Özel Belgede Sahtecilik Suçu
TCK Madde 207
(1) Bir özel belgeyi sahte olarak düzenleyen veya gerçek bir özel belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren ve kullanan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Bir sahte özel belgeyi bu özelliğini bilerek kullanan kişi de yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
TCK Madde 207 Gerekçesi
Maddede, özel belgede sahtecilik suçu tanımlanmaktadır.
Suçun konusu, özel belgedir.
Söz konusu suçu oluşturan hareketlerden biri, özel belgeyi sahte olarak düzenlemektir. Özel belge esasında mevcut olmadığı hâlde, mevcutmuş gibi sahte olarak üretilmektedir.
Suç, gerçek bir özel belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştirmek suretiyle de işlenebilir. Bu seçimlik hareketle, esasında mevcut olan özel belge üzerinde silmek veya ilaveler yapmak suretiyle değişiklik yapılmaktadır. Mevcut olan özel belge üzerinde sahtecilikten söz edebilmek için, yapılan değişikliğin aldatıcı nitelikte olması gerekir. Aksi takdirde, özel belgeyi bozma suçu oluşur.
Söz konusu suçun tamamlanabilmesi için, bu iki seçimlik hareketten birinin gerçekleşmesinin yanı sıra, düzenlenen sahte belgenin kullanılması gerekir. Suçun oluşması için, bir unsur olarak kullanmanın gerçekleşmesi gerekir. Kullanmadan maksat, bu sahte belgenin herhangi bir hukukî ilişkide veya herhangi bir hukukî işlem tesisinde dikkate alınmasını sağlamaya çalışmaktır.
Maddenin ikinci fıkrasında, başkaları tarafından sahte olarak düzenlenmiş olan bir özel belgenin kullanılması, suç olarak tanımlanmıştır. Bu suçun oluşabilmesi için, kullanan kişinin, belgenin sahte olduğunu bilmesi gerekir. Yani bu suç, ancak doğrudan kastla işlenebilir.
TCK 207 Özel Belgede/Evrakta Sahtecilik Suçu Yargıtay Kararları
Ceza Genel Kurulu 2016/138 E. , 2019/568 K.
- TCK 207
- Özel Belgede Sahtecilik suçunun unsurları
TCK’nın “Özel Belgede Sahtecilik” başlığını taşıyan 207. maddesi;
“Bir özel belgeyi sahte olarak düzenleyen veya gerçek bir özel belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren ve kullanan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bir sahte özel belgeyi bu özelliğini bilerek kullanan kişi de yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Özel belge, kamu görevlisinin görevi nedeniyle düzenledikleri dışında kalan, resmî belgeden sayılmayan, resmî bir işlem nedeniyle düzenlenmiş olmayan, ancak; doğrudan hukuken hüküm, sonuç meydana getiren, bir hakkın doğmasına veya kanıtlanmasına yarayan yazıdır. (Kubilay Taşdemir, Belgelerde Sahtecilik Suçları, Ankara, 2013, s. 441) Başka bir deyişle, resmî belgenin özelliklerini taşımayan tüm yazılar özel belge olarak nitelendirilebilir.
Resmî ve özel belgede sahtecilik suçları seçimlik hareketli suçlar olup kanun koyucu gerçek bir belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesini, belgenin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesini veya sahte belgenin kullanılmasını suç olarak saymıştır. Suç konuları farklı olmakla birlikte, resmî ve özel belgede sahtecilik suçları unsurları itibarıyla benzer şekilde düzenlenmiştir.
Bununla birlikte resmî belgede sahtecilik suçu, belgenin düzenlenmesiyle oluşurken, özel belgede sahtecilik suçunun oluşabilmesi için belgenin kullanılması da gerekir. Kullanmadan maksat, bu sahte belgenin herhangi bir hukuki ilişkide veya herhangi bir hukuki işlem tesisinde dikkate alınmasını sağlamaya çalışmaktır. Belgede sahtecilik suçunun oluşabilmesi için, sahteciliğe konu belgenin aldatma yeteneğinin de bulunması gerekir.
TCK’nın 207. maddesinin ikinci fıkrasında ise; başkaları tarafından sahte olarak düzenlenmiş olan bir özel belgeyi, sahte olduğunu bilerek kullanan kişinin de özel belgede sahtecilik suçundan cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır.
Katılan tarafından kendisine ait bir kısım gayrimenkullerinin kira işlerini takip etmesi ve bu gayrimenkullere ilişkin diğer işleri yapması konusunda Üsküdar 3. Noterliğinin 28.08.2008 tarihli ve 35482 sayılı vekâletnamesi ile yetkili kılınan sanığın, katılanın banka hesaplarından para çekebilme yetkisi bulunmamasına rağmen katılanın yerine imza atmak suretiyle oluşturduğu dilekçe, dekont ve muhasebe kayıt raporları ile Bank Asya Zeytinburnu Şubesinde 2056731 – 1 numaralı katılana ait hesaptan katılanın bilgisi dışında para çektiği olayda, katılanın istikrarlı bir şekilde aşamalarda, Bank Asya Zeytinburnu şubesindeki münferit hesabından sanığın kendisi yerine imza atarak çektiği paralardan haberinin olmadığını ve sanıktan şikâyetçi olduğunu beyan etmesi, 14.05.2012 tarihli bilirkişi raporunda, suça konu belgeler altında katılan adına atılması gereken imzaların sanığın eli ürünü olduğunun tespit edilmesi ve katılanın sanığa verdiği vekâletname içeriğinde katılanın banka hesaplarından para çekebileceğine dair bir yetkinin bulunmaması karşısında, sanığın, özel belgede sahtecilik suçunu işlediğinin sabit olduğu, bu hususta ilgili banka çalışanlarının tanık sıfatıyla dinlenilmesinin dosya kapsamındaki delil durumunu değiştirmeyeceği gözetilerek banka görevlilerinin dinlenilmesine gerek olmadığı, bu itibarla, bu uyuşmalık konusu yönünden de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Y11CD Esas : 2016/45 - Karar : 2018/2066
- TCK 207
- Özel belgede sahtecilik suçunda “belgeyi kullanma” unsuru
Özel belgede sahtecilik suçunun oluşumu için sahte özel belgenin düzenlenmesi ya da gerçek bir özel belgenin değiştirilmesinin yanısıra, suçun oluşması için zorunlu kurucu unsur olarak da sahte özel belgenin hukuki sonuç doğuracak şekilde kullanılması gerektiği; sanığın özel belge niteliğinde olan suça konu gider pusulalarını sahte imza atmak veya attırmak suretiyle düzenlediğinin iddia ve kabul edildiği somut olayda, suça konu özel belgelerin ne şekilde ve nerede kullanıldığının araştırılması, kullanıldığının tespit edilmesi halinde, belgede sahtecilik suçlarında aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının takdirinin hakime ait olduğu gözetilerek, 5271 sayılı CMK’nın 217/1. maddesi de dikkate alınıp, suça konu gider pusulalarının duruşmaya getirtilip incelenmek suretiyle, özelliklerinin duruşma tutanağına yazılması, aldatıcı nitelikte olup olmadığının kararda tartışılması, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken, eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması
Ceza Genel Kurulu 2021/97 E. , 2022/155 K.
- TCK 207
- Özel evrakta sahtecilik suçunun unsurları nelerdir? Maddi sahtecilik ve içerik sahteciliği nedir?
Söz konusu suç, maddenin birinci fıkrasında seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmış olup resmî belgenin sahte olarak düzenlenmesi, gerçek bir resmî belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesi veya sahte resmî belgenin kullanılması durumunda suç oluşacaktır.
Maddenin ikinci fıkrasında, resmî belgede sahtecilik suçunun kamu görevlisi tarafından işlenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanarak daha ağır bir yaptırıma bağlanmış, maddenin üçüncü fıkrasında ise suçun konusunu oluşturan resmî belgenin, kanunun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan bir belge niteliğinde olması hâlinde cezanın yarı oranında artırılması gerektiği belirtilmiştir.
Sahtecilik suçlarının hukuki konusu kamunun güveni olup belgelerin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi, tamamen veya kısmen değiştirilmesi ya da gerçek bir belgeye eklemeler yapılması eylemlerinin kamu güvenini sarstığı kabul edilerek yaptırıma bağlanmıştır.
TCK’nın “Özel Belgede Sahtecilik” başlığını taşıyan 207. maddesi;
“Bir özel belgeyi sahte olarak düzenleyen veya gerçek bir özel belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren ve kullanan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bir sahte özel belgeyi bu özelliğini bilerek kullanan kişi de yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Özel belge, kamu görevlisinin görevi nedeniyle düzenledikleri dışında kalan, resmî belgeden sayılmayan, resmî bir işlem nedeniyle düzenlenmiş olmayan, ancak; doğrudan hukuken hüküm, sonuç meydana getiren, bir hakkın doğmasına veya kanıtlanmasına yarayan yazıdır (Kubilay Taşdemir, Belgelerde Sahtecilik Suçları, …, 2013, s. 441.). Başka bir deyişle, resmî belgenin özelliklerini taşımayan tüm yazılar özel belge olarak nitelendirilebilir.
Bu suçun seçimlik hareketleri özel belgenin sahte olarak düzenlenmesi, gerçek bir özel belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesi veya sahte özel belgenin bu özelliği bilinerek kullanılması olarak gösterilmiştir. Bununla birlikte bir belgenin sahte olarak düzenlenmesi ve gerçek bir belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesine ilişkin seçimlik hareketlerin özel belgede sahtecilik suçunu oluşturabilmesi için bu belgelerin ayrıca kullanılması da gerekmektedir. Kullanmadan maksat, bu sahte belgenin herhangi bir hukuki ilişkide veya herhangi bir hukuki işlem tesisinde dikkate alınmasını sağlamaya çalışmaktır.
Suç konuları farklı olmakla birlikte, resmî ve özel belgede sahtecilik suçları unsurları itibarıyla benzer şekilde düzenlenmiştir. Her iki suç yönünden de belgede sahtecilik suçunun oluşabilmesi için, sahteciliğe konu belgenin aldatma yeteneğinin de bulunması gerekir.
Diğer taraftan, resmî belgede sahtecilik suçundan farklı olarak özel belgede sahtecilik suçunu düzenleyen TCK’nın 207. maddesinin metninde, gerçeğe aykırı belge düzenlemek olarak tanımlanan içerik sahteciliğine (fikri sahtecilik) yer verilmediği, yalnızca “Belgenin sahte olarak düzenlenmesi ve gerçek bir belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesi” hareketlerine, başka bir deyişle maddi sahtecilik eylemlerine yer verildiği görülmüştür.
Madde metninde belirtilen seçimlik hareketler, anılan maddenin gerekçesinde de; “…Söz konusu suçu oluşturan hareketlerden biri, özel belgeyi sahte olarak düzenlemektir. Özel belge esasında mevcut olmadığı hâlde, mevcutmuş gibi sahte olarak üretilmektedir. Suç, gerçek bir özel belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştirmek suretiyle de işlenebilir. Bu seçimlik hareketle, esasında mevcut olan özel belge üzerinde silmek veya ilaveler yapmak suretiyle değişiklik yapılmaktadır…” şeklinde açıklanmış olup suça konu eylemlerin yalnızca maddi sahteciliğe ilişkin hareketler olduğu anlatılmıştır. Belgeyi düzenleyen olarak görünen kişinin gerçek olmasına rağmen, belge içeriğinin gerçeğe aykırı görünmesi durumuna, yani içerik sahteciliğine ne madde metninde, ne de gerekçesinde yer verilmemiştir.
Yargıtay 7CD - Karar : 2021/1664
- TCK 207
- Özel belgede (evrakta) sahtecilik suçu, içerik sahteciliği açısından uygulanmaz
Türk Ceza Kanunu’nun 207. maddesinde yer alan özel belgede sahtecilik suçunda, gerçeğe aykırı belge düzenleme olarak tanımlanan içerik (fikri) sahteciliğine yer verilmemiş, yalnızca, “belgeyi sahte düzenleme” hareketine yer verilmiştir. İçerik sahteciliğinde belgeyi düzenleyen olarak görülen kişi gerçek olduğu halde, belgenin içeriği gerçeğe aykırıdır. Maddede sadece taklit suretiyle sahte belge düzenleme veya gerçek bir belgede ekleme veya çıkarma suretiyle sahtecilik, başka bir deyişle maddi sahtecilik eylemlerine yer verilmiştir. Maddenin gerekçesinde belgenin sahte olarak düzenleme hareketi açıklanırken; “özel belge esasında mevcut olmadığı halde, mevcutmuş gibi sahte üretilmektedir” ifadesiyle de eylemin maddi sahteciliği kapsadığı belirtilmiştir. Buna göre salt yalan beyanı içeren özel belge, açıklanan ve unsurları gösterilen özel belgede sahtecilik suçunun maddi konusunu oluşturmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle ve dosya kapsamına göre dava konusu sevk irsaliyesine ilişkin sanığın eyleminin içerik sahteciliği olarak kabul edilmesi gerektiği, içerik sahteciliğinde 5237 sayılı TCK’nun 207. maddesinde düzenlenen özel belgede sahtecilik suçunun unsurlarının oluşmadığı, eylemin 213 sayılı Yasanın 359. maddesinde düzenlenen
sahte belge kullanmak suçunu oluşturduğu gözetilerek sanık hakkında 2012 takvim yılına ilişkin yapılmış inceleme ile vergi tekniği raporu olup olmadığı, 213 sayılı Yasaya muhalefet suçundan açılmış dava olup olmadığının araştırıldıktan sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde suç vasfında hataya düşülmek suretiyle ve eksik araştırma ile hüküm tesisi, bozma nedenidir.
Y11CD -Esas : 2017/5295 Karar : 2017/8181
- TCK 207
- Başkası adına sınava girmek suretiyle sahtecilik
Sanık …’un, … adına düzenlenmiş, üzerinde herhangi bir tahrifat yapılmayan sınav giriş belgesi ve nüfus cüzdanını kullanmak suretiyle motorlu taşıtlar sürücü adaylığı sınavına girdiği, suça konu cevap kağıdı üzerinde işaretlemelerde bulunduğu, sınav cevap kağıdını doldurduğu ancak sınav esnasında yapılan kontrollerde görevlilerce durumun fark edildiği ve durumun kolluğa bildirildiği olayda; suça konu sınav cevap kağıdı belgesinin baştan itibaren görevlilerce içeriği itibarıyla sahte olduğunun bilinmesi nedeniyle hukuki sonuç doğurmaya elverişli bulunmadığı ve dosya kapsamına göre de görevlilerce başkaca herhangi bir belgenin düzenlenmemiş olduğu anlaşıldığından, 5237 sayılı TCK’nın 207/1. maddesi kapsamında “özel belgede sahtecilik” suçunun unsurları itibarıyla oluşmayacağı, fiilin 5236 sayılı Kabahatler Kanunu 40. maddesi kapsamında kaldığı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi, bozma nedenidir.
Ceza Genel Kurulu -Karar : 2018/22
- TCK 207
- Özel evrakta sahtecilik suçu ile resmi evrakta sahtecilik suçunun aynı suç işleme kararıyla farklı zamanlarda işlenmesi halinde sadece resmi evrakta sahtecilik suçu nedeniyle zincirleme suç hükümleri uygulanarak ceza belirlenmelidir.
TCK’nın “Resmî belgede sahtecilik” başlıklı 204. maddesi; “Bir resmî belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmî belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”;
“Özel belgede sahtecilik” başlıklı 207. maddesi ise, “Bir özel belgeyi sahte olarak düzenleyen veya gerçek bir özel belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren ve kullanan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” Şeklinde düzenlenmiştir.
Resmî ve özel belgede sahtecilik suçları seçimlik hareketli suçlar olup, kanun koyucu gerçek bir belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesini, belgenin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesini veya sahte belgenin kullanılmasını suç olarak saymıştır. Suç konuları farklı olmakla birlikte, resmî ve özel belgede sahtecilik suçları unsurları itibarıyla benzer şekilde düzenlenmiştir. Belgede sahtecilik suçlarında korunan hukuki yarar kamu güveni olup, suçun geniş anlamda mağduru, toplumu oluşturan bireylerdir. Bununla birlikte belgede sahtecilik suçunun işlenmesiyle haksızlığa uğrayan gerçek ve tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün olduğundan, gerçek ve tüzel kişilerin yargılamaya katılmaları olanaklıdır.
Uyuşmazlığın sağlıklı olarak çözüme kavuşturulması bakımından “zincirleme suç” hükümlerinin de incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
5237 sayılı TCK’nda hâkim olan ilke gerçek içtimadır. Bunun sonucu olarak, “kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza” söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da; “Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır.” şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı TCK’nın “suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir. Ceza hukukunda, kanundaki suç tanımına uygun olarak gerçekleşen her netice ilke olarak ayrı bir suç oluşturur ve fail kaç netice meydana getirmiş ise o kadar suç işlemiş sayılarak her birinden dolayı ayrı ve bağımsız olarak cezalandırılır. Ancak bazı hâllerde birden fazla netice meydana gelmiş olsa bile, faile meydana gelen netice kadar ceza verilmeyerek tek bir ceza verilmesi ile yetinilir. Birden fazla neticenin meydana gelmesine karşın, faile tek ceza verilmesini gerektiren hâllerden biri de zincirleme suçtur. Zincirleme suçta faile tek ceza verilirken, kanunun öngördüğü miktarda bir artırım da yapılması söz konusudur.
Zincirleme suç, 765 sayılı Kanun’un 80. maddesinde; “Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlal edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır. Fakat bundan dolayı terettüp edecek ceza altıda birden yarıya kadar artırılır” şeklinde düzenlenmiştir. Buna karşın 5237 sayılı Kanun’un 43. maddesinin ilk fıkrasında; “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır” biçiminde zincirleme suç düzenlemesine yer verilmiş, ikinci fıkrasında; “Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır” denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima kurumu hüküm altına alınmış, üçüncü fıkrasında ise; “Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz” düzenlemesi ile zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir.
TCK’nın 43/1. maddesindeki düzenlemeden de anlaşılacağı üzere, zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı hâllerde aslında işlenmiş birden fazla suç olmasına karşın, fail bu suçların her birinden ayrı ayrı cezalandırılmamakta, buna karşın bir suçtan verilen ceza belirli bir miktarda artırılmaktadır. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 43/1. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükmünün uygulanabilmesi için;
a) Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
b) İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c) Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
765 sayılı TCK’nda yer alan “muhtelif zamanlarda vaki olsa bile” ifadesi karşısında, aynı suç işleme kararı altında birden fazla suçun aynı zamanda işlenmesi durumunda diğer koşulların da varlığı hâlinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi olanaklıdır. Nitekim, 765 sayılı TCK’nın yürürlüğü zamanında bu husus yargısal kararlarla kabul edilmiş ve uygulama bu doğrultuda yerleşmiştir.
5237 sayılı TCK’nın 43/1. maddesinde bulunan, “değişik zamanlarda” ifadesinin açıklığı karşısında, zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda öğreti ve uygulamada tam bir görüş birliği bulunmaktadır. Bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu halde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus TCK’nın 61.maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde göz önüne alınabilecektir.
Ayrıca, kanunda “aynı zaman” ve “değişik zaman” kavramları konusunda bir açıklık bulunmadığından ve önceden kesin saptamaların yapılması da olanaklı olmadığından, bu husus her somut olayın özelliği göz önüne alınarak değerlendirilmeli ve eylemlerin “değişik zamanlarda” işlenip işlenmediği belirlenmelidir. Konunun açıklığa kavuşturulabilmesi için mağdur kavramının da değerlendirilmesi gerekmektedir. Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri olanaklı ise de bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir. (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. bası, Ankara, 2013, s. 211-215; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. bası, Ankara, 2015, s.106-107; Osman Yaşar - Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 6. cilt, Ankara, 2014, s.7958-7959) Uyuşmazlığın çözümü açısından “aynı suç” kavramı da irdelenmelidir.
Aynı suç; 5237 sayılı TCK’nın 43. maddesinde “bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır” denmek suretiyle açıklığa kavuşturulmuştur. Öğretide de “aynı suçtan anlaşılması gerekenin, aynı suç tipi olduğu”, kanunda düzenlenen suçların ismi aynı ise aynı suçtan söz edileceği, suçun ismi farklı ise artık aynı suçtan bahsedilemeyeceği kabul edilmektedir. Buna göre suçların ismi aynı ise aynı suçtan söz etmek mümkün iken, suçun ismi değiştiğinde artık aynı suçtan bahsetmek mümkün değildir. Örneğin dolandırıcılık ile nitelikli dolandırıcılık eylemleri aynı suç sayılır iken, dolandırıcılık ile güveni kötüye kullanma, hırsızlık ile dolandırıcılık, hırsızlık ile suç eşyasını satın alma aynı suç kavramı içerisinde değerlendirilemeyecektir. Aynı suç kavramına, suçun teşebbüs aşamasında kalmış hâli de dâhildir. Zincirleme suç oluşturan eylemlerden bir kısmı tamamlanmış, bir kısmı da teşebbüs aşamasında kalmış olsa bile, işlenen suçların isimleri değişmediği sürece, aynı suç sayılacaktır. (Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku Genel Kısım, Savaş Yayınevi 18. Baskı, Ankara, 2012. s.339; Osman Yaşar , Hasan Tahsin Gökcan,Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 1. cilt, Ankara, 2014, s.1241-1242; Mahmut Koca- İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümleri, 8. bası, Ankara, 2015, s. 492-493; Türkan Sancar Yalçın, Yeni Türk Ceza . da “Zincirleme Suç”, TBB Dergisi, sayı 70, Mayıs/Haziran 2007, s. 253)
Sahtecilik suçları bakımından ise, kanun koyucunun resmî belgede sahtecilik ve özel belgede sahtecilik suçlarını benzer şekilde düzenlemesi, her iki suçta korunan hukuki yararın kamu güveni olması, suçların mağdurunun geniş anlamda toplumu oluşturan tüm bireyler olması ve suç isimlerinin aynı olması nedeniyle, resmî belgede sahtecilik suçu ile özel belgede sahtecilik suçunun “aynı suç” kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bununla birlikte sahtecilik suçları bakımından özel bir içtima hükmü getiren TCK’nın 212. maddesinin de ayrıca ele alınmasında yarar bulunmaktadır.
TCK’nın “İçtima” başlıklı 212. maddesi; “Sahte resmî veya özel belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur” şeklinde düzenlenmiş olup, bu hükme göre, sahte belgenin başka bir suçun işlenmesinde kullanılması durumunda, fail hem sahtecilik, hem de belgenin kullanıldığı suçtan dolayı sorumlu tutulacaktır. Anılan madde, sahte belgenin sahtecilik dışında başka bir suçta kullanılması durumunu ifade etmekte olup, madde anlatımdan sahte belgenin başka bir sahtecilik eyleminde kullanılması durumunda diğer sahtecilik suçundan da ayrıca ceza verilmesi gerektiği sonucuna ulaşmak mümkün değildir.
Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.12.2015 gün ve 173-495 sayı ile 05.06.2012 gün ve 491- 219 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Kimlik bilgilerini kullandığı mağdur adına ikametgâh belgesi düzenlettirmek suretiyle resmî belgede sahtecilik suçunu, sonrasında söz konusu sahte ikametgâh belgesiyle katılan bankaya başvuruda bulunup içeriği itibarıyla sahte olarak düzenlenmesini sağladığı bireysel kredi başvuru formunu mağdura atfen imzalamak suretiyle de özel belgede sahtecilik suçunu işleyen sanığın, bir suç işleme kararının icrası kapsamında aynı suçu değişik zamanlarda işlediğinin ve bu itibarla zincirleme şekilde resmî belgede sahtecilik suçundan cezalandırılması gerektiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
Ceza Genel Kurulu -Karar : 2018/22
- TCK 207
- Sahte evraklarla telefon aboneliği yapılması halinde sanığın eyleminin TCK’nın 207. maddesinde yer alan özel belgede sahtecilik suçuna göre özel norm niteliğinde bulunan 5809 sayılı Kanun’un 56. maddesinin ikinci fıkrası gereği cezalandırılması gerekir.
TCK’nın “Özel Belgede Sahtecilik” başlığını taşıyan 207. maddesi; “Bir özel belgeyi sahte olarak düzenleyen veya gerçek bir özel belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren ve kullanan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bir sahte özel belgeyi bu özelliğini bilerek kullanan kişi de yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiştir.
Özel belge, kamu görevlisinin görevi nedeniyle düzenledikleri dışında kalan, resmî belgeden sayılmayan, resmî bir işlem nedeniyle düzenlenmiş olmayan, ancak; doğrudan hukuken hüküm, sonuç meydana getiren, bir hakkın doğmasına veya kanıtlanmasına yarayan yazıdır. (Kubilay Taşdemir, Belgelerde Sahtecilik Suçları, Ankara, 2013, s. 441) Başka bir deyişle, resmî belgenin özelliklerini taşımayan tüm yazılar özel belge olarak nitelendirilebilir.
Resmî ve özel belgede sahtecilik suçları seçimlik hareketli suçlar olup kanun koyucu gerçek bir belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesini, belgenin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesini veya sahte belgenin kullanılmasını suç olarak saymıştır. Suç konuları farklı olmakla birlikte, resmî ve özel belgede sahtecilik suçları unsurları itibarıyla benzer şekilde düzenlenmiştir.
Bununla birlikte resmî belgede sahtecilik suçu, belgenin düzenlenmesiyle oluşurken, özel belgede sahtecilik suçunun oluşabilmesi için belgenin kullanılması da gerekir. Kullanmadan maksat, bu sahte belgenin herhangi bir hukuki ilişkide veya herhangi bir hukuki işlem tesisinde dikkate alınmasını sağlamaya çalışmaktır.
Belgede sahtecilik suçunun oluşabilmesi için, sahteciliğe konu belgenin aldatma yeteneğinin de bulunması gerekir.
TCK’nın 207. maddesinin ikinci fıkrasında ise; başkaları tarafından sahte olarak düzenlenmiş olan bir özel belgeyi, sahte olduğunu bilerek kullanan kişinin de özel belgede sahtecilik suçundan cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır.
Öte yandan suç tarihinde yürürlükte bulunan, 10.11.2008 tarihli ve 27050 sayılı (mükerrer) Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu’nun “Kapsam” başlıklı ikinci maddesinin birinci fıkrası;
“Elektronik haberleşme hizmetlerinin yürütülmesi ve elektronik haberleşme alt yapı ve şebekesinin tesisi ve işletilmesi ile her türlü elektronik haberleşme cihaz ve sistemlerinin imali, ithali, satışı, kurulması, işletilmesi, frekans dahil kıt kaynakların planlaması ve tahsisi ile bu konulara ilişkin düzenleme, yetkilendirme, denetleme ve uzlaştırma faliyetlerinin yürütülmesi bu Kanuna tabidir.” şeklinde düzenlenmiş olup madde metniyle
5809 sayılı Kanun’un kapsamı açıkça belirlenmiştir.
Aynı Kanun’un “Tanımlar ve kısaltmalar” başlıklı üçüncü maddesinin birinci fıkrası;
“a) Abone: Bir işletmeci ile elektronik haberleşme hizmetinin sunumuna yönelik olarak yapılan bir sözleşmeye taraf olan gerçek ya da tüzel kişiyi,
b) Abonelik sözleşmesi: İşletmeci ile abone arasında akdedilen ve işletmecinin bir bedel karşılığında dönemsel ya da sürekli olarak bir hizmeti yerine getirmeyi veya mal teminini üstlendiği ya da her ikisini birden kapsayan sözleşmeyi, …
h)Elektronik haberleşme: Elektriksel işaretlere dönüştürülebilen her türlü işaret, sembol, ses, görüntü ve verinin kablo, telsiz, optik, elektrik, manyetik, elektromanyetik, elektrokimyasal, elektromekanik ve diğer iletim sistemleri vasıtasıyla iletilmesini, gönderilmesini ve alınmasını,
…
ii) Radyo ve televizyon yayını: Karasal, kablo, uydu ve diğer ortamlar üzerinden, şifreli veya şifresiz olarak kitle haberleşmesi amacıyla yapılan ve bireysel iletişim hizmetlerini kapsamayan görüntü ve/veya ses iletimini, …İfade eder” biçiminde düzenlenerek 5809 sayılı Kanun’da yer alan kavramların tanımları yapılmıştır.
Aynı Kanun’un “Abone ve cihaz kimlik bilgilerinin güvenliği” başlığını taşıyan 56. maddesinin ikinci fıkrası ise; “İşletmeci veya adına iş yapan temsilcisine abonelik kaydı sırasında abonelik bilgileri konusunda gerçek dışı belge ve bilgi verilemez” şeklindedir.
Madde metniyle 5809 sayılı Kanun kapsamında yer alan bir abonelik işlemi sırasında işletmeci veya adına iş yapan temsilcisine gerçeğe aykırı belge veya bilgi verilmesinin önüne geçilmesi hedeflenmiş olup söz konusu hükme aykırı davranışın yaptırımı da Aynı Kanun’un 63. maddesinin onuncu fıkrasında gösterilmiştir.
Suç tarihinde yürürlükte bulunan 5809 sayılı Kanun’un “Cezai Hükümler” başlıklı 63. maddesinin onuncu fıkrası;
“Bu Kanun’un 56 ncı maddesinin birinci fıkrası hükümlerine aykırı hareket edenler bin günden beş bin güne kadar; ikinci fıkrası hükümlerine aykırı hareket edenler yirmi günden yüz güne kadar; üçüncü fıkrası hükümlerine aykırı hareket edenler yüz günden beş yüz güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.” biçiminde düzenlenmiştir.
Buna göre abonelik kaydı sırasında abone bilgileri konusunda gerçek dışı belge ve bilgi verilmesi suretiyle gerçeğe aykırı evrak düzenlenmesinin sağlanması, kişinin bilgi ve rızası dışında abonelik tesis edilmesi durumunda özel belgede sahtecilik ve 5809 sayılı Kanun’a muhalefet suçları arasında içtima sorunu ortaya çıkmaktadır.
Tek fiille birden fazla suç normunun ihlali hâlinde, bu normlar arasındaki içtima ilişkisi ya “farklı neviden fikri içtima” ya da “görünüşte içtima” kapsamında kalmaktadır.
Farklı neviden fikri içtima TCK’nın 44. maddesinde; “İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiş olup bu hükmün uygulanabilmesi için işlenen bir fiille birden fazla farklı suçun oluşması gerekmektedir. Kanun koyucu, işlediği bir fiille birden fazla farklı suçu işleyen failin, fiilinin tek olması nedeniyle en ağır ceza ile cezalandırılmasını yeterli görmüş, bu şekilde “non bis in idem” kuralı gereğince bir fiilden dolayı kişinin birden fazla cezalandırılmasının da önüne geçilmesini amaçlamış, “erime sistemi”ni benimsemek suretiyle, bu suçlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı ceza verilmesi ile yetinilmesini tercih etmiştir.
Görünüşte içtima ise, çeşitli normların aynı fiille ilgili görünmelerine rağmen, aslında bunlardan yalnız birinin uygulanabilmesidir. (Kayıhan İçel, Suçların İçtimaı, İ., 1972, s. 167) Görünüşte içtima kanunda düzenlenmemiştir, ancak ceza normlarının birbirleriyle olan ilişkisi ve bunların yorumundan aynı fiille ilgili görülen çeşitli normlardan sadece birinin uygulanabileceği sonucuna varmak mümkün olduğundan, kanun koyucunun görünüşte içtima şekillerine yer vermesi gerekmemektedir. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara Eylül 2015, 8. Bası, s.519). Fikri içtima ve görünüşte içtimanın ortak özelliği fiilin tek ve aynı olmasıdır. Ancak fikri içtima hükmünün uygulanabilmesi için görünüşte içtima hâllerinden birinin bulunmaması gerekmektedir. Bu nedenle, tek fiille ilgili suç tipleri arasında öncelikle görünüşte içtima ilişkisinin bulunup bulunmadığının tespiti gerekli olup görünüşte içtima ilişkisinin bulunması, fikri içtima hükmünün uygulanmasına engel teşkil eder. Fikri içtimanın görünüşte içtimadan en önemli farkı, fikri içtima hâlinde sebebiyet verilen suç tiplerine ilişkin normların hepsinin uygulanabilmesine karşılık görünüşte içtimada normlardan sadece birinin uygulanabilir olmasıdır. Başka bir deyişle, görünüşte içtima hâlinde gerçekte sadece bir norm ihlal edilmekte olup diğer normların ihlâli sadece görünüştedir. Çünkü suç tiplerine ilişkin normların hepsi fiilin haksızlık muhtevasını tümü ile kapsamakla beraber gerçekte uygulanacak olan norm, haksızlık muhtevası itibarı ile diğer normları da tüketmekte, tüm normlar haksızlık ilişkisi bakımından tamamen örtüşmektedir. Dolayısıyla, normlardan sadece biri gerçekte uygulanma kabiliyetine sahiptir. (Neslihan Göktürk, Fikri İçtima, Adalet Yayınevi, Ankara 2013, s. 73-74)
Görünüşte içtima hâllerinde hangi Kanun’un uygulanması gerektiği, “tüketen-tüketilen norm ilişkisi”, “yardımcı (tali) normun sonralığı” ve “özel normun önceliği” gibi ilkelere göre belirlenmektedir. Bir ceza normu bir veya daha fazla başka ceza normlarını bünyesine almış ise “tüketen-tüketilen norm ilişkisinden” söz edilir. Bu durumda normları bünyesine alan ceza normu, diğer normları tüketmektedir. Bu takdirde fiile sadece tüketen norm uygulanabilecektir. TCK’nın 42. maddesinde tanımlanmış olan “bileşik suç” tüketen-tüketilen norm ilişkisinin tipik görünümlerinden birisidir. Örneğin; yağma suçu, hırsızlık ve cebir/tehdit suçlarını bünyesinde barındırmakta, başka bir anlatımla o suçları tüketmektedir. Yardımcı (tali) normlar da, asli normlarla benzer hukuki yararları koruyan normlardır. Bu tür normlar, asli normların tatbik edilemeyeceği durumlarda kanunda boşluk oluşmasını engellemek amacıyla getirilmiş düzenlemelerdir. Asli-yardımcı norm ilişkisinin olduğu durumda fiile yardımcı norm değil asli norm uygulanacaktır. Bir normun yardımcı norm mu asli norm mu olduğunun, asli normun uygulanamadığı yerlerde başvurulan bir norm olmasından anlaşılması bir yana, düzenleme içinde, “fiil daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde”, “kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında” ve “eylemin başka bir suç oluşturmaması hâlinde” gibi ifadelerin yer alıp almamasına göre de belirlenmekte, bu gibi ifadelerin yer aldığı normların yardımcı norm olduğu kabul edilmektedir.
Genel norm ile aynı hukuki yararı koruyan özel norm, genel normun tüm unsurlarını taşımakla birlikte genel normda yer almayan özel bazı unsurları da ihtiva etmektedir. Böyle bir durumda “özel normun önceliği” ilkesi uyarınca olaya genel norm değil özel norm uygulanacaktır. Suçun temel ve nitelikli hâlleri arasındaki ilişki, özgü suç ve genel suç arasındaki ilişki ile genel ve özel kanun arasındaki ilişki, özel-genel norm ilişkisi içinde değerlendirilmektedir. (M. Emin Artuk-A. Gökçen- A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, s. 636; Veli Özer Özbek, Mehmet Nihat Kanbur, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 6. Bası, 2015, s. 612-613; Berrin Akbulut, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara, 2016, s. 685-686; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 8. Bası, Ankara, 2015, s.520). Örneğin, 5237 sayılı Kanun’da zimmet suçunu düzenleyen 247. madde hükmü genel norm niteliğinde iken 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 160. maddesinde düzenlenmiş olan zimmet suçu özel norm niteliği taşıdığından, Bankacılık Kanunu kapsamındaki bir banka görevlisinin zimmet suçunu işlemesi durumunda özel normun önceliği ilkesi gereğince 5237 sayılı TCK’nın 247. maddesi değil Bankacılık Kanunu’nun ilgili hükmü uygulanmalıdır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın, 15.10.2009 tarihinde A. Paz. İth. İhr. Tic. ve San. A.Ş. isimli firmaya başvurarak üzerinde kendi fotoğrafı bulunan ancak mağdurun kimlik bilgilerini haiz ve başka bir olay nedeniyle resmî belgede sahtecilik suçundan ayrıca yargılanmasına yol açan sahte nüfus cüzdanını kullanmak suretiyle mağdur adına düzenlenmesini sağladığı 15.10.2009 tarihli abonelik sözleşmesini imzaladığı ve 053. ….. numaralı GSM hattını çıkarttırdığı, 05.12.2009 tarihinde de aynı şekilde mağdur adına düzenlenmesini sağladığı Digiturk abonelik sözleşmesini imzalayarak Digiturk abonelik kaydı tesis ettirdiği olayda, Yerel Mahkemece sanığın eyleminin, TCK’nın 207. maddesinde yer alan özel belgede sahtecilik suçunu oluşturduğu kabul edilmiş ise de suç tarihinden önce 10.11.2008 tarihli ve 27050 sayılı (mükerrer) Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu’nun “Kapsam” başlıklı ikinci maddesinin birinci fıkrasında “Elektronik haberleşme hizmetlerinin yürütülmesi ve elektronik haberleşme alt yapı ve şebekesinin tesisi ve işletilmesi ile her türlü elektronik haberleşme cihaz ve sistemlerinin imali, ithali, satışı, kurulması, işletilmesi, frekans dahil kıt kaynakların planlaması ve tahsisi ile bu konulara ilişkin düzenleme, yetkilendirme, denetleme ve uzlaştırma faliyetlerinin yürütülmesi bu Kanuna tabidir.” biçiminde yer alan düzenleme ve Aynı Kanun’un üçüncü maddesinin birinci fıkrasının, (a) bendinde “Abone; Bir işletmeci ile elektronik haberleşme hizmetinin sunumuna yönelik olarak yapılan bir sözleşmeye taraf olan gerçek ya da tüzel kişiyi”, (b) bendinde; “Abonelik sözleşmesi; İşletmeci ile abone arasında akdedilen ve işletmecinin bir bedel karşılığında dönemsel ya da sürekli olarak bir hizmeti yerine getirmeyi veya mal teminini üstlendiği ya da her ikisini birden kapsayan sözleşmeyi”, (h) bendinde; “Elektronik haberleşme; Elektriksel işaretlere dönüştürülebilen her türlü işaret, sembol, ses, görüntü ve verinin kablo, telsiz, optik, elektrik, manyetik, elektromanyetik, elektrokimyasal, elektromekanik ve diğer iletim sistemleri vasıtasıyla iletilmesini, gönderilmesini ve alınmasını”, (ii) bendinde ise “Radyo televizyon yayını; Karasal, kablo, uydu ve diğer ortamlar üzerinden, şifreli veya şifresiz olarak kitle haberleşmesi amacıyla yapılan ve bireysel iletişim hizmetlerini kapsamayan görüntü ve/veya ses iletimini” ifade ettiği şeklindeki hükümler ile Aynı Kanun’un 63. maddesinin onuncu fıkrasındaki “Bu Kanun’un 56 ncı maddesinin birinci fıkrası hükümlerine aykırı hareket edenler bin günden beş bin güne kadar; ikinci fıkrası hükümlerine aykırı hareket edenler yirmi günden yüz güne kadar; üçüncü fıkrası hükümlerine aykırı hareket edenler yüz günden beş yüz güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.” düzenlemesiyle yaptırıma bağlanan 56. maddesinin ikinci fıkrasındaki “İşletmeci veya adına iş yapan temsilcisine abonelik kaydı sırasında abonelik bilgileri konusunda gerçek dışı belge ve bilgi verilemez” hükmü birlikte değerlendirildiğinde, sanığın eyleminin TCK’nın 207. maddesinde yer alan özel belgede sahtecilik suçuna göre özel norm niteliğinde bulunan 5809 sayılı Kanun’un 56. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında kaldığı, anılan fıkradaki eylemin yaptırımının Aynı Kanun’un 63. maddesinin onuncu fıkrasına göre yalnız adli para cezası olduğu ve bu nedenle sanığa ön ödeme önerisinde bulunularak sonucuna göre hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden özel belgede sahtecilik suçundan hüküm kurulmasının usul ve kanuna aykırı olduğu kabul edilmelidir.
Y11CD Esas : 2017/15090 Karar : 2019/2425
-
TCK 207. Madde
-
Özel Belgede Sahtecilik Suçu
Özel belgede sahtecilik suçunun oluşabilmesi için sahte özel belgenin oluşturulması dışında kullanılmasının da zorunlu olduğu, dava konusu üzerinde sözleşme yazan, katılanın 85.000.-Euro para karşılığında boşanmaya ilişkin tüm haklarından feragat beyanını içeren belgenin katılan ile sanık arasında devam eden ve mahkemece dosya arasına örnekleri alınan Mustafakemalpaşa Asliye Hukuk Mahkemesinin… esas sayılı dosyasında bulunmadığı ve hiçbir aşamada sunulmadığı, katılanın da aşamalarda bu belgenin Almanya’da görülen boşanma davasında sanığın Alman Adli Makamlarına ibraz ettiğini ve olaydan bu şekilde haberdar olduğunu öğrendiği, konu ile ilgili katılanın şikayeti üzerine başlatılan soruşturma kapsamında Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından sanıktan talep edilen ve sanığın rızası ile aslı dosya arasına alınan belgenin ne şekilde, hangi davada, nasıl kullanıldığı araştırılıp onaysız, fotokopi ve üzerinde “Aslı Gibidir” ibaresi bulunmadan kullanılan belgelerin de suçun oluşumu için yeterli olmadığı gözetilerek, UYAP üzerinden yapılan sorgulamada katılan ve sanık arasında görülen özellikle Mustafakemalpaşa Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/232 esas, 2010/318 karar sayılı dosyası getirtilerek ve varsa bunun dışında tespit edilecek hukuk mahkemesi dosyaları içinde bulunan belge asılları incelenip suça konu belgenin bu dosyalar kapsamında kullanılıp kullanılmadığı belirlendikten sonra karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile hüküm kurulması,
Y11CD-Karar : 2019/1803
- Özel belgede sahtecilik
- TCK 207
Sanığın, katılanın kimlik bilgilerini kullanarak sahte kira sözleşmesi düzenlemek suretiyle özel belgede sahtecilik suçunu işlediğinin iddia ve kabul edildiği olayda; suça konu kira sözleşmesinin aslının elde edilemediği, ancak bu sözleşmenin Salihli 2. İcra Dairesi’nin 2011/4638 Esas sayılı dosyası kapsamında icra takibine konu edildiğinin anlaşılması karşısında; kira sözleşmesi aslının icra dairesine sunulup, sözleşme aslı ibraz edildikten sonra aslı gibidir onayının yapılıp yapılmadığının ya da yalnızca fotokopi belgenin mi ibraz edildiği hususunun açıklığa kavuşturulmasından sonra, belgenin fotokopi olarak ibraz edilmiş olması halinde, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.10.2003 tarih ve 232/250 sayılı kararında açıklandığı üzere, onaysız fotokopi niteliğinde olup suret belge özelliği taşımayan belgelerin hukuki sonuç doğurmaya elverişli nitelikte olmadığı ve aldatıcılık yeteneği bulunmayacağından özel belgede sahtecilik suçunun unsurları itibarıyla oluşmayacağı, belge aslının ibrazı üzerine onay işleminin yapılmış olduğunun tespiti halinde ise, belgelerde sahtecilik suçlarında aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının takdiri hakime ait olduğu cihetle, suça konu belgenin duruşmada incelenmek suretiyle, özelliklerinin duruşma tutanağına yazılması ve denetime olanak verecek şekilde belgenin dosya içerisine konulması, aldatma yeteneğinin ne şekilde gerçekleştiğinin karar yerinde tartışılması ve suçun oluştuğu tespit edilirse, katılanın sanığın iş yerinde kiracı olarak avukatlık yaptığını beyan etmesi gözetilerek sanık hakkında TCK’nin 211. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının da değerlendirilmesinden sonra hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken, eksik araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması,
YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/5656 Karar: 2017/3654 Tarih: 11.05.2017
-
TCK 207. Madde
-
Özel Belgede Sahtecilik Suçu
Sanığın, … tarafından sahte olarak düzenlenen 30.09.2006 tarihli müstahsil makbuzunu Gürgentepe İlçe Tarım Müdürlüğü’ne ibraz ederek bal destekleme parası aldığının iddia olunması, sanığın suçlamayı kabul etmeyerek bal satışının gerçek olduğunu savunması ve bu savunmayı destekleyen ve suça konu belgenin gerçek bir mal alım satımına dayandığına dair belgeyi düzenleyen tanık …‘ın beyanları karşısında, maddi gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti bakımından, sanığın suç tarihinde müstahsil makbuzunda belirtilen miktarda bal üretimi ya da stokunun olup olmadığı, aynı dönemde başka kişilere bal satışlarının bulunup bulunmadığının tespit edilmesi, suça konu müstahsil makbuzunu düzenleyen … hakkında sahte fatura düzenleme sebebiyle Vergi Usul Kanuna Muhalefet suçundan mahkemenin 2010/49 Esas sayılı dosyası ile sanık hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan Ordu Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2011/4 Esas 2011/146 Karar sayılı dosyasında yürütülen yargılama akıbetlerinin araştırılıp mümkünse dosyaların birleştirilmesi, değilse dosyaları getirtilip incelenerek bu davayı ilgilendiren belgelerin onaylı örneklerinin dava dosyasına alınması ve eylemin sübutu halinde 5237 Sayılı Kanun’un 207. maddesinde düzenlenen “özel belgede sahtecilik” suçunu oluşturacağı da dikkate alınarak hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı, katılan kurum vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 11.05.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/3859 Karar: 2017/3427 Tarih: 04.05.2017
-
TCK 207. Madde
-
Özel Belgede Sahtecilik Suçu
1.Müşteki adına sahte olarak düzenlendiği belirtilen hatta ait abonelik sözleşmesi sebebiyle sanıklar hakkında özel belgede sahtecilik suçundan verilen beraat hükümleriyle ilgili; sanığın aşamalardaki beyanlarında “aktivasyon bayi olmaları sebebiyle son kullanıcıyı tanımadıklarını, sözleşmeyi alt bayilerin düzenlediği aktive için kendilerine gönderildiği, suça konu hattı ilgili kişiye Vat İletişim’in sattığı” şeklindeki savunması, Vat iletişim yetkilisi sanığın üzerine atılı suçlamayı kabul etmemesi karşısında, suça konu belge üzerindeki imzanın aidiyeti bakımından belge aslının getirtilerek, sanıkların imza ve yazılarının temini ile bilirkişi incelemesi yaptırılması, hattın kim tarafından ve ne zaman aktive edildiğinin Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş.’den sorulması, hattın iletişimin tespiti yoluyla konuşulan numaralardan hattın sahibine ulaşılması ve tanık olarak beyanlarına başvurulması, sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının belirlenmesi gerekirken eksik araştırma ile hüküm kurulması,
2.Müşteki adına sahte düzenlendiği iddia olunan hatta ait abonelik sözleşmesi sebebiyle sanık hakkında özel belgede sahtecilik suçundan verilen beraat hükmüyle ilgili; sanığın “… adına aktif edilen hattın hem satış hemde aktivite işlemlerini kıvılcım iletişim tarafından yapıldığı” şeklinde savunması karşısında gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek biçimde belirlenmesi bakımından, … İletişim’in suç tarihindeki yetkilisi tespit edilerek, sanığın savunması doğrultusunda ifadesine başvurulması ve gerektiğinde sanık, Kıvılcım İletişim’in yetkilisi ile ilgili personelin suç tarihinden önceki resmi kurumlardan temin edilecek imza ve yazı örnekleri getirtilip, huzurda alınan yazı ve imza örnekleri ile birlikte GSM abonelik sözleşmesi üzerindeki yazı ve imzaların sanığın ya da Kıvılcım İletişim’in yetkilileri ile personelinin eli ürünü olup olmadığı hususunda bilirkişi incelemesi yaptırılması, Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş.’den sorulmak suretiyle suça konu hattın aktivasyon işleminin hangi bayi tarafından yapıldığının tespiti ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,
3.Suçların sübutu halinde, hükümden sonra 19.02.2014 tarih 28918 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 6518 Sayılı Kanun’un 104 105. maddeleri ile değişik 5809 Sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu’nun 63. maddesinin 10. fıkras 10. fıkrası ile yaptırıma bağlanan 56. maddesinin 4. fıkras 4. fıkrasındaki “Kişinin bilgisi ve rızası dışında işletmeci veya adına iş yapan temsilcisi tarafından abonelik tesisi, işlemi veya elektronik kimlik bilgisini haiz cihazların kayıt işlemi yapılamaz ve yaptırılamaz, bu amaçla gerçeğe aykırı evrak düzenlenemez, evrakta değişiklik yapılamaz ve bunlar kullanılamaz” ve 5. fıkrasındaki “Gerçeğe aykırı evrak düzenlemek ve değiştirmek suretiyle kişinin bilgi ve rızası dışında tesis edilmiş olan abonelikler kullanılamaz” hükmü karşısında; özel hüküm niteliğinde bulunan ve lehe olan 5809 Sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu’nun 56. maddesindeki düzenleme de gözetilerek, sanıklara önödeme önerisinde bulunulması suretiyle hüküm kurulmasında zorunluluk bulunması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 04.05.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/2192 Karar: 2017/2642 Tarih: 06.04.2017
-
TCK 207. Madde
-
Özel Belgede Sahtecilik Suçu
Özel belgede sahtecilik suçundan sanık …‘ın, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 207/1 62/1 maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Şanlıurfa 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 14.02.2012 tarihli ve 2011/529 esas, 2012/94 Sayılı kararının kesinleşmesini müteakip, sanığın deneme süresi içerisinde yeniden suç işlediğinden bahisle 5271 Sayılı Kanun’un 231/11. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasına, 5237 Sayılı Kanun’un 207/1 62/1. maddeleri uyarınca sanığın 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına dair Şanlıurfa 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 14.04.2016 tarihli ve 2014/784 esas, 2016/440 Sayılı kararının “Telpa Telekomünikasyon İletişim isimli işyerinin sorumlusu olan sanığın müşteki adına bilgi ve rızaları olmaksızın abonelik sözleşmeleri düzenlemesinden ibaret somut olayda, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 5809 Sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu’na 6518 Sayılı Kanun ile eklenen 4. maddesinde yer alan “Kişinin bilgisi ve rızası dışında işletmeci veya adına iş yapan temsilcisi tarafından abonelik tesisi veya işlemi veya elektronik kimlik bilgisini haiz cihazların kayıt işlemi yapılamaz ve yaptırılamaz, bu amaçla gerçeğe aykırı evrak düzenlenemez, evrakta değişiklik yapılamaz ve bunlar kullanılamaz.” şeklindeki ve aynı Kanun’un 63/10. maddesinde düzenlenen “Bu Kanunun 56. maddesinin birinci fıkrası hükümlerine aykırı hareket edenler bin günden beş bin güne kadar; ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci fıkralarına aykırı hareket ederek bu işi bizzat yapanlar elli günden yüz güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.” şeklindeki hükümler nazara alındığında, sanığa isnad edilen eylemin daha özel nitelikteki 5809 Sayılı Kanun’un 63/10. maddesindeki suçu oluşturduğu, 5237 Sayılı Kanun 7/2. maddesindeki “suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.” şeklindeki hükme göre sanık lehine değerlendirme yapılarak sanığın eyleminin 5809 Sayılı Kanun’un 63/10. maddesi kapsamında kaldığı gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden” bahisle 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca, bozulması istenilmiş olmakla,Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
KARAR : 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesinin 11. fıkras 11. fıkrasına göre; “Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine dair yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.”
Buna göre, sanık denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlediğinde mahkeme daha önce açıklanmasını geri bıraktığı mahkûmiyet hükmünü açıklayacak, bu hükümde hukuka aykırılık olsa bile hükmü değiştiremeyecektir.
Ancak, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararından sonra; sanığın ölmesi, dava zamanaşımı süresinin dolması, şikâyete tabi suçlarda şikâyetten vazgeçilmesi, yürürlüğe giren yeni kanunla fiilin suç olmaktan çıkarılması veya daha az cezayı gerektiren ya da önödemeye tabi bir suç olarak düzenlenmesi gibi durumlarda, mahkemenin bunları dikkate alarak yeni bir hüküm kurması adil yargılama, maddî gerçeğe ulaşma ve çabukluk ilkeleri gereğince zorunludur.
Somut olayda, sorumlusu olduğu işyerinde mağdurun bilgisi ve rızası dışında abonelik sözleşmesi düzenlemek şeklindeki sanığın fiili, 5237 Sayılı TCK’nın 207. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrası gereğince hapis cezasını gerektiren “özel belgede sahtecilik” suçunu oluşturmakta iken; hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararından sonra, 19.02.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6518 Sayılı Kanunla 5809 Sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu’nun 56. maddesine eklenen 4. fıkradaki “Kişinin bilgisi ve rızası dışında işletmeci veya adına iş yapan temsilcisi tarafından abonelik tesisi veya işlemi veya elektronik kimlik bilgisini haiz cihazların kayıt işlemi yapılamaz ve yaptırılamaz, bu amaçla gerçeğe aykırı evrak düzenlenemez, evrakta değişiklik yapılamaz ve bunlar kullanılamaz.” ve 5. fıkradaki “Gerçeğe aykırı evrak düzenlemek veya değiştirmek suretiyle kişinin bilgi ve rızası dışında tesis edilmiş olan abonelikler kullanılamaz.” şeklindeki hükümler uyarınca, 5809 Sayılı Kanun’un 63. maddesinin 10. fıkras 10. fıkrasında bu fiiller adlî para cezasını gerektiren ve önödemeye tabi suç olarak düzenlenmiştir.
5237 Sayılı TCK’nın 7. maddesinin 2. fıkras 2. fıkrası gereğince, lehine olan bu düzenleme nedeniyle, sanığa önödeme önerisinde bulunularak, sonucuna göre hukukî durumu belirlenip yeniden hüküm kurulması gerekirken, açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanması ve aynı şekilde hüküm verilmesi yasaya aykırıdır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlere ve incelenen dosyaya içeriğine göre, ihbarnamedeki kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden; Şanlıurfa 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 14.04.2016 tarihli 2014/784 esas ve 2016/440 karar sayılı hükmünün CMK’nın 309. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrası uyarınca BOZULMASINA; bozma nedenine göre belirtilen maddenin 4. fıkrasının ( b ) bendi gereğince aynı mahkeme tarafından yeniden yargılama yapılarak hüküm kurulması için, dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na TEVDİİNE, 06.04.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 21. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/10180 Karar: 2017/1728 Tarih: 05.04.2017
-
TCK 207. Madde
-
Özel Belgede Sahtecilik Suçu
2797 Sayılı Yargıtay Kanununun 14. maddesinde yer alan “Ceza dairelerinin görevlerinin tayininde, davadaki tavsif esas alınır. Muhtelif suçlara ait davalarda en ağırını incelemeye yetkili daire görevlidir.” hükmüne göre yasa, sevk maddelerine değil, iddianamedeki tavsife ağırlık tanımıştır. Bu sebeple Ceza Dairelerinin görevinde Ceza Daireleri Başkanlar Kurulu’nun yerleşik kararlarında da belirtildiği üzere iddianamedeki tavsif esas alınmalıdır.
Suç tarihinde serbest muhasebeci olarak görev yapan sanık …‘ın diğer sanık …‘ı muhasebeciliğini yürüttüğü …‘a ait kuaför dükkanında çalışıyormuş gibi göstermek için sahte işe giriş bildirgesi düzenleyip Sosyal Güvenlik Kurumuna vermesi biçiminde gerçekleşen olayda; işe giriş bildirgesi verme yükümlülüğünün 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 9. maddesi ve 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 8. maddesi uyarınca işverene ait olması, 3568 Sayılı Serbest Muhasebecilik, Serbest Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu’nun 2-A maddesinde belirtilen “muhasebecilik ve mali müşavirlik mesleğinin konusu” kapsamındaki işlerden olmaması nedeniyle, aynı Kanun’un 47. maddesine göre, anılan meslek mensuplarının görevleri sırasında veya görevleri sebebiyle işledikleri suç kapsamında sayılamayacağı cihetle, sahtecilik eyleminin 5237 Sayılı TCK’nun 207/1. maddesi kapsamında özel belgede sahtecilik suçunu oluşturacağının anlaşılması karşısında,
SONUÇ : TCK’nın 158/1-e maddesindeki nitelikli dolandırıcılık suçunun ceza miktarına, tebliğname tarihine, iddianamedeki tavsife, hükümlerin konusuna, temyizin kapsamına ve Yargıtay Kanunu’nun 14. maddesine göre temyiz inceleme görevi Yüksek 15. Ceza Dairesi’ne ait olduğundan Dairemizin GÖREVSİZLİĞİNE, Dairemiz ile 15. Ceza Dairesi arasında doğan görev uyuşmazlığının giderilmesi için dosyanın Ceza Daireleri Başkanlar Kuruluna gönderilmesine, 05.04.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/18189 Karar: 2017/8449 Tarih: 30.03.2017
-
TCK 207. Madde
-
Özel Belgede Sahtecilik Suçu
Sanığın gıda toptancılığı işi ile uğraşan … Gıda Pazarlama Anonim Şirketinde 23.02.2006 ve 02.04.2007 tarihleri arasında satış temsilcisi olarak çalıştığı, çalıştığı süre içerisinde şirket müşterileri adına sahte fiş düzenleyerek, bu fişleri ve teslim aldığı malların bir kısmını kiraladığı bir depoda, bir kısmını da bazı müşterilerin deposunda saklayarak faturasız ve düşük fiyattan piyasaya satarak katılan şirketi zarara uğrattığı, bu durumu gizlemek amacıyla tahsilat makbuzlarında tahrifatlar yaptığı, müşteriler sipariş vermedikleri halde verilmiş gibi ve söz konusu malları teslim almadıkları halde almışlar gibi işlem yaptığı, ayrıca bazı müşterilerin hiç alışveriş yapmadıkları halde alış veriş yapılmış gibi gösterdiği, sanığın katılan şirketi alacaklı … Ticaret’in borçlu olduğu, 30.04.2007 ödeme tarihli, 22.000 TL meblağlı bonoyu, borçlu olarak görünen şirketin adına imzaladığı ve kaşelediği, sanığın depo olarak kullandığı belirtilen yerde yapılan tespit sonucunda katılan şirkete ait olan değeri 4.953.52 TL tutarında olan malın ele geçirildiği böylelikle sanığın hizmet sebebiyle güveni kötüye kullanma, resmi belgede sahtecilik ve özel belgede sahtecilik suçlarını işlediğinin iddia edildiği olayda,
Gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkarılması bakımından sanığın imza ve yazı örneklerinin alınarak, çalıştığı tarihler arasında, yasal olarak ne kadar tahsilât yaptığının belirlenmesi, bu tahsilâta dair makbuz ve dekontların dosyaya konulması, sanığın uhdesinde para tuttuğu iddia edilen satışlarla ilgili faturaların tamamının dosyaya getirtilmesi, bu faturaların gerçek olup olmadığının, adına fatura düzenlenen şirket kayıtlarınında incelenerek karşılaştırılması, sanığın hangi ödemelerin kime, hangi tarihte yaptığı, kayıtlara işlenip işlenmediği ve ödemeye dair belge veya diğer makbuzların neler olduğunun araştırılması, onaylı suretlerinin dosyaya konulması, bütün delillerin toplanmasından sonra dosyanın bilirkişiye gönderilerek, sanığa satış verilen malların parası verilip verilmediği, bu paranın katılan şirket kayıtlarına işlenip işlenmediği, ayrıca düzenlenen faturaların sahte olup olmadığı, katılan şirketin zararının ne kadar olduğunun kesin olarak belirlenmesi, sahte olarak düzenlediği ve üzerinde tahrifatlar yaptığının iddia edildiği fatura ve ödeme makbuzlarının tamamının getirtilmesi, sonrasında imza ve yazı örnekleri ile sahteliği iddia edilen belgeler üzerindeki imza ve yazıların sanığa ait olup olmadığının tespiti amacıyla evrakların bilirkişiye gönderilerek rapor tanzimi, yine …Ticaret adına düzenlenmiş 30.04.2007 ödeme tarihli ve 22.000 TL bedelli bono ile ilgili olarak katılan firma adına bono borçlusu gözüken firma arasında alışveriş olup olmadığı ve katılan firmaya borcunun bulunup bulunmadığı ve bono aslının dosyaya getirtilerek, yapılan sahtecilikte aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının takdir ve tayininin hakime ait olduğu da dikkate alınarak, söz konusu bononun mahkeme tarafından incelenip özelliklerinin zapta geçirilmesi, bu şekilde, sahtecilikte aldatma kabiliyeti bulunup bulunmadığının tespiti, senet metninde bulunması gerekli zorunlu unsurlardan olan “tanzim tarihinin” yer almaması halinde senedin özel belge niteliğinde olacağı, dosyada mevcut suça konu senet fotokopisi üzerinde yapılan incelemede, düzenleme tarihinin bulunmadığının da göz önüne alınarak aldatma kabiliyetinin varlığı halinde TCK’nın 207. maddesi uyarınca özel belgede sahtecilik suçunun oluşacağı, ayrıca birden fazla sahte fiş ve tahsilat makbuzu düzenlemesi sebebiyle zincirleme suç hükümlerinin de uygulanması gerektiği değerlendirip, tüm delillerin birlikte göz önüne alınarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir edilmesi gerekirken yazılı şekilde mahkumiyet yönünde hükümler tesis edilmesi,
Kabule göre de;
Hizmet sebebiyle güveni kötüye kullanma suçundan sanığın, 5237 Sayılı TCK’nın 43/1 maddesi kapsamında, aynı suç işleme kararıyla Kanun’un aynı hükmünü değişik zamanlarda birden fazla kez ihlal ederek haksız menfaat temin etmiş olması karşısında, zincirleme suç hükümlerinin uygulanmayarak eksik ceza tayin edilmesi,
Sanık hakkında hizmet sebebiyle güveni kötüye kullanma suçundan verilen adli para cezasının hesabında hata yapılmak suretiyle fazla ceza tayin edilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken CMUK’nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, aynı Kanunun 326/ son maddesi uyarınca ceza miktarı bakımından sanığın kazanılmış haklarının saklı tutulmasına, 30.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 21. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/10656 Karar: 2017/1225 Tarih: 13.03.2017
-
TCK 207. Madde
-
Özel Belgede Sahtecilik Suçu
1- )Sanıklar hakkında, sahte olarak düzenlenen suça konu senetleri, hayvan alım-satımı esnasında katılana verdikleri iddiasıyla resmi belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından açılan davada, suça konu senet asıllarının dosyada bulunmadığı, alınan bilirkişi raporunda aldatma kabiliyetine dair bir değerlendirme olmadığı gibi, bu hususta mahkemece de herhangi bir gözlem yapılmadığı, senet fotokopileri üzerinde yapılan incelemede, düzenleme tarihlerinin bulunmadığının görüldüğü, sanıklardan …‘nun soruşturma aşamasında alınan beyanında, senet alışverişi esnasında diğer sanık … ve katılanın yanında bulunmadığını, sorgusunda ise, hayvanları yükledikten sonra …‘daki et fabrikasına gittiklerini, …‘ın katılana senet verdiklerini, bu senetleri de kefil olarak imzaladığını söylemesine rağmen, senet üzerindeki borçlu imzasının sanıklardan …‘na ait olup olmadığı yönünde bilirkişi incelemesi yaptırılmadığı, …‘ın mahkemece beyanına başvurulmadığı, bunun yanında … Entegre Et ve Un Sanayi A.Ş.’nin, katılan tarafından başlatılan icra takibine karşı imza itirazında bulunduğu ve senet üzerindeki kaşenin şirketlerine ait olmadığını iddia etmesine rağmen, imza ve kaşenin sahteliği hususunda mahkemece alınan herhangi bir bilirkişi raporu olmadığı gibi, varsa itiraz sonucu aldırılan bilirkişi raporunun da dosya kapsamında mevcut olmadığı anlaşılmakla, gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek bir şekilde belirlenmesi bakımından; öncelikle belgelerde sahtecilik suçlarında aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının takdiri hakime ait olduğu cihetle, suça konu senet asıllarının duruşmaya getirtilip incelenerek bulunması gereken zorunlu unsurları ihtiva edip etmediğinin tespit edilmesi, aldatıcı nitelikte olup olmadıklarının kararda tartışılması ve senet asıllarının denetime imkan verecek şekilde dosya arasına konulmasının ardından, sanıklardan …‘nun imza örnekleri alınarak senetler üzerindeki borçlu ve ciranta imzalarının sanıkların eli ürünü olup olmadığının araştırılması, senet üzerindeki kaşe ve imzanın … Entegre Et ve Un Sanayi A.Ş.’ye ait olmadığı yönünde hukuk mahkemesince alınan bilirkişi raporu olması halinde getirtilerek incelenmesi, mevcut olmaması halinde ise bilirkişi incelemesi yaptırılması ile 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 688. ( 6102 Sayılı Kanun’un 776. ) maddesinin ı uyarınca senet metninde bulunması gerekli zorunlu unsurlardan olan “tanzim tarihinin” bulunmaması halinde senetlerin özel belge niteliğinde olacağı ve sanıkların eyleminin 207. maddesi uyarınca özel belgede sahtecilik suçunu oluşturacağı gözetilmeyerek eksik soruşturma ve hatalı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi,
2- )Kabul ve uygulamaya göre de;
a- )5237 Sayılı TCK’nun 61. maddesi uyarınca hakim somut olayda; suçun işleniş biçimini, suçun işlenmesinde kullanılan araçları, suçun işlendiği zaman ve yeri, suçun konusunun önem ve değerini, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını ve failin güttüğü amaç ve saiki göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanunî tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler. Aynı Kanun’un “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3/1. maddesi uyarınca suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur. Bu itibarla; kanunda öngörülen alt ve üst sınır arasında temel cezayı belirlemek hâkimin takdir ve değerlendirme yetkisi içindedir. Ancak Anayasanın 141, 5271 Sayılı CMK’nun 34, 230 289. maddeleri uyarınca hükümde bu takdirin denetime olanak sağlayacak biçimde, hak ve nesafet kurallarına uygun, dosya içeriği ile uyumlu yasal ve yeterli gerekçesinin gösterilmesi zorunludur. Yasa metinlerdeki ifadelerin tekrarı ile yetinilmesi veya bu metinlerdeki genel nitelikli ölçütlerden bahsedilmiş olması, somut olaya ve faile özgülenmediği müddetçe yeterli bir gerekçe sayılamaz. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; sanıklara isnat edilen suçlar yönünden daha makul temel ceza belirlenmesi yerine, yasal ve yeterli olmayan gerekçe ile orantılılık ilkesini zedeleyecek şekilde temel her iki suç cezanın en üst sınırdan 5 yıl olarak tayini,
b- )T.C. Anayasa Mahkemesi’nin, 53. maddesine dair olan, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olmasından kaynaklanan zorunluluk,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıkların temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı 6723 Sayılı Kanun ile değişik 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 13.03.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/12349 Karar: 2017/6897 Tarih: 01.03.2017
-
TCK 207. Madde
-
Özel Belgede Sahtecilik Suçu
Suça konu çekin sanık … tarafından sahte olarak oluşturulup …‘ya verildiği …‘nun da bu çeke dair çek karnesi olmamasına rağmen sahte olarak oluşturulmuş çekin metin kısmını doldurarak ve keşide etmeksizin …‘ya verdiği, sanık …‘un da bu sahte çeki bu özelliklerini bilerek 2007 yılı hasat döneminde meyve aldığı müştekiye verdiği bu şekilde sanıklar … ve …‘nın suça konu sahte çeki tanzim edip piyasaya sürerek sanık …‘un da sahte olduğunu bildiği çeki borcuna karşılık müştekiye verip kendilerine menfaat sağladıklarının iddia edildiği olayda;
1-)Sanık … hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan verilen mahkumiyet hükmünün incelemesinde;
Sanığın atılı suçu işlediğinin sabit olduğu gerekçesine dayanan mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir.
5237 Sayılı TCK’nın 158. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının (e), (f) (i) ve (k )bentlerinde sayılan hallerde adli para cezasının tayininde tespit olunacak temel gün sayısının, suçtan elde olunan haksız menfaatin iki katından az olmayacak şekilde asgari bu miktara yükseltilerek belirlenecek gün sayısı üzerinden arttırma ve eksiltmeler yapıldıktan sonra ortaya çıkacak sonuç gün sayısı ile bir gün karşılığı aynı kanunun 52. maddesi uyarınca, 20-100 TL arasında takdir olunacak miktarın çarpılması neticesinde sonuç adli para cezasının belirlenmesi gerektiği gözetilmeksizin TCK’nın 158/1-f son maddesi gereğince temel ceza belirlenirken yazılı şekilde uygulama yapılması, bu açıklama kapsamında, nitelikli dolandırıcılık suçu ile ilgili olarak 5237 Sayılı TCK’nın 158/1-f-son maddesi gereğince haksız menfaat miktarının iki katı dikkate alınarak temel cezanın bu miktardan az olmayacak şekilde belirlenip adli para cezasıyla cezalandırılmasına, aynı Kanun’un 52. maddesi gereğince günlüğü 20 TL den hesap edilmek suretiyle netice olarak adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, doğrudan haksız menfaatin iki katı olarak cezanın belirlenmesi sonuç cezaya etkili görülmediğinden bozma nedeni yapılmamıştır.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın atılı suçu işlemediğine dair temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün ONANMASINA,
2-)Sanıklar … ve … hakkında verilen mahkumiyet hükümleri ile sanık … hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan verilen mahkumiyet hükmünün temyiz incelemesinde;
a-)Sanık … hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan verilen mahkumiyet hükmünün incelenmesinde;Kambiyo senetlerinde yapılan sahteciliğin resmi belgede yapılmış sayılabilmesi için ilgili kambiyo senedinin Türk Ticaret Kanununda öngörülen bütün unsurlarını taşıması gerekli olup Yargıtay İBK’nın 14.12.1992 tarih ve 1/5 Sayılı kararında da açıklandığı üzere 6762 Sayılı TTK’nın 692/5. maddesi gereğince çeklerde bulunması zorunlu olan keşide yerinin bir duraksamaya meydan vermeyecek biçimde açık ve anlaşılır olması gerekmektedir. Somut olayda, suça konu çek üzerinde keşide yerinin bulunmaması sebebiyle özel belge niteliğinde bulunduğu ve sanık hakkında TCK’nın 207/1. maddesi gereğince özel belgede sahtecilik suçundan mahkumiyetine hükmedilmesi gerektiği gözetilmeksizin resmi belgede sahtecilik suçundan mahkumiyet hükmü kurulması,
b-)Sanık … ve sanık … hakkında resmi belgede sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık suçlarından verilen mahkumiyet hükümlerinin incelenmesinde;
Suça konu tamamen sahte olarak üretilmiş çekin keşidecisi olarak görünen … İnşaat ve Limited Şirketi yetkilisi sanık … ve diğer sanık …‘nın imza ve yazı örnekleri ile çekteki yazı ve imzalar karşılaştırıldığında sanıkların eli ürünü olduğuna dair yeterli bulguya rastlanmadığı, dosya kapsamından sanıkların suça konu çeki sahte olarak düzenleyip kullandıklarına dair mahkumiyetlerine yeterli bir delil elde edilemediği anlaşılmakla atılı suçlardan beraatlerine hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde mahkumiyetlerine hükmedilmesi,
Kabule göre de;
5237 Sayılı TCK’nın 158. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının (e), (f) (i) ve (k) bentlerinde sayılan hallerde adli para cezasının tayininde tespit olunacak temel gün sayısının, suçtan elde olunan haksız menfaatin iki katından az olmayacak şekilde asgari bu miktara yükseltilerek belirlenecek gün sayısı üzerinden arttırma ve eksiltmeler yapıldıktan sonra ortaya çıkacak sonuç gün sayısı ile bir gün karşılığı aynı kanunun 52. maddesi uyarınca, 20-100 TL arasında takdir olunacak miktarın çarpılması neticesinde sonuç adli para cezasının belirlenmesi gerektiği gözetilmeksizin TCK’nın 158/1-f son maddesi gereğince temel ceza belirlenirken yazılı şekilde uygulama yapılması, bu açıklama kapsamında, nitelikli dolandırıcılık suçu ile ilgili olarak 5237 Sayılı TCK’nın 158/1-f-son maddesi gereğince haksız menfaat miktarının iki katı dikkate alınarak temel cezanın bu miktardan az olmayacak şekilde belirlenip adli para cezasıyla cezalandırılmasına, aynı Kanun’un 52. maddesi gereğince günlüğü 20 TL den hesap edilmek suretiyle netice olarak adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı olup, sanık …, … ve sanık … ile müdafiinin temyiz itirazları bu sebeple yerinde görüldüğünden, hükümlerin 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 01.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/6801 Karar: 2017/996 Tarih: 15.02.2017
-
TCK 207. Madde
-
Özel Belgede Sahtecilik Suçu
I-) Dolandırıcılık suçundan verilen karara ilişen temyiz itirazlarının incelenmesinde;
5237 Sayılı TCK’nun 53. maddesinin uygulanmasında, Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün 2014/140 Esas, 2015/85 Sayılı iptal kararının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma neticelerine uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanığın yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1-)5237 Sayılı TCK.nun 58/7. maddesi gereğince “mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına” karar verilmesi ile yetinilmesi gerekirken, infazda duraksamaya, karışıklığa neden olacak ve infaz yetkisini kısıtlayacak şekilde denetimli serbestlik tedbirinin süresinin de belirlenmesi,
2-) Sanık hakkında hükmolunan gün para cezasının adli para cezasına çevrilmesi sırasında uygulanan kanun maddesinin gösterilmemesi suretiyle, 5271 Sayılı CMK’nun 232/6. maddesine muhalefet edilmesi,
Yasaya aykırı; sanığın temyiz itirazları bu sebeple yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK.nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA; ancak yeniden duruşma yapılmasını gerektirmeyen bu hususun 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK.nun 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, sanık hakkında tekerrür hükümlerinin uygulanmasına dair hüküm fıkrasında yer alan “ayrıca 58. maddenin 6.7 ve 5275 Sayılı Kanun’un 108/4. maddesi uyarınca denetim süresi en az 1 yıl olmak üzere denetim süresi belirlenmesine” cümlesi çıkartılıp yerine “cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına” hükmün 4. fıkrasına da “ 52/2. maddesi gereğince” ibareleri yazılmak suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
II-) Sahtecilik suçundan verilen karara ilişen temyiz itirazlarının incelenmesinde ise;
Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma neticelerine uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanığın yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine; ancak:
1-)Suç tarihinde yürürlükte bulunan 6762 Sayılı 688. (6102 Sayılı Kanun’un 776.) maddesinin 5 6. fıkraları uyarınca senet metninde bulunması gerekli zorunlu unsurlardan olan “kime ve kimin emrine ödenecek ise onun ad ve soyadının” ve “ tanzim tarihinin” bulunmaması halinde senedin özel belge niteliğinde olacağı, dosyada mevcut suça konu senet fotokopisinden senet üzerinde lehtarın adı ile düzenleme tarihinin bulunmadığının anlaşılması karşısında; suça konu senet aslının duruşmaya getirtilip incelenerek, zorunlu unsurları taşıyıp taşımadığı değerlendirilip, zorunlu unsurları taşımaması halinde eyleminin 5237 Sayılı TCK’nun 207. maddesi uyarınca özel belgede sahtecilik suçunu oluşturacağı gözetilmeden ve denetime olanak verecek biçimde senet aslı dosya içerisinde bulundurulmadan yazılı şekilde resmi belgede sahtecilik suçundan mahkumiyet kararı verilmesi,
2-) Sanık hakkında 5237 Sayılı TCK.nun 58/7. maddesi gereğince “mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına” karar verilmesi ile yetinilmesi gerekirken, infazda duraksamaya, karışıklığa neden olacak ve infaz yetkisini kısıtlayacak şekilde denetimli serbestlik tedbirinin süresinin de belirlenmesi, yasaya aykırı,
3-) 5237 Sayılı TCK’nun 53. maddesine dair uygulamanın Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün 2014/140 Esas, 2015/85 Sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 15.02.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/11309 Karar: 2016/9215 Tarih: 05.12.2016
-
TCK 207. Madde
-
Özel Belgede Sahtecilik Suçu
Katılan vekilinin 14.12.2013 havale tarihli dilekçesiyle temyizden feragat ettiği anlaşılmakla, sanık müdafinin temyiz itirazlarıyla sınırlı olarak yapılan incelemede;
Sanığın şoför olarak çalıştığı katılan şirkette kendisine dağıtmak üzere teslim edilen yumurtalara dair sevk irsaliyelerinde tahrifat yaparak 01.01.2010-31.12.2010 tarihleri arasında 369.798 adet, 01.01.2011-27.01.2011 günleri aralığında ise 23.082 adet yumurtayı şirkete teslim etmediği gibi karşılığı olan 41.704 TL’yi de şirketin hesabına geçirmeyerek hizmet sebebiyle güveni kötüye kullanma ve özel belgede sahtecilik suçlarını işlendiğinin iddia edildiği olayda;
1-)Hizmet sebebiyle güveni kötüye kullanma suçundan kurulan hükme yönelik yapılan temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Katılan ile tanık anlatımları ve bilirkişi raporu birlikte değerlendirildiğinde, sanığın eyleminin güveni kötüye kullanma suçunu oluşturduğuna dair mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, suçun sabit olmadığına ve eksik incelemeyle karar verildiğine dair yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
5237 Sayılı Kanun’un 53. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının “c” bendinde yer alan haklardan, sadece kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmetten bulunmaktan yoksun bırakılmaya dair hak yoksunluğunun, aynı maddenin 3. fıkrasına göre koşullu salıverilme tarihinden itibaren uygulanmayacağı gözetilmeden, altsoyu dışındaki kişileri de kapsayacak şekilde 53/1-c. maddesi gereğince güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına hükmedilmesi,
Kanuna aykırı olup, hükmün bu sebeplerle 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak, yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu hususta, aynı kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, anılan maddenin verdiği yetkiye istinaden sanık hakkında kurulan hüküm fıkrasından, 5237 Sayılı Kanun’un 53. maddesinin uygulanmasına dair bölümün tamamen çıkarılıp yerine, “5237 Sayılı TCK’nın 53. maddenin 3. fıkras 3. fıkrası uyarınca, 1. fıkranın “c” bendinde yer alan, kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık haklarından koşullu salıverilme tarihine kadar, 1. fıkrada yazılı diğer haklardan cezanın infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmasına” denilmesi suretiyle hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
2-)Özel belgede sahtecilik suçundan kurulan hükme yönelik yapılan temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Biçimsel olarak gerçek olmasına rağmen içeriği gerçeğe aykırı olarak düzenlenen belgeler açısından da sahtecilik suçunun oluşacağı; ancak dosya kapsamından ne şekilde sahtecilik yapıldığının anlaşılamadığı ve bu suçlarda aldatma yeteneğinin takdir ve tayininin hakime ait olduğu dikkate alınarak, suça konu belgelerin duruşmaya getirtilip incelenmesi, özelliklerinin tutanağa geçirilmesi suretiyle gözlemde bulunulup, bu belgelerin içerik olarak mı yoksa tahrifat yapılarak mı sahte düzenlediği ile aldatma yeteneğinin ne şekilde oluştuğu hususlarının karar yerinde açıklanıp tartışılması ve denetime olanak verecek şekilde belge asıllarının dosya içerisine konulması, sonucuna göre sanığın hukuki durumun tayin ve takdirinin gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kabule göre de;
5237 Sayılı Kanun’un 53. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının “c” bendinde yer alan haklardan, sadece kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmetten bulunmaktan yoksun bırakılmaya dair hak yoksunluğunun, aynı maddenin 3. fıkrasına göre koşullu salıverilme tarihinden itibaren uygulanmayacağı gözetilmeden, altsoyu dışındaki kişileri de kapsayacak şekilde 53/1-c. maddesi gereğince güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına hükmedilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı olup, sanık müdafinin temyiz itirazları bu sebeple yerinde görüldüğünden 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, 05.12.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 21. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/8455 Karar: 2016/5323 Tarih: 15.06.2016
-
TCK 207. Madde
-
Özel Belgede Sahtecilik Suçu
Temyizin kapsamına göre; sanık hakkındaki mahkumiyet hükümlerine hasren yapılan incelemede;
I- ) Sanık hakkında mağdur …‘a yönelik olarak dolandırıcılık suçundan kurulan hükme yönelik incelemede;
Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin tahkikat neticelerine uygun olarak tecelli eden kanaat ve takdirine, tetkik olunan dosya içeriğine göre sanığın, yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddiyle,
T.C. Anayasa Mahkemesi’nin, TCK’nın 53. maddesine dair olan, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanmış olmasından kaynaklanan zorunluluk nedeniyle; TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına dair olan tüm kısımların hükümden çıkartılması ile yerine “TCK’nın 53. maddesinin Anayasa Mahkemesi’nin 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararı da gözetilmek suretiyle uygulanmasına” ibaresi eklenmek suretiyle, sair yönleri usul ve yasaya uygun olan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
II- ) Sanık hakkında resmi belgede sahtecilik, özel belgede sahtecilik ve …‘e yönelik dolandırıcılık suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik incelemede;
1- ) Sanık hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik incelemede;
6762 Sayılı 688. ( 6102 Sayılı Kanun’un 776. ) maddesine göre keşide tarihinin bononun zorunlu unsurlarından olduğu, dosyada örneği bulunan suça konu senette keşide tarihinin bulunmadığı anlaşılmakla; belgenin bono niteliğinde olmayıp, 5237 Sayılı TCK’nun 207. maddesi kapsamında özel belge niteliğinde bulunduğunun gözetilmemesi,
2- ) Sanık hakkında özel belgede sahtecilik suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik incelemede;
Hüküm tarihinden sonra 19.02.2014 tarih ve 28918 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 6518 Sayılı Kanun’un 104 105. maddeleri ile değişik 5809 Sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu’nun 63. maddesinin 10. fıkras 10. fıkrası ile yaptırıma bağlanan 56. maddesinin 4. fıkras 4. fıkrasındaki “Kişinin bilgisi ve rızası dışında işletmeci veya adına iş yapan temsilcisi tarafından abonelik tesisi, işlemi veya elektronik kimlik bilgisini haiz cihazların kayıt işlemi yapılamaz ve yaptırılamaz, bu amaçla gerçeğe aykırı evrak düzenlenemez, evrakta değişiklik yapılamaz ve bunlar kullanılamaz” ve 5. fıkrasındaki “gerçeğe aykırı evrak düzenlemek veya değiştirmek suretiyle kişinin bilgi ve rızası dışında tesis edilmiş olan abonelikler kullanılamaz” hükmü karşısında; özel hüküm niteliğinde bulunan 5809 Sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu’nun 56. maddesindeki düzenleme de gözetilip, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayininde zorunluluk bulunması,
3- )Sanık hakkında mağdur …‘e yönelik dolandırıcılık suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik incelemede;
Sanığın, … adına olan nüfus müdürlüğünden almış olduğu nüfus cüzdanı fotokopisi ile katılan … adına sahte abonelik sözleşmesi düzenleterek katılan adına hat çıkarması ve bu hattı kullanıp faturalarını ödemeyerek katılan …‘i zarara uğratması şeklindeki eyleminden ibaret olayda; dolandırıcılık suçunun unsurları oluşmadığı cihetle, beraat kararı verilmesi gerekirken, yargılamaya devamla yazılı şekilde sanığın mahkûmiyetine hükmolunması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş olup sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca tebliğnamedeki düşüncenin aksine BOZULMASINA, 15.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 21. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/4684 Karar: 2016/3363 Tarih: 18.04.2016
-
TCK 207. Madde
-
Özel Belgede Sahtecilik Suçu
1-)5237 Sayılı TCK’nun 207. maddesinde düzenlenen özel belgede sahtecilik suçunun oluşması için özel belgenin iradi ve bilinçli bir eylem sonucunda kullanılmasının gerekeceği cihetle, sanığın suça konu 15.12.2005 tarihli villa satış sözleşmesini, Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2007/593 Esas sayılı dosyasında veya başka bir yerde kullanıp kullanmadığının araştırılması, şayet kullanılmış ise; belgelerde sahtecilik suçlarında aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının takdiri hakime ait olduğu cihetle, dosya içerisinde fotokopisi bulunan suça konu sahte sözleşme aslının duruşmaya getirtilip incelenmek suretiyle, özelliklerinin duruşma tutanağına yazılması, aldatıcı nitelikte olup olmadığının kararda tartışılması ve denetime imkan verecek şekilde dosya içine konulması gerekirken, söz konusu belgenin bu haliyle ne şekilde hukuki sonuç doğurabileceği tartışılmadan özel belgede sahtecilik suçundan mahkumiyet hükmü kurulması,
2-) Kabul ve uygulamaya göre de;
5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 50/3. maddesinde yer alan, “… fiili işlediği tarihte onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş bulunanların mahkûm edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, birinci fıkrada yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilir.” şeklindeki düzenleme karşısında, suç tarihinde 65 yaşını bitirdiği anlaşılan sanık … hakkında hükmolunan hapis cezasının, anılan maddenin 1. fıkrası bentlerindeki seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK.nun 321. maddesi uyarınca istem gibi BOZULMASINA, 18.04.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 19. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/25505 Karar: 2016/14145 Tarih: 30.03.2016
-
TCK 207. Madde
-
Özel Belgede Sahtecilik Suçu
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir,
Ancak;
1-)Özel belgede sahtecilik suçunun 5237 Sayılı TCK’nın 207/1. maddesinde “Bir özel belgeyi sahte olarak düzenleyen veya gerçek bir özel belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren ve kullanan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklinde düzenlendiği, suç tarihinde yürürlükte bulunan 5149 Sayılı Kanun’un 23.01.2008 tarih ve 5728 Sayılı Kanun ile yapılan değişiklik öncesi 20/1. maddesinde ise “Diğer kanunlardaki hükümler saklı kalmak kaydıyla 14. maddede öngörülen yasaklara uymayanlar ile sahte, kullanılmış, tahrif edilmiş veya benzer şekilde hazırlanmış olan müsabaka biletlerini satan, satılmasına aracılık eden, bu biletleri basan veya satışa hazırlayan kimselere altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ve her bir bilet için ikiyüzellimilyon lira adli para cezası verileceği…” şeklinde düzenleme yer almakta iken, hükümden sonra 14.04.2011 gün ve 27905 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6222 Sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun’un 25. maddesiyle 5149 Sayılı Kanun yürürlükten kaldırılmış olup, yeni düzenlemede de sahte maç biletini satmak fiilini yaptırıma bağlayan kural bulunmadığı anlaşıldığından, belirtilen açıklamalar ile 1412 Sayılı CMUK’nın 326/ son maddesinde yer alan sanıkların kazanılmış hakkı ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 02.02.2012 günlü karar verilen görevli mahkeme belirlemesi de göz önüne alınmak suretiyle 5237 Sayılı TCK’nın 7/2. maddesi uyarınca lehe olan yasa hükmünün belirlenmesi açısından denetime olanak sağlayacak biçimde sanığın eylemine uyan hükümler ayrı ayrı uygulanarak ortaya çıkan sonuçların birbiriyle karşılaştırılması suretiyle uygulanması gereken yasa hükmünün belirlenmesi ile sanıkların hukuki durumlarının değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
2-)Hükmün 3.fıkrasında sanıklara verilen hapis cezasının TCK’nın 50/1-a maddesi gereğince adli para cezasına çevrilmesine karar verildiği halde sonuç cezanın altışar ay hapis olarak belirlenmesi suretiyle hükümde çelişki yaratılması,
3-) Kasıtlı suçtan hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olarak sanıklar hakkında 5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesi uyarınca hak yoksunluklarına hükmedilmiş ise de, 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarih ve 140 E., 85 K. sayılı kararı ile anılan maddenin bazı hükümlerinin iptal edilmiş olması sebebiyle yeniden değerlendirme yapılması zorunluluğu,
SONUÇ : Kanuna aykırı ve sanıkların temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden tebliğnameye uygun olarak HÜKÜMLERİN 5320 Sayılı Kanun’un 8 /1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, sanıkların kazanılmış haklarının saklı tutulmasına, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 30.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/10919 Karar: 2014/13558 Tarih: 07.07.2014
-
TCK 207. Madde
-
Özel Belgede Sahtecilik Suçu
1- 5252 sayılı Yasanın 9. maddesi uyarınca eylemin, tartışmasız olarak suç olmaktan çıkarılması, ceza sorumluluğunun kaldırılması veya belirlenen cezanın bir değerlendirme ve takdir gerektirmemesi gibi hallerde evrak üzerinde karar verilebileceği mahkemece bir değerlendirme yapılarak suçun unsurlarının tayini takdir hakkı kullanılarak cezanın belirlenmesi veya kişiselleştirilmesinin gerektiği durumlarda ise davaya katılan veya şikayetçiye de haber verilerek duruşma açılıp sonucuna göre karar verilmesi gerektiği cihetle 5252 sayılı Yasanın 9. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrası uyarınca usulüne uygun şekilde duruşma açılıp anılan maddenin 3. fıkrası uyarınca da hükümlünün 765 sayılı TCK.nun 345. maddesi gereğince cezalandırılmasına ilişkin kesinleşmiş mahkumiyet hükmü ile sonradan 1.6.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK.nun 207/1. maddesi uyarınca temel cezanın tayini ile bireyselleştirilmesine ilişkin tüm hükümleri olaya uygulanarak ortaya çıkan sonuçların denetime imkan verecek şekilde gösterilip birbiriyle karşılaştırılması suretiyle lehe yasa belirlenip sonucuna göre hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde dosya üzerinde karar verilmesi yasaya aykırı,
2- Hükümden sonra, 08.02.2008 günlü 26781 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5728 sayılı Yasanın 562. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK.nun 231 ve 7/2. maddeleri gereğince, hükümlü hakkında “hükmün açıklanmasının geri bırakılması”nın takdir ve değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Sonuç: Bozmayı gerektirmiş, hükümlünün temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan sair yönleri incelenmeyen hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 07.07.2014 gününde oybirliği ile, karar verildi.
YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/2670 Karar : 2018/2863 Tarih : 24.04.2018
-
TCK 207. Madde
-
Özel Belgede Sahtecilik Suçu
Yargıtay Başkanlar Kurulunun 13/01/2018 tarih ve (1) sayılı kararı ile hazırlanıp Yargıtay Büyük Genel Kurulunca 09/02/2018 tarihinde onaylanan ve 21/02/2018 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak 01/03/2018 tarihinde yürürlüğe giren Yargıtay Ceza Dairelerinin görevlerini düzenleyen (II) numaralı bölümün ortak hükümler başlığının 6. bendinde, “Ceza Dairelerinin görevlerinin belirlenmesinde, mahkumiyet kararlarında mahkeme hükmündeki, mahkumiyet dışındaki kararların temyiz incelemesinde ise dava açan belgedeki nitelenen suç esas alınır” , 8. bendinde ise “Birden fazla suçun yer aldığı hükümlerin temyiz incelemesi, incelemeye konu suçlardan yaptırımı en ağır olanına bakmakla görevli dairece yapılır. Çeşitli suçlara ilişkin açılan davalardan en ağırı belirlenirken de suçun temel şekline göre hapis cezasının üst sınırı daha fazla olan suça ilişkin dava daha ağır, üst sınırların eşit olması halinde ise alt sınırı daha fazla hapsi gerektiren suça ilişkin davanın daha ağır olduğu kabul edilir. Hapis cezası ile birlikte öngörülen adli para cezaları ise, her iki suça ilişkin hapis cezalarının alt ve üst sınırlarının eşit olması halinde nazara alınır” hükümlerine yer verilmiştir.
İncelenen dosya içeriğine göre; tebliğnamenin 12/03/2018 tarihinde düzenlenmiş olması karşısında, mahkumiyet hükmünde nitelendirilmesi yapılan “dolandırıcılık” suçunun cezası TCK’nın 157/1 maddesinde bir yıldan beş yıla kadar hapis; “özel belgede sahtecilik” suçunun cezası TCK’nın 207/1 maddesinde bir yıldan üç yıla; “sahte kredi kartı kullanmak suretiyle yarar sağlama” suçunun cezası ise aynı Kanun’un 245/3 maddesi uyarınca dört yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasından ibaret olduğu gözetildiğinde;
Mahkeme kararındaki nitelendirme, temyiz kapsamı ve Yargıtay Kanunu’nun 6545 sayılı Kanun’la Değişik 14. maddesi gereğince temyiz incelemesinin Yüksek (8.) Ceza Dairesinin görevi dahilinde olduğundan Dairemizin GÖREVSİZLİĞİNE, dosyanın ilgili Daireye TEVDİİNE, 24/04/2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/4748 Karar : 2018/780 Tarih : 1.02.2018
-
TCK 207. Madde
-
Özel Belgede Sahtecilik Suçu
Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma neticelerine uygun şekilde olaşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanıklar müdafiinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Özel Boğaziçi Kolejinin kurucusu ve temsilcisi olan sanık …, bu okul bünyesinde ilk okul müdürü olan sanık … ve orta okul müdürü olarak görev yapan sanık … hakkında fikir birliği içinde hareket ederek, her iki katılan adına okul müdürlüğüne hitaben görevden kendi istekleri ile ayrıldıklarına dair sahte dilekçeler hazırladıklarından bahisle özel belgede sahtecilik suçunu işledikleri iddiası ile açılan kamu davasında;
Suç tarihinden önce 14.02.2007 tarih ve 26434 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ve iddianamenin düzenlendiği tarihte yürürlükte bulunan 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununun 9/son maddesindeki “Kurumlarda görev yapan yönetici, öğretmen, uzman öğretici ve usta öğreticiler, görevleri sırasında suç işlemeleri veya görevleri nedeniyle kendilerine karşı işlenen suçlardan dolayı 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun uygulanması ve ceza kovuşturması bakımından kamu görevlisi sayılır.” hükmü ile aynı Kanunun 9. maddesinin 5. fıkrasının b bendi gereğince 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uyarınca sanıklar hakkında soruşturma yapılmasının izne tabi bulunduğu, dosya içinde yetkili makamca verilmiş bir soruşturma izninin bulunmadığı cihetle; sanıklara yüklenen eylemin TCK’nın 204/2. maddesindeki kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçunu oluşturup oluşturmayacağı konusunda delilleri değerlendirme görevinin üst dereceli Ağır Ceza Mahkemesine ait bulunduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi; görevli mahkemece ise öncelikle durma kararı verilerek, yetkili makamdan, sanıklar hakkında yüklenen eylemlerden dolayı soruşturma izni verilip verilmeyeceğinin sorulması, soruşturma izni alınması ve izin koşulunun gerçekleşmesi halinde yargılamaya devamla sanıkların hukuki durumlarının takdir ve tayini gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde mahkumiyet hükümleri kurulması,
Yasaya aykırı, sanıklar müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, sair yönleri incelenmeyen hükümlerin bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca istem gibi BOZULMASINA, ceza miktarı bakımından kazanılmış hakkın saklı
A) TARTIŞMANIN KONUSU:
Tartışmanın konusunu, Özel Eğitim Kurumu’na ait belgenin resmi veya özel belge olup olmadığı ve buna bağlı olarak sanıklar hakkındaki davaya bakma görevinin asliye ceza veya ağır ceza mahkemesinden hangisine ait olduğu oluşturmaktadır.
B) OLAY VE İDDİA:
Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcılığı’nca düzenlenen iddianame ile; …‘de faaiyet gösteren “… Koleji”nde sanık …‘in kurucu ve temsilci, sanık …‘in ilkokul müdürü ve sanık …‘un ise ortaokul müdürü olarak görev yaptıkları; sanıkların, aynı kurumda görev yapan öğretmenler … ve … ‘u tazminat ödemeksizin işten çıkarmak için onlar adına sahte istifa dilekçeleri düzenleyerek işleme koydukları iddia edilerek, sanıklar hakkında “sahte özel belge düzenleme” suçundan kamu davası açılarak, sanıkların TCK’nın 207/1 maddesi uyarınca ikişer kez cezalandırılmaları istenmiştir.
C) YARGILAMA SÜRECİ:
Karşıyaka 4. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucu, sanıkların TCK’nın 204/1, 43/1 ve 62. maddeleri gereğince mahkumiyetlerine hükmolunmuştur.
Sanıkların müdafiinin temyizi üzerine Dairemiz çoğunluğunca “sanıklara yüklenen eylemin TCK’nın 204/2. maddesindeki kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçunu oluşturup oluşturmayacağı konusundaki delilleri değerlendirme görevinin üst dereceli ağır ceza mahkemesine ait bulunduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi; görevli mahkemece ise öncelikle durma kararı verilerek, yetkili makamdan sanıklar hakkında yüklenen eylemlerden dolayı soruşturma izni verilip verilmeyeceğinin sorulması, soruşturma izni alınması ve izin koşulunun gerçekleşmesi halinde yargılamaya devamla sanıkların hukuki durumlarının takdir ve tayini gerekirken, eksik araştırma ile yazılı şekilde mahkumiyet hükümleri kurulması” yasaya aykırı görülerek, hükümlerin bozulmasına karar verilmiştir.
D) KONUYA İLİŞKİN YASAL DÜZENLEMELER:
5580 sayılı Özel Eğitim Kurumları Kanunu’nun 9. maddesinin son fıkrasında; kurumlarda görev yapan yönetici, öğretmen, uzman öğretici ve usta öğreticilerin, görevleri sırasında işledikleri suçlardan dolayı 5237 sayılı TCK’nın uygulanması ve ceza kovuşturması bakımından kamu görevlisi sayılacakları belirtilmiştir.
573 sayılı Özel Eğitim Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile 652 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’de konuya ilişkin başkaca bir hüküm bulunmamaktadır.
E) KONUNUN DEĞERLENDİRİLMESİ:
5580 sayılı Kanun’un 9. maddesinde “… 5237 sayılı TCK’nın uygulanmasında ve ceza kovuşturması bakımından kamu görevlisi sayılacakları” hükmü yer almakta ise de; gerek bu kanunda gerekse ilgili kanun hükmünde kararnamelerde, kurumun belgelerinin “resmi belge” sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır.
Oysa bazı özel kanunlarda, örneğin 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu’nun 66. maddesinde “Bankanın her türlü evrak, kayıt, defter ve senetleriyle bunlara dayanan hesap özetleri resmi belge sayılır.” hükmüne yer verilmiştir.
Özel Eğitim Kurumları yöneticileri, öğretmenleri ve öğreticilerinin, görevleri sırasında işledikleri suçlardan dolayı kamu görevlisi sayılmalarına ilişkin hüküm, düzenledikleri belgelerin resmi belge olduğunu göstermez.
TCK’nın 2. maddesinin 3. fıkrasına göre, kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılmaz; suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz.
“Kamu görevlisi sayılır” hükmü gereğince, kurumun görevlileri “görevi kötüye kullanma” suçunun faili olabilirler ya da herhangi bir suçun kamu görevlisi tarafından işlenmesi halinde cezanın artırılacağı öngörüldüğünde cezaları artırılır. Ancak düzenledikleri belgeler resmi belge sayılamaz.
Bu durumlar karşısında, sanıkların düzenlediği iddia olunan belgeler özel belge niteliğindedir. Özel belgede sahtecilik suçuna bakma görevi ise asliye ceza mahkemesine aittir. Bu nedenle görev yönünden bozma yerinde değildir.
Öte yandan, 5580 sayılı Kanun’nun 9. maddesinin son fıkrasında yer alan; “kurumlarda görev yapan yönetici, öğretmen, uzman öğretici ve usta öğreticilerin, görevleri sırasında işledikleri suçlardan dolayı … ceza kovuşturması bakımından kamu görevlisi sayılır” hükmü gereğince, sanıklar hakkında kovuşturma yapılabilmesi için 4483 sayılı Kanun uyarınca soruşturma izni verilmesi zorunludur.
F) SONUÇ: Açıkladığım nedenlerle; hükümlerin, “4483 sayılı Kanun gereğince, sanıklar hakkında soruşturma izni verilip verilmeyeceğinin yetkili makamdan sorulması, sonucuna göre hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi” isabetsizliği nedeniyle bozulması gerekirken, görev yönünden bozulması yerinde değildir. 01.02.2018
YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/14229 Karar : 2017/6651 Tarih : 12.10.2017
-
TCK 207. Madde
-
Özel Belgede Sahtecilik Suçu
Kaçakçılık Ve Organize Suçlar Şube Müdürlüğü mali büro ekiplerince sanığın piyasaya sahte çek sürüldüğünün ihbar edilmesi üzerine polisin alıcı kılığına girerek sanıkla buluştuğu, suça konu çeklerden …. Ltd. Şti. adına düzenlenmiş bedel ve tanzim tarihi kısımları boş ve sadece üzerinde keşideci imzası bulunan …. nolu çeki alıcı rolündeki sanığın polis memurlarına verdiği, ….. Ltd. Şti. adına düzenlenmiş ….. nolu 4 adet çekin ise sanığın işyerinde yapılan arama esnasında diğer sanık …..’dan ele geçirildiği anlaşılan olayda; Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu’nun 14.12.1992 tarih ve 1/5 ve Ceza Genel Kurulu’nun 24.03.1998 gün ve 51/106 sayılı kararlarında açıklandığı üzere; kambiyo senetlerinde yapılan sahteciliğin resmi belgede yapılmış sayılabilmesi için, ilgili kambiyo senedinin Türk Ticaret Kanunu’nda öngörülen bütün unsurları taşıması gerekir. Aksi takdirde yasal unsurları taşımayan bir kambiyo senedinde sahtecilik yapılması halinde fiil, özel belgede sahtecilik suçunu oluşturacaktır. 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 688. (6102 sayılı Kanunun 776.) maddesinin 6. fıkrası uyarınca senet metninde bulunması gerekli zorunlu unsurlardan olan “keşide yerinin” bulunmaması halinde senedin özel belge niteliğinde olacağı, dosya içerisinde asılları bulunan suça konu çeklerde açıkça keşide yeri belirtilmediğinden, suça konu belgelerin çek vasfında bulunmadığı anlaşıldığından sanığın eyleminin TCK’nın 207. maddesi uyarınca özel belgede sahtecilik suçunu oluşturacağı, ancak “özel belgede sahtecilik” suçunun belgenin kullanılmasıyla suçun oluşacağı cihetle, …………… ve ……… nolu 4 adet çekin somut olayda yapılan arama sonucunda ele geçirilmiş olması karşısında bu çeklerin kullanılması söz konusu olmadığından özel belgede sahtecilik suçunun oluşmayacağı, sanığın alıcı rolündeki polislere verdiği ………. nolu çekin için ise keşideci imzası dışında diğer kısımlarının boş olması karşısında belge niteliğinde olmadığı gözetilmeden yazılı şekilde resmi belgede sahtecilik suçundan mahkumiyet kararı verilmesi;Yasaya aykırı, sanığın ve sanık müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 12.10.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 19. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/3022 Karar : 2017/5045 Tarih : 29.05.2017
-
TCK 207. Madde
-
Özel Belgede Sahtecilik Suçu
Kanun yararına bozmaya konu dosyanın, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca öncelikle Yargıtay Yüksek 15. Dairesi Başkanlığına gönderildiği, inceleme üzerine 15. Ceza Dairesince 13.03.2017 tarihinde verilen 2017/14678 E. - 2017/7386 K. sayılı kararda özetle; kanun yararına bozulması talep edilen İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesinin 12.12.2014 tarihli ek kararının, 5809 sayılı Kanun’un 63/10 maddesi kapsamında verilen bir mahkumiyet hükmü içerdiği, kararda “dolandırıcılık” suçuna dair bir hükmün bulunmadığı anlaşıldığından inceleme görevinin Dairemize ait olduğu gerekçesiyle, “Görevsizlik” kararı verildiği görülmüştür.
Dosya incelendiğinde, aynı tarihte aynı mağdur adına, rızası dışında (4) ayrı faturalı abonelik sözleşmesi oluşturan ve kullanıcı borcunun icra takibine konu olmasıyla birlikte mağduriyete yol açan sanık hakkında 08.12.2011 tarihinde verilen kararla; özel evrakta sahtecilik suçundan TCK 207/1 gereği neticeten 2 yıl hapis, basit dolandırıcılık suçundan ise TCK 157/1 gereği neticeten 4 yıl hapis ve 80.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına dair hüküm kurulduğu görülmektedir. Sanık hakkında ayrı ayrı kurulan her iki hükmün de TK 21. maddesine göre akrabasına yapıldığı ve temyiz edilmeksizin, dolayısıyla Yargıtay denetiminden geçmeksizin kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Sanığın hükümlü bulunduğu cezaevinden müteaddit defalar kararı veren mahkemeye gönderdiği dilekçelerle, hakkında verilen cezaların haksız olduğundan yakındığı, nihayet kararı veren mahkemece 26.03.2014 tarihli “ek karar” ile “evrakta sahtecilik suçu” yönünden; kurulan hükmün infazının durdurulmasına, sanığın cezalandırılmasına sebep olan eyleminin 5809 sayılı Kanunda değişiklik yapan ve 19.02.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6518 sayılı Kanunla değişik 63/10 maddesine göre alt sınırı 50 gün adli para cezası gerektirdiği, ancak bu ceza miktarının soruşturma ve kovuşturma şartı olan ön ödeme kapsamında kaldığından bahisle, sanığın 10 gün içinde ön ödeme miktarını ödemesi halinde düşme kararı verilebileceğinin, aksi halde yargılamaya devam edilerek yeni bir ceza verilebileceğinin ihtarına, sanık hakkında dolandırıcılık suçundan kurulan hükmün ise aynen infazına karar verildiği görülmektedir.
Sanığın ödemesi için düzenlenen ön ödeme miktarını ödememesi üzerine, aynı mahkemece bu sefer 12.12.2014 tarihli “ek karar” ile ön ödeme şartını yerine getirmediğinden sanığın eylemine uyan 5809 sayılı Kanun’un 63/10 maddesi gereği, suçun işleniş biçimi de göz önüne alınarak takdiren ve teşdiden 66 gün adli para cezasıyla cezalandırılmasına, neticeten TCK 52/2. maddesi gereği bu cezanın günlüğü 20 TL’den hesap edilen 1320 TL adli para cezasına çevrilmesine karar verilmiştir.
Sanık hakkında kanun yararına bozma yoluna gidilmeden önce, Yargıtay incelemesinden geçmeden kesinleşen iki ayrı hüküm bulunmaktadır, bunlar; 5809 sayılı Kanuna aykırılık suçundan verilen 1320 TL adli para cezası ve dolandırıcılık suçundan verilen 4 yıl hapis ve 80.000 TL adli para cezasıdır.
Sanık hakkında “dolandırıcılık” suçundan verilen asıl hükümde, mahkemece hiçbir değişiklik veya düzenleme yapılmadığı gibi, sanığın dosyada mevcut ve 12.12.2014 tarihli ek karardan sonra dosyaya sunmuş olduğu “kanun yararına bozma” konulu dilekçesi incelendiğinde, sanığın cezaevinde haksız olarak yatmaya devam ettiğinden, hakkında verilen 80.000 TL adli para cezasının infazından ve bu konudaki mağduriyetinin bir an evvel giderilmesini talep etmesinden kastının, aslında “dolandırıcılık” suçundan almış olduğu 4 yıl hapis ve 80.000 TL adli para cezasına dair olduğu hususunda Dairemizde bir tereddüt bulunmamaktadır.
Keza, mahkemece “özel belgede sahtecilik suçundan” verilen asıl kararın, 6518 sayılı Kanunla değişik 5809 sayılı Kanun kapsamında yeniden yapılan değerlendirme sonucu verilen 12.12.2014 tarihli ek karar ile ortadan kaldırıldığı, kararda esasen Dairemizce kanun yararına bozma konusu edilebilecek veya incelenerek düzeltilecek bir husus da bulunmadığı görülmektedir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 03.01.2016 tarihli kanun yararına bozma konulu ihbarnamesinde, “eylemin bir bütün olarak değerlendirilerek, sanık lehine uygulama yapılması gerektiği gözetilmeden sadece “özel belgede sahtecilik” suçuna ilişkin bölümün iptali ile yetinilerek karar verilmesinde isabet görülmediği” gerekçesiyle “anılan kararın bozulması lüzumu” şeklinde yazılan taleple, sanık hakkında verilen ve Yargıtay incelemesinden geçmeden kesinleşen “dolandırıcılık” suçundan bahsedildiği, bu nedenle dosyanın öncelikle ve doğrudan Yargıtay 15. Ceza Dairesine gönderildiği anlaşıldığından,
İhbarname içeriğine, iddianamedeki anlatıma ve mahkumiyet hükümlerinin konusuna, sanığın kanun yararına bozma dilekçesinin tarihine ve içeriğine, Adalet Bakanlığı’nın talep maksadına göre kanun yararına bozma talebini inceleme görevi; Yargıtay Yüksek 15. Ceza Dairesi’ne ait bulunduğundan, Dairemizin GÖREVSİZLİĞİNE, daha önceden görevsizlik kararı veren Yargıtay Yüksek 15. Ceza Dairesi ile Dairemiz arasında çıkan görev uyuşmazlığının giderilmesi için dosyanın Ceza Daireleri Başkanlar Kuruluna GÖNDERİLMESİNE, 29/05/2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.