0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu

TCK Madde 179

(1) Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşımının güven içinde akışını sağlamak için konulmuş her türlü işareti değiştirerek, kullanılamaz hale getirerek, konuldukları yerden kaldırarak, yanlış işaretler vererek, geçiş, varış, kalkış veya iniş yolları üzerine bir şey koyarak ya da teknik işletim sistemine müdahale ederek, başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından bir tehlikeye neden olan kişiye bir yıldan altı yıla kadar hapis cezası verilir.

(2) Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarını kişilerin hayat, sağlık veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare eden kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek halde olmasına rağmen araç kullanan kişi yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.



TCK Madde 179 Gerekçesi

Madde metninde, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu tanımlanmıştır. Birinci fıkrada tanımlanan suç, kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşımının güven içinde akışını sağlamak için konulmuş her türlü işareti değiştirerek, kullanılamaz hâle getirerek, konuldukları yerden kaldırarak, yanlış işaretler vererek, geçiş, varış, kalkış veya iniş yolları üzerine bir şey koyarak ya da teknik işletim sistemine müdahale ederek, başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından bir tehlikeye neden olunması ile oluşur.

İkinci fıkrada ise, kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarını kişilerin hayat, sağlık veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu suçun oluşabilmesi için, aracın, tehlikeli bir şekilde sevk ve idare edilmesi gerekir. Aracın sevk ve idaresinin salt trafik düzenine aykırılığı bu suçun oluşumuna neden olmayacaktır. Bu suçun oluşabilmesi için, aracın trafik düzenine aykırı olarak ve ayrıca kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde kullanılması gerekir. Bu suç ayrıca, trafik güvenliği için öngörülmüş bakım ve onarımlar yapılmadan aracın trafiğe çıkarılması hâlinde de işlenebilir. Ancak bunun için ayrıca, gerekli bakım ve onarımı yapılmamış aracın trafiğe çıkarılması suretiyle kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı açısından bir tehlikeye neden olunması gerekir. Bu bakımdan söz konusu suç, somut tehlike suçu niteliği taşımaktadır.

Maddenin üçüncü fıkrasında, alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen araç kullanan kişinin cezalandırılması öngörülmüştür. Bu bakımdan, örneğin, uzun süre araç kullanmak dolayısıyla yorgun ve uykusuz olan kişilerin araç kullanmaya devam etmesi hâlinde de bu suçun oluştuğunu kabul etmek gerekir.


TCK 179 (Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu) Emsal Yargıtay Kararları


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/608

  • TCK 179
  • Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulunun bilimsel değerlendirmeleri de dikkate alınarak, kanında 0,30 promil ve altında alkol tespit edilen kişilerin aksi ispatlanmadıkça emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edecek durumda oldukları, kanında 0,31-1,00 promil alkol tespit edilen kişilerin emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edip edemeyecek hâlde olup olmadıkları hususunun olaydan sonra en kısa sürede yapılacak ayrıntılı bir doktor muayenesiyle belirlenmesi gerektiği, bunun mümkün olmadığı hâllerde bu hususun failin olay sırasındaki davranışları değerlendirilmek suretiyle belirlenebileceği, kanında 1,01 promil ve üzerinde alkol tespit edilen kişilerin ise her hâlükârda emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde oldukları kabul edilmelidir.

5237 sayılı TCK’nın “Trafik güvenliğini tehlikeye sokma” başlıklı 179. maddesinin üçüncü fıkrasında; “Alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen araç kullanan kişi yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır” hükmüne yer verilip, fıkranın uygulanma şartları ise gerekçesinde; “Alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen araç kullanan kişinin cezalandırılması öngörülmüştür. Bu bakımdan, örneğin, uzun süre araç kullanmak dolayısıyla yorgun ve uykusuz olan kişilerin araç kullanmaya devam etmesi hâlinde de bu suçun oluştuğunu kabul etmek gerekir.” şeklinde açıklanmıştır.

TCK’nın 179. maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen suçun faili, alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen araç kullanan kişidir. Suçun oluşması için tek başına alkol veya uyuşturucu madde etkisinde araç kullanmak yeterli olmayıp ayrıca kişinin alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edip edemeyeceğinin, diğer bir deyişle güvenli araç kullanıp kullanamayacağının tespit edilmesi gerekmektedir. (Ömer Metehan Aynural, Soyut Tehlike Bağlamında Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu (TCK 179/3), On İki Levha Yayıncılık A.Ş., 1. Baskı, İ., Mart 2018, s. 42-45.)

TCK’nın 179/3. maddesinde sözü edilen alkol, alkollü içki yapımında kullanılan alkol türü olan etanoldür (etil alkol). Promil ise, alınan alkolün 100 mililitre kandaki oranını miligram cinsinden gösteren ölçü birimidir. Alkolün ağırlığı, kanın ise hacmi dikkate alınarak kurulan orantı üzerinden kandaki alkolün promil cinsinden seviyesi belirlenir. Örneğin 0,40 promil, 100 mililitre kanda 40 miligram alkol bulunduğunu gösterir. Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulunca vücuda alınan etil alkolün kandaki seviyesinin ortalama olarak saatte 0,15 promil azaldığının tıbben bilindiği belirtilmektedir.

Maddede hangi orandaki alkolün güvenli araç kullanma yeteneğini ortadan kaldıracağına ilişkin bir ölçüt belirlenmemiştir. Bu nedenle somut olaydaki durumun araştırılması gerekmektedir. Esasen bilimsel olarak da kanda bulunan belirli bir alkol oranının her insanda aynı sonuca yol açtığı söylenemez. Bunda kişinin bünyesel özellikleri, yaşı, cinsiyeti, alkol kullanma sıklığı vb. etmenler rol oynamaktadır. Kandaki alkol oranı, olay tarihi itibarıyla saptanabilmelidir. Önemli olan, suç oluşturduğu kabul edilen davranışın icra edildiği sırada failin kanındaki alkol oranıdır. Kandaki alkol oranının her saat için ortalama 0,15 promil azaldığının bilimsel olarak kabul edilmesi nedeniyle olaydan sonraki saatlerde yapılacak ölçümlerde bu hususun gözetilmesi gerekir. Hâkim, alkol oranını, olay tutanağını, bilimsel görüşleri ve failin aracı kullanma şekli, olay sonrasındaki konuşmaları ve diğer hareketleri gibi harici davranışlarına ilişkin tanık gözlemlerini değerlendirerek suçun oluşup oluşmadığını takdir etmelidir. Önemli olan husus, alkol oranı ve failin olay sırasındaki davranışları gibi bilgilerden hareketle alınan alkol nedeniyle aracı güvenli kullanma yeteneğinin azaldığının tespit edilebilmesidir. (Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2014, s. 5525-5531.) Öte yandan, Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulu tarafından, 0,30 promil ve altında kan alkol düzeyine sahip olan olan kişilerin aksi ispatlanmadıkça güvenli sürüş (araç kullanma) yeteneklerinin bozulmadığının, 1,01 promil ve üzerinde kan alkol düzeyine sahip sürücülerin ise bireysel farklılıkları ortadan kaldırabilecek ölçüde alkollü olduklarının ve bu seviyede alkol tesiri altındaki sürücülerin emniyetli sürüş yeteneklerinin olumsuz olarak etkilendiğinin kabulü gerektiği, 0,31-1,00 promil kan alkol seviyesine sahip sürücülerin ise güvenli sürüş yeteneğini kaybedip kaybetmedikleri hususunun ivedilikle yapılacak detaylı bir hekim muayenesi ile tespit edilmesi gerektiği belirtilmekteydi. (Faruk Aşıcıoğlu-Belkıs Yapar-A.ye Tütüncüler- Ahmet Belce, Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu Açısından Alkol, Adli Tıp Dergisi, cilt 23, sayı 3, 2009, s. 15.)

Yine, Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulunca, belirlenen alkol seviyesine göre bulguların ortaya çıkma eşiğinde sayılan etkenlere bağlı olarak değişebilen derecelerde bireysel farklılıklar görülmekle birlikte; düşük konsantrasyondan itibaren alkol düzeyinin artışı ile paralel olarak artan derecelerde gevşeme, dikkat azalması, cesaretlenme, çevresel uyarıların algılanmasında yavaşlama, göz ve beyin arasındaki iletişim süresinde uzama, algılanan çevresel uyarıların beyinde işlenmiş veriler hâline dönüşmesinde gecikme dolayısıyla uyaranlara karşı reaksiyon zamanında uzama, beyinciğin etkilenmesi suretiyle denge ve koordinasyonun olumsuz yönde etkilenmesi, ani karar verebilme, direksiyon ve fren kontrolü gibi birden fazla hareketi bir arada yapabilme kabiliyetinde azalma, uyaranları erken fark edip doğru tepkiler verme, istemli göz hareketleri, gözün takip yeteneği, karanlığa adaptasyon, hız ve mesafe tayini gibi becerilerde olumsuz yönde etkilenme, istemsiz göz hareketlerinin ortaya çıkması, uykuya meyil gibi belirtilerin oluştuğu, bu durumdaki bir sürücünün risk alma eğiliminin arttığı, sürüşle ilgili becerilerinde azalma olduğu ve kaza ihtimalinin arttığının bilimsel olarak kabul edildiği belirtilmiştir. Bu aşamada 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun suç tarihinden önce yürürlükte bulunan 48. maddesi ile suç tarihinden sonra anılan maddede yapılan değişiklikleri incelemek faydalı olacaktır. 2918 sayılı Kanun’un suç tarihinde yürürlükte bulunan “Alkollü içki, uyuşturucu veya keyif verici maddelerin etkisi altında araç sürme yasağı” başlıklı 48. maddesi;

“Uyuşturucu veya keyif verici maddeleri almış olanlar ile alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin kara yolunda araç sürmeleri yasaktır.

Uyuşturucu veya keyif verici maddelerin cinsleri ile alkollü içkilerin etki dereceleri ve kandaki miktarlarını tespit amacıyla, trafik zabıtasınca teknik cihazlar kullanılır. Tespit usulleri ve muayene şartları, Sağlık Bakanlığının görüşüne uygun olarak hazırlanacak yönetmelikte düzenlenir. Bu madde hükmüne uymayan sürücüler derhal araç kullanmaktan men olunur. Toplu taşım araçlarında sigara içilemez. Sigara içenler hakkında 4207 sayılı Tütün Mamüllerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun hükümleri uygulanır.

Yönetmelik ile belirtilen miktarların üzerinde alkollü araç kullandığı tespit edilen sürücülerin, suçun işlendiği tarihten itibaren geriye doğru beş yıl içinde; birinci defasında sürücü belgeleri altı ay süreyle geri alınır ve haklarında 265 300 000 lira para cezası uygulanır. İkinci defasında sürücü belgeleri iki yıl süreyle geri alınır ve haklarında 332 600 000 lira para cezası uygulanır ve bu sürücüler Sağlık Bakanlığınca, esas ve usulleri Sağlık ve İçişleri Bakanlıklarınca çıkarılacak yönetmelikte gösterilen sürücü davranışlarını geliştirme eğitimine tabi tutulurlar, eğitimi başarıyla tamamlayanların belgeleri süresi sonunda iade edilir. Üç veya üçten fazlasında ise, sürücü belgeleri beş yıl süreyle geri alınır ve altı aydan aşağı olmamak üzere hafif hapis cezası ile birlikte 532 600 000 lira hafif para cezası uygulanır. Ayrıca, psiko-teknik değerlendirme ve psikiyatri uzmanı muayenesine tabi tutulurlar. Bu değerlendirme ve muayene sonrasında uygun görülenlere, geri alma süresi sonunda sürücü belgeleri iade edilir. Psiko-teknik değerlendirme ve psikiyatri uzmanı muayenesinin yapılmasına dair esas ve usuller yönetmelikte gösterilir.

Uyuşturucu ve keyif verici maddeleri alarak araç kullananlara, eylemi başka bir suç oluştursa bile ayrıca, altı ay hafif hapis cezası ile birlikte 532 600 000 lira hafif para cezası uygulanır ve sürücü belgeleri süresiz olarak geri alınır,” şeklinde iken suç tarihinden sonra, 11.06.2013 tarihli ve 28674 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6487 sayılı Kanun’un 19. maddesi ile 2918 sayılı Kanun’un 48. maddesinin başlığı “Alkol, uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin etkisi altında araç sürme yasağı” olarak, metni de; “Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri almış olan sürücüler ile alkollü olan sürücülerin karayolunda araç sürmeleri yasaktır.

Uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin kullanılıp kullanılmadığı ya da alkolün kandaki miktarını tespit amacıyla, kollukça teknik cihazlar kullanılır.

Kişinin yaralanmak veya ölümlü ya da kollukça müdahil olunan maddi hasarlı trafik kazasına karışması hâlinde, ikinci fıkrada belirtilen muayeneye tabi tutulması zorunludur. Teknik cihaz ile yapılan ölçüme itiraz eden veya bu cihaz ile ölçüm yapılmasına müsaade etmeyen bu sürücüler, en yakın adli tıp kurumuna veya adli tabipliğe veya Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kuruluşlarına götürülerek uyuşturucu veya uyarıcı madde ya da alkol tespitinde kullanılmak üzere vücutlarından kan, tükürük veya idrar gibi örnekler alınır. Bu işlem bakımından 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 75 inci maddesi hükümleri, beşinci fıkrası hariç olmak üzere uygulanır.

Trafik kazası sonucunda kişinin ölmesi veya teknik cihaza üfleyemeyecek kadar yaralanmış olması hâlinde, üçüncü fıkra hükümlerine göre bu kişilerden kan, tükürük veya idrar gibi örnekler alınır. Yapılan tespit sonucunda, 0.50 promilin üzerinde alkollü olarak araç kullandığı tespit edilen sürücüler hakkında, fiili bir suç oluştursa bile, 700 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgesi altı ay süreyle geri alınır. Hususi otomobil dışındaki araçları alkollü olarak kullanan sürücüler bakımından promil alt sınırı 0.21 olarak uygulanır. Alkollü olarak araç kullanma nedeniyle sürücü belgesi geri alınan kişiye, son ihlalin gerçekleştiği tarihten itibaren geriye doğru beş yıl içinde; ikinci defasında 877 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgeleri iki yıl süreyle, üç veya üçten fazlasında ise, 1.407 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgeleri her seferinde beşer yıl süreyle geri alınır. Sürücü belgelerinin herhangi bir nedenle geçici olarak geri alınmış olması hâlinde belirtilen süreler, geçici alma süresinin bitiminde başlar.

Yapılan tespit sonucunda, 1.00 promilin üzerinde alkollü olduğu tespit edilen sürücüler hakkında ayrıca Türk Ceza Kanunu’nun 179 uncu maddesinin üçüncü fıkrası hükümleri uygulanır.

Hususi otomobil sürücüleri bakımından 0.50 promilin, diğer araç sürücüleri bakımından 0.20 promilin üzerinde alkollü olan sürücülerin trafik kazasına sebebiyet vermesi hâlinde, ayrıca Türk Ceza Kanunu’nun ilgili hükümleri uygulanır.

Uyuşturucu veya uyarıcı madde aldığı tespit edilen sürücülere 3.600 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgesi beş yıl süreyle geri alınır. Bu kişiler hakkında ayrıca Türk Ceza Kanunu hükümleri uygulanır.

Uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin kullanılıp kullanılmadığı ya da alkolün kandaki miktarını tespit amacıyla, kollukça teknik cihazlar kullanılmasını kabul etmeyen sürücülere 2000 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgesi iki yıl süreyle geri alınır.

Sürücünün uyuşturucu veya uyarıcı madde kullandığından şüphe edilmesi hâlinde 5271 sayılı Kanun’un adli kolluğa ilişkin hükümleri uygulanır.

Alkollü olarak araç kullanması nedeniyle son ihlalingerçekleştiği tarihten itibaren geriye doğru beş yıl içinde sürücü belgeleri ikinci defa geri alınan sürücüler Sağlık Bakanlığınca, usul ve esasları İçişleri, Millî Eğitim ve Sağlık bakanlıklarınca çıkarılacak yönetmelikte gösterilen sürücü davranışlarını geliştirme eğitimine; üç veya üçten fazla geri alınan sürücüler ise psiko-teknik değerlendirmeye ve psikiyatri uzmanının muayenesine tabi tutulurlar.

Sürücü belgelerinin geçici geri alma işlemleri bu Kanun’un 6 ncı maddesinde sayılan görevliler tarafından yapılır.

Bu madde hükümlerine göre geri alınan sürücü belgesinin iade edilebilmesi için; ilgili kişi hakkında trafik kurallarına aykırılık dolayısıyla bu Kanun hükümlerine göre verilmiş olan idari para cezalarının tamamının tahsil edilmiş olması; uyuşturucu veya uyarıcı madde alması nedeniyle sürücü belgesi geri alınanların ayrıca sürücü olmasında sakınca bulunmadığına dair resmi sağlık kurumlarından alınmış sağlık kurulu raporunun ibraz edilmesi şarttır.

Alkol, uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin tespiti için kullanılacak teknik cihazların sahip olacağı asgari koşullar ile diğer usul ve esaslar yönetmelikte gösterilir.” şeklinde değiştirilmiş olup, maddenin 6. fıkrasında, yapılan tespit sonucunda kandaki alkol miktarı 1,00 promilin üzerinde çıkan sürücüler hakkında TCK’nın 179.maddesinin 3. fıkrası hükümlerinin uygulanacağı, 7. fıkrasında ise, hususi otomobil sürücüleri bakımından 0,50 promilin, diğer araç sürücüleri bakımından 0,20 promilin üzerinde alkollü olan sürücülerin trafik kazasına sebebiyet vermeleri hâlinde, ayrıca TCK’nın ilgili hükümlerinin uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.

Düzenlemenin yürürlüğe girdiği 11.06.2013 tarihinde ve sonrasında gerçekleştirilen eylemlerin zikredilen suçu oluşturup oluşturmadığına ilişkin hâkim tarafından yapılacak değerlendirmede “6487 sayılı Kanun’un 19. maddesi ile değişik 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 48/6. maddesi; ‘1.00 promilin üzerinde alkollü olduğu tespit edilen sürücüler hakkında ayrıca Türk Ceza Kanunu’nun 179 uncu maddesinin üçüncü fıkrası hükümleri uygulanır.’ şeklinde düzenlenmiş olup, bu maddeye göre sürücünün 1.00 promilin üzerinde olkollü şekilde araç kullanmasının atılı suçun oluşması için yeterli olduğU.tespit edilen alkol promil miktarının 1.00 promilin altında olması hâlinde ne yapılacağı hususuna gelince; 2918 sayılı Kanun’un 48.maddesinin 7. fıkrasında; hususi otomobil sürücüleri bakımından 0,50 promilin, diğer araç sürücüleri bakımından 0,20 promilin üzerinde alkollü olan sürücülerin trafik kazasına sebebiyet vermesi hâlinde, ayrıca Türk Ceza Kanunu’nun ilgili hükümlerinin uygulanacağı belirtildiğinden, burada taksirle öldürme ve yaralama suçlarında bilinçli taksir hâlinden farklı olarak, maddi hasarlı kazaya karışan bir otomobil sürücüsünün alkol promil miktarının 0,50 promilin üzerinde, yine maddi hasarlı bir trafik kazasına karışan diğer araç sürücülerinin ise alkol promil miktarının 0,20 promilin üzerinde olması hâlinde, 2918 sayılı Kanun’un 48. maddesinin 7. fıkrası kapsamında, TCK’nın 179. maddesinin 3. fıkrasında belirtilen suçun oluştuğu kabul edilecektir.” (Serap Kaygusuz, Yargıtay Uygulamaları Kapsamında Taksirle Öldürme Taksirle Yaralama Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçları, Adalet Yayınevi, Ankara, 2018, s. 687.)

2918 sayılı Kanun’un 48. maddesinin değiştirilmesinden önceki dönemde gerçekleştirilen eylemler yönünden ise, Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulunun bilimsel değerlendirmeleri de dikkate alınarak, kanında 0,30 promil ve altında alkol tespit edilen kişilerin aksi ispatlanmadıkça emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edecek durumda oldukları, kanında 0,31-1,00 promil alkol tespit edilen kişilerin emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edip edemeyecek hâlde olup olmadıkları hususunun olaydan sonra en kısa sürede yapılacak ayrıntılı bir doktor muayenesiyle belirlenmesi gerektiği, bunun mümkün olmadığı hâllerde bu hususun failin olay sırasındaki davranışları değerlendirilmek suretiyle belirlenebileceği, kanında 1,01 promil ve üzerinde alkol tespit edilen kişilerin ise her hâlükârda emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde oldukları kabul edilmelidir.

Ceza hukukunda genel kural, suçun işlendiği tarihte yürürlükte bulunan Kanun’un uygulanmasıdır. Sonradan yürürlüğe giren bir Kanun’un, yürürlük tarihinden önce işlenen suçlara tatbik edilebilmesi, ancak lehe sonuçlar doğurması durumunda mümkündür. Alkolün kandaki seviyesinin ortalama olarak saatte 0,15 promil azaldığı gözetildiğinde, kazadan 10 dakika sonra yapılan muayenesinde 0,49 promil alkollü olduğu, tespit edilen sanığın kaza sırasında kanında 0,50 promilin bir miktar üzerinde alkol bulunduğundan açık olması karşısında; somut olayda, açıkça sanık aleyhine sonuç doğuracak olan 2918 sayılı Kanun’un 48. maddesinin 7. fıkrasındaki düzenlemenin, yürürlük tarihinden önce işlendiği iddia edilen suç açısından uygulanması imkânı bulunmamaktadır. Bu nedenle uyuşmazlığın, 2918 sayılı Kanun’un 48. maddesinde 6487 sayılı Kanun’un 19. maddesi ile yapılan değişiklikler dikkate alınmadan çözümlenmesi gerekmektedir.

Amacı, somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden biri de, öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latincede; “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi bakımından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği veya gerçekleştirilme biçimi konusunda bir şüphe belirmesi hâlinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti; toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer kısmı göz ardı edilerek ulaşılan kanaate ya da herhangi bir ihtimalile değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkân vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimalile dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanığın 12.04.2013 tarihinde saat 02.10 sıralarında sevk ve idaresindeki … plaka sayılı aracı ile K. ilçesi Ç.C. üzerinde lise istikametine doğru seyir hâlindeyken tanık M. H. K.in park hâlindeki … plaka sayılı aracı ile mağdur S. K.’na ait … plaka sayılı araca çarptığı, kazadan on dakika sonra yapılan ölçüme göre 0,49 promil alkollü olan ancak alkolün kandaki seviyesinin ortalama olarak 0,15 promil azaldığı gözetildiğinde kaza anında 0,50 promilin biraz üzerinde alkollü olduğu açık olan sanığın kanındaki alkol seviyesinin suç tarihindeki düzenlemeye göre cezalandırılmasını gerektiren 1,00 promilin üzerine çıkmaması, vücudunda gevşeme, dikkat azalması, cesaretlenme, çevresel uyarıların algılanmasında yavaşlama, göz ile beyin arasındaki iletişim süresinde uzama, algılanan çevresel uyarıların beyinde işlenmiş veriler hâline dönüşmesinde gecikme dolayısıyla uyaranlara karşı reaksiyon zamanında gecikme ve beyinciğin etkilenmesi suretiyle denge ve koordinasyonunun bozulduğuna ilişkin, yine ani karar verebilme, direksiyon ve fren kontrolü gibi birden fazla hareketi bir arada yapabilme kabiliyetinde azalma, uyaranları erken fark edip doğru tepkiler verme, istemli göz hareketleri, gözün takip yeteneği, karanlığa adaptasyon, hız ve mesafe tayinine ilişkin becerilerde olumsuz yönde etkilenme olduğunun istemsiz göz hareketlerinin ortaya çıktığına, uykuya meyil benzeri belirtilerin bulunduğuna, dolayısıyla emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olduğuna dair bir bilgi veya belgenin olmaması karşısında, önüne çıkan köpeğe çarpmamak için direksiyonu sağa çevirip aracın hâkimiyetini kaybederek park halindeki diğer araçlara çarptığı anlaşılan sanığın aldığı alkolün etkisi ile güvenli sürüş yeteneğini kaybederek araç kullandığına dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı kabul edilmelidir.


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2015/405

  • TCK 179
  • Sürücü belgesine sahip olmadan araç kullanılmasının suçun unsurları arasında gösterilmemesi karşısında; yalnızca ehliyetsiz araç kullanmasının ve meydana gelen kazada taksirinin bulunmasının, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun oluşumuna yeterli olmadığı, bu nedenle kasten işlenen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı kabul edilmelidir.

Türk Ceza Kanunu’nun “Trafik güvenliğini tehlikeye sokma” başlıklı 179. maddesinin ikinci fıkrası; “Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarını kişilerin hayat, sağlık veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare eden kişi, iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiş olup, anılan fıkranın gerekçesi; “Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarının, kişilerin hayat, sağlık veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu suçun oluşabilmesi için, aracın tehlikeli bir şekilde sevk ve idare edilmesi gerekir. Aracın sevk ve idaresinin salt trafik düzenine aykırılığı bu suçun oluşumuna neden olmayacaktır. Bu suçun oluşabilmesi için, aracın trafik düzenine aykırı olarak ve ayrıca kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde kullanılması gerekir. Bu bakımdan söz konusu suç, somut tehlike suçu niteliği taşımaktadır” biçiminde açıklanmıştır.

Trafik güvenliğini kasten tehlikeye sokma suçunun oluşabilmesi için; kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarının, kişilerin hayat, sağlık veya malvarlıkları bakımından tehlike meydana getirebilecek biçimde iradi bir şekilde sevk ve idare edilmesi gerekmektedir. Trafik güvenliğini taksirle tehlikeye sokma suçu ise, aynı Kanun’un 180. maddesinde; “Deniz, hava veya demiryolu ulaşımında, kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından bir tehlikeye taksirle neden olan kimseye üç aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir” şeklinde hüküm altına alınmış olup, madde metninden de anlaşılacağı üzere, karayolu ulaşım araçları bu suçun kapsamı dışında tutulmuştur.

Başta Karayolları Trafik Kanunu olmak üzere bir çok kanunda; kara, hava, deniz ve demiryolu araçlarının trafikte kullanılmalarına ilişkin bir takım kurallar öngörülmüştür. Bu kurallar trafik güvenliğini sağlamanın yanında, kişilerin hayat, sağlık ya da mal varlıklarını korumaya yönelik olup, uyulmaması halinde trafik güvenliği tehlikeye düşürülebilmektedir. Ancak her kural ihlalinin mutlaka kişiler bakımından tehlikeye neden olacağını söylemek de mümkün değildir. Bu durumda tehlikeye neden olma halinin somut olayın özelliklerine göre değerlendirilmesi gerekmektedir. Trafik güvenliğini tehlikeye sokma, somut tehlike suçudur. Bu suçun oluşabilmesi için suç tanımında yer alan eylemin gerçekleştirilmesi yeterli olmayıp, tehlikelilik halinin gerçekleşmesi ya da gerçekleşmesinin mümkün bulunması zorunludur. Bu nedenle her somut olay bakımından tehlikeye neden olma ögesinin varlığı aranmalıdır.

Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun kanunda kasıtlı bir suç olarak düzenlenmesi ve ancak kasten işlenebilmesi karşısında, söz konusu suçun oluşabilmesi için, failin tehlikeli sevk ve idaresinin iradi davranıştan ileri gelmesi gerekmektedir. Failin kasıtla hareket etmesi yeterli olup saik (özel kast) aranmamıştır. Ancak sanığın kastının, fiilinin başkalarının hayat, sağlık ya da malvarlığı bakımından tehlikeye neden olabileceğini kapsaması gerekir. Aracın tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare edilmesi, çoğu zaman bir trafik kuralına da aykırılık oluşturmaktadır. Failin bir trafik kuralını bilinçli olarak ihlal etmesi durumunda kasıt unsuru gerçekleşecektir. Kural ihlalinin kasta ya da en azından olası kasta değil taksire dayanması, başka bir anlatımla dikkatsiz ve tedbirsiz davranışlarının herhangi bir tehlikeye yol açması halinde kasıt unsurunun gerçekleşmemesi nedeniyle bu suç oluşmayacak, kuralın kasta değil taksire dayalı olarak ihlali neticesinde ölüm veya herhangi bir yaralanma meydana gelmiş ise fiil yalnızca taksirle öldürme ya da yaralama suçunu teşkil edecektir.

Nitekim Yargıtay 2 ve 12. Ceza Dairelerinin istikrar kazanmış kararları da bu yönde olup, Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 23.12.2009 gün ve 53795-48456 sayılı kararında; “sevk ve idaresindeki araçla tali yoldan ana yola çıkarken ikaz levhası ve kavşakta geçiş önceliğine uymayıp, dikkatsiz ve tedbirsiz şekilde ana yola girerek kazaya neden olması şeklindeki eylemin taksirle gerçekleşmesi karşısında, kasten işlenebilen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun unsurlarının oluşmadığı,” aynı Dairenin 25.11.2009 gün ve 37049- 44411 sayılı kararında da; “idarelerindeki araçlarla olay mahalli kavşakta karşılaşan sanıklardan birinin sola dönüş kuralına uymaması, diğerinin de kavşağa yaklaşırken hızını azaltmaması nedeniyle çarpışmaları sonucunda, araçlardan birinde yolcu olarak bulunan mağdurların basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralanmalarına neden olan sanıkların eyleminde trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun unsurlarının bulunmadığı, bu suçun ancak kasten işlenebilen suçlardan olduğu ve oluşabilmesi için aracın kasıt ya da olası kasıtla kişilerin hayat, sağlık veya malvarlığı açısından tehlike yaratacak bir şekilde sevk ve idare edilmesi gerektiği”, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 04.02.2015 gün ve 12611-1939 sayılı kararında, “Sanığın yönetimindeki otomobil ile yerleşim yeri içinde, bölünmüş, tek yönlü, hafif eğimli, kuru, asfalt kaplama yolda seyir halinde iken ışık kontrollü yaya geçidi bulunan kavşak mahalline geldiğinde, seyir istikametine göre yolun sol tarafından sağındaki pazar yerine doğru karşıdan karşıya geçmekte olan yayaya aracının sol ön tampon ve yan kısımlarıyla yaya geçidi üzerinde çarpması ve yayanın 2. derece kemik kırığı meydana gelecek şekilde yaralanması ile sonuçlanan olayda, sanık ve katılanın yeşil ışıkta geçtiklerini beyan etmeleri nedeniyle ışık ihlali yapanın kim olduğu tespit edilememiş ise de; sanığın kavşağa yaklaşırken hızını azaltıp yaya geçidinden geçmekte olan yayalara geçiş önceliği tanıyıp, onların yolu tamamlamasını müteakip yoluna devam etmesi gerektiği halde seyir hızıyla kavşağa girerek kazaya asli kusuru ile sebebiyet verdiği olayda, ancak kasten işlenebilecek olan trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun oluşmadığı”, aynı Dairenin 05.06.2015 gün ve 15163-9970 sayılı kararında da; “Tek yönlü ve 3 şeritli yolun orta şeridinde sevk ve idaresindeki servis aracıyla seyir halinde olan sanığın, kırmızı ışığın yeşil ışığa dönmesi ile önündeki araçları sollamak için sol şeride girdiğinde arkasından gelen müştekinin, servis aracına çarpmamak için direksiyonu sola kırdığı ve orta refüje çarpması şeklinde gelişen olay nedeniyle, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanığın cezalandırılmasına karar verilmiş ise de, TCK’nın ‘Trafik güvenliğini tehlikeye sokma’ başlıklı 179/2. maddesinde, alkol veya uyuşturucu madde etkisi olmaksızın kasıtlı olarak, kişilerin hayat, sağlık ve mal varlığı açısından tehlike yaratacak şekilde araç sevk ve idare edilmesi suçunun düzenlendiği, maddede düzenlenen suçun ancak kasten işlenebilen suçlardan olduğu, atılı suçun oluşabilmesi için aracın kasıt ya da olası kasıtla kişilerin hayat, sağlık ve malvarlığı açısından tehlike yaratacak bir şekilde sevk ve idare edilmesi gerektiği, somut olayda sanığın kastının bulunmaması nedeniyle atılı suçun unsurları oluşmadığı” vurgulanmıştır. Sürücü belgesi, kişinin araç kullanmaya yetkili olduğunu gösteren bir belge olup sürücü belgesi olmaksızın araç kullanılması, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanun’un 36. maddesiyle idari yaptırıma tabi bir kabahat eylemidir.

Karayolları Trafik Yönetmeliğinin suç tarihindeki 76. maddesine göre, A1, A2, F ve H sınıfı sürücü belgesi alacakların 17; B ve G sınıfı sürücü belgesi alacakların 18; C, D ve E sınıfı sürücü belgesi alacakların ise 22 yaşını bitirmiş olmaları gerekli iken 17.04.2015 tarihinde yapılan değişiklikle; M, A1 ve B1 sınıfı sürücü belgesi alacakların 16; A2, B, BE, C1, C1E, F ve G sınıfı sürücü belgesi alacakların 18; A sınıfı sürücü belgesi alacakların 20; C, CE, D1 ve D1E sınıfı sürücü belgesi alacakların 21; D, DE sınıfı sürücü belgesi alacakların ise 24 yaşını bitirmiş olmaları gerekmektedir.

Sürücü belgesine sahip olan kişilerin her zaman güvenli bir şekilde araç sürecekleri kesin olmadığı gibi belge sahibi olmayan kişilerin de mutlaka tehlikeli şekilde araç kullanacakları iddia edilemez. TCK’nın 179/2. maddesindeki suç, kasıtla işlenebilen somut tehlike suçu niteliğinde olduğundan; sürücü belgesiz araç kullanılmasının, tek başına başkalarının hayatı, sağlığı ve malvarlığı bakımından tehlikeye neden olacağının kabul edilemeyeceği, aksi durumun anılan suçu somut tehlike suçundan soyut tehlike suçuna dönüştüreceği açıktır. Failin sürücü belgesiz araç kullanması, tek başına suçun oluşumu için yeterli olmayıp, varsa somut tehlikeli hareketi ile yaşı ve kullandığı aracın niteliği itibariyle araca hâkimiyet sağlayıp sağlayamayacağı değerlendirilerek TCK’nın 179/2. maddesindeki suçun oluşup oluşmadığının belirlenmesi gerekmektedir.

Öte yandan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Suçta ve cezada kanunilik ilkesi” başlıklı 2. maddesinde, Kanun’un açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemeyeceği, kanunen suç sayılmayan bir eylem dolayısıyla sanığa ceza verilemeyeceği gibi kanun’un suç ve ceza içeren hükümlerinin kıyas yolu ile de uygulanamayacağı, diğer bir ifadeyle kıyasa yol açacak şekilde genişletici yorumlanamayacağı ifade edilmiştir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

B. Ticaret’e ait işyerinin önünde bulunan motosikleti çalıp işyeri çıkışındaki tali yoldan kontrolsüz bir şekilde caddeye çıkarak o sırada cadde üzerinde kamyoneti ile seyir halindeki şikâyetçinin şeridini ihlal etmesi nedeniyle trafik kazasına neden olan sanığın, motosikleti alıp hızla uzaklaşmaya çalışırken şerit ihlali yaparak kazaya sebebiyet verdiği sabit ise de, Karayolları Trafik Yönetmeliğinin suç tarihindeki 76. maddesiyle yaşı itibariyle motosiklet ehliyeti alma hakkına haiz olması, emniyetli şekilde aracı sevk ve idare edemeyecek halde olduğuna veya kullanmayı bilmediğine ilişkin hakkında herhangi bir tespitin bulunmaması, başkalarının hayatı, sağlığı ya da malvarlığı bakımından tehlikeye neden olma kastıyla hareket ettiğinin ispat edilememesi ve sürücü belgesine sahip olmadan araç kullanılmasının suçun unsurları arasında gösterilmemesi karşısında; yalnızca ehliyetsiz araç kullanmasının ve meydana gelen kazada taksirinin bulunmasının, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun oluşumuna yeterli olmadığı, bu nedenle kasten işlenen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı kabul edilmelidir.


Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2020/6633 E. , 2023/4639 K.

  • TCK 179
  • Hem trafik güvenliğini tehlike suçu hem de yaralama suçunun işlendiği hallerde öncelikle zarar suçu nedeniyle yargılam yapılarak fail taksirle yaralama suçundan cezalandırılmalıdır.

Trafik güvenliğini tehlikeye sokma ve taksirle yaralama suçlarından açılan kamu davasında yapılan yargılama sonunda her iki suçtan sanığın mahkumiyetine karar verilmiş ise de, TCK’nın “Trafik güvenliğini tehlikeye sokma” başlıklı 179 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle emniyetli bir şekilde … sevk ve idare edemeyecek olan kişinin … kullanma hâlinin suç olarak düzenlendiği, maddede belirtilen suçun tehlike suçu olduğu, somut olayda ise bir kişinin yaralanmış olması sebebiyle zarar suçunun oluştuğu, dairemizin yerleşik uygulamasına göre; tehlikeli eylemin zarara yol açması ve her iki suçun birlikte işlenmesi halinde sanığın hangi suç nedeniyle cezalandırılacağı belirlenirken, suçlar için Kanunda öngörülen cezaların ağırlığının değil, zarar suçu-tehlike suçu ölçütünün esas alınması suretiyle, sanığın taksirle yaralama suçundan cezalandırılmasının mümkün olduğu ahvalde sadece taksirle yaralama suçundan cezalandırılması, ancak kovuşturma şartı olan şikayetin gerçekleşmemesi, şikayetten vazgeçilmesi veya uzlaşma nedeni ile taksirle yaralama suçundan cezalandırmanın mümkün olmadığı ahvalde ise, sanığın TCK’nın 179. maddesinde düzenlenen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan cezalandırılması gerektiği, somut olayda sanığın taksirle yaralama suçundan cezalandırıldığı gözetildiğinde, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan ‘‘hüküm verilmesine yer olmadığına’’ kararı verilmesi yerine bu suçtan da mahkumiyetine karar verilmesi, kanuna aykırı olup, Tebliğnamedeki bozma yönündeki görüşe iştirak edilerek hükmün bozulmasına karar verilmiştir.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/2060 Karar: 2018/298 Tarih: 11.01.2018

  • TCK 179. Madde

  • Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafinin, sanık hakkında hüküm verilmesi sırasında vicdani kanaat oluşturulur iken hukuki delillere dayanılmadığına, tanzim edilen idari yaptırım kararı ile ilgili Çeşme Sulh Ceza Mahkemesine yapılan itirazın kabul edilmiş olmasının dikkate alınmadığına, sanığın mahkumiyetine yeterli delil bulunmadığına, hukuka aykırı delillerin dikkate alınmaması gerektiğine, kararın usul ve yasaya aykırı olduğuna ilişkin temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1-5237 sayılı TCK’nın 179/3. maddesinde alkol ve uyuşturucu madde etkisiyle araç kullanmanın suç olarak düzenlenip aynı maddenin 2. fıkrasında ise yaptırımının belirlendiği gözetilmeksizin, 2,24 promil alkollü olarak araç kullanan sanık hakkında temel ceza tayininde TCK’nın 179/3. maddesinin gösterilmemesi,

2-Sanık hakkında hükmolunan adli para cezasının ödenmemesi halinde ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceği ihtarı yapılması gerekirken, infazı kısıtlar biçimde ‘‘Yasal ihtarlara rağmen ödenmeyen adli para cezasının HAPSE ÇEVRİLMESİNE,’’ karar verilmesi ile uygulanan kanun maddesinin gösterilmemesi suretiyle CMK’nın 232/6. maddesine aykırı hareket edilmesi,

Kanuna aykırı olup, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak, yeniden yargılama gerektirmeyen bu hususlarda, aynı Kanunun 322. maddesindeki yetkiye dayanılarak karar verilmesi mümkün bulunduğundan, hükmün temel cezanın belirlenmesine ilişkin (2) numaralı bendindeki “179/2. maddesi uyarınca” ibaresinin “TCK’nın 179/3. maddesi delaletiyle TCK’nın 179/2. maddesi uyarınca” şeklinde değiştirilmesi, hükmün (2) numaralı bendin 5.paragrafın hükümden çıkarılarak yerine, “TCK’nın 52/4. maddesi gereğince, ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceğinin sanığa ihtarına” ibaresinin yazılması suretiyle, sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün isteme uygun olarak DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 11/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/11693 Karar: 2018/222 Tarih: 10.01.2018

  • TCK 179. Madde

  • Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu

Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

İki sınır arasında temel ceza belirlenirken suçun işleniş şekli, meydana gelen zararın ağırlığı, sanığın kasta dayalı kusurunun yoğunluğu nazara alınmak suretiyle adalet ve hakkaniyet kurallarına uygun bir cezaya hükmedilmesi gerektiği nazara alınıp, tek taraflı trafik kazası yapan ve kazadan 3,5 saat sonra alınan doktor raporuna göre 195 promil alkollü olduğu tespit edilen sanık hakkında alt sınırdan uzaklaşılarak ceza tayin edilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde ceza tayini, aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin atılı suçun sanık tarafından işlenmediğine ilişkin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Sanık hakkında tayin edilen adli para cezasının taksitlerinden birinin zamanında ödenmemesi halinde, geri kalan kısmın tamamının tahsil edileceği ihtaratı ile yetinilmesi gerekirken, “sanığın taksitlerden birisinin zamanında ödememesi halinde geri kalan kısmın tamamının sanıktan tahsiline” karar verilmesi,

Kanuna aykırı olup, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA; ancak, yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu hususta, aynı Kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden; hüküm fıkrasının taksitlendirmeye ilişkin bendindeki “tahsil edilmesine” ibaresinin “tahsil edileceğinin” şeklinde değiştirilmesi suretiyle, sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 10/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/10869 Karar: 2018/116 Tarih: 09.01.2018

  • TCK 179. Madde

  • Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu

Alkol veya uyuşturucu maddenin etkisi altındayken araç kullanmak suçundan sanık …‘in, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 179/2 62/1. maddeleri uyarınca 25 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Adana 10. Sulh Ceza Mahkemesinin 04/07/2014 tarihli ve 2014/291 esas, 2014/672 sayılı kararının kesinleşmesini müteakip, deneme süresi içerisinde sanığın kasıtlı bir suç işlediğinden bahisle hükmün açıklanmasına, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 179/2 62/1. maddeleri uyarınca 25 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına dair Adana 21. Asliye Ceza Mahkemesinin 15/06/2017 tarihli ve 2017/108 esas, 2017/472 sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 50/3. maddesinde yer alan, “Daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olmak koşuluyla, mahkûm olunan otuz gün ve daha az süreli hapis cezası ile fiili işlediği tarihte onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş bulunanların mahkûm edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, birinci fıkrada yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilir.” şeklindeki düzenleme karşısında, adli sicil kaydına göre, daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olan sanık hakkında hükmolunan kısa süreli hapis cezasının, anılan maddenin 1. fıkrası bentlerindeki seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi gerektiğinin gözetilmemesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli 02/11/2017 gün ve 94660652-105-01-10081-2017-Kyb sayılı yazılı tebliğnamesi ile daireye ihbar ve dava evrakı tevdi kılınmakla;

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Sanığın trafik güvenliğini tehlikeye sokma olarak tespit edilen eyleminden dolayı TCK’nın 179/3-2. maddesi gereğince 25 gün hapis cezasına mahkumiyetine hükmedilmiş ise de; daha önce hapis cezasına ilişkin hükümlülüğü bulunmayan sanık hakkında tayin olunan kısa süreli hapis cezasının, TCK’nın 50/3. maddesindeki “Daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olmak koşuluyla, mahkûm olunan otuz gün ve daha az süreli hapis cezası ile fiili işlediği tarihte onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş bulunanların mahkûm edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, birinci fıkrada yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilir” hükmü uyarınca aynı maddenin 1. fıkrasında yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi gerektiğinin gözetilmemesinde isabet görülmediğinden; Kanun yararına bozma talebine atfen düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği, incelenen dosya kapsamına göre yerinde görüldüğünden, Adana 21. Asliye Ceza Mahkemesinin 15/06/2017 tarihli ve 2017/108 esas, 2017/472 sayılı ,kararının CMK’nın 309/4-d maddesi uyarınca KANUN YARARINA BOZULMASINA, bozma nedenine göre uygulama yapılarak, hüküm fıkrasının 5.paragrafının çıkartılarak, yerine “TCK’nın 50/3. maddesindeki amir hükme göre, takdiren aynı Kanunun 50/1-a ve 52/2. maddelerine göre günlüğü 20 TL’den paraya çevrilerek sanığın neticeten 500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına,” bendinin eklenip, bozmanın sonucuna göre talepte yer almamakla birlikte talep içinde mündemiç bulunan TCK’nın 53. maddesindeki hak yoksunluğuna ilişkin hükmün 7.paragrafının hükümden çıkarılması ve diğer hususların aynen bırakılmasına, infazın buna göre yapılmasına, dosyanın mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 09.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/2416 Karar: 2018/188 Tarih: 09.01.2018

  • TCK 179. Madde

  • Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu

Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin sübuta ilişkin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1-Sanığın sabıkasız olduğu, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmasını talep ettiği ve suçtan oluşan zararın giderildiğine ilişkin dosyaya dekont bulunduğu anlaşıldığından; sanık hakkında 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmemesi,

Kabule göre de;

2-Sanığın, kendilerine yeşil ışık yanması sebebiyle yaya geçidinden köpeğiyle birlikte geçmeye çalışan katılanın uyarısına rağmen hızını artırarak kendisine yanan kırmızı ışığa aldırmadan yoluna devam ederek katılanın köpeğini ezerek yaralanmasına sebebiyet vermesi şeklinde gerçekleşen eyleminin, TCK’nın 179/2. maddesindeki suçu oluşturduğu gözetilmeden sanığın, TCK’nın 179/3. maddesi delaletiyle 179/2. maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verilmesi,

3-Hükmolunan adli para cezasının ödenmemesi halinde, ödenmeyen adli para cezasının hapis cezasına çevrileceğinin ihtar edilmemesi suretiyle TCK’nın 52/4. maddesine aykırı hareket edilmesi,

Kanuna aykırı olup, sanık müdafiinin temyiz itirazı bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 09/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 10. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/5157 Karar: 2018/73 Tarih: 08.01.2018

  • TCK 179. Madde

  • Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu

A) “Kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma” suçuna ilişkin temyiz talebinin incelenmesi:

Olay tutanağı, sanığın kanında 78 ng/ml Esrar metaboliti 11-COOH- Tetrahydrocannabinol bulunduğuna dair Adli Tıp Kurumu raporu, kullandığı araçta uyuşturucu madde bulunması, ekspertiz raporu ile dosya içeriğine göre; kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçunun sabit olduğu gözetilmeden sanığın mahkûmiyeti yerine yasal olmayan gerekçeyle beraatine karar verilmesi,

Yasaya aykırı, Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan, hükmün BOZULMASINA,

B) “Trafik güvenliğini tehlikeye sokma” suçuna ilişkin temyiz talebinin incelenmesi:

5237 sayılı TCK’nın 179/3. maddesinde düzenlenen; alkol ve uyuşturucu madde etkisiyle veya başka bir nedenle “emniyetli bir şekilde” araç kullanamayacak kişinin, bu halde araç kullanması suçu kasıtla işlenebilecek bir suçtur. Alkol ve uyuşturucu maddenin sırf kullanılmış olması bu suçun oluşması için yeterli olmamakla birlikte Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulu raporlarında istikrarlı bir şekilde vurgulandığı üzere; alkollü bir şekilde trafikte seyreden bir sürücünün alkol konsantrasyonu hangi seviyede olursa olsun bireysel farklılıklar göstermekle birlikte trafik güvenliği açısından değişen derecelerde risk oluşturabileceği, ancak bu durumun tehlike arz edecek düzeyde olup olmadığı, dolayısıyla sürücünün tesiri altında bulunduğu alkol seviyesinde araç kullanması halinde, güvenli sürüş yeteneğini kaybedip etmediği, bireyin o andaki sürüş ehliyetini belirleyebilecek dikkat, algı, denge, refleks, psikomotor ve nöromotor koordinasyon gibi nörolojik, nistagmus, akomadasyon, görme gibi oftalmolojik ve genel durumunun tespitine yönelik detaylı dahili muayenesine yönelik tıbbi verilerin değerlendirilmesi ile mümkün olabileceği, ancak böyle bir tespit yapılmamış olsa bile bireysel farklılıkları da elimine edebilecek şekilde 1.00 promilden yüksek olarak saptanan alkol düzeyinin, güvenli sürüş yeteneğini kaybettireceğinin, bilimsel olarak kabulü gerektiği anlaşılmakla;

İncelenen dosyada 1.05 promil alkollü olarak araç kullandığı tespit edilen sanığın, güvenli sürüş yeteneğini kaybettiği, atılı suçun yasal unsurlarının oluştuğu gözetilmeksizin, sanığın mahkûmiyeti yerine, yazılı şekilde beraatine karar verilmesi,

Yasaya aykırı, Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün BOZULMASINA, 08/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/3381 Karar: 2017/5847 Tarih: 04.07.2017

  • TCK 179. Madde

  • Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu

Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanık … hakkında yapılan yargılama sonunda mahkumiyetine dair, İstanbul 54. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 11.10.2016 gün ve 2016/418 esas, 2016/ 558 karar sayılı hükmün temyiz ve istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleştiği, bu karara karşı Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 14.02.2017 gün ve 94660652-105-34-13770-2016 Kyb sayılı dosya kapsamına göre; “5237 Sayılı Kanun’un “Trafik güvenliğini tehlikeye sokma” başlıklı 179. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrasında alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek olan kişinin araç kullanma hâlinin suç olarak düzenlendiği, somut olayda sanığın sevk ve idaresindeki kamyonun kasasıyla müştekiye ait binanın giriş sundurma camına çarpması şeklinde belirlenen eyleminde, kişilerin hayat, sağlık veya mal varlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde araç kullandığına dair dışa yansıyan herhangi bir delil ve tespit bulunmadığı gibi sanığın alkol veya uyuşturucu madde etkisindeyken araç kullandığında dair bir iddianın da bulunmadığı gözetilmeden, sanık hakkında beraat kararı verilmesi yerine, yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmemiştir.” gerekçesini içeren kanun yararına bozma istemi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 24.02.2017 tarihli ve 2017/11005 Sayılı ihbarnamesi ile Dairemize gelmekle;

Dairemizin 28.03.2017 gün ve 2017/2609 esas, 2017/2448 karar sayılı kararı ile özetle,”Kanun yararına bozma talebine atfen düzenlenen tebliğnamedeki bozma istemi incelenen dosya kapsamına göre yerinde görüldüğünden, İstanbul 54.Asliye Ceza Mahkemesi’nin 11.10.2016 tarihli ve 2016/418 esas, 2016/558 Sayılı kararının CMK’nın 309. maddesi uyarınca KANUN YARARINA BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına” karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 09.05.2017 gün ve 2017/11005 Sayılı yazısı ile;

” I-İTİRAZ NEDENİ : İtirazın konusunu oluşturan uyuşmazlık;

Hükümlü … hakkında, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanığın beraatine karar verilmesi gerektiğine dair kanun yararına bozma isteminin kabulü halinde, Özel Dairece, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. Maddesinin (d) bendi gereğince mi yoksa aynı fıkranın (b) bendi gereğince mi uygulama yapılacağının belirlenmesine ilişkindir.

5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. 310.maddelerinde düzenlenen kanun yararına bozma kurumu; hakim veya mahkemelerce verilip istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların giderilmesini sağlayan olağanüstü bir yasa yoludur.

5271 Sayılı Kanunu’nun 309. maddesinin 4. fıkras 4. fıkrasında, kanun yararına bozma sonrası yapılacak işlemler, bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ve bozma kararının etkileri, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapılarak ayrıntılı olarak gösterilmiştir.

Düzenlemede; kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken, öncelikle ‘karar’ ve ‘hüküm’ ayrımı gözetilmiş ayrıca mahkumiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.

Bozma nedenleri;

5271 Sayılı Kanun’un 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara dair ise, 309.maddenin 4.fıkras 4.fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hakim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağına dair kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için, verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.

Mahkumiyete dair hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine dair olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca kararı veren hakim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.

Davanın esasını çözen mahkumiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, ‘tekriri muhakeme’ yasağı sebebiyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.

4’üncü fıkranın (d) bendi gereğince bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde, cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay Ceza Ddairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip, gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.

Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün kanun yararına bozulmasının ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hakim veya mahkemece yeni bir inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılmayacağı, hangi hallerde Yargıtay’ın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu maddede sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Kanuni düzenleme ile kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama belirlenirken “karar” ve “hüküm” ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkumiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.

Mahkumiyete dair hükmün bozulması üzerine mahkemece yeniden yargılama yapılmasını gerektiren durum, 5271 Sayılı Ceza muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesinin 4. fıkras 4. fıkrasının (b) bendinde sınırlı biçimde sayılmıştır. Buna göre, mahkumiyete dair hükmün bozulması üzerine kararı veren mahkemece yeniden yargılama yapılabilmesi için, bozma nedeninin, davanın esasını çözmeyen yönüne, savunma hakkını kaldırma veya kısıtlanma sonucunu doğuran usul hükmüne dair olması gerekmektedir.

Mahkumiyet hükmünde, davanın esasını çözmeyen, 5271 Sayılı Ceza Mahkemesi Kanunu’nun 309. maddesinin 4. fıkras 4. fıkrasının (b) bendi kapsamında kalan bozma nedenlerine, hükmün gerekçe içermemesi, görevsiz mahkemece hüküm kurulması, hakimin davaya bakamayacağı hal mevcut olduğu halde bu hakim tarafından karar verilmesi, Cumhuriyet Savcısının duruşmada hazır bulunması gerektiği halde yokluğunda yapılan duruşmada mahkumiyet hükmü kurulması, uzlaşmaya tabi bir suçta uzlaştırma işleminin yapılmaması ve ön ödemeye tabi bir suçta ön ödeme önerisinde bulunulmaması gibi örnekler gösterebiliriz. Bozma nedeninin, savunma hakkının kaldırılması ya da kısıtlanması sonucunu doğurması hallerine ise, sanığın sorgusunun, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 147. maddesine uyan şekilde yapılması, aynı Kanun’un 226. maddesi gereğince sanığa ek savunma hakkı verilmemesi, alt dereceli mahkemece karar verilmesi, son sözün duruşmada hazır bulunan sanığa hatırlatılmaması, müdafii tayin edilmesi zorunlu olduğu halde müdafii atanmadan yapılan duruşma neticesinde mahkumiyet hükmü kurulması ve duruşma yapılması zorunlu olduğu halde duruşma yapılmadan yapılan yargılama sonucunda mahkumiyet hükmü kurulması gibi örnekleri göstermek mümkündür.

Bozma nedeni, netice itibariyle hükümlüye daha az bir cezanın verilmesini ya da cezanın kaldırılması gerektiriyorsa 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesinin 4. fıkras 4. fıkrasının (d) bendi gereğince yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, bu hafif cezaya veya cezanın kaldırılmasına doğrudan Özel Dairece karar verilmesi gerekmektedir.

Özel Dairece, yeniden yargılama yasağı olduğu halde, daha az cezaya hükmedilmeyip ya da ceza kaldırılmayıp, hukuka aykırılığın giderilmesinin yerel mahkemeye bırakılması halinde, bu aşamada yerel mahkemenin vereceği karar yok hükmünde olacağından, hükümlü lehine sonuç doğuracak olan hukuka aykırılık da yasal olarak giderilmemiş olacaktır.

Nitekim, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13.06.2006 gün ve 2006/151-157 , 13.02.2007 gün ve 2006/349, 2007/35, 18.09.2007 gün ve 2007/186-178, 13.05.2008 gün ve 2008/84-111 ile 14.04.2009 gün ve 2009/75-101 esas-karar sayılı kararlarında da, mahkumiyet hükümlerinde, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesinin 4. fıkras 4. fıkrasının (d) bendi kapsamında kaldığı kabul edilerek, hukuka aykırılıkların bizzat Özel Dairelerce giderilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

Somut olayda, hükümlü … hakkında, olay tarihinde sevk ve idaresindeki kamyonun kasasıyla müştekiye ait binanın sundurma camına çarpması suretiyle maddi hasara sebebiyet vermesi ile sonuçlanan eyleminin taksirle meydana gelmiş olması karşısında, unsurları oluşmayan trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanığın beraati yerine, yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi hukuka aykırıdır. Bu sebeple Özel Dairece, kanun yararına bozma isteminin kabulüne karar verilmesi yerindedir. Ancak buradaki bozma nedeni, yasal unsurları oluşmayan suçtan sanığın beraatine karar verilmesine dair olması sebebiyle, hükümlü hakkında trafik güvenliğini tehlikeye düşürme suçundan verilen cezanın tamamen kaldırılmasını gerektiren bozma nedeni olduğundan, 5271 Sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 309. maddesinin 4. fıkras 4. fıkrasının (d) bendi kapsamında kalıp, yeniden yargılama yasağı bulunması sebebiyle belirlenen hukuki aykırılığın, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan verilen cezanın kaldırılması hususunun da bizzat Özel Dairece uygulanması gerektiği gözetilmeden, kararın bozulmasına, bozma nedenine göre müteakip işlemlerin mahallinde mahkemesince yerine getirilmesine karar verilmesinin aykırı olduğu kanaatine varılmıştır.

Yukarıda açıklanan nedenle;

Dairenizin, 28.03.2017 gün ve 2017/2609 esas, 2017/2448 Sayılı kararının kaldırılması,

Yüksek Dairenizin yukarıda belirtilen kararından, “müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına” ibaresinin çıkartılması ve 5271 Sayılı 309 . Maddesinin 4. fıkrasının (d) bendindeki yetkiye dayanılarak Dairenizce, kanun yararına bozma talebi doğrultusunda hükümlü … hakkındaki, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan verilen mahkumiyet kararının kaldırılarak, atılı suçtan sanığın beraatine karar verilmesi, İtirazın, Dairenizce yerinde görülmemesi halinde ise, dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gönderilmesi,itirazen arz ve talep olunur.” isteminde bulunulması üzerine dosya Dairemize gönderilmekle, incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : II- İTİRAZIN KAPSAMI

İtiraz, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanık … hakkında verilen mahkumiyet kararının kanun yararına bozulmasına dair, Dairemizin 28.03.2017 tarihli kararına ilişkindir.

1-)Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itiraz gerekçeleri yerinde görülmekle, 6352 Sayılı Kanun’un 99. maddesiyle eklenen 5271 Sayılı CMK’nın 308. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrası uyarınca İTİRAZIN KABULÜNE,

2-) Dairemizce verilen 28.03.2017 gün ve 2017/2609 E. 2017/2448 K. sayılı KANUN YARARINA BOZMA kararının KALDIRILMASINA,

3-)İstanbul 54.Asliye Ceza Mahkemesi’nin 11.10.2016 tarihli ve 2016/418 esas, 2016/558 Sayılı hükmün yeniden incelenmesi sonucu;

Sanığın idaresindeki kamyonla, gece vakti seyir halinde iken, müştekiye ait işyerinin giriş kısmında bulunan sundurma camına, kamyonun kasa kısmının çarpması neticesi, camın kırıldığı olayda; sanığın olay anında alkollü olmadığı, dosya kapsamından sanığın aşırı hızlı araç kullanarak veya kasıtlı olarak kural hataları yaparak trafik güvenliğini tehlikeye düşürdüğüne dair delillerin bulunmadığı, sanık üzerine atılı suçun kasten işlenebilen bir suç olduğu ve maddi hasarla neticelenen kazanın sanığın dikkatsizliği sonucu meydana gelmiş olabileceği, tüm bu sebeplerle mahkumiyete yeter derecede delilleri bulunmayan atılı suçtan, sanığın beraati yerine, yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesinde isabet görülmemiş olup, o yer Cumhuriyet Savcısı’nın kanun yararına bozma nedenleri yerinde görüldüğünden;

SONUÇ : Kanun yararına bozma talebine atfen düzenlenen tebliğnamedeki bozma istemi incelenen dosya kapsamına göre yerinde görüldüğünden, İstanbul 54.Asliye Ceza Mahkemesi’nin 11.10.2016 tarihli ve 2016/418 esas, 2016/558 Sayılı kararının CMK’nın 309/4-d maddesi uyarınca KANUN YARARINA BOZULMASINA, aynı maddenin 4.fıkra (d) bendinin verdiği yetkiyle; sanığın atılı trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan BERAATİNE, hükmolunan cezaların kaldırılmasına, 04.07.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/8074 Karar: 2017/3876 Tarih: 11.05.2017

  • TCK 179. Madde

  • Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu

Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanığın mahkûmiyetine dair hüküm, sanık tarafından temyiz edilmekle;

Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan yapılan yargılama sonucunda, sanığın TCK’nın 179/3-2, 62/1. maddeleri gereğince 25 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına, CMK’nın 231/5. maddesi gereğince sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, aynı maddenin 8. fıkrası uyarınca sanığın 5 yıllık denetim süresine tabi tutulmasına dair Boğazlıyan Sulh Ceza Mahkemesi’nin 28.02.2013 tarih, 2013/54 esas, 2013/72 karar sayılı kararının 02.04.2013 tarihinde kesinleştiği, sanığın denetim süresi içinde işlediği aynı suçtan Boğazlıyan Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2013/496 esas, 2013/675 karar sayılı kararı ile mahkumiyetine karar verildiği ve bu kararın 24.12.2014 tarihinde kesinleşmesiyle, 5 yıllık denetim süresi içerisinde sanığın kasten suç işlediği gerekçesiyle yapılan ihbar üzerine CMK’nın 231/11. maddesi gereğince hükmün açıklanmasına dair Boğazlıyan Asliye Ceza Mahkemesi’nin 23.03.2015 tarih ve 2015/83 esas, 2015/2010 Sayılı kararını kapsayan dosya incelendi:

KARAR : Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın, sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

01.01.2013 tarih saat 22:15 sıralarında, sevk ve idaresinde araç ile seyir halinde olan sanığın, kolluk birimlerince durdurulduğu ve alkolmetre ile yapılan ölçümde 84 promil alkollü olduğunun tespit edildiği somut olayda, Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulu raporlarında istikrarlı bir şekilde vurgulandığı üzere; alkollü bir şekilde trafikte seyreden bir sürücünün alkol konsantrasyonu hangi seviyede olursa olsun bireysel farklılıklar göstermekle birlikte trafik güvenliği açısından değişen derecelerde risk oluşturabileceği, 100 promilden yüksek olarak saptanan alkol düzeyinin güvenli sürüş yeteneğini kaybettireceğinin bilimsel olarak kabulü gerektiği, olay saati itibarıyla sanıkta tespit edilen alkol mikatrının 100 promilden düşük olduğu, sanığın almış olduğu alkolün etkisiyle güvenli sürüş yeteneğini kaybettiğine dair dosya kapsamında da bir delil bulunmadığı anlaşılmakla, atılı suçtan sanığın beraatine karar verilmesi gerekirken, yasal ve yeterli olmayan gerekçelerle sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulması,

Kabul ve uygulamaya göre de;

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 141 ve 5271 Sayılı CMK’nın 34. maddeleri uyarınca bütün mahkeme kararlarının, karşı oy da dahil olmak üzere gerekçeli olarak yazılması zorunlu olduğu, gerekçede, hükmün dayanaklarının, akla, hukuka ve dosya içeriğine uygun olarak açıklanması, Ceza Muhakemesi Kanununun 230. maddesinde ise hükmün gerekçesinde, suç oluşturduğu kabul edilen eylemin gösterilmesi, bunun nitelendirmesinin yapılması, Ceza Kanununda öngörülen sıra ve esaslara göre cezanın ve ayrıca cezaya mahkûmiyet yerine veya yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi, cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine ya da ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususa dair istemlerin kabul veya reddine dair dayanakların gösterilmesinin zorunlu olduğunun belirtiltildiği, yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, yasa koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, uygulamada da keyfiliğe yol açacağı, bu itibarla keyfiliği önlemek, tarafları tatmin etmek, sağlıklı bir denetime olanak sağlamak bakımından, hükmün gerekçeli olmasında zorunluluk bulunduğu, hükmün gerekçeyi ihtiva etmemesinin 1412 Sayılı Kanun’un 308/7 ve 5271 Sayılı CMK’nın 289/1-g bendi uyarınca hukuka kesin aykırılık halini oluşturacağı; incelenen dosya kapsamından, daha önce hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen sanığın denetim süresi içerisinde kasıtlı suç işlemesi sebebiyle yapılan ihbar üzerine yeniden duruşma açılarak yapılan yargılama sonucu verilen hükümde gerekçe bulunmadığı gibi deliller değerlendirilmeden ve atılı suçun sübutu da tartışılmadan yalnızca önceki hükme atıf yapılarak yazılı şekilde gerekçesiz olarak hüküm kurulması,

SONUÇ : Kanuna aykırı olup, sanıığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerle 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 11.05.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/7480 Karar: 2017/3142 Tarih: 12.04.2017

  • TCK 179. Madde

  • Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu

TCK’nın 52/4. maddesine göre adli para cezasının ödenmesi hususunda mehil vermesine ya da cezanın belirli taksitler halinde ödenmesine seçenekli şekilde karar verilebileceğinin belirtildiği, mahkemece belirlenen adli para cezasının ödenmesi için takdiren mehil verilmesine yer olmadığına ve birer ay ara ile 5 eşit taksitte ödenmesine hükmedildiği, bu surette hükmün infazı bakımından duraksamaya yol açılmadığı anlaşılmakla, tebliğnamenin ( b ) ile gösterilen bozma görüşüne iştirak edilmemiştir.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın ceza miktarına ,ertelemeye ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1- ) 10.11.2013 günü saat 08.25 sıralarında, sanığın idaresindeki minibüs ile tek yönlü yolda olay mahalli kavşağa geldiğinde kendisine hitap eden fasılalı kırmızı ışığa rağmen kavşağa kontrolsüz şekilde girdiği ve seyrine göre sağındaki tek yönlü yoldan gelerek kendisine yanan fasılalı sarı ışığa göre yola giren müşteki …‘ın aracı ile çarpışma tehlikesi atlattığı, müştekinin araç kamera kayıtları ile bu hususun sabit olduğu, katılanın şikayeti ile trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu sebebiyle soruşturmasına başlanılan olayda, olay yeri görüntüleri izlenildiğinde sanığın yönüne yanan fasılalı kırmızı ışığın, bu yönlerden seyreden sürücülere geldikleri yolun tali, girecekleri yolun ise ana yol olduğunu belirtip, ana yoldan seyreden sürücülere geçiş hakkını tanıyacak şekilde kavşak girişinde durduktan sonra trafiğin müsait anını gözetleyerek çok dikkatli bir şekilde kavşağa girmelerini belirttiği, TCK’nın 179. maddesinde düzenlenmiş bulunan trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun tehlike suçu olup kasten işlenebilen suçlardan olduğu ve bu suçun taksirle işlenmesinin mümkün olmadığı, anılan olayda sanığın dikkatsizce kavşağa girmesi ile gerçekleşen eyleminin atılı suçu oluşturmayacağı ve bu sebeple sanığın beraatına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, hatalı değerlendirme ve yetersiz gerekçe ile atılı suçtan mahkumiyetine karar verilmesi,

Kabule göre ise;

1- ) Sanık hakkında hükmolunan hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi sırasında bir gün karşılığı miktarın belirlenmesine dair uygulama maddesinin gösterilmemesi sureti ile CMK’nın 232/6. maddesine aykırı davranılması,

2- ) TCK’nın 50/6. maddesinde bulunan “yaptırımın” ibaresinin 01.03.2008 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 26.02.2008 tarih 5739 Sayılı Kanun’un 4 . maddesiyle “tedbirin” olarak değiştirilmesi ile sözü edilen maddenin birinci fıkrasının “a” bendi uyarınca hapis cezasının paraya çevrilmesi seçenek yaptırım, diğer bentlerde düzenlenen hususların ise seçenek tedbir niteliğinde olduğu, TCK’nın 50/6. maddesinde hüküm kesinleştikten sonra Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan tebligata rağmen otuz gün içinde seçenek tedbirin gereklerinin yerine getirilmesine başlanmaması veya başlanıp da devam edilmemesinin sonuçlarının düzenlediği, somut durumda ise sanık hakkında bir tedbir niteliğini haiz olmayan, hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesine karar verildiği, kaldı ki bu durumun hükmün tesisi aşamasında değil, hükmün kesinleşmesinden sonra infaz aşamasında nazara alınacağı hususu gözetilmeksizin infazı kısıtlar biçimde karar tesis edilmesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin bu sebepden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 12.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/7299 Karar: 2017/3057 Tarih: 11.04.2017

  • TCK 179. Madde

  • Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu

Antalya ( Kapatılan ) 4.Sulh Ceza Mahkemesi’nin 22.02.2012 tarihinde sanık hakkında TCK’nın 179/3-2,62,53/1 Maddeleri gereğince 25 gün hapis cezasından ibaret mahkumiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, söz konusu kararın 21.03.2012 tarihinde kesinleştiği, denetim süresi içinde sanığın yeniden kasıtlı bir suç işlemesi sebebiyle Antalya ( Kapatılan ) 4.Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2013/582-2014/154 Sayılı dosyası ile sanık hakkında “Basit Yaralama ve Tehdit” suçlarından mahkumiyetine karar verildiği, bu ikinci suçtan kurulan mahkumiyet hükmünün suç tarihinin 11.04.2013, kesinleşme tarihinin 10.02.2014 olduğunun anlaşıldığı, bunun üzerine mahkemece ilk hükme yönelik dosya yeniden ele alınarak, hükmün açıklanmasına dair kararını kapsayan dosyanın incelenmesinde;

Anayasa Mahkemesinin, TCK’nın 53. maddesindeki hak yoksunluklarına dair 24.11.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 08.10.2015 tarihli, 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararının infaz aşamasında gözetilebileceği değerlendirilerek yapılan incelemede;

Yapılan yargılamaya toplanıp karar yerinde gösterilen delillere mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine incelenen dosya kapsamına göre, sanığın ve mahalli Cumhuriyet savcısının yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1- )Sanığın olay günü saat 01:30 sıralarında meskun mahalde, 7 metre genişliğindeki tek yönlü asfalt kaplama düz bölünmüş yolda, doktor raporuna göre 3,48 promil alkollü vaziyette seyir halindeyken, hakkında “ek kovuşturmaya yer olmadığına” dair karar verilen A. C.’ın park halinde bıraktığı araca asli ve tam kusurlu şekilde arkadan çarpması sonucu, aracında yolcu olarak bulunan M. T.’nın hayati tehlike geçirecek ve hayat fonksiyonlarını ağır ( 5 ) derecede etkileyen kemik kırığı oluşacak şekilde yaralanmasına neden olduğu olayda; sanığın tek bir eylemi ile taksirle yaralama ve trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçlarının oluştuğu, taksirle yaralama suçunun zarar suçu, TCK’nın 179. maddesinde düzenlenen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun ise tehlike suçu olduğu, her iki suçun birlikte işlendiği hallerde sanığın hangi suç sebebiyle cezalandırılacağı belirlenirken suçlar için kanunda öngörülen cezaların ağırlığı değil, zarar-tehlike suçu kriterinin esas alınması gerektiği buna göre; sanığın taksirle yaralama suçundan cezalandırılmasının mümkün olması halinde sadece taksirle yaralama suçundan cezalandırılması, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan hüküm verilmesine yer olmadığına karar verilmesi, şayet taksirle yaralama suçunda uzlaşmanın gerçekleşmesi halinde ise yine trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu yönünden hüküm verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği, kovuşturma şartı olan şikayetin gerçekleşmemesi veya şikayetten vazgeçme sebebiyle taksirle yaralama suçundan cezalandırmanın mümkün olmaması halinde ise, TCK’nın 179. maddesinde düzenlenen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan cezalandırılmasının gerekmesi karşısında; olay sebebiyle nitelikli şekilde yaralanan mağdurun sanıktan şikayetçi olmadığını ve uzlaşmak istediğini sanığın da aynı şekilde uzlaşmak istediğini beyan etmesi karşısında, taksirle yaralama suçu yönünden uzlaşma prosedürü uygulanıp uygulanmadığı ve kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilip verilmediği araştırılarak verilmiş ise, iş bu dava yönünden hüküm verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesi gerekeceği, uzlaşmanın sağlanamaması halinde ise taksirle yaralama suçu yönünden ihbarda bulunulup dava açılması sağlandıktan sonra bu dosya ile birleştirilerek sadece bilinçli taksirle yaralama suçundan hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden; yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm tesisi,

Kabule göre de;

1- ) Kasıtlı suçlar açısından temel cezanın belirlenmesinde TCK’nın 61/1. madde ve fıkralarında yer alan ölçütlerden olan failin kastı, suçun işleniş biçimi ile meydana gelen tehlikenin ağırlığı nazara alınmak suretiyle TCK’nın 3/1. maddesi uyarınca işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde maddede öngörülen alt ve üst sınırlar arasında hakkaniyete uygun bir cezaya hükmolunması gerekirken, sanığın 348 promil alkollü olarak araç kullanırken yaralamalı trafik kazasına sebep olduğu somut olayda, kastının yoğunluğu ve meydana gelen tehlikenin ağırlığı gözetilerek, alt sınırdan uzaklaşılarak hak ve nasafete uygun bir ceza yerine, alt sınırdan ceza tayini,

2- ) Suç tarihi itibarıyla daha önce hapis cezasına mahkum edilmemiş bulunan sanık hakkında trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan hükmolunan 25 gün hapis cezasının TCK’nın 50/3. maddesi uyarınca maddenin 1. fıkrasında yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesinin zorunlu olduğu, hükmün açıklanması halinde de bu zorunluluğun devam ettiği gözetilmeyerek, yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı olup, mahalli Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 11.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/7564 Karar: 2017/2914 Tarih: 10.04.2017

  • TCK 179. Madde

  • Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu

Olaydan yaklaşık 3 saat sonra yapılan alkol muayenesinde 166 promil alkollü olduğu tespit edilen sanığın, sevk ve idaresindeki aracı ile çarparak mağdurun basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde yaralanmasına neden olduğu anlaşılmakla;

Dairemizin yerleşik uygulamalarına göre, taksirle yaralama suçunun zarar suçu, TCK’nın 179/3. maddesinde düzenlenen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun tehlike suçu olması, her iki suçun birlikte işlendiği hallerde, sanığın hangi suç sebebiyle cezalandırılacağı belirlenirken, anılan suçlar için kanunda öngörülen cezaların ağırlığının değil, zarar suçu - tehlike suçu olmaları kriterinin esas alınması gerektiği, buna göre, sanığın taksirle yaralama suçundan cezalandırılmasının mümkün olduğu durumlarda sadece taksirle yaralama suçundan cezalandırılması, kovuşturma şartı olan şikayetin gerçekleşmemesi ya da şikayetten vazgeçme sebebiyle taksirle yaralama suçundan cezalandırmanın mümkün olmadığı durumlarda ise sanığın trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan cezalandırılmasının kabul edilmesi karşısında, somut olayda sanığın eyleminde bilinçli taksir koşullarının oluştuğu ancak, basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralanan mağdur …‘in, aşamalarda sanıktan şikayetçi olmadığını beyan etmesi sebebiyle eylemin kül halinde trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunu oluşturduğu, bu itibarla sanık hakkında yalnızca anılan suçtan mahkumiyet hükmü tesis edilmesi gerektiği gözetilmeksizin, eylemin ikiye bölünerek taksirle yaralama suçundan düşme hükmü tesis edilip, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı olup, mahalli Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu sebeple yerinde görüldüğünden, 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi uyarınca, hükmün isteme uygun olarak BOZULMASINA, 10.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/7863 Karar: 2016/13501 Tarih: 20.12.2016

  • TCK 179. Madde

  • Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu

1-)Sanık hakkında taksirle yaralama suçundan kurulan hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

133 promil alkollü vaziyette kaza yapan sanık hakkında TCK’nın 22/3. maddesinin uygulanmaması, temyiz edenin sıfatına göre bozma sebebi yapılmamıştır.

03.12.2013 günü saat 20.45 sıralarında katılan …‘ın park halindeki aracı ile birden hareket ederek sola manevra ile U dönüşü yaptığı sırada, arkasından gelen ve direkt seyir halinde olan, aynı zamanda 133 promil alkollü olduğu tespit edilen sanık sürücü … yönetimindeki aracın 20.8 metre fren tedbiri ve sola direksiyon tedbiri almasına rağmen aracı ile katılana ait aracın sol arka kapı tarafından çarpması sonucu katılan sürücü …‘ın basit tıbbi müdahale ile giderilecek şekilde yaralandığı kazada, kusur tespitinin mahkemenin yetkisi kapsamında olduğu, sanık …‘in 133 promil alkollü vaziyette kazanın meydana geldiği kavşağa yaklaştığı sırada hızını azaltmayarak kazaya tali kusuru ile sebebiyet verdiği şeklindeki mahkeme kabulünde isabetsizlik bulunmadığı dikkate alınarak, ek tebliğnamede 1 numaralı bozma öneren görüş ile sanığın sabıka kaydında aynı suçtan verilen ve 31.01.2013 tarihinde kesinleşen mahkumiyet kaydının bulunması sebebiyle 2 ve 3 numaralı bozma öneren görüşlere iştirak edilmemiştir.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

5237 Sayılı TCK’nın 53/1. maddesindeki hak yoksunluklarının taksirli suçlarda uygulama olanağı bulunmadığı gözetilmeden anılan madde ile sanık hakkında hak yoksunluğuna hükmedilmesi,

Kanuna aykırı olup, hükmün bu sebeple 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda, aynı Kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden (2) olarak numaralandırılan hüküm fıkrasının hak yoksunluğuna dair 3. bendinin hükümden çıkartılması suretiyle, sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

2-)Sanık hakkında trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan kurulan hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;

TCK’nın “Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma” başlıklı 179. maddesinin 3. fıkrasında alkol ve uyuşturucu madde etkisiyle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek olan kişinin araç kullanma halinin suç olarak düzenlendiği, maddede belirtilen suçun tehlike suçu olduğu, ancak somut olayda bir kişinin yaralanması sebebiyle suçun zarar suçuna dönüştüğü, bu sebeple de sanığın sadece taksirle yaralama suçundan cezalandırılması gerektiği gözetilmeden, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan hüküm kurulmasına yer olmadığına dair karar verilmesi yerine yazılı şekilde hüküm tesisi,

Kabul ve uygulamaya göre de;

5237 Sayılı TCK’nın 53/1-c maddesinde belirtilen velayet, vesayet ve kayyımlığa ait hizmette bulunmaktan yoksun bırakılma güvenlik tedbirinin aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca sadece kendi alt soyu açısından koşullu salıverme süresine kadar uygulanabileceği, alt soy haricindeki kişiler yönünden ise, yoksunluğun, hapis cezasının infazına kadar devam edeceğinin gözetilmemesi ve sanık hakkında TCK’nın 53. maddesi tatbik edilirken, Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 08.10.2015 tarihli, 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararının gözetilmesinde zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Kanuna aykırı olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi gereğince kısmen isteme uygun olarak BOZULMASINA, 20.12.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2016/12-748 Karar: 2016/405 Tarih: 08.11.2016

  • TCK 179. Madde

  • Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu

“… 5237 Sayılı TCK’nun 179/3. maddesinde düzenlenen; alkol ve uyuşturucu madde etkisiyle veya başka bir sebeple ‘emniyetli bir şekilde’ araç kullanamayacak kişinin, bu halde araç kullanması suçu kasıtla işlenebilecek bir suçtur. Alkol ve uyuşturucu maddenin sırf kullanılmış olması bu suçun oluşması için yeterli olmamakla birlikte Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulu raporlarında istikrarlı bir şekilde vurgulandığı üzere; alkollü bir şekilde trafikte seyreden bir sürücünün, alkol konsantrasyonu hangi seviyede olursa olsun bireysel farklılıklar göstermekle birlikte trafik güvenliği açısından değişen derecelerde risk oluşturabileceği, ancak bu durumun tehlike arzedecek düzeyde olup olmadığı, dolayısıyla sürücünün tesiri altında bulunduğu alkol seviyesinde araç kullanması halinde, güvenli sürüş yeteneğini kaybedip etmediği, bireyin o andaki sürüş ehliyetini belirleyebilecek dikkat, algı, denge, refleks, psikomotor ve nöromotor koordinasyon gibi nörolojik, nistagmus, akomadasyon, görme gibi oftalmolojik ve genel durumunun tespitine yönelik detaylı dahili muayenesine yönelik tıbbi verilerin değerlendirilmesi ile mümkün olabileceği, ancak böyle bir tespit yapılmamış olsa bile bireysel farklılıkları da elimine edebilecek şekilde 100 promilden yüksek olarak saptanan alkol düzeyinin, güvenli sürüş yeteneğini kaybettireceğinin, bilimsel olarak kabulü gerektiği anlaşılmakla;

İncelenen dosyada; 164 promil alkollü olarak araç kullanan sanığın güvenli sürüş yeteneğini kaybettiği ve dolayısıyla atılı suçtan mahkûmiyetine karar verilmesi gerektiği halde, beraatine karar verilmesi “ isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel mahkeme ise 07.03.2016 gün ve 40-148 sayı ile;

“… 179/3. maddesinde bağlı hareketli bir soyut tehlike suçu düzenlenmiştir. Bilindiği üzere, soyut tehlike suçlarında, tecrübe kurallarına istinaden, belirli bir davranışın beraberinde bir tehlikeyi getirdiği varsayılır. Bu bakımdan, tipik davranışın varlığı tespit edildikten sonra, hâkimin, böyle bir tehlikenin somut olayda gerçekten doğup doğmadığını tespit etmesi gerekmez. 179/3. maddesi açısından da, başkalarının hayat, sağlık veya malvarlığı bakımından somut bir tehlike doğmuş olması şart değildir. Ayrıca, kesintisiz bir suç söz konusudur. Bilindiği gibi bu tür suçlarda, tipik hareketin yapılmasıyla suç tamamlanır, ancak sona ermez. Burada da aracın kullanılmasıyla suç tamamlanır, kullanmanın bırakılmasıyla da suç sona erer. Vurgulanması gereken husus, suçun oluşması için alkol veya uyuşturucu maddenin sırf kullanılmış olmasının her zaman yeterli olmadığıdır. Yargıtayın da vurguladığı ve madde gerekçesinde ifade edildiği üzere kişinin emniyetli şekilde araç kullanamayacak durumda olduğunun her somut olayda saptanması zorunludur. Bu nedenle, failin alkol oranını tespit eden tutanağın varlığı ve bu durumda iken başka trafik kurallarını da ayrıca ihlâl ettiğinin (örneğin, hız sınırını aşmış olduğunun) tespiti, faili cezalandırmak için yeterli değildir. Fakat hemen aşağıda, ayrıca da muhakemeye dair hususları ele alırken göreceğimiz üzere alkol madde etkisi bakımından, belirli sınırın aşılması durumunda mutlak bir karine kabul edilmiştir. Güvenli şekilde araç sevk ve idare edememe durumu, ‘alkol’ veya ‘uyuşturucu madde’ etkisi ya da ‘başka bir neden’den kaynaklanabilir. Alkol kavramıyla içkilerde yer alan ‘etil alkol’ kast edilmiş olup bu kavramı daha fazla açıklamaya gerek yoktur. Uyuşturucu madde ise 188. maddesi ve devamına paralel olarak, uyarıcı maddeleri de içerir. Buna karşılık, Almanya’da birçok sakinleştirici ve ağrı dindiricinin de bu kapsamda görüldüğü; kas gevşetici veya mide, bağırsak veya kalp ilaçları gibi reaksiyon azaltıcı ilaçların ise kapsam dışı tutulduğu belirtilmektedir. Kanaatimce, 179/3. maddesi açısından bu tür ilaçların kullanımı ‘başka bir nedenle’ ibareleri kapsamında değerlendirilmelidir. ‘Başka bir neden’ ise failden kaynaklanan ve onun güvenli şekilde araç sevk ve idare etmesine engel her türlü durumdur. Gerekçede, alkollü olarak araç kullandığı sabit ise de emniyetli bir şekilde araç kullanamayacağına dair herhangi bir bilgi veya belge bulunmamaktadır.

Jandarma tarafından düzenlenen 21.09.2014 tarihli fezleke ve eklerindeki olay tutanağında sanığın ne süratli bir şekilde, ne de tehlike arz edebilecek şekilde araç kullandığı belirtilmemiştir. Ayrıca sürücü sanık …‘ın süratinin ve trafik güvenliğini başkaca tehlikeye sokacak eyleminin ne olduğu konusunda somut bir bilgi veya belge bulunmadığı gibi, olay yerine çağrılan trafik görevlilerince sanık hakkında yalnızca alkollü araç kullanmak eylemi sebebiyle idari yaptırım uygulanmış, süratli araç kullanmak veya trafikte tehlike arz edebilecek şekilde araç kullandığı hususunda bir işlem yapılmamıştır. Sanığa sadece alkolmetre ile alkol testi yapılmış ve 164 promil alkollü olduğu tespit edilmiştir. Akabinde hastaneye götürülmeyen sanığın, alkolmetre ile saptanan düzeyde alkollü olduğuna dair rapor düzenlenmiş ise de emniyetli bir şekilde araç kullanamayacak hâlde olduğuna dair olarak uzman hekim tarafından verilmiş bir rapor da bulunmamaktadır. O hâlde, sanığın yalnızca alkollü araç kullanması sebebiyle 179/3. maddesi uyarınca cezalandırılmasına olanak bulunmamaktadır. Bu suç için zaten caydırıcı olduğunu düşündüğümüz idari para cezası ve ehliyetin belirli bir süre el konulması hususunda idari yaptırım kararı verilmektedir. Ayrıca bu yaklaşımın suçu ‘somut tehlike suçu’na çevirdiği yönündeki görüşe katılmıyoruz. Şöyle ki;

Failin aşırı cüret veya heyecan peşinde olması sebebiyle tehlikeli manevralar yapması, 179/3. maddesi değil, 179/2. maddesi kapsamında değerlendirilir. Emniyetli şekilde araç idare ve sevk edemeyecek durum ise failin, aracıyla yolda uzun süre yol almaya ve yolda karşılaşabileceği, trafiğe özgü ani ve güç sorunların üstesinden gelmeye artık muktedir olmayan bir şoför düzeyine inmiş olmasıdır. Böyle olunca, vaktinde ehliyet almış olup aradan geçen zamanda bazı duyularında meydana gelen önemli zayıflamalara rağmen araç sürmeye devam eden kişiler de, kanaatimizce, bu kapsamdadır. Zira hastalık veya uykusuzluk gibi durumlar bu kapsamda değerlendirilirken, duyularında sürekli bir işlev azalması meydana gelmiş olanların kapsam dışı tutulması mantıklı olmayacaktır. Elbette, bu tür durumlarda, kastın tespiti sorun arz edebilir. Fail, hem duyudaki işlev veya yetenek (refleks gibi) kaybının bilincinde olmalı hem de bu durumda araç kullanmasının arz ettiği tehlikeyi bilmelidir. Acaba ehliyeti olmamasına ve araç kullanmayı iyi bilmemesine rağmen otomobil kullanmaya kalkan kişi 179/3. maddesindeki suçu işlemiş midir? Aslında, madde lafzı, normalde araç kullanmak için gerekli ehliyete ve fiili olarak da yeterliliğe sahip kişinin, geçici bir sebeple bunu yapamayacak duruma gelmesini düzenler gibi gözükmektedir. Yine de, kanaatimizce, ‘başka bir nedenle’ ibaresini, ehliyetsiz ve düzgün araç kullanamayan kişiyi kapsar şekilde yorumlamak mümkündür. Fakat bir somut tehlike suçu söz konusu olduğundan, sadece ehliyetsiz olmanın 179/3. maddesindeki veya 179/2. maddesindeki suçu oluşturmayacağına dikkat etmek gerekir. Öte yandan, yasal bir şekilde ehliyet almış olmasına rağmen düzgün araba kullanamayan kişiyi ise bu kapsamda görmemek gerekir. Kendisine verilen ehliyet, sürücünün kendi sürüş kabiliyetine dair sübjektif değerlendirmesi ne olursa olsun; objektif olarak bu yeterliliği haiz görüldüğünün resmi ispatıdır. Böyle bir sürücünün eylemini tipik bir haksızlık olarak görmek mümkün olmadığı gibi, haksızlık bilincinin (m. 30/4) olduğunu da söylemek olanaklı gözükmemektedir. Bunun istisnası, yukarıda izah ettiğimiz, zamanla meydana gelen duyu ve işlev azalması veya kaybı durumudur.

Alkol etkisi bakımından, uygulanmasına dair Yönetmelikte idari para cezası tatbiki için öngörülen limit (Yönetmelik m. 97), 179/3. maddesinin uygulanması açısından belirleyici değildir. Yargıtay uygulamasında, alkollü yakalanan sürücünün alkol testinde çıkan promil oranına göre ayrım yapılmaktadır. Promil oranı 1,00’in üstündeyse, 179/3. maddesindeki suçun oluştuğu kabul edilmektedir; güvenli sürüş yeteneğinin kaybedildiğini gösteren, dışa yansıyan bulgular ayrıca aranmamaktadır. Bu doğrultuda, 48/6. maddesine 1,00 promilin üzerinde alkollü olan sürücülere 179/3. maddesinin uygulanacağına dair hüküm eklenmiştir. Mahkûmiyet için alkol oranının tespiti yeterli olacak, ayrıca hiçbir inceleme ve bu arada Adli Tıp raporu gerekmeyecektir. Belirtelim ki, alkol testi sonucu 1,00 promilin üstünde çıkan sürücünün ‘emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek’ durumda olduğunun mutlak bir karine olarak kabulünü ceza hukuku ilkeleriyle bağdaştırmak zor gözükmektedir. Medyada ve hatta Yargıtay kararlarında bu miktar ‘50 promil’ olarak belirtilse de, aslında doğrusu ‘0,50’ promildir. Bunun anlamı ise 100 cc kanda %0,5 oranında etil alkol bulunmasıdır. ABD ve İngiltere’de bu oran ‘BAC’ (blood alcohol concentration-kanda alkol yoğunluğu) kısaltmasıyla belirtilmekte ve 0,50 promil, ‘0.05 BAC’a tekabül etmektedir. Fakat bu oranın motorlu taşıta dair yerleşik içtihatta kabul edildiğine dikkat edilmelidir. Örneğin, Almanya’da, bisiklet için daha yüksek bir oran (1,6) aranmaktadır. Doktrinde, bu tür tehlike suçuna, soyut ve somut tehlike suçlarının yanında, üçüncü bir kategori olarak yer verilmektedir. Bu tür suçlarda, belirli bir davranışta mündemiç bir tehlike söz konusu olmasa da, hukuk bunun varlığını kabul eder, bu bakımdan, bu tehlikenin somut olayda var olmadığını ispat etmek de mümkün olmaz.

Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu ile bir yandan bilimsel çalışmalar, sürücülerin kullanabileceği azami alkol miktarını düşürmenin, alkollü sürücülerin karıştığı ölümlü kaza oranlarını azaltmakta etkin olduğunu kanıtlamıştır. Hatta 21 yaşın altındaki gençler bakımından ‘sıfır tolerans’ politikası uygulanmasının etkili olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur. Fakat Karayolları Trafik Kanunu açısından öngörülen limit ayrı, belirli limiti aşanların otomatikman ceza yaptırımına tâbi olması başkadır. Zira her insan açısından ve her zaman, emniyetli sürüş kabiliyetinin kaybedildiğini içtihat yoluyla kabul etmek için, alkol oranı 1,00 promilin üstünde olan hiçbir insanın hiçbir zaman güvenli araç süremediğinin mutlak bir bilimsel gerçek olarak kanıtlanmış olması gerekir. Oysa, Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kuruluna göre, bu durumdaki sürücülerin ‘bireysel farklılıkları ortadan kaldırabilecek ölçüde alkollü olduğunu ve bu seviyede alkol tesiri altındaki sürücülerin hemen tümünün emniyetli sürüş yeteneğinin olumsuz olarak etkilendiğinin kabulü’ gerekmektedir. Görüldüğü gibi ‘argumentum a contrario’, sürüş yeteneği olumsuz etkilenmeyen sürücüler de olabilmektedir, zira sürücülerin ‘hemen tümü’nden bahsedilmektedir. Kaldı ki, ‘olumsuz etkilenme’ ile ‘emniyetli süremeyecek durumda olmak’ da farklı kavramlardır ve daima şüpheden sanık yararlanır.

Yargıtayda Adli Bilimciler Derneğince gerçekleştirilen çalıştayın sonuç raporunda da, kandaki alkol miktarının kişi davranışlarına ve sürüş güvenliğine etkisine dair birçok değişik sınıflandırma yapıldığı görülmektedir. Fakat alkol oranı 1,00 promilin üstünde çıkan herkesin, istisnasız ve mutlak olarak güvenli araç kullanmasının olanaksız olduğuna dair bir veriye işaret edilmemektedir. Sadece sonuç kısmında böyle bir limit uygulanması konusundaki değerlendirme aktarılmaktadır.

Yargıtayın da 1,1 promilin üstü bakımından sürücünün ‘mutlak elverişsizliği’ni kabul ettiğini hatırlatmak gerekir. Oranın 0,30 ile 1,00 promil arasında olması durumunda ise, somut olaydaki sürücünün kişisel durumuna bakılmaktadır. Bu açıdan, Alman uygulamasında olduğu gibi, sürüş yeteneği bakımından ‘mutlak-nispi’ elverişsizlik veya yetenek kaybı ayrımı yapıldığı söylenebilir. Bu bakımdan, alkol oranı 1.00’in altında olan sürücü açısından, sanığın güvenli sürüş yeteneğini kaybettiğine dair dışa yansıyan bulguların varlığı gereklidir. Yargıtay, ilk derece mahkemesinin, tespit edilen alkolün, güvenli araç kullanımına olumsuz etkilerini gerekçelendirmesini aramaktadır. Hattâ alkol oranı ne denli düşükse, emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edilemediğine dair, dışa yansıyan Almanya bakımından şu an için öngörülen oran 1,1 iken 1966’ya kadar 1,5, 1990’a kadarsa 1,3’tür.

Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunda belirtiler o denli fazla ve kesin olmalıdır. Bu konuda, tanık beyanı, trafik tutanağında yer alan tespitler, olay sırasındaki görüntü kayıtları gibi delillere başvurulabilir. Adli Tıp Kurumu, 31-100 mg/dL kan alkol seviyesinde olan (alkol testi sonucu 31-100 promil çıkan sürücüler için), ancak ivedilikle yapılacak detaylı hekim muayenesi sonucunda güvenli sürüş yeteneğinin kaybedilip kaybedilmediğinin tespit edilebileceği kanaatindedir. Yukarıda söylenilenlerden anlaşılacağı üzere, tespit edilen alkol 0,30 promilin altında ise, emniyetli sürüş yeteneğinin kaybedilip edilmediğine dair araştırma ve muayene yapmaya gerek yoktur. Buna karşılık, alkol düzeyi bunun altında olan sürücünün yine de emniyetli sürüş yeteneğini kaybettiğinden şüphelenen polis, buna dair gerekli tetkikleri yaparak bunları izah eden bir tutanak düzenlemişse, yine de bu suçtan mahkûmiyet söz konusu olabilir. Zira bu oranın altındaki alkol oranının etkisi kişiden kişiye değişmektedir. Bu bakımdan, bazı kişileri, somut olayda güvenli araç kullanamayacak duruma sokmuş olması mümkündür. İstisnaen, alkol oranı ölçümü yapılamadığı durumlarda da 179/3. maddesindeki suçtan mahkûmiyet kurmak mümkündür. Örneğin, aşırı sarhoşluğu sebebiyle araç kullanırken sızmış olan veya ayakta duramayan ve bu sebeplerle alkol ölçümü yapılamayan sürücü açısından maddedeki suçun oluştuğunu kabul etmek gerekecektir. Buna karşılık, 179/3. maddesinde araç ‘kullanan’ kişi denildiği için, salt sürücü koltuğuna geçmek veya motorun çalıştırılması suçun oluşmasına yeterli olmayacaktır. Bu tür davranışları, cezalandırılamayan hazırlık hareketi olarak kabul etmek gerekir.

179/3. maddesi açısından da, kişinin, mevcut durumu karşısında, güvenli şekilde araç kullanmayacağını bilmesi ya da bu ihtimali en azından göze alması (olası kast) gerekir.

179/3. maddesi açısından ‘actio libera in causa’ kuramının uygulanacağına dikkat etmek gerekir (B.K.. m. 34/2). Diğer bir deyişle, aracı kullanmaya karar verdiği anda algılama veya irade yeteneğini kaybetmiş olan kimsenin, iradi olarak aldığı alkol veya uyuşturucu etkisiyle bu duruma gelmiş olması durumunda, kusur yeteneği tammış gibi işlem yapılır. Buna karşılık, irade dışı aldığı alkolün etkisiyle algılama ve irade yeteneği önemli ölçüde zayıflayan veya ortadan kalkan kişinin, bu durumun etkisinde olduğunu bilerek araç sürmesi durumunda, kusurun olmaması sebebiyle cezalandırılmaması gerekir.

Keza, 179/3. maddesindeki suça teşebbüs de, kural olarak mümkün gözükmemektedir. Zira, suçun oluşabilmesi için aracın ‘kullanılması’ gerekir. Bu ana kadarki hareketler ise hazırlık hareketi mahiyetindedir. Kaldı ki, teşebbüsün kabulü durumunda, ceza, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre belirleneceğinden (m. 35), soyut tehlike suçlarında ise somut olayda bir tehlikenin bile doğmuş olması aranmadığından, yaptırımın nasıl belirleneceği sorunu ortaya çıkacaktır.

Hem 179. maddesinin 2. fıkrasındaki hem de 3. fıkrasındaki koşullar gerçekleşmişse (sarhoş sürücünün yayaların hayatını tehlikeye sokar şekilde otomobil kullanması gibi), fikri içtima hükümleri uygulanır. Kaldı ki, her iki suçun cezası aynıdır. 179/3. maddesiyle 48. maddesi arasındaki ilişki bakımından ise, Kabahatler Kanunu madde 15/3. hükmü gereği, fail hakkında sadece göre ceza verileceği savunulmaktadır. Bununla birlikte, 24.05.2013 tarihli ve 6487 Sayılı Kanun’un 19. maddesiyle 48/5. maddesinde yapılan değişiklikten sonra, ‘Yapılan tespit sonucunda, 0.50 promilin üzerinde alkollü olarak araç kullandığı tespit edilen sürücüler hakkında, fiili bir suç oluştursa bile, 700 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgesi altı ay süreyle geri alınır’ denilmek suretiyle, buna istisna getirilmiştir. Sonraki iki fıkraya göre;‘Yapılan tespit sonucunda, 1.00 promilin üzerinde alkollü olduğu tespit edilen sürücüler hakkında ayrıca Türk Ceza Kanunu’nun 179. maddesinin üçüncü fıkrası hükümleri uygulanır. Hususi otomobil sürücüleri bakımından 0.50 promilin, diğer araç sürücüleri bakımından 0.20 promilin üzerinde alkollü olan sürücülerin trafik kazasına sebebiyet vermesi hâlinde, ayrıca Türk Ceza Kanunu’nun ilgili hükümleri uygulanır’. Görüldüğü gibi, 1,00 promilin üzerinde (en az 1,01 promil) alkol çıkması durumunda mutlaka; buna karşılık, 0,51-1,00 promil arasında alkol çıkması durumunda, şayet ‘trafik kazasına sebebiyet’ verilmişse, hem idari yaptırımın uygulanması hem de ceza takibatı yapılması öngörülmüştür. Bu son durumda, lehe bir yorumla, ‘trafik kazasına sebebiyet vermesi’ denildiği için, kaza bakımından kusuru tespit edilmeyen alkollü sürücü hakkında, başka bir neden yoksa, salt kazaya karıştığı için 179/3. maddesinden ceza verilmeyeceği savunulabilir. Nihayet, 48/8. maddesine göre ‘Uyuşturucu veya uyarıcı madde aldığı tespit edilen sürücülere 3.600 Lira idari para cezası verilir ve sürücü belgesi beş yıl süreyle geri alınır. Bu kişiler hakkında ayrıca Türk Ceza Kanunu hükümleri uygulanır’. Görüldüğü gibi, uyuşturucu veya uyarıcı madde kullandığı tespit edilen sürücü bakımından, kullanılan maddenin türü ve dozu ne olursa olsun, hem idari yaptırım uygulanacak hem de ceza hukukuna başvurulacaktır.

Son bir husus olarak, 48/9. maddesine göre ‘Uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin kullanılıp kullanılmadığı ya da alkolün kandaki miktarını tespit amacıyla, kollukça teknik cihazlar kullanılmasını kabul etmeyen sürücülere 2000 Lira idari para cezası verilir ve sürücü belgesi iki yıl süreyle geri alınır’ Oysa, ölçümü kabul edip yasal sınırın üstünde alkollü çıkan sürücünün sürücü belgesi, ilk seferinde daha kısa süreyle, ikinci seferinde aynı süreyle (2 yıl) geri alınmakta, para cezası da, her durumda daha düşük olmaktadır. Herhalde, 48/9. maddesinin amacı, kontrolden kaçmak suretiyle yaptırımdan kurtulmaya çalışılmasını engellemektir. Bu bakımdan, buradaki cezanın, dolanılmaması istenilen hükümdeki cezadan daha ağır olması çelişkili gözükmektedir. Bu açıdan, bu düzenlemenin hukukun temel esaslarından olan ‘ölçülülük ilkesi’ne de aykırıdır.

Muhakeme hukuku bakımından uygulama sorunları esas olarak 179/3. maddesi bakımından yaşanmaktadır. Temel mesele, alkol oranının belirlenmesi usulüdür. Uygulamada, 179/3. maddesinden mahkûmiyet hükmü kurabilmek için illa kan örneği üzerinden alkol düzeyinin tespit edilmesi şart görülmemektedir. Yargıtayın yaklaşımı bu yöndedir. Bu yaklaşım ise alkolmetre (nefes ölçümü) yoluyla elde edilen verilerin güvenilirliğini şart kılmaktadır ki, bu konuda hata payının yüksek olduğu az sonra izah edilecektir. Oysa mehaz Alman Kanunu uygulaması bakımından, ceza kanunu hükümlerine başvurabilmek için mutlaka kandaki alkol değerinin tespiti gerekmektedir. Öte yandan, kan testine dair bazı hususlar, 48/2-4. maddesinde düzenlenmiştir. En önemli değişiklik, alkolmetre ile ölçüm yapılması, nefes yoluyla yapılan ölçümün geçerli sayılması için; kullanılmasına resmen izin verilmiş bir cihazla tespit yapılmış olmalı, cihazın düzenli olarak periyodik denetimleri yapılmış olmalı ve ölçüm sırasında uyulması gerekli prosedüre riayet edilmiş olmalıdır Fakat bu koşullarda bile, söz konusu yöntemle alınan sonuç, kandaki alkol yoğunluğunu tam olarak doğru yansıtmaz. Kan testinden çıkan sonucun esas alınması gerektiği yönündeki (Kaldı ki, nefes yoluyla yapılan ölçümün de, ceza muhakemesine delil olabilmesi için, ‘10 dakika kadar izleme süresinden sonra tekrarlanması’ gerektiği vurgulanmaktadır) uygulamada, itiraz durumu hariç, buna hiç rastlanmamaktadır. ‘Uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin kullanılıp kullanılmadığı ya da alkolün kandaki miktarını tespit amacıyla, kollukça teknik cihazlar kullanılır. Kişinin yaralanmalı veya ölümlü ya da kollukça müdahil olunan maddi hasarlı trafik kazasına karışması hâlinde, ikinci fıkrada belirtilen muayeneye tabi tutulması zorunludur. Teknik cihaz ile yapılan ölçüme itiraz eden veya bu cihaz ile ölçüm yapılmasına müsaade etmeyen bu sürücüler, en yakın adli tıp kurumuna veya adli tabipliğe veya Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kuruluşlarına götürülerek uyuşturucu veya uyarıcı madde ya da alkol tespitinde kullanılmak üzere vücutlarından kan, tükürük veya idrar gibi örnekler alınır. Bu işlem bakımından 04.12.2004 tarihli ve 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 75. maddesi hükümleri, beşinci fıkrası hariç olmak üzere uygulanır. Trafik kazası sonucunda kişinin ölmesi veya teknik cihaza üfleyemeyecek kadar yaralanmış olması hâlinde, üçüncü fıkra hükümlerine göre bu kişilerden kan, tükürük veya idrar gibi örnekler alınır’

Kan alınmasına izin vermeyen kişiden kan örneği alınmasına bu Kanun olanak tanımıştır. Bu düzenlemeden önce, ‘üflemeyi’ kabul etmeyip kan testi yaptırmak istediğini belirten fakat hastaneye gittiğinde, kendisinden kan alınmasına da rıza göstermeyen kişilere doktorlar müdahale etmemekte ve bu da uyuşmazlıklara yol açmaktaydı. 48. maddesinde yapılan değişiklik, ‘Özel kanunlardaki alkol muayenesine ve kan örneği alınmasına dair hükümler saklıdır’ şeklindeki 75/7. maddesiyle de desteklenmektedir. Netice olarak, muhatabın rızası olmasa bile, bu hükümler uyarınca ondan kan örneği alınması mümkündür. Uygulamada yaşanan bir sorun, trafik kontrolü sırasında yapılan ölçüme itiraz edilmesi durumunda yapılan ikinci ölçümün de yine alkolmetre ile yapılması ve sonuçların birbirleriyle uyumsuz olmasıdır. Öyle ki, yapılan bir bilimsel çalışmada, her iki ölçümün alkolmetre ile yapıldığı 95 olgunun 40 adedinde iki ölçüm sonucunun birbiri ile uyumsuz olduğu saptanmıştır. Bu durumda, mahkeme tarafından, bilirkişiye iki ölçümden hangisine itibar edilmesi gerektiği veya aradaki farklılığın nedenleri sorulmaktadır. Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulu, ölçümde kullanılan cihazların zamanında ve usulüne uygun olarak kalibrasyonunun yapılıp yapılmadığı, ölçüm kurallarına riayet edilip edilmediği, ölçüm ile olay arasında geçen süre ve kullanılan cihazların teknik özelliklerini dikkate alarak düzenlediği raporu sonucunda, iki cihazdan birisinin daha güvenilir olduğunu ortaya koyamıyorsa, ‘şüpheden sanık yararlanır’ ilkesi gereği hareket edilmektedir. Öte yandan, alkolmetre sonucuna itiraz edilmesi durumunda, kan örneği alındığında, alkolmetreye üfleme anı ile kanın alınması anı arasında geçen süre bakımından, kan testi sonucuna promil değeri eklendiğine (saat başı 0,15 promil) dikkat edilmelidir. Bu bakımdan, her iki ölçüm saatinin tutanakla belirlenmesi önemlidir.

Bu bakımdan, 42. maddesi uyarınca kan örneği alınması 75. maddesindeki koşullara tâbi değildir. Ciddi bir sorun, ayrıca kan testine başvurulmadığı durumlarda, salt tek bir nefes ölçüm yoluyla elde edilen değerinin güvenilirliğinin, gerekli usul ve tekniklere titizlikle uyulmadığı durumlarda, tartışmaya çok açık olmasıdır. Uygulamadan anlaşılan husus, ölçümlerin çok büyük ölçüde alkolmetre ile yapıldığı, bunların da çoğu zaman tek ölçüm şeklinde olduğu, fakat bu ölçümlerde yanılma payının hayli yüksek olduğudur. Oysa 48/6. maddesine yapılan ekleme sonucunda, bu uygulamanın kanunlaştırıldığını da gözden kaçırmamak gerekir. 179/3. maddesi açısından, uyuşturucu madde etkisi söz konusu olduğunda, Yargıtay içtihadında, her bir maddenin niteliğine göre, hükmün uygulanmasını gerektirecek mutlak limitler belirlenmiş değildir. Önemli olan, her somut olayda, alınan maddenin güvenli şekilde araç sürme yeteneğini ortadan kaldırmış olduğunun delillerle kanıtlanmasıdır. 48/8. maddesine göre ‘Uyuşturucu veya uyarıcı madde aldığı tespit edilen sürücülere 3.600 Lira idari para cezası verilir ve sürücü belgesi beş yıl süreyle geri alınır. Bu kişiler hakkında ayrıca Türk Ceza Kanunu hükümleri uygulanır.’ Bu hükümden hareketle, kullanılan uyuşturucu veya uyarıcı madde miktarı ne olursa olsun, güvenli sürüş yeteneğinin kaybedildiğinin kanuni karine olarak benimsendiği savunulmaktadır. Oysa yapılan atıf, 191. maddesi açısından değerlendirilmelidir, her durumda 179/3. maddesinin mutlaka uygulanmak zorunda olduğu sonucu çıkarılmamalıdır. Zira her türlü madde kullanımının, dozu ne olursa olsun, güvenli sürüş yeteneğini yok ettiğini söylemek, bilimsel olarak doğru değildir. Ayrıca, bir defalık veya çok nadir esrar kullanımının araç kullanma yeteneğini bozduğu ispatlanmış değildir.

‘Çalışmalarda her iki ölçümün alkolmetre ile yapıldığı 95 olgunun 40 adedinde iki ölçüm sonucunun birbiri ile uyumsuz olduğu saptanmıştır. Uyumsuzluk birçok olguda çok barizdir, olguda (%87,4) alkolmetre ile tek bir ölçüm yapılmış olup, sadece iki olguda ilk ölçüm yöntemi olarak kanın tercih edildiği saptanmıştır. Ölçüme itiraz olan 130 olguda ise ikinci kez ölçüm yapılmıştır. Bu olguların 95’inde ikinci ölçüm de alkolmetre ile diğerlerinde ise kandan yapılmıştır’ Kaldı ki, kan ölçümünde bile, doğru bir sonuç elde edebilmek için, içki alınan saatin tam olarak belirlenmesi gerekmektedir.

Zaten, 2009 itibarıyla, Avrupa’da sadece 11 devlette, herhangi bir miktarda madde kullanımı ceza yaptırımı ile karşılanmaktadır. Bu durumda, her somut olayda özgül bir değerlendirme gerekli görülmelidir. Çünkü alkol oranlarının aksine, uyuşturucu veya uyarıcı maddeler bakımından, her insan ve her madde açısından geçerli, standart asgari değerler belirlemek bilimsel açıdan elverişli bir yöntem değildir. Bu durumdan hareketle ‘sıfır tolerans’ uygulanması gerektiğine dair görüş ise, şüpheden sanık yararlanır ilkesine aykırı olur. Zira yazarın bizzat vurguladığı gibi, ‘elimizde yeterli ölçüm ve değerlendirme arşiv ve tecrübesine dayalı kriterler’in yokluğunda, ihtimale binaen, failin güvenli sürüş yeteneğini kaybettiğini farz etmek, ceza hukuku mantığına aykırıdır. Uzmanların üzerinde ittifak ettikleri standart bir sınır değer olmadığına göre, failin araç kullanma konusundaki elverişsiz durumu, somut olay bakımından özel olarak tespit edilmelidir. Bu bakımdan, madde kullanımına bağlı tipik göstergelerin varlığının (gözlerin kızarması, göz bebeklerindeki değişiklik, konuşmada değişme gibi) tespit edilmiş olması da tek başına yetmez. Sürüşte hata yapıldığının tespiti şart değilse de; bütüncül bir değerlendirme sonucunda, araç sürmeye elverişlilik durumu değerlendirilmelidir…”,

Şeklindeki gerekçe ile direnerek, önceki hüküm gibi sanığın beraatine karar vermiştir.

Bu hükmün de Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 28.04.2016 gün ve 147509 Sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR : Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine dair ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle, yerel mahkeme kararının yeni hüküm niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.

Ceza Genel Kurulunun süreklilik kazanmış uygulamalarına göre şeklen direnme kararı verilmiş olsa dahi;

a-) Bozma kararı doğrultusunda işlem yapmak,

b-) Bozma kararında tartışılması gereken hususları tartışmak,

c-) Bozma sonrasında yapılan araştırma, inceleme ya da toplanan yeni delillere dayanmak,

d-) İlk kararda yer almayan ve daire denetiminden geçmemiş olan yeni ve değişik gerekçe ile hüküm kurmak,

Suretiyle verilen hüküm, özde direnme kararı olmayıp, bozmaya eylemli uyma sonucu verilen yeni bir hükümdür. Bu nitelikteki hükmün temyiz edilmesi halinde ise incelemenin Yargıtay’ın ilgili dairesi tarafından yapılması gerekmektedir.

İncelenen dosya kapsamından;

Yerel mahkemece, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı gerekçesi ile verilen sanığın beraatine dair hükmün, Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece; tespit edilen promil miktarının sanığın güvenli sürüş yeteneğini kaybettirdiği gözetilmeden mahkûmiyeti yerine beraatine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulduğu, bozmadan sonra yerel mahkemece, sanığın üzerine atılı suçu işlediğinin sabit olmadığı şeklindeki önceki hükümde yer almayan yeni ve değişik gerekçeyle hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.

Bu itibarla, yerel mahkemenin son uygulaması direnme kararı niteliğinde olmayıp, ilk hükümde yer almayan yeni ve değişik gerekçeyle hüküm kurulmuş olması sebebiyle yeni hüküm niteliğindedir. Özel Daire denetiminden geçmemiş olan bu yeni hükmün doğrudan ve ilk kez Ceza Genel Kurulunca incelenmesi mümkün olmadığından, dosyanın temyiz incelemesi için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

Ankara 5. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 07.03.2016 gün ve 40-148 Sayılı karar yeni hüküm niteliğinde olduğundan, dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 08.11.2016 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/9276 Karar: 2016/10371 Tarih: 16.06.2016

  • TCK 179. Madde

  • Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu

1- )Sanık hakkında taksirle yaralama suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelemesinde;

Olay gecesi sanığın idaresindeki kamyonet ile seyri sırasında, aracının sağ yanı ile, yolun sağındaki emniyet şeridi ve yol üzerinde duraklama yapan mağdur idaresindeki otomobilin sağ yanına çarpması şeklinde meydana gelen olay akabinde yapılan ölçümde sanığın, 92 promil alkollü olduğunun anlaşılması karşısında, meydana gelen olayda sanığın eyleminde bilinçli taksirin koşullarının oluştuğu, tayin olunan cezasından bu sebeple 5237 Sayılı TCK’nın 22/3. maddesi uyarınca arttırım yapılması gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurularak, sanık hakkında eksik ceza tayini, aleyhe temyiz bulunmadığından bozma sebebi sayılmamış; asli kusurlu olduğu kabul ve tespit edilen sanık hakkında temel ceza miktarında ve temel cezanın hapis cezası olarak belirlenmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından tebliğnamedeki bu yönden bozma öneren görüşe iştirak edilmemiştir.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre, üst Cumhuriyet Savcısı’nın yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Kasıtlı suçtan hapis cezasına mahkumiyetin yasal sonucu olan TCK’nın 53/1. maddesinde yazılı hak yoksunluğunun, taksirli suçlarda uygulanamayacağının gözetilmemesi; yine Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 07.07.2009 tarih 2009/9-62 -191 Sayılı kararında da vurgulandığı üzere, taksirli suçlar açısından temel cezanın belirlenmesinde TCK’nın 61/1. maddesinin ( g ) bendinde yer alan “failin kastının yoğunluğu” gerekçesine dayanılamayacağının gözetilmemesi;

2- )Sanık hakkında trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik yapılan temyiz itirazlarının incelemesine gelince;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre, üst Cumhuriyet Savcısı’nın sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Sanığın olay tarihinde alkollü şekilde kullandığı aracıyla kaza yapması sonucu yaralamalı ve maddi hasarlı trafik kazasına sebebiyet verdiğinden bahisle trafik güvenliğini tehlikeye sokma ve taksirle yaralama suçlarından ayrı ayrı cezalandırılmasına karar verilmiş ise de, Türk Ceza Kanunu’nun “Trafik güvenliğini tehlikeye sokma” başlıklı 179. maddesinin 3. fıkrasında alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek olan kişinin araç kullanma hâlinin suç olarak düzenlendiği, maddede belirtilen suçun tehlike suçu olduğu, somut olayımızda ise sanıktan şikayetçi olan bir kişinin yaralanmış olması sebebiyle zarar suçunun oluştuğu, bir suçtan dolayı sanığın bir kez cezalandırabileceği, taksirle yaralama suçundan sanığın mahkûmiyetine karar verildiğinden trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, sanığın trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan da cezalandırılmasına karar verilmesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı olup, hükmün bu sebeple 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak; yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda, aynı Kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, maddenin verdiği yetkiye istinaden, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan kurulan hüküm bölümünün tümüyle çıkartılarak yerine “sanık hakkında trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan hüküm kurulmasına yer olmadığına” ibarelerinin eklenmesi, taksirle yaralama suçundan kurulan hüküm bölümünün 1. bendindeki ‘‘failin kastının yoğunluğu’’ ibaresi ile, aynı hüküm bölümünün TCK’nın 53. maddesinin uygulanması ile ilgili 4. bendin çıkarılması suretiyle, sair yönleri usul ve Kanuna uygun bulunan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA; 16.06.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/3004 Karar : 2018/8801 Tarih : 27.09.2018

  • TCK 179. Madde

  • Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın, sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Olay tarihinde idaresindeki elektrikli bisikleti ile seyir halindeyken yol kenarında park halinde bulunan araca çarpan ve kaza sonrası sağlık kuruluşunda yapılan muayenesinde ileri derecede alkollü olduğu tespit edilen sanık hakkında her ne kadar alkollü araç kullanarak trafiği tehlikeye sokma suçundan dava açılmış ve mahkemece sanık hakkında TCK’nın 179/3-2 maddesi gereğince alkollü araç kullanma suçundan ceza verilmiş ise de, sanık hakkında olay sonrası düzenlenen adli muayene raporunda, sanığa alkol testi yapılıp, alkol miktarı belirlenmeden sanığın sürüş yeteneğini kaybedecek derece koklama ile alkollü olduğunun tespit edildiğinin belirtilmesi karşısında, sanıkta koklama ile tespit edilen alkol miktarının güvenli sürüş yeteneğini kaybettirdiğinden söz edilemeyeceği, belirtilen alkol derecesinin güvenli sürüş yeteneğini kaybettirdiğine dair bir bulgu ya da sanığın dışa yansıyan davranışları ile ilgili bir tespitin bulunmaması karşısında; trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun yasal unsurları oluşmadığından sanığın beraatine karar verilmesi gerekirken, oluşa ve dosya kapsamına uygun düşmeyen gerekçelere dayanılarak yazılı şekilde mahkûmiyet hükmü kurulması

Kanuna aykırı olup, sanığın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca, hükmün isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 27.09.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 19. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/34489 Karar: 2016/17907 Tarih: 12.05.2016

  • TCK 179. Madde

  • Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu

İkinci kez alkollü araç kullanmak eyleminden dolayı … hakkında 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 48/5. maddesi uyarınca 911,00 Türk lirası idari para cezası uygulanmasına dair Trafik Denetleme Şube Müdürlüğünün 15.11.2014 tarihli ve 466192 Sayılı idari para cezası karar tutanağına karşı yapılan başvurunun kabulüyle idari yaptırım kararının kaldırılmasına ilişkin Çorum Sulh Ceza Hakimliğinin 30.12.2014 tarihli ve 2014/979 değişik iş sayılı kararı aleyhine Adalet Bakanlığının 23.10.2015 gün ve 2015/361456 sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 30.11.2015 günlü ihbarnamesi ile daireye verilmekle okundu.

Anılan ihbarnamede;

Dosya kapsamına göre, mahkemece kabahatlinin alkollü araç kullanma eylemi sebebiyle hem idari yaptırım kararı düzenlendiği, hem de hakkında 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 179/3-2. maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı, 5326 Sayılı Kanun’un 15/3. maddesi uyarınca aynı eylemle ilgili hakkında kamu davası açılan kabahatli hakkında ayrıca kabahat fiilinden dolayı idari yaptırım uygulanamayacağı gerekçesiyle başvurunun kabulüne karar verilmiş ise de 2918 Sayılı Kanun’un 48/5-6. maddesinde yer alan “Yapılan tespit sonucunda, 0.50 promilin üzerinde alkollü olarak araç kullandığı tespit edilen sürücüler hakkında, fiili bir suç oluştursa bile, 700 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgesi altı ay süreyle geri alınır. Hususi otomobil dışındaki araçları alkollü olarak kullanan sürücüler bakımından promil alt sınırı 0.21 olarak uygulanır. Alkollü olarak araç kullanma sebebiyle sürücü belgesi geri alınan kişiye, son ihlalin gerçekleştiği tarihten itibaren geriye doğru beş yıl içinde; ikinci defasında 877 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgeleri iki yıl süreyle, üç veya üçten fazlasında ise 1.407 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgeleri her seferinde beşer yıl süreyle geri alınır. Sürücü belgelerinin herhangi bir sebeple geçici olarak geri alınmış olması hâlinde belirtilen süreler, geçici alma süresinin bitiminde başlar. Yapılan tespit sonucunda, 1.00 promilin üzerinde alkollü olduğu tespit edilen sürücüler hakkında ayrıca Türk Ceza Kanunu’nun 179. maddesinin üçüncü fıkrası hükümleri uygulanır” şeklindeki düzenleme dikkate alındığında, kabahatli hakkında kamu davası açılmış olmasının alkollü araç kullanmak eyleminden ötürü idari yaptırım kararı verilmesine engel olmayacağı gözetilmeksizin yazılı şekilde karar tesisinde isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309 . maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR VE SONUÇ : Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden, Çorum Sulh Ceza Hakimliğinin 30.12.2014 tarihli ve 2014/979 değişik iş sayılı kararının CMK’nın 309/4. maddesi uyarınca aleyhe tesir etmemek üzere BOZULMASINA, 12.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/28012 Karar: 2016/8517 Tarih: 04.05.2016

  • TCK 179. Madde

  • Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu

1- ) Sanık … hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükme yönelik temyiz itirazları sebebiyle yapılan incelemede;

TCK’nın 53. maddesindeki hak yoksunluklarının, anılan maddenin bazı bölümlerinin iptaline dair Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarihinde yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 Sayılı kararı da dikkate alınarak infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.

Yapılan duruşmaya, toplanan delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve takdirine göre temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle hükmün istem gibi ONANMASINA,

2- ) Sanıklar … ve … hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükümlere yönelik temyiz incelemesinde;

TCK’nın 53. maddesindeki hak yoksunluklarının, anılan maddenin bazı bölümlerinin iptaline dair Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarihinde yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 Sayılı kararı da dikkate alınarak infaz aşamasında gözetilmesi mümkün olup, dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;

Mükerrir sanıklar yönünden, önceki mahkumiyetlerine dair ilamlarda yer alan cezalardan en ağırlarının tekerrüre esas alınması gerekirken, ilamların tamamının esas alınması,

Bozmayı gerektirmiş, sanıklar ile o yer Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak bu aykırılığın aynı Kanun’un 322. maddesinin verdiği yetkiyle düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, sanık … yönünden 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2007/1090-643 Sayılı ilamı ile kredi kartının izinsiz kullanılması suçundan hükmolunan 2 yıl 6 ay hapis ve 14.000,00 TL adli para cezasının, sanık … yönünden 2.Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2009/78-244 Sayılı ilamı ile hırsızlık suçundan hükmolunan 3 yıl 6 ay hapis cezasının tekerrüre esas alınmasına karar verilmesi suretiyle diğer yönleri usul ve yasaya uygun olan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

3- ) Sanık … hakkında trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan verilen beraat hükmüne yönelik temyiz itirazlarına gelince;

Sanık …‘nın yönetimindeki araçla, gece vakti trafikte izini kaybettirmeye çalışırken aracın farlarını kapatarak ilerlediğinin ve bir ara yarı stabilize yolda hızından dolayı çıkan toz ile görüş alanını kapattığının 17.04.2013 tarihli olay yakalama tutanağı ile tutanak mümzii tanık beyanlarından anlaşılması karşısında, TCK’nın 179/2. maddesinde düzenlenen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun unsurlarının oluştuğu gözetilmeden, fiilin kanunda suç olarak tanımlanmadığı şeklindeki yasal olmayan gerekçeyle beraatine karar verilmesi,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, o yer Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı istem gibi BOZULMASINA, 04.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 23. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/14506 Karar: 2016/421 Tarih: 19.01.2016

  • TCK 179. Madde

  • Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu

Emniyet görevlisi olan mağdurların sanık Osman’ın kullandığı 01 … 385 plaka sayılı aracın durması için ikazda bulundukları, sanık Osman’ın durmadığı gibi arkadaki diğer araçta yer alan sanık Erdal’ın da aracını emniyet görevlilerinin aracının önüne kırarak Osman’ın kaçmasını sağladığı, emniyet görevlilerinin anonsu üzerine sanık Osman’ın kullandığı aracın görülerek yeniden takibe alındığı, bu sırada sanık Osman’ın kullandığı araçla park halindeki otoya ve yaya olarak yürüyen bir kişiye çarptığı, son olarak sanığın 01 … 7573 plaka sayılı ekip aracına çarparak durabildiği, araçta bulunan sanıklar Osman ve Nasır’ın otonun kapılarını kilitleyerek ve araçtan indirildikleri sırada da inmemek için zorluk çıkartmak suretiyle emniyet görevlilerine direnip, kamu malına zarar verme, trafik güvenliğini tehlikeye sokma ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarını işledikleri iddia olunan olayda;

1- Sanık Nasır hakkında görevi yaptırmamak için direnme ve kamu malına zarar verme suçlarından kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz incelemesinde;

Sanık Osman’ın kullandığı araçta seyir halinde bulunan sanık Nasır’ın yüklenen suçları işlediğine dair mahkumiyetine yeterli delil bulunmadığından beraat kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden dosya kapsamına uygun olmayan gerekçeyle mahkumiyet kararı verilmesi,

2- Sanık Osman hakkında kamu malına zarar verme suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz incelenmesinde;

Sanık Osman’ın sevk ve idaresindeki araçla polis araçlarının takibinden kurtulmak amacıyla ve genel güvenliği tehlikeye sokacak şekilde uzun bir süre seyrettiği sırada suçun kanuni tanımındaki neticeyi öngörmesine rağmen seyrini sürdürüp, polis aracına çarptığı ve bu suretle olası kastla kamu malına zarar verme suçunu işlediği gözetilmeden sanığın sorumluluğunun değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,

3- Sanıklar Osman ve Erdal hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz incelenmesinde;

Kolluk görevlilerince yapılan takipten sevk ve idarelerindeki araçlarıyla kaçmaya çalışan sanıkların takip sırasında veya yakalandıklarında mağdurlara yönelik olarak cebir veya tehdit niteliğinde bir davranışlarının bulunmadığı ve bu nedenle görevi yaptırmamak için direnme suçunun unsurları itibariyle oluşmadığı, sanıkların kara ulaşım aracı olan otomobili kişilerin hayat, sağlık veya mal varlığı açısından tehlikeli şekilde sevketmekten ibaret eylemlerinin yalnızca TCK’nın 179/2 maddesinde düzenlenen suçu oluşturacağı, TCK’nın 44. maddesi uyarınca fikri içtima hükümlerinin uygulanabilmesi için bir fiil ile birden fazla suçun oluşmasına sebebiyet verilmesi gerektiği gözetilmeden içtima hükümlerinin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,

Bozmayı gerektirmiş, sanıkların temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca (BOZULMASINA), 19.01.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 9. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/15991 Karar: 2015/6892 Tarih: 03.11.2015

  • TCK 179. Madde

  • Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

1- Hırsızlık suçundan kurulan hükme ilişkin temyiz incelemesinde;

Bozmaya uyularak yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA,

2- Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan kurulan hükme ilişkin temyize gelince;

Bozmaya uyularak yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanık müdafiinin yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Sanığın TCK’nın 179. maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verilirken, hüküm fıkrasında temel cezaya atıf yapan 179/2. maddesinin gösterilmemesi,

Sonuç: Kanuna aykırı olup, hükmün bu nedenle BOZULMASINA, bu hususun yeniden yargılama yapılmaksızın CMUK’nın 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasının 2. bendine “eylemine uyan” ibaresinden sonra gelmek üzere “TCK’nın 179/2. maddesi yollamasıyla” ibaresinin eklenmesi suretiyle diğer yönleri usul ve kanuna uygun olan hükmün düzeltilerek ONANMASINA, 03.11.2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/17957 Karar: 2015/6804 Tarih: 07.10.2015

  • TCK 179. Madde

  • Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede:

1- ) Sanığa yükletilen görevi yaptırmamak için direnme ve hakaret eylemleriyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemlerin sanık tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,

Eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tiplerine uyduğu,

Sanığın görevi yaptırmamak için direnme suçunu silah niteliğindeki bira şişesiyle ve birden fazla görevli polis memuruna karşı işlemesi nedeniyle TCK’nın 265/4, 43/2. maddeleri uygulanmamış ise de, karşı temyiz bulunmadığından bozma yapılamayacağı,

Anlaşıldığından sanık O. Ö. ve O Yer Cumhuriyet Savcısının ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiş olmakla, tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKÜMLERİN ONANMASINA,

2- ) Mala zarar verme suçlarından kurulan hükümlerin hükümlerin temyizine gelince,

Başkaca nedenler yerinde görülmemiştir. Ancak,

a- ) Alkollu olan ve sürücü belgesi bulunmaması nedeniyle güvenli bir şekilde araç kullanamayacak olan sanığın, sevk ve idaresindeki araçla polisi görünce kaçması, polisin takibi üzerine mağdur ve müştekiye ait araçlara çarparak zarar vermesi, kendisinin de yaralanmasına sebebiyet vermesinden ibaret eylemlerinin bir bütün halinde TCK’nın 179/2-3 maddelerine uyan trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, eylemlerin olası kastla mala zarar verme suçunu oluşturduğu biçimindeki yerinde olmayan gerekçe ile yazılı biçimde hükümler kurulması,

b- ) Kabule göre de, müşteki İ. K.’ın hükümden sonra verdiği 03.03.2009 tarihli dilekçe ile şikayetinden vazgeçmesi karşısında, TCK’nın 73/4. maddesi uyarınca sanıktan şikayetten vazgeçmeyi kabul edip etmediği sorularak, sonucuna göre davanın düşmesine karar verilip verilmeyeceğinin değerlendirilmesi zorunluluğu,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık O. Ö. ve O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKÜMLERİN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 07.10.2015 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2010/2376 Karar: 2012/10439 Tarih: 17.10.2012

  • TCK 179. Madde

  • Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu

Sanık hakkında rüşvet vermeye teşebbüs ve görevli memura hakaret suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının, 6352 sayılı Yasanın rüşvet suçu yönünden getirdiği düzenlemeler de gözetilerek yapılan incelenmesinde;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Karar: Ancak;

Hükümden sonra 08.02.2008 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren ve TCK’nın 7/2 nci maddesi uyarınca sanık yararına olan 5728 s. Kanunun 562 nci maddesinin 1 inci fıkras 1 inci fıkrasıyla değişik CMK’nın 231/5 inci maddesinde öngörülen sınırın 2 yıla çıkarılması ve anılan Kanunun 2 nci fıkrası ile de 231/14 üncü maddesindeki soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı suç olma koşulunun kaldırılması karşısında, mahkemece hükümlerin açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağının karar yerinde tartışılması lüzumu,

Sanık hakkında trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan kurulan beraet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

5237 sayılı TCK’nın 179/3 üncü maddesinde düzenlenen; alkol ve uyuşturucu madde etkisiyle veya başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç kullanamayacak kişinin, bu halde araç kullanması suçu kasıtla işlenebilecek bir suçtur. Sadece alkol ve uyuşturucu maddenin kullanılmış olması bu suçun oluşması için yeterli olmamakla birlikte Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulu raporlarında istikrarlı bir şekilde vurgulandığı üzere; alkollü bir şekilde trafikte seyreden bir sürücünün alkol konsantrasyonu hangi seviyede olursa olsun bireysel farklılıklar göstermekle birlikte trafik güvenliği açısından değişen derecelerde risk oluşturabileceği, ancak bu durumun tehlike arz edecek düzeyde olup olmadığı, dolayısıyla sürücünün tesiri altında bulunduğu alkol seviyesinde araç kullanması halinde, güvenli sürüş yeteneğini kaybedip etmediği, bireyin o andaki sürüş ehliyetini belirleyebilecek dikkat, algı, denge, refleks, psikomotor ve nöromotor koordinasyon gibi nörolojik, nistagmus, akomadasyon, görme gibi oftalmolojik ve genel durumunun tespitine yönelik detaylı dahili muayenesine yönelik tıbbi verilerin değerlendirilmesiyle mümkün olabileceği, ancak böyle bir tespit yapılmamış olsa bile bireysel farklılıkları da elimine edebilecek şekilde 100 promilden yüksek olarak saptanan alkol düzeyinin, güvenli sürüş yeteneğini kaybettireceğinin, bilimsel olarak kabulü gerektiği anlaşılmakla,

Sanığın alkollü bir vaziyette kullandığı araçla kavşakta ters yöne giriş yaptığı ve ardından süratli bir şekilde zikzaklar çizerek seyrettiği polislerin ikazına rağmen durmadığı, olay yerinde yapılan alkol ölçümünde 164 promil ve ardından hastanede yapılan ölçümde ise 198 promil alkollü olduğunun tespit edildiği, böylece sanığın alkolün etkisiyle güvenli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek halde olduğu gözetilmeden yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,

Sonuç: Kanuna aykırı, sanık müdafii ve O Yer C.Savcısının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görüldüğünden hükümlerin 5320 s. Kanunun 8/1 inci maddesi gözetilerek CMUK’nın 321 inci maddesi uyarınca BOZULMASINA, 17.10.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS