Açığa İmzanın Kötüye Kullanılması Suçu
TCK Madde 209
(1) Belirli bir tarzda doldurulup kullanılmak üzere kendisine teslim olunan imzalı ve kısmen veya tamamen boş bir kağıdı, verilme nedeninden farklı bir şekilde dolduran kişi, şikayet üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) İmzalı ve kısmen veya tamamen boş bir kağıdı hukuka aykırı olarak ele geçirip veya elde bulundurup da hukuki sonuç doğuracak şekilde dolduran kişi, belgede sahtecilik hükümlerine göre cezalandırılır.
TCK Madde 209 Gerekçesi
Maddeyle, belirli bir tarzda doldurulup kullanılması için verilmiş boş bir kağıdı, teslim edenin isteğine ve imzalı boş kağıdı veriş nedenine aykırı olarak dolduran kimse cezalandırılmaktadır.
Suçun yapısı şu suretle ortaya çıkmaktadır: Bir kişi diğerine belirli bir tarzda doldurmak üzere imzalı ve fakat boş bir kağıt verecektir; böylece suçun oluşması için imzanın gerçek olması temel koşuldur. Ayrıca verilen kağıt hukuken geçerli bir belge oluşturmayacaktır; suç böylece gerçek bir belgenin tahrif veya tağyiri şeklinde işlenecek olursa, belgede sahtecilik suçu söz konusu olur.
Suçun oluşması için söz konusu imzalı kağıdın, tevdi ve teslim nedeninden farklı bir şekilde doldurulması gereklidir.
Suçun soruşturulması ve kovuşturulması, şikâyete bağlıdır. İmzalı boş kağıt ancak taraflar arasında belirli bir ilişki şeklinin varlığı hâlinde söz konusu olabileceğinden, kovuşturmanın şikâyete bağlı tutulması uygun görülmüştür.
İkinci fıkrada, imzalı ve kısmen veya tamamen boş bir kağıdı hukuka aykırı olarak ele geçirip veya elde bulundurup da hukukî sonuç doğuracak şekilde dolduran kişinin, belgede sahtecilik hükümlerine göre cezalandırılması öngörülmüştür. Dikkat edilmelidir ki, bu durumda, imzalı kağıt teslim veya tevdi edilmemiş, suçlu bunu hukuka aykırı bir suretle ele geçirerek doldurmuştur.
TCK 209 (Açığa İmzanın Kötüye Kullanılması Suçu) Emsal Yargıtay Kararları
Ceza Genel Kurulu 2017/31 E. , 2020/354 K.
- TCK 209
- Açığa imzanın kötüye kullanılması
Açığa imzanın kötüye kullanılması suçunun konusu belirli bir tarzda doldurulmak üzere imzalı ve kısmen veya tamamen boş bir şekilde verilen kâğıttır. Maddeyle, belirtilen biçimde verilen bir kâğıdı, teslim eden kişinin isteğine ve kâğıdı veriş nedenine aykırı olarak dolduran kimse cezalandırılmaktadır.
Birinci fıkradaki suçun oluşumu için bir kimsenin imzasının yer aldığı boş bir kâğıdı, diğerine belirli bir tarzda doldurulmak üzere vermesi, kâğıdı alan kimsenin de tevdi ve teslim nedeninden farklı bir şekilde bu kâğıdı doldurarak hukuki sonuç doğuracak bir belge hâline getirmesi gereklidir. Kâğıt üzerine atılan imzanın gerçek olması şarttır. Aksi takdirde belgede sahtecilik suçu söz konusu olur. Suçun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyet şartına bağlı tutulmuştur.
İkinci fıkrada, imzalı ve kısmen veya tamamen boş bir kâğıdı hukuka aykırı olarak ele geçirip veya elde bulundurup da hukuki sonuç doğuracak şekilde dolduran kişinin, belgede sahtecilik hükümlerine göre cezalandırılması öngörülmüştür. Bu fıkradaki suçun oluşması için faile imzalı kâğıt teslim veya tevdi edilmemiş olmalı, fail imzalı kâğıdı hukuka aykırı bir şekilde ele geçirerek veya elde bulundurarak doldurmalıdır. Fail, imzalı olarak verilen boş kâğıdı doldurduğunda meydana gelen belgenin niteliğine göre resmî veya özel belgede sahtecilik suçu hükümlerine göre cezalandırılacaktır.
Açığa imzanın kötüye kullanılması suçunun unsurları ile alâkalı bu genel açıklamalardan sonra uyuşmazlık konusu ile ilgili olarak suça konu senedin anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğunun ispatı açısından yazılı delil mecburiyeti bulunup bulunmadığı ve tanık dinlenip dinlenemeyeceği konusunda hangi usul hükümlerinin uygulanması gerektiğinin irdelenmesinde yarar bulunmaktadır.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren ve suç tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 450. maddesi ile yürürlükten kaldırılan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 288. maddesinde; “Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri dörtyüz milyon lirayı geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir.
Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma (ibra) gibi herhangi bir sebeple dörtyüz milyon liradan aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz.”, 1086 sayılı Kanun’un 290. maddesinde ise, “Senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı defi olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler dörtyüz milyon liradan az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz.” hükümleri yer almaktadır.
6100 sayılı HMK’nın “Senetle ispat zorunluluğu” başlıklı 200. maddesi ile; “(1) Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk Lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz. (2) Bu madde uyarınca senetle ispatı gereken hususlarda birinci fıkradaki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati hâlinde tanık dinlenebilir.”,
Aynı Kanun’un “Senede karşı tanıkla ispat yasağı” başlıklı 201. maddesi ile de; “Senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler ikibinbeşyüz Türk Lirasından az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz.” şeklinde düzenlemeler getirilmiştir.
Yerleşmiş yargısal kararlar ve öğretideki baskın görüşlerde de, senede müstenit olan her nevi iddiaya karşı ileri sürülecek savunmaların tanıkla ispatının mümkün olmadığı, ancak senetle ispat zorunluluğunun yalnız hukuki işlemler için olup hukuki fiillerin senetle ispat zorunluluğunun bulunmadığı, borcun ödenmesi, bir borcu sona erdirme amacına yönelik olduğu için bir hukuki fiil değil, hukuki işlem olduğundan, senede bağlı borçların ödendiğinin de tanıkla ispat olunamaması gerektiği belirtilmiştir. Somut olayda da, sanığın eylemi, anlaşmaya aykırı senet düzenlemek biçiminde gerçekleştirdiği iddia edilen bir hukuki işlemdir.
Senede karşı ileri sürülen hukuki işlemlerin değeri ne olursa olsun tanıkla ispat olunamayacağı kuralı 1086 sayılı HUMK’nın 290. maddesinde hükme bağlanmakla birlikte, aynı Kanun’da senetle ispatın istisnalarına da yer verilmiştir.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren ve suç tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı CMK’nın 217. maddesinde;
“(1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.
(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.”,
Aynı Kanun’un 218. maddesinde ise,
“(1) Yüklenen suçun ispatı, ceza mahkemelerinden başka bir mahkemenin görev alanına giren bir sorunun çözümüne bağlı ise; ceza mahkemesi bu sorunla ilgili olarak da bu Kanun hükümlerine göre karar verebilir. Ancak, bu sorunla ilgili olarak görevli mahkemede dava açılması veya açılmış davanın sonuçlanması ile ilgili olarak bekletici sorun kararı verebilir.
(2) Kovuşturma evresinde mağdur veya sanığın yaşının ceza hükümleri bakımından tespitiyle ilgili bir sorunla karşılaşılması halinde; mahkeme, ilgili kanunda belirlenen usule göre bu sorunu çözerek hükmünü verir.” hükümlerine yer verilmiştir.
Buna göre, bir eylemin suç olup olmaması başka bir mahkemenin görev alanına giren bir sorunun çözümüne bağlı ise, ceza mahkemesi bu sorunu kendi çözümleyebileceği gibi, yargılamaya ara vererek hukuk davası açılması için ilgililere uygun bir süre verebilecek ve hukuk mahkemesinden bu konuda bir karar verilmesini de bekleyebilecektir. İlgililere süre verilerek hukuk mahkemesinden bir kararın çıkması beklendiği takdirde, örneğin anlaşmaya aykırı düzenlendiği iddia edilen senet ile ilgili değerlendirme yapan hukuk mahkemesi, ceza usulünde benimsenen serbest delil ilkesi hükümlerine göre değil, hukuk usulünde uygulanan “istisnalar dışında senede karşı iddiaların ancak senetle ispat edilebileceği” ilkesi uyarınca bir karar tesis edecek ve senet hakkında hukuk mahkemesince verilen karar ceza mahkemesini de bağlayacaktır. Görüldüğü üzere, ceza mahkemesi yüklenen suçun ispatı açısından ceza usulü kuralları içinde karara bağlamadığı bir sorunun hukuk mahkemesinde çözümüne imkân tanımışsa, artık hukuk mahkemesinden verilen kararla bağlı olacaktır. Başka bir mahkemenin görev alanına giren bir sorunu kendisi karara bağlamak istediği takdirde ise, yine aynı kuralları, yani hukuk usulünde benimsenen kuralları uygulaması gerekecektir. Aksi hâlin kabulünde çelişkili kararların tesisi ihtimali nedeniyle adalete olan güven sarsılacaktır. Bu durumda ceza mahkemesi, bir fiilin suç olup olmamasını değil, bir hukuki işlemin, yani senedin anlaşmaya aykırı düzenlenip düzenlenmediğini belirleyerek sonuca gideceğinden, açığa imzanın kötüye kullanılması suçunun sübutunu hukuk usulünde öngörülen kuralları uygulamak suretiyle çözümlemek zorundadır. Bu zorunluluk yalnızca senedin anlaşmaya aykırı düzenlendiği iddiasına ilişkin olup, sanığın kastı, senedi kullanıp kullanmadığı gibi diğer unsurları değerlendirirken ceza muhakemesindeki serbest delil ilkesine uygun şekilde takdirini kullanabilecektir. Ceza ve hukuk mahkemelerinde, sübuta ilişkin bir sorunun çözümünde farklı usul kurallarının uygulanması farklı hukuki sonuçları ortaya çıkarabilecektir. İmzalı boş bir kâğıdın anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu iddiasının ceza mahkemesinde serbest delil usulü, hukuk mahkemesinde ise, istisnalar dışında sınırlı delil usulüne göre çözümünün ve bundan dolayı farklı sonuçların ortaya çıkmasının kabulü, adalet ve hakkaniyete aykırı düşecektir. Bu nedenle, senedin anlaşmaya aykırı düzenlenip düzenlenmediğine ilişkin sorunun çözümünde, ceza ve hukuk mahkemelerinden verilen farklı kararların uygulamada doğuracağı sakıncalarının önlenmesi bakımından, tanıkla ispat konusunda ceza mahkemesinin hukuk mahkemesinin bağlı olduğu usul kurallarını uygulaması gerekmektedir.
Diğer bir anlatımla, farklı usul hükümlerinin uygulanması nedeniyle imzalı boş bir kâğıdın anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu iddiasının ceza mahkemesinde sabit görülerek mahkûmiyet kararı verilmesi, buna karşılık hukuk mahkemesinde böyle bir iddianın yerinde olmadığının kabulü ile alacağın geçerli görülmesi durumunda, ceza mahkemesi kararı sonucu açığa imzanın kötüye kullanılması suçundan hakkında mahkûmiyet hükmü kurulan alacaklı, hukuk mahkemesi kararına göre alacağını icrada tahsil edebilecektir. Üstelik bu kabul, elinde gerçeğe ve hukuka uygun olarak düzenlenmiş senet bulunan alacaklının senede konu alacağını tahsil edememe tehlikesinin yanında, TCK’nın 209/1. maddesinde düzenlenen ceza tehdidi altında bulundurulmasına neden olacak, hatta Hukuk Muhakemeleri Kanunu, İcra İflas Kanunu ve Ticaret Kanunu hükümlerine güvenerek alacağını hukuki yönden güvende gördüğü için, işlemlerin yapılması sırasında tanık temini yoluna gitmeyen alacaklının kolayca mahkûm edilmesi sonucunu ortaya çıkaracak ve ekonomik hayatta güvensizliğe neden olacaktır. Bu tür sakıncalara ve böylesine çelişkili bir durumun ortaya çıkmasına hukuk mantığının izin vermeyeceği açıktır.
Nitekim 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde, benzer uyuşmazlık konularının değerlendirildiği 12.04.1933 tarihli ve 31-7 sayılı, 02.04.1941 tarihli ve 19-12 sayılı, 24.03.1989 tarihli ve 1-2 sayılı İçtihat Birleştirme Kararlarında ve Ceza Genel Kurulunun 05.02.2013 tarihli ve 1086-40 sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmış olup, 1412 sayılı CMUK’nun 254 ve 255. maddeleri ile suç tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı CMK’nun 217 ve 218. maddelerinin uyuşmazlık konusunu ilgilendiren bölümleri itibariyle paralel hükümler içermeleri nedeniyle değişen ceza mevzuatı karşısında dahi söz konusu İçtihadı Birleştirme Kararları halen geçerliliklerini korumaktadır.
…
Katılan …’in sanığa 40.000 TL ödeyeceği hususunun yer aldığı 15.03.2005 tarihli ve “Müvekkil Başvuru Formu Ve Hesaplaşma Ve İbranamedir” başlıklı belgenin, katılan …’in bilgisi ve rızası dışında, sahte olarak düzenlendiğinin dosya kapsamındaki delillerle ispat edilemediği, zira ceza yargılamasında da geçerliliğini koruyan 24.03.1989 tarihli ve 1-2 sayılı İçtihat Birleştirme Kararında belirtildiği üzere imzalı boş kâğıdın anlaşma dışı doldurulduğu iddiasının yazılı delillerle ispatının gerektiği, bu anlamda söz konusu belgenin sahteliğinin kanıtlanamaması nedeniyle sanığın dolandırıcılık suçunu işlediğine ilişkin yeterli delil bulunmadığı, ancak katılan … tarafından kendisine verilen belgeleri onun aleyhine kullanarak ve aynı dava kapsamında hem katılan …‘in hem de alacak davası açtığı şirketin vekilliğini üstlenerek Avukatlık Kanunu’ndan kaynaklanan yüklendiği görevi, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirme, avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranma ve aynı işte menfaati zıt taraflara avukatlık etmeme zorunluluklarına aykırı hareket etmek ve yaptığı işlemlerle esasen hak etmediği hâlde aleyhine icra takibi başlatmak suretiyle katılan …’in mağduriyetine sebebiyet veren sanığın iddianamede anlatılan ve sabit olan eylemlerinin TCK’nın 257. maddesinin birinci fıkrası kapsamında kalan görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.
Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/634
- TCK 209
- Ceza yargılamasında hakimin delilleri serbestçe takdir edeceği açıklanmış ve ispat vasıtaları yönünden bir sınırlama getirilmemiş ise de, hukuki bir ilişkinin sonucu olup, aynı zamanda cezai sorumluluğu da gerektiren işlemlerde hukuk mahkemelerinde aranılan ispat şeklinin ceza mahkemelerinde de aranması gerektiği, ceza mahkemelerinden verilen mahkûmiyet hükümlerinin hukuk mahkemelerini de bağlayacağı, açığa imzanın kötüye kullanılması suçunun işlendiğinin tanıkla ispatı mümkün değildir, iddia yazılı delille ispatlanmalıdır.
Açığa imzanın kötüye kullanılması suçu TCK’nın 209. maddesinde;
“(1) Belirli bir tarzda doldurulup kullanılmak üzere kendisine teslim olunan imzalı ve kısmen veya tamamen boş bir kâğıdı, verilme nedeninden farklı bir şekilde dolduran kişi, şikayet üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) İmzalı ve kısmen veya tamamen boş bir kâğıdı hukuka aykırı olarak ele geçirip veya elde bulundurup da hukuki sonuç doğuracak şekilde dolduran kişi, belgede sahtecilik hükümlerine göre cezalandırılır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Açığa imzanın kötüye kullanılması suçunun konusu belirli bir tarzda doldurulmak üzere imzalı ve kısmen veya tamamen boş bir şekilde verilen kâğıttır. Maddeyle, belirtilen biçimde verilen bir kâğıdı, teslim eden kişinin isteğine ve kâğıdı veriş nedenine aykırı olarak dolduran kimse cezalandırılmaktadır. Birinci fıkradaki suçun oluşumu için bir kimsenin imzasının yer aldığı boş bir kâğıdı, diğerine belirli bir tarzda doldurulmak üzere vermesi, kâğıdı alan kimsenin de tevdi ve teslim nedeninden farklı bir şekilde bu kâğıdı doldurarak hukuki sonuç doğuracak bir belge hâline getirmesi gereklidir. Kâğıt üzerine atılan imzanın gerçek olması şarttır. Aksi takdirde belgede sahtecilik suçu söz konusu olur. Suçun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyet şartına bağlı tutulmuştur.
İkinci fıkrada, imzalı ve kısmen veya tamamen boş bir kâğıdı hukuka aykırı olarak ele geçirip veya elde bulundurup da hukuki sonuç doğuracak şekilde dolduran kişinin, belgede sahtecilik hükümlerine göre cezalandırılması öngörülmüştür. Bu fıkradaki suçun oluşması için faile imzalı kâğıt teslim veya tevdi edilmemiş olmalı, fail imzalı kâğıdı hukuka aykırı bir şekilde ele geçirerek veya elde bulundurarak doldurmalıdır. Fail, imzalı olarak verilen boş kâğıdı doldurduğunda meydana gelen belgenin niteliğine göre resmî veya özel belgede sahtecilik suçu hükümlerine göre cezalandırılacaktır.
Açığa imzanın kötüye kullanılması suçunun unsurları ile alâkalı bu genel açıklamalardan sonra uyuşmazlık konusu ile ilgili olarak suça konu senedin anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğunun ispatı açısından yazılı delil mecburiyeti bulunup bulunmadığı ve tanık dinlenip dinlenemeyeceği konusunda hangi usul hükümlerinin uygulanması gerektiğinin irdelenmesinde yarar bulunmaktadır.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren ve suç tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 450. maddesi ile yürürlükten kaldırılan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 288. maddesinde; “Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri dörtyüz milyon lirayı geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma (ibra) gibi herhangi bir sebeple dörtyüz milyon liradan aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz”,
1086 sayılı Kanun’un 290. maddesinde ise, “Senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı defi olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler dörtyüz milyon liradan az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz” hükümleri yer almaktadır.
6100 sayılı HMK’nın “Senetle ispat zorunluluğu” başlıklı 200. maddesi ile; “(1) Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk Lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz.
(2) Bu madde uyarınca senetle ispatı gereken hususlarda birinci fıkradaki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati hâlinde tanık dinlenebilir”,
Aynı Kanun’un “Senede karşı tanıkla ispat yasağı” başlıklı 201. maddesi ile de; “Senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler ikibinbeşyüz Türk Lirasından az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz” şeklinde düzenlemeler getirilmiştir.
Yerleşmiş yargısal kararlar ve öğretideki baskın görüşlerde de, senede müstenit olan her nevi iddiaya karşı ileri sürülecek savunmaların tanıkla ispatının mümkün olmadığı, ancak senetle ispat zorunluluğunun yalnız hukuki işlemler için olup hukuki fiillerin senetle ispat zorunluluğunun bulunmadığı, borcun ödenmesi, bir borcu sona erdirme amacına yönelik olduğu için bir hukuki fiil değil, hukuki işlem olduğundan, senede bağlı borçların ödendiğinin de tanıkla ispat olunamaması gerektiği belirtilmiştir. Somut olayda da, sanığın eylemi, anlaşmaya aykırı senet düzenlemek biçiminde gerçekleştirdiği iddia edilen bir hukuki işlemdir.
Senede karşı ileri sürülen hukuki işlemlerin değeri ne olursa olsun tanıkla ispat olunamayacağı kuralı 1086 sayılı HUMK’nın 290. maddesinde hükme bağlanmakla birlikte, aynı Kanun’da senetle ispatın istisnalarına da yer verilmiştir.
1086 sayılı HUMK’nın 293. maddesinde,
“1 - Usul ve füru, birader ve hemşire veya karı koca ve kayınpeder ve valide ile damat ve gelin arasındaki muameleler,
2- Cürümden mütevellit olsun olmasın tazminatı müstelzim fiiller,
3- Yangın veya kazayı bahri veyahut düşman istilası gibi senet alınması gayrimümkün veya fevkalade müşkül hallerde yapılan muameleler.
4- Halin icabına ve iki tarafın vaziyetlerine nazaran senede raptı müteamil olmıyan muameleler,
5- Akitlerde hata, hile, gabin, cebir ve ikrah vukuu” hallerinde tanıkla ispat yapılabileceği hüküm altına alınmış,
Aynı Kanun’un 294. maddesinde de; “Nagehani bir hadise veya mücbir bir sebep ile senedin sahibi yedinde veyahut her ne suretle olursa olsun alelüsul tevdi olunan resmî memur nezdinde zayi olduğu hakkında kanaatbahş delil ve emareler mevcut olduğu takdirde” tanıkla ispat olunabileceği belirtilmiştir.
6100 sayılı HMK’nın “Senetle ispat zorunluluğunun istisnaları” başlıklı 203. maddesinde de bu husus,
“(1) Aşağıdaki hâllerde tanık dinlenebilir:
a) Altsoy ve üstsoy, kardeşler, eşler, kayınbaba, kaynana ile gelin ve damat arasındaki işlemler.
b) İşin niteliğine ve tarafların durumlarına göre, senede bağlanmaması teamül olarak yerleşmiş bulunan hukuki işlemler.
c) Yangın, deniz kazası, deprem gibi senet alınmasında imkânsızlık veya olağanüstü güçlük bulunan hâllerde yapılan işlemler.
ç) Hukuki işlemlerde irade bozukluğu ile aşırı yararlanma iddiaları.
d) Hukuki işlemlere ve senetlere karşı üçüncü kişilerin muvazaa iddiaları.
e) Bir senedin sahibi elinde beklenmeyen bir olay veya zorlayıcı bir nedenle yahut usulüne göre teslim edilen bir memur elinde veya noterlikte herhangi bir şekilde kaybolduğu kanısını kuvvetlendirecek delil veya emarelerin bulunması hâli.” biçiminde düzenlenmiştir.
Bu istisnalar dışında, imzalı boş kâğıdın senet haline dönüştürülmesine karşı borçlu tarafından ileri sürülen hususların senetle ispatı gerekmekte olup, bu nitelikte bir kâğıdı imzalayan bir kimse muhtemel tehlikelere ve onun hukuki sonuçlarına katlanmalı ve senede karşı savunmasını yazılı delillerle ispat etmelidir.
Bu aşamada Hukuk Muhakemeleri Kanunu yönünden açıklanmış bulunan “istisnalar dışında tanıkla ispatın mümkün olmadığı”na ilişkin kuralın 5237 sayılı TCK’nın 209. maddesinin birinci fıkrası yönünden ceza mahkemesinde de geçerli olup olmadığı konusu üzerinde durulması gerekmektedir.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 18. maddesi ile yürürlükten kaldırılan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 254. maddesi, “Mahkeme irat ve ikame edilen delilleri duruşmadan ve tahkikattan edineceği kanaate göre takdir eder.
Soruşturma ve kovuşturma organlarının hukuka aykırı şekilde elde ettikleri deliller hükme esas alınamaz”, Aynı Kanun’un 255. maddesi ise; “Bir fiilin suç olup olmaması, adi hukuka müteallik bir meselenin halline bağlı ise ceza mahkemesi bu meseleye dahi ceza işlerindeki usul ve deliller için mer’i kaidelere göre karar verir. Bununla beraber mahkeme, muhakemeyi talik ve hukuk davası açılması için alakadarlara bir mehil verebilir.
Hukuk mahkemesinden bu babda bir hüküm çıkmasını da bekliyebilir.
Ceza mahkemelerinde son tahkikat esnasında suçtan zarar görenlerle maznunların yaşlarında ceza hükümleri bakımından lüzum görülecek tashihlerin Nüfus Kanun’undaki usule göre icrası ceza mahkemesine aiddir. Bu babda verilecek karar esas hükümle birlikte temyiz olunabilir” şeklinde düzenlenmişken, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren ve suç tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı CMK’nın 217. maddesinde;
“(1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.
(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir”,
Aynı Kanun’un 218. maddesinde ise, “(1) Yüklenen suçun ispatı, ceza mahkemelerinden başka bir mahkemenin görev alanına giren bir sorunun çözümüne bağlı ise; ceza mahkemesi bu sorunla ilgili olarak da bu Kanun hükümlerine göre karar verebilir. Ancak, bu sorunla ilgili olarak görevli mahkemede dava açılması veya açılmış davanın sonuçlanması ile ilgili olarak bekletici sorun kararı verebilir.
(2) Kovuşturma evresinde mağdur veya sanığın yaşının ceza hükümleri bakımından tespitiyle ilgili bir sorunla karşılaşılması halinde; mahkeme, ilgili kanunda belirlenen usule göre bu sorunu çözerek hükmünü verir.” hükümlerine yer verilmiştir.
Buna göre, bir eylemin suç olup olmaması başka bir mahkemenin görev alanına giren bir sorunun çözümüne bağlı ise, ceza mahkemesi bu sorunu kendi çözümleyebileceği gibi, yargılamaya ara vererek hukuk davası açılması için ilgililere uygun bir süre verebilecek ve hukuk mahkemesinden bu konuda bir karar verilmesini de bekleyebilecektir. İlgililere süre verilerek hukuk mahkemesinden bir kararın çıkması beklendiği takdirde, örneğin anlaşmaya aykırı düzenlendiği iddia edilen senet ile ilgili değerlendirme yapan hukuk mahkemesi, ceza usulünde benimsenen serbest delil ilkesi hükümlerine göre değil, hukuk usulünde uygulanan “istisnalar dışında senede karşı iddiaların ancak senetle ispat edilebileceği” ilkesi uyarınca bir karar tesis edecek ve senet hakkında hukuk mahkemesince verilen karar ceza mahkemesini de bağlayacaktır. Görüldüğü üzere, ceza mahkemesi yüklenen suçun ispatı açısından ceza usulü kuralları içinde karara bağlamadığı bir sorunun hukuk mahkemesinde çözümüne imkan tanımışsa, artık hukuk mahkemesinden verilen kararla bağlı olacaktır. Başka bir mahkemenin görev alanına giren bir sorunu kendisi karara bağlamak istediği takdirde ise, yine aynı kuralları, yani hukuk usulünde benimsenen kuralları uygulaması gerekecektir. Aksi hâlin kabulünde çelişkili kararların tesisi ihtimali nedeniyle adalete olan güven sarsılacaktır. Bu durumda ceza mahkemesi, bir fiilin suç olup olmamasını değil, bir hukuki işlemin, yani senedin anlaşmaya aykırı düzenlenip düzenlenmediğini belirleyerek sonuca gideceğinden, açığa imzanın kötüye kullanılması suçunun sübutunu hukuk usulünde öngörülen kuralları uygulamak suretiyle çözümlemek zorundadır. Bu zorunluluk yalnızca senedin anlaşmaya aykırı düzenlendiği iddiasına ilişkin olup, sanığın kastı, senedi kullanıp kullanmadığı gibi diğer unsurları değerlendirirken ceza muhakemesindeki serbest delil ilkesine uygun şekilde takdirini kullanabilecektir.
Ceza ve hukuk mahkemelerinde, sübuta ilişkin bir sorunun çözümünde farklı usul kurallarının uygulanması farklı hukuki sonuçları ortaya çıkarabilecektir. İmzalı boş bir kâğıdın anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu iddiasının ceza mahkemesinde serbest delil usulü, hukuk mahkemesinde ise, istisnalar dışında sınırlı delil usulüne göre çözümünün ve bundan dolayı farklı sonuçların ortaya çıkmasının kabulü, adalet ve hakkaniyete aykırı düşecektir. Bu nedenle, senedin anlaşmaya aykırı düzenlenip düzenlenmediğine ilişkin sorunun çözümünde, ceza ve hukuk mahkemelerinden verilen farklı kararların uygulamada doğuracağı sakıncalarının önlenmesi bakımından, tanıkla ispat konusunda ceza mahkemesinin hukuk mahkemesinin bağlı olduğu usul kurallarını uygulaması gerekmektedir.
Diğer bir anlatımla, farklı usul hükümlerinin uygulanması nedeniyle imzalı boş bir kâğıdın anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu iddiasının ceza mahkemesinde sabit görülerek mahkûmiyet kararı verilmesi, buna karşılık hukuk mahkemesinde böyle bir iddianın yerinde olmadığının kabulü ile alacağın geçerli görülmesi durumunda, ceza mahkemesi kararı sonucu açığa imzanın kötüye kullanılması suçundan hakkında mahkûmiyet hükmü kurulan alacaklı, hukuk mahkemesi kararına göre alacağını icrada tahsil edebilecektir. Üstelik bu kabul, elinde gerçeğe ve hukuka uygun olarak düzenlenmiş senet bulunan alacaklının senede konu alacağını tahsil edememe tehlikesinin yanında, TCK’nın 209/1. maddesinde düzenlenen ceza tehdidi altında bulundurulmasına neden olacak, hatta Hukuk Muhakemeleri Kanunu, İcra İflas Kanunu ve Ticaret Kanunu hükümlerine güvenerek alacağını hukuki yönden güvende gördüğü için, işlemlerin yapılması sırasında tanık temini yoluna gitmeyen alacaklının kolayca mahkûm edilmesi sonucunu ortaya çıkaracak ve ekonomik hayatta güvensizliğe neden olacaktır. Bu tür sakıncalara ve böylesine çelişkili bir durumun ortaya çıkmasına hukuk mantığının izin vermeyeceği açıktır.
Nitekim, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde, benzer uyuşmazlık konularının değerlendirildiği 12.04.1933 tarihli ve 31-7 sayılı, 02.04.1941 tarihli ve 19-12 sayılı, 24.03.1989 tarihli ve 1-2 sayılı İçtihat Birleştirme Kararlarında ve Ceza Genel Kurulunun 05.02.2013 tarihli ve 1086-40 sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmış olup, 1412 sayılı CMUK’nun 254 ve 255. maddeleri ile suç tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı CMK’nın 217 ve 218. maddelerinin uyuşmazlık konusunu ilgilendiren bölümleri itibariyle paralel hükümler içermeleri nedeniyle değişen ceza mevzuatı karşısında dahi söz konusu İçtihadı Birleştirme Kararları halen geçerliliklerini korumaktadır. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın, boş ve imzalı olarak katılandan aldığı kâğıdı, aralarındaki anlaşmaya aykırı olarak 1.700.000 TL bedelli senet hâline getirerek katılan aleyhine icra takibi başlattığının iddia edildiği olayda; ceza yargılamasında hakimin delilleri serbestçe takdir edeceği açıklanmış ve ispat vasıtaları yönünden bir sınırlama getirilmemiş ise de, hukuki bir ilişkinin sonucu olup, aynı zamanda cezai sorumluluğu da gerektiren işlemlerde hukuk mahkemelerinde aranılan ispat şeklinin ceza mahkemelerinde de aranması gerektiği, ceza mahkemelerinden verilen mahkûmiyet hükümlerinin hukuk mahkemelerini de bağlayacağı, açığa imzanın kötüye kullanılması suçunun işlendiğinin tanıkla ispatı kabul olunduğu takdirde katılanın ceza ilamına dayanarak 1.700.000 TL bedelindeki senedin anlaşmaya aykırı olarak düzenlendiğini herhangi bir yazılı delile ihtiyaç olmadan ispat edebileceği, bunun da miktar itibarıyla tanıkla ispat edilemeyecek bir iddianın suç tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na aykırı olarak tanıkla ispatı sonucunu doğuracağı, dosyada mevcut bilirkişi raporlarındaki tespitlerin suça konu senedin katılan ile sanık arasındaki anlaşmaya aykırı olarak doldurulup doldurulmadığına yönelik olmadığı ve dolayısıyla katılanın hukuka uygun olarak sadece tanık deliline dayandığı anlaşıldığından, katılanın senedin anlaşmaya aykırı olarak düzenlendiği yönündeki yazılı bir delile dayanmayan iddiasının kabul edilmesinin ve sanığın mahkûmiyetine karar verilmesinin usul ve kanuna aykırı olduğu kabul edilmelidir.
YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/3579 Karar: 2017/6263 Tarih: 04.10.2017
-
TCK 209. Madde
-
Açığa İmzanın Kötüye Kullanılması Suçu
1- )Sanık hakkında … Anonim şirketine ait imzalı boş çek yaprağını alıp doldurarak icra takibine konu ettiği iddası ile resmi belgede sahtecilik suçundan açılan davada; bilirkişi raporu ile suça konu çekin ön yüzünde bulunan yazı ve rakamların sanık ve katılana ait olmadığı; ancak, keşideci imzasının katılan şirket yetkilisine ait olduğunun belirlendiği; sanığın tüm aşamalarda çekin kendisine şirket yetkilisi tarafından verildiği, bahse konu şirkette çalıştığı ve … bölgesinde yaptırdıkları inşaatlarla ilgilendiği, yapılan villalardan birisinin kendisine verilmesinin kararlaştırıldığı, daha sonra bundan vazgeçilerek alacakları karşılığında kendisine suça konu çekin verildiğini savunması karşısında; gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkartılması bakımından, sanık ile şirket ortak ve yetkilileri arasında çek düzenleme tarihinde iddia edildiği gibi konut yapımı ve devri konusunda bir ticari ilişki bulunup bulunmadığı, bu işin ispatına ve aralarındaki anlaşmazlık sonucu iş birlikteliklerini ayırdıklarına yönelik ticarethane, defter, belge, fatura, fiş, irsaliye ya da ödemeye dair banka kaydı olup olmadığı var ise iddia ile uyumlu olup olmadığı saptanmadan, Ticaret Mahkemesinde görüldüğü ileri sürülen menfi tespit davasının sonucu belirlenmeden; ayrıca, suça konu imzalı boş çekin, katılanın rızası hilafına sanığa devredilip edilmediğine dair somut deliller araştırılıp, sonucuna göre çek zilyetliğinin rıza hilafına devredildiğinin sabit görülmemesi halinde, eylemin TCK’nın 209/1. maddesinde düzenlenen açığa imzanın kötüye kullanılması suçunu oluşturabileceği, bu eylemde de belgenin aksinin kanıtlanmasının ancak yazılı bir delil ile mümkün olacağı hususlarının tartışılıp, toplanan deliller bir bütün halinde değerlendirilip karar verilmesi gerektiği gözetilmeden eksik araştırma ile hüküm tesisi,
2- )Kabule göre; 5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesine dair uygulamanın Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün 2014/140 esas, 2015/85 Sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 04.10.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 21. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/7949 Karar: 2016/5053 Tarih: 08.06.2016
-
TCK 209. Madde
-
Açığa İmzanın Kötüye Kullanılması Suçu
I- ) Sanıklar hakkında kurulan hükme yönelik incelemede;
Elde edilen delillerin hükümlülüğe yeter nitelik ve derecede bulunmadığı dosya içeriğine uygun şekilde gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan katılan vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükmün istem gibi ONANMASINA,
II- ) Sanık hakkında hizmet sebebiyle güveni kötüye kullanma suçundan kurulan hükme yönelik incelemede;
Sanık müdafinin, yasal şartları oluşmayan duruşmalı inceleme isteminin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 318. maddesi uyarınca reddine karar verilerek yapılan incelemede;
Katılan tarafından işe girerken teminat amacıyla verilmiş olan imzalı boş senedin sanık tarafından anlaşmaya aykırı şekilde doldurularak icra takibine konu edilmesinden ibaret eylemin sübutu halinde, 5237 Sayılı TCK’nun 209/1. maddesinde düzenlenen açığa atılan imzanın kötüye kullanılması suçunu oluşturacağı, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 24.03.1989 gün ve 1/2 Sayılı kararında belirtildiği üzere, açığa atılan imzanın kötüye kullanılması suçunun yazılı delille ispatının zorunlu olduğu, cevaz verdiği ayrık durumlar dışında tanıkla ispatın olanaklı olmadığı cihetle; dosya kapsamından katılanın boş olarak imzaladığı senedin aralarındaki anlaşmaya aykırı olarak sanık tarafından doldurulduğuna dair herhangi bir yazılı belge ibraz edilemediği ve beraat kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden suç vasfının tayininde de yanılgıya düşülerek yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 08.06.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 21. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/6355 Karar: 2016/137 Tarih: 13.01.2016
-
TCK 209. Madde
-
Açığa İmzanın Kötüye Kullanılması Suçu
1-) Sanığın suça konu bononun yazıyla bedel kısmını aralarındaki anlaşmaya aykırı olarak “onüçbintl” olarak doldurup, rakamla bedel kısmında ise daha önce yazılı “1.300,00” ibaresine “0” ilave ederek tahrif ettiği bonoyu, … İth. İhr. ve Tic. Ltd. Şti’ ne ciro ederek kullandığının iddia edildiği olayda; heyetçe yapılan gözlemde suça konu bonoda rakamla bedel kısmında en sağdaki “0” rakamının sıkışık vaziyette olması dolayısıyla sonradan tahrifen eklenmiş olabileceğinin görülmesi ve katılanların da bu hususta iddiada bulunmaları karşısında; suça konu bono üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak tahrifat olup olmadığı, bonodaki yazıların sanık veya katılanlar eli ürünü olup olmadığı senetteki 13.0000 yazısı ile yazı ile yazılan on üç bin yazılı kısmın aynı kalemle yazılıp yazılmadığının tespiti ve belgede sahtecilik suçlarında aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının takdiri hakime ait olduğu cihetle, mahkumiyet hükmünün konusunu teşkil eden emanette kayıtlı suça konu bono celp edilip incelenmek suretiyle özelliklerinin duruşma tutanağına yazılması, aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının karar yerinde tartışılması ve belge aslının denetime olanak verecek şekilde dosya içine konulması gerektiği gözetilmeden eksik araştırma ile yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,
2-) Sanığın suça konu bonoyu verdiği … İth. İhr. ve Tic. Ltd. Şti’ nin suçtan zarar gördüğü ve kamu davasına katılma hakkı bulunduğundan, duruşma gününün usulen bildirilip şikayet ve delillerini bildirme ve kamu davasına katılma olanağı sağlanmadan, duruşmaya devamla yazılı şekilde karar verilmesi suretiyle 5271 Sayılı CMK’nun 234/1-b maddesine aykırı davranılması yasaya aykırı,
3-) Kabule göre de: T.C. Anayasa Mahkemesi’ nin, nın 53. maddesine dair olan, 2014/140 esas ve 2015/85 karar sayılı iptal kararının 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanmış olmasından kaynaklanan zorunluluk,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, katılanların temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 13.01.2016 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY :
Sanık hakkında; katılanlarca, aralarındaki balık alışverişi sonucu borçlu ve kefil olarak imzalamak suretiyle verdikleri 6 adet 1300,00-TL bedelli senetlerden 3 adedini vadesinde ödedikleri, diğer 3 adetinin sanıkta kaldığı, sanığın da senetlerden bir tanesinin meblağ kısmında rakamla “1.300 TL” yazmasına rağmen yazı ile yazılan kısmına “on üç bin YTL” yazarak ciro ettiği … Ltd. Şti. tarafından 13.000 TL üzerinden icra takibine geçtiğinden dolayı 204/1 ve 53. maddeleri gereği cezalandırılması istemi ile açılan kamu davasında mahkemece yapılan yargılama neticesinde eyleminin hukuki ihtilaf niteliğinde bulunduğu gerekçesiyle beraatine dair verilen karar sayın çoğunluk tarafından eksik soruşturma yapıldığı gerekçesine dayanan bozma kararına katılmamaktayım.
Mahkemece suça konu bononun takibe geçildiği icra dosyası ve suça konu bono 20.03.2012 tarihli duruşmaya getirtilerek incelenmiş ve”alacaklının … şirketi adına Av. …. …, borçlunun … …, … ve … olduğu, borcun 13000 TL lik 25.03.2008 tanzim tarihli 27.04.2008 vade tarihli senede dayandığı, borçlulardan … … ve … …‘ın mal beyanında bulundukları, dosyada başkaca bir işlem yapılmadığı…” ile “Adli emanete kayıtlı senedin incelenmesinde; borçlunun … …; kefilin … …, alacaklının … … olduğu, 13000 TL lik senet olup, 25.03.2008 tarihinde tanzim edildiği, ödeme tarihinin 27.04.2008 tarihi olduğu, rakam ile yazı incelendiğinde, 1300 TL (Binüçyüz) yazdığı, senedin … … cirosu ile … ürünlerine ciro edildiği…” hususları tespit edilmiştir.
Öncelikle şu hususu tespit etmek gerekir. Sanık ile katılanlar arasında suça konu bononun gerçekliği hususunda bir ihtilaf bulunmamaktadır. Katılanlar suça konu bonoya hiçbir itirazda bulunmamakta olup sadece borçlarının 1.300 TL olduğunu iddia etmektedirler. Katılanların 23.12.2008 tarihli şikayet dilekçelerinde; “senedin boş bırakılan metin kısmına 13.000 YTL yazılmış olduğunu fark ettik” ve “senet metnindeki … kelimesi ve alacaklı … … kelimeleri ile alacak miktarını açıklayan on üç bin YTL ibareleri sonradan doldurulmuştur.” İddiasında bulunmuşlardır. Bu durum ise suça konu bononun katılanlarca sanığa kısmen boş olarak verildiğini göstermektedir. Yani katılanlarca iddia olunan husus senedin rakamla yazılan bölümü 1.300,00 TL olarak düzenlenmiş ancak yazı bölümü boş bırakılmış olup bu bölüm daha sonra sanık ya da ciro ederek verdiği kişi tarafından “on üç bin TL” olarak doldurulduğudur.
Bu iddianın karşılığını ise 209. Maddenin 1. Fıkrasında görmekteyiz: 1. Fıkrada eylem “Belirli bir tarzda doldurulup kullanılmak üzere kendisine teslim olunan imzalı ve kısmen veya tamamen boş bir kâğıdı, verilme nedeninden farklı bir şekilde dolduran kişi …” şeklinde tarif edilmekte olup takibi şikayete tabii bir suçtur.
Ayrıca Türk Ticaret Kanununun bu hususu düzenleyen çek ve bonodaki düzenlemelerin atıfta bulunduğu 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununun 676 (6762 Sayılı eski 588.) maddesinde “Poliçe bedeli hem yazı hem de rakamla gösterilip de iki bedel arasında fark bulunursa, yazı ile gösterilen bedel üstün tutulur” hükmü ile senedin aradaki anlaşmaya aykırı olarak kullanıldığı ya da sahibinin zararına olarak hukuki hüküm ifade eden bir muamele yazıldığı ve yazdırıldığı iddiasının “ ayrık tuttuğu durumlar dışında tanıkla ispat edilemeyeceği, yazılı delille ispatının gerektiği”ne dair 24.03.1989 gün ve 1988/1- 1989/2 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararı birlikte değerlendirildiğinde sanığa yüklenen eylemin sübutu halinde 5237 Sayılı Kanun’un 209.maddesinin 1. Fıkras 1. Fıkrasında düzenlenen ve takibi şikayete bağlı bulunan “Açığa atılan imzanın kötüye kullanılması suçı”nu oluşturacağı ve suça konu bononun anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğunun belge ile ispatı gerekmektedir.
Bu nedenlerle, şikayet dilekçelerinde suça konu bononun açıkça meblağın yazı kısmını boş olarak sanığa verdiklerini kabul eden katılanların yazılı olan ve hukuken itibar olunan 13.000 TL miktarın aralarındaki anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu hususunu yazılı belge ile ispat zorunda oldukları ve yargılama aşamasında bu hususta yazılı bir belgede sunamadıklarının anlaşılması karşısında; sonucu itibariyle doğru olan beraat kararının onanması gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun bozma yönündeki düşüncesine katılmamaktayım.
YARGITAY 21. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/1 Karar: 2015/184 Tarih: 14.04.2015
-
TCK 209. Madde
-
Açığa İmzanın Kötüye Kullanılması Suçu
Gerekçeli karar başlığına 13.05.2008 olarak yanlış yazılan suç tarihinin, suça konu belgenin 26.07.2007 tarihinde açıldığı belirtilen borca itiraz davasında kullanılması nedeniyle ‘26.07.2007’ şeklinde mahallinde düzeltilmesi olanaklı görülmüştür.
Katılanın, sigorta kurumuna verilecek belgeler için üst yazı yazması amacıyla korumalığını yapan aynı zamanda gayri resmi olarak işyerinde çalışan sanığa verdiği suça konu imzalı boş kağıdı, sanığın veriliş amacı dışında “ibraname” amacına yönelik doldurarak 26.07.2007 tarihinde “borca itiraz” davası olarak açtığı İstanbul 7. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2007/1619 esas sayılı dosyasına konulmak üzere mahkemeye ibraz ederek delil olarak kullandığı iddiasıyla açılan kamu davasında, öncelikle; şikayetin süresinde yapılıp yapılmadığını belirlemek bakımından, bahsi geçen İcra Hukuk Mahkemesi dosyasının getirtilerek suça konu belgeden katılanın ne zaman haberdar olduğu hususu tespit edildikten sonra, suça konu belgenin yazıcıdan çıktısının alınması esnasında belge üzerinde önceden bir imza varsa bu imza üzerinde oluşabilecek toner/kartuş izinden hareketle, belgenin metin kısmının hazırlanıp yazıcıdan çıktısı alındıktan sonra mı katılan tarafından imzalandığı, yoksa bir şekilde boş kağıda önceden atılan imzanın üst kısmındaki boşluğa denk gelecek şekilde metin kısmı hazırlandıktan sonra mı yazıcıdan çıktı alındığı hususunda, alanında yetkin, gerekli ekipmana sahip TÜBİTAK, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı, Polis Kriminal Laboratuvar Dairesi Başkanlığı, Jandarma Kriminal Laboratuvar Dairesi Başkanlığı veya teknik üniversiteler gibi kurum veya kurumlardan rapor alınmak suretiyle suça konu belgenin imzalı boş kağıt olarak mı, yoksa mevcut haliyle mi sanığa verildiği husususun tespitine çalışılması, bu hususta yapılacak inceleme sonucunda olumlu ya da olumsuz bir kanaate ulaşılamaması durumunda, bahsi geçen İcra Hukuk Mahkemesi dosyasının getirtilerek bir suretinin alınıp dosya içine konulması, özetinin duruşma tutanağına geçirilmesi, hazırlık aşamasında tanık olarak dinlenen şahısların iddialarla ilgili olarak ifadelerinin alınması, katılan vekili temyiz dilekçesinde; suça konu belgenin hükümsüzlüğünün tespiti için İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açtıklarını belirtmekle, bu hususun araştırılarak, açılmışsa dava dosyasının getirtilerek incelenmesi, özetinin duruşma tutanağına geçirilmesi, bu dosyayı ilgilendiren belgelerin onaylı birer suretlerinin dosya içine konması, sanığın aşamalarda verdiği savunmalarında bahsi geçen ve dinlenmesini talep ettiği tanıkların ifadelerinin alınması, sübutu halinde eylemin 5237 sayılı TCK’nun 209/1. maddesinde gösterilen suça uyacağı ve bu suçun da uzlaşma kapsamında olduğu cihetle sanığın ve katılanın usulünce uzlaşmaya ilişkin beyanlarının alınması ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken, katılanın ve tanıkların beyanlarına karşı, sanığın beyanına neden üstünlük tanındığı karar yerinde tartışılmadan ve hükme dayanak olarak gösterilen İstanbul 7. İcra Hukuk Mahkemesinin 20.05.2008 tarih ve 2007/1619 esas, 2008/758 sayılı gerekçeli kararında; “belgenin anlaşmaya aykırı ve kötü niyetli olarak doldurulduğu iddiasının da mahkememizce incelenemeyeceği anlaşılmakla” denildiği ve sanığa yüklenen eylemin de esasen, suça konu belgeyi katılandan, imzalı ancak boş olarak mı yoksa dolu olarak mı aldığı, yani anlaşmaya aykırı ve kötü niyetli olarak doldurup doldurmadığı hususuna ilişkin olduğu gözetilmeden ve kararın gerekçesinde 23.12.2008 tarihli bilirkişi raporu da hiç tartışılmadan, eksik inceleme ve araştırma ile yetinilerek yazılı şekilde hüküm tesisi,
SONUÇ : Yasaya aykırı, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca tebliğnamedeki istem gibi BOZULMASINA, 14.04.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/6938 Karar: 2015/995 Tarih: 21.01.2015
-
TCK 209. Madde
-
Açığa İmzanın Kötüye Kullanılması Suçu
Bedelsiz senedi kullanma suçunun oluşabilmesi için; sanığın elinde borçlusunca bedelinin tamamı yada kısmen ödenmiş bir senet olmalı ve bunu kısmen veya tamamen ödenmemiş gibi tahsile sokması veya bir başkasına devretmesi gerekmektedir. Borcun bir bölümü ödenmiş ve geri kalan miktar için elinde tuttuğu senedi, tümü veya kalandan fazla miktarı için kullanan sanığın fiili de bedelsiz senedi kullanma suçunu oluşturacaktır.
Katılanın, sanık Y.’ya aldığı borç karşılığında kendisi tarafından imzalı ancak vade ve bedel kısmı boş bırakılmış şekilde bono verdiği, daha sonra bu bononun bedelini Y.’a ödemesine rağmen Y.’un bu bonoyu tekrar tahsil etmek için sanık F.’a verdiği, F.’ın söz konusu bonoyu borcunun ödendiğini bilmesine rağmen sanık D.’ya icraya koyması hususunda anlaşarak verdiği, sanıkların söz konusu bononun bedelinin ödendiğini bilmelerine rağmen D. aracılığı ile icraya koyduklarının iddia edildiği olayda, katılanın söz konusu senedi imzalayıp boş olarak teslim etmesi, senet bedelini ödediğini belirtmesine rağmen buna ilişkin herhangi bir delil ibraz edememiş olması, sanık D.’nın katılana vermiş olduğu borcun ödenmemesi üzerine katılandan aldığı bonoyu icra takibine koyduğuna dair beyanına karşın, katılanın bu beyanın aksini kanıtlar şekilde delil sunamaması karşısında, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 24.03.1989 tarih ve 1998/1 Esas, 1989/2 Karar sayılı içtihadında da açıklandığı üzere, senedin bedelsiz kaldığının ya da anlaşmaya aykırı kullanıldığının yazılı delille ispatlanmasının zorunlu olmasına rağmen, katılanın borcunu ödediğine dair yazılı delil ibraz edememesi hususları gözetilerek, mahkeme tarafından sanıklar hakkında verilen beraat kararında bir isabetsizlik görülmemiş olup, katılanın bonoya imza atıp vermiş olması karşısında TCK’nın 209/2. maddesinde belirtilen açığa imzanın kötüye kullanılmasının söz konusu olmaması nedeniyle, tebliğnamede bu yönde bozma isteyen düşünceye iştirak edilmemiştir.
SONUÇ : Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılanın temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, 21.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/27281 Karar: 2014/11427 Tarih: 10.06.2014
-
TCK 209. Madde
-
Açığa İmzanın Kötüye Kullanılması Suçu
Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanık müdafiinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine; ancak;
1- Sanığın, Katılan K. E.’a bir miktar borç para verdiği, katılan K. E.’un da borcuna karşılık kendisini borçlu, diğer katılan E. A. de kefil olarak doldurup imzaladıkları ve diğer kısımlarını boş bıraktıkları miktar kısmını 35.000.00 TL olarak doldurup icra takibine kaynak şeklinde iddia ve kabul edilen somut olayda sübutu halinde eylemin 5237 sayılı TCK.nun 209/1. maddesinde düzenlenen açığa atılan imzanın kötüye kullanılması suçunu oluşturacağı, öncelikle yüklenen suçun takibi şikayete bağlı bir suç olup şikayetin süresinde yapılıp yapılmadığının belirlenmesi, 5271 sayılı CMK.nun 253 254. maddeleri uyarınca suçun uzlaşma kapsamında olduğu anlaşıldığından anılan maddeler uyarınca uzlaştırma hususunun değerlendirilmesi, uzlaştırmanın gerçekleşmemesi durumunda, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 24.03.1989 gün ve 1/2 sayılı kararında öngörüldüğü üzere, yüklenen açığa atılan imzanın kötüye kullanılması suçunun yazılı delille ispatı zorunlu olup, cevaz verdiği ayrık durumlar dışında tanıkla ispatının olanaklı olmadığı gözetilerek delillerin buna göre araştırılıp tartışılması ve sonucuna göre hukuki durumun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ile yetinilerek suç vasfının tarihinde de yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi,
2- Kabule göre de;
Sanık hakkında hükmolunan cezanın, sabıkasında bulunan kayıtların silinme koşullarının oluştuğu ve verilen cezanın ertelenmesi halinde bir daha suç işlemeyeceğine kanaat getirildiği belirtilerek 51. maddesi gereğince ertelenmesine karar verildiği halde; vaki eylemi nedeniyle daha lehe sonuç doğuran ve öncelikle uygulanması gereken 5271 sayılı 231/5. vd. maddelerinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin anılan maddede gösterilen objektif ve subjektif şartlar irdelenmeden “şartları oluşmadığından” şeklindeki yasal ve yeterli olmayan gerekçeyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,
3- Kendilerini vekil ile temsil ettiren katılanlar lehine vekalet ücretine hükmolunmaması,
Sonuç: Yasaya aykırı, katılanlar vekilinin temyiz itirazlarının bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 10.06.2014 gününde oybirliği ile, karar verildi.
YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/1519 Karar : 2018/2979 Tarih : 3.04.2018
-
TCK 209. Madde
-
Açığa İmzanın Kötüye Kullanılması Suçu
1-Sanık … hakkında kurulan beraat hükmüne yönelik katılan vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 7 ve 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 9. maddeleri hükmü uyarınca; sanığa yüklenen “açığa imzanın kötüye kullanılması” suçunun yasada gerektirdiği cezasının türü ve üst sınırı itibarıyla tabi olduğu, suç tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 66/1-e maddesinde öngörülen 8 yıllık asli dava zamanaşımının kesici en son işlem olan sanığın sorgusunun yapıldığı 16.11.2007 tarihinden temyiz inceleme tarihine kadar gerçekleştiği anlaşılmış, katılan vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan sair yönleri incelenmeyen hükmün 5320 sayılı yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden aynı yasanın 322. maddesinde öngörülen yetkiye dayanılarak sanık hakkında açılan kamu davasının gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle 5237 sayılı TCK’nın 66/1-e ve 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,
2-Sanık … hakkında kurulan beraat hükmüne yönelik katılan vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Suç tarihinde…Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifi başkanı olan sanık …‘in, kooperatifin…Terminalinde perona sahip olması amacıyla başka bir kooperatife 44.000 TL verilmesi gerektiğinden paranın toplanması ve teminat altına alınması gayesiyle üyelerden senet aldığı, bu bağlamda katılanın borçlu, sanık …‘in kefil olarak yer aldığı, 4.000 TL meblağlı, düzenleme ve vade tarihleri ile alacaklı kısmı boş olan senedin katılan tarafından sanık …‘e teslim edildiği, ancak peron alma işinin sonuçsuz kalması üzerine suça konu senedin katılana iade edilmesi gerekirken, sanık …‘in şahsi borcu nedeniyle sanık …‘a teslim ettiği, sanık … tarafından sanık … ve katılana karşı icra takibine geçildiğinin iddia ve kabul edildiği olayda; sanığın, teminat olarak kendisine verilen bonoyu, teminatı gerektiren ilişkinin ortadan kalkmasından sonra katılana iade etmesi gerekirken, şahsi borcu için diğer sanığa teslim etmesi karşısında eylemin TCK’nın 209/2. maddesindeki suçu oluşturduğu ve mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde beraatine hükmedilmesi,
Yasaya aykırı, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 03.04.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 23. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/10394 Karar : 2016/10612 Tarih : 12.12.2016
-
TCK 209. Madde
-
Açığa İmzanın Kötüye Kullanılması Suçu
Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu’nun 16.01.2016 tarih ve 2016/1 sayılı kararının Yargıtay Ceza Daireleri İşbölümünü düzenleyen II numaralı bölümün ortak hükümler başlığının 7. bendinde, “Ceza Dairelirinin görevlerinin belirlenmesinde, mahkumiyet kararlarında mahkumiyet hükmündeki, mahkumiyet dışındaki kararların temyiz incelemesinde ise dava açan belgedeki niteleme esas alınır” hükmüne yer verilmiştir.
İncelenen dosya içeriğine göre; tebliğnamenin iş bölümün yürürlüğe girdiği 01.03.2016 tarihinden sonra düzenlenmiş olması ve sanığın, 5237 sayılı TCK’nın 209/1. maddesinde tanımlanan açığa imzanın kötüye kullanılması suçundan cezalandırılmasına karar verildiği anlaşıldığından,
Mahkeme kararındaki nitelendirme, temyiz kapsamı ve Yargıtay Kanunu’nun Değişik 14. maddesi gereğince temyiz incelemesinin ( 11. ) Ceza Dairesinin görevi dahilinde olduğundan Dairemizin GÖREVSİZLİĞİNE, dosyanın ilgili Daireye gönderilmesine 12.12.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 23. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/8932 Karar : 2016/7640 Tarih : 13.06.2016
-
TCK 209. Madde
-
Açığa İmzanın Kötüye Kullanılması Suçu
Sanığın, katılan tarafından imzalı olarak kendisine borçlarına teminat amacı ile verilen açık senedi, katılanın tüm borçlarını ödemesine rağmen hem katılanın borcundan fazla bir miktarı, katılanın kardeşinin kendisine olan borçlarını da eklemek suretiyle, senede yazdığı; hem de borcu ödenmiş olmasına rağmen bu senedi icraya koyduğu sanığın bu suretle açığa imzanın kötüye kullanılması ve bedelsiz kalmış senedi kullanmak suçlarını işlediği iddia ve kabul olunan somut olayda;
1- Bedelsiz kalmış senedi kullanmak suçu yönünden kurulan hükmün incelenmesinde:
Suçun oluştuğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.06.2007 tarih ve 2007/10-108 E.,2007/152 K. sayılı ilamında da belirtildiği gibi yasa koyucunun ayrıca adli para cezası öngördüğü suçlarda, hapis cezasının alt sınırdan tayini halinde mutlak surette adli para cezasının da alt sınırdan tayini gerektiği yönünde bir zorunluluk bulunmamakta ise de, yeterli ve yasal gerekçe gösterilmeksizin adli para cezasının alt sınırın üzerinde 50 gün olarak tayin edilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususun aynı Kanun’un 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasından adli para cezasına ilişkin sırasıyla “50 GÜN”, “41 GÜN” ve “820 TL.” terimlerinin tamamen çıkartılarak yerine, sırasıyla “5 GÜN”, “4 GÜN” ve “80 TL” ibarelerinin eklenmesi suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
2- Açığa imzanın kötüye kullanılması suçu yönünden kurulan hükmün incelenmesinde:
TCK’nın 209/1 maddesinde yazılı açığa imzanın kötüye kullanılması suçunun oluşabilmesi için belirli bir tarzda doldurulup kullanılmak üzere teslim olunan imzalı ve kısmen veya tamamen boş bir kağıdı verilme nedeninden farklı şekilde doldurulmasının gerekli olduğu, somut olayda mağdur tarafından imzalanan belgenin boş bir kağıt olmayıp bono olması karşısında; sanığın unsurları itibariyle oluşmayan açığa imzanın kötüye kullanılması suçundan beraat kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden dosya kapsamına uygun olmayan gerekçeyle yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 13/06/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/2203 Karar : 2016/5088 Tarih : 1.06.2016
-
TCK 209. Madde
-
Açığa İmzanın Kötüye Kullanılması Suçu
5237 sayılı TCK’nın 209/2. maddesinde düzenlenen suçun oluşabilmesi için failin imzalı ve kısmen veya tamamen boş bir kağıdı hukuka aykırı olarak ele geçirmesi veya elinde bulundurması gerekmekte olup,…Tapu Müdürlüğünde hizmetli olarak görev yapan …‘ın … Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/289 Esas sayılı dosyasında katılanın imzaladığı boş kağıtları yazı işleri müdürü olan sanığa verdiğini beyan ettiği, dosya kapsamından sanığa suça konu belgeyi hukuka aykırı olarak ele geçirdiği veya elinde bulundurduğu hususunda herhangi bir delil olmadığı gibi, iddianamede de bu yönlü bir anlatımda bulunulmadığı anlaşılmakla tebliğnamedeki bozma isteyen görüşe iştirak edilmemiştir.
1-Sanığın, katılan tarafından açığa imzalanarak kendisine verilen boş kağıdı aralarındaki anlaşmaya aykırı olarak 50000 Euro bedelli bono olarak doldurup kullandığının iddia olunması, sanığın savunmasında atılı suçu kabul etmemesi karşısında, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 24/03/1989 gün ve 1988/1-1989/2 sayılı ilamında açıklandığı üzere; imzalı ve kısmen veya tamamen boş bir kağıdın anlaşmaya aykırı kullanıldığının yazılı delille ispatı zorunlu olup Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun (Hukuk Muhakemeleri Kanunu) cevaz verdiği haller dışında tanık anlatımlarına dayanılması mümkün olmadığı cihetle, gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi açısından, suça konu senedin sanık ile katılan arasındaki borç ilişkisinden doğan alacak miktarından fazla olarak doldurduğuna dair delil ve belgeler ile taraflar arasında görülen hukuk davalarının akıbeti araştırılarak sonucuna göre sanığın hukuki durumun tayini gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
2-Kabule göre de;
a-Gerekçeli karar başlığında 23/11/2006 olarak yazılan suç tarihinin, suça konu belgenin icra takibine konu edildiği tarih olduğunun gözetilmemesi,
b-Suça konu belge hakkında bir karar verilmemesi,
Yasaya aykırı, sanık müdafii ve Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 01/06/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/28881 Karar : 2016/3926 Tarih : 25.04.2016
-
TCK 209. Madde
-
Açığa İmzanın Kötüye Kullanılması Suçu
Katılanın 13/07/2004 tarihinde araç kiralama işi yapan sanıktan araç kiraladığı, buna binaen teminat amacıyla tamamen boş bir senedin altına iki adet imzasını atarak sanığa verdiği, daha sonra katılanın bu araçla kaza yaptığı, araç sahibinin kasko bedelini alabilmek için sigorta şirketi aleyhine dava açtığı ve davanın kısmen kabulüne karar verildiği, sanığın kalan tamir bedelini katılandan talep ettiği ve katılanın da bu talebi karşıladığı, katılanın senedini istemesine rağmen sanık tarafından verilmediği, daha sonra sanık tarafından suça konu senedin üst kısmı doldurulmak suretiyle katılan aleyhine icra takibine girişildiği ve bunun üzerine katılanın suç duyurusunda bulunduğu, soruşturma kapsamında imzalar dışındaki kısımların sanığın eli ürünü olduğu ile kovuşturma aşamasında senetteki yazıların imzaların atılmasından daha sonraki bir tarihte yazıldığı ve bu işlemde farklı kalemlerin kullanıldığının bilirkişi marifetiyle tespit edildiği olayda, nitelikli dolandırıcılık suçlamasıyla …. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan kamu davasında, mahkeme tarafından eylemin sevk maddesindeki nitelikli dolandırıcılık suçunu değil, TCK 209/1 maddesinde düzenlenen “açığa imzanın kötüye kullanılması” suçunu oluşturduğu belirtilerek dosya görevli Sulh Ceza Mahkemesine tevdi edilmiştir. … Sulh Ceza Mahkemesi, sanığın üzerine atılı “açığa imzanın kötüye kullanılması” suçundan yargılamasını yaparak beraatine karar vermiş ve bu hususu da hükümde açıkça belirtmiştir. Fakat gerekçeli karar pusulasında suçun adı hatalı olarak “Kamu kurum ve kuruluşları vb. tüzel kişiliklerin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık“ yazıldığı, yine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 28/10/2013 tarihli tebliğnamesinde de suçun adı kısmında aynı ibarenin bulunduğu ve bu sebeple dosyanın dairemize tevdi edildiği anlaşılmıştır.
Yerel Mahkeme tarafından TCK 209/1 kapsamında yapılan yargılama ve oluşturulan hüküm ile eylemin “açığa imzanın kötüye kullanılması” suçu bağlamında değerlendirilmesi gerektiği yönündeki nitelendirmeye göre, Yargıtay Kanununun Değişik 14. maddesi gereğince temyiz incelemesi Yüksek 11. Ceza Dairesinin görevi dahilinde olduğundan Dairemizin GÖREVSİZLİĞİNE, dosyanın ilgili Daireye gönderilmesine, 25/04/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.