0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Hırsızlık Suçu

TCK Madde 141

(1) Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.

(2) (Mülga: 2/7/2012-6352/105 md.)



TCK Madde 141 Gerekçesi

Madde metninde, hırsızlığın temel şekli tanımlanmıştır. Buna göre, taşınır malın alınmasının suç oluşturabilmesi için, zilyedinin rızasının bulunmaması gerekir. Rızanın geçerli olması için bulunması gereken koşulların varlığı hâlinde zilyedin rızası bir hukuka uygunluk nedeni teşkil edecek ve suç oluşmayacaktır.

Hırsızlık suçunun oluşabilmesi için, failin kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla hareket etmesi yeterli olup, bunun fiilen temini şart değildir. Bu yarar, maddî veya manevî olabilir.

Almak fiilinden maksat, suçun konusunu oluşturan mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesi, mağdurun suç konusu eşya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hâle gelmesidir. Bu tasarruf olanağı ortadan kaldırılınca suç da tamamlanır.

Maddenin ikinci fıkrasında, ekonomik bir değer taşıyan her türlü enerji, taşınır mal sayılmıştır. Buna göre, elektrik enerjisi, gazlar, tabiî veya sun’i buharlar da hırsızlık suçunun konusunu oluşturabilecektir.


TCK 141 Hırsızlık Suçu Yargıtay Kararları


Ceza Genel Kurulu Kararı - Karar: 2018/518

  • TCK 141
  • Hırsızlık suçu ile yağma suçu arasındaki fark nedir?

Yağma suçu amaç ve araç hareketlerden oluşan bir suçtur. İlk önce almayı gerçekleştirmek için araç hareketler olan cebir veya tehdit kullanılır, sonrasında bu cebir ve tehdidin etkisiyle malın alınması veya tesliminin sağlanması ile suç tamamlanır.

Yağma, tehdit veya cebir kullanma ile hırsızlık suçlarının bir araya gelmesiyle oluşmuş bileşik bir suç olduğundan, birden çok hukuki değeri korumaktadır. Kendisini oluşturan suçların korudukları hukuki değerler olan kişi özgürlüğü, vücut dokunulmazlığı, zilyetlik ve mülkiyet yağma suçunun da koruduğu hukuksal değerlerdir.

Yağma suçunun oluşabilmesi için, suça konu malın, elinde bulunduran kişiden cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle alınması veya mağdurun malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur kılınması gerekir. Cebir ya da tehdit, bir kişiyi malını teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur kılmak amacıyla yapılmalıdır. Cebir ya da tehdidin belirtilen amaçla ve bu şekilde gerçekleştirilmesi, yağmayı mal varlığına karşı işlenen diğer suçlardan ayırmaktadır.

Failin mağdura yönelttiği cebir veya tehdidi, kendisi veya başkasına yarar sağlamak amacıyla malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya zorlamak amacıyla gerçekleştirmiş olması gerekir. Cebir veya tehdit ile malın alınması veya verilmesi arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. Yağma suçunun oluşabilmesi için, baştan beri yağma amacıyla hareket eden failin, eylemin başında veya ortasında cebir veya tehdit kullanmasının bir önemi bulunmamaktadır. Önemli olan cebir veya tehdidi kullanmasıdır. Yağma suçu, bir kişinin malını cebir veya tehdit kullanarak almak suretiyle işlenmiş sayılacağından, unsurları itibarıyla hem zilyetliğe, hem de kişi hürriyetine yönelik bir suçtur. Ancak kişi hürriyetine yönelen saldırı, mal aleyhine işlenen suçun gerçekleşmesi bakımından bir araç niteliğinde bulunduğundan, bu suç sonuç itibariyle “mal aleyhine” işlenen bir suçtur.

Uyuşmazlık konusu ile ilgili ikinci suç olan hırsızlık, 5237 sayılı TCK’nın 141. maddesinin 1. fıkrasında da; “Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alma” olarak tanımlanmıştır.

TCK’nın 141. maddesinin 1. fıkrasında sözü edilen zilyetlik kavramı 4721 sayılı Medeni Kanunumuzun 973.maddesinde; “Bir şey üzerinde fiilî hâkimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir” şeklinde açıklanmış, asli ve fer’i zilyetlik ise aynı Kanun’un 974. maddesinde; “Zilyet, bir sınırlı aynî hak veya bir kişisel hakkın kurulmasını ya da kullanılmasını sağlamak için şeyi başkasına teslim ederse, bunların ikisi de zilyet olur. Bir şeyde malik sıfatıyla zilyet olan aslî zilyet, diğeri fer’î zilyettir” biçiminde tanımlanmıştır. Hırsızlık suçu ile korunan hukuki yarar mülkiyet hakkı ile birlikte zilyetliktir. Kanun’da “zilyet” kelimesi ile “başkasına ait” olma kelimesi aynı anda kullanılmıştır. Bu şekilde kanun koyucu, iki farklı hukuki duruma aynı anda yer vererek hırsızlık suçunda zilyetlik ile mülkiyeti ayırmış, her ikisini de koruma altına almıştır. Zilyetliğin hukuka uygun ya da aykırı şekilde tesis edilmiş olmasının bir önemi bulunmamaktadır. Bunun sonucu olarak malı çalarak zilyetliği ele geçiren kişinin elinden de malın çalınması hâlinde hırsızlık suçu oluşabilecektir.

Suçun maddi konusu ise başkasına ait taşınır maldır. Bu nedenle malın malikinin bu suçun faili olması mümkün değildir. Suçun mağduru ise malik olabileceği gibi zilyet de olabilir. Çalınan mal, malikin elinden alınmış ise mağdur, malın malikidir. Zilyedin elinden alınmışsa mağdur zilyet, malik ise suçtan zarar görendir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Katılan U.’nun, 12.05.2011 tarihinde ikametine gittiği sırada bahçenin girişinde elinde bulunan poşetteki maddeyi koklayan sanıkla karşılaştığı, sanığın arkasından hızlıca gelerek sağ eli cebinde bulunur vaziyette “Ne var” diye sorduğu, bunun üzerine katılan U.’nun cebindeki müzik çaları, sanığın “Başka ne var” diye sorduğunda ise cep telefonunu verdiği olayda; sanığın, müzik çalar ve cep telefonunu almak için katılan U. T.’ye yönelik cebir kullanmamasına, ayrıca katılanın hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit içeren bir söz sarf etmemesine rağmen katılanın, kendisinden yaşça büyük, bir eli cebinde olan ve diğer elindeki poşette bulunan maddeyi koklayan sanıktan, orantısız şekilde etkilenip, sanığın cebinde silah olduğunu ve kendisine zarar verebileceğini düşünerek müzik çalarını ve cep telefonunu sanığa verdiğinin anlaşılması ve yağma suçunun düzenlendiği TCK’nın 148.maddesinin gerekçesinde de “…Sırf mağdurun normalden fazla ürkek olması nedeniyle, malı teslim etmeye veya alınmasına yöneltmişse, yağma suçundan söz edilemez ve fiilin hırsızlık olarak nitelendirilmesi gerekir.” şeklinde açıklamanın bulunması karşısında; sanığın eyleminin, yağma suçunun oluşması için gereken tehdit veya cebir unsurlarını içermediği, sanığın elinde bulunan baliyi koklamasının tek başına katılanın vücut dokunulmazlığına yönelik tehdit olarak değerlendirilemeyeceği, ancak sanığın, katılana ait cep telefonu ve müzik çaları onun rızası dışında alması eyleminin bir bütün hâlinde hırsızlık suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.


Ceza Genel Kurulu Kararı - Karar: 2018/6

  • TCK 141
  • Dolandırıcılık suçu ile hırsızlık suçu arasındaki fark nedir?
  • Nitelikli hırsızlık suçu ile basit hırsızlık suçu ayrımı nedir?
  • Hileli davranışlar geçici de olsa rızai bir teslimi doğurmamış, bu bağlamda mal, failin el çabukluğu veya özel becerisi gibi maddi bir hareketiyle bulunduğu yerden alınmak suretiyle elde edilmiş ise eylem dolandırıcılık suçunu değil hırsızlık suçunu oluşturacaktır.

I- Sanığın eyleminin dolandırıcılık suçunu mu, yoksa hırsızlık suçunu mu oluşturacağı; Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi açısından dolandırıcılık ve hırsızlık suçları üzerinde ayrıntısıyla durulmalıdır.

A- Dolandırıcılık Suçu:

5237 sayılı TCK’nın “Dolandırıcılık” başlıklı 157. maddesinde; “Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir” şeklinde dolandırıcılık suçunun temel şekli düzenlenmiş olup, 158. maddesinde ise suçun nitelikli halleri sayılmıştır.

Dolandırıcılık suçunun maddi unsurunun hareket kısmı, 765 sayılı TCK’nın 503. maddesinde bir kimseyi kandırabilecek nitelikte hile ve desiseler yapma olmasına karşın, 5237 sayılı TCK’nın 157. maddesinde hileli davranışlarla bir kimseyi aldatma şeklinde ifade edilmiş, 765 sayılı Kanunda yer alan desise kavramına 5237 sayılı Kanunda yer verilmemiş ve hileye desiseyi de kapsayacak şekilde geniş bir anlam yüklenmiştir.

Malvarlığının yanında irade özgürlüğünün de korunduğu dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için;

1) Failin bir takım hileli davranışlarda bulunması,

2) Hileli davranışların mağduru aldatabilecek nitelikte olması,

3) Failin hileli davranışlar sonucunda mağdurun veya başkasının aleyhine, kendisi veya başkası lehine haksız bir yarar sağlaması,

Şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.

Fail kendisi veya başkasına yarar sağlamak amacıyla bilerek ve isteyerek hileli davranışlar yapmalı, bu davranışlarla bir başkasına zarar vermeli, verilen zarar ile eylem arasında uygun nedensellik bağı bulunmalı ve zarar da, nesnel ölçüler göz önünde bulundurularak belirlenecek ekonomik bir zarar olmalıdır. Görüldüğü gibi, dolandırıcılık suçunu diğer malvarlığına karşı işlenen suç tiplerinden farklı kılan husus, aldatma temeline dayanan bir suç olmasıdır. Birden çok hukuki konusu olan bu suç işlenirken, sadece malvarlığı zarar görmemekte, mağdurun veya suçtan zarar görenin iradesi de hileli davranışlarla yanıltılmaktadır. Madde gerekçesinde de, aldatıcı nitelik taşıyan hareketlerle, kişiler arasındaki ilişkilerde var olması gereken iyiniyet ve güvenin bozulduğu, bu suretle kişinin irade serbestisinin etkilendiği ve irade özgürlüğünün ihlâl edildiği vurgulanmıştır.

5237 sayılı TCK’nın 157. maddesinde yalnızca hileli davranıştan söz edilmiş olmasına göre, her türlü hileli davranışın dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmayacağının belirlenmesi gerekmektedir. Kanun koyucu anılan maddede hilenin tanımını yapmayarak suçun maddi konusunun hareket kısmını oluşturan hileli davranışların nelerden ibaret olduğunu belirtmemiş, bilinçli olarak bu hususu öğreti ve uygulamaya bırakmıştır.

Hile, Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde; “birini aldatmak, yanıltmak için yapılan düzen, dolap, oyun, desise, entrika” (Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, s.891) şeklinde, uygulamadaki yerleşmiş kabule göre ise; “Hile nitelikli yalandır. Yalan belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun denetleme olanağını ortadan kaldırmalıdır. Kullanılan hile ile mağdur yanılgıya düşürülmeli ve yanıltma sonucu kandırıcı davranışlarla yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. hileli davranışın aldatacak nitelikte olması gerekir. Basit bir yalan hileli hareket olarak kabul edilemez” biçiminde tanımlanmıştır.

Öğretide de hile ile ilgili olarak; “Olaylara ilişkin yalan açıklamaların ve sarf edilen sözlerin doğruluğunu kuvvetlendirecek ve böylece muhatabın inceleme eğilimini etkileyebilecek yoğunluk ve güçte olması ve bu bakımdan gerektiğinde bir takım dış hareketler ekleyerek veya böylece var olan halden ve koşullardan yararlanarak, almayacağı bir kararı bir kimseye verdirtmek suretiyle onu aldatması, bu suretle başkasının zihin, fikir ve eylemlerinde bir hata meydana getirmesidir” (Sulhi Dönmezer, Kişilere ve Mala Karşı Cürümler 2004, s. 453), “Hile, oyun, aldatma, düzen demektir. Objektif olarak hataya düşürücü ve başkasının tasavvuru üzerinde etki doğurucu her davranış hiledir” (Nur Centel/Hamide Z./Özlem Çakmut, Kişilere Karşı Suçlar, İstanbul 2011, Beta Yayınevi, 2.bası , Cilt I. s. 456) biçiminde tanımlara yer verilmiştir. Yerleşmiş uygulamalar ve öğretideki baskın görüşlere göre ortaya konulan ilkeler göz önünde bulundurulduğunda; hile, maddi olmayan yollarla karşısındakini aldatan, hataya düşüren, düzen, dolap, oyun, entrika ve bunun gibi her türlü eylem olarak kabul edilebilir. Bu eylemler bir gösteriş biçiminde olabileceği gibi, gizli davranışlar olarak da ortaya çıkabilir. Gösterişte, fail sahip bulunmadığı imkânlara ve sıfata sahip olduğunu bildirmekte, gizli davranışta ise kendi durum veya sıfatını gizlemektedir. Ancak sadece yalan söylemek, dolandırıcılık suçunun hile unsurunun gerçekleşmesi bakımından yeterli değildir. Kanun koyucu yalanı belirli bir takım şekiller altında yapıldığı ve kamu düzenini bozacak nitelikte bulunduğu hallerde cezalandırmaktadır. Böyle olunca hukuki işlemlerde, sözleşmelerde bir kişi mücerret yalan söyleyerek diğerini aldatmış bulunuyorsa bu basit şekildeki aldatma, dolandırıcılık suçunun oluşumuna yetmeyecektir. Yapılan yalan açıklamaların dolandırıcılık suçunun hileli davranış unsurunu oluşturabilmesi için, bu açıklamaların doğruluğunu kabul ettirebilecek, böylece muhatabın inceleme eğilimini etkisiz bırakabilecek yoğunluk ve güçte olması ve gerektiğinde yalana bir takım dış hareketlerin eklenmiş bulunması gerekir.

Failin davranışlarının hileli olup olmadığının belirlenmesi noktasında öğretide şu görüşlere de yer verilmiştir: “Hangi hareketin aldatmaya elverişli olduğu somut olaya göre ve mağdurun içinde bulunduğu duruma göre belirlenmelidir. Bu konuda önceden bir kriter oluşturmak olanaklı değildir” (Veli Özer Özbek/ Koray Doğan/Pınar Bacaksız/İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara 2012, Seçkin Yayınevi, 4.bası, s.650), “Hileli davranışın anlamı birtakım sahte, suni hareketler ile gerçeğin çarpıtılması, gizlenmesi ve saklanmasıdır” (Doğan Soyaslan, Ceza Hukuku Özel Hükümler 6. Baskı, sf.343), “Hilenin, mağduru hataya sürükleyecek nitelikte olması yeterlidir; ortalama bir insanı hataya sürükleyecek nitelikte olması aranmaz. Bu nedenle, davranışın hile teşkil edip etmediği muhataba ve olaya göre değerlendirilmelidir” (Nur Centel/ Hamide Z./Özlem Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, İstanbul 2011, Beta Yayınevi, 2. bası, Cilt I. s.462). Esasen, hangi davranışların hileli olup olmadığı ve bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği yolunda genel bir kural koymak oldukça zor olmakla birlikte, olaysal olarak değerlendirme yapılmalı, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmak suretiyle sonuca ulaşılmalıdır.

B- Hırsızlık Suçu:

TCK’nın 141. maddesi; zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden almayı hırsızlık suçunun temel şekli olarak kabul etmiş, aynı Kanun’un 142. maddenin 2. fıkrasının (b) bendinde; suçun, elde veya üstte taşınan eşyayı çekip almak suretiyle ya da özel beceriyle işlenmesi hali nitelikli hırsızlık suçu olarak yaptırıma bağlanmış, aynı fıkranın son cümlesinde ise; (b) bendinde belirtilen suçun, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak kişiye karşı işlenmesini cezanın ağırlatıcı nedeni saymıştır.

Görüldüğü gibi, TCK’nın 142. maddesinin 2. fıkrasının (b) bendiyle, elde veya üstte taşınan eşyanın;

a) Çekip almak suretiyle,

b) Özel beceriyle çalınması,

Nitelikli hırsızlık olarak düzenlenmiştir.

Bu nitelikli hali düzenleyen bendin uygulama alanı, madde gerekçesinde; “Fıkranın (b) bendinde, hırsızlığın elde veya üstte taşınan eşyayı çekip almak suretiyle ya da özel bir beceriyle işlenmesi hâli öngörülmüştür. Yankesicilik veya kişisel çeviklik ile işlenen hırsızlık hâlleri bendin kapsamına girdiği gibi, bir hayvanı alıştırmak suretiyle ve ondan yararlanılarak işlenen fiiller hakkında da bendin uygulanması sağlanmıştır. Bunun gibi, yolda giden bir kimsenin çantasını kapıp kaçmak suretiyle işlenen hırsızlık da bu bent kapsamında mütalâa edilmiştir. Ancak, bu son hâlde, direncini kırma amacıyla kişiye karşı cebir kullanılmamalıdır. Aksi takdirde, yağma suçu oluşur” şeklinde açıklanmıştır.

Öğretide de, anılan bent ile, mağdurun dalgınlığından yararlanılarak elde veya üstte taşınan eşyanın çekip alınması şeklindeki eylemler ile yine aynı şekilde şahıs üzerinde özel beceriyle gerçekleştirilen, kapkaççılık ve yankesicilik fiillerinin yaptırım altına alındığı, ancak yasa metninde kapkaç ve yankesicilik ifadelerine yer verilmediği belirtilmiştir. (Centel/Z./ Çakmut; Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, syf, 312 vd) Bu genel açıklamalar ışığında, bentteki nitelikli hâllerin uygulama koşullarını şu şekilde belirlemek mümkündür:

765 sayılı Kanunda, elde veya üstte taşınan eşyanın çekip almak (kapkaç) suretiyle çalınması nitelikli hal olarak ayrıca düzenlenmediği için, eylem aynı Kanun’un 491. maddesinin 1. (ilk) fıkrası kapsamında değerlendirilmiş ve anılan eylemlere ilk fıkra uygulanmıştır. Kapkaç suretiyle hırsızlık 5237 sayılı Kanun’la “daha fazla ceza verilmesini gerektiren nitelikli hırsızlık” olarak düzenlenmiştir. Mağdura karşı herhangi bir cebir kullanılmaksızın kapkaç suretiyle gerçekleşen hırsızlık fiilleri bu bent kapsamında değerlendirilmelidir.

Mağdurun eşyasını muhafaza için direnmesi ve bu nedenle cebre maruz kalması hâlinde eylemin yağma suçuna dönüşeceği, kullanılan cebrin yaralamanın basit hâli derecesinde olması durumunda, cebir yağma suçu içinde eriyeceğinden, sanığın yalnızca yağma, cebrin yaralamanın netice sebebiyle ağırlaşmış derecesine ulaşması durumunda ise failin, yaralama ve yağma suçlarından cezalandırılacağı unutulmamalıdır.

5237 sayılı TCK’nın 142/2-b maddesindeki elde veya üstte taşınan eşyanın özel beceriyle çalınmasına ilişkin hüküm ise 765 sayılı Kanun’un 492. maddesinin 1. fıkrasının 7. bendine konu edilen “yankesicilik suretiyle hırsızlık” hükmüne paralel bir düzenlemedir.

Anılan hükmün uygulamada yankesicilik suretiyle işlenen suçları kapsadığı kabul edilmekle birlikte, kullanılan özel beceri sözcüğü yankesicilikten daha kapsamlıdır. Bu nedenle anılan bendin, yankesicilik suretiyle gerçekleştirilen hırsızlık eylemlerini de kapsayan, ancak ondan daha geniş olarak, kişi üzerinde özel beceri ile gerçekleştirilen tüm hırsızlık suçlarını kapsadığı kabul edilerek uygulama yapılmalıdır. 5237 sayılı Kanun’un 142. maddesinin 2. fıkrasının son cümlesi uyarınca; bu bentteki suçun, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olan kimseye karşı işlenmesi hâlinde ceza üçte biri oranında artırılarak hükmolunacaktır.

Ancak, 142. maddenin 2. fıkrasının (b) bendinin gerekçesinden yola çıkılmak suretiyle, “özel beceri” sözcüğünün “elde ve üstte taşınan eşya” koşulundan soyutlanarak (765 sayılı Yasanın 493. maddesinin 1. fıkrasının l. bendindeki) “kişisel çeviklik” hâlini de kapsadığı yönünde görüşler bulunmakta ise de; madde gerekçelerinin yalnızca yorum aracı olması ve bağlayıcı bulunmaması, metne aykırı olan madde gerekçesinin, maddenin uygulanma alanını genişletmesine olanak sağlamayacağı nazara alındığında ve 142. maddenin 2.fıkrasının (b) bendinin yazımından; gerek çekip almak suretiyle ve gerekse özel beceriyle gerçekleştirilen hırsızlık fiillerinin, elde veya üstte taşınan eşyaya karşı işlenmesinin öngörüldüğü, anılan 2. fıkranın “Suçun, bu fıkranın (b) bendinde belirtilen surette, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olan kimseye karşı işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte biri oranına kadar artırılır” şeklinde düzenlenmiş olan son cümlesindeki hükmün de bunu destekleyici nitelikte olduğu kabul edilmelidir. Nitekim öğretide de, beceriklilik ve özel yetenekle alınmanın eşyanın mağdurun üzerinde olduğu anda gerçekleştirilmesi gerektiği belirtilmiştir. (Soyaslan; Ceza Hukuku Özel Hükümler, 6. Bası, s.304)

C- Dolandırıcılık ve Hırsızlık Suçlarının Farkları:

Gerek öğretide gerekse yargı kararlarında bu suçlar arasındaki farklar ortaya konulmaya çalışılmıştır. Dolandırıcılık ve hırsızlık suçları arasında şu farkların bulunduğu söylenebilir:

a-) Hırsızlık suçunda eşya, sahibinin (zilyedinin) rızası olmaksızın alınmasına karşın dolandırıcılık suçunda mal, sahibinin (zilyedin) rızasıyla teslim edilmektedir. Ancak bu rıza failin hileli davranışları ile elde edilmiş olup, geçerli bir rıza değildir.

b-) Hırsızlık suçunun konusunu sadece taşınır mallar oluşturmasına karşın dolandırıcılığın konusunu taşınmaz mallar da oluşturabilir.

c-) Hırsızlık suçunda yarar sağlama amacıyla hareket edilmesi başka bir anlatımla genel kastın yanında bu saikin de gerçekleşmesi gerekirken, dolandırıcılık suçunda böyle bir amaçla hareket edilmesine gerek bulunmamaktadır, zira kanun metninde failin suç işleme amacının ne olması gerektiği yazılmadığına göre failin fiilini bilerek ve isteyerek gerçekleştirmesi yeterlidir.

Dolandırıcılık ve hırsızlık suçlarıyla ilgili bu genel açıklamalardan sonra somut olaydaki uyuşmazlığın çözümü açısından esasen her iki suç tipinin işlenmesi sırasında kullanılması mümkün olan hileli davranışların hangi hâlde dolandırıcılık suçunu oluşturacağı hususu üzerinde ayrıca durulmalıdır. Hileli davranışların sergilendiği her olay dolandırıcılık suçu olarak vasıflandırılamayacaktır. Hile başka bir suçun işlenmesinin kolaylaştırılması veya işlendikten sonra açığa çıkmasının önlenmesi amacıyla da kullanılabilir. Oysa dolandırıcılığın hareket unsuru olan hilenin, mağdurun irade ve rızasını elde etmeye yönelik olması gereklidir. Dolayısıyla dolandırıcılıkta kullanılan hile mağdurun kanmasını ve menfaati rızasıyla faile veya göstereceği kişiye teslim etmesini sağlayacak nitelikte olmalıdır. Dolandırıcılıkta mağdurun malı teslimde rızası vardır, fakat bu rıza hile kullanıldığı için sakatlanmıştır. Hileli davranışlar geçici de olsa rızai bir teslimi doğurmamış, bu bağlamda mal, failin el çabukluğu veya özel becerisi gibi maddi bir hareketiyle bulunduğu yerden alınmak suretiyle elde edilmiş ise eylem dolandırıcılık suçunu değil hırsızlık suçunu oluşturacaktır. Hırsızlık suçunun işlenmesinden önce kolaylaştırıcı unsur olarak hile kullanılması, suçun işleniş biçimi ve failin kasta dayalı kusurunun ağırlığı kapsamında TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınabilecektir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanığın, yolda yürümekte olan mağdura yaklaşıp 250 Lira borcu olduğunu söylediği oğluna ulaştırmak üzere para vermeyi teklif ettiği, mağdur bu teklifi kabul edince de cebinden 300 Lirayı çıkarıp mağdurdan 50 Lira para üstü isteyerek mağdurun cüzdanını çıkarmasını sağladığı ve para düzenleme bahanesiyle aldığı cüzdanda bulunan paraları ikiye katlayıp yeniden cüzdana koymuş gibi yaptığı sırada 900 Lirayı aldığı olayda; sanığın hileli davranışlarıyla iradesi sakatlanan mağdurun, parasının düzenleneceği düşüncesiyle cüzdanını sanığa verdiği, geçici de olsa suça konu paranın rızaen teslim edilmesinin söz konusu olmayıp sanık tarafından fark ettirilmeden alındığı, sergilenen hileli davranışların paranın sanığa verilmesi konusundaki rızayı sağlamaya değil, cüzdanın içerisinden alınmasını kolaylaştıracak ortama ulaşmaya yönelik olduğu, hukuka ve yöntemine uygun, aldatılmamış özgür bir iradeye dayalı bir teslimin de söz konusu bulunmadığı anlaşıldığından sanığın eyleminin hırsızlık suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir.

II- Sanığın eyleminin nitelikli hırsızlık suçunu mu, yoksa basit hırsızlık suçunu mu oluşturacağı;

Sanığın, mağdurun rızası ile cüzdanı aldıktan sonra cüzdanda bulunan paraları el çabukluğu ile alarak mağdura vermemesi, dolayısıyla özel becerinin (el çabukluğu) cüzdanın mağdurun elinden alınmasından sonra, yani paralar mağdurun elinde iken değil, cüzdan mağdura geri verilirken gerçekleşmesi ve mağdurun, cüzdanın elinden alınmış olmasına herhangi bir tepki göstermemesi hususları göz önüne alındığında, eylemin TCK’nın 142/2-b maddesine uyan nitelikli hırsızlık suçunu değil, aynı Kanun’un hırsızlık suçunun temel şeklini düzenleyen 141/1. maddesine uyan suçu oluşturduğu kabul edilmelidir. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 18.12.2012 gün ve 1246-1853; 28.11.2017 gün ve 486-497 sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2015/294

  • TCK 141
  • Katılanın bizzat kazaya uğrayan kişi olması şart değil ise de kazanın etkisiyle şok veya panik halinde olmadığı, aracını kilitleyerek hırsızlığa karşı önlem alabilecek durumda bulunduğu anlaşıldığından sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK’nun 142/2-a maddesinde tanımlanan “kişinin malını koruyamayacak durumda olmasından faydalanmak suretiyle” işlenen nitelikli hırsızlık suçu kapsamında kalmadığı, aynı Kanunun 141/1. maddesindeki basit hırsızlık suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.

5237 sayılı TCK’nun 141/1. maddesinde yer alan; “zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alma” şeklindeki düzenleme ile hırsızlık suçunun temel şekli tanımlanmış, aynı kanunun 142. maddesinde ise suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli halleri sayılmıştır.

TCK’nun uyuşmazlık konusuyla ilgili 142. maddesinin 2. fıkrasının (a) bendinin suç tarihi itibariyle yürürlükte bulunan hali; “Kişinin malını koruyamayacak durumda olmasından veya ölmesinden yararlanarak,…İşlenmesi hâlinde, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur” şeklinde olup 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunun 62. maddesiyle suçun yaptırımı “beş yıldan on yıla kadar hapis” olarak değiştirilmiştir.

Madde gerekçesinin ilgili bölümünde; “Hırsızlık suçunun kişinin malını koruyamayacak durumda olmasından veya ölmesinden yararlanılarak işlenmesi, suçun temel şekline nazaran daha ağır ceza ile cezalandırılmasını gerektirmektedir. Mağdurun trafik kazası geçirmiş olması, aklî veya bedensel bir hastalık veya sakatlıkla malul olması, malını koruyamayacak durumda olmasının örneklerini oluşturmaktadır. Hatta, bir yakınının ölüm haberini almış olmaktan doğan büyük bir üzüntünün neden olduğu bir panik hâlinin de aynı durumu doğurmuş bulunması olanaklıdır.

Kişinin örneğin geçirmiş bulunduğu kaza sonucunda ölmüş olmasından yararlanılarak üzerindeki veya yanındaki eşya hakkında hırsızlık suçunun işlenmiş olması da bu bent kapsamında mütalâa edilmiştir.

Bu bent hükmünün uygulanabilmesi için, kişinin malını koruyamayacak duruma fail tarafından getirilmemiş olması gerekir. Aksi takdirde, duruma göre, yağma suçunun veya bir başka suçu işlemek amacıyla kasten öldürme suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir” açıklamalarına yer verilmiştir.

Kanun koyucu, kişinin malını koruyamayacak durumda olmasından veya ölmüş olmasından yararlanarak işlenen hırsızlığı, hem insani duyguları incitmesini hem de işlenmesindeki kolaylığın fiilin haksızlık içeriğini arttırdığını göz önünde bulundurarak nitelikli hal olarak kabul etmiştir. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 2. Baskı, Ankara, 2015, s.551)

TCK’nun 142. maddesinin 2. fıkrasının (a) bendinde hırsızlık suçunun iki ayrı nitelikli hali düzenlenmiştir. Buna göre suçun kişinin “malını koruyamayacak durumda olmasından” veya “ölmesinden” yararlanılarak işlenmesi bu bend kapsamında yaptırıma bağlanmıştır. Bu nedenle madde gerekçesindeki; “Bu bent hükmünün uygulanabilmesi için, kişinin malını koruyamayacak duruma fail tarafından getirilmemiş olması gerekir” şeklindeki açıklamanın hırsızlık suçunun “kişinin malını koruyamayacak durumda olmasından” yararlanılarak işlenmesi halini kapsadığı, buna karşın hırsızlık suçunun “kişinin ölmesinden yararlanılarak” işlenmesine yönelik olmadığı ortadadır. Hırsızlık suçunun kişinin ölmesinden yararlanılarak işlenmesi halinde, kural olarak ölümün nasıl gerçekleştiğinin önemi bulunmamaktadır. Nitekim failin herhangi bir nedenle kişiyi öldürmesinden sonra oluşan yeni bir kastla kişinin malını alması halinde de bu nitelikli hal uygulanacaktır. Ancak failin, malını almak amacıyla kişiyi öldürmesi halinde 5237 sayılı TCK’nun 82/1-h maddesi uyarınca nitelikli kasten öldürme suçunun yanı sıra hırsızlık suçundan değil, aynı kanunun 148/3. maddesi uyarınca yağma suçundan da cezalandırılması yoluna gidilecektir. Dolayısıyla bu nitelikli halin uygulanabilmesi için failin hırsızlık kastının ölümden sonra ortaya çıkması gerekmektedir. Uyuşmazlık konusu olan 5237 sayılı TCK’nun 142. maddenin 2. fıkrasının (a) bendindeki “kişinin malını koruyamayacak durumda olmasından” yararlanılarak işlenen nitelikli hırsızlığın 765 sayılı TCK’daki karşılığını 492/3. maddesindeki; “…mal sahibinin uğradığı hususi bir felaketten mütevellit kolaylıktan istifade suretiyle yapılırsa,…suçlu iki seneden beş seneye kadar hapsolunur” hükmü oluşturmaktadır. 765 sayılı TCK döneminde kanunda tanımlanmayan “mal sahibinin uğradığı özel felaket tabiri” ile amaçlananın ne olduğu çeşitli yargısal kararlara konu olmuş, Ceza Genel Kurulu’nun 05.11.2002 gün 237-377 sayılı kararında özel faleketten söz edilebilmesi için mağdurun sağ olması gerektiği, 07.03.1988 gün ve 10-78 sayılı kararında ani fenalık, sar’a nöbeti, aileden birinin ölümü nedeniyle oluşan keder ve üzüntü hali gibi durumların mal sahibinin uğradığı özel felaket halleri olduğu, 08.11.1976 gün ve 445-468 sayılı kararında ise özel felaketin, mağdurun iradesi dışında oluşan, kendisinin sebebiyet vermediği haller olduğu belirtilmiştir.

142/2-a maddesiyle, “mal sahibinin uğradığı hususi felaket” ifadesi yerine daha geniş kapsamlı “kişinin malını koruyamayacak durumda olması” kavramı getirilmiş, madde gerekçesinde bu kavrama ilişkin olarak; mağdurun trafik kazası geçirmiş olması, aklî veya bedensel bir hastalık veya sakatlıkla malul olması, bir yakınının ölüm haberini almış olmaktan doğan büyük bir üzüntünün neden olduğu panik hâlinde bulunulması örnekleri verilmiştir.

Öğretide de; “Burada kastedilen, malı çalınan kişinin, özel bir felakete uğramış olması dolayısıyla, malını koruyamayacak durumda bulunmasından yararlanılmasıdır. Yangın, patlama gibi haller dışında, ani bayılma, epilepsi nöbeti, aile bireylerinden birinin ölmesi veya kaza geçirmesi gibi nedenlerle içine düşülen bilinçsizlik, panik veya üzüntü hallerinde hırsızlık suçunun işlenmesi daha kolay olacağı için bu ağırlaştırıcı neden kabul edilmiştir.” (Nur Centel, Hamide Zafer, Özlem Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, 1. Cilt, Beta Yayınevi, 2. Baskı, İstanbul, 2011, s. 318), “Kişinin malını koruyamayacak durumda olması süreklilik arzetmeyen bir hal olup hırsızlık fiilinin işlenmesi sırasında korunma için gerekli tedbirleri alabilecek durumda bulunmamayı ifade eder. Örneğin bayılmak, sarhoş olmak, sara krizine tutulmak, trafik kazasına uğramak, yangın, depem ve benzeri bir felaket içerisinde ve sonrasında bulunmak gibi…” (Veli Özer Özbek-Mehmet Nihat Kanbur-Koray Doğan-Pınar Bacaksız-İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümleri, Seçkin Yayınevi, 8. Baskı, Ankara, 2015, s.591), “Kişinin malını koruyamayacak durumda olmasını, daha ziyade gerçekleştirlen hırsızlığı fark etmesine rağmen olaya müdahale edebilecek durumda olmaması şeklinde anlamak gerekir” (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 2. Baskı, Ankara, 2015, s.551), “Kişinin malını koruyamayacak durumda olması ibaresi; kişinin yaşından ya da akıl ya da bedensel hastalığı gibi nedenlerden dolayı, malını koruyamayacak durumda bulunmasını ifade eder…Kazazedeye yardım eden ve malı alınan kişi olay anında orada buluyor ve olayı görüp şok geçirmiş ve kazadan etkilenmiş ise, örneğin gözünün önünde ölümlü ve yaralamalı bir kaza olmuş ve mağdur da ölen ve yaralananlara yardım ederken fail gelip kapısını açık unutttuğu araçtan eşyasını çalmış ise eylem TCK’nun 142/2-a maddesinde düzenlenen suçu oluşturur… Yok eğer mağdur olay yerine sonradan gelmiş ve kazazedeye yardım ederken de fail gelip eşyasını çalmış ise mağdurlara yardım etmek malını korumaya engel olmayacağından eylem TCK’nun 141/1. maddesinde düzenlenen basit hırsızlık suçunu oluşturacaktır” (Hüseyin Eker, Hırsızlık Suçları, Adalet yayınevi, 2. Baskı, Ankara, 2014, s.149-150) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.

Tüm bu hususlar göz önüne alındığında; “kişinin malını koruyamayacak durumda olmasından faydalanmak suretiyle” işlenen nitelikli hırsızlık suçundan söz edebilmek için;

1- Kişinin malını koruyamayacak durumda olması,

2- Kişinin malını koruyamayacak duruma fail tarafından getirilmemiş olması,

3- Failin, mağdurun malını koruyamayacak durumda olduğunu bilerek ve bu kolaylıktan istifade ile eylemini gerçekleştirmiş olması gerekmekte olup kişinin malını koruyamayacak durumda olup olmadığı her somut olayın özellikleri gözönüne alınarak belirlenmelidir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Katılanın meydana gelen bir trafik kazasında yaralananlara yardım etmek amacıyla aracını park edip kapılarını kilitlemeden ayrılmasından sonra sanık ve kimlikleri tespit edilemeyen iki kişinin aracının arka yolcu koltuğu üzerindeki çantayı almaları ve polisin kesintisiz takibi sonucunda yakalanmaları şeklinde gerçekleşen olayda, katılanın bizzat kazaya uğrayan kişi olması şart değil ise de kazanın etkisiyle şok veya panik halinde olmadığı, aracını kilitleyerek hırsızlığa karşı önlem alabilecek durumda bulunduğu anlaşıldığından sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK’nun 142/2-a maddesinde tanımlanan “kişinin malını koruyamayacak durumda olmasından faydalanmak suretiyle” işlenen nitelikli hırsızlık suçu kapsamında kalmadığı, aynı Kanunun 141/1. maddesindeki basit hırsızlık suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.


Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2021/4807 E. , 2021/20725 K.

  • TCK 141 , TCK 35
  • Hırsızlık suçuna teşebbüs

5237 sayılı TCK’nın 141. maddesinde, hırsızlık suçunun maddi unsurlarından olan fiil, … başkasına ait taşınır bir malı bulunduğu yerden almaktır. Bu durum madde gerekçesinde; “… Almak fiilinden maksat, suçun konusunu oluşturan mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesi, mağdurun suç konusu eşya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hâle gelmesidir. Bu tasarruf olanağı ortadan kalkınca suç da tamamlanır.” denilmek suretiyle açıklanmıştır.

Yeni TCK’nın Sistemi’nde teşebbüs bahsinde, hazırlık ve icra hareketleri arasındaki ayırımın objektif bir ölçüye dayandırılması amacıyla TCK’nın 35. maddesinde, “doğrudan doğruya icraya başlama” ifadesine yer verilmiştir.

Madde gerekçesinde bu husus aşağıdaki şekilde izah edilmiştir:

“… Suça teşebbüs düzenlemesinde getirilen diğer bir yenilik icra hareketlerinin başlangıcına ilişkindir. Bilindiği üzere icra hareketlerinin ne zaman başladığının belirlenmesi kişi hak ve özgürlüklerinin korunmasıyla yakından ilgilidir. Eğer failin kastının şüpheye yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkmasıyla icranın başlayacağı yolundaki subjektif ölçüt kabul edilirse, kişinin düşüncesi ve yaşam tarzı dolayısıyla cezalandırılmasına varabilecek bir uygulamaya yol açılacaktır. Çünkü hazırlık hareketleri aşamasında da kastın varlığının şüpheye yer vermeyecek biçimde tespit edilmesi mümkün olup, böyle bir ölçüt hazırlık– icra hareketleri ayrımı konusunu bir kanıtlama sorunu hâline getirmektedir. Diğer bir deyişle suçun icrasıyla ilgisiz davranışlar dahi, suç kastını ortaya koyduğu gerekçesiyle cezalandırılabilecektir.

Açıklanan bu nedenlerle, Tasarıdaki kastı şüpheye yer bırakmayacak ölçütü madde metninden çıkartılmış ve bunun yerine ‘doğrudan doğruya icraya başlama’ ölçütü kabul edilmiştir. Böylece işlenmek istenen suç tipiyle belirli bir yakınlık ve bağlantı içindeki hareketlerin yapılması durumunda suçun icrasına başlanmış sayılacaktır. Nihayet, “… Kişinin belli bir suçu işlemeye yönelik kastının tespit edilmiş olması, sorumluluğunun tayini için gereklidir. Ancak sadece kastının belirlenmesi, bu suça teşebbüsten dolayı sorumlu tutulması için yeterli değildir. Failin belli bir suçu işlemeye yönelik kastla gerçekleştirdiği davranışın aynı zamanda o suça ilişkin icra hareketi niteliği taşıması gerekir.(Prof. Dr. İ. Özgenç – Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Bası, S: 459)”” Özetle ‘Yeni TCK’nın Sistemi’nde hazırlık hareketi – icra hareketi ayırımını, 765 sayılı TCK döneminde geçerli olan sübjektif ölçüte (failin kastının iltibasa mahal bırakmayacak surette) göre belirleyemeyiz.

Bu açıklamalardan sonra somut olaya dönecek olursak; sanıkların bankadan yüklü miktarda para çeken mağdurun aracını kendi araçları ile takip ettikleri, hatta ön sağ koltukta oturan sanık …’in duran trafikte araçtan inip mağdurun aracına doğru yöneldiği, şoför …’nın araçta kaldığı, ancak mağdurun yolun açılması ile devam ettiği, lâkin mağdurun yanındaki paradan ötürü korkup polisi aradığı, polisin aldığı tertibat sonucu sanıkların yakalandıkları, sanık …’in üzerinden bir adet küçük jammer cihazı ile bir adet emniyet kemeri kesici / cam kırıcı âletin çıktığı, sanık … ile temyiz dışı suç ortağı …’nın savunmalarında derneğe giderken kaybolduklarını ve tesadüfen takip ediyormuş gibi göründüklerini belirttiklerinde kuşku bulunmamaktadır.

Sorun faillerin gerçekleştirdiği hareketlerin hırsızlık suçunun hazırlık hareketi mi, yoksa icra hareketi mi olduğu noktasındadır.

5237 sayılı TCK’nın sistemi’ne esas alınan “doğrudan doğruya icraya başlama” ölçütüne göre de sanık … ile suç ortağı …’nın işlediği hareketler henüz icra hareketi niteliğine ulaşmadığından, hırsızlığa teşebbüs suçundan verilen mahkûmiyet kararı usûl ve yasaya aykırıdır.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/13191 Karar: 2017/7634 Tarih: 18.10.2017

  • TCK 141. Madde

  • Hırsızlık Suçu

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın ikrarı içeren savunması dikkate alınmaksızın hüküm kurulmasının isabetsiz olduğuna dair sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1- ) Sanığın, önceden hazırladığı düzenek sayesinde ATM’ye para çekmek amacıyla gelen mağdura ait banka kartının sıkışmasını sağlayıp, yardım etme bahanesiyle yanına yaklaştığı mağdurdan, ATM cihazındaki 2 tuşuna iki parmağıyla basıp, şifresini yazmasını isteyerek, mağdurun şifresini öğrenmeye çalıştığı esnada, durumdan şüphelenen mağdurun görevlilere haber vereceğini söylemesi ve ATM’den ayrılmaması üzerine hızla uzaklaştığı olayda,

Mağdura ait banka kartını zilyetliğine geçiremeyen ve TCK’nın 245/1. madde ve fıkrasındaki banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçunun icra hareketleri olan kartla veya kart bilgileri kullanılarak para çekme, alışverişte kullanma ya da bunlara teşebbüs etme biçiminde herhangi bir eylemi bulunmayan sanığın, ATM cihazına yerleştirdiği düzenekle ekonomik değer taşıdığından kuşku bulunmayan menkul mal niteliğindeki mağdura ait banka kartını ele geçirmeye yönelik fiilinin TCK’nın 141/1. madde ve fıkrasındaki hırsızlık suçuna teşebbüs olarak nitelendirilmesi gerektiği gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülüp, aynı Kanun’un 136/1. madde ve fıkrasındaki verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan dolayı yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması, kanuna aykırı,

2- ) Sanık hakkında TCK’nın 53. maddesi tatbik edilirken, Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 08.10.2015 tarihli, 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararının gözetilmesinde zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerle 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 18.10.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/5229 Karar: 2017/3536 Tarih: 18.10.2017

  • TCK 141. Madde

  • Hırsızlık Suçu

Sanık … mağdur …‘a yönelik yağma; mağdur …‘ya yönelik hırsızlık suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Sanık ile mağdurun yolda birlikte yürürken, sanığın mağdur …‘e telefonu olup olmadığını sorduğu, mağdur …‘in de cebinden telefonunu çıkardığı ve elinde gösterdiği sırada sanığın telefonu mağdurun elinden aldığı ve izinsiz olarak birkaç kişiyi aradığı, daha sonra “abinin bana 00 TL borcu vardı, ödemen lazım” dediği mağdurun kendisini arayanın olabileceğini söyleyerek sanığın elinde bulunan telefonunu geri aldığı, sanığın da “sana güvenmiyorum” diyerek mağdurun elinde bulunan telefonu yeniden aldığı, “parayı getir telefonu vereceğim” dediği, mağdurun da “ben parayı alıp geleyim” dediği ve sanığın dalgınlığından faydalanarak elinde bulunan telefonu alarak okul bahçesine girdiği olayda; sanığın eylemi TCK’nın 141 /1. maddesi kapsamında basit hırsızlık suçu olarak kabulde bir isabetsiz görülmediğinden tebliğnamedeki görüşe katılınmamıştır.

Sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1-) Oluşa ve dosya kapsamına göre yakınan …‘dan 20 TL para ve bir şişe kolayı zorla alan sanık hakkında TCK’nın 150/2. maddesiyle uygulama yapılması gerektiği düşünülmeden yerinde ve yeterli olmayan gerekçeyle yazılı şekilde uygulama yapılması,

2-) Sanığa yüklenen 5237 Sayılı Kanun’un 141/1. maddesindeki hırsızlık suçunun, 24.11.2016 tarihinde kabul edilen 6763 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 34. maddesi gereğince uzlaşma kapsamında kaldığı gözetilerek, taraflara usulünce uzlaşma önerisinde bulunularak sonucuna göre işlem yapılmasında zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık … savunmanının temyiz itirazları ile tebliğnamedeki düşünce bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeplerle BOZULMASINA, 18.10.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/2417 Karar: 2017/9461 Tarih: 11.07.2017

  • TCK 141. Madde

  • Hırsızlık Suçu

Dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçun sanık tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından diğer temyiz nedenleri yerinde görülmemiştir.

Ancak;

I- ) Spor Tesislerinde masa üzerinde bulunan cep telefonunun çalınması şeklinde gerçekleşen olayda; telefonun çalındığı yerin açık alan olup olmadığı hususu açıklığa kavuşturularak, açık alan olması halinde, TCK’nın 141/1. maddesi, bina ve eklentisi niteliğinde ise TCK’nın 142/2-h uyarınca sanığın hukuki durumunun değerlendirilerek sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması,

II- )Kabule göre de;

a- )Açık alan olduğu anlaşılırsa, hükümden sonra 02.12.2016 tarihinde 29906 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 34. maddesiyle değişik 5271 Sayılı CMK’nın 253. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının ( b ) bendine eklenen alt bendler arasında yer alan ve 5237 Sayılı TCK’nın 141. maddesinde tanımı yapılan hırsızlık suçunun da uzlaşma kapsamına alındığının anlaşılması karşısında; 5237 Sayılı TCK’nın 7/2. maddesi uyarınca, “Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur” hükmü de gözetilerek 6763 Sayılı Kanun’un 35. maddesiyle değişik CMK’nın 254. maddesi uyarınca aynı Kanunun 253. maddesinde belirtilen esas ve usullere göre uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra, sonucuna göre, hüküm kurulmasında zorunluluk bulunması,

b- )Suça konu cep telefonunun iadesinin soruşturma aşamasında sanık tarafından yapılmadığının anlaşılması karşısında, sanık hakkında verilecek cezada TCK’nın 168. maddesi gereğince indirim yapılmaması gerektiğinin gözetilmemesi,

c- )Hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olarak sanık hakkında TCK’nın 53. maddesinin hüküm de yazılmamış olması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık …‘ın temyiz nedeni bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeplerle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, ceza süresi bakımından 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 Sayılı 326/ son maddesi uyarınca sanığın kazanılmış hakkının gözetilmesine, 11.07.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/36549 Karar: 2017/6505 Tarih: 05.06.2017

  • TCK 141. Madde

  • Hırsızlık Suçu

Onsekiz yaşını tamamlamamış olan suça sürüklenen çocuk hakkında, 12.11.2013 tarihli oturumların kapalı yapılması gerektiği gözetilmeden açık duruşma yapılarak 5271 Sayılı CMK’nın 185. maddesine aykırı davranılması telafisi mümkün olmadığından bozma nedeni yapılmamış; dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;

1- ) Müştekinin beyanında suça konu aracın kapılarının kilitlenmediğini, aracın anahtarının da kendisinde olduğunu beyan etmesi; buna karşılık kolluk tarafından düzenlenen tutanağa göre ise; araç anahtarının kontak yerine takılı olduğunun belirtilmesi; suça sürüklenen çocuğun ve hakkında ayrıca yargılama yapılan yaşı büyük sanığın anahtarın kontağa önceden takılı olduğunu belirtmeleri karşısında, müştekiden anahtarın kontağa olaydan daha önceden takılı olup olmadığı yeniden sorularak, araç kontağında bulunan anahtarın suça konu araca ait olup olmadığı belirlenmesi ve kontak üzerindeki anahtarın müştekiye teslim edilip edilmediği hususunda tutanak tanıkları dinlenilerek, müştekinin kontak anahtarının daha önceden kontağa takılı olduğunu belirtmesi durumunda eylemin TCK’nın 141/1, aksi durumda ise eylemin aynı Kanun’un 142/2-d maddesinde düzenlenen suçu oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek aynı Kanun’un 142/1-e maddesiyle uygulama yapılması,

2- )Daha önce hapis cezasına mahkum edilmemiş olan ve fiili işlediği tarihte 18 yaşını doldurmamış olan suça sürüklenen çocuk hakkında hükmolunan 7 ay 23 gün hapis cezasının, 5237 Sayılı TCK’nın 50/3. maddesi gereğince, aynı maddenin 1. fıkrasında yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesinin zorunlu olduğunun gözetilmemesi,

3- )5271 Sayılı CMK’nın 150/2. maddesi uyarınca, suça sürüklenen çocuğu savunmak üzere bir avukatın görevlendirilmesi nedeniyle, zorunlu müdafii için ödenen avukatlık ücretinin, dosyadaki bilgilerden mali olanaklardan yoksun olduğu anlaşılan suça sürüklenen çocuğa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/3-c maddesindeki düzenlemesine açıkça aykırı olarak yargılama gideri olarak yükletilmesine karar verilmesi,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş suça sürüklenen çocuk müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı istem gibi BOZULMASINA, bozma sonrası kurulacak hükümde 1412 Sayılı CMUK’nın 326/ son maddesinin gözetilmesine, 05.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/2749 Karar: 2017/4499 Tarih: 12.04.2017

  • TCK 141. Madde

  • Hırsızlık Suçu

Nitelikli kasten yaralama suçundan suça sürüklenen çocuk … hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda Ayvalık Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 22.11.2016 tarihli ve 2016/4098 soruşturma, 2016/1019 esas, 2016/1008 Sayılı iddianamenin 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 174/1 -b. maddesine aykırı düzenlendiğinden bahisle iadesine dair, Ayvalık 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 09.12.2016 tarihli ve 2016/346 Sayılı kararına yönelik itirazın reddine ilişkin, mercii Burhaniye 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 30.12.2016 tarihli ve 2016/977 değişik iş sayılı kararına karşı Adalet Bakanlığı’nın 14.02.2017 tarih ve 2017/494 Sayılı yazısıyla kanun yararına bozma isteminde bulunulduğundan bu işe ait dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 24.02.2017 tarih ve 2017/10984 Sayılı tebliğnamesi ile Dairemize gönderilmekle incelendi.

Mezkur ihbarnamede;

Dosya kapsamına göre; Ayvalık 1. Asliye Ceza Mahkemesince, suça sürüklenen çocuğa atılı silahla kasten yaralama suçunun 6763 Sayılı Kanun’un 34 .maddesiyle 5271 Sayılı Kanun’un 253.maddesinde yapılan değişiklik ile uzlaştırma kapsamına alındığından bahisle uzlaştırma işlemi yapılmaksızın iddianame düzenlendiği gerekçesiyle iddianamenin iadesine dair karar verilmiş ve mercii tarafından aynı gerekçeyle itirazın reddine yönelik karar tesis edilmiş ise de, 6763 Sayılı Kanun’un 34.maddesiyle 5271 Sayılı Kanun’un 253.maddesine eklenen 1/c bendinde “Mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar bakımından ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar.” şeklinde düzenleme yapılarak suça sürüklenen çocuklar yönünden üst sınırı 3 yılı geçmeyen hapis cezasını gerektiren suçlar da uzlaştırma kapsamına alındığı, benzer bir olay sebebiyle Yargıtay 13. Ceza Dairesinin 2015/11203 esas,2016/16237 Sayılı ilamında yer alan “…Hükümden sonra 02.12.2016 tarihinde 29906 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 34. maddesiyle değişik 5271 Sayılı CMK’nin 253. maddesinin 1. fıkrasına eklenen (c) bendi uyarınca “Mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar bakımından ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar” ile 5271 Sayılı CMK’nin 253. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının (b) bendine eklenen alt bentler arasında yer alan ve 5237 Sayılı TCK’nin 141. maddesinde tanımı yapılan hırsızlık suçunun da uzlaşma kapsamına alındığı anlaşılmakta ise de; hırsızlık suçunun gece vakti işlenmesi halinde eylemin nitelikli hırsızlık suçuna dönüşeceği, 141. maddesinin üst sınırını arttıracağı ve eylemi uzlaşma kapsamı dışına çıkaracağı gözetilip yüklenen suçu gece vakti işlediği anlaşılan suça sürüklenen çocuk hakkında uzlaşma hükümleri Esas No : 2017/2749 uygulanamayacağı..” şeklindeki açıklamalar da nazara alındığında, somut olayda suça sürüklenen çocuğa atılı 5237 Sayılı Kanun’un 86/1, 86/3-e maddelerinde düzenlenen suçun üst sınırının 3 yılı aştığı cihetle uzlaşma kapsamında kalmadığı gözetilmeksizin itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine dair karar verilmesinde, isabet görülmediğinden bahisle, 5271 Sayılı CMK’nin 309.maddesi gereğince anılan kararın bozulması lüzumunun ihbar olunduğu anlaşıldı.

Gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma isteyen yazısına dayanan tebliğnamede ileri sürülen düşünce yerinde görüldüğünden;

SONUÇ : Burhaniye 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 30.12.2016 tarihli ve 2016/977 değişik iş sayılı kararının 5271 Sayılı CMK’nin 309/4.maddesi gereğince kanun yararına BOZULMASINA; müteakip işlemlerin mahallinde yerine getirilmesine, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/59 Karar: 2017/1715 Tarih: 15.02.2017

  • TCK 141. Madde

  • Hırsızlık Suçu

1- )Sanık …‘in tüm aşamalarda suçu inkar etmesi ve suç mahallinde bulunmadığını belirtmesi; sanık …‘ın da eyleme sanık …‘in katıldığını beyan etmesi karşısında, sanıkların her ikisinin olay yerinde bulunup bulunmadıklarının ve eyleme iştirak edip etmediklerinin tespiti bakımından sanıkların teşhise elverişli tam boy ve portre fotoğrafları temin edilip müştekiye teşhis yaptırılması ve sanık …‘ın kollukta alınan beyanında, sanık …‘in kendi kullandığı … numaralı hattını … veya … numaralı hattan aradığını ve buluştuktan sonra planladıkları yerlere hırsızlık amacıyla gittiklerini beyan etmiş olması karşısında, sanık … ‘ın kullandığını beyan ettiği … numaralı hat ile sanık …‘in … veya … numaralı telefon hatlarını kullanıp kullanmadığının tespitinden sonra sanık … tarafından bu hatların kullanılması halinde telefon numaralarının TİB’ye bildirilerek olay tarihi ve öncesine dair karşılıklı baz istasyonu kaydını da içerir görüşme dökümlerinin getirtilmesi, bu numaralar arasında görüşme olup olmadığının tespit edilmesi, bu beyan ve tespitlerin sonucuna göre, sanıkların hukuki durumlarının değerlendirilmesi gerektiği halde, eksik inceleme ile sanıkların yazılı şekilde mahkumiyetlerine dair karar verilmesi,

Kabule göre de;

2- )Sanıkların 03.12.2014 para çekmek amacıyla bankamatik cihazına gelen, müştekiden kredi kartını özel beceri ile almadığı, yardımcı olmak amacıyla elinden aldığı kartın makineye sokar gibi yapıp sakladığı anlaşılmakla, TCK’nın 141/1. maddesi uyarınca hırsızlık suçundan cezalandırılmasının gerektiğinin gözetilmemesi, suretiyle sanıklara fazla ceza tayini,

3- )Sanıkların 10.12.2014 bankamatiğin kamerasına bant yapıştırma eylemlerinin suç teşkil etmediği ve sanıkların bankanın bilişim sisteminin işleyişine de engel olmadıkları, herhangi bir şahsa ait kart ele geçirmeye de teşebbüs etmedikleri,bu suretle sanıkların henüz hazırlık hareketlerini icra etmişken sanık …‘ın yakalandığı anlaşılmakla; bu eylemlerinden dolayı cezalandırılamayacaklarının gözetilmemesi,

4- )Sanıklar hakkında 5237 Sayılı TCK’nın 53/1. maddesinin ( c ) fıkrasındaki, kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından yoksunluğun koşullu salıverme tarihine, aynı maddenin diğer haklar ile a,b,d ve e bentlerindeki hak yoksunluğun ise infaz tarihine kadar süreceğinin gözetilmemesi suretiyle aynı maddenin üçüncü fıkrasına aykırı davranılması, ayrıca T.C. Anayasa Mahkemesi’nin, TCK’nın 53. maddesine dair olan, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının, 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olması sebebiyle iptal kararı doğrultusunda TCK’nın 53. maddesindeki hak yoksunluklarının yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar … ve … ile o yer Cumhuriyet Savcısı’nın temyiz nedenleri yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan sebeplerle tebliğnameye kısmen uygun olarak BOZULMASINA, 15.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/26406 Karar: 2017/509 Tarih: 16.01.2017

  • TCK 141. Madde

  • Hırsızlık Suçu

Olay günü katılanın … isimli bir şahısla kavga etmeye başladığı, üzerindeki cep telefonunu da zarar görmemesi için daha önceden tanıdığı suça sürüklenen çocuğa emaneten verdiği, suça sürüklenenin yanındaki diğer suça sürüklenen çocuklar ile birlikte kalabalıktan istifade ederek olay yerinden uzaklaştıkları olayda, katılanın cep telefonunu teslimde geçici de olsa zilyetliği devir iradesi bulunmadığı ve zilyetlik aktarılmadığından özel tevdii ve teslimden söz edilemeyeceği bu nedenle, eylemin TCK’nın 141 /1. maddesine uyan hırsızlık suçunu oluşturduğu ve mahkemenin uygulamasında isabetsizlik bulunmadığı anlaşıldığından, tebliğanamede bozma talep eden (1) numaralı düşünceye iştirak edilmemiştir.

Hükümden sonra 02.12.2016 tarihinde 29906 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun değişik 5271 Sayılı CMK’nın 253. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasının (b) bendine eklenen alt bendler arasında yer alan ve 5237 Sayılı TCK’nın 141. maddesinde tanımı yapılan hırsızlık suça da uzlaşma kapsamına alındığının anlaşılması karşısında; 5237 Sayılı TCK’nın 7/2. maddesi uyarınca “suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur” hükmü de gözetilerek 6763 Sayılı Kanun’un 35. maddesiyle değişik CMK’nın 254. maddesi uyarınca aynı Kanunun 253. maddesinde belirtilen esas ve usullere göre uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra, suça sürüklenen çocukların hukuki durumunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuklar ile suça sürüklenen çocuk müdafiinin temyiz nedeni bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeple tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, 16.01.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/12581 Karar: 2016/1401 Tarih: 28.01.2016

  • TCK 141. Madde

  • Hırsızlık Suçu

Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede;

1-Sanığın müşteki … arabasının açık olan camından eşya almak biçiminde gerçekleştirdiği kabul edilen eyleminin, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 141/1. maddesinde düzenlenen hırsızlık suçunu oluşturacağı gözetilmeden, sanık aleyhine olacak şekilde, aynı Kanun’un 142/2-b maddesinden hüküm kurulmasında,

2-Sanığın müşteki … arabasını kilitlediği esnada, aracın kilitleme sistemini devre dışı bırakan bir cihaz ile kilitlenmesini engelleyerek aracın bagajından eşya almak ( eylemini tamamlayamadan yakalanmıştır ) biçiminde gerçekleştirdiği kabul edilen eyleminin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile değişmeden önceki 142/1-b. maddesinde düzenlenen hırsızlık suçunu oluşturacağı gözetilmeden, sanık aleyhine olacak şekilde, aynı Kanun’un 142/2-b maddesinden hüküm kurulmasında, isabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

KARAR : Sanığın 03.05.2010 tarihinde müşteki … camı açık olan arabasının içinden suça konu çantayı çalması şeklindeki eyleminin 5237 sayılı TCK’nın 141/1. maddesinde düzenlenen hırsızlık suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfının nitelendirilmesinde yanılgıya düşülerek aynı Kanun’un 142/2-b maddesi gereğince uygulama yapılması ve müşteki sanığın jammer tabir edilen sinyal kesici cihaz ile müşteki … ait aracın kilitlenmesini engelleyerek aracın bagajından hırsızlığa teşebbüs etmesi biçimindeki eyleminin suçun işlendiği 14.05.2010 tarihi itibariyle 5237 sayılı TCK’nın 142/1-b. maddesinde düzenlenen suçu oluşturduğu gözetilmeden, aynı Kanun’un 142/2-d. maddesi uyarınca hüküm kurulması nedeniyle,

SONUÇ : Kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden İstanbul 11. Asliye Ceza Mahkemesinden verilip kesinleşen, 03.11.2011 gün ve 2010/437-737 sayılı kararın, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrası uyarınca BOZULMASINA, aynı maddenin 4. fıkra ( d ) bendinin verdiği yetkiyle;sanığın müşteki … yönelik eylemi nedeniyle, TCK’nın 142/1-b maddesi gereğince 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, aynı Kanun’un 35. maddesi gereğince 1/4 oranında indirim yapılarak 1 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, aynı Kanun’un 145. maddesi gereğince ½ oranında indirim yapılarak 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve aynı Kanun’un 62. maddesi gereğince 1/6 oranında indirim yapılarak 7 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, müşteki yönelik eylemi nedeniyle 141/1. madde gereğince 1 yıl hapis ceza ile cezalandırılmasına, aynı Kanun’un 62 maddesi gereğince 1/6 oranında indirim yapılarak 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, infazın bu miktarlar üzerinden yapılmasına, hükümlerin diğer bölümlerinin aynen korunmasına, 28.01.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/29247 Karar: 2016/47 Tarih: 11.01.2016

  • TCK 141. Madde

  • Hırsızlık Suçu

I-)Suça sürüklenen çocuk H. M. hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;

Gerekçeli kararın suça sürüklenen çocuk vekiline tebliği esas olup; suça sürüklenen çocuk müdafiinin yokluğunda verilen hükmün bahsedilen müdafiiye tebliğ edilmemiş olduğunun anlaşılması karşısında, 25.10.2013 tarihli temyiz istemi süresinde kabul edilerek tebliğnamede temyiz talebinin reddine dair düşünceye iştirak edilmemiştir.

Suça sürüklenen çocuğun eylemine uyan 5237 Sayılı TCK’nın 141/1,, 31/3. maddelerindeki hırsızlık suçu için öngörülen cezanın türü ve üst sınırına göre, aynı Kanun’un 66/1-e, 66/2,, 67/4. maddelerinde belirtilen 7 yıl 12 aylık genel dava zamanaşımının, suç tarihi olan 31.08.2006 gününden inceleme tarihine kadar geçmiş bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk H. M. müdafinin temyiz talepleri bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeple tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 Sayılı 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak suça sürüklenen çocuk hakkındaki kamu davasının 5271 Sayılı CMK’nın 223/8 maddesi uyarınca zamanaşımı sebebiyle DÜŞMESİNE,

II-)Sanıklar L. K., O. K. hakkında hırsızlık suçundan, sanıklar İ. M., N.K. ve İ. M. hakkında ise suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçundan kurulan hükümlerin incelenmesinde;

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçların sanıklar tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1-) Sanıkların araç içerisinde bulunup, içerisinde şikayetçilere ait suça konu eşyaların bulunduğu poşeti çalmış olduklarının anlaşılması karşısında, bahsedilen poşet içerisindeki eşyaların kime ait olduğunu bilme imkanı olmadığı gözetilmeksizin sanıklar L. K., O. K. hakkında TCK’nın 43/2. maddesiyle ilgili olarak artırım yapılarak fazla cezaya hükmedilmesi,

2-)Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 günlü, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı, 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan kısmi iptal kararı uyarınca, 5237 Sayılı TCK 53. madde 1. fıkra 1. fıkra b. bendinde düzenlenen “seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasi hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına” hükmünün iptal edilmesi sebebiyle uygulanamayacağının gözetilmesi zorunluluğu,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar L. K., O. K. ve Nazife Karakuş ile sanıklar İ. M., İ. M. müdafiinin temyiz itirazı bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeple isteme aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 Sayılı 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkralarından “TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına dair bölümün” çıkartılarak, yerine “Kasten işlemiş olduğu suç için hapis cezasıyla mahkûmiyetin yasal sonucu olarak sanığın, 5237 Sayılı TCK’nın 53/1.maddesinin (a), (c), (d) ve (e) bentlerinde yazılı haklardan aynı maddenin 2. fıkrası uyarınca cezanın infazı tamamlanıncaya kadar, kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından ise anılan maddenin 3. fıkrası uyarınca mahkûm olduğu hapis cezasından koşullu salıverilinceye kadar yoksun bırakılmasına” cümlesinin eklenmesi hırsızlık suçlarına dair hüküm fıkralarından ise TCK’nın 43/2. maddesine dair bölüm karardan çıkartılması suretiyle; hakimin takdir hakkına dokunulmadan sanıklar L. K., O. K. hakkında TCK’nın 141/1 maddeleri uyarınca sonuç olarak 3 yıl hapis cezası ile cezalandırılması tümcesinin eklenmesi suretiyle, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 11.01.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/11856 Karar: 2015/9217 Tarih: 12.11.2015

  • TCK 141. Madde

  • Hırsızlık Suçu

Sanık müdafii olarak atanan avukat temyiz süresini geçirmiş ise de, müdafii atandığından haberdar olmayan sanık hakkındaki sürenin kendisine yapılan tebliğden sonra başlayacağı ve sanığın yapılan tebliğe göre süresi içinde bizzat temyiz isteminde bulunduğu gözetilerek yapılan incelemede;

Park halindeki motosikletin çalınması eylemi 5237 sayılı TCK’nın 142. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrası (e) bendindeki suçu oluşturduğu halde, suça sürüklenen çocuk hakkında hüküm kurulurken aynı Yasa’nın 141/1. maddesinden uygulama yapılması aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır. Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hâkimin takdirine göre; suçun suça sürüklenen çocuk tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz nedenleri de yerinde görülmemiştir. Ancak;

5395 sayılı Yasa’nın 11. maddesi5395 sayılı Yasa’nın 11. maddesi ve Çocuk Koruma Kanununa Göre Verilen Koruyucu ve Destekleyici Tedbir Kararlarının Uygulanması Hakkındaki Yönetmeliğin 8. maddesi uyarınca, fiili işlediği sırada on iki yaşını bitirmiş on beş yaşını doldurmamış bulunan çocuklar ile on beş yaşını doldurmuş ancak on sekiz yaşını doldurmamış sağır ve dilsizlerin işledikleri fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamamaları veya davranışlarını yönlendirme yeteneklerinin yeterince gelişmemiş olması hâlinde mahkemece suça sürüklenen ve ceza sorumluluğu olmayan çocuklarla, korunma ihtiyacı olan çocuklar hakkında tedbir verilebileceği gözetilmeden ceza sorumluluğu olan ve hakkında mahkumiyet hükmü kurulan suça sürüklenen çocuk hakkında 5395 sayılı Yasanın 5. maddesi uyarınca tedbire hükmedilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk Levent ve müdafiinin temyiz nedeni bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle tebliğnameye aykırı olarak (BOZULMASINA), bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasa’nın 8/1. maddesi aracılığıyla 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkrasından “5395 SY’nın 5 maddesi gereğince SSÇ hakkında 6 ay süre ile eğitim tedbiri uygulanmasına, tedbirin Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından yerine getirilmesine,” ilişkin ibarenin çıkartılması suretiyle, eleştiri dışında sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün (DÜZELTİLEREK ONANMASINA), 12.11.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/22625 Karar: 2015/7916 Tarih: 28.04.2015

  • TCK 141. Madde

  • Hırsızlık Suçu

Tekerrüre esas hükümlülüğü bulunan sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 58. maddesinin uygulanmaması aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçun sanık tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Kapısı kilitlenmeden bırakılan araçtan oto teybi, buffer ve hoparlör çalan sanığın eylemi 5237 sayılı TCK’nın 141 /1. maddesine uyduğu halde yazılı şekilde karar verilmesi suretiyle fazla ceza tayini,

Sonuç: Bozmayı gerektirmiş, sanık N.E müdafiinin temyiz istemi bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, 28.04.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/352 Karar: 2015/940 Tarih: 16.04.2015

  • TCK 141. Madde

  • Hırsızlık Suçu

Sanık hakkında banka ve kredi kartının kötüye kullanılmasına teşebbüs suçundan zamanaşımına kadar işlem yapılması olanaklı görülmüştür.

Dosya ve duruşma tutanaktan içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçun sanık tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz nedenleri yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1-Sanığın, kapılarının kilitli olup olmadığı mağdur tarafından hatırlanamayan park halindeki aracı, kapılarını zorlama izi bırakmaksızın açmak suretiyle, içerisinden koltuk üzerinde bulunan çantayı çalması şeklindeki eyleminin TCK’nın 141/1. maddesindeki suçu oluşturduğu gözetilmeden, suçun nitelendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,

2-Kasten işlemiş olduğu suç dolayısıyla hapis cezasıyla mahkûmiyetin yasal sonucu olarak sanığın, 5237 sayılı TCK’nın 53/1.maddesinin (a), (b), (c), (d), (e) bentlerinde yazılı haklardan aynı maddenin 2. fıkrası uyarınca cezanın infazı tamamlanıncaya kadar, kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından ise anılan maddenin 3. fıkrası uyarınca mahkûm olduğu hapis cezasından koşullu salıverilinceye kadar yoksun bırakılmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulması,

Sonuç: Bozmayı gerektirmiş, sanık E. B.’ın temyiz nedeni bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, 16.04.2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/28873 Karar: 2014/23361 Tarih: 15.10.2014

  • TCK 141. Madde

  • Hırsızlık Suçu

Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;

1- Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03/02/2009 tarih ve 2008/11-250 esas ve 2009/13 karar sayılı kararında belirtildiği gibi, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilirken mahkemece kanaat verici basit bir araştırma ile belirlenecek maddi zararın esas alınması, manevi zararın bu kapsama dahil edilmemesi gerektiği, somut olayda suça konu cep telefonunun tanık Mustafa tarafından iade edilmesi nedeniyle zarar bulunmadığı, bir kısmı suç tarihinden sonra kesinleşen, bir tanesi 647 sayılı Kanun’un 6. maddesiyle ertelenen ve beş yıllık deneme süresi dolan sabıkası dışında sabıkası bulunmayan ve hükmolunan cezasının tür ve miktarı hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilmesi için engel oluşturmayan sanık hakkında CMK’nın 231. maddesinin 6. fıkras 6. fıkrasının (b) bendinde belirtilen “sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması” koşulunun oluşup oluşmadığı değerlendirilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekirken, “Sanığın kasıtlı suçtan mahkumiyetinin bulunduğu” biçimindeki yasal ve yeterli olmayan gerekçe ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,

2- Sanığın, mağdurun işyerine gittiği, bir yeri arayacağını söyleyerek mağdurdan cep telefonunu aldığı, daha sonra işyerinden çıktığı, bir daha da cep telefonunu iade etmediğinin anlaşılması karşısında, eylemin TCK’nın 142/1-b maddesinde düzenlenen suçu oluşturduğu gözetilmeden aynı Kanun’un 141/1. maddesiyle uygulama yapılması,

Bozmayı gerektirmiş, o yer Cumhuriyet savcısı ile sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı isteme aykırı olarak bozulmasına, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi yollamasıyla CMUK’nın 326/son maddesi uyarınca yeni hüküm kurulurken bozma öncesi hükmolunan yaptırımın (cezanın) ve sonuçlarının ağırlaştırılamayacağı kuralının gözetilmesine, 15.10.2014 gününde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/8998 Karar: 2014/27949 Tarih: 14.10.2014

  • TCK 141. Madde

  • Hırsızlık Suçu

Hükmün açıklandığı 18.1.2013 tarihli oturuma ait duruşma tutanağının 3. sayfasının dosyada bulunmaması sebebiyle UYAP sisteminden çıkarılarak dosyaya eklenmiştir.

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçun sanıklar tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1- )Hükmün gerekçesinde her üç sanığın da atılı suçu sabit görülerek cezalandırıldıkları belirtilmesine karşın, temyiz dışı sanık B. G. yerine 2. kez sanık M. B.’in isminin yazılarak anılan sanık hakkında iki kez hüküm kurulması,

2- )Belediyeye ait olan, hurdalık olarak nitelendirilen etrafı açık arazide atıl durumda bekletilen ve yirmi yıldır kullanılmayan suça konu malzemelerin, suç tarihi itibariyle kamu hizmeti ve yararına tahsis edilen eşya niteliğinde bulunmadığı gibi kamu kurum ve kuruluşlarında da bulunmadığının anlaşılması karşısında, sanıkların eyleminin 5237 Sayılı TCK’nın 141/1. maddesine uyduğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,

3- )5237 Sayılı TCK’nın 53/1. maddesinin ( c ) fıkrasında yer alan ve koşullu salıverme tarihine kadar süren hak yoksunluğunun sadece sanıkların ‘kendi altsoyu’ üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından olduğunun gözetilmemesi suretiyle aynı maddenin 3. fıkrasına aykırı davranılması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar M. B. ve B. U.’nun temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan sebeplerle tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi delaletiyle 1412 Sayılı 325. maddesi uyarınca bozmanın hükmü temyiz etmeyen diğer sanık B. G.’e Sirayetine, 14.10.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS