Nitelikli Dolandırıcılık Suçu
TCK Madde 158
(1) Dolandırıcılık suçunun;
a) Dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle,
b) Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle,
c) Kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle,
d) Kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle,
e) Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak,
f) Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle,
g) Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle,
h) Tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında,
i) Serbest meslek sahibi kişiler tarafından, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle,
j) Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla,
k) Sigorta bedelini almak maksadıyla,
l) (Ek: 24/11/2016-6763/14 md.) Kişinin, kendisini kamu görevlisi veya banka, sigorta ya da kredi kurumlarının çalışanı olarak tanıtması veya bu kurum ve kuruluşlarla ilişkili olduğunu söylemesi suretiyle,
İşlenmesi halinde, üç yıldan on yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. (Ek cümle: 29/6/2005 – 5377/19 md.; Değişik: 3/4/2013 6456/40 md.) Ancak, (e), (f), (j), (k) ve (l) bentlerinde sayılan hâllerde hapis cezasının alt sınırı dört yıldan, adli para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz.
(2) Kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin eden kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
(3) (Ek fıkra: 24/11/2016-6763/14 md.) Bu madde ile 157 nci maddede yer alan suçların, üç veya daha fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranında; suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde verilecek ceza bir kat artırılır.
TCK Madde 158 Gerekçesi
Madde metninde, dolandırıcılık suçunun temel şekline göre cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli unsurları belirlenmiştir.
Birinci fıkranın (a) bendinde, dolandırıcılık suçunun dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenmesi, bu suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak kabul edilmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, dinin bir aldatma aracı olarak kullanılmasıdır.
Bu nitelikli unsurun gerçekleşebilmesi için, dinî inanç ve duygular, aldatma aracı olarak kötüye kullanılmalıdır. Suçun oluşabilmesi için, dinî inanç ve duyguların kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştirilen hile ile haksız bir yarar da sağlanmış olmalıdır.
Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlar, başkalarına güven duymaya en fazla ihtiyaç duyduğu anlardır. Kişinin örneğin doğal bir afete veya trafik kazasına maruz kalmasından ya da hastalığı yüzünden içine düştüğü çaresizlikten yararlanılarak aldatılması daha kolaydır. Bu nedenle, birinci fıkranın (b) bendinde, dolandırıcılık suçunun kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle işlenmesi, bu suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak kabul edilmiştir.
Keza, kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanılarak aldatılması daha kolaydır. Bu nedenle, belirtilen durum birinci fıkranın (c) bendinde, dolandırıcılık suçunun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir.
Birinci fıkranın (d) bendinde, dolandırıcılık suçunun kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasî parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi, bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Çünkü, kamu kurum veya kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, siyasî parti, vakıf veya dernek tüzel kişilikleri toplumda güven beslenen müesseseler olarak kabul edilmişlerdir.
Fıkranın (e) bendinde, bu suçun kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak işlenmesi, bu suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâli olarak kabul edilmiştir.
Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de, birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin ya da birer güven kurumu olan banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması, dolandırıcılık suçunun işlenmesi açısından önemli bir kolaylık sağlamaktadır. Banka ve kredi kurumları açısından dikkat edilmesi gereken husus, bu kurumları temsilen, bu kurumlar adına hareket eden kişilerin başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleridir.
Aynı şekilde, söz konusu fıkranın (g) bendinde, dolandırıcılık suçunun basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle işlenmesi bu suç açısından bir nitelikli unsur olarak belirlenmiştir.
Birinci fıkranın (h) bendinde, ticari faaliyeti meslek olarak icra eden kişilerin güvenilirliğini sağlamak amacıyla, dolandırıcılık suçunun tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında işlenmesi, bu suçun temel şekline nazaran daha ağır cezayı gerektiren bir nitelikli unsur olarak kabul edilmiştir.
Aynı düşüncelerle, fıkranın (i) bendinde dolandırıcılık suçunun serbest meslek sahibi kişiler tarafından, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle işlenmesi, bu suçun nitelikli bir unsuru olarak tanımlanmıştır.
(j) bendinde, dolandırıcılık suçunun banka veya diğer kredi kurumlarından, esasta tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak amacıyla işlenmesi bir nitelikli unsur olarak tanımlanmıştır. Banka veya kredi kurumundan bir kredinin temini amacıyla hileli davranışlarda bulunulması ve buna dayalı olarak kredi adı altında bir yarar sağlanması durumunda bu nitelikli unsur oluşacaktır. Kredi kurumu deyiminden banka olmamasına karşın, kanunen borç para vermeye yetkili kılınan kurumlar anlaşılır.
(k) bendi, sigorta edenin dolandırılmasına ilişkindir. Failin sigorta edilen veya sigorta bedelini alacak kimse olması şart değildir. Keza, sigorta edilen riskin türü de önemli değildir.
Maddenin ikinci fıkrasında, 765 sayılı Türk Ceza Kanununda bağımsız bir suç olarak tanımlanan “nüfuz ticareti”, dolandırıcılık suçunun bir nitelikli şekli olarak tanımlanmıştır. Bu hükme göre; kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin eden kişi, dolandırıcılık suçunun nitelikli şeklinden dolayı cezalandırılacaktır.
TCK 158 Nitelikli Dolandırıcılık Suçu Yargıtay Kararları
Ceza Genel Kurulu - 2020/239 E. , 2021/110 K.
-
TCK 158/1-h
-
Nitelikli dolandırıcılık suçunda hile
Dolandırıcılık suçu TCK’nın 157. maddesinde; “Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir.” şeklinde düzenlenmiş, 158. maddesinde ise suçun nitelikli hâlleri sayılmıştır.
Mal varlığının yanında irade özgürlüğünün de korunduğu dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için;
a) Failin bir takım hileli davranışlarda bulunması,
b) Hileli davranışların mağduru aldatabilecek nitelikte olması,
c) Failin hileli davranışlar sonucunda mağdurun veya başkasının aleyhine, kendisi veya başkası lehine haksız bir yarar sağlaması,
Şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
Fail kendisi veya başkasına yarar sağlamak amacıyla bilerek ve isteyerek hileli davranışlar yapmalı, bu davranışlarla bir başkasına zarar vermeli, verilen zarar ile eylem arasında uygun nedensellik bağı bulunmalı ve zarar da, nesnel ölçüler göz önünde bulundurularak belirlenecek ekonomik bir zarar olmalıdır.
Görüldüğü gibi, dolandırıcılık suçunu diğer mal varlığına karşı işlenen suç tiplerinden farklı kılan husus, aldatma temeline dayanan bir suç olmasıdır. Birden çok hukuki konusu olan bu suç işlenirken, sadece mal varlığı zarar görmemekte, mağdurun veya suçtan zarar görenin iradesi de hileli davranışlarla yanıltılmaktadır. Madde gerekçesinde de, aldatıcı nitelik taşıyan hareketlerle, kişiler arasındaki ilişkilerde var olması gereken iyiniyet ve güvenin bozulduğu, bu suretle kişinin irade serbestisinin etkilendiği ve irade özgürlüğünün ihlâl edildiği vurgulanmıştır.
5237 sayılı TCK’nın 157. maddesinde yalnızca hileli davranıştan söz edilmiş olmasına göre, her türlü hileli davranışın dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmayacağının belirlenmesi gerekmektedir.
Kanun koyucu anılan maddede hilenin tanımını yapmayarak suçun maddi konusunun hareket kısmını oluşturan hileli davranışların nelerden ibaret olduğunu belirtmemiş, bilinçli olarak bu hususu öğreti ve uygulamaya bırakmıştır.
“Hile”, Türk Dil Kurumu sözlüğünde; “Birini aldatmak, yanıltmak için yapılan düzen, dolap, oyun, desise, entrika” (Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, s. 891.) şeklinde, uygulamadaki yerleşmiş kabule göre ise; “Hile nitelikli yalandır. Yalan belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun denetleme olanağını ortadan kaldırmalıdır. Kullanılan hile ile mağdur yanılgıya düşürülmeli ve yanıltma sonucu kandırıcı davranışlarla yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hileli davranışın aldatacak nitelikte olması gerekir. Basit bir yalan hileli hareket olarak kabul edilemez.” biçiminde tanımlanmıştır.
Öğretide de hile ile ilgili olarak; “Olaylara ilişkin yalan açıklamaların ve sarf edilen sözlerin doğruluğunu kuvvetlendirecek ve böylece muhatabın inceleme eğilimini etkileyebilecek yoğunluk ve güçte olması ve bu bakımdan gerektiğinde bir takım dış hareketler ekleyerek veya böylece var olan halden ve koşullardan yararlanarak, almayacağı bir kararı bir kimseye verdirtmek suretiyle onu aldatması, bu suretle başkasının zihin, fikir ve eylemlerinde bir hata meydana getirmesidir.” (Sulhi Dönmezer, Kişilere ve Mala Karşı Cürümler 2004, s. 453.), “Hile, oyun, aldatma, düzen demektir. Objektif olarak hataya düşürücü ve başkasının tasavvuru üzerinde etki doğurucu her davranış hiledir.” (Nur Centel/Hamide Zafer/Özlem Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, Cilt I, Beta Yayınevi, 4. Baskı, Eylül 2017, İstanbul, s. 502-503.) biçiminde tanımlara yer verilmiştir.
Yerleşmiş uygulamalar ve öğretideki baskın görüşlere göre ortaya konulan ilkeler göz önünde bulundurulduğunda; hile, maddi olmayan yollarla karşısındakini aldatan, hataya düşüren, düzen, dolap, oyun, entrika ve bunun gibi her türlü eylem olarak kabul edilebilir. Bu eylemler bir gösteriş biçiminde olabileceği gibi, gizli davranışlar olarak da ortaya çıkabilir. Gösterişte, fail sahip bulunmadığı imkânlara ve sıfata sahip olduğunu bildirmekte, gizli davranışta ise kendi durum veya sıfatını gizlemektedir. Ancak sadece yalan söylemek, dolandırıcılık suçunun hile unsurunun gerçekleşmesi bakımından yeterli değildir. Kanun koyucu yalanı belirli bir takım şekiller altında yapıldığı ve kamu düzenini bozacak nitelikte bulunduğu hallerde cezalandırmaktadır. Böyle olunca hukuki işlemlerde, sözleşmelerde bir kişi mücerret yalan söyleyerek diğerini aldatmış bulunuyorsa bu basit şekildeki aldatma, dolandırıcılık suçunun oluşumuna yetmeyecektir. Yapılan yalan açıklamaların dolandırıcılık suçunun hileli davranış unsurunu oluşturabilmesi için, bu açıklamaların doğruluğunu kabul ettirebilecek, böylece muhatabın inceleme eğilimini etkisiz bırakabilecek yoğunluk ve güçte olması ve gerektiğinde yalana bir takım dış hareketlerin eklenmiş bulunması gerekir.
Failin davranışlarının hileli olup olmadığının belirlenmesi noktasında öğretide şu görüşlere de yer verilmiştir: “Hangi hareketin aldatmaya elverişli olduğu somut olaya göre ve mağdurun içinde bulunduğu duruma göre belirlenmelidir. Bu konuda önceden bir kriter oluşturmak olanaklı değildir.” (Veli Özer Özbek/Koray Doğan/Pınar Bacaksız, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 15. Baskı, Ankara 2020, s. 717.), “Hileli davranışın anlamı birtakım sahte, suni hareketler ile gerçeğin çarpıtılması, gizlenmesi ve saklanmasıdır.” (Doğan Soyaslan, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Yetkin Yayınevi, 13. Baskı, Ankara 2020, s. 439.), “Hilenin, mağduru hataya sürükleyecek nitelikte olması yeterlidir; ortalama bir insanı hataya sürükleyecek nitelikte olması aranmaz. Bu nedenle, davranışın hile teşkil edip etmediği muhataba ve olaya göre değerlendirilmelidir.” (Centel/Zafer/Çakmut, s. 509.).
Esasen, hangi davranışların hileli olup olmadığı konusunda genel bir kural koymak oldukça zor olmakla birlikte, bu konuda olaysal olarak değerlendirme yapılmalı, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmak suretiyle sonuca ulaşılmalıdır. Uyuşmazlık konusunu ilgilendiren tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında işlenen dolandırıcılık suçu ise, suç ve karar tarihi itibarıyla TCK’nın 158. maddesinin birinci fıkrasının (h) bendinde; “Dolandırıcılık suçunun; … h- Tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında işlenmesi hâlinde, üç yıldan on yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.” şeklinde düzenlenmiş; 02.12.2016 tarihli ve 29906 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 24.11.2016 tarihli ve 6763 sayılı Kanun’un 14. maddesi ile TCK’nın 158. maddesine; “Bu madde ile 157 nci maddede yer alan suçların, üç veya daha fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranında; suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde verilecek ceza bir kat artırılır.” şeklinde üçüncü fıkra eklenmiştir.
Bu maddenin gerekçesinin ilgili bölümlerinde ise, “Ticari faaliyeti meslek olarak icra eden kişilerin güvenilirliğini sağlamak amacıyla, dolandırıcılık suçunun tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında işlenmesi, bu suçun temel şekline nazaran daha ağır cezayı gerektiren bir nitelikli unsur olarak kabul edilmiştir.” açıklamalarına yer verilmiştir.
TCK’nun 158. maddesinin birinci fıkrasının (h) bendi uyarınca tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında, kooperatif yöneticilerinin de kooperatifin faaliyeti kapsamında dolandırıcılık suçunu işlemeleri nitelikli hâl olarak öngörülmüştür. Ticari faaliyeti meslek olarak icra eden kişilerin güvenilirliğinin en üst düzeyde olması gereği, toplumsal hayatta ihtiyaç duyulan kişiler arasındaki dürüstlük ve güvenirliliğe ticari hayatın daha çok muhtaç olması nedeniyle, böyle bir artırım nedeni öngörülmüştür.
Anılan bentte iki tür suç öngörülmüştür. Bunlardan birisi ticari faaliyet sırasında dolandırıcılık; diğeri ise, kooperatifin faaliyeti kapsamında dolandırıcılıktır. Bu suç, özgü bir suçtur. Bu suçu ancak, tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişiler ya da kooperatif yöneticileri işleyebilir. Bunların dışındakilerin bu suçu işleyebilme olanağı bulunmamaktadır. Örneğin, esnafın veya tacir sıfatı, şirket yöneticisi ya da şirket adına hareket eden kişi özelliği bulunmayan gerçek kişiler, kooperatif denetçileri ve üyeleri bu suçu işleyemezler.
Bu nitelikli hâlin oluşması için, failin tacir ya da şirket yöneticisi veya şirket adına hareket eden kimse olması yeterli değildir. Aynı zamanda aldatıcı nitelikteki eylemin, ticari faaliyetleri sırasında gerçekleştirilmiş olması gerekir.
Ceza Genel Kurulu 2018/506 E. , 2021/111 K.
- TCK m.158/1-a
- Dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle nitelikli dolandırıcılık
Suç ve karar tarihi itibarıyla yürürlükte olan ve uyuşmazlık konusunu ilgilendiren dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık suçu TCK’nın 158. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde;
“Dolandırıcılık suçunun; dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenmesi hâlinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur” şeklinde düzenlenmiş iken, 02.12.2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 14. maddesiyle fıkrada yer alan “iki yıldan yedi yıla kadar hapis” şeklindeki yaptırım “üç yıldan on yıla kadar hapis” olarak değiştirilmiştir.
Bu düzenleme ile toplumda yaşayan insanlar üzerinde yoğun bir etkisi bulunan dini inanç ve duyguların istismarının önlenmesi amaçlanmış ve maddenin bu bölümüne ilişkin gerekçesinde de; “Birinci fıkranın (a) bendinde, dolandırıcılık suçunun dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenmesi, bu suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak kabul edilmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, dinin bir aldatma aracı olarak kullanılmasıdır. Bu nitelikli unsurun gerçekleşebilmesi için, dinî inanç ve duygular, aldatma aracı olarak kötüye kullanılmalıdır. Suçun oluşabilmesi için, dinî inanç ve duyguların kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştirilen hile ile haksız bir yarar da sağlanmış olmalıdır.” şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.
Bu aşamada muska ve istismar sözcükleri üzerinde durulmasında da yarar bulunmaktadır.
Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğüne göre muska; “İçinde dinsel veya büyüleyici bir gücün saklı olduğu sanılan, taşıyanı, takanı veya sahip olanı zararlı etkilerden koruyup iyilik getirdiğine inanılan bir nesne, yazılı kâğıt vb; üçgen biçiminde katlanmış olan şey; taşıyanı, takanı ya da sahip olanı zararlı etkilerden koruyup iyilik getirdiğine inanılan, içinde dinsel ve büyüsel bir gücün saklı olduğu sanılan doğal ya da yapay nesne; insan, hayvan, bitki, nesne ve ürünlerinin uygun düşen bir yerine asıldıkları, bağlandıkları, dikildikleri ya da konuldukları zaman onları ölüm, salgın, yersarsıntısı, su baskını, yıldırım, yangın, savaş, büyü, göz değmesi gibi daha birçok dokuncalardan koruduğuna ve onlara bolluk, varsıllık, iyi bir gelecek, aşılmaz bir güç sağladığına inanılan doğal ya da yapay nesnelerden her biri” şeklinde tanımlanmıştır.
İstismar ise, Arapça “semere” kelimesinden türetilmiş bir kelime olup TCK’nun 158/1-a maddesinde “sömürme” anlamında kullanılmıştır.
Uygulamada yerleşmiş kabule göre ise, dinin, bir topluluğun sahip olduğu kutsal kitap, peygamber ve yaratıcı kavramını da genellikle içinde bulunduran inanç sistemi ve bu sisteme bağlı olarak yerine getirmeye çalıştığı ahlaki kurallar bütünü olduğu; dini inancın, dine inanan belirli bir dine mensup kişinin duyguları olduğu, bir insanın dini inanç ve duyguları ile doğup büyüdüğü, yetiştirildiği ailesi, çevresi ve içinde bulunduğu toplum arasında çok sıkı bir ilişki bulunduğu, bu nitelikli unsurun gerçekleşebilmesi ve suçun oluşabilmesi için, hangi dine ait olursa olsun dini kurallara bağlı olanların, önem verdiği değerler, dini inanç ve duyguların aldatma aracı olarak kötüye kullanılması ve bu suretle gerçekleştirilen hile ile haksız bir yarar da sağlanmış olması gerektiği açıklanmıştır.
Görüldüğü üzere, TCK’nın 158. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde, dolandırıcılık suçunun dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenmesi nitelikli hâl olarak kabul edilirken, dinin, dini inanç ve duyguların ya da başkaları için iyilik yapma hislerinin bir aldatma aracı olarak kullanılması aranmıştır. Önemli olan, dini inanç ve duyguların kötüye kullanılması suretiyle insanların aldatılması olup aldatma aracı olarak kullanılan din veya mezhebin hangi din veya mezhep olduğunun bir önemi bulunmamaktadır. Örneğin, fitre ya da zekat verileceğinden bahisle para toplanması, gerçekte cami yaptırma niyetinde olmayan bir kimsenin cami yaptıracağından veya yarım kalan camiyi bitireceğinden bahisle izinsiz olarak yardım toplaması ya da cemevi ya da kiliseye yardım duyurusuyla para istenmesi veya Hz. İsa’nın dünyaya dönüşünü sağlamak için altyapı oluşturmak üzere para toplanması, cenaze için Kur’an-ı Kerim okunacağı ve ardından zekat verileceğinden ya da söz konusu okumanın değerli bir ziynet eşyası üzerine yapılacağından bahisle yardım toplanması gibi durumlarda bir kısım dini inanç ve duyguların istismar edildiğinden söz edilebilecektir.
Doktrinde de gerçekte olmadığı hâlde cami ya da Kur’an Kursuna yardım edileceğinden bahisle para toplanması, yine dinin orjinal bünyesinde bulunmayan tarzda ve maddi menfaat temin etmek için muskacılık, üfürükçülük gibi faaliyetler sonucu kişilerden yarar elde edilmesi hâlinin de, bu bent kapsamına gireceği belirtilmiştir
Katılan …‘nün tanıklar … ve … ile birlikte evde bayram temizliği yaptıkları sırada kapıya gelen sanıklar … ve …‘ın önce şeker isteyip getirilen şekerin çok olduğunu söyledikleri, sanıklardan birinin “Sizlere okuyacağım, bana makara getirin.” dediği, bu sırada kendilerini içeriye davet ettirdikleri ve oturma odasına geçtikleri, makara isteyen sanığın makarayı kırdığı ve küçük parçalara ayırdığı ipliği tekrar uzamış gibi gösterdiği, katılana “Senin kocan kaza yapacak, muska var, onu çevireyim.” diyerek yumurta veya domates getirmesini istediği, domatesi bir beze sarıp katılana ezdirdiği ve domatesin içerisinden bir muska çıktığına inandırdığı, bu sırada katılana altın ve para var ise getirmesini, onları okuyacağını söylediği, katılanın da yatak odasındaki bir adet yarım altın, bir çift küpe, üç adet altın, saat ve 2.560 TL parayı getirdiği, aynı sanığın altınlar ile parayı bir bohçaya sardığı ve “Bunları bir odaya kilitleyelim, ben dua edeceğim.” dediği, bohçayı yatak odasına koydukları, sanıkların “Burasını bir saat açmayın, biz tekrar geleceğiz.” diyerek katılan ile tanık …‘i de yanlarına alıp birlikte dışarıya çıktıkları, sanıkların geri gelmemesi üzerine bohçayı açan katılanın altın ve paraların olmadığını gördüğü şeklinde gerçekleşen olayda;
Her ne kadar Yerel Mahkemece, “…Sanıklar müşteki ve yanında bulunan … isimli arkadaşını dışarıya göndererek evde yalnız kalan sanıklar odaya konulan altın ve paraları alarak evden kaçtıkları…” şeklindeki gerekçe ile eylemin nitelikli hırsızlık suçunu oluşturduğu sonucuna ulaşılmış ise de suçun niteliğinin belirlenmesine ilişkin Yerel Mahkemece gösterilen gerekçenin dosya kapsamı ile uyumlu olmadığı, zira, katılan ile tanıklar … ve …‘ın aşamalardaki beyanlarında sanıkların evde yalnız kaldıklarına dair herhangi bir anlatımlarının bulunmadığı gibi sanıkların katılan ve tanık … ile birlikte evden çıktıklarının ve sonra sanıkların uzaklaştıklarının ifade edildiği, sanıkların basit bir yalanı aşan, mağduru yanıltacak ve kandıracak yoğunluk ve güçteki sözleri ile planlayıp ustaca sergiledikleri hareketlerinin hileli davranış olarak kabulü gerektiğinden, hileli davranışlarla haksız menfaatin elde edilmesi ile gerçekleşen eylemlerinin dolandırıcılık suçunu oluşturacağı kabul edilmelidir. Aldatma aracı olarak kullanılan “muskayı bozma, muskayı çevirmek için dua okuma” vb. hususların dini inanç ve duygulara ilişkin olduğu, mağdurun dini inanç ve duyguları istismar edilerek irade özgürlüğü baskı altına alınmak suretiyle sanıklara altın ve para vermesinde etkili olduğu anlaşıldığından, sanık …‘ın sabit kabul edilen eylemi dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık suçunu oluşturmaktadır.
Ceza Genel Kurulu 2013/192 E. , 2017/204 K.
- TCK 158/1-j
- Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla nitelikli dolandırıcılık suçunda bankanın denetim ve kontrol yükümlülüğünü yerine getirmemesi suçun oluşmasını engeller.
TCK’nun 158. maddesinin birinci fıkrasının (j) bendinde; “(1)Dolandırıcılık suçunun;… j-…Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla, … işlenmesi hâlinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. Ancak, (e), (f) ve (j) bentlerinde sayılan hâllerde hapis cezasının alt sınırı üç yıldan, adlî para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz” şeklinde düzenlenmiştir. Madde gerekçesinin bu bende ilişkin bölümünde ise, “Dolandırıcılık suçunun banka veya diğer kredi kurumlarından, esasta tahsil edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak amacıyla işlenmesi bir nitelikli unsur olarak tanımlanmıştır. Banka veya kredi kurumundan bir kredinin temini amacıyla hileli davranışlarda bulunulması ve buna dayalı olarak kredi adı altında bir yarar sağlanması durumunda bu nitelikli unsur oluşacaktır. Kredi kurumu deyiminden banka olmamasına karşın, kanunen borç para vermeye yetkili kılınan kurumlar anlaşılır” açıklamalarına yer verilmiştir.
Banka ve kredi kurumları kanun ile kurulan, mevduat toplayan, gerçek ve tüzel kişilere kredi vererek kâr amacı güden kurumlardır. Bu bent ile banka ve kredi kurumlarının yanında bankacılık sektörü de korunmaktadır. Hileli davranışlar doğrudan doğruya banka veya diğer kredi kurumlarına yönelik olup sahte belgelerle kredi alınmalıdır. Bu suçtan zarar görenin banka veya kredi kurumu olması gerekir. Kredi verme yetkisi olmayan bir kişi veya kuruluşun hile kullanılarak aldatılıp kredi alınması durumunda bu nitelikli halin uygulanması olanağı bulunmamaktadır.
Bankanın her türlü işlemleri için dolandırılması, bu nitelikli halin uygulanmasını gerektirmez. Yalnızca banka veya diğer kredi kurumlarının bir kredinin tahsisini sağlamak amacıyla dolandırılması durumunda, bu nitelikli hâl uygulanacaktır. 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 48. maddesinde kredi tanımlanmıştır. Buna göre “Bankalarca verilen nakdi krediler ile teminat mektupları, kontrgarantiler, kefaletler, aval, ciro, kabul gibi gayrinakdi krediler ve bu niteliği haiz taahhütler, satın alınan tahvil ve benzeri sermaye piyasası araçları, tevdiatta bulunmak suretiyle ya da herhangi bir şekil ve surette verilen ödünçler, varlıkları vadeli satışından doğan alacaklar, vadesi geçmiş nakdi krediler, tahakkuk etmekle birlikte tahsil edilmemiş faizler, gayrinakdi kredilerin nakde tahvil olan bedelleri, ters repo işlemlerinden alacaklar, vadeli işlem ve opsiyon sözleşmeleri ile benzeri diğer sözleşmeler nedeniyle üstlenilen riskler, ortaklık payları ve Kurulca kredi olarak kabul edilen işlemler izlendikleri hesaba bakılmaksızın bu Kanun uygulamasında kredi sayılır…” (Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, Cilt IV. s.5176-5177) Hileli davranışın kredinin alınmasından sonra gerçekleştirilmesi halinde dolandırıcılık suçu oluşmayacaktır. Dolandırıcılık suçunun oluşması için hileli davranışın menfaat elde etmeye yönelik olması ve bu davranışların sonunda çıkar sağlanması gerekir. Kredi alınıp çıkarın sağlanmasından sonra, geri ödenmemesi üzerine sahte çek, senet, teminat belgesi verilmesi halinde bu belgeler, kredi alınmasına yani çıkar sağlanmasına yönelik olmayıp önceden doğan borcun ödenmesi için verildiğinden dolandırıcılık suçu oluşmaz, yalnızca sahtecilik suçu oluşur.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
…Katılan …‘nin, ticari kredi tahsisine ilişkin olarak, kredi talebinde bulunan firmalardan alınması gereken bilgi ve belgeler ile banka tarafından kredi isteğinde bulunan firmalarla ilgili olarak birtakım araştırmalar yapılması gerektiği hususlarını içeren 2005 tarihinde düzenlenen genelgeyi şubelerine duyurmasına rağmen, banka yetkililerince söz konusu genelgeye uygun hareket edilmediği, bu kapsamda davaya konu şirketler adına kredi tahsisi sırasında alınması gereken birçok bilgi ve belgenin şirket yetkililerinden alınmadığı, sanıklar tarafından sunulan belgelerin doğruluğunun da teyit ettirilmediği, ayrıca kredilerin geri dönüşümünün olup olmayacağı konusunda yeterli istihbari araştırmanın yapılmadığı, katılan banka yetkililerince, kredi tahsisi sırasında alınması gereken belgelerin tamamının eksiksiz alınması ve gerekli araştırmaların yapılması halinde söz konusu kredilerin kullandırılmayabileceği gözetildiğinde, sanıkların hileli davranışlarının, katılan bankanın inceleme ve denetim yükümlülüğünü etkisiz bırakabilecek yoğunluk ve güçte olmadığı anlaşıldığından, dolandırıcılık suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı kabul edilmelidir.
Yargıtay 11CD Esas : 2022/9260, Karar : 2023/3351
- TCK 158/1-h
- TCK mç158/1-h’de düzenlenen nitelikli dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için, öncelikle failin yukarıda açıklandığı şekilde tacir olması veya bir şirketin olması, failin ise o şirketin yöneticisi veya şirket adına hareket etmeye yetkili temsilcisi, şirket müdürü olması ve suçun, şirketin faaliyeti sırasında ve yine bu faaliyetle ilgili olarak üçüncü kişilere karşı işlenmesi gerekir.
Türk Ticaret Kanunu’nun 12 nci maddesinde “Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir. Bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo, televizyon ve diğer ilan araçlarıyla halka bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline tescil ettirerek durumu ilan etmiş olan kimse, fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır. Bir ticari işletme açmış gibi, ister kendi adına, ister adi bir şirket veya her ne suretle olursa olsun hukuken var sayılmayan diğer bir şirket adına ortak sıfatıyla işlemlerde bulunan kimse, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı tacir gibi sorumlu olur.“ hükmünün, anılan Kanun’un 11 inci maddesinde “Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir. Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır ibaresi, Cumhurbaşkanı kararıyla belirlenir” 15 inci maddesinde de “İster gezici olsun ister bir dükkânda veya bir sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedenî çalışmasına dayanan ve geliri 11 inci maddenin ikinci fıkrası uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişi esnaftır” düzenlemesi bulunmaktadır.
5237 sayılı Kanun’un 158 inci maddesinin birinci fıkrasının (h) bendinde yer alan suçun oluşabilmesi için, öncelikle failin yukarıda açıklandığı şekilde tacir olması veya bir şirketin olması, failin ise o şirketin yöneticisi veya şirket adına hareket etmeye yetkili temsilcisi, şirket müdürü olması ve suçun, şirketin faaliyeti sırasında ve yine bu faaliyetle ilgili olarak üçüncü kişilere karşı işlenmesi gerektiğinden hareketle, katılanın yetkilisi olduğu … Optik Ticaret San. ve Ltd. Şti.’nin sanık …’ın sahibi olduğu … Optik isimli firmaya sattığı mal karşılığı sanık …’ın 6 tane bono verdiği, bedellerin ödenmemesi üzerine sanık …’nın mal almadığını ve imzaların kendisine ait olmadığını belirterek suç duyurusunda bulunduğu olayda, eylemin vasıf yönünden belirlenebilmesi için Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne müzekkere yazılarak … Optik isimli firmanın sicilde kayıtlı olup olmadığı, bu haliyle sanıkların bu firmanın yetkilisi/temsilcisi olup olmadığının sorulması, sanık …’ın suç tarihi öncesinde firma adına hareket edip etmediğinin araştırılması, sanık …’nın suç kastının belirlenmesi, sanıkların eyleminin tacir veya şirket yöneticisi olan kişilerin ticari faaliyetleri sırasında işlemiş olduğu dolandırıcılık kapsamında kalmadığının belirlenmesi halinde, 5237 sayılı Kanun’un 157 nci maddesinde yer alan uzlaşmaya tabi basit dolandırıcılık suçunu oluşturacağı da gözönünde bulundurularak, toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilip, sonucuna göre sanıkların hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik inceleme ve araştırma ile beraat hükümleri kurulması, hukuka aykırı bulunmuştur.
Ceza Genel Kurulu 2014/597 E. , 2016/452 K.
- TCK 158/1-b
- TCK’nun 158/1-b maddesinde yer alan “zor şartlar” ibaresi, suçun mağduru esas alınarak değerlendirilmeli, mağdurun zor şartlarda bulunup bulunmadığı, olaysal olarak ve subjektif olarak açıklanmalıdır. Eşinin hastalığı nedeniyle içine düştüğü çaresizlikten yararlanılmak suretiyle sanık tarafından aldatılarak aleyhine haksız menfaat sağlandığı anlaşıldığından, sanığın eyleminin TCK’nun 158/1-b maddesinde düzenlenen “Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle nitelikli dolandırıcılık” suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir.
Uyuşmazlığa konu “kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık” suçu ise suç tarihi itibarıyla 5237 sayılı TCK’nun 158. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde; “(1)Dolandırıcılık suçunun;… b-…Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle , … işlenmesi hâlinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.” şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin gerekçesinde “Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlar, başkalarına güven duymaya en fazla ihtiyaç duyduğu anlardır. Kişinin örneğin doğal bir afete veya trafik kazasına maruz kalmasından ya da hastalığı yüzünden içine düştüğü çaresizlikten yararlanılarak aldatılması daha kolaydır. Bu nedenle, birinci fıkranın (b) bendinde, dolandırıcılık suçunun kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle işlenmesi, bu suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak kabul edilmiştir” açıklamalarına yer verilmiştir.
Görüldüğü gibi, 158. maddenin (b) bendinin uygulanabilmesi için, mağdurun içinde bulunduğu durumun dikkate alınması gerekmektedir. TCK’nun 158/1-b maddesinde yer alan “zor şartlar” ibaresi, suçun mağduru esas alınarak değerlendirilmeli, mağdurun zor şartlarda bulunup bulunmadığı, olaysal olarak ve subjektif olarak açıklanmalıdır. Bu nitelikteki olaylarda, sanığın hedefindeki mağdur, olayın koşullarına göre çaresizlik içinde bulunmakta, bu psikolojik baskı altında daha çok savunmasız kalmakta ve bu anlamda kendisine uzanacak bir yardım eline her zamankinden daha fazla ihtiyaç duymaktadır. Bu kapsamda; mağdurun veya bir yakınının bir trafik kazasına maruz kalması, değişik nedenlerle hastanede tedavi görürken kendisi veya bir yakını için acil ve yoğun bir yardıma ihtiyaç duyması, deprem felaketi sonrası ruhsal ve bedensel olarak muhtaç duruma düşmesi zor şart olarak değerlendirilebilecek örnekler arasında sayılabilir. Fakat, her trafik kazasında veya her hastalıkta kişinin zor şartlar altında olduğu kabul edilmemelidir. Söz konusu olayın meydana geldiği zaman dilimi, hastalığın veya yaralanmanın boyutu, olaya maruz kalan kişinin ekonomik ve sosyal durumu, olaydan etkilenme derecesi, olayın gelişim süreci, sanığın olaya müdahale tarzı ve zamanlaması gibi hususlar, anlık olarak kişinin zor durumda olup olmadığını belirlemede kriter olarak değerlendirilmelidir.
Mağdurun, gerçekte zor şartlar içinde bulunmamasına rağmen, kendisinin zor şartlar içinde olduğunu düşünmesi ya da sanığın mağduru zor şartlar içinde olduğuna ikna etmesi bu madde kapsamında değerlendirilemeyecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
01.02.1951 doğumlu olan katılanın, böbrek hastalığı sebebiyle hastanede yatmakta olan eşinin yanında refakatçi olarak bulunduğu sırada, diyaliz işlemi esnasında eşine kan verileceğini, bu nedenle eşinden kan örneği alınması gerektiğini öğrendiği ve kan alımı hususunda bilgi vermek üzere eşinin odasına döndüğü sırada, yanına gelen ve kendisini doktor olarak tanıtan sanığın, katılana “ben size yardımcı olurum, kan örneklerini götürürüm” dediği, katılanın, görevlilerle birlikte eşini diyalize götürüp tekrar hastane odasına döndüğünde ise sanığın, katılanı koltuğunun altında dosya tutar vaziyette karşıladığı ve katılana, eşini hemşire ile birlikte görüntüleme merkezine götüreceklerini söyleyerek poşet içerisinde serum verip “bunu eşine takacağız, elinde tut soğumasın” dediği, ayrıca üç adet kâğıt da vererek bunların onaylanması gerektiğini söylediği, sonrasında birlikte hastanedeki bankoların bulunduğu yere geldikleri, sanığın burada katılana “vezneye 2400 Lira yatırmamız gerekiyor, bu parayı hastaneye geldikten sonra geri alacaksınız” dediği, katılanın yeterli parası olmadığını söylemesi üzerine de “750 Lirayı ver, üzerini ziynet eşyalarından tamamla, zaten eşin gelince bu parayı geri alacaksınız” dedikten sonra katılan, üzerinde taşıdığı 750 Lira ile 2 adet bileziğini sanığa verdiği, parayı ve altınları alan sanığın “sen git evrakları onaylat, ben burada seni bekliyorum” deyip katılanı hastanenin farklı bir binasına göndererek oradan kaçtığı olayda; katılanın eşine uygulanacak tedavinin niteliği ile bu tedavi için zorunlu idari işlemlerin kısa sürede tamamlanması gerektiğinden ortaya çıkan acil durum ve olay tarihinde 59 yaşında olan katılanın bu durumla tek başına ilgilenme zorunluluğu göz önünde bulundurulduğunda; katılanın “zor şart” altında olduğu ve eşinin hastalığı nedeniyle içine düştüğü çaresizlikten yararlanılmak suretiyle sanık tarafından aldatılarak aleyhine haksız menfaat sağlandığı anlaşıldığından, sanığın eyleminin TCK’nun 158/1-b maddesinde düzenlenen “Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık” suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir. Bu nedenle, sanığın eyleminin TCK’nun 157/1. maddesinde öngörülen basit dolandırıcılık suçunu oluşturduğuna ilişkin Özel Daire bozma kararında isabet bulunmamaktadır.
Ceza Genel Kurulu 2014/230 E. , 2015/377 K.
- TCK md. 158/1-f
- Banka ve kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçu
- Unsurları eksik olan çek nitelikli dolandırıcılık suçunun konusu olabilir.*
Banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için, dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken banka veya diğer kredi kurumunun mutat faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten sujelerinden yararlanılması ya da banka ve kredi kurumlarının mutat faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılması gerekmektedir.
Banka ve diğer kredi kurumlarının olağan faaliyet konuları 5411 sayılı Bankacılık Kanunun 4. maddesinde sayılmış olup bunlara; mevduat kabul etmek, kredi vermek, çek ve diğer kambiyo senetlerinin iştirası (alım satımı), kredi kartları, banka kartları ve seyahat çekleri gibi ödeme vasıtalarının ihracı ve bunlarla ilgili faaliyetlerin yürütülmesi işlemlerini örnek göstermek mümkündür.
Banka ve diğer kredi kurumlarının maddi varlıkları ise; adı geçen kurumlara ait dekont, teminat mektubu, basılı evrak, kimlik belgesi, giriş kartı, banka cüzdanı, çek, kredi kartı gibi ilgili kurumda etkin işlevi bulunan maddi varlıklardır. Kullanılan maddi varlığın belge niteliğinde bulunması şart olmayıp belge niteliğinde olanların da özel belge niteliğinde olması ile resmi belge niteliğinde olması arasında bir fark bulunmamaktadır.
Banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçunun unsurları ile alakalı bu genel açıklamalardan sonra uyuşmazlık konusu “çek” ile ilgili olduğundan, çekin hukuki niteliği ve yapısının irdelenmesinde de yarar bulunmaktadır.
Çek, gerek mülga 6752 sayılı, gerekse mer’i 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunlarımızda poliçe ve bonodan sonra üçüncü bir kambiyo senedi türü olarak kabul edilmiştir. Çek hukuki niteliği itibariyle, poliçe gibi bir havaledir, ancak bu havalenin çek olarak vasıflandırılabilmesi için aynı zamanda bir banka üzerinde çekilmiş olması zorunludur. Bankada hesap bulundurmak mücerret çek keşide hakkını vermeyeceğinden, ayrıca önceden bu hesap üzerinde çek keşidesi suretiyle tasarruf edebileceğinin de kararlaştırılmış olması gerekir. Genellikle “çek anlaşması”, “çek sözleşmesi” olarak adlandırılan bu akit ile muhatap banka, keşideciye, üzerine çektiği çekteki miktarı ödemeyi vaad ederken, keşideci ise muhatap bankanın ödediği meblağları kendisine tediyeyi taahhüt etmektedir. Böylece, muhatap banka meşru hamil veya cirantaya kendi mal varlığından ancak keşidecinin şahsında hukuki sonuç doğurmak üzere ödemede bulunma yetkisini elde etmektedir.
Bir senedin “çek” niteliğine haiz olabilmesi için taşıması gereken bazı zorunlu yasal unsurlar bulunmaktadır.Buna göre, çek;
1- Senet metninde “çek” kelimesini ve eğer senet Türkçe’den başka bir dille yazılmış ise o dilde “çek” karşılığı olarak kullanılan kelimeyi,
2- Kayıtsız ve şartsız belirli bir bedelin ödenmesi için havaleyi,
3- Ödeyecek kimsenin “muhatabın” ad ve soyadını (ticaret ünvanını),
4- Ödeme yerini,
5- Keşide tarihini ve yerini,
6- Keşidecinin imzasını, ihtiva etmelidir.
Bu unsurlardan birini taşımayan bir senet çek sayılmayacaktır. Ancak çekte açıklık yoksa, muhatabın adı ve soyadı (ticaret unvanı) yanında gösterilen yer ödeme yeri kabul edilecek, muhatabın ad ve soyadı (ticaret unvanı) yanında birden fazla yer gösterildiği takdirde çek, ilk gösterilen yerde, böyle bir açıklık ve başka bir kayıt da yoksa, çek muhatabın iş merkezinin bulunduğu yerde ödenecektir. Keşide yeri gösterilmemiş olan çek, düzenleyenin adı yanında yazılı olan yerde düzenlenmiş sayılacaktır. (6752 sayılı Kanunun 693/2-3, 6102 sayılı Kanunun 781/2-3. maddeleri)
Öte yandan Türk Ticaret Kanunu dışında “çek”e ilişkin çıkarılan özel kanunlarla da ayrıntılı düzenlemelere gidilmiştir. Bu kapsamda suç tarihinde yürürlükte bulunan Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkındaki 3167 sayılı Kanunda bankaların çek hesabı açtırmak isteyenin yasaklı olup olmadığını araştıracakları, ayrıca ilgili kişinin ekonomik ve sosyal durumunun belirlenmesinde gerekli basiret ve özeni gösterecekleri, çek defterlerinin bankalarca bastırılacağı, çek defterlerinin baskı şeklini belirleyen esasların Türkiye Bankalar Birliğinin görüşü alınarak,… Bankasınca belirlenerek Resmî Gazete’de yayımlanacağı, bankaların çek hesabı açtıranların açık kimlik ve adreslerini belirlemek için fotoğraflı nüfus cüzdanı örnekleri ile yerleşim yeri belgelerini, tacir olanların ayrıca ticaret sicili kayıtlarını almak, bunların açık kimliklerini, adreslerini, vergi kimlik numaralarını ve çek hesabının kapatılma hallerini onbeş gün içinde… Bankasına bildirmek ve bunlara ilişkin belgeleri hesapların kapatılmalarını izleyen beşinci yılın sonuna kadar saklamak zorunda oldukları, çek karşılığının tamamen veya kısmen bulunmaması halinde hamilin talebi üzerine keşidecinin bankaca bilinen adresleri kendisine verileceği kabul edilmiştir.
Bu açıklamalar ve belirtilen kanuni düzenlemeler karşısında çekin bankanın maddi varlıklarından olduğu hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Bu nedenle tüm unsurlarını havi bir çek kullanılarak işlenen dolandırıcılık suçunun 5237 sayılı TCK’nun 158/1-f. maddesi kapsamında olduğunun kabulü gerekmektedir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun ve Özel Dairelerin duraksamasız uygulamaları da bu doğrultudadır. (Örneğin; Ceza Genel Kurulu’nun 28.12.2004 gün ve 173-228, 11 CD’nin 21.01.2014 gün ve 22187-1123, 15 CD’nin 03.03.2014 gün ve 10228-3826 sayılı kararları)
Ancak Türk Ticaret Kanununda öngörülen yasal unsurları eksik olan, örneğin somut olayda olduğu gibi keşide yeri gösterilmeyen ya da tümüyle sahte oluşturulmuş bir çek kullanarak işlenen dolandırıcılık suçunun da 5237 sayılı TCK’nun 158/1-f. maddesi kapsamında kabul edilip edilmeyeceği hususu uyumazlığın konusunu oluşturmaktadır. Çekin hile unsuru olarak kullanılmasının daha ağır bir cezayı gerektirmesinin nedeni mağdura bakan yönüdür. Yasal unsurları eksik ya da tümden sahte oluşturulmuş bir çek kullanılarak işlenen dolandırıcılık suçlarında da, bankanın bir maddi varlığı veya böyle bir maddi varlığın bulunduğu algısı hile olarak kullanılmakta, mağdur “çek”e güvendiği için daha kolay aldatılmaktadır. Kaldı ki çekin unsurlarının eksik olması bankanın maddi varlığı olduğu olgusunu da değiştirmemektedir. Bu nedenle iğfal kabiliyetini haiz olması şartıyla çekin tümden sahte olarak oluşturuşmuş olması veya unsurlarının eksik olmasının suçun bu nitelikli halinin oluşumu bakımından bir önemi bulunmamaktadır.
Çekin belgede sahtecilik suçu bakımından resmi belge niteliğinde kabulü ile dolandırıcılık suçunda hile unsuru olarak kullanılması aynı esaslara dayanmamaktadır. Çek esasında özel bir belgedir. Ancak kanun koyucu ticarî hayatta büyük yer tutan ve ciro ile veya buna bile gerek görülmeksizin tedavül eden çekleri ve diğer kambiyo senetlerini daha ciddî bir şekilde korumak istemiş ve bunlarda sahtecilik yapılması hâlinde, resmî belgede sahtecilik suçuna ilişkin hükümlerin uygulanmasını kabul etmiştir. Bu itibarla çekin resmi belge olarak kabulünün nedeni topluma bakan yönü olup, unsurları eksik olan çek bir taraftan özel belge olarak kabul edilirken, diğer taraftan nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturması arasında bir çelişki bulunmamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın hukuka aykırı bir şekilde temin edip doldurduğu ve keşide yeri gösterilmeyen çeki kullanarak katılanın banka hesabından 1.500 Lira çektiği olayda, bankanın maddi varlıklarından olan çekin suçta araç olarak kullanılması nedeniyle eylemin 5237 sayılı TCK’nun 158/1-f madde ve fıkrasında yazılı banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.
Ceza Genel Kurulu 2014/598 E. , 2017/31 K.
- TCK 158/1-d
- Kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle nitelikli dolandırıcılık şartları
- TCK 158/1-b
- Annesinin hastalığı nedeniyle içine düştüğü çaresizlikten yararlanılmak suretiyle sanık tarafından aldatılarak aleyhine haksız menfaat sağlandığı anlaşıldığından, sanığın eylemi TCK’nun 158/1-b maddesinde düzenlenen “Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle nitelikli dolandırıcılık” suçunu oluşturmaktadır.
Uyuşmazlığa konu “kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık” suçu ise suç tarihi itibarıyla 5237 sayılı TCK’nun 158.maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde; “(1)Dolandırıcılık suçunun;… b-…Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle , … işlenmesi hâlinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.” şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin gerekçesinde “Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlar, başkalarına güven duymaya en fazla ihtiyaç duyduğu anlardır. Kişinin örneğin doğal bir afete veya trafik kazasına maruz kalmasından ya da hastalığı yüzünden içine düştüğü çaresizlikten yararlanılarak aldatılması daha kolaydır. Bu nedenle, birinci fıkranın (b) bendinde, dolandırıcılık suçunun kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle işlenmesi, bu suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak kabul edilmiştir” açıklamalarına yer verilmiştir.
Görüldüğü gibi, 158. maddenin (b) bendinin uygulanabilmesi için, mağdurun içinde bulunduğu durumun dikkate alınması gerekmektedir. TCK’nun 158/1-b maddesinde yer alan “zor şartlar” ibaresi, suçun mağduru esas alınarak değerlendirilmeli, mağdurun zor şartlarda bulunup bulunmadığı, olaysal olarak ve subjektif olarak açıklanmalıdır. Bu nitelikteki olaylarda, sanığın hedefindeki mağdur, olayın koşullarına göre çaresizlik içinde bulunmakta, bu psikolojik baskı altında daha çok savunmasız kalmakta ve bu anlamda kendisine uzanacak bir yardım eline her zamankinden daha fazla ihtiyaç duymaktadır. Bu kapsamda; mağdurun veya bir yakınının bir trafik kazasına maruz kalması, değişik nedenlerle hastanede tedavi görürken kendisi veya bir yakını için acil ve yoğun bir yardıma ihtiyaç duyması, deprem felaketi sonrası ruhsal ve bedensel olarak muhtaç duruma düşmesi zor şart olarak değerlendirilebilecek örnekler arasında sayılabilir. Fakat, her trafik kazasında veya her hastalıkta kişinin zor şartlar altında olduğu kabul edilmemelidir. Söz konusu olayın meydana geldiği zaman dilimi, hastalığın veya yaralanmanın boyutu, olaya maruz kalan kişinin ekonomik ve sosyal durumu, olaydan etkilenme derecesi, olayın gelişim süreci, sanığın olaya müdahale tarzı ve zamanlaması gibi hususlar, anlık olarak kişinin zor durumda olup olmadığını belirlemede kriter olarak değerlendirilmelidir. Mağdurun, gerçekte zor şartlar içinde bulunmamasına rağmen, kendisinin zor şartlar içinde olduğunu düşünmesi ya da sanığın mağduru zor şartlar içinde olduğuna ikna etmesi bu madde kapsamında değerlendirilemeyecektir.
Uyuşmazlık konusunu ilgilendiren “kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık” suçunun düzenlendiği TCK’nun 158. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi ise suç tarihi itibarıyla; “(1)Dolandırıcılık suçunun; …d-…Kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle, … işlenmesi hâlinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur” şeklindedir.
Bu düzenleme ile toplumda yaşayan insanlar üzerinde güven etkisi oluşturan kurum, kuruluş ve tüzel kişiler aracı kullanılmak suretiyle kişilerin istismar edilmesinin önlenmesi amaçlanmış ve maddenin bu bölümüne ilişkin gerekçesinde de; “Birinci fıkranın (d) bendinde, dolandırıcılık suçunun kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasî parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi, bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Çünkü, kamu kurum veya kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, siyasî parti, vakıf veya dernek tüzel kişilikleri toplumda güven beslenen müesseseler olarak kabul edilmişlerdir” şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.
Bu aşamada kamu kurumu ve kuruluşları, siyasi parti, vakıf ve dernek sözcükleri üzerinde durulmasında da yarar bulunmaktadır.
Kamu kurum ve kuruluşları, genel, katma ve özel bütçeli kurumlar, belediyeler ve bu kurumların kurdukları döner sermayeli kuruluşlar, kamu iktisadi teşekkül ve teşebbüsleri, özel kanunlarla kurulan diğer devlet teşekkülleridir. Kamu kurumu; belirli bir ya da birkaç kamu hizmetini ya da faaliyetini yürütmekle görevli, tüzel kişiliğe sahip idare teşkilatı birimidir. Kamu kurumu deyince akla; devlet tüzel kişiliği, il özel idareleri, belediyeler, üniversiteler, Yüksek Öğretim Kurumu, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu ve katma bütçeli kuruluşlar gelmektedir.
Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, Anayasanın 135. maddesiyle tanımlanmıştır. Anılan maddeye göre, belli mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleriyle ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlakını korumak maksadı ile kanunla kurulan ve organları kendi üyeleri tarafından kanunda gösterilen hükümlere göre yargı gözetimi altında gizli oyla seçilen kamu tüzel kişileridir. Örneğin, Barolar, Noterler Birliği, Ticaret ve Sanayi Odaları, Deniz Ticaret Odaları gibi kuruluşlar, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarıdır.
Siyasi partiler, 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanununa göre faaliyetlerini sürdürmektedirler. 2820 sayılı Kanunda siyasi partiler tanımlanmış olup, anılan kanunun 3. maddesine göre; “Siyasi partiler, Anayasa ve kanunlara uygun olarak; milletvekili ve mahalli idareler seçimleri yoluyla, tüzük ve programlarında belirlenen görüşleri doğrultusunda çalışmaları ve açık propagandaları ile milli iradenin oluşmasını sağlayarak demokratik bir Devlet ve toplum düzeni içinde ülkenin çağdaş medeniyet seviyesine ulaşması amacını güden ve ülke çapında faaliyet göstermek üzere teşkilatlanan tüzel kişiliğe sahip” kuruluşlardır. Öğretide de siyasi parti, belirli bir ilkeyle programını belirleyip seçmenin desteğini almak suretiyle, yönetime gelmeyi amaçlayan sürekli ve düzenli etkinliği olan, siyasi bir topluluğun örgütü olarak tanımlanmıştır.
Dernek; kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, en az yedi gerçek veya tüzel kişinin, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklarını,
Vakıf ise; gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleriyle oluşan tüzel kişiliğe sahip, mal topluluğunu ifade eder. Görüldüğü üzere, 5237 sayılı TCK’nun 158. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendinde, dolandırıcılık suçunun kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi nitelikli hal olarak kabul edilirken, fıkrada sayılan tüzel kişiliklere toplumda duyulan güvenden faydalanılması ve bu güvenin bir aldatma aracı olarak kullanılması aranmıştır. Burada önemli olan, kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle insanların aldatılmasıdır.
Maddede belirtilen kamu kurum ve kuruluşları, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliğinin sadece isminin kullanılması bu bendin uygulanması için yeterli olmayıp, bunlara ait maddi varlığın veya bu tüzel kişiliklerle bağ kurulmasını sağlayan somut başka olguların kullanılması gerekir. Bu kurumlara ait kimlik belgesinin gösterilmesi, basılı evrak ve makbuzların sunulması, taşıtın kullanılması, mağdur üzerinde bentte sayılan tüzel kişiliklerden gelinildiğine veya buralardan aranıldığına dair bir düşünce oluşturulması ve mağdurun aldatılması gerekmektedir.
Öğretide de, TCK’nun 158. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde sayılan tüzel kişiliklere toplumda duyulan güven nedeniyle, bunların araç olarak kullanılması durumunda suçun işlenilmesinin kolaylaşması ve mağdurun araştırma eğiliminin ortadan kalkması karşısında dolandırıcılık suçunun nitelikli halinin oluşacağı belirtilmiştir. (Yaşar/Gökcan/Artuç, Türk Ceza Kanunu, c.4, 2010, s.4655-4656; Tezcan/Erdem/Önok, Teorik ve Pratik Ceza Hukuku, 2013, s.629; Özbek/Kanbur/ Doğan/Bacaksız/Tepe, Türk Ceza Hukuku, 2012, s.654;
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın, alzheimer hastası olan ve sağlık durumunun ağır olması nedeniyle Denizli Devlet Hastanesine kaldırılan annesinin yanında refakatçi olarak bulunan katılanı, hastane odası telefonundan arayarak, “hastanızın tahlilleri iyi çıkmadı, acilen Pamukkale Hastanesine götürmeniz gerekli, bunun için vezneye ödeme yapmanız gerekiyor, hemen vezneye gelin, orada …. isimli görevli size yardımcı olacak” deyip telefonu kapattığı, bu konuşma üzerine hastane veznesinin bulunduğu yere gelen katılanın yanına yaklaşarak, “ben …., sizin hastanızın 15-20 dakikaya kadar Pamukkale Üniversitesi Hastanesine yetişmesi gerekiyor, bunun için ödeme yapıp fatura almanız lazım” dediği, katılanın, üzerinde para olmadığını, eşini araması gerektiğini söylemesi üzerine, “eşini aramana gerek yok, biz yardımcı oluruz” diyerek cep telefonu ile birini arıyormuş gibi yaptığı ve sözde görüştüğü kişiye “ablamızın parası yokmuş yardımcı olalım” dedikten sonra, katılana hasta hakları bölümünde çalıştığını belirterek bir takım evraklar verip, bu evrakları hemşirelere imzalatması gerektiğini söylediği, katılanın evrakları imzalatmak için yanından ayrılacağı sırada, “para yoksa emanete değerli eşya da alıyoruz” dediği, bunun üzerine katılanın 1.000 Lira değerinde bileziği çıkartarak sanığa verdiği, katılanın, belgeleri onaylatmak için dahiliye servisine çıktığı sırada sanığın bileziği alarak oradan ayrıldığı anlaşılan olayda; alzheimer hastası olan ve durumunun ağır olması nedeniyle hastaneye kaldırılan annesinin yanında refakatçi olarak kalan katılanın, “zor şart” altında olduğu ve annesinin hastalığı nedeniyle içine düştüğü çaresizlikten yararlanılmak suretiyle sanık tarafından aldatılarak aleyhine haksız menfaat sağlandığı anlaşıldığından, sanığın eylemi TCK’nun 158/1-b maddesinde düzenlenen “Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık” suçunu oluşturmaktadır.
Ancak sanığın, katılanı aldatmaya yönelik hastanenin hasta hakları bölümünde çalıştığına ilişkin beyanı dışında, bu kuruma ait maddi bir varlığı veya kurumla bağ kurulmasını sağlayan somut başka olguları (herhangi bir kıyafet, belge, kimlik v.s.) kullandığına ilişkin delil bulunmadığından, TCK’nun 158/1-d maddesi anlamında kamu kurum ve kuruluşunun vasıta olarak kullanılmasının söz konusu olmaması nedeniyle, mahkemece sanık hakkında bu bend uyarınca da uygulama yapılması kanuna aykırıdır. Bununla birlikte, mahkemece, suçun iki nitelikli halinin oluştuğunun kabul edilmesine rağmen, temel hapis ve adli para cezasının alt sınırdan belirlenmesi nedeniyle, hüküm fıkrasının; sanık hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan temel cezanın belirlenmesine ilişkin ilk paragrafında bulunan “ve kamu kurumunu araç olarak kullanarak” ibaresiyle, uygulanan kanun maddesi kısmındaki “-d” harfinin çıkarılması suretiyle hükmün düzeltilerek onanması mümkün kabul edilmiştir.
Ceza Genel Kurulu 2015/867 E. , 2017/13 K.
- TCK 158/1-f
- Bilişim sistemlerinin araç olarak kullanılması suretiyle nitelikli dolandırıcılık
- TCK 158/1-g
- Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle nitelikli dolandırıcılık
Fail kendisi veya başkasına yarar sağlamak amacıyla bilerek ve isteyerek hileli davranışlar yapmalı, bu davranışlarla bir başkasına zarar vermeli, verilen zarar ile fiil arasında uygun nedensellik bağı bulunmalı ve zarar da, nesnel ölçütler göz önünde bulundurularak belirlenecek ekonomik zarar olmalıdır. Görüldüğü gibi, dolandırıcılık suçunu malvarlığına karşı işlenen diğer suç tiplerinden farklı kılan husus, aldatma temeline dayanan bir suç olmasıdır. Birden çok hukuki konusu olan bu suç işlenirken, sadece malvarlığı zarar görmemekte, mağdurun veya suçtan zarar görenin iradesi de hileli davranışlarla yanıltılmaktadır. Madde gerekçesinde de, aldatıcı nitelik taşıyan hareketlerle, kişiler arasındaki ilişkilerde var olması gereken iyiniyet ve güvenin bozulduğu, bu suretle kişinin irade serbestisinin etkilendiği ve irade özgürlüğünün ihlâl edildiği vurgulanmıştır.
Bu açıklamalardan sonra uyuşmazlık konusuyla ilgili dolandırıcılık suçunun nitelikli hallerinden olan “bilişim sistemlerinin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık” ve “basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık” suçlarının üzerinde durulması gerekmektedir.
Bilişim sistemlerinin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu, suç tarihinde yürürlükte bulunan TCK’nun 158/1-f maddesinde; “(1) Dolandırıcılık suçunun;….f) Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle,…İşlenmesi halinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. Ancak, (e), (f) ve (j) bentlerinde sayılan hâllerde hapis cezasının alt sınırı üç yıldan, adlî para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz” şeklinde düzenlenmiştir.
Madde gerekçesinde de; “Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de, birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin ya da birer güven kurumu olan banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması, dolandırıcılık suçunun işlenmesi açısından önemli bir kolaylık sağlamaktadır” açıklamalarına yer verilmiş olup, bu bentte bilişim sistemleri ile banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık olmak üzere birden fazla nitelikli hal kabul edilmiştir.
Türk Dil Kurumu’nun Büyük Türkçe Sözlüğü’nde, “elektronik beyin” veya “bilgileri otomatik işleme tabi tutmuş sistem” olarak adlandırılan bilgisayar; “çok sayıda aritmetiksel veya mantıksal işlemlerden oluşan bir işi önceden verilmiş bir programa göre yapıp sonuçlandıran, bilgileri depolayan elektronik araç, elektronik beyin” anlamına gelmektedir. İnternet ise, dünya üzerindeki milyonlarca bilgisayarın birbirlerine bağlanmaları ile oluşan global bir bilgisayar ağları sistemini ifade eder. Bilişim de; “insanoğlunun teknik, ekonomik ve toplumsal alanlardaki iletişiminde kullandığı ve bilimin dayanağı olan bilginin özellikle elektronik makineler aracılığıyla düzenli ve akla uygun bir biçimde işlenmesi bilimi, bilginin elektronik cihazlarda toplanması ve işlenmesi bilimi” olarak tanımlanmaktadır. Yerleşmiş yargısal kararlar ve öğretideki baskın görüşlere göre de, bilişim sisteminin, verileri toplanıp yerleştirdikten sonra otomatik işleme tabi tutma imkanı veren manyetik sistemler olduğu kabul edilmiştir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununda bilişim suçları; “Bilişim alanında suçlar” bölümünde düzenlenmekle beraber ayrıca, çeşitli bölümlerde de bilişim sistemleriyle işlenmesi mümkün olan suç tiplerine yer verilmistir. “Bilişim alanında suçlar” bölümünde yer alan 243. maddesinde bilişim sistemine girme, 244. maddesinde sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme, 245. maddesinde banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçları düzenlenmiştir. Bunun yanında, “Özel hayata ve hayatın gizli alanına karşı suçlar” bölümünde yer alan 135. maddesinde kişisel verilerin kaydedilmesi, 136. maddesinde kişisel verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme, 138. maddesinde ise verilerin yok edilmemesi suçları bilişim suçu olarak nitelendirilebilecek şekilde düzenlenmiştir. Öte yandan, 132. maddesinde haberleşmenin gizliliğini ihlal, 124. maddesinde haberleşmenin engellenmesi, 125/2. maddesinde hakaret, 142/2. maddesinin (e) bendinde hırsızlık, 158/1. maddesinin (f) bendinde dolandırıcılık, 226. maddesinde müstehcenlik, 163. maddesinde karşılıksız yararlanma suç tiplerinin bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle işlenmeleri mümkün kabul edilmiştir.
Günümüzde bilişim sistemleri ile sesli-görüntülü haberleşme, elektronik imzanın kabulü, yeni ticari ilişkiler, internet bankacılığı hizmeti ile para transferleri ve bunlar gibi pek çok yenilik toplumsal hayata girmiş, bilişim gerek iş gerekse günlük hayatta vazgeçilemeyecek kadar önemli bir noktaya ulaşmış, bilişim teknolojileri daha hızlı ve ucuz bir nitelik arz etmesi nedeniyle, klasik yöntemlere nazaran daha fazla tercih edilir duruma gelmiştir. Bu sistemlerin güvenle kullanılması, aynı anda hızlı ve kolayca birçok kişiye ulaşılması ve diğer taraftaki failin kontrol imkanını azaltması nedeniyle nitelikli hal sayılmıştır.
Bilişim sisteminin aldatılmasından söz edilemeyeceği için, ancak bu sistemin araç olarak kullanılarak bir insanın aldatılması yani dolandırılması halinde bu bendin uygulanması mümkündür. Aksi halde yani sisteme girilerek bir kişi aldatılmayıp sistemden yararlanılarak çıkar sağlanmışsa bilişim suçu veya bilişim sistemi kullanılmak suretiyle hırsızlık suçunun oluşması sözkonusu olacaktır.
Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık suçu ise TCK’nun 158/1-g maddesinde; “(1) Dolandırıcılık suçunun; …g) Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle,… İşlenmesi halinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezasına hükmolunur” şeklinde düzenlenmiştir. Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere, dolandırıcılık suçunun basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle işlenmesi bu suç açısından bir nitelikli unsur olarak kabul edilmiştir.
“Basın ve yayın yolu ile” kavramı 5237 sayılı TCK’nun 6. maddesinde; “(1) Ceza kanunlarının uygulanmasında; g) Basın ve yayın yolu ile deyiminden; her türlü yazılı, görsel, işitsel ve elektronik kitle iletişim aracıyla yapılan yayınlar, … Anlaşılır” şeklinde tanımlanmıştır.
Madde gerekçesinde de; “ ‘Basın ve yayın yolu ile’ deyimine ilişkin tanım, sadece kitle iletişim araçlarını kapsayacak biçimde değiştirilmiştir. Tasarıdaki bireysel iletişimi de içine alacak şekilde ifade edilmiş olan tanımın oluşturduğu sakıncanın giderilmesi için, tanımda değişiklik yapılarak ‘kitle iletişim araçları’ ifadesine vurgu yapılmıştır” açıklamalarına yer verilmiştir.
TCK’nun 6/1-g maddesindeki tanıma göre “basın ve yayın yolu ile” deyimi; yazılı, görsel, işitsel ve elektronik her türlü kitle iletişim aracıyla yapılan yayınları içermekte olup, bireysel iletişim araçları bu kapsam dışında bırakılmıştır. Kitle iletişim araçları, kitlesel boyutta ileti dağıtabilen araçlar olup radyo, televizyon, gazete ve internet gibi araçlar en yaygın biçimde kullanılan kitle iletişim araçları arasında yer almaktadır.
Basın ve yayın araçlarının aynı anda bir çok kişiye ulaşması, toplumu yönlendirme ve bireyler arası etkileşimdeki önemli rolü göz önüne alındığında, suçun icrasını kolaylaştırdığı ve eylemin aldatacılık vasfını arttırdığı gözetilerek, dolandırıcılık suçunun basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle işlenmesi nitelikli hal olarak düzenlenmiştir.
Bu nitelikli halin uygulanabilmesi için, basın ve yayın araçlarının kullanılmış olması yeterli değildir. Basın ve yayın araçlarının kullanılmasının suçun işlenmesini kolaylaştırması, hileli hareketlerin gerçekleştirilmesi ve mağdurun aldatılmasında etkili olması gerekmektedir. Ayrıca suçun işlenmesinde basın ve yayın araçlarının kim tarafından kullanıldığı önemli değildir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; İbrahim V. ismiyle “www…….com” adlı internet sitesinde dizüstü bilgisayar satışı için ilan veren sanığın, bu ilanı görüp kendisini telefonla arayan katılanla, bilgisayarların 1500 Lira bedelle satışı konusunda anlaşması, bir süre sonra katılanı telefonla arayarak bilgisayarları kargoya verdiğini söyleyip, bedelini vereceği hesap numarasına yatırmasını istemesi üzerine, bildirdiği banka hesabına 1500 Lira yatıran katılana sözde alışverişe konu bilgisayarları göndermemesi şeklinde gerçekleşen olayda; sanığın hem bilişim sistemini araç olarak kullanmak hem de basın ve yayın aracının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle suçu işlediği anlaşıldığından, sanığın bu eylemi ile TCK’nun 158. maddesinin 1. fıkrasının (f) bendinde düzenlenen “bilişim sistemlerinin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık” ve aynı fıkranın (g) bendinde düzenlenen “basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık” olmak üzere dolandırıcılık suçunun iki farklı nitelikli halininin oluştuğu, bu durumda suçun daha ağır cezayı içeren nitelikli hali olan “bilişim sistemlerinin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık” suçundan hüküm kurulması gerektiği kabul edilmelidir.
Ceza Genel Kurulu 2021/405 E. , 2022/748 K.
- TCK 158/1-j
- Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla nitelikli dolandırıcılık suçunun unsurları
Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla dolandırıcılık suçu ise suç tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nun 158. maddesinin birinci fıkrasının (j) bendinde; “Dolandırıcılık suçunun;… j-…Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla, … işlenmesi hâlinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. Ancak, (e), (f) ve (j) bentlerinde sayılan hâllerde hapis cezasının alt sınırı üç yıldan, adlî para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz.” şeklinde iken suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 24.11.2016 tarihli ve 6763 sayılı Kanun’un 14. maddesi ile birinci fıkrada yer alan “iki yıldan yedi yıla” ibaresi “üç yıldan on yıla”, son cümledeki “üç yıldan” ibaresi ise “dört yıldan” şeklinde değiştirilmiştir.
Madde gerekçesinin bu bende ilişkin bölümünde ise, “Dolandırıcılık suçunun banka veya diğer kredi kurumlarından, esasta tahsil edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak amacıyla işlenmesi bir nitelikli unsur olarak tanımlanmıştır. Banka veya kredi kurumundan bir kredinin temini amacıyla hileli davranışlarda bulunulması ve buna dayalı olarak kredi adı altında bir yarar sağlanması durumunda bu nitelikli unsur oluşacaktır. Kredi kurumu deyiminden banka olmamasına karşın, kanunen borç para vermeye yetkili kılınan kurumlar anlaşılır.” açıklamalarına yer verilmiştir.
Banka ve kredi kurumları kanun ile kurulan, mevduat toplayan, gerçek ve tüzel kişilere kredi vererek kâr amacı güden kurumlardır. Bu bent ile banka ve kredi kurumlarının yanında bankacılık sektörü de korunmaktadır. Hileli davranışlar doğrudan doğruya banka veya diğer kredi kurumlarına yönelik olup sahte belgelerle kredi alınmalıdır. Bu suçtan zarar görenin banka veya kredi kurumu olması gerekir. Kredi verme yetkisi olmayan bir kişi veya kuruluşun hile kullanılarak aldatılıp kredi alınması durumunda bu nitelikli hâlin uygulanması olanağı bulunmamaktadır.
Bankanın her türlü işlemleri için dolandırılması, bu nitelikli hâlin uygulanmasını gerektirmez. Yalnızca banka veya diğer kredi kurumlarının bir kredinin tahsisini sağlamak amacıyla dolandırılması durumunda, bu nitelikli hâl uygulanacaktır. 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 48. maddesinde kredi tanımlanmıştır. Buna göre “Bankalarca verilen nakdi krediler ile teminat mektupları, kontrgarantiler, kefaletler, aval, ciro, kabul gibi gayrinakdi krediler ve bu niteliği haiz taahhütler, satın alınan tahvil ve benzeri sermaye piyasası araçları, tevdiatta bulunmak suretiyle ya da herhangi bir şekil ve surette verilen ödünçler, varlıkları vadeli satışından doğan alacaklar, vadesi geçmiş nakdi krediler, tahakkuk etmekle birlikte tahsil edilmemiş faizler, gayrinakdi kredilerin nakde tahvil olan bedelleri, ters repo işlemlerinden alacaklar, vadeli işlem ve opsiyon sözleşmeleri ile benzeri diğer sözleşmeler nedeniyle üstlenilen riskler, ortaklık payları ve Kurulca kredi olarak kabul edilen işlemler izlendikleri hesaba bakılmaksızın bu Kanun uygulamasında kredi sayılır…” (… Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, Cilt IV. s. 5176-5177.).
Hileli davranışın kredinin alınmasından sonra gerçekleştirilmesi hâlinde dolandırıcılık suçu oluşmayacaktır. Dolandırıcılık suçunun oluşması için hileli davranışın menfaat elde etmeye yönelik olması ve bu davranışların sonunda çıkar sağlanması gerekir. Kredi alınıp çıkarın sağlanmasından sonra, geri ödenmemesi üzerine sahte çek, senet, teminat belgesi verilmesi hâlinde bu belgeler, kredi alınmasına yani çıkar sağlanmasına yönelik olmayıp önceden doğan borcun ödenmesi için verildiğinden dolandırıcılık suçu oluşmaz, yalnızca sahtecilik suçu oluşur.
Diğer taraftan, ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delillerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK, adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle ulaşılma imkânı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir değişle adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.
Ceza Genel Kurulu 2020/367 E. , 2022/308 K.
- TCK 158/1-f
- Unsurları eksik olan çekin iğfal kabiliyeti de yoksa, bu çek bankanın maddi unsuru kabul edilerek TCK m.158/1-f’de düzenlenen nitelikli dolandırıcılık suçunun oluştuğu kabul edilemez. Bu çek kullanılarak yapılan dolandırıcılık TCK m.157’deki basit dolandırıcılık suçudur.
Bir senedin “çek” niteliğine haiz olabilmesi için taşıması gereken bazı zorunlu yasal unsurlar bulunmaktadır.
Buna göre, çek;
1- Senet metninde “çek” kelimesini ve eğer senet Türkçe’den başka bir dille yazılmış ise o dilde “çek” karşılığı olarak kullanılan kelimeyi,
2- Kayıtsız ve şartsız belirli bir bedelin ödenmesi için havaleyi,
3- Ödeyecek kimsenin “muhatabın” ad ve soyadını (ticaret unvanını),
4- Ödeme yerini,
5- Keşide tarihini ve yerini,
6- Keşidecinin imzasını,
İhtiva etmelidir.
Bu unsurlardan birini taşımayan bir senet çek sayılmayacaktır. Ancak çekte açıklık yoksa, muhatabın adı ve soyadı (ticaret unvanı) yanında gösterilen yer ödeme yeri kabul edilecek, muhatabın ad ve soyadı (ticaret unvanı) yanında birden fazla yer gösterildiği takdirde çek, ilk gösterilen yerde, böyle bir açıklık ve başka bir kayıt da yoksa, çek muhatabın … merkezinin bulunduğu yerde ödenecektir. Keşide yeri gösterilmemiş olan çek, düzenleyenin adı yanında yazılı olan yerde düzenlenmiş sayılacaktır (6752 sayılı Kanun’un 693/2-3, 6102 sayılı Kanun’un 781/2-3. maddeleri.).
Öte yandan Türk Ticaret Kanunu dışında “çek”e ilişkin çıkarılan özel kanunlarla da ayrıntılı düzenlemelere gidilmiştir. Bu kapsamda suç tarihinde yürürlükte bulunan Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkındaki 3167 sayılı Kanun’da bankaların çek hesabı açtırmak isteyenin yasaklı olup olmadığını araştıracakları, ayrıca ilgili kişinin ekonomik ve sosyal durumunun belirlenmesinde gerekli basiret ve özeni gösterecekleri, çek defterlerinin bankalarca bastırılacağı, çek defterlerinin baskı şeklini belirleyen esasların Türkiye Bankalar Birliğinin görüşü alınarak, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasınca belirlenerek Resmî Gazete’de yayımlanacağı, bankaların çek hesabı açtıranların açık kimlik ve adreslerini belirlemek için fotoğraflı nüfus cüzdanı örnekleri ile yerleşim yeri belgelerini, tacir olanların ayrıca ticaret sicili kayıtlarını almak, bunların açık kimliklerini, adreslerini, vergi kimlik numaralarını ve çek hesabının kapatılma hallerini on beş gün içinde Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasına bildirmek ve bunlara ilişkin belgeleri hesapların kapatılmalarını izleyen beşinci yılın sonuna kadar saklamak zorunda oldukları, çek karşılığının tamamen veya kısmen bulunmaması hâlinde hamilin talebi üzerine keşidecinin bankaca bilinen adresleri kendisine verileceği kabul edilmiştir.
Bu açıklamalar ve belirtilen kanuni düzenlemeler karşısında çekin bankanın maddi varlıklarından olduğu hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Bu nedenle tüm unsurlarını havi bir çek kullanılarak işlenen dolandırıcılık suçunun TCK’nın 158/1-f maddesi kapsamında olduğunun kabulü gerekmektedir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun ve Özel Dairelerin duraksamasız uygulamaları da bu doğrultudadır (Örneğin; Ceza Genel Kurulunun 28.12.2004 tarihli ve 173-228, 11. Ceza Dairesinin 21.01.2014 tarihli ve 22187-1123, 15. Ceza Dairesinin 03.03.2014 tarihli ve 10228-3826 sayılı kararları.).
Ancak Türk Ticaret Kanunu’nda öngörülen yasal unsurları eksik olan, örneğin somut olayda olduğu gibi keşide yeri gösterilmeyen ya da tümüyle sahte oluşturulmuş bir çek kullanarak işlenen dolandırıcılık suçunun da TCK’nın 158/1-f maddesi kapsamında kabul edilip edilmeyeceği hususu uyumazlığın konusunu oluşturmaktadır.
Çekin hile unsuru olarak kullanılmasının daha ağır bir cezayı gerektirmesinin nedeni mağdura bakan yönüdür. Yasal unsurları eksik ya da tümden sahte oluşturulmuş bir çek kullanılarak işlenen dolandırıcılık suçlarında da bankanın bir maddi varlığı veya böyle bir maddi varlığın bulunduğu algısı hile olarak kullanılmakta, mağdur “çek”e güvendiği için daha kolay aldatılmaktadır. Kaldı ki çekin unsurlarının eksik olması bankanın maddi varlığı olduğu olgusunu da değiştirmemektedir. Bu nedenle iğfal kabiliyetini haiz olması şartıyla çekin tümden sahte olarak oluşturulmuş olması veya unsurlarının eksik olmasının suçun bu nitelikli hâlinin oluşumu bakımından bir önemi bulunmamaktadır.
Çekin belgede sahtecilik suçu bakımından resmî belge niteliğinde kabulü ile dolandırıcılık suçunda hile unsuru olarak kullanılması aynı esaslara dayanmamaktadır. Çek esasında özel bir belgedir. Ancak kanun koyucu ticarî hayatta büyük yer tutan ve ciro ile veya buna bile gerek görülmeksizin tedavül eden çekleri ve diğer kambiyo senetlerini daha ciddî bir şekilde korumak istemiş ve bunlarda sahtecilik yapılması hâlinde, resmî belgede sahtecilik suçuna ilişkin hükümlerin uygulanmasını kabul etmiştir. Bu itibarla çekin resmî belge olarak kabulünün nedeni topluma bakan yönü olup unsurları eksik olan çek bir taraftan özel belge olarak kabul edilirken, diğer taraftan nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturması arasında bir çelişki bulunmamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanıkların keşide yeri gösterilmeyen ve tamamen sahte oluşturulmuş çeki kullanarak katılandan 96 adet keçi aldıkları olayda; katılanın, oğlu tanık Mürsel’e sanıklar tarafından verilen çeki ilk eline aldığında şüphelendiği ve teyit amacıyla oğlunu bankaya gönderdiği, mahkeme gözlemi ve bilirkişi raporuna göre de çekin aldatma kabiliyetinin bulunmadığı ve bu nedenle sanıklar hakkında inceleme dışı resmî belgede sahtecilik suçundan açılan kamu davasında suçun unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle beraat kararı verildiği, hem keşide yerinin gösterilmemesi nedeniyle yasal unsurları eksik olan hem de aldatma kabiliyeti bulunmayan suça konu belgenin bankanın maddi varlıklarından olan çek olarak nitelendirilemeyeceği gibi katılanda da böyle bir maddi varlığın bulunduğu algısının oluştuğundan söz edilemeyeceği, sanıkların eylemlerinin TCK’nın 158/1-f maddesinde düzenlenen banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçunu değil, aynı Kanun’un 157/1. maddesinde düzenlenen basit dolandırıcılık suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.
Yargıtay 11CD Esas : 2021/21084, Karar : 2023/2655
- TCK m.158/1-d
- Nüfus cüzdan fotokopisiyle hat çıkarma TCK m.158/1-d gereğince nitelikli dolandırıcılık suçu olarak kabul edilmektedir.
Sanığın, katılanın nüfus cüzdanı fotokopisiyle hat çıkartmasından ibaret eylemini, kamu kurumu niteliğinde olan nüfus müdürlüğünün maddi varlıklarından olan nüfus cüzdanı fotokopisi kullanarak gerçekleştirdiğinden, sanığın 5237 sayılı Kanun’un 158 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde düzenlenen kamu kurumunun araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçundan cezalandırılması gerekirken suç vasfında hataya düşerek gerekçe gösterilmeksezin basit dolandırıcılık suçundan mahkumiyet hükmü kurulması, bozma nedenidir.
YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/11273 Karar : 2018/8005 Tarih : 16.10.2018
-
TCK 158. Madde
-
Nitelikli Dolandırıcılık Suçu
I. Sanık hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan verilen hükme yönelik sanığın temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Belgelerde sahtecilik suçlarında aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının takdiri hakime ait olduğu cihetle; suça konu belgelerin duruşmaya getirtilerek aldatma kabiliyeti hususunda incelenip, özelliklerinin duruşma tutanağına yazılması ve denetime olanak verecek şekilde dosya içerisine konulması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,
II. Sanığın, olay günü İstanbul’da taksicilik yapan katılanın taksisine binip, sahte olarak düzenlenmiş subay kartını göstererek kendisini yüzbaşı … olarak tanıttığı ve kendisini İzmit`e götürmesi konusunda katılanla anlaştığı, İzmit Kartepe ilçesine geldiklerinde evinden bir şey aldıktan sonra geri döneceğini söyleyerek taksiyi durdurduğu ve 157 TL tutan taksi ücretini ödemeyerek katılanı dolandırdığı iddia olunan olayda; sanığın kendisini kamu görevlisi olarak tanıtıp subay kimlik kartını göstermek şeklinde kabul edilen eyleminin sübutu halinde TCK’nin 158/1-d bendinde düzenlenen kamu kurumunu aracı kılmak suretiyle dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmayacağına ilişkin delillerin takdirinin üst dereceli ağır ceza mahkemesine ait olduğu gözetilip görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, sair yönleri incelenmeyen hükümlerin bu nedenle, 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK`nin 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, aynı Kanunun 326/son maddesi gereğince kazanılmış haklarının saklı tutulmasına, 16.10.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/6238 Karar: 2018/207 Tarih: 18.01.2018
-
TCK 158. Madde
-
Nitelikli Dolandırıcılık Suçu
Sanık hakkında zincirleme biçimde nitelikli zimmet ve kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
TCK’nın 53. maddesininTCK’nın 53. maddesinin uygulanması ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarih ve E. 2014/140; K. 2015/85 sayılı kararının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüş, bozmaya uyularak yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sair temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Suçların 5237 sayılı Yasanın 53/1-a maddesindeki yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işlenmesi nedeniyle sanık hakkında 53/5. madde gereğince cezasının infazından sonra işlemek üzere, hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilmesi gerekirken hükmedilen cezanın yarısından az olacak şekilde hak yoksunluğuna hükmolunması,
Kanuna aykırı, katılan vekili ve sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak bu cihetin yeniden duruşma yapılmaksızın aynı Kanunun 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasının 1. bendinde yer alan TCK’nın 53/5. maddesinin uygulanmasına ilişkin “2 yıl” ibaresinin “4 yıl 8 ay 7 gün”, 2. bendinde yer alan TCK’nın 53/5. maddesinin uygulanmasına ilişkin “2 yıl” ibaresinin “ 2 yıl 6 ay” olarak düzeltilmesi suretiyle, sair yönleri usul ve kanuna uygun olan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
Sanık hakkında zincirleme biçimde nitelikli dolandırıcılık suçundan kurulan hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde ise; Bozmaya uyularak yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
5237 sayılı TCK’nın 158. maddesinin 1. fıkrasının (e), (f) (j) ve (k) bentlerinde sayılan hallerde adli para cezasının tayininde tespit olunacak temel gün, suçtan elde olunan haksız menfaatin iki katından az olmayacak şekilde asgari ve bu miktara yükseltilerek belirlenecek gün sayısı “13.496 gün” üzerinden arttırma ve eksiltmeler yapıldıktan sonra ortaya çıkacak sonuç gün sayısı ile bir gün karşılığı aynı kanunun 52. maddesi uyarınca, 20-100 TL arasında takdir olunacak miktarın çarpılması neticesinde sonuç adli para cezasının belirlenmesi gerektiği halde, sanık hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan eksik adli para cezası tayini,
Nitelikli dolandırıcılık suçunun 5237 sayılı Yasanın 53/1-a maddesindeki yetkinin kötüye kullanılması suretiyle işlenmesi nedeniyle sanık hakkında 53/5. madde gereğince cezasının infazından sonra işlemek üzere, hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilmesi gerekirken hükmedilen cezanın yarısından az olacak şekilde hak yoksunluğuna hükmolunması,
Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarih ve E. 2014/140; K. 2015/85 sayılı iptal Kararının 24/11/2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması nedeniyle TCK’nın 53. maddesiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, katılan vekilinin ve sanık müdafiin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 18/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/37030 Karar: 2018/6 Tarih: 08.01.2018
-
TCK 158. Madde
-
Nitelikli Dolandırıcılık Suçu
Katılan …‘ın 23/01/2015 tarihinde “….com’’ isimli internet sitesi üzerinde Tofaş BMW 2. El Alım Satım Takas adlı grubuna üye olan … isimli kişiden oto teyp ve pandizot takımı almak için sanık adına kayıtlı … numaralı telefon ile görüştüğü ve 370 TL bedel konusunda anlaştıkları,daha sonra parayı sanık … tarafından kendisine bildirilen ve sanık …‘ın babası olan temyiz dışı beraat eden …‘ın hesabına gönderdiği ancak malzemelerin kendisine gönderilmediği, yine katılan …‘in 22/04/2014 tarihinde ‘‘….com’’ isimli internet sitesi üzerinde bir telefon beğendiği ve sitedeki … isimli kullanıcının ikinci el ürünler sattığını gördüğü, daha sonra sitede belirtilen telefon numarasından sanık ile görüştüğü ve 370 TL bedel konusunda anlaştıkları,daha sonra parayı sanık … tarafından kendisine bildirilen ve sanık …‘ın arkadaşı olan temyiz dışı beraat eden …‘ın hesabına gönderdiği ancak telefonun kendisine gönderilmediği, yine aynı şekilde katılan …‘in 22/04/2014 tarihinde ‘‘donanimhaber.com’’ isimli internet sitesi üzerinde ilanda bulunan Iphone 5S ve Iphone 4S marka cep telefonlarının her ikisinin toplamda 1750 TL’ye satıldığını gördüğü, satan kişinin adının sitede … takma isimli kişi olduğunu belirttiği, yazışmalarda adının … olduğunu sanığın söylediği daha sonra katılanın sanık tarafından kendisine bildirilen temyiz dışı beraat eden …‘ın hesabına 1500 TL gönderdiği, ancak sanık tarafından telefonların gönderilmediği, yine katılan …‘nin 19/01/2015 tarihinde facebook.com isimli internet sitesi üzerinden … adına kayıtlı kullanıcı ile yazışarak görüşme yaptığını, ve sanık adına kayıtlı 0553 007 20 20 numaralı telefon ile görüşerek 250 TL bedelli araba malzemesi alımı konusunda anlaştıkları daha sonra katılanın 50 TL’yi sanık …‘ın bildirmiş olduğu …‘ın hesabına gönderdiği ancak malzemelerin kendisine gönderilmediği, yine katılan …‘ün “….com” sitesine girip aracına döşeme baktığını, ilan sahibi … olarak görünen şahsın ilanındaki döşemeyi beğenerek verilen sanık adına kayıtlı … numaralı telefonu aradığını, 350 TL’ye anlaştıkları, daha sonra katılanın sanığa kendisine ait kredi kart bilgilerini vererek parayı çekmesini istediği sanığın da 550 TL’yi çektiği ancak ancak malzemeyi kendisine gönderilmediği, yine müşteki …‘ın ….com isimli internet sitesindeki ilan üzerinden 8 adet jantın satımı konusunda sanık … ile telefonda görüştüğü ve sanığın kendisine bildirdiği sanığın arkadaşı olan tanık …‘in hesanına 700 TL’yi gönderdiği, sanığın söz konusu parayı çekmesine rağmen müştekiye talep ettiği malı göndermediği, yine katılan …‘nın işlettiği butikte satmak için facebook.com isimli internet sitesi üzerinden tişört satımı konusunda sanık … ile yüzyüze görüşmeden anlaştıkları daha sonra katılan …‘in 395 TL’yi sanığın arkadaşı olan …‘in hesabına yatırdığı, ancak malzemelerin kendisine gönderilmediği, yine katılan …‘in facebook.com isimli internet sitesi üzerinden 4 adet geniş tabanlı jantlı araç lastiği’nin 450 TL yazılı ilanı görmesi üzerine ilandaki sanık adına kayıtlı 0553 007 20 20 numaralı telefon numarasını arayarak yüz yüze görüşmeden 450 TL’yi sanığın bildirmiş olduğu …‘ın hesabına yatırdığı ancak malzemelerin kendisine gönderilmediği, yine sanık …‘ın kendisini … olarak tanıtmak suretiyle sahibinden.com isimli internet sitesi üzerinden müşteki …‘ya 550 TL karşılığında 2.el Notebook bilgisayarın satımı konusunda yüz yüze görüşmeden anlaştıkları daha sonra katılan …‘ın, sanığın bildirmiş olduğu …‘ın hesabına 350 TL para yatırdığı, ancak bilgisayarın kendisine gönderilmediği , ayrıca sanık …‘ın çek.al.sat.com adlı bir internet sitesi üzerinden katılan …‘e 500 TL karşılığında 1.000 TL lik çek göndereceğini vaat ettiği ve satışa konu bedelin ödenmesi için bildirmiş olduğu hesap numarasına katılan … tarafından 500 TL yatırldığı ancak sanık tarafından çek gönderilmediği, bu şekilde sanık ile katılanların yüz yüze görüşmeden, söz konusu malların kendilerine gönderilmesi konusunda anlaştıkları ve farklı miktardaki paraları sanığın bildirmiş olduğu hesaplara gönderdikleri, ancak söz konusu malzemelerin sanık tarafından kendilerine gönderilmediği sanığın bu surette her bir katılan ve müştekiye karşı ayrı ayrı toplamda 10 kez nitelikli dolandırıcılık suçunu işlediği iddia ve kabul olunan olayda,
Sanığın kabule yönelik savunması, katılanlar ve müştekiler ile tanıkların beyanları, kamera kayıtları, banka kayıtları ile dosya kapsamından sanığın her bir katılan ve müştekiye karşı ayrı ayrı üzerine atılı nitelikli dolandırıcılık suçunu işlediğine ilişkin mahkemece verilen mahkumiyet hükümlerinde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Sanığın onsekiz yaşını doldurmadan önce işlediği suça ilişkin mahkumiyetinin TCK’nın 58/5. maddesinin emredici hükmü uyarınca tekerrüre esas alınamayacağının gözetilmemesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanun’un 6723 sayılı Kanun’un 33. maddesi ile değişik 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususun aynı kanunun 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükümlerin fıkralarından ‘‘tekerrür uygulanmasına ilişkin bölümün tamamen çıkarılması’’ suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 08/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/2881 Karar: 2018/32 Tarih: 08.01.2018
-
TCK 158. Madde
-
Nitelikli Dolandırıcılık Suçu
Sanığın, keşidecisi … olan ve tamamen sahte olarak oluşturulan çeki tahsil için bankaya ibraz ettiği, yapılan incelemede çekin tamamen sahte olduğunun belirlendiği, böylece sanığın nitelikli dolandırıcılığa teşebbüs ve resmi belgede sahtecilik suçlarını işlediğinin iddia edildiği olayda, sanığın soruşturma aşamasında çekin kendisine ortağı tarafından verildiğini belirtmesine rağmen kovuşturma aşamasında … isimli kişiden aldığını belirttiği, yapılan araştırmada bu kişiye ulaşılamadığı gibi sanığın, adı geçen kişiyle ticari ilişkisini doğrulayacak bir belge de ibraz edemediği, ayrıca yapılan kriminal incelemede çekin ön yüzündeki yazı ve rakamların sanığa ait olduğunun tespit edildiği dikkate alınarak; sanık ve mağdur beyanları, kriminal raporu ile dosya kapsamına göre, suçların sanık tarafından işlendiği sabit olmakla bu gerekçelere dayanan mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik bulunmamıştır.
5237 sayılı TCK’nın 158. maddesinin 1. fıkrasının (e), (f), (j), (k) ve (l) bentlerinde sayılan hallerde adli para cezasının tayininde tespit olunacak temel gün, suçtan elde olunan haksız menfaatin iki katından az olmayacak şekilde asgari ve bu miktara yükseltilerek belirlenecek gün sayısı üzerinden arttırma ve eksiltmeler yapıldıktan sonra ortaya çıkacak sonuç gün sayısı ile bir gün karşılığı aynı kanunun 52. maddesi uyarınca, 20-100 TL arasında takdir olunacak miktarın çarpılması neticesinde sonuç adli para cezasının belirlenmesi gerektiği ve buna göre, haksız menfaat miktarının 19.100 TL olduğu dikkate alınarak temel cezanın bu miktardan az olmayacak şekilde belirlenip sanığın 1910 gün adli para cezasıyla cezalandırılmasına, cezasından TCK’nın 35. maddesi gereğince ½ oranında indirim yapmak suretiyle sanığın 955 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına ve aynı Kanun’un 52. maddesi gereğince günlüğü 20.00 TL den hesap edilmek suretiyle netice olarak 19.100 TL TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, temel cezanın haksız menfaat miktarına göre eksik olarak belirlenerek sonuç itibariyle 9.540 TL belirlenmek suretiyle eksik adli para cezası tayini, aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre; sanık müdafiinin dolandırıcılık suçunun, teşebbüse elverişli olmadığına ve mahkumiyet için yeterli delil bulunmadığına ilişkin temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA, 08/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/16173 Karar: 2017/18728 Tarih: 20.09.2017
-
TCK 158. Madde
-
Nitelikli Dolandırıcılık Suçu
1-) Sanıklar hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararların incelenmesinde;
5271 Sayılı CMK’nın 231. maddesine göre verilen ve davayı sonuçlandırıcı nitelikte olmayan “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına” dair karara karşı aynı kanunun 231/12. maddesine göre itiraz yolu açık olup temyiz olanağı bulunmadığından, 5271 Sayılı CMK’nın 264. maddesi uyarınca kabul edilebilir bir başvuruda kanun yolunda merciin belirlenmesinde yanılma, başvuran sanıkların haklarını ortadan kaldırmayacağından, temyiz dilekçesinin itiraz dilekçesi olarak kabulüyle görevli ve yetkili ilk derece mahkemesince itiraz konusunda inceleme yapılması için, dosyanın incelenmeksizin iade edilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,
2-) Sanıklar hakkında verilen mahkumiyet hükümlerinin incelenmesinde;
Sanıkların kardeş oldukları ve gerçekte katılandan bir alacakları olmadığı halde, katılanı borçlu, sanığı alacaklı olarak gösterdikleri ve sanıklardan … tarafından düzenlenen 15.04.2005 tanzim, 15.01.2006 vade tarihli 10.000 TL bedelli senedi İcra Müdürlüğü’nün 2006/616 esas sayılı dosyası üzerinden icra takibine koydukları, başlatılan icra takibi üzerine katılanın bankada bulunan 4.029 TL parasının haczedildiği ve sanıklar vekiline ödendiği anlaşılmakla; eylemin TCK’nın 158/1-d maddesinde düzenlenen nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Hapis cezası alt sınırdan tayin olunduğu halde, ayrıca yasal ve yeterli gerekçe gösterilmeden aynı gerekçeyle adli para cezasına esas alınması gereken tam gün sayısının alt sınırdan uzaklaşılarak tayini suretiyle çelişkiye düşülmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı olup, hükümlerin bu sebeple 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak, yeniden yargılanmayı gerektirmeyen bu hususta, aynı kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden, hüküm fıkrasından adli para cezalarına dair sırasıyla “300 gün”, “250 gün” ve “5.000 TL” adli para cezası terimlerinin tamamen çıkarılarak, yerlerine sırasıyla “5 gün”, “4 gün” ve “80 TL” adli para cezası ibarelerinin eklenmesi suretiyle, hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 20.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/7001 Karar: 2017/5461 Tarih: 12.09.2017
-
TCK 158. Madde
-
Nitelikli Dolandırıcılık Suçu
I. Sanık hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan verilen hükme yönelik incelemede;
Sanığın, adli sicil kaydında bulunan Antalya 16. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2009/1451 esas, 2011/172 karar sayılı hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının denetim süresi içerisinde temyize konu suçu işlemiş olması sebebiyle mahallinde mahkemesine ihbarda bulunulması ve 5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesinin Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün 2014/140 Esas, 2015/85 Sayılı iptal kararı ile birlikte infaz aşamasında yeniden değerlendirilmesi mümkün görülmüştür.
Toplanan deliller karar yerinde incelenip yüklenen suçun sübutu kabul, soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin, cezayı azaltıcı sebebin nitelik ve derecesi takdir kılınmış, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan sanık müdafinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün istem gibi ONANMASINA,
II. Sanık hakkında dolandırıcılık suçundan verilen hükme yönelik incelemede;
Sanık …‘in, keşideci imzası katılan …‘a ait olmayan, suça konu 15.05.2009 ödeme, 15.04.2009 keşide tarihli, 40.000 lira bedelli bonoyu, temyize gelmeyen sanık …‘e ciro ederek, katılan aleyhine Antalya 16. İcra Müdürlüğünün 2011/8157 E. sayılı takip dosyası üzerinden kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip başlatılmasına sebep olmaktan ibaret eyleminin, 5237 Sayılı TCK’nın 158/1-d maddesinde düzenlenen kamu kurum ve kuruluşlarının araç olarak kullanılması suretiyle nitelikli dolandırıcılığa teşebbüs suçunu oluşturduğu, 5271 Sayılı CMK’nun 225. maddesi uyarınca hükmün konusu duruşmanın neticesine göre iddianamede gösterilen fiilden ibaret olup iddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen fiilin dışına çıkılarak açılmayan davadan yargılama yapılıp hüküm kurulmasının mümkün bulunmadığı cihetle, Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 04.06.2012 tarihli iddianamesi ile sanık …‘in, suça konu senette ciranta olarak görünen ve temyize gelmeyen diğer sanıklar … ve … ile birlikte hareket ederek, suça konu senette keşideci görünen katılan … aleyhine nitelikli dolandırıcılık suçunu işlediği iddiasıyla kamu davası açıldığı, sanık …‘in, suça konu bonoyu ciro ettiği … aleyhine dolandırıcılık suçunu işlediği iddiası ile açılmış bir kamu davası bulunmadığı gözetilmeden, sanığın sahte olarak düzenlendiği senedi …‘e vermek suretiyle TCK’nın 157. maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçunu işlediği gerekçesiyle sanık hakkında mahkumiyet hükmü kurulması suretiyle 5271 Sayılı CMK’nun 225. maddesine aykırı davranılıp, suç vasfının tayininde hataya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kabule göre de;
5237 Sayılı TCK’nun 53. maddesine dair uygulamanın Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün 2014/140 Esas, 2015/85 Sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 12.09.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/13618 Karar: 2017/14798 Tarih: 13.06.2017
-
TCK 158. Madde
-
Nitelikli Dolandırıcılık Suçu
24.05.2012 tarihli iddianamede, sanıkların katılanları arayarak, kendilerini savcı ve polis olarak tanıtıp, dolandırdıklarının iddia edilmesi karşısında; eylemin, hükümden sonra 02.12.2016 tarih ve 29906 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 Sayılı Kanun’un 14.maddesiyle 5237 Sayılı TCK’nın 158/1.maddesine eklenen ( L ) bendi kapsamında öngörülen nitelikli dolandırıcılık fiiline dair delillerin takdiri ve değerlendirme yetki ve görevinin üst dereceli Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerektiği zorunluluğu,
Kabule göre de;
Dosya içerisinde onaysız sureti bulunan Şanlıurfa 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2012/698 E., 2013/191 K. sayılı kararına göre; sanıklar hakkında 27.04.2012 tarihinde katılanlara yönelik telefon ile dolandırıcılık eylemlerine dair Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianame ile kamu davası açıldığı ve yapılan yargılama sonucunda da Şanlıurfa 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin, 28.02.2013 tarih ve 2012/698 E., 2013/191 K. sayılı ilamı ile sanıkların, telefon ile katılanları arayarak savcı ve polis olduklarından bahisle dolandırıcılığa teşebbüs suçlarından cezalandırılmasına karar verildiği, anılan kararın sanıklar … ve … ile sanık … müdafii tarafından temyizi üzerine Dairemizin 18.04.2017 tarih ve 2015/4087 E., 2017/9428 K. sayılı ilamı ile “eylemin, hükümden sonra 02.12.2016 tarih ve 29906 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 Sayılı Kanun’un 14 .maddesiyle 5237 Sayılı TCK’nın 158/1.maddesine eklenen ( L ) bendi kapsamında öngörülen nitelikli dolandırıcılık fiiline dair delillerin takdiri ve değerlendirme yetki ve görevinin üst dereceli Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerektiği zorunluluğu” gerekçesi ile bozularak mahalline gönderildiğinin anlaşılması karşısında, sanıklar hakkında aynı eylem nedeni ile mükerrer dava açılmış olabileceği dikkate alınarak, mükerrer yargılamanın önlenmesi ve zincirleme suç hükümlerinin değerlendirilmesi açısından Şanlıurfa 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin ilgili dosyasının getirtilerek dosyaya konu eylem ile bu dava dosyasındaki eylem ayrıntılı incelenerek, aynı eylemler olup olmadığı, dolayısıyla sanıklar hakkında mükerrer dava açılıp açılmadığı hususu tespit edildikten sonra sonucuna göre sanıkların hukuki durumunun tayin ve takdirinin gerektiği gözetilmeden eksik incelemeyle yazılı şekilde mahkumiyet hükmü verilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık … müdafii, sanıklar … ve …‘ın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, sair yönleri incelenmeyen hükmün bu nedenle, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, aynı Kanunun 326/ son maddesi uyarınca ceza miktarı bakımından kazanılmış hakkın saklı tutulmasına, 13.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/22195 Karar: 2017/13435 Tarih: 06.06.2017
-
TCK 158. Madde
-
Nitelikli Dolandırıcılık Suçu
Sanık …‘in getir götür işlerine baktığı katılana ait şirkette tahsil etmesi için verilen bir takım çeklerin bedelini kasaya intikal ettirmeden uhdesine geçirdiği ve hizmet sebebiyle güveni kötüye kullanma suçunu işlediği, ayrıca yine katılan şirketten bir şekilde değişik zamanlarda aldığı 4 adet çekte diğer sanıkla iştirak halinde sahtecilik yapıp, katılan şirket adına yine diğer sanık …‘ın iştirakı ile başka şirketlerden mal alınmış gibi olaya konu çeklerin verildiği ve çeklerdeki son cirantaların bu çeklerle icra takibi başlattıkları ve katılanın çek bedellerini ödediği böylece sanıkların katılana ait şirketin zararına sebep oldukları iddia edilen olayda ;
1- )Hizmet sebebiyle güveni kötüye kullanma suçundan sanık …, nitelikli dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarından sanık … hakkında verilen beraat hükümlerine dair katılan vekilinin temyiz itirazları ile resmi belgede sahtecilik suçundan sanık …‘in mahkumiyetine dair hükme yönelik katılan vekili ve sanık … müdafii tarafından yapılan temyiz itirazlarının incelenmesinde;
İddia kapsamı, sanık …‘ın aksi ispat edilemeyen inkarı, bilirkişi raporu, oluş birlikte değerlendirildiğinde ‘‘kuşkudan sanık yararlanır ‘‘ilkesi uyarınca hizmet sebebiyle güveni kötüye kullanma suçundan ve sanık … hakkındaki resmi belgede sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık suçlarından beraate dair kabulde ayrıca; bilirkişi raporu, sanık …‘in savunmasının aksini gösteren çek keşide etme ve kullanma yetkisi bulunmadığına dair katılan ve tanık beyanları, oluş ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde sanık …‘in atılı resmi belgede sahtecilik suçunu işlediğine dair kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre; katılan vekilinin ve sanık … müdafiinin herhangi bir sebebe dayanmayan temyiz itirazlarının reddiyle, hükümlerin ONANMASINA,
2- ) Nitelikli dolandırıcılık suçundan sanık … hakkında verilen mahkumiyet hükmüne dair katılan vekilinin ve sanık müdafiinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılan vekilinin ve sanık … müdafiinin yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;
TCK’nın 158/1-f-son maddesiTCK’nın 158/1-f-son maddesi uyarınca sanık hakkında haksız menfaat miktarının iki katından az olmayacak şekilde adli para cezasının belirlenmesi gerekliliği ve 4 adet çek bedeli tutarı dikkate alınarak temel cezanın bu miktardan az olmayacak şekilde en az ‘‘9268 gün adli para cezası’’ olarak belirlenerek bunun üzerinden hesaplama yapılması lüzumu gözetilmeden ‘‘5000 gün’’ olarak belirlenmesi suretiyle eksik ceza tayini ,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, katılan vekilinin ve sanık … müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususun aynı Kanun’un 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasından adli para cezasına dair kısımların tamamen çıkarılarak yerine ‘‘sanığın 5237 Sayılı TCK’nın 158/1-f-son maddesi gereğince haksız menfaatin 2 katı olan 185.350 TL karşılığı 9268 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına, aynı kanunun 43. maddesi uyarınca 1/4 oranında artırım yapılarak 11.585 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına, aynı kanunun 62. maddesi uyarınca 1/6 oranında indirim yapılarak 9654 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına, aynı Kanun’un 52/2 maddesi gereğince günlüğü 20 TL’den hesap edilerek sonuç olarak 193.080 TL ile cezalandırılmasına ‘’ ibarelerinin eklenmesi suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 06.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/19349 Karar: 2017/13125 Tarih: 05.06.2017
-
TCK 158. Madde
-
Nitelikli Dolandırıcılık Suçu
Sanık …‘in, suça sürüklenen çocuk …‘a … adına düzenlenmiş 4783 numaralı uzman hekim ilaç kullanım raporu yanında … adına kayıtlı 2751 numaralı uzman hekim ilaç kullanım raporu ile reçeteleri vererek bu ilaçları eczaneden almasını söylediği, …‘ın da ilaçları almak için gittiğinde eczane çalışanları tarafından, bir reçetenin silik yazıldığını düzeltilmesini istemeleri üzerine sağlık ocağına gidip, doktor … isimli doktora söz konusu reçeteyi yeniden yazdırıp imzalatarak aynı eczaneye geri götürdüğü, ancak ilaç deposunun uyarısı sebebiyle eczane çalışanlarının ilaçları vermedikleri, bu şekilde suça sürüklenen çocuk ile sanığın dolandırıcılığa teşebbüs ve sahtecilik suçlarını işlediklerinin iddia edildiği olayda;
1-)Suça sürüklenen çocuk … hakkında sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından kurulan hükümlere yönelik hükümlere karşı Cumhuriyet Savcısı tarafından yapılan temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Suça sürüklenen çocuğun aşamalardaki savunmalarında, reçetelerin sahte olduğunu bilmediğini, reçeteleri kendisine verenin diğer sanık olduğunu belirtmesi, sanık …‘in de bunu doğrulaması karşısında, suça sürüklenen çocuğun üzerine atılı suçları işlediğine dair, cezalandırılmasına yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gerekçesiyle verilen beraat hükümlerinde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılama sonunda, yüklenen suçun suça sürüklenen çocuk tarafından işlendiğinin sabit bulunmadığı gerekçe gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, Cumhuriyet Savcısının atılı suçların sübut bulduğuna dair yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,
2-)Sanık … hakkında dolandırıcılık ve sahtecilik suçlarından verilen hükümlere yönelik yapılan temyiz itirazlarının incelenmesinde;
a-)Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla ya da aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasının mümkün olduğundan hareketle; suça sürüklenen çocuk …‘ın … ve … adına düzenlenen reçeteleri aynı anda eczaneye ibraz ettiği, ancak çalışanların bir reçetedeki yazıların silik olduğunu belirtmeleri üzerine çocuğun kendiliğinden doktora giderek yeniden yazdırdığı ve …‘ın sanık ile birlikte fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ettiğine ve belgelerin farklı zamanlarda düzenlendiğine dair delil de bulunmadığı hususları dikkate alındığında, zincirleme suç hükümlerinin uygulanma şartlarının oluşmadığı gözetilmeden, sanık hakkında sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından kurulan hükümlerde fazla ceza tayin edilmesi,
b-)TCK’nın 158/1-e-son maddesi gereğince, hapis cezasının 3 yıldan, adli para cezasının ise elde edilen ya da edilmek istenilen haksız menfaat miktarının iki katından az olmayacak şekilde belirlenmesi gerektiği cihetle; alınmak istenilen ilaçların tutarları belirlenip, para cezasının buna göre tayin edilmesi gerektiğinin gözetilmemesi ile hapis cezasının belirlenmesi sırasında, alt sınırdan uzaklaşarak hüküm kurulduğu ifade edilmesine rağmen, temel cezanın 3 yıl olarak tayin edilmesi suretiyle çelişkiye yol açılması,
c-)5237 Sayılı Kanun’un 53. maddesinin 1. fıkrasının “c” bendinde yer alan haklardan, sadece kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmetten bulunmaktan yoksun bırakılmaya dair hak yoksunluğunun, aynı maddenin 3. fıkrasına göre koşullu salıverilme tarihinden itibaren uygulanmayacağı gözetilmeden, altsoyu dışındaki kişileri de kapsayacak şekilde 53/1-c. maddesi gereğince güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına hükmedilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı olup, o yer Cumhuriyet Savcısı ile sanığın temyiz itirazları bu sebeple yerinde görüldüğünden 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesine istinaden halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, 05.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/5094 Karar: 2017/6108 Tarih: 29.05.2017
-
TCK 158. Madde
-
Nitelikli Dolandırıcılık Suçu
Gerekçeli karar başlığındaki karar tarihinin 30.11.2012 olarak mahallinde düzeltilmesi mümkün görülmüştür.
I- ) Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla işlenen dolandırıcılık ve banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyiz incelemesinde;
Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla işlenen dolandırıcılık suçuna dair olarak, 5237 Sayılı TCK.nun 158/1-son maddesi uyarınca aynı Kanun’un 158/1-j maddesinde sayılan hallerde hapis cezası yanında hükmolunan temel gün adli para cezası, suçtan elde edilen haksız menfaatin iki katından az olmayacak şekilde belirlenip, bu miktar üzerinden arttırma ve eksiltmeler yapıldıktan sonra ortaya çıkacak sonuç gün sayısı ile bir gün karşılığı aynı kanunun 52. maddesi uyarınca takdir olunacak miktarın çarpılması neticesinde sonuç adli para cezasının belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi aleyhe temyiz olmadığından, banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçuna dair olarak sanığın, şikayetçi …‘e ait kimlik bilgilerini kullanarak, Garanti Bankası A.Ş.’ye müracaat ederek sahte kredi kartı çıkartmak ve bu kredi kartıyla alışveriş yapıp nakit çekmekten ibaret eylemlerinin 245/2. 43., 245/3., 43 maddelerine uyan suçları oluşturduğu gözetilmeden, tek suç kabulüyle yazılı şekilde hüküm kurulması karşı temyiz bulunmadığından; temel ceza tayin olunurken hapis cezası alt sınırdan tayin olunduğu halde, aynı gerekçeyle adli para cezasına esas alınan birim gün sayısının alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesi suretiyle çelişkiye neden olunması isabetsiz ise de, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 04.03.2008 gün ve 47/43 Sayılı kararında açıklandığı üzere, yukarıda eleştiri konusu yapılan ve sanığın gerçekte alması gereken ceza miktarından daha az bir ceza almasına yol açan mahkeme uygulamasının sanık lehine olması sebebiyle bu yanılgılı uygulamada yapılan hatadan ötürü ikinci kez atıfet sağlayacak şekilde bozma yapılmasının adalet ve hakkaniyete uygun olmayacağı anlaşıldığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Yapılan yargılamaya, dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde gösterilen ve değerlendirilen delillere, oluşa ve mahkemenin soruşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, hukuka uygun, yasal ve yeterli olarak açıklanan gerekçeye göre sanığın, suçun sabit olmadığına ve eksik araştırma ile karar verildiğine yönelik temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddiyle hükümlerin ONANMASINA,
II- ) Dolandırıcılık suçundan kurulan hükme yönelik temyiz incelemesinde;
Yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Sanığın kendi fotoğrafını yapıştırdığı katılana ait nüfus cüzdanı fotokopisini kullanarak dernek şubesine başvurup 1068 TL bedel karşılığında 5 taksitle geri ödenmek üzere kömür aldığı olayda, Nüfus Müdürlüğü’nün maddi varlıklarından sayılan nüfus cüzdanını kullanması sebebiyle eyleminin, 5237 Sayılı TCK.nun 158/1-d maddesinde düzenlenen “kamu kurum ve kuruluşlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde aynı Kanun’un 157/1. maddesi uyarınca hüküm kurulması,
SONUÇ : Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK.nun 321. ve 326/ son maddeleri gereğince BOZULMASINA, 29.05.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/25223 Karar: 2017/11497 Tarih: 23.05.2017
-
TCK 158. Madde
-
Nitelikli Dolandırıcılık Suçu
Gerekçeli karar başlığına “17.12.2007” olarak yanlış yazılan suç tarihinin, “11.06.2007” olarak mahallinde düzeltilmesi mümkün görülmüştür.
1-)Sanık … hakkında verilen mahkumiyet hükmüne yönelik yapılan temyiz başvurusunun incelenmesinde,
Sanık …‘in yokluğunda verilen 31.01.2013 tarihli hüküm, sanığın kovuşturma aşamasında beyan ettiği adresinde 08.03.2013 tarihinde usulüne uygun olarak tebliğ edilmesine rağmen, 1412 Sayılı CMUK’nın 310/1 maddesinde belirlenen bir haftalık süre geçtikten sonra 14.08.2013 tarihinde temyiz ettiği anlaşılmakla, sanık …‘in vaki temyiz isteminin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 317. maddesi uyarınca REDDİNE,
2-)Sanık … hakkında verilen mahkumiyet hükmü ile temyiz talebinin reddine dair karara karşı ve sanık … hakkında verilen mahkumiyet hükmüne yönelik yapılan temyiz başvurusunun incelenmesinde,
Sanık …‘ın yokluğunda tefhim kılınan hükmün, Rusya Federasyonu’nda bulunan mernis adresine tebligata çıkartıldığı, ancak Dışişleri Bakanlığı Kazan Başkonsolosluğu’nun yazısı ile böyle bir adres bulunmadığından tebligatın yapılamadığının bildirildiği, bunun üzerine mahkemesince sanığın sorgusunda beyan ettiği adrese 7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nun 35. maddesine göre tebliğ yapılmak suretiyle kararın kesinleştirildiği görülmüş ise de, daha önce aynı adrese kanuni usullere göre yapılmış bir tebligat bulunmamasına rağmen, 7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nun 35. maddesine göre yapılan tebliğin hukuki geçerliliğinin bulunmadığı, aynı Kanun’un 32/2 maddesi gereğince usulsüz tebliğ halinde, muhatabın beyan ettiği tarihin tebliğ tarihi kabul edilmesi gerektiği, dolayısıyla sanık … müdafiinin 18.07.2014 tarihinde yaptığı temyiz başvurusunun süresinde olduğu anlaşılmakla; temyiz isteğinin süre yönünden reddine dair 2011/233 Esas, 2013/28 Karar sayılı, 18.07.2014 tarihli ek kararın kaldırılmasına karar verilerek yapılan incelemede,
Sanıklar H. ve V. ile temyiz kapsamı dışında bulunan diğer sanıklar … ve … ‘in iştirak halinde hareket ederek, H.’in yanında sanık … ile birlikte … ‘e ait … plakalı kamyon ile taşeron olarak lojistik işi yapan müşteki … ‘un yetkilisi olduğu şirkete gelip, kendisini M. Y. olarak tanıtıp, M. Y. adına düzenlenmiş ve üzerinde kendisinin fotoğrafı olan sahte sürücü belgesini ibraz ederek müşteki ile 35.695,00 TL değerindeki biraları İstanbul’a götürmek üzere taşıma sözleşmesi imzaladığı ve malları teslim aldığı, diğer sanıklarında fabrika çıkışında suça konu kamyona binerek olay yerinden uzaklaştıkları ve malı götürmeleri gereken yere götürmedikleri, sanıkların bu surette nitelikli dolandırıcılık suçunu işledikleri iddia ve kabul olunan somut olayda,
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanık … ve Veysel müdafiilerinin yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;
a-)5237 Sayılı TCK’nın 158/1-i bendinde serbest meslek sahibi kişiler tarafından mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle işlenmesi halinin nitelikli dolandırıcılık olarak kabul edildiği, 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 65/2. maddesinde, serbest meslek faaliyeti sermayeden ziyade şahsi mesaiye ilmi veya mesleki bilgiye veya ihtisasa dayanan ve ticari mahiyette olmayan işlerin işverene tabi olmaksızın şahsi sorumluluk altında kendi nam ve hesabına yapılmasıdır” şeklinde tanımlandığı, aynı kanunun 66. maddesi ise “serbest meslek faaliyetini mutat meslek halinde ifa edenler serbest meslek erbabıdır” denildiği, bu bendin uygulanabilmesi için failin serbest meslek mensubu olması ve dolandırıcılık suçunu da mesleği gereği kendisine duyulan güveni kötüye kullanmak suretiyle işlemesi gerektiği, bu açıklamalar ışığı altında nakliye işinin serbest meslek olarak nitelendirilemeyeceği, bu sebeple sanıkların eyleminin ayrıca TCK’nın 158/1-i maddesi kapsamında değerlendirilemeyeceği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,
b-)Ayrıca sanıkların yokluğunda verilen mütalaada, sanıkların TCK’nın 158 /1-d maddesi gereğince cezalandırılması istendiği halde, ek savunma hakkı verilmeden sanıklar hakkında ayrıca TCK’nın 158/1-i maddesi gereğince hüküm kurulması suretiyle CMK’nın 226/2. maddesine aykırılık oluşturulması,
c-)Adli sicil kaydına göre tekerrüre esas mahkumiyeti bulunan sanık … hakkında 5237 Sayılı TCK’nın 58/6. maddesi uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar Veysel ve Hasan müdafiilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, aynı Kanunun 326/ son maddesi uyarınca sanık … açısından tekerrür hükümleri bakımından kazanılmış hakkın saklı tutulmasına, 23.05.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/25559 Karar: 2017/10863 Tarih: 15.05.2017
-
TCK 158. Madde
-
Nitelikli Dolandırıcılık Suçu
Sanığın yetkilisi olduğu şirketin, katılan şirketten almış olduğu patlayıcı madde karşılığında suça konu 55.000 TL bedelli çeki verdiği daha sonra katılan şirket tarafından söz konusu çekin bankaya ibrazında çek hakkında ödemeden men talimatı verilmiş olması sebebiyle ödeme yapılmadığı bunun üzerine katılan şirket tarafından yapılan şikayet üzerine sanık hakkında açılan karşılıksız çek keşide etme suçundan yargılama sırasında alınan bilirkişi raporunda suça konu çekteki imzanın sanığa ait olmaması sebebiyle mahkemece suç duyurusunda bulunulduğu, bu şekilde sanığın başkasına keşide ettirdiği çeki katılan şirkete vermek suretiyle nitelikli dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarını işlediği iddia olunan olayda;
Mahkemece tüm dosya kapsamı itibariyle suça konu çekin katılan şirkete sanık tarafından ibraz edildiği hususunda kesin delil bulunmaması ayrıca suça konu çekteki keşideci imzasının sanığa ait olmaması sebebiyle sanığın üzerine atılı suçları işlediğine dair, iddia dışında cezalandırılmasına yetecek, her türlü şüpheden arınmış, yeterli ve inandırıcı delil elde edilemediği gerekçesine dayanan mahkemenin beraat hükümlerinde isabetsizlik görülmemiştir.
SONUÇ : Yapılan yargılama sonunda, sanığa yüklenen suçları işlediğine dair, iddia dışında cezalandırılmasına yetecek, her türlü şüpheden arınmış, yeterli ve inandırıcı delil elde edilemediği gerekçe gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan katılan vekilinin atılı suçların sübut bulduğuna yönelik temyiz itirazının reddiyle, hükümlerin ONANMASINA, 15.05.2017 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY :
Suça konu 09.03.2007 keşide tarihli, 55.000 lira bedeli, Finansbank İkitelli Şubesi nezdindeki M… Madencilik şirketine ait hesaptan keşide edilmiş çekin şikayetçi O…-Nitro şirketi tarafından süresinde bankaya ibrazında ödemeden men talimatı verildiğinden bedelinin tahsil edilememesi ve şikayet üzerine sanık hakkında karşılıksız çek keşide edildiği iddiasıyla kamu davası açılmıştır.
Ankara 17 Asliye Ceza Mahkemesincece sadece keşideci imzasının sanığa aidiyeti bakımından yaptırılan bilirkişi incelemesinde imzanın sanığa ait olmadığının mütalaa edilmesi sonucu atılı suçtan beraat hükmü kurulmuştur.
Bu defa sanık hakkında nitelikli dolandırıcılık ve resmi evrakta sahtecilik iddiasıyla yapılan şikayet üzerine başlatılan soruşturma sonucu, Büyükçekmece Asliye Ceza Mahkemesine sanığın temsil ve ilzama yetkili olduğu şirkete ait hesaptan kendisinin imzalamadığı, benzer imzasının bulunduğu çeki patlayıcı madde satın aldığı şirkete verdiği, ödemeden men talimatı sebebiyle tahsilinin gerçekleştirilemediği, eylemin basit dolandırıcılık ve resmi evrakta sahtecilik suçunu oluşturduğu değerlendirmesiyle kamu davası açılmış; Asliye Ceza Mahkemesince dolandırıcılık eyleminin 158/1-h maddesindeki nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturabileceği kanaatiyle görevsizlik kararı verilmiştir.
Dosyanın gönderildiği Bakırköy 5. Ağır Ceza Mahkemesi temyize konu ilamında sanığın atılı suçlardan delil yetersizliğinden ayrı ayrı beraatine hükmetmiştir.
Yerel mahkeme hükmü katılan şirket vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dairemizin sayın çoğunluğu tarafından yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkemenin eksik araştırma ile hüküm kurduğu kanaatiyle sayın çoğunluğun görüşüne katılmamaktayım.
Şöyleki;
Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nin 29.04.2003 tarihli sayısında yayımlanan karara göre sanık … şirketin % 50 hissesine sahip, ilk 15 yıllık süre için münferiden atacağı imza ile şirketi temsil ve ilzama yetkili kılınmış kurucu ortağıdır.
Müşteki şirket temsilcisi Erdoğan Ö.’ün 25.11.2009 tarihinde kolluk ifadesinde mal alışverişi için … ile görüştüğü, çeklerin kargo ile kendisi tarafından gönderildiği beyanına rağmen duruşmada dinlenip bu husus açıklığa kavuşturulmamıştır.
Ve yine suça konu çekteki keşideci imzasının sanığa ait olmadığı yönünde karşılıksız çek keşide etmek suçuna dair yapılan yargılama sırasında temin edilmiş bir rapor bulunmasına rağmen çek üzerindeki yazı ve rakamların sanığın eli ürünü olup olmadığının tespiti bakımından soruşturma ya da kovuşturma aşamasında herhangi bir bilirkişi incelemesi yaptırılmamış, bu husus eksik bırakılmış, hüküm gerekçesinde dosyadaki bilgi ve belgelerle uyuşmayacak şekilde çek üzerinde sanığın yazısının yer almadığı dercedilmiştir.
Ayrıca müşteki şirket vekili tarafından sanığın temsilcisi olduğu şirkete ait aynı hesaptan keşide edilmiş başka bir çekle ( 31.12.2009 tarih, 69.700 lira bedelli ) ilgili de çekin rıza hilafına elden çıkmış olması sebebiyle ödemeden men yasağı verilmiş bulunmasına rağmen icra kanalıyla tahsiline itiraz edilmediği iddiası araştırılmamıştır.
Yukarıda da değinildiği üzere davaya konu çekin keşide edildiği hesap sahibi şirketin 29.04.2003 tarihli Türkiye Ticaret Sicil Gazetesin’de yayımlanan ana sözleşmesine göre sanığın başlangıçta şirketin % 50 hisse sahibi ve ilk 15 yıl için tek imza ile temsile yetkili kurucusu olduğu anlaşılmasına rağmen sanığın duruşmada şirkete sonradan ortak olmak zorunda kaldığı, 2006-2007 yıllarında bir süre şirkete sokulmadığından bankaya çeklerle ilgili ödemeden men talimatı verdim savunmasına sadece sanık lehine olarak itibar edilmesi, bu hususun gerçekliğinin mahkemece hiç araştırılmaması, araştırılmış ise de denetime imkan verecek surette dosyaya ve karara yansıtılmaması suretiyle eksik araştırma ile hüküm kurulduğu kanaatiyle olduğundan, sayın çoğunluğun onama görüşüne katılmamaktayım.
YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/4873 Karar: 2017/3306 Tarih: 03.05.2017
-
TCK 158. Madde
-
Nitelikli Dolandırıcılık Suçu
Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanığın yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1-)Sanık hakkında, katılan … Telekom ve müşteki V… Telekomünikasyon A.Ş.’ye yönelik dolandırıcılık suçlarından verilen hükümlere yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Sanığın eylemlerini, kamu kurumu olan Nüfus Müdürlüğünün maddi varlığından nüfus cüzdanını kullanarak gerçekleştirmesi karşısında, eyleminin 5237 Sayılı TCK’nın 158/1-d maddesinde tarifini bulan kamu kurumunu aracı kılmak suretiyle dolandırıcılık suçunu oluşturduğu gözetilmeden, sanık hakkında basit dolandırıcılık suçundan hüküm kurulması,
2-)Sanık hakkında, katılan … Telekom ve müştekiler V… Telekomünikasyon ve T… İletişim Hizmetleri A.Ş.’ye yönelik özel belgede sahtecilik suçlarından verilen hükümlere yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Hükümden sonra 19.02.2014 tarih ve 28918 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 6518 Sayılı Kanun’un 104, 105. maddeleri ile değişik 5809 Sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu’nun 63. maddesinin 10. fıkras 10. fıkrası ile yaptırıma bağlanan 56. maddesinin 2. fıkras 2. fıkrasındaki “İşletmeci veya adına iş yapan temsilcisine abonelik kaydı sırasında abonelik bilgileri konusunda gerçek dışı belge ve bilgi verilemez” ve 5. fıkrasındaki “Gerçeğe aykırı evrak düzenlemek veya değiştirmek suretiyle kişinin bilgi ve rızası dışında tesis edilmiş olan abonelikler kullanılamaz” hükmü karşısında; özel hüküm niteliğinde bulunan 5809 Sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu’nun 56. maddesindeki düzenleme de gözetilerek, önödeme önerisinde bulunulup sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesinde zorunluluk bulunması,
3-)Sanık hakkında, katılan … Ş.’ye yönelik özel belgede sahtecilik suçundan verilen hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Sanığın Mehmet T. adına sahte olarak düzenlenmiş nüfus cüzdanı ile katılan bankaya müracaat ederek gerçeğe aykırı kredi kartı başvuru formu imzalayıp sahte isimle kredi kartı düzenletmesinden ibaret eyleminin TCK’nın 245/2. maddesi kapsamındaki kredi kartını sahte olarak üretme suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde TCK’nın 207 /1. maddesi uyarınca hüküm kurulması,
4-)Sanık hakkında, katılan … Şirketi’ne yönelik resmi belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından verilen hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Kambiyo senetlerinde yapılan sahteciliğin resmi belgede yapılmış sayılabilmesi için ilgili kambiyo senedinin Türk Ticaret Kanununda öngörülen bütün unsurlarını taşıması gerekli olup, unsurların eksikliği halinde bononun özel belge niteliğinde olacağı ve belgelerde sahtecilik suçlarında aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının takdirinin hakime ait olduğu cihetle; suça konu bonoların duruşmaya getirtilip incelenmek suretiyle, özellikleri tutanağa geçirilip unsurlarının tam olup olmadığı ve iğfal kabiliyetlerinin bulunup bulunmadığı belirlendikten ve belge asıllarının denetime imkan verecek şekilde dosya içerisinde bulundurulduktan sonra sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik inceleme ile hüküm kurulması,
5-)Tüm suçlar yönünden; 5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesine dair uygulamanın Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün 2014/140 Esas, 2015/85 Sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
6-)(1) ve (2) numaralı paragraflarda belirtilen suçlar yönünden kabule göre;
5237 Sayılı TCK’nın 43. maddesi uyarınca; “bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi ya da aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi” durumunda zincirleme suç hükümlerinin uygulanması mümkün olup, sanığın Türk Telekom ve V… Telekomünikasyon A.Ş.’ye ilgili hatlar ile ilgili aynı anda başvurup başvurmadığı araştırılıp, bu hatları aynı anda kullanmaya başladığının anlaşılması karşısında hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanma olanağı bulunmayacağı gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ceza miktarı itibariyle kazanılmış hakların saklı tutulmasına, 03.05.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 11. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/3419 Karar: 2017/3304 Tarih: 02.05.2017
-
TCK 158. Madde
-
Nitelikli Dolandırıcılık Suçu
I- ) Sanık hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
Sanık hakkında kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli belgelerden olan vekaletname sebebiyle sanığa verilen cezanın TCK’nın 204 /3. maddesi gereğince artırılması gerektiği gözetilmeyerek eksik ceza tayini, adli sicil kaydında tekerrüre esas sabıkası bulunan sanık hakkında tekerrür hükümlerinin uygulanmaması, isabetsizlikleri aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamış, 5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının ( c ) bendinde yer alan haklardan sanığın sadece kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri yönünden koşullu salıverilme tarihine kadar uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinin Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararı ile birlikte infaz aşamasında yeniden değerlendirilmesi mümkün görülmüştür.
Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığa yüklenen suçun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde vasıfları tayin, cezayı azaltıcı ve arttırıcı sebeplerin nitelik ve dereceleri takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş ve incelenen dosyaya göre hükümde eleştiri dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA,
II- ) Sanık hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan kurulan hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
Adli sicil kaydında tekerrüre esas sabıkası bulunan sanık hakkında tekerrür hükümlerinin uygulanmaması isabetsizliği aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamış; 5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesinin 1. fıkrasının ( c ) bendinde yer alan haklardan sanığın sadece kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri yönünden koşullu salıverilme tarihine kadar uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinin Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün 2014/140 Esas, 2015/85 Sayılı iptal kararı ile birlikte infaz aşamasında yeniden değerlendirilmesi mümkün görülmüştür.
Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma neticelerine uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanığın yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Sanık hakkında 5237 Sayılı TCK’nın 158/1-j-son maddesine göre temel adli para cezası tayin edilirken aynı Kanun’un 61. maddesi de gözetilerek, belirlenen tam gün sayısının bir gün karşılığı takdir edilecek miktar ile çarpılması suretiyle adli para cezasının tayini, bu miktarın suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olması halinde iki katına çıkarılmasından sonra artırım ve indirim nedenlerinin uygulanması gerektiği gözetilmeden, doğrudan menfaatin iki katının belirlenmesi;
SONUÇ : Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA; ancak yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususta 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 322. maddesinde verilen yetkiye dayanılarak karar verilmesi mümkün olduğundan, sanık hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan kurulan hükmün ( 2 ) numaralı paragrafında yer alan “3 yıl ve” ibaresinden sonra gelmek üzere “5 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına, TCK’nın 52/2. maddesi gereğince günlüğü takdiren 20 TL hesabı ile paraya çevrilerek sanığın 100 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, TCK’nın 158. maddesinin son fıkrasının 2. cümlesi gereğince” ibaresinin eklenmesi suretiyle, sair yönlerinde isabetsizlik bulunmayan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 02.05.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/17959 Karar: 2017/8855 Tarih: 06.04.2017
-
TCK 158. Madde
-
Nitelikli Dolandırıcılık Suçu
Eski hale getirme talebiyle birlikte temyiz isteğinde de bulunulması halinde, eski hale getirme talebi hususunda karar verme yetkisi …‘ın ilgili dairesine ait olduğundan ve sanığın 11.03.2013 tarihli dilekçesinde, tebliğin usulsüzlüğünden bahisle eski hale getirme talebiyle birlikte dosyanın tekrar gözden geçirilmesi isteğiyle temyiz iradesini de ortaya koyduğundan, eski hale getirme talebinin kabulüne dair 15.03.2013 tarihli ek kararın yok hükmünde olduğu kabul edilerek yapılan incelemede;
Sanığın yokluğunda verilen mahkumiyet hükmünün savunmasında beyan ettiği adresine gidildiğinde sanığın evde bulunmaması üzerine, adres kayıt sisteminde kayıtlı adresi araştırılmaksızın komşuya yapılan tebligatın usulsüz olduğu anlaşıldığından, temyiz isteminin öğrenme üzerine ve süresinde olduğu kabul edilerek yapılan incelemede;
1- )Sanık hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına yönelik temyiz itirazlarının incelemesinde;
5271 Sayılı CMK’nun 231. maddesine göre verilen ve davayı sonuçlandırıcı nitelikte olmayan “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına” dair karara karşı aynı kanunun 231/12. maddesine göre itiraz yolu açık olup temyiz olanağı bulunmadığından 5271 Sayılı CMUK’nun 264.maddesi uyarınca kabul edilebilir bir başvuruda kanun yolunda merciin belirlenmesinde yanılma, başvuran sanığın haklarını ortadan kaldırmayacağından temyiz dilekçesinin itiraz dilekçesi olarak kabulüyle görevli ve yetkili ilk derece mahkemesince itiraz konusunda inceleme yapılması için, dosyanın incelenmeksizin iade edilmek üzere Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,
2- )Sanık hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik yapılan temyiz itirazlarının incelenmesinde,
Katılana ait … Doğrama adlı işyerine 02.11.2007 günü gelen sanığın 25.12.2007 vade tarihli 2.300,00 YTL tutarındaki çeki katılana vererek 3 adet çelik kapı ve bir adet ahşap kapı satın aldığıı, 17.11.2007 günü de aynı işyerine gelip isminin … olduğunu söyleyen bir şahsın 11.12.2007 vade tarihli 3.800,00 YTL tutarındaki çeki katılana vererek 3 adet çelik kapı ve 24 adet ahşap kapı satın aldığı, katılanın daha sonra bahse konu çekleri bankaya kontrol amaçlı götürdüğünde ikisinin de çalıntı olduğunu öğrendiği, yaptığı araştırmalar sonucu sanığın kapıları taşıdığı yeri bularak polis eşliğinde bu yere gittiğinde satmış olduğu 6 adet çelik kapının da orada olduğunu gördüğü somut olayda, katılan tarafından çalıntı olduğu iddia edilen suça konu çeklerin çalıntı olup olmadığının tespiti amacıyla ait oldukları bankalardan sorulması, gerektiğinde çeklerin keşidecileri araştırılarak dosya kapsamında beyanları alınarak imza ve yazı örnekleri ile çekler üzerindeki imza ve yazıların karşılaştırılması, tüm bu hususlar birlikte değerlendirilerek çekler üzerindeki sahteciliğin nasıl yapıldığının belirlenmesi, sahtecilikte aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının takdir ve tayininin hakime ait olduğu da dikkate alınarak, çek asıllarının duruşmada mahkeme heyeti tarafından incelenip, özellikleri zapta geçirilerek suça konu çeklerin iğfal kabiliyeti bulunup bulunmadığının tespit edilmesi, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik araştırma ile hüküm kurulması,
Kabule göre de;
1- )5237 Sayılı TCK’nın 158. maddesinin 1. fıkrasının ( e ), ( f ) ( j ) ve ( k ) bentlerinde sayılan hallerde adli para cezasının tayininde tespit olunacak temel gün, suçtan elde olunan haksız menfaatin iki katından az olmayacak şekilde asgari ve bu miktara yükseltilerek belirlenecek gün sayısı üzerinden arttırma ve eksiltmeler yapıldıktan sonra ortaya çıkacak sonuç gün sayısı ile bir gün karşılığı aynı kanunun 52. maddesi uyarınca, 20-100 TL arasında takdir olunacak miktarın çarpılması neticesinde sonuç adli para cezasının belirlenmesi gerektiği gözetilmeksizin TCK’nın 158 /1-f-son maddesi gereğince temel ceza belirlenirken önce 20 gün adli para cezası belirlenmesi, daha sonra da haksız elde olunan yararın iki katının esas alınarak hükümde karışıklığa neden olunması,
2- )Katılandan iki farklı tarihte satın alınan kapıların sanığın işyerinde bulunmuş olması karşısında sanık hakkında TCK’nın 43. maddesi gereğince zincirleme suç hükümlerinin uygulanmaması,
SONUÇ : Kanuna aykırı olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8 /1.maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321.maddesi uyarınca BOZULMASINA, aynı Kanunun 326/ son maddesi uyarınca ceza miktarı bakımından kazanılmış haklarının saklı tutulmasına, 06.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/1217 Karar: 2017/3491 Tarih: 03.04.2017
-
TCK 158. Madde
-
Nitelikli Dolandırıcılık Suçu
Sanığın mağdur … A.Ş.’ye yönelik sahte kredi kartı üretme eylemine dair 245/2. maddesine aykırılık suçundan gereğinin mahallinde takdiri mümkün görülmüştür.
I-) Banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçundan kurulan hükme yönelik temyiz incelemesinde;
Yapılan yargılamaya, dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde gösterilen ve değerlendirilen delillere, oluşa ve mahkemenin soruşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, suçun oluşumuna ve niteliğine uygun kabul ve uygulamasına, hukuka uygun, yasal ve yeterli olarak açıklanan gerekçeye göre sanık ve müdafii ile katılan … A.Ş. vekilinin temyiz itirazının reddiyle hükmün ONANMASINA,
II-) Nitelikli dolandırıcılık suçundan kurulan hükümlere yönelik temyiz incelemesinde;
Mağdur … A.Ş.’ye yönelik nitelikli dolandırıcılık suçundan kurulan hükme dair olarak, dosya kapsamından mağdur … A.Ş.’nin zararının karşılandığına dair bir belge bulunmadığının anlaşılması karşısında, bu husus bankasından sorularak sonucuna göre sanık hakkında 168. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması gerektiği gözetilmeden eksik araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
5237 Sayılı TCK’nın 158. maddesinin 1. fıkrasının (j) bendinde sayılan hallerde adli para cezasının tayininde tespit olunacak temel gün, suçtan elde olunan haksız menfaatin iki katından az olmayacak şekilde asgari ve bu miktara yükseltilerek belirlenecek gün sayısı üzerinden arttırma ve eksiltmeler yapıldıktan sonra ortaya çıkacak sonuç gün sayısı ile bir gün karşılığı aynı kanunun 52. maddesi uyarınca, 20-100 TL arasında takdir olunacak miktarın çarpılması neticesinde sonuç adli para cezasının belirlenmesi gerektiği gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmesi,
Yasaya aykırı ise de, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususun, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK.nun 322. maddesi gereğince düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, katılan … A.Ş.’ye yönelik hükümden 2. ve 3. paragraf çıkartılarak 158/1-j maddesi uyarınca hapis cezası yanında tayin olunan “100 gün” ibaresi çıkartılarak yerine “1000 gün”, 62. maddesinin uygulanması ile belirlenen “16666 TL” ibaresi çıkartılarak yerine “833 gün” yazılması ve hükme “ sanığın ekonomik ve sosyal durumu gözönüne alınarak hapis cezası yanında tayin olunan adli para cezasına esas alınan 833 günün, 52/2. maddesi uyarınca bir gün karşılığı takdiren 20 TL’den hesaplanarak 16660 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına.’’, ibaresi eklenmek, mağdur … A.Ş.’ye yönelik hükümden 2. ve 3. paragraf çıkartılarak 158/1-j maddesi uyarınca hapis cezası yanında tayin olunan “100 gün” ibaresi çıkartılarak yerine “1000 gün”, 168/1. maddesinin uygulanması ile belirlenen “6666 TL” ibaresi çıkartılarak yerine “333 gün” 62. maddesinin uygulanması ile belirlenen “5555 TL” ibaresi çıkartılarak yerine “277 gün” yazılması ve hükme “ sanığın ekonomik ve sosyal durumu gözönüne alınarak hapis cezası yanında tayin olunan adli para cezasına esas alınan 277 günün, 52/2. maddesi uyarınca bir gün karşılığı takdiren 20 TL’den hesaplanarak 5540 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına.’’ ibaresi eklenmek suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun olan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
III-) Resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan hükme yönelik temyiz incelemesinde;
Yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan hükme dair olarak, sanığın değişik tarihlerde farklı bankalardan kredi almak amacıyla sahte belgeler kullandığı somut olayda, mağdur … A.Ş.’ye ibraz edilen belgeler arasında ikametgah senedi ile Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı tarafından düzenlenen maaş tutarı içeren belgenin asıllarının temin edilmesi halinde, sanık hakkında katılan … A.Ş. ve mağdur … A.Ş.’ye yönelik olarak iki kez resmi belgede sahtecilik, temin edilememesi halinde ise katılan … A.Ş’ye yönelik resmi belgede sahtecilik, mağdur … A.Ş.’ye yönelik ise özel belgede sahtecilik suçlarından hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden tek suç kabulüyle yazılı şekilde eksik ceza tayini,
SONUÇ : Yasaya aykırı, sanık ve müdafii ile katılan … A.Ş. vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK.nun 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 03.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/6105 Karar: 2017/758 Tarih: 01.03.2017
-
TCK 158. Madde
-
Nitelikli Dolandırıcılık Suçu
Sanıklar hakkında tayin olunan cezaların miktarına göre koşulları bulunmadığından ve sanık müdafiin yasal süreden sonra vaki duruşma isteminin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 318. maddesi uyarınca REDDİNE, incelemenin duruşmasız olarak yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü: Sanıklar hakkında zincirleme şekilde resmi belgede sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık suçlarından kurulan beraat hükümleri, sanık hakkında zincirleme şekilde nitelikli dolandırıcılık suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün yapılan temyiz incelemesinde;
Sanıkların telefonla aramak suretiyle de hesaplarına para yatırılmasını sağlayabilmesi, çekle yapılan ödemeler dışında muhasebe işlem fişleri üzerine bu konuda herhangi bir şerh düşme zorunluluğunun bulunmaması, bu hususun Kütahya Belediyesi Mali Hizmetler Müdürlüğünde bu işleri yapmakla görevli tanıklar tarafından da doğrulanması karşısında; tebliğnamedeki sanıkların belediyeye başvurularının nasıl ve ne şekilde gerçekleştiğinin araştırılması isteminin dosya kapsamındaki bilgi ve belgeler dışında suçların sübutuna yönelik katkı sağlamayacağı, mahkemenin takdir ve kanaatinde bir isabetsizlik bulunmadığından bozma isteyen düşünceye iştirak edilmemiş, Anayasa Mahkemesi’nin hükümden sonra yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı TCK’nın 53. maddesinde yer alan bazı ibarelerin iptaline dair kararının infaz aşamasında nazara alınması mümkün görülmüş, delillerle iddia ve savunma duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş sübutu kabul olunan fiilin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan kurulan mahkumiyet hükmü ile delilleri takdir ve gerekçesi gösterilmek suretiyle verilen beraat hükümleri usul ve kanuna uygun olduğundan yerinde görülmeyen katılan vekili ve müdafiin temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,
Sanıklar hakkında zincirleme şekilde nitelikli dolandırıcılık suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerinin yapılan temyiz incelemesinde;
Anayasa Mahkemesi’nin hükümden sonra yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı TCK’nın 53. maddesinde yer alan bazı ibarelerin iptaline dair kararının infaz aşamasında nazara alınması mümkün görülmüştür.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Sanığın birden fazla kez hesabına yatan toplam paranın 155.600 TL, sanığın hesabına iki kez yatan toplam paranın ise 45.600 TL olmasına rağmen; TCK’nın 158/1-e-son maddeleri gereğince adli para cezası belirlenirken; tüm sanıkların adlarına yatan para miktarının esas alınması ve bu miktar üzerinden artırma ve eksiltmeler yapılması suretiyle sanıklar hakkında elde ettikleri menfaatin iki katından da fazla para cezası tayin edilmesi,
Kanuna aykırı olup, sanıklar müdafiilerinin temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA; ancak bu hususun yeniden duruşma yapılmaksızın aynı Kanunun 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, mahkemenin suçu kabul ve takdiri de göz önünde bulundurulmak suretiyle sanık hakkında hüküm fıkrasının 2-A bendindeki adli para cezasına dair “35.060 gün, 43.825 gün ve 876.500 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına” şeklindeki uygulamanın çıkartılarak yerlerine sırasıyla “15.560 gün, 19.450 gün ve 389.000 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına”; sanık … hakkında ise hüküm fıkrasının 4-A bendindeki adli para cezasına dair “35.060 gün, 43.825 gün, 36.520 gün ve 730,400 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına” şeklindeki uygulamanın çıkartılarak yerlerine sırasıyla “4560 gün, 5700 gün, 4750 gün ve 95.000 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına” ibarelerinin eklenmesi suretiyle sair yönleri usul ve kanuna uygun olan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
Sanıklar hakkında zincirleme şekilde resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan mahkumiyet; sanık hakkında zincirleme şekilde resmi belgede sahtecilik suçundan beraat; sanık hakkında ise zincirleme şekilde nitelikli dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarından kurulan beraat hükümlerine yönelik yapılan temyiz incelemesinde;
Kütahya Belediyesi Mali Hizmetler Müdürlüğünde mutemet ve daha sonraki tarihlerde de zabıta memuru olarak görev yapan sanığın görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu belgelerde sahtecilik yaptığının iddia edilmesi, diğer sanıkların eylemlerinin de sanığın eylemleriyle bağlantılı olduğunun anlaşılması karşısında, 4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uyarınca adı geçen sanık hakkında yetkili merciden bu suç yönünden soruşturma izni alınması ve sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden, genel hükümlere göre açılan davaya devamla yazılı şekilde hükümler kurulması,
Sanığın hakkında gerçek bir kamulaştırma işlemi bulunmaksızın belediyeden kamulaştırma bedelini almak isterken görevlilerce durumun fark edilmesi üzerine ödemenin yapılmadığı, sanığın bu şekilde nitelikli dolandırıcılığa teşebbüs suçunu işlediği iddia olunan olayda; sanığın savunmasında kendisiyle ilgili herhangi bir kamulaştırma işlemi bulunmadığını ve bu konuda belediyeye başvuru yapmadığını ileri sürdüğü halde; tanığın17/07/2013 tarihinde fotoğraf üzerinden yaptığı teşhis işleminde ve tanıkların beyanlarında sanığın 07.05.2013 tarihinde belediyeye kamulaştırma bedelini almak için müracaat ettiğini belirtmeleri karşısında, sanığın belediyeye para ödenmesi için başvuru yapıp yapmadığı, başvurunun nasıl ve ne şekilde gerçekleştiği hususları araştırılıp sonucununa göre hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken nitelikli dolandırıcılık suçundan ve açılmış bir kamu davası bulunmadığı halde sahtecilik suçundan yazılı şekilde beraat hükümleri kurulması,
Kabule göre de;
Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarih ve E. 2014/140, K. 2015/85 Sayılı kararının 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş olması sebebiyle TCK’nın 53. maddesiyle ilgili olarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
Atılı suçu TCK’nın 53/1-a maddesindeki hak ve yetkiyi kötüye kullanmak suretiyle işlediği kabul edilen sanık hakkında aynı Kanun’un 53/5. maddesi uyarınca hak yoksunluğuna karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Sanıklar hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerinin yapılan temyiz incelemesinde;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Sanık yönünden zincirleme şekilde nitelikli dolandırıcılık suçundan mahkumiyet hükmü kurulmuş ise de; sanığın annesi hesabına ikinci kez yatırılmaya çalışılırken belediye görevlilerinin şüphelenmesi üzerine yatırılamayan 36.000 TL’den haberi olmadığını ileri sürmesi, söz konusu ödeme işlemlerine sanık … ya da annesinin başvurusu üzerine değil; sanığın işlem yapacak olan görevli tanıktan istemi üzerine başlanılması dikkate alındığında; annesinin hesabına yatırılan 22.300 TL’lik eylem dışında teşebbüste kalan eylemle ilgili sorumluluğunun bulunduğuna yönelik mahkumiyetine yeterli kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı halde sanık hakkında TCK’nın 43/1. maddesinin uygulanması ve dolandırıcılık suçundan elde ettiği menfaatin 22.300 TL olmasına rağmen; TCK’nın 158/1-e-son maddeleri gereğince hükmolunacak adli para cezasının elde edilen menfaatin iki katının çok üstünde belirlenip, bu miktar üzerinden de artırma ve eksiltmeler yapılmak suretiyle fazla para cezası tayin edilmesi,
Sanığın nitelikli dolandırıcılık suçundan saptanabilen elde ettiği menfaat 12.600 TL olmasına rağmen; TCK’nın 158/1-e-son maddeleri gereğince; adli para cezasının bu tutarın iki katının çok üstünde belirlenip, bu miktar üzerinden artırma ve eksiltmeler yapılmak suretiyle fazla tayini,
Kuruma verdiği zararı gideren sanık hakkında TCK’nın 168/1. maddesi uyarınca etkin pişmanlık hükmünün uygulanması gerektiği halde yanılgılı gerekçe ile tatbik edilmemesi,
Sanık hakkında zincirleme şekilde nitelikli dolandırıcılık suçundan kurulan mahkumiyet hükmünde adli para cezasına karar verilirken Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen 12.02.2013 gün ve 2012/15-1364-2013/51 Sayılı Kararında açıklandığı üzere; TCK’nın 158. maddesinin birinci fıkrası uyarınca hükmolunan gün karşılığı para cezasının, artırma ve eksiltmeler yapıldıktan sonra, aynı Kanunun 52. maddesi uyarınca adli para cezasına çevrilerek, ulaşılan cezanın suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olması durumunda adli para cezasının, anılan Kanunun 158. maddenin birinci fıkrasının son cümlesi uyarınca suçtan elde edilen menfaatin iki katına çıkarılması gerektiği gözetilmeden, adli para cezasının, temel gün olarak suçtan elde olunan haksız menfaatin iki katı olarak belirlenmesi, artırma ve eksiltmelerin de bu miktar üzerinden yapılması suretiyle sanık hakkında eksik adli para cezası tayini,
SONUÇ : Kanuna aykırı, katılan vekili, O yer Cumhuriyet Savcısı, sanıklar ve müdafiilerin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükümlerin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 01.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 23. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/9223 Karar: 2016/11008 Tarih: 21.12.2016
-
TCK 158. Madde
-
Nitelikli Dolandırıcılık Suçu
Sanıkların temyiz dışı sanık …‘ın sahibi olduğu “U… Mühendislik” isimli işyerinde taşeron işçi olarak çalıştıkları, …‘ın katılan …‘in yöneticisi olduğu … Sitesi’ne diğer temyiz dışı sanık … ile birlikte giderek Denizli Valiliği adına çevre koruma derneğinden geldiğini, Avrupa Birliği fonlarından karşılanmak üzere yakıt tanklarının ve bacalarının temizlenmesi ile kaloriferci eğitimi işlemlerini üstlendiklerini, ayrıca kaloriferciye de giysi temin edeceklerini söylediği, …‘in kabul etmesi üzerine aynı gün akşam vakti … ile birlikte sanıkların siteye geldikleri, sitede kaloriferci olan katılan … ile birlikte kalorifer dairesine indikleri, yakıt deposuna tortuları temizleme amacıyla olduğunu belirttikleri hortumu bağladıkları ve tankere 350 kg tortu çektiklerini söyledikten sonra ayrıldıkları, katılanların yaptıkları kontrolde ise yaklaşık bir ton kalorifer yakıtının çekilmiş olduğunu tespit ettikleri, yargılama sırasında vefat eden temyiz dışı sanık …‘ın şirket yöneticisi olduğu, sanıkların da şirket adına hareket ettikleri, sanıkların üzerlerine atılı suçu bu şekilde işlediklerinin iddia ve kabul olunması karşısında, şirketin suç tarihinde faaliyette olup olmadığının da sorulup tespit edilerek eylemin temas ettiği TCK’nın 158 /1-h maddesinde düzenlenen şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmayacağına dair delilleri takdir ve tartışmanın Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken duruşmaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıkların temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan sair yönleri incelenmeyen hükümlerin bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 6723 Sayılı Kanun’un 33. maddesiyle değişik 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, aynı Kanun’un 326/ son maddesi uyarınca sonuç ceza miktarı bakımından kazanılmış hakkın gözetilmesine, 21.12.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 23. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/9574 Karar: 2016/10481 Tarih: 07.12.2016
-
TCK 158. Madde
-
Nitelikli Dolandırıcılık Suçu
Sanık, 01.08.2016 havale tarihli dilekçesi ile mahkeme başkanı hakim Yavuz Karaarslan’ın silahlı terör örgütü suçlaması ile HSYK tarafından görevden ihraç edildiğini, Elazığ’da görevli iken tutuklandığını, CMK’nın 311/1-c maddesi gereğince hakimin aleyhine ceza kovuşturmasını gerektirecek biçimde görevini yapmada kusur etmesinin yargılamanın yenilenmesi sebebi olduğunu, CMK’nın 24. maddesine göre hakimin tarafsızlığını şüpheye düşürecek sebeplerden dolayı reddinin istenebileceğini ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gereği tarafsızlığından şüphe duyulan hakimin davadan çekilmesi gerektiğini belirterek kararın bu yön de esas alınarak bozulmasını talep etmiş ise de; CMK’nın 311/1. maddesine göre ancak kesinleşmiş kararlara karşı yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulabileceği ve kararın da henüz kesinleşmemiş bulunduğu anlaşıldığından, sanığın talebinin ek temyiz dilekçesi olarak kabulüyle yapılan incelemede;
Sanığın Kahramanmaraş Barosu’nda … sicil numarasıyla kayıtlı avukat olduğu, Baro Disiplin Kurulunun 03.04.2003 tarih, 2003/29 E. 2003/8 K. ve 03.08.2006 tarih, 2006/6 E. 2006/11 K. sayılı kararlarıyla 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu’nun 153. maddesi gereğince tedbir mahiyetinde işten yasaklı olduğu, bu sebeple karar tarihinden itibaren avukatlığa ait hak ve yetkileri kullanamadığı, sanığın yasaklanma devam ederken avukatlık bürosuna gelen ve sanığın olay tarihinde işten yasaklı olduğundan haberdar olmayan mağdur …‘a bu durumu açıklamadığı ve mağdurun haksız yere işten çıkartılması sebebiyle iş mahkemesinde açmak istediği davayı takip etmek ve masraflar için mağdurdan 1.200 TL aldığı, vekaletnameyi daha sonra düzenleteceğini söylediği, davayı mağdurun kendisinin açtığı ve davasının takip edilmemesi sebebiyle sanıktan şikayeti üzerine sanığın avukat …‘yı arayıp bir duruşmaya katılımını sağladığı, mağdura da aldığı 1.200 TL’yi duruşmaya giren avukatın ücretine mahsup edeceğini bildirdiği, ancak avukat …‘ya hiç ücret ödemesi yapmadığı iddia olunan olayda;
Sanığın ikrar içeren savunmaları, mağdur ve tanıkların beyanları ile tüm dosya kapsamından sanığın suç tarihinden önce Kahramanmaraş Barosu’na kayıtlı olarak avukatlık yaptığı, ancak hakkında tedbir mahiyetinde işten yasaklanma cezası verildiği ve buna rağmen kendisini avukat olarak tanıtıp dava işlerini yürütmek için mağdurdan para aldığı anlaşıldığından, sanığın eyleminin dolandırıcılık suçunu oluşturduğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1-) 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu’nun 153. maddesinde hakkında meslekten çıkarma cezasını gerektirebilecek mahiyette bir işten dolayı kovuşturma yapılmakta olan avukatın disiplin kurulu kararıyla tedbir mahiyetinde işten yasaklanabileceği, aynı Kanun’un 155/1. maddesinde işten yasaklanmış olanların bu tarihten itibaren avukatlığa ait yetkileri hiçbir şekilde kullanamayacakları ve yine aynı Kanun’un 63/1. maddesine göre de baro levhasında yazılı bulunmayanlar ve işten yasaklanmış olan avukatların, şahıslarına ait olmayan dava evrakını düzenleyemeyecekleri, icra işlemlerini takip edemeyecekleri ve avukatlara ait diğer yetkileri kullanamayacaklarının belirtilmesi karşısında, baro disiplin kurulu kararıyla tedbir mahiyetinde işten yasaklanan sanığın avukatlık faaliyetlerini yerine getirme yetkisi kalmadığı halde üzerinde avukatlık levhası bulunan bürosunu ve avukatlık ruhsatnamesini kullanarak mağdurdan haksız menfaat elde etmek şeklinde gerçekleştirdiği eyleminin TCK’nın 158 /1-d maddesi kapsamında kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşu olan baronun araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu oluşturduğu gözetilmeden, sanığın TCK’nın 158/1-i maddesi uyarınca cezalandırılması,
2-) Mağdurun, paranın avukat …‘ya verilmesi gereken paradan mahsup edileceğini sanığın kendisine söylediğini, zararının giderilmiş kabul edilmesini istediğini ve şikayetçi olmadığını ifade etmesi karşısında, zararının ne zaman ve ne şekilde karşılandığı mağdura açıklattırılarak zararın karşılandığı tarihin kesin olarak tespiti ve sanığın etkin pişmanlık gösterip göstermediği değerlendirilerek sonucuna göre TCK’nın 168. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının belirlenmesinde zorunluluk bulunması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 6723 Sayılı Kanun’un 33. maddesiyle değişik 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 07.12.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/29593 Karar: 2016/6595 Tarih: 22.06.2016
-
TCK 158. Madde
-
Nitelikli Dolandırıcılık Suçu
Sanığın, katılana ait kimlik bilgileri ile sahte nüfus cüzdanı oluşturarak üzerine kendi fotoğrafını yapıştırdığı ve aslı ele geçirilemeyen sahte nüfus cüzdanını kullanarak yaptığı abonelik sözleşmeleri ile katılan Vodafone A.Ş.’den üç ayrı telefon hattı satın aldığı, sanığın aynı şekilde aslı ele geçirilemeyen sahte nüfus cüzdanı ile TEB A.Ş.’de tüketici kredisi sözleşmesi imzalayarak 1.920 TL değerinde haksız kredi aldığı, bunun dışında sanığın aslı ele geçirilmeyen şikayetçi adına düzenlenmiş sahte nüfus cüzdanını kullanarak imzaladığı tüketici kredisi sözleşmesi ile katılan Finansbank’tan 10.000 TL tüketici kredisi aldığı ve ayrıca sanığın aslı ele geçirilemeyen katılan adına düzenlenmiş sahte nüfus cüzdanı ile Türk Telekom A.ş’de abonelik sözleşmesi imzalayarak telefon hattı satın aldığı, bu suretle sanığın dört kez ayrı ayrı nitelikli dolandırıcılık ve özel belgede sahtecilik suçlarını işlediğinin iddia edildiği olayda; dosya kapsamına göre, sanığın mahkumiyetlerine yönelik kabulde isabetsizlik görülmemiş olup, Vodafone A.Ş. ve Türk Telekom A.Ş.’ye yönelik nitelikli dolandırıcılık suçlarında kurulan hükümlerde, hapis cezası yanında belirlenen adli para cezalarının alt hadden uzaklaşılmasının gerekçesinin belirtilmiş olması karşısında, tebliğnamedeki düşünceye iştirak edilmemiştir.
5237 Sayılı TCK’nın 158. maddesinin 1. fıkrasının ( e ), ( f ) ( j ) ve ( k )bentlerinde sayılan hallerde adli para cezasının tayininde tespit olunacak temel gün, suçtan elde olunan haksız menfaatin iki katından az olmayacak şekilde asgari ve bu miktara yükseltilerek belirlenecek gün sayısı üzerinden arttırma ve eksiltmeler yapıldıktan sonra ortaya çıkacak sonuç gün sayısı ile bir gün karşılığı aynı kanunun 52. maddesi uyarınca, 20-100 TL arasında takdir olunacak miktarın çarpılması neticesinde sonuç adli para cezasının belirlenmesi gerektiği gözetilmeksizin, katılanlar TEB A.Ş. ve Finansbank A.Ş.’ye yönelik nitelikli dolandırıcılık suçlarında TCK’nın 158 /1-j son maddesi gereğince temel ceza belirlenirken doğrudan haksız elde olunan yararın iki katının esas alınması suretiyle eksik adli para cezası tayini, aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
SONUÇ : Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre; sanığın lehe hükümlerin uygulanmasına dair temyiz itirazlarının reddiyle, hükümlerin ONANMASINA, 22.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.