0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Trafik Güvenliğini Taksirle Tehlikeye Sokma Suçu

TCK Madde 180

(1) Deniz, hava veya demiryolu ulaşımında, kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından bir tehlikeye taksirle neden olan kimseye üç aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir.



TCK Madde 180 Gerekçesi

Madde metninde, deniz, hava veya demiryolu ulaşımında trafik güvenliğini kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından taksirle tehlikeye sokmak, suç olarak tanımlanmıştır.


TCK 180 (Trafik Güvenliğini Taksirle Tehlikeye Sokma Suçu) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/16725 Karar: 2014/8809 Tarih: 10.04.2014

  • TCK 180. Madde

  • Trafik Güvenliğini Taksirle Tehlikeye Sokma Suçu

Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, mahalli Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Oluş ve dosya kapsamına göre, sanığın gündüz vakti, sevk ve idaresindeki otomobil ile meskun mahalde seyir ederken, önündeki aracı sollamak için karşı şeride geçtiği esnada karşı şeritten gelen araç ile çarpışması sonucu meydana gelen olayda, sanığın sadece karşı yoldan gelen trafiğin kullandığı şerit ya da yol bölümüne girilmesinin, 5237 sayılı TCK’nın 179/2. maddesinde düzenlenen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunu oluşturmayacağı, zira 5237 Sayılı TCK’nın 179. maddesinde trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu, bu maddenin 2. fıkrasında, “kara, deniz, hava ve demiryolu ulaşım araçlarını kişilerin hayat, sağlık ve malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare etmek…” şeklinde tanımlandığı, aynı Kanunun 180. maddesinde ise, trafik güvenliğini taksirle tehlikeye sokma suçunun düzenlendiği ve bu maddede karayolu ulaşım araçlarına yer verilmediği, dolayısıyla 5237 sayılı TCK’nın 179. maddesinde düzenlenen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun ancak kasten işlenebilen suçlardan olduğu ve bu suçun oluşabilmesi için aracın kasıt ya da olası kasıtla kişilerin hayat, sağlık ve malvarlığı açısından tehlike yaratacak bir şekilde sevk ve idare edilmesi gerektiği, suçun taksirle işlenen biçimine 5237 sayılı yer verilmediği gibi, koşulları bulunduğu takdirde eylemin 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu kapsamında değerlendirilebileceği anlaşılmakla, yapılan yargılama sonucunda, olayda sanığın kastının bulunmaması nedeniyle atılı suçun yasal unsurları itibariyle oluşmadığı gerekçesi ile beraat hükmü verilmesi gerektiği gözetilmeksizin yazılı şekilde mahkumiyet hükmü tesis edilmesi,

Kanuna aykırı olup, mahalli Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanununun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak bozulmasına, 10.04.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2011/5160 Karar: 2011/3168 Tarih: 18.10.2011

  • TCK 180. Madde

  • Trafik Güvenliğini Taksirle Tehlikeye Sokma Suçu

Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanığın mahkumiyetine dair hüküm sanık müdafii ve katılan vekili tarafından temyiz edilmekle.

Sanığın daha önce kasıtlı suçtan mahkumiyetinin olduğu anlaşılmakla, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi için aranan 5271 Sayılı C.M.K.nın 231/6. maddesinin (a) bendinde yazılı kasıtlı bir suçtan mahkum olmama koşulunun bulunmaması nedeniyle, sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceği belirlenerek, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu gereği düşünüldü:

Karar: Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin ve katılan vekilinin yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine: ancak,

Oluş ve dosya kapsamına göre, katılan M. A. Doğan’ın yönetimindeki otomobiliyle seyir halindeyken ışıklı kavşakta kırmızı ışık yanması üzerine aracını durduğu esnada, arkadan aynı istikamete otomobiliyle gitmekte olan sanığın, hızını azaltmaması ve takip mesafesini korumaması şeklinde gelişen taksirli eylemiyle katılanın aracına arkadan çarptığı, çarpma sonucu katılanın otomobilinin arka plaka korkuluğunun kırıldığı ve arka tamponun ortasında çizik oluştuğu, sanığın otomobilinin ön tamponunda hafif çizik meydana geldiği, sanığın katılanın otomobiline çarptıktan sonra aracıyla geri geri gidip arka sokaklardan dönerek kaza mahallini terk ettiği olayda, sanığın eyleminin 5237 Sayılı T.C.K.nın 179/2. maddesinde düzenlenen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunu oluşturmayacağı, zira 5237 Sayılı T.C.K.nın 179. maddesinde trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu, bu maddenin 2. fıkrasında kara, deniz, hava ve demiryolu ulaşım araçlarını kişilerin hayat, sağlık ve malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare etmek… şeklinde tanımlandığı, aynı Kanunun 180. maddesinde ise, trafik güvenliğini taksirle tehlikeye sokma suçunun düzenlendiği ve bu maddede karayolu ulaşım araçlarına yer verilmediği, dolayısıyla 5237 Sayılı T.C.K.nın 179. maddesinde düzenlenen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun ancak kasten işlenebilen suçlardan olduğu ve bu suçun oluşabilmesi için aracın kasıt ya da olası kasıtla kişilerin hayat, sağlık ve malvarlığı açısından tehlike yaratacak bir şekilde sevk ve idare edilmesi gerektiği, suçun taksirle işlenen biçimine 5237 Sayılı yer verilmediği gibi koşulları bulunduğu takdirde eylemin 2918 Sayılı Kanun kapsamında değerlendirilebileceği ve sanık hakkında unsurları oluşmayan suçtan beraat kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı gerekçelerle sanığın mahkumiyetine karar verilmesi.

Kabule göre:

5271 Sayılı C.M.K.nın 226/2. maddesi uyarınca iddianamede yer almayan 5237 Sayılı T.C.K.nın 58. maddesinin uygulanabilmesi için sanığa ek savunma hakkı verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi ve mahkûmiyet hükmünde açıkça hangi hüküm sebebiyle kişinin mükerrir sayıldığı ve hangi mahkûmiyetin tekerrüre esas alındığının belirtilmesi gerektiği halde, sanığın daha önce kesinleşmiş cezası olduğundan söz edilerek sanık hakkında yazılı şekilde 5237 Sayılı T.C.K.nın 58/6-7. maddelerinin uygulanmasına karar verilmesi,

Sanığın 5237 Sayılı T.C.K.nın 53. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının a, b, d ve e bentlerinde belirtilen haklardan aynı Kanunun 53/2. maddesi gereğince hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar, 5237 Sayılı T.C.K.nın 53. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının c bendinde belirtilen haklardan kendi alt soyu açısından aynı Kanunun 53/3. maddesi gereğince koşullu salıverilme tarihine kadar yoksun bırakılmasına şeklinde karar verilmesi gerekirken 2 yıl süreyle haklardan yoksun bırakılmasına karar verilmesi.

Kendisini vekil temsil ettiren katılan lehine karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi.

Sonuç: Kanuna aykırı, sanık müdafii ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olup, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 18.10.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/2735 Karar : 2014/24918 Tarih : 8.12.2014

  • TCK 180. Madde

  • Trafik Güvenliğini Taksirle Tehlikeye Sokma Suçu

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre; mahalli Cumhuriyet savcısının, sanık hakkında tayin edilen denetim süresinin eksik tayin edildiğine ilişkin, üst Cumhuriyet savcısı ve sanık müdafinin ise sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Sanığın idaresindeki araçla seyir halinde iken G… petrol istasyonu mevkiine geldiğinde istasyonun çıkış kısmına doğru yanaşır gibi yapıp sinyal vermeden sola doğru dönüş yaptığı, bu sırada arkasından gelen ve katılan M…‘ın kullandığı araçla sanığın kullandığı araca çarpmamak için manevra yaparak sağ taraftaki yaya kaldırımına çarpması ve bunun sonucunda katılanın aracının devrilmesi şeklinde meydana gelen maddi hasarlı olayda; sanığın eyleminin TCK’nın 179/2. maddesinde düzenlenen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunu oluşturmayacağı, zira TCK’nın 179. maddesinde düzenlenen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun, bu maddenin 2. fıkrasında “kara, deniz, hava ve demiryolu ulaşım araçlarını kişilerin hayat, sağlık ve malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare etmek…’” şeklinde tanımlandığı, aynı Kanunun 180. maddesinde düzenlenen, trafik güvenliğini taksirle tehlikeye sokma suçunda ise karayolu ulaşım araçlarına yer verilmediği, dolayısıyla TCK’nın 179. maddesinde düzenlenen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun ancak kasten işlenebileceği ve bu suçun oluşabilmesi için aracın kasıt ya da olası kasıtla kişilerin hayat, sağlık ve malvarlığı açısından tehlike yaratacak bir şekilde sevk ve idare edilmesi gerektiği, karayolu ulaşım araçları yönünden suçun taksirle işlenen biçimine TCK`da yer verilmediği, koşulları bulunduğu takdirde eylemin 2918 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilebileceği bu nedenle sanık hakkında unsurları oluşmayan trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan beraat kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden, yasal ve yerinde olmayan gerekçelerle sanığın mahkumiyetine karar verilmesi,

Kanuna aykırı olup, üst Cumhuriyet savcısı ve sanık müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK`un 321. maddesi gereğince hükmün isteme uygun olarak (BOZULMASINA), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2005/13395 Karar : 2006/11933 Tarih : 12.06.2006

  • TCK 180. Madde

  • Trafik Güvenliğini Taksirle Tehlikeye Sokma Suçu

Dosya içeriğine, oluşa ve kabule göre, sanığın eylemi kullandığı otomobil ile hemzemin geçitten geçerken tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu demiryolu üzerinde kazaya sebebiyet vermek olup, bu eylem 765 Sayılı TCK`nun 389/1. maddesindeki suçu oluşturmaktadır.

765 sayılı TCK’nun 389. maddesinde düzenlenen demiryolu üzerinde kaza tehlikesine neden olmak suçunun taksirle işlendiğinin kabulü halinde, bu eylemin 5237 sayılı TCK`nun 179. maddesinde tanımlanan trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu olarak değerlendirmek mümkün değildir. Çünkü bu maddede düzenlenen suç kasten işlenebilen suçlardandır.

Maddenin düzenleme şeklinden de anlaşılacağı üzere, bu suçun oluşabilmesi için aracın kasıtlı olarak kişilerin hayat, sağlık ve mal varlığı açısından tehlike yaratacak şekilde sevk ve idare edilmesi gerekmektedir. Demiryolu ulaşımında kuralların taksirle ihlali halinde ise eylem, 5237 Sayılı TCK`nun 180. maddesindeki suçu oluşturacaktır.

Dava konusu yapılan ve 765 sayılı TCK’ nun 389/1. maddesine uyan taksirli eylemin karşılığı, 5237 sayılı TCK’nun 180. maddesinde düzenlendiği nazara alınarak, 5237 sayılı TCK’nun 7 ve 5252 sayılı Kanunun 9. maddeler uyarınca her iki yasanın belirtilen maddelerine uygun şekilde kurulacak hükümlerden, sanık lehine uygulanacak olanının belirlenip lehe olan kanunun tesbitinden sonra hüküm kurulması gerekirken/dava konusu yapılan eylemin 5237 sayılı TCK`nundaki karşılığını oluşturan 179/2. maddesindeki trafik, güvenliğini tehlikeye sokmak suçunu oluşturduğu şeklindeki hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı isteme aykırı olarak (BOZULMASINA) oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/2945 Karar : 2018/8721 Tarih : 26.09.2018

  • TCK 180. Madde

  • Trafik Güvenliğini Taksirle Tehlikeye Sokma Suçu

Trafik güvenliğini taksirle tehlikeye sokma ve tehdit suçlarından sanığın mahkumiyetine ilişkin hükümler, sanık tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

1- Tehdit suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne ilişkin temyiz isteminin incelenmesinde:

Hükümden sonra 02.12.2016 tarihli ve 29906 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 34. maddesi ile değişik CMK’nın 253. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendine eklenen alt bendler arasında yer alan ve TCK’nın 106/1-1. madde ve fıkrasında tanımı yapılan tehdit suçunun uzlaşma kapsamına alındığının anlaşılması karşısında; TCK’nın 7/2. madde ve fıkrası uyarınca; “Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.” hükmü de gözetilerek, 6763 sayılı Kanun’un 35. maddesi ile değişik CMK’nın 254. maddesi uyarınca aynı Kanun’un 253. maddesinde belirtilen esas ve usûle göre uzlaştırma işlemleri yerine getirilip, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, sair yönleri incelenmeksizin hükmün bu nedenlerle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA,

2- Trafik güvenliğini taksirle tehlikeye sokma suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne ilişkin temyiz isteminin incelenmesine gelince:

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Oluşa ve dosya kapsamına göre; 231 promil alkollü olarak sevk ve idaresindeki tekne ile mağdrun teknesine çarpan sanığın TCK’nın 179/3. maddesi yollamasıyla aynı Kanun’un 179/2. madde ve fıkrası gereğince cezalandırılması gerekirken delillerin takdirinde hataya düşülerek yazılı şekilde TCK’nın 180/1. madde ve fıkrasında düzenlenen trafik güvenliğini taksirle tehlikeye sokma suçundan mahkumiyete hükmedilmesi,

Kanuna aykırı olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, aynı Kanun’un 326/son maddesi uyarınca ceza miktarı yönünden sanığın kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, 26.09.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/3856 Karar : 2014/22888 Tarih : 14.11.2014

  • TCK 180. Madde

  • Trafik Güvenliğini Taksirle Tehlikeye Sokma Suçu

10.03.2013 tarihli CD İNCELEME ve OLAY TUTANAĞINA göre metro ulaşımının seferlerin aksadığı için İ.. A… Şirketinin şikayetçi olduğu, kovuşturma aşamasında da şikayetlerini tekrarladıkları, seferlerin aksaması nedeniyle adı geçen kuruluşun suçtan zarar gördüğü anlaşılmakla; davaya kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir.

TCK’nın 180. Maddesinde “Deniz, hava veya demiryolu ulaşımında, kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından bir tehlikeye taksirle neden olma” hali suç olarak tanımlanmış olup, suç, deniz, hava veya demiryolu ulaşımını tehlikeye taksirle neden olunması suretiyle işlenmektedir. Deniz, hava veya demiryolu ulaşımını tehlikeye düşürecek taksirli davranışlar, bu ulaşım araçlarını sevk ve idare edenlerce gerçekleştirilebileceği gibi başkalarınca da gerçekleştirilebilir. Suçun mağduru tehlikeye maruz kalan kişiler ve toplumdur. Suçun somut tehlikeyi içermesi nedeniyle, faalin taksirli eylemi nedeniyle kişilerin hayat, sağlık veya malvarlığına yönelik tehlikenin olayda gerçekleşmiş olduğunun saptanması gerekir.

Demiryolları yönünden suçun hareket öğesi, demiryolu ulaşımında taksirli hareketle tehlikeye neden olunmasıdır. Trenin toplu taşım aracı olması nedeniyle kaza tehlikesinden kasıt, genel tehlikeye yol açmasıdır. Bu bakımdan, taksirle genel tehlikeye veya aynı anlama gelen kaza tehlikesine yol açılması eyleminin üçüncü kişiler veya ulaşımdan sorumlu görevliler tarafından işlenmesi arasında bir fark bulunmamaktadır.

Bu açıklamalar ışığında, somut olay mevcut kamera görüntüleri ile birlikte değerlendirildiğinde; sanığın metro istasyonunda bulunduğu sırada arkadaşı ile şakalaşırken, arkadaşını rayların üzerine ittiği, raylara düşen arkadaşının kendi imkanları ile yukarı çıktığı, bu sırada tren seferlerinin aksadığının tutanak ve tanık beyanları ile tespit edildiği olayda, sanığın demiryolu ulaşımında, kişilerin hayatı, sağlığı bakımından tehlikeye taksirle neden olduğu anlaşılmakla; sanığın mahkumiyeti yerine “suçun failinin ancak bu ulaşım araçlarının sevk ve idare edenler olabileceği sanığın bu statüde bulunmadığı” gerekçesi ile beraatine karar verilmesi,

Kanuna aykırı olup, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince beraate ilişkin hükmün isteme uygun olarak BOZULMASINA, 14.11.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/11132 Karar : 2014/4759 Tarih : 26.02.2014

  • TCK 180. Madde

  • Trafik Güvenliğini Taksirle Tehlikeye Sokma Suçu

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanıkların sairtemyiz itirazlarının reddine, ancak;

Ölen sürücü N.. Ş..’ün sevk ve idaresindeki araç ile ile gece vakti, tek yönlü, bölünmüş, meskun mahal dışında bulunan yolda seyir halindeyken, olay mahalli dinlenme tesisleri önlerine geldiğinde, yaya olarak karşıdan karşıya geçmekte olan sanıklar B.. Y.. ve S.. Y..’a çarpmamak için manevra yaptığı esnada direksiyon hakimiyetini kaybedip karşı yol bölümüne girip karşıdan gelen tırla çarpışması sonucu meydana gelen olayda; Sanık yayaların olayla ilgili ayrıntılı ifadelerinin alınıp, yolun sağdan soluna doğru mu, yoksa orta refüjden sağa doğru mu geçiş yaptıklarının tespiti ile olay günü ve vaktinin koşullarının gözetilerek olay yerinde suç saatine uygun saatlerde keşif yapılıp, ayrıca olay mahalinin dinlenme tesislerinin önü olduğu bu yerde aydınlatmanın bulunup bulunmadığı belirlenerek, bu bilgiler ışığında sanık yayaların sağ taraftan aniden yola çıkarak mı kazaya sebebiyet verdiklerinin, yoksa sol taraftan yola girerek bir şeridi katedip, geçişlerini tamamlamak üzereyken mi çarpmanın meydana geldiğinin tespit edilerek sanıkların hukuki durumlarının takdir ve tayini gerekirken eksik soruşturma ile yazılı şekilde hüküm tesisi

Kanuna aykırı olup, sanıkların temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 26.02.2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

Karşı Oy:

Ölen sürücü N.. Ş..’ün sevk ve idaresindeki minibüs ile gece vakti, tek yönlü, bölünmüş, meskün mahal dışında bulunan yolda seyir halindeyken, olay mahalli dinlenme tesisleri önlerine geldiğinde, yaya olarak karşıdan karşıya geçmekte olan sanıklar B.. Y.. ve S.. Y..’a çarpmamak için manevra yaptığı esnada direksiyon hakimiyetini kaybedip karşı yol bölümüne geçip karşıdan gelen tırla çarpışması sonucu meydana gelen olayda, yapılan yargılama sonunda sanıkların mahkumiyetlerine ilişkin hükmün incelenmesi sonucunda:

Bozma kararında çoğunluk görüşü eksik soruşturma nedeniyle hükümlerin bozulması yönünde ise de eksik soruşturma olmadığı ve sanıkların beraetlerine karar verilmesi gerektiği

Şöyleki;

Türk Ceza Kanununda trafik güvenliğini kasten tehlikeye sokma ile ilgili TCK’nın 179. maddesi ve taksirle tehlikeye sokma olarak da TCK’nın 180. maddesi vardır.

Bu suçlardan kasten işlenen TCK’nın 179. maddenin kapsamında yayanın bizzat vücut bütünlüğü ile kasten trafik güvenliğini tehlikeye sokmasında (Örneğin, kırmızı ışıkta geçmesi, yola atlama, gibi durumlarda) sanık olması kabul edilmemiştir.

Maddenin birinci fıkrasında sürücü olmayanların, yani insanların (yayanın) hep ortaya koydukları maddi bir engel koyma, kaldırma ve bozmadan bahsedilmiştir. İkinci ve üçüncü fıkralarında ise sürücülerin kasten sebebiyet verdikleri tehlikeler suç olarak gösterilmiştir.

Aynı şekilde TCK’nın 180. maddesindeki “trafik güvenliğini taksirle tehlikeye sokma” suçunda insanların (yayaların) sanık olabilecekleri kabul edilmiş, ancak madde de tehlikeye sokmanın deniz, hava veya demiryolu ulaşımında olması halini düzenlenmiştir. Karayolu ulaşımıyla ilgili bir düzenleme yapılmamıştır. Denizde yüzen deniz ulaşımını, raylar üzerinde gezen demiryolu ulaşımını, havaalanında gezen havayolu ulaşımını taksirle tehlikeye soktuğunda bu suçlar oluşmakta, buna mukabil aynı hareketler karayolunda yapıldığında suç olarak değil kabahat olarak kabul edilmektedir.

Kısaca karayolu ulaşımıyla ilgili hem kasten hem de taksirle işlenen suçlarda yayanın sanık olması kabul edilmemiştir. Bu bilinçli bir düzenlemedir.

Yayalardan yürüyüş hızlarını azlatmaları gerekir diye pozitif bir hukuk kuralı veya ortak bir hayat tecrübesi yoktur. Öyle olmuş olsaydı yeşil ışıkta hızlıca geçmeyen yaya içinde kusur kabul edip, onu da sanık yapmamız gerekirdi.

Yaşam alanları insanlar için vardır, teknolojik gelişmeler, çağın bir çok sorunları, insanların ruh yapılarını bozmuştur.

Onun için yayalar dalgın, düşünceli ve unutkan olmaları nedeniyle her zaman trafik ihlallerini yapma ihtimalleri daha fazladır. Bundan dolayı korunmaları gerekir. İşin bu yönü de düşünülerek yayaların trafik kazalarında sanık olarak yargılanmamaları gerekir.

Yayaların katıldıkları trafik kazalarında kusuru olan yayanın sanık olması, işin içinden çıkılmaz bir uygulama olarak karşımıza çıkacaktır. Her gün örneklerini gördüğümüz, okul çıkışında çocukların, köy yolu kenarında yürüyen yayaların kazaya sebebiyet vermeleri halinde binlercesinin sanık olması sonucunu doğurur ki bunun da pratikte uygulaması düşünüldüğünde karmaşık bir sorunlar yumağı oluşturacağı anlaşılacaktır.

Trafik kazasına sebep olan sürücü ve yaya eşit kusurlu olduğu bir olayda meydana gelen ölümün aracın çarpması sonucu mu ya da yayanın çarpması sonucu mu meydana geldiğini düşünüldüğünde aracın çarptığının kabulü gerekeceği ve neticeyi oluşturanın yaya olmadığı açıktır. Görüldüğü gibi elverişlilik olma bakımından da yayanın hareketi, sonucu meydana getirmeye elverişli değildir.

Yayanın sanık olarak kabul edilmeyeceğini söylerken, yayanın hiç sorumlu olmadığını düşünmüyoruz. Kusuru oranında maddi ve manevi tazminattan sorumludur.

Taksir, istisnai bir kusurluluk şeklidir. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alma ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir. Fail, tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılır.

Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme olanak ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradi bir hareketle neden olmak olup Türk Ceza Kanununun 22/2. maddesi “Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi” olarak tanımlamaktadır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun son olarak verdiği 07.06.2011 gün 54-120 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında da vurgulandığı gibi, öğretide ve uygulamada taksirin unsurları;

1-Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,

2- Hareketin iradi olması,

3- Neticenin iradi olmaması,

4- Hareketle netice aracında nedensellik bağının bulunması,

5- Neticenin öngörülebilir olmasına karşın fail tarafından öngörülmemesi, şeklinde kabul edilmektedir.

Yayanın karşıdan karşıya geçerken kendisine motorlu bir vasıtanın çarpacağı ve bu vasıtada bulunanların yaralanacağını öngörebilmesinin kabulü toplumda yaygın olan ortak düşünceye aykırıdır. Yayaların motorlu taşıt sürücülerine zarar vereceklerini, bu nedenle daha fazla basiretli davranmaları gerektiğini bildikleri ve cezalandırılmaları gerektiği kabul edilemez. İntihar etmek için kendisini hızla gelen otomobilin altına atan ve kazaya neden olan şahsın amacı, kendi yaşamına son vermek olup sürücünün yaralanabileceğini de önceden görebileceği söylenemez. Bu nedenle taksirin “neticenin öngörülebilmesi” unsuru bu gibi olaylarda gerçekleşmemiştir.

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 46-67. maddelerinde sürücülerin uyacakları kurallar, 68-70. maddelerde ise yayalar, hayvanla çekilen veya elle sürülen araçlarla hayvan sürücülerinin ve yarışlar hakkında kurallar düzenlenmiştir. Yayalarla ilgili düzenlemelerde uyacakları kurallar belirtilmiş, ışıklı işaret veya yetkili kişilerin bulunmadığı geçitlerde veya kavşaklarda güvenlikleri açısından araçların uzaklık ve hızını göz önüne almalı, yolu kontrol ederek kendi güvenliklerini sağladıktan sonra en kısa zamanda taşıt yolunu geçebilecekleri hükme bağlanmıştır. Belirtilen kurallara uymayanlar hakkında ise idari para cezasına hükmolunacaktır. Kanun koyucu tarafından da yayanın kendi can güvenliğini sağlaması için bir takım kurallar konulmuş, trafik kazaları ile ilgili 81. madde ve devamı maddelerinde sadece sürücülerden bahsedilmiş, yayaların motorlu taşıt sürücülerine veya başkalarına verebilecekleri zararlardan dolayı cezai sorumlulukları yönüne gidilmemiştir. Ayrıca ister kasdi, isterse taksirli olsun, bir fiilin cezalandırılabilmesi için uygunluk, elverişlilik, yeterlilik koşulları gerçekleşmelidir. Bir yayanın motorlu taşıt vasıtasına çarpmasında bu koşulların gerçekleştiği öne sürülemez. Örneğin bir yayanın otobüse çarpması halinde meydana gelen kazada otobüs içindekilerin ölmesinde veya yaralanmasında, aranılan bu yeterlilik, elverişlilik ve uygunluk koşulları yoktur. Bu nedenle trafik kazasına karışan yayaların TCK’nın 85 veya 89. maddeleri gereğince cezalandırılması Ceza Hukukunun vurgulanan bu temel kriterlerine aykırıdır.

Bir olayda hukuki sorumluluk ile cezai sorumluluk farklı olup taksirli cezai sorumluluk daha dar olarak düzenlenmiş ve bunun çerçevesi TCK’nın 22. maddesinde çizilmiştir. Trafik kazasında yayanın hukuki sorumluluğunun bulunması cezai yönden de sorumlu olmasını gerektirmez. Yayanın kusurlu olması, yeni Türk Ceza Kanunu uygulamasında sürcünün cezasının belirlenmesinde ve hakkında lehe hükümlerin uygulanmasında nazara alınıp adaletli bir cezalandırma sağlamaya çalışılmaktadır.

Tekrar vurgulamak isteriz ki, yayanın sanık olarak kabul edilmeyeceğini söylerken, yayanın hiç sorumlu olmadığını belirtmiyoruz. Kusuru oranında maddi ve manevi tazminattan sorumludur.

Yürürlükten kalkan 765 sayılı TCK ve yeni 5237 sayılı TCK’da taksirli suçlarda yayaların sanık olmasına yönelik kanun gerekçesi bulunmamaktadır.

Sonuç olarak; yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı sanıklar hakkında dosyadaki deliller yeterli olduğundan mahkumiyet hükümlerinin eksik soruşturmadan dolayı değil, beraat kararı verilmesi gerektiğinden, mahkumiyetlerine dair hükümlerin bozulması yönünde çoğunluk görüşüne muhalifim.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS