0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Resmi Belgede Sahtecilik Suçu

TCK Madde 204

(1) Bir resmi belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmi belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmi belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Resmi belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması halinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır.



TCK Madde 204 Gerekçesi

Maddede, resmi belgede sahtecilik suçu tanımlanmıştır.

Suçun konusu resmi belgedir.

Belge, eski dilimizdeki “evrak” kelimesi karşılığında kullanılmakta olup, yazılı kağıt anlamına gelmektedir. Bu bakımdan, yazılı kağıt niteliğinde olmayan şey, ispat kuvveti ne olursa olsun, belge niteliği taşımamaktadır.

Kağıt üzerindeki yazının, anlaşılabilir bir içeriğe sahip olması ve ayrıca, bir irade beyanını ihtiva etmesi gerekir.

Bu yazının belli bir kişiye veya kişilere izafe edilebilir olması gerekir. Ancak, bu kişilerin gerçekten mevcut kişiler olması gerekmez. Bu itibarla, gerçek veya hayalî belli bir kişiye izafe edilemeyen yazılı kağıt, belge niteliği taşımaz. Kağıt üzerindeki yazının belli bir kişiye izafe edilebilmesi için, bu kişinin ad ve soyadının kağıda eksiksiz bir şekilde yazılması ve kağıdın bu kişi tarafından imzalanmış olması şart değildir.

Ancak, bazı belgeler (örneğin poliçe gibi kambiyo senetleri) açısından, belge üzerinde kişinin kendi el yazısı ile imzasının atılmış olması gerekir. Zira, imza, ilgili kambiyo senedinin zorunlu şekil şartını (kurucu bir unsurunu) oluşturmaktadır.

Bir kişinin, düzenlediği belgeye başkasının adını yazması ve belgeyi imzalaması durumunda da bir belge vardır; ancak, bu belge sahtedir. Belge altında adı yazılan ve adına imza konulan kişi, gerçek veya hayali bir kişi olabilir. Bunun, belgenin varlığına bir etkisi bulunmamaktadır.

Bir belgeden söz edebilmek için, kağıt üzerindeki yazının içeriğinin hukukî bir kıymet taşıması, hukukî bir hüküm ifade eylemesi, hukukî bir sonuç doğurmaya elverişli olması gerekir.

Resmi belge, bir kamu görevlisi tarafından görevi gereği olarak düzenlenen yazıyı ifade etmektedir. Bu itibarla, düzenlenen belge ile kamu görevlisinin ifa ettiği görev arasında bir irtibatın bulunması gerekir. Bu itibarla, bir kamu kurumu ile akdedilen sözleşme dolayısıyla özel hukuk hükümlerinin uygulama kabiliyetinin olması hâlinde dahi, resmi belge vardır. Çünkü sözleşme, kamu kurumu adına kamu görevlisi tarafından imzalanmaktadır.

Ayrıca belirtilmelidir ki, her ne kadar, belgeden söz edilen durumlarda yazılı bir kağıdın varlığı gerekli ise de; bazı durumlarda belgenin varlığını kabul için, yazının kağıt üzerinde bulunması gerekmez. Bir metal levha üzerine yazı yazılması hâlinde de belgenin varlığını kabul etmek gerekir. Bu itibarla, araç plakaları da resmi belge olarak kabul edilmek gerekir.

Söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmıştır. Birinci seçimlik hareket, resmi belgeyi sahte olarak düzenlemektir. Bu seçimlik hareketle, resmi belge esasında mevcut olmadığı hâlde, mevcutmuş gibi sahte olarak üretilmektedir.

Sahtelikten söz edebilmek için, düzenlenen belgenin gerçek bir belge olduğu konusunda kişiyi yanıltıcı nitelikte olması gerekir. Başka bir deyişle, sahteliğin beş duyuyla anlaşılabilir olmaması gerekir. Özel bir incelemeye tâbi tutulmadıkça gerçek olmadığı anlaşılamayan belge, sahte belge olarak kabul edilmesi gerekir.

İkinci seçimlik hareket, gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştirmektir. Bu seçimlik hareketle, esasında mevcut olan resmi belge üzerinde silmek veya ilaveler yapmak suretiyle değişiklik yapılmaktadır. Mevcut olan resmi belge üzerinde sahtecilikten söz edebilmek için, yapılan değişikliğin aldatıcı nitelikte olması gerekir. Aksi takdirde, resmi belgeyi bozmak suçu oluşur.

Birinci ve ikinci seçimlik hareketle bağlantılı olarak belirtilmek gerekir ki; sahteciliğin, belgenin üzerindeki bilgilerin bir kısmına veya tamamına ilişkin olmasının, suçun oluşması açısından bir önemi bulunmamaktadır.

Üçüncü seçimlik hareket ise, sahte resmi belgeyi kullanmaktır. Kullanılan sahte belgenin kişinin kendisi veya başkası tarafından düzenlenmiş olmasının bir önemi yoktur.

Maddenin ikinci fıkrasında, resmi belgede sahtecilik suçunun kamu görevlisi tarafından işlenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanmaktadır. Birinci fıkrada tanımlanan suçtan farklı olarak, bu suçun kamu görevlisi tarafından işlenmesinin yanı sıra, suçun konusunu oluşturan belgenin kamu görevlisinin görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmî bir belge olması gerekir. Bu bakımdan, resmi belgede sahteciliğin kamu görevlisi tarafından yapılmasına rağmen, düzenlenen sahte resmi belgenin kamu görevlisinin görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu bir belge olmaması hâlinde, bu fıkra hükmü uygulanamaz.

Söz konusu suçu oluşturan hareketler, birinci fıkrada tanımlanan suçu oluşturan seçimlik hareketlerden ibarettir. Ancak, bu bağlamda özellikle belirtilmelidir ki, kamu görevlisinin gerçeğe aykırı olarak bir olayı kendi huzurunda gerçekleşmiş gibi, bir beyanı kendi huzurunda yapılmış gibi göstererek belge düzenlemesi hâlinde, bu fıkra hükmünde tanımlanan suç oluşur.

Maddenin üçüncü fıkrasında, resmi belgede sahtecilik suçunun konu bakımından nitelikli unsuru belirlenmiştir. Buna göre, suçun konusunu oluşturan resmî belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması hâlinde, cezanın belirlenen oranda artırılması gerekir. Bu hüküm, belgelerde sahtecilik suçları ile delil teorisi arasındaki ilişki göz önüne alınarak, daha üstün ispat gücüne sahip belgeyi daha fazla korumak ihtiyacını karşılamaktadır. Ancak, değişik yorumlara son vermek maksadıyla bir belgenin böyle bir güce sahip olup olmadığının saptanması için kanunlarda bu hususu belirten bir hüküm bulunması gerekli sayılmıştır.


TCK 204 (Resmi Belgede Sahtecilik Suçu) Emsal Yargıtay Kararları


Ceza Genel Kurulu 2016/1093 E. , 2021/98 K.

  • Resmi Evrakta Sahtecilik Suçunun Unsurları
  • TCK m.204

Resmî belgede sahtecilik suçu 5237 sayılı TCK’nın 204. maddesinde;

“(1) Bir resmî belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmî belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmi belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Resmi belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması halinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır.” şeklinde düzenlenmiştir.

Söz konusu suç, maddenin birinci fıkrasında seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmış olup resmî belgenin sahte olarak düzenlenmesi, gerçek bir resmî belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesi veya sahte resmî belgenin kullanılması durumunda suç oluşacaktır.

Maddenin ikinci fıkrasında, resmî belgede sahtecilik suçunun kamu görevlisi tarafından işlenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanarak daha ağır bir yaptırıma bağlanmış, maddenin üçüncü fıkrasında ise suçun konusunu oluşturan resmî belgenin, kanunun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan bir belge niteliğinde olması hâlinde cezanın yarı oranında artırılması gerektiği belirtilmiştir.

Sahtecilik suçlarının hukuki konusu kamunun güveni olup belgelerin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi, tamamen veya kısmen değiştirilmesi ya da gerçek bir belgeye eklemeler yapılması eylemlerinin kamu güvenini sarstığı kabul edilerek yaptırıma bağlanmıştır.

Resmî belgenin sahte olarak düzenlenmesi ya da gerçek bir resmî belgenin değiştirilmesi eyleminin sahtecilik suçunu oluşturabilmesi için, düzenlenen ya da değiştirilen belgenin gerçek bir belge olduğu konusunda kişiyi yanıltıcı nitelikte olması gerekir. Aldatıcılık özelliği suçun temel unsuru olup özel bir incelemeye tabi tutulmadıkça gerçek olmadığı anlaşılamayan belge, sahte belge olarak kabul edilmelidir. Sahteciliğin kişileri aldatacak nitelikte olup olmadığı şüpheye yer vermeyecek şekilde saptanmalıdır. Sahte belgenin ilk bakışta dikkati çekmeyecek biçimde düzenlenip belirli bir kişiyi değil birçok kişiyi aldatabilecek nitelikte olması ve aldatma gücünün objektif olarak saptanması gerekir. Bu nedenle örneğin, memurların bilgisizliği ve ihmalleri nedeniyle kandırıcılık yeteneği olmayan belge üzerinde işlem yapmaları belgeye hukuki geçerlilik kazandırmaz. Daha önceden var olan subjektif bir bilgi, belge üzerinde var olan aldatma yeteneğini ortadan kaldırıcı etkiye sahip değildir.


Ceza Genel Kurulu 2016/1334 E. , 2020/346 K.

  • TCK 204
  • Resmi belgede sahtecilik suçu nedir? Şartları, unsurları nelerdir?

Belge, eski dilimizdeki ‘evrak’ kelimesi karşılığında kullanılmakta olup, yazılı kağıt anlamına gelmektedir. Bu bakımdan, yazılı kağıt niteliğinde olmayan şey, ispat kuvveti ne olursa olsun, belge niteliği taşımamaktadır.

Kağıt üzerindeki yazının, anlaşılabilir bir içeriğe sahip olması ve ayrıca, bir irade beyanını ihtiva etmesi gerekir. Bu yazının belli bir kişiye veya kişilere izafe edilebilir olması gerekir. Ancak, bu kişilerin gerçekten mevcut kişiler olması gerekmez. Bu itibarla, gerçek veya hayalî belli bir kişiye izafe edilemeyen yazılı kağıt, belge niteliği taşımaz. Kağıt üzerindeki yazının belli bir kişiye izafe edilebilmesi için, bu kişinin ad ve soyadının kağıda eksiksiz bir şekilde yazılması ve kağıdın bu kişi tarafından imzalanmış olması şart değildir. Ancak, bazı belgeler (örneğin poliçe gibi kambiyo senetleri) açısından, belge üzerinde kişinin kendi el yazısı ile imzasının atılmış olması gerekir. Zira, imza, ilgili kambiyo senedinin zorunlu şekil şartını (kurucu bir unsurunu) oluşturmaktadır.

Bir kişinin, düzenlediği belgeye başkasının adını yazması ve belgeyi imzalaması durumunda da bir belge vardır; ancak, bu belge sahtedir. Belge altında adı yazılan ve adına imza konulan kişi, gerçek veya hayali bir kişi olabilir. Bunun, belgenin varlığına bir etkisi bulunmamaktadır.

Bir belgeden söz edebilmek için, kağıt üzerindeki yazının içeriğinin hukukî bir kıymet taşıması, hukukî bir hüküm ifade eylemesi, hukukî bir sonuç doğurmaya elverişli olması gerekir.

Resmî belge, bir kamu görevlisi tarafından görevi gereği olarak düzenlenen yazıyı ifade etmektedir. Bu itibarla, düzenlenen belge ile kamu görevlisinin ifa ettiği görev arasında bir irtibatın bulunması gerekir. Bu itibarla, bir kamu kurumu ile akdedilen sözleşme dolayısıyla özel hukuk hükümlerinin uygulama kabiliyetinin olması hâlinde dahi, resmî belge vardır. Çünkü sözleşme, kamu kurumu adına kamu görevlisi tarafından imzalanmaktadır.

Ayrıca belirtilmelidir ki, her ne kadar, belgeden söz edilen durumlarda yazılı bir kağıdın varlığı gerekli ise de; bazı durumlarda belgenin varlığını kabul için, yazının kağıt üzerinde bulunması gerekmez. Bir metal levha üzerine yazı yazılması hâlinde de belgenin varlığını kabul etmek gerekir. Bu itibarla, araç plakaları da resmî belge olarak kabul edilmek gerekir.

Söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmıştır.

Birinci seçimlik hareket, resmî belgeyi sahte olarak düzenlemektir. Bu seçimlik hareketle, resmî belge esasında mevcut olmadığı hâlde, mevcutmuş gibi sahte olarak üretilmektedir. Sahtelikten söz edebilmek için, düzenlenen belgenin gerçek bir belge olduğu konusunda kişiyi yanıltıcı nitelikte olması gerekir. Başka bir deyişle, sahteliğin beş duyuyla anlaşılabilir olmaması gerekir. Özel bir incelemeye tâbi tutulmadıkça gerçek olmadığı anlaşılamayan belge, sahte belge olarak kabul edilmesi gerekir.

İkinci seçimlik hareket, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştirmektir. Bu seçimlik hareketle, esasında mevcut olan resmî belge üzerinde silmek veya ilaveler yapmak suretiyle değişiklik yapılmaktadır. Mevcut olan resmî belge üzerinde sahtecilikten söz edebilmek için, yapılan değişikliğin aldatıcı nitelikte olması gerekir. Aksi takdirde, resmî belgeyi bozmak suçu oluşur.

Birinci ve ikinci seçimlik hareketle bağlantılı olarak belirtilmek gerekir ki; sahteciliğin, belgenin üzerindeki bilgilerin bir kısmına veya tamamına ilişkin olmasının, suçun oluşması açısından bir önemi bulunmamaktadır.

Üçüncü seçimlik hareket ise, sahte resmî belgeyi kullanmaktır. Kullanılan sahte belgenin kişinin kendisi veya başkası tarafından düzenlenmiş olmasının bir önemi yoktur. Maddenin ikinci fıkrasında, resmî belgede sahtecilik suçunun kamu görevlisi tarafından işlenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanmaktadır. Birinci fıkrada tanımlanan suçtan farklı olarak, bu suçun kamu görevlisi tarafından işlenmesinin yanı sıra, suçun konusunu oluşturan belgenin kamu görevlisinin görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmî bir belge olması gerekir. Bu bakımdan, resmî belgede sahteciliğin kamu görevlisi tarafından yapılmasına rağmen, düzenlenen sahte resmî belgenin kamu görevlisinin görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu bir belge olmaması hâlinde, bu fıkra hükmü uygulanamaz.

Söz konusu suçu oluşturan hareketler, birinci fıkrada tanımlanan suçu oluşturan seçimlik hareketlerden ibarettir. Ancak, bu bağlamda özellikle belirtilmelidir ki, kamu görevlisinin gerçeğe aykırı olarak bir olayı kendi huzurunda gerçekleşmiş gibi, bir beyanı kendi huzurunda yapılmış gibi göstererek belge düzenlemesi hâlinde, bu fıkra hükmünde tanımlanan suç oluşur.

Maddenin üçüncü fıkrasında, resmî belgede sahtecilik suçunun konu bakımından nitelikli unsuru belirlenmiştir. Buna göre, suçun konusunu oluşturan resmî belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması hâlinde, cezanın belirlenen oranda artırılması gerekir. Bu hüküm, belgelerde sahtecilik suçları ile delil teorisi arasındaki ilişki göz önüne alınarak, daha üstün ispat gücüne sahip belgeyi daha fazla korumak ihtiyacını karşılamaktadır. Ancak, değişik yorumlara son vermek maksadıyla bir belgenin böyle bir güce sahip olup olmadığının saptanması için kanunlarda bu hususu belirten bir hüküm bulunması gerekli sayılmıştır.” biçimindedir.

Söz konusu suç, maddenin birinci fıkrasında seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmış olup resmî belgenin sahte olarak düzenlenmesi, gerçek bir resmî belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesi veya sahte resmî belgenin kullanılması durumunda suç oluşacaktır.

Maddenin ikinci fıkrasında, resmî belgede sahtecilik suçunun kamu görevlisi tarafından işlenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanarak daha ağır bir yaptırıma bağlanmış, maddenin üçüncü fıkrasında ise suçun konusunu oluşturan resmî belgenin, kanunun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan bir belge niteliğinde olması hâlinde cezanın yarı oranında artırılması gerektiği belirtilmiştir.

Sahtecilik suçlarının hukuki konusu kamunun güveni olup belgelerin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi, tamamen veya kısmen değiştirilmesi ya da gerçek bir belgeye eklemeler yapılması eylemlerinin kamu güvenini sarstığı kabul edilerek yaptırıma bağlanmıştır.

Belgenin varlığı için üzerindeki yazının, anlaşılabilir bir içeriği haiz olması, hukuki değer taşıması ve hukuki sonuç doğurucu nitelikte olması gerekmektedir. Bu husus maddenin gerekçesinde; “…Kağıt üzerindeki yazının, anlaşılabilir bir içeriğe sahip olması ve ayrıca, bir irade beyanını ihtiva etmesi gerekir…Bir belgeden söz edebilmek için, kağıt üzerindeki yazının içeriğinin hukukî bir kıymet taşıması, hukukî bir hüküm ifade eylemesi, hukukî bir sonuç doğurmaya elverişli olması gerekir.” şeklinde vurgulanmıştır.

Belge içeriğinin hukuki değer taşıyıp taşımadığı veya bir hukuki ilişkiyi ispata uygun olup olmadığı genel hukuk ilkelerine ve belgenin kullanıldığı hukuki ilişkinin özelliklerine göre objektif şekilde değerlendirilmelidir. Yazı içeriğinin herkes ya da belirli bir grup tarafından anlaşılabilmesi gerekmektedir. Aksi hâlde belge hukuki sonuç doğurucu özellikte olmayacağından sahtecilik suçunun maddi unsuru da gerçekleşmeyecektir (… Gökcen, Belgede Sahtecilik Suçları, Adalet Yayınevi, 5. Bası, Ankara, 2018, s. 61 vd.; Kubilay Taşdemir, Belgelerde Sahtecilik Suçları, Ankara, 2013, s. 23 vd.).

Diğer taraftan resmî belgenin sahte olarak düzenlenmesi ya da gerçek bir resmî belgenin değiştirilmesi eyleminin sahtecilik suçunu oluşturabilmesi için, düzenlenen ya da değiştirilen belgenin gerçek bir belge olduğu konusunda kişiyi yanıltıcı nitelikte olması gerekir. Aldatıcılık özelliği suçun temel unsuru olup özel bir incelemeye tabi tutulmadıkça gerçek olmadığı anlaşılamayan belge, sahte belge olarak kabul edilmelidir. Sahteciliğin kişileri aldatacak nitelikte olup olmadığı şüpheye yer vermeyecek şekilde saptanmalıdır.

Sahte belgenin ilk bakışta dikkati çekmeyecek biçimde düzenlenip belirli bir kişiyi değil birçok kişiyi aldatabilecek nitelikte olması ve aldatma gücünün objektif olarak saptanması gerekir. Bu nedenle örneğin, memurların bilgisizliği ve ihmalleri nedeniyle kandırıcılık yeteneği olmayan belge üzerinde işlem yapmaları belgeye hukuki geçerlilik kazandırmaz. Daha önceden var olan subjektif bir bilgi, belge üzerinde var olan aldatma yeteneğini ortadan kaldırıcı etkiye sahip değildir.

Ceza Genel Kurulunun 14.10.2003 tarihli ve 232-250 sayılı kararında da, aldatma keyfiyetinin belgeden objektif olarak anlaşılması gerektiği, muhatabın hatasından, dikkatsizlik veya özensizliğinden kaynaklanan fiili iğfalin, aldatma yeteneğinin varlığını göstermeyeceği belirtilmiştir. Bu noktada sahteciliğe konu olan belgenin aldatma yeteneği olup olmadığının tartışılması ve belirlenmesi öncelikle yargılamayı yürüten mahkemeye ait olup hâkim olayın çıkış, oluş ve akışını, düzenlenen belgelerle yapılan işlemleri göz önüne alarak, sahteciliğin kolaylıkla anlaşılıp anlaşılamayacağını bizzat saptamalı ve sonucuna göre belgelerde aldatma yeteneği olup olmadığını takdir ve tespit etmelidir.

Görüldüğü gibi, mahkemece, suçun konusunu oluşturan belge aslı getirtilerek resmî belgede bulunması gereken başlık, sayı, tarih, imza, mühür gibi zorunlu öğelerin incelenmesi, nesnel olarak aldatma gücü olup olmadığının saptanması, duraksama hâlinde ise mahkemeye yardımcı olma ve aydınlatma bakımından konusunda uzman bilirkişinin görüşüne başvurulmasında zorunluluk vardır.


Yargıtay 11CD-Karar : 2021/2806

  • TCK 204
  • Resmi evrakta sahtecilik, işe giriş bildirgesi

Somut olaya bakıldığında, öncelikle elektronik ortamda verilen işe giriş bildirgesinin Türk Ceza Kanunu kapsamında sahtecilik suçunun maddi konusu olan “belge” niteliğinde olup olmadığını değerlendirmek gerekecektir.

765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 339 ve devamı maddelerinde düzenlenen sahtecilik suçlarında suçun maddi konusu, üzerinde sahtecilik yapılan “varaka” ve “evrak” olarak tanımlanmış iken, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 204 ve devamı maddelerinde “belge”den bahsedilmiş, ancak tanımı yapılmamıştır. Maddenin gerekçesinde ise;

“Belge, eski dilimizdeki “evrak” kelimesi karşılığında kullanılmakta olup, yazılı kağıt anlamına gelmektedir. Bu bakımdan, yazılı kağıt niteliğinde olmayan şey, ispat kuvveti ne olursa olsun, belge niteliği taşımamaktadır.

Kağıt üzerindeki yazının, anlaşılabilir bir içeriğe sahip olması ve ayrıca, bir irade beyanını ihtiva etmesi gerekir.

Bu yazının belli bir kişiye veya kişilere izafe edilebilir olması gerekir.

Gerçek veya hayalî belli bir kişiye izafe edilemeyen yazılı kağıt, belge niteliği taşımaz. Kağıt üzerindeki yazının belli bir kişiye izafe edilebilmesi için, bu kişinin ad ve soyadının kağıda eksiksiz bir şekilde yazılması ve kağıdın bu kişi tarafından imzalanmış olması şart değildir…

Bir kişinin, düzenlediği belgeye başkasının adını yazması ve belgeyi imzalaması durumunda da bir belge vardır; ancak, bu belge sahtedir. Belge altında adı yazılan ve adına imza konulan kişi, gerçek veya hayali bir kişi olabilir. Bunun, belgenin varlığına bir etkisi bulunmamaktadır.

Bir belgeden söz edebilmek için, kağıt üzerindeki yazının içeriğinin hukukî bir kıymet taşıması, hukukî bir hüküm ifade eylemesi, hukukî bir sonuç doğurmaya elverişli olması gerekir.

Her ne kadar, belgeden söz edilen durumlarda yazılı bir kağıdın varlığı gerekli ise de; bazı durumlarda belgenin varlığını kabul için, yazının kağıt üzerinde bulunması gerekmez. Bir metal levha üzerine yazı yazılması hâlinde de belgenin varlığını kabul etmek gerekir. Bu itibarla, araç plakaları da resmi belge olarak kabul edilmek gerekir.” denilerek uygulamaya yol göstermek amaçlanmıştır.

Buna karşılık, belge ile ilgili başkaca yasal düzenlemelerin gerçekleşmesi, gelişen toplumsal yaşam ile özel ve kamudaki yazışmaların elektronik ortamda yapılıyor olması, sonuç olarak “belge” kavramının yeniden yorumlanmasını gerektirmiştir. Esasen Türk Ceza Kanunu’nun TBMM Adalet Komisyonu’nda görüşülmesi sırasında, belge kavramının tanımlanması tartışması yapılmıştır. Bu görüşmelerde, belgenin tanımlanmasının uygulamaya bir süre sonra dar gelebileceği vurgulanmış, bu tanımın uygulamacılar tarafından yapılmasının uygulamayı rahatlatacağı ve maddi gerçeğe ulaşmada kolaylık sağlayacağı belirtilmiştir.

Hâlihazırda kanun koyucu da birçok yasada güvenli elektronik imza ile imzalanan bilişim sistemindeki verilerin belge hükmünde olduğunu kabul ederek belgenin kapsamını genişletme eğilimindedir.

Genel olarak sahtecilik suçunun maddi konusu olan belgenin;

a) Taşınır şey üzerine yazılması,

b) Yazının belli bir kimseye ait olması (düzenleyenin belli olması),

c) Hukuki değer taşıyan içeriğe sahip ve (hukuki bir vakayı veya bir hakkı ispata elverişli bulunması) hukuki sonuç doğurmaya elverişli olması gerekir.

Yargıtay da belgeyi “Hukuki hüküm ifade eden bir hakkın doğmasına ve bir olayın ispatına yarayan yazı” olarak tanımlamıştır.

Elektronik belgeyi incelediğimizde ise, öncelikle bu belgenin içeriğini oluşturan veri kavramındaki düzenlemelere bakmak icap edecektir.

5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu`nun 3/a maddesinde veri; “elektronik, optik veya benzeri yollarla üretilen, taşınan veya saklanan kayıtlardır” denilmiş, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunun 2/1-k maddesinde ise veri, “bilgisayar tarafından üzerinde işlem yapılabilen her türlü değer” olarak tarif olunmuştur.

Elektronik belge; elektronik verilerin bir araya gelerek hukuken anlamlı ve önemli bir bütün oluşturmasına denilmektedir. Kâğıt belgeler, üzerlerindeki yazı ve işaretlerin taşıyıcısı iken; elektronik belgeler, elektronik verilerin taşıyıcısıdırlar. Elektronik belgelerin geleneksel anlamdaki belgelerden farkları, doğrudan algılanabilir olmamalarıdır. Elektronik verilerin algılanabilmesi için bilgisayar veya benzeri yardımcı araçlara ihtiyaç duyulmaktadır.

Ayrıca, 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu’nun 5. maddesindeki “Güvenli elektronik imza, elle atılan imza ile aynı hukukî sonucu doğurur. Kanunların resmî şekle veya özel bir merasime tabi tuttuğu hukukî işlemler ile banka teminat mektupları dışındaki teminat sözleşmeleri, güvenli elektronik imza ile gerçekleştirilemez” hükmü uyarınca, istisnalar dışında güvenli elektronik imza ile ıslak imzanın aynı hukuki değere sahip oldukları belirtilmiştir.

Güvenli elektronik imza ile oluşturulan veya ilgili mevzuatında imza zorunluluğu olmayan ancak düzenleyeni belli olan (5258 sayılı kanunun 5/3. maddesindeki düzenleme gibi veya işaret, mühür, etiket, amblem ya da hologramın yeterli olduğu belgeler) ve hukuki değer taşıyan içeriğe sahip olup hukuki sonuç doğurmaya elverişli elektronik verilerin, kanun hükmüyle “Belge” olarak nitelendirilmesi koşuluyla sahtecilik suçunun maddi konusu olarak kabulü, örneğin Türk Borçlar Kanunu’nun 15/1 maddesi, Türk Ticaret Kanunu’nun 1526.maddesi, İcra İflas Kanunu’nun 8/a maddesi, 5271 sayılı CMK’nin 38/A maddesi ile 6100 sayılı HMK’nın 199 ile 445. maddeleri kapsamında UYAP sistemi ve diğer elektronik ortamlarda oluşturulan elektronik belgeleri ceza kanunu koruması altına alacaktır. Bu kabul kanunilik ilkesi ile çelişmeyeceği gibi, sahtecilik suçunun koruduğu hukuki yarar olan belgelerin gerçekliğine ilişkin kamu güveninin sarsılmasını da önleyecektir.

Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu 24.01.2017 tarih ve 2016/21-1065 E, 2017/27 K. sayılı kararında; ``…sanıkların gerçeğe aykırı şekilde oluşturdukları ödeme listelerini elektronik imzayla imzalamaksızın sanık K.U. ya ait e-posta adresinden bankaya gönderdikleri olayda; …e-posta adresinden bankaya gönderilen ödeme listelerinin elektronik imza ile imzalanmamış olması nedeniyle resmi belge niteliğinde bulunmaması karşısında sanıklara atılı kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçunun unsurlarının oluşmadığı…’’ görüşüyle elektronik imza ile imzalanmayan elektronik verilerin belge olmadığını ve sahtecilik suçunun maddi konusunu oluşturmadığını savunan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne karar verilmiştir.

Uyuşmazlık konusu “İşe Giriş Belgesi”nin niteliği olduğundan bu konuyu 5510 sayılı Kanunun 100. maddesi ve TCKnin 204. maddesi ile birlikte değerlendirmek gerekir;

5510 sayılı Kanunun 100. maddesi ve ilgili yönetmeliklerde, Kurumun bilgi ve belge isteme hakkı ile Kurumca istenecek her türlü bilgi ve belgeyi sürekli veya belirli aralıklarla Kuruma vermeye, elektronik ortamda görüntülenmesini sağlamaya ve görüntülenen bu bilgilerin güvenliğinin sağlanması ile ilgili yükümlülükler düzenlenmiştir.

İşe Giriş Bildirgesi açısından bakıldığında ise; bu bildirgeyi verme yükümlülüğünün sisteme giriş izni olanlar tarafından elektronik ortamda ve hangi zamanlarda verilmesi gerektiğine ait hükümler de bu düzenlemelerde mevcuttur.

Uygulamada Sosyal Güvenlik Kurumu, elektronik ortamda verilen bu bildirgeleri oluşturduğu kriterler çerçevesinde elektronik ortamda denetlediğinden, “işe giriş bildirgeleri” verilmesinden sonra hiç bir denetim yapılmadan … kayıtlarını değiştiren bir beyan türü niteliğine haiz bulunmayıp, bildirgeye ilişkin verilerin sisteme girilmesinin tek başına hukuki sonuç oluşturmaya elverişli bulunmadığı gözetilmelidir.

5510 sayılı Kanunun 100. maddesinin 3. fıkrasında “Kurum, …. bu kanunun uygulaması ile ilgili işveren sigortalı ve diğer kurum kuruluş ve kişilerin talepleri üzerine veya re’sen düzenleyeceği her türlü bilgi ve belgeyi bilgi işlem ortamında oluşturmaya, bu şekilde hazırlanacak olan bilgi ve belgelerin sadece İnternet ve benzeri iletişim ortamından ilgili kişilere verilmesini kararlaştırmaya yetkilidir. Elektronik ortamda hazırlanacak bilgi ve belgeler adli ve idari makamlar nezdinde resmi belge olarak geçerlidir.” düzenlemesi mevcuttur. Bu düzenlemeye göre resmi belge olarak geçerli olan belgelerin Kurum tarafından re’sen veya talep üzerine düzenlenen belgeler olacağı izahtan varestedir ve yönetmelik düzenlemeleriyle kanunun bu kabulü genişletilemez. Dolayısı ile “İşe Giriş Bildirgesi”nin bu kanunla resmi belge sayılması gibi bir düzenleme söz konusu değildir.

Somut olayda, şirket yetkili temsilcisi olan sanık tarafından …’nin sistemine hukuka uygun şekilde şifre yetkisi ile elektronik imza kullanılmaksızın, e-bildirge içeriğine doğru olmayan bilgileri girme eyleminin TCK’nin 204/1. maddesindeki “Resmi Belgede Sahtecilik” suçunu oluşturacağı iddiası ile dava açıldığından, bu vasıflandırma yönünden yapılan değerlendirmede; resmi belgenin kamu görevlisi veya hukuken yetkili kabul edilen görevli tarafından, kanun gereğince yerine getirdiği kamu görevine dayanılarak düzenlenmesinin gerekmesi ve “İşe Giriş Bildirgesi”nin, “Resmi belge” sayılması gibi bir kanuni düzenlemenin de bulunmaması karşısında; bu koşulları taşımayan sanığın eylemi atılı suçun maddi konusuna ve tipikliğine uymadığından, resmi belgede sahtecilik suçunun oluşmadığı anlaşılmıştır.

Dava konusu eylemle ilgili olarak özel belgede sahtecilik suçunu düzenleyen Türk Ceza Kanunu`nun 207. maddesi yönünden yapılan değerlendirmede;

“Bir özel belgeyi sahte olarak düzenleyen veya gerçek bir özel belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren ve kullanan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” hükmüne göre; madde içeriğinde gerçeğe aykırı belge düzenleme olarak tanımlanan içerik sahteciliğine (fikri sahtecilik) yer verilmediği, yalnızca ‘Belgeyi sahte olarak düzenleme’ hareketine yer verildiği görülmüştür.

İçerik sahteciliğinde; belgeyi düzenleyen olarak görülen kişi gerçek olduğu halde, belgenin içeriği gerçeğe aykırıdır. Madde metninde özel belgenin sahte olarak düzenlenmesi ve kullanılması hareketlerine yer verilmiş ve bu husus madde gerekçesinde açıklanırken; “Özel belge esasında mevcut olmadığı hâlde, mevcutmuş gibi sahte olarak üretilmektedir” ifadesiyle de eylemin yalnızca maddi sahteciliği kapsadığı belirtilmiştir. Buna göre, düzenleyen imzası gerçek olmakla birlikte salt yalan beyanı içeren özel belgeler, açıklanan ve unsurları gösterilen özel belgede sahtecilik suçunun maddi konusunu oluşturmamaktadır.

Bu nedenle özel belgede sahtecilik suçu açısından, madde içeriğinde fikri sahteciliğin cezalandırıldığına ilişkin bir düzenleme de bulunmaması ve elektronik ortamda verilen işe giriş bildirgesinin sahtecilik suçunun maddi konusunu oluşturan belge niteliğini haiz olmadığının kabulü karşısında, özel belgede sahtecilik suçu da oluşmayacaktır.

Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunu düzenleyen Türk Ceza Kanunu`nun 206. maddesi yönünden yapılan değerlendirmede;

Madde metninde “Bir resmî belgeyi düzenlemek yetkisine sahip olan kamu görevlisine yalan beyanda bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır” düzenlemesi mevcut olup, anılan hükümle resmi belgeyi düzenlemek yetkisine sahip kamu görevlisine yalan bildirimde bulunulması eylemi cezalandırılmıştır.

Bu suçun oluşması için; resmi belgeyi düzenlemeye yetkili ve aynı kanunun 6. maddesindeki tanıma uyan kamu görevlisinin failin açıklamalarına dayanarak, bu beyanı araştırma yükümlülüğü de olmaksızın resmi belgeyi düzenlemesi gerekir.

Ayrıca kişinin beyanı yeterli olmayıp, bu beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılması zorunlu ise; bu araştırma sonunda bildirimin gerçeğe uygun olmadığı belirlendiğinde kişinin beyanına itibar edilemeyeceğinden ve kişinin bu beyanını içeren belge ispat aracı olarak da kullanılamayacağından anılan maddedeki suç oluşmayacaktır.

Resmî belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçu bakımından; somut olayda sanığın elektronik ortamdaki beyanının muhatabı olarak Türk Ceza Kanunu`nun 6. maddesindeki tanıma uyan bir kamu görevlisi bulunmadığı gibi, iddianamedeki anlatıma göre ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 01.04.2014 tarih ve 2014/153 K. sayılı kararı uyarınca bu beyan sonucunda düzenlenen, öz ve biçimsel unsurları tam olan bir resmî belge de bulunmadığından sanığın eyleminin bu suçu oluşturmadığı kabul edilmiştir.

Türk Ceza Kanunu`nun 244/2. maddesinde yer alan sistemdeki verileri bozma, verileri yok etme veya değiştirme suçu yönünden yapılan değerlendirmede ise;

Türk Ceza Kanununun 244/2. maddesi `Bir bilişim sistemindeki verileri bozan, yok eden, değiştiren veya erişilmez kılan, sisteme veri yerleştiren, var olan verileri başka bir yere gönderen kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” şeklinde olup maddenin gerekçesiyle birlikte yorumlanmasında;

Mala zarar verme suçunun özel bir biçimi olarak düzenlenen bu suç ile var olan sistem ve sistemdeki verilerin korunması, hem sistemin hem de sistem içerisindeki verilerin zarar görmemesi amaçlanmıştır. Ancak sistemdeki verilere zarar verme dışında bu maddede tehlike suçu olarak nitelendirilebilecek iki seçimlik hareket daha düzenlenmiştir. Bunlar, sisteme veri yerleştirilmesi veya sistemdeki mevcut verilerin başka yere gönderilmesidir. Sistemdeki verilere müdahale niteliğindeki bu eylemleri gerçekleştiren kişiyi (faili) tespit için ise; mülkiyet, tasarruf ve kullanım yetkisine bakmak gerekecektir.

Sisteme veri yerleştirme suçunun oluşması için; hukuka aykırı olarak girilen sisteme, veri sağlayıcısı tarafından izin verilmeyen şekilde veri girişi yapmak ya da veri taşıma araçları ile yükleme yapmak gerekir. Fail ise açıklandığı gibi veriler üzerinde tasarruf yetkisine sahip olmayan, sisteme hukuka aykırı giren kişidir.

Somut olayda; şirketin yetkili temsilcisi olan sanığın katılan kurum ile yapılan sözleşmeye istinaden kurumun verdiği şifreyle sisteme hukuka uygun şekilde girerek, e-bildirge içeriğine doğru olmayan verileri yerleştirmesi sonucu kuruma elektronik ortamda gerçek olmayan bir beyanı iletmekten ibaret eyleminde atılı suçun açıklandığı üzere unsurları itibariyle oluşmadığı anlaşılmıştır.

Bu gerekçelerle; sanığın eyleminin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması nedeniyle, beraatine karar verilmesi gerekirken, isabetsiz gerekçe ile özel belgede sahtecilik suçundan mahkûmiyet hükmü kurulması,


Ceza Genel Kurulu 2016/699 E. , 2021/51 K.

  • TCK 204
  • Senette Sahtecilik, Sahte Bono Düzenlenmesi

Sanık aşamalarda; atılı suçlamayı kabul etmediğini, 1997 yılından 2005 yılının sonuna kadar … Güven Madencilik isimli şahıs firmasının bulunduğunu, toptan kömür satış işi ile uğraştığını, şahıslara, apartman yöneticilerine, depoculara ve aracı satış yapan kişilere kömür satışı yaptığını, kömürü sattıktan sonra satış karşılığında düzenlenen çek ve senetleri kendisi ve o tarihte firmasında görevli … ile tahsil ettiklerini, ayrıca ticari işleri gereği Akbank, Yapı Kredi Bankası, Halk Bankası, Finansbank, Koçbank ve Garanti Bankası ile kredi anlaşmaları bulunduğunu, genelde aldıkları kredi miktarlarının yüksek olduğunu ve bir kısım gayrimenkul ipoteklerinin yanında müşteri çek ve senetlerini de teminat olarak verdiklerini, iddia edildiği gibi belirtilen senetleri sahte olarak düzenlemediğini, hatta … ve …’nın senetleri yanında imzaladığını, Akarsu Apartmanı Yöneticiliğine ait senetlerin yanında imzalanmadığını, müşterilerinden aldıkları senetleri bankaya verdiğini, iddiaya konu senetlerin teminat amaçlı verdikleri senetler olduğunu, ancak 2005 yılında iflas ettiğinde kredi ödemelerinde aksamalar olduğunu, ancak senet borçluları tarafından herhangi bir itiraz olmadığını, iflas edip cezaevine girdikten sonra şikâyet ve itirazların başladığını, bunun nedeninin bankaların senet borçluları hakkında takip başlatması ve takip borçlularının da borçtan kurtulmak için söz konusu şikâyet ve itirazları yapmaları olduğunu, kesinlikle sahte olarak düzenlenmiş senetler olmadığını, müşteriden geldiği gibi bankaya ciro ettiklerini, her iki suçtan beraatini talep ettiğini, gerekirse yazı ve imza incelemeleri yapılabileceğini, Halk Bankasına olan borcu ile ilgili yapılandırma yaptığını ve 50.000 TL ödediğini, fakat cezaevine girince devamını ödeyemediğini, Akbanka da borcunun büyük bir kısmını ödediğini, ancak ne kadar kaldığını bilemediğini savunmuştur.

Resmî belgede sahtecilik suçu 5237 sayılı TCK’nın 204. maddesinde;

“(1) Bir resmî belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmî belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmi belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Resmi belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması halinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır.” şeklinde düzenlenmiştir.

Söz konusu suç, maddenin birinci fıkrasında seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmış olup resmî belgenin sahte olarak düzenlenmesi, gerçek bir resmî belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesi veya sahte resmî belgenin kullanılması durumunda suç oluşacaktır.

Maddenin ikinci fıkrasında, resmî belgede sahtecilik suçunun kamu görevlisi tarafından işlenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanarak daha ağır bir yaptırıma bağlanmış, maddenin üçüncü fıkrasında ise suçun konusunu oluşturan resmî belgenin, kanunun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan bir belge niteliğinde olması hâlinde cezanın yarı oranında artırılması gerektiği belirtilmiştir.

Sahtecilik suçlarının hukuki konusu kamunun güveni olup belgelerin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi, tamamen veya kısmen değiştirilmesi ya da gerçek bir belgeye eklemeler yapılması eylemlerinin kamu güvenini sarstığı kabul edilerek yaptırıma bağlanmıştır.

Resmî belgenin sahte olarak düzenlenmesi ya da gerçek bir resmî belgenin değiştirilmesi eyleminin sahtecilik suçunu oluşturabilmesi için, düzenlenen ya da değiştirilen belgenin gerçek bir belge olduğu konusunda kişiyi yanıltıcı nitelikte olması gerekir. Aldatıcılık özelliği suçun temel unsuru olup özel bir incelemeye tabi tutulmadıkça gerçek olmadığı anlaşılamayan belge, sahte belge olarak kabul edilmelidir. Sahteciliğin kişileri aldatacak nitelikte olup olmadığı şüpheye yer vermeyecek şekilde saptanmalıdır. Sahte belgenin ilk bakışta dikkati çekmeyecek biçimde düzenlenip belirli bir kişiyi değil birçok kişiyi aldatabilecek nitelikte olması ve aldatma gücünün objektif olarak saptanması gerekir. Bu nedenle örneğin, memurların bilgisizliği ve ihmalleri nedeniyle kandırıcılık yeteneği olmayan belge üzerinde işlem yapmaları belgeye hukuki geçerlilik kazandırmaz. Daha önceden var olan subjektif bir bilgi, belge üzerinde var olan aldatma yeteneğini ortadan kaldırıcı etkiye sahip değildir.

Resmî belgede sahtecilik suçunun unsurları ile alakalı bu genel açıklamalardan sonra bononun hukuki niteliği ve yapısının irdelenmesinde de yarar bulunmaktadır.

Bono; gerek mülga 6762 sayılı, gerekse meri 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda poliçe ve çek ile birlikte üçüncü bir kambiyo senedi türü olarak kabul edilmiştir. Bono, hukuki niteliği itibarıyla bağımsız bir borç ikrarını içeren senettir. Bir senedin “bono” niteliğine haiz olabilmesi için taşıması gereken bazı zorunlu kanuni unsurlar bulunmaktadır.

Buna göre bono;

1- Senet metninde “bono” veya “emre yazılı senet” kelimesini ve senet Türkçe’den başka bir dille yazılmışsa, o dilde bono veya emre yazılı senet karşılığı olarak kullanılan kelimeyi,

2- Kayıtsız ve şartsız belirli bir bedeli ödemek vaadini,

3- Vadeyi,

4- Ödeme yerini,

5- Kime veya kimin emrine ödenecek ise onun adını,

6- Düzenlenme tarihini ve yerini,

7- Düzenleyenin imzasını, ihtiva etmelidir.

Bu unsurlardan birini taşımayan bir senet bono sayılamayacaktır.

Öte yandan, 5237 sayılı TCK’nın “Resmî belge hükmünde belgeler” başlıklı 210. maddesinin birinci fıkrası “(1) Özel belgede sahtecilik suçunun konusunun, emre veya hamile yazılı kambiyo senedi, emtiayı temsil eden belge, hisse senedi, tahvil veya vasiyetname olması hâlinde, resmî belgede sahtecilik suçuna ilişkin hükümler uygulanır.” şeklindedir. Buna göre kambiyo senetlerinden olan bonolarda yapılan sahteciliklerde resmî belgede sahtecilik suçuna ilişkin hükümler uygulanacaktır. Burada söz konusu olan, sadece resmî belgede sahtecilik suçuna ilişkin cezanın uygulanması değildir. Resmî belgede sahtecilik suçuna ilişkin hükümlerin bütün olarak uygulanmasıdır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanığın, 22.12.2004 tarihinde Halk Bankası Heykel Şubesinden çektiği 90.000 TL tutarındaki kredi borcuna karşılık Halk Bankasının aynı şubesine ibraz ettiği altı adet senet ile 14.06.2005 tarihinde Akbank Yeniyol Şubesinden çektiği 350.000 TL tutarındaki kredi borcuna karşılık Akbankın aynı şubesine sunduğu on adet senedin sahte oluşturulduğunun iddia ve kabul edildiği olayda;

Sanık suçlamaları kabul etmeyip suça konu senetlerin sahte düzenlenmediğini savunmuş ise de suça konu senetlerden Karnur Apartmanı Yöneticiliği adına düzenlenen senetler dışındaki on dört senette yer alan borçlu imzalarının, borçlu olarak gösterilen kişilerin eli ürünü olmadığının İcra Hukuk Mahkemeleri veya Asliye Ticaret Mahkemelerinde görülen davalarda bilirkişi raporlarıyla tespit edilmiş olması, borçlusu Karnur Apartmanı Yöneticiliği gösterilen 2 senet yönünden yapılan icra takibinde ise Karnur Apartmanına haciz için gelindiğinde tutulan tutanaklarda; apartman sakinlerinin ayrı ayrı beyanlarına göre apartman yöneticisinin olmadığı ve yönetime ait mal da bulunamadığı tespitlerinin yer aldığının, yine gelen haciz ihbarnamelerine cevap veren apartman sakinlerince; Karnur Apartmanının bir yöneticisi olmadığının, Yöneticiliğe ait bir mal bulunmadığının belirtildiğinin, yapılan icra takibi sonucunda Bursa 3. İcra Müdürlüğünce borçluya ait taşınır ve taşınmaz mal bulunamadığından bahisle 26.03.2010 tarihli borç ödemeden aciz vesikası düzenlendiğinin, Halk Bankası AŞ’ye izafeten Halk Bankası Heykel Şubesi vekiline verildiğinin anlaşılması, suça konu senetlerin tamamında düzenleme tarihinin var olması, dosya kapsamında senetlerin bankaya sanığın işletmekte olduğu firma lehine sanık veya çalışanı tarafından ibraz edildiği yönünde herhangi bir tereddüdün bulunmaması ve sanığın şirket defter ve belgelerinde senet veya senetlere bağlı olarak bahsettiği borçlara dair bir kayıt bulunması hâlinde dahi karşılıklı inceleme imkânı olmaması nedeniyle bu hususun da suçun sübutunu etkilemeyecek olması karşısında; sanığa atılı resmî belgede sahtecilik suçlarının sübutu bakımından herhangi bir eksik araştırma bulunmadığı, bu suretle Yerel Mahkemenin sanık hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan kurduğu mahkûmiyet hükümleri yönünden onama ve düzeltilerek onama kararı veren Özel Daire kararının isabetli olduğu kabul edilmelidir.


Ceza Genel Kurulu- Karar:2019/391

  • TCK 204
  • Kamu görevlisinin resmi evrakta sahteciliği suçu

Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuki sonuca ulaşılabilmesi bakımından öncelikle “resmî belgede sahtecilik” ve “görevi kötüye kullanma” suçları üzerinde durulması gerekmektedir. Resmî belgede sahtecilik suçu 5237 sayılı TCK’nın 204. maddesinde;

“(1) Bir resmî belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmî belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmi belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Resmi belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması halinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır” şeklinde düzenlenmiştir.

Söz konusu suç, maddenin birinci fıkrasında seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmış olup resmî belgenin sahte olarak düzenlenmesi, gerçek bir resmî belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesi veya sahte resmî belgenin kullanılması durumunda suç oluşacaktır.

Maddenin ikinci fıkrasında, resmî belgede sahtecilik suçunun kamu görevlisi tarafından işlenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanarak daha ağır bir yaptırıma bağlanmış, maddenin üçüncü fıkrasında ise suçun konusunu oluşturan resmî belgenin, Kanun’un hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan bir belge niteliğinde olması hâlinde cezanın yarı oranında artırılması gerektiği belirtilmiştir. Sahtecilik suçlarının hukuki konusu kamunun güveni olup, belgelerin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi, tamamen veya kısmen değiştirilmesi ya da gerçek bir belgeye eklemeler yapılması eylemlerinin kamu güvenini sarstığı kabul edilerek yaptırıma bağlanmıştır.

Resmî belgenin sahte olarak düzenlenmesi ya da gerçek bir resmî belgenin değiştirilmesi eyleminin sahtecilik suçunu oluşturabilmesi için, düzenlenen ya da değiştirilen belgenin gerçek bir belge olduğu konusunda kişiyi yanıltıcı nitelikte olması gerekir. Aldatıcılık özelliği suçun temel unsuru olup, özel bir incelemeye tabi tutulmadıkça gerçek olmadığı anlaşılamayan belge, sahte belge olarak kabul edilmelidir. Sahteciliğin kişileri aldatacak nitelikte olup olmadığı şüpheye yer vermeyecek şekilde saptanmalıdır. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun ikinci kitabının “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler”e yer veren dördüncü kısmının “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” başlıklı birinci bölümünde “Görevi kötüye kullanma” suçu ise 257. maddede;

“(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) (Mülga: 2/7/2012-6352/105 md.) şeklinde düzenlenmiştir. Maddenin, uyuşmazlıkla ilgili birinci fıkrasında düzenlenen icrai davranışlarla görevi kötüye kullanma suçu, kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi ve bu aykırı davranış nedeniyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da haksız menfaat sağlanması ile oluşmaktadır.

Buna göre ilk şart, kamu görevlisi olan failin yaptığı işle ilgili olarak kanun veya diğer idari düzenlemelerden doğan bir görevinin olması ve bu görevi dolayısıyla yetkili bulunmasıdır. Suçun oluşabilmesi için, norma aykırı davranış yetmemekte, fiil nedeniyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da kişilere haksız menfaat sağlanması gerekmektedir. Anılan maddenin gerekçesinde; suçun oluşmasına ilişkin genel koşullar, “Kamu görevinin gereklerine aykırı olan her fiili cezai yaptırım altına almak, suç ve ceza siyasetinin esaslarıyla bağdaşmamaktadır. Bu nedenle, görevin gereklerine aykırı davranışın belli koşulları taşıması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçunu oluşturabileceği kabul edilmiştir. Buna göre, kamu görevinin gereklerine aykırı davranışın, kişilerin mağduriyetiyle sonuçlanmış olması veya kamunun ekonomik bakımdan zararına neden olması ya da kişilere haksız bir kazanç sağlamış olması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçu oluşabilecektir” şeklinde vurgulanmış, öğretide de; TCK’nın 257. maddesindeki suçun oluşmasının, kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi sonucunda kişilerin mağdur olması veya kamunun zarar görmesi ya da haksız menfaat sağlanması şartlarına bağlı olduğu, bu sonuçları doğurmayan norma aykırı davranışların, suç kapsamında değerlendirilemeyeceği açıklanmıştır. (Mehmet Emin Artuk - Ahmet Gökçen - Ahmet Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitapevi, 11. Bası, Ankara, 2011, s. 913 vd.; Mahmut Koca - İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s.769; Veli Özer Özbek - Mehmet Nihat Kanbur - Koray Doğan - Pınar Bacaksız - İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2011, s. 974.)

Norma aykırı davranışın maddede belirtilen sonuçları doğurup doğurmadığının saptanabilmesi için öncelikle “mağduriyet”, “kamunun zarara uğraması” ve “haksız menfaat” kavramlarının açıklanması gerekmektedir.

Mağduriyet kavramının, sadece ekonomik bakımdan uğranılan zararla sınırlı olmadığı, bireysel hakların ihlali sonucunu doğuran her türlü davranışı ifade ettiği kabul edilmelidir. Bu husus madde gerekçesinde; “Görevin gereklerine aykırı davranışın, kişinin mağduriyetine neden olunması gerekir. Bu mağduriyet, sadece ekonomik bakımdan uğranılan zararı ifade etmez. Mağduriyet kavramı, zarar kavramından daha geniş bir anlama sahiptir.” şeklinde vurgulanmış, öğretide de; mağduriyetin sadece ekonomik bakımdan ortaya çıkan zararı ifade etmeyeceği, mağduriyet kavramının ekonomik zarar kavramından daha geniş bir anlama sahip olduğu, bireyin, sosyal, siyasi, medeni her türlü haklarının ihlali sonucunu doğuran hareketlerin ve herhangi bir çıkarının zedelenmesine neden olmanın da bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğine işaret edilmiştir. (Mehmet Emin Artuk - Ahmet Gökçen - Ahmet Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitapevi, 11. Bası, Ankara, 2011, s. 911 vd.; Mahmut Koca - İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s. 772; Veli Özer Özbek - Mehmet Nihat Kanbur - Koray Doğan - Pınar Bacaksız - İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2011, s. 974.)

Bu aşamada “asli norm” ve “tali norm” kavramları üzerinde de durulmasında yarar vardır. Yardımcı (tali) normlar, asli normlarla benzer hukuki yararları koruyan normlardır. Bu tür normlar, asli normların tatbik edilemeyeceği durumlarda kanunda boşluk oluşmasını engellemek amacıyla getirilmiş düzenlemelerdir. Asli-yardımcı norm ilişkisinin olduğu durumda fiile yardımcı norm değil asli norm uygulanacaktır. Bir normun yardımcı norm mu asli norm mu olduğunun, asli normun uygulanamadığı yerlerde başvurulan bir norm olmasından anlaşılması bir yana, düzenleme içinde, “fiil daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde”, “kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında” ve “eylemin başka bir suç oluşturmaması hâlinde” gibi ifadelerin yer alıp almamasına göre de belirlenmekte, bu gibi ifadelerin yer aldığı normların yardımcı norm olduğu kabul edilmektedir.

Bu kabul doğrultusunda sadece sanığın temyiz istemine istinaden; sanığın eyleminin kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçunu mu, yoksa görevi kötüye kullanma suçunu mu oluşturduğu yönündeki uyuşmazlık konusuna gelince;

Posta dağıtıcısı olan sanığın, katılan M.’nin adresine gerçekte gitmediği hâlde gitmiş ve katılanı adresinde bulamamış gibi tebligat evrakına 17.05.2007 ve 18.05.2007 tarihli 1 ve 2. ihbar kayıtları ile 05.06.2007 tarihli iade şerhini yazarak tebliğ edilmesi gereken yazının merciine iade edilmesini sağladığının iddia ve kabul edildiği olayda, PTT Genel Müdürlüğü PTT Başmüdürlüğü Teftiş Kurulu Kontrolörlüğünün 13.06.2008 tarihli ve … sayılı soruşturma raporundan ve ekindeki 1.. cihet numaralı tebligat teslim listesi başlıklı belgeden sanığın, katılana tebliğ etmek üzere söz konusu tebliğ evrakını 18.05.2007 tarihinde imzası karşılığında teslim aldığının açıkça anlaşıldığı, Ç. PTT Müdürlüğünde tebligat memuru olarak görev yapan tanık N.T.’nin; ilgili tebligatın kendisine 16.05.2007 tarihinde geldiğini, 17.05.2007 tarihinde kayıt yaptığını ve 18.05.2007 tarihinde de sanığa teslim ettiğini, resmî kayıtlardaki tarihten önce alıp işlem yapılmasının mümkün olmadığını ifade ettiği, sanığın da kovuşturma evresinde, tebligatı yapmak için belirtilen tarihlerde gittiğinde katılanı bulamadığını, kapısına sarı kağıt bıraktığını ve bu durumu site kapıcısı tanık M.E.’ye bildirdiğini savunmasına rağmen, tanık olarak dinlenen M.E.’nin, o dönemde kendisine PTT görevlilerinden kimsenin gelip katılan ile ilgili bir şey söylemediğini beyan ederek sanığın savunmasını doğrulamadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın söz konusu tebligat evrakını katılanın adresine gitmeden gitmiş ve katılanı adresinde bulamamış gibi ihbar kayıt ve iade şerhlerini yazmak suretiyle görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu belgeyi görevinin gereklerini yerine getirmemesine rağmen getirmiş gibi sahte olarak düzenlediğinin ve bunun ilgilinin mağduriyetine sebep olacağının açık olduğu, sanığın anlatılan eyleminin; TCK’nın 257. maddesinin birinci fıkrasında yer alan görevi kötüye kullanma suçuna göre asli norm niteliğindeki Aynı Kanun’un 204. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.


Yargıtay 5. Ceza Dairesi 2021/11734 E. , 2023/1211 K.

  • TCK 204/2 ve TCK 204/1
  • Suçun konusu, sanığın görevi gereği imzalaması gereken belgeler değilse TCK m.204/2 hükmü uygulanmaz.

Sanıklar hakkında Toros Devlet Hastanesi tarafından doğrudan temin yöntemi ile yapılan alımlara yönelik ihaleye fesat karıştırma suçundan kamu davası açılmış ise de; doğrudan teminin bir ihale usulü olmaması nedeniyle somut olayda ihaleye fesat karıştırma suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı, bu nedenle kamu görevlisi olan sanıkların eylemlerinin sübutu halinde TCK’nın 257/1. maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma, kamu görevlisi olmayan diğer sanıkların eylemlerinin ise özgü suç niteliğindeki bu suça TCK’nın 40/2. maddesi uyarınca azmettiren veya yardım eden sıfatıyla iştirak etme suçlarını, öte yandan sanıklar …, …, … ve … haklarında Op. Dr. … yerine imza atarak talep formu düzenlemek suretiyle resmi belgede sahtecilik suçunu işledikleri iddiasıyla TCK’nın 204/2. maddesi uyarınca cezalandırılmaları talebiyle açılan kamu davasında, sanıkların imzaladıkları iddia edilen belgenin görevleri gereği düzenlemeye yetkili oldukları bir belge niteliğinde bulunmadığı, bu itibarla eylemlerinin sübutu halinde aynı Kanun’un 204/1. maddesinde düzenlenen resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturacağı, kabul edilmelidir.


Yargıtay 11CD, Esas : 2022/8623, Karar : 2023/4480

  • TCK m.204/2
  • Kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçu

Suç tarihlerinde Artvin Valiliği Yemek Servisi Yönetim Komisyonunda mutemet olarak görevli sanığın komisyon hesabından para çekme yetkisi bulunmadığı gibi herhangi bir dönemde yazı işleri müdürü vekili olmadığı ve dolayısıyla komisyon başkanlığı da yapmadığı, hesaptan para çekebilmek için komisyon adına bankaya verdiği, anılan sıfat ile ismi ve imzasının yer aldığı sahte belgelerin görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi belge niteliğinde olmadığı, kaldı ki hesaplar arası aktarım yapma ve resmi kurumlarla yapılan yazışmalara dair belgeleri elden teslim alma yetkisi bulunmasının da bu durumu değiştirmeyeceği, bu haliyle eyleminin TCK’nın 204/1. maddesinde düzenlenen resmi belgede zincirleme sahtecilik suçunu oluşturduğu gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde kamu görevlisinin resmi belgede zincirleme sahteciliği suçundan mahkumiyetine karar verilmesi suretiyle fazla ceza tayini, bozma nedenidir.


Ceza Genel Kurulu- Karar: 2018/241

  • TCK 204
  • Tamamen sahte olan ve üzerinde herhangi bir tahrifat iddiası bulunmayan çek aslını bizzat duruşmada inceleyip mahkûmiyet hükmü kuran mahkemenin çekin aldatma kabiliyetinin bulunduğuna kanaat getirdiği, dosya içerisinde bulunan çek aslının sahteliğinin ilk bakışta fark edilemediği, mevcut hâliyle aldatma yeteneğinin bulunduğu anlaşıldığından, suça konu çek üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmasına gerek olmadığı, çekin aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığına ilişkin mahkemece yapılan inceleme ve karar gerekçesinin yeterli olduğu kabul edilmelidir.

Resmî belgede sahtecilik suçu 5237 sayılı TCK’nın 204. maddesinde;

“(1) Bir resmî belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmî belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmî bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmî belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Resmî belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması hâlinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır” şeklinde düzenlenmiştir.

Söz konusu suç, maddenin birinci fıkrasında seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmış olup resmî belgenin sahte olarak düzenlenmesi, gerçek bir resmî belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesi veya sahte resmî belgenin kullanılması durumunda suç oluşacaktır.

Maddenin ikinci fıkrasında, resmî belgede sahtecilik suçunun kamu görevlisi tarafından işlenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanarak daha ağır bir yaptırıma bağlanmış, maddenin üçüncü fıkrasında ise, suçun konusunu oluşturan resmî belgenin, Kanun’un hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan bir belge niteliğinde olması hâlinde cezanın yarı oranında artırılması hüküm altına alınmıştır. Sahtecilik suçlarının hukuki konusu kamunun güveni olup belgelerin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi, gerçek bir belgeye eklemeler yapılması, tamamen veya kısmen değiştirilmesi eylemlerinin kamu güvenini sarstığı kabul edilerek yaptırıma bağlanmıştır.

Resmî belgenin sahte olarak düzenlenmesi ya da gerçek bir resmî belgenin değiştirilmesi eyleminin sahtecilik suçunu oluşturabilmesi için, düzenlenen ya da değiştirilen belgenin gerçek bir belge olduğu konusunda kişiyi yanıltıcı nitelikte olması gerekir. Aldatıcılık özelliği suçun temel unsuru olup özel bir incelemeye tabi tutulmadıkça gerçek olmadığı anlaşılamayan belge, sahte belge olarak kabul edilmelidir. Sahteciliğin kişileri aldatacak nitelikte olup olmadığı şüpheye yer vermeyecek şekilde saptanmalıdır. Sahte belgenin ilk bakışta dikkati çekmeyecek biçimde düzenlenip, belirli bir kişiyi değil birçok kişiyi aldatabilecek nitelikte olması ve aldatma gücünün objektif olarak saptanması gerekir. Bu nedenle örneğin, memurların bilgisizliği ve ihmalleri nedeniyle kandırıcı yeteneği olmayan belge üzerinde işlem yapması belgeye hukuki geçerlilik kazandırmaz. Daha önceden var olan subjektif bir bilgi, belge üzerinde var olan aldatma yeteneğini ortadan kaldırıcı etkiye sahip değildir.

Ceza Genel Kurulunun 14.10.2003 gün ve 232-250 sayılı kararında da, aldatma keyfiyetinin belgeden objektif olarak anlaşılması gerektiği, muhatabın hatasından, dikkatsizlik veya özensizliğinden kaynaklanan fiili iğfalin, aldatma yeteneğinin varlığını göstermeyeceği belirtilmiştir. Bu noktada sahteciliğe konu olan belgenin aldatma yeteneği olup olmadığının tartışılması ve belirlenmesi öncelikle yargılamayı yürüten mahkemeye ait olup hâkim, olayın çıkış, oluş ve akışını, düzenlenen belgelerle yapılan işlemleri göz önüne alarak, sahteciliğin kolaylıkla anlaşılıp anlaşılamayacağını bizzat saptamalı ve sonucuna göre belgelerde aldatma yeteneği olup olmadığını takdir ve tespit etmelidir.

Görüldüğü gibi, mahkemece, suçun konusunu oluşturan belge aslı getirtilerek resmî belgede bulunması gereken başlık, sayı, tarih, imza, mühür gibi zorunlu öğelerin incelenmesi, nesnel olarak aldatma gücü olup olmadığının saptanması, duraksama hâlinde ise; mahkemeye yardımcı olma ve aydınlatma bakımından konusunda uzman bilirkişinin görüşüne başvurulmasında zorunluluk vardır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanığın, satın aldığı kamyon karşılığında F. Bank P. Şubesine ait, keşidecisi A.A. – A.A. Konfeksiyon, keşide tarihi 23.12.2008, bedeli 24.250 Lira olan suça konu çeki ciro etmeden mağdur M.O.’ya verdiği, adı geçen mağdurun, ortağı olan diğer mağdur S.Y. ile birlikte söz konusu çekin karşılığının olup olmadığını öğrenmek için ilgili bankanın G. Şubesine gittikleri, banka görevlisinin çekin sahte olabileceğinden şüphelenerek çek hesabının bulunduğu aynı bankanın P. Şubesinden konu hakkında bilgi istemesi üzerine, ilgili şube tarafından yapılan inceleme sonucunda suça konu çekin sahte olduğunun anlaşıldığı olayda; çek üzerinde çek hesabının ait olduğu görünen banka şubesi tarafından bahse konu çekin tamamen sahte olduğunun bildirilmesi, çek üzerinde herhangi bir tahrifatın bulunmaması, çekin sahte olduğunun ibraz edildiği banka görevlisince ilk bakışta anlaşılamaması ve mahkemece 29.09.2010 tarihli oturumda suça konu çek aslı getirtilerek özelliklerinin duruşma tutanağına geçirilip incelenmesinden sonra, sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulması karşısında; Ceza Genel Kurulu kararlarında da belirtildiği gibi belgedeki sahteliğin aldatma kabiliyetini haiz olup olmadığının öncelikle mahkemece değerlendirilmesi, duraksama hâlinde ise bilirkişi raporu alınması gerektiği göz önüne alındığında, tamamen sahte olan ve üzerinde herhangi bir tahrifat iddiası bulunmayan çek aslını bizzat duruşmada inceleyip mahkûmiyet hükmü kuran mahkemenin çekin aldatma kabiliyetinin bulunduğuna kanaat getirdiği, dosya içerisinde bulunan çek aslının sahteliğinin ilk bakışta fark edilemediği, mevcut hâliyle aldatma yeteneğinin bulunduğu anlaşıldığından, suça konu çek üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmasına gerek olmadığı, çekin aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığına ilişkin mahkemece yapılan inceleme ve karar gerekçesinin yeterli olduğu kabul edilmelidir.


Ceza Genel Kurulu- Karar: 2016/1238

  • TCK 204
  • Usulüne uygun olarak onaylanmış suça konu tapu kayıt örneklerinde yer alan metrekare kısımlarındaki rakamların daktilo ile yazılmasına rağmen, bu kısımların yanında yer alan hektar bölümlerindeki rakamların sonradan kalemle yazılması karşısında; suça konu belgelerin hektar bölümlerinde gerçekleştirilen tahrifatların, ilk bakışta açıkça fark edilebilecek nitelikte olması nedeniyle aldatma kabiliyetinin bulunmadığı anlaşıldığından, resmi belgede sahtecilik suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı kabul edilmelidir.

Resmî belgenin sahte olarak düzenlenmesi ya da gerçek bir resmi belgenin değiştirilmesi eyleminin sahtecilik suçunu oluşturabilmesi için, düzenlenen ya da değiştirilen belgenin gerçek bir belge olduğu konusunda kişiyi yanıltıcı nitelikte olması gerekir. Aldatıcılık özelliği suçun temel unsuru olup, özel bir incelemeye tabi tutulmadıkça gerçek olmadığı anlaşılamayan belge, sahte belge olarak kabul edilmelidir. Sahteciliğin kişileri aldatacak nitelikte olup olmadığı şüpheye yer vermeyecek şekilde saptanmalıdır.

Sahte belgenin ilk bakışta dikkati çekmeyecek biçimde düzenlenip, belirli bir kişiyi değil birçok kişiyi aldatabilecek nitelikte olması ve aldatma gücünün objektif olarak saptanması gerekir. Bu nedenle memurların bilgisizliği ve ihmalleri nedeniyle kandırıcı yeteneği olmayan belge üzerinde işlem yapması belgeye hukuki geçerlilik kazandırmaz. Daha önceden var olan subjektif bir bilgi, belge üzerinde var olan aldatma yeteneğini ortadan kaldırıcı etkiye sahip değildir. Ceza Genel Kurulunun 14.10.2003 gün ve 232-250 sayılı kararında da, aldatma keyfiyetinin belgeden objektif olarak anlaşılması gerektiği, muhatabın hatasından, dikkatsizlik veya özensizliğinden kaynaklanan fiili iğfalin, aldatma yeteneğinin varlığını göstermeyeceği belirtilmiştir. Bu noktada sahteciliğe konu olan belgenin aldatma yeteneği olup olmadığının tartışılması ve belirlenmesi öncelikle yargılamayı yürüten mahkemeye ait olup, hakim olayın çıkış, oluş ve akışını, düzenlenen belgelerle yapılan işlemleri göz önüne alarak, sahteciliğin kolaylıkla anlaşılıp anlaşılamayacağını bizzat saptamalı ve sonucuna göre belgelerde aldatma yeteneği olup olmadığını takdir ve tespit etmelidir.

Görüldüğü gibi, mahkemece, suçun konusunu oluşturan belge aslı getirtilerek resmi belgede bulunması gereken başlık, sayı, tarih, imza, mühür gibi zorunlu öğelerin incelenmesi, nesnel olarak aldatma gücü olup olmadığının saptanması, duraksama halinde ise; mahkemeye yardımcı olma ve aydınlatma bakımından konusunda uzman bilirkişinin görüşüne başvurulmasında zorunluluk vardır.

Fotokopi, bir makine yardımı ile orjinal bir belgenin birebir aynısının oluşturulması şeklinde gerçekleşmektedir. Fotokopi belgenin, orjinal bir belge gibi kanıtlama gücünün olmadığı kabul edilmektedir. Fotokopi üzerinde sahtecilik fiilinin işlenmesi hem kolaydır hem de baskı izi, el hareketleri, yazım şekli, el kaldırma hareketleri vb. yönlerden inceleme yapılmasına imkan veren tanı unsurlarının tespiti çoğu kez mümkün değildir.

Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında; onaysız fotokopilerin hukuki sonuç doğurmaya elverişli olmadığı ve bu nedenle de aldatıcılık yeteneğinin bulunmadığı, ancak fotokopi belge onaylanmış ise hukuken geçerli bir belge niteliğinde olacağından bu taktirde belgede sahtecilik suçunun konusunu oluşturacağı kabul edilmektedir.

Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Usulüne uygun olarak onaylanmış suça konu tapu kayıt örneklerinde yer alan metrekare kısımlarındaki rakamların daktilo ile yazılmasına rağmen, bu kısımların yanında yer alan hektar bölümlerindeki rakamların sonradan kalemle yazılması karşısında; suça konu belgelerin hektar bölümlerinde gerçekleştirilen tahrifatların, ilk bakışta açıkça fark edilebilecek nitelikte olması nedeniyle aldatma kabiliyetinin bulunmadığı anlaşıldığından, resmi belgede sahtecilik suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı kabul edilmelidir.


Ceza Genel Kurulu- Karar: 2016/1238

  • TCK 204
  • Elektronik imza ile imzalanması gerekip de imzalanmayan belge resmi belge niteliğinde olmadığından kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçunun unsurları oluşmaz.

Resmi belgede sahtecilik suçu 5237 sayılı TCK’nın 204. maddesinde;

“(1) Bir resmî belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde

değiştiren veya sahte resmî belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmi belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Resmi belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması halinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır” şeklinde düzenlenmiştir.

Söz konusu suç, maddenin birinci fıkrasında seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmış olup, resmi belgenin sahte olarak düzenlenmesi, gerçek bir resmi belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesi veya sahte resmi belgenin kullanılması durumunda suç oluşacaktır.

Maddenin ikinci fıkrasında, resmi belgede sahtecilik suçunun kamu görevlisi tarafından işlenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanarak daha ağır bir yaptırıma bağlanmış, maddenin üçüncü fıkrasında ise, suçun konusunu oluşturan resmi belgenin, Kanun’un hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan bir belge niteliğinde olması halinde cezanın yarı oranında artırılması hüküm altına alınmıştır. Uyuşmazlığın isabetli bir şekilde çözümlenebilmesi için elektronik imzasız olarak e-posta yoluyla gönderilen ödeme listelerinin, resmi belgede sahtecilik suçunun konusunu oluşturan “belge” niteliğinde kabul edilip edilemeyeceğinin belirlenmesi gerekmektedir.

Elektronik belge, elektronik ortamda sayısal olarak kodlanmış bulunan elektronik verileri ifade etmektedir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 199. maddesinde de uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli elektronik ortamdaki verilerin belge olduğu belirtilmiştir. Elektronik imza ise, fiziki ortamda bulunmayan dolayısıyla el yazısı ile imza atmanın fiilen imkânsız olduğu durumlarda, sanal (elektronik) ortamda bulunan belgenin doğruluğunu, bütünlüğünü koruyan ve beyan sahibinin bu belgenin içeriğini kabul edip onayladığını belirtmesine, diğer bir ifade ile imzalamasına imkân tanıyan bir teknik terim olup el yazısı ile imzanın elektronik ortamdaki karşılığıdır. Bu anlamda elektronik imza, ıslak imzanın istisnası olmayıp alternatifidir.

E-imza sahibinin imza doğrulama verisinin ve kimlik bilgilerini birbirine bağlayan elektronik kayıt yani elektronik sertifikanın da yer almasıyla e-belge hukuken sonuç doğurmaya elverişli belge niteliğini kazanacaktır. (Belgelerde Sahtecilik Suçları, Kubilay Taşdemir, Ankara, 2013, s.294-295)

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanıkların görevleri kapsamında gerçeğe uygun şekilde düzenledikleri maaş ödeme listelerini ıslak imzalı olarak Maliyeye gönderdikleri, Maliyece listeler kontrol edildikten sonra personel ücretlerinin toplu olarak bankaya yatırılıp listelerin tekrar milli eğitim müdürlüğüne gönderildiği, bu listelerin aynı şekilde bankaya iletilmesi gerekirken sanıkların gerçek hak sahiplerinden 1-2 Lira tutarında kesinti yapıp kendilerini ve sanık D.’ı kardeşi Ü.’ı hak sahibi gösterecek şekilde listeye eklemek suretiyle gerçeğe aykırı şekilde oluşturdukları ödeme listelerini elektronik imza ile imzalamaksızın sanık K.U.’a ait e-posta adresinden bankaya gönderdikleri olayda; sanıkların Maliyeye ıslak imzalı olarak gönderdikleri ödeme listelerinin gerçeğe uygun şekilde düzenlenmesi, gerçeğe aykırı şekilde düzenlenip sanık K.U.’ın e-posta adresinden bankaya gönderilen ödeme listelerinin ise elektronik imza ile imzalanmamış olması nedeniyle resmi belge niteliğinin bulunmaması karşısında, sanıklara atılı kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçunun unsurlarının oluşmadığının, yine gerçeğe aykırı olarak düzenlenen ödeme listelerinin elektronik imza ile imzalanmamış olması nedeniyle bu belgelerin gerçeğe uygun şekilde düzenlenerek Maliyeye gönderilen ödeme listelerinin içeriğini sahteleştirecek nitelikte bulunmadığının kabulü gerekmektedir.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/4132 Karar: 2018/243 Tarih: 15.01.2018

  • TCK 204. Madde

  • Resmi Belgede Sahtecilik Suçu

İstanbul İli Zeytinburnu İlçesinde faaliyet gösteren … Denizcilik ve Gemi Adamları Kursu yöneticisi olduğu iddia olunan sanığın kurstaki görev ve unvanı tespit edilerek, suç tarihinden önce 14.02.2007 tarih ve 26434 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nun 9/son maddesindeki “Kurumlarda görev yapan yönetici, öğretmen, uzman öğretici ve usta öğreticiler, görevleri sırasında suç işlemeleri veya görevleri nedeniyle kendilerine karşı işlenen suçlardan dolayı 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun uygulanması ve ceza kovuşturması bakımından kamu görevlisi sayılır.” amir hükmü uyarınca, anılan Yasanın 9. maddesinin 5. fıkras 5. fıkrasının (b) bendi gereğince 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümlerine göre soruşturma izni alınması, izin koşulunun gerçekleşmesi halinde ise aynı Yasanın 9/son maddesi de dikkate alınmak suretiyle sanığın eyleminin TCK’nın 204/2. maddesindeki kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçunu oluşturup oluşturmayacağına dair delilleri değerlendirme görevinin üst dereceli Ağır Ceza Mahkemesine ait bulunduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması,

Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, sair yönleri incelenmeyen hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ceza miktarı bakımından kazanılmış hakkın saklı tutulmasına, 15.01.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/6340 Karar: 2018/288 Tarih: 15.01.2018

-TCK 204. Madde

  • Resmi Belgede Sahtecilik Suçu

1-Tütün, Tütün Mamülleri Tuz ve Alkol İşletmeleri …Ş. vekilinin temyizine yönelik yapılan incelemede;

Açılan kamu davasının niteliğine göre suçtan doğrudan zarar görmeyen Tütün, Tütün Mamülleri Tuz ve Alkol İşletmeleri …‘nin davaya katılmasına karar verilmesi hukuken geçersiz olup, hükmü temyize hak vermeyeceğinden, Tütün, Tütün Mamülleri Tuz ve Alkol İşletmeleri …Ş. vekilinin temyiz inceleme isteğinin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 317. maddesi uyarınca REDDİNE,

2-Katılan … vekilinin kaçakçılık suçundan sanıklar hakkında verilen beraat hükümlerine yönelik temyiz talebinin yapılan incelemesinde;

Suç tarihi olan 15.04.2005 tarihi itibariyle hüküm tarihinde, suç tarihinde yürürlükte bulunan ve lehe olan 765 sayılı TCK.nun 102/4. 104/2. maddelerinde öngörülen zamanaşımı tamamlanmış bulunduğundan, hükmün 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, anılan maddeler gereğince sanıklar hakkındaki kamu davasının zamanaşımı nedeniyle ORTADAN KALDIRILMASINA,

3-Katılan … vekilinin sanıklar hakkında Resmi Belgede Sahtecilik suçundan kurulan beraat hükmüne yönelik temyiz talebinin yapılan incelemesinde ise;

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 7. ve 5252 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9. maddeleri hükmü karşısında; yüklenen Resmi Belgede Sahtecilik Suçunun, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren ve lehe olan 5237 sayılı TCK.nun 204/1. maddesindeki cezanın miktarına göre tabi olduğu, aynı Kanunun Esas No : 2014/6340 66/1-e 67/4. maddelerine göre zamanaşımı hususunun belirlenmesinin gerektiği, buna göre; suç tarihi olan 15.04.2005 tarihinden itibaren anılan maddelerde öngörülen 12 yıllık olağanüstü dava zamanaşımının temyiz inceleme tarihine kadar gerçekleştiği anlaşılmış ve katılan … vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken, 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususta aynı Kanunun 322. maddesinde öngörüden yetkiye dayanılarak karar verilmesi mümkün olduğundan, sanıklar hakkında sahtecilik suçundan açılan kamu davasının gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle 5237 sayılı TCK.nun 66/1-e, 67/4. ve 5271 sayılı CMK.nun 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞÜRÜLMESİNE, 15.01.2018 günü oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/4128 Karar: 2018/262 Tarih: 15.01.2018

  • TCK 204. Madde

  • Resmi Belgede Sahtecilik Suçu

1- Kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçundan açılan kamu davasında; sanığın aşamalardaki savunmalarında “ atılı sahtecilik suçunu kabul etmediğini, kendilerine ait iki kooperatif ile ilgili aynı büroda işlem yaptıklarını, diğer kooperatifin başında da kardeşi …‘in olduğunu, her iki kooperatifin bu tür işlemlerini ve yönetim kurulu kararlarına kardeşi …‘ın baktığını, çoğu zaman yönetim kurulu olarak karar aldıktan sonra tüm üyeler bir arada olmadığı için zamanla ve dolaştırılarak imzaların tekemmül ettirildiğini, …‘nın imzasını kendisine ait mi yoksa başkası tarafından mı atılmış olduğunu bilmediğini, gösterilen kararlardaki … ismi altındaki imzaların kendisine ait olduğunu, ancak imza tamamlama işlemlerine kardeşi …‘in baktığını, kararlardaki yazıların kardeşi …‘e ait olduğunu” savunması karşısında; gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti bakımından …‘in CMK’nın 48. maddesi dikkate alınıp tanık sıfatıyla dinlenerek beyanlarının tespit edilmesi gerekirse karar defterinde … adına atılan imzaların sanığa veya …‘e aidiyeti yönünden bilirkişi incelemesi yaptırılması, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tespit edilmesi gerekirken, eksik araştırmayla yazılı şekilde hüküm kurulması,

2- Kabule göre de;

a) 29.11.2005 tarihli eylem ile 27.02.2009 tarihli eylem arasında olan zaman aralığı göz önünde bulundurulduğunda, sanığın fiillerinin her biri yenilenen kastla işlenmiş ayrı suçları oluşturduğu gözetilmeden, sanık hakkında zincirleme tek bir suçtan hüküm kurulması,

b) Kasıtlı suçtan hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olan TCK’nın 53. maddesinde düzenlenen hak yoksunluklarına hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ceza miktarı itibarıyla kazanılmış hakkın saklı tutulmasına, Başkan vekili …‘nın ek gerekçesi ve oybirliği ile 15.01.2018 tarihinde karar verildi.

EK GEREKÇE

A) TARTIŞMANIN KONUSU:

Konut yapı kooperatifine ait “belge” resmi belge mi yoksa özel belge midir?

B) OLAY VE İDDİA:

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca düzenlenen 07.02.2013 tarihli iddianame ile, sanığın yönetim kurulu başkanı olduğu … Konut Yapı Kooperatifi’nin karar defterinde yer alan 29.11.2005 ve 27.02.2009 tarihli kararların altına, şikâyetçi adına sahte imzalar atarak iki kez resmi belgede sahtecilik suçunu işlediği iddia edilerek, sanık hakkında resmi belgede sahtecilik suçlarından kamu davası açılmış ve sanığın TCK’nın 204/2. maddesi gereğince iki kez cezalandırılması istenmiştir.

C) YARGILAMA SÜRECİ:

Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucu, sanığın TCK’nın 204/2, 43 62. maddeleri gereğince 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.

Hükmün sanık tarafından temyizi üzerine Dairemizce; eksik araştırma ile hüküm kurulması, kabule göre de sanığın fiillerinin zincirleme değil iki ayrı suç oluşturduğunun gözetilmemesi ve sanık hakkında TCK’nın 53. maddesinin uygulanmaması yasaya aykırı görülerek hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Böylece Dairemiz çoğunluğu tarafından, sanığın fiillerinin sabit olması halinde “resmi belgede sahtecilik suçlarının oluşacağı” dolaylı olarak kabul edilmiştir.

D) KONUYA İLİŞKİN YASAL DÜZENLEME:

1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 62. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrasında, “Yönetim Kurulu üyeleri ve kooperatif memurları, kendi kusurlarından ileri gelen zararlardan sorumludurlar. Bunların suç teşkil eden fiil ve hareketlerinden ve özellikle kooperatifin para ve malları bilanço, tutanak, rapor ve başka evrak, defter ve belgeleri üzerinde işledikleri suçlardan dolayı kamu görevlisi gibi cezalandırılır.” hükmüne yer verilmiştir.

E) KONUNUN TARTIŞILMASI VE DEĞERLENDİRİLMESİ:

1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 62. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrasında “… kamu görevlisi gibi cezalandırılır” hükmü yer almakta ise de; gerek bu kanunda gerekse başka kanunda kooperatifin belgelerinin “resmi belge” sayılacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır.

Oysa bazı özel kanunlarda, örneğin 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu’nun 66. maddesinde “Bankanın her türlü evrak, kayıt, defter ve senetleriyle bunlara dayanan hesap özetleri resmi belge sayılır.” hükmüne yer verilmiştir.

Kooperatifin yönetim kurulu üyeleri ile memurlarının, belirtilen belgeler üzerinde işledikleri suçlardan dolayı kamu görevlisi gibi cezalandırılmaları, düzenledikleri belgelerin resmi belge sayılmasını gerektirmez.

TCK’nın 2. maddesinin 3. fıkrasına göre, kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılmaz; suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz.

“Kamu görevlisi gibi cezalandırılır” hükmü gereğince, kooperatif görevlileri “görevi kötüye kullanma” suçunun faili olabilirler; ancak düzenledikleri belgeler resmi belge sayılamaz.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 07.02.2012 tarihli ve 2011/350- 2012/27 sayılı kararında da kooperatife ait tahsilat fişlerinin özel belge olduğu kabul edilmiştir.

Bu durumlar karşısında, sanığın düzenlediği iddia olunan belgeler özel belge niteliğindedir.

F) SONUÇ: Açıkladığım nedenlerle; kabule göre yapılan bozma nedenlerine “Sanığın düzenlediği belgelerin özel belge niteliğinde olduğu gözetilmeden, resmi belgede sahtecilik suçlarından hüküm kurulması” ibaresinin eklenmesi gerektiği kanısındayım. 15.01.2018


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/15086 Karar: 2018/171 Tarih: 10.01.2018

  • TCK 204. Madde

  • Resmi Belgede Sahtecilik Suçu

Sanık … müdafiinin 19.06.2017 tarihli temyiz dilekçesinin açıkça mahkemenin 9.05.2017 tarih ve 2017/1 E. 2017/261 K. sayılı ilamına yönelik olduğu anlaşıldığından, tebliğnamadeki temyiz isteminin mahkemenin 15.09.2015 tarih ve 2013/43 E. 2015/347 K. sayılı ilamına yönelik olduğu olarak kabul edilip inceleme yapılması yönündeki görüşe iştirak edilmemiştir.

İstanbul 40. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 15.09.2015 tarih ve 2013/43 E. 2015/347 K. sayılı kararının sanık …‘nun temyizi üzerine Dairemizin 05.12.2016 tarih ve 2015/9500 E. ve 2016/8055 K. sayılı ilamı ile “Sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 204/1. maddesi uyarınca tayin edilen 2 yıl hapis cezasından anılan Kanunun 62. maddesi gereğince 1/6 oranında indirim yapılması sırasında hesap hatası sonucu “1 yıl 8 ay hapis” yerine, “ 2 yıl 1 ay” hapis cezasına hükmedilmesi suretiyle fazla ceza tayini” gerekçesi ile bozulduğu, bozma gerekçelerinin hükmü temyiz etmeyen diğer sanık Tabur Bozdoğan’a da uygulanması mümkün olduğundan, bozma sonrası mahkemenin sanık … yönünden yaptığı yargılamaya sanık Tabur Bozdoğan’ı dahil etmesinin Dairemizin 05.12.2016 tarihli bozma kararının sirayeti mahiyetinde olduğu anlaşıldığından her iki sanık bakımından 09.05.2017 tarih ve 2017/1 E: 2017/261 K. sayılı mahkumiyet hükümleri ile ilgili olarak yapılan incelemede;

Sanıklar hakkında kazanılmış hakka ilişkin uygulama yapılırken, mahkemenin 03.12.2007 tarihli ilamı ile TCK’nın 204/1, 43/1, 62. maddeleri ile tayin olunan 2 yıl 1 ay hapis cezasının, kazanılmış hak oluşturduğu gözetilmeden 1 yıl 8 ay olarak kabul edilmesi sonucu eksik ceza tayini aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıklara yüklenen “resmi belgede sahtecilik” suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin, cezayı azaltıcı sebebin nitelik ve derecesi takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş ve incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde eleştiri dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık … ile sanık Tabur Bozdoğan müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA, 10.01.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/4122 Karar: 2018/92 Tarih: 09.01.2018

  • TCK 204. Madde

  • Resmi Belgede Sahtecilik Suçu

1-Sanığın … plakalı pert araca ait şasi ve motor numaralarını, müştekiden çalınan … plakalı araca uyarlayarak “change” işlemi yaptıktan sonra aracı satmaya çalıştığı sırada noter işlemlerini yaptıramadan yakalanmak suretiyle resmi belgede sahtecilik suçunu işlendiğinin iddia ve kabul edildiği olayda; alınan uzmanlık raporunda motor numarasının orjinal olduğu, sağ ön amortisör kulesinin üst yüzeyinde bulunması gereken şasi numarasının ise araca kaynakla nakil edilmek suretiyle değiştirildiğinin tespit edilmesi ve ruhsat ile plakanın sahte olduğuna ilişkin bir iddia ve dava bulunmaması karşısında; trafik tescil ve araç ruhsat kaydının dayanağı olan işlemlerde sahtecilik sonucu doğuran eylemin, 5237 sayılı TCK’nın 204/1. maddesindeki “resmi belgede sahtecilik” suçunu oluşturduğu, şasi numarasının yazılı olduğu metal levhanın kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli belge niteliğinin bulunmadığı ve TCK’nın 204. maddesinde belirtilen resmi belgede sahtecilik suçunun neticesi harekete bitişik suçlardan olması nedeniyle teşebbüse elverişli olmadığı gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulması,

2-Adli emanetin 2009/204 sırasında kayıtlı suça konu belgelerin dosyada delil olarak saklanması yerine müsaderesine karar verilmesi,

Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca istem gibi BOZULMASINA, 09.01.2018 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY GEREKÇESİ

Sanığın … plakalı aracın şase numarasını değiştirmek şeklindeki eylemimin Resmi Belgede Sahtecilik suçunu oluşturduğu yönündeki niteleme (ve buna bağlı bozma gerekçesi) yerinde değildir.

Çünkü; 204/1. maddesinde tanımlanan “belge” eski dildeki “varaka” kelimesine karşılılık gelmekte olup, yazılı kağıt anlamına gelmektedir. Bu bakımdan, yazılı kağıt niteliğinde olmayan şeyler, ispat kuvveti ne olursa olsun, belge niteliği taşımamaktadır.Yasa gerekçesinde ; bazı durumlarda belgenin varlığını kabul için, yazının kağıt üzerinde bulunması gerekmediği, bir metal levha üzerine yazı yazılması hâlinde de belgenin varlığı kabûledilmiştir. Bu itibarla, araç plakaları da (metal levha üzerine yazıldığı için) resmi belge niteliğindedir.

Yargılama konusu somut olayda ise, kaza sonucu ağır hasarlı bir aracın şase numarasının kesilerek çalıntı bir araca (kaynakla) nakli söz konusudur. Numaraların kağıt veya metal levhaya yazılmadığı durumda 204/1. maddesine göre “resmi belgede sahtecilik” suçundan hüküm kurulması suçta ve cezada kanunilik ilkesine aykırıdır.

Somut olayda 281. maddede düzenlenen “suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme “ suçunun ya da aynı yasanın 282 (1) maddesinde düzenlenen “suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama” suçununoluşması mümkündür

Bu sebepten usul ve yasaya aykırı yerel mahkeme kararının ( eylemin “suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme” veya suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerine eklenen” suçunu oluşturacağı gerekçesiyle ) bozulması gerektiği görüşüyle sayın çoğunluk görüşüne muhalifim. 09.01.2018


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/10236 Karar: 2017/12265 Tarih: 02.11.2017

  • TCK 204. Madde

  • Resmi Belgede Sahtecilik Suçu

Dosya kapsamına göre, olay tarihinde görevli polis memurları tarafından durumundan şüphelenilerek, kullandığı aracı durdurulan ve kimliği sorulan sanığın kendi fotoğrafının yapıştırıldığı …‘e ait kimliği polis memurlarına verdiği, ibraz edilen kimliğin sahteliğinden şüphelenilmesi üzerine sanığın gerçek kimlik bilgilerini verdiği anlaşılmakla, iftira suçunun özel bir halini düzenleyen 5237 Sayılı Kanun’un 268. maddesinde öngörülen başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun oluşabilmesi için kişinin işlediği suç sebebiyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği ya da kimlik bilgilerini kullanması gerektiği, somut olayda uyuşturucu madde ticareti suçundan aranan ve hakkındaki yakalama kararının infazını engellemek için emniyet görevlilerine üzerinde kendi fotoğrafının yapıştırılmış olduğu …‘e ait sahte kimlik belgesini veren ancak sahte kimlik bilgilerine dayanılarak herhangi bir belge düzenlenmeden gerçek kimlik bilgilerini söyleyen sanığın eyleminin 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 204. maddesinde yazılı resmi belgede sahtecilik suçunu ve Kabahatler Kanunu’nun 40. maddesinde yazılı eylemi oluşturacağı, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 02.12.2014 tarih ve 2013/9-618 esas, 2014/532 karar sayılı kararında da belirtildiği üzere 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 44 . maddesi hükmü ile Kabahatler Kanununun 15/3. maddesinde yazılı “bir fiil hem kabahat hem de suç olarak tanımlanmış ise, sadece suçtan dolayı yaptırım uygulanabilir.” hükmü nazara alınarak sanık hakkında sadece resmi belgede sahtecilik suçu yönünden mahkumiyet hükmü kurulması ile yetinilmesi ve iftira suçu bakımından ise ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken, resmi belgede sahtecilik suçu yanında ayrıca iftira suçundan da mahkumiyet kararı verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 Sayılı CMK.nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 14.11.2016 gün ve 11860 Sayılı kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 13.12.2016 gün ve KYB/2016-394355 Sayılı ihbarnamesi ile dairemize tevdii kılınmakla incelendi.

Gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : İftira suçunun özel bir halini düzenleyen TCK’nın 268. maddesinde öngörülen başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun oluşabilmesi için kişinin işlediği suç sebebiyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği ya da kimlik bilgilerini kullanması gerektiği, somut olayda uyuşturucu madde ticareti suçundan aranan ve hakkındaki yakalama kararının infazını engellemek için emniyet görevlilerine üzerinde kendi fotoğrafının yapıştırılmış olduğu …‘e ait sahte kimlik belgesini veren ancak sahte kimlik bilgilerine dayanılarak herhangi bir belge düzenlenmeden gerçek kimlik bilgilerini söyleyen sanığın eyleminin TCK’nın 204. maddesinde yazılı resmi belgede sahtecilik suçunu ve Kabahatler Kanununun TCK’nın 40. maddesinde yazılı eylemi oluşturacağı, mahkemece sanık hakkında TCK’nın 204/1, 62/1, 53, 58. maddeleri gereğince mahkumiyet kararı verildiği, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 02.12.2014 tarih ve 2013/9-618 esas, 2014/532 karar sayılı kararında da belirtildiği üzere TCK’nın 44. maddesi hükmü ile Kabahatler Kanununun 15/3. maddesinde yazılı “bir fiil hem kabahat hem de suç olarak tanımlanmış ise, sadece suçtan dolayı yaptırım uygulanabilir.” hükmü nazara alınarak; sanık hakkında sadece resmi belgede sahtecilik suçu yönünden mahkumiyet hükmü kurulması ve sanık hakkında ayrıca kimliği hakkında gerçeğe aykırı beyanda bulunmak kabahatinden dolayı yaptırım uygulanamayacağı kabul edilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle; Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma istemine dayalı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nca düzenlenen ihbarname içeriği bu sebeple yerinde görüldüğünden, 5271 Sayılı CMK.nun 309/4-d maddesi uyarınca, Hatay 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 26.03.2014 tarih ve 2013/697 esas 2014/218 Sayılı kararının BOZULMASINA, hükümden iftira suçuna dair bölümün çıkartılarak yerine “ Kabahatler Kanununun 15/3. maddesi uyarınca sanık hakkında idari yaptırım uygulanmasına yer olmadığına” cümlesinin eklenmesine , dosyanın Adalet Bakanlığı’na gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na TEVDİİNE, 02.11.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/8945 Karar: 2017/6707 Tarih: 16.10.2017

  • TCK 204. Madde

  • Resmi Belgede Sahtecilik Suçu

I- )Sanıklar hakkında “resmi belgede sahtecilik” suçundan verilen mahkumiyet hükümlerine yönelik, katılan vekilinin vekalet ücretine dair temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Katılan vekilinin 16.10.2014 tarihli süre tutum dilekçesi ile sanıklar hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan verilen beraat hükümleri yönünden temyiz talebinde bulunduğu, 03.04.2015 tarihli gerekçeli temyiz dilekçesinde ise hakkında sanıkların resmi belgede sahtecilik suçundan mahkumiyet hükümlerine yönelik vekalet ücretine dair temyiz incelemesi talep ettiği anlaşılmış ise de; katılan vekilinin sanıklar hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerini, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 310. maddesinde öngörülen bir haftalık yasal süre geçtikten sonra temyiz ettiği anlaşılmakla; temyiz isteminin, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 317. maddesi uyarınca REDDİNE,

II- )Sanıklar hakkında “nitelikli dolandırıcılık” suçundan verilen beraat hükümlerine yönelik, katılan vekilinin ve Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Elde edilen delillerin hükümlülüğe yeter nitelik ve derecede bulunmadığı dosya içeriğine uygun şekilde gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, katılan vekilinin ve Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,

III- )Sanıklar hakkında “resmi belgede sahtecilik” suçundan verilen mahkumiyet hükümlerine yönelik, sanıklar müdafiinin ve Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazlarının incelenmesinde;

1- ) Suç tarihinde köy muhtarı olan sanık … ve köy halkından olan diğer sanıklar ile birlikte fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ederek 2008 yıllarında mazot, gübre ve kuraklık desteği ödemesinden faydalanabilmek amacıyla “2008 yılı içerisinde arazilerini işlediğine ve üretim yaptığına dair arazi bilgileri” adlı evraklarını gerçekte arazilerin işlenmediği ve üretim yapmadıkları halde arazileri işleyip üretim yapmış gibi göstermek suretiyle sahte düzenleyerek, devletten mazot, gübre ve kuraklık ödemesi aldıklarının iddia ve kabul edildiği olayda; Tarım ve Köyişleri Bakanlığının ( MGD ) uygulamasından faydalanmanın usul ve esaslarının düzenlendiği 20008/37 Sayılı Tebliğin 12. maddesinde başvuru sırasında istenecek belgeler arasında “ilgili yıl içerisinde araziyi işlediğine ve üretim yaptığına dair muhtar onaylı belge”nin bulunmadığı ancak tebliğin aynı maddesine göre çiftçi kayıt sisteminde ilgilinin kayıtlı olması ve kayıtlı ise bu bilgilerinin güncelleştirilmesi gerektiğinin anlaşılması karşısında; gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenebilmesi bakımından, “2008 yılı içerisinde arazilerini işlediğine ve üretim yaptığına dair” belgelerin ilgili yılda MGD müracaatı sırasında düzenlenmesinin ve muhtar imzasının zorunlu olup olmadığı, belgenin hangi mevzuat uyarınca tanzim edildiği, yine aynı tebliğinin 16/1-a maddesi kapsamında, sanıkların 2008 yılı öncesinde “Çiftçi Kayıt Sistemine” kayıtlı olup olmadıkları ve suça konu belgelerin çiftçi kayıt sistemindeki bilgilerin güncellenmesi için zorunlu olup olmadığı araştırılıp, ayrıca kuraklık desteğinden faydalanma için yine söz konusu suça konu belgelerin düzenlenmesinin zorunlu olup olmadığı araştırılarak sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının takdiri gerektiğinin gözetilmemesi,

2- ) Sanık …‘nın kendi adına arazileri ile …. ve …‘e ait araziler için destekleme primi almak amacıyla ilçe tarım müdürlüğüne başvuru evrakları arasında bulunan çiftçi kayıt formlarında bulunan aza imzası ve kendi imzasının sanık tarafından atıldığı iddia ve kabul olunan olayda, belgede bulunan muhtar imzasının muhtarın eli ürünü olduğunun anlaşılmasına göre, gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak biçimde belirlenebilmesi bakımından öncelikle sanık … ile … ve …‘ün beyan ettikleri yerlerde fiilen tarımsal faaliyette bulunup bulunmadıkları, MGD’den yararlanma koşullarını taşıyıp taşımadıkları araştırılıp, yararlanma haklarının olması halinde Sanık …‘in başvuru evrakına aza yerine sahte imza atmasının yararlanma hakkı bulunması sebebiyle gereksiz sahtecilik fiilini oluşturacağı, ayrıca bu belgelerde aza imzasının zorunlu olup olmadığının da araştırılması gerektiği gözetilmeden eksik araştırma ve inceleme ile ihbarda bulunan K. E. ‘un soyut beyanına dayanılarak yazılı şekilde hüküm tesisi,

3- ) Kabule göre de;

a- ) Kamu görevlisi sanık … ile köy halkından olan diğer sanıkların, fikir ve eylem birliği içerisinde hareketle …‘nın görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu evrakı düzenleyip resmi belgede sahtecilik suçunu işlediklerinin iddia ve kabul edilmesi karşısında, sanık …‘nın eyleminin TCK’nın 204/2. maddesinde düzenlenen memurun resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturduğu, 5237 Sayılı TCK’nın 40/2. maddesine göre, özgü suçlarda özel faillik niteliği taşıyan kişilerin fail olabileceği bu suçun işlenişine iştirak eden diğer kişilerin ise ancak azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulabileceği cihetle, sanıklar …, … ve …‘ün eylemlerinin de TCK’nın 204/2. maddesinde düzenlenen memurun resmi belgede sahteciliği suçunu oluşturacağı ve 5237 Sayılı TCK’nın 204/2. maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde anılan Kanun’un 204/1. maddesi uygulanarak eksik ceza tayini,

b- ) 5237 Sayılı TCK’nın 43. maddesinde, “değişik zamanlarda” denilmesi karşısında; aynı anda işlenen eylemlerde zincirleme suça dair hükümlerin uygulanma olanağı bulunmadığından, Sanıklar …, … ve …‘ün aynı zaman içinde farklı parsel sayılı taşınmazlara dair düzenlendikleri birer adet “2008 yılı içerisinde arazilerini işlediğine ve üretim yaptığına dair arazi bilgileri” adlı belgeyi sahte düzenleyip kullandıklarının iddia ve kabul edildiği olayda, sanıklar …, … ve … hakkında uygulanma şartları mevcut olmamasına rağmen zincirleme suç hükümlerinin uygulanması suretiyle fazla ceza tayin edilmesi ve sanıklar hakkında düzenlenen iddianamede sanıklar hakkında TCK’nın 43. maddesinin uygulanması talep edilmediği halde 5271 Sayılı CMK’nın 226. maddesi uyarınca ek savunma hakkı tanınmadan zincirleme suça dair hükümlerin uygulanması suretiyle savunma haklarının kısıtlanması,

c- ) Sanık … hakkında TCK’nın 53/1. maddesinde düzenlenen hak ve yetkilerini kötüye kullandığının kabulüyle hapis cezasına mahkum edilmesine rağmen, TCK’nın 53/5. maddesi gereğince cezasının infazından sonra işlemek üzere, hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkilerini kullanmaktan yasaklanmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

d- ) 5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının ( c ) bendinde yer alan haklardan sanığın sadece kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri yönünden koşullu salıverilme tarihine kadar uygulanması gerektiğinin gözetilmemesinin Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarih 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar müdafii ve Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 16.10.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/9338 Karar: 2017/4380 Tarih: 08.06.2017

  • TCK 204. Madde

  • Resmi Belgede Sahtecilik Suçu

I- ) Dolandırıcılık suçundan verilen hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararların 5560 Sayılı Kanun ile değişik 5271 Sayılı CMK’nın 231/12. maddesi uyarınca temyizi mümkün olmayıp, itiraza tabi olduğu anlaşılmakla, sanığın isteminin 5271 Sayılı CMK’nın 264. maddesi gereğince itiraz olarak kabulüyle dava dosyasının merciince karar bağlanmak üzere mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,

II- ) Resmi belgede sahtecilik suçundan verilen hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;

1- ) Belgede sahtecilik suçlarında aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının takdiri hakime ait olduğu cihetle; suça konu 26.05.2011 olur tarihli yolluklu ibaresi yazılmış atama onay yazısı, 17.06.2011 tarihli personel nakil bildirimi, yurtiçi sürekli görev yolluğu, ödeme listesi ve yolluk ödeme emri belgesinin duruşmaya getirtilerek atama onay yazısındaki “yolluksuz” ibaresinin son üç harfinin el ile “lu” şeklinde değiştirilerek “yolluklu” hale getirildiği de dikkate alınarak aldatma kabiliyeti hususunda incelenip, özelliklerinin duruşma tutanağına yazılması ve denetime olanak verecek şekilde dosya içine konulması gerektiği gözetilmeden eksik araştırma ve inceleme ile hüküm kurulması,

2- ) Kabule göre;

a- ) Sanığın suça konu belgelerde isim ve imzasının bulunması, aynı yerde müdür vekili ve veteriner hekim olarak görev yapan …‘in alınan beyanında, sanığın çalıştığı süre içerisinde muhasebe ve mutemetlik işlerini de yürüttüğünü belirtmesi karşısında, sanığın suç tarihinde görevi gereği suça konu belgeleri düzenlemeye yetkili olup olmadığı, bu konuda yazılı bir görevlendirme yapılıp yapılmadığı hususları araştırılıp, düzenleme yetkisinin bulunması halinde sanığın eyleminin 5237 Sayılı TCK’nın 204/2. maddesinde tanımlanan “kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği” suçunu oluşturacağı gözetilmeden, eksik araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi,

b- ) 5237 Sayılı TCK’nın 43. maddesinde, “değişik zamanlarda” denilmesi karşısında; aynı anda işlenen eylemlerde zincirleme suça dair hükümlerin uygulanma olanağı bulunmadığından, mahkemenin kabulüne göre, sanığın suça konu belgeleri sahte olarak düzenleyip aynı anda mal müdürlüğüne ibraz etmesi karşısında, TCK’nın 43/1. maddesi uyarınca fiilin aynı anda işlendiğinin kabul edilmesi gerekliliği sebebiyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağı, ancak sanığın güttüğü amaç ve saik, suç konusunun önemi, kastın yoğunluğu ve sahte belge çeşitliliği dikkate alınarak temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde, suçun zincirleme şekilde işlendiğinin kabulüyle temel cezanın TCK’nın 43. maddesi uyarınca artırılması suretiyle fazla ceza tayini,

c- ) Olay tarihinde Kayseri/Akkışla İlçe Tarım Müdürlüğünde daktilograf memur olarak görev yapan sanığın, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünün 26.05.2011 olur tarihli yolluksuz atama onay yazısında tahrifat yapıp, yolluk alımına esas olacak şekilde 17.06.2011 tarihli personel nakil bildirimi, ödeme listesi ve beyanı ile yolluk ödeme emri belgelerini sahte olarak düzenleyip, bu sahte resmi belgeleri kullanarak Akkışla Mal Müdürlüğünden 1.986,72 TL yolluk almak suretiyle resmi belgede sahtecilik suçunu işlediğinin iddia ve kabul edildiği olayda, Anayasa Mahkemesi’nin 04.05.2005 günlü, E:2004/54, K:2005/24 Sayılı kararıyla 6245 Sayılı Harcırah Kanunu’nun 10. maddesinin ( 1 ) numaralı bendinin başına 31.07.2003 günlü, 4969 Sayılı Kanun ile eklenen “Kendi yazılı talepleri üzerine gönderilenler hariç olmak üzere;” ibaresinin, Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verildiği, kararın 26.11.2005 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandığı dikkate alındığında, sanığın eylemin 5237 Sayılı Kanun’un 211. maddesindeki ‘‘bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın ispatı veya gerçek bir durumun belgelenmesi amacıyla sahtecilik’’ suçunu oluşturup oluşturmayacağı tartışılarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiğinin gözetilmemesi,

d- ) 5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesine dair uygulamanın Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün 2014/140 Esas, 2015/85 Sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

e- ) Sanığın mahkumiyetine karar verildiği halde kendini vekil ile temsil ettiren katılan lehine hüküm tarihinde yürürlükte bulunan avukatlık asgari ücret tarifesindeki maktu vekalet ücretine hükmolunmaması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 08.06.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/8963 Karar: 2017/4251 Tarih: 06.06.2017

  • TCK 204. Madde

  • Resmi Belgede Sahtecilik Suçu

1- ) Sanıklar …, … ve … hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 16.07.2008 tarih, 2008/1117 Sayılı iddianamesi ile İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesine 2008/313 Esas sayılı kamu davasının açıldığı, açılan davanın Suç İşlemek İçin Örgüt Kurma, Suç İşlemek İçin Kurulan Örgüte Üye Olma, Suç İşlemek İçin Kurulan Örgüte Yardım Etme, Resmi Evrakta ve Mühürde Sahtecilik suçlarına dair olduğu ve sanıklardan …‘nun 5237 Sayılı TCK’nın 220/2, 204/1 ( 15 kez ), … ve …‘ün 5237 Sayılı TCK’nın 220/2, 204/1 ( 16 kez ) cezalandırılmasının istenildiği, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın iddianamesinin 132. sayfasında 63 numaralı eylem başlığı altında … plakalı aracın sahte evraklarla Ladik ilçesindeki tescil işlemleri ve 150. sayfasında ise 85 numaralı eylem başlığı altında … plakalı araçlar ile plaka tescili yapılmayan 5. araca dair sahte evraklarla Ladik ilçesindeki tescil işlemlerinin anlatıldığı, böylece İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının iddianamesinde geçen 63 ve 85 numaralı eylemler başlığı altında yazılanların örgütün, Ladik’te gerçekleştirdiği örgüt faaliyetleri olduğundan bahisle dava açıldığının anlaşılması karşısında; ayrıntıları Dairemizin 2013/2234 E, 2015/824 K sayılı ilamı ile, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.12.2013 gün ve 1475-577, 30.05.2006 gün ve 173/145, 13.10.1998 gün 305/304, 20.03.1995 gün ve 48/68 ile 02.03.1987 gün ve 341/84 Sayılı kararlarında açıklandığı üzere, “aynı suç işleme kararından” Kanun’un aynı hükmünü birçok kez ihlal etme hususunda önceden kurulan bir plan, genel bir niyetin anlaşılması gerektiği, bu bağlamda failin suçu işlemeden önce bir plan yapmasının veya bu suça niyet etmesinin, fakat fiili bir defada yapmak yerine kısımlara bölmeyi ve o surette gerçekleştirmeyi daha uygun görmesinin, bu plan çerçevesinde hareket etmesinin, hareketinin önceki hareketinin devamı olmasının ve tüm bu hareketleri arasında subjektif bir bağlantı bulunmasının anlaşılması, aynı suç işleme kararının varlığının, olaysal olarak suçun işlenmesindeki özellikler, suçun işleniş biçimi, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, mağdurların farklı olup olmadıkları, ihlal edilen değer ve yarar ile korunan değer ve yarar, olayların oluşum ve gelişimi ile tüm özelliklerinin değerlendirilerek belirlenmesi gerektiği, suçların işlenme tarihleri arasında az veya çok bir zaman aralığı bulunması, suç mağdurlarının birden fazla olması halinde teselsülü reddetmenin adalet ve hakkaniyete uygun bulunmayacağının belirtilmesi ve sahtecilik suçlarında suçun mağdurunun genel anlamda kamu güveni olup suçun işlenmesiyle suçtan zarar gören gerçek kişilerin sayısının fazla olmasının zincirleme suç hükümlerinin uygulanması koşullarını etkilemeyeceği cihetle; sanıklar …, … ve … hakkında bu dosya ile irtibatlı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 16.07.2008 tarih, 2008/11324 ve 2008/1117 Sayılı iddianamesi ile İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi 2008/313 Esas sayılı dosyasındaki suçlarda dahil eylemin kül halinde resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturacağı, mümkün olduğu takdirde belirtilen dava dosyasının celbi ile iş bu dava dosyası ile birleştirilmesi ve zincirleme suç hükümlerinin uygulanma olanağının tartışılması, birleştirme mümkün olmadığı ve zincirleme suç oluştuğu takdirde ise Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 15.03.2016 tarih, 2014/847 Esas ve 2016/128 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere tayin olunacak cezadan kesinleşmiş önceki cezanın mahsup edilmesi gerektiği dikkate alınmadan eksik araştırma ve değerlendirme sonucu hüküm kurulması,

2- ) Ayrıntıları Ceza Genel Kurulunun 14.10.2003 gün ve 2003/6-232-250 sayılı, Ceza Genel Kurulunun 09.10.2012 gün 2011/8-335 Esas 2012/1804 Sayılı kararlarında da açıklandığı üzere, belgenin nesnel olarak aldatıcılık yeteneğinin bulunması ve aldatma keyfiyetinin belgeden objektif olarak anlaşılması gerektiği, muhatabın hatasından, dikkatsizlik veya özensizliğinden kaynaklanan fiili iğfalin, aldatma yeteneğinin varlığını göstermeyeceği cihetle; belgelerde sahtecilik suçlarında aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının takdiri hakime ait olduğu cihetle, dosya içerisinde bulunan suça konu belgeleri incelenmek suretiyle özelliklerinin duruşma tutanağına yazılması gerektiği gözetilmemesi,

3- ) Kabule göre;

a- ) Suça konu sahte noter vekaletnamesinin kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli belgelerden olduğu ve verilen cezanın TCK’nın 204/3. maddesi uyarınca artırılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde uygulama yapılarak eksik ceza tayini,

b- ) 5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesine dair uygulamanın Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün 2014/140 Esas, 2015/85 Sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık … müdafii ile sanıklar …, … ve …‘nın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu sebeplerden dolayı, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, kazanılmış hakkın saklı tutulmasına, 06.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 21. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/8922 Karar: 2017/1736 Tarih: 05.04.2017

  • TCK 204. Madde

  • Resmi Belgede Sahtecilik Suçu

Dosyanın incelenmesinde, ihbar edenin … Sağlık Grup Başkanlığı’na verdiği 25.05.2010 tarihli dilekçe ekinde yer alan 30.04.2010, 11.05.2010 ve 26.05.2010 tarihli usulsüz muayene edilmiş kişilerin isim ve TC. numaralarının yazılı olduğu 3 ayrı listede toplamda 50 ayrı suç mağduru olmasına karşın mahkemece yapılan yargılamada bu kişilerden sadece … ve …‘ın dinlenilmesi ile yetinilmesi, bunun sonucu olarak 3 ayrı listede isimleri yer alan kişilerin suça konu sahte reçeteler üzerinde ilaç alımına dair adlarına atılı bulunan imzaların bu kişilere aidiyeti ile reçetelerdeki düzenleyen bölümündeki imzaların sanık Dr. …‘nın eli ürünü olup olmadığına dair bilirkişi raporu alınmaması, suça konu sahte reçete asıllarının dosya arasına alınmaması, mahkeme huzurunda dinlenen … ve …‘ın beyanlarına niçin itibar edilmediğinin kararda tartışılmaması, muhakkik … tarafından düzenlenen raporda isimleri geçen ebe … ve hizmetli …‘nin ve Kocaeli SGK İl Müdürlüğü tarafından beyanları alınan … ve …‘ın mahkemece hiç dinlenmemiş olması, tanık olarak beyanına başvurulan ebe …‘e ise muhakkik raporunda vermiş olduğu beyanlarının sorulmaması ve ayrıca kamu zararının tespiti bakımından Kocaeli SGK İl Müdürlüğü’ne yazılan 17.10.2012 tarihli müzekkere ile sadece 30.04.2010 tarihli listede yer alan 17 kişi yönünden kamu zararının oluşup oluşmadığının sorulduğu ve diğer iki listede yer alan 33 usulsüz muayene edilmiş kişi sebebiyle kamu zararının sorularak tespit edilmediği anlaşılmakla, gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek biçimde belirlenmesi bakımından, belgelerde sahtecilik suçlarında aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının takdiri hakime ait olduğu cihetle, suça konu reçete asıllarının celp edilip incelenmek suretiyle özelliklerinin duruşma tutanağına yazılması ve denetime olanak verecek şekilde asıllarının dosya içine konulması ve iğfal kabiliyetinin bulunduğunun anlaşılması halinde, ihbar dilekçesi ekinde bulunan 3 ayrı listede yer alıp mahkemece dinlenmeyen diğer kişiler ile ebe …, ebe … ve hizmetli … ve …‘ın dinlenmesi, muhakkik raporunda muayene olmadıklarını belirten ancak Tuzla Asliye Ceza Mahkemesi tarafından alınan beyanlarında muayene olduklarını söylemek suretiyle çelişkiye düşen … ve …‘nın yeniden dinlenerek beyanlarındaki çelişkinin giderilmesi ile anılan sahte reçeteler üzerinde ilaç alımına dair adlarına atılı bulunan imzaların bu kişilere aidiyeti ile reçetelerin düzenleyen kısımlarındaki imzaların sanık Dr. …‘nın eli ürünü olup olmadığına dair sanığın ve tanıkların teşhise yeter oranda mukayeseye esas imza ve yazı örnekleri ilgili kurumlardan da temin edilmek suretiyle atılı imzaların aidiyeti konusunda bilirkişi incelemesi yaptırıldıktan ve 11.05.2010 ve 26.05.2010 tarihli diğer listelerde yeralan 33 usulsüz muayene edilmiş kişi sebebiyle kamu zararının tespitinden sonra subutu halinde eylemin kül halinde 5237 Sayılı TCK. 204/2’de düzenlenen memurun resmi evrakta sahtecilik suçunu oluşturacağı gözetilmeden eksik araştırma ile yazılı şekilde sanıkların beraatlerine hükmedilmesi,

SONUÇ : Yasaya aykırı, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebeplerden dolayı, 5320 Sayılı Kanun’un 8 /1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 Sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca istemden farklı olarak BOZULMASINA, 05.04.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 21. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/9362 Karar: 2017/1689 Tarih: 04.04.2017

  • TCK 204. Madde

  • Resmi Belgede Sahtecilik Suçu

1- ) Sanıklar hakkında fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ederek, sanıklardan …‘in 09.03.2007 ve 01.04.2008 tarihleri arasında Ö… ( F… ) Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezinde fiilen çalışmadığı halde çalışmış gibi aylık bireyselleştirilmiş çalışma, eğitim ve rehabilitasyon ( ABEP ) ve aylık meslek elemanı çizelgeleri düzenlendiği, aylık bireyselleştirilmiş eğitim ve rehabilitasyon planlarında sanık … yerine atılan bir kısım imzaların kendisine ait olmadığının saptandığı, M.’in çalışmasından dolayı sanıklardan B.’in sahibi ve müdürü olduğu Ö… ( F… ) Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkeze hazine tarafından 62.300,88 TL ücret ödendiğinin iddia ve kabul edildiği somut olayda; Dosyanın incelenmesinde, suça konu ABEP belgelerini dosya içerisinde olmadığı anlaşıldığından, belgelerin dosya arasına alınması ve belgelerde sahtecilik suçlarında aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının takdiri hakime ait olduğu cihetle, suça konu sahte belge asıllarının duruşmaya getirtilip incelenmek suretiyle, özelliklerinin duruşma tutanağına yazılması, aldatıcı nitelikte olup olmadığının kararda tartışılması ayrıca yapılan UYAP kontrolünde sanıklardan … hakkında resmi belgede sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık suçlarından Afyonkarahisar 1. Ağır Ceza Uşak 1. Ağır Ceza Sakarya 2. Ağır Ceza 2016/159 Esas, Batman 2. Ağır Ceza 2012/131 Esas, Mardin 1. Ağır Ceza 2015/108 Esas ve Kozan Ağır Ceza 2016/247 Esas sayılı, temyiz incelemesi sırası bekleyen veya halihazırda derdest bulunan kamu davalarının bulunduğu anlaşılmakla, ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 22.04.2014 gün ve 2013/11-397 -2014/202 Sayılı kararında açıklandığı üzere, belgelerde sahtecilik suçunun hukuki konusunun kamu güveni olduğu ve fiil tarihleri de dikkate alınarak; sanığın fiillerinin her biri yenilenen kasıtla işlenmiş ayrı suçları mı, yoksa bir suç işleme kararıyla kanunun aynı hükmünün kısa zaman aralıkları içerisinde, birkaç kez ihlal etmek suretiyle zincirleme biçimde işlenmiş tek suçu mu oluşturduğunun değerlendirilmesi ve fazla ceza verilmesinin önlenmesi açısından, sanık hakkında UYAP ortamından, tevzi bürosu ve sair surette tespit edilebilecek benzer suçlara dair dosyaların araştırılarak, mümkünse mevcut dava ile birleştirilmesi, aksi halde özetlerinin duruşma tutanağına geçirilip, bu davayı ilgilendiren onaylı örneklerinin dosya içerisine alınması, ayrıca dosya içerisinde sureti bulunan Adana 2. İdare Mahkemesi’nin 2011/111 Esas ve 2011/95 Sayılı Kararı incelendiğinde, olay sebebiyle gerçekleşen kamu zararın yeniden tespit edilmesi gerektiği de dikkate alındıktan sonra toplanan tüm delillerin birlikte değerlendirilerek sanıkların hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiğinin gözetilmeden eksik inceleme ile her iki suçtan mahkumiyetlerine hükmolunması;

Kabule göre de;

2- ) 5237 Sayılı TCK’nın 158. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının ( e ), ( f ) ( i ) ve ( k )bentlerinde sayılan hallerde adli para cezasının tayininde tespit olunacak temel gün sayısının, suçtan elde olunan haksız menfaatin iki katından az olmayacak şekilde asgari bu miktara yükseltilerek belirlenecek gün sayısı üzerinden arttırma ve eksiltmeler yapıldıktan sonra ortaya çıkacak sonuç gün sayısı ile bir gün karşılığı aynı kanunun 52. maddesi uyarınca, 20-100 TL arasında takdir olunacak miktarın çarpılması neticesinde sonuç adli para cezasının belirlenmesi gerektiği gözetilmeksizin TCK’nın 158/1-f son maddesi gereğince temel ceza belirlenirken yazılı şekilde uygulama yapılması,

3- ) Sanıklar hakkında nitelikli dolandırıcılık suçunda hüküm kurulurken, 5237 Sayılı TCK.nun 158/1-e, 43. 168/2. maddeleri uyarınca hükmedilen 2 yıl 6 ay hapis cezasından aynı Kanunun 62. maddesi gereğince 1/6 indirim yapılması sırasında 2 yıl 1 ay yerine 1 yıl 13 ay hapis cezasına hükmedilerek eksik ceza tayin edilmesi;

4- ) Sanık hakkında, resmi belgede sahtecilik suçundan 5237 Sayılı TCK’nun 204/2 43. maddeleri uyarınca hükmedilen 3 yıl 9 ay hapis cezasından, 5237 Sayılı TCK’nun 62. maddesi gereğince 1/6 indirim yapılması sırasında 3 yıl 1 ay 15 gün yerine 2 yıl 13 ay 15 gün hapis cezasına hükmedilerek eksik ceza tayin edilmesi;

Yasaya aykırı;

5- ) T.C. Anayasa Mahkemesi’nin, TCK’nın 53. maddesine dair olan, 2014/140 esas ve 2015/85 karar sayılı iptal kararının 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanmış olmasından kaynaklanan zorunluluk,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş olup; Cumhuriyet savcısının sanık …‘in ve sanık … müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı, 6723 Sayılı yasayla değişik 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 04.04.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 21. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/8907 Karar: 2017/1439 Tarih: 21.03.2017

  • TCK 204. Madde

  • Resmi Belgede Sahtecilik Suçu

Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 04.10.1993 gün ve 187/227 Sayılı kararında açıkladığı üzere tür ve miktarı itibariyle kesin olan kararların suç vasfına yönelik temyizi halinde Yargıtay’ca inceleme yapılmasının olanaklı bulunması karşısında, tebliğnamedeki red isteyen görüşe iştirak edilmeyerek Cumhuriyet savcısının suç vasfına yönelik temyiz itirazlarına yönelik yapılan incelemede;

Sanığın 2011 yılı mazot, gübre, toprak analizi desteği almak için üzerine kayıtlı taşınmazları fiilen ekip biçmediği halde ekip biçtiğini beyan ederek köy muhtarı ve köy azasının imzasını taşıyan içerik itibariyle sahte arazi bilgileri formlarını İlçe Tarım Müdürlüğü’ne ibraz etmek suretiyle Ziraat Bankası Finike şubesinden tarımsal destekleme parası almaktan ibaret eyleminin resmi belgede sahtecilik suçuna vücut verdiği ve TCK.nın 204/1, 43. maddeleri kapsamında kaldığı gözetilmeden suç vasfında hataya düşülerek resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunma suçundan hüküm kurulması,

SONUÇ : Yasaya aykırı, Cumhuriyet savcısı’nın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan anılan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1.maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK.nun 321.maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre sanık hakkındaki infazın durdurulmasına, 21.03.2017 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY :

Sanık … hakkında açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonunda, resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçundan TCK’nın 206/1, 43, 62, 52. maddeleri gereğince doğrudan 1860 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına dair, kararın bozulmasına dair gerekçeye aşağıdaki sebeplerle katılma olanağı bulunmamıştır.

1- )Sanık hakkında TCK’nın 206/1. maddesi uyarınca doğrudan adli para cezası uygulanmış olması karşısında 5320 Sayılı Kanun’un geçici 2. maddesi uyarınca doğrudan hükmolunan 3000 TL ve altındaki adli para cezalarının kesin nitelikte olup temyizinin mümkün olmaması sebebiyle temyiz talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, işin esasına girilerek suç vasfı sebebiyle kararın bozulması olanaklı değildir.

2- )Sanığın, taşınmazlarda ekim-dikim yapmadığı halde yapılmış gibi gösterip 04.03.2012 tarihinde 1262.08 TL tarımsal destekleme parası aldığı iddia ve kabul olunan olayda, taşınmazlara dair beyanların gerçeğe aykırı olduğunun anlaşılması karşısında, destek ödemesine dayanak 5488 Sayılı Tarım Kanunu ile ilgili yönetmelik ve tebliğ hükümlerinin incelenerek ve fiili uygulama sorularak beyan edilen ve sunulan belgelerin kurum tarafından mutaden araştırılıp araştırılmadığının belirlenerek sanığın hukuki durumunun buna göre tesbiti yapılmadan eksik araştırma ile hüküm kurulması,

3- )Sanık hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan TCK’nın 204/1. maddesi gereğince açılan davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonunda, 04.11.2013 tarih ve 2013/85-267 Sayılı kararı ile sanığın fiilinin yalan beyanda bulunmak suçunu oluşturduğunun kabulüyle TCK’nın 206/1, 43, 62, 52 maddeleri gereğince 1860 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve CMK’nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın, Cumhuriyet savcısının itirazı üzerine itiraz mercii Antalya 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 24.01.2014 tarih ve 2014/78 D.iş sayılı kararı ile suçun TCK’nın 204/1. maddesinde düzenlenen resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturduğu gerekçesiyle kaldırıldığı bunun üzerine dosyanın yeniden esasa kaydedilerek temyize konu kararın verildiği görülmüştür.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, koşulları 5271 Sayılı CMK’nın 231/6. maddesinde açıklanmıştır. Bunlar:

a- ) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olmaması,

b- ) Sanığın, yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,

c- ) Uğranılan zararın iade veya tazmininden ibarettir.

Yerel mahkemece CMK’nın 231/6. maddesinde gösterilen üç unsur gösterilmek suretiyle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı vermiştir.

İtiraz merciilerinin ancak, CMK’nın 231/6. maddesinde gösterilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşulları yönünden inceleme yapması olanaklıdır. Suç niteliği yönünden, itiraz merciinin değerlendirme ve karar yetkisi bulunmamaktadır.

Diğer yandan CMK’nın 271/ 2. maddesi uyarınca itirazı yerinde gören mercinin aynı zamanda itiraz konusu hakkında da karar vermesi gereklidir.

Bu itibarla, itiraz merciinin CMK’nın 231/6. maddesine aykırı şekilde vermiş olduğu kaldırma kararı üzerine yeniden dosyanın esasa kaydı ile duruşma açılması ve hüküm kurulması yasaya aykırı olup yok hükmündedir.

4- ) Kabule göre de, itiraz öncesi ve sonrası kurulan hükmün aynı nitelikde olup, ilk hükümde şartlar oluştuğu belirtilerek hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilirken, temyize konu kararda yasada yer almayan itiraz mercinin kaldırma kararı gerekçe gösterilmek suretiyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmek suretiyle çelişki yaratılması.

Yukarıda belirtilen gerekçelerle hükmün bozulması kanaatinde olduğumdan sayın çoğunluğun görüşüne katılma olanağı olmamıştır.

KARŞI OY :

26.06.2012 tarihli dilekçeyle köy muhtarı İsmail Denizkuşu tarafından köy yolunun kullanımına …‘nun engel olduğu yönündeki şikayeti üzerine kaymakamlık aracılığı ile başlatılan inceleme sonucu adı geçenin 2011 yılına ait mazot ve doğrudan gelir desteği talep belgesindeki bir kısım taşınmazlara ait beyanların gerçeğe aykırı olduğunun anlaşılması karşısında; destek ödemesine dayanak 5488 Sayılı Tarım Kanunu ilgili Yönetmelik ve Tebliğ hükümleri incelenerek belgelerin ibraz edildiği il / ilçe Tarım Müdürlüğünden fiili uygulama süreci sorularak çiftçilerin beyan ve sunduğu belgelerinin kurum tarafından mutaden araştırma durumu olup olmadığının belirlenmesi gerektiği, mahkemece bu yönü eksik hüküm kurulduğu kanaatiyle sayın çoğunluğun eylemin doğrudan resmi evrakta sahtecilik suçunu oluşturduğuna dair bozma gerekçesine katılmıyorum.


YARGITAY 21. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/9957 Karar: 2017/1361 Tarih: 16.03.2017

  • TCK 204. Madde

  • Resmi Belgede Sahtecilik Suçu

Gerekçeli karar başlığında sehven “müşteki sanık” olarak yazılmış olan katılan sanıklar … ve …‘in sıfatının mahallinde “Katılan sanık” olarak düzeltilmesi mümkün görülmüştür.

1-) Katılan sanık … müdafiinin temyiz talebinin incelenmesinde;

Katılan sanık müdafiinin temyiz dilekçesinde katılma talebi hakkında karar verilmediğini belirterek müvekkili hakkındaki beraat kararının katılan sıfatı eklenerek düzeltilerek onanmasına kararı verilmesini talep ettiğini beyan etmiş ise de; 07.08.2014 tarihli oturumda katılma talebinin kabul edildiği ve temyiz dilekçesinde beraatine karar verilen sanıklara yönelik temyiz talebinin bulunmadığı anlaşıldığından katılan sanık müdafinin, temyiz isteminin 5320 Sayılı Yasanını gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 317. maddesi uyarınca REDDİNE,

2-)Hükmün tefhim edildiği 07.05.2014 tarihinde katılan sanık … müdafiinin yüzüne karşı verildiği, müdafii tarafından süre tutum dilekçesi verildiği anlaşılmakla; tebliğnamedeki temyiz isteminin reddine dair düşünceye iştirak edilmemiştir.

a-)Katılan sanık … müdafiinin katılan sanık … hakkında dolandırıcılık suçundan kurulan beraat hükmüne yönelik temyiz talebinin incelenmesinde;

Katılan sanık …‘nin suça konu sahte bonoyu önceden doğmuş borç nedeni ile ya verdiğinin iddia edildiği olayda, ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.03.1998 gün ve 6/8-69 Sayılı kararında da açıklandığı üzere, önceden doğmuş bir borç için hileli davranışlarda bulunulması halinde borç, kandırıcı nitelikteki davranışlar sonucu doğmayacağından dolandırıcılık suçunun yasal unsurları itibariyle oluşmadığı gerekçesiyle beraat kararı verilmesi gerekirken, suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeni ile beraat kararı verilmiş ise de, sonuçta beraate hükmolunması isabetli bulunduğundan, katılan sanık … müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün isteme aykırı olarak ONANMASINA,

a-)Katılan sanık … müdafinin katılan sanık … hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan beraat hükmüne yönelik temyiz talebinin incelenmesinde;

Katılan sanık …‘nin suça konu belgeyi kendi imzasından farklı imza atarak sahteleştirmek suretiyle üzerine atılı resmi belgede sahtecilik suçunu işlediğinin iddia olunduğu olayda; her ne kadar alınan bilirkişi raporunda suça konu belge üzerindeki kefil imzasının …’ nin el ürünü olmadığı tespit edilmiş ise de; sanıklar … nın suça konu belgeyi …‘nin kendi huzurlarında imzaladığı, diğer sanıklar ile tanıkların …‘nin suça konu belgedeki imzayı inkar etmeyip ödeyeceğini söylediğini ve yine sanık …‘nin, …nin ben o imzayı da gerçek imza değil öylesine attım dediğini beyan etmeleri karşısında, suça konu belgedeki borçlu olarak gözüken …‘ün tanık sıfatıyla dinlenilmesi ve ….’ın incelemeye esas yazı ve imza örnekleri alınıp, kurum ve kuruluşlardan uygulamaya elverişli yazı ve imzaları da toplanmak suretiyle, suça konu belgenin ön yüzünde bulanan keşideci ve kefil imzası ile yazılarının aidiyeti konusunda bilirkişi incelemesi yaptırılması, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken, eksik inceleme ve değerlendirme sonucu yazılı şekilde beraatine karar verilmesi,

SONUÇ : Yasaya aykırı, katılan sanık … müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca isteme aykırı BOZULMASINA, 16.03.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/9592 Karar : 2018/7341 Tarih : 26.09.2018

  • TCK 204. Madde

  • Resmi Belgede Sahtecilik Suçu

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma neticelerine uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanığın yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

5237 sayılı TCK’nin 43. maddesi uyarınca; “bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla ya da aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi” durumunda zincirleme suç hükümlerinin uygulanması mümkün olup, suçu konu belgelerin aynı anda ele geçtiği olayda, 5237 sayılı TCK’nin 43. maddesinin uygulanma olanağının bulunmadığı gözetilmeden yazılı şekilde uygulama yapılması,

Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nin 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden duruşma yapılmasını gerektirmeyen bu hususun aynı Yasa’nın 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasından zincirleme suç hükümlerine ilişkin TCK’nin 43/2. maddesinin uygulandığı kısım çıkarılıp, sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nin 204/1. maddesi uyarınca 3 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, sonuç cezanın bu şekilde belirlenmesi suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 26/09/2018 tarihinde oy birliği ile karar verildi.


YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/8880 Karar : 2018/5680 Tarih : 18.09.2018

  • TCK 204. Madde

  • Resmi Belgede Sahtecilik Suçu

Resmi belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından sanıklar hakkında kurulan beraat hükümleri katılan tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü;

6545 sayılı Kanun’un 31. maddesiyle, 04/02/1983 tarih ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 14. maddesinde yapılan değişikliğin, 28/06/2014 tarih ve 29044 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiği dikkate alınarak ve söz konusu Kanun değişikliğine göre, “Ceza dairelerinde, daireler arasındaki işbölümünün belirlenmesinde; mahkeme kararındaki nitelendirme, mahkumiyet dışındaki kararlarda ise iddianamede veya iddianame yerine geçen belgedeki nitelendirme esas alınır, çeşitli suçlara ait davalarda, suçların en ağırını incelemeye yetkili olan daire görevlidir” hükmüne yer verildiği,

Çeşitli suçlara ilişkin açılan davalardan en ağırı saptanırken, hapis cezasının üst sınırı daha fazla olan suça ilişkin dava daha ağır kabul edilmeli, üst sınırların eşit olması halinde bu kez alt sınırı daha fazla hapsi gerektiren suça ilişkin davanın daha ağır olduğu sonucuna varılmalıdır. Hapis cezası ile birlikte öngörülen adli para cezaları ise, her iki suça ilişkin hapis cezalarının alt ve üst sınırlarının eşit olması halinde dikkate alınmalıdır.

03.10.2013 tarihli kararda sanıkların, üzerine atılı her iki suç yönünden beraatlerine karar verildiği, bu kapsamda görevli daire belirlenmesinde iddianamenin dikkate alınması gerektiği, 20.04.2011 tarihli iddianamede ise her iki sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 204/1 ve 157/1 maddeleri gereği cezalandırılmaları istemi ile dava açıldığı,

İncelenen dosya içeriğine göre; temyiz incelemesine konu suçlardan resmi belgede sahtecilik suçunun cezasının, suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 204/1. maddesinde iki yıldan beş yıla kadar hapis; Dolandırıcılık suçunun cezasının ise aynı Kanun’un 157/1 maddesi uyarınca bir yıldan beş yıla kadar hapis ve 5000 gün adli para cezasından ibaret olduğu gözetildiğinde;

İddianamedeki sevk ve nitelendirme ve Yargıtay Kanunu’nun Değişik 14. maddesi gereğince temyiz incelemesi dolandırıcılık suçuna göre daha ağır yaptırım teşkil eden resmi belgede sahtecilik suçuna bakmaya yetkili ve görevli Yüksek (11.) Ceza Dairesi’nin görevi dahilinde olduğundan Dairemizin GÖREVSİZLİĞİNE, dosyanın ilgili Daireye TEVDİİNE, 18.09.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/3278 Karar : 2018/4660 Tarih : 26.06.2018

  • TCK 204. Madde

  • Resmi Belgede Sahtecilik Suçu

Sanık …‘ın … Bölge Müdürlüğünün Hukuk Servisinde olay tarihlerinde ita amirliği mutemedi olarak, diğer sanık …‘in de yine olay tarihlerinde aynı serviste memur olarak görev yaptığı,… Bölge Müdürlüğünün mahkemelerdeki taraf sıfatı olan davaların masraflarının karşılanması amacıyla sanık … adına bankaya bir avans hesabı açıldığı, vakıflar bölge müdürlüğü avukatlarının katıldıkları davanın masrafını çıkararak hukuk bürosuna bildirdikleri, hukuk bürosunda görevli sanıkların avukatlar tarafından kendilerine bildirilen masraflar için tahakkuk emri düzenledikleri, daire amirlerine imzalatıp avukatlar ile bankaya gönderdikleri, bankadan avukatlar tarafından çekilen paranın mahkeme masrafları için sanıklara verildiği, bazen avukatların bazen de sanıkların vakıflar bölge müdürlüğünün taraf olduğu davalardaki masrafları ilgili mahkemenin veznesine makbuz karşılığı yatırdıkları, bu şekilde yatırılan masraflara ilişkin makbuzların tekrar liste halinde tahakkuk emri olarak düzenlendiği, sıralı amirlere imzalatılmak suretiyle bankadan çekilen avansın kapatıldığı, yapılan bu işlemler sırasında sanıkların mahkemelere yatırılan harç, damga pulu, tebliğ zarfı, fotokopi gibi harcamalara ilişkin mahkeme yazı işleri müdürlüğü tarafından imzalanan mahkeme giderleri listelerinde yer alan ödeme nevi kısmında yazan miktarların önüne rakamlar yazmak veya üzerinde oynamalar yapmak suretiyle gerçek masraf miktarlarının üzerinde harcama yapılmış gibi gösterdikleri ve bu miktarlar üzerinden tahakkuk emirleri düzenledikleri ve bu şekilde fazladan aldıkları parayı mal edindikleri, bu şekilde sanıkların 2002 yılı-Aralık 2005 tarihleri arasında 1001 adet belgede tahrifat yaparak sanık …‘ın 150.116,86 TL parayı, sanık …‘ın ise 4.133,76 TL parayı menfaat edindiği, bu suretle sanıkların kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarını işlediklerinin iddia olunduğu olayda;

1- Sanık … hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan kurulan hükme yönelik temyiz talebinin incelenmesinde;

Sanık ikrarı, beyanlar, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamından sanığın atılı suçu işlediği anlaşılmış olduğundan mahkemenin kabul ve uygulamasında, ayrıca sanığa ait … plakalı aracın suçta kullanılmaması ve suçtan elde edildiğine dair bir delil de bulunmaması karşısında; mahkemenin 20/02/2012 tarihli değişik iş sayılı kararı ile vermiş olduğu araç üzerindeki tedbirin kaldırılmasına yönelik kararda bir isabetsizlik görülmemiş olup, adli para cezasının hesaplanması sırasında gün miktarının 20-100 TL arasında belirlenmesi hakimin takdir yetkisi kapsamında olduğundan tebliğnamedeki bozma isteyen düşünceye iştirak edilmemiştir.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre; katılan vekilinin ve sanık müdafiinin temyiz itirazlarının reddi ile hükmün ONANMASINA,

2- Sanık … hakkında resmi belgede sahtecilik; sanık … hakkında nitelikli dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyiz taleplerinin incelenmesinde;

a- Sanık … hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan hüküm açısından; sanığın görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu bir belgeyi sahte olarak düzenlediğinin anlaşılması karşısında; eyleminin TCK’nın 204/2 maddesinde düzenlenen suçu oluşturduğu gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulması,

b- Sanık … hakkında nitelikli dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarından kurulan hükümler açısından; sanığın, hükümden sonra 22/02/2017 tarihinde öldüğünün UYAP sistemi aracılığıyla Mernis’ten temin edilen nüfus kaydından anlaşılması karşısında, hakkında açılan kamu davasının 5237 sayılı TCK’nın 64/1. maddesi uyarınca düşürülmesine karar verilip verilmeyeceğinin mahkemesince değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

Kanuna aykırı olup, sanıklar müdafiilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, sanık … hakkında kurulan hükümde aynı kanunun 326/son maddesi uyarınca ceza miktarı bakımından kazanılmış hakkın gözetilmesine, 26/06/2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/9661 Karar : 2018/5862 Tarih : 26.06.2018

-TCK 204. Madde

  • Resmi Belgede Sahtecilik Suçu

1- Sanıklar … ve … haklarında resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerine karşı yapılan temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Toplanan deliller karar yerinde incelenip sanıkların suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin, cezayı azaltıcı sebeplerin nitelik ve derecesi takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş ve incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık … müdafii ve sanık …‘nın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin istem gibi ONANMASINA,

2- Sanıklar …, … ve … haklarında resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerine karşı yapılan temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Özel Yeni Otoyol Sürücü Kursu kurucusu sanık …, kurs müdürü sanık … ve kursta sekreter/memur olarak görev yapan sanık …‘ın motorlu taşıtlar sürücü adayı sınavını geçemeyecek durumda olan kursiyerler adına sahte sınav giriş belgeleri düzenlediklerinin iddia edilmesi karşısında; sanık …‘un kurstaki görev ve unvanı dikkate alınarak; sanık …‘ın ise kurstaki görev ve unvanının ilgili kurumdan sorularak tespit edilmesi; yönetici, öğretmen, uzman öğretici ve usta öğretici olarak görev yaptığının anlaşılması halinde, suç tarihinden önce 14.02.2007 gün ve 26434 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanununun 9/b maddesi gereğince 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uyarınca haklarında yetkili merciden soruşturma izni alınması gerektiği; sanık … ile kursta, yönetici, öğretmen, uzman öğretici ve usta öğretici olarak görev yaptığının tespit edilmesi halinde sanık …‘ın eylemlerinin 5237 sayılı TCK’nın 204/2. maddesinde yaptırıma bağlanan “kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği” suçunu oluşturacağı, sanık …‘ın eyleminin de TCK’nın 40/2. maddesindeki bağlılık kuralı uyarınca bu suça iştirak derecesinin saptanması, sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının belirlenmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hükümler kurulması,

Yasaya aykırı, sanık … müdafii ve sanıklar … ile …‘ın temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, sanık …‘ın ceza miktarı yönünden kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, 26.06.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/14915 Karar: 2016/601 Tarih: 27.01.2016

  • TCK 204. Madde

  • Resmi Belgede Sahtecilik Suçu

Kooperatif yöneticisi olmayan sanık M. K.’nın gerçekte M. Ç.’e ait olan kooperatif hissesini kendisine aitmiş gibi devrine dair noterde sözleşme düzenleyerek menfaat temin etme eyleminin 5237 Sayılı 157 /1. maddesinde yazılı suçu oluşturacağı cihetle tebliğnamedeki bu yönden bozma isteyen düşünceye iştirak edilmemiştir.

I-) Sanıklar C. H., L. D. ve A. İ. hakkında verilen beraat hükümlerine yönelik şikayetçi vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

… Arsa ve Konut Yapı Kooperatifi yönetim kurulu üyeleri olan sanıklara yüklenen “görevi kötüye kullanma” suçundan açılan davada, şikayetçinin suçtan doğrudan zarar görmediği ve usulsüz verilmesinden dolayı hukuken geçersiz olan katılma kararının hükmü temyiz hak ve yetkisi vermeyeceği cihetle, şikayetçi adına vekilinin vaki temyiz isteminin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 317. maddesi uyarınca REDDİNE,

II-) Sanık M. K. hakkında dolandırıcılık suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik Cumhuriyet savcısı, sanık müdafii ve katılan vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin, cezaları artırıcı ve azaltıcı sebeplerin bulunmadığı takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş ve incelenen dosyaya göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan Cumhuriyet savcısı, sanık müdafii ve katılan vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA,

III-) Sanık M. K. hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik Cumhuriyet savcısı ve sanık müdafiinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;

Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin tahkikat neticelerine uygun olarak tecelli eden kanaat ve takdirine, tetkik olunan dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine;

Ancak;

1-) Sahte olarak düzenlenen belgelerin içerisinde, sahteliği kanıtlanıncaya kadar geçerli noterden düzenlenen hisse devir sözleşmesi bulunması ve farklı tarihlerde birden çok sahte belgenin düzenlenmesi sebebiyle belge sayısı da dikkate alınarak 204/3, 43. maddeleri uyarınca artırım yapılması gerektiğinin gözetilmemesi yasaya aykırı;

2-) 5237 Sayılı TCK’nun 53. maddesine dair uygulamanın Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün 2014/140 Esas, 2015/85 Sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, Cumhuriyet savcısı ve sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 27.01.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 21. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/5417 Karar: 2016/547 Tarih: 21.01.2016

  • TCK 204. Madde

  • Resmi Belgede Sahtecilik Suçu

Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine göre Cumhuriyet savcısının sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

1- ) … Noterliğine düzenletilen, suça konu 11.12.2007 gün ve … yevmiye numaralı vekaletnamenin kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli belgelerden olduğu, bu sebeple resmi belgede sahtecilik suçundan verilen cezanın 204/3. maddesi uyarınca artırılması zorunluluğu,

2- ) Kabul ve uygulamaya göre de;

a- )Hakkındaki hapis cezası ertelenen sanık hakkında 5237 Sayılı TCK’nun 53. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrası gereğince aynı maddenin 1. fıkrasında yazılı hak yoksunluklarına hükmedilmemesi,

b- ) Sanık hakkında; 5237 Sayılı TCK’nun 51/7. maddesinde “hükümlünün deneme süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi veya kendisine yüklenen yükümlülüklere hakimin uyarısına rağmen uymamakta ısrar etmesi halinde ertelenen cezanın kısmen veya tamamen infaz kurumunda çektirilmesine karar verileceğinin” belirtilmesi karşısında; mahkemece “erteleme süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi halinde sanığın ertelenen cezasının aynen çektirilmesine” karar verilerek infazı kısıtlayacak şekilde hüküm tesisi,

II. Sanık … hakkında verilen hükme yönelik incelemede;

Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine göre Cumhuriyet Savcısının sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

1- )Sanığın, diğer sanık … ile birlikte, katılan …‘e ait nüfus cüzdanı sureti ile … Noterliğine başvurup, kendisini … olarak tanıtarak, … … plaka sayılı aracın devri için vekaletname düzenletmekten ibaret eyleminin, TCK’nın 204/1. maddesinde düzenlenen resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturduğunun ve suça konu vekaletnamenin kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli belgelerden olması sebebiyle cezanın TCK’nın 204/3. maddesi uyarınca artırılması gerektiğinin gözetilmeden, yazılı şekilde resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçundan hüküm kurulması,

2- ) Kabul ve uygulamaya göre de;

Sanık hakkında; 5237 Sayılı TCK’nun 51/7. maddesinde “hükümlünün deneme süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi veya kendisine yüklenen yükümlülüklere hakimin uyarısına rağmen uymamakta ısrar etmesi halinde ertelenen cezanın kısmen veya tamamen infaz kurumunda çektirilmesine karar verileceğinin” belirtilmesi karşısında; mahkemece “erteleme süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi halinde sanığın ertelenen cezasının aynen çektirilmesine” karar verilerek infazı kısıtlayacak şekilde hüküm tesisi,

III. Sanık … hakkında verilen hükme yönelik incelemede;

Suç tarihinde …. Noter vekili olarak görev yapan sanığın, sanık …‘nın, katılan … adına düzenlenmiş nüfus cüzdanı fotokopisi ile noterliğe başvurması üzerine Noterlik Kanunu Yönetmeliği’nin 90. maddesine aykırı hareket ederek, nüfus cüzdanı aslını görmeden kimlik tespiti yapması ve noterliğe başvuran kişi ile ibraz edilen nüfus cüzdanındaki fotoğraftaki ve vekaletnameye yapıştırılmak üzere sunulan vesikalık fotoğraftaki kişinin aynı kişi olup olmadığını kontrol etmeden işlem yapması karşısında, eyleminin 257/2. maddesindeki görevi ihmal suçunu oluşturacağı gözetilerek, sanığın eylemi sonucunda anılan maddede öngörülen kişilerin mağduriyetine veya kamu zararına yol açma yada kişilere haksız bir menfaat sağlama unsurlarının oluşup oluşmadığı karar yerinde tartışılarak, sonucuna göre hukuki durumunun takdir ve tayini yerine, yazılı şekilde beraat karar verilmesi,

SONUÇ : Yasaya aykırı, Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8 /1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca kısmen istem gibi BOZULMASINA, 21.01.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 21. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/189 Karar: 2016/337 Tarih: 18.01.2016

  • TCK 204. Madde

  • Resmi Belgede Sahtecilik Suçu

1-) Dosya içinde aslı gönderilen suça konu nüfus cüzdanı üzerinde heyetçe yapılan gözlem neticesinde; belgede bulunan fotoğraf üzerinde Nüfus Hizmetleri Yönetmeliğinin gereğince bulunması gereken soğuk mühür izi mevcut olmadığından belgenin bu hali ile aldatıcı niteliğinin bulunmadığı anlaşılmakla, atılı suçun unsurları yönünden oluşmadığı gözetilerek sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi, yasaya aykırı,

2-) Kabule göre de; T.C. Anayasa Mahkemesi’nin, TCK’nın 53. maddesine dair olan, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanmış olmasından kaynaklanan zorunluluk,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK.nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 18.01.2016 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

MUHALEFET ŞERHİ :

İddianamede, şüphelinin, kardeşine ait olan kimliğin üzerindeki fotoğrafı sökerek kendi fotoğrafını yapıştırıp kullanmak şeklinde gerçekleşen eyleminin resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturduğu belirtilerek açılan davada; mahkemece sevke uygun olarak mahkumiyetine karar verilmiştir.

Daire çoğunluğu ise, atılı suçun unsurlarının oluşmaması sebebiyle sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği düşüncesindedir. Sayın daire çoğunluğunun kararına aşağıdaki sebeplerle katılmak mümkün değildir. (Gbi. Bkz.: …, …, Gerçek Bir Resmi Belgeyi Değiştirme ve Bozma Eylemlerinin 204/1 ve 205. maddeleri Açısından Değerlendirilmesi, Terazi Dergisi, Cilt:8, Sayı:86, Ekim 2013, s. 40-48):

204.madde gibi 205. maddedeki suç da bir çeşit sahtecilik suçudur. Her iki suçta korunan hukuki yarar, ispat araçlarının dokunulmazlığına olan “kamu güveni”dir. Suçun oluşması için, genel kast yeterli olup, fail, eyleminin haksız, hukuka aykırı olduğunu bilmesi gerekli ve yeterlidir. Suç, seçimlik hareketli olarak düzenlendiğinden, maddede sayılan hareketlerden birinin gerçekleştirilmesi yeterli olup, ayrıca bir zarar veya tehlikenin doğması gerekmez (Yaşar/Gökcan/Artuç, Cilt V, s. 5842).

205.maddenin gerekçesinde belirtildiği gibi “suçun konusu, hukuken geçerli, yani gerçek bir resmi belgedir. Söz konusu suçu oluşturan seçimlik hareketler, resmi belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemektir.” 205. maddedeki “bozma” ile 204. maddedeki “değiştirme” fiilleri, birbirine yakın, hatta aynı olabilir. Aradaki fark, “aldatıcılık” vasfıdır. Nitekim bu hususa, hem 204, hem de 205. maddenin gerekçesinde yer verilmiştir. 205. maddenin gerekçesine göre “Sahtecilik suçu, düzenlenen belgenin veya belgede yapılan değişikliğin başkasını aldatıcı nitelikte olmasını gerektirir. Bu maddede tanımlanan suçun işlenmesi, başkasını aldatma özelliği taşımayabilir.” 204. madde gerekçesine göre de “mevcut olan resmi belge üzerinde sahtecilikten söz edebilmek için, yapılan değişikliğin aldatıcı nitelikte olması gerekir. Aksi takdirde, resmi belgeyi bozmak suçu oluşur.” Öğretide de bu farka dikkat çekilmiştir.

Özel kast da denilen “belli bir amaç veya saik” ile hareket edilmesinin arandığı suç tiplerinde veya suçun nitelikli hallerinde, bu husus Kanunda açıkça ve ayrıca gösterilir. Yargıtay CGK’nun bir çok kararında belirtildiği gibi “Doğrudan kast, failin hareketinin yasal tipi gerçekleştireceğini bilmesi ve istemesini gerektirir. Ancak, failin hareketiyle hedeflediği doğrudan sonuçların yanısıra, hareketinin zorunlu sonuçları ya da kaçınılmaz yan sonuçları da, açık bir isteme olmasa dahi doğrudan kast kapsamında değerlendirilmelidir.” (CGK., 23.11.2010, 171/232). 204. maddesinde olduğu gibi 205. maddede de kişilerin amacı değil, fiili cezalandırılmaktadır (…, …, Belgede Sahtecilik Suçları, 3. Baskı, Mayıs 2013, s. 369).

Maddenin 765 Sayılı karşılığı olan 348. maddede, suçun oluşması için belgenin ortadan kaldırılması veya bozulması yeterli görülmeyip, ayrıca bu eylemler sonucunda umumi veya hususi bir zararın doğması da aranmışken, 205. maddede suç için herhangi bir zararın meydana gelmesi aranmamıştır. Suçun işlenmesiyle genellikle bir zararın oluşması veya hak sahibinin o belgeden yararlanma imkânının kalmaması mümkün olsa da bu hususlar zorunlu unsurlar değildir. Kaldı ki Yargıtay Ceza Genel Kurulu, zararın suçun unsuru olduğu dönemde bile “Devlet, bir olgunun kanıtlanma yeteneğini tanıdığı belgelerin öz ve biçimleri ile gerçekliklerine ve doğruluklarına beslenen ortak toplum inancını kamu güveni içinde korumak ve o yüzden de soyut varlık ya da yararın veya değerin somutlaştırdığı belgeleri erişilmez ve dokunulmaz kılmak istemiştir. Zarar doğma olasılığı yeterlidir. Kanıt değeri olan belgenin yok edilmesiyle zarar kendiliğinden doğmuştur” şeklindeki kararıyla, suçla korunan yarara dikkat çekmiş ve somut zararın oluşmasını aramamıştır (CGK, 07.03.1988, 596/73).

Ne 204, ne de 205. maddede suçun unsuru olarak özel bir kast, saik, amaç öngörülmemiştir. Bu nedenle, “Failin kastı sahte resmi belge oluşturmaktır. Bu suç aldatıcılık unsurunun yokluğu sebebiyle gerçekleşmemiştir. Olayda resmi belgeyi bozmak gibi bir kasıt, niyet yoktur” denilemez. Aksinin kabulü, madde gerekçesine hiç değer vermemek, gerçek bir resmi belgeyi değiştirmek suçu için genel kast yeterli görülmesine rağmen, aynı resmi belgeyi bozmak suçu için özel kast, amaç veya saik aramak demektir. Aynı şekilde “suçun, hak sahibinin o belgeden yararlanmasını engellemek amacıyla işlenmesi ve belgenin bozulmasıyla bu hususun gerçekleşmesi” demek, bir “tehlike suçu”nu “ancak özel amaçla işlenebilen zarar suçu”na dönüştürmek demektir.

Keza, “belge üzerinde tasarruf yetkisi bulunan bir kimsenin belgeyi bozması, yok etmesi veya gizlemesi halinde, hak sahibinin suça konu belgeden yararlanmasının engellenmesinin söz konusu olamayacağı” düşüncesi de suçun kapsamını daraltmak, suç için öngörülmeyen unsurlar ilave etmek, bir başka ifadeyle ancak bir alacak-borç ilişkisi içeren çek, senet gibi belgelerin bu suçun konusu olabileceği anlamına gelir. Bu düşünce karşısında bir kimsenin kendisine veya başkasına ait sürücü belgesini, diplomayı, sertifikayı, nüfus cüzdanını, pasaportu aldatıcılık unsuru gerçekleşmeyecek, açıkça belli olacak şekilde tahrif ederek kullanması halinde, 205. maddedeki suç oluşmayacaktır. Oysa sayılan bu belgelerin hepsi de sahiplerine çeşitli yetkiler tanıyan, haklar sağlayan, statü veren ve kamu nezdinde “itibar edilen” resmi belgelerdir. Resmi belge olan evrak, bu şekilde değiştirilip bozulduğunda, yukarıdaki CGK Kararında belirtildiği gibi “bir olgunun kanıtlanma yeteneğini içeren belgelerin öz ve biçimleri ile gerçeklikleri ve doğruluklarına beslenen ortak toplum inancı” yıkılmış olmuyor mu? “Kamu güveni içinde korumak ve o yüzden de soyut varlık ya da yararın veya değerin somutlaştırdığı belgelerin erişilmez ve dokunulmazlığı” zarar görmüyor mu? Kaldı ki genel veya özel zararın suçun unsuru olduğu eski dönemde bile CGK, “Zarar doğma olasılığı yeterlidir. Kanıt değeri olan belgenin yok edilmesi (bozulmasıyla) zarar kendiliğinden doğmuştur” sonucuna vararak somut zararın oluşmasını aramamıştır.

Bozulan veya değiştirilen belgeler artık suçun konusu olup, hükümle birlikte delil olarak dosyada saklanmalarına karar verilmektedir. Gerçek sahiplerinin, üç ayrı kurum tarafından verilebilen bu belgeleri yeniden çıkarmalarının, göz ardı edilemeyecek bir emek, mesai ve masraf gerektirdiği açıktır. Durum bu iken, olayda bir hakkın kullanımının engellenmediğini ileri sürmek ne derece doğrudur?

“Suçun konusunu oluşturan ve fotoğraf değişikliği yoluyla sahteleştirilen belgelerin hak sahiplerince talep halinde her zaman yenisinin düzenlenebileceği” gerekçesi de suçun oluşmasına engel bir unsur değildir. Bu gerekçeyle suçun oluşmadığı kabul edildiğinde (ki suça konu belgeler çoğunlukla yeşil kart, nüfus cüzdanı, sürücü belgesi, pasaport gibi belgeler olup yeniden çıkarılamayan, düzenlenemeyen belge neredeyse yoktur) bu suç, işlenemez suç haline getirilmiş olur. Kanun koyucunun 205. maddedeki suçu düzenlerken 765 Sayılı TCK’nun 348. maddesinden habersiz olduğu söylenemez. O halde bu maddenin karşılığı olan 205. maddede suçun oluşması için herhangi bir zararın meydana gelmesinin aranmaması, zarar unsuruna yer verilmemesi göz ardı edilemez.

Bu gerekçelerle, sanık hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün yapılan sahteciliğin aldatma yeteneğine haiz olmaması sebebiyle hükmün resmi belgeyi bozmak suçundan, 205/1. maddesi uyarınca mahkumiyetine karar verilmesi gerekçesiyle bozulmasına karar verilmesi düşüncesiyle, sayın çoğunluğun sanığın beraati gerektiğine dair kararına katılamıyorum.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS