0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Resmi Belgenin Düzenlenmesinde Yalan Beyan Suçu

TCK Madde 206

(1) Bir resmi belgeyi düzenlemek yetkisine sahip olan kamu görevlisine yalan beyanda bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.



TCK Madde 206 Gerekçesi

Madde, doktrinde “fikrî sahtecilik” olarak adlandırılan bir suç tipini düzenlemektedir. Kişi, kendi beyanıyla, sahte bir resmî belgenin düzenlenmesine neden olmak hakkına sahip değildir. Kişinin açıklamaları üzerine düzenlenen resmî belgenin bu beyanın doğruluğunu ispat edici bir güce sahip olması suçun oluşması için gereklidir. Aksi takdirde düzenlenen belge, yapılan beyanın doğruluğunu ispat edemeyeceğinden, kişi kendi beyanı ile böyle bir belgenin düzenlenmesine etmen olmuş sayılamaz ve kendisinin bu madde uyarınca cezalandırılmasının neden ve hikmeti kalmaz. O hâlde bakılacak husus şudur: Beyanın doğruluğu düzenlenen resmî belgeyle ispat edilecek ise, madde uygulanacaktır; buna karşılık beyanı alan memur, beyanın doğruluğunu tahkik edip, buna kanaat getirdikten sonra resmî belgeyi düzenlemek durumunda ise yani resmî belge sadece kişinin beyanı üzerine değil de, memurca yapılacak inceleme sonucuna göre meydana getirilmekte ise, bu maddedeki suç oluşmaz. Nitekim, kişiyi çok geniş bir surette “doğruyu söylemek”le yükümleyen İtalyan Ceza Kanununun 483 üncü maddesi de aynı esası kabul etmiş ve İtalyan Yargıtayının yerleşmiş içtihadı da bu yönde olmuştur.

Bu nedenle, gümrük muayene memuruna, belirli bir malı ithal veya ihraç edeceği yolunda yalan beyanda bulunan kişi, bu maddedeki suçu işlemiş olmaz; zira beyanı alan gümrük muayene memuru sırf bu beyanla yetinmeyip, beyanın doğruluğunu incelemekle yükümlüdür.

Resmî belge ile doğruluğu ispat edilecek olayların ne olduğu, belgenin niteliğine göre belirir.

Hâkime, değişik olaylar karşısında, yalan beyanın niteliğine göre temel cezayı belirlemek bakımından takdir yetkisi sağlamak maksadıyla maddedeki ceza üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası olarak saptanmıştır.


TCK 206 Resmi Belgenin Düzenlenmesinde Yalan Beyan Suçu Yargıtay Kararları


Y11CD-Karar : 2017/8271

  • TCK 206
  • Sınav yoklama listesinin imzalanması suretiyle resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçu

Kimliği meçhul kişinin, sanık adına düzenlenmiş, üzerinde herhangi bir tahrifat yapılmayan sınav giriş belgesi ve nüfus cüzdanını kullanmak suretiyle motorlu taşıtlar sürücü adaylığı sınavına girdiği, ancak sınav esnasında yapılan kontrollerde görevlilerce durumun fark edildiği sırada kaçtığı, durumun kolluğa bildirildiği olayda; kimliği meçhul kişinin, sanığın gerçek kimliğinde ve sınava giriş belgesinde hiçbir tahrifat yapmadan “Aday Yoklama Listesini” sanık … olarak imzalaması eyleminin TCK’nın 206. maddesindeki resmi belgenin düzenlenmesi sırasında memura yalan beyanda bulunma suçunu oluşturacağı, sanığın eyleminin de bu suça azmettirme olarak değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulması, bozma nedenidir


Yargıtay Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/499

  • TCK 206
  • Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunun unsurları

Uyuşmazlığın isabetli bir biçimde çözümlenebilmesi için 5237 sayılı TCK’nın 268. maddesinde düzenlenen başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçu ve Aynı Kanun’un 206. maddesinde düzenlenen resmî belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçu ile 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 40. maddesinde düzenlenen kimliği bildirmeme kabahati üzerinde ayrı ayrı durulması gerekmektedir.

Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçu 5237 sayılı TCK’nın “Adliyeye karşı suçlar” bölümündeki 268. maddede; “İşlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanan kimse, iftira suçuna ilişkin hükümlere göre cezalandırılır.” şeklinde düzenlenmiş olup, madde gerekçesinde bu suçun iftira suçunun özel bir işleniş biçimini oluşturduğu belirtilmiştir.

Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun iftira suçunun özel bir şekli olduğu madde sıralamasından da anlaşılmaktadır. TCK’nın 267. maddesinde iftira suçu düzenlendikten sonra 268.madde kaleme alınmış, daha sonra iftira suçundaki etkin pişmanlık hükmünü içeren 269. madde düzenlenmiştir.

Ayrıca TCK’nın 268. maddesinin iptali istemiyle yapılan itirazın Anayasa Mahkemesince 22.05.2012 tarih ve 3-95 sayı ile reddine karar verilmesinin yanında, 268. maddede iftira suçuna yapılan atfın sadece cezayla sınırlı olmadığı, 267. maddedeki iftira suçunun nitelikli hâllerini düzenleyen fıkralar ile 269. maddedeki etkin pişmanlık hükümlerinin de 268. madde için geçerli olacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda failin işlediği bir suç nedeniyle hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla kendi kimliğini saklayarak, başkasına ait kimlik bilgilerini kullanması ve kimlik bilgilerini kullandığı şahsa iftira atmışcasına, o kişi hakkında kendisinin işlediği suçtan soruşturma ve kovuşturma yapılmasına neden olması durumunda, bu madde hükmü uygulanacaktır. Suçun oluşması için failin daha önce bir suç işlemiş olması ve kendi kimliğini vermesi hâlinde hakkında bu suçtan işlem yapılacak olması gerekmektedir.

Başka bir anlatımla bu suçun oluşması için, sanığın resmî belge düzenlemede yetkili memura başkasının kimliğini veya kimlik bilgilerini vermesi yeterli olmayıp işlediği bir suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla gerçek bir kişinin kimlik bilgilerini kullanması gerekmektedir.

Örneğin; bir iş yerinden hırsızlık yaparken yakalanan sanığın kolluk kuvvetlerine kendi kimliği yerine gerçek bir kişi olan kardeşinin kimlik bilgilerini vermesi durumunda kardeşi hakkında soruşturma yapılacak ve sanık da kendisi hakkında yapılacak olan soruşturmadan kurtulacaktır. Örnekten de açıkça anlaşılacağı üzere fail işlediği bir suçtan kurtulmak için kardeşinin adını vererek kardeşine iftira atmışçasına hakkında soruşturma yapılmasına neden olmaktadır.

Öte yandan, başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerini kullanma suçunda, failin kullandığı kimlik veya kimlik bilgilerinin gerçekte var olan bir kimseye ait olması gerekmektedir. Bu sebeple, fail tarafından kullanılan kimlik veya kimlik bilgileri hukuki anlamda sonuç doğuracak nitelikte olmalıdır. Örneğin; bir kamu kurumuna ait binaya zarar verirken yakalanan sanığın, kolluk görevlilerine kendi kimliği yerine başka bir kişinin yalnızca adını vermesi hâlinde, adı kullanılan kişi hakkında soruşturma yapılması mümkün değildir. Böyle bir durumda, hukuki anlamda sonuç doğurmayacak ve bu nedenle de kimlik bilgileri kapsamında değerlendirilmesi mümkün olmayan bir bilgi verildiğinden, anılan suç oluşmayacaktır. Uyuşmazlık konusu ile ilgili bir diğer suç olan resmî belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçu 5237 sayılı TCK’nın “Kamu güvenine karşı suçlar” bölümündeki 206. maddede; “Bir resmî belgeyi düzenlemek yetkisine sahip olan kamu görevlisine yalan beyanda bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.” biçiminde düzenlenmiştir.

Maddenin gerekçesinde; “Madde, doktrinde ‘fikrî sahtecilik’ olarak adlandırılan bir suç tipini düzenlemektedir. Kişi, kendi beyanıyla, sahte bir resmî belgenin düzenlenmesine neden olmak hakkına sahip değildir. Kişinin açıklamaları üzerine düzenlenen resmî belgenin bu beyanın doğruluğunu ispat edici bir güce sahip olması suçun oluşması için gereklidir. Aksi takdirde düzenlenen belge, yapılan beyanın doğruluğunu ispat edemeyeceğinden, kişi kendi beyanı ile böyle bir belgenin düzenlenmesine etmen olmuş sayılamaz ve kendisinin bu madde uyarınca cezalandırılmasının neden ve hikmeti kalmaz. O hâlde bakılacak husus şudur: Beyanın doğruluğu düzenlenen resmî belgeyle ispat edilecek ise, madde uygulanacaktır; buna karşılık beyanı alan memur, beyanın doğruluğunu tahkik edip, buna kanaat getirdikten sonra resmî belgeyi düzenlemek durumunda ise yani resmî belge sadece kişinin beyanı üzerine değil de, memurca yapılacak inceleme sonucuna göre meydana getirilmekte ise, bu maddedeki suç oluşmaz. Nitekim, kişiyi çok geniş bir surette ‘doğruyu söylemek’le yükümleyen İtalyan Ceza Kanunu’nun 483 üncü maddesi de aynı esası kabul etmiş ve İtalyan Yargıtayının yerleşmiş içtihadı da bu yönde olmuştur.

Bu nedenle, gümrük muayene memuruna, belirli bir malı ithal veya ihraç edeceği yolunda yalan beyanda bulunan kişi, bu maddedeki suçu işlemiş olmaz; zira beyanı alan gümrük muayene memuru sırf bu beyanla yetinmeyip, beyanın doğruluğunu incelemekle yükümlüdür.

Resmî belge ile doğruluğu ispat edilecek olayların ne olduğu, belgenin niteliğine göre belirir. Hâkime, değişik olaylar karşısında, yalan beyanın niteliğine göre temel cezayı belirlemek bakımından takdir yetkisi sağlamak maksadıyla maddedeki ceza üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası olarak saptanmıştır.” açıklamalarına yer verilmiştir.

Bu suçun oluşabilmesi için, yalan beyanın resmî belge düzenleme yetkisine sahip kamu görevlisine yapılmış olması gerekmektedir. Resmî bir belgenin düzenlenmesi sırasında beyanda bulunacak kişinin gerçeği söyleme zorunluluğu vardır. Kişinin beyanı üzerine düzenlenen resmî belgenin, bu beyanın doğruluğunu ispatlayıcı nitelikte olması, bir başka ifadeyle beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılmasının zorunlu olmaması şarttır. Kişinin beyanı yeterli olmayıp bu beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılması zorunluysa ve bu araştırma sonunda bildirimin gerçeğe uygun olmadığı belirlenirse, kişinin beyanına itibar edilemeyeceğinden ve kişinin beyanını içeren belge, ispat aracı olarak kullanılamayacağından, anılan maddedeki suç oluşmayacaktır. Bununla birlikte suçun oluşması için kişinin beyanda bulunması yeterli olmayıp bu beyan üzerine kamu görevlisi tarafından bir belgenin de düzenlenmesi gerekmektedir.

Yargısal kararlarda ve öğretide; kişinin beyanı üzerine düzenlenen resmî belgenin, bu beyanın doğruluğunu ispatlayıcı nitelikte olduğu, bir başka anlatımla beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılmasının zorunlu olmayıp TCK’nın 206. maddesindeki suçun oluştuğu durumlara; kişinin, İl Çevre Müdürlüğünce verilen idari para cezasının tahsilini engellemek için düzenlenen idari para ceza tutanağında adresini gerçeğe aykırı şekilde beyan etmesi, borçlu kişinin, haciz tutanağında kendisine ait malları üçüncü kişiye ait gibi beyan etmesi, hakkında trafik ceza tutanağı düzenlenecek kişinin, kendisine benzeyen başka bir kimsenin fotoğrafı bulunan sürücü belgesini trafik polisine göstermesi, belgedeki fotoğrafın kişiye benzemesi nedeniyle bu beyanın doğruluğunu araştırma zorunluluğu bulunmayan trafik görevlisince sürücü belgesi sahibi adına trafik ceza tutanağı tanzim edilmesi gibi durumlar örnek olarak sayılmıştır.

Öğretideki görüşlere ve konuya ilişkin yargısal kararlara göre, bu suçta temel alınan husus; kamu görevlisi tarafından delil aranmaksızın, başkaca herhangi bir araştırma, inceleme ve işlem yapılmaksızın, doğrudan doğruya hukuki sonuç doğuracak ve ispat aracı oluşturacak nitelikte resmî belgenin düzenlenmesine dayanak alınan beyanlardır. Yalan beyanın doğrudan hukuki sonuç doğurmadığı, delil aracı oluşturmadığı hâllerde ya da kamu görevlisinin görevi gereği bu beyanın gerçeğe uygunluğunu araştırıp, doğruluğuna kanaat getirdiği takdirde resmî belgeyi düzenlemesi, aksi durumda beyanı reddetmesi gerekiyorsa anılan suç oluşmayacaktır.

TCK’nın 206. maddesinde düzenlenen resmî belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunma suçunu aynı Kanun’un 268. maddesinde düzenlenen başkalarına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçundan ayıran en önemli özellik, 268. maddede sanık işlediği bir suçtan kurtulmak amacıyla gerçek bir kişinin kimlik bilgilerini vererek gerçek kişi hakkında iftira sonucunu doğuran eylemiyle soruşturma ya da kovuşturma yapılmasına neden olmaktayken, 206. maddede ise sanık kamu görevlisine kimliği hakkında yalan beyanda bulunmasıyla bir başkası hakkında soruşturma ya da kovuşturma yapılmasına neden olmamaktadır. Örneğin; hakkında hırsızlık suçundan kamu davası devam eden ve yakalama kararı çıkarılan sanık A’nın rutin bir kontrolde gerçek kişi B’nin kimlik bilgilerini kullanması durumunda, kendisi hakkında yapılan kovuşturmayı engellemediğinden ve A’nın eylemi nedeniyle de B hakkında bir soruşturma ya da kovuşturma yapılmadığından, A’nın eylemi TCK’nın 268. maddesinde düzenlenen başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerini kullanma suçunu da oluşturmayacaktır. Kimliği bildirmeme kabahati ise 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 40/1. maddesinde; “Görevle bağlantılı olarak sorulması halinde kamu görevlisine kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınan veya gerçeğe aykırı beyanda bulunan kişiye, bu görevli tarafından elli Türk Lirası idarî para cezası verilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 40/1. madde gerekçesinde ise; “Kamu görevinin gereği gibi ifa edilebilmesi için, herhangi bir kamu göreviyle ilişkili olarak, kişiler gerektiğinde kimlik ve adresleriyle ilgili bilgileri kamu görevlilerine vermekle yükümlüdür. Bu bilgileri vermekten kaçınan ya da bu konularda gerçeğe aykırı bilgi verenler hakkında, bilgiyi soran kamu görevlisi tarafından idari para cezasına karar verilecektir.” açıklamalarına yer verilmiştir.

Kimliği bildirmeme kabahati seçimlik hareketli bir kabahat olup kabahati oluşturan seçimlik hareketler; kimliğiyle ve/veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınma, kimliği ve/veya adresiyle ilgili gerçeğe aykırı beyanda bulunmaktır. Bilgi vermekten kaçınma veya gerçeğe aykırı beyanın kamu göreviyle bağlantılı olarak sorulması sırasında olması yeterli olup “resmî belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” suçundan farklı olarak resmî bir belgenin düzenlenmesi esnasında olması şart değildir.

Kişinin kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınması veya gerçeğe aykırı bilgi vermesinin kabahat oluşturabilmesi için bilgiyi soranın kamu görevlisi olması ve onun da kanunen bunu sormaya yetkili olup göreviyle bağlantılı olarak bu bilgiyi sormuş olması gerekir. Bu nedenle kamu görevlisi olmayan kişilerin kanunen kimlik sorma yetkileri olsa bile bu kişilere bilgi verilmemesi veya gerçeğe aykırı bilgi verilmesi kabahat oluşturmayacaktır. Aynı şekilde kamu görevlisi olsa bile kanunen kimlik sorma yetkisi yoksa veya böyle bir yetkisi olsa dahi bilgiyi göreviyle bağlantılı olarak sormamışsa bilgi verilmemesi veya gerçeğe aykırı bilgi verilmesi kabahat oluşturmaz.

Mevzuatımızda kamu görevlilerinin kimlik sorma yetkisine ilişkin hükümler bulunmaktadır. Örneğin; 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyetleri Kanunu’nun 4/A ve Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Yönetmeliği’nin 46. maddeleri uyarınca polis ve jandarmanın suç işlenmesini önlemek ve işlenmiş suçların faillerini ele geçirmek için veya diğer kanuni yetkilerini kullanırken kendisinin polis veya jandarma olduğunu belirleyen belgeyi gösterdikten sonra, kişilere kimliğini sorabileceği belirtilmiştir. Kimliği bildirmeme kabahati bilgi vermekten kaçınma veya gerçeğe aykırı beyanda bulunma ile işlenmiş sayılır. Diğer bir anlatımla kimliği bildirmeme kabahatinin oluşabilmesi için fiilin yapılması yeterli olup kişinin kimliğinin belirlenememesi, kamu görevinin aksaması gibi bir neticenin gerçekleşmesi gerekli veya zorunlu değildir.

Kişinin kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten çekinmesi ve özellikle de gerçeğe aykırı beyanda bulunması resmî belgede sahtecilik, resmî belgenin düzenlenmesinde yalan beyan, başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması, gerçek kimliğini saklamak suretiyle bir başkasıyla evlenme işlemi yaptırma gibi 5237 sayılı TCK’da yer verilen suçları oluşturabilir. Benzer şekilde söz konusu fiillerin 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’na (m. 67/1) muhalefet ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu’na (m. 25) muhalefet gibi özel kanunlarda ihdas edilmiş suçları da oluşturması mümkündür. Ayrıca şahsın kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten çekinmesi veya gerçeğe aykırı beyanda bulunması 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 40/1. maddesinde düzenlenen kimliği bildirmeme kabahatini de oluşturabilir. Bir fiil, hem kabahat hem de suç olarak tanımlanmış ise Kabahatler Kanunu’nun 15/3. maddesi uyarınca sadece suçtan dolayı yaptırım tatbik edilecek, ancak suçtan dolayı yaptırım uygulanamayan hâllerde kabahat dolayısıyla müeyyide uygulanabilecektir.

Bu aşamada “Suçta ve cezada kanunîlik” ilkesinin üzerinde durulması gerekmektedir. Latince “Nullum crimen sine lege” ve “Nulla poena sine lege” olarak ifade edilen kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi hukukun egemen olduğu tüm demokratik ülkelerce kabul edilmiş ve yasal güvenceye kavuşturulmuştur. Bu kapsamda Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 38. maddesinde de, “Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan Kanun’un suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır. Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.” şeklinde düzenlenen suçta ve cezada kanunilik ilkesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 7. maddesinde “Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu bulunamaz. Aynı biçimde, suçun işlendiği sırada uygulanabilir olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.” şeklinde hüküm altına alınmıştır.

5237 sayılı TCK’nın 2. maddesinde de;

“(1) Kanun’un açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.

(2) İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz.

(3) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz.” hükmü ile belirtilen ilkeye yer verilmiştir.

Ceza hukukunun temel ilkelerinden birini oluşturan suçta ve cezada kanunilik ilkesi uyarınca, hangi fiillerin suç teşkil ettiğinin ve bu fiillere uygulanacak yaptırımların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesi gerekmektedir. Bireylerin yasak fiilleri önceden bilmeleri düşüncesine dayanan bu ilkeyle, temel hak ve özgürlüklerinin korunmasının güvence altına alınması amaçlanmaktadır. Ceza veya güvenlik tedbiri yaptırımı uygulanabilmesi için fiili Kanun’un “açıkça” suç sayması gerektiğinden, suç ve cezaların şekli bakımdan kanunla düzenlenmesi yeterli olmayıp, içerik bakımından da belirli amacı gerçekleştirmeye elverişli olmaları gerekir. Ceza hukukunda “belirlilik” ilkesi olarak tanımlanan ilkeye göre, suç ve ceza içeren kanun maddesinde hangi davranışların suçu oluşturduğunun açık ve anlaşılır bir biçimde tarif edilmesi, sınırlarının belli olması ve suç için uygulanacak ceza ile güvenlik tedbirlerinin gösterilmesi gerekmektedir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup birey hangi somut eylem ve olguya, hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını bilmelidir. Birey ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarını belirler. Hukuk güvenliği, normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Hem Anayasal hem de yasal düzeyde yapılan bu düzenlemelere göre suç ve cezanın kaynağı ancak kanun olabilir. Anayasa’nın 7. maddesi gereğince yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğu gözetildiğinde, kanunda suç olarak düzenlenmemiş fiillerin, kanunla suç olarak düzenlenmiş fiillerle benzerliği dolayısıyla ve kıyas yoluyla suç sayılıp yaptırıma bağlanması kabul edilemez. Çünkü kıyas bu yönüyle kanunilik ilkesinin ihlalidir. Kanunda düzenlenen belli bir duruma benzeyen bir durum sonuçta kanunda düzenlenmemiş demektir. Bir yargısal faliyet şeklinde ortaya çıkan kıyas bir yasama faliyeti olan Kanun’un tekelciliğini bu bakımdan ihlal etmektedir. Bu anlamda kıyas veya genişletici yorum yoluyla, hakkında düzenleme olmayan bir ceza hukuku konusunda kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı başta olmak üzere, kişi hak ve hürriyetlerinin aleyhine uygulama geliştirilemez.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

16.01.2014 tarihinde saat 08.00 sıralarında inceleme dışı hırsızlık suçunun mağduru D.A.’nın dershaneye giderken Koşuyolu Caddesine doğru tek başına yürüdüğü sırada arkasından gelen bir şahsın mağdurun elinde bulunan cep telefonunu çekip almak suretiyle kaçtığı, aynı gün saat 12.00 sıralarında evine dönmekte olan mağdurun Koşuyolu Parkı girişinde sanığı gördüğü, akabinde cep telefonunu çalan şahsa benzetmesi nedeniyle sanık ile tartışmaya başladığı, bu sırada kolluk görevlilerinin olay yerine geldiği, sanığın yapılan kimlik tespiti sırasında isminin M.B.İ. olduğunu beyan ettiği, bu beyan doğrultusunda mağdur M.B.İ. adına kolluk görevlileri tarafından 16.01.2014 tarihli olay, yakalama ve üst arama tutanağı ile aynı tarihli şüpheli ve sanık hakları formunun yine D. Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından da 16.01.2014 tarihli ve … sayılı genel adli muayene raporunun düzenlendiği, sanığın yaş küçüklüğü nedeniyle D. İl Emniyet Müdürlüğü, Çocuk Şube Müdürlüğüne götürüldüğü, akabinde annesi olduğu değerlendirilen S.İ.’nin telefonla arandığı, yapılan görüşme sırasında S.İ.’ın kolluk görevlilerine oğlu olan M.B.İ.’nin hâlen evlerinde olduğunu beyan ettiği, davet üzerine Çocuk Şube Müdürlüğüne gelen S.İ.’ye yaptırılan teşhiste yakalanan şahsın oğlu olan M.B.İ. olmadığını belirttiği, daha sonra sanık ile yapılan görüşmede gerçek isminin R.F. olduğunu, araması olduğundan korktuğu için kimlik bilgilerine ilişkin yalan söylediğini beyan ettiği olayda; 5237 sayılı TCK’nın 268. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun oluşabilmesi için madde metnindeki “işlediği suç nedeniyle” ifadesi dikkate alındığında kanunilik ilkesi gereğince öncelikle fail tarafından işlenen bir suçun bulunması ve bu suçun faili ile başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerini kullanan failin aynı kişi olması zorunludur. Madde metninin kıyasa yol açacak biçimde geniş şekilde yorumlanamayacağı, başka bir anlatımla kıyas ve yorum yoluyla Kanun’da tanımlanan suça unsur eklenip çıkartılamayacağı da gözetildiğinde sanık hakkında soruşturma ve kovuşturma konusu hırsızlık suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda verilen beraat kararının temyiz edilmeksizin kesinleştiğinin anlaşılması karşısında sanığın soruşturma ve kovuşturma konusu suçu işlediğinden bahsedilemeyeceğinden iftiranın özel bir şekli olan başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun somut olayda oluşmayacağı ancak sanığın hakkında arama kararı olduğundan korkması nedeniyle gerçeğe aykırı olarak beyan ettiği isme göre kolluk görevlileri tarafından 16.01.2014 tarihli olay, yakalama ve üst arama tutanağı ile aynı tarihli şüpheli ve sanık hakları formunun yine D. Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından da 16.01.2014 tarihli ve … sayılı genel adli muayene raporunun düzenlendiği dikkate alındığında sanığın eyleminin TCK’nın 206.maddesinde düzenlenen resmî belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/10715 Karar: 2017/4134 Tarih: 01.06.2017

  • TCK 206. Madde

  • Resmi Belgenin Düzenlenmesinde Yalan Beyan Suçu

1- ) Sanık hakkında resmi belgede sahtecilik ve iftira suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik sanığın temyiz taleplerinin incelenmesinde;

Suça konu nüfus cüzdanı üzerinde heyet tarafından yapılan incelemede resim üzerine gelecek şekilde soğuk mühür izinin bulunduğu görülmekle belgenin aldatıcı niteliğin haiz olduğu anlaşıldığından tebliğnamede bu yönde bozma isteyen görüşe iştirak edilmemiştir.

5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasında, Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün 2014/140 Esas, 2015/85 Sayılı iptal kararının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma neticelerine uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanığın yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 18.06.2013 gün 2013/8-151/304 Sayılı ilamında açıklandığı üzere, birden fazla tekerrüre esas alınabilecek hükümlülüğün bulunması halinde bunlardan en ağırının esas alınması gerektiği cihetle; Mersin 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2010/43 E. sayılı ilamının, tekerrüre esas alınması gerektiği gözetilmeden sanık hakkında 58/6 gereğince tekerrür hükümlerinin uygulanmasına karar verilmesiyle yetinilmesi,

Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA; ancak yeniden duruşma yapılmasını gerektirmeyen bu hususun aynı Kanun’un 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasında TCK’nın 58. maddesinin uygulanmasıyla ilgili bölüme ‘‘Sanığın,Mersin 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2010/43 E. - 2010/164 K. sayılı 21 ay hapis cezasına dair geçmiş hükümlülüğünün tekerrüre esas alınmasına” ibaresinin eklenmesi suretiyle, sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

2- ) Sanık hakkında yalan beyanda bulunma suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik sanığın temyiz taleplerinin incelenmesinde;

Çalıştığı işyerinde yapılan arama sırasında; kimliği sorulan sanığın, başkası adına düzenlenmiş sahte nüfus cüzdanını görevlilere ibraz etmesinden ibaret eyleminde, işyerine gelen kişilerin sanığa gerçek ismiyle hitap etmeleri sebebiyle polislerin kimliğinden şüphelendikleri ve sanığın gerçek kimliğini söylediği , tutanağın görevlilerce yapılan kontrol sonrasında ve gerçek kimlik bilgileri ile düzenlenmiş olması sebebiyle TCK’nın 206. maddesindeki suçun yasal unsurları itibariyle oluşmadığının gözetilmemesi, yasaya aykırı,

Kabule göre de, 5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesine dair uygulamanın Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün 2014/140 Esas, 2015/85 Sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

KARAR ve SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 01.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 21. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/10796 Karar: 2017/1665 Tarih: 03.04.2017

  • TCK 206. Madde

  • Resmi Belgenin Düzenlenmesinde Yalan Beyan Suçu

5237 Sayılı TCK’nun 206. maddesinde düzenlenen ve doktrinde “fikri sahtecilik” olarak adlandırılan “resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunmak” suçunun oluşabilmesi için, kişinin açıklamaları üzerine oluşturulan resmi belgenin, bu beyanın doğruluğunu ispat edici bir güce sahip olması gereklidir. Maddenin gerekçesinde de belirtildiği üzere beyanı alan memur bu beyanın doğruluğunu araştırıp tahkik etmek ve daha sonra edindiği kanaate göre resmi belgeyi düzenlemek durumunda ise, bir başka ifade ile resmi belge sadece kişinin beyanına göre değil de memur tarafından yapılacak inceleme sonucuna göre meydana getirilmekte ise bu maddede tanımlanan suç oluşmayacaktır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; olay tarihinde maddi hasarlı ve tek taraflı yaralamalı trafik kazası meydana geldiği, araç sürücüsünün kaza yerinden ayrıldığı, ihbar üzerine kaza mahalline gelen polis memurlarının araç sürücüsünün kim olduğunu araştırdığı esnada temyiz dışı sanık …‘in gelerek kazayı kendisinin yaptığını beyan ettiği, ancak trafik görevlileri tarafından bu beyan şüpheli görülerek çevreden yapılan araştırma neticesinde kazayı sanığın yaptığının tespit edilmesi üzerine sanık hakkında trafik kazası tespit tutanağı düzenlendiği, buna göre sanığın, beyanıyla gerçeğe aykırı bir tutanağın düzenlenmesine sebebiyet vermediğinin anlaşılması karşısında; yüklenen suçun yasal unsurlarının oluşmadığı ve beraatine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde mahkumiyetine hükmolunması,

SONUÇ : Yasaya aykırı, sanık ve Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 6723 Sayılı yasa ile değişik 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 03.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/5881 Karar: 2017/1518 Tarih: 02.03.2017

  • TCK 206. Madde

  • Resmi Belgenin Düzenlenmesinde Yalan Beyan Suçu

A-) Sanık hakkında resmi belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik sanığın temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Sanık hakkında dolandırıcılık suçundan hüküm kurulurken TCK’nın 157/1 maddesinde hapis cezasının yanında adli para cezası da verilmesi gerekmesine rağmen, hapis cezası ile yetinilerek hüküm kurulması aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamış, sanık hakkında dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan hükümlerde tekerrüre esas alınan Denizli 8. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2009/824 Esas sayılı kararının gerekçeli ve kısa kararda 2012/864 olarak gösterilmesi yazım hatası olarak kabul edilmiş,

5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının (c) bendinde yer alan haklardan sanığın sadece kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri yönünden koşullu salıverilme tarihine kadar uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinin Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün 2014/140 Esas, 2015/85 Sayılı iptal kararı ile birlikte infaz aşamasında yeniden değerlendirilmesi mümkün görülmüştür.

Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanığın yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine;

Ancak;

Sanık hakkında, Denizli 8. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 08.02.2010 tarihli, 2009/864 Esas, 2010/124 Karar sayılı hükmün tekerrüre esas alınması yeterli iken, suç tarihinden sonra kesinleşen ve tekerrüre esas olmayan Çorlu 2.Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2010/380 Esas, 2012/305 Karar sayılı hükmününde infazda tereddüde mahal verecek şekilde tekerrüre esas alınması,

Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin, bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Yasa’nın 8/1.maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK.nun 321.maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden duruşma yapılmasını gerektirmeyen bu hususun aynı kanunun 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükümlerde yer alan ve tekerrüre esas alınan Çorlu 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2010/380 Esas, 2012/305 Karar sayılı hükmünün çıkartılması suretiyle, sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

B-)Sanık hakkında “resmi belge düzenlenmesinde yalan beyanda bulunmak” suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik sanığın temyiz itirazlarının incelenmesinde;

1-) 206. maddesindeki “resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunmak” suçunun oluşabilmesi için, sanığın açıklamaları üzerine oluşturulan resmi belgenin, bu beyanın doğruluğunu ispat edici bir güce sahip olması gereklidir. Beyanı alan memur bu beyanın doğruluğunu araştırıp tahkik etmek ve daha sonra edindiği kanaata göre resmi belgeyi düzenlemek durumunda ise, bir başka ifade ile resmi belge sadece sanığın beyanına göre değil de memur tarafından yapılacak inceleme sonucuna göre meydana getirilmekte ise maddede tanımlanan suç oluşmayacaktır.

Sanığın şüphe üzerine yakalandığında …‘a ait kimlik bilgileri bulunan kendi fotoğrafı yapıştırılı nüfus cüzdanını polis memurlarına ibraz ederek kendisini bu isimle tanıtmak suretiyle kullandığı gözetildiğinde sanığın eyleminin kül halinde resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturduğu, tüm soruşturma evrakının da sanığın gerçek ismine göre düzenlendiğine göre ayrıca memura yalan beyanda bulunmak suçunun unsurlarının bulunmadığı halde, bu suçtan beraatine karar verilmesi gerekirken mahkumiyetine karar verilmesi,

Kabul ve uygulamaya göre ise;

2-)Sanık hakkında, Denizli 8. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 08.02.2010 tarihli, 2009/864 Esas, 2010/124 Karar sayılı hükmün tekerrüre esas alınması yeterli iken, suç tarihinden sonra kesinleşen ve tekerrüre esas olmayan Çorlu 2.Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2010/380 Esas, 2012/305 Karar sayılı hükmününde infazda tereddüde mahal verecek şekilde tekerrüre esas alınması,

3-)5237 Sayılı TCK’nun 53. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının (c) bendinde yer alan haklardan sanığın sadece kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri yönünden koşullu salıverilme tarihine kadar uygulanması gerektiğinin gözetilmemesinin Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün 2014/140 Esas, 2015/85 Sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK.nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 02.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/475 Karar: 2017/571 Tarih: 01.02.2017

  • TCK 206. Madde

  • Resmi Belgenin Düzenlenmesinde Yalan Beyan Suçu

206.maddesindeki “resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunmak” suçunun oluşabilmesi için, sanığın açıklamaları üzerine oluşturulan resmi belgenin, bu beyanın doğruluğunu ispat edici bir güce sahip olması gereklidir.

268.maddesinde tanımlanan başkasına ait kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun oluşması için; failin işlediği suç sebebiyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimlik bilgilerini kullanması, 267/1. maddesinde tanımlanan “iftira” suçunun oluşması için ise, yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunmak suretiyle işlemediğini bildiği halde hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etmesi gerekir.

Somut olayda; yakalama tutanağı içeriğine göre, kolluk üst aramasında üzerinde kriminal rapora göre esrar maddesi bulunan sanığın, kendisi hakkında soruşturma yapılmasını engellemek amacıyla kolluk görevlilerine kendisini kardeşinin ismi ile tanıtarak, ilgili hakkında uyuşturucu bulundurmaktan dava açılmasına sebebiyet veren sanığın eyleminin, 5237 Sayılı TCK’nun 268/1. maddesinde öngörülen “başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması” suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde “ resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunmak” suçundan mahkumiyetine karar verilmesi,

Kabule göre de; sanığa 5237 Sayılı Kanun’un 206/1. maddesi gereğince 3 ay hapis cezası verildiği, sanık hakkında 62. madde uygulandığında 2 ay 15 gün hapis cezası yerine 5 ay hapis cezasına hükmedilmesi,

SONUÇ : Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, aynı Kanun’un 326/ son maddesi gereği sonuç ceza itibariyle kazanılmış hakların saklı tutulmasına, 01.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 21. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/9252 Karar: 2017/181 Tarih: 16.01.2017

  • TCK 206. Madde

  • Resmi Belgenin Düzenlenmesinde Yalan Beyan Suçu

1- ) 206. maddesindeki “resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” suçunun oluşabilmesi için, sanığın açıklamaları üzerine oluşturulan resmi belgenin, bu beyanın doğruluğunu ispat edici bir güce sahip olması gereklidir. Beyanı alan memur bu beyanın doğruluğunu araştırıp tahkik etmek ve daha sonra edindiği kanaate göre resmi belgeyi düzenlemek durumunda ise, bir başka ifade ile resmi belge sadece sanığın beyanına göre değil de memur tarafından yapılacak inceleme sonucuna göre meydana getirilmekte ise maddede tanımlanan suç oluşmayacaktır.

Somut olayda; sanığın yakalanması üzerine ismini kendi beyanına göre başkası olarak bildirdiği, daha sonra gerçek kimlik bilgilerinin öğrenildiği olayda; gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti açısından, diğer şahıs adına herhangi bir tutanak düzenlenip düzenlenmediği, gerçek isminin hangi aşamada anlaşıldığı araştırılıp tespit edildikten sonra sonucuna göre eyleminin 206/1. maddesinde tanımlanan’’ resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan’’ suçunu veya 5326 Sayılı Kabahatler Kanununun 40/1. madde ve fıkrasında düzenlenen “kimliğini gizleme” kabahatini oluşturup oluşturmadığı karar yerinde tartışılıp sonucuna göre hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması,

2- ) Kabule göre de;

a- )Sanığın adli sicil kaydında yer alan ve hakkında tekerrür hükümlerinin uygulanmasına neden olan ilam ile hükmolunan 1.200 TL adli para cezalasının kesin nitelikte olduğu ve tekerrüre esas alınamayacağı gözetilmeden, 5237 Sayılı TCK’nun 58. maddesi uyarınca tekerrür hükümlerinin uygulanmasına karar verilmesi,

b- ) 5237 Sayılı TCK.nun 206/1 maddesinde düzenlenen “Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” suçunun yaptırımlarından hapis cezasının alt sınırı “ 3 ay hapis cezası “ olduğu halde ve hüküm fıkrasında “ … seçimlik cezalardan hapis cezası seçilerek ve alt sınırdan ceza tayini suretiyle …” denildiği halde; mahkemece temel hapis cezası olarak 6 ay hapis cezası belirlenmek suretiyle cezanın belirlenmesi konusunda hüküm fıkrasında çelişki oluşturulması,

c- )T.C. Anayasa Mahkemesi’nin TCK’nın 53. maddesine dair olan 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanmış olmasından kaynaklanan zorunluluk,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden 5320 Sayılı Kanun’un 8 /1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK.nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 16.01.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 21. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/6312 Karar: 2017/147 Tarih: 16.01.2017

  • TCK 206. Madde

  • Resmi Belgenin Düzenlenmesinde Yalan Beyan Suçu

25.11.2009 tarihli “ödeme taahhütnamesi” ile “teminat iadesi ve kira sözleşmesi” başlıklı belgelerin altındaki imzaların katılana ait olmasına rağmen, içeriğinin sanık tarafından katılanın rızası hilafına doldurulduğu iddiasıyla her iki belgeye yönelik olarak “açığa atılan imzanın kötüye kullanılması” suçundan kamu davası açılması karşısında, 5237 Sayılı TCK.nun 73. maddesinde, “soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olan suç hakkında yetkili kimse altı ay içinde şikayette bulunmadığı takdirde soruşturma ve kovuşturma yapılamayacağı, bu sürenin, zamanaşımı süresini geçmemek koşuluyla şikayet hakkı olan kişinin fiili ve failin kim olduğunu bildiği veya öğrendiği günden itibaren başlayacağı” hükmüne yer verildiği göz önünde bulundurularak, 25.11.2009 tarihli “ödeme taahhütnamesi” adlı belgenin 2. İcra Dairesinin 2009/8568 Esas sayılı dosyasında ilamsız takibe konu edildiği, buna dair ödeme emrinin katılana 24.02.2010 tarihinde tebliği ile katılan tarafından öğrenildiği ve şikayetin 22.06.2010 tarihinde yapıldığı, 25.11.2009 tarihli “teminat iadesi ve kira sözleşmesi” adlı belgenin ise ilamsız takipte kullanılmayıp, böyle bir belgenin varlığından ilk olarak sanık tarafından Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2010/119 Esas sayılı dava dosyasına sunulan 27.05.2010 tarihli “cevaba cevap” dilekçesinde bahsedildiği, bu dilekçenin de aynı tarihli duruşmada katılan vekiline tebliğ edildiği, en aleyhe kabulle öğrenme tarihinin 27.05.2010 tarihi olduğu ve bu belgeye dair şikayetin de 15.09.2010 tarihinde gerçekleştirildiği göz önüne alınmaksızın şikayet süresinin dolduğundan bahisle düşme kararı verilmesi,

SONUÇ : Yasaya aykırı, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan sair yönleri incelenmeyen hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK.nun 321. maddesi uyarınca isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 09.01.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.06.06.2012 tarihli iddianame ile sanığın, kardeşi …‘e ait … Kırtasiye Büro Malzemeleri Sanayi ve Ticaret isimli firmanın, müşteki firmadan satın aldığı ürünlerden kaynaklanan borcuna karşılık olarak, borçlusu … Kırtasiye Büro Malzemeleri Sanayi ve Ticaret … olacak şekilde düzenlediği ve vekil olarak imzaladığına dair herhangi bir kayıt koymadan borçlu … adına imzaladığı beş adet sahte senedi müşteki firmaya teslim ettiği iddiasıyla açılan kamu davasında, yargılama sırasında sanığın, …‘e ait kırtasiyeyi temsilen “emre muharrer senetler düzenlemeye” yetkili olduğunu gösterir … tarafından 3. Noterlikde verilmiş 15.02.2008 tarih ve … yevmiye numaralı vekâletname sunması ve katılanın da alınan savcılık beyanında “senetlerin gözünün önünde sanık tarafından tanzim edilerek imzalandığını ve ayrıca sanığın kırtasiye adına işlem yapma konusunda vekâletname veya buna benzer belge ile yetki sahibi olduğunu haricen bildiği” ni beyan etmesi karşısında, sanık tarafından mahkemeye sunulan 3. Noterlikce verilmiş 15.02.2008 tarih ve … yevmiye numaralı vekâletnamenin asıl veya onaylı bir örneğinin 3. Noterlikden celbiyle dosya arasına alınması, gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek biçimde belirlenmesi bakımından, şirket temsilcisi …‘in tanık olarak beyanı alınarak, sanığın şirket adına çek keşide etme yetkisinin bulunup bulunmadığı, bu konuda kendisi tarafından verilmiş bir vekaletname ya da rızasının olup olmadığı ve sanığın suça konu çek dışında şirket adına daha önce benzer şekilde çek keşide edip etmediğinin sorulması ayrıca sahtecilik suçlarında aldatıcılık özelliğinin tespitinin hakime ait olduğu cihetle, suça konu senetlerin getirtilerek duruşmada incelenip özellikleri duruşma tutanağına yazıldıktan ve denetime olanak verecek şekilde dosyada bulundurulduktan sonra iğfal kabiliyeti bulunup bulunmadığı tespit edilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesinden sonra sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması,

Kabul ve uygulamaya göre de;

a- ) 43. maddesinin uygulanabilmesi için “bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi” gerektiği cihetle; sanığın tek bir borç ilişkisine yönelik olarak beş adet senedi aynı anda vermiş olması ve bu senetlerin farklı zamanda düzenlendiğine dair bir tespitin bulunmaması karşısında, yüklenen suçlar için zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağının gözetilmemesi, yasaya aykırı,

b- ) Suça konu senetlerin akıbeti konusunda bir karar verilmemesi,

c- ) T.C. Anayasa Mahkemesi’nin, 53. maddesine dair olan, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olmasından kaynaklanan zorunluluk,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 11.01.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.1- ) 206. maddesindeki “resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” suçunun oluşabilmesi için, sanığın açıklamaları üzerine oluşturulan resmi belgenin, bu beyanın doğruluğunu ispat edici bir güce sahip olması gereklidir. Beyanı alan memur bu beyanın doğruluğunu araştırıp tahkik etmek ve daha sonra edindiği kanaate göre resmi belgeyi düzenlemek durumunda ise, bir başka ifade ile resmi belge sadece sanığın beyanına göre değil de memur tarafından yapılacak inceleme sonucuna göre meydana getirilmekte ise maddede tanımlanan suç oluşmayacaktır.

Somut olayda; sanığın yakalanması üzerine ismini kendi beyanına göre başkası olarak bildirdiği, daha sonra gerçek kimlik bilgilerinin öğrenildiği olayda; gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti açısından, diğer şahıs adına herhangi bir tutanak düzenlenip düzenlenmediği, gerçek isminin hangi aşamada anlaşıldığı araştırılıp tespit edildikten sonra sonucuna göre eyleminin 206/1. maddesinde tanımlanan’’ resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan’’ suçunu veya 5326 Sayılı Kabahatler Kanununun 40/1. madde ve fıkrasında düzenlenen “kimliğini gizleme” kabahatini oluşturup oluşturmadığı karar yerinde tartışılıp sonucuna göre hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması,

2- ) Kabule göre de;

a- )Sanığın adli sicil kaydında yer alan ve hakkında tekerrür hükümlerinin uygulanmasına neden olan ilam ile hükmolunan 1.200 TL adli para cezalasının kesin nitelikte olduğu ve tekerrüre esas alınamayacağı gözetilmeden, 5237 Sayılı TCK’nun 58. maddesi uyarınca tekerrür hükümlerinin uygulanmasına karar verilmesi,

b- ) 5237 Sayılı TCK.nun 206/1 maddesinde düzenlenen “Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” suçunun yaptırımlarından hapis cezasının alt sınırı “ 3 ay hapis cezası “ olduğu halde ve hüküm fıkrasında “ … seçimlik cezalardan hapis cezası seçilerek ve alt sınırdan ceza tayini suretiyle …” denildiği halde; mahkemece temel hapis cezası olarak 6 ay hapis cezası belirlenmek suretiyle cezanın belirlenmesi konusunda hüküm fıkrasında çelişki oluşturulması,

c- )T.C. Anayasa Mahkemesi’nin TCK’nın 53. maddesine dair olan 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanmış olmasından kaynaklanan zorunluluk,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden 5320 Sayılı Kanun’un 8 /1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK.nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 16.01.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.Gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 311. maddesi hükmüne göre, eski hale getirme istemiyle birlikte temyiz talebinde de bulunulması halinde inceleme mercii Yargıtay’ın ilgili dairesi olduğundan, hukuki dayanaktan yoksun olan Mahkemenin 11.03.2014 tarihli sanığın temyiz talebinin reddine dair ek karar kaldırılarak yapılan incelemede;

Sanığın yokluğunda verilen 25.03.2009 tarihli kararın, 7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nun 35. maddesi uyarınca tebliği işleminin daha önce adli mercilerce bu adrese yapılmış geçerli bir tebligatın bulunmaması sebebiyle usulsüz olduğu gözetilerek eski hale getirme talebinin kabulüyle sanığın öğrenme üzerine verdiği temyiz dilekçesinin süresinde olduğu değerlendirilerek yapılan incelemede;

5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 7 ve 5252 Sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9. maddeleri hükmü karşısında; sanığa yüklenen “2002 takvim yılında sahte fatura kullanmak” suçunun yasada gerektirdiği cezasının türü ve üst sınırı itibariyle tabi olduğu, suç tarihlerinde yürürlükte bulunan ve sanık lehine olan 765 Sayılı TCK’nun 102/4, 104/2. maddelerinde öngörülen dava zamanaşımının, suç tarihinden temyiz inceleme tarihine kadar gerçekleştiği anlaşılmış,

SONUÇ : Sanığın temyiz itirazları bu sebeple yerinde görülmüş olduğundan sair yönleri incelenmeyen hükmün 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, aynı Kanun’un 322. maddesindeki yetkiye dayanılarak sanık hakkındaki kamu davasının gerçekleşen zamanaşımı sebebiyle 765 Sayılı TCK’nun 102/4, 104/2 ve 5271 Sayılı CMK’nun 223/8. maddeleri gereğince DÜŞÜRÜLMESİNE, 16.01.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/10088 Karar: 2016/10339 Tarih: 10.11.2016

  • TCK 206. Madde

  • Resmi Belgenin Düzenlenmesinde Yalan Beyan Suçu

Hükmolunan hapis cezalarının süresine göre sanıklar … ve … müdafinin vaki duruşmalı inceleme istemlerinin 318. maddesi uyarınca oybirliğiyle REDDİNE,

Dosya üzerinden yapılan incelemede:

I-) Sanıklar hakkında manyetik şeritleri kopyalanmak suretiyle … LTD. (İsrail) … no’lu, … Bank … numaralı , … (Ürdün) bankasına ait 4… no’lu, … (Ürdün) … numaralı kredi kartlarını sahte olarak üretmek, sahte üretilen Bank … (Suriye) bankasına ait … numaralı kredi kartını kullanmak sureti ile haksız yarar sağlama suçlarından kurulan hükümlere yönelik sanıklar …, … ile … ve … müdafi ile … müdafinin temyizine yönelik yapılan incelemede;

Bank … (Suriye) bankasına ait … numaralı kredi kartı ile ilgili olarak sahte kredi kartı üretmek suçundan sanıkların eyleminin 245/2., maddelerine uyan suçu, bu kartla harcama yapmaktan ibaret eyleminin ise 245/3. maddesine uyan suçu oluşturduğu gözetilmeden, yazılı biçimde tek suç olarak kabulüyle 245/3. maddesi uyarınca uygulama yapılması suretiyle eksik ceza tayini karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamış ve Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarih ve 2014/140 esas, 2015/85 Sayılı kararı ile bir kısım ibareleri iptal edilerek, 24.11.2015 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanıp yürürlüğe giren, 5237 Sayılı TCK.nun 53. maddesinin infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.

Yapılan yargılamaya, dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde gösterilen ve değerlendirilen delillere, oluşa ve mahkemenin soruşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, suçların oluşumuna ve niteliğine uygun kabul ve uygulamasına, hukuka uygun, yasal ve yeterli olarak açıklanan gerekçeye göre sanıklar …, … ile … ve … müdafi ile … müdafinin temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddiyle hükümlerin oybirliğiyle ONANMASINA,

II-) A- Sanıklar …, … ile … ve … müdafi ile … müdafinin …, … (ABD) … ve … numaralı kredi kartları ile … Bank (ABD) …, …, …, …, …, …, …, …, … numaralı kredi kartlarını sahte olarak üretmek, aynı bankaya ait …, …, …, … numaralı sahte üretilmiş kredi kartlarını kullanmak sureti ile haksız yarar sağlamak suçlarından verilen hükümlere yönelik temyizlerine gelince:

Yerinde görülmeyen sair itirazların reddine ancak;

Gerçek kartların manyetik şerit bilgilerini kopyalamak, şifrelerini elde etmek ve elde etmiş oldukları kart bilgilerini beyaz kart tabir edilen kartlar ile değişik amaçlarla ellerinde bulunan diğer kartlara encoder cihazı aracılığı ile kopyalayıp bankada bulunan hesaplarla ilişkilendirerek ATM cihazlarından para çekme veya alışverişte kullanması hallerinde suçun mağdurunun ilgili bankalar olup, kartları basılan bankalar sayısınca 245/2. maddesiyle aynı bankanın birden fazla kartının değişik zamanlarda basılması halinde 43. maddesinin, bu şekilde üretilmiş aynı bankaya ait birden fazla kartın veya bir kartın değişik zamanlarda birden fazla kullanılması halinde ise, 245/3, 43. maddelerindeki suçları oluşturacağı cihetle:

1-) … (ABD) … ve … numaralı kredi kartlarının aynı bankaya ait olması ve farklı zamanlarda üretildiğine dair delil bulunmaması nedeni ile 245/2. maddesinden birkez cezalandırılması yerine kart sayısınca mahkumiyet hükümleri kurulması,

2-) Sahte kart üretmek suçuna esas alınan … Bank (ABD) …, …, …, … …, …., …, …, …, …, kartların aynı zamanda ele geçmesi ve farklı zamanlarda üretildiğine dair delil bulunmaması nedeni ile bir kez 245/2. maddesinden cezalandırılması yerine kart sayısınca ayrı ayrı hüküm kurulması, yine sahte üretilmiş kredi kartlarını kullanmak sureti ile haksız yarar sağlama suçuna esas alınan …, …, … , … numaralı suça konu kartların aynı bankaya ait olup değişik zamanlarda birden fazla kullanılması nedeni ile 245/3, 43. maddelerinden cezalandırılması yerine, kart sayısınca cezalandırılmasına karar verilmesi;

3-) Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararı gereğince 53. maddesinde yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,

B-) Sanık … ve müdafinin iftira suçundan kurulan hükme yönelik temyizinin incelenmesine gelince,

268.maddesinde tanımlanan başkasına ait kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun oluşması için; failin işlediği suç sebebiyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimlik bilgilerini kullanması, 267/1. maddesinde tanımlanan “iftira” suçunun oluşması için ise, yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunmak suretiyle işlemediğini bildiği halde hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etmesi gerekir.

206.maddesindeki “resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunmak” suçunun oluşabilmesi için, sanığın açıklamaları üzerine oluşturulan resmi belgenin, bu beyanın doğruluğunu ispat edici bir güce sahip olması gereklidir. Beyanı alan memur bu beyanın doğruluğunu araştırıp tahkik etmek ve daha sonra edindiği kanaate göre resmi belgeyi düzenlemek durumunda ise, bir başka ifade ile resmi belge sadece sanığın beyanına göre değil de memur tarafından yapılacak inceleme sonucuna göre meydana getirilmekte ise maddede tanımlanan suç oluşmayacaktır.

Somut olayda ise; sanığın, yakalandığında şikayetçiye ait gerçek sürücü belgesini ibraz ederek kendisini bu isimle tanıtması, sonradan üzerinde bulunan nüfus cüzdanı ile gerçek kimliğinin ortaya çıkması şeklindeki olayda; sanığın işlediği suç sebebiyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engelleyip başkasının kimliğini ya da kimlik bilgilerini kullanarak kendisini suçsuz, diğer kişiyi ise işlemediği bir suçun faili olarak göstermediği cihetle, 5237 Sayılı TCK.nun 267. maddesi ve sanığın kendisine ait olmayan sürücü belgesindeki kimlik bilgileri ile düzenlenmiş bir evrakın da bulunmaması karşısında; 206. maddesindeki düzenlenen suçun unsurlarınında oluşmayacağı bu sebeple yüklenen eylemle ilgili sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,

SONUÇ : Yasaya aykırı, sanıklar …, … ile … ve … müdafi ile … müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK.nun 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 10.11.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 21. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/8385 Karar: 2016/5209 Tarih: 14.06.2016

  • TCK 206. Madde

  • Resmi Belgenin Düzenlenmesinde Yalan Beyan Suçu

I- ) Sanığın, “resmi belgede sahtecilik” suçundan kurulan hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde:

Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma neticelerine uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanığın yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine;

Ancak;

T.C. Anayasa Mahkemesi’nin, TCK’nın 53. maddesine dair olan, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olmasından kaynaklanan zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş ise de, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususun 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 Sayılı Kanun’un 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün görüldüğünden, hüküm fıkralarından TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına dair olan tüm kısımların çıkartılması ile yerlerine “TCK’nın 53. maddesinin Anayasa Mahkemesi’nin 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararı da gözetilmek suretiyle uygulanmasına” ibaresi eklenmek suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

II- “Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” suçundan kurulan hükme yönelik temyiz itirazlarına gelince;

1- ) 5237 Sayılı TCK’nun 206. maddesindeki “resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” suçunun oluşabilmesi için, sanığın açıklamaları üzerine oluşturulan resmi belgenin, bu beyanın doğruluğunu ispat edici bir güce sahip olması gereklidir. Beyanı alan memur bu beyanın doğruluğunu araştırıp tahkik etmek ve daha sonra edindiği kanaate göre resmi belgeyi düzenlemek durumunda ise, bir başka ifade ile resmi belge sadece sanığın beyanına göre değil de memur tarafından yapılacak inceleme sonucuna göre meydana getirilmekte ise maddede tanımlanan suç oluşmayacaktır.

Buna göre, sanığın çalışacağı gazinoya giriş yapmak için üzerinde kendi fotoğrafı bulunan ancak …‘nün kimlik bilgilerini ihtiva eden suça konu nüfus cüzdanı ile Emniyet Müdürlüğüne başvuruda bulunması üzerine adrese dayalı nüfus kayıt sistemi ve GBT üzerinden yapılan sorgulamada adı geçen şahsın 01.12.2012 tarihinde vefat ettiğinin anlaşıldığı, buna rağmen sanığın kendisinin … isimli kişi olduğunda ısrar edip bu isim ile kolluk görevlilerine ifade verdiği, sonrasında Nüfus Müdürlüğü ile yapılan yazışmalar ve kolluk araştırması sonucu sanığın ibraz ettiği belgenin sahte, gerçek isminin ise … olduğunun tespit edildiği olayda, Emniyet Müdürlüğünce mutad araştırma görevi gereğince yapılan basit bir araştırma ve inceleme sonucu gerçek durumun ortaya çıktığının anlaşılması karşısında, sanığın eyleminde “resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” suçunun unsurlarının bulunmadığı gözetilmeden, beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,

2- ) Kabule göre de; T.C. Anayasa Mahkemesi’nin, 53. maddesine dair olan, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olmasından kaynaklanan zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 14.06.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/1232 Karar: 2016/2060 Tarih: 29.02.2016

  • TCK 206. Madde

  • Resmi Belgenin Düzenlenmesinde Yalan Beyan Suçu

1-)Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 20.05.2013 tarihli ve 2013/3027 esas, 2013/8144 Sayılı ilamında da belirtildiği üzere, iftira suçunun özel bir halini düzenleyen TCK’nın 268. maddesinde tanımlanan, başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun oluşabilmesi için, failin işlediği suç sebebiyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanarak başkası hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını sağlaması gerektiği, somut olayda hakkındaki yakalama kararma istinaden aranan sanığın yakalanmamak için kaldığı otele gelen polis memurlarına … adına düzenlenmiş kimlik fotokopisini ibraz ederek, kendisini bu kişi olarak tanıtmak şeklindeki eyleminin TCK’nın 206. maddesinde düzenlenen resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunu oluşturacağı, hukuki durumunun buna göre takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulmasında,

2-)5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 53/3. maddesinde yer alan “Mahkum olduğu hapis cezası ertelenen veya koşullu salıverilen hükümlünün kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz.” şeklindeki düzenleme karşısında, aynı maddenin 1-c bendinde yer alan hak yoksunluğunun sadece kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından koşullu salıvermeden sonra uygulanamayacağı, kendi alt soyu dışındaki kişiler bakımından vesayet ve kayyımlıkla ilgili hak yoksunluğunun ise cezanın infazının tamamlanmasına kadar devam edeceği gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde,

İsabet görülmemiştir.

5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü 23.12.2014 gün ve 94660652-105-09-10937-2014-22965/76118 Sayılı yazılı istemlerine müsteniden ihbar ve mevcut evrak tebliğ olunmuştur.

KARAR : I-) Olay:

Hakkında yakalama kararı olduğu belirtilen sanığın, yakalandığında kendisini mağdur … olarak tanıtıp onun kimlik bilgilerini kullandığı, … hakkında da yakalama kararı bulunması sebebiyle bu isimle 2. Sulh Ceza Mahkemesine sevkedilerek 2011/269 D. İş sayılı evrak üzerinden … olarak beyanda bulunduğu, daha sonra parmak izi incelemesinden sanığın gerçek isminin … olduğunun tesbit edilmesi üzerine sanık hakkında başkalarına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçundan dolayı dava açıldığı ve sanık hakkında TCK’nın 268/1. maddesi delaleti ile 267/1, 53, 58. maddeleri gereğince mahkumiyet kararı verildiği, kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiği anlaşılmıştır.

II- Kanun yararına bozma istemine dair uyuşmazlığın kapsamı:

Dosya kapsamına göre, iftira suçunun özel bir halini düzenleyen TCK’nın 268. maddesinde tanımlanan, başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun oluşabilmesi için, failin işlediği suç sebebiyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanarak başkası hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını sağlaması gerektiği, somut olayda, hakkındaki yakalama kararına istinaden aranan sanığın yakalanmamak için kaldığı otele gelen polis memurlarına … adına düzenlenmiş kimlik fotokopisini ibraz ederek, kendisini bu kişi olarak tanıtmak ve beyanda bulunmak şeklindeki eyleminin TCK’nın 206. maddesinde düzenlenen resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunu oluşturacağı, yine uygulanan TCK’nın 53/3. maddesinde yer alan “mahkum olduğu hapis cezası ertelenen veya koşullu salıverilen hükümlünün kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz.” şeklindeki düzenleme karşısında, aynı maddenin 1-c bendinde yer alan hak yoksunluğunun sadece kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından koşullu salıvermeden sonra uygulanamayacağı, kendi alt soyu dışındaki kişiler bakımından vesayet ve kayyımlıkla ilgili hak yoksunluğunun ise cezanın infazının tamamlanmasına kadar devam edeceği hususlarının gözetilmemesi, bozma isteminin konusunu oluşturmaktadır.

III- Hukuksal Değerlendirme:

İftira suçunun özel bir halini düzenleyen TCK’nın 268. maddesinde tanımlanan, başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun oluşabilmesi için, failin işlediği suç sebebiyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanması gerektiği, resmi bir belgenin düzenlenmesi sırasında başkasının kimlik bilgilerini kullanma eyleminin ise TCK’nın 206/1. maddesinde düzenlenen suçu oluşturacağı;

Somut olayda; hakkındaki arama kararından kurtulmak amacıyla belge düzenleme yetkisine sahip kolluk kuvvetlerine kendisini mağdur … olarak tanıtan ve bu doğrultuda beyanda bulunan sanığın eyleminin TCK’nın 206. maddesinde yazılı resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunu oluşturacağı hukuki durumunun buna göre takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulmasında ve TCK’nın 53. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrası uyarınca 53/1-c bendindeki “velayet hakkından; vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan” yoksunluğun sanığın sadece kendi altsoyu yönünden koşullu salıverme tarihine kadar süreceği, altsoyu haricindekiler yönünden ise hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar devam edeceğinin gözetilmemiş olması ve ayrıca TCK’nın 53. maddesinde düzenlenen hak yoksunluklarının uygulanması bakımından, Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E. 2015/85 Sayılı iptal kararının gözetilmesi gerektiğinden verilen kararda hukuka uygunluk görülmemiştir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının istemi yerinde görüldüğünden, 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 25.12.2012 tarihli ve 2011/545 esas, 2012/872 Sayılı kararının, 5271 Sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA,

Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerini kullanma suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün iptali ile hukuka aykırılığın CMK’nın 309/4-d maddesine istinaden düzeltilmesi mümkün görüldüğünden;

SONUÇ : “1-)Sanığın sübut bulan resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçundan eylemine uyan TCK’nın 206. maddesi gereğince suçun işleniş şekil ve özellikleri, suç sebep ve saikleri, meydana gelen zararın ağırlığı nazara alınarak takdiren ve teşdiden 6 AY HAPİS CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA,

2-)Sanığın bu cezasından başkaca artırım ve indirim yapılmasına yer olmadığına,

3-)Sanığın sabıkalı hali ve suç işleme hususundaki eğilimi nazara alındığında, cezanın ertelenmesi ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılması halinde ilerde suç işlemekten çekineceğine dair dairemizde olumlu kanaat oluşmadığından sanık hakkında TCK’nın 51. maddesiyle CMK’nın 231/5. maddelerinin uygulanmasına takdiren yer olmadığına,

4-)Sanığın kişiliği ve suçun işlenmesindeki özellikler gözetilerek hakkında TCK’nın 50. maddesinin uygulanmasına takdiren yer olmadığına,

5-)Sanığın adli sicil kaydındaki Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2009/218 esas 2010/310 karar sayılı ilamı dikkate alınarak TCK’nın 58. maddesi gereğince cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına,

6-)Sanığın 5237 Sayılı TCK’nın 53. maddenin 1. fıkras 1. fıkrasının (C) bendinde yer alan kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından koşullu salıverme tarihine diğer bentlerde yazılı haklardan cezanın infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmasına,” diğer işlemlerin yapılabilmesi için dosyanın Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 29.02.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/21269 Karar: 2016/1344 Tarih: 22.02.2016

  • TCK 206. Madde

  • Resmi Belgenin Düzenlenmesinde Yalan Beyan Suçu

TCK’nın 206. maddesindeki “resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunmak” suçunun oluşabilmesi için, sanığın açıklamaları üzerine oluşturulan resmi belgenin, bu beyanın doğruluğunu ispat edici bir güce sahip olması gereklidir. Beyanı alan memur bu beyanın doğruluğunu araştırıp tahkik etmek ve daha sonra edindiği kanaate göre resmi belgeyi düzenlemek durumunda ise, bir başka ifade ile resmi belge sadece sanığın beyanına göre değil de memur tarafından yapılacak inceleme sonucuna göre meydana getirilmekte ise maddede tanımlanan suç oluşmayacaktır.

TCK’nın 268. maddesinde tanımlanan başkasına ait kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun oluşması için; failin işlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimlik bilgilerini kullanması, TCK’nın 267/1. maddesinde tanımlanan “iftira” suçunun oluşması için ise, yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunmak suretiyle işlemediğini bildiği halde hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etmesi gerekir.

Somut olayda; suça sürüklenen çocuğun suç şüphesiyle yakalanması üzerine yapılan adli soruşturma sırasında ismini kendi beyanına göre yeğeni olan “Alican” olarak bildirdiği, kolluk görevlileri ile yapılan sözlü görüşme sırasında henüz tutanak düzenlenmeden gerçek kimlik bilgilerinin öğrenildiği olayda; TCK’nın 268/1. maddesi delaleti ile 267/1. maddesinde öngörülen “iftira” suçunun unsurları oluşmadığı gibi Alican adına düzenlenmiş bir belge bulunmaması nedeniyle TCK’nın 206/1. maddesinde tanımlanan suçun da gerçekleşmediği, ancak eylemin 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 40/1. madde ve fıkrasında düzenlenen “kimliğini gizleme” kabahatini oluşturacağı gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi,

Yasaya aykırı, Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nın 321. maddesi uyarınca (BOZULMASINA), ancak suça sürüklenen çocuğun lehine bulunan ve eylemine uyan 5326 sayılı Yasanın 40/1. maddesinde öngörülen idari para cezasının miktarına göre 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 20/2-c maddesinde yazılı soruşturma zamanaşımının, eylemin gerçekleştiği 05.03.2011 tarihinden temyiz inceleme tarihine kadar gerçekleştiği anlaşıldığından yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususta CMUK.nın 322 ve Kabahatler Kanununun 24. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak karar verilmesi mümkün bulunduğundan Kabahatler Kanununun 20/1. maddesi uyarınca suça sürüklenen çocuk hakkında İDARİ PARA CEZASI VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA 22.02.2016 gününde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/7610 Karar: 2015/32193 Tarih: 24.12.2015

  • TCK 206. Madde

  • Resmi Belgenin Düzenlenmesinde Yalan Beyan Suçu

Eski hale getirme istemiyle birlikte temyiz talebinde de bulunulması halinde, 42. maddesine göre inceleme mercii Yargıtay’ın ilgili dairesi olduğundan, sanığın ve müdafiinin vaki temyiz ve eski hale getirme talebinin reddine dair Erzurum 2.Asliye Ceza Mahkemesinin 22.06.2015 gün ve 2014/660 Esas, 2015/520 karar sayılı ek kararı hukuken geçersiz olduğundan kaldırılarak,Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20.02.2007 gün 5/46-39 sayılı kararında da açıklandığı üzere, mahkemece 5271 sayılı CMUK’nun 232/6. maddesi uyarınca başvurulması olanaklı yasa yolunun, süresinin, başvuru yapılacak merci ile başvuru şeklinin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi zorunlu olup; hükümde süre başlangıcının “ tefhim ( yüze karşı verildiyse ) veya tebliğinden ( yoklukta verilmiş ise )” şeklinde yanıltıcı olacak şekilde gösterildiği gibi başka suçtan hükümlü olarak ceza infaz kurumunda bulunan sanığa Cezaevi idaresi aracılığı ile hükmü temyiz edilebileceği de hatırlatılmadığından temyizin süresinde olduğu kabul edilerek yapılan incelemede:

1- Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 01.04.2014 tarih 2013/9-452 Esas, 2014/153 Karar sayılı kararında ayrıntılı olarak açıklandığı üzere 5237 sayılı TCK’nun 206. maddesindeki resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunun oluşması için yalan beyanın resmi belge düzenleme yetkisine sahip kamu görevlisine yapılmış olması gerekmektedir. Resmi bir belgenin düzenlenmesi sırasında beyanda bulunacak kişinin gerçeği söyleme zorunluluğu vardır. Kişinin beyanı üzerine düzenlenen resmi belgenin, bu beyanın doğruluğunu ispatlayıcı nitelikte olması, bir başka ifadeyle beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılmasının zorunlu olmaması şarttır. Aksi halde yani kişinin beyanı yeterli olmayıp, bu beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılması zorunluysa ve bu araştırma sonunda bildirimin gerçeğe uygun olmadığı belirlenirse; kişinin beyanına itibar edilemeyeceğinden ve kişinin beyanını içeren belge, ispat aracı olarak kullanılamayacağından, anılan maddedeki suç oluşmayacaktır. Bununla birlikte suçun oluşması için sanığın beyanda bulunması yeterli olmayıp sanığın beyanı üzerine kamu görevlisi tarafından bir belgenin de düzenlenmesi gerekmektedir. Bu bilgiler ışığında somut olaya bakıldığında; sanığın hükümlü olduğu cezaevi yönetimine verdiği dilekçede kendisini nakil edecekleri cezaevinde hasmı bulunduğunu beyan etmesi sonucunda herhangi bir resmi belge düzenlenmediği gibi dilekçeyi alan cezaevi yönetiminin hükümlünün bu iddiasını araştırıp işlem yapma yükümlülüklerinin bulunması, somut olaydada bu araştırmayı yapıp sanığın beyanının doğru olmadığını tespit etmiş olmaları karşısında resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunun unsurları oluşmadığından, sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulması yasaya aykırı,

2- Kabule göre de; 5237 sayılı TCK’nun 53. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının ( c ) bendinde yer alan haklardan sanığın sadece kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri yönünden koşullu salıverilme tarihine kadar uygulanması gerektiğinin gözetilmemesinin Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün 2014/140 Esas, 2015/85 sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık ve müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, sanık hakkındaki infazın durdurulmasına, başka suçtan tutuklu veya hükümlü değilse tahliyesi için mahalline müzekkere yazılmasına, 24.12.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 21. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/3771 Karar: 2015/4722 Tarih: 05.11.2015

  • TCK 206. Madde

  • Resmi Belgenin Düzenlenmesinde Yalan Beyan Suçu

“Memura yalan beyanda bulunmak” suçunun oluşması için kişinin açıklamaları üzerine yetkili bir kamu görevlisi tarafından resmi bir belgenin düzenlenmesi ve düzenlenen resmi belgenin, beyanın doğruluğunu ispat edici bir güce sahip olması gerektiği, somut olayımızda ise, Ankara 32. İcra Müdürlüğünün 2010/16551 Esas sayılı dosyası ile yürütülmekte olan icra takibinde borcunu yasal süresinde ödemeyen borçlu A… Tekstil Sanayi ve Ticaret Limited Şirketine karşı 22.10.2010 tarihinde haciz işlemi yapılmak üzere borçlu adresine gidildiğinde sanığın borca kefil olduğu ve icra memuruna doğru isim ve TC kimlik numarası verdikten sonra adresini de “M… K… mahallesi Z… Bankası lojmanları kat: … Y…/M…” şeklinde beyan ettiği, ancak daha sonra sanık aleyhine yapılan icra takibi sırasında gönderilen icra emrinin bildirdiği adreste borçluyu tanıyan olmadığından bahisle geri gönderildiği gerekçesiyle, resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçundan kamu davası açılmış ise de; suça konu haciz tutanağının sanığın borcun kefili olması açısından ispat edici bir güce sahip olmasına rağmen, verilen adresin doğruluğunu ispat edici bir güce sahip bulunmaması karşısında, atılı suçun unsurları oluşmayacağından tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.

Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmadığı, mahkemece dosya içeriğine uygun şekilde gerekçeleri gösterilerek kabul ve takdir kılınmış olduğundan katılan vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün isteme aykırı olarak (ONANMASINA), 05.11.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/3749 Karar: 2015/1756 Tarih: 09.06.2015

  • TCK 206. Madde

  • Resmi Belgenin Düzenlenmesinde Yalan Beyan Suçu

İftira suçunun özel bir halini düzenleyen TCK’nın 268 inci maddesinde öngörülen başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun oluşabilmesi için kişinin işlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanması gerektiği, bunun dışında resmi belgenin düzenlenmesinin gerektiği durumlarda resmi belgeyi düzenlemek yetkisine sahip olan kamu görevlisine karşı başkasının kimlik veya kimlik bilgilerini kullanma eyleminin ise TCK’nın 206 ncı maddesine uyan suçu oluşturacağı hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını gerektiren bir suç bulunmayan veya resmi bir belgenin düzenlenmesini de gerektirmeyen hallerde görevle bağlantılı olarak sorulması halinde kamu görevlisine kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınan veya gerçeğe aykırı beyanda bulunan kişinin eyleminin ise 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 40. maddesine aykırılık olarak değerlendirileceği;

Somut olayda; şüphe üzerine polis tarafından durdurulan araçta bulunan suça sürüklenen çocuğun kendisini M…. M…. B…. olarak tanıtıp hakkında bu isimle belge düzenlenmesine neden olduğunun anlaşılması karşısında sanığın eyleminin TCK’nın 206 ncı maddesinde düzenlenen resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunma suçunu oluşturacağı, hukuki durumunun buna göre takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,

Kanuna aykırı, suça sürüklenen çocuk müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebepten dolayı bozulmasına, 09.06.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/3202 Karar: 2015/1332 Tarih: 13.05.2015

  • TCK 206. Madde

  • Resmi Belgenin Düzenlenmesinde Yalan Beyan Suçu

1- “Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması” suçunun oluşabilmesi için, failin işlemiş olduğu bir suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla hareket etmesi gerekir, suç soruşturma veya kovuşturması için düzenlenenler dışındaki diğer resmi belgelerin düzenlenmesi sırasında görevlilere kimliği ile ilgili yalan beyanda bulunan failin eylemi TCK’nın 206/1. maddesinde öngörülen suçu oluşturur.

Somut olayda; sürücü belgesiz araç kullanan sanığın trafik görevlilerine kardeşine ait kimliği ibraz ederek mağdur adına trafik ceza tutanağı düzenlenmesine neden olmak şeklindeki eyleminin TCK’nın 206. maddesinde tanımlanan “Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” suçunu oluşturacağı hukuki durumunun buna göre takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,

2- Kabule göre de;

a- Gerekçeli karar başlığında suç adının “Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerini kullanma” yerine “İftira” olarak yazılması,

b- Tekerrüre esas mahkumiyeti bulunan sanık hakkında TCK’nın 58. maddesinin uygulanmaması,

c- TCK’nın 53/1-c maddesindeki hak yoksunluğunun aynı maddenin 3. fıkrası hükmü uyarınca kendi altsoyu üzerindekiler bakımından koşullu salıverme tarihine, diğerleri yönünden ise cezanın infazı tamamlanıncaya kadar uygulanabileceğinin gözetilmemesi,

Sonuç: Kanuna aykırı, sanık ve Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 13.05.2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/10689 Karar: 2015/26026 Tarih: 05.05.2015

  • TCK 206. Madde

  • Resmi Belgenin Düzenlenmesinde Yalan Beyan Suçu

1- Dosya içerisinde aslı bulunmayan suça konu belge hakkında iğfal kabiliyetinin değerlendirilememesi, UYAP kayıtlarına göre sanığın benzer şekilde S. adına düzenlenen sahte sürücü belgesi nedeniyle ile Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2007/283 Esas sayılı dosyasında yargılanıp mahkum edilmesi ve bu dosyanın Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 2010/9959 Esas sayılı ilamı ile onanmasına karar verilirken belgenin iğfal kabiliyeti olduğunun belirlendiğinin anlaşılması karşısında, belgede sahtecilik suçlarında aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının takdiri hakime ait olduğu cihetle, mahkumiyet hükmünün konusunu oluşturan suça konu belgenin ilgili dava dosyasından celp edilip incelenmek suretiyle özelliklerinin duruşma tutanağına yazılması, iğfal kabiliyetinin bulunup bulunmadığının karar yerinde tartışılması, belge aslının denetime olanak verecek şekilde dosya içine konulması ve her iki dosyadaki suça konu belgelerin aynı belge olup olmadığı yönünde sanığın beyanı alındıktan sonra hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi,

2- TCK’nın 268. maddesinde tanımlanan başkasına ait kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun oluşması için; failin işlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimlik bilgilerini kullanması, TCK’nın 267/1. maddesinde tanımlanan “iftira” suçunun oluşması için ise, yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunmak suretiyle işlemediğini bildiği halde hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etmesi gerekir.

TCK’nın 206. maddesindeki “resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunmak” suçunun oluşabilmesi için, sanığın açıklamaları üzerine oluşturulan resmi belgenin, bu beyanın doğruluğunu ispat edici bir güce sahip olması gereklidir. Beyanı alan memur bu beyanın doğruluğunu araştırıp tahkik etmek ve daha sonra edindiği kanaate göre resmi belgeyi düzenlemek durumunda ise, bir başka ifade ile resmi belge sadece sanığın beyanına göre değil de memur tarafından yapılacak inceleme sonucuna göre meydana getirilmekte ise maddede tanımlanan suç oluşmayacaktır.

Somut olayda; şüphe üzerine motorsikleti durdurulup ehliyet kontrolü yapıldığında S. adına düzenlenmiş sahte B sınıfı ehliyeti ibraz ederek kendisini bu isimle tanıtması ve aynı isme idari para cezası düzenlenmesi, sonradan araştırmalar sonucunda gerçek kimliğinin tespit edilmesi şeklindeki olayda; sanığın işlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engelleyip başkasının kimliğini ya da kimlik bilgilerini kullanarak kendisini suçsuz, diğer kişiyi ise işlemediği bir suçun faili olarak göstermediği cihetle, 5237 sayılı TCK’nın 267. maddesindeki suçun unsurları oluşmayacağı, ancak yalan beyanı ile tutanak düzenlenmesine sebep olması nedeniyle TCK’nın 206. maddesindeki suçun oluştuğunun gözetilmemesi,

Kabule göre de;

3- Sanığın tekerrüre esas geçmiş hükümlülüğü bulunduğu halde hakkında 5237 sayılı Yasanın 58. maddesinin tatbik edilmemesi,

Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden hükmün bu sebeplerden dolayı, 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca bozulmasına, sanığın ceza miktarı yönünden kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, 05.05.2015 gününde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 21. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/598 Karar: 2015/419 Tarih: 27.04.2015

  • TCK 206. Madde

  • Resmi Belgenin Düzenlenmesinde Yalan Beyan Suçu

5237 sayılı TCK’nun 206. maddesindeki suçun oluşabilmesi için failin beyanı üzerine yetkili memur tarafından düzenlenen bir belge olmalı ve bu belgenin yapılan bildirimin doğruluğunu kanıtlama gücüne de sahip olması gerekir. Madde gerekçesinde bu husus “… kişinin açıklamaları üzerine düzenlenen resmi belgenin bu beyanın doğruluğunu ispat edici bir güce sahip olması suçun oluşumu için gereklidir. Aksi takdirde düzenlenen belge, yapılan beyanın doğruluğunu ispat edemeyeceğinden kişi kendi beyanı ile böyle bir belgenin düzenlenmesine etmen olmuş sayılamaz ve kendisinin bu madde uyarınca cezalandırılmasının neden ve hikmeti kalmaz.” şeklinde belirtilmiştir. Diğer yandan 765 sayılı 357. madddesinde yer alan “… gerçek bir belgenin ilişkin olduğu kişi hakkında yalan bildirim.” suçuna ise 5237 sayılı yer verilmemiştir. Bu açıklamalar karşısında; kolluk görevlilerince şüphelenilmesi üzerine kimliği istenen sanığın, ibraz ettiği kimlik üzerindeki fotoğrafın sonradan yerleştirildiğinin hemen fark edilmesinden ibaret olayda, yetkili memur tarafından sanığın beyanını doğrulayıcı ispat gücüne sahip bir belge düzenlenmediği ve görevli kolluk memurlarına kimliği ile ilgili bilgi vermekten kaçınması nedeniyle eyleminin 5326 sayılı Kanunun 40/1. maddesindeki kimliği bildirmeme kabahatini oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,

SONUÇ : Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 27.04.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/35881 Karar: 2014/34547 Tarih: 01.12.2014

  • TCK 206. Madde

  • Resmi Belgenin Düzenlenmesinde Yalan Beyan Suçu

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

A- )Sanığa yükletilen görevi yaptırmamak için direnme, hakaret ve trafik güvenliğini tehlikeye sokma eylemleriyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemlerin sanık tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,

Eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tiplerine uyduğu,

Sanık hakkında ı da gözetilerek asgari haddin üzerinde ceza tayini gerektiği gözetilmemiş ve sanığın sabıka kaydında tekerrüre esas geçmiş mahkumiyeti bulunmasına karşın, TCK’nın 58. maddesi uygulanmamış ise de, karşı temyiz olmadığından bozma yapılamayacağı,

Anlaşıldığından sanık L. ve müdafiinin ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiş olmakla, tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKÜMLERİN ONANMASINA,

B- )Başkasına ait kimlik bilgilerinin kullanılması suçundan kurulan hükme yönelik temyize gelince; başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1- ) 268. maddesinde tanımlanan suçun oluşabilmesi için kişinin, işlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla başka bir gerçek kişiye ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanması gerekir. Maddede düzenlenen suçta, fail, sadece kimliği hakkında yalan beyanda bulunmamakta, aynı zamanda başkasının kimliğini ya da kimlik bilgilerini kullanarak kendisini suçsuz, kimliğini ya da kimlik bilgilerini kullandığı gerçek kişiyi ise işlemediği bir suçun faili olarak göstermek suretiyle iftira suçunu işlemektedir.

Resmi bir belgeyi düzenlemek yetkisine sahip kamu görevlisine yalan beyanda bulunmak suretiyle gerçek bir kişiye ait olmayıp, tamamen uydurma bilgiler veren fail hakkında başkasına ait kimlik bilgilerinin kullanılması değil, TCK’nın 206. maddesinde düzenlenen resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçu oluşacaktır.

Somut olayda; görevi yaptırmamak için direnme, hakaret ve trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçlarından yakalanan sanık L. G.’in kendisini K. K. olarak tanıtıp, bu isim adına bazı resmi işlemlerin yapılmasının ardından, K. K. adında bir kişinin nüfus kaydında bulunmadığının anlaşılması üzerine parmak izlerinin arşiv kaydı ile karşılaştırılması sonucunda sanığın gerçek kimliğinin tespit edilmesi karşısında; K. K. adındaki kişinin gerçek kişi olmaması nedeniyle sanığın eyleminin TCK’nın 206/1. maddesinde tanımlanan resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunu oluşturacağı gözetilmeden, başkasına ait kimlik bilgilerinin kullanılması suçundan mahkumiyet kararı verilmesi,

2- )Sanığın sabıka kaydında tekerrüre esas olabilecek eski mahkûmiyet kararı olmasına karşın, TCK’nın 58. maddesinin uygulanmaması,

SONUÇ : Kanuna aykın, sanık L.ve müdafiinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki onama düşüncesinin reddiyle HÜKMÜN BOZULMASINA, yeniden hüküm kurulurken 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince yürürlükte olan 1412 sayılı 326 /son maddesi uyarınca kazanılmış hakkın saklı tutulmasına, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 01.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/1254 Karar: 2014/19650 Tarih: 19.11.2014

  • TCK 206. Madde

  • Resmi Belgenin Düzenlenmesinde Yalan Beyan Suçu

Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin tahkikat neticelerine uygun olarak tecelli eden kanaat ve takdirine, tetkik olunan dosya içeriğine göre sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,

Ancak:

1- ) Bir suç soruşturmasının bulunmadığı veya beyanın resmi bir belgeye dayanak teşkil etmediği hallerde, kamu görevlisinin göreviyle bağlantılı olarak sorması durumunda, kimliği hakkında gerçeğe aykırı beyanda bulunulması veya kimlik ve adresle ilgili bilgi vermekten kaçınılması halinde eylemin Kabahatler Kanunu’nun kimliği hakkında yalan beyanda bulunmak idari yaptırımını gerektireceği cihetle, sanığın suç tarihinde Batman M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olarak bulunan Orhan isimli şahsı ziyaret edebilmek amacıyla, adı geçenin akrabası Umut’un gerçek nüfus cüzdanını ibraz edip kayıt yaptırmak istediğinde durumun anlaşılması ile yakalanmasından ibaret olayda; ibraz ettiği kimlik bilgilerine göre memuru yanıltarak herhangi bir resmi belge düzenlenmesine sebebiyet vermediği anlaşılmakla; eylemin Kabahatler Kanunu’nun birinci fıkrasına uygun bulunduğu gözetilmeden suç vasfında yanılgı sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması,

2- ) Kabul ve uygulamaya göre de;

a- Sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 206/1. maddesinde düzenlenen resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunmak suçundan hüküm kurulurken uygulama maddesinin aynı Yasanın 106/1. maddesi olarak gösterilmesi,

b- Temel ceza tayin edilirken suçun işleniş biçimi, sanığın kastının varlığı, amaç ve saiki gözönüne alınarak takdiren asgari hadden hüküm kurulacağı belirtilmesine ve asgari haddin 3 ay olmasına rağmen yazılı şekilde hüküm kurulması suretiyle hükümde çelişki yaratılması,

c- 5237 sayılı TCK’nın 206/1. maddesinde seçimlik ceza öngörülmesi ve aynı Kanunun 50/2. maddesinde ise, “hapis cezası ile adli para cezasının seçenek olarak öngörüldüğü hallerde, hapis cezasına hükmedilmişse, bu ceza artık adli para cezasına çevrilmez” hükmünün yer alması nedeniyle, tercih ve tayin edilen hürriyeti bağlayıcı cezanın sonradan paraya çevrilemeyeceğinin gözetilmemesi,

d- Suç tarihinin 14.11.2007 olduğu gözetilmeden, gerekçeli karar başlığına 05.11.2007 şeklinde yanlış yazılması,

SONUÇ : Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, sonuç ceza miktarı itibariyle kazanılmış hakkın saklı tutulmasına, 19.11.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/28849 Karar: 2014/15124 Tarih: 17.09.2014

  • TCK 206. Madde

  • Resmi Belgenin Düzenlenmesinde Yalan Beyan Suçu

Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin tahkikat neticelerine uygun olarak tecelli eden kanaat ve takdirine, tetkik olunan dosya içeriğine göre sanığın sair temyiz itirazlarının reddine;

Ancak;

Haklarında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen sanıklardan T. B.’nın olay günü temyiz dışı diğer sanık N. A. adına düzenlenmiş ve üzerinde de N. A.’un fotoğrafları bulunan gerçek kimlik ve sınava giriş belgesinde hiçbir tahrifat yapmadan motorlu taşıt sürücü adayları sınavına adı geçenin yerine girip “Motorlu Taşıt Sürücü Adayları Sınavı Salon Aday Yoklama Listesini” imzalayıp “Motorlu Taşıt Sürücü Adayları Sınavı Sınav Cevap Kağıdını” doldurmaya başladığı, bir süre sonra durumun salon başkanı tarafından farkedildiği, ancak diğer adayların tedirgin olmaması amacıyla sınav bitimine kadar beklenilip sanığın cevap kağıdını doldurup salon görevlisine teslim etmesinden sonra durumun tutanağa bağlanıp yakalandığının anlaşılması karşısında, sanık M.’un azmettirdiği ve N. A. yerine sınava giren sanık T. tarafından doldurulup sınav görevlisine teslim edilen sınav cevap kağıdı belgesinin baştan itibaren görevlilerce içeriği itibariyle sahte olduğunun bilinmesi sebebiyle hukuki sonuç doğurmaya elverişli bulunmadığı, ancak sanık T.’ın “Salon Aday Yoklama Listesini” N. olarak imzalaması eyleminin 206. maddesindeki resmi belgenin düzenlenmesi sırasında memura yalan beyanda bulunma, dolayısıyla sanık M.’un eyleminin bu suça azmettirme olarak kabulünde zorunluluk bulunduğu gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi,

SONUÇ : Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca istem gibi BOZULMASINA, 17.09.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/4976 Karar: 2014/8492 Tarih: 09.07.2014

  • TCK 206. Madde

  • Resmi Belgenin Düzenlenmesinde Yalan Beyan Suçu

İftira suçunun özel bir halini düzenleyen TCK’nın 268. maddesinde tanımlanan, başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun oluşabilmesi için, failin işlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanması gerektiği, resmi bir belgenin düzenlenmesi sırasında başkasının kimlik bilgilerini kullanma eyleminin ise TCK’nın 206/1. maddesinde düzenlenen suçu oluşturacağı;

Somut olayda; kesinleşmiş mahkumiyet hükmünün infazından kurtulmak amacıyla belge düzenleme yetkisine sahip kolluk kuvvetlerine kendisini mağdur S.A. olarak tanıtan ve bu isimle düzenlenen tutanağı imzalayan sanığın eyleminin TCK’nın 206. maddesinde yazılı resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunu oluşturacağı hukuki durumunun buna göre takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,

Sonuç: Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 09.07.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS