0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Nitelikli Hırsızlık Suçu

TCK Madde 142

(1) Hırsızlık suçunun;

a) Kime ait olursa olsun kamu kurum ve kuruluşlarında veya ibadete ayrılmış yerlerde bulunan ya da kamu yararına veya hizmetine tahsis edilen eşya hakkında,

b) (Mülga: 18/6/2014-6545/62 md.)

c) Halkın yararlanmasına sunulmuş ulaşım aracı içinde veya bunların belli varış veya kalkış yerlerinde bulunan eşya hakkında,

d) Bir afet veya genel bir felaketin meydana getirebileceği zararları önlemek veya hafifletmek maksadıyla hazırlanan eşya hakkında,

e) Adet veya tahsis veya kullanımları gereği açıkta bırakılmış eşya hakkında,

f) (Mülga: 2/7/2012-6352/82 md.)

İşlenmesi hâlinde, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(2) Suçun;

a) Kişinin malını koruyamayacak durumda olmasından veya ölmesinden yararlanarak,

b) Elde veya üstte taşınan eşyayı çekip almak suretiyle ya da özel beceriyle,

c) Doğal bir afetin veya sosyal olayların meydana getirdiği korku veya kargaşadan yararlanarak,

d) Haksız yere elde bulundurulan veya taklit anahtarla ya da diğer bir aletle kilit açmak veya kilitlenmesini engellemek suretiyle,

e) Bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle,

f) Tanınmamak için tedbir alarak veya yetkisi olmadığı halde resmi sıfat takınarak,

g) Büyük veya küçük baş hayvan hakkında

h) (Ek: 18/6/2014-6545/62 md.) Herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında, İşlenmesi hâlinde, beş yıldan on yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Suçun, bu fıkranın (b) bendinde belirtilen surette, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olan kimseye karşı işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte biri oranına kadar artırılır.

(3) Suçun, sıvı veya gaz hâlindeki enerji hakkında ve bunların nakline, işlenmesine veya depolanmasına ait tesislerde işlenmesi halinde, beş yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Bu fiilin bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, ceza yarı oranında artırılır ve onbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.

(4) (Ek: 6/12/2006 – 5560/6 md.) Hırsızlık suçunun işlenmesi amacıyla konut dokunulmazlığının ihlâli veya mala zarar verme suçunun işlenmesi halinde, bu suçlardan dolayı soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesi için şikâyet aranmaz.

(5) (Ek: 18/6/2014-6545/62 md.) Hırsızlık suçunun işlenmesi sonucunda haberleşme, enerji ya da demiryolu veya havayolu ulaşımı alanında kamu hizmetinin geçici de olsa aksaması hâlinde, yukarıdaki fıkralar hükümlerine göre verilecek ceza yarısından iki katına kadar artırılır.



TCK Madde 142 Gerekçesi

Maddede, hırsızlık suçunun nitelikli şekilleri tanımlanmıştır. Bu nitelikli unsurlar, üç fıkra hâlinde tasnif edilmiştir.

Birinci fıkranın (a) bendine göre; hırsızlık suçunun, kime ait olursa olsun, kamu kurum ve kuruluşlarında veya ibadete ayrılmış yerlerde bulunan ya da kamu yararına veya hizmetine tahsis edilen eşya hakkında işlenmesi, suçun temel şekline nazaran daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Eşyanın kurum ve kuruluş veya ibadet yerine ait bulunması veya buralarda özel muhafaza altına alınmış olması koşulu aranmamış, görevlilerin veya ibadet edenlerin özel eşyası hakkında suçun işlenmesi hâlinde de bu nitelikli unsurun oluşacağı kabul edilmiştir.

Fıkranın (b) bendinde, hırsızlık suçunun herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında işlenmesi, suçun diğer bir nitelikli şekli olarak tanımlanmıştır.

Bina veya etrafı çevrili eklentilerinde yapılan hırsızlığın cezası artırılırken bu gibi yerlere giriş şekline önem verilmemiştir. Tarlada tarım araçlarının korunması için yapılan kulübelerde işlenen hırsızlığın da madde hükmüne girmesi sağlanmıştır. Ancak bina tanımına girmeyen bir yerde, örneğin otomobilde bulunan eşya hakkında muhafaza altına alınma koşulu aranmış; böylece kapıları kilitli olmayan veya camları kapatılmamış bir otomobildeki eşyanın çalınması hâlinde nitelikli hırsızlık kabul edilmemiştir.

Fıkranın (c) bendi ile halkın yararlanmasına sunulmuş ulaşım araçlarında ve bunların belli kalkış ve varış yerlerinde yani istasyonlarda bulunan eşya korunmaktadır. Bu gibi eşyanın yolcu veya araç personeline ait bulunması, keza yolcu veya personelin beraberinde bulunması gerekli değildir. Kargo ile nakledilen veya araçtan indirilen yahut yüklenmek üzere hazırlanan eşya da bu kapsama alınmıştır. Eşyanın muhafaza altına alınmış olması koşulu aranmamıştır. Aracın türü önemli değilse de, umuma tahsis edilmiş olması zorunludur. Bir vasıtanın umuma tahsis edildiği, bir bedel karşılığında herkes tarafından kullanılabilir olması ile değil, belirli bir yöne giden yolcuları ve eşyayı nakletmesiyle anlaşılır.

Fıkranın (d) bendinde, hırsızlık suçunun bir afet veya genel bir felâketin meydana getirebileceği zararları önlemek veya hafifletmek maksadıyla hazırlanan eşya hakkında işlenmesi, bir nitelikli unsur olarak belirlenmiştir. Deprem, sel, su baskını, yangın ve savaş gibi afet veya genel felâketin sebebiyet verebileceği zararları önlemek, bu afet veya felaketlere maruz kalan insanların ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla hazırlanmış olan eşya, bu bent kapsamına giren hırsızlık suçunun konusunu oluşturmaktadır. Eşyanın bulunduğu yer önemli değildir; bunların bina içerisinde veya açıkta depolanmış olması mümkündür. Bunun gibi, eşyanın afet ve felâket bölgesine gittikten sonra ve henüz afetten zarar görenlere dağıtılmadan önce çalınması hâlinde de bent uygulanacaktır.

Fıkranın (e) bendinde, âdet veya tahsis ve kullanım gereği açığa bırakılmış olan eşya hakkında hırsızlık suçunun işlenmesi, bir nitelikli unsur olarak kabul edilmiştir. Tarlalarda bırakılan tarım araçları, inşaat yerine yığılan malzeme, bu kapsama giren eşyaya örnek olarak gösterilebilir. Bunların çalınmalarında kolaylık bulunması, bu nitelikli hâlin kabulünde etken olmuştur.

Fıkranın (f) bendine göre, hırsızlık suçunun elektrik enerjisi hakkında işlenmesi, bir nitelikli hâli oluşturmaktadır. Suçun temadi hâlinde işlenmesi, bu nitelikli hâlin kabulünde etkili olmuştur.

Maddenin ikinci fıkrasında, hırsızlık suçunun birinci fıkraya nazaran daha ağır cezayı gerektiren nitelikli şekilleri düzenlenmiştir.

İkinci fıkranın (a) bendine göre, hırsızlık suçunun kişinin malını koruyamayacak durumda olmasından veya ölmesinden yararlanılarak işlenmesi, suçun temel şekline nazaran daha ağır ceza ile cezalandırılmasını gerektirmektedir. Mağdurun trafik kazası geçirmiş olması, aklî veya bedensel bir hastalık veya sakatlıkla malul olması, malını koruyamayacak durumda olmasının örneklerini oluşturmaktadır. Hatta, bir yakınının ölüm haberini almış olmaktan doğan büyük bir üzüntünün neden olduğu bir panik hâlinin de aynı durumu doğurmuş bulunması olanaklıdır.

Kişinin örneğin geçirmiş bulunduğu kaza sonucunda ölmüş olmasından yararlanılarak üzerindeki veya yanındaki eşya hakkında hırsızlık suçunun işlenmiş olması da bu bent kapsamında mütalâa edilmiştir.

Bu bent hükmünün uygulanabilmesi için, kişinin malını koruyamayacak duruma fail tarafından getirilmemiş olması gerekir. Aksi takdirde, duruma göre, yağma suçunun veya bir başka suçu işlemek amacıyla kasten öldürme suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir.

Fıkranın (b) bendinde, hırsızlığın elde veya üstte taşınan eşyayı çekip almak suretiyle ya da özel bir beceriyle işlenmesi hâli öngörülmüştür. Yankesicilik veya kişisel çeviklik ile işlenen hırsızlık hâlleri bendin kapsamına girdiği gibi, bir hayvanı alıştırmak suretiyle ve ondan yararlanılarak işlenen fiiller hakkında da bendin uygulanması sağlanmıştır. Bunun gibi, yoldan giden bir kimsenin çantasını kapıp kaçmak suretiyle işlenen hırsızlık da bu bent kapsamında mütalâa edilmiştir. Ancak, bu son hâlde, direncini kırma amacıyla kişiye karşı cebir kullanılmamalıdır. Aksi takdirde, yağma suçu oluşur.

Fıkranın (c) bendinde hırsızlık suçunun doğal bir afetin veya sosyal olayların meydana getirdiği korku veya kargaşadan yararlanarak işlenmesi, bir nitelikli unsur olarak belirlenmiştir. Kişinin içinde bulunduğu bazı durumlar, eşyası üzerindeki koruma ve gözetimini zayıflatabilir ve hatta ortadan kaldırabilir. Bu durumdan yararlanarak hırsızlık suçu kolaylıkla işlenebilir.

Fıkranın (d) bendinde, hırsızlık suçunun haksız yere elde bulundurulan veya taklit anahtarla ya da diğer bir aletle kilit açmak suretiyle işlenmesi, bir nitelikli hâl olarak kabul edilmiştir. Bu nitelikli hâl için önemli olan, hırsızlık suçunun kilit açmak suretiyle işlenmesidir. Kilit, haksız yere elde bulundurulan veya taklit anahtarla ya da diğer bir aletle açılmış olabilir. Anahtar, hırsızlık veya yağma suretiyle de elde edilmiş olabilir. Bu durumda iki suçun oluştuğunu kabul etmek gerekir. Kilidin, hırsızlığı işlemek veya çalınmış malı başka yere nakletmek amacı ile açılmış olması gerekir. Kilidin muhkem olması şart değildir. Anahtar veya diğer aletlerin, vasıtasız olarak açılması mümkün olmayan bir kilidi açmak için kullanılması lazımdır. Kilidi kırmadan açmaya yarayan her türlü araç, alet sayılır. Sahibinin kilidin üzerinde unuttuğu anahtar çevrilerek kilidin açılması suretiyle hırsızlığın işlenmesi ve çalınacak şeyin herhangi bir aletle yerinden sökülmesi hâllerinde bu bent uygulanmayacaktır.

Fıkranın (e) bendine göre; hırsızlık suçunun bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle işlenmesi, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir nitelikli unsur oluşturmaktadır.

Fıkranın (f) bendinde bir nitelikli hâl olarak hırsızlık suçunun tanınmamak için tedbir alarak veya yetkisi olmadığı hâlde resmî sıfat takınarak işlenmesi öngörülmüştür. Kişi, kendisini tanınmayacak hâle getirmekle, yakalanmasını önlemek ve böylece cezasız kalmasını sağlamak amacı gütmektedir. Keza, kişinin kamu görevlisi sıfatını takınması suretiyle hırsızlık suçu işlemesi hâlinde, bu sıfatın verdiği kolaylıktan yararlanması söz konusudur.

Fıkranın (g) bendine göre; hırsızlık suçunun barınak yerlerinde, sürüde veya açık yerlerde bulunan büyük veya küçükbaş hayvan hakkında işlenmesi, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir nitelikli unsur oluşturmaktadır.

Maddenin üçüncü fıkrasında, hırsızlık suçunun sıvı veya gaz hâlindeki enerji hakkında ve bunların nakline, işlenmesine veya depolanmasına ait tesislerde işlenmesi, suçun temel şekline göre daha ağır cezayı gerektiren hâl olarak tanımlanmıştır. Ancak, hırsızlık suçunun bu nitelikli şeklinin bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, hapis cezasının yanı sıra adlî para cezası öngörülmüştür. Çünkü, bu durumda hırsızlık suçunun işlenmesi suretiyle uğranılan zararın veya elde edilen yararın miktarını tam olarak belirlemek her zaman mümkün olamamaktadır.


TCK 142 (Nitelikli Hırsızlık Suçu) Emsal Yargıtay Kararları


Ceza Genel Kurulu 2020/16 E. , 2020/181 K.

  • TCK 142/2-h
  • Nitelikli hırsızlık suçunda yararlanma kastı

TCK’nın 142. maddesinin ikinci fıkrasının (h) bendinde iki ayrı nitelikli hâl düzenlenmiş olup birincisi herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış olan eşyanın çalınmasıdır. Bu nitelikli hâlin uygulanabilmesi için eşyanın, herkesin girebileceği bir yerde bulunmasının yanında, kilitlenmek suretiyle de muhafaza altına alınmış olması gerekir. Madde gerekçesinde, “Ancak bina tanımına girmeyen bir yerde, örneğin otomobilde bulunan eşya hakkında muhafaza altına alınma koşulu aranmış; böylece kapıları kilitli olmayan veya camları kapatılmamış bir otomobildeki eşyanın çalınması hâlinde nitelikli hırsızlık kabul edilmemiştir.” denilmek suretiyle bu husus belirtilmiştir. Herkesin girebileceği yerden, cadde, sokak, pazar yeri veya meydan gibi hiçbir sınırlama, engel olmadan kişilerin girme imkânı bulunan kamuya açık yerler anlaşılmalıdır.

Fıkrada belirtilen ikinci nitelikli hâl ise, bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşyanın çalınmasıdır. Bu nitelikli hâlde öngörülen “bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmaktan” anlaşılması gereken, mutlaka belli bir yere kilitlemek ya da gizlemek olmayıp eşyanın bina veya eklentisi içinde bulundurulmuş olması yeterlidir.

Hırsızlık suçunun manevi unsuru kasttır. Fail, bilerek ve isteyerek başkasına ait taşınır bir malı, zilyedinin rızasına aykırı olarak bulunduğu yerden almalıdır. Suçun oluşabilmesi için genel kastın yanında failin ayrıca “kendisine veya başkasına bir yarar sağlama maksadı” ile (özel kast) hareket etmiş olması gerekmektedir. Hırsızlık suçunun oluşabilmesi için genel kast yanında bulunması gereken “yararlanma” özel kastı, suça konu eşyadan doğrudan veya dolaylı şekilde istifade edilmesi şeklinde olabileceği gibi maddi ya da manevi nitelikte de bulunabilir. Başka bir ifadeyle failin elde etmeyi umduğu her türlü tatmin ve haz, yarar kavramının içinde değerlendirilir (Nur Centel, Hamide Zafer, Özlem Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, İstanbul, 2007, s; 302). Ancak şaka yapılması veya alay edilmesi amacıyla malın alınması bu kapsamda mütalaa edilmez.

Buradaki yararın geçici veya sürekli olmasının da bir önemi bulunmamaktadır. Ayrıca madde metninde açıkça belirtildiği üzere, yararın mutlaka faile dönük olması da aranmaz. Failin yararlanma kastıyla hareket etmesi yeterlidir. Çaldığı maldan yararlanmış olup olmamasının suçun oluşumuna etkisi bulunmamaktadır (Doğan Soyaslan, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 8. Baskı, Ankara, 2010, s; 372). Nitekim bu husus maddenin gerekçesinde de; “Hırsızlık suçunun oluşabilmesi için, failin kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla hareket etmesi yeterli olup, bunun fiilen temini şart değildir. Bu yarar, maddî veya manevî olabilir.” şeklinde ifade edilmiştir.


Ceza Genel Kurulu 2019/632 E. , 2020/212 K.

  • TCK 142/1-e , TCK 142/2-h

  • Kilitli olmakla birlikte kilitleme sisteminin muhafaza altına almayı sağlamadığı bir durumda kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış eşyadan bahsedilemeyeceği, bu bağlamda, kontak anahtarının kapatılması suretiyle aktif hâle gelen direksiyon kilidinin, suça konu elektrikli bisikleti muhafaza etmeye yönelik olmayıp sadece motorun çalışma sistemini durdurucu bir etkiye sahip olduğu, ayrıca bu kilide müdahale edilmeden veya etkisiz hâle getirilmeden de suça konu elektrikli bisikletin çalınmasının mümkün olduğunun anlaşılması karşısında, sanığın eyleminin TCK’nın 142/2-h maddesinde yazılı bulunan kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış eşya hakkında hırsızlık suçunu değil, aynı Kanun’un 142/1-e maddesinde düzenlenen kullanımı gereği açıkta bırakılmış eşya hakkında hırsızlık suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.

Uyuşmazlık konusunu ilgilendiren TCK’nın 142. maddesinin ikinci fıkrasının (h) bendinde ise iki ayrı nitelikli hâl düzenlenmiş olup birincisi herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış olan eşyanın çalınmasıdır. Bu nitelikli hâlin uygulanabilmesi için eşyanın, herkesin girebileceği bir yerde bulunmasının yanında, kilitlenmek suretiyle de muhafaza altına alınmış olması gerekir. Madde gerekçesinde, “Ancak bina tanımına girmeyen bir yerde, örneğin otomobilde bulunan eşya hakkında muhafaza altına alınma koşulu aranmış; böylece kapıları kilitli olmayan veya camları kapatılmamış bir otomobildeki eşyanın çalınması hâlinde nitelikli hırsızlık kabul edilmemiştir.” denilmek suretiyle bu husus belirtilmiştir. Herkesin girebileceği yerden, cadde, sokak, pazar yeri veya meydan gibi hiçbir sınırlama, engel olmadan kişilerin girme imkânı bulunan kamuya açık yerler anlaşılmalıdır.

Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere, bu nitelikli hâlin uygulanması bakımından muhafaza altına alınma koşulu aranmış, böylece kapıları kilitli olmayan veya camları kapatılmamış bir otomobildeki eşyanın çalınması durumu nitelikli hırsızlık olarak kabul edilmemiştir. Buna göre, bir şeyin kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış olması için, teknik bir düzenek ve bir anahtar yardımı ile kilit altına alınmış olması gerekmektedir.

Kilit; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, “Anahtar, düğme gibi takılıp çıkarılabilen bir parça yardımıyla çalışan kapatma aleti” olarak tanımlanmıştır. Başka bir anlatımla kilit, taşınır veya taşınmaz bir malı muhafaza etmeye yarayan anahtar ya da ona benzer başka aletlerle fonksiyonel hâle gelebilen herhangi bir alettir. Bu nitelikli hâlin oluşması bakımından kilidin şekli veya konulduğu yerin bir önemi bulunmamaktadır. Önemli olan tornavida, bıçak, levye gibi bir alet kullanmadan açılamayan, anahtar veya başka bir alet marifetiyle çözülebilen bir mekanizmanın varlığıdır (Durmuş Tezcan, Mustafa Ruhan Erdem, R. Murat Önok, Teorik ve Pratik Ceza özel Hukuku, 14. Baskı, 2017, s. 671; Mahmut Koca, İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 4. Baskı, 2017, s. 562). Kilit, taşınır eşyayı muhafaza etmeye yönelik olmalıdır. Kilidin herhangi bir suretle etkisiz hâle getirilmesi durumunda bu nitelikli hâl uygulanma imkanı bulabilecektir. Başka bir ifadeyle, kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış eşya çalınırken kilit veya eşyanın konulduğu muhafaza kırılmalı, delinmeli ya da tahrip edilmelidir. Bununla birlikte üzerinde kilit aksamı bulunmakla birlikte kilitleme sistemi aktif durumda değilse kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış eşyadan bahsetmek mümkün olmayacaktır.

Fıkrada belirtilen ikinci nitelikli hâl ise, bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşyanın çalınmasıdır. Bu nitelikli hâlde öngörülen “bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmaktan” anlaşılması gereken, mutlaka belli bir yere kilitlemek ya da gizlemek olmayıp eşyanın bina veya eklentisi içinde bulundurulmuş olması yeterlidir.

Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 05.12.2017 tarihli ve 474-519 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, kapı ve camları kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış olan aracın, kapı kilitlerinin veya camlarının zorlanarak veya kırılarak açılıp aracın içerisindeki eşyanın ya da düz kontak yapılıp çalıştırılan aracın kendisinin çalınması eylemleri suç tarihi de dikkate alınmak suretiyle TCK’nın 142/1-b ya da aynı Kanun’un 142/2-h maddesinde yazılı bulunan herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında hırsızlık suçunu oluşturacaktır. Aynı şekilde, sabit bir noktaya harici bir mekanizma ile kilitlenerek bağlanan motosiklet, mobilet veya elektrikli bisikletler, kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış olduklarından, bunların suç konusu olması hâlinde de, TCK’nın 142. maddesinin 2. fıkrasının (h) bendinde düzenlenen, “kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınan eşya hakkında” hırsızlık suçuna ilişkin nitelikli hâlin gerçekleşeceği konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Bununla birlikte, sabit bir noktaya bağlı olmaksızın kontak anahtarı kapatılmak suretiyle kendi direksiyon kilidi ile kilitlenerek ya da tekerleğin dönmesini engelleyen disk, zincir veya kilit takılmış hâlde açık bir alan üzerinde park edilen motosiklet, mobilet ya da elektrikli bisikletlerin suç konusu olması durumunda ise, kilidine müdahale edilmeden ve kilit etkisiz hâle getirilmeden de sürüklenerek ya da vinç, çekici veya benzeri bir alet yardımıyla taşınarak götürülmeleri mümkün olduğundan, başka bir ifadeyle araçların aksine, bunların kendi motor kilitleri, eylemin niteliğini değiştirecek bir etkiye sahip olmadıklarından TCK’nın 142. maddesinin 2. fıkrasının (h) bendi kapsamında kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış eşya hakkında hırsızlık suçunun değil, aynı maddenin birinci fıkrasının (e) bendindeki kullanım gereği açıkta bırakılmış eşya hakkındaki hırsızlık suçunun oluşacağı kabul edilmelidir.

Nitekim Ceza Genel Kurulunun 07.04.2015 tarihli ve 833-98; 06.05.2014 tarihli 430-227; 687-228, 17.09.2013 tarihli 72-374, 05.07.2013 tarihli 77-334; 84-335; 82-338; 91-336 ve 18.12.2012 tarihli ve 1411-1852 sayılı kararlarında da, kullanımları ancak sokaklar ve caddeler gibi açık alanlarda olan, sayıları gün geçtikçe çoğalan, her zaman ve özellikle gün içinde otopark ya da bina içlerine park edilmeleri mümkün olamayan, cadde kenarlarına tedbir alınmaksızın park edilmeleri de zorunluluk hâline gelmiş bulunan motosikletlerin kullanım gereği açıkta bırakılmalarının kaçınılmaz olduğunun, buna göre de sabit bir noktaya bağlı olmaksızın kontak anahtarı kapatılmak suretiyle kendi direksiyon kilidi ile kilitlenerek park edilen motosikletlerin düz kontak yapılmak, ya da sürüklemek veya taşımak suretiyle çalınması hâllerinde TCK’nın 142. maddesinin 1. fıkrasının (e) bendinde düzenlenen suçun oluşacağı sonucuna ulaşılmıştır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanık …‘ın, haklarında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilen inceleme dışı sanıklar … ve … ile birlikte, mağdurun, herhangi sabit bir yere bağlamaksızın, kontak anahtarını kapatarak kendi direksiyon kilidi ile kilitleyip ikametinin önündeki açık alan üzerine park ettiği elektrikli bisikleti direksiyon kilidini kırarak düz kontak yapmak suretiyle çaldığı olayda;

Kilidin, taşınır veya taşınmaz bir malı muhafaza etmeye yarayan anahtar ya da ona benzer bir alet kullanılmak suretiyle aktif hâle gelen bir mekanizma olduğu hususu göz önüne alınarak, TCK’nın 142. maddesinin 2. fıkrasının (h) bendinde yazılı bulunan kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış eşya hakkında hırsızlık suçunun oluşabilmesi için kilidin suça konu eşyayı muhafaza etmeye yönelik olmasının gerektiği, kilitli olmakla birlikte kilitleme sisteminin muhafaza altına almayı sağlamadığı bir durumda kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış eşyadan bahsedilemeyeceği, bu bağlamda, kontak anahtarının kapatılması suretiyle aktif hâle gelen direksiyon kilidinin, suça konu elektrikli bisikleti muhafaza etmeye yönelik olmayıp sadece motorun çalışma sistemini durdurucu bir etkiye sahip olduğu, ayrıca bu kilide müdahale edilmeden veya etkisiz hâle getirilmeden de suça konu elektrikli bisikletin çalınmasının mümkün olduğunun anlaşılması karşısında, sanığın eyleminin TCK’nın 142/2-h maddesinde yazılı bulunan kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış eşya hakkında hırsızlık suçunu değil, aynı Kanun’un 142/1-e maddesinde düzenlenen kullanımı gereği açıkta bırakılmış eşya hakkında hırsızlık suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.


Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2021/4851 E. , 2021/20786 K.

  • TCK 142/2-h , **TCK 142/1-e
  • Kilitlenmiş eşya veya adet gereği açıkta bırakılan eşya

Dosyada yer alan yakalama tutanağına göre sanığın araç içine sağ ön kapısını zorlayarak içeri girdiği belirtilmiş ise de araç üzerinde inceleme yapılmadığı, sanığın aracın kapısının açık olduğunu savunması ve yakalama tutanağında sanığın kapıyı nasıl açtığı da anlaşılamadığı göz önüne alınarak müştekiye aracın kilitli olup olmadığı sorularak ve ayrıca tutanak tanıklarının da dinlenerek sonucuna göre; kilitli ise eylemin TCK’nın 142/2-h maddesi kapsamına giren suçu oluşturacağı; kilitli değil ise TCK’nın 142/1-e maddesi kapsamına giren suçu oluşturacağı gözetilmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,


Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2020/10723 E. , 2021/12075 K.

  • TCK 142/2-h
  • Apartman dairesinin kapısından ayakkabı hırsızlığı

1- Sanığın, farklı dairelerde oturan müştekilerin ikamet kapısının önünde bulunan ayakkabıları çalmak şeklindeki eyleminin, suç tarihi itibariyle TCK’nın 142/2-h maddesinde tanımlanan suçu oluşturduğu eyleminin uyduğu gözetilmeden sanık hakkında TCK 141/1 maddesinin uygulanması suretiyle eksik ceza tayini,

2- Aynı apartman binasında ayrı dairelerde ikamet eden müştekilerin dairelerinin giriş kapıları önünde bulunan ayakkabıları çalan sanığın eyleminin aynı neviden fikri içtima oluşturması nedeniyle bir kez 5237 sayılı TCK’nın 142/2-h, 143. ve 43/2 maddelerinden hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde eksik ceza tayini,

3- Hırsızlık eyleminin geceleyin gerçekleştirilmesi nedeniyle sanığın cezasından arttırım yapılırken uygulama maddesinin gösterilmemesi suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 232.maddesine aykırı davranılması, bozma nedenidir.


Ceza Genel Kurulu 2019/650 E. , 2020/333 K.

  • TCK 142/1-e
  • TCK 142/1-h
  • Nitelikli hırsızlık suçlarının unsurları

Suç ve karar tarihi itibarıyla uyuşmazlık konusuyla ilgili TCK’nın 142. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi;

“(1) Hırsızlık suçunun; … e) Âdet veya tahsis veya kullanımları gereği açıkta bırakılmış eşya hakkında, İşlenmesi hâlinde, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur…”,

Aynı Kanun’un 142. maddesinin ikinci fıkrasının (h) bendi ise; “Suçun, herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında işlenmesi hâlinde, beş yıldan on yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”, Şeklinde düzenlenmiştir.

Uyuşmazlık konusunda isabetli bir çözüme ulaşılması bakımından TCK’nın 142. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi ile ikinci fıkrasının (h) bendinin uygulanma şartları üzerinde durulması gerekmektedir.

TCK’nın 142. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendindeki suçun oluşabilmesi için, hırsızlık fiilinin âdet veya tahsis ya da kullanımları gereği açıkta bırakılmış eşya hakkında işlenmesi gerekmekte olup bu bölüme ilişkin madde gerekçesinde de; “Fıkranın (e) bendinde, âdet veya tahsis ve kullanım gereği açığa bırakılmış olan eşya hakkında hırsızlık suçunun işlenmesi, bir nitelikli unsur olarak kabul edilmiştir. Tarlalarda bırakılan tarım araçları, inşaat yerine yığılan malzeme, bu kapsama giren eşyaya örnek olarak gösterilebilir. Bunların çalınmalarında kolaylık bulunması, bu nitelikli hâlin kabulünde etken olmuştur.” şeklinde açıklamalara yer verilmiş, böylece maliklerince her türlü denetim, gözetim ve önlemden yoksun olan, sahiplerince sürekli biçimde korunmalarındaki zorluk nedeniyle açık alanda bulunan eşyanın başkaları tarafından alınabilmesinin kolaylığını dikkate alan bir düzenleme yapılmıştır.

Suçun konusunu oluşturan “açıkta bırakılmış eşya” ifadesinden özel alanlar dışında kalan caddeler, sokaklar, parklar, bahçeler, tarlalar, sahil kenarları ve bunun gibi yerlerde bırakılmış eşya akla gelmelidir. Bununla birlikte maddedeki nitelikli hâlin oluşması için, eşyanın açıkta bırakılması yeterli olmayıp hangi nedenle açıkta bırakıldığının araştırılması ve âdet veya tahsis ya da kullanımları gereği açıkta bırakılma şartlarının da aranması gerekecektir.

5237 sayılı TCK’nın 142/1-e maddesinde yer alan nitelikli hırsızlığın karşılığı 765 sayılı TCK’nın 491/2. maddesinde; “âdet muktezası olarak yahut tahsis ve istimalleri itibarıyla umumun tekafülü altında bulunan eşya hakkında hırsızlık” olarak düzenlenmiştir. İki madde birbiriyle paralel hükümler içermekte ise de, umumun tekafülü ya da kamunun güvencesine bırakılma şeklinde ifade edilen unsur 5237 sayılı TCK’nın 142/1-e maddesinde bulunmadığından, açıkta bırakmanın âdet, tahsis ya da kullanım gereği nedenlerine dayandığının tespiti yeterli kabul edilmiş ve böylece nitelikli hâlin uygulama alanı 765 sayılı TCK’ya göre genişletilmiştir.

Öğretideki görüşlere göre âdet; “toplumda süreklilik kazanan, alışkanlık oluşturan ve genellik karakterini taşıyan, kamu düzenine, kanunlara ve ahlaka aykırı olmayan, uygunlukları nedeniyle kanunlarca korunabilir nitelikteki yaygın davranış biçimi” olarak tanımlanmış olup zamana, yere ve bölgeye göre değişebileceği, ancak kişisel alışkanlıkları kapsamadığı kabul edilmektedir.

“Tahsis” kelimesi, eşyanın bir iş için özgülenmesi, ayrılması, belirlenmesi ve hasredilmesi anlamına gelmektedir ki, parka gelenlerin oturmasına tahsis edilmiş durumda olan banklar bu kapsamda değerlendirilmelidir.

“Kullanım gereği” ibaresi ile, eşyanın kullanılması için açıkta bırakılmasının zorunlu olduğu durumlar kastedilmekte olup söz konusu eşyanın amacına uygun kullanılabilmesi ve kendisinden beklenen fonksiyonu yerine getirebilmesi için açıkta durmasının gerekli olduğu durumlarda bu nitelikli hâl uygulanacaktır. Örneğin, apartmanın önünde bulunan kapı zilleri kullanımları gereği açıkta bırakılan eşya niteliğinde kabul edilebilir. Yine arı kovanları kullanımları gereği açıkta bırakılmaktadır. Kurutulmak amacıyla tarlaya serilen üzümler de bu bent kapsamı içerisinde değerlendirilmelidir.

Doktrindeki yaygın görüşe göre, suça konu eşyanın genel ve kamuya açık bir yerde bulunmayıp herkesin rahatlıkla girip çıkamayacağı bir yere bırakılması, açıkta bırakılmasının âdet veya tahsis ya da kullanımları gereği zorunlu bulunmaması, sahibi veya zilyedi ya da onlar adına başkasının gözetimi altında olması, ebat ve ağırlığı gereği çalınmasının normalin üstünde bir güç ve teknik gerektirmesi durumlarında söz konusu nitelikli hâlin uygulanmayacağı kabul edilmekte, elektrik ve telefon direkleri, çeşmeler, elektrik lambaları, demir yollarındaki raylar, tarlalardaki tarım araçları ve toplandıktan sonra bırakılan mahsuller, deniz kıyısında bırakılan kayıklar ve ağlar, trafik işaret ve lambaları, inşaata bırakılan inşaat malzemeleri ve demirler, anıtlara bırakılan çelenkler, yol kenarlarına yığılan taş ve çakıllar, gemilerdeki can yelekleri ve filikalar, binalar üzerindeki paratonerler, sel ve baskınların önlenmesi için yapılmış duvar taşları ve kapaklar, deprem anında acil müdahale için gerekli malzemelerin bulunduğu deprem konteynerleri bu nitelikli hâl kapsamında bulunan eşyaya örnek olarak gösterilmektedir (Sulhi Dönmezer, Mala Karşı Cürümler, Beta Yayınevi, 2001, s.388; Osman Yaşar, Hasan Tahsin Gökcan, Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, 2010, s. 1410; İsmail Malkoç, Yeni Türk Ceza Kanunu, Malkoç Kitapevi, 2005, s.938; Kubilay Taşdemir, Ramazan Özkepir, Sahtecilik ve Mala Karşı Cürümler, Adil Yayınevi, 1999, s.332).

Uyuşmazlık konusu olan, sabit bir noktaya bağlı olmaksızın açık alanda park hâlinde bırakılan motosiklet, mobilet veya elektrikli bisikletlerin bir iş için özgülendiği söylenemeyeceğinden, tahsis gereği açıkta bırakılan eşya olarak kabul edilemeyeceği konusunda tereddüt bulunmamaktadır.

Değişen sosyal ve ekonomik şartlar göz önüne alındığında, motosiklet kullanımının özellikle sıcak iklimli ve dağlık olmayan bölgelerde kullanım kolaylığı nedeniyle yaygınlaştığı, hemen her evde en az bir adet motosikletin bulunduğu, sayılarının gün geçtikçe çoğaldığı ve gündüz kullanımlarında geçici işler nedeniyle motosikletlerin sabit bir noktaya bağlanmaksızın cadde kenarlarına park edilmek suretiyle açıkta bırakılmasının bir kısım bölgelerde genel bir alışkanlık hâline geldiği bilinmekle birlikte, âdet gereği açıkta bırakıldığının söylenebilmesi için, âdetlerin zaman ve yere göre de değişebileceği de göz önüne alındığında suçun işlendiği yörenin sosyal yapısının da ayrıntılı olarak bilinmesi gerektiği gözden uzak tutulmamalıdır.

Uyuşmazlık konusunu ilgilendiren TCK’nın 142. maddesinin ikinci fıkrasının (h) bendinde ise iki ayrı nitelikli hâl düzenlenmiş olup birincisi herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış olan eşyanın çalınmasıdır. Bu nitelikli hâlin uygulanabilmesi için eşyanın, herkesin girebileceği bir yerde bulunmasının yanında, kilitlenmek suretiyle de muhafaza altına alınmış olması gerekir. Madde gerekçesinde, “Ancak bina tanımına girmeyen bir yerde, örneğin otomobilde bulunan eşya hakkında muhafaza altına alınma koşulu aranmış; böylece kapıları kilitli olmayan veya camları kapatılmamış bir otomobildeki eşyanın çalınması hâlinde nitelikli hırsızlık kabul edilmemiştir.” denilmek suretiyle bu husus belirtilmiştir. Herkesin girebileceği yerden, cadde, sokak, pazar yeri veya meydan gibi hiçbir sınırlama, engel olmadan kişilerin girme imkânı bulunan kamuya açık yerler anlaşılmalıdır.

Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere, bu nitelikli hâlin uygulanması bakımından muhafaza altına alınma koşulu aranmış, böylece kapıları kilitli olmayan veya camları kapatılmamış bir otomobildeki eşyanın çalınması durumu nitelikli hırsızlık olarak kabul edilmemiştir. Buna göre, bir şeyin kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış olması için, teknik bir düzenek ve bir anahtar yardımı ile kilit altına alınmış olması gerekmektedir.

Kilit; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, “Anahtar, düğme gibi takılıp çıkarılabilen bir parça yardımıyla çalışan kapatma aleti” olarak tanımlanmıştır. Başka bir anlatımla kilit, taşınır veya taşınmaz bir malı muhafaza etmeye yarayan anahtar ya da ona benzer başka aletlerle fonksiyonel hâle gelebilen herhangi bir alettir. Bu nitelikli hâlin oluşması bakımından kilidin şekli veya konulduğu yerin bir önemi bulunmamaktadır. Önemli olan tornavida, bıçak, levye gibi bir alet kullanmadan açılamayan, anahtar veya başka bir alet marifetiyle çözülebilen bir mekanizmanın varlığıdır (Durmuş Tezcan, Mustafa Ruhan Erdem, R. Murat Önok, Teorik ve Pratik Ceza özel Hukuku, 14. Baskı, 2017, s. 671; Mahmut Koca, İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 4. Baskı, 2017, s. 562). Kilit, taşınır eşyayı muhafaza etmeye yönelik olmalıdır. Kilidin herhangi bir suretle etkisiz hâle getirilmesi durumunda bu nitelikli hâl uygulanma imkanı bulabilecektir. Başka bir ifadeyle, kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış eşya çalınırken kilit veya eşyanın konulduğu muhafaza kırılmalı, delinmeli ya da tahrip edilmelidir. Bununla birlikte üzerinde kilit aksamı bulunmakla birlikte kilitleme sistemi aktif durumda değilse kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış eşyadan bahsetmek mümkün olmayacaktır.

Fıkrada belirtilen ikinci nitelikli hâl ise, bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşyanın çalınmasıdır. Bu nitelikli hâlde öngörülen “bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmaktan” anlaşılması gereken, mutlaka belli bir yere kilitlemek ya da gizlemek olmayıp eşyanın bina veya eklentisi içinde bulundurulmuş olması yeterlidir.

Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 05.12.2017 tarihli ve 474-519 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, kapı ve camları kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış olan aracın, kapı kilitlerinin veya camlarının zorlanarak veya kırılarak açılıp aracın içerisindeki eşyanın ya da düz kontak yapılıp çalıştırılan aracın kendisinin çalınması eylemleri suç tarihi de dikkate alınmak suretiyle TCK’nın 142/1-b ya da aynı Kanun’un 142/2-h maddesinde yazılı bulunan herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında hırsızlık suçunu oluşturacaktır. Aynı şekilde, sabit bir noktaya harici bir mekanizma ile kilitlenerek bağlanan motosiklet, mobilet veya elektrikli bisikletler, kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış olduklarından, bunların suç konusu olması hâlinde de, TCK’nın 142. maddesinin 2. fıkrasının (h) bendinde düzenlenen, “kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınan eşya hakkında” hırsızlık suçuna ilişkin nitelikli hâlin gerçekleşeceği konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Bununla birlikte, sabit bir noktaya bağlı olmaksızın kontak anahtarı kapatılmak suretiyle kendi direksiyon kilidi ile kilitlenerek ya da tekerleğin dönmesini engelleyen disk, zincir veya kilit takılmış hâlde açık bir alan üzerinde park edilen motosiklet, mobilet ya da elektrikli bisikletlerin suç konusu olması durumunda ise, kilidine müdahale edilmeden ve kilit etkisiz hâle getirilmeden de sürüklenerek ya da vinç, çekici veya benzeri bir alet yardımıyla taşınarak götürülmeleri mümkün olduğundan, başka bir ifadeyle araçların aksine, bunların kendi motor kilitleri, eylemin niteliğini değiştirecek bir etkiye sahip olmadıklarından TCK’nın 142. maddesinin 2. fıkrasının (h) bendi kapsamında kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış eşya hakkında hırsızlık suçunun değil, aynı maddenin birinci fıkrasının (e) bendindeki kullanım gereği açıkta bırakılmış eşya hakkındaki hırsızlık suçunun oluşacağı kabul edilmelidir.

Nitekim Ceza Genel Kurulunun 07.04.2015 tarihli ve 833-98; 06.05.2014 tarihli 430-227; 687-228, 17.09.2013 tarihli 72-374, 05.07.2013 tarihli 77-334; 84-335; 82-338; 91-336 ve 18.12.2012 tarihli ve 1411-1852 sayılı kararlarında da, kullanımları ancak sokaklar ve caddeler gibi açık alanlarda olan, sayıları gün geçtikçe çoğalan, her zaman ve özellikle gün içinde otopark ya da bina içlerine park edilmeleri mümkün olamayan, cadde kenarlarına tedbir alınmaksızın park edilmeleri de zorunluluk hâline gelmiş bulunan motosikletlerin kullanım gereği açıkta bırakılmalarının kaçınılmaz olduğunun, buna göre de sabit bir noktaya bağlı olmaksızın kontak anahtarı kapatılmak suretiyle kendi direksiyon kilidi ile kilitlenerek park edilen motosikletlerin düz kontak yapılmak, ya da sürüklemek veya taşımak suretiyle çalınması hâllerinde TCK’nın 142. maddesinin 1. fıkrasının (e) bendinde düzenlenen suçun oluşacağı sonucuna ulaşılmıştır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Katılanın, herhangi sabit bir yere bağlamaksızın, kontak anahtarını kapatarak kendi direksiyon kilidi ile kilitleyip yol kenarındaki açık alan üzerine park ettiği elektrikli bisikleti sanıklar …, … ve …‘ın, direksiyon kilidini kırarak düz kontak yapmak suretiyle çaldıkları olayda;

Kilidin, taşınır veya taşınmaz bir malı muhafaza etmeye yarayan anahtar ya da ona benzer bir alet kullanılmak suretiyle aktif hâle gelen bir mekanizma olduğu hususu göz önüne alınarak, TCK’nın 142. maddesinin 2. fıkrasının (h) bendinde yazılı bulunan kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış eşya hakkında hırsızlık suçunun oluşabilmesi için kilidin suça konu eşyayı muhafaza etmeye yönelik olmasının gerektiği, kilitli olmakla birlikte kilitleme sisteminin muhafaza altına almayı sağlamadığı bir durumda kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış eşyadan bahsedilemeyeceği, bu bağlamda, kontak anahtarının kapatılması suretiyle aktif hâle gelen direksiyon kilidinin, suça konu elektrikli bisikleti muhafaza etmeye yönelik olmayıp sadece motorun çalışma sistemini durdurucu bir etkiye sahip olduğu, ayrıca bu kilide müdahale edilmeden veya etkisiz hâle getirilmeden de suça konu elektrikli bisikletin çalınmasının mümkün olduğunun anlaşılması karşısında, sanıkların eylemlerinin TCK’nın 142/2-h maddesinde yazılı bulunan kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış eşya hakkında hırsızlık suçunu değil, aynı Kanun’un 142/1-e maddesinde düzenlenen kullanımı gereği açıkta bırakılmış eşya hakkında hırsızlık suçunu oluşturduğu ve Yerel Mahkemece yapılan nitelendirmenin isabetli olduğu kabul edilmelidir.

Bununla birlikte, suç tarihinde Tarsus’ta güneşin saat 16.29’da battığı, TCK’nın 6/1-e maddesi uyarınca saat 17.29’dan sonraki zaman diliminin gece olarak kabulünün gerektiği, olay anını gösteren kamera kayıtlarına göre hırsızlık suçunun gece sayılan saat 17.50’de işlenmesi nedeniyle sanıklar hakkında kurulan hükümlerde aynı Kanun’un 143. maddesi uyarınca ceza artırımına gidilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, aleyhe yönelen temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Diğer taraftan, 24.11.2015 tarihli ve 29542 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarihli ve 140-85 sayılı kararı ile, TCK’nın 53. maddesinin bazı hükümlerinin iptal edilmesi karşısında, sanıklar … ve … hakkında kurulan hükümlerde belirtilen maddenin uygulanması bakımından, yeniden değerlendirme yapılmasında da zorunluluk bulunmaktadır.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin bozma kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükümlerinin her üç sanık bakımından, “Sanıklar hakkında TCK’nın 143. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi aleyhe yönelen temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.” eleştirisi ile sanık … hakkında kurulan hükmün onanmasına; sanıklar … ve … hakkında kurulan hükümlerin ise “Sanık … hakkında tekerrüre esas alınan ilamdaki mahkûmiyetin TCK’nın 141/1. maddesinde düzenlenen hırsızlık suçuna ilişkin olması ve hüküm tarihinden sonra yapılan yasal değişiklik uyarınca bahse konu suçun uzlaştırma kapsamına alınmış olması nedeniyle bu hususun infaz aşamasında değerlendirilmesi mümkün görülmüştür.” açıklaması ile aynı Kanun’un 53. maddesinin uygulanması bakımından düzeltilerek onanmasına karar verilmelidir.


Ceza Genel Kurulu 2018/278 E. , 2019/619 K.

  • TCK 142/1-b
  • Nitelikli Hırsızlık Suçu
  • Kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış olan eşyanın çalınması
  • bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında hırsızlık

Suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan hâliyle, TCK’nın 142. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde iki ayrı nitelikli hâl düzenlenmiş olup birincisi herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış olan eşyanın çalınmasıdır. Bu nitelikli hâlin uygulanabilmesi için eşyanın, herkesin girebileceği bir yerde bulunmasının yanında, kilitlenmek suretiyle de muhafaza altına alınmış olması gerekir. Madde gerekçesinde, “Ancak bina tanımına girmeyen bir yerde, örneğin otomobilde bulunan eşya hakkında muhafaza altına alınma koşulu aranmış; böylece kapıları kilitli olmayan veya camları kapatılmamış bir otomobildeki eşyanın çalınması nitelikli hırsızlık kabul edilmemiştir.” denilmek suretiyle bu husus belirtilmiştir. Herkesin girebileceği yerden, cadde, sokak, pazar yeri veya meydan gibi hiçbir sınırlama, engel olmadan kişilerin girme imkânı bulunan kamuya açık yerler anlaşılmalıdır.

Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere, bu nitelikli hâlin uygulanması bakımından muhafaza altına alınma koşulu aranmış, böylece kapıları kilitli olmayan veya camları kapatılmamış bir otomobildeki eşyanın çalınması durumu nitelikli hırsızlık olarak kabul edilmemiştir. Buna göre, bir şeyin kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış olması için, teknik bir düzenek ve bir anahtar yardımı ile kilit altına alınmış olması gerekmektedir. Kilit, taşınır veya taşınmaz bir malı muhafaza etmeye yarayan anahtar ya da ona benzer başka aletlerle fonksiyonel hâle gelebilen herhangi bir alettir. Bu nitelikli hâlin oluşması bakımından kilidin şekli veya konulduğu yerin bir önemi bulunmamaktadır. Önemli olan tornavida, bıçak, levye gibi bir alet kullanmadan açılamayan, anahtar veya başka bir alet marifetiyle çözülebilen bir mekanizmanın varlığıdır (Durmuş Tezcan, Mustafa Ruhan Erdem, R. Murat Önok, Teorik ve Pratik Ceza özel Hukuku, 14. Baskı, 2017, s. 671; Mahmut Koca, İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 4. Baskı, 2017, s. 562). Kilit, taşınır eşyayı muhafaza etmeye yönelik olmalıdır. Kilidin kendisinin herhangi bir suretle etkisiz hâle getirilmesi durumunda bu nitelikli hâl uygulanma imkanı bulabilecektir. Başka bir ifadeyle, kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış eşya çalınırken kilit veya eşyanın konulduğu muhafaza kırılmalı, delinmeli ya da tahrip edilmelidir. Bununla birlikte üzerinde kilit aksamı bulunmakla birlikte kilitleme sistemi aktif durumda değilse kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış eşyadan bahsetmek mümkün olmayacaktır.

Fıkrada belirtilen ikinci nitelikli hâl ise, bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşyanın çalınmasıdır. Bu nitelikli hâlin uygulanabilmesi için bina ve eklentilerinde bulunan eşyanın “muhafaza altına alınmış olması” gerekmektedir. Muhafaza altına almak ibaresi ile suça konu eşyanın bina içinde veya bina eklentisinde olmasının yeterli olduğu, ayrıca eşyanın kilit altına alınmasının gerekli olmadığı ifade edilmektedir. Bina veya eklentileri esas itibarıyla herkes tarafından girilebilmesi mümkün olmayan, dokunulmaz yerler olduğundan kanun koyucu burada bulunan eşya bakımından eşyanın ayrıca kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmasını gerekli görmemiştir. Dolayısıyla eşya bir bina içinde veya eklentisinde bulunduğu takdirde bu bendin aradığı şekilde muhafaza altına alınmış sayılacaktır. Bu bende göre bina ve eklentileri içinde muhafaza altına alınmış eşyanın çalınması hâlinde nitelikli hırsızlık suçu oluşacak, ayrıca binaya giriş şekli veya binanın kapı ve pencerelerinin kilitli veya açık olması nitelikli hâlin uygulanması açısından önem taşımayacaktır. Dolayısıyla fail, bina veya eklentiye halat, merdiven gibi bir araç kullanmak suretiyle girmiş olabileceği gibi kişisel çevikliğinden yararlanmak suretiyle de girmiş olabilir. Yine, failin tüm bedeni ile bina ve eklentisine girmesi gerekmeyip elini pencereden uzatarak veya herhangi bir surette (bir alet yardımıyla eşyanın çekilip alınması gibi) bina ve eklenti içinde muhafaza altına alınan bir eşyayı çalması durumunda nitelikli hâlden dolayı sorumlu olacaktır. Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 05.12.2017 tarihli ve 474-519 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, kapı ve camları kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış olan aracın, kapı kilitlerinin veya camlarının zorlanarak veya kırılarak açılıp, aracın içerisindeki eşyanın ya da düz kontak yapılıp çalıştırılan aracın kendisinin çalınması eylemlerinin suç ve karar tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan hâliyle TCK’nın 142. maddesinin birinci fıkrasınında yazılı bulunan herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında hırsızlık suçunu oluşturacağı, bununla birlikte madde gerekçesinde de açıkça belirtildiği şekilde kapıları kilitli olmayan veya camları kapatılmayan bir araç içindeki eşyanın çalınması durumunda bu nitelikli hâlin uygulanmayacağı kabul edilmelidir. Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanığın, 01.02.2014 tarihinde gündüzleyin hırsızlık amacıyla mağdura ait park hâlinde bulunan minibüsün yanına gelerek kapıları kilitli olan aracın, şoför kapısı üzerinde bulunan ve arızalı olması nedeniyle tam olarak kapanmayan sürgülü camını açma mandalından tutup geriye çekmek suretiyle yarıya kadar açtığı, açmış olduğu bu pencereden elini içeriye uzatıp kapının kilitleme mekanizmasına bastığı ve bu şekilde kilidini açtığı kapıdan aracın içine girerek para kutusunda bulunan madeni paralar ile torpido gözündeki kağıt paraları çaldığı olayda;

Mağdurun, aracını park ederken kapılarının kilitli, sürgülü kelebek camının ise kapalı olduğunu, ancak kelebek camının tırnak kilidi tam yerine oturmadığı için kilitlenmediğini, camın biraz zorlanarak açılmasının mümkün olduğunu beyan etmesi; olay yeri inceleme raporunda, suça konu aracın sol ön kapısı üzerinde bulunan kelebek camında herhangi bir zorlama izi olmadığının bildirilmesi; bilirkişi raporunda da aracın içini gösteren kamera görüntülerinin incelenmesinde, sanığın, aracın şoför kapısı üzerinde bulunan açılır kapanır pencerenin açma mandalından tutup geriye çekmek suretiyle şoför kapısı camını yarıya kadar hızlıca açtığı ve açmış olduğu bu pencereden elini aracın içerisine uzatarak kilitleme mekanizmasına dokunduğu kapıyı da açarak içeriye girdiğinin belirtilmesi ve sanığın da aracın kelebek camını indirdiğini, daha sonra elini pencereden içeriye uzatarak kapı kilit mandalına bastığını savunması karşısında, sanığın, park edilen aracın, şoför kapısı üzerinde bulunan, tırnak kilidinin arızalı olması nedeniyle tam olarak kapanmayan, bu nedenle kilitlenemeyen sürgülü camını herhangi bir alet kullanmaksızın ve özel bir çaba göstermeksizin, açma mandalından tutup geriye çekmek suretiyle yarıya kadar açması, zorlamadan açmış olduğu ve üzerinde kilit bulunmayan bu pencereden elini içeriye uzatıp şoför kapısının kilitleme düğmesine basması, aracı muhafaza etmeye özgülenen kilidi bertaraf etmeden, başka bir ifadeyle kapının kilitleme mekanizmasını, zorlama olmadan etkisiz hâle getirip açmış olduğu kapıdan aracın içine girerek para çalması şeklinde gerçekleşen eyleminin TCK’nın 141/1. maddesinde yazılı bulunan basit hırsızlık suçunu oluşturduğunun kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.


Ceza Genel Kurulu Kararı - Karar: 2019/70

  • TCK 142/2-b
  • Özel beceriyle yapılan nitelikli hırsızlık suçu

TCK’nın 141. maddesi; zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden almayı hırsızlık suçunun temel şekli olarak kabul etmiş, aynı Kanun’un 142. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde; hırsızlık suçunun herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış eşya hakkında işlenmesi hâli düzenlenmiş, aynı Kanun’un 142. maddenin 2. fıkrasının (b) bendi ise; suçun, elde veya üstte taşınan eşyayı çekip almak suretiyle ya da özel beceriyle işlenmesi hali nitelikli hırsızlık suçu olarak yaptırıma bağlanmış, aynı fıkranın son bendinde ise; (b) bendinde belirtilen suçun, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak kişiye karşı işlenmesini cezanın ağırlatıcı nedeni saymıştır. Görüldüğü gibi, TCK’nın 142. maddesinin 2. fıkrasının (b) bendiyle, elde veya üstte taşınan eşyanın;

a) Çekip almak suretiyle,

b) Özel beceriyle çalınması,

Nitelikli hırsızlık olarak düzenlenmiştir.

Bu nitelikli hali düzenleyen bendin uygulama alanı, madde gerekçesinde; “Fıkranın (b) bendinde, hırsızlığın elde veya üstte taşınan eşyayı çekip almak suretiyle ya da özel bir beceriyle işlenmesi hâli öngörülmüştür. Yankesicilik veya kişisel çeviklik ile işlenen hırsızlık hâlleri bendin kapsamına girdiği gibi, bir hayvanı alıştırmak suretiyle ve ondan yararlanılarak işlenen fiiller hakkında da bendin uygulanması sağlanmıştır. Bunun gibi, yolda giden bir kimsenin çantasını kapıp kaçmak suretiyle işlenen hırsızlık da bu bent kapsamında mütalâa edilmiştir. Ancak, bu son hâlde, direncini kırma amacıyla kişiye karşı cebir kullanılmamalıdır. Aksi takdirde, yağma suçu oluşur.” şeklinde açıklanmıştır.

Öğretide de, anılan bend ile, mağdurun dalgınlığından yararlanılarak elde veya üstte taşınan eşyanın çekip alınması şeklindeki eylemler ile yine aynı şekilde şahıs üzerinde özel beceriyle gerçekleştirilen, kapkaççılık ve yankesicilik fiillerinin yaptırım altına alındığını, ancak yasa metninde kapkaç ve yankesicilik ifadelerine yer verilmediği belirtilmiştir. (Centel/Z./Çakmut; Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, syf, 312 vd)

Uyuşmazlık konusuyla ilgili ikinci suç olan 5237 sayılı TCK’nın 142. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi ise;

“(1) Hırsızlık suçunun;

b) Herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış eşya hakkında,

İşlenmesi hâlinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”, şeklinde iken, 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 62. maddesiyle TCK’nın 142. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi yürürlükten kaldırılmış, ilga edilen bendin metni korunmak suretiyle aynı maddenin ikinci fıkrasına (h) bendi olarak eklenmiş, birinci fıkradaki “iki yıldan beş yıla kadar hapis” şeklindeki yaptırım “beş yıldan on yıla kadar hapis”, olarak değiştirilmiştir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu hakkında yapılan değerlendirmede;

Sanığın, suç tarihinde yanında açık kimlik bilgileri tespit edilemeyen kişiler ile birlikte mağduru sıkıştırıp pantolonunun sağ cebinde bulunan 700 TL’sini aldığı olayda; mağdurun pantolon cebinin kolayca ulaşılacak bir yer olmaması, buradan para alınabilmesi için belli bir düzeyde maharet sahip olunmasının gerekmesi göz önünde bulundurulduğunda, sanığın özel beceri kullanarak katılanın cebinden 700 TL alması şeklindeki eyleminin TCK’nın 142. maddesinin 2. fıkrasının (b) bendi kapsamında olduğu kabul edilmelidir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 6545 sayılı Kanun ile getirilen değişiklik öncesi, 142. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendine göre hırsızlık suçunun elde veya üstte taşınan eşyayı çekip almak suretiyle ya da özel beceriyle işlenmesi hâlinde öngörülen ceza, üç yıldan yedi yıla kadar hapis; 6545 sayılı Kanun değişikliğinden sonra ise cezanın yaptırımı beş yıldan on yıla kadar hapis olup aynı Kanun’un 66/1-d maddesi gereğince asli dava zamanaşımı 15 yıl, 67/4. maddesi göz önünde bulundurulduğunda kesintili dava zamanaşımı ise 22 yıl 6 aydır. Suç tarihi itibarıyla 12-15 yaş grubunda bulunan sanık için bu süreler anılan Kanun’un 66/2. maddesi uyarınca 7 yıl 6 ay ve 11 yıl 3 ay olup, Özel Dairece hükmün onandığı 17.03.2014 tarihinde olağan veya olağanüstü dava zamanaşımı gerçekleşmemiştir.

Yerel Mahkemece sanık hakkında TCK’nın 142. maddesinin 2. fıkrasının (b) bendine göre hüküm kurulması gerekirken uygulama maddesi olarak aynı Kanun’un 142. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi gösterilmiş ise de suç tarihinde 142. maddenin 1. fıkrasının (b) bendindeki cezanın üst sınırının 5 yıl olduğu, sanık hakkında temel cezanın ise 6 yıl olarak tayin edildiği anlaşılmakla mahkemenin uygulama maddesini yanlış göstermesinin maddi hata olarak kabul edilmesi gerekmektedir.


Ceza Genel Kurulu Kararı - 2017/3

  • TCK 142/1-a , TCK 142/2-a , TCK 142/2-b
  • Sanığın kamu kurumu olan hastanede şikayetçiyi uyandırmadan cebindeki cüzdanını alması şeklindeki eylemi TCK’nın 142/2-b kapsamında “özel beceri” kullanılarak yapıldığı kabul edilmelidir.

TCK’nın 142. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendindeki nitelikli hâlin oluşması için hırsızlık suçunun; kime ait olursa olsun kamu kurum ve kuruluşlarında veya ibadete ayrılmış yerlerde bulunan ya da kamu yararına veya hizmetine tahsis edilen eşya hakkında işlenmesi gerekmektedir.

Kamu kurum ve kuruluşları kavramından, devletin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü olduğu yasama, yürütme ve yargı niteliğindeki kamu hizmetlerinin görüldüğü yerler anlaşılmalıdır. Örneğin TBMM, bakanlıklar, valilikler, kaymakamlıklar, belediyeler, üniversiteler, okullar, postaneler, adliyeler, kamu hastaneleri, kamu bankaları birer kamu kurum veya kuruluşudur. Suçun işlendiği sırada bu yerlerin kamu hizmetinin yerine getirilmesi için tahsis edilmiş olması yeterli olup, bina şeklinde bulunması gerekmez. Bu kapsamda, deprem nedeniyle adliye işlerinin görüldüğü bir çadırda gerçekleşen hırsızlık eyleminde bu nitelikli hâlin uygulanması gerekir. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, s; 544 vd)

İbadete ayrılmış yer kavramı ise, dış dünyadan ayrılmış ve sadece insanların ibadetlerini yapmalarına özgülenmiş her türlü yer şeklinde tanımlanabilir. Dolayısıyla, ibadete ayrılmış yerin bina niteliğinde olmasında bir zorunluluk bulunmamaktadır.

Kanun koyucu bu bentte “kime ait olursa olsun” ibaresine yer vermekle, eşyanın kamu kurum ve kuruluşlarında veya ibadete ayrılmış yerlerde olmasını yeterli görmüştür. Eşya, kamu kurum ve kuruluşlarına veya ibadete ayrılmış yerlere ve burada çalışan kişilere ait olabileceği gibi, bu kurum ve kuruluşlarda verilen hizmeti almak üzere gelen kişilere ya da ibadete ayrılmış yerlerde ibadet edenlere de ait olabilir. Önemli olan eşyanın bu yerlerden alınması olup, eşyanın kime ait olduğunun bir önemi yoktur. Ancak madde metni gözetildiğinde, eylemin anılan yerlere ait eklentilerde gerçekleştirilmesi durumunda bu nitelikli hâl uygulanmayacaktır.

Bentte düzenlenen diğer bir nitelikli unsur da suçun kamu yararına veya hizmetine tahsis edilen eşya hakkında işlenmiş olmasıdır. Burada eşyanın nerede bulunduğu değil tahsis amacı önem taşımaktadır. Örneğin çeşme, parklardaki oyun araçları ile heykeller, elektrik direkleri sokak lambaları, trafik ışık ve levhaları, telefon telleri, telefon kulübeleri, banklar bu kapsamdadır.

TCK’nın 142. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinde hırsızlık suçunun iki ayrı nitelikli hâli düzenlenmiş, suçun kişinin “malını koruyamayacak durumda olmasından” veya “ölmesinden” yararlanılarak işlenmesi yaptırıma bağlanmıştır. Bu bende ilişkin madde gerekçesinde ise “Hırsızlık suçunun kişinin malını koruyamayacak durumda olmasından veya ölmesinden yararlanılarak işlenmesi, suçun temel şekline nazaran daha ağır ceza ile cezalandırılmasını gerektirmektedir. Mağdurun trafik kazası geçirmiş olması, akli veya bedensel bir hastalık veya sakatlıkla malul olması, malını koruyamayacak durumda olmasının örneklerini oluşturmaktadır. Hatta, bir yakınının ölüm haberini almış olmaktan doğan büyük bir üzüntünün neden olduğu bir panik hâlinin de aynı durumu doğurmuş bulunması olanaklıdır. Kişinin örneğin geçirmiş bulunduğu kaza sonucunda ölmüş olmasından yararlanılarak üzerindeki veya yanındaki eşya hakkında hırsızlık suçunun işlenmiş olması da bu bent kapsamında mütalaa edilmiştir. Bu bent hükmünün uygulanabilmesi için kişinin malını koruyamayacak duruma fail tarafından getirilmemiş olması gerekir. Aksi takdirde, duruma göre yağma suçunun veya bir başka suçu işlemek amacıyla kasten öldürme suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir” açıklamalarına yer verilmiştir.

Kanun koyucu, kişinin malını koruyamayacak durumda olmasından veya ölmüş olmasından yararlanarak işlenen hırsızlığı, hem insani duyguları incitmesini hem de işlenmesindeki kolaylığın fiilin haksızlık içeriğini arttırdığını göz önünde bulundurarak nitelikli hâl olarak kabul etmiştir. (Mahmut Kocaİlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 2. Baskı, Ankara, 2015, s.551)

TCK’nın 142. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendindeki “kişinin malını koruyamayacak durumda olması” kavramından madde gerekçesinde de belirtildiği üzere; mağdurun trafik kazası geçirmiş olması, aklî veya bedensel bir hastalık veya sakatlıkla malul olması, bir yakınının ölüm haberini almış olmaktan doğan büyük bir üzüntünün neden olduğu panik hâlinde bulunulması gibi durumlar anlaşılmalıdır. Öğretide de; «Burada kastedilen, malı çalınan kişinin, özel bir felakete uğramış olması dolayısıyla, malını koruyamayacak durumda bulunmasından yararlanılmasıdır. Yangın, patlama gibi hâller dışında, ani bayılma, epilepsi nöbeti, aile bireylerinden birinin ölmesi veya kaza geçirmesi gibi nedenlerle içine düşülen bilinçsizlik, panik veya üzüntü hâllerinde hırsızlık suçunun işlenmesi daha kolay olacağı için bu ağırlaştırıcı neden kabul edilmiştir.” (Nur Centel, Hamide Z., Özlem Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, 1. Cilt, Beta Yayınevi, 2. Baskı, İ., 2011, s. 318), “Kişinin malını koruyamayacak durumda olması süreklilik arzetmeyen bir hâl olup hırsızlık fiilinin işlenmesi sırasında korunma için gerekli tedbirleri alabilecek durumda bulunmamayı ifade eder. Örneğin bayılmak, sara krizine tutulmak, trafik kazasına uğramak, yangın, deprem ve benzeri bir felaket içerisinde ve sonrasında bulunmak gibi.” (Veli Özer Özbek-Mehmet Nihat Kanbur-Koray DoğanPınar Bacaksız-İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümleri, Seçkin Yayınevi, 8. Baskı, Ankara, 2015, s.591),

“Kişinin malını koruyamayacak durumda olmasını, daha ziyade gerçekleştirlen hırsızlığı fark etmesine rağmen olaya müdahale edebilecek durumda olmaması şeklinde anlamak gerekir” (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 2. Baskı, Ankara, 2015, s.551) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.

TCK’nın 142. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendinde ise, hırsızlık suçunun, elde veya üstte taşınan eşyayı çekip almak suretiyle ya da özel beceriyle işlenmesi nitelikli hâl olarak düzenlenmiş, bu bendin uygulama alanı ise madde gerekçesinde;”Hırsızlığın elde veya üstte taşınan eşyayı çekip almak suretiyle ya da özel beceriyle işlenmesi hâli öngörülmüştür. Yankesicilik veya kişisel çeviklik ile işlenen hırsızlık hâlleri bendin kapsamına girdiği gibi, bir hayvanı alıştırmak suretiyle ve ondan yararlanılarak işlenen fiiller hakkında da bendin uygulanması sağlanmıştır. Bunun gibi, yolda giden bir kimsenin çantasını kapıp kaçmak suretiyle işlenen hırsızlık da bu bent kapsamında mütalaa edilmiştir. Ancak, bu son hâlde, direncini kırma amacıyla kişiye karşı cebir kullanılmamalıdır. Aksi takdirde yağma suçu oluşur” şeklinde açıklanmıştır. Bu nitelikli hâlin uygulanabilmesi için öncelikle suçun konusunu oluşturan eşyanın elde veya üstte taşınıyor olması gerekmektedir.

Bu bentte düzenlenen nitelikli hallerden birisi, elde veya üstte taşınan eşyanın çekip almak suretiyle çalınmasıdır. Mağdura karşı herhangi bir cebir kullanılmaksızın kapkaç suretiyle gerçekleşen hırsızlık fiilleri bu bent kapsamında değerlendirilmelidir.

Uygulamada, elde veya üstte taşınan eşyanın özel beceriyle çalınmasına ilişkin hükmün, yankesicilik suretiyle işlenen suçları kapsadığı kabul edilmekle birlikte, kullanılan “özel beceri” sözcüğü yankesicilikten daha kapsamlıdır. Nitekim bu husus madde gerekçesinde “Yankesicilik veya kişisel çeviklik ile işlenen hırsızlık hâlleri bendin kapsamına girdiği gibi bir hayvanı alıştırmak suretiyle ve ondan yararlanılarak işlenen fiiller hakkında da bendin uygulanması sağlanmıştır” şeklinde vurgulanmıştır. Bu nedenle ilgili bendin, yankesicilik suretiyle gerçekleştirilen hırsızlık eylemlerini de içeren ancak ondan daha geniş olarak, kişi üzerinde özel beceri ile gerçekleştirilen tüm hırsızlık suçlarını kapsadığının kabulü gerekmektedir. TCK’nın 142. maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesinde, hırsızlık suçunun elde veya üstte taşınan eşyayı çekip almak suretiyle ya da özel beceriyle beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olan kimseye karşı gerçekleştirilmesi hâli cezayı artıran neden olarak düzenlenmiştir. Bu hükümle mağdurun durumu gözetilerek, beden ve ruh bakımından kendisini savunamayacak hâlde olan kişiler bu fiillere karşı daha etkin şekilde korunmak istenmişlerdir. Akıl hastalığı, zeka geriliği, felçli olmak, kişinin yaşlı olması veya yaşının çok küçük olması beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak duruma örnek olarak gösterilebilir. Bedensel ya da ruhsal bakımdan engelli olmak tek başına bu nitelikli hâlin uygulanması bakımından yeterli değildir. Bu hâlin kişiyi kendini savunamayacak duruma getirmiş olması gerekmektedir. Kişinin beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olup olmadığı, her somut olaya ilişkin hâkim tarafından yapılacak değerlendirme sonucunda belirlenmelidir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Katılan M.E.nin, D.E. Üniversitesi Hastanesinde tedavi görmekte olan annesine refakat ederken, 22.05.2009 tarihinde saat 01.45 sıralarında genel cerrahi servisinin önündeki sandalyelerin üzerinde uyuduğu sırada, sanığın katılanın cebinde bulunan cüzdanını alıp içerisinden 45 Lirayı çaldığı olayda; sanığın eylemini hastane koridorundaki sandalye üzerinde uyumakta olan katılana karşı gerçekleştirmesi, katılanın cüzdanının kolayca ulaşılamayacak şekilde cebinde bulunması ve uyumakta olan kişiyi uyandırmadan üzerinde bulunan eşyayı çekip almanın da belli bir düzeye erişmiş maharet gerektirmesi göz önüne alındığında, sanığın katılanı uyandırmadan cebindeki cüzdanını alması şeklindeki eylemini TCK’nın 142. maddesinin 2. fıkrasının (b) bendi kapsamında “özel beceri” kullanarak gerçekleştirdiği kabul edilmelidir.

Öte yandan, eylemin gerçekleştirildiği sırada uyuyan katılanın, TCK’nın 142. maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesi kapsamında beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olduğu ileri sürülebilir ise de; doğal uyku hâlinin, hırsızlık eyleminin gerçekleştirilmesini önleyecek tedbirlerin alınmasına engel teşkil etmeyeceği, nitekim kanun koyucunun bu nitelikli hâlin uygulanmasında beden veya ruh bakımından kendisini savunmama hâlinin değil savunamama hâlini esas aldığı cihetle, sanık hakkında bu nitelikli hâlin uygulanmasına olanak bulunmamaktadır.


Ceza Genel Kurulu 2019/498 E. , 2022/556 K.

  • TCK 142/1-a
  • Kamu kurum ve kuruluşlarında veya ibadete ayrılmış yerlerde bulunan ya da kamu yararına veya hizmetine tahsis edilen eşya hakkında nitelikli hırsızlık suçu

TCK’nın 142. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendindeki nitelikli hâlin oluşması için hırsızlık suçunun; kime ait olursa olsun kamu kurum ve kuruluşlarında veya ibadete ayrılmış yerlerde bulunan ya da kamu yararına veya hizmetine tahsis edilen eşya hakkında işlenmesi gerekmektedir.

Kamu kurum ve kuruluşları kavramından, devletin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü olduğu yasama, yürütme ve yargı niteliğindeki kamu hizmetlerinin görüldüğü yerler anlaşılmalıdır. Örneğin TBMM, bakanlıklar, valilikler, kaymakamlıklar, belediyeler, üniversiteler, okullar, postaneler, adliyeler, kamu hastaneleri, kamu bankaları birer kamu kurum veya kuruluşudur. Suçun işlendiği sırada bu yerlerin kamu hizmetinin yerine getirilmesi için tahsis edilmiş olması yeterli olup bina şeklinde bulunması gerekmez. Bu kapsamda, deprem nedeniyle adliye işlerinin görüldüğü bir çadırda gerçekleşen hırsızlık eyleminde bu nitelikli hâlin uygulanması gerekir (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, … Yayınevi, … 2015, s; 544 vd).Kanun koyucu bu bentte “kime ait olursa olsun” ibaresine yer vermekle, eşyanın kamu kurum ve kuruluşlarında veya ibadete ayrılmış yerlerde olmasını yeterli görmüştür. Eşya, kamu kurum ve kuruluşlarına veya ibadete ayrılmış yerlere ve burada çalışan kişilere ait olabileceği gibi, bu kurum ve kuruluşlarda verilen hizmeti almak üzere gelen kişilere ya da ibadete ayrılmış yerlerde ibadet edenlere de ait olabilir. Önemli olan eşyanın bu yerlerden alınması olup eşyanın kime ait olduğunun bir önemi yoktur. Ancak madde metni gözetildiğinde, eylemin anılan yerlere ait eklentilerde gerçekleştirilmesi durumunda bu nitelikli hâl uygulanmayacaktır.

Bentte düzenlenen diğer bir nitelikli unsur da suçun kamu yararına veya hizmetine tahsis edilen eşya hakkında işlenmiş olmasıdır. Burada eşyanın nerede bulunduğu değil tahsis amacı önem taşımaktadır. Örneğin, parklardaki oyun araçları ile heykeller, elektrik direkleri, sokak lambaları, trafik ışık ve levhaları, telefon telleri, telefon kulübeleri, banklar bu kapsamdadır. 5237 sayılı TCK’nın suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 142. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde iki ayrı nitelikli hal düzenlenmiş olup, birincisi herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış olan eşyanın çalınmasıdır. Bu nitelikli hâlin uygulanabilmesi için eşyanın, herkesin girebileceği bir yerde bulunmasının yanında, kilitlenmek suretiyle de muhafaza altına alınmış olması gerekir. Madde gerekçesinde bu husus, “Ancak bina tanımına girmeyen bir yerde, örneğin otomobilde bulunan eşya hakkında muhafaza altına alınma koşulu aranmış; böylece kapıları kilitli olmayan veya camları kapatılmamış bir otomobildeki eşyanın çalınması hâlinde nitelikli hırsızlık kabul edilmemiştir.” açıklamasıyla vurgulanmıştır. Herkesin girebileceği yer kavramından, cadde, sokak, pazar yeri veya meydan gibi hiçbir sınırlama, engel olmadan kişilerin girme imkanı bulunan kamuya açık yerler anlaşılmalıdır.Bentte yer alan ikinci nitelikli hâl ise, bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşyanın çalınmasıdır. Bu nitelikli halde öngörülen “bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış” ibaresinden anlaşılması gereken, eşyanın mutlaka belli bir yere kilitlenmesi ya da gizlenmesi olmayıp, bina veya eklentisi içinde bulundurulmuş olmasıdır. Gelinen aşamada “konut”, “eklenti” ve “bina” kavramları üzerinde de durulmalıdır.Türk Ceza Kanunu’nda sözü edilen kavramların tanımı yapılmamış, bunlardan ne anlaşılması gerektiği öğreti ve uygulamaya bırakılmıştır. Bina, İmar Kanunu’nun 5. maddesinde; “Kendi başına kullanılabilen, üstü örtülü ve insanların içine girebilecekleri ve insanların oturma, çalışma, eğlenme veya dinlenmelerine veya ibadet etmelerine yarayan, hayvanların ve eşyaların korunmasına yarayan yapılar” şeklinde ifade edilmiştir.4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 19. maddesine göre; yerleşim yeri yani ikametgâh, bir kimsenin sürekli kalma niyetiyle oturduğu yerdir. Konut kavramı ise ikametgâh kavramına nazaran daha geniş bir anlama sahip olup Ceza Genel Kurulunun 27.12.1993 tarihli ve 169-354 sayılı kararında konutun; “Kişilerin, devamlı veya geçici olarak yerleşmek ve barınmak amacıyla oturmalarına elverişli yerler olduğu” vurgulanmıştır.

Eklenti kavramı ise öğretide “Doğrudan doğruya veya dolaylı olarak konuta bağlı olup fiilen konutun kullanılmasına özgülenen veya onu tamamlayan, o yerin başkasına aidiyetini simgeleyen, engellerle dış dünyadan ayrı tutulmuş yer” (Durmuş Tezcan, … Ruhan Erdem, … R. Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, 15. Baskı, …, 2017, s. 528); “Binaya doğrudan veya dolayısıyla bağlı olan ve binanın hizmetine tahsis edilen, onu tamamlayan mahaller” (… Centel, Hamide Zafer, Özlem Yenerer Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, Cilt 1, 3. Baskı, …, 2016, s. 321) şeklinde tanımlanmıştır. Bir yerin eklenti sayılabilmesi için etrafının mutlaka çevrili olması veya kapı ile kapalı ve kilitli olması şart değildir. Önemli olan o yerin başkasının hâkimiyetinde bulunduğunu, konuta, binaya veya … yerine özgülendiğini ve başkalarının buraya girmesine rıza gösterilmeyeceğini belirtecek şekilde çit, tel örgü, duvar, ağaç dalları vb. gibi dış bir engelle ayrılmış olmasıdır. (Koca-Üzülmez, s. 560) Bu engellerin sağlam ve aşılamaz nitelikte bulunması da zorunlu olmayıp hak sahibinin rızası dışında buraya girilemeyeceğinin anlaşılacak düzeyde olması yeterlidir.


Ceza Genel Kurulu 2018/591 E. , 2022/89 K.

  • TCK 142/1-e
  • Sokak aralarında seyyar kavun karpuz satan mağdurun, akşam olduğunda üzerini branda ile kapatıp iplerle bağladığı ve kasasında kavun karpuz yüklü kamyonetini ikametine yakın cadde üzerinde bulunan aynı yere park etmesi şeklindeki alışkanlığının TCK m.142/1-e’deki nitelikli hırsızlık suçuna değil, TCK m.141’deki basit hırsızlık suçuna vücut verir.

Belirtilen bentteki suçun oluşabilmesi için, hırsızlık fiilinin âdet veya tahsis ya da kullanımları gereği açıkta bırakılmış eşya hakkında işlenmesi gerekmekte olup bu bölüme ilişkin madde gerekçesinde de; “fıkranın (e) bendinde, âdet veya tahsis ve kullanım gereği açığa bırakılmış olan eşya hakkında hırsızlık suçunun işlenmesi, bir nitelikli unsur olarak kabul edilmiştir. Tarlalarda bırakılan tarım araçları, inşaat yerine yığılan malzeme, bu kapsama giren eşyaya örnek olarak gösterilebilir. Bunların çalınmalarında kolaylık bulunması, bu nitelikli hâlin kabulünde etken olmuştur.” şeklinde açıklamalara yer verilmiş, böylece maliklerince her türlü denetim, gözetim ve önlemden yoksun olan, sahiplerince sürekli biçimde korunmalarındaki zorluk nedeniyle açık alanda bulunan eşyanın başkaları tarafından alınabilmesinin kolaylığını dikkate alan bir düzenleme yapılmıştır.

Suçun konusu açıkta bırakılmış eşya olup, “açıkta bırakılmış eşya” ifadesinden özel alanlar dışında kalan caddeler, sokaklar, parklar, bahçeler, tarlalar, sahil kenarları ve bunun gibi yerlerde bırakılmış eşyalar akla gelmelidir. Bununla birlikte maddedeki nitelikli hâlin oluşması için, eşyanın açıkta bırakılması yeterli olmayıp hangi nedenle açıkta bırakıldığının araştırılması ve âdet veya tahsis ya da kullanımları gereği açıkta bırakılma şartlarının da aranması gerekecektir.

5237 sayılı TCK’nın 142/1-e maddesinde yer alan nitelikli hırsızlığın karşılığı 765 sayılı TCK’nun 491/2. maddesinde; “adet muktezası olarak yahut tahsis ve istimalleri itibarıyla umumun tekafülü altında bulunan eşya hakkında hırsızlık” olarak düzenlenmiştir. İki madde birbiriyle paralel hükümler içermekte ise de, umumun tekafülü ya da kamunun güvencesine bırakılma şeklinde ifade edilen unsur 5237 sayılı TCK’nın 142/1-e maddesinde bulunmadığından, açıkta bırakmanın âdet, tahsis ya da kullanım gereği nedenlerine dayandığının tespiti yeterli kabul edilmiş ve böylece nitelikli hâlin uygulama alanı 765 sayılı TCK’na göre genişletilmiştir. Öğretideki görüşlere göre “âdet”; toplumda süreklilik kazanan, alışkanlık oluşturan ve genellik karakterini taşıyan, kamu düzenine, kanunlara ve ahlaka aykırı olmayan, uygunlukları nedeniyle kanunlarca korunabilir nitelikteki yaygın davranış biçimi olarak tanımlanmış olup zamana, yere ve bölgeye göre değişebileceği ancak kişisel alışkanlıkları kapsamadığı kabul edilmektedir.

“Tahsis” kelimesi, eşyanın bir … için özgülenmesi, ayrılması, belirlenmesi ve hasredilmesi anlamına gelmektedir ki, parka gelenlerin oturmasına tahsis edilmiş durumda olan banklar bu kapsamda değerlendirilmelidir. “Kullanım gereği” ibaresi ile, eşyanın kullanılması için açıkta bırakılmasının zorunlu olduğu durumları kastedilmekte olup, söz konusu eşyanın amacına uygun kullanılabilmesi ve kendisinden beklenen fonksiyonu yerine getirilebilmesi için açıkta durmasının gerekli olduğu hallerde bu nitelikli hâl uygulanacaktır.

Doktrindeki yaygın görüşlere göre, suça konu eşyanın genel ve kamuya açık bir yerde bulunmayıp herkesin rahatlıkla girip çıkamayacağı bir yere bırakılması, açıkta bırakılmasının adet veya tahsis ya da kullanımları gereği zorunlu olmaması, sahibi veya zilyedi ya da onlar adına başkasının gözetimi altında olması, ebat ve ağırlığı gereği çalınmasının normalin üstünde bir güç ve teknik gerektirmemesi gibi durumlarda söz konusu nitelikli hâlin uygulanmayacağı kabul edilmekte, elektrik ve telefon direkleri, çeşmeler, elektrik lambaları, demir yollarındaki raylar, tarlalardaki tarım araçları ve toplandıktan sonra bırakılan mahsuller, deniz kıyısında bırakılan kayıklar ve ağlar, trafik işaret ve lambaları, inşaata bırakılan inşaat malzemeleri ve demirler, anıtlara bırakılan çelenkler, yol kenarlarına yığılan taş ve çakıllar, gemilerdeki can yelekleri ve filikalar, binalar üzerindeki paratonerler, sel ve baskınların önlenmesi için yapılmış duvar taşları ve kapaklar, deprem anında acil müdahale için gerekli malzemelerin bulunduğu deprem konteynırları bu nitelikli hâl kapsamında bulunan eşyalara örnek olarak gösterilmektedir (Sulhi Dönmezer, Mala Karşı Cürümler, Beta Yayınevi, 2001, s.388, Osman Yaşar, … Tahsin Gökcan, … Artuç, Türk Ceza Kanunu, … Yayınevi, 2010, s. 1410; İsmail Malkoç, Yeni Türk Ceza Kanunu, Malkoç Kitapevi, 2005, s.938; Kubilay Taşdemir, … Özkepir, Sahtecilik ve Mala Karşı Cürümler, Adil Yayınevi, 1999, s.332).

Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanığın, 08.09.2013 tarihinde geceleyin, seyyar satıcılık yapan mağdurun cadde üzerine park ettiği kamyonetinin brandasını keserek yaklaşık bir ton ağırlığındaki kavun ve karpuzları çalmaya teşebbüs ettiği olayda; Suça konu kavun karpuzun, sayı ve nitelik itibarıyla her gece devamlı bir biçimde başka bir alanda muhafaza edilmesinde güçlük bulunmakla birlikte, TCK’nın 142. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendindeki nitelikli hâlin uygulanabilmesi için hırsızlık suçuna konu eşyanın, devamlı surette taşınması veya bakım ya da gözetiminin zor olması yanında bu zorluk nedeniyle açıkta bırakılmasının adet niteliği kazanmış olması gerektiği hususu dikkate alınarak, toplumumuzda süreklilik kazanmış genel alışkanlığın, taşınma ve yerleştirilmelerindeki zorluk nedeniyle, meyve sebze kasalarının, alışveriş faaliyeti başlamadan bir gün öncesinden pazar yerine bırakılmaları yönünde olduğu, benzer şekilde pazar yeri niteliğinde olmasa bile o yörede belli bir yerin sergi alanı olarak kullanılagelmesi nedeniyle satış işlemi tamamlandıktan sonra ürünün gerek tezgah üzerinde gerekse de aracın kasasında bırakılması durumunda da adet gereği açıkta bırakılmış eşyadan bahsedilebileceği, açık kasa kamyoneti ile sokak aralarında seyyar kavun karpuz satan mağdurun, akşam olduğunda üzerini branda ile kapatıp iplerle bağladığı ve kasasında kavun karpuz yüklü kamyonetini ikametine yakın cadde üzerinde bulunan aynı yere park etmesi şeklindeki alışkanlığının, toplumda ya da o bölgede genel kabul görmüş bu anlamda süreklilik kazanmış bir uygulama olarak kabul edilemeyeceğinin anlaşılması karşısında, sanığın eyleminin TCK’nın 141/1. maddesinde yazılı bulunan basit hırsızlık suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.


Ceza Genel Kurulu 2022/590 E. , 2023/548 K.

  • TCK 142/1-a, TCK 142/2-h
  • TCK’nın 142. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde düzenlenen “kamu yararına veya hizmetine tahsis edilen eşya hakkında” ve ikinci fıkrasının (h) bendinde düzenlenen “bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında” olmak üzere hırsızlık suçunun iki farklı nitelikli hâlini ihlal eden sanığın, suçun daha ağır cezayı içeren nitelikli hâli olan TCK’nın 142. maddesinin ikinci fıkrasının (h) bendi uyarınca cezalandırılması gerektiği kabul edilmelidir.

Görüldüğü gibi 6545 sayılı Kanun ile TCK’nın 142. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi muhafaza edilerek ceza süresi artırılmış; aynı Kanun ile bu fıkradaki (b) bendi yürürlükten kaldırılmış; ilga edilen bendin metni korunmak suretiyle aynı maddenin ikinci fıkrasına (h) bendi olarak eklenmiş ve bu bentte yazılı suç için beş yıldan on yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür.

TCK’nın 142. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendindeki nitelikli hâlin oluşması için hırsızlık suçunun; kime ait olursa olsun kamu kurum ve kuruluşlarında veya ibadete ayrılmış yerlerde bulunan ya da kamu yararına veya hizmetine tahsis edilen eşya hakkında işlenmesi gerekmektedir.

Kamu kurum ve kuruluşları kavramından, devletin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü olduğu yasama, yürütme ve yargı niteliğindeki kamu hizmetlerinin görüldüğü yerler anlaşılmalıdır. Örneğin TBMM, bakanlıklar, valilikler, kaymakamlıklar, belediyeler, üniversiteler, okullar, postaneler, adliyeler, kamu hastaneleri, kamu bankaları birer kamu kurum veya kuruluşudur. Suçun işlendiği sırada bu yerlerin kamu hizmetinin yerine getirilmesi için tahsis edilmiş olması yeterli olup bina şeklinde bulunması gerekmez. Bu kapsamda, deprem nedeniyle adliye işlerinin görüldüğü bir çadırda gerçekleşen hırsızlık eyleminde bu nitelikli hâlin uygulanması gerekir (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, s; 544 vd).

İbadete ayrılmış yer kavramı ise dış dünyadan ayrılmış ve sadece insanların ibadetlerini yapmalarına özgülenmiş her türlü yer şeklinde tanımlanabilir. Dolayısıyla, ibadete ayrılmış yerin bina niteliğinde olmasında bir zorunluluk bulunmamaktadır. Kanun koyucu bu bentte “kime ait olursa olsun” ibaresine yer vermekle, eşyanın kamu kurum ve kuruluşlarında veya ibadete ayrılmış yerlerde olmasını yeterli görmüştür. Eşya, kamu kurum ve kuruluşlarına veya ibadete ayrılmış yerlere ve burada çalışan kişilere ait olabileceği gibi bu kurum ve kuruluşlarda verilen hizmeti almak üzere gelen kişilere ya da ibadete ayrılmış yerlerde ibadet edenlere de ait olabilir. Eşyanın bu yerlerden alınması yeterli olup kime ait olduğunun bir önemi bulunmamaktadır. Ancak madde metni gözetildiğinde, eylemin anılan yerlere ait eklentilerde gerçekleştirilmesi durumunda bu nitelikli hâl uygulanmayacaktır.

Bentte düzenlenen diğer bir nitelikli unsur da suçun kamu yararına veya hizmetine tahsis edilen eşya hakkında işlenmiş olmasıdır. Burada eşyanın nerede bulunduğu değil tahsis amacı önem taşımaktadır. Örneğin çeşme, parklardaki oyun araçları, elektrik direkleri, sokak lambaları, trafik ışık ve levhaları, telefon telleri, telefon kulübeleri, banklar bu kapsamdadır.

Suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan TCK’nın 142. maddesinin ikinci fıkrasının (h) bendinde ise iki ayrı nitelikli hâl düzenlenmiştir. Birincisi herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış olan eşyanın çalınmasıdır. Bu nitelikli hâlin uygulanabilmesi için eşyanın, herkesin girebileceği bir yerde bulunmasının yanında, kilitlenmek suretiyle de muhafaza altına alınmış olması gerekir. Madde gerekçesinde bu husus, “Ancak bina tanımına girmeyen bir yerde, örneğin otomobilde bulunan eşya hakkında muhafaza altına alınma koşulu aranmış, böylece kapıları kilitli olmayan veya camları kapatılmamış bir otomobildeki eşyanın çalınması nitelikli hırsızlık kabul edilmemiştir.” açıklamasıyla vurgulanmıştır. Herkesin girebileceği yer kavramından, cadde, sokak, pazar yeri veya meydan gibi hiçbir sınırlama, engel olmadan kişilerin girme imkânı bulunan kamuya açık yerler anlaşılmalıdır.

Bentte yer alan ikinci nitelikli hâl ise bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşyanın çalınmasıdır. Bu nitelikli hâlde öngörülen “bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış” ibaresinden anlaşılması gereken, eşyanın mutlaka belli bir yere kilitlenmesi ya da gizlenmesi olmayıp bina veya eklentisi içinde bulundurulmuş olmasıdır.

Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşması için farklı neviden fikri içtima ve görünüşte içtima kavramlarına da değinmekte fayda bulunmaktadır.

Farklı neviden fikri içtima TCK’nın 44. maddesinde; “İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır.” şeklinde düzenlenmiş olup bu hükmün uygulanabilmesi için işlenen bir fiille birden fazla farklı suçun oluşması gerekmektedir. Kanun koyucu, işlediği bir fiille birden fazla farklı suçu işleyen failin, fiilinin tek olması nedeniyle en ağır ceza ile cezalandırılmasını yeterli görmüş, bu şekilde non bis in idem kuralı gereğince bir fiilden dolayı birden fazla kez cezalandırılmasının da önüne geçilmesini amaçlamış, erime sistemi ni benimsemek suretiyle, bu suçlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı ceza verilmesi ile yetinilmesini tercih etmiştir.

Görünüşte içtima ise çeşitli normların aynı fiille ilgili görünmelerine rağmen aslında bunlardan yalnız birinin uygulanabilmesidir (Kayıhan İçel, Suçların İçtimaı, İstanbul, 1972, s. 167). Görünüşte içtima kanunda düzenlenmemiştir, ancak ceza normlarının birbirleriyle olan ilişkisi ve bunların yorumundan aynı fiille ilgili görülen çeşitli normlardan sadece birinin uygulanabileceği sonucuna varmak mümkün olduğundan, kanun koyucunun görünüşte içtima şekillerine yer vermesi gerekmemektedir. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2015, s.519).

Görünüşte içtima hâlinde gerçekte sadece bir norm ihlal edilmekte olup diğer normların ihlali sadece görünüştedir. Çünkü suç tiplerine ilişkin normların hepsi fiilin haksızlık muhtevasını tümü ile kapsamakla beraber gerçekte uygulanacak olan norm, haksızlık muhtevası itibarı ile diğer normları da tüketmekte, tüm normlar haksızlık ilişkisi bakımından tamamen örtüşmektedir. Dolayısıyla, normlardan sadece biri gerçekte uygulanma kabiliyetine sahiptir (Neslihan Göktürk, Fikri İçtima, Adalet Yayınevi, Ankara 2013, s. 73-74.).

Görünüşte içtima hâllerinde hangi hükmün uygulanması gerektiği, tüketen-tüketilen norm ilişkisi, yardımcı (tali) normun sonralığı ve özel normun önceliği gibi ilkelere göre belirlenmektedir. Bir ceza normu bir veya daha fazla başka ceza normlarını bünyesine almış ise tüketen-tüketilen norm ilişkisinden söz edilir. Bu durumda normları bünyesine alan ceza normu, diğer normları tüketmektedir. Bu takdirde fiile sadece tüketen norm uygulanabilecektir. TCK’nın 42. maddesinde tanımlanmış olan bileşik suç tüketen-tüketilen norm ilişkisinin tipik görünümlerinden birisidir. Örneğin yağma suçu, hırsızlık ve cebir/tehdit suçlarını bünyesinde barındırmakta, başka bir anlatımla o suçları tüketmektedir.

Yardımcı (tali) normlar da, asli normlarla benzer hukuki yararları koruyan normlardır. Bu tür normlar, asli normların tatbik edilemeyeceği durumlarda kanunda boşluk oluşmasını engellemek amacıyla getirilmiş düzenlemelerdir. Asli-yardımcı norm ilişkisinin olduğu durumda fiile yardımcı norm değil asli norm uygulanacaktır. Bir normun yardımcı norm mu asli norm mu olduğunun, asli normun uygulanamadığı yerlerde başvurulan bir norm olmasından anlaşılması bir yana, düzenleme içinde, “fiil daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde”, “kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında” veya “eylemin başka bir suç oluşturmaması hâlinde” gibi ifadelerin yer alıp almamasına göre de belirlenmekte, bu gibi ifadelerin yer aldığı normların yardımcı norm olduğu kabul edilmektedir. TCK’nın 257 ve 261. maddelerinde de benzer ifadeler bulunduğundan bu maddelerle getirilen hükümlerin yardımcı norm niteliğinde oldukları kabul edilebilir.

Genel norm ile aynı hukuki yararı koruyan özel norm, genel normun tüm unsurlarını taşımakla birlikte genel normda yer almayan özel bazı unsurları da ihtiva etmektedir. Böyle bir durumda özel normun önceliği ilkesi uyarınca olaya genel norm değil özel norm uygulanacaktır. Suçun temel ve nitelikli hâlleri arasındaki ilişki, özgü suç ve genel suç arasındaki ilişki ile genel ve özel kanun arasındaki ilişki, özel-genel norm ilişkisi içinde değerlendirilmektedir (… Emin Artuk-Ahmet Gökçen- Ahmet Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, s. 636; Veli Özer Özbek, … Nihat Kanbur, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 2015, s. 612-613; Berrin Akbulut, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2016, s. 685-686). Örneğin TCK’da zimmet suçunu düzenleyen 247. madde hükmü genel norm niteliğinde iken 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 160. maddesinde düzenlenmiş olan zimmet suçu özel norm niteliği taşıdığından, Bankacılık Kanunu kapsamındaki bir banka görevlisinin zimmet suçunu işlemesi durumunda özel normun önceliği ilkesi gereğince TCK’nın 247. maddesi değil Bankacılık Kanunu’nun ilgili hükmü uygulanacaktır.

İşlenen bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşması hâlinde uygulanma imkânı bulunan TCK’nın 44. maddesinin, bir fiil ile aynı suçun daha ağır veya daha hafif cezayı gerektiren birden fazla nitelikli hâlinin ihlal edilmesi durumunda uygulanması mümkün değildir. Dolayısıyla aynı suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâllerine ilişkin düzenlemeleri içeren TCK’nın 142. maddesinin birinci fıkrasının (a) ve ikinci fıkrasının (h) bentleri arasında farklı neviden fikri içtima ilişkisinden söz edilemeyecektir.

Görünüşte içtima kuralları yönünden ise hırsızlık suçunun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâllerine ilişkin düzenlemeleri içeren TCK’nın 142. maddesinin 1. fıkrasının (a) ve 2. fıkrasının (h) bentleri arasında tüketen-tüketilen veya asli-tali norm ilişkisinin bulunmadığı da kuşkusuzdur. Özel-genel norm ilişkisi bakımından ise anılan bentler, hırsızlık suçunun temel şeklinin düzenlendiği TCK’nın 141. maddesine nazaran özel norm niteliğinde bulunmakla birlikte, kendi aralarında bu türde bir görünüşte içtimaya konu olamayacaklardır.

Gelinen aşamada ifade etmek gerekir ki, kanun koyucunun ceza hukukuna ilişkin düzenlemeler bakımından eylemin haksızlık içeriğine ve suçla korunan hukuki değere göre hangi çeşit ve ölçülerde ceza verileceğini belirleme yetkisi vardır. Bu şekilde cezanın caydırıcılık fonksiyonunun da işlerlik kazanması sağlanacaktır. Nitekim, kanun koyucu hırsızlık suçunun mağdurlar ve toplum üzerindeki etkisini göz önüne alarak 6545 sayılı Kanun ile TCK’nın 142. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarındaki nitelikli hâllere ilişkin cezaları artırmış, ilga ettiği TCK’nın 142. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan nitelikli hâlin haksızlık içeriğinin daha fazla olduğunu kabul edip daha ağır ceza öngören 142. maddenin ikinci fıkrasına (h) bendi olarak eklemiştir. Diğer taraftan kanun koyucu, hırsızlık suçunun ibadete ayrılmış yerlerde bulunan eşya hakkında işlenmesi hâline özel bir önem atfederek bu durumu cezayı artıran nitelikli hâl olarak kabul etmiştir. İbadete ayrılmış yerin bina niteliğinde olmasında bir zorunluluk bulunmadığı göz önüne alındığında, suçun bina vasfında olmayan ibadete ayrılmış yerlerde işlenmesi durumunda bu nitelikli hâlin uygulanacağında bir şüphe bulunmamaktadır. İbadete ayrılmış yerin bina vasfında olması durumunda ise bu yerin bina niteliği esas alınmaksızın daha az cezayı öngören 142. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin uygulanması, aynı maddenin ikinci fıkrasının (h) bendinin ancak bu yerlerin ibadete ayrılmış yer vasfını kaybetmesinden sonra tatbik edilmesi sonucunu doğuracaktır ki bu durumun kanun koyucunun iradesine aykırılık teşkil edeceği ortadadır.

B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme

Sanığın 24.01.2015 tarihinde saat 09.45 sıralarında katılanın müezzini olduğu Yunus Emre Camine hırsızlık amacıyla gelerek cami ile aynı bahçede bulunan ve ayrı bir yapı niteliğinde olan tuvalet bölümüne girip dört adet musluk başlığını çaldığı anlaşılan dosya kapsamında;

İbadete ayrılmış bir yer olmadığında kuşku bulunmayan caminin tuvalet bölümünün, etrafı duvarla çevrili cami binası ile aynı bahçe içinde bulunması nedeniyle caminin eklentisi niteliğinde olması, kaldı ki, tuvaletlerin bulunduğu yerin kendisinin de bina vasfını taşıması nedeniyle içinde bulunan eşya bakımından muhafaza altına alınma koşulunun gerçekleşmiş olması, suça konu muslukların muhafaza edilmek amacıyla ayrıca kilitlenmesinin gerekmemesi karşısında, TCK’nın 142. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde düzenlenen “kamu yararına veya hizmetine tahsis edilen eşya hakkında” ve ikinci fıkrasının (h) bendinde düzenlenen “bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında” olmak üzere hırsızlık suçunun iki farklı nitelikli hâlini ihlal eden sanığın, suçun daha ağır cezayı içeren nitelikli hâli olan TCK’nın 142. maddesinin ikinci fıkrasının (h) bendi uyarınca cezalandırılması gerektiği kabul edilmelidir.


Ceza Genel Kurulu 2020/182 E. , 2023/413 K.

  • TCK 142, TCK 43
  • Sanıkların çıkan fırsatları değerlendirmek suretiyle ve her defasında yeni bir suç işleme kararı ile farklı semt ve bölgelerden gerçekleştirdikleri ve aralarında subjektif bir bağ bulunmayan eylemlerinin ayrı ayrı hırsızlık suçlarını oluşturur. TCK m.43 gereği zincirleme suç hükümleri uygulanmaz.

Sanıkların 12.02.2010 tarihinde Türk Telekomünikasyon AŞ görevlisi kıyafeti giyerek takındıkları bu sıfat ile Ümraniye Tepeüstü Mahallesi … Sokak üzerinde bulunan katılan kuruma ait iki menhol arasında döşeli vaziyette olan peresibal kabloyu keserek çaldıklarından bahisle Ümraniye Cumhuriyet Başsavcılığının 06.04.2010 tarihli ve 3896-1156 sayılı iddianamesi ile nitelikli hırsızlık suçundan cezalandırılmaları talebiyle kamu davası açıldığı, İstanbul Anadolu 33. Asliye Ceza Mahkemesince 14.04.2010 tarihinde iddianamenin kabulüne karar verilerek devam olunan yargılama sonucunda 03.12.2014 tarih ve 227-679 sayı ile; sanıkların nitelikli hırsızlık suçundan cezalandırılmalarına karar verilen dosya kapsamında;

Sanıklar tarafından aynı yöntemle, aynı nitelikte birden fazla suç işlenmiş olmasının aynı suçu işleme kararıyla hareket edildiğinin kabulüne yeterli olmadığı, sanıkların hırsızlık suçunu bir defada işlemek yerine önceden kurdukları bir plan ya da genel niyetleri doğrultusunda eylemlerini kısımlara bölerek belli aralıklarla gerçekleştirmiş olmalarının gerektiği, ancak bu hâlde her bir hareketin birbirinin devamı niteliğinde olup hareketler arasında önceden yapılan planı gerçekleştirme amacına yönelik subjektif bir bağlantının varlığından ve aynı suçu işleme kararından söz edilebileceği, diğer taraftan, suça konu kabloların mülkiyeti katılan kuruma ait olmakla birlikte telekomünikasyon hizmetinin sunulması ve işleyişin sağlanması bakımından bağlı müdürlüklerin yetki ve sorumluluklarının olduğu, her bir müdürlüğün sorumlulukları dâhilindeki kablolar ve diğer malzemeler üzerinde zilyetliklerinin bulunduğu hususları da dikkate alındığında; incelemeye konu dosya ile İstanbul Anadolu 1 ve 35. Asliye Ceza Mahkemelerinde yargılama konusu edilen eylemler arasında geçen süreler zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi bakımından makul olarak kabul edilebilir ise de; sanıkların çıkan fırsatları değerlendirmek suretiyle ve her defasında yeni bir suç işleme kararı ile farklı semt ve bölgelerden gerçekleştirdikleri ve aralarında subjektif bir bağ bulunmayan eylemlerinin ayrı ayrı hırsızlık suçlarını oluşturacağı kabul edilmelidir.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/1667 Karar: 2018/252 Tarih: 25.01.2018

  • TCK 142. Madde

  • Nitelikli Hırsızlık Suçu

1-Sanıklar … ve … hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükümlere yönelik temyiz istemlerinin incelenmesinde;

Sanıkların müştekiye ait kilitlenmek suretiyle sokağa park edilen aracının kilit kısmına zarar vererek ve düz kontak yapmak suretiyle çalmaya kalkışmaları biçimindeki eylemlerinin 5237 sayılı TCK’nın 142/1-b maddesinde tanımlanan suçu oluşturduğu gözetilmeden,suç vasfında yanılgı sonucunda aynı kanunun 142/1-e. maddesi uyarınca cezalandırılmalarına karar verilmesi, her iki fıkrada öngörülen ceza sürelerinin aynı olması nedeniyle sonuç ceza değişmediğinden bozma nedeni yapılmamış,5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesi’nin 24/11/2015 tarihinde yürürlüğe giren 08/10/2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararı da nazara alınarak bu maddede öngörülen hak yoksunluklarının uygulanmasının ve hüküm tarihine kadar yapılan yargılama gideri toplamı, 5271 sayılı CMK’nın 324/4 maddesinde atıfta bulunulan 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 106. maddesindeki terkin edilmesi gereken tutar olan 20 TL’den az olduğu halde yargılama giderinin sanıklardan tahsiline karar verilmiş ise de, hüküm kesinleşinceye kadar yapılacak yargılama giderlerinin de toplam yargılama gideri kapsamında olması nedeniyle hükmün kesinleştiği tarihte sanıklardan tahsili gereken yargılama giderinin yukarıda açıklanan terkin edilmesi gereken miktardan az olması halinde Devlet Hazinesi üzerinde bırakılmasının infaz aşamasında değerlendirilmesi mümkün görülmüştür.

Yapılan duruşmaya, toplanan delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve takdirine göre temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle hükümlerin ONANMASINA,

2-… … hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükme yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;

… …‘ın diğer sanıklar … ve … ile birlikte müştekiye ait kilitlenmek suretiyle sokağa park edilen aracının kilit kısmına zarar vererek ve düz kontak yapmak suretiyle çalmaya kalkışmaları biçimindeki eyleminin 5237 sayılı TCK’nın 142/1-b maddesinde tanımlanan suçu oluşturduğu gözetilmeden,suç vasfında yanılgı sonucunda aynı kanunun 142/1-e. maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesi, her iki fıkrada öngörülen ceza sürelerinin aynı olması nedeniyle sonuç ceza değişmediğinden bozma nedeni yapılmamış,Uyap’tan yapılan incelemede, … …‘ın hüküm tarihinde başka yargı çevresinde bulunan Maltepe 2 No’lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda başka bir suçtan hükümlü olarak bulunduğu, … …‘ın duruşmadan bağışık tutulmak istediğine dair herhangi bir talebi olmadığı gibi bu hususta bir karar da alınmadığı anlaşılmakla birlikte; 5271 sayılı CMK’nın 196/5. maddesi gereğince,sorgusu yapılmış olan suça sürüklenen çocuğun duruşmaya getirilmesini sağlayacak usul işlemlerinin yapılmaması ve suça sürüklenen çocuğun hazır bulunmadığı celsede duruşmaya devam edilmesi suretiyle örtülü olarak mahkemece suça sürüklenen çocuğun duruşmada hazır bulunmasına gerek görülmediğine karar verildiği kabul edilerek, tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiş,dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.Ancak;

5271 sayılı CMK’nın 150/2. maddesi5271 sayılı CMK’nın 150/2. maddesi uyarınca Baroya yazı yazılarak, suça sürüklenen çocuğu savunmak üzere bir avukatın görevlendirilmesi nedeniyle, zorunlu müdafii için ödenen avukatlık ücretinin, dosyadaki bilgilerden mali olanaklardan yoksun olduğu anlaşılan suça sürüklenen çocuğa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/3-c maddesindeki düzenlemesine açıkça aykırı olarak yargılama gideri olarak yükletilmesine karar verilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, … müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, ancak bu aykırılığın aynı Kanun’un 322. maddesi gereğince düzeltilmesi mümkün bulunduğundan; hüküm fıkrasının yargılama giderleriyle ilgili bölümünden “soruşturmada görev yapan müdafi ücreti olan 160,00 TL, 2011 yılında kovuşturma aşamasında atanan müdafi ücreti olan 274,00 TL, 2012 yılında talimat mahkemesinde görev yapan müdafi ücreti olan 147,00 TL yargılama giderinin suça sürüklenen çocuktan tahsiline” ibaresinin çıkartılmasına, karar verilmek suretiyle diğer yönleri usul ve yasaya uygun olan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,25/01/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/831 Karar: 2018/158 Tarih: 23.01.2018

  • TCK 142. Madde

  • Nitelikli Hırsızlık Suçu

1-Sanık …‘ın olay günü, müşteki …‘ın çalıştığı kuyumcuya gelerek, 200 TL para gösterip 1 çeyrek altın alacağını söylediği, müştekinin altını ve 200 TL paranın üstü olan 100 TL yi sanığa verdiği, sanığın ise 200 TL ‘yi müştekiye vermeden kuyumcudan çıktığı, daha sonra tekrar gelen sanığın 300 Euro parayı bozdurmak istediği, müştekinin de 300 Euro karşılığı Türk Lirasını sanığa verdiği, müştekinin 300 Euroyu sanıktan aldığı, bu sırada kapının yanında bekleyen diğer sanık …‘nin 150 Euro gösterip bozdurmak istediğini, 150 Euro karşılığı parayı sanık …‘ye verdiği, sanıklar işyerinden çıktıktan sonra sanık …‘ın 150 Euro parayı, sanık …‘in ise 200 TL parayı vermediğini farkettiği olayda eylemin 5237 sayılı TCK’nın 142/1-b maddesinde tanımlanan hırsızlık suçunu oluşturduğu nazara alınmadan yazılı şekilde aynı Kanun’un 142/2-b maddesi uyarınca uygulama yapılmak suretiyle fazla ceza tayini,

2-Müştekinin yanında çalıştığı kuyumcu tanık … …‘in 16/05/2013 tarihli celsede zararının giderildiğini beyan etmesi karşısında, zararın ne zaman giderildiği … … sorularak sonucuna göre etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanma olanağının tartışılması gerektiğinin düşünülmemesi,

Bozmayı gerektirmiş, sanıklar müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 23/01/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/10488 Karar: 2018/13 Tarih: 08.01.2018

  • TCK 142. Madde

  • Nitelikli Hırsızlık Suçu

26.09.2009 olan suç tarihinin gerekçeli kararda yanlış gösterilmiş olması mahalinde düzeltilebilir yazım hatası olarak görülmüştür.

Sanıkların tanık…in iş yerinden kiraladıkları araç ile yakalandıkları ve suçta kullanılan aracı kiraladıklarının tanığın ve sanık …‘ın beyanlarından sabit olduğu, tanığın beyanına göre sanıkların aracı kiraladıktan sonra tekrar işyerine gelerek mazot çaldıklarını ve polisten kaçtıklarını söyledikleri, ihbarı yapan muhbirin de mazotu çalan şahısların iki kişi olduklarını söylediği, olaydan birkaç gün sonra İstanbul ilinde aynı araçla sanıkların birlikte yakalandıkları, yakalandıklarında araçta yoğun mazot kokusunun olduğunun tutanağa geçirildiği, sanık …‘in diğer sanık …‘i 2005 yılından beri görmediğini söylediği halde aynı araçta birlikte yakalanmalarının tanık…nın sanıkların birlikte gelerek araç kiraladıklarına ilişkin beyanını doğruladığı, sanıkların savunmalarının suçtan kurtulmaya yönelik olduğunun görüldüğü olayda; suçun sübut bulduğu anlaşıldığından tanığın yeniden duruşmaya çağrılarak dinlenmesinde yarar görülmeyerek tebliğnamedeki aksi görüşe iştirak olunmamıştır.

Katılanın kamyonunun deposunun kilitli olduğunu söylediği anlaşıldığından, sanıklar hakkında 5237 sayılı TCK’nın 142/1-b maddesinden uygulama yapılması gerektiği gözetilmeyerek yazılı şekilde hüküm kurulması sonuç ceza değişmediğinden bozma nedeni yapılmamıştır.

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hâkimin takdirine göre; suçun sanıklar tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 günlü, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı, 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan kısmi iptal kararı uyarınca, 5237 sayılı TCK 53.madde 1.fıkra 1.fıkra b. bendinde düzenlenen “seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasi hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına” hükmünün iptal edilmesi nedeniyle uygulanamayacağının gözetilmesi zorunluluğu,

Bozmayı gerektirmiş, sanıklar … ve …‘in temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan nedenle tebliğnameye kısmen uygun olarak BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkralarından “TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin bölümlerden “b” bendinin çıkartılması suretiyle, eleştiri dışında diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 08/01/2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/12570 Karar: 2017/9685 Tarih: 09.10.2017

  • TCK 142. Madde

  • Nitelikli Hırsızlık Suçu

Hükümlüye 25.11.2005 tarihli karar usulüne uygun tebliğ edildiği halde temyiz incelemesinde bulunmadığı ve İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesince 25.11.2005 tarihinde dosya üzerinden verilen kararın hükümlünün temyizi üzerine dosyanın bu kararların temyizi kabil olması sebebiyle Yargıtay’a gönderilmesi gerekirken mahkemesince dosyanın yeniden ele alınarak kurduğu 23.06.2006 tarihli kararın hukuken geçersiz olduğu belirlenerek hükümlünün 25.11.2005 tarihli karara yönelik temyizi üzerine yapılan incelemede;

5252 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un göre, 01.06.2005 tarihinden önce kesinleşmiş hükümlerle ilgili olarak Türk Ceza Kanunu’nun lehe olan hükümlerinin derhal uygulanabileceği hallerde, duruşma yapılmaksızın da karar verilebilir. 9/3. maddesine göre de, lehe olan hüküm önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir.

Bu düzenlemelerden ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 27.12.2005 gün ve 2005/3-162-173 Sayılı kararından anlaşılacağı üzere, kesin yargı haline gelmiş bir hükümde değişiklik yargılaması yapılması, önceki hükümde sabit kabul edilen olaya her iki Kanun’un tüm hükümleri birbirine karıştırılmaksızın uygulanmak suretiyle ayrı ayrı sonuçlar belirlenmesini ve bunların karşılaştırılmasını gerektirir. Sonraki yasa suçun unsurlarını veya özel hallerini değiştiriyorsa veya cezanın teşdiden tayini nedeni sayılacak olguların tartışılması, alt ve üst sınırlar arasında bir oran belirlenmesi ya da artırım veya indirim nedenlerinin değerlendirilmesi gerekiyorsa, cezanın paraya veya tedbire çevrilmesi ya da ertelenmesi hususunda mahkemece takdir hakkının kullanılması ve böylece bireyselleştirme yapılması zorunlu ise, duruşma açılmak suretiyle tüm bunların neden ve gerekçeleri de gösterilerek hüküm kurulması gerekir. Açıklanan nedenlerle, mahkemece duruşma açılarak; 5237 Sayılı TCK’nın 142. maddesinde tanımlanan hırsızlık suçu ile 765 Sayılı TCK’nın 493/1. maddesinde yer alan suçun öğelerinin farklı olması sebebiyle kesinleşen kararda, hükümlünün müşteki O.Ç.’a ait işyerine geceleyin girmek suretiyle işlediği hırsızlık eyleminde 5237 Sayılı TCK’nın 142/1 -b, 143. maddelerine uyan hırsızlık suçunun yanısıra, aynı Kanun’un 116/2-4 ve 151/1. maddelerine uyan işyeri dokunulmazlığını bozma ve mala zarar verme suçlarının da oluştuğu anlaşılmakla birlikte, müştekinin şikayetinden vazgeçmiş olması sebebiyle mala zarar verme suçundan düşme kararı verilmesi gerektiği, yine müştekiye ait işyerine geceleyin yanında diğer sanık ile birlikte girmek suretiyle işlediği hırsızlık eyleminde 5237 Sayılı TCK’nın 142/1 -b, 143. maddelerine uyan hırsızlık suçunun yanısıra, aynı Kanun’un 116/2-4 ve 151/1. maddelerine uyan işyeri dokunulmazlığını bozma ve mala zarar verme suçlarının da oluştuğu, işyeri dokunulmazlığını bozma suçuna dair aynı Kanun’un 119/1-c maddesinin de uygulanması gerektiği gözetilerek ve ayrıca müştekinin şikayetçi olması karşısında mala zarar verme suçu yönünden CMK’nın 253, 254. maddelerinde öngörülen uzlaşma hükümlerinin uygulanma olanağı değerlendirilip sonucuna göre lehe kanunun belirlenmesi gerekirken, evrak üzerinde yapılan inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, hükümlü müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 09.10.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/1204 Karar: 2017/9448 Tarih: 25.09.2017

  • TCK 142. Madde

  • Nitelikli Hırsızlık Suçu

Suça sürüklenen çocuk ve müdafii ile velisinin hırsızlık suçundan kurulan hükme yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;

Suça sürüklenen çocuk müdafiine hükmün 08.04.2014 tarihinde tefhim edildiği ve bahsedilen müdafiin kararı yasal süre içerisinde temyiz etmediği anlaşılmış ise de kendisine esas mahkemesince müdafii atandığından habersiz suça sürüklenen çocuk velisinin hükmü 22.04.2014 günü temyiz etmiş olduğunun anlaşılması karşısında, 28.04.2014 tarih ve 2014/96K sayılı temyiz talebinin reddine dair ek kararın suça sürüklenen çocuk velisi yönünden kaldırılmak suretiyle yapılan incelemede;

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçun suça sürüklenen çocuk tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1- )Suça sürüklenen çocuğun, mağdurun sorumlusu olduğu binanın önünde bulunmakta olan döşeli doğalgaz topraklama bağlantı bakır çubuğunu çalmış olduğunun anlaşılması karşısında, eyleminin TCK’nın 142/1-e maddesinde düzenlenen hırsızlık suçunu oluşturacağının gözetilmemesi,

2- )TCK’nın 6/1-e maddesine göre, eylemin gece gerçekleştiğine dair delil bulunmadığı halde, şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereği hırsızlık eyleminin gündüz vakti işlendiğinin kabul edilmesi gerekirken TCK’nın 143. maddesince artırım yapılıp yazılı şekilde hüküm kurularak fazla ceza tayin edilmiş olması,

3- ) Suça sürüklenen çocuğun ve diğerlerinin kolluk görevlilerince 20:45 sıralarında başka mahallede suç eşyası ile birlikte yakalandıklarında yer gösterimleri ile suç mahaline ulaşılıp habersiz mağdura iadenin gerçekleştirilmiş olduğunun anlaşılması karşısında, hakkında TCK’nın 168 /1. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

4- )TCK’nın 53. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasında öngörülen belirli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma tedbirlerinin, fiili işlediği sırada 18 yaşını doldurmamış suça sürüklenen çocuk hakkında 53/4 maddesi uyarınca uygulanmayacağının gözetilmemesi,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk ve müdafii ile velisinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün açıklanan sebeple tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, 25.09.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/21182 Karar: 2017/10126 Tarih: 20.09.2017

  • TCK 142. Madde

  • Nitelikli Hırsızlık Suçu

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçların sanıklar tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz nedenleri de yerinde görülmemiştir.

Ancak;

23.04.2013 tarihli olay tutanağına göre kolluk görevlilerinin hızlı bir şekilde sırtlarında battaniyeye sarılı eşya götürür halde yakaladıkları sanıklardan sorulduğunda eşyanın müştekinin işyerinin deposundan çalınan klima olduğu, klimayı bildirdikleri binadan aldıklarını beyan ederek müştekiye teslimini sağladıkları ve görüntü kayıtları incelendiğinde de her iki sanığın binaya girdikleri, bir süre sonra ayrı ayrı binadan çalınan eşya ile ayrıldıklarının anlaşılmasına ve müştekinin de kullanılmayan ancak çalışır durumdaki klima dış ünitesinin işyeri deposundan çalındığını beyan etmesine göre;

1-)Sanıkların eylemi 5237 Sayılı TCK’nın 142/1-b maddesine uyduğu halde, aynı Kanunun 142/1-e maddesiyle hüküm kurulması,

2-)Kesintisiz takip olmaması ve sanıkların şüphe üzerine tesadüfen yakalanmaları nedeni ile eylem tamamlandığı halde, teşebbüs hükümlerine göre cezalarından indirim yapılması,

3-)Sanıkların yakalanmaları üzerine klima dış ünitesini çaldıkları yeri göstererek henüz olay nedeni ile müracaatı bulunmayan müştekiye iadesini sağlamaları gözetilerek sanıklar hakkında uygulanma olanağı bulunan 5237 Sayılı TCK’nın 168/1. maddesinin uygulanma şartlarının oluşup oluşmadığının tartışılması gerektiğinin gözetilmemesi,

4-)Kabule göre de;

Sanıklar hakkında 5237 Sayılı TCK’nın 142/1-e maddesine göre belirlenen 2 yıl hapis cezasından aynı Kanun’un 35. maddesiyle 1/4 indirim yapılması sonucu cezanın 1 yıl 6 ay yerine 1 yıl 6 ay 15 gün hapis cezası olarak belirlenmesi,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar … ve …‘nın temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan sebeplerle tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, 326/ son gereği sanıkların ceza süresi yönünden kazanılmış haklarının gözetilmesine, 20.09.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/20986 Karar: 2017/9615 Tarih: 12.09.2017

  • TCK 142. Madde

  • Nitelikli Hırsızlık Suçu

1-)Sanığın tüm aşamalarda suçlamayı kabul etmemesi ve iddianamede anlatımı yapılan suç tarihinde suç yerinde olmadığını resmi kayıtlarla ispat etmesi, sanığın atılı suçu işlediğine dair müştekinin soyut iddiasını destekler delil bulunmaması, müştekinin ifadelerinde telefonu çalan şahsın hiçbir şekilde eşgalinden bahsetmemesine rağmen fotoğraftan teşhis ettiğini belirtmesi, telefonun sanık adına olmasının atılı suçu sanığın işlediğini mutlak surette gösterdiğinin kabul edilmesinin mümkün olmaması, sanığın ısrarla suç tarihinde (18.05.2010 veya 10.05.2010) Devlet Su İşleri 15. Bölge Müdürlüğü Devlet Su İşleri 15. Şube Müdürlüğünde çalışıyor olduğunu, suç yeri olan ilçenin hangi bölgede olduğunu dahi bilmediğini, oraya gitmediğini belirtmesi, kontürlü kartını da o tarihlerde kaybetmiş olması sebebiyle kendisinin kullanmadığını belirtmesi karşısında, çalınan cihazın kullanıldığı … numaralı telefonun suç tarihinden 1-2 ay öncesi ile 1-2 ay sonrasına ait baz istasyonlarını da gösterir arama kayıtlarının getirtilerek incelenmesi ve en sık görüşülen numaralardan hareketle söz konusu telefonu kimin kullandığının belirlenmesi,

2-)Söz konusu cihazın sanık adına kayıtlı telefonda 09.06.2010 tarihinde kullanıldığı, ancak bundan önce söz konusu cihazın 05.06.2010-08.06.2010 tarihleri arasında … adına kayıtlı … numaralı telefonda kullanıldığının anlaşılması karşısında, bu hususun araştırılması,

3-)Sanığın savunmasında belirttiği ve kullanımında olan … numaralı telefonun sanık tarafından hangi tarihte alındığının belirlenmesi ve telefonun suç tarihinden 1-2 ay öncesi ile 1-2 ay sonrasına ait baz istasyonlarını da gösterir arama kayıtlarının getirtilerek incelenmesi ve özellikle suç tarihinde … olup olmadığı, … ile bir bağlantısının bulunup bulunmadığının açıklığa kavuşturulması,

4-)Devlet Su İşleri 15. Bölge Müdürlüğü Devlet Su İşleri 15. Şube Müdürlüğünden sanığın 10.05.2010 tarihinde görev başında bulunup bulunmadığı, izinli veya raporlu olup olmadığının sorulması ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle yazılı şekilde sanığın mahkumiyetine karar verilmesi,

Kabule göre de,

5-)Suç tarihinin ve eylemin hangi tarihte gerçekleştirildiği hususunda kararda çelişkili ifadelere yer verilmesi ve gerekçeli kararda suç tarihinin iddianamede de belirtildiği üzere 18.05.2010 olarak gösterilerek kararda karışıklığa sebebiyet verilmesi,

6-)Sonuç cezaya etkisi bulunmamakla birlikte, sanığa isnat edilen suçun TCK’nın 142/1-b maddesi kapsamında kalan “Bina içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında hırsızlık” olmasına rağmen, gerekçeli karar başlığına suç olarak “Kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında hırsızlık” yazılarak suçun nitelendirilmesinde hataya düşülmesi,

7-)Erteli uzun süreli hapis cezasına mahkum edilen sanık hakkında TCK’nın 53/3. maddesi uyarınca 53/1 maddede belirtilen bir kısım hak yoksunluklarına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, kısa süreli hapis cezalarının ertelenmesi halinde uygulama imkanı bulunan 53/4. maddesi uyarınca hak yoksunluklarının uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi,

8-)Cezası ertelenen sanık hakkındaki denetim süresinin TCK’nın 51/3. maddesi uyarınca ceza süresinden az olamayacağının gözetilmemesi,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz nedeni bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün açıklanan sebeplerle tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, 12.09.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/1619 Karar: 2017/9284 Tarih: 10.07.2017

  • TCK 142. Madde

  • Nitelikli Hırsızlık Suçu

Dosya kapsamına göre,

1-)Suç tarihinde 15 yaşını doldurmuş 18 yaşını doldurmamış olan suça sürüklenen çocuğun cezasından, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 31/3. maddesi gereğince 1/3 oranında indirim yapılması gerektiği halde 1/2 oranında indirim yapılarak yazılı şekilde eksik ceza tayin edilmesinde,

2-)5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş olmak koşuluyla, mahkûm olunan otuz gün ve daha az süreli hapis cezası ile fiili işlediği tarihte onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş bulunanların mahkûm edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, birinci fıkrada yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilir.” şeklindeki 50/3. maddesinin emredici hükmü karşısında suça sürüklenen çocuk hakkında hükmedilen bir yıl hapis cezasının, aynı Kanun’un 50/1. maddesinde yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesinde yasal zorunluluk olduğunun gözetilmemesinde,

3-)5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 53/4. maddesine göre fiili işlediği sırada 18 yaşını doldurmamış olanlar için hak yoksunluklarının uygulanamayacağı şeklindeki düzenleme karşısında suçu işlediği tarihte 18 yaşından küçük olan suça sürüklenen çocuk hakkında 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 53/1. maddesinde düzenlenen hak yoksunluklarına hükmedilmesinde, isabet görülmediğinden 5271 Sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararların bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.

Gereği Görüşülüp Düşünüldü:

KARAR : 1-)Suça sürüklenen çocuk … hakkında İstanbul 36. Asliye Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda kurulan 25.10.2011 tarih, 2009/591 Esas ve 2011/711 Karar sayılı kararında suça sürüklenen çocuğun 15 yaşından büyük 18 yaşından küçük olmasına rağmen TCK’nın 142/1-b maddesi uyarınca daim olunan 2 yıl hapis cezasına TCK’nın 31/3. maddesi uyarınca 1/3 oranında indirim yapılarak 1 yıl 4 ay hapis cezasına hükmolunması gerekirken suça sürüklenen çocuğun lehine olacak şekilde TCK’nın 31/ son maddesi uyarınca indirim yapıldığı belirtilerek yanılgılı uygulama ile 1/2 oranında indirim yapılıp 1 yıl hapis cezasına hükmolunduğu, kanun yararına bozma talebine dayanılarak düzenlenen tebliğnamenin 2. fıkrasında 5237 Sayılı TCK’nın “daha önce hapis cezasına mahkum edilmemiş olmak koşuluyla, mahkûm olunan otuz gün ve daha az süreli hapis cezası ile fiili işlediği tarihte onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş bulunanların mahkûm edildiği bir yıl veya daha az süreli hapis cezası, birinci fıkrada yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilir.” şeklindeki 50/3. maddesinin emredici hükmü karşısında suça sürüklenen çocuk hakkında hükmedilen bir yıl hapis cezasının, aynı Kanun’un 50/1. maddesinde yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesinde yasal zorunluluk olduğunun gözetilmemesi sebebiyle de kanun yararına bozma talebinde bulunulmuş ise de; sabit kabul edilen ve asıl olarak uygulanması gereken TCK’nın 142/1-b,, 31/3. maddelerine uyan eylemin cezası mahkemenin yanılgılı olarak uyguladığı cezaya göre, her durumda bir yıldan fazla hapis cezasını gerektirdiğinden ve aksi hal yanılgılı uygulama sebebiyle ortaya çıkan hafif sonuç cezadan, ikinci kez mahkumiyetin sonuçlarını da kapsayacak şekilde yararlandırılmayı sağlayacak bir kez tanınmış olan atifet genişletilmek suretiyle hakkaniyete aykırı sonuçların doğmasına, adalet ve eşitlik ilkelerinin zedelenmesine yol açılmış olacağından, suça sürüklenen çocuğun hükmolunması gereken ceza miktarı itibariyle, TCK’nın 50/3. maddesi gereğince kısa süreli hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesi kapsamında kalmadığı anlaşılmakla belirtilen konuda kanun yararına bozma isteğinde bulunulamayacağı anlaşıldığından kanun yararına bozma isteminin ikinci fıkrasındaki talebin REDDİNE,

2-)Kanun yararına bozma talebine dayanılarak düzenlenen tebliğnamedeki bir ve üç numaralı bozma istekleri incelenen dosya kapsamına nazaran yerinde görüldüğünden, İstanbul 36. Asliye Ceza Mahkemesinden verilip kesinleşen 25.10.2011 tarih, 2009/591 Esas ve 2011/711 Karar sayılı kararının;

a-)Suça sürüklenen çocuk … hakkında 15 yaşından büyük 18 yaşından küçük olması sebebiyle TCK’nın 142/1-b. maddesi uyarınca tayin olunan 2 yıl hapis cezasından TCK’nın 31/3. maddesi uyarınca 1/3 oranında indirim yapılarak 1 yıl 4 ay hapis cezasına hükmedilmesi gerekirken TCK’nın 31/ son maddesi uyarınca indirim yapıldığı belirtilerek 1/2 oranında indirim yapılarak 1 yıl hapis cezasına hükmedilmesi Yasaya aykırı görüldüğünden sanık aleyhine hüküm doğurmamak üzere CMK’nın 309/4-b maddesi uyarınca,

b-) Suça sürüklenen çocuk hakkında TCK’nın 53/4. maddesi uyarınca 53/1. maddesi hükümlerinin uygulanamayacağı nazara alınmadan suça sürüklenen çocuk hakkında 53/1. maddesi hükümlerinin uygulanmasına karar verilmesi açık yasa hükmüne aykırı olduğundan CMK’nın 309/4-d bendi uyarınca,

KANUN YARARINA BOZULMASINA,

2-)b bendindeki bozma nedenine göre uygulama yapılarak hak yoksunluğuna dair “suça sürüklenen çocuğun, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkum olması sebebiyle hakkında TCK’nın 53/1,, 2,, 3 maddesinin TATBİKİNE ve 1 numaralı fıkrada sayılan hakların kullanmaktan yoksunluğu kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından koşullu salıverilmesine kadar diğer haklar yönünden ise cezasının infazı tamamlanıncaya kadar sürmesine” paragraflarının suça sürüklenen çocuk … yönünden hükümden çıkartılmasına ve suça sürüklenen çocuk … açısından infazın buna göre yapılmasına,

SONUÇ : Dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 10.07.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/34014 Karar: 2017/7496 Tarih: 10.07.2017

  • TCK 142. Madde

  • Nitelikli Hırsızlık Suçu

Sanık … yönünden, hüküm fıkrasının (O) paragrafında hırsızlık suçundan kurulan beraat hükümlerinin sayısıyla ilgili olarak dört yerine üç olarak yazılması mahallinde düzeltilebilir yazım hatası olarak kabul edilmiş; 5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptaline dair Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarihinde yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararı da nazara alınarak bu maddede öngörülen hak yoksunluklarının uygulanmasının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.

1-) Sanıklar …, hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme suçundan ve sanıklar …, hakkında suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçundan kurulan beraat; sanıklar …‘in katılan … ile katılan …‘e karşı işledikleri iddia olunan hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik katılan vekilinin temyiz isteminin incelenmesinde;

5237 Sayılı TCK’nın 220. maddesinde5237 Sayılı TCK’nın 220. maddesinde düzenlenen “suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme” ve “suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma” suçlarının “kamu barışına karşı suçlar” bölümünde yer alması ve mağdurunun kamu olması, ayrıca katılan …‘ın 21.11.2011 tarihli ve B.02.2.TED.1.11.01.53/21 Sayılı yazısında zarar verilen ve suça konu eşyaların çalındığı trafoların katılanlar … ve …‘e ait olduğunun bildirilmesi, adı geçenlerin de bu hususu doğrulaması karşısında, suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme, suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma, katılanlar … ve …‘e karşı işlenen hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından doğrudan doğruya zarar görmemesi nedeniyle, katılan kurumun bu suçlarla ilgili davaya katılmaya ve verilen hükümleri temyiz etmeye hakkı bulunmadığından, katılan kurum vekilinin temyiz isteminin 1412 Sayılı CMUK’nın 317. maddesi uyarınca isteme aykırı olarak REDDİNE,

2-) Sanıklar … hakkında katılan …‘a ait olup … tarafından kullanılan trafoyla ilgili hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından; sanıklar …, … hakkında katılan … ve katılan …‘e ait trafolarla ilgili hırsızlık suçundan; sanık … hakkında katılan …‘a ait olup … tarafından kullanılan trafoyla ilgili hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından; sanıklar … ve … (1972 D.lu) hakkında katılan …‘a ait olup … tarafından kullanılan trafoyla ilgili hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından; sanıklar … hakkında katılan …‘a ait olup … tarafından kullanılan trafoyla ilgili hırsızlık suçundan; sanıklar … hakkında katılan …‘a ait … tarafından kullanılan TR4 numaralı trafoyla ilgili 09.12.2010 tarihli hırsızlık suçundan; sanıklar …, hakkında katılan …‘a ait olup … tarafından kullanılan trafoyla ilgili hırsızlık suçundan; sanıklar …, hakkında katılan …‘a ait olup … tarafından kullanılan trafoyla ilgili hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından; sanıklar …, hakkında katılan …‘a ait olup … tarafından kullanılan TR4 numaralı trafoyla ilgili 17.02.2011 tarihli hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından; sanıklar …, hakkında katılan …‘a ait olup … tarafından kullanılan TR9 numaralı trafoyla ilgili 17.02.2011 tarihli hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından kurulan hükümlerin incelenmesinde;

Sanıkların, katılan … ve katılan …‘e ait özel trafolardan suça konu eşyaları çalmaktan ibaret eylemlerinin 5237 Sayılı TCK’nın 142/1-e maddesinde tanımlanan hırsızlık suçunu oluşturduğu gözetilmeden, 5237 Sayılı TCK’nın 142/1-a-e maddesiyle cezalandırılmalarına karar verilmesi, temel cezanın alt sınırdan belirlenmesi karşısında sonuca etkili görülmemiştir.

Yapılan duruşmaya, toplanan delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve takdirine göre temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle hükümlerin istem gibi ONANMASINA,

3-) Sanık … hakkında katılan … ve katılan …‘e ait trafolarla ilgili hırsızlık suçundan kurulan hükümlerin incelenmesinde;

Sanığın, katılan … ve katılan …‘e ait özel trafolardan suça konu eşyaları çalmaktan ibaret eyleminin 5237 Sayılı TCK’nın 142/1-e maddesinde tanımlanan hırsızlık suçunu oluşturduğu gözetilmeden, 5237 Sayılı TCK’nın 142/1-a-e maddesiyle cezalandırılmalarına karar verilmesi, temel cezanın alt sınırdan belirlenmesi karşısında sonuca etkili görülmemiş; yapılan duruşmaya toplanan delillere mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun oluşan kanaat ve takdirine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Torbalı Sulh Ceza Mahkemesi’nin 26.05.2009 tarihli ve 2008/527 E. ve 2009/454 K. sayılı kararındaki adli para cezasının miktarı itibariyle kesin olduğu gözetilmeden, sanık hakkında 5237 Sayılı TCK’nın 58. maddesinin uygulanmasına karar verilmek suretiyle 1412 Sayılı CMUK’nın 305/2. maddesine aykırı davranılması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, ancak bu aykırılığın aynı Kanunun 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün olduğundan, hüküm fıkrasından 5237 Sayılı TCK’nın 58. maddesinin uygulanmasına dair bölümlerin çıkarılması suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun olan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

4-) Sanıklar …, … hakkında katılan …‘a ait olup … tarafından kullanılan trafoyla ilgili hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından; sanıklar …, hakkında katılan … ve katılan …‘e ait trafolarla ilgili mala zarar verme suçundan; sanıklar … hakkında katılan …‘a ait olup … tarafından kullanılan trafoyla ilgili hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından; sanıklar … hakkında katılan …‘a ait olup … tarafından kullanılan trafoyla ilgili hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından; sanıklar … hakkında katılan …‘a ait olup … tarafından kullanılan trafoyla ilgili hırsızlık suçundan; sanıklar …hakkında katılan …‘a ait … trafından kullanılan TR4 numaralı trafoyla ilgili 09.12.2010 tarihli hırsızlık suçundan; sanık … hakkında katılan …‘a ait olup … tarafından kullanılan TR4 numaralı trafoyla ilgili 17.02.2011 tarihli hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından; kurulan hükümlerin incelenmesinde;

Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

a-) Sanıkların, katılan …‘a ait trafolardan suça konu eşyaları çalmaktan ibaret eylemlerinin 5237 Sayılı TCK’nın 142/1-a maddesinde tanımlanan hırsızlık suçunu oluşturduğu gözetilmeden, 5237 Sayılı TCK’nın 142/1-a-e maddesiyle cezalandırılmalarına karar verilmesi,

b-) Sanık … hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükümde, suçta kullanılan … plakalı aracın değeri tespit edildikten sonra suça konu eşya ile aracın değeri karşılaştırılıp müsadere kararının işlenen suça nazaran daha ağır ve hakkaniyete aykırı sonuçlar doğurup doğurmayacağı hususları değerlendirilerek sonucuna göre müsadere hususunda karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, söz konusu aracın suçtan elde edilen parayla alındığı tespit edilemediğinden biçimindeki yetersiz gerekçeyle müsadere edilmeyip ruhsat sahibine iadesine karar verilmesi,

c-) Sanıklar … yönünden, Torbalı Sulh Ceza Mahkemesi’nin 26.05.2009 tarihli ve 2008/527 E. ve 2009/454 K. sayılı kararındaki adli para cezasının miktarı itibariyle kesin olduğu gözetilmeden, sanık hakkında 5237 Sayılı TCK’nın 58. maddesinin uygulanmasına karar verilmek suretiyle 1412 Sayılı CMUK’nın 305/2. maddesine aykırı davranılması,

d-) Sanıklar …, … müdafiilerinin sanıklar hakkında lehe olan kanun hükümlerinin uygulanmasına dair istemlerinin 5237 Sayılı TCK’nın 50. maddesini de kapsamasına rağmen, mala zarar verme suçundan kurulan hükümlerde bu konuda olumlu veya olumsuz bir karar verilmemesi,

e-) Sanık … hakkında katılan …‘a ait olup … tarafından kullanılan TR4 numaralı trafoyla ilgili 17.02.2011 tarihli hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından kurulan hükümlerle ilgili olarak, adı geçen sanığın, soruşturma aşamasında müdafii huzurunda alınan 26.02.2011 tarihli ifadesinde yüklenen suçları işlediğini kabul ettiği gözetilerek, hakkında mahkumiyet kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde beraatine karar verilmesi,

f-) Sanıklar …, hakkında katılan …‘a ait olup … tarafından kullanılan trafoyla ilgili 11.02.2011 tarihli hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından; sanık … hakkında katılan …‘a ait olup … tarafından kullanılan TR4 numaralı trafoyla ilgili 17.02.2011 tarihli hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından; sanıklar … hakkında katılan …‘a ait olup … tarafından kullanılan trafoyla ilgili 21.01.2011 tarihli hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından ve sanıklar …, hakkında katılan …‘a ait olup … tarafından kullanılan trafoyla ilgili 21.01.2011 tarihli hırsızlık suçundan kurulan hükümlerle ilgili olarak, belirtilen suçlar arasında geçen sürelerin, suç kastının yenilendiğinin kabul edilmesini gerektirir ölçüde uzun olmadığı ve sanıkların aynı suç işleme kararıyla atılı suçları işledikleri bu sebeple zincirleme suç hükümlerini uygulanması gerektiği gözetilmeden, yasal ve yeterli bir gerekçe gösterilmeden her eylem ayrı bir suç kabul edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması,

g-) Sanıklar …, … hakkında katılan …‘a ait olup … ve … (TR4 numaralı trafo) tarafından kullanılan trafolarla ilgili 09.12.2010 tarihli hırsızlık suçundan kurulan hükümlerle ilgili olarak, belirtilen suçlar arasında geçen sürelerin, suç kastının yenilendiğinin kabul edilmesini gerektirir ölçüde uzun olmadığı ve sanıkların aynı suç işleme kararıyla atılı suçları işledikleri bu sebeple zincirleme suç hükümlerini uygulanması gerektiği gözetilmeden, yasal ve yeterli bir gerekçe gösterilmeden her eylem ayrı bir suç kabul edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması,

h-) Sanıklar …, hakkında katılan … ve katılan …‘e ait trafolarla ilgili mala zarar verme suçundan kurulan hükümler yönünden, sanıkların özel trafoya zarar verdikleri olayda, eylemin 5237 Sayılı TCK’nın 151/1. maddesinde tanımlanan mala zarar verme suçunu oluşturduğu gözetilmeden, zarar verilen trafonun, kamu kurum ve kuruluşlarına ait, kamu hizmetine tahsis edilmiş veya kamunun yararlanmasına ayrılmış yer, bina, tesis veya diğer eşya niteliğinde olmadığı halde, aynı Kanun’un 152/1-a maddesiyle mahkumiyet kararı verilmesi suretiyle fazla cezaya hükmolunması,

ı- Sanıklar … ‘in katılan …‘a ait olup … tarafından kullanılan trafoyla ilgili ve sanıklar …, ‘in katılan …‘a ait olup … tarafından kullanılan trafoyla ilgili yüklenen hırsızlık ve mala zarar verme suçlarını; sanıklar …, …‘in katılan …‘a ait … tarafından kullanılan TR4 numaralı trafoyla ilgili 09.12.2010 tarihli hırsızlık suçunu işlemediklerine dair savunmalarının aksini gösterir, suç tarihi ile suç yeri ile uyumlu olmayan telefon kayıtları ile sanık …‘in kovuşturma aşamasında inkar ettiği soruşturma aşamasındaki suç atma niteliğindeki ifadesi dışında, sanıklar …, … hakkında katılan …‘a ait olup … tarafından kullanılan trafoyla ilgili hırsızlık suçundan mahkumiyetlerine yeterli her türlü şüpheden uzak, kesin, yeterli ve inandırıcı delillerin neler olduğu tartışılıp denetime olanak sağlayacak şekilde karar yerinde gösterilmeden yeterli olmayan gerekçeyle yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi,

j-) Sanık … ve kabule göre sanıklar …‘in katılan …‘a ait olup … tarafından kullanılan trafoyla ilgili, sanık … ve kabule göre sanıklar …, …‘in katılan …‘a ait olup … tarafından kullanılan trafoyla ilgili, sanık … ve kabule göre sanıklar …, …‘in katılan …‘a ait … tarafından kullanılan TR4 numaralı trafoyla ilgili 09.12.2010 tarihli hırsızlık suçundan kurulan hükümlerle ilgili olarak, sanık …‘in suçun geceleyin işlendiğini belirtip saat vermemesi, geceleyin yapılan telefon görüşmeleri bulunsa da telefon görüşmelerinin bu olayla ilgili olup olmadığının belli olmaması, diğer sanıkların suçlamayı inkar edip suç saati vermemeleri karşısında, ayrıca sanıklar … hakkında katılan …‘a ait olup … tarafından kullanılan trafoyla ilgili hırsızlık suçundan kurulan hükümle ilgili olarak geceleyin yapılan telefon görüşmeleri bulunsa da telefon görüşmelerinin bu olayla ilgili olup olmadığının belli olmaması, diğer sanıkların suçlamayı inkar edip suç saati vermemeleri karşısında, şüpheden sanık yararlanır ilkesi uyarınca, hırsızlık suçlarının sanıklar lehine olarak gündüzleyin işlendiğinin kabulü gerektiği gözetilmeden, suçun geceleyin işlendiğini gösterir kanıtların nelerden ibaret olduğu da tartışılıp kararda gösterilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, katılan vekili, sanık … müdafii, sanık … müdafii, sanık … müdafii, sanık … müdafii, sanık … müdafii, sanık … ve müdafii ile sanık … müdafiilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan bu sebeplerden dolayı hükmün isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 10.07.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/36410 Karar: 2017/7188 Tarih: 04.07.2017

  • TCK 142. Madde

  • Nitelikli Hırsızlık Suçu

5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptaline dair Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarihinde yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 Sayılı kararı da nazara alınarak bu maddede öngörülen hak yoksunluklarının uygulanmasının ve hüküm tarihine kadar yapılan yargılama gideri toplamı, 5271 Sayılı CMK’nun 324/4. maddesinde atıfta bulunulan 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 106. maddesindeki terkin edilmesi gereken tutar olan 20 TL’den az olduğu halde yargılama giderinin sanıktan tahsiline karar verilmiş ise de, hüküm kesinleşinceye kadar yapılacak yargılama giderlerinin de toplam yargılama gideri kapsamında olması sebebiyle hükmün kesinleştiği tarihte sanıktan tahsili gereken yargılama giderinin yukarıda açıklanan terkin edilmesi gereken miktardan az olması halinde Devlet Hazinesi üzerinde bırakılmasının infaz aşamasında değerlendirilmesi mümkün görülmüş, tekerrüre esas sabıkası bulunan sanık hakkında TCK’nın 58. maddesinin uygulanmaması karşı temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamış, dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;

1- )Sanığın, müştekilere ait iş yerlerinin dış kısmına monteli olan gider borularını çaldığı olayda; sanığın eyleminin, TCK’nın 142/1-e maddesinde düzenlenen hırsızlık suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfının değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek aynı Kanun’un 141/1. maddesi gereğince uygulama yapılması,

2- )Sanığın gider borularını çalıp, olay yerinden uzaklaştıktan sonra devriye görevi yapan polis tarafından kesintisiz takip olmadan yakalanması karşısında, sanığın eylemi tamamlandığı halde, sanık hakkında TCK’nın 35. maddesi gereğince teşebbüsten indirim yapılması,

3- )Sanık yakalandığı zaman boruları çaldığı yeri söyleyerek müştekilere soruşturma aşamasında tam ve eksiksiz olarak iadeyi sağladığı halde, hüküm kurulurken TCK’nın 168/1. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı istem gibi BOZULMASINA, bozma sonrası kurulacak hükümde 1412 Sayılı CMUK’nın 326/ son maddesinin gözetilmesine, 04.07.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/38162 Karar: 2017/6601 Tarih: 07.06.2017

  • TCK 142. Madde

  • Nitelikli Hırsızlık Suçu

I- ) Suça sürüklenen çocuk … hakkında mala zarar verme suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;

14.04.2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 31.03.2011 tarih ve 6217 Sayılı Kanun’un 26. maddesiyle 5320 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’a eklenen geçici 2. maddesi gereğince doğrudan hükmolunan 3000 TL dahil adli para cezasına mahkumiyet hükmünün temyizi mümkün olmadığından suça sürüklenen çocuk müdafiinin temyiz isteminin CMUK’nın 317. maddesi gereğince REDDİNE,

II- ) Suça sürüklenen çocuklar hakkında hırsızlık ve suça sürüklenen çocuk … hakkında mala zarar verme suçlarından kurulan hükümlerin temyiz incelemesinde;

1- ) Suç tarihinde 12-15 yaş grubunda olan suça sürüklenen çocuk …‘ın TCK’nın 31/2 maddesi uyarınca işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp algılamadığı veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişip gelişmediği hususunda uzman hekim raporu alınması gerektiği gözetilmeden, suça sürüklenen çocuğun 15.05.2012 tarihinde işlediği başka hırsızlık suçuna dair rapor ile yetinilerek eksik soruşturma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması,

2- ) Olay hakkında bilgi sahibi oldukları anlaşılan ve yapılan soruşturmada bilgi ve görgüsüne başvurulan tanık …‘in kovuşturma aşamasında beyanı tespit edilerek sonucuna göre suça sürüklenen çocukların hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik kovuşturma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,

Kabule göre de;

3- ) Suça sürüklenen çocuk …‘ın katılanın evinin önüne park ettiği motosikleti çalma şeklindeki eyleminin TCK’nın 142/1-e maddesinde düzenlenen suçu oluşturduğu gözetilmeden aynı Kanun’un 142/1-b maddesi gereğince hüküm kurulması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk … müdafiinin ve katılanın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 07.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/17063 Karar: 2017/5257 Tarih: 11.05.2017

  • TCK 142. Madde

  • Nitelikli Hırsızlık Suçu

Müştekinin aşamalardaki beyanlarına göre aracın depo kapağının kırılarak mazotun çalınmış olduğunun anlaşılması karşısında sanık hakkında mala zarar verme suçu açısından zamanaşımı süresi içinde işlem yapılması mümkün görülmüş, sanığın kilit altına alınmış kamyonun depo kapağının kırılması suretiyle mazot çalınması şeklindeki eyleminin TCK’nın 142/1-b maddesine uyduğu gözetilmeyerek sanık hakkında kurulan hükümde aynı Kanun’un 142/1-e maddesiyle uygulama yapılması sonuca etkili olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Sanıkların müştekinin kamyonundan dosya içeriğine göre yaklaşık 100-120 litre mazot çaldıklarının, polislerin ihbar üzerine olay yerine gelmesi ile birlikte sanıkların kaçmaya başladıkları,sanıkların kesintisiz takip sonucunda yakalanarak görgü tespit tutanağına göre yerde mazot akıntısından meydana gelen büyük bir ıslaklığın olduğunun anlaşılması karşısında; suça konu eylemin tamamlanmış olduğu gözardı edilerek teşebbüs hükümlerinin uygulanması karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçun sanık tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1-)Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 günlü, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı, 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan kısmi iptal kararı uyarınca, 5237 Sayılı TCK 53. madde 1.fıkra 1.fıkra b. bendinde düzenlenen “seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasi hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına” hükmünün iptal edilmesi sebebiyle uygulanamayacağının gözetilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık … ve müdafiinin temyiz itirazı bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeple BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, hüküm fıkrasından “TCK’nın 53/1. maddesinin (a),(b),(c),(d),(e) maddesinin uygulanmasına dair bölümün” çıkartılarak, yerine “Kasten işlemiş olduğu suç için hapis cezasıyla mahkûmiyetin yasal sonucu olarak sanığın, 5237 Sayılı TCK’nın 53/1. maddesinin (a), (c), (d) ve (e) bentlerinde yazılı haklardan aynı maddenin 2. fıkrası uyarınca cezanın infazı tamamlanıncaya kadar, kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından ise anılan maddenin 3. fıkrası uyarınca mahkûm olduğu hapis cezasından koşullu salıverilinceye kadar yoksun bırakılmasına” cümlesinin eklenmesi suretiyle, eleştiri dışında diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 11.05.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/29784 Karar: 2017/5325 Tarih: 09.05.2017

  • TCK 142. Madde

  • Nitelikli Hırsızlık Suçu

TCK’nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptaline dair Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarihinde yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararı nazara alınarak bu maddede öngörülen hak yoksunluklarının uygulanmasının infaz aşamasında değerlendirilmesi mümkün görülmüştür.

I- ) Sanıklar …, … hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma, sanıklar …, …, …, … hakkında suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olma, sanıklar … ve … hakkında suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçundan kurulan hükümlere yönelik temyiz isteminin incelenmesinde

Kolluk görevlilerince 14.12.2011 tarihinde düzenlenen arama tutanağı içeriğine göre sanık …‘ın işyerinde şikayetçi …‘a ait çalıntı motosikletin bulunduğu, sanık …‘a arama tutanağı içeriğinde ve sonrasında aşamalarda alınan savunmalarında suça konu motosikleti sanık …‘ın emaneten işyerine bıraktığını, söz konusu motosikleti Sanık …‘ın sürekli kullandığını görmesi sebebiyle motosikletin sanığa ait olduğunu sandığını, Ahmet’in işyerine hurda satması sebebiyle altı aydır tanıdığını beyan ettiği, sanık …‘ın kovuşturma evresinde alınan ifadesinde de söz konusu motosikleti sanık …‘in dükkanına emanet olarak bıraktığını ancak sonrasında yakalanması sebebiyle alamadığını beyan ettiğinin anlaşılması karşısında mahkemenin kabul ve değerlendirmesinde isabetsizlik görülmediğinden tebliğnamenin bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.

Yapılan duruşmaya, toplanan delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve takdirine göre temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle hükmün istem gibi ONANMASINA,

II- ) Sanıklar …, …, …, …, … hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükümlere yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;

O yer Cumhuriyet savcısının sanıklar …, …, … hakkında işledikleri suç sayısınca hüküm kurulması gerekirken nun 43. maddesi gereğince artırım yapılması ve … hakkında nun 58. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi sebebiyle sanıklar yönünden aleyhe temyiz ettiği belirlenerek yapılan incelemede;

Dosya kapsamına göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;

1- ) Sanıklar … , … ve … hakkında 16.11.2011 tarihinde Bafra ilçesi … Köyünde, 17.02.2011 tarihinde Bafra ilçesi … köyü… mahallesindeki meydana gelen hırsızlık olayları sebebiyle ve … hakkında ayrıca 21.11.2011 tarihinde Bafra ilçesi … Köyünde, 2011 yılı Eylül ayı içerisinde Bafra ilçesi … köyü … mevkiinde meydana gelen hırsızlık eylemleri sebebiyle mahkumiyetlerine yeterli her türlü şüpheden uzak, mahkumiyetlerine yeter nitelikte kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı halde, bu eylemler yönünden beraatlerine karar verilmesi gerekirken sanıklar hakkında tüm eylemler sebebiyle mahkumiyetlerine karar verilip ‘nun 43. maddesi gereğince artırım yapılması,

2- ) Bafra … sorumlusu …‘ın soruşturma evresinde alınan ifadesinde 2011 yılı Şubat ayında hırsızlık olaylarının olması sebebiyle fiberobtik kablo döşenmesi sebebiyle bazı mevkiilerde kabloların faal olarak çalışmadığını bildirdiğinin anlaşılması karşısında ilgili mevkiilerde suç tarihlerinde suça konu telefon hatlarının suç tarihinde faal olup olmadıkları katılan kurumdan sorularak, sonucuna göre sanıklar hakkında 5237 Sayılı TCK’nın 142/1-a veya 141/1. maddelerinin uygulanması gerektiği gözetilmeden, eksik kovuşturma ile yazılı şekilde hükümler kurulması,

3- ) Sanık … hakkında 01.12.2011 tarihinde Bafra İlçesi … Köyünde, 21.11.2011 tarihinde Bafra İlçesi … Köyünde ve 2011 Yılı Eylül Ayı içerisinde Bafra İlçesi … köyü… Mevkiinde meydana gelen hırsızlık suçları sebebiyle kamu davasının açıldığı, sanığın kovuşturma evresinde alınan ifadesinde üzerine atıl suçları işlemediğini beyan ettiği, sanıklar …, … ve …‘in soruşturma evresinde alınan ifadelerinde sanık …‘in Bafra İlçesi … Köyünde 21.11.2011 tarihinde meydana gelen hırsızlık olayını kendilerinin yaptığını, çaldıkları kabloları sakladıklarını, ertesi gün kabloları satmak amacıyla yaktıkları sırada sanığın geldiğini beyan ettikleri gözetildiğinde sanık …‘in eyleminin suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçunu oluşturup oluşturmayacağı tartışılarak, Bafra ilçesi … Köyünde 01.12.2011 tarihinde ve 2011 Yılı Eylül Ayı içerisinde Bafra İlçesi … köyü … Mevkiinde gerçekleşen eylemler sebebiyle sanık … ve …‘nın suç atma niteliğindeki ifadesinden başka mahkumiyetine yeterli her türlü şüpheden uzak, kesin, yeterli ve inandırıcı delillerin neler olduğu tartışılarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

4- )Sanık …‘ın, katılan …‘nin sokağa park ettiği motosikleti çalma şeklindeki eyleminin TCK’nın TCK’nın 142/1-e maddesindeki hırsızlık suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suçun hukuki nitelendirilmesinde yanılgıya düşülerek aynı Kanun’un 142/1-b maddesi uyarınca sanığın cezalandırılmasına karar verilmesi,

5- )Şikayetçisi tespit edilemeyen ancak sanık …‘ın aşamalardaki ikrarına göre sokak üzerinde park halinde bulunan motosikleti çalması şeklindeki eyleminin TCK’nın 142/1-e maddesinde düzenlenen suçu oluşturduğu gözetilmeden aynı Kanun’un 141/1. maddesinin uygulanması suretiyle sanık hakkında eksik ceza tayini,

6- ) Sanık …‘ın müştekisi tespit edilemeyen traktöre ait aküyü çalması biçimindeki eyleminin TCK’nın 142/1-e maddesinde tanımlanan “adet, tahsis ve kullanımları gereği açıkta bırakılmış eşya hakkında” hırsızlık suçunu oluşturduğu gözetilmeden, aynı Kanun’un 141/1. maddesiyle uygulama yapılması,

7- ) Sanığın aşamalarda alınan savunmalarında ifadesinin alındığı tarihten sekiz ay kadar önce gündüz vakti yolda park halinde transit tipinde aracın kasasında koyunların bulunduğunu, aracın hemen yanında da muhtemelen kasanın içinde bulunan ancak içinden atlamış bir adet keçiyi çaldığını ikrar ettiğinin anlaşılması karşısında sanığın eyleminin TCK’nın 141/1. maddesinde düzenlenen suçu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi,

8- ) Tekerrüre esas sabıkası bulunan sanık … hakkında 5237 Sayılı TCK’nın 58. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar …, …, …, …‘ın ve o yer Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı istem gibi BOZULMASINA, 09.05.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/11635 Karar: 2017/4459 Tarih: 25.04.2017

  • TCK 142. Madde

  • Nitelikli Hırsızlık Suçu

Mahkeme tarafından sanıklar hakkında mahkumiyet kararı verildiği, kararın lehe olarak o yer Cumhuriyet Savcısı tarafından temyiz edildiği, Cumhuriyet Savcısının son duruşmaya yasa gereği katılmaması sebebiyle 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi yollaması ile 1412 Sayılı 310/3. maddesinde öngörülen yasal bir aylık temyiz süresine tabi olması, bir aylık yasal sürenin bitiminin hafta sonu tatiline rastladığı dikkate alınarak 5271 Sayılı CMK’nın 39/4. maddesi gereği bu sürenin tatilin ertesi günü olan 11.11.2013 günü mesai saati sonuna kadar uzadığı ve o yer Cumhuriyet Savcısının 11/11/213 günü temyiz ettiği, bu sebeple temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldığından, tebliğnamede o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz isteğinin reddine dair düşünceye iştirak edilmemiştir.

Katılanlara ait sekiz adet büyükbaş hayvanın, … ilçesi … köyünden çalındığı, olay yeri çevresinde yapılan baz istasyonunun kullanan numaraların tespiti sonucu sanık …‘ın kullanmış olduğu cep telefonuna ait sinyal bilgilerinin suç tarihinde olay yeri yakınlarında olduğu, yine sanık ve hakkında ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilen sanık … adına kayıtlı ancak tanık … beyanına göre sanık …‘e ait olabileceğini beyan ettiği, … numaralı hat ile olay gecesi birden fazla görüşme yapıldığından bahisle sanıklar hakkında dava açılmış ise de; sanık …‘ın olay tarihinde suça konu hattın bulunduğu cep telefonunun kaybettiğini, sanık …‘un ise belirtilen numarayı hiç kullanmadığını, birbirlerini tanımadıklarını beyan ederek atılı suçlamaları kabul etmediklerinin anlaşılması karşısında; suç mahalli çevresindeki baz istasyonlarının kullanması dışında, olayın herhangi bir görgü tanığı olmadığı, suça konu eşyaların yapılan aramalar sonucu sanıklarda ele geçirilmediği gibi sanıkların da suçlamayı kabul etmediklerinin anlaşılması karşısında, sanıkların atılı suçları işlediğine dair mahkumiyetine yeterli derecede kesin ve somut nitelikte her türlü şüpheden uzak, inandırıcı delil bulunmadığı gözetilmeden, atılı suçların sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmaması sebebiyle CMK’nın 223/2-e maddesi uyarınca ayrı ayrı beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi,

Kabule göre de,

2-)Hırsızlık suçunun, dosyası içerisinde bulunan olay yeri inceleme raporu ve krokiye göre katılan …‘a ait evin 32 metre uzaklığında ve aynı bahçe içerisinde bulunan eklentisi niteliğindeki ahırda gerçekleştirildiği anlaşıldığından; sanıkların eyleminin suç tarihi itibariyle (6545 Sayılı yasa değişikliğinden önce ve suç tarihi itibariyle sanıklar lehine olan) TCK’nın 142/1-b maddesine uyan suçu oluşturduğu gözetilmeden aynı Kanun’un 142/2-g maddesiyle hüküm kurulması,

3-)Suçun işlendiği zaman diliminin kesin olarak belirlenemediği, katılanlar ve tanık anlatımlarına göre suçun saat 23.00 ile 06.00 arasında işlendiği dikkate alındığında, şüpheden sanık yararlanır ilkesi de gözetilerek hırsızlık suçunun gündüz vakti işlendiğinin kabulü gerekirken sanıklar hakkında TCK’nın 116/4. maddesince artırım yapılıp yazılı şekilde hüküm kurularak fazla ceza tayin edilmiş olması,

4-)Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 günlü, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı, 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan kısmi iptal kararı uyarınca, 5237 Sayılı TCK 53.madde 1.fıkra 1.fıkra b. bendinde düzenlenen “seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasi hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına” hükmünün iptal edilmesi sebebiyle uygulanamayacağının gözetilmesi zorunluluğu,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık … müdafii ve o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazı bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan sebeple isteme uygun olarak BOZULMASINA, 25.04.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/15638 Karar: 2017/3923 Tarih: 11.04.2017

  • TCK 142. Madde

  • Nitelikli Hırsızlık Suçu

I- ) Sanıklar hakkında mala zarar verme suçundan kurulan hükümlerin incelenmesinde;

14.04.2011 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren 6217 Sayılı Kanun’un 26. maddesiyle 5320 Sayılı Kanuna eklenen ek 2. madde uyarınca doğrudan verilen 3.000. TL’ye kadar olan adli para cezalarından ibaret mahkumiyet hükümleri kesin olup, sanıklar hakkında mala zarar verme suçundan dolayı tayin edilen 660,00 TL adli para cezasına dair hükümlerin, cezaların türü ve miktarları itibariyle temyizleri mümkün bulunmadığından, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi aracılığı ile 1412 Sayılı 317. maddesi gereğince sanıkların ve o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazının tebliğnameye uygun olarak REDDİNE,

II- ) Sanıklar hakkında mağdurlar …‘a yönelik hırsızlık suçundan kurulan hükümlerin ve sanık … hakkında 6136 Sayılı Yasaya muhalefet suçundan kurulan hükümlerin incelenmesinde;

Sanıklar hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükümde, TCK’nın 142/1-b maddesi yerine 142/1-e maddesinin uygulanması sonuç ceza değişmediğinden bozma sebebi yapılmamıştır.

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçların sanıklar tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 günlü, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı, 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan kısmi iptal kararı uyarınca, 5237 Sayılı TCK 53. madde 1. fıkra 1. fıkra b. bendinde düzenlenen “seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasi hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına” hükmünün iptal edilmesi sebebiyle uygulanamayacağının gözetilmesi zorunluluğu,

Bozmayı gerektirmiş, sanıkların temyiz itirazı bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan sebeple tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi aracılığıyla 1412 Sayılı CMUK’nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkralarından “TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına dair bölümlerin” çıkartılarak, yerlerine “Kasten işlemiş olduğu suç için hapis cezasıyla mahkûmiyetin yasal sonucu olarak sanığın, 5237 Sayılı TCK’nın 53/1. maddesinin ( a ), ( c ), ( d ) ve ( e ) bentlerinde yazılı haklardan aynı maddenin 2. fıkrası uyarınca cezanın infazı tamamlanıncaya kadar, kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından ise anılan maddenin 3. fıkrası uyarınca mahkûm olduğu hapis cezasından koşullu salıverilinceye kadar yoksun bırakılmasına” cümlesinin eklenmesi suretiyle eleştiri dışında diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

III- ) Sanıklar hakkında mağdur … yönelik hırsızlık suçundan kurulan hükümlerin incelenmesinde;

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçun sanıklar tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1- )Sanıklar hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükümde, TCK’nın 142/1-b maddesi yerine 142/1-e maddesinin uygulanması,

2- )Sanıkların mağdurlar… ait araçları çalmaya çalıştıklarının kamera görüntülerininden tespit edilmesi neticesinde yakalanmaları üzerine mağdur …‘a ait aracı da çalarak dolaştıklarını ve bıraktıkları yeri söylemeleri üzerine aracın bırakıldığı yerde bulunduğu ve bu şekilde müştekiye ulaşıldığı anlaşılmakla sanıklar hakkında 5237 Sayılı TCK’nın 168/1 maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

3- )Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 günlü, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı, 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan kısmi iptal kararı uyarınca, 5237 Sayılı TCK 53. madde 1. fıkra 1. fıkra b. bendinde düzenlenen “seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasi hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına” hükmünün iptal edilmesi sebebiyle uygulanamayacağının gözetilmesi zorunluluğu,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıkların temyiz itirazı bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan sebeple tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, 11.04.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/29156 Karar: 2017/2565 Tarih: 06.03.2017

  • TCK 142. Madde

  • Nitelikli Hırsızlık Suçu

5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptaline dair Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarihinde yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 Sayılı kararı da nazara alınarak bu maddede öngörülen hak yoksunluklarının uygulanmasının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüş; dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;

1- )Sanıkların jammer tabir edilen sinyal kesici cihaz ile aracın kilitlenmesini engelleyerek araç içindeki torpido gözündeki 8.000 TL’yi çalmaları biçimindeki eyleminin, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 6545 Sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile değişmeden önce 28.03.2013 tarihi itibariyle 5237 Sayılı TCK’nın 142/1-b maddesinde düzenlenen suçu oluşturduğu gözetilmeden, aynı Kanun’un 142/2-d maddesine göre hüküm kurulması,

2- )Sanık …‘nın adli sicil kaydında bulunan ve tekerrüre esas alınan Kırıkkale 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 06.12.2012 gün ve 2011/315 E.-2012/592 K. sayılı kararına konu suçu işlediği sırada sanığın 18 yaşını tamamlamadığı, 5237 Sayılı TCK’nın 58/5. maddesi hükmüne göre anılan karar sebebiyle sanığın mükerrir sayılamayacağı, sanığın suç tarihi itibari ile de adli sicil kaydında başkaca bir mahkumiyet kaydının bulunmadığı gözetilmeden, 5237 Sayılı TCK’nın 58/6. maddesi gereğince sanık hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve buna bağlı olarak denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmesi,

3- )Sanık … hakında kurulan hükümle ilgili olarak; Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2011/10-785 E.-2012/101 K. sayılı ve 20.03.2012 tarihli kararında açıklandığı gibi 5237 Sayılı TCK’nın 191/2. maddesi uyarınca kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak suçundan dolayı hakkında kamu davası açılmış olan sanıkla ilgili olarak cezaya hükmetmeden tedavi ile birlikte denetimli serbestlik tedbirine ya da sadece denetimli serbestlik tedbirine karar verilmesi halinde, açılmış olan kamu davasının derdest olmaya devam edeceği, bu konuda verilen denetimli serbestlik tedbiri kararlarının, 5271 Sayılı CMK’nın 223. maddesinde hüküm olarak sayılan ve temyiz yasa yoluna tabi olduğu kabul edilen kararlar arasında sayılmadığı, sanık … hakkında tekerrüre esas alınan Büyükçekmece 4. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 28.06.2011 gün ve 2011/782-445 E.-K. sayılı kararda kullanmak için uyuşturucu madde bulundurmak suçundan denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verildiği, bu kararın durma kararı niteliğinde olduğu, davanın esasının çözülmediği ve açılmış olan kamu davasının derdest olmaya devam ettiği gözetilmeden anılan karar sebebiyle tekerrür hükümlerinin uygulanması ve sanığın suç tarihi itibari ile de adli sicil kaydında başkaca bir mahkumiyet kaydının bulunmadığı gözetilmeden, 5237 Sayılı TCK’nın 58/6. maddesi gereğince sanık hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve buna bağlı olarak denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmesi,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar müdafiinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 06.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/11449 Karar: 2017/1143 Tarih: 13.02.2017

  • TCK 142. Madde

  • Nitelikli Hırsızlık Suçu

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; sahtecilik dışındaki suçun sanık tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1-)Sanık hakkında hırsızlık suçu bakımından, sanığın, katılana ait banka hesabına, internet yolu ile erişim sağlayıp, kendisinin açtırmış olduğu bir başka hesaba para havalesi göndermek suretiyle katılana ait parayı çekmiş olduğunun anlaşılması karşısında; …‘nun 17.11.2009 gün ve 193/268 Sayılı kararında açıklandığı üzere; sanığın eyleminin TCK’nın 142/2-e maddesinde öngörülen “bilişim suretiyle hırsızlık” suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi,

2-)Sanık hakkında sahtecilik suçu bakımından, …‘nun 14.10.2008 gün ve 49/219 Sayılı kararında da açıklandığı üzere; ceza yargılamasının amacı, somut gerçeğin ortaya çıkarılması olup bunun için başvurulan kanıtlama araçlarından biri de belgelerdir. Yargılama makamları suç isnadı sebebiyle oluşan uyuşmazlığı çözümlerken ele geçirilen ya da iddia ve savunma doğrultusunda sunulan belgelerin güvenilirliğini de denetlemek durumundadırlar. Güvenilirliğin denetlenebilmesi için, belgenin aslının veya bunun olanaklı olmaması halinde de aslına uygunluğu yetkili makam veya kişilerce onanmış örnek ya da kopyalarının dosyaya konulması gerekir. Yine Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 14.10.2003 gün ve 232/250 Sayılı kararında açıklandığı üzere, suça konu belgenin fotokopi olması durumunda hukuki sonuç doğurmaya elverişli nitelikte olmadığı, aslı bulunamayan evrakların aldatma kabiliyetlerinin bulunup bulunmadığının da tespit edilemediği, fiili iğfalin aldatma niteliğini göstermeyeceği cihetle; somut olayda suça konu sahte hale getirilmiş belgenin ele geçmediği, aldatma niteliğinin tespit edilemeyeceği gözetilmeden, unsurları oluşmayan suçtan beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,

3-)Kabule göre de; Resmi belgede sahtecilik suçunun hukuki konusunun kamu güveni olması, suçun işlenmesi ile kamu güveninin sarsılması dışında bir veya birden fazla kişi de haksızlığa uğrayıp suçtan zarar görmesi halinde dahi suçun mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamının, diğer bir ifadeyle kamunun olduğuna dair kabulün etkilenmeyeceği, eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi halinde bu kişinin mağdur değil suçtan zarar gören olduğunun kabulünün gerekeceği, somut olayda sanığın …, … gibi farklı banka şubelerinden 07.09.2006, 14.08.2006, 21.08.2006, 01.09.2006, 06.09.2006 gibi birbirine yakın değişik tarihlerde farklı sahte kimlikleri kullanmak suretiyle açtırmış olduğu hesaplara, yine farklı kişilere ait banka hesaplarına internet yolu ile erişim sağlayıp, havale ve eft işlemi adı altında para transferi gerçekleştirerek sonrasında ilgili banka şubelerinden bahsedilen suça konu paraları dekont karşılığı çekmiş olduğunun anlaşılması karşısında, öncelikle sahte belgelerin kullanılması eylemlerinin bir bütün olarak, yenilenen suç kastı da dikkate alınıp sanığın mükerrer cezalandırılmasının da önlenmesi bakımından, dosyada mevcut … ait 06.09.2006 tarihli teftiş raporu, aynı banka temsilcilerinin hazırlık aşamasındaki emniyetçe alınan beyanları ile Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2006/39247 soruşturma sayılı kararında belirtilip yetkisizlik kararıyla gönderilmemiş olan eylemler gibi soruşturma aşamasında iddia olunan tüm benzer eylemler sebebiyle sanık hakkında başka dava açılıp açılmadığı ile akıbetinin saptanarak mümkün olduğunda davaların birleştirilmesi, aksi halde incelenerek dosya içerisine alınıp bu davaları ilgilendiren delillerin onaylı örneklerinin denetime olanaklı şekilde dosyaya konulduktan sonra tüm delillerin birlikte değerlendirilerek, sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiğinin gözetilmeden eksik araştırma ile yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık … müdafiinin temyiz itirazı bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan sebeple tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, 326/ son maddesi uyarınca sanığın kazanılmış hakkının gözetilmesine, 13.02.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/14997 Karar: 2017/806 Tarih: 30.01.2017

  • TCK 142. Madde

  • Nitelikli Hırsızlık Suçu

1-)Katılanlar … ve … vekilinin temyiz talebinin incelenmesinde;

02.05.2012 tarihli dilekçesi ile hükmü temyiz eden katılanlar vekilinin geçerli bir vekaletnameyi dosyaya ibraz etmediği, yokluğunda verilen hükmün bizzat katılan …‘ye tebliğ edildiği ancak katılanların hükmü temyiz etmediği anlaşılmakla, hükmü temyiz etme yetkisi bulunmayan vekilin temyiz isteminin 317. maddesi uyarınca tebliğnameye uygun olarak REDDİNE,

2-)Sanıklar …, ve … haklarında katılan …‘e karşı işledikleri hırsızlık suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerin temyiz incelenmesinde;

Anayasa Mahkemesi’nin hükümden sonra 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 08.10.2015 tarih, 2014/140 Esas ve 2015/ 85 Sayılı kararı ile TCK’nın 53. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendine yönelik olarak vermiş olduğu iptal kararlarının da kapsam ve içerik itibarıyla infaz aşamasında mahallinde gözetilebileceğinden, bozma nedeni yapılmamıştır.

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre sanıklar …, ve … müdafilerinin temyiz nedeni yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükümlerin tebliğnameye uygun olarak ONANMASINA,

3-)Sanıklar …, ve … haklarında müştekiler …, ve … ile katılanlar … ve …‘ye karşı işledikleri hırsızlık suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerinin temyiz incelenmesinde;

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçların sanıklar tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, diğer temyiz nedenleri yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1-)Katılanlar … ve … ile müştekiler …,ve …‘e karşı işlenen hırsızlık suçlarından kurulan hükümlerde, müştekiler ile katılanların özetle akşam uyuduklarını, sabah uyandıklarında ise hırsızlığı fark ettiklerini beyan ettikleri, soruşturma aşamasında suçunu ikrar eden sanık …‘ın açık ve net bir saat diliminden bahsetmediği, olay anını gören veya duyan kimsenin bulunmadığı, olay anını ve zamanı gösterir kamera görüntüsünün bulunmadığı, eylemlerin gece vakti gerçekleştirildiklerine dair delillerin nelerden ibaret olduğunun gerekçeli kararda açıklanmadığı, mevcut delil durumuna göre eylemin hangi zaman diliminde gerçekleştiğinin belli olmaması sebebiyle şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereği gündüz işlendiğinin kabulü gerektiğinin anlaşılması karşısında, 5237 Sayılı TCK’nın 143/1. maddesinin uygulanması suretiyle fazla ceza tayin edilmesi,

2-)Tüm sanıklar hakkında kurulan hükümlerde, T.C. Anayasa Mahkemesi’nin, TCK’nın 53. maddesine dair olan, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının, 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olması sebebiyle iptal kararı doğrultusunda TCK’nın 53. maddesindeki hak yoksunluklarının yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanıklar …, ve … müdafilerinin temyiz nedenleri bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan sebeplerle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 Sayılı CMUK’nun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, bozma nedenleri yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, müştekiler …, ve …‘e karşı işlenen hırsızlık suçlarından kurulan hükümlerde verilen ceza 2 yılın altında kalsa bile gerekçeli kararda 5237 Sayılı TCK’nun 51. maddesiyle 5271 Sayılı CMK’nın 231. maddelerinin uygulanma koşulları tartışılarak uygulanmamasına karar verilmemesi de gözönünde alınarak, 5237 Sayılı TCK’nın 143. maddesinin uygulandığı paragrafın çıkartılması, sanıklar hakkında hırsızlık suçlarında tayin edilen 2 yıl hapis cezasının 5237 Sayılı TCK’nın 62/1. maddesi uyarınca 1/6 oranında indirilmesi ile sanıkların sonuç olarak “1 yıl 8 ay” hapis cezası ile cezalandırılmalarına, eylemin gece işlendiği sabit olmadığından artırım yapılmasına yer olmadığına cümlelerinin eklenmesi, müşteki … ile katılanlar … ve …‘ye karşı işlenen hırsızlık suçundan kurulan hükümlerde, 5237 Sayılı TCK’nın 143. maddesinin uygulandığı paragrafın çıkartılması, sanıklar hakkında hırsızlık suçundan tayin edilen 3 yıl hapis cezasının 5237 Sayılı TCK’nın 62/1. maddesi uyarınca 1/6 oranında indirilmesi ile sanıkların sonuç olarak “2 yıl 6 ay” hapis cezası ile cezalandırılmalarına, eylemlerin gece işlendiği sabit olmadığından artırım yapılmasına yer olmadığına cümlelerinin eklenmesi, T.C. Anayasa Mahkemesi’nin, TCK’nın 53. maddesine dair olan, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olmasından kaynaklanan zorunluluk nedeniyle; “TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına dair olan tüm kısımların” hükümlerden çıkartılması ile yerlerine “TCK’nın 53. maddesinin Anayasa Mahkemesi’nin 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararı da gözetilmek suretiyle uygulanmasına” cümlelerinin eklenmesi suretiyle, eleştiri dışında diğer yönleri usul ve yasaya uygun olan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

4-)Sanıklar …, ve … haklarında müştekiler …, ve …‘a karşı işledikleri hırsızlık suçları ile sanık … hakkında suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçundan kurulan hükmün temyiz incelenmesinde;

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçların sanık tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, diğer temyiz nedenleri yerinde görülmemiştir.

1-)Müştekiler …, ve …‘a karşı işlenen hırsızlık suçlarından kurulan hükümlerde, olay yeri inceleme raporu, 25.12.2010 tarihli keşif tutanağı ve olay yeri fotoğraflarına göre, sanıkların müştekilere ait evlerin uzağında ayrı olarak bulunan, müştemilat niteliğinde olmayan ahır içerisindeki hayvanlar ile evin önündeki kazığa bağlı hayvanları çaldıklarının anlaşılması karşısında; sanıkların eyleminin TCK’nın 142/2-g maddesinde düzenlenen suçu oluşturduğu gözetilmeden aynı Kanun’un 142/1-b maddesiyle uygulama yapılması,

2-) Müştekiler …, ve … hakkında kurulan hükümlerde, hayvanların çalındığı yerlerin konutun eklentisi olup-olmadığı hususunda mahallinde keşif yapılarak, eklenti niteliğinde ise hırsızlık suçu için 5237 Sayılı TCK’nın 142/1-b maddesi uyarınca ve ayrıca konut dokunulmazlığının ihlali suçundan da aynı Kanun’un 116/1. maddesine göre; eklenti niteliğinde değilse aynı Kanun’un 142/2-g maddesi uyarınca cezalandırılması gerekmesi sebebiyle eksik soruşturma ile yetinilip yazılı şekilde hüküm kurulması,

3-) Müştekiler …, ve …‘a karşı işlenen hırsızlık suçlarından kurulan hükümlerde, müştekiler ile katılanların özetle akşam uyuduklarını, sabah uyandıklarında ise hırsızlığı fark ettiklerini beyan ettikleri, soruşturma aşamasında suçunu ikrar eden sanık …‘ın açık ve net bir saat diliminden bahsetmediği, olay anını gören veya duyan kimsenin bulunmadığı, olay anını ve zamanı gösterir kamera görüntüsünün bulunmadığı, eylemlerin gece vakti gerçekleştirildiklerine dair delillerin nelerden ibaret olduğunun gerekçeli kararda açıklanmadığı, mevcut delil durumuna göre eylemin hangi zaman diliminde gerçekleştiğinin belli olmaması sebebiyle şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereği gündüz işlendiğinin kabulü gerektiğinin anlaşılması karşısında, 5237 Sayılı TCK’nın 143/1. maddesinin uygulanması suretiyle fazla ceza tayin edilmesi,

4-)Sanık … hakkında kurulan hükümlerde, sanığın aşamalarda diğer sanıklardan farklı zamanlarda toplam üç kez kulağında etiket olmayan hayvan satın aldığını beyan etmesi karşısında, satın aldığı hayvanların birden fazla kişiye ait olabileceğini bilebilecek durumda olmayan sanığın 3 kez yerine 11 kez cezalandırılması suretiyle fazla ceza tayin edilmesi,

5-)Alanya Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2009/2103 Esas sayılı iddianamesi ile sanık …‘ın eylemlerine uyan TCK’nın 165. maddesi uyarınca 8 kez cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı, mahkemece sanığa hakkında TCK’nın 165. maddesinin 11 kez uygulanması ihtimaline binaen CMK’nın 226. maddesi uyarınca ek savunma hakkı tanınarak hüküm kurulması gerektiği halde ek savunma hakkı hatırlatılmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi suretiyle savunma hakkının kısıtlanması,

6-)T.C. Anayasa Mahkemesi’nin, TCK’nın 53. maddesine dair olan, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının, 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olması sebebiyle iptal kararı doğrultusunda TCK’nın 53. maddesindeki hak yoksunluklarının yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar …, ve … müdafilerinin temyiz nedenleri bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan sebeplerle tebliğnameye kısmen uygun olarak BOZULMASINA, ceza süresi bakımından 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 Sayılı 326/ son maddesi uyarınca sanıkların kazanılmış haklarının gözetilmesine, 30.01.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/11640 Karar: 2016/16338 Tarih: 12.12.2016

  • TCK 142. Madde

  • Nitelikli Hırsızlık Suçu

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçun sanık tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1-) Yerleşik Yargıtay uygulamalarına göre, müstakilen barınaklarda, sürüde veya açık yerlerde bulunan büyük veya küçükbaş hayvan hakkında işlenen hırsızlık suçunun TCK’nın 142/2-g maddesine uyduğu, olay yeri inceleme ve görüntüleri ile yapılan keşfe göre; suçun işlendiği yerin bina eklentisi niteliğinde olduğunun anlaşılması karşısında; sanığın eyleminin TCK’nın 142/1-b maddesinde düzenlenen hırsızlık suçu ile birlikte aynı kanunun 116. maddesinde düzenlenen konut dokunulmazlığını bozma suçunun da oluştuğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,

2-) Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 günlü, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı, 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan kısmi iptal kararı uyarınca, 5237 Sayılı TCK 53. madde 1.fıkra 1.fıkra b. bendinde düzenlenen “seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasi hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına” hükmünün iptal edilmesi sebebiyle uygulanamayacağının gözetilmesi zorunluluğu ve kasten işlemiş olduğu suç dolayısıyla hapis cezasıyla mahkûmiyetin yasal sonucu olarak sanığın, 5237 Sayılı TCK’nın 53/1. maddesinin (a), (c), (d) ve (e) bentlerinde yazılı haklardan aynı maddenin 2. fıkrası uyarınca cezanın infazı tamamlanıncaya kadar, kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından ise anılan maddenin 3. fıkrası uyarınca mahkûm olduğu hapis cezasından koşullu salıverilinceye kadar yoksun bırakılmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık …‘nin temyiz itirazı bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeple tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi aracılığı ile 1412 Sayılı 326/ son maddesi uyarınca ceza süresi bakımından sanığın kazanılmış hakkının korunmasına, 12.12.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 22. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/15475 Karar: 2016/9925 Tarih: 08.06.2016

  • TCK 142. Madde

  • Nitelikli Hırsızlık Suçu

I- )Sanık … hakkında resmi belgede sahtecilik ve sanıklar hakkında konut dokunulmazlığının ihlali suçundan kurulan hükümlere yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;

Yapılan duruşmaya, toplanan delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;

Sanıklar hakkında 5237 Sayılı TCK’nin 53. maddesi uygulamasında ( a, b, d ,e ) ve c bendindeki kendi altsoyu dışındaki kişiler üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından hak yoksunluğunun hükmolunan hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar, ( c ) bendindeki kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık haklarından yoksunluğun ise, koşullu salıverilmesine kadar devam edeceğine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması,

Bozmayı gerektirmiş, sanıklar …, … ve … müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükümlerin 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, ancak bu aykırılığın aynı Kanun’un 322. maddesi gereğince düzeltilmesi mümkün bulunduğundan; hüküm fıkrasından ‘’ 53. maddesinin uygulanmasına” dair bölümler çıkarılarak, yerlerine “Kasten işlemiş olduğu suçtan, hapis cezasıyla mahkumiyetin yasal sonucu olarak, 5237 Sayılı TCK’nin 53/1,, 2,, 3. maddelerinin uygulanmasına” cümlelerinin eklenmesi suretiyle, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

II- )Sanık … hakkında başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçu ve sanıklar hakkında hırsızlık suçu yönünden kurulan hükümlere yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;

Dosya kapsamına göre diğer temyiz sebepleri yerinde görülmemiştir. Ancak;

1- )Sanık … ile ilgili başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçu yönünden; sanığın yakalandığı gün kolluk görevlilerine ismini … olarak bildirdiği ve mağdur …‘a ait olup üzerinde sahtecilik yapılan nüfus cüzdanını ibraz ettiği, sanığın doktor raporu alınması sırasında gerçek ismini kendiliğinden beyan ettiğinin, sanık beyanı, 05.05.2012 tarihli olay ve yakalama tutanağı ve tüm dosya kapsamından anlaşılması karşısında, sanık hakkında 5237 Sayılı TCK’nin 269. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı tartışılmadan yazılı şekilde hüküm kurulması,

2- )Hırsızlık suçu yönünden; suç tarihinde yürürlükte olan yasal düzenlemelere göre 5237 Sayılı TCK’nin 142/2-g maddesinde düzenlenen suçun oluşabilmesi için eylemin, barınak yerlerinde, sürüde ya da açık yerlerde bulunan büyük veya küçükbaş hayvan hakkında gerçekleştirilmesi gerektiği, konut ve eklentisi niteliğindeki yerlerden gerçekleştirilen eylemlerin ise aynı Kanun’un 142/1-b maddesinde düzenlenen suçu oluşturacağı gözetilerek; 05.05.2012 tarihli olay yeri görgü ve tespit tutanağı ve dosya kapsamına göre, sanıkların eylemlerini katılana ait etrafı taş duvar ile çevrili ikametin alt katında bulunan ahırdan gerçekleştirdiklerinin anlaşılması karşısında, suç niteliğinde yanılgıya düşülerek 5237 Sayılı 142 /1-b maddesi yerine aynı Kanun’un 142/2-g maddesi uygulanmak suretiyle fazla ceza tayini,

3- )Sanıklar hakkında 5237 Sayılı TCK’nin 53. maddesi uygulamasında ( a, b, d, e ) ve c bendindeki kendi altsoyu dışındaki kişiler üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından hak yoksunluğunun hükmolunan hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar, ( c ) bendindeki kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık haklarından yoksunluğun ise, koşullu salıverilmesine kadar devam edeceğine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması,

4- )Kabule göre; sanıklar hakkında hırsızlık suçundan 5237 Sayılı TCK’nin 142/2-g, 143. maddeleri uyarınca belirlenen 3 yıl 6 ay hapis cezası üzerinden aynı kanunun 62. maddesi uyarınca 1/6 oranında indirim yapılırken, sonuç cezanın 2 yıl 11 ay hapis cezası yerine 3 yıl 1 ay hapis cezası olarak yazılarak hesap hatası yapılması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar …, … ve … müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi yollamasıyla yürürlükte bulunan 1412 Sayılı 325. maddesi uyarınca bozmanın hükmü temyiz etmeyen diğer sanık …‘e da sirayetine, 08.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS