0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Hakkı Olmayan Yere Tecavüz Suçu

TCK Madde 154

(1) (Değişik: 25/2/2009-5841/1 md.) Bir hakka dayanmaksızın başkasına ait taşınmaz mal veya eklentilerini malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal eden veya sınırlarını değiştiren veya bozan veya hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olan kimseye, suçtan zarar görenin şikâyeti üzerine altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası verilir.

(2) Köy tüzel kişiliğine ait olduğunu veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş bulunduğunu bilerek mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malları kısmen veya tamamen zapt eden, bunlar üzerinde tasarrufta bulunan veya sürüp eken kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezalar uygulanır.

(3) Kamuya veya özel kişilere ait suların mecrasını değiştiren kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezalar uygulanır.



TCK Madde 154 Gerekçesi

Maddeyle, bir hakka dayanmaksızın başkasına ait taşınmaz malın veya eklentilerinin kısmen veya tamamen işgal edilmesi, taşınmazın sınırlarının değiştirilmesi veya bozulması yahut herhangi bir suretle hak sahibinin malından kısmen veya tamamen yararlanmasına engel olunması cezalandırılmıştır.

Maddenin ikinci fıkrasında köy tüzel kişiliğine ait olan harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malların kısmen veya tamamen zaptolunması veya bunlara tasarruf edilmesi veya bunların sürüp ekilmesi cezalandırılmıştır. Aynı fiiller, öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terkedilmiş, bahis konusu yerler hakkında işlendiğinde de keza suç oluşacaktır.

Maddenin üçüncü fıkrasında suların mecrasını değiştirmek suç hâline getirilmiştir. Suların kamuya ait olması veya özel nitelikte bulunması önemli değildir.


TCK 154 Hakkı Olmayan Yere Tecavüz Suçu Emsal Yargıtay Kararları


Ceza Genel Kurulu 2018/210 E. , 2020/190 K.

  • TCK 154
  • Önüne tuğla öreceğini söyleyerek evin satışını engelleme hakkı olmayan yere tecavüz suçunun unsurlarını oluşturur.

5237 TCK’nın “Hakkı olmayan yere tecavüz” başlıklı 154. maddesi ise;

“Bir hakka dayanmaksızın kamuya veya özel kişilere ait taşınmaz mal veya eklentilerini malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal eden veya sınırlarını değiştiren veya bozan veya hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olan kimseye, altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası verilir.

Köy tüzel kişiliğine ait olduğunu veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş bulunduğunu bilerek mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malları kısmen veya tamamen zapteden, bunlar üzerinde tasarrufta bulunan veya sürüp eken kimse hakkında birinci fikrada yazılı cezalar uygulanır.

Kamuya ait veya özel suların mecrasını değiştiren kimse hakkında birinci fikrada yazılı cezalar uygulanır.” şeklinde hüküm altına alınmış iken anılan maddenin birinci fıkrası

14.03.2009 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanmakla yürürlüğe giren 5841 sayılı Kanun’un birinci maddesi ile; “Bir hakka dayanmaksızın başkasına ait taşınmaz mal veya eklentilerini malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal eden veya sınırlarını değiştiren veya bozan veya hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olan kimseye, suçtan zarar görenin şikâyeti üzerine altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası verilir.” şeklinde yeniden düzenlenerek kamuya ait taşınmaz mal veya ekletileri bu fıkra kapsamından çıkartılıp anılan fıkrada düzenlenen suçun takibi şikâyete bağlı hâle getirilmiştir.

Anılan maddenin birinci fıkrasında bir hakka dayanmaksızın başkasına ait taşınmaz mal veya eklentilerine yönelik gerçekleştirilmesi gereken üç ayrı seçimlik hareket düzenlenmiştir. Bunlardan birincisi; malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal etme, ikincisi; sınırlarını değiştirme veya bozma, üçüncüsü ise; hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olma eylemleridir.

Bu aşamada konumuzla ilgisi bakımından hak sahibinin taşınmazdan yararlanmasına engel olma seçimlik hareketinin irdelenmesinde fayda bulunmaktadır. Bu durumda fail tarafından taşınmazın aynına herhangi bir müdahalede bulunulmamakta sadece hak sahibinin taşınmazından yararlanmasına, bu taşınmazı istediği gibi kullanmasına engel olunmaktadır. Taşınmazın tamamından yararlanmaya engel olmak zorunlu olmayıp bir bölümünden yararlanmasına engel olunması hâlinde de bu suç oluşacaktır. Bu suçun oluşması için, failin mağdura karşı herhangi bir şekilde, cebir veya tehdit kullanmasına da gerek yoktur. Mağdurun taşınmazına gitmek için kullandığı yolu sulayarak geçilmez hâle getirmek, kapısını kilitlemek, kapı kilidini değiştirmek, taşınmazın etrafını tellerle çevirmek, taşınmazın ekip biçilmesine karşı koymak veya kullanılmasını engellemek amacıyla sürekli etrafını kirletmek suretiyle taşınmazdan yararlanmaya engel olunabilir (Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 2. Baskı, 4. Cilt, 2014, s.4979.). Diğer bir anlatımla hak sahibinin taşınmazından yararlanmasına engel olan her fiil ile bu suçun işlenmesi mümkündür. Ancak somut olaya göre gerçekleştirilen fiilin engelleme niteliği taşıyıp taşımadığı ayrıca değerlendirilmelidir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; Katılan …’ya ait suça konu mesken niteliğindeki taşınmazın katılan tarafından satılmak istenmesine karşın aynı zamanda katılanın abisi olup bu evin üst katında oturan sanık …’nın katılan ile aralarında bulunan bahse konu evden kaynaklı anlaşmazlık nedeniyle, suça konu dairenin satılmasını engellemek amacıyla gelen müşterilere evin girişini tuğla ile ikiye ayıracağını söylemesi şeklinde gerçekleşen somut olayda; sanığın bu eylemleri sonucunda katılana ait evin satılamadığının ve akabinde olay tarihinde emlakçılık yapan tanık …’in evin bu şekilde satılmasının mümkün olmadığını değerlendirerek evi satmaktan vazgeçip anahtarlarını katılana iade ettiğinin anlaşılması karşısında sanığın söz konusu eylemlerinin katılanın taşınmazından yararlanmasına engel olma niteliği taşıdığının ve sanığa atılı hakkı olmayan yere tecavüz suçunun unsurları itibarıyla oluştuğunun kabulü gerekmektedir.

Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, sanığa atılı suçun unsurları itibarıyla oluştuğu gözetilmeden atılı suçtan mahkûmiyeti yerine yetersiz gerekçe ile beraatine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.


Ceza Genel Kurulu 2018/210 E. , 2020/190 K.

  • TCK 154
  • Köy merasına tecavüz suçu

Köy merasına tecavüz suçu, hakkı olmayan yere tecavüz suçunun bir türü olarak 765 sayılı Kanun’un 513.maddesi ile buna benzer biçimde 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 154. maddesinde düzenlenmiş olup maddenin 2. fıkrası; “Köy tüzel kişiliğine ait olduğunu veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş bulunduğunu bilerek mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malları kısmen veya tamamen zapt eden, bunlar üzerinde tasarrufta bulunan veya sürüp eken kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezalar uygulanır” hükmünü taşımaktadır. Hükümden de anlaşılacağı üzere suçun maddi konusu, köy tüzel kişiliğine ait olan veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilen taşınmazlar olduğu için belediye sınırları içerisindeki taşınmazlar bu suçun konusunu oluşturmamaktadır. Ceza Kanunlarının zaman bakımından uygulanmasına ilişkin kurallar, yürürlükten kalkmış bulunan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2 ve 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 7. maddesinde benzer biçimde düzenlenmiştir. Her iki maddede de ceza hukukunun en önemli ilkelerinden biri olan, ceza hukuku kurallarının yürürlüğe girdikleri andan itibaren işlenen suçlara uygulanacağına ilişkin ileriye etkili olma prensibinin istisnasını oluşturan, “failin lehine olan Kanun’un geçmişe etkili olması, geçmişe etkili uygulama veya geçmişe yürürlük” ilkesine yer verilmiştir. Bu ilkeye göre işlendiği zamanın Kanun’una göre suç teşkil eden bir fiil, daha sonra yürürlüğe giren bir kanunla suç olmaktan çıkartılırsa, failin lehine olan sonraki kanun geçmişe etkili uygulanacak ve bu fiilden dolayı fail hakkında ceza ve güvenlik tedbirlerine hükmedilemeyecek; benzer şekilde yürürlüğe giren kanun, suçun unsurlarında, cezasında veya kanuni neticelerinde lehe bir değişiklik yapmışsa yürürlüğe girdiği tarihten önce işlenmiş fiillere de uygulanacaktır.

TCK’nın 7. maddesinde Kanun’un kaldırılması veya değiştirilmesi esasına göre düzenlenen “failin lehine olan Kanun’un geçmişe etkili olması” ilkesinin uygulanmasında bahsi geçen kanun, suç ve ceza normlarını içeren ya da bu normlarla bütünleyici ilişki içinde olan kanunlardır.

6360 sayılı Kanun, köy merasına tecavüz suçunun düzenlendiği TCK’nın 154/2. maddesi ile bütünleyici bir ilişki içinde bulunmadığı gibi maddede herhangi bir değişikliğe ya da maddenin yürürlükten kaldırılmasına dair bir hüküm de içermemekte, idari yapılanmayı yeniden düzenlemek amacıyla köy statüsüne sahip yerleşim yerlerini mahalle olarak bağlı bulundukları ilçe belediyesine bağlamaktadır. Başka bir anlatımla 6360 sayılı Kanun, TCK’nın 154/2. maddesinde yer alan köy merasına tecavüz suçundaki fiilin değersizliğini etkilememekte, fiil cezaya layık haksızlık niteliğini korumaktadır. Nitekim Ceza Genel Kurulu’nun 23.03.1987 gün ve 612-145, 05.12.1994 gün ve 304-329 sayılı kararlarında da bu prensipler benimsenerek sonuca ulaşılmıştır.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/231 Karar: 2016/6127 Tarih: 05.05.2016

  • TCK 154. Madde

  • Hakkı Olmayan Yere Tecavüz Suçu

Köy boşluğuna tecavüz suçunun mağduru köy tüzel kişiliği olup, suçtan doğrudan zarar görme olasılığı bulunmayan hazine vekili ve belediye temsilcisinin bu suçtan açılan davaya katılma hakkı bulunmadığı gibi katılma kararı verilmiş olması da temyiz hakkı vermeyeceğinden;

SONUÇ : Hazine vekilinin temyiz isteminin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 317. maddesi gereğince REDDİNE, 05.05.2016 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI DÜŞÜNCE :

Sanık … hakkında, … Köyü köy boşluğuna tecavüz etmesi sebebiyle 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 154/2. maddesinden cezalandırılması için dava açılmıştır.

Mahkemece, yapılan yargılama sonucunda sanığın beraatine karar verilmiştir.

Mahkemenin beraate dair kararı, süresi içerisinde Maliye Hazinesi ve Belediye Başkanlığı vekilleri tarafından katılan sıfatıyla temyiz edilmiştir.

4721 Sayılı Türk Medeni Kanunun 715. maddesinde4721 Sayılı Türk Medeni Kanunun 715. maddesinde yararı kamuya ait malların Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu, bu malların kazanılması, bakımı, korunması, işletilmesi ve kullanılmasının özel kanun hükümlerine tâbi olduğu belirtilmiştir.

Anılan kanuni Anılan kanuni düzenleme uyarınca köy boşluğu kamu malı olup en genel tanımıyla kamu malları, Devletin özel mülkiyetindeki malları, kamunun yararlanmasına tahsis edilen hizmet malları ile kamunun ortak kullanımına ve yararlanmasına açık olan orta malları ve sahipsiz malları ifade eder ( Sadık Kırbaş, Devlet Malları, Birlik Yayınevi, Ankara,s.4 ). Yararlanma, tahsis şekli, mahiyet gibi ölçütler çerçevesinde kamu malları sahipsiz malları, hizmet malları, orta malı, vakıf malları, eski eserler gibi çeşitli sınıflandırmalara tâbi tutulmaktadır. Bu ayrım içerisinde köy boşluğu kamu orta malları kapsamında yer almaktadır. Orta mallarının bir kısmından yapılan tahsise göre toplumun belirli bir kesimi yararlanırken -meralar buna örnektir- bir kısmından ise yol ve meydanlar gibi mahiyetleri itibariyle herkes yararlanmaktadır.

442 Sayılı Köy Kanununun 2. maddesinde442 Sayılı Köy Kanununun 2. maddesinde; orta mallarının köyü oluşturan unsurlardan biri olduğu, 8. maddesinde köy orta mallarının Devlet malı gibi korunacağı, bu türlü mallara el uzatanların Devlet malına el uzatanlar gibi cezalandırılacağı,

3091 Sayılı Taşınmaz Mal Zilyedliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanunun 3. maddesinde3091 Sayılı Taşınmaz Mal Zilyedliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanunun 3. maddesinde; köye ait taşınmaz mallara yapılan tecavüz veya müdahalelerde köy halkından herhangi birinin de yetkili makama başvuruda bulunabilineceği, anılan kanunun uygulama şekli ve esaslarına dair yönetmeliğin 46. maddesinde ise köy tüzel kişiliğine ait mer’a, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz mallara yapılan ilk tecavüz ve müdahaleler 3091 Sayılı Kanuna göre önlenmekle birlikte, tecavüz veya müdahalede bulunanlar hakkında 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 154. maddesi uyarınca cezai işlem yapılmak üzere durumun valilik ve kaymakamlıkça Cumhuriyet Savcılığına bildirileceği,

Düzenlenmiştir.

Görüldüğü üzere köy boşluğu üzerinde Devletin ve köy tüzel kişiliğinin müşterek hak ve yükümlülükleri bulunmaktadır. Köyler köy boşluğunun kullanma hakkı- nın sahibi, Devlet ise bu mülkün sahibidir. Köy boşluğunun sahibi olduğundan özel hukukta köy boşluğunun aynına dair bir dava Hazine taraf olmadan görülemeyecektir.

Hazinenin köy boşluğuyla ilgili aidiyet, tapu iptal, el atmanın önlenmesi, kâl, sökme, ecrimisil ve tazminat davası açma hakkı olduğu gibi, köy boşluğuna tevacüz eden veya amaç dışı kullanan köyün kendisi ise Hazine mülkiyet sahibi olarak köy tüzelkişiliğine karşı da dava açabilecektir.

Bu şekilde köy boşluğunun hukuki durumu, Hazine ve köy tüzel kişiliğinin köy boşluğu üzerinde sahip olduğu hakkın hukuki niteliği ortaya konulduktan sonra, köy boşluğuna tecavüz suçu üzerinde de durulacak olursa;

Köy boşluğuna tecavüz suçu, hakkı olmayan yere tecavüz suçunun bir türü olarak 765 Sayılı Kanun’un 513. maddesiyle buna benzer biçimde 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 154. maddesinde düzenlenmiş olup maddenin 2. fıkrası; “Köy tüzel kişiliğine ait olduğunu veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş bulunduğunu bilerek mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malları kısmen veya tamamen zapt eden, bunlar üzerinde tasarrufta bulunan veya sürüp eken kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezalar uygulanır” hükmünü taşımaktadır.

Suçun maddi unsurunu oluşturan seçimlik hareketler; köy boşluğunu kısmen veya tamamen zapt etme veya üzerinde tasarrufta bulunma ya da sürüp ekmektir. Zapt etme; taşınmazdan başkalarının kısmen veya tamamen yararlanmasını engellemek, taşınmazı fiilen el altında tutmaktır. Tasarruf etmek ise, taşınmazın devamlı bir biçimde kullanılması olup kısa süreli tasarruflar, kanunun aradığı anlamda tasarruf değildir. Öte yandan sürüp ekmek de, taşınmaz üzerinde tasarruf etme şekillerinden biridir.

Suçla korunan hukuki yarar köy boşluğunun mülkiyet ve ortak kullanım hakkının korunmasıdır. Bu suçla köy boşluğuna vâki tecavüz eylemlerinin herhangi bir şikayet ve başvuru şartına bağlı olmaksızın etkin bir biçimde yaptırım altına alınması ve bu suretle köy boşluğunun korunması amaçlanmıştır.

Suçun mağduru köy boşluğundan yararlanma hakkı olan herkestir. Köy boşluğunun kullanma hakkı sahibi köy tüzel kişiliği ve köy boşluğunun sahibi Hazine de suçtan zarar görendir.

Mağdur, suçtan zarar gören ve malen sorumlu kavramları ile kamu davasına katılma kurumu üzerinde durulacak olunursa;

5271 Sayılı CMK’nun 237 maddesinin5271 Sayılı CMK’nun 237 maddesinin 1. fıkrasında; “Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar…..şikayetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler” hükmü ile kamu davasına katılma hak ve yetkisi bulunanlar üç grup halinde belirtilmiştir.

5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda, kamu davasına katılma konusunda suç bakımından bir sınırlama getirilmemiş, ilke olarak şartların varlığı halinde tüm suçlar yönünden kamu davasına katılma kabul edilmiştir. Öğreti ve uygulamada kamu davasına katılma yetkisi bulunan kişinin “suçtan zarar görmesi” şartı aranmış, ancak kanunda “suçtan zarar gören” ve “mağdur” kavramlarının tanımı yapılmadığı gibi, zararın maddi ya da manevi olduğu hususu bir ayrıma tâbi tutulmamış ve sınırlandırılmamıştır.

Malen sorumlu; işlenmiş olan suçun hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra, maddî ve malî sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişidir.

Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilecektir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes ( geniş anlamda mağdur ) olabilecektir. ( Mehmet Emin Artuk - Ahmet Gökcen - A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Bası, Ankara, 2007, s.444; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 5. Bası, Ankara, 2010, s. 197 - 199; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 5. Bası, Ankara, 2012, s.105 - 107; Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, Ankara, 2010, 6. cilt, s.7702-7703 )

Kamu davasına katılmak için aranan “suçtan zarar görme” kavramı kanunda açıkça tanımlanmamış, gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında bu kavram “suçtan doğrudan zarar görmüş bulunma hali” olarak anlaşılıp uygulanmıştır.

Bu açıklamalar ışığında sayın çoğunluğun Maliye Hazinesinin temyiz isteminin reddine dair kararı yerinde olmayıp, köy boşluğuna tecavüz suçunda korunan hukuki yarar köy boşluğunun mülkiyet ve ortak kullanım hakkı olup, suçun mağduru köy boşluğundan yararlanma hakkı olan herkestir. Köy boşluğunun kullanma hakkı sahibi köy tüzel kişiliği ile köy boşluğunun sahibi Hazinenin ise suçtan zarar gören konumunda olduğu gözönüne alındığında, sahibi olup üzerinde sınırlı da olsa tasarruf, denetleme ve koruma yetkisi bulunan Hazinenin köy boşluğuna tecavüz suçlarında doğrudan zarar

gördüğü ve buna bağlı olarak davaya katılma ve hükmü temyiz etme hak ve yetkisinin bulunduğu gözetilerek, dosyanın esasına dair temyiz incelemesi yapılması yerine, Maliye Hazinesinin davaya katılma hakkı bulunmadığından temyiz isteminin reddine dair sayın çoğunluğun kararına katılmıyorum.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/11928 Karar: 2015/24493 Tarih: 12.11.2015

  • TCK 154. Madde

  • Hakkı Olmayan Yere Tecavüz Suçu

Belediye sınırlarındaki yaylaya tecavüz suçundan açılan davada, suçun mağduru Belediye Başkanlığı olup suçtan doğrudan zarar görmeyen Maliye Hazinesinin davaya katılma hakkı bulunmadığı ve mahkeme tarafından katılma kararı verilmiş olması da hükmü temyiz hakkı vermeyeceği cihetle,

SONUÇ : Katılan Maliye Hazinesi temsilcisinin temyiz isteminin 317. maddesi gereğince REDDİNE, 12.11.2015 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI DÜŞÜNCE :

Sanık S. Ç. hakkında, Korgan İlçesi, …Yaylasına ev yaptırmak suretiyle tecavüz etmesi nedeniyle 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 154/1. maddesinden cezalandırılması için dava açılmıştır.

Mahkemece, yapılan yargılama sonucunda sanığın beraatine karar verilmiştir.

Mahkemenin beraate ilişkin kararı, süresi içerisinde Maliye Hazinesi vekili tarafından katılan sıfatıyla temyiz edilmiştir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 715. maddesinde4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 715. maddesinde yararı kamuya ait malların Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu, bu malların kazanılması, bakımı, korunması, işletilmesi ve kullanılmasının özel kanun hükümlerine tâbi olduğu belirtilmiştir.

Anılan kanuni Anılan kanuni düzenleme uyarınca yayla kamu malı olup en genel tanımıyla kamu malları, Devletin özel mülkiyetindeki malları, kamunun yararlanmasına tahsis edilen hizmet malları ile kamunun ortak kullanımına ve yararlanmasına açık olan orta malları ve sahipsiz malları ifade eder ( … ). Yararlanma, tahsis şekli, mahiyet gibi ölçütler çerçevesinde kamu malları sahipsiz malları, hizmet malları, orta malı, vakıf malları, eski eserler gibi çeşitli sınıflandırmalara tâbi tutulmaktadır. Bu ayrım içerisinde yayla kamu orta malları kapsamında yer almaktadır. Orta mallarının bir kısmından yapılan tahsise göre toplumun belirli bir kesimi yararlanırken -meralar ve yaylalar buna örnektir- bir kısmından ise yol ve meydanlar gibi mahiyetleri itibariyle herkes yararlanmaktadır.

Görüldüğü üzere yayla üzerinde Devletin hak ve yükümlülükleri bulunmaktadır. Belediyeler sınırları içerisindeki yaylanın kullanma hakkının sahibi, Devlet ise bu mülkün sahibidir. Yaylanın sahibi olduğundan özel hukukta yaylanın aynına ilişkin bir dava Hazine taraf olmadan görülemeyecektir. Hazinenin yayla ile ilgili aidiyet, tapu iptal, el atmanın önlenmesi, kâl, sökme, ecrimisil ve tazminat davası açma hakkı olduğu gibi, yaylaya tevacüz eden veya amaç dışı kullanan belediyenin kendisi ise Hazine mülkiyet sahibi olarak belediyeye karşı da dava açabilecektir.

Bu şekilde yaylanın hukuki durumu, Hazine ve belediyenin yayla üzerinde sahip olduğu hakkın hukuki niteliği ortaya konulduktan sonra, yaylaya tecavüz suçu üzerinde de durulacak olursa;

Yaylaya tecavüz suçu, hakkı olmayan yere tecavüz suçunun bir türü olarak 765 sayılı Kanunun 513. maddesi ile buna benzer biçimde 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 154. maddesinde düzenlenmiş olup maddenin 2. fıkrası; “Köy tüzel kişiliğine ait olduğunu veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş bulunduğunu bilerek mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malları kısmen veya tamamen zapt eden, bunlar üzerinde tasarrufta bulunan veya sürüp eken kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezalar uygulanır” hükmünü taşımaktadır.

Suçun maddi unsurunu oluşturan seçimlik hareketler; yaylayı kısmen veya tamamen zapt etme veya üzerinde tasarrufta bulunma ya da sürüp ekmektir. Zapt etme; taşınmazdan başkalarının kısmen veya tamamen yararlanmasını engellemek, taşınmazı fiilen el altında tutmaktır. Tasarruf etmek ise, taşınmazın devamlı bir biçimde kullanılması olup kısa süreli tasarruflar, kanunun aradığı anlamda tasarruf değildir. Öte yandan sürüp ekmek de, taşınmaz üzerinde tasarruf etme şekillerinden biridir.

Suçla korunan hukuki yarar yaylanın mülkiyet ve ortak kullanım hakkının korunmasıdır. Bu suçla yaylaya vâki tecavüz eylemlerinin herhangi bir şikayet ve başvuru şartına bağlı olmaksızın etkin bir biçimde yaptırım altına alınması ve bu suretle yaylanın korunması amaçlanmıştır.

Suçun mağduru yayladan yararlanma hakkı olan herkestir. Yaylanın kullanma hakkı sahibi Belediye ve yaylanın sahibi Hazine de suçtan zarar görendir.

Mağdur, suçtan zarar gören ve malen sorumlu kavramları ile kamu davasına katılma kurumu üzerinde durulacak olunursa;

5271 sayılı CMK’nun 237 maddesinin5271 sayılı CMK’nun 237 maddesinin 1. fıkrasında; “Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar … şikayetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler” hükmü ile kamu davasına katılma hak ve yetkisi bulunanlar üç grup halinde belirtilmiştir.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda, kamu davasına katılma konusunda suç bakımından bir sınırlama getirilmemiş, ilke olarak şartların varlığı halinde tüm suçlar yönünden kamu davasına katılma kabul edilmiştir. Öğreti ve uygulamada kamu davasına katılma yetkisi bulunan kişinin “suçtan zarar görmesi” şartı aranmış, ancak kanunda “suçtan zarar gören” ve “mağdur” kavramlarının tanımı yapılmadığı gibi, zararın maddi ya da manevi olduğu hususu bir ayrıma tâbi tutulmamış ve sınırlandırılmamıştır.

Malen sorumlu; işlenmiş olan suçun hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra, maddî ve malî sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişidir.

Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilecektir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes ( geniş anlamda mağdur ) olabilecektir. ( … )

Kamu davasına katılmak için aranan “suçtan zarar görme” kavramı kanunda açıkça tanımlanmamış, gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında bu kavram “suçtan doğrudan zarar görmüş bulunma hali” olarak anlaşılıp uygulanmıştır.

Bu açıklamalar ışığında sayın çoğunluğun temyiz isteminin reddine ilişkin kararı yerinde olmayıp, yaylaya tecavüz suçunda korunan hukuki yarar yaylanın mülkiyet ve ortak kullanım hakkı olup, suçun mağduru yayladan yararlanma hakkı olan herkestir. Yaylanın kullanma hakkı sahibi Belediye ile yaylanın sahibi Hazinenin ise suçtan zarar gören konumunda olduğu gözönüne alındığında, sahibi olup üzerinde sınırlı da olsa tasarruf, denetleme ve koruma yetkisi bulunan Hazinenin yaylaya tecavüz suçlarında doğrudan zarar gördüğü ve buna bağlı olarak davaya katılma ve hükmü temyiz etme hak ve yetkisinin bulunduğu gözetilerek, dosyanın esasına ilişkin temyiz incelemesi yapılması yerine, Maliye Hazinesinin davaya katılma hakkı bulunmadığından temyiz isteminin reddine ilişkin sayın çoğunluğun kararına katılmıyorum.


YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/6797 Karar: 2015/30889 Tarih: 05.11.2015

  • TCK 154. Madde

  • Hakkı Olmayan Yere Tecavüz Suçu

6545 sayılı Kanun’un 31. maddesiyle, 04/02/1983 tarih ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 14. maddesinde yapılan değişikliğin, 28/06/2014 tarih ve 29044 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiği dikkate alınarak ve söz konusu Kanun değişikliğine göre, “Ceza dairelerinde, daireler arasındaki işbölümünün belirlenmesinde; mahkeme kararındaki nitelendirme, mahkumiyet dışındaki kararlarda ise iddianamede veya iddianame yerine geçen belgedeki nitelendirme esas alınır, çeşitli suçlara ait davalarda, suçların en ağırını incelemeye yetkili olan daire görevlidir” hükmüne yer verildiği,

Çeşitli suçlara ilişkin açılan davalardan en ağırı saptanırken, hapis cezasının üst sınırı daha fazla olan suça ilişkin dava daha ağır kabul edilmeli, üst sınırların eşit olması halinde bu kez alt sınırı daha fazla hapsi gerektiren suça ilişkin davanın daha ağır olduğu sonucuna varılmalıdır. Hapis cezası ile birlikte öngörülen adli para cezaları ise, her iki suça ilişkin hapis cezalarının alt ve üst sınırlarının eşit olması halinde dikkate alınmalıdır.

12.12.2013 tarihli kararda, sanıkların, 5237 sayılı TCK’nın 154/1, 151/1. maddeleri gereğince hakkı olmayan yere tecavüz ve mala zarar verme suçlarından beraatlerine karar verilmiş olmakla,

İncelenen dosya içeriğine göre; temyiz incelemesine konu suçlardan hakkı olmayan yere tecavüz suçunun cezası, suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 154/1. maddesinde altı aydan üç yıla kadar hapis; mala zarar verme suçunun cezası ise aynı Kanun’un 151/1. maddesi uyarınca dört aydan üç yıla kadar hapis cezasından ibaret olduğu gözetildiğinde;

Sonuç: İddianamedeki nitelendirme ve Yargıtay Kanunu’nun Değişik 14. maddesi gereğince temyiz incelemesi Yüksek (8.) Ceza Dairesi’nin görevi dahilinde olduğundan Dairemizin GÖREVSİZLİĞİNE, dosyanın ilgili daireye gönderilmesine 05.11.2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/4893 Karar: 2015/23870 Tarih: 03.11.2015

  • TCK 154. Madde

  • Hakkı Olmayan Yere Tecavüz Suçu

Taraflar arasında fiili taksim yapılmayan paylı mülkiyete konu taşınmazlarda; paydaşlardan birinin diğer paydaşların tasarruf etmesini engellemesi veya taşınmazın tamamını kullanması halinde TCK.nın 154/1. madde ve fıkrasındaki suçun oluşacağı cihetle, suça konu taşınmaza ilişkin olarak mahallinde teknik bilirkişiler marifetiyle keşif yapılıp, bu yere ait tapu kaydı getirtilerek, sanıklar ve katılanın taşınmaz üzerinde hak sahibi olup olmadıkları, malikler arasında fiili taksim yapılıp yapılmadığı, fiili taksim var ise katılana bırakılan kısma sanıkların tecavüzlerinin bulunup bulunmadığı, fiili taksim yok ise sanıkların katılanın tasarrufunu engelleyip engellemedikleri ve taşınmazın tamamını kullanıp kullanmadıkları, yöreyi iyi bilen tarafsız yerel bilirkişiler ve tanıklardan da sorulup kesin biçimde saptandıktan sonra sanıkların hukuki durumlarının tayini gerektiği gözetilmeden, eksik araştırma ile yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,

Yasaya aykırı, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nın 321. maddesi gereğince (BOZULMASINA), 03.11.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/7905 Karar: 2015/30647 Tarih: 03.11.2015

  • TCK 154. Madde

  • Hakkı Olmayan Yere Tecavüz Suçu

6545 sayılı Kanun’un 31. maddesiyle6545 sayılı Kanun’un 31. maddesiyle, 04.02.1983 tarih ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 14. maddesinde yapılan değişikliğin, 28.06.2014 tarih ve 29044 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiği dikkate alınarak ve söz konusu Kanun değişikliğine göre, “Ceza dairelerinde, daireler arasındaki işbölümünün belirlenmesinde; mahkeme kararındaki nitelendirme, mahkumiyet dışındaki kararlarda ise iddianamede veya iddianame yerine geçen belgedeki nitelendirme esas alınır, çeşitli suçlara ait davalarda, suçların en ağırını incelemeye yetkili olan daire görevlidir” hükmüne yer verilmiştir.

Çeşitli suçlara ilişkin açılan davalardan en ağırı saptanırken, hapis cezasının üst sınırı daha fazla olan suça ilişkin dava daha ağır kabul edilmeli, üst sınırların eşit olması halinde bu kez alt sınırı daha fazla hapsi gerektiren suça ilişkin davanın daha ağır olduğu sonucuna varılmalıdır. Hapis cezası ile birlikte öngörülen adli para cezaları ise, her iki suça ilişkin hapis cezalarının alt ve üst sınırlarının eşit olması halinde dikkate alınmalıdır.

İncelenen dosya içeriğine göre; temyiz incelemesine konu suçlardan hakkı olmayan yere tecavüz suçunun cezası, suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 154/1. maddesinde altı aydan üç yıla kadar hapis; mala zarar verme suçunun cezası ise aynı Kanun’un 151/1. maddesi uyarınca dört aydan üç yıla kadar hapis cezasından ibaret olduğu gözetildiğinde;

Sonuç: İddianamedeki nitelendirme ve Yargıtay Kanunu’nun Değişik 14. maddesi gereğince temyiz incelemesi Yüksek (8.) Ceza Dairesi’nin görevi dahilinde olduğundan Dairemizin GÖREVSİZLİĞİNE, dosyanın ilgili daireye gönderilmesine, 03.11.2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/2684 Karar: 2015/14939 Tarih: 23.03.2015

  • TCK 154. Madde

  • Hakkı Olmayan Yere Tecavüz Suçu

a- ) Özel mülkiyete konu olurlar. Gerçek veya tüzel kişiler, kamu kurum ve kuruluşları ya da hazine adına tescil edilebilirler. Bu taşınmazlar üzerinde tasarruf etme yetkisi, tapu kütüğünde malik olarak gözüken veya mirasçılarındır.

b- ) Kadastro çalışmaları sırasında sınırlandırılıp özel deftere kaydedilirler. Mera, yaylak, kışlak vs. gibi.

c- ) Kadastro dışı olup tescil harici yerler kural olarak hâzinenin olup tapu kütüğüne tescil edilmezler. Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait mallar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. ( TMK. madde 715 ) Yararı kamuya ait sular ile kayalar, tepeler, dağlar, buzullar gibi tarıma elverişli olmayan yerler ve bunlardan çıkan kaynakların kimsenin mülkiyetinde olmadığı anılan maddenin ında açıklanmıştır.

Köy meraları sahipsiz yerlerden olmayıp, başlangıcı bilinmeyen bir tarihten beri köylüler tarafından kullanılan, yararı kamuya ait olmayan yerlerdir. Tahsis edilen köy halkı dışında başkalarının yararlanması mümkün değildir. Meralar, özel siciline kaydı yapılmakta, tapuya tescil edilmemektedir. Ancak hatalı da olsa hazine adına yapılan tescil işlemleri düzeltilinceye kadar geçerlidir.

4342 sayılı Mera Kanunu’nun 4. maddesi hukuki durumu, 5-15. maddeleri tespit, tahdit ve tahsisi, 16. madde tescilin iptalini, 19-21. maddeler meraların korunmasını, 22-29. maddeler ise yararlanma ve yükümlülükleri düzenlemiştir.

Devletin hüküm ve tasarrufu altında veya hâzinenin özel mülkiyeti altındaki araziler; mera, yaylak ve kışlak olarak belirlenmekte, mera vasfının korunarak devletin kullanımından çıkmaktadır. ( 4342 sayılı Mera Kanunu madde 9 ) Aynı Kanunun 19. maddesi uyarınca muhtar veya belediye başkanları meraların sınır işaretlerinin korunmasından, tahsis amacına göre en iyi şekilde kullanılmasından sorumludur. Meralardan yararlanan hazine olmayıp, Yasanın 22 ve devamı maddelerine göre meranın tahsis edildiği köyde ikamet eden çiftçi aileleridir. Ayrıca meralardan elde edilen ihtiyaç fazlası ürünler 25. madde uyarınca satılıp geliri köy sandığı veya belediye bütçesinde ayrı bir hesaba gelir kaydedilecektir.

Meraların bakım ve ıslah çalışmaları, yararlanan çiftçi aileleri tarafından yerine getirilecektir. Hâzinenin meralarla bir ilgisi bulunmamaktadır. Yıllık otlatma ücreti ile cezalar yine köy sandığı veya belediye bütçesinde ayrı bir hesaba yatırılacak ve amaç dışı kullanılmayacaktır, ( madde 26 ) Yani meraların gelir ve giderleri ile hâzinenin bir ilgisi bulunmamaktadır.

Meraları koruma görevi muhtar ve belediye başkanlarına verilmiş olup hazinenin böyle bir görevi yoktur. Muhtarlar tecavüz varsa il/ilçe müdürlüklerine, onlar da valilik veya kaymakamlığa bildireceklerdir. Valilik veya kaymakamlıklar 3091 sayılı Yasa’ya göre işlem yapacaklardır, ( madde 19 ) Ancak TCK.nın 154. maddesi karşısında 3091 sayılı Yasa meralar yönünden uygulanamaz hale gelmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nun 05.05.2010 gün, 2010/14-234-248 sayılı kararında; Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı yetkisinin; mera, yaylak ve kışlakların tespit, tahdit ve tahsisiyle sınırlı olduğu, dava açma ve takip etme haklarının olmadığı belirtilmiştir.

Mera Kanunu’nun 4. maddesinde yer alan “Bu yerler Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır” hükmü hazineye malik olma hakkını vermemektedir. Çünkü HGK’nun 19.03.2003 gün, 2003/171-184 sayılı kararında açıklandığı üzere, bir yerin mera olarak kabulü için, hayvan otlatmaya müsait olması yeterli olmayıp tahsis veya kadimden beri kullanma unsurunun bulunması gerekir. Tahsis, Devlet malının, genelin yararlanmasına veya herhangi bir kamu hizmetine bağlanmasıdır. Devletin özel emlakına dahil olan mal, kamu malı kategorisine sokulmaktadır. Devlet, mera üzerinde mülkiyet ve tasarruf hakkını kullanamaz. Sadece nezaret ve muhafaza yetkisine sahip olduğundan, tahsis şeklini keyfi bir şekilde değiştiremez. Meralar alınıp satılamaz, bağışlanamaz, zilyetlikten kazanılamaz, tescil ve taksim edilemez, cebri icra veya sulha konu olamazlar.

Yukarıda özetlenen Hukuk Genel Kurulu kararında belirtildiği üzere; devletin meralar üzerinde mülkiyet ve tasarruf yetkisi bulunmamaktadır. Muhafaza yetkisi de sadece 16. maddeye göre meraların zilyetlik yoluyla hasım gösterilmeksizin yapılmış olan tescillerinin iptalini sağlamaktır. Tescilin iptali dışında başka bir hukuk veya ceza davası açmak, takip etmek yetkisi veya görevi bulunmamaktadır.

Köy merasının maliki olmayan, satamayan, kiraya veremeyen, hibe edemeyen, ecrimisil alamayan, işletemeyen, tahrip edene ceza veremeyen, bedel isteyemeyen, ıslahına katılmayan hazinenin suçtan zarar gördüğü de söylenemez.

Meraların bakımından, ıslahından, korunmasından, kiraya verilmesinden sorumlu olan, katkı payını alan, para cezası veren, köy muhtarlığı veya belediye olup meraya tecavüz suçundan zarar gören de belediye veya muhtarlık olduğundan davayı takip etme görevi de onlarındır.

Öte yandan, hazinenin davaya katılabilmesi için yasada özel bir hüküm bulunmalı veya CMUK.nın 237 ve devamı maddelerindeki koşullar gerçekleşmelidir. Köy merasına tecavüz suçuna hazinenin katılacağına ilişkin özel bir hüküm bulunmadığı gibi suçtan doğrudan zarar gördüğü de kabul edilemez. Meraya tecavüz suçundan zarar gören, meradan yararlanan köylülerdir. Malik olmayan ve tasarruf hakkı bulunmayan Hazine, bu suç nedeniyle hukuki çıkarı zedelenmediğinden davaya katılamaz.

Toplumsal olaylarda maddi zarar gören Hazine’nin sanıklar hakkındaki davaya katılamayacağı ( CGK.nın 30.06.2009 gün, 2008/9-169/186; CGK.nın 22.10.2002-234/366; CGK.nın 07.07.1998 gün, 1998/9-187/272 ), dolaylı zarar görenlerin müdahil olamayacağı ( CGK.nın 21.02.2012 gün, 2011/8-279/55; CGK.nın 27.03.2012 gün, 2011/8-263/118; CGK.nın 10.05.1993 gün, 122/148 ), Üniversiteleri denetleme, bütçelerini onaylama yetkisi bulunan YÖK’ün malzeme alımında görevi kötüye kullanıp zarara neden olunmasından dolayı açılan davaya, doğrudan zarar görmediği için katılamayacağı ( CGK.-03.05.2011-155/80 ) kabul edilmiştir.

Meraya tecavüz suçuna hazinenin katılacağına dair özel bir düzenleme yapmayan ve bu görevi muhtarlara bırakan yasa koyucu, Ceza Kanunu’ndaki hükümlerin yanında, köy muhtarının meraya tecavüzünde Köy Kanunu’nun 33. maddesinde köy derneğine yetki vermiş, köy muhtarları hakkındaki davaların da takibini sağlamıştır.

Belde ve belediye sınırları içinde kalan meralara tecavüzün hazine tarafından takip edilmeyip sadece belediye başkanlıklarınca takibi, buna karşılık köy meralarına vaki tecavüzün köy muhtarları yanında hazine tarafından da takibinin kabulü çelişkilere, eşitlik kurallarına, özel hüküm düzenlemeyen yasa koyucunun amacına aykırıdır.

Ayrıca meraya tecavüz suçuna hazinenin katılması halinde, meranın gelirini mal edinen muhtar hakkında açılan zimmet davasına da, yargı kararlarının aksine hazinenin katılabileceği sonucu çıkmaktadır.

6360 sayılı On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi Ve Yirmi Yedi İlçe Kurulması İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Yasanın 1/3 maddesi ile Büyükşehir Belediyesi kurulan il ve ilçelerin mülki sınırları içerisinde yer alan köy ve belde belediyelerinin tüzel kişiliği kaldırılmış, köy ve belde belediyeleri ilçe belediyelerine bağlanmıştır. Geçici 1. maddenin 3. fıkras 3. fıkrasına göre belediye ve köyler ilçe belediyelerine devredilmiş, 13. fıkraya göre de tüzel kişiliği kaldırılan köy ve belediyelerin devam eden davalarına ilçe belediyelerinin taraf olacağı düzenlenmiş, meraya tecavüz davalarını takip etmesi için hazineye yetki ve görev verilmemiştir.

Açıklanan nedenlerle;

SONUÇ : Köy merasına tecavüz suçunun mağduru köy tüzel kişiliği olup, suçtan doğrudan zarar görme olasılığı bulunmayan Hazinenin katılma hakkı ve hükmü temyiz yetkisi bulunmadığından, şikayetçi vekilinin temyiz isteminin CMUK. nın 317. maddesi uyarınca REDDİNE, tebliğnamedeki isteme uygun olarak, 23.03.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/25666 Karar: 2015/13448 Tarih: 11.03.2015

  • TCK 154. Madde

  • Hakkı Olmayan Yere Tecavüz Suçu

I- ) Sanıklar N. Ş. ve M. T.’in, haklarında verilen düşme kararına yönelik temyiz taleplerinin incelemesinde;

Haklarında şikayet yokluğu sebebiyle verilen düşme kararını temyizde sanıkların hukuki yararı bulunmadığı cihetle, temyiz istemlerinin 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 Sayılı C.M.U.K.nun 317. maddesi uyarınca oybirliğiyle ( reddine ),

II- ) Sanıklar C. T., İ. T., N. Ş. ve M. T.’in, haklarında verilen mahkumiyet kararlarına yönelik temyiz taleplerinin incelemesine gelince;

Bir fiilin suç olup olmadığı işlendiği tarihte yürürlükte bulunan yasalara göre belirlenir. Diğer bir anlatımla, sanık hakkında suç tarihinde yürürlükte bulunan yasalar uygulanır. İstisnası suç tarihinden sonra yürürlüğe giren lehe Kanunun geçmişe uygulanmasıdır. 765 Sayılı T.C.K.nun 2. maddesinde olduğu gibi 5237 Sayılı Kanunun 7. maddesinde de, sonradan yürürlüğe giren lehe yasadan söz edilmektedir. Değişikliğin yasalarla yapılmayıp idari kararlarla yapılması yahut köy merasının suç işlendikten sonra imara açılması, köy yerleşim yeri olarak kabul edilmesi gibi statü değişikliğinin olması hallerinde lehe Kanunun uygulanmasından söz edilemez. Sonradan yürürlüğe giren yasa, önceki yasada suç olarak kabul edilen fiili suç olmaktan çıkarmalı veya suçun unsurlarında sanık veya hükümlüler lehine değişiklik yapmalıdır. Bu hallerde lehe Kanunun uygulanması gerekmektedir. Kural olarak suçun unsurlarıyla ilgili idari düzenlemenin suçun oluşumunu etkilemeyeceği kabul edilmekle beraber, yürürlükten kaldırılan 1918 Sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanunun ek 7. maddesinde olduğu gibi “ithalat ve ihracat rejimi kararlarında veya 1615 Sayılı Gümrük Kanunu’nun 19, 20. maddelerine göre, Bakanlar Kurulu’nca alınan kararlarda lehe değişiklik yapılması veya bu kararların yürürlükten kaldırılması halinde, lehe olan kanun ve kanun hükümleri uygulanır şeklinde yasayla özel bir düzenleme yapılması halinde, idari kararlar lehe sonuç doğurabilir. Ceza Genel Kurulu’nun 23.3.1987 gün, 1987.612.145; Ceza Genel Kurulu’nun 11.10.1993 gün, 213/236; Ceza Genel Kurulu’nun 13.12.1993 gün, 308/312 ve Ceza Genel Kurulu’nun 20.12.1993 gün, 299/334 Sayılı kararlarında işgal edilen ve orman sayılan taşınmazın sonradan 6831 Sayılı Kanunun 2/B maddesine göre orman dışına çıkarılmasının oluşan suçu ortadan kaldırmayacağı, ancak manevi unsurun değerlendirilmesi gerektiği kabul edilmiş, Ceza Genel Kurulu’nun 5.12.1994 gün 1994/9-304/329 Sayılı kararında da suç işlendikten sonra idarece çıkarılan tebliğle yazar kasa kullanma zorunluluğunun ortadan kaldırılmasının işlenen suçu etkilemeyeceği belirtilmiştir.

6360 Sayılı On Dört İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Yedi İlçe Kurulmasıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 30.3.2014 tarihinde yürürlüğe giren 1/3. madde ve fıkrasına göre, Büyükşehir belediyesi kurulan illere bağlı ilçelerin mülki sınırları içerisinde yer alan köy ve belde belediyelerinin tüzel kişiliği kaldırılmış, köyler mahalle olarak, belde belediyeleri ise belde ismiyle tek mahalle olarak bağlı bulundukları ilçenin belediyesine katılmıştır. Geçici 1. maddenin 3. fıkras 3. fıkrasında, tüzel kişilikleri kaldırılan belediye ve köylerin taşınmaz mallarının ilçe belediyesine devredileceği, 13. fıkrasına göre de tüzel kişiliği kaldırılan belediye ve köylerin mahkemelerde süren davalarında katıldıkları ilçe belediyesinin taraf olacağı düzenlenmiştir. Görüldüğü gibi 6360 Sayılı Kanun ile 154. maddesinde değişiklik yapılmadığı gibi, Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki suçlara dair olarak geçici bir maddeyle düzenleme yapılmamıştır. Aksine aynı hak sahiplerinin yararlanmaya devam edecekleri anılan Kanunun 16. maddesiyle kabul edilmiş, davalarda köy tüzel kişiliği yerine ilçe belediyelerinin taraf olacağı hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla, yasayla yapılan bir idari yapılanma değişikliği olup, suç tarihinde köylünün ortak yararlanmasına tahsis edilmesi sebebiyle tecavüz edilmesi suç teşkil eden köy merasının, sonradan bir belediyeye katılması kullanım şeklini ve bunlardan yararlanabilecekleri etkilememekte, değiştirmemektedir. 6360 Sayılı Kanunun 16. maddesi uyarınca mahalleye dönüşen köy, köy bağlısı ve belediyelerce kullanılan mera, yaylak, kışlak gibi yerlerden bu mahalle sakinleri ve varsa diğer hak sahipleri 25.2.1998 tarihli ve 4342 Sayılı Mera Kanunu hükümleri çerçevesinde yararlanmaya devam edecek olması sebebiyle idari yapının değişmesine rağmen kullanım şekli değişmediği ve 6360 Sayılı Kanunun suçun unsurlarını değiştirmediği gözetildiğinde anılan yasadan önce işlenen fiillerin suç niteliği devam etmektedir. Öte yandan Büyükşehir Belediyelerinin kurulmasına dair 2972 Sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra da, yürürlük tarihinden önce işlenen fiiller suç olmaya devam etmiştir. Benzer uygulama, meranın köy yerleşim alanına dönüştürülmesinde de devam etmiştir. Ayrıca 6360 Sayılı Yasada açık bir hüküm bulunmadığı ve 5237 Sayılı T.C.K.nun 154. maddesinde değişiklik yapılmadığı halde yasadan önce işlenen fiillerin suç teşkil etmeyeceğinin kabulü halinde kesinleşmiş, infaz edilmemiş, infazı devam eden veya infazına başlanmamış olan mahkumiyet hükümlerinin de uyarlama yargılamasıyla yeniden değerlendirilmesi ve eylemin suç olmaktan çıkarılması görüşüyle beraat kararı verilmesi gerekmektedir. 6360 Sayılı yasayla özel bir hüküm getirmeyen ve 5841 Sayılı Kanunun 1. maddesinde olduğu gibi, 154. maddesinde değişiklik yapmayan yasa koyucunun 6360 Sayılı Kanun ile 765 Sayılı T.C.K.nun 513. ve 5237 Sayılı T.C.K.nun 154/2. maddesine göre suç oluşturan ve kesinleşmiş bulunan mahkumiyet hükümlerini ortadan kaldırmak amacı bulunmadığı anlaşılmakla, tebliğnamede yer alan bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.

Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen kanıtlara, mahkemenin yargılama sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine göre sanıkların yerinde görülmeyen sair itirazlarının reddine,

Ancak;

1- ) 765 Sayılı T.C.K.nun 80. maddesinden farklı olarak 5237 Sayılı T.C.K.nun 43. maddesinin uygulanabilmesi için aynı mağdura karşı aynı karar altında değişik zamanlarda birden fazla suçun işlenmesi gerektiği gözetilerek, sanıklar tarafından farklı parsellere veya aynı parselin değişik kısımlarına yapılan tecavüzün aynı zamanda ve aynı karar altında olması halinde tek suçun oluştuğu ve tecavüz edilen alanın miktarı gözetilerek alt sınırdan uzaklaşılarak ceza tayini gerektiği, farklı zamanlarda farklı parsellere veya aynı parselin değişik bölümlerine tecavüzde bulunulması halinde, suçun kısa zaman aralığında aynı karar altında işlenmesinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanması, aksi halde yani yeni bir suç işleme kararı altında işlendiğinin tespiti halinde ise iki ayrı suçun oluşacağı gözetilerek uygulama yapılması gerektiğinden, somut olayda aynı mevkiide bulunan farklı parsellere tecavüz tarihleri ve aynı veya ayrı bir suç işleme kararı bulunup bulunmadığı değerlendirilerek sonucuna göre zincirleme suç hükümlerinin tartışılması gerekirken, yazılı şekilde aynı mevkiide bulunan birden fazla mera parseline tecavüz sebebiyle eksik araştırmayla 43. maddesi uyarınca cezada artırım yapılması,

2- ) Sanıklar M., İ. ve C. hakkında kurulan hükümlerde; 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun 53. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrası uyarınca, 1. fıkranın ( c ) bendinde yazılı sanıkların kendi altsoyları üzerindeki velayet hakkından, vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan koşullu salıverme tarihine, 1. fıkrada yazılı diğer haklardan ise 2. fıkra gereğince cezanın infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmalarına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulması,

3- ) Sanık N. hakkında kurulan hükümde, kısa süreli olmayan hapis cezasının ertelenmesine karşın 53/4 madde ve fıkrasına aykırı olarak 53/1. madde ve fıkrasının uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi,

SONUÇ : Yasaya aykırı, sanıkların temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 Sayılı C.M.U.K.nun 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 11.03.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/3064 Karar: 2014/16510 Tarih: 26.06.2014

  • TCK 154. Madde

  • Hakkı Olmayan Yere Tecavüz Suçu

1- ) Hakkı olmayan yere tecavüz suçu, devamlılığı gerektiren suçlardan olup, hukuki veya fiili kesintiye kadar devam etmektedir. TCK.nın 154. maddenin 1. fıkras 1. fıkrasında gerçek veya tüzel kişilerin taşınmazlarına, 2. fıkrasında köy tüzel kişiliği veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilen yerlere vaki müdahale cezalandırılmıştır.

Sanıklar hakkında 13.11.2012 tarihli iddianame ile “şüphelilerin, öteden beri şikayetçinin kullandığı ve mahkeme kararı ile tesciline karar verilen araziye demir kapı ve traktör ekipmanları ile müdahalede bulunup hakkı olmayan yere tecavüz suçunu işledikleri” iddiasıyla TCK.nın 154/1. maddesi uyarınca cezalandırılmaları için kamu davası açılmıştır.

Müdahaleye devam edilmesi halinde suç tarihi hukuki kesintinin oluştuğu iddianame tarihi olan 13.11.2012 günü olup, bu tarih itibariyle tapuda kayıtlı bulunan ve tecavüz edildiği iddia olunan taşınmazın mülkiyeti konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Kararın gerekçe bölümünde kesin bir belirleme yapılamamış olmakla birlikte, sanıkların tecavüz teşkil eden eylemleri gerçekleştirdikleri kabul edilse dahi, İpsala Sulh Hukuk Mahkemesinin 2008/149 - 2009/410 sayılı kararı ile “20 yıldan fazla bir süredir avlu ve bahçe olarak tasarruf edildiği kabul olunarak Muris Zinel adına tapuda tescile karar verilip hükmün Yargıtay 8. Hukuk Dairesince onanarak kesinleştiği, bu nedenle yerin köy tüzel kişiliğine ait veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilen yerlerden olmadığı” belirtilmiştir.

Hukuk Mahkemesince, taşınmazın nizasız ve fasılasız olarak kullanıldığının kabul edilerek tapuda tesciline karar verilip, bu kararın kesinleşmiş bulunması, temadi eden suçlarda suç tarihinin hukuki veya fiili kesinti tarihi olduğu, taşınmazın köy tüzel kişiliği veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilen yerlerden olmadığı gözetilerek tecavüz edildiği iddia olunan taşınmazın aidiyeti tespit olunarak sonucuna göre hukuki durumun tayini gerekirken, yazılı şekilde “suç tarihinin 09.08.2010 olarak gösterilerek dava açıldığı ve bu tarihte katılanın hak sahibi olmadığı, ayrıca yerin köylünün ortak yararlanmasına terk edilen yerlerden olmadığı” gerekçesiyle beraat kararı verilmesi,

2- ) Yargılama sırasında vefat ettiği anlaşılan sanık Ersin hakkında, özel düzenleme içeren 5237 sayılı TCK.nın 64. maddesi uyarınca ölüm sebebiyle düşme kararı verilmesi gerekirken, uygulama yeri bulunmayan CMK.nın 223/9. madde ve fıkrasına dayanılarak vefat etmiş sanık hakkında yargılama yapılarak beraat kararı verilmesi,

SONUÇ : Yasaya aykırı, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 26.06.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/8261 Karar: 2014/8492 Tarih: 19.03.2014

  • TCK 154. Madde

  • Hakkı Olmayan Yere Tecavüz Suçu

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede, başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1-) TCK’nın 154/2. maddesinde tanımlanan hakkı olmayan yere tecavüz suçunun, köy mülki sınırları içerisinde bulunan mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz mallara ilişkin bulunduğu, sözkonusu suçun, eylemin belediye sınırlarında veya mücavir alanlardaki taşınmazlar üzerinde gerçekleştirilmesi halinde ise oluşmayacağı gözetilmeden beraat yerine mahkumiyet kararı verilmesi,

2-) TCK’nın 184/4. maddesi uyarınca imar kirliliğine neden olma suçunun oluşabilmesi için taşınmazın belediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tabi olması gerektiği, Belediye Başkanlığı’nın 29.03.2011 tarihli yazısında suça konu binanın bulunduğu yerin mücavir alan sınırlarında kaldığının belirtildiği anlaşıldığından, taşınmazın özel imar rejimine tabi olup olmadığı belirlenmeden eksik inceleme ile hüküm tesisi,

Sonuç: Kanuna aykırı ve sanık Abdülkadir Bulut müdafiinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki onama düşüncesinin reddiyle hükmün BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 19.03.2014 tarihinde üye Mehmet Kaya’nın hükmün onanması yönündeki karşı oyu ve oyçokluğu ile, karar verildi.

KARŞI OY

“Mücavir Alan; imar mevzuatı bakımından belediyelerin kontrol ve mesuliyeti altına verilmiş olan alanlardır.”(İmar Kanunu (İK) m.5)”

“Mücavir alan” kavramı genel olarak “komşu” anlamında kullanılmaktadır.

“Mücavir alan sınırları belediye meclisi ve il idare kurulu kararma dayanarak vilayetlerce Bakanlığa gönderilir. Bakanlık bunları inceleyerek aynen veya değiştirerek tasdik etmeye veya değiştirilmek üzere iadeye yetkilidir. Mücavir alanın ilgili belediye sınırına bitişik olması gerekmez. Ayrıca, bu alanlar köyleri de ihtiva edebilir. Mücavir alandan çıkarılma da aynı usule tabidir. Bakanlık gerekli gördüğü hallerde mücavir alana alma ve çıkarma hususunda resen karar verebilir.” ( m.45)

“Belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve dışında kalan yerlerde yapılacak planlar ile inşa edilecek resmi ve özel bütün yapılar bu Kanun hükümlerine tabidir.” ( m.2)

Belediye, Belde sakinlerinin mahallî müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan ve karar organı seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan, idari, malî özerklik ve kamu tüzel kişiliğine sahip yerel yönetimin adıdır. Belediye Sınırı, bir belediyenin idari sınırlarını oluşturur.

Mücavir alan sınırı ise; belediye sınırlarının dışında, imar mevzuatı bakımından belediyelerin kontrol ve mesuliyeti adına verilmiş olan sınırdır.

Mücavir alan; imar mevzuatı bakımından belediyelerin kontrol ve mesuliyeti altına verilmiş alanlardır. Mücavir alan sınırları idari sınırlar olmayıp, iktisadi, sosyal ve kentsel gelişmeleri mekânsal olarak planlı bir şekilde yönetmek ve denetlemek amacıyla imar bakımından belediyelerin yetkisine verilen yerlerdir. Bu nedenle bir belediyenin mücavir alanında bulunan alanların bir kısmı veya tamamının belediye olması durumunda, belediye sınırına dahil edilen yerlerdeki belediyenin mücavir alan sınırı herhangi yeni bir işleme gerek kalmaksızın ortadan kalkar. Ancak belediye sınırı dışında kalan alanlar mücavir statüsünü korumaya devam eder ve yeni bir onaylama yapılıncaya kadar bağlı bulunduğu belediyenin mücavir alanı olur.

İl ve ilçe merkezlerinde zorunlu olmak üzere, nüfusu 5000 ve üzerinde olan yerleşim birimlerinde belediye kurulur. Belediyeler, o çevre halkı tarafından seçilen bir belediye Meclisi ile bir Belediye başkanı tarafından yönetilir. Gerek idari, gerekse mali bakımdan bağımsız olan bir teşekküldür.

1956 tarihli ve 6785 sayılı imar Kanunun 47. maddesinde ilk olarak yer alan “mücavir alan” kavramı, bundan önce imar faaliyetlerini düzenleyen 1933 tarihli ve 2290 sayılı Belediye Yapı ve Yollar Kanunu’nda benzer bir düzenleme yer almamaktadır. 6785 sayılı kanunun 47.maddesinde “belediye hudutlarına mücavir bulunan ve beldenin müstakbel inkişafı bakımından lüzumlu görülen ve belediyenin teklifi üzerine vilayet idare heyetinin kararı ve Nafıa Vekâletinin tasdiki ile kabul edilen sahalarda da bu kanun hükümleri uygulanır” denilmektedir.

Belediye sınırlarından farklı olarak mücavir alan adı altında yeni bir sınır getirilmesi ihtiyacına neden gerek duyulduğuna baktığımızda, 47. maddenin gerekçesinde; “belediye sınırları dışında kalan ve kanunun çıktığı tarihlerde özellikle büyük şehirlerin çevrelerinde görülen gecekondulaşmaya maruz kalan alanlara hızlı bir şekilde müdahale etme amacı taşınmaktadır.”

6785 sayılı Kanunda sadece belediye sınırları içerisindeki imar faaliyetlerinin düzenlemesine amir hükümlere yer verilmekte ve belediye sınırları dışında kalan alanlarda uygulanabilecek imar ile ilgili hükümler bulunmamaktaydı. Bunun sonucunda şehirlerin çevresinde her türlü denetimden uzak bir şekilde gelişebilecek yapılaşmanın önlenmesi gereği ortaya çıkmıştır.

6785 sayılı kanun ile bu görev, mücavir alan kavramı getirilerek belediyelere verilmiş, belediye sınırları civarında kalan ve o gün için belediye sınırları içerisine alınmasında yarar görülmeyen alanlarda düzensiz, mevzuata aykırı yapılaşma, çarpık kentleşme ve arsa spekülasyonunun önlenmesi amaçlanmıştır.

6785 sayılı imar Kanunu’nun kabul edildiği dönemin kentleşme açısından ortaya çıkardığı özel sorunlar göz önüne alındığında ve kanunun bütünü yorumlandığında, mücavir alanlarla ilgili olarak yapılan düzenlemenin yalnızca bir “önleyici nitelikli bir tedbir” olarak düşünüldüğü ortaya çıkmaktadır. Dönemin özelliklerine göre; kentleşmenin ve büyük kentler etrafında çarpık kentleşme ve gecekondu yapımının büyük bir ivme kazandığı ve özellikle büyük kentlerde kapsamlı bir imar hareketinin politik tercih haline geldiği görülmektedir. Böyle bir ortamda, belediye sınırları dışında kentsel gelişmeyi ya da yapılaşmayı denetleyebilecek, planlayabilecek herhangi bir kamu otoritesi de mevcut değildir.

1972 yılında 20.7.1970 tarihli ve 1605 sayılı kanun ile 6785 sayılı imar Kanununun pek çok maddesi değiştirilmiş bu arada dokuz ek madde getirilmiştir. Mücavir alanlar ile ilgili 47. madde’ye, bu alanların belediye sınırlarına bitişik olmasının gerekmediği ve köyleri de ihtiva edebileceği hakkında bir fıkra daha eklenmiştir. Bununla birlikte, İmar Nizamnamesi yürürlükte kaldığından, uygulamada önemli bir değişiklik ortaya çıkmamıştır. Ek fıkra, daha çok, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunun 2. maddesine dayalı olarak yapılan, köylerin mücavir saha içerisinde yer alamayacağı yönündeki itirazları ortadan kaldırmak amacıyla getirilmiştir. 1605 sayılı Kanun ile yapılan değişikliklerle, 7116 sayılı Kanun ile kurulmuş bulunan imar ve İskân Bakanlığı, imar ile ilgili pek çok yetki ve göreve sahip kılınırken, Ek 7., Ek 8. maddeler ve bu maddelere göre çıkarılan ve 18 Ocak 1975 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan yönetmelik ile de imar faaliyeti belediye ve mücavir alan sınırlarının dışına çıkarılmakta ve bu faaliyetler için de İmar ve İskân Bakanlığı ve Valilikler görevlendirilmiştir.

9.11.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3194 sayılı imar Kanunu, 1605 sayılı Kanun ile değişik 6785 sayılı kanunun yerini almıştır. 3194 sayılı Kanun ile öngörülen imar düzeni, yerini aldığı kanundan önemli farklılıklar göstermektedir. Bunlardan, mücavir alan ile ilgili olanlar şöyle sıralanabilir:

6785 sayılı kanunun 1. maddesi6785 sayılı kanunun 1. maddesi, kanunun kapsadığı alanı belediye sınırları ile sınırlarken, 3194 sayılı Kanunu 2. maddesinde “Belediye ve mücavir alan sınırları içinde ve dışında kalan yerlerde yapılacak planlar ile inşa edilecek resmi ve özel bütün yapılar bu Kanun hükümlerine tabidir” denilerek kanunun yürürlülük alanında sınırlama yapılmasına son verilmiştir.

6785 sayılı Kanunda mücavir alan tanımlanmazken, 3194 sayılı Kanunda 5.maddede mücavir alan, “imar mevzuatı bakımından belediyelerin kontrol ve mesuliyeti altına verilmiş alan” olarak tanımlanmaktadır. Yine aynı 5. Madde’de “ilgili idare” tanımı altında, belediye ve mücavir alan sınırları içerisinde belediye, dışında da valilikler zikredilerek, imar açısından sorumlu iki ayrı idarenin varlığı kabul edilmiştir.

Belediyenin görev, sorumluluk ve yetki alanı belediye sınırlarını kapsamakla birlikte; belediye meclisinin kararı ile mücavir alanlara belediye hizmetleri götürülmesi mümkündür.

3194 Sayılı İmar Kanunu’nda belediyeyi bağlayan herhangi bir şart ve durum bulunmamaktadır. Bu alanlarda belediyenin takdir yetkisi vardır.

Belediye Gelirleri Kanununun 104. maddesine göre Belediye Gelirleri Kanunu’nun mücavir alanlarda uygulanabilmesi için belediyece bu alanlara götürülmesi gereken hizmetler

-İçişleri Bakanlığının 2 Seri Nolu Belediye Gelirleri Kanunu Genel Tebliği’nde; Taşıtların mahallin özelliklerin göre gidebileceği yolun yapılmış, bakıma alınmış olması ve mücavir alanda temiz ve sağlığa uygun içme ve kullanma suyu bulunması, olarak belirlenmiştir.

Mücavir alanların belediyeler açısından önemine baktığımızda;

-Mücavir alanda belediye hizmet götürme yükümlülüğünü üstlenilmemektedir. (Harç alınması için su ve yol olması yeterli olup, bunların belediyece sağlanma zorunluluğu bulunmamaktadır.)

-Bu alanlarda yaşayanlar belediyenin vergi mükellefi olmakla birlikte belediye organlarının seçmeni değildir.

-Belediye Gelirleri Yasası uyarınca mücavir alandan vergi ve harç alınabilir (İlan ve Reklam Vergisi, Eğlence Vergisi, Haberleşme Vergisi, Yangın Sigortası Vergisi, Çevre Temizlik Vergisi, Hayvan Kesimi Muayene ve Denetleme Harcı Ölçü ve Tartı Aletleri Muayene Harcı Bina İnşaat Harcı v.s)

-Mücavir alanda kalan arsa ve arazilerin emlak vergileri belediyece tahakkuk ve tahsil edilmektedir.

-Belediye sınırları ve mücavir alanlar içinde faaliyet gösteren maden işletmelerince, 3213 sayılı Maden Kanunu’nun 7. Maddesine göre; (Ek fıkra: 10/06/2010-5995 S.K./3.mad.) Maden üretim faaliyetleri ile bu faaliyetlere dayalı ruhsat sahasındaki tesisler için işyeri açma ve çalışma ruhsatları il özel idareleri tarafından verilir. Bu ruhsatların verilmesi sırasında 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu hükümlerine göre belediyelerin tahsil ettiği işyeri açma izni harcı il özel idaresi tarafından tahsil edilir. Bu bedelin % 50’si ruhsatın bulunduğu bölgeyle sınırlı olarak altyapı yatırımlarında kullanılmak üzere, doğrudan ilgili ilçe veya ilçelerin Köylere Hizmet Götürme Birlikleri hesabına aktarılır. Bu alanların belediyelerin mücavir alanı içerisinde kalması durumunda tahsil edilen harcın % 50’si ilgili belediyenin hesabına aktarılır.

-Maden Kanunu Ek Madde 6’ ya göre; (Ek madde: 29/12/2005-5446 S.K./2.mad)Bor Tuzları için, 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun değişik mükerrer 97 nci maddesinin (b) bendine göre hesaplanacak belediye payı, belediye sınırları ve mücavir alanlardan çıkartılan madenlerden elde edilecek işletme brüt kârının % 2’ sinden az olamaz.

-Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlı milli saraylar hariç belediye ve mücavir alan sınırları içinde gerçek ve tüzelkişilerce işletilen her türlü müzelerin giriş ücretlerinin % 5’i belediye payı olarak ayrılır.

-İmarla ilgili dolaylı ve doğrudan ilişkili olan mevzuat, belediyelere hak, yetki ve görev tanımı yaparken mücavir alanları da kapsamaktadır. (Çevre Kanunu, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, Gecekondu Kanunu vb.) Ayrıca pek çok kanunla belediyelere verilen görevler mücavir alanı da kapsamaktadır (4077 sayılı Tüketicinin korunması Hakkında Kanun, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu, 3572 sayılı İş yeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına dair Kanun Hükmüne Kararnamenin Değiştirilerek Kabulüne Dair Kanun, 3998 sayılı Mezarlıkların Korunması Kanunu vb.)

-Belediye sınırlarında olduğu gibi mücavir alan sınırları içindeki Hazineye ait taşınmazların satış bedellerinin tahsil edilen kısmından öncelikle yerinde muhafaza edilemeyen yapıların tasfiyesinde kullanılmak şartıyla % 10’u, ilgili belediyelerin Gecekondu Kanunu hükümlerine göre oluşturulan fon hesabına aktarılır. Kalan kısmından ise ilgili belediyeye % 30, varsa büyükşehir belediyesine % 10 oranında pay verilir.

-Büyükşehir belediyelerinin, mücavir alan sınırları içinde bulunan yerlerde hazineye ait tarım arazileri satılamaz.

-Belediyeler; belediye sınırları içerisinde mücavir alanlarda, kendilerine ait veya tahsis edilen, izin verilen, irtifak hakkı tesis edilen yerlerde ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışmaları yapar ve “Belediye Ormanları” kurar. Bu sahaların bakım, koruma ve işletmesini yapar ve yaptırır.

-Organize sanayi bölgesinde imar para cezası verilmesi yolunda karar almaya belediye ve mücavir alan sınırları içinde belediyeler yetkilidir. Çünkü 4562 sayılı Kanun ile Organize Sanayi Bölgelerine tanınan yetki, bu alanda arazinin kullanımı, yapı ve tesislerin projelendirilmesi, inşaası ve kullanımıyla ilgili diğer bütün izinler ve ruhsatların verilmesi ve denetlenmesi ile sınırlıdır.

-Belediyelerce veya belediyelere bağlı müesseselerce inşa, tamir ve genişletilmeye tabi tutulan yolların iki tarafında bulunan veya başka bir yola çıkışı olmaması dolayısıyla bu yoldan yararlanan gayrimenkullerin sahiplerinden Yol Harcamalarına Katılma Payı, kanalizasyon tesisi yapılması halinde, bunlardan faydalanan gayrimenkullerin sahiplerinden, Kanalizasyon Harcamalarına Katılma Payı, su tesisleri yapılması halinde, dağıtımın yapıldığı saha dahilindeki gayrimenkullerin sahiplerinden, Su Tesisleri Harcamalarına Katılma Payı alınır.

-Mera, yaylak ve kışlakların geleneksel kullanım amacıyla geçici yerleşme yeri olarak uygun görülen kısımları valilikçe bu amaçla kurulacak bir komisyon tarafından tespit edilir. Bu yerlerin ot bedeli alınmaksızın tahsis amacı değiştirilerek tapuda Hazine adına tescilleri yapılır. Bu taşınmazlar, geleneksel kullanım amacıyla geçici yerleşme yeri olarak kullanılmak ve değerlendirilmek üzere, idarelere tahsis edilir.

Köyde yaşayanlar açısından mücavir alanın getirdiği farklılıklar;

-442 sayılı Köy Kanunu uyarınca köy tüzel kişiliğince alınan para cezaları, ağaç gelirleri, harç, emlak ve arazi gelirleri benzeri gelirler köy tüzel kişiliği korunmasına rağmen köyün mücavir alana dahil edilmesinden sonra belediyelere ödenmektedir.

-3194 sayılı İmar Kanunu’nun 27 nci maddesi uyarınca belediye ve mücavir alanlar dışında köy nüfusuna kayıtlı ve köyde sürekli oturanların köy yerleşik alanları ve civarında ve mezralarda yaptıracağı konut, hayvancılık veya tarımsal amaçlı yapılar için inşaat ve iskân ruhsatı aranmamakta olup, yapının fen ve sağlık kurallarına uygun olması ve muhtarlıktan izin alınması yeterli olmaktadır. Köyün mücavir alana dahil edilmesinden sonra bu alanlar inşaat ve iskan ruhsatı işlemine tabi olmakta ve imar ve inşaat işleri ile ilgili izinlerde değişmektedir.

-Bunun yanı sıra; Belediye ve mücavir alan sınırları içine giren köylülere ait konutlar ve gelir vergisinden muaf esnaf ile Gelir Vergisine tabi mükellefler tarafından bizzat işyeri olarak kullanılan binalara ait emlak vergisi muafiyetlerini kaybetmekte, işyeri açma izni harcı ve çevre temizlik vergisi gibi ek vergilere tabi olmaktadırlar.

-Ayrıca, Belediye mücavir alan sınırları dışındaki köylerde bulunan Hazine taşınmazlarının satış bedellerinin tahsil edilen kısmından, % 25 oranında; dörtte biri ilgili köy tüzel kişiliğine ödenmek ve kalanı diğer köylere götürülecek hizmetlerde kullanılmak üzere, il özel idarelerine pay verilirken bu pay mücavir alanlarda belediyeye verilmektedir.

-Öte yandan mücavir alanla köylüye gelen maddi külfet her ne kadar artsa da belediyeler yerleşim alanlarının plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun bir şekilde teşekkülünü sağlamaktadır.

Dolayısıyla; imar bakımından söz edilen amaçların yerine getirilmesinde belediye sınırı ile mücavir alan eşitlenmiş, aynı hukuki statüye tabi tutulmuştur. Belediyelere öngörüde bulunularak çarpık yapılaşmanın önüne geçmek için mücavir alanlar tahsis edilerek ruhsatsız yapıların önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Belediyelerin müstakbel gelişme alanları olan yerlerde, sahil ve turizm kesimlerinde, sanayi aksında kalan yakın köyler, tarım ve hayvancılık olan köylerin mücavir alana dahil edilmesi ile daha etkin bir denetim sağlanacaktır.

Teknik derleme ve açıklamalardan sonra, çarpık kentleşmenin ve imar kirliliğinin önlenmesine yönelik olarak; TCK’nın 184/4. fıkrasının “belediye sınırları” ve “özel imar rejimine tabi” alanların dışında kalması halinde suç oluşturmayacağı, “belediye sınırı” kavramının “mücavir alanı” da kapsadığı, mücavir alanda yapılan ruhsatsız binaların da suç oluşturacağı düşüncesiyle sayın çoğunluğun görüşüne katılamamaktayım.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/10994 Karar: 2013/6493 Tarih: 25.02.2013

  • TCK 154. Madde

  • Hakkı Olmayan Yere Tecavüz Suçu

Sanığın yargılama sürecindeki tutum ve davranışlarını gözeterek edindiği kanaate göre dosya içeriğine uygun şekilde, takdirde zaafiyete düşmeden hükmedilen cezadan takdiri indirim yapılmasına yer olmadığına karar veren mahkemenin takdirinde bir isabetsizlik görülmediğinden, tebliğnamedeki ( 3 ) nolu bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.

Yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

1- 765 sayılı TCK.nın 80. maddesinden farklı olarak 5237 sayılı TCK. nın 43. maddesinin uygulanabilmesi için aynı mağdura karşı aynı karar altında değişik zamanlarda birden fazla suçun işlenmesi gerektiği gözetilerek sanık tarafından farklı mera parsellerine veya aynı parselin değişik kısımlarına yapılan tecavüzünün aynı zamanda ve aynı karar altında olması halinde tek suçun oluştuğu ve tecavüz edilen alanın miktarı gözetilerek alt sınırdan uzaklaşılarak ceza tayini gerektiği, farklı zamanlarda farklı parsellere veya aynı parselin değişik bölümlerine tecavüzde bulunulması halinde, suçun kısa zaman aralığında aynı karar altında işlenmesinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanması, aksi halde yani yeni bir suç işleme kararı altında işlendiğinin tespiti halinde ise iki ayrı suçun oluşacağı gözetilerek uygulama yapılması gerektiğinden, somut olayda bitişik olan mera parsellerine tecavüz tarihleri ve aynı veya ayrı bir suç işleme kararı bulunup bulunmadığı değerlendirilerek sonucuna göre zincirleme suç hükümlerinin tartışılması gerekirken, yazılı şekilde 5237 sayılı TCK.nın 43/1. maddeyle cezanın arttırılması suretiyle hüküm kurulması,

2- Sanık hakkında 5237 sayılı TCK.nın 154/2. maddesi uygulanırken hapis cezası alt sınırdan tayin olunduğu halde, aynı gerekçe ile adli para cezasına esas alınan birim gün sayısının alt sınırdan uzaklaşılarak tayini suretiyle çelişkiye neden olunması,

SONUÇ : Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan sanığın kazanılmış hakkı saklı tutularak hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nın 321., 326. maddeleri gereğince ( BOZULMASINA ), 25.02.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas: 2011/17432 Karar: 2012/37608 Tarih: 10.12.2012

  • TCK 154. Madde

  • Hakkı Olmayan Yere Tecavüz Suçu

Ham toprak vasfı ile hazine adına kayıtlı olan dava konusu taşınmazın öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş mera, harman yeri, yol, sulak gibi yerlerden olup olmadığı, mahallinde yöreyi iyi bilen, tarafsız yerel bilirkişi, tanık ve teknik bilirkişiler marifetiyle keşif yapılarak saptandıktan sonra, 5237 sayılı TCK.nun 154/2. maddesinin uygulanma olanağı bulunmadığı takdirde dosya içeriğine göre; sanık hakkında aynı yere tecavüz ettiği iddiasıyla idarece 11.09.2008 tarihinde 1. men kararı verilip usulen infaz edildikten sonra aynı yere 2. kez tecavüz etmesi nedeniyle 07.10.2008 tarihinde 2. men kararı verildiğinin ve usulüne uygun olarak bu kararın da infaz edildiğinin anlaşılması karşısında; sanığın hukuki durumunun 3091 sayılı Yasa çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,

SONUÇ : Yasaya aykırı, katılan Maliye Hazinesi vekilinin ve köy tüzel kişiliği temsilcisinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), 10.12.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas: 2011/13887 Karar: 2012/30564 Tarih: 11.10.2012

  • TCK 154. Madde

  • Hakkı Olmayan Yere Tecavüz Suçu

1- Sanık hakkında hazineye ait taşınmaza iskele, beach-bar, ahşap, gölgelik, şemsiye ve şezlong alanı yapmak suretiyle tecavüz ettiğinden bahisle dava açılmış ise de; dosyada tapu kaydı bulunmadığından tecavüze konu taşınmazın varsa tapu getirtilerek gerektiğinde refakate inşaat mühendisi bilirkişide alınarak yeniden keşif yapılıp taşınmazın niteliği, bina vasfında olup olmadığı, yapımı için ruhsat gerekip gerekmediği, İmar mevzuatı içinde kalıp kalmadığı belirlenmek suretiyle sanığın tecavüz ettiği iddia olunan taşınmazın özel imar rejimine tabi yerde olup olmadığı ve binanın yapım tarihi de araştırılarak sonucuna göre 184 ve Kıyı Kanunu’nun uyarınca sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken görevsizlik kararı verilmesi,

2- Kabul ve uygulamaya göre de; sanık hakkında 154/1 inci maddesine aykırılık suçundan açılan kamu davasında, kovuşturma konusu fiilin kabahat oluşturması halinde Kabahatler Kanununun göre mahkemece idari yaptırım kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden, idari yaptırım kararına mülki amirin karar vereceği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmesi,

Sonuç: Yasaya aykırı, sanık müdafiiyle katılan hazine vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1 inci maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321 inci maddesi gereğince BOZULMASINA, 11.10.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas: 2011/9688 Karar: 2012/30336 Tarih: 11.10.2012

  • TCK 154. Madde

  • Hakkı Olmayan Yere Tecavüz Suçu

Karar başlığına yanlış yazılan suç tarihinin 27.05.2008 olarak mahallinde düzeltilmesi mümkün görülmüştür.

Sanığın aşamalarda suça konu yerin köy tüzel kişiliğine ait olmadığını savunması ve teknik bilirkişi raporunda tescil dışı bırakılan yer olduğu belirtilen suça konu taşınmazın 154/2. maddesinde sayılan öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş mera, harman yeri, yol ve sulak gibi yerlerden olup olmadığı ve niteliği, kuşkuya neden olmayacak şekilde belirlenmediğinden, taşınmazın vasfı tarafsız bilirkişi ve tanıklardan sorulup kesin olarak saptandıktan sonra sanığın hukuki durumunun tayini gerektiğinin gözetilmemesi,

Kabul ve uygulamaya göre de:

Temel ceza belirlenirken suçun işleniş şekli suç konusunun önem ve değeri nazara alınarak hapis cezasının alt sınırdan tayin edilmesine karşın hapis cezasının yanında hükmolunan adli para cezasının 61. maddesinde yer almayıp gözetilmesi gereken gerekçelerle alt sınırdan uzaklaşılarak tayini,

SONUÇ : Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeblerden dolayı 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 321. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ), 11.10.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/172 Karar : 2017/13497 Tarih : 29.11.2017

  • TCK 154. Madde

  • Hakkı Olmayan Yere Tecavüz Suçu

Yapılan yargılamaya, dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde gösterilen ve değerlendirilen delillere, oluşa ve mahkemenin soruşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, suçların oluşumuna ve niteliğine uygun kabul ve uygulamasına, hukuka uygun, yasal ve yeterli olarak açıklanan gerekçeye göre sanıklar müdafinin, suç kasıtlarının bulunmadığına yönelik temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddiyle hükümlerin ONANMASINA, 29.11.2017 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI DÜŞÜNCE

Sanıklar … ve … hakkında açılan kamu davasının yerel mahkemece yapılan yargılaması sonunda hakkı olmayan yere tecavüz suçundan T.C.K. 154/1, 62, 52/2 ve 51. maddeleri uyarınca cezalandırılmalarına ilişkin hükmün onanmasına yönelik sayın çoğunluğun görüşüne aşağıdaki nedenlerle katılma olanağı olmamıştır.

Dosyada mevcut tapu kayıtları ile … 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/419 E, 2012/548 K. ve … 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/126 E-339 K. sayılı kararları incelendiğinde sanıkların İstanbul … ilçesi … Mahallesi 1899 ada 247 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki 28 nolu binada paydaş olup müşterek malik olduğu anlaşılmaktadır.

T.C.K.nun 154/1 maddesinde tanımlanan hakkı olmayan yere tecavüz suçu şikayete bağlı suçlardandır.

Katılanların Cumhuriyet Başsavcılığına şikayet tarihleri 27.04.2008 tarihi olup bu tarih itibariyle sanıklar dava konusu taşınmazda hisse sahipleridir.

Sözkonusu taşınmaza ait tapu kaydına göre katılanların taşınmazı edinme tarihleri şikayetin yapıldığı 27.04.2008 tarihinden sonraki 21.05.2008 tarihidir.

Bu durumda, şikayet tarihi itibariyle katılanların şikayet hakkı bulunmamaktadır.

T.C.K. 73/1. maddesine göre şikayetin yetkili kimse tarafından yapılması gerekmektedir.

Somut olayda da, taşınmazın tapu kayıt malikleri şikayet haklarını kullanabilecektir.

Mevcut tapu kaydına göre şikayet tarihi itibariyle katılanların şikayet hakkı bulunmadığı dolayısıyla soruşturma ve kovuşturma koşulu gerçekleşmediğinden CMK 223/8 maddesi gereğince düşme kararı verilmelidir.

Diğer yandan sanıkların taşınmazda hissedar olup, Medeni Kanun hükümleri uyarınca paydaş oldukları taşınmaz üzerinde tasarruf hak ve yetkilerinin bulunması ve bu paydaşlığın yukarıda tarih ve sayısı belirtilen … 5 ve 10. Asliye Hukuk Mahkemesi kararlarıyla da anlaşılması karşısında T.C.K. 154/1 maddesince de suç oluşmayacaktır.

Zira, T.C.K.nun 154/1 maddesindeki suçun oluşması için öncelikle madde metninde açıkça belirtildiği üzere maddede sayılan seçimlik hareketlerin bir hakka dayanmaması gerekmektedir.

Ancak, sanıkların suç tarihi itibariyle taşınmazda hisselerinin olması gözönüne alındığında Medeni Kanun hükümlerince taşınmazda hak sahibi olmaları karşısında atılı suçun unsurları oluşmadığından beraatlerine karar verilmelidir.

Bu itibarla, yerel mahkeme kararının onanması yönündeki sayın çoğunluğun görüşüne iştirak edilmemiştir.29.11.2017


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/18364 Karar : 2014/19322 Tarih : 10.09.2014

  • TCK 154. Madde

  • Hakkı Olmayan Yere Tecavüz Suçu

Suça konu taşınmazın … Belediyesi sınırları içerisinde kaldığı ancak … Kaymakamlığının 26.03.2007 tarihli yazısına göre …, …, …- …, … köy halklarınında ortak kullanımında olduğunun belirtilmesi karşısında, tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.

Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen kanıtlara, mahke menin yargılama sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine göre sanığın, yerinde görülmeyen sair itirazların reddine, ancak:

Sanık hakkında hapis cezası alt sınırdan tayin edildiği halde, aynı gerekçe ile adli para cezasına esas alınan birim gün sayısının alt sınırdan uzaklaşılarak tayini suretiyle çelişkiye neden olunması,

Yasaya aykırı ise de, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususun, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 322. maddesi gereğince düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, sanık hak kında TCK 154. madde ve fıkrası uyarınca hapis cezası yanında tayin edilen adli para cezasına esas alınan 6 birim gün sayısının 5 güne, TCK.nun 62. maddesinin uygulanması ile belirlenen 5 birim gün sayısının 4 güne ve aynı yasanın 52/2. maddesi uyarınca tayin olunan 100 lira adli para cezasının 80 TL’ye indirilmek suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun olan hükmün (DÜZELTİLEREK ONANMASINA), 10.09.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/22003 Karar : 2014/10765 Tarih : 29.05.2014

  • TCK 154. Madde

  • Hakkı Olmayan Yere Tecavüz Suçu

Mala zarar verme suçu başkasının mülkiyetinde bulunan taşınır veya taşınmaz malın kısmen veya tamamen yıkılması, tahrip edilmesi, yok edilmesi, bozulması kullanılamaz hale getirilmesi veya kirletilmesiyle oluşur. Bu bakımdan, söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suçtur. Yıkma, yalnızca taşınmazlar için söz konusudur. Taşınmazın önceki kullanış biçimine uygun olarak bir daha kullanılamaz duruma getirilmesini ifade eder. Yok etme, suça konu şeyin maddi varlığını ortadan kaldırmaktır. Bozma,suça konu şeyin, amacına uygun olarak kullanılması olanağını ortadan kaldırmaktır. Kirletme, başkasının binasının duvarına yazı yazmak, resim yapmak, afiş ve ilan yapıştırmak şeklinde gerçekleştirilmektedir.

Sanık …‘un, kamu ortak malı olup, niteliği yaylak olarak belirlenmiş … parselde yaptırdığı ev ile ilgili olarak Çamlıdere Kaymakamlığı tarafından 3091 sayılı Taşınmaz Mal Zilyedliğine yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanun gereğince yapılan inceleme neticesinde sanığın 4342 sayılı Mera Kanunu’nda belirtilen yayla evi tarzına uymayan betonarme ev inşaatı yapması nedeni ile… Siciline yaylakiye vasfı ile kaydedilen taşınmaza tecavüzünün men’ine karar verildiği, infaz edilen karara karşın sanığın eylemini sürdürmeye devam etmesi nedeni ile hakkında TCK’nın 154/2. maddesi gereğince soruşturma başlatıldığı ve sanığın yayla komşusu olan mağdur … …‘in evinin etrafındaki kafes teli işçi olarak tuttuğu diğer sanıklar … ve … ile birlikte yerinden söküp, iki metre yukarıya taşıdıkları ve bilirkişi raporuna göre kamu malı sayılan ve sanık ile katılanın her ikisinin de kendisine ait olduğunu iddia ettikleri bir adet erik ağacını kestiği somut olayda;

1- Sanıklar … ve … hakkında mala zarar verme suçundan kurulan düşme hükmüne yönelik yapılan temyiz incelemesinde;

Mağdurun birleşen dosyanın 30.11.2010 tarihli duruşmada şikayetinden vazgeçtiğini beyan etmesine rağmen sanıklar … ve …‘e şikayetten vazgeçmeyi kabul edip etmedikleri sorulmamışsa da şikayetten vazgeçme nedeniyle verilen düşme kararına ilişkin gerekçeli kararın sanıklara usulüne uygun olarak tebliğ edildiği ve temyiz yoluna başvurmayan sanıkların vazgeçmeyi zımnen kabul ettiği anlaşılmakla, mahkemenin verdiği düşme kararlarında b ir isabetsizlik görülmemiştir.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, o yer Cumhuriyet savcısının yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükümlerin ONANMASINA,

2- Sanık … hakkında dikili ağaç veya bağ çubuğuna zarar verme ve hakkı olmayan yere tecavüz suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesinde:

a) Sanık hakkında, hakkı olmayan yere tecavüz suçundan kurulan hükme ilişkin olarak; sanık …‘un, getirtilen tapu kaydına göre kamu orta malı niteliğindeki yaylak alanı olduğu anlaşılan 132 ada, 3 nolu parselde yapılan keşif ve alınan fen bilirkişisinin raporuna göre yaylak alanı üzerine kurduğu, 4342 sayılı Mera Kanununa göre yayla evi niteliğinde olmayan kalıcı nitelikteki betonarme ev ile bu eve ait odunluk inşa ettiğinin anlaşılması karşısında köy tüzel kişiliğine ait kamu orta malına tecavüz ettiğine yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Sanığın suç tarihi itibariyle 65 yaşının üstünde olmasına rağmen verilen kısa süreli hapis cezasının adli para cezasına dönüştürülmemesi suretiyle TCK’nın 50/3. maddesine muhalefet edilmesi,

b) Sanık hakkında dikili ağaç veya bağ çubuğuna zarar verme suçundan kurulun hükme ilişkin olarak; sanık hakkında Çamlıdere Başsavcılığı tarafından 05.08.2010 tarihli iddianame ile TCK’nın 152/1-c maddesi gereğince dikili ağaç veya bağ çubuğuna zarar verme suçundan açılan kamu davasıyla ilgili olarak sanığın eyleminin ayrı bir suç oluşturduğu gözetilmeden sanığın kastının hakkı olmayan yere tecavüz suçuna yönelik olduğu gerekçesi ile tek bir cezaya hükmedilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, o yer Cumhuriyet savcısı ve sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 29.05.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2012/29301 Karar : 2014/18160 Tarih : 22.05.2014

  • TCK 154. Madde

  • Hakkı Olmayan Yere Tecavüz Suçu

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1- Sanıklar hakkında müştekilere ait taşınmaza depo malzemesi koymak suretiyle tecavüz ettiklerinden bahisle dava açılmış ise de, 5841 sayılı Kanun ile 5237 sayılı TCK.nın 154/1. maddesinde yapılan değişiklik gözetilip, tecavüze konu taşınmazın varsa tapu kaydı, pafta örneği getirtilerek mahallinde yeniden keşif yapılıp taşınmazın vasfı da belirlendikten sonra öteden beri köylünün ortak kullanımına bırakılmış mera, harman yeri, eğrek yeri, yol ve sulak gibi yerlerden olup olmadığı yöreyi iyi bilen tarafsız yerel bilirkişi ve tanıklardan da sorulup kesin biçimde saptandıktan sonra sonucuna göre ilgili köy tüzel kişiliği davadan haberdar edilerek sanık M.. T..’un hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik kovuşturmayla hüküm kurulması,

2- Tarafsız tanık bulunmayan tehdit olayında, sanıkların tüm aşamalarda tehditte bulunmadıklarını savunmaları, katılan A.. T..’un soruşturma aşamasındaki ifadesinde, sanıklar H.. T.. ve M.. T..’un kendisini ölümle tehdit ettiğini, kovuşturma aşamasındaki beyanında ise kendisini sanık M.. T..’un tehdit ettiğini söylemesi karşısında, anlatımlar arasındaki çelişkinin giderilmesi, giderilemediği takdirde yöntemince irdelenerek hangisinin üstün tutulduğu gösterilerek sonucuna göre sanıklar M.. T.. ile H.. T..’un hukuki durumlarının belirlenmesi gerekirken eksik inceleme sonucu yetersiz gerekçe ile her iki sanık hakkında da TCK’nın 106/2-c maddesinden mahkumiyet kararı verilmesi,

3- Kabule göre de;

a) Sanık M.. T.. hakkında TCK’nın 154/1. maddesi gereğince cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı halde ek savunma hakkı tanınmadan aynı Kanun maddesinin ikinci fıkrası gereğince hüküm kurularak, CMK’nın 226. maddesine aykırı davranılması,

b) Sanıkların adli sicil kayıtlarının bulunmaması, pişmanlıkları dolayısıyla yeniden suç işlemeyecekleri kanaatiyle tehdit suçundan verilen hapis cezalarının ertelenmesi ile tehdit suçunda giderilmesi gereken somut (maddi) bir zararın oluşmaması ve manevi zararın ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmasına engel teşkil etmemesi karşısında, CMK’nın 231/6. maddesindeki diğer hususlar değerlendirilmeden, tehdit suçunda gerekçesiz olarak anılan Kanun maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi,

Kanuna aykırı, sanıklar H.. T.. ve M.. T..’un temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKÜMLERİN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 22/05/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/18677 Karar : 2014/9816 Tarih : 20.05.2014

  • TCK 154. Madde

  • Hakkı Olmayan Yere Tecavüz Suçu

Mala zarar verme suçu başkasının mülkiyetinde bulunan taşınır veya taşınmaz malın kısmen veya tamamen yıkılması, tahrip edilmesi, yok edilmesi, bozulması kullanılamaz hale getirilmesi veya kirletilmesiyle oluşur. Bu bakımdan, söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suçtur. Yıkma, yalnızca taşınmazlar için söz konusudur. Taşınmazın önceki kullanış biçimine uygun olarak bir daha kullanılamaz duruma getirilmesini ifade eder. Yok etme, suça konu şeyin maddi varlığını ortadan kaldırmaktır. Bozma, suça konu şeyin, amacına uygun olarak kullanılması olanağını ortadan kaldırmaktır.Kirletme, başkasının binasının duvarına yazı yazmak, resim yapmak, afiş ve ilan yapıştırmak şeklinde gerçekleştirilmektedir.

Sanık ile katılanların kardeş oldukları, Darboğaz Köyünde babalarından kalma yaklaşık 12 dönümlük araziyi aralarında fiili olarak paylaştıkları ve kendilerine düşen kısmı kullanmaya başladığı, her birinin kullandığı kısmı fındık ağacı diktiği, sanığın diğer iki kardeşine ait yerle ilgili fındık ağaçlarını köküne yakın yerden balta ile kesmek suretiyle zarar verdiği, ayrıca sanığın söz konusu yerdeki babalarından kalan ve müşterek kullandıkları evin odalarını tuğla örmek suretiyle kapatarak katılanın kullanmasına engel olduğu olayda, mala zarar verme ve hakkı olmayan yere tecavüz suçlarının oluştuğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiş, hakkı olmayan yere tecavüz suçu yönünden, 5237 sayılı TCK’nın 154/1. maddesi uyarınca hapis cezası yanında adli para cezasına da hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre; diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1-Katılanlar ile sanığın kardeş olduklarını beyan etmeleri karşısında, aile nüfus kayıt tablosu getirtilerek, kardeş olduklarının anlaşılması halinde, sanığın katılan kardeşi ile aynı konutta oturduğunun tespit edilmesi halinde 5237 sayılı TCK’nın 167/1. maddesine göre sanık hakkında ceza verilemeyeceği, aynı konutta oturmaması halinde ise, suçun aynı Kanunun 167/2. maddesine göre şikayete tabi olacağı ve cezada indirim yapılacağı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,

2-Mala zarar verme suçu yönünden, İddianame ile talep edilmediği halde, ek savunma hakkı tanınmadan sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 152/1-c maddesinin uygulanması suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 226. maddesine muhalefet edilmesi,

3-Hakkı olmayan yere tecavüz suçunun, 5237 sayılı TCK’nın 154/1. maddesi kapsamında şikayete tabi olup suç tarihinde yürürlükte bulunan anılan Kanunun 73/8. maddesine göre uzlaşma kapsamında olması karşısında 5271 sayılı CMK’nın 253 ve 254. maddeleri uyarınca sanık ile katılanlara uzlaşma koşulları ve sonuçları açıklanıp bildirilmeden yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması,

Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 20.05.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2009/21017 Karar: 2011/21674 Tarih: 21.11.2011

  • TCK 154. Madde

  • Hakkı Olmayan Yere Tecavüz Suçu

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

5237 sayılı TCK’nun 154/2. maddesinde; köy tüzel kişiliğine ait olup köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş bulunan mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malların kısmen veya tamamen zapt edilmesi, bunlar üzerinde tasarrufta bulunulmasının suç olarak düzenlendiği, köy muhtarı olan sanığın, köylünün ortak kullanım alanı olan yerlere tecavüzlerin önlenmesi için Cumhuriyet Başsavcılığına ihbarda bulunmamasından ibaret eyleminin, aynı yasanın 279. maddesinde düzenlenen kamu görevlisinin suçu bildirmemesi suçunu oluşturacağı gözetilmeden yetersiz gerekçelerle beraat kararı verilmesi,

SONUÇ : Yasaya aykırı ve katılanların temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 21.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS