezalandırılacaktır.

d- )Örgüt niteliği itibarıyla devamlılığı gerektirdiğinden, kişilerin belirli bir suçu işlemek veya bir suç işlemek için bir araya gelmesi halinde, örgütten değil ancak iştirak iradesinden söz edilebilecektir.

e- )Amaçlanan suçları işlemeye elverişli, üye, araç ve gerece sahip olunması gerekmektedir.

Yukarıdaki açıklama ışığında davaya konu olay incelendiğinde sigorta ve aracılık hizmetleriyle iştigal eden bir şirket bünyesinde çalışan üçten fazla kişinin hiyerarşik bir iş bölümü içinde iletişimin tespiti ve teknik izleme tutanaklarına göre sekiz ay devamlılık arz eder nitelikte menfaat karşılığı usulsüz fenni muayene işlemleri gerçekleştirerek suç işlemeye elverişli imkanlara sahip oldukları nazara alındığında suç işlemek amacıyla kurulan bir örgütün varlığında tereddüt bulunmamaktadır. Ancak ceza yargılaması sonucunda mahkumiyet kararı verilebilmesi için suç oluşturan fiilin sanık tarafından işlendiğinin hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak, herkesi inandıracak biçimde kanıtlanması ve şüphenin masumiyet karinesinin gereği olarak sanık lehine değerlendirilmesi gerektiği ( Anayasa m.38/4, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m. 6/2, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi m. 11, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi m.14/2 ), sanıklar …, … ve …‘ın suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak, … hakkında da örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek suçlarını işledikleri iddiasının şüpheli kaldığı, sanıkların çalıştıkları işyerlerinde suç işlendiğinin kabul edilmesinin tek başına örgütsel ilişkinin kurulması için yeterli olmadığı, bu ilişkinin maddi delillerle ortaya konulması gerektiği nazara alınarak atılı suçu işlediklerine dair savunmalarının aksine kesin, inandırıcı ve yeterli delil bulunmadığı anlaşılmakla, şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince beraatleri yerine yanılgılı değerlendirme sonucunda yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi,

Kabule göre;

TCK’nın 58/9. maddesi infaz rejimi ile ilgili olup kazanılmış hak oluşturmayacağı da gözetilerek suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçundan mahkumiyetine karar verilen sanıklar …, … ve … hakkında anılan maddenin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

Sanık … hakkında erteli hapis cezasının sonucu olarak, TCK’nın 51/3. maddesi uyarınca denetim süresi belirlenmesi gereğinin gözetilmemesi,

Sanık …‘ın gözaltında ve tutuklulukda geçen sürelerinin TCK’nın 63. maddesi uyarınca sanığın cezasından mahsubuna karar verilmemesi,

Sanık … hakkında …‘e rüşvet vermek suçundan verilen beraat hükmünün temyiz incelemesinde;

Hükmün gerekçesinde …‘ün trafik kontrolü sırasında yakalanan aracı rüşvet karşılığı işlem yapmaksızın bıraktığı ve rüşvet almak eyleminin subuta erdiği kabul edilmesine rağmen … hakkında gerekçesi gösterilmeksizin rüşvet vermek suçundan diğer eylemleriyle birlikte beraat kararı verilmesi,

Karayolları 13. Bölge Müdürlüğünde çalışan kamu görevlilerine menfaat sağlanması karşılığı usulsüz şekilde fenni muayene işlemleri gerçekleştirildiği kabul edilen edilen …… plaka sayılı araçlarla ilgili olarak sanıklar … ( 11 kez ), … ( 10 kez ), … ( 2 kez ), … ( 5 kez ) ve … ( 1 kez ) hakkında rüşvet vermek, … ( 6 kez ), … ( 2 kez ), … ( 1 kez ) hakkında rüşvet almak, …, …, …, …, …, … hakkında ise rüşvet vermek suçlarından kurulan mahkumiyet ve … hakkında verilen beraat hükümlerinin temyiz incelemesinde ise;

Rüşvet vermek suçundan dava açılmasına karşın hakkında herhangi bir hüküm kurulmayan ve UYAP sisteminden temin edilen nüfus kayıt örneğine göre 29.05.2015 tarihinde öldüğü anlaşılan sanık … hakkında bir hüküm kurulması mümkün görülmüştür.

Sanık …‘ya ait …. plaka sayılı aracın dışarıdaki fenni muayene işlemlerini fiziken gerçekleştiren kamu görevlisinin … olduğunun belirlendiği ancak sanık hakkında bu eylemle ilgili bir dava bulunmadığı, …‘ye ait … plaka sayılı aracın fenni muayenesini gerçekleştiren kamu görevlisinin ise belirlenemediğinin bildirildiği nazara alınarak; Karayolları 13. Bölge Müdürlüğündeki fenni muayene defter kayıtları ve diğer belgeler incelenerek gerekli görülmesi halinde ruhsat üzerinde inceleme yaptırılarak … plaka sayılı aracın dışarıdaki fenni muayenesini fiziken gerçekleştiren kamu görevlisinin kesin olarak belirlenmesinden sonra bu kişiler hakkında dava açılması halinde her iki dosyanın birleştirilmesinden sonra bu eylemle bağlantılı sanıklar …, …, … ve …‘un hukuki durumlarının tayin ve takdiri yerine yazılı şekilde mahkumiyet hükümleri kurulması,

… plaka sayılı araçlarla ilgili olarak bir kısım sanıkların ikrar içeren savunmaları, tanık beyanları, makina mühendisi ve polis memurlarının düzenlediği tespit tutanakları, iletişimin tespiti ve teknik izleme tutanakları ve fotoğraflı tespit tutanaklarına göre Karayolları 13. Bölge Müdürlüğü Antalya Araç Muayene İstasyonunda çalışan sanıklar … tarafından fenni muayene işleminin usulsüz olarak gerçekleştirildiğinin sabit olduğu, ancak gerek araç sahipleri olan sanıklar ve gerekse A… Trafik Takip bürosu çalışanı olan sanıklar tarafından kamu görevlilerine menfaat temin edildiği hususunun şüpheli kaldığı, rüşvet vermek ve almak suçunun işlendiğine dair sanıkların savunmalarının aksine kesin, inandırıcı ve yeterli delil bulunmadığı anlaşılmakla; bahse konu araçların fenni muayene işlemlerinin usulsüz şekilde gerçek duruma aykırı olarak yapılması eyleminin icrai davranışla görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu nazara alınarak, fenni muayene işlemini gerçekleştiren sanıklar …, …‘nın TCK’nın 257/1, 43, …‘ın 257/1, araç sahibi olan sanıklar …, …, …, …, … ve … ile …‘ün aracının usulsüz muayenesi için aracılık eden sanık …‘ın aynı Kanunun 38. maddesi delaletiyle 257/1, trafik takip bürosunda çalışan sanıklar …, …, … ve …‘in eylemlerinin de aynı Kanunun 38 delaletiyle 257/1, 43. maddeleri gereğince ve eylemlerini zincirleme şekilde gerçekleştiren sanıklar yönünden de ayrıca TCK’nın 3 61. maddeleri birlikte değerlendirilerek meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı, eylemlerinin uzun bir zamana yayılmasına bağlı suç işleme konusundaki ısrarları ve kastlarının yoğunluğu nazara alınarak temel ceza belirlenirken ve zincirleme suç sebebiyle artırım uygulanırken alt sınırdan uzaklaşılarak cezalandırılmaları gerekirken suç niteliğinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde rüşvet vermek ve almak suçlarından mahkumiyet hükümleri kurulması,

Yüklenen suçları 5237 Sayılı Kanun’un 53/1-a maddesindeki yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işleyen sanıklar …, … ve … hakkında aynı Kanun’un 53/5. maddesi uyarınca “cezanın infazından sonra işlemek üzere hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar 53/1-a maddesindeki hak ve yetkileri kullanmasının yasaklanmasına” karar verilmesi yerine, öngörülen yasaklamanın suç sırasındaki göreviyle sınırlı tutularak yazılı şekilde cezanın infazından sonra işlemek üzere sadece “memuriyet görev ve yetkilerinin kullanılmasının yasaklanmasına” karar verilmesi,

Sanık …‘ın gözaltında ve tutuklulukda geçen sürelerinin TCK’nın 63. maddesi uyarınca sanığın cezasından mahsubuna karar verilmemesi,

Kamu görevlisi sanıklar …, …, … haklarında rüşvet almak suçundan hüküm kurulurken, uygulama maddesinin TCK’nın 252/2 maddesi yerine aynı cezayı öngören 252/1 maddesi olarak gösterilmesi,

Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarih ve E. 2014/140; K. 2015/85 Sayılı Kararının Resmi Gazete’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayısında yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması sebebiyle TCK’nın 53. maddesiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,

Kabule göre de;

Örgüt faaliyeti çerçevesinde rüşvet vermek ve almak suçundan haklarında mahkumiyet hükmü kurulan sanıklar hakkında, TCK’nın 58/9. maddesi uyarınca, mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı, O yer Cumhuriyet Savcısı, katılan Hazine vekili ve sanıklar ile müdafiilerin temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde görülmüş olduğundan 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321 ve 326/ son maddeleri uyarınca BOZULMASINA, bozmanın mahiyetine göre aynı Kanunun 325. maddesi gereğince hakkındaki hükmü süresinden sonra temyiz eden ve örgüt üyeliğinden mahkumiyetine karar verilen sanık … ile temyiz etmeyen …, …, … ve yargılama sırasında öldüğü anlaşılan …‘a TEŞMİLİNE, tutuklama tarihi ve bozmanın sanıklar lehine niteliği gözetilerek tutuklu sanıklar …, …, … ve …‘in rüşvet almak ve vermek suçlarından BİHAKKIN TAHLİYELERİNE, başka suçtan tutuklu veya hükümlü bulunmadıkları takdirde DERHAL SALIVERİLMELERİNİN mahalline bildirilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına müzekkere yazılmasına, 21.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/5246 Karar: 2016/5163 Tarih: 16.06.2016

  • TCK 220. Madde

  • Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçu

Katılan …‘e yönelik yağmaya kalkışma, mağdurlar … ve …‘a yönelik yağma, mağdur …‘a yönelik dolandırıcılık, mağdur …‘e yönelik tehdit, katılan …‘ye yönelik yağma ve tehdit, 6136 Sayılı Yasaya aykırılık, uyuşturucu madde ticareti, suç işlemek amacıyla örgüt kurma, suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçları yönünden, suçtan doğrudan doğruya zarar görmeyen vekilinin anılan suçlar yönünden kamu davasına katılma hakkı olmadığı ve bu bağlamda temyiz yetkisi bulunmadığından, vekilinin anılan suçlara yönelik temyiz isteminin 5320 Sayılı Kanun’un 8 /1. maddesi yollamasıyla 1412 Sayılı CMUK’nın 317. maddesi gereğince; hükmedilen cezaların türü ve süresine göre sanık … savunmanının duruşmalı inceleme isteminin de 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi aracılığıyla 1412 Sayılı CMUK’nın 318. maddesi gereğince REDDİNE,

I- ) Sanık … hakkında, mağdur …‘a yönelik dolandırıcılık suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre; suçun sanık tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

TCK’nın 53. maddesinin 24.11.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün, 2014/140-2015/85 Esas ve Karar sayılı kararı ile iptal edilmiş olması karşısında, bu hususun yeniden değerlendirilmesi lüzumu,

Bozmayı gerektirmiş, o yer Cumhuriyet Savcısı ile sanık … savunmanının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeple isteme aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 Sayılı CMUK’nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkrasından TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına dair bölüm çıkarılarak yerine, “Sanığın, kasten işlemiş olduğu suç için hapis cezasıyla mahkumiyetinin yasal sonucu olarak, TCK’nın 53/1. maddesinin uygulanması yönünden, ( a, c, d ve e ) bentleri ile ( b ) bendinde yazılı seçme, seçilme ve diğer siyasi hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına; aynı Kanunun 53/2. maddesinin uygulanması açısından, 53/1. maddesinin ( a, c, d ve e ) bentleri ile ( b ) bendinde yazılı seçme ve diğer siyasi hakları ve aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca, ( c ) bendinde yazılı kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerini mahkum olduğu hapis cezasından koşullu salıverilinceye kadar kullanamamasına” cümlesinin yazılması suretiyle, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

II- Sanıklar …, …, …, … ve … hakkında, katılan …‘e yönelik yağmaya kalkışma; sanıklar …, …, … ve … hakkında, mağdurlar … ve …‘a yönelik yağma; sanık … hakkında, mağdur …‘a yönelik eylemi ile sanık … hakkında, mağdurlar … ve …‘e yönelik eylemleri sebebiyle tefecilik; sanıklar …, …, … ve … hakkında, ihaleye fesat karıştırma; sanık … hakkında, katılan …‘ye yönelik tehdit; sanıklar … ve … hakkında, mağdur …‘e yönelik tehdit; sanıklar … ve … hakkında, 6136 Sayılı Yasaya aykırılık; sanık … hakkında, mağdur … Demirtaş’a yönelik dolandırıcılık; sanık … hakkında, suç işlemek amacıyla örgüt kurma; sanıklar … …, … …, … …, …, …, …, …, …, … ve … hakkında, suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçlarından kurulan hükümlerin incelenmesine gelince;

1- ) UYAP sisteminden alınarak dosyaya konulan nüfus kayıt örneğinden sanık …‘in 23.05.2009 tarihinde öldüğünün anlaşılması karşısında; sanığın ölüp ölmediğinin mahkemece araştırılarak, ölmüş olduğunun tespiti halinde hakkındaki kamu davasının 5237 Sayılı TCK’nın 64/1. maddesi uyarınca düşmesine karar verilmesinde zorunluluk bulunması,

2- ) Sanıklar …, …, … ve …‘e yüklenen katılan …‘e yönelik yağmaya kalkışma eylemi ile sanıklar …, … ve …‘ya yüklenen mağdurlar … ve …‘a yönelik yağma eylemi için kanun maddesinde öngörülen cezanın alt sınırına göre, zorunlu savunman bulundurulmadan hüküm kurulması suretiyle anılan Kanun’un 150/3, 188/1 289/1-e maddelerine aykırı davranılması, sanık …‘ın eyleminin de katılan …‘e yönelik yağma eylemi ile bağlantılı olması,

3- ) Sanıklar … ve … hakkında tefecilik, sanıklar …, …, … ve … hakkında da ihaleye fesat karıştırma suçlarından kamu davası açıldığı, anılan suçların suçtan zarar göreni olduğu, bu sıfatının gereği olarak CMK’nın 234/1-b maddesi gereğince kovuşturma evresinde sahip olduğu davaya katılma ve diğer haklarını kullanabilmesi için iddianame gönderilerek duruşmadan haberdar edilmesi gerektiği gözetilmeden, davadan haberdar edilip, davaya katılma ve diğer haklarını kullanma imkanı tanınmadan, yargılamaya devam edilerek adı geçen sanıklar hakkında yazılı şekilde uygulama yapılması,

4- ) Cumhuriyet Savcısı soruşturma evresi sonunda kamu davasının açılmasına ya da kovuşturmaya yer olmadığına dair iki karardan birini verir.

Kovuşturmaya yer olmadığına kararları kesin hüküm niteliğinde değillerdir.

Kovuşturmama kararına karşı;

a- ) Suçtan zarar gören, kovuşturmasızlık kararının kendisine bildirilmesinden başlayarak 15 gün içinde bu karara itiraz ederse itirazı inceleyen makam itiraz dilekçesinde kamu davasını haklı gösterecek olaylar ve deliller görür ise kamu davasının açılmasına karar verir. Cumhuriyet Savcısı bu halde kamu davası açar.

Hakimin Cumhuriyet Savcısının yerine geçerek dava açması dahi söz konusu olamaz. ( Kovuşturmaya yer olmadığına dair Cumhuriyet Savcısının kararına itiraz CMK’nın 173. maddesinde düzenlenmiştir. )

b- ) Cumhuriyet Savcısı, şüpheli ve/veya şüphelilere karşı yeni delillerin çıkması durumunda da yeniden değerlendirme yaparak daha önce kovuşturmasızlık verdiği konuda dava açabilir. ( CMK. 172/2 )

Ancak; kovuşturmama kararı sanık ve/veya sanıklar için bir baskı aracı da olamaz, o halde gelişi güzel bu karar kaldırılıp dava açılamaz.

Ayrıca sanık ve/veya sanıkların, haklarında her aşamada suçları oluşturan hangi eylemlerden usulüne uygun bir yargılama yapıldığını bilme hakkına sahip olduğu da önemsenmelidir.

CMK’nın 171. maddesinde Cumhuriyet Savcısının kamu davasını açıp açmayabileceği hususuna yer verilmiştir. Yani her durumda dava açma yetkisi Cumhuriyet Savcısında bulunmaktadır.

CMK’nın 174. maddesine göre, “Soruşturma, kovuşturma ve hüküm, yalnız iddianamede beyan olunan suç ve zan altına alınan şahıslara yöneliktir. Hükmün konusu, duruşma sonucuna göre iddianamede gösterilen fiilden ibarettir.

İddianamede anlatılan olay hükmün konusudur. Dava konusu yapılmayan bir eylem sebebiyle yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması yasaya aykırıdır.

Somut olayımıza gelince;

Katılan …‘ye yönelik 28.12.2007 tarihli eylem sebebiyle başlatılan soruşturma neticesinde, Çanakkale Cumhuriyet Başsavcılığının 08.02.2008 tarih ve 2008/341 Esas sayılı iddianamesi ile sanık … hakkında tehdit ve hakaret suçlarından Çanakkale 1. Sulh Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı, aynı olayla ilgili olarak sanık … hakkında ise tehdit ve hakaret fiillerine katıldığına dair yeterli delil elde edilemediği gerekçesiyle 08.02.2008 tarihli ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, dosyada onaylı bir örneği mevcut bulunan Çanakkale 1. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2008/162 Esas sayılı dosya içeriğinden kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın suçtan zarar görene tebliğine dair bir belgeye rastlanmadığı, aynı eylemle ilgili olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ( CMK’nın 250. Maddesiyle Yetkili Bölümü ) tarafından yeni bir delil araştırması yapılmadığı halde, 26.02.2008 tarih ve 2008/225 Esas sayılı iddianamesi ile sanık … hakkında, katılan …‘ye yönelik 28.12.2007 tarihli tehdit fiili ile ilgili kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği belirtilip, iş bu kararın CMK’nın 172-173. maddelerine göre ortadan kaldırıldığına dair bir açıklamaya yer vermediği gibi bu yönde hukuki bir sürecin başladığının da açıklanmadığı, yapılan yargılama neticesinde de sanık … hakkında katılan …‘ye yönelik 28.12.2007 tarihli tehdit eylemi sebebiyle hükümlülük kararı verilmiştir.Usulüne uygun olarak tanzim edilen iddianame ile açılan kamu davası, bir suç için yargılamanın başlayabilmesini sağlayan dava şartıdır.

Somut olayda, sanık … hakkında, katılan …‘ye yönelik 28.12.2007 tarihli tehdit eylemi sebebiyle verilen 08.02.2008 tarihli kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kesinleşip kesinleşmediği araştırılmadan ve kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın CMK’nın 172/2-3, 173. maddeleri uyarınca ortadan kaldırılmadığı gözetilmeden, sanık … hakkında, katılan …‘ye yönelik 28.12.2007 tarihli tehdit suçundan usulüne uygun olarak açılmış bir kamu davasının bulunmadığı düşünülmeden, yargılamaya devamla yazılı şekilde karar verilmesi,

5- ) 5271 Sayılı CMK’nın “Hakim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hakimin vicdani kanaatiyle serbestçe takdir edilir” şeklindeki 217/1. madde hükmü gözetilmeden, sanık … hakkında, mağdur …‘e yönelik tehdit suçu yönünden, duruşmaya çağrılmayıp önceki ifadelerine dair tutanaklar dahi okunmayan tanıklar … …, … …, … …, … …, … … ve … beyanları esas alınmak suretiyle hükümlülük kararı verilmesi,

6- ) Sanıklar … ve …‘in ev ve iş yerlerinde 16.01.2008 tarihinde yapılan aramalarda 6136 Sayılı Kanun kapsamında oldukları belirlenen mermi ve bıçakların ele geçirildiği gözetildiğinde, suç tarihi itibariyle yürürlükte bulunmayan ve 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5728 Sayılı Kanun ile sanıkların eylemlerine uyan 6136 Sayılı Kanun’un 13 15. maddelerinde yapılan değişikliklerin sanıklar lehine olup olmadığı konusunda herhangi bir karşılaştırma yapılmadan, sanıklar … ve … hakkında, 6136 Sayılı Yasaya aykırılık suçlarından yazılı şekilde uygulama yapılması,

7- ) TCK’nın 220. maddesi kapsamında bir örgütün varlığından bahsedebilmek için en az üç kişinin suç işlemek amacıyla bir araya gelmesi, bu kişiler arasında devamlılık içeren katı veya gevşek bir hiyerarşik bir ilişki bulunması, bu kişilerin örgüt araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye muktedir olması gerekir. Suç işlemek için anlaşmada ise; suç işlemek üzere iradelerin bir araya gelmesi söz konusudur, burada da devamlılık vardır. Ancak örgütlenme yoktur.

Suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgütün varlığından bahsedebilmek için örgütün hangi suç ve/veya suçları işlemek amacıyla kurulduğu da tespit edilmelidir. Çünkü örgütün amacı bir suç programını gerçekleştirmektir. Yani belirsiz sayıda suç işlemektir. Suç sayılmayan ancak hukuka aykırılık teşkil eden fiilleri gerçekleştirmek için kurulmuş ise amacı kanunda suç olarak tanımlanan fiilleri işlemek olmayan bir örgütlenme bu anlamda algılanamaz.

Suç örgütü kurma ve yönetme ile örgüte üye olma suçları yönünden, suç örgütünün işlemeyi amaçladığı suç ve/veya suçların en azından hazırlık hareketi ile ilgili ciddi bulgu, emare ve/veya delil olmalıdır. Suç örgütü kurma bağımsız bir suç kabul edildiğine göre, amacı olmayan bir örgütlenmede, suç örgütünün bir veya birkaç amaçla suç işlemesi için kurulmalı ve suçların işlenmesine dair TCK’nın 220/1. maddesinde gösterilen unsurlar ile ilgili bulgulara ulaşılmalıdır.

Suç örgütü kavramının klişe, basmakalıp ve soyut cümlelerle belirlenip, her eylemde uygulanması da isabetli olmaz. Bazen bir suç örgüt yöneticisi bizzat veya başka örgüt ile müşterek fail olarak suç işlediğinde TCK’nın 37. maddesi, azmettirmesinde ise TCK’nın 38. maddesi tatbiki düşünülür. Örgüt yöneticisi katılmayıp, örgüt mensupları örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen tüm suçlarda ise örgüt yöneticisi TCK’nın 220/5. maddesine göre sorumludur.

Suç örgütü ve/veya örgütlerin yapısı ve yapılanması netleştirilip, bu suç örgütü ve/veya örgütleri ile ilgili faillerin suçları örgüt ile ilgisi olmayan faillerin ve eylemlerin ayrımı ile olacaktır.

Bu husus etkin soruşturma ve/veya kovuşturma ile saptanabilir. Hal böyle olunca, telafisi olanaksız hatalara düşülmemesi, insan hak hürriyetlerinin ihlalini önlemek için bir zorunluluk olduğu unutulmamalıdır.

Suç işlemek için örgüt kurmak iştirak kavramına yakındır. Ancak birkaç noktada iştirakten ayrılır. İştirak, şerikler arasında anlaşma net bir şekilde belirlenmiş olan bir veya birden fazla suç işlemek içindir. İşlenecek suçun sayısı, konusu ve mağdur bellidir.

İştirak gereği suç işlendiğinde anlaşmanın gereği yerine gelmiştir. Yeni bir suç işleme söz konusu değildir.

Suç işlemek için örgüt kurmada bir veya birkaç suç işlendikten sonra daha programlanmış suçları işlemek için örgüt devam eder. Örgüte iştirak eden failler işlenen suçtan dolayı iştirak gereği cezalandırılır, yani katkıda bulunana uygulanır. Örgüt kurucuları kendi başlarına veya başkaları ile anlaşma yapılmasını başlatandır. Faaliyeti ile örgütün doğmasına sebebiyet vermektedir. Örgüt yönetenler ise üst pozisyonda kolektif faaliyeti kısmen veya tamamen düzenleyen, koordine edenlerdir. Örgüte sonradan katılmak ile iş bölümü gereği bir görev üstlenen örgüt üyesi olur. Örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen, yardım eden kişi de örgüt üyesi sayılacaktır.

Suç örgütü vasıtasıyla suç teşkil eden fiil gerçekleşmelidir. Yasal dayanak olmaksızın yalnızca isnat edilen suçların aynı olduğundan bahisle ( özellikle suç örgütü kurma veya yönetme adı altında ) uygulama da yapılamaz.

Bu açıklamalar karşısında;

Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçundan hakkında hükümlülük kararı verilen sanık … ile suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmakla suçlanan sanıklar … …, …, …, …, …, …, …, …, … ve …‘ın, devamlılık içeren kanunun suç saydığı fiilleri işlemek ( suç işleme programı altında ) amacı ile bir araya gelip aralarında sıkı veya gevşek hiyerarşik bir bağın bulunduğuna, hiyerarşik yapılanmayı gösteren emir komuta zinciri ile altlık üstlük ilişkisinin varlığına ve adı geçen sanıkların faaliyetleri ile örgütün doğmasına veya üst pozisyonda kolektif faaliyeti kısmen veya tamamen düzenleyip koordine ettiklerine dair kesin, inandırıcı kanıtlar karar yerinde açıklanıp tartışılmadan, tape kayıtları dahi gösterilmeden, genel, soyut ve geçişli ifadelere yer verilmek suretiyle; yazılı şekilde sanık … hakkında, suç işlemek amacıyla örgüt kurma; sanıklar …, …, …, …, …, …, …, …, … ve … hakkında ise suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçlarından hükümlülük kararı verilmesi,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, o yer Cumhuriyet Savcısı, … … vekili, sanıklar …, …, …, …, …, …, …, …, …, … ve … savunmanlarının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeplerle kısmen isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 16.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 10. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/864 Karar: 2016/1643 Tarih: 26.05.2016

  • TCK 220. Madde

  • Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçu

Gerekçeli karar başlığındaki suç tarihinin, sanık A. M. yönünden 10.06.2013 ve sanık F. yönünden 08.10.2013 olarak Mahkeme tarafından düzeltilmesi mümkün maddi hata olarak kabul edilmiştir.

Yargılama sürecindeki işlemlerin yasaya uygun olarak yapıldığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı anlaşıldığından; Cumhuriyet savcısının yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükümlerin ONANMASINA,

B-) Sanık N. K. hakkında “suç işlemek amacıyla kurulan örgütü yönetme” ve “suç işlemek amacıyla teşkil edilmiş örgütün faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma” suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerinin incelenmesi:

Hükümden sonra UYAP aracılığı ile MERNİS’ten çıkarılarak dosyaya konulan nüfus kaydında sanığın 21.03.2016 tarihinde öldüğü belirtildiğinden, sanığın ölüp ölmediği kesin olarak belirlenip sonucuna göre hüküm kurulmasında zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, Cumhuriyet savcısının ve sanık müdafiinin temyiz itirazları bu sebeple yerinde görülmüş olduğundan, suç işlemek amacıyla teşkil edilmiş örgütün faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kurulan hüküm yönünden resen de incelenen hükümlerin, diğer yönleri incelenmeksizin CMUK’nın 321. maddesi uyarınca, BOZULMASINA,

C-) Sanıklar M. Ö. ve A. T. hakkında “suç işlemek amacıyla kurulan örgütü yönetme”; sanıklar Ş. K., E. Y. ve S. I., S. B. ve M. Ö. hakkında “suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma” suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin incelenmesi:

5237 Sayılı TCK’nın 220. maddesinde düzenlenen “suç işlemek için örgüt kurmak” suçunun işlendiğinin ve örgütün varlığının kabul edilebilmesi için; üye sayısının en az üç kişi olması, üyeler arasında soyut bir birleşme değil gevşek de olsa hiyerarşik bir ilişkinin bulunması, suç işlenmese bile suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşmenin olması, niteliği itibarıyla devamlılık göstermesi; oluşumun yapısı ve üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaçlanan suçları işlemeye elverişli olması; üyeleri üzerinde hâkimiyet tesis eden bir güç kaynağı niteliğini kazanması gerekir. Örgüt yapılanmasında işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur bakımından somutlaştırılması mümkün, ancak zorunlu değildir.

Soyut olarak sanık sayısının üç kişiden fazla olması örgütün varlığının kabulü için yeterli olmayıp bu durumda iştirak ilişkisinden söz edilebilir.

Somut olaylarda, sanıklar arasında hiyerarşik ilişki bulunduğu ve yapılanmanın üyeleri üzerinde hâkimiyet tesis eden bir güç kaynağı niteliğini kazandığı konusunda yeterli ve kesin delil bulunmadığı, buna bağlı olarak TCK’nın 220. maddesinde düzenlenen “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, sanıklar hakkında beraat yerine mahkûmiyet hükmü kurulması,

Yasaya aykırı, Cumhuriyet savcısının ve sanıkların ve müdafilerinin temyiz itirazları bu sebeple yerinde olduğundan, hükümlerin BOZULMASINA; bozma nedenine göre sanıklar S. I. ve M. Ö.’in SALIVERİLMELERİNE, başka suçtan hükümlü veya tutuklu olmadıkları takdirde serbest bırakılmalarının sağlanması için ilgili Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazı yazılmasına,

D-) Sanık M. Ö. hakkında “suç işlemek amacıyla teşkil edilmiş örgütün faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma” suçundan kurulan hükmün incelenmesi:

Yerinde görülmeyen diğer itirazların reddine,

Ancak;

1-) Gerekçeli karar başlığındaki suç tarihinin 10.06.2013 ve 04.11.2013 yerine 04.09.2013 olarak yazılması,

2-) 04.11.2013 tarihli olay yönünden, kendisinde herhangi bir uyuşturucu ya da uyarıcı madde bulunmayan sanığın savunmasının aksine, bu olayda suçları sabit olan diğer sanıkların suçlarına iştirak ettiğine veya ele geçen uyuşturucu maddeyle ilgisi olduğuna ilişkin, somut olay ve olgularla örtüşmeyen telefon görüşmeleri dışında, kuşkuyu aşan kesin ve yeterli delil bulunmadığı, yakalama emri üzerine çıkarıldığı 16.02.2015 tarihli oturumdaki ikrarının yargılama konusu olmayan başka bir olaya dair olduğu dikkate alınarak, 10.06.2013 tarihli suç yönünden; hükme dayanak alınan ve UYAP’ta da yer almayan olay tutanağı ile suç konusu uyuşturucu maddeyle ilgili analiz raporunun aslı veya onaylı örneğinin getirtilerek duruşmada okunup tartışılmasının sağlanması, sonucuna göre tüm deliller birlikte tartışılarak sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, eksik araştırma ve yanlış değerlendirme ile hüküm kurulması,

3-) Kabule göre;

a-) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu ile ilgili bozma nedenine göre, koşulları bulunmadığı halde, sanığın cezasının TCK‘nın 188. maddesinin 5. fıkras 5. fıkrası uyarınca artırılması,

b-) Hükümden sonra 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarihli 2014/140 esas ve 2015/85 karar sayılı kararı ile, 5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı hükümlerinin iptal edilmesi nedeniyle, bu maddenin uygulanması açısından, sanığın durumunun yeniden belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, Cumhuriyet savcısının ve sanığın temyiz itirazları bu sebeple yerinde görülmüş olduğundan, resen de temyize tabi olan hükmün BOZULMASINA,

E-) Sanıklar Ş. K., E. Y. ve S. I. hakkında “suç işlemek amacıyla teşkil edilmiş örgütün faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma” suçundan kurulan hükümlerin incelenmesi:

Yargılama sürecindeki işlemlerin yasaya uygun olarak yapıldığı, delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemin sanıklar tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, eyleme uyan suç tipi ile aşağıda belirtilenlerin dışında yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından; yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1-) Sanık S.’ın TCK’nın 188. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrasında düzenlenen “uyuşturucu madde ticareti yapma” suçunun kanuni tanımında yer alan fiili gerçekleştirdiğine ya da 04.09.2013 tarihinde ele geçirilen suç konusu esrara ortak olduğuna dair kuşkuyu aşan yeterli ve kesin delil bulunmadığı, sabit olan fiilinin, belirtilen tarihte işlenen uyuşturucu madde ticareti yapma suçuna yardım etmekten ibaret olduğu dikkate alınarak, sanık hakkında TCK’nın 39. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

2-) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu ile ilgili bozma nedenine göre, koşulları bulunmadığı halde, sanıkların cezalarının TCK‘nın 188. maddesinin 5. fıkras 5. fıkrası uyarınca artırılması,

3-) Hükümden sonra 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarihli 2014/140 esas ve 2015/85 karar sayılı kararı ile, 5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı hükümlerinin iptal edilmesi nedeniyle, bu maddenin uygulanması açısından, sanıkların durumunun yeniden belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, Cumhuriyet savcısı, sanıklar Ş.ve S.’ın müdafileri ve sanıkların temyiz itirazları ile sanık S. müdafiinin duruşmadaki savunması bu sebeple yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin BOZULMASINA, tutuklama koşullarında değişiklik olmaması ve tutuklama tarihine göre sanıklar Ş. ve E.hakkındaki salıverilme isteklerinin reddine,

F-) Sanıklar M. E. ve D. A. hakkında “suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma” suçundan kurulan beraat hükümlerinin incelenmesi:

Sanıklar hakkında, 18.11.2013 tarihli eylem sebebiyle “uyuşturucu madde ticareti yapma” suçundan Gaziantep 6. Ağır Ceza Mahkemesi’ne açılan 2013/419 esas sayılı davanın sonucu araştırılarak, derdest ise bu dava ile birleştirilmesi, hüküm verilmiş ve kesinleşmiş ise dosyasının getirtilerek bu dosya içine konması,

Sonucuna göre, tüm deliller birlikte tartışılarak sanıkların hukukî durumunun belirlenmesi gerekirken, eksik araştırma ile hüküm kurulması,

Yasaya aykırı, Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu sebeple yerinde olduğundan, hükümlerin BOZULMASINA,

G-) Sanık M. Ö. hakkında “suç işlemek amacıyla teşkil edilmiş örgütün faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma” suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün incelenmesi:

1-) Sanığın, hükme esas alınan telefon konuşmalarının kendisine ait olmadığını söylemesi karşısında;

a-) Ses kayıtları getirtilip dinletilerek kendisine ait olup olmadığının sorulması,

b-) Telefon konuşmalarındaki seslerin kendisine ait olmadığını belirtmesi halinde; ses örnekleri alınarak, ses kayıtlarının sanığa ait olup olmadığı konusunda Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi’ne veya uzman bir kurum ya da kuruluşa ses analizi yaptırılarak rapor alınması,

Telefon konuşmalarının sanığa ait olduğunun belirlenmesi durumunda, diğer sanıklar A. T. ve S. B.’in sanık hakkındaki beyanlarının doğru olduğu, aksi halde samimi olarak kabul edilemeyeceği dikkate alınarak sanığın hukukî durumunun belirlenmesi gerekirken, eksik araştırma ile hüküm kurulması,

2-) Kabule göre;

a-) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu ile ilgili bozma nedenine göre, koşulları bulunmadığı halde, sanığın cezasının TCK‘nın 188. maddesinin 5. fıkras 5. fıkrası uyarınca artırılması,

b-) Hükümden sonra 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarihli 2014/140 esas ve 2015/85 karar sayılı kararı ile, 5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı hükümlerinin iptal edilmesi nedeniyle, bu maddenin uygulanması açısından, sanığın durumunun yeniden belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, Cumhuriyet savcısının ve sanık müdafiinin temyiz itirazları bu sebeple yerinde görülmüş olduğundan, hükmün BOZULMASINA,

H-) Sanıklar A. T. ve S. B. hakkında “suç işlemek amacıyla teşkil edilmiş örgütün faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma” suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin incelenmesi:

Yargılama sürecindeki işlemlerin yasaya uygun olarak yapıldığı, delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemin sanıklar tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, eyleme uyan suç tipi ile aşağıda belirtilenlerin dışında yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından; yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1-) Gerekçeli karar başlığına suç tarihinin 04.11.2013 yerine 04.09.2013 olarak yazılması,

2-) Diğer sanık M. Ö. hakkındaki bozma gereği yerine getirildikten sonra, telefon konuşmalarının M. Ö.’e ait olduğunun saptanması durumunda; bu konuşmaların M. Ö.’in suça katıldığının kabulü için yeterli olmadığı halde, suç konusu esrarı kendilerine adı geçenin getirdiğini söyleyerek, diğer sanık M. Ö.’in suçunun ortaya çıkmasına yardım ettikleri dikkate alınarak, sanıklar hakkında TCK’nın 192. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrasında öngörülen etkin pişmanlık hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmasında zorunluluk bulunması,

3-) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu ile ilgili bozma nedenine göre, koşulları bulunmadığı halde, sanıkların cezalarının TCK‘nın 188. maddesinin 5. fıkras 5. fıkrası uyarınca artırılması,

4-) Hükümden sonra 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarihli 2014/140 esas ve 2015/85 karar sayılı kararı ile, 5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı hükümlerinin iptal edilmesi nedeniyle, bu maddenin uygulanması açısından, sanıkların durumunun yeniden belirlenmesinin gerekli olması,

Bozmayı gerektirmiş, Cumhuriyet savcısı, sanıkların müdafileri ve sanık A. T.’un temyiz itirazları bu sebeple yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin BOZULMASINA; tutuklama koşullarında değişiklik olmaması ve tutuklama tarihine göre sanık S. B. hakkındaki salıverilme isteğinin reddine,

G-)… plakalı aracın iadesine yönelik hükmün incelenmesi:

CMK’nın 257. maddesi uyarınca, .plakalı aracın suçta kullanılmasında kusuru bulunup bulunmadığının (iyi niyetli olup olmadığının) belirlenmesi açısından, bu aracın kayıt maliki olan A. T.’un dinlenmesi, sonucuna göre müsadere veya iadenin tartışılması gerekirken, eksik araştırma ile hüküm kurulması,

SONUÇ : Yasaya aykırı, Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu sebeple yerinde olduğundan, iade hükmünün BOZULMASINA, 26.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 20. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/1815 Karar: 2016/2759 Tarih: 05.05.2016

  • TCK 220. Madde

  • Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçu

A- ) Sanık … hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan verilen tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına dair kararların incelenmesi:

Hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesinden sonra, sanık müdafii tarafından verilen 17.02.2011 ve 28.02.2011 havale tarihli dilekçeleriyle temyiz isteğinden vazgeçmesi sebebiyle hükmün İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA, oybirliğiyle,

B- ) Sanık … hakkında örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan hüküm kurulmamasına yönelik temyiz isteğinin incelenmesi:

Cumhuriyet savcısı tarafından, örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan hüküm kurulması yönünden temyiz talebinde bulunulduğu; ancak yasa yoluna başvurmayı gerektiren bir hüküm bulunmadığı ve bu konuda mahkemesince her zaman karar verilmesinin mümkün olduğu anlaşıldığından, bu suç yönünden dosyanın mahkemesine gönderilmek üzere Cumhuriyet Başsavcılığı’na İADESİNE, oybirliğiyle,

C- ) Sanık … hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma, sanıklar …, …, …, … ve … hakkında ise suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olma ve örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerinin incelenmesi:

Yargılama sürecindeki işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemlerin sanıklar tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemlere uyan suç tipi ile aşağıda belirtilenin dışında yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından, yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1- )5237 Sayılı TCK’nın 220. maddesinde düzenlenen “suç işlemek için örgüt kurmak” suçunun işlendiğinin ve örgütün varlığının kabul edilebilmesi için; üye sayısının en az üç kişi olması, üyeler arasında soyut bir birleşme değil gevşek de olsa hiyerarşik bir ilişkinin bulunması, suç işlenmese bile suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşmenin olması, niteliği itibariyle devamlılık göstermesi gereklidir. Örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından, amaçlanan suçları işlemeye elverişli olması da aranmalıdır. Örgüt yapılanmasında, işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur itibariyle somutlaştırılması mümkün, ancak zorunlu değildir. Soyut olarak sanık sayısının üç kişiden fazla olması örgütün varlığının kabulü için yeterli olmayıp, bu durumda iştirak ilişkisinden söz edilebilir. Somut olayda; örgüt oluşturmak için sanık sayısı yeterli ise de, tüm dosya kapsamına göre sanıkların aralarında hiyerarşik ilişki ile işbölümü saptanamadığı, bu sebeplerle sanıkların üzerlerine atılı suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve bu örgüte üye olmak suçu ile uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlediklerine dair yeterli delil bulunmadığı gözetilmeden, sanıklar hakkında TCK’nın 188/3. maddesiyle ceza tayini ile yetinilmesi yerine aynı maddenin 5. fıkrasının uygulanması suretiyle sanıklara fazla ceza tayini,

2- )Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarih ve E.2014/140; K.2015/85 Sayılı kararının 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması sebebiyle TCK’nın 53. maddesiyle olarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar müdafilerinin temyiz itirazları bu sebeple yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin CMUK’nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, Üye … ve Üye …‘ün değişik gerekçeleri ile oybirliğiyle, 05.05.2016 tarihinde karar verildi.

KARŞI OY :

Ceza Genel Kurulu’nun Diremizce de benimsenen 25.11.2014 tarih, 2013/610 - 2014/512 ve 2013/841 - 2014/513 E/K sayılı kararlarında da belirtlidiği üzere; “somut suç şüphesi” altında olan kişilerin üstünde, eşyasında veya aracında, CMK’nın 116-119. maddelerine uygun şekilde “adli arama emri/kararı” alınmadan, “önleme araması kararına” dayanılarak arama yapılması hukuka aykırıdır. Bu arama sonucu bulunan uyuşturucu maddeler hem “suçun maddi konusu” hem de “suçun delili” olup “hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmiş” olacağından, Anayasa’nın 38. maddesinin 6. fıkras 6. fıkrası ile CMK’nın 206. maddesinin 2. fıkras 2. fıkrasının ( a ) bendi, 217.maddesinin 2.fıkras 2.fıkrası, 230.maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının ( b ) bendi ve 289.maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının ( i ) bendi uyarınca hükme esas alınamaz. Sanıklar hakkındaki hükmün bu sebeple bozulması düşüncesindeyiz.


YARGITAY 20. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/1726 Karar: 2016/2213 Tarih: 19.04.2016

  • TCK 220. Madde

  • Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçu

Yargılama sürecindeki işlemlerin Kanuna uygun olarak yapıldığı, delillerin gerekçeli kararda tartışıldığı, eylemin sanıklar tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdani kanının dosya içerisindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eyleme uyan suç tipinin aşağıda belirtilenler dışında doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından, yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

5237 Sayılı TCK’nın 220. maddesinde düzenlenen “suç işlemek amacıyla örgüt kurma”, “suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olma ve yardım” suçlarının işlendiğinin ve örgütün varlığının kabul edilebilmesi için; üye sayısının en az üç kişi olması, üyeler arasında soyut bir birleşme değil gevşek de olsa hiyerarşik bir ilişkinin bulunması, suç işlenmese bile suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşmenin olması, niteliği itibariyle devamlılık göstermesi gereklidir.

Örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından, amaçlanan suçları işlemeye elverişli olması da aranmalıdır. Örgüt yapılanmasında işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur itibariyle somutlaştırılması mümkün, ancak zorunlu değildir. Soyut olarak sanık sayısının üç kişiden fazla olması örgütün varlığının kabulü için yeterli olmayıp bu durumda iştirak ilişkisinden söz edilebilir.

Somut olayda, sanık sayısı örgütün varlığını kabule yeterli ise de, suç işleme iradesinde devamlılık ve sanıklar arasında hiyerarşik ilişki saptanamamıştır. Birbirleriyle akraba ve arkadaş olan sanıkların isnat edilen eylemleri gerçekleştirmek için bir araya geldikleri kabul edilse dahi bu durumun iştirak iradesinden kaynaklandığı, uyuşturucu madde ticareti yapan sanıkların devamlılık gösterecek şekilde planlı bir ortaklık, işbölümü ve paylaşım anlayışı içerisinde bir araya geldiklerine dair dosya kapsamında delil saptanamamıştır.

Açıklanan bu durum karşısında, sanıklar hakkında 5237 Sayılı TCK’nın 220. maddesinin ve buna bağlı olarak aynı Kanun’un 188/5. maddesinin uygulanmasının koşullarının bulunmadığı gözetilmeden;

1-) Sanıklar hakkında “suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olma” suçundan beraatları yerine mahkûmiyetlerine karar verilmesi,

2-) 1 numaralı bozma nedenine göre, şartları oluşmadığı halde uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan dolayı sanıklara TCK’nın 188/3. maddesi uyarınca ceza verilmesi ile yetinilmesi gerektiği halde cezaların aynı maddenin 5. fıkrası uyarınca artırılması suretiyle fazla ceza tayini,

3-) Gün olarak belirlenen adli para cezası, paraya çevrilerek sonuç adli para cezası belirlenirken 5271 Sayılı CMK’nın 232/6. maddesi hükmüne aykırı olarak, uygulanan Kanun maddesinin gösterilmemesi,

4-) Hükmolunan adli para cezasının ve yargılama giderinin, 5083 Sayılı Kanun’un 1. maddesiyle hükümden sonra 01.01.2009 tarihinde yürürlüğe giren Bakanlar Kurulu’nun 04.04.2007 tarih ve 2007/11963 Sayılı kararının 1. maddesi uyarınca, Türk Lirası (TL) olarak belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

5-) Emanette kayıtlı bulunan ve ekspertiz raporuna göre esrar bulaşığı olduğu tespit edilen bir adet hassas terazinin müsaderesine karar verilmemesi,

6-) Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarih ve E:2014/140; K:2015/85 Sayılı kararının Resmi Gazetenin 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı sayısında yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması sebebiyle TCK’nın 53. maddesiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Kanuna aykırı, sanıklar müdafilerinin temyiz itirazları bu sebeple yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin CMUK’nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 19.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 10. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/5520 Karar: 2016/533 Tarih: 24.02.2016

  • TCK 220. Madde

  • Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçu

A- ) Sanık hakkında suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olma suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün incelenmesi:

5237 Sayılı TCK’nın 220. maddesinde düzenlenen “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” suçunun işlendiğinin ve örgütün varlığının kabul edilebilmesi için; üye sayısının en az üç kişi olması, üyeler arasında soyut bir birleşme değil gevşek de olsa hiyerarşik bir ilişkinin bulunması, suç işlenmese bile suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşmenin olması, niteliği itibariyle devamlılık göstermesi; örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından, amaçlanan suçları işlemeye elverişli olması gerekir. Örgüt yapılanmasında işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur itibarıyla somutlaştırılması mümkün ancak zorunlu değildir.

Somut olayda; örgüt oluşturmak için gerekli olan sanıklar arasında hiyerarşik bir ilişki saptanamamıştır.

Açıklanan durumlar karşısında; 5237 Sayılı TCK’nın 220. maddesinde düzenlenen “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” ve “suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olma” suçlarının unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, sanık hakkında “suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olma” suçundan beraat yerine mahkûmiyet hükmü kurulması,

Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu sebeple yerinde olduğundan, hükmün BOZULMASINA,

B- ) Sanık hakkında suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgütün faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün incelenmesi:

Yargılama sürecindeki işlemlerin yasaya uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, eyleme uyan suç tipinin doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından; yerinde görülmeyen diğer itirazların reddine, Ancak;

1- ) ( A ) bölümündeki bozma nedenine göre, koşulları bulunmadığı halde sanık hakkında “uyuşturucu madde ticareti yapma” suçundan verilen cezanın, TCK‘nın 188. maddesinin 5. fıkrası uyarınca artırılması,

2- ) Sanığın suç konusu uyuşturucu maddelerin teminine iştirak ettiğine veya bu maddelere ortak olduğuna dair şüpheyi aşan delil bulunmadığı; sabit olan fiilinin birlikte incelenen diğer dosyanın sanıklarından M.’den aldığı uyuşturucu madde ticaretinden elde edilmiş paraları, diğer sanıklar M. ve M.’a götürmekten ibaret olduğu dikkate alınarak, sanık hakkında TCK’nın 39 . maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

3- ) Hükümden sonra 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarihli 2014/140 esas ve 2015/85 karar sayılı kararı ile, 5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı hükümlerinin iptal edilmesi nedeniyle, bu maddenin uygulanması açısından, sanığın durumunun yeniden belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu sebeple yerinde görülmüş olduğundan, hükmün BOZULMASINA, 24.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/2084 Karar: 2014/10032 Tarih: 17.09.2014

  • TCK 220. Madde

  • Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçu

Mahalli mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelendi;

Hükmedilen ceza miktarları nazara alınarak sanık M. müdafiin duruşmalı inceleme talebinin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK.nın 318. maddesi uyarınca reddiyle incelemenin duruşmasız yapılmasına karar verilmekle gereği düşünüldü:

Sanık M. hakkında fuhuş (mağdureler Y., R. ve S.’ya karşı 3 kez) suçundan, sanık İ. Ç. hakkında fuhuş (mağdureler T. ile T.’ye karşı 2 kez) suçundan, sanık K. hakkında mağdure F.’e karşı işlediği iddia edilen nitelikli cinsel saldırı ve fuhuş suçlarından, sanık Ş. hakkında fuhuş (mağdureler F., S. ile T.’ya karşı 3 kez) ve suç işlemek için kurulan örgüte üye olma suçlarından, sanık Melek hakkında fuhuş (mağdureler H. ile Y.’ya karşı 2 kez) suçundan, sanıklar A. ile A. haklarında suç işlemek için kurulan örgüte üye olma suçundan, sanık İ. Ö. hakkında fuhuş (mağdureler T., R. ile F.’e karşı 3 kez) suçundan, sanık S. hakkında fuhuş (mağdureler Mehriban ile Y.’ya karşı 2 kez) suçundan ve sanık İ. Ş. hakkında 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan verilen beraat kararları ile sanık K. hakkında 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan, sanıklar Ş., A. ve M. haklarında ise fuhuş suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerinin incelenmesinde;

Sanıklardan Ş. ile K. haklarında alınan mahkeme kararlarına göre yapılan iletişimin tespiti işlemine dair tutanaklarla dosya içeriği ve diğer sanıklar haklarında CMK.nın 135/6. maddesinde sayılan suçlardan dolayı alınmış bir karar bulunmamasına karşılık birbirlerini teyit eder nitelikteki sanık savunmaları ile mağdure beyanlarıyla desteklenen delillerle iddia ve savunma duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş beraati ve sübutu kabul olunan fiillerin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan, sanıklar Ş., A. ve sanık M. müdafii ve O Yer Cumhuriyet Savcılarının yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle sanıklar M., İ. Ç., K., Ş., M., A., A., İ. Ö., S., İ. Ş. haklarında ayrıntılı şekilde sayılan suçlardan verilen beraat kararları ile sanıklar Ş., A., M. haklarında fuhuş ve sanık K. hakkında 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerinin ONANMASINA,

Sanık H. hakkında fuhuş (resmi nikahlı eşi mağdure S.’ye karşı 1 kez) ve sanık M. hakkında dolandırıcılık (mağdurlar H. H. ile Ş.’e karşı 2 kez) suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerinin incelenmesinde;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Sanıklar haklarında atılı suçlardan dolayı tayin edilen hapis cezaları ile ilgili olarak dosya içeriğine göre olayda örgüt oluşumu bulunmadığı nazara alınmaksızın her iki sanık için koşulları oluşmadığı halde TCK.nın 58/9. maddesinin uygulanmasına karar verilmesi,

Kanuna aykırı, sanıklar M. ve H. müdafilerinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görüldüğünden hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK.nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, ancak bu hususun yeniden duruşma yapılmaksızın CMUK.nın 322. maddesinin verdiği yetki uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, sanık M. hakkındaki gerekçeli hükmün 1-d bendinin 7. fıkras 7. fıkrasında ve sanık H. hakkındaki gerekçeli hükmün 3-c bendinin 9. fıkras 9. fıkrasında yer alan “Sanığın örgüt üyesi olması nedeniyle TCK.nın 58/9. maddesi gereğince sanık hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına,” ibaresinin hükümlerden çıkartılması suretiyle sair yönleri usul ve kanuna uygun olan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

Sanık M. hakkında suç işlemek için örgüt kurma (1 kez), suç örgütü kurucusu sıfatıyla diğer sanıklar H., F., İ. Ç. ile S.’nin işledikleri fuhuş (mağdureler Ö., T., S., T., M., F., E. ile G.’e karşı 8 kez) suçlarından verilen mahkumiyet hükümleri ile sanıklar H., F., İ. Ç., K. ve M. haklarında suç işlemek için kurulan örgüte üye olma suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerinin incelenmesinde;

5237 sayılı TCK.nın 220. maddesinde düzenlenen suç işlemek için örgüt kurma suçunda örgütün varlığının kabul edilebilmesi için üye sayısının en az üç kişi olması, üyeler arasında soyut bir birleşme değil gevşek de olsa hiyerarşik bir ilişkinin bulunması, suç işlenmese bile suç işleme amacı etrafında fiili bir birleşmenin olması, işlenmesi amaçlanan suçlar için yeterli üye sayısı ile araca sahip olunması, niteliği itibariyle devamlılık göstermesi gerekmektedir. Örgüt yapılanmasında işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur itibariyle somutlaştırılması mümkün, ancak zorunlu değildir. Soyut olarak sanık sayısının üç kişiden fazla olması örgütün varlığının kabulü için yeterli olmayıp, bu durumda iştirak ilişkisinden söz edilebilir. Zira örgüt niteliği itibarıyla devamlılığın yanısıra hiyerarşik bir yapı içerisinde sürekli ve disiplinli bir işbirliği ile alt üst ilişkisini ve fonksiyonel iş bölümünü de içerir. Anılan hususlar ile savunmalar ve dosya kapsamı nazara alındığında adları geçen sanıkların üzerlerine atılı suçların kanuni unsurlarının oluşmadığı ve olayda iştirak halinde işlenen fuhuş suçu olduğu tüm dosya içeriğinden anlaşıldığından, haklarında müsnet suçlardan dolayı beraat kararı verilmesi gerekirken oluşa uygun düşmeyen yazılı gerekçelerle mahkumiyetlerine hükmedilmesi,

Sanıklar M. (mağdureler T., F., H., S., T., M., T.., Ö., E., G. ile R.’ya karşı 11 kez), F. (5 kez), H. (mağdureler T., M., S., T. ile F.’e karşı 5 kez), İ. Ç. (5 kez) haklarında fuhuş suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerinin incelenmesinde;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Mağdurelerin aşamalardaki beyanları, savunmalar, tanık beyanları, iletişim tespit tutanakları içerikleri ile teknik takip belgeleri göz önüne alındığında sanıklardan M.’nın diğer sanıklar H., F., İ. Ç. ve hakkında atılı suçlardan verilen mahkumiyet hükümleri temyiz edilmeksizin kesinleşip H.’ın resmi nikahlı eşi olan sanık S. K. ile herhangi bir örgüt yapılanması olmaksızın salt fuhuş suçunu işleme iradesiyle bir araya gelmelerinin ardından mağdureleri değişik tarihlerde fuhuş maksatlı erkeklere temin edip ayrıca bazı mağdurelerin fuhşu için yer tahsis ettikleri tüm dosya içeriğinden anlaşıldığından, adları geçen sanıklar haklarında fuhuş suçundan dolayı eylemlerine uyan TCK.nın 227/1 227/2. maddeleri gereğince belirlenen temel cezaların koşulları oluşmadığı halde, atılı suçun örgüt kapsamında işlenmesi halinde uygulanan 227/6. maddesi ile arttırılması ve yazılı şekilde suçun örgüt kapsamında işlendiği gerekçesiyle aynı sanıklar haklarında uygulama yeri bulunmayan TCK.nın 58/9. maddesinin tatbikine karar verilmesi,

Sanık M. hakkında fuhuş (mağdure K.’a karşı 1 kez) suçundan kurulan mahkumiyet hükmü ile sanık İ. Ç. hakkında fuhuş (mağdure G.’e karşı 1 kez) suçundan ve sanık K. hakkında fuhuş (mağdure T.’ya karşı 1 kez) suçundan verilen beraat kararlarının temyiz incelemesine gelince;

Dosya içeriğine göre açık kimliği ile adresi saptanamayıp beyanı alınamayan mağdure K.’a yönelik olarak sanık M.’nın fuhuş suçunu işlediği hususunda sanık savunması, diğer mağdure M.’ın beyanları ile iletişim tespit tutanakları göz önüne alındığında cezalandırılmasına yeter kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı tüm dosya içeriğinden anlaşıldığından sanık M.’nın adı geçen mağdureye yönelik işlediği iddia edilen fuhuş suçundan beraatine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde mahkumiyetine hükmedilmesi,

Mağdure G.’in emniyette verdiği ayrıntılı beyanı, savunma, diğer sanıklar M. ile F.’in aşamalardaki ifadeleri ile iletişim tespit tutanakları içerikleri nazara alındığında sanık İ. Ç.’in suç tarihinde 18 yaşı içerisinde bulunan mağdure G.’le arkadaş olup çıkmaya başlamasının ardından diğer sanıklar M. ve F.’le yapılan plan çerçevesinde samimiyet kurduğu G.’i fuhuş yapmaya özendirip maddi menfaat karşılığı bulunacak zengin bir kişiyle ilişkiye girip yaşaması hususunda teşvik etmek suretiyle üzerine atılı fuhuş suçunu işlediği tüm dosya içeriğinden anlaşıldığından eylemine uyan TCK.nın 227/1. maddesi uyarınca cezalandırılması yerine oluşa uygun düşmeyen yazılı gerekçelerle beraatine karar verilmesi,

Mağdure T.’nın soruşturma evresinde alınan beyanı, sanık K.’in ikrar içerikli savunması ile diğer sanık M.’nın anlatımı göz önüne alındığında sanık K.’in fuhuş maksatlı erkeklere kadın temin ettiğini bildiği sanık M.’yla birlikte Akşehir ilçesinden Ankara’ya M.’nın otomobiliyle gidip burada terminalde karşıladıkları Azeri uyruklu mağdure T.’yı fuhuş yapması için kullandığı araçla Akşehir’e getirerek M.’nın kiraladığı eve bıraktığı tüm dosya içeriğinden anlaşıldığı ve mahkemece sanığın bu eyleminin sübuta erdiği kabul edildiği halde fuhuş suçundan dolayı eylemine uyan TCK.nın 227/2. maddesi gereğince cezalandırılması yerine oluşa uygun düşmeyen yazılı gerekçelerle beraatine hükmedilmesi,

Sonuç: Kanuna aykırı, sanıklar M., H., F., İ. Ç., K., M. müdafileri ile sanıklar A., İ. Ç., Ş. ve O Yer Cumhuriyet Savcılarının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görüldüğünden hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK.nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, anılan bozma nedenlerinin mahiyeti itibariyle sanıklar M., H., F. ve İ. Ç.’le aynı hukuki durum içinde bulunması nedeniyle hakkındaki mahkumiyet hükümleri önceden temyiz edilmeksizin kesinleşmiş bulunan diğer sanık S. K.’a CMUK.nın 325. maddesi gereğince TEŞMİLİNE, 17.09.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 10. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/3371 Karar: 2014/5371 Tarih: 10.07.2014

  • TCK 220. Madde

  • Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçu

A ) Sanık M. hakkında “uyuşturucu madde ticareti yapma” suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüne yönelik temyiz talebinin incelenmesi:

06.11.2012 tarihinde sanığın yüzüne karşı tefhim edilen hükmün, süresinden sonra 15.11.2012 tarihinde temyiz edildiği anlaşıldığından, sanığın temyiz isteğinin CMUK’nın 317. maddesi gereğince REDDİNE; oybirliğiyle,

B ) Sanık M. hakkında “suç işlemek amacıyla örgüt kurma”; sanıklar A., M. ( B. oğlu ) ve R. hakkında “suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma” suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin incelenmesi:

Yargılama sürecindeki işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemlerin sanıklar tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, eylemlere uyan suç tipi ile yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından; sanıklar R. ve M. müdafii ile sanıklar A., M.’in ( B. oğlu ) yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükümlerin ONANMASINA; Başkan Vekili A. K. ve Üye M. İ. Y.’ün karşı oyu ve oyçokluğuyla,

C ) Sanıklar A., M. ( B. oğlu ), R. ve M. hakkında “örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma” suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin incelenmesi:

Yargılama sürecindeki işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemin sanıklar tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, eyleme uyan suç tipi ile yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından; sanıklar R. ve M.’in müdafii ile sanıklar A. ve M.’in ( B. oğlu ) yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükümlerin ONANMASINA; Başkan Vekili A. K. ve Üye M. İ. Y.’ün karşı oyu ve oyçokluğuyla,

D ) Sanık M. hakkında “uyuşturucu madde ticareti yapma” suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün incelenmesi:

Yargılama sürecindeki işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, eyleme uyan suç tipi ile yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından; sanık ve müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün ONANMASINA; oybirliğiyle,

E ) Sanık S. hakkındaki “beraat hükümlerinin avukatlık ücreti yönünden” incelenmesi:

1136 sayılı Kanun’un 168. maddesi ile hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 13. maddesinin 5. fıkras 5. fıkrası uyarınca, beraat eden ve kendisini vekille temsil ettiren sanık lehine maktu avukatlık ücretine hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde olduğundan, 321. maddesi gereğince hükmün BOZULMASINA; ancak bu aykırılığın yeniden duruşma yapılmaksızın aynı Kanun’un 322. maddesi gereğince düzeltilmesi mümkün bulunduğundan; hüküm fıkrasının yargılama giderlerine ilişkin bölümünden sonra gelmek üzere; “Sanık S.’ın kendisini vekille temsil ettirdiği anlaşıldığından, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre 2.640 TL avukatlık ücretinin hazineden alınarak sanığa verilmesine” cümlesinin eklenmesi suretiyle, hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA; oybirliğiyle,

F ) Sanıklar M. ( M. oğlu ) ve V. hakkında “suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma” ve “örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma” suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerinin incelenmesi:

Tüm aşamalarda suçla ilgilerinin bulunmadığını söyleyen sanıklar hakkında telefon konuşmaları dışında delil bulunmadığı, telefon konuşmalarında geçen maddelerin ele geçmemesi nedeniyle uyuşturucu veya uyarıcı madde olarak kabul edilemeyeceği, telefon konuşmalarının somut olay ve olgularla örtüşmediği, bu nedenle sanıkların diğer sanıklar tarafından oluşturulan örgüte üye olduklarına ve onların suçuna iştirak ettiklerine ilişkin kuşkuyu aşan yeterli ve kesin delil bulunmadığı gözetilmeden, sanıklar hakkında her iki suçtan beraat yerine mahkûmiyet hükmü kurulması,

Yasaya aykırı, sanıklar M. ( M. oğlu ) ve V.’nin müdafii ile sanık M.’in ( M. oğlu ) temyiz itirazları bu nedenle yerinde olduğundan, hükümlerin BOZULMASINA; oybirliğiyle,

G ) Sanık Ü. hakkında “uyuşturucu madde ticareti yapma” suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün incelenmesi:

1- ) Olayla ilgili belge asıllarının bulunduğu ve diğer sanık H. Ö. hakkında Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne açılan 2009/9 esas sayılı dava dosyasının getirtilerek, hüküm verilmiş ve kesinleşmiş ise dosyasının delil olarak bu dosya içine konması, dava derdest ise olayla ilgili tutanaklar ve ifadeler ile ekspertiz raporunun onaylı örneklerinin alınması, hükme etkisi olan belgeler okunarak sanıktan diyeceklerinin sorulması,

2- ) Gerektiğinde H. Ö.’in sanıkla yüzleştirilerek yeniden dinlenmesi,

Sonucuna göre tüm deliller birlikte tartışılarak sanığın hukukî durumunun belirlenmesi gerekirken, eksik araştırma ile hüküm kurulması,

SONUÇ : Yasaya aykırı, sanık ve müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde olduğundan, hükmün BOZULMASINA oybirliğiyle, 10.07.2014 tarihinde, karar verildi.

KARŞI OY : 5237 sayılı TCK’nın 220. maddesinde düzenlenen örgütün varlığının kabul edilebilmesi için; en az üç kişinin devamlı olarak suç işlemek amacı etrafında fiilen birleşmesi, bu kişiler arasında gevşek veya sıkı şekilde hiyerarşik bir ilişkinin bulunması, yapılanmanın niteliği ile üye sayısı ve araçların amaçlanan suçları işlemeye elverişli olması, işlenmesi öngörülen suçların konu ve mağdur yönünden somutlaştırılmasının mümkün bulunması, hiyerarşik ilişkiden dolayı oluşumun mensupları üzerinde hakimiyet kuran ( korku oluşturan ) bir güç kaynağı niteliğini taşıması gerekir.

Örgütün varlığı için suç işlemek amacı etrafında soyut değil fiilî birleşme gereklidir. Örgüt, niteliği itibarıyla devamlılık arz eder. Örgüt yapılanmasında, işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur yönünden somutlaştırılması mümkündür, ancak zorunlu değildir.

Suç işlemek için örgüt kurma, bir somut tehlike suçudur. Bu tür bir örgüt, toplum düzeni ile kamu güvenliği ve barışını tehlikeye sokar. Kamu güvenliği ve barışının bozulması ise, bireylerin güvenli ve barış içinde yaşama haklarını zedeler.

Kişilerin belli bir suçu işlemek için bir araya gelmesi hâlinde, örgüt değil, iştirak ilişkisi mevcuttur. İştirak durumunda suç ortaklarının, işlemeyi amaçladıkları suçu konu ve mağdur bakımından somutlaştırmaları gereklidir.

Belirtilen unsurları taşımayan basit oluşumlar örgüt olarak kabul edilemez.

Somut olayda, sanıklar arasında yakın akrabalık ilişkisi dışında, hiyerarşik ilişki bulunduğunu, yapılanmanın mensupları arasında hâkimiyet ve korku oluşturacak boyutta bir güç kaynağı oluşturduğunu ve kanunun amaçladığı ölçüde toplum düzeni ile kamu güvenliği ve barışını tehlikeye soktuğunu kabule elverişli delil mevcut değildir. Sanıklar arasında sadece iştirak ilişkisi bulunmaktadır.

Açıklanan durumlara göre;

a ) Unsurlarının oluşmadığı dikkate alınmadan, Sanık M. hakkında “suç işlemek amacıyla örgüt kurma”, diğer sanıklar hakkında “suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma” suçundan beraat yerine mahkûmiyet hükmü kurulması,

b ) Sanıkların “uyuşturucu madde ticareti yapma” suçunu, “suç işlemek için kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlediklerinin sabit olmadığı” gözetilmeden, cezalarının TCK’nın 188. maddesinin beşinci fıkrası gereğince artırılması

Yasaya aykırıdır.

Sanıklar hakkındaki hükümlerin “bozulması” gerektiği kanısını taşıdığımızdan, çoğunluğun “onama” görüşüne katılmıyoruz.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2017/9-15 Karar: 2017/178 Tarih: 21.03.2017

  • TCK 220. Madde

  • Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma Suçu

Sanıklar …, … ve … hakkında suç için anlaşma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, sanık … hakkındaki kamu davasının ayrılmasına, sanıklar … ve …‘in eyleminin suç işlemek amacıyla kurulan silahlı örgüte üye olma suçunu oluşturduğu kabul edilerek 220/2-3, uyarınca 1 yıl 10 ay 27 gün hapis cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluğuna ve mahsuba dair Van 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 19.06.2006 gün ve 45-74 Sayılı hükmün sanıklar müdafileri, katılanlar vekili ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 08.05.2007 gün ve 2839-3924 sayı ile;

“… Hakkari İl Jandarma Alay Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğünde Astsubay Başçavuş olarak görevli bulunan sanıklar … ve … ile sivil kişi … hakkında Van C.Başsavcılığının 03.03.2006 tarihli iddianamesi ile;

Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmaya yönelik eylemde bulunmak, adam öldürme ve adam öldürmeye teşebbüs, suç işlemek için anlaşma suçlarından;

5237 Sayılı TCK’nun 302/1, 3713 Sayılı Kanun’un 5, 5237 Sayılı 302 /2. maddesi yollaması ile 82/1-c; 82/1-c, 35/1 ( iki defa ); 316/1, 53, 63. maddeleri uyarınca cezalandırılmaları istemi ile 250. maddesi gereğince yetkili Van Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açılarak;

9 Kasım 2005 günü silahlı terör örgütü PKK üyesi olmaktan hükümlü ve halen bu örgütle ilişkisi olduğu öne sürülen Seferi Yılmaz isimli şahsın işlettiği Hakkari ili Şemdinli ilçesi Özipek Pasajında bulunan Umut Kitapevine iki el bombası atılması sonucu, kitapevinde bulunan Mehmet Zahir K.’ın öldüğü, …‘ın ise yaralandığı, olay yerinde bulunan …‘ın ise bombaların atıldığını görerek kendisini dükkandan dışarı atmak suretiyle zarar görmekten kurtulduğu, davaya konu olayda, eylemin sanıklar tarafından önceden tasarlanarak gerçekleştirildiği, sanıkların bu eylemlerinin Türk Ceza Kanununun Dördüncü Kısım Dördüncü Bölümünde yer alan 302. maddesinde tanımlanan ‘Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir Devletin egemenliği altına koymaya veya Devletin bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini bozmaya veya Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaya yönelik bir fiil işlemek’ ve aynı Kanun’un 316. maddesinde tanımlanan ‘Dördüncü kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçlardan herhangi birini elverişli vasıtalarla işlemek üzere iki veya daha fazla kişinin maddi olgularla belirlenen bir biçimde anlaşmaları’ suçlarını oluşturduğu nitelemesi yapılmış ise de;

Dosya kapsamına bakıldığında, bu suçların maddi ve manevi unsurları itibariyle oluştuğuna dair herhangi bir delil bulunmadığı gibi, asker kişiler olan ve Devletin birliğini, ülke bütünlüğünü bozmaya yönelik eylemlerde bulunan bölücü terör örgütü ile mücadelede görev alan sanıkların, bu örgütün işlediği suçlarla aynı suçu işledikleri şeklindeki suç vasfına dair nitelendirmenin hayal gücünün de çok ötesinde tamamen varsayımlara dayalı hukuki değerden yoksun bir düşünce sonucu olduğu anlaşılmaktadır.

Bu şekilde düzenlenen iddianameye dayalı olarak yapılan yargılama sonunda ise;

Sanık … hakkında dava tefrik edilerek,

Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 19.06.2006 tarihli kararı ile;

Sanıklar … ve …‘in sabit olan eylemlerinin suç işlemek için kurulmuş örgüt üyesi olmak, bomba ile tasarlayarak adam öldürmek, öldürmeye teşebbüs ve olası kastla yaralama suçları niteliğinde bulunduğu kabul edilerek uygulamada belirtilen maddeler uyarınca mahkûmiyetlerine oyçokluğu ile karar verilmiş; muhalif üye, eksik soruşturma ile karar verildiği, suçun sübutu halinde ise iddianamede belirtildiği gibi 302/1-2. maddelerinin uygulanması gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmış, karar sanıklar müdafileri tarafından mahkemenin görevsiz olduğu, hakimlerin tarafsız olmadığı, Şemdinli Asliye Ceza Mahkemesince yapılan keşfin kendilerine haber verilmemesi suretiyle savunma haklarının kısıtlandığı, eksik soruşturma ile karar verildiği, suçun sübutu için yeterli delil bulunmadığı, katılanlar vekilleri tarafından sanıkların eylemlerinin 302. maddesi kapsamında olduğu, olayda Devlete ait araç kullanıldığından 266. maddesi gereğince işlem yapılması gerektiği nedenleriyle, Cumhuriyet savcısı tarafından ise görevsizlik kararı verilerek davanın görevli Hakkari Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesi gerektiği, eksik soruşturma ile karar verildiği, ek savunma hakkı verilmediği gerekçesiyle temyiz edilmiş bulunmakta olup;

Dosya incelendiğinde;

1- ) Öncelikle, asker kişi olan sanıkların iddianamedeki atılı eylemleri ve kararda sübutu kabul edilen eylemleri terörle mücadele görevleri kapsamında gerçekleştirdikleri belirtildiğine göre, 05.07.1996 gün 1996/24-24 E.K. ve 18.12.2000 gün 2000/88-88 E.K. sayılı Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarında da kabul edildiği üzere, bölücü terörle mücadele ile ilgili Türk Silahlı Kuvvetlerinin bütün faaliyetlerinin askeri nitelikte olması ve Askeri Mahkemelerin görevlerine dair hükümleri saklı tutan 250/3. maddesi hükmü karşısında, 1632 Sayılı Askeri Ceza Kanununun 54. maddesinin ‘Vatan aleyhinde bir cürüm yapan askeri şahıslar hakkında Türk Ceza Kanununun 125’nciden 145. maddeye kadar olan maddeleri hükümleri tatbik olunur’ hükmü, 765 Sayılı TCK’nun 125. maddesinin karşılığının 5237 Sayılı TCK’nun 302. maddesi olması ve 5252 Sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 3. maddesinin ‘mevzuatta yürürlükten kaldırılan 765 Sayılı yapılan yollamalar, 5237 Sayılı bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelere yapılmış sayılır’ hükmü, 353 Sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununun genel görev başlıklı 9. maddesinin ‘Askeri Mahkemeler kanunlarda aksi yazılı olmadıkça, asker kişilerin askeri olan suçları ile bunların asker kişiler aleyhine veya askeri mahallerde yahut askerlik hizmet ve görevleri ile ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevlidirler’ ve müşterek suçlar başlıklı 12. maddesinin ‘Askeri Mahkemelere ve Adliye mahkemelerine tabi kişiler tarafından bir suçun müştereken işlenmesi halinde eğer suç Askeri Ceza Kanununda yazılı bir suç ise sanıkların yargılanmaları askeri mahkemelere; eğer suç Askeri Ceza Kanununda yazılı olmayan bir suç ise adliye mahkemelerine aittir’ hükümleri uyarınca, davaya bakma görevinin Askeri Mahkemeye ait olduğu, bu davadan tefrik edilen sivil kişi …‘e dair dava da bu dava ile birleştirildikten sonra görevsizlik kararı verilerek dava dosyasının görevli Askeri Mahkemeye gönderilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

2- ) Kabul ve uygulamaya göre de;

a- ) Karşı oy yazısında, temyiz dilekçelerinde ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının tebliğnamesinde de belirtildiği gibi mahallinde bomba uzmanı bir bilirkişi ile keşif yapılarak, tanık beyanları arasındaki çelişkiler giderilmeden, olay saati kuşkuya yer vermeyecek şekilde saptanmadan, olay hakkında görgüye dayalı bilgileri bulunan ve soruşturma aşamasında beyanları alınan tüm tanıklar kovuşturma aşamasında dinlenilmeden eksik soruşturma ile karar verilmesi,

b- ) Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenen 09.11.2005 tarihli keşif tutanağının 1. sayfasının zabıt katibi tarafından imzalanmaması suretiyle 169/2. maddesine muhalefet edilmesi,

c- ) Şemdinli Asliye Ceza Mahkemesi tarafından yapılan keşif ve tanıkların dinlenildiği duruşma gününden sanıklar müdafiine haber verilmemesi suretiyle 84 ve 181. maddelerine aykırı davranılarak savunma hakkının kısıtlanması,

d- ) 216. maddesine aykırı olarak hükmün tefhim edildiği oturumda katılanlar vekillerine söz verildikten sonra hazır olan sanıklar müdafilerine diyecekleri sorulmadan duruşmanın bitirilmesi,

e- ) Gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde tespiti bakımından davaya konu eylemin PKK örgütü tarafından gerçekleştirildiğine dair beyanları bulunan aynı örgüt mensupları Sabri A. ve Hasan S.’ın dinlenilmeleri konusunda sanıklar müdafiilerinin talebinin yasal olmayan gerekçelerle reddine karar verilmesi; Abdurrahman Y.’un dinlenilmesi konusunda ise olumlu veya olumsuz bir karar verilmemesi,

f- ) Kendilerini vekil ile temsil eden katılanlar lehine vekalet ücretine hükmolunmaması yasaya aykırı,

g- ) İfadeleri dosya içerisine temyiz aşamasında giren Orhan G. ve Arif K.’ın dinlenilmelerinin gerekmesi…”,

Gerekçeleriyle bozulmasına karar verilmiştir.

Hakkında ayırma kararı verilen sanık …‘in eyleminin suç işlemek amacıyla kurulan silahlı örgüte üye olma suçunu oluşturduğu kabul edilerek 220/2-3, 62/1, 53 63. maddeleri uyarınca 1 yıl 10 ay 27 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba dair Van 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 10.11.2006 gün ve 116-147 Sayılı hükmün sanık müdafii, katılanlar vekili ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 08.05.2007 gün ve 3792-3925 sayı ile;

“… 1- Öncelikle, iddianamedeki atılı eylemleri ve kararda sübutu kabul edilen eylemleri sanığın birlikte gerçekleştirdiği kabul edilen ve asker kişi olan başka dosya sanıkları … ve …‘in terörle mücadele görevleri kapsamında gerçekleştirdikleri belirtildiğine göre; 05.07.1996 gün 1996/24-24 E.K. ve 18.12.2000 gün 2000/88-88 E.K. sayılı Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarında da kabul edildiği üzere, bölücü terörle mücadele ile ilgili Türk Silahlı Kuvvetlerinin bütün faaliyetlerinin askeri nitelikte olması ve askeri mahkemelerin görevlerine dair hükümleri saklı tutan 250/3. maddesi hükmü karşısında, 1632 Sayılı Askeri Ceza Kanununun 54. maddesinin ‘Vatan aleyhinde bir cürüm yapan askeri şahıslar hakkında Türk Ceza Kanununun 125’nciden 145. maddeye kadar olan maddeleri hükümleri tatbik olunur’ hükmü, 765 Sayılı TCK’nun 125. maddesinin karşılığının 5237 Sayılı TCK’nun 302. maddesi olması ve 5252 Sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 3. maddesinin ‘mevzuatta yürürlükten kaldırılan 765 Sayılı yapılan yollamalar, 5237 Sayılı bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelere yapılmış sayılır’ hükmü, 353 Sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununun genel görev başlıklı 9. maddesinin ‘Askeri Mahkemeler kanunlarda aksi yazılı olmadıkça, asker kişilerin askeri olan suçları ile bunların asker kişiler aleyhine veya askeri mahallerde yahut askerlik hizmet ve görevleri ile ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevlidirler’ ve müşterek suçlar başlıklı 12. maddesinin ‘Askeri Mahkemelere ve Adliye Mahkemelerine tabi kişiler tarafından bir suçun müştereken işlenmesi halinde eğer suç Askeri Ceza Kanununda yazılı bir suç ise sanıkların yargılanmaları Askeri Mahkemelere; eğer suç Askeri Ceza Kanununda yazılı olmayan bir suç ise Adliye Mahkemelerine aittir’ hükümleri uyarınca, davaya bakma görevinin Askeri Mahkemeye ait olduğu, bu davanın tefrik edildiği dosyada sanık olan … ve …‘e dair dava da bu dava ile birleştirildikten sonra görevsizlik kararı verilerek dava dosyasının görevli Askeri Mahkemeye gönderilmesi gerektiğinin gözetilmemesi…”,

İsabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel mahkemece bozma ilamlarına uyularak yapılan yargılama sonucunda 14.09.2007 gün ve 189-213 sayı ile; sanıklar …, … ve … hakkındaki davalarla ilgili görevsizlik kararı verilerek dosya askeri mahkemeye gönderilmiş, bu kararın katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 9. Ceza Dairesince 27.11.2007 gün ve 10588-8636 sayı ile hükmün onanmasına karar verilmiştir.

Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Van Askeri Mahkemesince 22.01.2010 gün ve 52-45 sayı ile,

“… Öncelikle 09 Temmuz 2009 tarihli ve 27283 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5918 Sayılı Kanun ile 3. maddesinde yapılan değişiklik uyarınca, barış zamanında sivil kişilerin askeri mahkemelerde yargılanmasına son verilmiş olduğundan, sanık sivil kişi … hakkında adli yargı mahkemelerinin görevli olduğu,

Olayla ilgili sivil ve asker sanıklar arasında fiili bir irtibat bulunması sebebiyle tüm sanıkların birlikte yargılanmasında zorunluluk bulunduğu, görevli mahkeme tayini açısından dosya kapsamındaki deliller incelendiğinde, iddianamede ve görevsizlik kararında sanıkların üzerine isnat olunan 302. maddesinde düzenlenen ‘Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak’ suçunu işlediklerine dair hiçbir delil bulunmadığı, iddianamede konu edilen eylemlerin sübut bulması halinde sanık …‘in eyleminin 82. maddesinde düzenlenen ‘Nitelikli kasten adam öldürme’ ve ‘Nitelikli kasten adam öldürmeye teşebbüs’ ile asker sanıklar J.Bçvş. … ve J.Bçvş. …‘in eylemlerinin ise ‘Nitelikli kasten adam öldürme ve nitelikli kasten adam öldürmeye teşebbüs suçlarına azmettirme veya yardım etme’ suçlarını oluşturabileceği,

353 Sayılı Kanun’un 12. maddesine göre; Askeri Ceza Kanununda yazılı olmayan bir suçun sivil ve asker kişiler tarafından müştereken işlenmesi durumunda adliye mahkemelerinin görevli olduğu, bu sebeple sivil sanık …‘in üzerine isnat olunan ‘Nitelikli kasten adam öldürme’, ‘Nitelikli kasten adam öldürmeye teşebbüs’ ile asker sanıklar J.Bçvş. … ve J.Bçvş …‘in üzerine isnat olunan ‘Nitelikli kasten adam öldürme ve nitelikli kasten adam öldürmeye teşebbüs suçlarına azmettirme veya yardım etme’ suçlarından kovuşturma yapmak yetki ve görevinin suçun vasfı ve işlendiği yer itibariyle Hakkari Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu anlaşıldığından 353 Sayılı Kanun’un 9, 12, 176 ve 3, 4, 5 8. maddeleri gereğince mahkememizin görevsizliğine…”,

Şeklinde karar verilmiş, görevsizlik kararının sanıklar müdafileri, Komutan ve katılanlar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Askeri Yargıtay 3. Dairesince 22.03.2011 gün ve 179-190 sayı ile; onanmasına karar verilmiş, dava dosyası olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi amacıyla Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmiştir.

Uyuşmazlık Mahkemesince 02.05.2011 gün ve 12-12 sayı ile;

“… Yargıtay 9. Ceza Dairesinin bozma kararından sonra, yeniden düzenlenen ve 12.09.2010 tarihinde yapılan halk oylaması sonucu kabul edilip, 23.09.2010 gün ve 27708 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5982 Sayılı Kanun’un 15. maddesiyle değişik Anayasanın 145. maddesinde ‘Askeri yargı, askeri mahkemeler ve disiplin mahkemeleri tarafından yürütülür. Bu mahkemeler; asker kişiler tarafından işlenen askeri suçlar ile bunların asker kişiler aleyhine veya askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevlidir. Devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlara ait davalar her halde adliye mahkemelerinde görülür. Savaş hali haricinde, asker olmayan kişiler askeri mahkemelerde yargılanamaz’ denilmiştir.

Bu düzenlemeye göre; devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlara ait davaların adliye mahkemelerinde görüleceği açıktır.

Olayımızda, iddianamede isnad olunan suçun tavsifi yapılarak sanıklar hakkında uygulanması istenilen Türk Ceza Kanununun 302. maddesinde, devletin birliğine güvenliğine karşı işlenen suçlar hakkında yaptırım öngörülmüştür.

Buna göre, iddianamedeki olayın anlatımı, sevk maddeleri ile yukarıda anlatılan yasal ve anayasal düzenlemeler birlikte gözetildiğinde, sanıkların kovuşturmalarının adli yargı yerinde yapılması gerektiği sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

Davanın çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğuna, bu sebeple Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 14.09.2007 gün ve E. 2007/189, K. 2007/213 Sayılı görevsizlik kararının kaldırılmasına…”,

Karar verilmiştir.

Uyuşmazlık Mahkemesi kararı sonrası dava dosyasının gönderildiği Van 3. Ağır Ceza Mahkemesince önceki hükümde olduğu gibi sanıklar …, … ve …‘in suç işlemek amacıyla kurulan silahlı örgüte üye olma suçundan cezalandırılmalarına dair 10.01.2012 gün ve 257-2 Sayılı hükmün, sanıklar müdafileri ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 01.10.2012 gün ve 7559-10174 sayı ile;

“… Sanıkların suç işlemek için kurulmuş örgütün üyesi olma suçunu işlediklerine dair savunmalarının aksine, mahkûmiyetlerine yeterli, her türlü kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği, mevcut şüphenin de sanıklar lehine değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden beraatleri yerine yazılı gerekçe ile mahkûmiyetlerine karar verilmesi…”,

İsabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel mahkeme ise 23.05.2013 gün ve 9-158 sayı ile;

“… Sanıkların atılı suçları işlemeleri öncesindeki, işlendiği sıradaki ve işlenmesi sonrasındaki olaylar, basın yoluyla yapılan açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde; askeri bir emir komuta zinciri içinde bulunan sanıkların böylesi bir eylemi- terör eylemlerinin yoğun olarak yaşandığı bir bölgede- tek başlarına planlamaları ve uygulamaları hayatın olağan akışına aykırı olup, olanak dışıdır. Nitekim ‘sanıklar … ve …‘in olay gününe dair görevlendirme yazısına göre, 9 Kasım 2005 günü saat 08.00’dan itibaren Yüksekova ve Şemdinli ilçeleri bölgesinde bulunan örgüt mensupları hakkında bilgi elde etmek, istihbari ve operasyonel faaliyetlerde bulunmak ve kendilerine gereken yardım ve kolaylık sağlanmak üzere’ görevlendirildikleri görülmektedir.

Gerekçeli kararda açıklanan örgütün; suç konusu olayın niteliği itibariyle, ülke genelinde veya bölgedeki diğer kamu görevlilerini de kapsayacak ölçüde çok yönlü araştırılması gerekmektedir. Ancak yargılama safahatında olayın arkasındaki ilişkilerin çözülmesi mümkün olmamış, soruşturma ve kovuşturma aşamalarında bu kişilerin varlığı tespit edilememiş, kendilerine ulaşılamamıştır. Sanıklar dışında, izah edilen örgütü kuran, yöneten, sanıklar dışında örgüte üye olan diğer kişilerin tespit edilip, yargı önüne çıkarılmaları görevi devletin yetkili organlarındadır.

Tüm dosya içeriği ve özellikle olay tarihinde sanıkların araçlarında ele geçen belgelerden; sanıkların eylemlerinin iştirak halinde adam öldürmek fiili ile sınırlı olmadığı, amaçladıkları kabul edilen yasadışı yolları benimseyip uygulayarak terörle mücadele etme işinin terör gibi doğası gereği kesintisiz sürdürüleceği açıktır. Sanıkların bölgedeki terörün devamlılığına paralel olarak bu hukuk dışı keyfi eylemlerini sürdürme amacında oldukları anlaşılmaktadır.

Sanıkların eylemlerinin suç tarihi itibariyle 220/1-3. maddesindeki suçu oluşturmasının ötesinde, Anayasanın 6. maddesindeki ‘…Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz’ hükmüne karşın bir örgütlenme ve yetki kullanımı yoluna gittikleri, bunun ise hukuk devleti kuralları içinde savunulur yerinin olamayacağı, terörle mücadele adı altında da olsa açıklandığı gibi hukuk dışı bir örgütlenme ile devletin meşru güçleri gibi güç kullanarak yürürlükteki yasalar yerine kendi güç ve kuralları ile sözde yasalar oluşturmanın devleti, hukuk devleti olmaktan çıkaracağı, bu koşullarda da güçlünün sözünün geçtiği, nerede başlayıp nerede sona ereceği belli olmayan her türlü yasa dışılığın egemen olduğu bir sistem oluşacağı, sonuçta vatandaş- devlet ilişkisinde hukuk kuralları yerine korku ve kaygının geçerli olacağı, bunun ise bir Anayasa ve Yasa ihlali olmanın ötesinde tam bir hukuk ihlali niteliği taşıyacağı, hukuk devletinin bütünü ile ortadan kalkması sonucunu doğuracağı göz önüne alındığında; sanıkların eylemlerinin 220. maddesine uyduğunun kabulüyle yine jandarma teşkilatında istihbaratçı astsubay olarak görevli olan sanıkların, icra ettikleri görev içinde söz konusu bulunan astlık-üstlük ilişkisi, konumları ile iç disiplin karşısında yukarıda açıklandığı üzere örgüt içinde yalnız olamayacakları ve böyle bir eylemi kendilerinden rütbe olarak yüksek olan görevlilerin himayesi ve katılımı olmadan işleyemeyecekleri gözetildiğinde; sanıklar Ali ve Özcan’ın eylemleri, 220/1. maddesi kapsamında şüpheli kalan örgüt kurmak ve yönetmek olarak değil, sübuta eren 220/2. maddesi kapsamında kurulan örgüte üye olmak ve amaçları doğrultusunda faaliyette bulunmak suçunu oluşturduğunu kabul etmek gerekmiştir…

Madde gerekçesi ve yapılan açıklamalar ışığında suç işlemek amacıyla örgüt kurmak veya örgüte üye olmak suçundan bahsedilebilmesi için;

a- ) Üye sayısı en az üç veya daha fazla kişi olmalıdır.

Somut dava dosyasına bakıldığında; silahlı olduğu görülen örgütün 220/1. fıkrasının 2. cümlesinde gösterilen üye sayısını şeklen sağladığı gibi, sahip bulunduğu üye sayısı ve araç gereç bakımından da amaç suçları işlemeye elverişli olduğu olaysal olarak görülmektedir. Diğer bir deyişle bir ilçe merkezinde, güpe gündüz bombalama eylemi dahi yapabilmekteler.

b- ) Üyeler arasında gevşek de olsa hiyerarşik bir bağ bulunmalıdır. Örgütün varlığı için soyut bir birleşme yeterli olmayıp, örgüt yapılanmasına bağlı olarak gevşek veya sıkı bir hiyerarşik ilişki olmalıdır.

Örgütsel hiyerarşinin belirlenmesinde, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 13.11.2012 tarihli, 2012/7495 esas ve 2012/12966 karar sayılı kararında ayrıntılı olarak açıklandığı gibi; her bir örgütsel yapının işlemeyi amaçladığı suçlar ile faillerin birbirleri ile örgütsel olmayan ilişkilerinin de dikkate alınmasının gerekeceği, bir örgütsel hiyerarşinin merkezi, gevşek veya sıkı, menfaate, güce, korkuya veya başka bir sebebe dayalı, müstakil veya başka bir hiyerarşiye paralel olabileceği, bir örgütsel talimatın güvenilir bulunarak bir kimseye verilmiş olması, örgütsel bir iş bölümünde bir kimseye bir görevin ayrılmış olması, bu talimatın veya görevin yerine getirilmiş olup olmamasından bağımsız olarak bu kişinin örgütün hiyerarşik yapısına dahil olduğunu göstereceği, gizlilik ve iş bölümüne uyan örgütsel yapının hiyerarşisine dahil olma ile örgüte üye olma suçunun oluşacağı, görevin yerine getirilmiş olup olmamasının failin örgütün faaliyeti çerçevesinde işlediği diğer suçlara dair sorumluluğunun belirlenmesi bakımından önem arz edeceği dikkate alınmalıdır.

Bu açıklamalar ışığında somut dosyaya bakıldığında; sanıklar arasında hiyerarşi olduğu tartışmasız ortadadır. Belirli bir disipline bağlı olmayan, aralarında hiyerarşik ilişki olmayan kişilerin bombalama gibi ağır bir eylemi gerçekleştirebilmeleri mümkün değildir.

c- ) Suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşme yeterli olup, örgütün varlığının kabulü için suç işlenmesine gerek bulunmadığı gibi, işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur itibarıyla somutlaştırılması bazen mümkün olmakla birlikte, zorunluluk arz etmemektedir. Örgütün faaliyetleri çerçevesinde suç işlenmesi halinde, fail, örgütteki konumuna göre, üye veya yönetici sıfatıyla cezalandırılmasının yanında, ayrıca işlenen suç veya suçlardan da cezalandırılacaktır. Bu açıklamalar ışığında somut dosyaya bakıldığında; sanıklar birlikte PKK/KONGRA-GEL terör örgütünün şehirdeki uzantısı olduğunu düşündükleri katılan … Yılmaz’ı öldürmeye karar verdikleri, bu amaçla gerekli hazırlıkları yaptıkları, olay tarihinde de katılanın bulunduğu kitapevine el bombası attıkları, patlama sonucunda, Mehmet Zahir K. isimli şahsın öldüğü ve …‘ın yaralandığı, yukarıda açıklandığı üzere hiç bir duraksamaya yer vermeyecek şekilde ortadadır. Sanıkların hiç birisinin ne … ile ne de maktul ve diğer katılan ile şahsi bir husumeti yoktur. Söz konusu olay aniden gelişen bir kavga sonucu da gerçekleşmemiştir. Öyleyse böylesi ağır bir eylemin sebebi olmalıdır. Sanıkların olay tarihinde Şemdinli’ye geldikleri araç içerisinde ele geçirilen aşiret mensubu kişilerin isim listesinin bulunduğu aşiret durum çizelgesine, yine Şemdinli’de bulunan Demokratik Toplum Hareketi ( DTP ) teşkilatında yer alan şahısların fotoğraflarının bulunduğu ve kurucular kurulundan Mehmet K. adlı üyenin dışındaki tüm üyelerin adının altında kare şeklinde kutucuk, Mehmet K.’ın fotoğrafının altında ise ‘X’ işareti bulunan fotoğraflı isimlerin yer aldığı listeye, katılan … Yılmaz’ın fotoğraf fotokopilerinin bulunmasına, yine katılan ile ilgili bilgi notunun bulunmasına, bombanın patladığı Özipek Pasajı ve Umut Kitabevi ile ilgili yolların da bulunduğu krokiye, 9 Kasım 2005 günü saat 8.00’dan itibaren Yüksekova ve Şemdinli ilçeleri bölgesinde bulunan örgüt mensupları hakkında bilgi elde etmek, istihbari ve operasyonel faaliyette bulunmak ve kendilerine gereken yardım ve kolaylık sağlanmak üzere görevlendirildiklerine dair görev yazısına bakıldığında sanıkların amaçları anlaşılmaktadır. Şöyle ki; sanıkların yalnızca kişisel imkanları ile gerçekleştiremeyecekleri profesyonel istihbari faaliyette bulundukları, yeterli bilgiye sahip olduklarını düşündükleri anda harekete geçtikleri anlaşılmaktadır. Sanıkların elde etmiş oldukları istihbarat bilgilerine bakıldığında yalnızca katılan … Yılmaz’ı öldürmeye çalışmakla sınırlı kalmayacakları, bilgi topladıkları diğer kişilere karşı da eylem hazırlığında oldukları belirtilen evrak içeriklerinden kolayca anlaşılmaktadır. Bombalama eylemi ile birlikte düşünüldüğünde, bir kişinin isminin ve fotoğrafının altında ‘X’ işareti bulunmasının başka ne anlamı olabilir?

Söz konusu örgütün, dolayısıyla sanıkların amaçları ‘hukuk dışı yollarla/terör yöntemleriyle, terörle mücadele etmektir. 9 Kasım 2005 tarihinde gerçekleştirilen bombalama eylemi araç suç olup, maksat bu yöntemlerle PKK/KONGRA-GEL terör örgütü ile mücadele etmektir. Gerek dünya örnekleri, gerekse maalesef ülkemiz deneyimi bu tip örneklerin terörle mücadele etmek bir yana terör örgütünün tabanının genişlemesi, kökleşmesi ve güçlenmesi sonucunu doğurduğunu göstermiştir.

d- ) Örgüt niteliği itibariyle devamlılığı gerektirdiğinden, kişilerin belirli bir suçu işlemek veya bir suç işlemek için bir araya gelmesi halinde, örgütten değil ancak iştirak iradesinden söz edilebilecektir.

Örgütün varlığından bahsedebilmek için örgüt üyelerinde kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacı olmalı, diğer bir deyişle böyle bir amaç ortaya konulmalıdır. Bahsedilen suç işleme amacı bir defaya mahsus olmamalı, süreklilik arz etmelidir. Bu ölçüt ‘örgüt’ü, ‘iştirak’ten ayırır.

Yukarıdaki evrakların içeriğinden ve diğer delillerden de anlaşılacağı üzere, sanıkların tek bir eylem ile yetinmeyecekleri, amaçları doğrultusunda yeni eylemler işleyecekleri sonucuna ulaşılmaktadır. Ayrıca ‘hukuk dışı yollarla/terör yöntemleriyle, terörle mücadele etmek’ amacının terör gibi doğası gereği kesintisiz sürdürüleceği, terörün devamlılığına paralel olarak örgüt üyelerinin de bu hukuk dışı keyfi eylemlerini sürdürme amacında olacakları açıktır.

e- ) Amaçlanan suçları işlemeye elverişli, üye, araç ve gerece sahip olunması gerekmektedir.

Söz konusu örgütün sahip bulunduğu üye sayısı ve araç gereç bakımından da amaç suçları işlemeye elverişli olduğu olaysal olarak görülmektedir.

f- ) Örgütün silahlı olmasına dair değerlendirme:

Astsubay olan sanıklar … ve …‘in 6136 Sayılı Kanun uyarınca silah taşıma yetkisine sahip oldukları, olaydan sonra araçlarında ele geçen silahlar ile el bombalarının üzerlerine zimmetli olduğu, doğrudan yasadan kaynaklanan silah taşıma yetkisine sahip kamu görevlilerinin gerek demirbaşa kayıtlı görev silahları gerekse meşru kaynaktan elde ettikleri kişisel silahları örgütün amacı doğrultusunda kullanılmış olsalar bile Kanun’un bu maddeyi düzenleme amacı ve bu silahların başlangıçtaki edinilme biçimi örgütün işleyeceği suçlara dair olmadığı göz önüne alındığında; örgütün silahlı olması sonucunu doğurmayacağı, ancak örgütün diğer bir üyesi olan …‘in kullanması için aracın bagajına konulan başka bir askeri personele ait ( Uğur Ö. ) zimmetli kaleşnikof silah ile yine bu kişilerin yasal olmayan kaynaktan temin ettikleri ve Veysel’in olay sırasında kullandığı iki adet el bombası dikkate alındığında; bu yönüyle örgütün, silahlı örgüt olarak kabulü için tek bir silahın dahi yeterli olacağı, sanıkların örgütünün 220/3. maddesi kapsamında silahlı bir suç örgütü olduğunun kabulü gerekir.

Yukarıda ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere, ortada tüm unsurlarıyla silahlı suç örgütü bulunmakta olup, sanıklar da bu örgüte üyedirler. Bu sebeple Yargıtay bozma ilamına direnmek gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.

Yapılan yargılama toplanan deliller sonucunda, yukarıda yapılan açıklamaların ışığında; Hakkari İl Jandarma Alay Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğünde görev yapmakta olan sanık astsubaylar … ve …‘in, olay tarihinde suç örgütünün üyesi PKK itirafçısı sanık … ile normal iştirak iradesini aşan örgütsel birliktelikle, hukuk dışı yollarla/terör yöntemleriyle, terörle mücadele etmek amacıyla 220. maddesi kapsamında oluşturulan silahlı suç örgütünün üyesi olarak ve örgütün amaçları doğrultusunda Şemdinli ilçesinde Umut Kitabevi isimli işyerini işleten katılan … Yılmaz’ı öldürmeye karar verip, bu doğrultuda amaçlarını gerçekleştirmek için el bombası kullanmayı da planlayıp, malzemeyi temin ederek olay mahalline gidip araçlarını ortalık yere katılan … Yılmaz’ın kitabevinin bulunduğu pasajın açıldığı cadde üzerinde ve olay yerine yakın bulunan bir siyasi parti ilçe binasının önüne park ettikleri, sanık …‘in önceden temin edilen iki adet el bombasını alarak pasaja girip planlandığı şekliyle katılan … Yılmaz’ı öldürmek amacıyla ticari bir işletme olan ve işyerini işleten dışında başkalarının da bulunması kuvvetle olası ve mümkün olan kitabevine bombaları atması neticesinde Mehmet Zahir K.’ın ölmesine, katılan …‘ın ise kesin doktor raporuna göre basit tıbbî müdahale ile giderilebilir şekilde yaralanmasına neden oldukları, katılan … Yılmaz’ın ise yara almadan kurtulduğu anlaşıldığından; Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 01.10.2012 tarihli, 2012/7559 esas ve 2012/10174 karar sayılı bozma kararına direnilmesine ve böylece, sanıkların sübut bulan suç işlemek için kurulmuş örgütün üyesi olmak suçundan hareketlerine uyan 5237 Sayılı TCK’nun 220/2-3, 62/1, 53 63. maddeleri gereğince ayrı ayrı cezalandırılmalarına karar vermek gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır…”,

Gerekçesiyle önceki hükmünde direnmiştir.

Bu hükmün de sanıklar müdafileri, katılanlar vekili ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 10.04.2014 gün ve 330251 Sayılı “onama” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 gün ve 220-473 sayı ile; 6763 Sayılı Kanun’un 38. maddesiyle 5320 Sayılı Kanuna eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 16. Ceza Dairesince 11.01.2017 gün ve 7370-28 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR : Sanıklar …, … ve … hakkında devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak suçundan verilen beraat hükümlerine yönelik katılanlar vekillerinin temyiz taleplerinin 317. maddesi uyarınca reddine karar verilmiş, …‘a karşı teşebbüs aşamasında kalan nitelikli kasten öldürme, maktul …‘a karşı olası kastla nitelikli öldürme, …‘a karşı olası kastla yaralama suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleri onanmak suretiyle kesinleşmiş, bununla birlikte sanıklar …, … ve … müdafiinin yargılanmanın yenilenmesi talebi yerel mahkemece 28.09.2016 tarihinde kabule şayan görülerek talebin esastan değerlendirilmesine karar verilmiştir. Direnme hükmünün ve temyizin kapsamına göre inceleme, sanıklar …, … ve … hakkında suç işlemek amacıyla kurulan silahlı örgüte üye olma suçundan verilen mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklar …, … ve …‘in üzerine atılı suç işlemek amacıyla kurulan silahlı örgüte üye olma suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

…‘ın, Şemdinli ilçesi Özipek Pasajında bulunan Umut Kitapevi isimli iş yerinin sahibi olduğu, PKK terör örgütünün 15 Ağustos 1984 tarihinde gerçekleştirdiği ilk silahlı saldırılardan biri olan Şemdinli İlçe Jandarma Komutanlığına yönelik baskında kılavuzluk yaptığı, bu eylemi sebebiyle “Devletin hâkimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını devletin idaresinden ayırmaya yönelik eylemlerde bulunma” suçundan kesinleşmiş mahkûmiyetinin bulunduğu, 24.07.2002 tarihinde ise, Şemdinli kırsalında yakalanan Celil Özel isimli PKK üyesinin üzerinden, aynı örgüte mensup diğer üye Hasan Özen tarafından …‘a hitaben yazılan mektubun ele geçirildiği ve bu olay sebebiyle Seferi hakkında takipsizlik kararı verildiği,

Sanık …‘in 16 Temmuz 2004, sanık …‘nın ise 17 Temmuz 2004 tarihlerinden itibaren Hakkari İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğünde astsubay başçavuş rütbesiyle görev yapmaya başladıkları, sanık …‘nın istihbarat kısım amirliği bölümünden, istihbarat tim komutanı olan sanık …‘in Şemdinli istihbarattan sorumlu olduğu,

Sanık …‘in ise, 1988-1991 tarihleri arasında PKK terör örgütünde Hakkari ve ilçelerinde faaliyet yürüttükten sonra, 1991 yılında örgütten kaçarak Irak ülkesinin kuzey bölgesine gittiği, 29.04.1997 tarihinde ise Habur Sınır Kapısından Türkiye’ye giriş yaparak güvenlik güçlerine teslim olduğu, hakkında “Devletin hâkimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını devletin idaresinden ayırmaya yönelik eylemlerde bulunma” suçundan açılan kamu davasında, pişmanlık yasasından faydalanıp 6 yıl hapis cezası aldığı ve 05.11.2001 tarihinde şartla tahliye edildiği, 2003 yılından itibaren “Görüşülen Şahıs” sıfatıyla Hakkari İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğünde istihbari çalışmalarda bulunan sanık …‘in, 03.08.2004 tarihinde itibaren “Haber Elemanı” olarak kayıt altına alındığı,

9 Kasım 2005 tarihinde …‘ın işlettiği Umut Kitabevine iki adet el bombası atılması sonucu, kitabevinde bulunan Mehmet Zahir K.’ın öldüğü, …‘ın basit tıbbi müdahale ile giderilebilir biçimde yaralandığı, …‘ın ise herhangi bir yara almadığı,

Şemdinli İlçe Emniyet Müdürlüğü tarafından tanzim edilen 09.11.2005 tarihli olay tutanağına göre; Umut Kitabevi içerisinde meydana gelen patlama sonrası Mehmet Zahir K. ve …‘ın yaralı vaziyette hastaneye kaldırıldıkları, bir şahsın patlama yerinden koşarak beyaz renkli Renault 19 Europa marka araca bindiğinin görülmesi üzerine, vatandaşlarca kovalandığı, Cumhuriyet Caddesi üzerinde durdurulan aracın tahrip edilmeye başlandığı esnada olay yerine emniyet ekiplerinin geldiği, vatandaşların arka koltukta oturan şahsı çıkarmak için aracın camlarını kırmaya çalıştıkları, araç ve içindeki şahsın kontrol altına alınması ve güvenliklerinin sağlanması için emniyet görevlilerinin 15-20 kişilik grubu ikna etmeye çalıştıkları, toplanan grubun kalabalıklaşmaya başlaması üzerine ek kuvvet istendiği, gelen takviye kuvvetlerine yönelik sert tepki ve mukavemet gösterilmesi sebebiyle barikat kurularak araçtaki şahsın indirilip özel harekat timine ait zırhlı araca bindirildiği ve İlçe Emniyet Müdürlüğüne götürüldüğü, sayısı iyice artan ve 1000 kişiye yaklaşan grup tarafından yasa dışı sloganlar eşliğinde kamu kurum ve kuruluşlarına ait binalara taşlı sopalı saldırılarda bulunulup hasar verildiği, yine hükümet konağı önünde göndere çekili bayrağa saldırılarda bulunulduğu,

Şemdinli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından patlamadan yaklaşık 4-5 saat sonra düzenlenen olay yeri inceleme tutanağa göre; patlama olayı ile ilgili olarak üzerinde keşif yapılması istenilen beyaz renkli aracın çarşı içinde park halinde bulunduğu, bagajdan üç adet kaleşnikof marka dolu şarjör takılı seyyar dipçikli tüfek, iki adet dolu kaleşnikof şarjörü, iki adet hücum yeleği, hücum yeleklerinin ceplerinde altı adet kaleşnikof şarjörü, poşet içerisinde 2 adet not defteri, 4 adet içinde çeşitli evrak olan dosya bulunduğu, dosyalardan bir tanesinde … adına düzenlenmiş biyografik bilgi formu, nüfus kayıt örneği, kişi bilgileri formu, …‘ın Şemdinli İlçe Emniyet Müdürlüğünce alınan ifade tutanağı, …‘ın fotoğraf fotokopileri, …‘ın fotoğrafının da bulunduğu konutta kalanlar başlıklı iki adet evrak, bir adet bilgi notu, dört adet kroki, diğer dosyada yakalanan ve teslim olan örgüt mensuplarına sorulacak sorular ve Hakkari bölgesinde sorulacak sorular başlıklı evrak, bir diğer dosyada telefon numaralarının bulunduğu doküman, aşiret durum çizelgesi ve Şemdinli bölgesi genel değerlendirmesi başlıklı evrak, başka bir dosyada ise; birinin üzerinde 27, diğerinin üzerinde 23 parça malzemenin yazılı bulunduğu iki adet senet ve araca ait askeri talimatnamelerin bulunduğu, bu esnada topluluğun olduğu yerden silah seslerinin gelmesi ve akabinde bir kişinin öldüğünün vatandaşlar tarafından iletilmesi üzerine halkın galeyana geldiği, keşfin güvenli koşullarda yapılması mümkün olmadığından keşif mahallinden uzaklaşıldığı, olay yeri emniyetinin sağlanması üzerine saat 21.10’da tekrar aracın yanına gidilerek keşfe kaldığı yerden devam edildiği, poşet içerisinde isim ve telefon numaralarının yazılı olduğu iki adet not defteri ile bagajda fermuarlı çanta içerisinde iki adet el bombası bulunduğu,

Cumhuriyet savcısının yaptığı incelemeler sürerken kalabalık bir grubun, Van Devlet Hastanesinden eşi ve çocukları ile dönmekte olan Şemdinli 3. Dağ Komanda Taburunda görevli Piyade Uzman Çavuş …‘un aracına saldırması üzerine, …‘un panik ve heyecana kapılarak rastgele ateş açması sonucu gruptaki bir kişinin öldüğü ve dört kişinin ise yaralandığı,

Yüksekova İlçe Emniyet Müdürlüğü tarafından tanzim edilen rapora göre; patlama olayına müteakip araca zarar verildiğinin bildirmesi üzerine olay yerine 10.11.2005 günü intikal edildiği, gerekli emniyet tedbirlerinin alınamamasından dolayı İlçe Emniyet Müdürlüğü bahçesine çekilmiş olan plakasız ve kaporta kısmı kullanılmaz vaziyetteki aracın bütün camlarının kırık, lastiklerinin kesik olduğu, koltuklarda, tavanda ve sol ön kapıda kısmen kan lekeleri ile araç içerisinde bir adet fermuarı açık durumda siyah renkli bir çantanın bulunduğu,

Olay sonrasına dair görüntü kayıtlarına göre; aracın arka koltuğundaki siyah çantanın sivil kişilerce alınıp içindeki evrakın etrafa gösterildiği,

Hakkari İl Jandarma Komutanlığının 26.12.2005 tarihli yazı ve ekinde yer alan konuşma çözümleri ile Emniyet Genel Müdürlüğünün 18.01.2006 tarihli yazı ve ekinde yer alan bilgi notuna göre; …‘ın 09.11.2005 tarihinde Roj TV’deki canlı yayına üç defa telefonla bağlandığı, …‘a ait konuşmalara 26.12.2005 günü Roj TV’de yayınlanan Susurluk’tan Şemdinli’ye devlet terörü isimli belgeselde yer verildiği,

Sanıklar … ve … tarafından düzenlenen 09.11.2005 tarihli tutanağa göre; Hakkari İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğü emrinde görevli Jandarma Başçavuşlar … ve … isimli personelin, İl Jandarma Komutanlığının 08 Kasım 2005 tarihli emri ile 30 933 plakalı sivil araçla 09 Kasım 2005 günü Yüksekova ve Şemdinli ilçelerine istihbari maksatlı bilgi toplamak amacıyla görevlendirildikleri, 09 Kasım 2005 günü Şemdinli ilçesinde Özipek Pasajında …‘a ait Umut Kitabevinde meydana gelen patlama sonrasında bir grup provokatör tarafından olay yerine yaklaşık 150 metre mesafede, Cumhuriyet caddesi üzerinde park halindeki araçta bulunan … ve …‘in saldırıya uğradığı ve olay sonrasında araca saldıran provokatörlerin aracı kullanılmaz hale getirerek araçta bulunan eşyayı gasp ettikleri,

Hakkari İl Jandarma Komutanlığınca, Şemdinli ilçesinde meydana gelen olaylara dair olarak düzenlenen bilgi notuna göre; istihbarat personeline ve aracına saldırıda bulunulduğu esnada araç içinde bulunan belge ve dosyaların örgüt yandaşlarınca gasp edildiği, Cumhuriyet savcısınca yapılan keşifte silahların bagajda görüldüğü, dosya ve defterlerin kalabalığı oluşturan göstericiler tarafından alınarak fotokopi ile çoğaltıldıktan sonra, tekrar araca konulduğunun ancak bir kısım evrakın gasp edildiğinin tespit edilip gasp edilen evrakın tutanak altına alındığı,

Araç içinde bulunan;

a- ) … hakkında düzenlenen biyografik bilgi formu ve bilgi notuna göre; …‘ın Demokratik Toplum Hareketi kurucu üyesi olduğu, DEHAP’ın tüm faaliyetlerinde sürekli yer aldığı, PKK terör örgütü adına Şemdinli kırsalında faaliyet yürüten örgüt mensupları ile irtibatlı olduğu ve milislik yaptığı,

b- ) El ürünü olan ikişer nüsha toplam dört adet basit krokide; …‘ın iş yeri olan Umut Kitabevi ile evinin konumunun gösterildiği,

c- ) Aşiret durum çizelgesi başlıklı belgede; Hakkari’deki aşiretlerin, aşiret reislerinin ve mensuplarının isim listesi, ikamet bölgeleri ile aşiret isimleri karşısında “devlet yanlısı”, “kısmen devlet yanlısı” ibarelerinin bulunduğu,

d- ) Şemdinli ilçesinde Demokratik Toplum Hareketi teşkilatlanmasında yer alan şahısların fotoğrafları başlıklı belgede; …‘ın da dahil olduğu toplam 18 kişinin fotoğraflarının altında kare şeklinde kutucuklar bulunduğu, bunlardan Mehmet Kayran adlı kişinin fotoğrafının altında bulunan kutucukta işaret bulunduğu,

e- ) Şemdinli bölgesi genel değerlendirmesi başlıklı belgeye göre; 25.06.2005 tarihinde Şemdinli’de Demokratik Toplum Hareketi seçimlerinin yapıldığı ve 6 delegenin seçildiği, bu 6 delege arasında …‘ın da bulunduğu, diğer 5 kişinin ise Şemdinli ilçesinde Demokratik Toplum Hareketi teşkilatlanmasında yer alan şahısların fotoğrafları isimli belgede yer alan kişilerden olduğu,

f- ) Ajandalarda ise 01.11.2005 tarihli patlama olayına dair bilgilerin, Sabri ve Welat kod adlı kişiler ile …‘ın telefon numaralarının ve istihbari nitelikteki bir takım bilgilerin yer aldığı,

Hakkari İl Jandarma Alay Komutanı Kurmay Albay Erhan K. tarafından 08.11.2005 tarihinde, Hakkari Dağ ve Komando Tugayı ile Yüksekova ve Şemdinli İlçe Jandarma Komutanlıklarına gönderilen faks mesaj formunda; sanıklar … ve …‘in, Yüksekova ve Şemdinli bölgelerinde bulunan örgüt mensupları hakkında bilgi elde etmek, istihbari ve operasyonel faaliyetlerde bulunmak maksadıyla, 9 Kasım 2005 günü saat 08.00’dan itibaren 30 933 plakalı ( 730198 ) araç ile görevlendirildiklerinin ve adı geçen personellerin müracaatları halinde gereken yardımın ve kolaylığın sağlanması gerektiğinin belirtildiği,

Alay Komutanı Kurmay Albay Erhan K. tarafından Şemdinli Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen 17.11.2005 tarihli yazıya göre; sanık …‘in, 09.11.2005 tarihinde Şemdinli ilçesinde faaliyette bulunmak üzere bölgeye giden istihbarat personeli tarafından, haber elemanının görevlendirme esaslarında yazılı olarak görevlendirme olmadığından şifai olarak görevlendirildiği,

Jandarma Genel Komutanlığı tarafından 250. maddesiyle yetkili Van Cumhuriyet Başsavcılığı Vekilliğinin 15.12.2005 tarihli müzekkeresine istinaden gönderilen 23.12.2005 tarihli cevabi yazıda; … ve …‘e ait bilgi defteri ve ajandalarda haber elemanları ile devlet yanlısı ve terör örgütü yanlısı kişilere ait bilgilerin bulunmasının istihbari çalışma sistemine uygun ve görev gereği olduğu, yine adı geçen kişiler tarafından …‘a ait ev ve iş yerini gösterir krokinin hazırlanmasının istihbari çalışmalar sonucu elde edilen bilgilere istinaden paketi getirecek kişi veya şahısların bölgeye yaklaşma istikametlerini tespit etmek ve bu bölgede operasyonel tedbir alacak güvenlik kuvvetlerine bilgi vermek maksadıyla yapıldığı ve bu uygulamanın istihbari çalışma sistemine uygun olduğu bilgilerine yer verildiği,

Hakkari İl Jandarma Komutanlığının 18.11.2005 tarihli yazısına göre; …‘ın PKK terör örgütüne yardım ve yataklık suçundan aldığı cezası infaz edildikten sonra Şemdinli ilçesinde PKK terör örgütüyle irtibatlı olarak faaliyetlerine devam ettiği bilgisinin alındığı, bunun üzerine … hakkında 22.08.2005 tarihinde iletişimin tespiti ve dinlenmesi kararının alındığı, bu tedbirin icrası sırasında …‘ın bir eylem hazırlığı içerisinde olabileceği ve bu eylemde kullanmak üzere malzeme temini için terör örgütü mensupları ile irtibata geçtiğinin öğrenildiği, bu malzemeye el konulması için teslim yeri olarak seçildiği değerlendirilen …‘ın ev veya iş yerinin tespit edilerek, krokilerinin çizilmesi hususunda istihbarat personelinin 09.11.2005 tarihinde Şemdinli Bölgesinde görevlendirildiği,

Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 22.08.2005 tarih ve 2005/257 müteferrik sayılı kararı ile, …‘ın kullandığı cep telefonu hattına dair olarak, 2803 Sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu Ek 5. maddesi uyarınca, suç işlenmesinin önlenmesi amacıyla ilk kez 3 ay süre ile iletişimin tespiti ve dinlenmesi kararının verildiği,

Hakkari İl Jandarma Komutanlığının, …‘ın kullandığı telefon hattına ait görüşmeleri gösterir 11.11.2005 tarihli yazısında; …‘ın, Şemdinli ilçesi Horyürek Mezrasının karşısında, lrak sınırında PKK/KONGRA-GEL terör örgütü adına eylemler gerçekleştirip, gümrükçülük ve vergilendirme gibi faaliyetlerde bulunan terör örgütü üyesi Sabri kod adlı … ve Renas kod adlı örgüt mensubu ile görüşme yaptığı, Şemdinli ilçesinden Irak’a kaçakçılık için geçen şahıslardan vergi alınması için bilgi verdiği, örgüt mensuplarının yanına giderek görüşmeler yaptığı, Sabri kod adlı …‘un babası Hasan K. 04.10.2005 günü Şemdinli ilçesine geldiğinde, … tarafından karşılanıp Sabri kod adlı …‘un yanına … aracılığıyla gönderildiği, örgüt mensuplarına kitap, gazete gibi dokümanlar gönderdiği ve 04.11.2005 tarihinde saat 16.32.37’de … ile Sabri kod adlı …‘un yaptığı görüşmede; Sabri kod adlı …‘un “benim Almanya’dan eşyalar gelecek, bana adresini ver”, …‘ın da “Şemdinli İlçesi Cumhuriyet Caddesi Umut Kitap Evi” dediğinin belirtildiği,

İletişim tespit tutanaklarına göre;

04.11.2005 günü saat 16.32’de Sabri kod adlı … ile … arasındaki görüşmenin;

“Sabri ( K ) Yav bu şimdiki konuştuğumuz numara senin üzerinedir…

…: He he benim üzerimedir doğrudur…

Sabri ( K ) Peki başka yani başka birşeyle arayamaz mısın beni

…: Yav benim yerim Felluce’dir çıkamıyorum biliyor musun…

Sabri ( K ) Evet evet tamam o zaman sen bana bir adres versene…

…: Tamam ben sana adres verebilirim yav

Sabri ( K ) E tamam bir evinkini ver çünkü bu dışarıda Almanya’dan eşyalar gelecek ha…

…: Umut kitap evi Şemdinli…

…: Hakkari Şemdinli

Sabri ( K ) Cadde madde yok mu

…: Yani Cumhuriyet Caddesi olur…”,

07.11.2005 günü saat 15.12’de Sabri kod adlı … ile … arasındaki görüşmenin;

“…Sabri ( K ) Sen şehir içerisindesin… kulübede kulübede benim numaradan beni ara kulübede

…: Tamam

Sabri ( K ) Kulübeden olsun ha numaralar olan değil

…: Tamam anladım…”

Şeklinde olduğu,

Hakkari İl Jandarma Komutanlığı tarafından düzenlenen evraka göre; Van 3. Ağır Ceza Mahkemesince 19.09.2005 gün ve 2005/307 sayı ile, … ile irtibatlı olan ve PKK terör örgütü Şemdinli ilçesi gümrük sorumlusu Sabri kod adlı …‘un kullandığı GSM hattının üç ay süre ile dinlenmesine karar verildiği,

İletişim tespit tutanaklarına göre;

09.11.2005 günü saat 13.53’de Sabri kod adlı … ile Faik D. arasındaki görüşmenin;

“…Faik Duyan: …şimdi biz çarşıdayız kıyamet gibi biz de onların arabasını yakaladık resimlerini aldık

Sabri ( K ) Kaç kişi yakaladınız kaç kişi elinizde var

Faik Duyan: Vallahi birini yakaladık onu da bıraktık millet eksikti gelmişlerdi şimdi arabada eşyaları var millet yürüyüş yapıyor çarşıda

Sabri ( K ) Ne kadar millet var çarşıda

Faik Duyan: Vallah milletin hepsi çarşıda komple

Sabri ( K ) Ee tamam arabayı yakın arabayı

Faik Duyan: Vallah biz o tarafa gitmedik biz adamları imha ettik

Sabri ( K ) Evet evet bana bak kim yapmışsa elinizle öldürün kanını için

Faik Duyan: Vallah biz Yüksekova’nın çıkışına getirdik imha ettik

Sabri ( K ) Tamam iyi yapmışsınız

Faik Duyan: Biz şimdi sloganlar atıyoruz millet çoktur bende içine gidiyorum iyidir

Sabri ( K ) Tamam artık ilçe başkanı ilçe başkanı ile bir çözüm yapın olay yaratın”,

09.11.2005 günü saat 18.29’de Sabri kod adlı … ile X kişi arasındaki görüşmenin;

“X şahıs: O polislerin silahları, yelekleri, şarjörleri o eşyaların hepsi elimizde onları ne yapalım

Sabri ( K ) Ya bana baksan onları kaldırın saklayın

X şahıs: Eee bir şey daha söyleyeyim bunun şeyi yapıldı Hakim falan geldi teftişi falan yapılmış … bu eşyalar elimde müşkül durumdayım bu eşyalar arabanın içinde …

Sabri ( K ) Hı ya siz onları alın bir yerde saklayın biz sabah veya ertesi gün … yani siz bir yere koyun biz gelir alırız …

X şahıs: Sen yukarıdakilere söyle İsmail’in arkadaşları var orda ben söylerim kaldırırız

Sabri ( K ) Tamam doğrudur bana da aynı öyle bir bilgi geldi tamam ben dedim kaldırın saklayın bu tarafa gelirseniz kendinizle getirin tamam … ben dedim sana teslim etsinler dedim … biri sensin bir kişi daha var

X şahıs: Diğeri kim

Sabri ( K ) Ya o diğerini sen tanımıyorsun biraz daha eşyalar getirirseniz abes kaçar

X şahıs: Ben dayıma söylemiştim benim yanımda var

Sabri ( K ) E tamam biri daha var ben kendine söylemiştim kaldır sen gelirsen bize getir bize dedi tamam .. sen onları kaldır hazır et o zaman Ali’yle gönder biz alalım tamam

X şahıs: Tamam dayıya selam söyle beni ara sıra arayın tamam…”,

09.11.2005 günü saat 20.18’de Sabri kod adlı … ile Y kişi arasındaki görüşmenin;

“…Y şahıs: Biz şimdi arabanın çevresindeyiz

Sabri ( K ) Durum nasıl ?

Y şahıs: Sabah ben Şemdinli’ye geldim 1-2 saattir bizim çarşının giriş çıkışını kapatmışlar biz nöbet tutuyoruz ya o dosya mosyalar Şemdinli’nin projesi arabadadır

Sabri ( K ) Ya ben diyorum … onların dosmu mosmu askeri doküman gizli mizli Hamo’yla çıkarın götürün bir yere götürün saklayın

Y şahıs: Tamam onları saklayacağız

Sabri ( K ) Tamam onları saklayın ben size yine ulaşırım

Y şahıs: Tamam onları saklayacağız şimdi biz savcının sözüne bakıyoruz savcı keşif yapacak millet linç yaptı biz de dedik savcı millet vekili avukatlar Hakkari’den getirdiğimiz avukatlar orda keşif yapacak … bir uzman çavuş da milleti taradı bir arkadaş şehit düştü arabayı biz yaktık. Kaçtı oda kaçtı arabasını yaktık … Vallah o kaçtı kaçan çete şimdi emniyetin elinde o iki kişide kayıp etmişler arkadaşları diyor iki kişi astsubay bir kişi de uzman çavuş devletin özel timi

Sabri ( K ) Peki biri nerde

Y şahıs: O emniyetin elinde

Sabri ( K ) Kim kim

Y şahıs: Özel timdir

Sabri ( K ) Hı eee tamam yani kimse yakalamadılar değil mi

Y şahıs: Yok vallah

Sabri ( K ) Ya ben diyorum arabadaki eşyalar varya

Y şahıs: He içindeki silah bomba eşya

Sabri ( K ) Tamam o eşyaları acele çıkarın ordan çıkarın alın götürün bir yerde saklayın tamam … arkadaşımdan bize bilgi verin biz onları şey yaparız … tamam onları çabuk ordan çıkarın saklayın tamam … sen o eşyaları arabadan çıkarın Agiri ile arabayı yakın tamam

Y şahıs: Vallah ben diyorum net bir şey olsun sonra

Sabri ( K ) Ya yok yok eşyaları çıkarın tamam benzini dökün yansın gitsin

Y şahıs: Ya deliller kaybolmasın dünya kamuoyu gazeteciler çeksin sonra yakalım

Sabri ( K ) Ya yok yok o eşyaları arabadan çıkarmazsanız onlar ele geçer sonra

Y şahıs: Yok yok çıkardık yani biz dedik kameracı çeksin nasıl yaptıklarını çeksin sonra imha edelim dedik

Sabri ( K ) Tamam içindeki önemli eşyaları çıkarın formalite icabı gazeteciler çeksin tamam fakat kendin bak dikkat edin nöbetini tutun…”

15.11.2005 günü saat 15.05’de Sabri kod adlı … ile X kişi arasındaki görüşmenin;

“X şahıs: Sana acilen soracağım sana Almanya’ dan paket geldi mi

Sabri ( K ) Evet

X şahıs:Kim gönderdi

Sabri ( K ) Bazı arkadaşlar

X şahıs: Bak belgede geçti bu mesele bizim yaptığımız olay yok mu onlar onu tespit etmiş belgede yazılı bunu kim gönderdi

Sabri ( K ) Almanya’dan bizim bir adam

X şahıs: Bunu öğren bizim belgelerde bu geçmiş ona göre

Sabri ( K ) Yarım saat sonra ara”,

15.11.2005 günü saat 15.28’de Sabri kod adlı … ile X kişi arasındaki görüşmenin;

“Sabri ( K ) Bu dükkanın telefonu mudur

X şahıs: Evet amcaoğlu

Sabri ( K ) Sana bir şey soracağım, sen o malzemeleri kimin adına gönderdin

X şahıs: Umut kitap evine

Sabri ( K ) Kimin adına

X şahıs: Telefonda söylemek istemiyorum dükkan adına gönderdim

Sabri ( K ) Tamam gönderilen eşyalar neydi

X şahıs: Bir tane mp3 bir tane kalem var. Daha ulaşmamış mı

Sabri ( K ) Ulaşmışsa da senin gönderdiğin yer havaya uçtu

X şahıs: Şansa bak eşyada mı yok

Sabri ( K ) Eşya ya el koymuş o anasını s… eşyaya el koymuş. Sen oradan basını takip ediyor musun

X şahıs: Geçen hafta ya çarşamba ya perşembe ben o adamla görüştüm. Bu Sefer’le varya ona paket geliyor dedim o da burası karışmış keşke göndermeseydin dedi, ben de gönderdim, sigortasını yaptırdım gönderdim dedim, 300 Euro’luk malzeme

Sabri ( K ) Tamam

X şahıs: O diğerleri mi el koymuş

Sabri ( K ) Evet

X şahıs: Ben özellikle onun adını yazmadım onun dükkanının adını yazdım benim adım da yazılı değil dükkanın adı yazılı Narlı market diye gönderdim benim marketin ismi

Sabri ( K ) Tamam bir de ben sana ayrı bir telefon vereceğim bunu bugün iptal edebilirim X şahıs: Anladım

Sabri ( K ) Bu ayın 9’unda alçaklar ona bomba attı o adam şimdi tvlere çıktı, zaten o eşyayı almazsak Şemdinli alay komutanı gidecek.

X şahıs: Telefonda açık açık konuşmayın, hadi kendinize iyi bakın…”

Şeklinde olduğu,

Hakkari İl Emniyet İstihbarat Şube Müdür vekili … ile söz konusu şubede görevli emniyet görevlileri tarafından düzenlenen 14.11.2005 tarihli tutanağa göre; Hakkari İl Jandarma İstihbarat görevlilerinin 14.11.2005 günü Hakkari İl Emniyet İstihbarat Şubesine geldikleri, 09.11.2005 günü meydana gelen patlamanın … ve … isimli jandarma personelleri tarafından gerçekleştirilmediğini söyledikleri, jandarma istihbarat görevlilerince istihbarat toplantılarına dair tutanakların yazıldığı bir tutanak defterinin Hüseyin Keskinkılıç’a imzalatılmak istendiği, söz konusu tutanakta; istihbarat birimlerinin katılımıyla terör örgütü PKK/KONGRA-GEL’in Hakkari il merkezi ve ilçelerindeki faaliyetlerine ve son dönemde gerçekleştirdiği bombalama eylemlerine dair tespit ve değerlendirmelerin görüşüldüğü 01.11.2005 tarihli toplantıda, müşterek istihbari çalışmaların yapılması gerektiği ve bunların operasyona dönüştürülmesine dair kararların alındığı hususlarının yazılı olduğu, … ve diğer emniyet görevlilerinin söz konusu toplantıya katılmadıkları gerekçesiyle 01.11.2005 tarihli toplantı tutanağını imzalamadıkları,

Hakkari İl Jandarma Komutanlığı tarafından 250. maddesiyle yetkili Van Cumhuriyet Başsavcılığı Vekilliğinin 08.12.2005 tarihli müzekkeresine istinaden gönderilen 26.12.2005 tarihli cevabi yazıda; 09.11.2005 tarihli olaydan önce Şemdinli’de 05.08.2005, 01.09.2005 ve 01.11.2005 tarihlerinde meydana gelen olayların PKK/KONGRA-GEL terör örgütünce gerçekleştirildiğine dair pek çok delilin bulunduğu, mahkeme kararına istinaden yapılan teknik takip ve izleme esnasında, Gaziantep’te ikamet eden Hasan Kısıkyol’un, Kuzey lrak’ta bulunan oğlu …‘u ziyaret etmek için önce Şemdinli’de bulunan …‘ın yanına gittiği, …‘ın, … ile birlikte Kuzey Irak’a gitme hazırlıkları esnasında çekilmiş bir fotoğrafının bulunduğu, elde edilen her türlü bilginin il emniyet birimleri ile paylaşıldığı, il Valisinin başkanlığında yapılan Eylül 2005 ve Ekim 2005 aylarına ait il emniyet komisyon toplantı tutanaklarında terör örgütü mensuplarınca, şehir merkezlerinde araç içerisine bomba koyup patlatılacağına ve nizamiye ile polis noktalarına roketli ve bombalı saldırı yapılacağına yönelik istihbaratların arttığı ve şehir merkezlerine yönelik istihbari çalışmalara ağırlık verilmesi gerektiğinin belirtildiği, … ile ilgili bilgi toplama işleminin devam eden bir faaliyet olması sebebiyle şifahi olarak il istihbarat birimleri ile paylaşıldığı bilgilerine yer verildiği,

TBMM Araştırma Komisyonu Başkanlığı tarafından 250. maddesiyle yetkili Van Cumhuriyet Başsavcılığı Vekilliğinin 16.02.2006 tarihli müzekkeresine istinaden gönderilen 20.02.2006 tarihli cevabi yazıda; …‘ın adı geçen komisyonda verdiği 25.01.2006 tarihli ifadesinin onaylı bir suretinin eklenerek gönderildiğinin ve …‘ın 25.01.2006 tarihli ifadesinde sanıklardan …‘nın, 1998 yılında Diyarbakır ilinde görev yaptığı dönemde bir takım olaylarda yer aldığına dair isnatlarda bulunduğunun belirtildiği,

…‘ın ifadesinde adı geçen askeri görevliler hakkında 250. maddesiyle yetkili Van Cumhuriyet Başsavcılığı Vekilliği tarafından 06.03.2006 gün ve 2006/153-17 sayı ile Genel Kurmay Başkanlığı Askeri Savcılığına görevsizlik kararı verildiği, bu kararda; şikâyetçinin …, olay tarihinin 1998, olay yerinin Diyarbakır, şüphelilerin 7. Kolordu eski Komutanı ( Kara Kuvvetleri Komutanı ) Orgeneral Yaşar Büyükanıt, Diyarbakır İl Jandarma eski Komutanı …, Diyarbakır Alay Komutanlığı eski personeli …, 7. Kolordu Komutanı eski Kurmay Başkanı Erhan T., 7. Kolordu Komutanı eski Kurmay Başkanı Reha Ş. ve Diyarbakır İl Jandarma Komutanlığı eski personeli Cemal T., isnat edilen suçların ise suç işlemek için örgüt kurmak, görevi kötüye kullanmak ve sahte belge düzenlemek olduğu,

Yine …‘ın ifadesinde ismi geçen Diyarbakır eski MİT Bölge Başkanı Cemal Uzgören hakkında; 250. maddesiyle yetkili Van Cumhuriyet Başsavcılığı Vekilliğince 07.03.2006 gün ve 2006/165-11 sayı ile Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına yetkisizlik kararı verildiği, Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi eski Başsavcısı hakkındaki evrakın ise Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne gönderildiği,

250.maddesiyle yetkili Van Cumhuriyet Başsavcılığı Vekilliği tarafından 06.03.2006 gün ve 2006/152-15 sayı ile, sanıkların görevlendirme yazısının mevzuata ve EMASYA direktiflerine aykırı olup mülki amirden izin alınması ve emniyet birimlerine bilgi verilmemesi sebebiyle sanıklar … ve …‘in sıralı amiri konumundaki Hakkari İl Jandarma Alay Komutanı Erhan K., Hakkari Dağ Komando Tugayı Komutanı …, Van Jandarma Bölge Asayiş Kolordu Komutanı Tuğgeneral Selahattin U. hakkında görevi kötüye kullanma suçundan; 09.11.2005 tarihli olay sonrası basına yaptığı açıklama sebebiyle dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral … hakkında ise adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs suçundan Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığına görevsizlik kararı verildiği,

Sanıklar …, … ve … hakkında adli yargının görevli olduğuna dair, Uyuşmazlık Mahkemesi Ceza Bölümünün 02.05.2011 gün ve 12-12 Sayılı kararı sonrası, davanın görüldüğü Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 21.07.2011 tarihli oturumunda, katılan vekillerinin talebi doğrultusunda …, …, …ve …hakkında 302. maddesinde yer alan devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak suçundan 250. maddesiyle yetkili Van Cumhuriyet Başsavcılığı Vekilliğine suç duyurusunda bulunulduğu,

250.maddesiyle yetkili Van Cumhuriyet Başsavcılığı Vekilliği tarafından 03.03.2006 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben düzenlenen müzekkere ile; daha önceden Diyarbakır Jandarma İstihbarat biriminde çalıştırılan Abdulkadir Aygan isimli şahsın Aram Yayıncılık tarafından basılan “İtirafçı-Bir Jitemci Anlattı” isimli kitabında, JİTEM olarak adlandırılan teşkilatın Diyarbakır’da bir takım cinayetleri gerçekleştirdiğini iddia etmesi sebebiyle suç duyurusunda bulunulduğu,

… isimli şahsın, tanık …‘ın sahibi olduğu Diyarbakır Söz Gazetesi’nde; … olarak bahsedilen …‘nın, JİTEM’in Diyarbakır Bölge Komutanlığında görev yaptığı sırada, sahte belgeler ile PKK ve Hizbullah Terör örgütlerini destekledikleri yönünde suç isnat ederek çok sayıda iş adamını sorguladığı yönünde isnatlarda bulunduğu; Gündem isimli gazetede ve “İTİRAFÇI-Bir Jitemci Anlattı” isimli kitapta ise, …‘nın Kuzey Irak’ta PKK’ya yönelik operasyonlarda istihbaratçı ve tercüman olarak çalıştığını, Kaya İnşaat şirketi sahibi …‘nın direktifleri ile … ve bir çok işveren hakkında suçlayıcı istihbarat raporu hazırladığını, itirafçı ve tetikçi olan…, … ve …‘nın arasının iyi olduğunu, bu şahısların JİTEM personeli olduğu için bu şahısların kendisine Altındağ’ın Hizbullahçılara yardımcı olduğunu ima etmeye çalışıp, kendisini de işin içine çekmeye çalıştıklarını, duyduklarını komutanına “… Hizbullahçıları besliyormuş, finanse ediyormuş” diye anlatmasını beklediklerini, …‘ı kendisine infaz ettirmeye çalıştıklarını, …‘nın İstanbul’da otoparkının olduğunu, Hakkari İl Jandarma Komutanlığı bünyesinde Van JİTEM’in bir timinin olduğunu ve Şemdinli’dekilerin de oradan hareket ettiklerini ileri sürdüğü,

2006 yılı Mayıs ayında TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanlığına bir takım olaylara karıştığını söyleyerek başvuran Yunus Özcan’ın ( Harputlu ) dilekçesinin Komisyon tarafından gereğinin takdir ve ifası için Hakkari Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, Yunus Özcan’ın ( Harputlu ) bu dilekçede; Kıbrıs Girne Amerikan Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği bölümünden atıldığını, pek çok ulusal ve uluslararası bilişim alanında suçtan yargılandığını, cezaevinden tahliye olduktan sonra JİTEM için çalışmaya başladığını, bu kapsamda kendisine bilişim alanında yasal olmayan bir takım faaliyetler yaptırdıklarını, bu süreçte Elazığ ve Tunceli’de bulunduğunu, pek çok bombalama olayının PKK’nın üzerine bırakılmak istendiğini, bu şahısların Atabeyler ile bağlantılı olduklarını, Şemdinli’deki el bombalarının itirafçı aracılığı ile temin edildiğini ifade ettiği,

Bahse konu suç duyuruları veya görevsizlik kararlarının akıbetleri bakımından dosya kapsamında bir bilgi ve belgenin bulunmadığı,

250.maddesiyle yetkili Van Cumhuriyet Başsavcılığı Vekilliğince 01.03.2006 tarihinde düzenlenen teslim ve tesellüm tutanağı başlıklı belgeye göre; Van Barosu Avukatlarından Cüneyt Caniş ile katılanlar vekili …‘un 01.03.2006 tarihinde Van Cumhuriyet Başsavcılığına gelerek, Hakan Akalın isimli bir kişi tarafından Diyarbakır’dan kargo yolu ile gönderilen bir adet ajandayı teslim etmek istemeleri üzerine, söz konusu ajandanın ve ajanda içindeki muhtemelen İran ülkesine ait Farsça yazılı kimlik ile Yurtiçi Kargoya ait gönderi poşetinin teslim alındığı,

Bahse konu ajandada; el yazısı ile kaleme alınan TC kimlik numarasının sanık …‘ya ait olduğu, üst düzey örgüt mensubu olduğu belirtilen Sabri kod adlı …‘un nüfusa kayıtlı olduğu yer ve cep telefonu numarası ile …‘ya ait ( Kaya İnşaat ) adres ve telefon bilgilerinin yer aldığı, şehir merkezlerinde veya jandarma bölgesinde illegal şahıslardan kendilerini JİTEM olarak tanıtanların bulunduğu, bölgede istihbarat birimleri dışında bilgi toplayan başka yapıların çalışmalarından dolayı sıkıntıların yaşandığı bilgilerine yer verildiği,

Sanıklar … ve …‘in telefonlarının Şemdinli Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2005/56 Değişik iş sayılı kararı ile 14.11.2005 tarihinden itibaren 1 ay süre ile iletişimin tespiti ve dinlenmesine karar verildiği, bu görüşmelerde genellikle … hakkında Tempo isimli dergide yazı dizisi başlatılması, ajandasının Özgür Gündem isimli gazetede yayımlanması ve nakliye ile ilgili sıkıntı yaşayan bir şahsın …‘dan yardım istemesine dair konuşmaların yer aldığı,

İletişim tespit tutanağına göre;

18.11.2005 günü saat 18.36’da … ile Kaya İnşaat adına kayıtlı GSM hattını kullanan kişi arasındaki görüşmenin;

“…: Abi ne yapıyorsun yav … Şerefsizler her gün gazetede beni yazıp duruyorlar herkes bir yere çekiyor

Kaya İnş. : Sen gittin seni örgütün hedefi yaptılar

…: Ya bizi hedef yaptılar da bişey olsa da yapsalar biz zaten örgütün hedefiydik yeterki devletçi desinler bize gerisini s… et sen kafanı takma bişey olmaz Mehmet Ali köpeği ötüp duruyor zaten herkes onun ne bok olduğunu anladı o da onun farkında şu an o şimdi bu ülkede yaşamayacak mı, bir iftiraya uğramış jandarma personeli orda bir komploya düşmüş, örgütün büyük oyunları var sen kalkmışsın ordan tırtıklıyorsun

Kaya İnş. :Yaşar Paşaya sinirleniyorum ben de beni getirip özellikle olaya koyuyorsun

…:Ya şimdi çete gösterecekler ya diyecekler ki sen de bu işin içindesin ben de işin içersindeyim biz de senle tanışıyoruz sen bunu yaptırıyorsun falan fişman

Kaya İnş. :Ben de öyle dedim ben tanıyorum arkadaş Diyarbakır’da da onu tanımayan yoktur benim arkadaşımdır benim dostumdur, ben onu tanırım onu severim, ben 6-7 senedir onu görmemişim beni aradılar sordular utanmaz herifler herkes kendine pay çıkarıyor

…:Abi bişey çıkmaz biz kendimizi biliyoruz Allah biliyor

Kaya İnş. : Sen nasılsın

…: İyiyiz görevimizin başındayız bekliyoruz iş mahkemede çok sıkıntı kalmadı biter gider çünkü iftirayla bir yere varamazsın ben diyim öyleyse … ordaydı o talimatı verdi öyle şey mi olur

Kaya İnş. : O p…in attığı şeyler pek tutmaz da ulusal basına götürüyor 3-5 yere para mara yediriyor o Radikal’de yazıyor ya yada başka yerde

…: Evet evet onlarda zaten böyle bişey arıyorlar, bi de ne diyor biliyormusun 100 tane iş adamı örgüte yardım ediyor diye göz altına almış almasa mıydım elini kolunu sallamı diyecektim p…lere, bizi Hizbullahçı yaptı diyo senin Hizbullahçı olduğunu bilmeyen mi var

Kaya İnş. : Hayat gittikçe zorlaşıyor şartlar gittikçe zora gidiyor

…: Abi bişey olmaz ne sıkıntılı günler yaşadık bu ülkede aradığın için sağol biz iyiyiz sağlılklıyız, sıhhatliyiz Allah’a şükür devletimiz arkamızda bizim masum olduğumuzu biliyor

Kaya İnş. : Bir daha dikkat et sağa sola çıkma kendine dikkat et” şeklinde olduğu,

Sanıkların örgütsel konumlarının araştırılması için Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kolluk birimlerine gönderilen müzekkerelere verilen cevabi yazılarda; sanıkların herhangi bir örgütsel kaydının bulunmadığı, ancak itirafçı olan …‘in daha önce PKK terör örgütü üyesi olmaktan hüküm giydiği için takipli şahıslar kategorisine alındığının belirtildiği,

Anlaşılmaktadır.

Tanık Erhan Kubat savcılıkta; Hakkari İl Jandarma Alay Komutanı olduğunu, 04.11.2005 tarihinde PKK’nın Şemdinli ilçe sorumlusu … hakkında elde edilen istihbari bilgiler üzerine, adı geçenin faaliyetlerinin takip edilerek gerekli adli işlemlerin yapılabilmesi için 09.11.2005 günü sanıklar Ali ve Özcan’ı görevlendirdiğini, sanık …‘nin kanuna aykırı herhangi bir işlem yaptığına dair kendilerine bir şikâyet yapılmadığını, görev ve yetkileri kapsamında elde ettikleri istihbari bilgileri il emniyet güvenlik toplantılarında diğer istihbarat birimleri ile paylaştıklarını,

Tanık Hüseyin Keskinkılıç savcılıkta; 14.11.2005 tarihli tutanak içeriğini tekrar ettiğini, 16.11.2005 tarihinde İl Jandarma Alay Komutanlığından İl Emniyet Müdürlüğüne Umut Kitabevi sahibi …‘a gelecek paket ile ilgili bir faks mesaj formu gönderildiğini, bu formda bilginin 16.10.2005 tarihinde elde edildiğinin yazdığını, 09.11.2005 tarihli patlama olayına dair Jandarma ile müşterek bir çalışmalarının bulunmadığını, …‘un Hakkari kırsalında terör örgütü adına faaliyet gösteren …‘un babası olduğunu, bu şahsın kırsaldaki oğlunun yanına gidebilmek için Şemdinli’ye gelip …‘ın da içinde bulunduğu 3-4 kişilik bir grup ile bir marketin önünde görüştüğünü, …‘ı tanımadıkları için …‘u takip ettiklerini, … Şemdinli’de bulunduğu sırada takip ettiklerini ve fotoğrafını çektiklerini, …‘un oğlunun yanına gideceği yönündeki bilgiyi ve fotoğrafı jandarmaya verdiklerini,

Tanık … Altındağ savcılıkta; Şemdinli olaylarını basından duyduğunu ve televizyonlardan sanık …‘yı tanıdığını, sanık …‘nın başta Diyarbakır olmak üzere 10 yıldır Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki illerde görev yaptığını, suç dosyasının kabarık olmasına rağmen korunarak görev verilip iş yaptırıldığını, sanık …‘nın 1997-2000 yılları arasında Diyarbakır İl Jandarma Komutanlığının istihbarat bölümünde görevli olduğunu, aile olarak PKK ve Hizbullah ile mücadele ettiklerini, iş yerlerinin ve araçlarının terör örgütlerinin saldırısına uğradığını, sanık …‘nın o dönemin DGM Başsavcısı Nihat Ç. ve 7. Kolordu Komutanı Yaşar Büyükanıt tarafından korunduğunu, kendilerini sindirmek için bu saydığı kişiler arasında adeta bir organizasyon olduğunu, PKK ile mücadele ettiklerinden kendilerinin Hizbullah yanlısı gibi gösterildiğini, hatta haklarında PKK’nın ağzından yazılmış gibi, başsavcının iştiraki ve kolordu komutanının da onayı ile sanık … tarafından sahte belge tanzim edildiğini, bu olay sebebiyle açılan davada kendisi ve çocuklarının beraat ettiklerini, yargılanmalarına neden olan bu sahte belgenin sanık …, JİTEM’deki Yüzbaşı … ve Metin kod adlı Binbaşı Cemal T. tarafından dönemin DGM Başsavcısı Nihat Ç.’ın direktifleri ile hazırlandığını, bunu 7. Kolordu Komutanlığından çıkmış gibi gösterdiklerini, o dönemde 7. Kolordu Komutanlığında görevli Kıdemli Albay Reha Ş. ile Albay Erkan T.’nın da kolordu komutanı namına DGM Cumhuriyet Başsavcılığına söz konusu belge ile ilgili yazılar yazdıklarını, dönemin Kolordu Komutanı Yaşar Büyükanıt’ın da bu yazılara onay verdiğini, askeri teamül gereği hiçbir askerin üstü namına ondan habersiz bir işlem yapamayacağını, Kulp Jandarma Komutanlığı tarafından yargılanmalarına konu sahte belgenin teröristlerden ele geçmediğinin belirtildiğini, yine belgenin sahte olduğunun İkinci İç Güvenlik Tabur Komutanlığı tarafından mahkeme başkanlığına iletildiğini, mahkemece verilen beraat kararını Başsavcı Nihat Ç.’ın temyiz ettiğini ancak Yargıtayın onadığını, birilerinin terörle mücadele adı altında rant temin etmek ve terörü gündemde tutup huzursuzluk çıkarmak amacıyla sanık …‘nın en son yaptığı eylem gibi ülkenin doğu bölgesinde eylemler yapmak istediğini, sanık …‘nın Diyarbakır’da bu işleri yaparak iş adamlarından büyük miktarda paralar topladığını, sanık … için “iyi çocuktur, suç işlemez” diyen Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt’ın haberlere göre Kuşadası’nda bir çok emekli paşa ile lüks villalar inşa etmekte olduğunu, illegal işlerin devlet içerisine yerleşmiş bir takım gruplar tarafından yapıldığını, bu iddiasını yıllardır bölgede oynanan oyunlar ve terörün bitirilmemesine dayandırdığını, Şemdinli olaylarının silâhlı kuvvetlerin içindeki bu yapılanmanın gerçekleştirdiği olayların en son halkası olduğunu, gerekirse sanık … ile mahkemede de yüzleşeceğini, ayrıca sanık …‘nın organizasyonu ile Ali E. isimli iş adamından alınan para karşılığında itirafçı Abdulkadir A. aracılığıyla kendisini öldürmeyi planladıklarını, bu durumu Abdulkadir A.’dan öğrendiğini, Diyarbakır dışındaki iş yerleri ve dinlenme tesislerine silahlı saldırıda bulunulduğunu, bu olayda JİTEM’e danışan …‘nın PKK ile işbirliği yaptığını, bu sebeple de 765 Sayılı TCK’nun 169. maddesi gereğince cezalandırılacağını, bu iş adamının sanık …‘nın has adamı olduğunu,

Mahkemede; TBMM Araştırma Komisyonu Başkanlığına ve Van Cumhuriyet savcısı Ferhat S.’ya verdiği ifadeleri tekrar ettiğini, Altındağ Dinlenme Tesislerine PKK tarafından gerçekleştirilen saldırıda, Ali İhsan K.’nın PKK militanlarını taşeron olarak kullandığını, sanık …‘nın kendisine karşı yapılan organizasyonun içinde olduğunu, 2005 yılında Şemdinli’de aynı olaylara devam ettiğini, Şemdinli’de 2005 yılı Kasım ayında meydan gelen olaylarla ilgili herhangi bir bilgisinin olmadığını, ama bu işin bir organizasyon dahilinde yapıldığını düşündüğünü,

İfade etmişlerdir.

Sanık … mülkiye müfettişine verdiği ifadesinde; 16 yıldır astsubay olarak Jandarma Teşkilatında çalıştığını, 1995-2001 yılları arasında Diyarbakır İl Jandarma Komutanlığı emrinde istihbarat ve sorgulama birimlerinde görev yaptığını, Diyarbakır Söz Gazetesi sahibi … Altındağ kaynak gösterilerek verilen haberlerin gerçeği yansıtmadığını, o dönemde bu şahsın gözaltına alınmasının Parmaksız Zeki kod adlı kişinin sorgusu üzerine gerçekleştirildiğini, ERNK mührü kullanılmak suretiyle bazı iş adamlarından para sızdırıldığı iddiasının da gerçek dışı olduğunu, bu konunun arazi araması sırasında bulunup 7. Kolordu Komutanlığınca Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen ve oradan talimatla İl Jandarma Komutanlığına ulaşan belgeye dair olduğunu, bu belge sebebiyle şikâyetçi olan tek şahsın … Altındağ olduğunu, çünkü bu belge nedeniyle … Altındağ’ın iki oğlunun PKK’ya yardım etmek suçundan tutuklandığını, bu şahsın yalnız kendisiyle ilgili değil o dönemde Diyarbakır’da görev yapan bölge valisinden generallere, adli görevlilerden jandarma ve polis teşkilatı mensupları ile bayındırlık ve köy hizmetleri teşkilatının yöneticilerine kadar uzanan yazı dizisi yayımladığını, Bakanlıklar tarafından incelenen bu yazıların gerçek olmadıklarının tespit edildiğini, kişilik haklarına saldırı olmasına rağmen askeri terbiye sebebiyle bu güne kadar basında çıkan haberleri yapanlar ile isminin geçtiği kitapların yazarları hakkında dava açmadığını, jandarma teşkilatı istihbarat birimi uygulamasında her şeyin kayıt altında tutulmaya çalışıldığını, araç görevlendirilmeleri, silah ve mühimmat zimmetleri, personel görevlendirmeleri, haber elemanları ile olan münasebetlerin çıkarılmış yönergelere göre yürütüldüğünü, nereye görevlendirildiyse ve bu görevlere kiminle ve hangi haber elemanı ile gittiyse bunların yalnız bir yerde değil birkaç yerde kaydının bulunduğunu, daha önce görev yaptığı yerlerden sanık …‘i tanımadığını, sanık …‘in önceki dönemde görev yapan arkadaşlarının güvenine mazhar olmuş bir kişi olup kendisinin de zaman zaman bu haber elemanından yararlandığını, göreve başladığı tarihten itibaren Şemdinli’ye haber amaçlı veya başka bir maksatla toplam üç kez gittiğini, son gidişinde patlama hadisesinin gerçekleştiğini, Şemdinli ilçesinde meydana gelen patlamalar ile terör olaylarının araştırılması, … isimli şahsa Almanya’dan gönderileceği duyumu aldıkları bir paketin muhtemel geliş noktalarının tespit edilmesi ve bu şahsın son durumunun belirlenmesi için 7 Kasımda Şemdinli’ye sanıklar … ve …‘le birlikte gittiklerini, kullandıkları aracın patlama günü kullandıkları araç ile aynı olduğunu, bazı haber elemanlarıyla görüştüklerini, araştırma ve keşif faaliyetlerinde bulunduklarını, 9 Kasımda ise patlama sesini duyunca oradaki şahıslara ne olduğunu sorduğunu, şahıslardan birinin sanık …‘i işaret ederek “Aha bu itirafçı” diye bağırdığını, daha sonra da diğer sanık …‘ı işaret ederek “Bu da onlardan” diye söylediğini, bir başka kişinin de kendisine “Lan şerefsizler, hem bombayı patlatıyorsunuz, hem de soruyor musunuz?” dediğini, bunun üzerine münakaşa çıktığını, 50-100 kişilik bir kalabalığın kendilerini tartaklayıp araçlarına hasar verdiklerini, güvenlik güçlerinin gelmesi ile olay yerinden uzaklaşabildiklerini, iki gün boyunca askeri birlikte kaldığını, komutanlarına Cumhuriyet savcısı ile görüşmeleri gerektiğini, devletin silahlarının gasp edildiğini, saldırıya uğradıklarını ve davacı olmaları gerektiğini söylediğini, Cumhuriyet savcısının iki gün sonra ifadelerini almak için çağırdığını, anladığı kadarıyla bu süre zarfında ilçede asayiş problemlerinin olduğunu, 9 Kasım günü Şemdinli’de ikinci kez bulunmalarının sebebinin bir haber elemanıyla daha buluşup bilgi almak ve sonrasında bu bilgiler doğrultusunda, … ile birkaç kişi hakkında adli makamlardan gerekli izinler alıp operasyonel faaliyetlere başlamak olduğunu,

Savcılıkta; strateji değiştiren PKK’nın çatışmadan ziyade yerleşim yerlerine uzaktan kumandalı veya zaman ayarlı bombalar koyarak eylemler gerçekleştirdiğini, terör örgütünün bu konuda Şemdinli’ye çok yüklendiğini, 25.08.2005 tarihinde Şemdinli Nizamiyesinin önünde bomba patlatılması sebebiyle beş askerin şehit olduğunu, 01.11.2005 tarihinde Şemdinli Jandarma yerleşkesi yakınında 100 kilograma yakın bomba patlatıldığını, Şemdinli’de bu olayların artması üzerine istihbari çalışmalara hız verdiklerini, yaptıkları tespitler sonucu Şemdinli örgüt sorumlusu …‘ın örgüt mensubu Sabri kod adlı… ile işbirliği içerisinde olduğunu, telefonu teknik takipte olan …‘a bir paket geleceğini, gelen bu paketin Sabri kod isimli örgüt mensubuna dağda teslim edileceğini öğrendiklerini, 07.11.2005 tarihinde Şemdinli’ye geldiklerini, paketin nereye gelebileceğini değerlendirip krokilerini çizdiklerini, bu istihbari çalışmalar sebebiyle …‘a ait krokiler ve bilgilerin araçtaki dosyalarda bulunduğunu, derlenen belgeleri savcılığa sunmak üzere 09.11.2005 günü resmi görevle Şemdinli’ye geldiklerini, olaylar sırasında torpido gözünden ajandasının çalındığını, darp edildiğini, kalabalığın özellikle “bu itirafçı” diye bağırarak sanık …‘i istediğini, saldırıların sanık …‘in üzerinde yoğunlaştığını, bombanın patladığı gün aracın yanına gelen Şorej, Agiri ve Velat kod adlı örgüt mensuplarının bagajdaki malzemelere el koyup ne yapmaları gerektiği konusunda teknik takipteki Sabri kod adlı örgüt mensubundan talimat istediklerini, örgütün provoke ettiği halkın Türk Bayrağına ve Atatürk Büstüne saldırdığını,

Sorguda; çete suçlamasını kabul etmediğini, Sabri ve Agiri kod adlı örgüt mensuplarının bölgede işbirlikçi ve eleman temin etme faaliyetlerini yoğunlaştırdıklarını, yapılan teknik takip neticesinde 4 Kasım’da Sabri kod adlı örgüt mensubu ile … arasındaki görüşmede ısrarla bir paketten söz edilmesi sebebiyle bu paketin örgüt için önemli nitelikte, örgütün stratejisini belirleyen, örgüte talimat veren bir CD, doküman, bomba ya da başka bir şey olabileceğini değerlendirdiklerini, 7 Kasımda sanıklar Veysel ve Özcan ile birlikte Şemdinli’ye gittiklerini, sanık …‘ın çizili krokiye Seferi’nin evini, iş yerini ve bunların bulunduğu caddenin yapısını işaretlediğini, amaçlarının dokümanları bir araya getirip dosya oluşturmak olduğunu, tayinleri çıktığında yeni gelen personelin elinde bilgi ve belge olmasını amaçladıklarını, olay günü Alay komutanının yazılı emri üzerine hazırladıkları dosyayı Cumhuriyet savcısına arz etmek üzere Şemdinli’ye gittiklerini,

Mahkemede; 9 Kasımdaki patlama öncesinde Şemdinli ve çevresinde meydana gelen patlamaların halkta huzursuzluk yarattığını, PKK’nın bu eylemlerin sorumluluğundan kurtulmak için patlamaları örgütün değil devlet görevlilerinin gerçekleştirdiği yönünde propaganda yaptığını, haber elemanlarının temin ve kullanımı yönergesine göre, görevlendirme yazılarında can güvenliklerinin sağlanması ve deşifre olmamaları için haber elemanlarının isminin yer almadığını, bu sebeple 7 Kasım ve 9 Kasım 2005 tarihli görevlendirilme yazılarında sanık …‘in adının geçmediğini, sanık … ile irtibata geçip yanlarına aldıklarını, olaylar sırasında araçta kalan çanta ve dokümanları saldırılar sebebiyle alamadıklarını, evrakın bölgede PKK terör örgütüyle işbirliği halinde oldukları değerlendirilen kişilere dair liste ve krokilerden oluştuğunu, Seferi’yi izleme ve takip aşamasında iken “cep telefonundan değil ankesörlü telefondan ara” şeklindeki görüşmelerden şüphelendiklerinden Cumhuriyet savcısına durumu bildirmeyi kararlaştırdıklarını, operasyonel çalışmaları asayişle görevli jandarma ve polisten oluşan kolluk görevlilerinin yapacağını, iddianamede ismi geçen Abdülkadir A. isimli şahsı tanımadığını, basından tanıdığı Yeşil kod adlı kişiyi hiç görmediğini, Diyarbakır’da görev yaparken tanıdığı müteahhit ve iş adamlarıyla tayini çıktıktan sonra da görüşmeye devam ettiğini, Diyarbakır’da görevli olduğu 1995-2001 yılları arasında Orgeneral Yaşar Büyükanıt tarafından kendisine ödül verilip verilmediğini hatırlamadığını, Hakkari’de görev yaptığı esnada verilen şerit rozet beratında Kuvvet Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın isim ve imzasının bulunmasının prosedür gereği olduğunu, sürecin uzun olması sebebiyle beratın kuruma ulaşmasının 3-4 ay sürdüğünü, müdahil avukatlarının, komutanı ve eski genelkurmay başkanı olan Yaşar Büyükanıt hakkındaki kötü adam ve en kötü genelkurmay başkanı sözlerini kabul etmediğini, Muğla Fethiye’de bir kooperatifte taksit ile satın almış olduğu bir dairesinin bulunduğunu, bu daireyi de eşinin üstüne kaydettirdiğini, kendi maaşının 1.700, hemşire olan eşinin maaşının ise 900 Lira olduğunu,

Sanık … mülkiye müfettişine verdiği ifadesinde; 15 yıldır jandarma teşkilatında astsubay olarak çalıştığını, 13-14 defa Şemdinli’ye istihbarat ve terörle mücadele amaçlı gittiğini, görevlere giderken yanında iki ya da üç arkadaşının olduğunu, olaylar sonrası iki gün taktik alayda kaldıktan sonra savcılıkta ifade verdiğini, araçta bulunan evrakın … ve terör örgütüne müzahir başka kişilerin son dönemdeki faaliyetlerine dair olduğunu,

Savcılıkta; haber elemanı olarak kaydı bulunan sanık …‘i, sanık … başçavuşun yanına gelmesinden dolayı tanıdığını, Şemdinli ilçesinde meydana gelen terör olayları ile ilgili istihbarat toplamak için sanık … başçavuş ile birlikte görev planlaması yaptıklarını, teknik takip altında olan … hakkında özellikle paket konusundaki bilgileri değerlendirmek, bu paketin gelişini takip etmek, gerekirse arama kararı almak ve bu konudaki bilgileri jandarma ve emniyet vasıtası ile Cumhuriyet savcısına ulaştırmak için bölgeyi bilen sanık …‘i de yanlarına alarak 09.11.2005 tarihinde Şemdinli ilçesine resmi görevle gittiklerini, araçta ele geçirilen belgelerin kendilerine ait olduğunu, Seferi’nin evinde ve iş yerinde örgüt mensupları ile irtibata geçeceği bilgisi üzerine söz konusu krokilerin düzenlediğini, arabanın etrafını saran kalabalığın sanık … için “bu itirafçıdır bunu bize verin” diye bağırdıklarını, araçta bulunan çantadaki evrakın önemli istihbari bilgileri içerdiğini,

Sorguda; görevlendirildiği yerlere hep farklı personel ile gittiğinden çete suçlamasını kabul etmediğini, son iki aydır çalışma bölgesi olan Şemdinli’de meydana gelen patlamalar sebebiyle istihbari faaliyetleri yoğunlaştırdıklarını, 5 Ağustostaki patlamadan sonra 156 numaralı telefonu arayan bir bayanın, bu olaydan …‘ı sorumlu tutması üzerine mahkemeden iletişimin tespiti kararı aldıklarını, Seferi’nin ev ve iş yerine ait krokiyi sanık … başçavuşla birlikte gittikleri 7 ve 9 Kasımdan önceki bir görevinde çizdiğini, görev süresi içerisinde yaptığı istihbari çalışmaları düzenli olarak kaydettiği ajandanın kayıp olduğunu, daha sonra bu ajandanın Roj Tv ve … adlı gazetede sanık … başçavuş’a aitmiş gibi gösterildiğini,

Mahkemede; olay sonrası Şemdinli Cumhuriyet savcısı tarafından saat 16.30’da başlanabilen incelemede evrak çantasının bıraktığı arka koltukta değil, bagaj içinde bulunduğunu, çıkan kargaşada çantadaki ve bagajdaki belge ve malzemelerin halkın eline geçtiğini, elden ele gezdirilme görüntülerinin televizyonda gösterildiğini, evrak çantasını irtibat kuracağı kişilere bakma amacıyla her gidişinde yanında taşıdığını, Şemdinli emniyetiyle yapmış olduğu bilgi alış verişi sonucunda temin ettiği DTP Şemdinli teşkilatı kurucularına ait listenin, parti teşkilatının kurucularına dair bir liste olup listeyi kendisinin yapmadığını, emniyet bölgesinde oturan …‘ın, takip ettikleri örgütsel faaliyetleri yönünden sürekli jandarma bölgesine çıktığını, sanık …‘yı Hakkari’de görev yaptığı sırada tanıdığını, Şemdinli şehir merkezi sorumlusu olan Seferi’nin örgüt içerisinde Hacı kod adı ile bilindiğini, DTP Şemdinli teşkilatı kurucularına ait listede çarpı işareti bulunan kişilerin … ile telefonda görüşen kişiler olduğunu, DTP partisinin kurucu üyelerinden olan …‘a ait fotoğrafın parti belgelerinde yer alması sebebiyle kendisinde bulunduğunu,

Sanık … mülkiye müfettişine verdiği ifadesinde; PKK’dan kaçtıktan sonra terör örgütünün iki kardeşini öldürdüğünü, Diyarbakır cezaevinde bulunduğu sürede ilgili jandarma komutanlığından alınan izinle Hakkari, Çukurca ve Şemdinli kırsalında güvenlik kuvvetlerince yürütülen operasyonel faaliyetlere iştirak ettiğini, bu operasyonlarda sanık … ile ortak bir faaliyet içinde olmadığını, jandarmada ise doğrudan sanık … ile çalıştığını, başka bir görevli ile tek başına herhangi bir göreve gitmediğini, sanık … astsubay ile de 7 ve 9 Kasım 2005 tarihlerinde olmak üzere iki kez Şemdinli’ye gittiklerini, çalışma yöntemi itibari ile hiçbir zaman nereye ve niçin gidildiğini soramayacağını, emniyette ve cezaevinde bulunduğu sürede ne jandarma teşkilatından ne de başka bir kuruluştan kimsenin kendisini ziyaret etmediğini,

Kollukta; 2003 mayıs ayında terhis olduktan sonra Hakkari iline yerleştiğini, askerler ile bazı görevlere katıldığını, olay günü araç hareket halindeyken patlama sesini duyduklarını, arkadaşının ne olduğunu sorması üzerine orada bulunan gençlerden birisinin “hem yapıyosunuz hem de soruyosunuz şerefsizler” diye karşılık verdiğini, ardından saldırıya uğradıklarını, Şemdinli’ye gelmek üzere beraber yola çıktığı arkadaşlarının kendilerini asker olarak tanıttıklarını, bunun ne derece doğru olduğunu bilmediğini, arkadaşlarının isimlerini ve buraya geliş amaçlarını savcılıkta söyleyeceğini, çok önceden birkaç kez özel işleri için ilçe merkezine geldiğini,

Savcılıkta; 09.11.2005 tarihinde Şemdinli’ye bazı elemanlar ve dostlar ile görüşüp haber toplamak ve eleman kazandırmak için gittiklerini,

Sorguda; olay günü sanıklar Ali ve Özcan başçavuşların kendisini bazı haber elemanları ile tanıştırmak için Şemdinli’ye götürdüklerini, ilçeye yeni geldikleri sırada olayların olduğunu, savcılık ifadesinin de doğru olduğunu ve o ifadesini de kabul ettiğini,

Mahkemede; 2003 yılı sonbahar aylarından itibaren Hakkari İl Jandarma Komutanlığına bağlı haber elemanı olarak çalışmaya başladığını, 03.08.2004 tarihinden itibaren de resmi kayıt altına alındığını, PKK terör örgütünün kardeşlerini öldürmesi sebebiyle onlara karşı mücadele ettiğini, para beklentisi olmadığını, ancak görevi esnasında yaptığı masrafları için sanık … başçavuşun kendisine aylık 600 - 700 Lira para verdiğini, örgüt mensuplarının geçiş güzergâhları, barınakları, yardım kaynakları, irtibatlı oldukları örgüt mensuplarına yardım ve yataklık eden, işbirliği yapan kişiler hakkında bilgi edinmeye çalıştığını, hizmetli olarak çalışan eşinin de 650 Lira ücret aldığını,

Savunmuşlardır.

Diğer tanıklar ile …, … ve …‘ın patlama olayına ve patlamanın gerçekleştiği gün ve sonrasında yaşanan gelişmelere dair anlatımları bulunmakla birlikte uyuşmazlık konusuna ışık tutacak nitelikli bir beyanları bulunmamaktadır.

5237 Sayılı TCK’nun “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma” başlıklı 220. maddesinde; “ ( 1 ) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.

( 2 ) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

( 3 ) Örgütün silahlı olması halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır…” hükmüne yer verilmiş,

Maddesinin gerekçesinde ise;

“Kanunlarda suç olarak tanımlanan fiillerin işlenmesi amacıyla örgüt kurmak veya yönetmek ile bu amaçla kurulmuş örgüte üye olmak, işlenmesi amaçlananlardan ayrı suçlar olarak tanımlanmıştır.

Örgüt kurmak, işlenmesi amaçlanan suçlar açısından sadece bir araç niteliğindedir. Suç işlemek için örgüt kurmak, toplum düzenini tehlikeye sokmaktadır. Ayrıca belirtilmelidir ki, suç örgütü, amaçlanan suçları işlemede bir kolaylık sağlamaktadır. Bu nedenlerle, işlenmesi amaçlanan suçlar açısından hazırlık hareketi niteliğinde olan bu fiiller, ayrı suçlar olarak tanımlanmıştır.

Bu suç tanımı ile korunan hukukî değer, kamu güvenliği ve barışıdır. Kamu güvenliği ve barışının bozulması ise, bireyin güvenli, barış içinde yaşamak hakkını da zedeleyecektir. Bu sebeple söz konusu düzenlemeyle aynı zamanda bireyin, Anayasada güvence altına alınmış olan hak ve özgürlüklerine yönelik fiillere karşı da korunması amaçlanmaktadır.

Maddenin birinci fıkrasında, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak veya yönetmek suçu tanımlanmıştır. Bu bakımdan, söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suçtur. Bu seçimlik hareketler, suç işlemek için örgüt kurmak veya yönetmektir.

Örgüt, soyut bir birleşme değildir, bünyesinde hiyerarşik bir ilişki hakimdir. Bu hiyerarşik ilişki, bazı örgüt yapılanmalarında gevşek bir nitelik taşıyabilir. Bu ilişki dolayısıyla örgüt, mensupları üzerinde hâkimiyet tesis eden bir güç kaynağı niteliğini kazanmaktadır.

Örgütün varlığı için suç işlemek amacı etrafındaki fiilî birleşme yeterlidir. Örgüt, niteliği itibarıyla, devamlılık arzeder. Bu itibarla, kişilerin belli bir suçu işlemek için bir araya gelmesi hâlinde, örgüt değil, iştirak ilişkisi mevcuttur. İştirak ilişkisinden bahsedebilmek için, suç ortakları nezdinde suçun, konu veya mağdur bakımından somutlaşması gerekir. Buna karşılık, örgüt yapılanmasında, işlenmesi amaçlanan suçların konu veya mağdur itibarıyla somutlaştırılması zorunlu değildir.

Madde metninde, suç işlemek amacına yönelik örgütün varlığı için asgari üye sayısı belirlenmemiştir.

Suç işlemek için örgüt kurulması bir somut tehlike suçudur. Her ne kadar en az iki kişinin belli amaç etrafında suç işlemek üzere devamlı surette fiilen birleşmesi suretiyle örgüt meydana gelebilirse de; kurulan örgüt, güdülen amaç bakımından somut bir tehlike oluşturmayabilir. Bu nedenle, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından, amaçlanan suçları işlemeye elverişli olması aranmalıdır. Bu bakımdan, örneğin sadece üç kişinin bir araya gelmesi, devletin ülke bütünlüğünü bozmaya yönelik suçları işleme açısından somut bir tehlike taşımayabilir; buna karşılık, ekonomik çıkar sağlamaya yönelik suçlar açısından elverişli olabilir.

Bu suç, bir amaç suç niteliği taşımaktadır. Bu nedenle, söz konusu suç, ancak doğrudan kastla işlenebilir. Kişiler, suç işlemek amacıyla bir örgütlenme yapısı içinde bulunmalıdırlar. İşlenmesi amaçlanan suçların türü veya niteliği, sadece bu suç için öngörülmüş olan alt ve üst sınırlar arasında somut cezanın belirlenmesinde dikkate alınabilir.

İkinci fıkrada, suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olmak, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Örgüte üye olmak, fiilî bir katılmadır. Örgüte üye olmak için örgüt yöneticilerinin rızasının varlığına gerek yoktur. Tek taraflı iradeyle de katılmak mümkündür.

Üçüncü fıkraya göre, örgütün silâhlı olması, bir ve ikinci fıkrada tanımlanan suçların daha ağır ceza ile cezalandırılmasını gerektiren nitelikli unsurunu oluşturmaktadır. Suç örgütünün silâhlı olup olmaması veya sahip olunan silâhların cins, nitelik ve miktarı, somut tehlikenin belirlenmesi veya var olan somut tehlikenin ağırlığı bakımından dikkate alınmalıdır…” açıklaması yapılmıştır.

5237 Sayılı TCK’nun 220. maddesi kapsamında bir örgütün varlığından sözedebilmek için; en az üç kişinin, suç işlemek amacıyla hiyerarşik bir ilişki içerisinde, devamlı olarak amaç suçları işlemeye elverişli araç ve gerece sahip bir şekilde bir araya gelmesi gerekmektedir.

Örgüt, soyut bir birleşme olmayıp, bünyesinde hiyerarşik bir ilişki barındırmaktadır. Bu hiyerarşik ilişki, bazı örgüt yapılanmalarında gevşek bir nitelik taşıyabilir. Oluşturulan bu ilişki sayesinde örgüt, mensupları üzerinde hâkimiyet tesis eden bir güç kaynağı niteliğini kazanmaktadır. Bu sebeple niteliği itibarıyla devamlılık arzeden örgütün varlığı için suç işlemek amacı etrafındaki fiilî birleşme yeterlidir. Buna karşın, kişilerin belirli bir suçu işlemek için bir araya gelmesi hâlinde ise örgüt değil, iştirak ilişkisi mevcuttur.

Madde gerekçesi ve yapılan açıklamalar ışığında suç işlemek amacıyla örgüt kurmak suçundan bahsedilebilmesi için;

a- ) Üye sayısı en az üç veya daha fazla kişi olmalıdır.

b- ) Üyeler arasında gevşek de olsa hiyerarşik bir bağ bulunmalıdır. Örgütün varlığı için soyut bir birleşme yeterli olmayıp, örgüt yapılanmasına bağlı olarak gevşek veya sıkı bir hiyerarşik ilişki olmalıdır.

c- ) Suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşme yeterli olup, örgütün varlığının kabulü için suç işlenmesine gerek bulunmadığı gibi, işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur itibarıyla somutlaştırılması bazen mümkün olmakla birlikte, zorunluluk arz etmemektedir. Örgütün faaliyetleri çerçevesinde suç işlenmesi halinde, fail, örgütteki konumuna göre, üye veya yönetici sıfatıyla cezalandırılmasının yanında, ayrıca işlenen suç veya suçlardan da cezalandırılacaktır.

d- ) Örgüt niteliği itibarıyla devamlılığı gerektirdiğinden, kişilerin belirli bir suçu işlemek veya bir suç işlemek için bir araya gelmesi halinde, örgütten değil ancak iştirak iradesinden söz edilebilecektir.

e- ) Amaçlanan suçları işlemeye elverişli, üye, araç ve gerece sahip olunması gerekmektedir.

Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.04.2007 gün ve 253-80 ile 19.02.2013 gün ve 1490-59 Sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.

  1. maddesinde düzenlenen bu suç tipinde örgüt kurmak, yönetmek ve kurulmuş bir örgüte üye olmak üzere ortak özelliği örgüt olan üç temel fiil söz konusudur. Bu bakımdan öncelikle yapının suç örgütü boyutuna ne zaman ulaştığının ( Prof. Dr. Feridun Yenisey, Örgütlü Suçlar ve Terör Suçları Eğitim Modülü, s. 48-49 ) ve örgütün yönetim kadrosunun varlığı ile alt kadronun aldığı emir ve talimatlarla hareket ediyor olmasının tespiti gerekir. ( Ersan Şen, Yorumluyorum-14, s. 243 )

Sanıklar hakkında düzenlenen iddianamede sevk maddesinin 316. maddesi olarak gösterilmiş olması nedeniyle, bu aşamada “suç için anlaşma” suçuna da değinmekte fayda bulunmaktadır.

5237 Sayılı TCK’nun “Suç için anlaşma” başlıklı 316. maddesi

” ( 1 ) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçlardan herhangi birini elverişli vasıtalarla işlemek üzere iki veya daha fazla kişi, maddi olgularla belirlenen bir biçimde anlaşırlarsa, suçların ağırlık derecesine göre üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezası verilir.

( 2 ) Amaçlanan suç işlenmeden veya anlaşma dolayısıyla soruşturmaya başlanmadan önce bu ittifaktan çekilenlere ceza verilmez” şeklinde düzenlenmiştir.

Suçla korunan hukuki menfaat, devlete karşı suç işlenmesini önlemek ( Doğan Soyaslan, Özel Hükümler, 6. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara, 2006, s.601 ) ve devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü, güvenliğini, Anayasal düzeni ve vatandaşların barış içinde yaşama haklarıdır. ( Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 2. Baskı, C. 6, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, s. 9003 )

Suç için anlaşma suçu, tehlike suçu niteliğinde olup iki veya daha fazla kişinin dördüncü kısmının, dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçlardan birini elverişli vasıtalarla işlemek üzere, maddi olgularla belirlenen bir biçimde fikri anlaşmalarıyla oluşmaktadır. Suç için anlaşma suçunda bir örgütlenme ve dolayısıyla hiyerarşik, organize bir yapı söz konusu değildir. ( Prof. Dr. Feridun Yenisey, Örgütlü Suçlar ve Terör Suçları Eğitim Modülü, s. 46,47 )

Latince “in dubio pro reo” olarak ifade edilen ve masumiyet ( suçsuzluk ) karinesinin bir uzantısı olan “şüpheden sanık yararlanır ilkesi” ceza yargılaması hukukunun evrensel nitelikteki önemli ilkelerinden biridir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır. Şüpheli ve aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak hüküm tesis edilemez. Ceza mahkûmiyeti bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı ve bu ispat, hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermemelidir. Yüksek de olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermektir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanıkların dördüncü kısmının dördüncü bölümünde yer alan devletin güvenliğine karşı suçlar ile beşinci bölümünde yer alan anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlardan herhangi birini işleme hususunda anlaştıklarına dair delil bulunmaması, suç örgütüne üye olma suçunun oluşabilmesi için ise öncelikle suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgütün varlığının saptanmasının gerekmesi, dosya içeriğinde ise bu şekilde kurulmuş bir örgütün mevcudiyetine dair somut kanıtların bulunmaması, bu sebeple suç örgütüne üye olma suçunun da unsurlarının oluşmaması karşısında; yerel mahkemece, dosya kapsamı ile bağdaşmayacak ve varsayıma dayalı mülahazlarla suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgütün bulunduğu ve sanıkların bu örgütün üyesi olduğu kabul edilerek haklarında mahkûmiyet kararı verilmesi isabetsizdir.

Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, sanıkların beraatleri yerine mahkûmiyetlerine hükmolunması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

1- ) Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 23.05.2013 gün ve 9-158 Sayılı direnme hükmünün; sanıklar …, … ve …‘in beraatleri yerine mahkûmiyetlerine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,

2- ) Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 21.03.2017 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS