0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçu

TCK Madde 132

(1) Kişiler arasındaki haberleşmenin gizliliğini ihlal eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu gizlilik ihlali haberleşme içeriklerinin kaydı suretiyle gerçekleşirse, verilecek ceza bir kat artırılır.

(2) Kişiler arasındaki haberleşme içeriklerini hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Kendisiyle yapılan haberleşmelerin içeriğini diğer tarafın rızası olmaksızın hukuka aykırı olarak alenen ifşa eden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (Ek cümle: 2/7/2012-6352/79 md.) İfşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla yayımlanması halinde de aynı cezaya hükmolunur.

(4) (Mülga: 2/7/2012-6352/79 md.)



TCK Madde 132 Gerekçesi

Madde metninde, kişiler arasındaki haberleşmenin gizliliğinin ihlâli suç olarak tanımlanmaktadır.

Söz konusu suç, belirli kişiler arasındaki haberleşmenin içeriğinin öğrenilmesiyle işlenmektedir. Kişiler arasındaki haberleşmenin ne suretle yapıldığının suçun oluşumu açısından önemi yoktur. Bu haberleşme, örneğin mektupla, telefonla, telgrafla, elektronik posta yoluyla yapılabilir. Bu suç açısından önemli olan, haberleşmenin belirli kişiler arasında yapılmasıdır. Söz konusu suçu, bu haberleşmenin tarafı olmayan kişi işleyebilir.

Haberleşmenin gizliliğinin sadece dinlemek veya okumak suretiyle ihlâl edilmesi, bu suçun temel şeklini oluşturmaktadır. Ancak, bu gizlilik ihlâlinin, haberleşme içeriklerinin yani konuşulanların veya yazılanların kayda alınması suretiyle yapılması, bu suçun nitelikli şekli olarak tanımlanmıştır. Örneğin telefon konuşmalarının ses kayıt cihazıyla kayda alınması hâlinde, suçun bu nitelikli hâli gerçekleşmektedir.

Kişiler arasındaki haberleşme içeriklerinin belli bir suça ilişkin soruşturma kapsamında Anayasa ve kanunların belirlediği koşullar çerçevesinde öğrenilmesinin veya kayda alınmasının hukuka uygun olduğu muhakkaktır.

Maddenin ikinci fıkrasında, kişiler arasındaki haberleşme içeriklerinin hukuka aykırı olarak ifşa edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Haberleşme içerikleri hukuka uygun bir şekilde veya birinci fıkrada tanımlanan suçun işlenmesi suretiyle öğrenilmiş olabilir. İkinci fıkrada tanımlanan suç, haberleşme içeriklerinin ifşasıyla, yayılmasıyla, yani yetkisiz kişilerce öğrenilmesinin sağlanmasıyla oluşur. Fıkra metninde bu ifşanın hukuka aykırı olması açıkça vurgulanmıştır. Bu bakımdan örneğin kişiler arasındaki telefon konuşmalarına ilişkin kayıtların, savcılık veya mahkemeye verilmesi, duruşmada açık bir şekilde dinlenmesi veya okunması hâlinde, söz konusu suç oluşmayacaktır. Buna karşılık, henüz soruşturma aşamasında iken, kişiler arasındaki konuşma içeriklerinin, hukuka uygun bir şekilde kayda alınmış olsalar bile, örneğin televizyonlarda veya gazetelerde yayınlanması hâlinde, bu suç oluşacaktır.

Maddenin üçüncü fıkrasında, kişinin kendisiyle yapılan haberleşmelerin içeriğini diğer tarafın rızası olmaksızın alenen ifşa etmek suretiyle haberleşmenin gizliliğini ihlâl etmesi ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu suçun oluşabilmesi için, ifşanın alenen yapılması gerekir. Bu bakımdan, örneğin kişi kendisine gönderilen mektubu gönderenin bilgisi ve rızası dışında bir başkasına okutması hâlinde, bu suç oluşmayacaktır. Buna karşılık, mektubun gönderenin bilgisi ve rızası dışında alenen okunması, başkaları tarafından okunmasını temin için bir yere asılması veya basın ve yayın yolu ile yayınlanması hâlinde, söz konusu suç oluşacaktır.

Dördüncü fıkrada, kişiler arasındaki haberleşmelerin içeriğinin basın ve yayın yolu ile yayınlanması hâlinde, ikinci veya üçüncü fıkralara göre verilecek cezanın belli oranda artırılması öngörülmüştür.


TCK 132 (Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçu) Emsal Yargıtay Kararları


Ceza Genel Kurulu 2016/868 E. , 2020/442 K.

  • TCK 132
  • Haberleşmenin gizliliğini ihlal suçu

Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere TCK’nın 132. maddesinde kişiler arasındaki haberleşmenin gizliliğini ihlal, kişiler arasındaki haberleşme içeriklerini ifşa ve kişinin kendisiyle yapılan haberleşme içeriğini ifşa olmak üzere anılan suçun üç ayrı görünümü düzenlenmiş, gizliliğin sadece dinlemek veya okunmak suretiyle ihlal edilmesinin, bu suçun temel şekli olduğu, gizlilik ihlalinin kayda alma şeklinde gerçekleştirilmesinin ise bu suçun nitelikli şeklini oluşturduğunu belirtilmiştir. Ayrıca kanun koyucu 6352 sayılı Kanun’un 79. maddesiyle TCK’nın 132. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “Bu gizlilik ihlali haberleşme içeriklerinin kaydı suretiyle gerçekleşirse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” şeklindeki ibareyi “verilecek ceza bir kat artırılır” şeklinde değiştirmek suretiyle de gizlilik ihlalinin kayda alma şeklinde gerçekleştirilmesinin bu suçun nitelikli hâli olduğunu yönündeki iradesini ortaya koymuştur.

Haberleşmenin gizliliğini ihlal suçunda haberleşmeyi gerçekleştirmek için yararlanılan araçlar bakımından herhangi bir sınırlama söz konusu olmayıp, yapılma biçimi ne olursa olsun her türlü haberleşme açısından bir koruma sağlanmıştır. Kanun koyucu teknolojik gelişmeleri göz önünde tutarak, haberleşmenin yapıldığı araçları tek tek saymak yerine sadece gizliliğin ihlali bakımından “haberleşme”den söz etmiştir. Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğü’nde; “haberleşme” kelimesi, “iletişim, yazışma”; “iletişim” kelimesi; “duygu, düşünce veya bilgilerin akla gelebilecek her türlü yolla başkalarına aktarılması, bildirişim, haberleşme, komünikasyon”; teknik anlamda “iletişim” ise; “telefon telgraf, televizyon, radyo vb. gibi araçlardan yararlanarak yürütülen bilgi alışverişi, bildirişim, haberleşme, muhabere, komünikasyon” şeklinde tanımlanmıştır. Görüldüğü gibi haberleşmeden söz edebilmek için bir araç kullanılması şart değildir. Haberleşme ya da iletişim iki kişi arasında herhangi bir haberleşme aracı bulunmadan da söz konusu olabilir. Bu anlamda yüz yüze konuşmak da bir tür haberleşme şeklidir. Ancak hükmün konuluş amacı göz önüne alındığında, suçun hukuki konusunun haberleşme vasıtaları ile yapılan haberleşme olduğu kabul edilmelidir. Hükmün gerekçesinde yer alan, “Kişiler arasındaki haberleşmenin ne suretle yapıldığının suçun oluşumu açısından önemi yoktur. Bu haberleşme, örneğin mektupla, telefonla, telgrafla, elektronik posta yoluyla yapılabilir.” şeklindeki açıklama da esasen dolaylı olarak haberleşmenin araya vasıta sokularak yapılması gerektiğini ifade eder. Bu nedenle kişilerin yüz yüze iletişimine dinleme vb. şekillerde müdahale edilmesi, TCK’nın 133. maddesinde düzenlenen “Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması” ya da TCK’nın 134. maddesinde düzenlenen “Özel hayatın gizliliğini ihlal” suçları kapsamında değerlendirilmelidir (Veli Özer Özbek, Koray Doğan, Pınar Bacaksız Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara, 2019, 14. Bası, Seçkin Yayınevi, s. 547-548).

TCK’nın 132. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında düzenlenen suçu haberleşmenin tarafı olmayan üçüncü bir kişi işleyebilir. Suçun mağduru haberleşmenin tarafları olan kişi veya kişilerdir. Maddenin üçüncü fıkrasında düzenlenen suçun faili haberleşmenin tarafı, mağduru ise haberleşmenin diğer tarafı yani haberleşmenin yapıldığı diğer kişi veya kişilerdir.

Maddenin birinci fıkrasında tanımlanan suçu oluşturan fiil, kişiler arasındaki haberleşmenin gizliliğinin ihlalidir. Gizliliğin ihlali haberleşmeye konu olan hususların, başka bir anlatımla haberleşme içeriklerinin haberleşen tarafların iradesi hilafına üçüncü kişilerce öğrenilmesini ifade eder. Haberleşmeye taraf olmayan kişilerin, haberleşmenin gizliliğine yönelik bilerek ve isteyerek yapacakları her türlü müdahale haberleşmenin gizliliğinin ihlali olarak kabul edilir. Ancak bu suçun oluşabilmesi için ihlalin hukuka aykırı olarak yapılması zorunludur. Suç tanımında gizlililiğin ihlal şekilleri gösterilmediğinden haberleşmenin gizliliğini ihlal serbest hareketli bir suçtur. Suçun oluşması için gizliliğin ihlal edilmiş olması yeterli olduğundan ve bir zarar doğması şartı da bulunmadığından söz konusu bu suç tehlike suçu özelliği göstermektedir.

Maddenin ikinci fıkrasında, kişiler arasındaki haberleşme içeriklerinin hukuka aykırı olarak ifşa edilmesi ayrı bir suç olarak düzenlenmiştir. Madde metninde yer alan “ifşa” kelimesi, Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğü’nde; “gizli bir şeyi açığa çıkarma, yayma” olarak tanımlanmıştır. Haberleşme içeriğinin ifşa edilmesi, haberleşme içeriğinin üçüncü bir kişiye aktarılması, haberleşme içeriği konusunda üçüncü kişiye bilgi verilmesi anlamına gelir. Haberleşme içeriğinin aleni bir şekilde ifşa edilmesi gerekli değildir. Bu bakımdan haberleşme içeriğinin açıklanmasının herkesin duyup görebileceği bir yerde yapılması şart değildir. Haberleşme içeriğinin bir kişiye açıklanması da ifşa anlamındadır. Bu suç, haberleşme içeriklerinin açıklanması ve yayılmasıyla, başka bir deyişle yetkisiz kişilerce öğrenilmesinin sağlanmasıyla oluşur. Haberleşme içeriğini öğrenme şeklinin hukuka uygun veya aykırı olması bu suç bakımından önemli değildir. Herhangi bir şekilde öğrenilen haberleşme içeriğinin hukuka aykırı olarak başkasına veya başkalarına açıklanması veya yayılması hâlinde kişiler arasındaki haberleşme içeriklerinin ifşası söz konusu olur. Bu fıkradaki suçun oluşumu için ifşanın hukuka aykırı olması gerekmektedir.

Bu maddede düzenlenen suç genel kastla işlenen bir suç olup suçun oluşumu için saik aranmaz.

TCK’nın 132. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen suçun maddi konusu haberleşme, ikinci ve üçüncü fıkralarında düzenlenen suçların maddi konusu ise haberleşmenin içeriğidir. Maddenin konumuza ilişkin birinci fıkrasının ilk cümlesinde suçun basit şekli tanımlanmış, ikinci cümlesinde ise gizliliğinin haberleşme içeriklerinin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi suçun daha fazla ceza verilmesini gerektiren nitelikli hâli olarak düzenlenmiştir.

TCK’nın 132. maddesinde düzenlenen suç ile korunan hukukî yarar; genel olarak kişilerin özel yaşamına saygı hakları, özel olarak da bireysel haberleşme özgürlüğüdür. Bu nedenle özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu düzenleyen norm ile haberleşmenin gizliliğini ihlal suçunu düzenleyen norm arasında genel-özel norm ilişkisi bulunmaktadır. Ancak suçun oluşabilmesi için bu ihlalin hukuka aykırı olarak yapılması zorunludur. Hukuka aykırılık, öğretide genel olarak hukuk düzeninin izin vermediği hâlleri ifade etmektedir. Uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulması amacıyla TCK’da düzenlenen “Ceza Sorumluluğunu Kaldıran Nedenler” üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.

5237 sayılı TCK’nın esas aldığı ve suçun bir haksızlık olarak tanımlandığı suç teorisinde suçun unsurları; maddi unsurlar, manevi unsurlar ve hukuka aykırılık unsuru olmak üzere üç başlık altında toplanmaktadır.

Uyuşmazlıkla yakından ilgili olan hukuka aykırılık, suçu oluşturan haksızlığın niteliği olup hukuka aykırılık ile kastedilen husus fiilin hukuk sistemiyle çatışması ve hukuk sistemine aykırı olmasıdır. 5237 sayılı Kanun’da bazı suç tanımlarında “hukuka aykırı olarak”, “hukuka aykırı başka bir davranışla”, “hukuka aykırı diğer davranışlarla”, “hukuka aykırı yolla”, “hukuka aykırı yollarla” gibi ifadelere yer verilmiştir. Bu ifadelerin geçtiği suçlarda failin, işlediği fiilin hukuka aykırı olduğunu bilmesi, yani bu konuda doğrudan kastla hareket etmesi gerekmektedir.

5237 sayılı TCK’nda hukuka uygunluk sebepleri;

a- Kanunun hükmünü yerine getirme (m.24/1),

b- Meşru savunma (m.25/1),

c- İlgilinin rızası (m.26/2),

d- Hakkın kullanılması (m.26/1),

Olarak kabul edilmiştir.

Uyuşmazlık konusu ile yakın ilgisi nedeniyle sayılan hukuka uygunluk nedenlerinden “İlgilinin rızası” üzerinde ayrıca durulması gerekmektedir.

İlgilinin rızası, 5237 sayılı TCK’nın “Hakkın kullanılması ve ilgilinin rızası” başlıklı 26/2. maddesinde; “Kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkına ilişkin olmak üzere, açıkladığı rızası çerçevesinde işlenen fiilden dolayı kimseye ceza verilmez.” şeklindeki düzenleme ile bir hukuka uygunluk nedeni olarak sayılmıştır. Sözü edilen hukuka uygunluk nedeninin doğabilmesi, rızanın kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakka ilişkin olmasına ve kişinin bu hakla ilgili olarak rıza açıklama ehliyetinin bulunmasına bağlıdır. Rıza beyanı, sarih veya zımni, yazılı veya sözlü olabilir. Eğer rıza gösterildiğini anlamaya yarayan başkaca emareler de varsa fiile karşı koymamak veya sessiz kalmak da rıza açıklaması olarak değerlendirilebilir. Fakat açıklama mutlaka suçtan önce veya suçun icra hareketlerinin devam ettiği sırada olmalıdır. Rızanın suçun işlendiği sırada geri alınması, geri alınma anından itibaren fiili hukuka aykırı hale getirir (Sulhi Dönmezer, Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Genel Kısım, Cilt II, 12. Bası, İstanbul. 1999, s. 751; M. Emin Artuk, Ahmet Gökcen, A. Caner Yenidünya Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara. 2016, 10. Bası, Adalet Yayınevi, s. 464). Yine rızanın bir hukuka uygunluk nedeni olabilmesi için fiilin işlenmesinden önce ve en geç işlendiği sırada mevcut olması gerekir. Fiilin işlendiği sırada olmayıp sonradan ortaya çıkan rıza bir hukuka uygunluk nedeni değildir (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Bası, Ankara. 2013, s. 285 vd.; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 6. Bası, Ankara. 2013, s. 252 vd.).

TCK’nın 132. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında düzenlenen fıkralar bakımından haberleşmenin gizliliğini ihlal suçunun faili haberleşen taraflar dışında bir kimse olabileceğinden, rızanın bir hukuka uygunluk sebebi olabilmesi için haberleşen her iki tarafın da rızasının bulunması gerekmektedir. Suçun maddi konusu haberleşme olup bu hukuki konu üzerinde hak sahibi olan kimseler haberleşmenin taraflarıdır. Şu hâlde hukuka uygun bir rıza açıklamasından ve hukuka uygunluk sebebi olarak rızadan bahsedebilmek için, haberleşmenin her iki tarafının da rıza göstermesi gerekmektedir (Doğan Soyaslan, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 8. Baskı, Ankara. 2010, s. 327; Hamide Zafer, Özel Hayatın ve Hayatın Gizli Alanının Ceza Hukukuyla Korunması, İstanbul 2010, s.112; Handan Yokuş Sevük, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2019. s. 261). Bu aşamada, TCK’nın 30. maddesinde düzenlenen “hata” hükmüne ilişkin açıklamalarda da bulunmakta fayda vardır.

5237 sayılı TCK’nın “Hata” başlıklı 30. maddesi üç fıkra hâlinde;

“Fiilin icrası sırasında suçun kanunî tanımındaki maddî unsurları bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz. Bu hata dolayısıyla taksirli sorumluluk hâli saklıdır. Bir suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hâllerinin gerçekleştiği hususunda hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır. Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır.” şeklinde düzenlenmiş iken, 08.07.2005 tarihli ve 25869 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5377 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile eklenen; “İşlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, cezalandırılmaz.” biçimindeki dördüncü fıkra ile son hâlini almıştır.

Maddede çeşitli hata hâlleri düzenlenmiş olup, uyuşmazlık konusu itibarıyla TCK’nın 30. maddesinin dördüncü fıkrasında düzenlenen “Haksızlık yanılgısı” kavramı üzerinde durulacaktır. TCK’nın 30. maddesine 5377 sayılı Kanun ile eklenen dördüncü fıkrada, işlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişinin cezalandırılmayacağı hüküm altına alınmıştır.

Anılan fıkranın gerekçesinde; “Kişinin işlediği fiilden dolayı kusurlu ve sorumlu tutulabilmesi için, bu fiilin bir haksızlık oluşturduğunu bilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre, kişi işlediği fiilin hukuken kabul görmez bir davranış olduğunun bilincinde olmalıdır. Kişinin, işlediği fiilin haksızlık oluşturduğunu bilmesine rağmen, bunun kanunda suç olarak tanımlandığını bilmemesinin bir önemi bulunmamaktadır. Ceza hukuku bakımından sorumluluk için önemli olan, işlenen fiilin haksızlık oluşturduğunun bilinmesidir.

Ancak, işlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususundaki hatasının kaçınılmaz olması hâlinde, kişi kusurlu sayılamaz. Hatanın kaçınılamaz olduğunun belirlenmesinde ise kişinin bilgi düzeyi, gördüğü eğitim, içinde bulunduğu sosyal ve kültürel çevre koşulları göz önünde bulundurulur. Hatanın kaçınılabilir olması durumunda kişi kusurlu sayılacak ve bu husus, temel cezanın belirlenmesinde göz önünde bulundurulacaktır.” açıklamalarına yer verilmiştir.

Bu fıkrada, kişinin işlediği fiilden dolayı kusurlu ve sorumlu tutulabilmesi için, bu fiilin bir haksızlık oluşturduğunu bilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre, kanuni tanımda yer alan tüm şartların bilgisi içinde hareket eden ve kastı bulunan fail, işlediği fiilin haksızlık oluşturduğu konusunda kaçınılmaz bir hataya düşmüşse, diğer bir ifadeyle, eyleminin haksızlık oluşturmadığı, meşru olduğu düşüncesiyle hareket etmişse ve bu yanılgısı, içinde bulunduğu şartlar bakımından kaçınılmaz nitelikte ise, artık cezalandırılmayacaktır. Hatanın kaçınılmaz olduğunun belirlenmesinde, kişinin bilgi düzeyi, gördüğü eğitim, içinde bulunduğu sosyal ve kültürel çevre şartları göz önünde bulundurulacaktır. Hatanın kaçınılabilir olması durumunda kişi kusurlu sayılacak, diğer bir ifadeyle fiilden dolayı sorumlu tutulacak, ancak bu hata temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınacaktır.

Ancak, “Haksızlık yanılgısı” ilkesinin, TCK’nın “Kanunun bağlayıcılığı” başlığını taşıyan 4. maddesinde yer alan “Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz.” hükmü ile çatışmayacak şekilde yorumlanması gerekmektedir (Adem Sözüer, Hukuki Hata, Yargıtay Dergisi, C. 21, S. 4, Ekim 1995, s. 489). Zira bu ilke, kişilerin suç işledikten sonra cezadan kurtulmak amacıyla sığınabilecekleri bir düzenleme niteliğinde değildir. Esasen, işlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, hukuk düzenince tasvip edilmeyen ve izin verilmeyen, hukuku ihlal eden bir hareket yaptığının farkında olmadığından “Kanunu bilmemek mazeret sayılmaz.” kuralına da aykırı hareket etmemiş olacaktır. Bu anlamda failin, yetkili bir organ ya da resmî bir makamın açıklamasına güvenerek hataya düşmesi hâlinde kural olarak kendisine kusur isnat edilemeyecekken, töre cinayeti örneğinde olduğu gibi kişisel, siyasi, dini veya ahlaki düşüncelerine göre yaptığı hareketi doğru kabul etmesi durumunda, davranışının toplumsal normlara ve hukuk düzenine aykırı olduğunu bilmesi nedeniyle sorumluluktan kurtulamayacağı kabul edilmelidir.

Rızanın hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edildiği suç tipleri bakımından fail, gerçekte bir hukuka uygunluk sebebi olmadığı hâlde, hukuka uygunluk sebebi var zannıyla hareket etmiş ise TCK’nın 30. maddesinin üçüncü fıkrası gereğince ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşmüş sayılır ve cezalandırılmaz. Ancak, yukarıda da ifade edildiği üzere rızanın hukuka uygunluk nedeni olduğu hâllerde ilgilinin rızasının varlığına ilişkin hatanın “kaçınılmaz” olması gerekmektedir.

Haberleşme hürriyetinin kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olması sebebiyle anne, baba veya bunlar gibi çocuk üzerinde velayet veya benzeri bir hakkı sahip olan kimselerin on beş yaşını tamamlayan ve ayırt etme gücüne sahip olan çocuğun haberleşme içeriklerine müdahale hakkı bulunmamaktadır. Bu yönüyle anne-babanın on beş yaşını tamamlamış olan çocuğunun haberleşme özgürlüğünü ihlal etmesi suç olmakla birlikte, anne baba bakımından TCK’nın 30/4. maddesi kapsamında yer alan “haksızlık yanılgısı” hükümlerinin uygulanabilmesi mümkündür. Anne-baba çocuklarını tehlikeden korumak kaygısıyla haberleşme içeriğini kaydetmiş ise “fiilin haksızlığı konusunda kaçınılmaz bir hataya düşmüş” olduğu kabul edilebilir.

Eşlerden her biri de diğerinin haberleşmesinin gizliliğine saygı duymak ile yükümlüdür. Evli olsa dahi bir kimsenin eşiyle paylaşmak istemediği bir “giz” veya “sır” alanı olabilir. Bu gerekçelerden hareketle, bir kimsenin haberleşme özgürlüğünün eşi tarafından ihlal edilmesi de hukuka uygun olarak nitelendirilemez. Ancak şartları oluşmuş ise, TCK m. 30/4 hükmünde yer alan “haksızlık yanılgısı” hükümlerinin fail hakkında uygulanabilmesi mümkündür.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanık …‘nın, katılan …‘le aralarındaki boşanma davasının devam ettiği ve fiilen ayrı yaşadıkları dönemde, katılana ait facebook hesabının şifresini bir şekilde ele geçirdiği, bu şifreyi kullanarak katılanın facebook hesabının özel kısmında yer alan mesajlar bölümüne girip katılanla kayınvalidesi olan …‘in birbirlerine gönderdiği boşanma sürecine ilişkin açıklamaların ve kendisine yönelik hakaret içeren ibarelerin yer aldığı mesajları, önce kendi elektronik posta adresine, daha sonra da gıyabında yapılan yazışmalardan haberdar olduğunu bildirmek için katılanın elektronik posta adresine gönderdiği olayda;

Sanığa atılı haberleşmenin gizliliğini ihlal suçunun genel kastla işlenebilen suçlar arasında yer alması, somut olayda sanığın, katılan ile annesi arasındaki yazışmaları bilerek ve isteyerek öğrenip kaydettiği hususunda bir kuşku bulunmaması, her ne kadar sanık suça konu yazışma içeriklerini katılanın rızası ile kendisine verdiği şifreyi kullanmak suretiyle öğrendiğini savunmuş ise de sanığın facebook hesabına girebileceğini bilebilecek durumda olan katılanın, hayatın olağan akışına göre bu mesajları ya hiç yazmayacağı ya da yazmış olsa bile sileceği gözetildiğinde, sanığın suçtan kurtulmaya yönelik savunmasına değil katılanın aşamalarda değişiklik göstermeyen sanığa şifresini vermediği yönündeki beyanlarına itibar edilmesinin gerekmesi, kaldı ki katılanın bir şekilde facebook hesabının şifresini katılana vermiş olduğu kabul edilmiş olsa dahi bu durumun katılanın facebook mesaj içeriklerine her zaman ulaşılmasına rıza gösterdiği şeklinde yorumlanamaması ve sanığın suça konu mesaj içeriklerinden haberdar olması konusunda katılan ve annesinin birlikte rıza göstermemeleri nedeniyle somut olayda bir hukuka uygunluk sebebinin bulunmaması, öte yandan sanığın söz konusu mesajları boşanma davasına ilişkin yargılamada delil olarak sunduğuna ilişkin dosyaya yansıyan bilgi ve belge bulunmadığı gibi sanığın da bu yönde bir savunmasının bulunmaması, sanığın mesajları delil olarak kullanması halinde dahi, ayrıntıları Ceza Genel Kurulunun 21.06.2011 tarihli ve 187-131 sayılı kararında da belirtildiği üzere sanığın kendisine karşı işlenmekte olan bir şuçla ilgili olarak, bir daha kanıt elde etme ve yetkili makamlara başvurma imkanının olmadığı ani gelişen bir olaydan da söz edilememesi hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığa atılı TCK’nın 132. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde düzenlenen nitelikli haberleşme gizliliğini ihlal suçunun tüm unsurlarıyla oluştuğu kabul edilmelidir. Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin onama kararının kaldırılmasına ve Yerel Mahkeme hükmünün, sanığın atılı haberleşmenin gizliliğini ihlal suçundan mahkûmiyeti yerine beraatine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.


Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2018/8152 E. , 2019/4886 K.

  • TCK 132
  • Haberleşmenin gizliliğini ihlal ve ifşa suçunun unsurları

Belirli veya belirlenebilir iki veya daha fazla kişinin, başkalarının bilmemeleri gerektiği yönünde haklı bir inanç ve iradeyle hareket ederek, gizliliği sağlamaya özen gösterip, elverişli araçlar (internet, telefon, telsiz, faks, mektup, telgraf, kağıt vb.) ve ortak semboller (söz, yazı, işaret vb.) aracılığıyla paylaştıkları bilgi, düşünce, duygu ve tutumlarının; özel hayata ilişkin olsun ya da olmasın, başka kişi veya kişiler tarafından, özel bir çaba gösterilerek, doğrudan veya dolaylı şekilde (zarfı açılmadan ışığa tutulan mektupta olduğu gibi), okunmak veya dinlenmek suretiyle öğrenilmesi eylemi TCK’nın 132/1-1. madde, fıkra ve cümlesinde; anlaşılabilir olsun ya da olmasın, başkalarının haberleşme içeriklerinin kaydı, yani; yazı, ses, görüntü, özel işaretler gibi ortak sembollerin, başka bir nesne üzerine taşınarak (örneğin; ses veya görüntünün, manyetik bant üzerine, yazının başka bir kağıt, defter vb. nesne üzerine geçirilmesi, kopyasının alınması, elektronik iletinin taşınabilir belleğe veya CD’ye aktarılması gibi işlemlerle) sabitlenmesi eylemi TCK’nın 132/1-2. madde, fıkra ve cümlesinde haberleşmenin gizliliğini ihlal başlığı altında suç olarak tanımlanmıştır. Bu madde kapsamında yer verilmeyen kişinin kendisiyle yapılan haberleşme içeriğini kaydetmesi eyleminin, koşulları bulunduğu takdirde, aynı Kanunun 134. maddesinde düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturabilir. Haberleşme içeriklerinin, haberleşmenin muhatabı olan diğer kişi tarafından, belirli olmayan ve birden fazla kişi tarafından algılanabilme imkanı bulunan aleni bir ortamda, ilgilisi veya ilgililerinin rızası dışında ifşa edilmesi, yani; yayılması, açığa vurulması, afişe edilmesi, ilan edilmesi, kamuoyuna duyurulması, özetle; içeriğini öğrenme yetkisi bulunmayan kişi veya kişilerin bilgisine sunulması eylemi TCK’nın 132/3. madde ve fıkrasında tanımlanan haberleşmenin gizliliğini ihlal suçu kapsamında düzenlenmiştir.


Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2019/5470 E. , 2021/3094 K.

  • TCK 132
  • Aile içi geçimsizliğin kaynağını ispat amacıyla cep telefonuna casus program yerleştirilerek elde edilen haberleşme içeriklerinin boşanma davasına sunulması nedeniyle haberleşmenin gizliliğini ihlal suçu oluşmaz.

Şikayet dilekçesi, sanık hakkında düzenlenen iddianame ve dosya kapsamına göre, resmi nikahlı eşi olan katılan …’in sadakatinden kuşkulanan ve aldatıldığını düşünen sanık …’ın, daha sonra açacağı boşanma davasındaki iddialarını delillendirmek amacıyla, katılana ait cep telefonuna gizlice casus program yüklemesi ve bu program aracılığıyla katılanın başka kişilerle yaptığı telefon görüşmelerini kayıt altına alması nedeniyle TCK’nın 244/2. madde ve fıkrasındaki sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme ile aynı Kanunun 132/1. madde ve fıkrasındaki haberleşmenin gizliliğini ihlal suçlarını işlediğinin iddia edildiği olayda;

Katılanın tarafı olduğu haberleşme içeriklerini, üçüncü kişi ya da kişilerle paylaştığı ve/veya çoğaltarak dağıttığına ilişkin hakkında bir iddia ileri sürülmeyen sanığın, kendisine ve aile birliğine yönelen, onurunu zedeleyen, haksız bir saldırı altında ve başkaca şekilde ispatlanması mümkün olmayan bir hal içerisinde iken, kaybolma olasılığı bulunan delillerin muhafazasını sağlayıp, boşanma davasına sunarak, aile içi geçimsizliğin kaynağının, katılanın güven sarsıcı ve olumsuz davranışları olduğunu ispatlama amacını taşıyan eylemlerinde, hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle davranmaması nedeniyle sanığa yüklenen sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme ve haberleşmenin gizliliğini ihlal suçlarından dolayı sanık hakkında CMK’nın 223/2-a madde, fıkra ve bendi gereğince beraat hükümleri kurulması gerekirken, yasal ve yeterli olmayan gerekçelerle yazılı şekilde karar verilmesi, bozma nedenidir.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/5233 Karar : 2017/4842 Tarih : 7.06.2017

  • TCK 132. Madde

  • Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçu

Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçundan sanığın beraatine ilişkin hüküm, katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Sanığın, babası ile arasında husumet bulunan katılanın babası ile yaptığı telefon konuşmasını kaydettiği iddia edilen olayda, sanığın babası ve katılan arasında gerçekleşen telefon konuşmasını kaydetmesi eyleminin TCK’nın 132/1. maddesinde düzenlenen haberleşmenin gizliliğini ihlal suçu kapsamında değerlendirilebileceği, ancak katılan babasına yönelen, onurunu zedeleyen, haksız bir saldırıyı önlemek için, kaybolma olasılığı bulunan kanıtların kaybolmasını engelleyip, yetkili makamlara sunarak güvence altına almak amacıyla, saldırıyı gerçekleştiren tarafın bilgisi ve rızası dışında, haberleşme içeriklerini kaydetme eyleminde hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle hareket ettiğinden de söz edilemeyeceğinden yerel mahkemenin beraate ilişkin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir.

Yapılan yargılama sonunda, yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olduğu gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, katılan vekilinin sanığın cezalandırılmasına ilişkin temyiz itirazlarının reddiyle, beraate ilişkin hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA, 07.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/16576 Karar : 2017/3989 Tarih : 16.05.2017

  • TCK 132. Madde

  • Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçu

Haberleşmenin gizliliğini ihlal suçundan sanığın beraatine ilişkin hüküm, katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Dosya kapsamına göre; sanık …‘in genel yayın yönetmeni olarak görev yaptığı haber içerikli bir internet sitesinde, daha önce farklı internet sitelerinde yayımlanan katılan …‘a ait telefon görüşmelerinin, “İşte Fethullah Gülen’in son ses kaydı!” başlığı altında, “Fethullah Gülen ile TUSKON Genel Sekreteri arasındaki ananas pazarlığından sonra şok birkaç ses kaydı daha internette yayınlandı. Sosyal medyada, Fethullah Gülen ve bir cemaat mensubuna ait olduğu iddia edilen konuşmalar büyük yankı uyandırdı. Fethullah Gülen’in internete düşen son konuşmasında, M.K’ya hediye ettiği tesbihi, A.S. ile olan bağlantılarını ve TUSKON toplantısının arka planını anlatıyor.” ibareleri ile birlikte ve metin halinde yayımlanması suretiyle sanığın TCK’nın 132/2. madde ve fıkrasında tanımlanan haberleşmenin gizliliğini ihlal suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda,

Haber içeriğinin görünür gerçeğe uygun ve güncel olması, kurucusu olduğu yasa dışı örgüt ve daha önce kendi rızası dahilinde paylaşılan konuşmaları nedeniyle kamuoyu tarafından bilinen katılanın, ses kayıtlarına yansıyan ve geneli ilgilendiren konulara ilişkin açıklamaları hakkında haber yapılmasında, katılanı takip eden kitlenin onu daha iyi tanıması açısından meşru bir çıkar, kamu yararı ve toplumsal ilginin bulunması, haberde kullanılan ifadelerin, habere konu olaylarla fikri bağlantısının bulunması, haberin verilişinde tahkir edici bir dil kullanılmayıp, ölçülülük ilkesinin ihlal edilmemiş olması karşısında, yayımlanan haberin, basının haber verme hakkı sınırları içerisinde kaldığı, haber verme hakkının, bilgi edinme, bilgiyi yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratmanın yanı sıra, habere ulaşmayı da kapsadığı dikkate alındığında, söz konusu haberin, yasa dışı faaliyetlerle kaydedildiği sabit olan ses kayıtlarına dayalı olarak hazırlanmış olmasının, tek başına, eylemin hukuka aykırı olması sonucunu doğurmayacağı ve konunun kamuoyuna aktarılması sırasında hukuka uygun çerçevenin dışına çıkılmadığı anlaşıldığından, sanık hakkında haberleşmenin gizliliğini ihlal suçundan dolayı beraat kararı verilmesine dair yerel mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir.

Yapılan yargılama sonunda, yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olduğu gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, katılan vekilinin sanık hakkında mahkumiyet kararı verilmesi gerektiğine ilişkin temyiz itirazlarının reddiyle, beraate ilişkin hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA, 16.05.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/17864 Karar : 2014/19714 Tarih : 3.06.2014

  • TCK 132. Madde

  • Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçu

Dosya kapsamından, müştekinin kuaför işyerinde çalışan sanığın; olay günü gece saat 20.47 de toplu olarak işyerini kapattıktan sonra diğerlerinin gitmesini bekleyip, saat 20.50 de tekrar işyerine gelerek, komşu işyeri kamera görüntülerine göre, kendinde bulunan yedek anahtar ile içeri girerek, başka bir müştekiye ait bulunan ve emaneten bırakılan 2 adet laptopu çaldığı, müştekinin olayı fark etmesi üzerine birkaç kez sanığı arayıp laptopları geri getirmesini istediği, devamında, sanığın kendi adına kayıtlı bulunan 536 2599139 numaralı hattan müştekiye ait olan 536 … numaralı cep telefonuna “bir daha evi arama, al şikayetini, bir hafta sonra laptopu alırsın, almazsan da sen bilirsin, ben zaten bitmişim, ne olursa olsun” biçiminde bir mesaj gönderdiğinin 06.12.2008 tarihli tutanak ile tespit edildiği, sanığın atılı suçlamayı kabullenmediği, “kamera görüntülerindeki çantanın kendine ait laptop çantası olduğu, ayrıca işyerine çocuğuna ait eşyayı almayı unuttuğu için geri döndüğü, müştekiden daha önce bir adet laptop aldığı, ekonomik sıkıntı içinde olması nedeniyle parasını ödeyemediği, bu nedenle bahse konu mesajı gönderdiği” yolunda savunmada bulunduğu, müşteki ise; sanığa laptop sattığı iddiasını doğrulamadığı gibi, kamera görüntülerinde de sanığın işyerinden ilk kez ayrılırken elinde her hangi bir şey olmadığı, geri dönüp işyerinden ikinci kez çıktığında ise elinde bir adet laptop çantası ile beyaz renkli bir poşetin görüldüğü anlaşılmıştır.

Müştekinin cep telefonuna gönderilen mesaj delilinin hukuka aykırı bir delil olup olmadığının irdelenmesi gerekir.

5237 sayılı TCK`nın 132. maddesi ve devamı hükümleri uyarınca, haberleşmenin gizliliğini ihlâl suç olarak düzenlenmiştir.

5271 sayılı CMK`nın 135. maddesi ve devamı hükümleri uyarınca, şüpheli ve sanığın telekominikasyon yoluyla yaptığı iletişiminin denetlenmesi belli koşullara bağlanmıştır.

Aynı Kanun`un 206 ve 217/2. maddeleri uyarınca, “Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.” denilmektedir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/1. maddesi ile TC. Anayasasının 36. ve 5237 sayılı TCK nın 26/2. maddelerinde düzenlendiği üzere, hakkın kullanılması bir hukuka uygunluk nedenidir. İddia ve savunma hakkı da; hakkın kullanılması hukuka uygunluk nedeni çerçevesinde değerlendirilmesi gereken bir haktır.

Bu itibarla; mesaj delili hukuka uygun kabul edilip diğer delillerle birlikte değerlendirildiğinde, mezkûr kararda olduğu gibi suçun sübuta erdiği sonucuna varılmıştır.

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hâkimin takdirine göre; atılı suçun sanık tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Bu dava sebebiyle yapılan 11,30 TL davetiye giderinin 6352 sayılı yasanın 100. maddesi ile CMK`nın 324. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen cümle gereğince, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 106. maddesindeki terkin edilmesi gereken tutardan az olduğunun ve bu nedenle sanığa yargılama gideri olarak yükletilmeyeceğinin gözetilmemesi,

Bozmayı gerektirmiş, sanık İ….`in temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’un 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, “bu dava sebebiyle yapılan 11,30 TL yargılama giderinin 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 106. maddesindeki terkin edilmesi gereken tutardan az olması nedeniyle 5271 sayılı CMK.nın 324/4. maddesi uyarınca Devlet Hazinesine yüklenmesine” ibaresi eklenmek suretiyle, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün düzeltilerek ( ONANMASINA ), gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/2454 Karar : 2013/25865 Tarih : 18.11.2013

  • TCK 132. Madde

  • Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçu

A) Haberleşmenin gizliliğini ihlal suçundan kurulan beraat hükmüne yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;

Sanık müdafiinin, sanık hakkında 05.01.2012 tarihli hükümle tesis edilen ve ancak gerekçesine yönelik olarak temyiz edilebilecek olan beraata ilişkin hükmü gerekçesine değinmeksizin temyiz ettiği ve beraat hükmünü temyiz etmesinde sanığın hukuki yararı da bulunmadığı anlaşıldığından, sanık müdafinin temyiz isteminin 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK`un 317. maddesi uyarınca isteme uygun olarak REDDİNE,

B) Sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme ve hakaret suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz isteminin incelenmesine gelince;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerektiğine ilişkin yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine; ancak,

Oluşa ve kabule göre; sanığın, resmi nikahlı eşi olan katılan B… ile aynı konutta yaşadıkları sırada, açık olan bilgisayar ekranında gördüğü, katılan ve katılanın bir bayan öğrencisinin birbirlerine gönderdikleri elektronik iletileri okuması sonucu aldatıldığını düşünerek, katılanın elektronik posta adresindeki bu elektronik iletileri, taşınabilir belleğine aktardıktan sonra, katılanla aralarında henüz boşanma davası açılmadığı ve fiilen ayrı yaşadıkları dönemde, katılana ait facebook adresinin daha önceden bildiği internet şifresini, hakkı bulunmadığı halde kullanmak suretiyle bilişim sistemindeki katılana özel kısma girip, katılana ait oturumda, söz konusu elektronik iletilerin içeriğini, “B…‘nın bir bayan öğrencisine yazdığı duygusal mektuplar” başlığıyla beraber başkalarının görgüsüne sunacak kadar süreyle hukuka aykırı olarak sistemde kalmaya devam etmesinin ardından, katılanın bu yazıları sistemden kaldırma olanağını ortadan kaldırmak amacıyla, katılanın facebook`a girişi sırasında kullandığı elektronik posta adresini değiştirip, başka bir elektronik posta adresi oluşturarak, katılanın sistemdeki kendisine ait kısma erişememesine sebebiyet verdiği olayda,

1- Sanığın oluşa uygun sübut bulan katılanın bilişim sistemine girişi sırasında kullandığı elektronik posta adresini değiştirip, katılanın sistemdeki kendisine ait kısma erişimini engellemek biçimindeki eyleminin, TCK`nın 244/2. maddesinde tanımlanan sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme suçunu oluşturacağı ve anılan madde gereğince sanığın cezalandırılmasına karar verildiği halde, kararın gerekçesinde, “…sanığın eyleminin TCK 244/1 maddesindeki suçu oluşturduğu kanaati ile sanığa eylemine uyan suçtan ceza verilmiş…” ibarelerine yer verilerek, gerekçeyle hükmün karıştırılması,

2- Sanığın, “B…‘nın bir bayan öğrencisine yazdığı duygusal mektuplar” başlığıyla beraber daha önce temin ettiği elektronik iletilerin içeriğini facebook’ta yayımlaması biçiminde kabul edilen eyleminde, sanık hakkında haberleşmenin gizliliğini ihlal suçundan beraat kararı verildiği nazara alınarak yapılan değerlendirmede, hakaret suçunun yasal unsurlarının somut olayda gerçekleşmediği gözetilmeden, “…sanığın kastının katılanı küçük düşürmek olduğu, buna ilişkin de ayrıca dava açıldığı anlaşıldığından sanığa hakaret suçundan ceza verilmiş ancak TCK.`nun 132/2. maddesinden açılan davada sanığın üzerine atılı suçu işleme kastının bulunmadığı vicdani kanaatle sanığın bu suçtan beraatine karar verilmiş,” biçimindeki yasal ve yerinde olmayan gerekçelere dayalı olarak sanığın hakaret suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi, Kabul ve uygulamaya göre de:

1- Hakaret suçunu oluşturduğu kabul edilen eylemin, belirli olmayan ve birden fazla kişi tarafından algılanabilme imkanı bulunan facebook adlı sosyal paylaşım sitesinde işlendiğinin kabul edilmesi karşısında, sanığa tayin olunan temel cezada, TCK`nın 125/4. maddesi gereğince artırım yapılması gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurularak, sanık hakkında eksik cezaya hükmedilmesi,

2- Katılanın uzlaşmak istememesi sonucu uzlaşmanın sağlanamadığı ve sabit görülen suçların işlenmesiyle ortaya çıkan maddi bir zararın belirlenmediği olayda; geçmişi, suç işleme eğilimi, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışlarından dolayı takdiri indirim maddesi uygulanarak cezalarında indirim yapılan, kişilik özellikleri olumlu değerlendirilerek, suçları işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda olumlu kanaat oluştuğu belirtilip, hükmedilen hapis cezaları ertelenen sabıkasız sanık hakkında, katılanın, “benim bu olaydan doğan maddi bir zararım; bu olaydan kaynaklanan avukatlık masrafları ile gidiş dönüş masraflarımdır.” biçimindeki beyanı nazara alınıp, zararın giderilmediğinden bahisle, dosya kapsamına uygun düşmeyen yetersiz gerekçelerle, hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,

3- Vekalet ücretinin katılan yerine davanın tarafı olmayan vekili lehine hükmedilmesi, kanuna aykırı,

4- Karar tarihinden sonra 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete`de yayınlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunun Geçici 1. maddesinin, “31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı;

a) Soruşturma evresinde, 04/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171 inci maddesindeki şartlar aranmaksızın kamu davasının açılmasının ertelenmesine, b) Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine, c) Kesinleşmiş olan mahkûmiyet hükmünün infazının ertelenmesine, karar verilir.” hükmü ve TCK`nın 125/2. maddesi yollamasıyla aynı Kanunun 125/1. maddesinde öngörülen ceza miktarına göre, sanığın hukuki durumunun yeniden tayin ve takdirinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK`un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak ( BOZULMASINA ), aynı Kanunun 326/son maddesi uyarınca hakaret suçundan hükmedilen ceza miktarı yönünden sanığın kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/16942 Karar: 2017/4264 Tarih: 24.05.2017

  • TCK 132. Madde

  • Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçu

Gerek sanığa ait adli sicil kaydına gerek dosya içerisine konulan ilam örneklerine göre; sanık hakkında silahla tehdit suçundan verilen 07.10.2010 tarihli hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın sanığın denetim süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlemesi sebebiyle açıklanmasına ve erteli 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına dair 16.11.2012 tarihinde kesinleşen Eskişehir 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 16.10.2012 tarihli, 2009/549-2010/644 Sayılı ek kararının tekerrüre esas alındığı anlaşıldığından, tebliğnamedeki, “Sanık hakkında uygulanan TCK’nın 58/6. maddesinin dayanağı Eskişehir 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2009/549 esas sayılı dava dosyasında, sanığa verilen 1 yıl 3 ay hapis cezasına dair hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının tekerrüre esas alınamayacağı ve sanığın başka da tekerrüre esas alınacak mahkumiyeti bulunmadığının gözetilmemesi” sebebiyle hükmün bozulmasını öneren ( 1 ) numaralı görüşe iştirak edilmemiştir.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın ve sanık müdafiinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1- ) Dosya kapsamına göre; evli olan mağdur … ile bekar, mağdurdan 9 yaş küçük ve erkeksi tavırları olan sanık … akraba olup, mağdurun hastaneye yatırıldığı dönemde telefonla mağduru arayan sanığın, mağdurla aralarında mevcut olan ve lezbiyenlik olarak tanımlanan ilişkinin varlığı ile süreci hakkındaki konuşmalarını gizlice kaydederek, bilgisayarına yüklediği bu ses kaydını, mağdurla duygusal boyutta arkadaşlık ilişkilerinin olduğuna inanmayan ve mağdurun kızının nişanlısı olan tanık Ali’ye dinletip, ses kaydının tanık Ali tarafından taşınabilir belleğe aktarılarak kopyasının alınmasına izin verdiği olayda;

Sanığın, tarafı olduğu içeriği özel haberleşme içeriklerini kaydetmesi ve ses kaydını belirli olmayan ve birden fazla kişi tarafından algılanabilme imkanı bulunan aleni bir ortamda ifşa etmemesinden dolayı TCK’nın 132. maddesinin 1, 3. fıkralar 1 ve 3. fıkralarında tanımlanan haberleşmenin gizliliğini ihlal suçunun yasal unsurlarının somut olayda gerçekleşmemesi sebebiyle iddianamede tarifi yapılan ve sübut bulan eylemlerine uyan görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan dolayı TCK’nın 134/1-1, 134/1-2. madde, fıkra ve cümleleri, görüntü veya seslerin ifşa edilmesi suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan dolayı TCK’nın 134/2-1. madde, fıkra ve cümlesi gereğince mahkumiyetine karar verilmesi gerekirken, suç vasfında yanılgıya düşülerek, yasal ve yeterli olmayan yazılı gerekçelerle sanık hakkında TCK’nın 132. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrasında tanımlanan haberleşmenin gizliliğini ihlal suçundan dolayı mahkumiyet hükmü kurulması,

2- ) Kabul ve uygulamaya göre de:

a- ) 5560 Sayılı Kanun’un 24. maddesiyle değişik CMK’nın 253/1-a madde, fıkra ve bendi gereğince uzlaşma kapsamında olan haberleşmenin gizliliğini ihlal suçu hakkında soruşturma evresinde CMK’nın 253. maddesi uyarınca sanıkla mağdur arasında uzlaştırma işlemi sağlanmadan dava açılması, yargılama aşamasında da aynı Kanun’un 254. maddesi uyarınca bu eksikliğinin giderilmemesi, kanuna aykırı,

b- ) Sanık hakkında TCK’nın 53. maddesi tatbik edilirken, Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 08.10.2015 tarihli, 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararının gözetilmesinde zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş olup, sanığın ve sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerle 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, aynı Kanun’un 326/ son maddesi uyarınca ceza miktarı yönünden sanığın kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, 24.05.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/13474 Karar: 2015/3 Tarih: 12.01.2015

  • TCK 132. Madde

  • Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçu

Sanıkla müşteki eşi arasında devam eden şiddetli geçimsizlik sebebiyle boşanma davası bulunduğu, sanıkla müşteki eşi arasında geçen olaylar nedeniyle, sanığın, müştekiyle telefon görüşmesi yaptığı sırada, müştekinin kendisine yönelik kasten yaralama ve tehdit eylemi nedeniyle, bu telefon görüşmesini rıza olmaksızın kayda alarak bilahare CD’ye aktarıp boşanma davasına delil olarak sunması şeklinde gerçekleşen olayda,

Sanığın, haberleşme içeriğini kaydedip, bu kaydı içeren CD’yi, görülmekte olan dava dosyasına delil olarak vermesi biçimindeki eylemleri, 5237 sayılı TCK’nın 134/1-2. maddesinde düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal ve TCK’nın 132/3. maddesindeki haberleşmenin gizliliğini ihlal suçları kapsamında değerlendirilebilir ise de, görüşme ayrıntıları dökümünü üçüncü kişi ya da kişilerle paylaştığı ve/veya çoğaltarak dağıttığına dair hakkında bir iddia ileri sürülmeyen sanığın, boşanma davasındaki iddiasını ispatlama amacını taşıyan eyleminde, hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle hareket etmediği anlaşılmakla, sanığın beraatine karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiştir.

SONUÇ : Yapılan yargılama sonunda, yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olduğu gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, mahalli Cumhuriyet savcısının, sübuta ve beraat hükmüne dair yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, beraate dair hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA, 12.01.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/10489 Karar: 2014/25006 Tarih: 10.09.2014

  • TCK 132. Madde

  • Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçu

1- ) Sanık Ercüment hakkında hırsızlık suçundan verilen beraat hükmünün yapılan incelemesinde;

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, kararın dayandığı gerekçeye ve takdire göre, katılan vekilinin temyiz itirazı yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle usul ve kanuna uygun ve takdire dayalı bulunan hükmün ONANMASINA,

2- ) Sanık Günay hakkında hırsızlık suçundan verilen beraat hükmünün yapılan incelemesinde;

Sanığın müştekinin evinde temizlikçi, eşi olan diğer sanığın ise şoför olarak çalıştığı, 12.12.2011 tarihinde evden 13.000 TL ve 100 ABD Dolarının çalındığının farkedilmesi üzerine, müşteki tarafından sanık Günay’dan şüphelenilerek çekmeceye seri numaraları alınıp 700 TL para bırakıldığı, 16.12.2011 günü sanık evden ayrıldıktan sonra paranın 200 TL’sinin çalındığının anlaşılması üzerine sanığın müşteki tarafından eve çağrılarak kendisiyle konuşulduğu, bu görüntü ve konuşmaların gizlice müştekiye ait cep telefonuna kaydedildiği olayda; öncelikle müştekinin delil olarak sunduğu ve sanığın; eşinin olaya dahli olmadığı, kendisinin de önceki hırsızlığı inkâr etmekle birlikte 16.12.2011 tarihindeki suçu ikrarı içeren ses ve görüntü kaydının hukuka aykırı bir delil olup olmadığının irdelenmesi gerekir.

Buna ek olarak müştekinin, 12.12.2011 tarihinde işlenen hırsızlığı şüphelendiği sanıkların işleyip işlemediğini tespit maksadıyla … seri numaraları alınıp çekmeceye 700 TL bıraktığına, bunun içinden 200 TL’nin eksildiğine, bırakma ve eksilme arasında geçen sürede olayın geçtiği müştekiye ait eve sanık Günay’dan başka hiçbir kimsenin gelmediğine dair beyan ve iddiası, tanık F. B.’ın görgüye dayalı yeminli beyanıyla doğrulanmıştır.

5237 sayılı TCK’nın 132. maddesi ve devamı hükümleri uyarınca, özel hayatın gizliliğini ihlâl ve bu meyanda kişilerin özel hayatına ilişkin ses ve görüntülerin rızaları olmaksızın kayda alınması, ifşa edilmesi suç olarak düzenlenmiştir.

5271 sayılı CMK’nın 135. maddesi ve devamı hükümleri uyarınca, şüpheli ve sanığın telekomünikasyon yoluyla yaptığı iletişiminin denetlenmesi belli koşullara bağlanmıştır.

Aynı Kanun’un 206 ve 217/2. maddeleri uyarınca Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir denilmektedir.

Bu itibarla;

Dosyaya delil olarak sunulan ses ve görüntü kayıtları hukuka uygun olarak elde edilmediğinden hükme esas alınamaz ise de. müşteki S. S.’ın iddiası ve annesi tanık F.B.’ın yeminli beyanına göre, sanık Günay’ın müştekinin evinden 16.12.2011 tarihinde çekmeceye konulan 700 TL paranın 200 TL’sini çalmak suretiyle hırsızlık suçunu işlediği subuta erdiği hâlde, mahkûmiyeti yerine beraatine karar verilmesi;

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle gerekçe yönünden kısmen tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, 10.09.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/21755 Karar: 2014/13367 Tarih: 02.06.2014

  • TCK 132. Madde

  • Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçu

Belirli veya belirlenebilir iki veya daha fazla kişinin, başkalarının bilmemeleri gerektiği yönünde haklı bir inanç ve iradeyle hareket ederek, gizliliği sağlamaya özen gösterip, elverişli araçlar ( internet, telefon, telsiz, faks, mektup, telgraf, kağıt vb. ) ve ortak semboller ( söz, yazı, işaret vb. ) aracılığıyla paylaştıkları bilgi, düşünce, duygu ve tutumlarının; özel hayata ilişkin olsun ya da olmasın, başka kişi veya kişiler tarafından, özel bir çaba gösterilerek, doğrudan veya dolaylı şekilde ( zarfı açılmadan ışığa tutulan mektupta olduğu gibi ), okunmak veya dinlenmek suretiyle öğrenilmesi eyleminin TCK’nın 132/1-1. cümlesinde; anlaşılabilir olsun ya da olmasın, başkalarının haberleşme içeriklerinin kaydı, yani; yazı, ses, görüntü, özel işaretler gibi ortak sembollerin, başka bir nesne üzerine taşınarak ( örneğin; ses veya görüntünün, manyetik bant üzerine, yazının başka bir kağıt, defter vb. nesne üzerine geçirilmesi, kopyasının alınması, elektronik iletinin taşınabilir belleğe veya CD’ye aktarılması gibi işlemlerle ) sabitlenmesi eyleminin 132/1-2. cümlesinde; başkalarının haberleşme içeriklerinin, ilgilisi veya ilgililerinin rızası dışında ifşa edilmesi, yani; yayılması, açığa vurulması, afişe edilmesi, ilan edilmesi, kamuoyuna duyurulması, özetle; içeriğini öğrenme yetkisi bulunmayan kişi veya kişilerin bilgisine sunulması eyleminin 132/2; kişinin kendisiyle yapılan haberleşme içeriğini, belirli olmayan ve birden fazla kişi tarafından algılanabilme imkanı bulunan aleni bir ortamda, ilgilisi veya ilgililerinin rızası dışında ifşa etmesi eyleminin 132/3. maddelerinde düzenlenen haberleşmenin gizliliğini ihlal suçu kapsamında değerlendirileceği, bu madde kapsamında suç olarak tanımlanmayan kişinin kendisiyle yapılan haberleşme içeriğini kaydetmesi eyleminin, koşulları bulunduğu takdirde, TCK’nın 134/1-2. cümlesinde düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturabileceği,

TCK’nın 132. maddesindeki haberleşmenin gizliliğini ihlal suçu, genel kast ile işlenebilen suçlardan olup, sanığın, “kişiler arasındaki haberleşmenin gizliliğini ihlal etme” neticesini bilmesi ve istemesiyle anılan maddenin ilk fıkrasındaki; taksirle ya da tamamen hukuka uygun elde edilmiş olsa dahi, kişiler arasındaki haberleşme içeriklerini bilerek ve isteyerek ifşa etmesi halinde anılan maddenin ikinci fıkrasındaki suçun manevi unsurunun oluşacağı; ancak her iki halde de kastın varlığından söz edebilmek için, sanığın hukuka aykırı hareket ettiğini bilmesi ve bu biçimde hareket etmeye devam etmesi gerektiği,

Bu açıklamalar ışığında incelenen dosya kapsamına ve aksi kanıtlanamayan savunmaya göre; resmi nikahlı eşi katılan A.’nin sadakatinden kuşkulanan sanık E.’in, katılanla aralarında henüz boşanma davası açılmadığı dönemde, daha önceden bildiği katılana ait elektronik posta adresinin ve bu adresle bağlantılı facebook hesabının internet şifrelerini kullanmak suretiyle bilişim sistemindeki katılana özel kısımlara girdiği ve katılanın S. isimli bir bayana gönderdiği elektronik iletileri ele geçirdikten sonra, eşi tarafından aldatıldığının eşinin yakınları tarafından öğrenilmesini sağlamak amacıyla, katılanla S. isimli bayan arasındaki haberleşme içeriklerini, katılanla fiilen ayrı oldukları 07.01.2010 tarihinde, katılanın amcasının kızı olan Z. isimli kişinin elektronik posta adresine gönderdiği ve 13.01.2010 tarihinde katılanın, 08.03.2010 tarihinde sanığın birbirleri aleyhine boşanma davası açtığı olayda,

Katılanın, sanığa yönelik olarak, 15.11.2009 tarihinde, hakaret ve kasten yaralama, 04.01.2010 tarihinde, hakaret, tehdit ve kasten yaralama suçlarını işlediği iddiasıyla hakkında kamu davaları açıldığı ve sanığın da katılan aleyhine 06.01.2010 tarihinde nafaka davası açtığı nazara alındığında, taraflar arasında uzun süredir devam eden geçimsizlik olup, katılanın, amcasına, herhangi bir bayanla gayrimeşru bir ilişkisinin bulunmadığını beyan ettiğini öğrenen sanığın, katılanın kendisini zan altında bırakan sözlerinin doğru olmadığını, aile içi geçimsizliğin kaynağının, katılanın olumsuz tutum ve davranışları olduğunu ispatlama amacını taşıyan eyleminde, hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle hareket ettiği kabul edilemeyeceğinden,

Yapılan yargılama sonunda, sanığa yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olduğu gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, katılan vekilinin sübuta ilişkin yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine; ancak,

1- ) Hükmün esasını teşkil eden kısa kararda ve gerekçeli kararın hüküm fıkrasında, sanık hakkında beraat hükmü kurulurken, uygulanan Kanun ve maddesinin gösterilmemesi suretiyle CMK’nın 232/6. maddesine aykırı hareket edilmesi,

2- ) Beraat eden ve kendisini vekil ile temsil ettiren sanık yararına, hazine aleyhine, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 13/5. maddesi gereğince, maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı olup, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, ancak, yeniden yargılama gerektirmeyen bu hususların aynı Kanunun 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasının 1. paragrafında yer alan, “BERAATİNE,” ibaresinden önce gelmek üzere, hüküm fıkrasına, “sanığın, CMK’nın 223/2-a maddesi gereğince” ibaresinin eklenmesi, hüküm fıkrasına son paragraf olarak, “Beraat eden ve kendisini vekil ile temsil ettiren sanık yararına, hazine aleyhine, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 13/5. maddesi gereğince, 1.100,00 TL maktu vekalet ücreti tayin edilmesine,” cümlesinin ilave edilmesi ve hüküm fıkrasındaki diğer hususların aynen bırakılması suretiyle, sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 02.06.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/15626 Karar: 2014/8990 Tarih: 14.04.2014

  • TCK 132. Madde

  • Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçu

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık ve mahalli Cumhuriyet Savcısının sair temyiz itirazlarının reddine ancak;

1- TCK’nın 133. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrasında düzenlenen kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçunun oluşabilmesi için; iki veya daha fazla kişinin, başkalarının bilmeyeceği ve sınırlı bir dinleyici çevresi dışına çıkmayacağı yönünde haklı bir inanç ve iradeyle hareket ederek, herhangi bir aracı vasıta olarak kullanmadan, yüz yüze gerçekleştirdikleri, ancak özel bir çaba gösterilerek duyulabilecek, aleni olmayan, söze dayalı, sesli düşünce açıklamalarının, konuşmanın tarafı olmayan kişi veya kişilerce, ilgilisinin rızası olmaksızın, elverişli bir aletle (sesli bir açıklamayı kuvvetlendirerek veya naklederek onu ses alanının dışına çıkartıp doğrudan doğruya algılanabilir hale getirmeye yarayan her türlü düzenekle) dinlenmesi veya akustik olarak tekrar dinlenebilmesi imkanını sağlayan bir aletle kaydedilmesi gerekmekte olup; eğer kişiler arasındaki konuşma “haberleşme” niteliğinde ise yani bir haberleşme aracı ile yapılıyorsa bu takdirde, bu konuşmaları dinleme, kaydetme ve ifşa fiilleri 133. maddenin değil 132. maddede tanımlanan suçların konusunu oluşturacağı, TCK’nın 132. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrasında, kişinin kendisiyle yapılan haberleşmelerin içeriğini diğer tarafın rızası olmaksızın hukuka aykırı olarak alenen ifşa etmesi eyleminin suç olarak tanımlandığı, bu suçun oluşabilmesi için ifşanın aleni olarak gerçekleştirilmesi gerektiği, kişinin kendisiyle yapılan haberleşmeyi kaydetmesinin suç olarak kabul edilmemiş olup suç olanın haberleşmenin ifşası olduğu ancak, kişinin, bir daha kanıt elde etme olanağının bulunmadığı ve yetkili makamlara başvurma imkanının olmadığı ani gelişen durumlarda, örneğin; kendisine karşı işlenmekte olan (cinsel saldırı, hakaret, tehdit, iftira veya şantaj gibi) bir suç söz konusu olduğunda ya da kendisine veya aile birliğine yönelen, onurunu zedeleyen, haksız bir saldırıyı önlemek için, kaybolma olasılığı bulunan kanıtların kaybolmasını engelleyip, yetkili makamlara sunarak güvence altına almak amacıyla, saldırıyı gerçekleştiren tarafın bilgisi ve rızası dışında, konuşma ve haberleşme içeriklerini veya özel hayata ilişkin ses ve görüntülerini dinleme, izleme ya da kaydetme eylemlerinin hukuka aykırı olduğunu kabul etmek mümkün olmadığı gibi, esasen bu hallerde, kişinin hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle hareket ettiğinden de söz edilemeyeceği, somut olayda; sanığın, sulh ceza mahkemesinde görülmekte olan şikayetçinin taraf olmadığı bir dava dosyasına delil olmak üzere şikayetçi ile yaptığı telefon görüşmesini, şikayetçinin rızası olmaksızın kayda alarak bu kaydı mahkemeye delil olarak sunarak ifşa etmesi şeklinde gelişen eyleminde, sanığın, şikayetçi tarafından kendisine karşı işlenmekte olan ve ani gelişen bir suç bulunmadığı halde, kaybolma olasılığı bulunan mevcut delilin muhafazasını sağlamak için değil, önceden hazırlıklı ve planlı şe-kilde, yeni bir delil elde etmek amacıyla hareket ederek, şikayetçi ile arasındaki telefon görüşmesini gizlice kaydedip, bu ses kaydını içerir CD’yi, şikayetçinin bilgisi ve rızası dışında, dava dosyasına delil olarak sunduğu, atılı eylemin TCK’nın 132. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrasında düzenlenen haberleşmenin gizliliğini ihlal etme suçunu oluşturduğu ve bu suçtan sorumlu tutularak cezalandırılması gerektiği gözetilmeden, suçun nitelendirilmesinde yanılgıya düşülerek kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçundan yazılı şekilde hüküm kurulması,

2- 02.07.2012 tarihinde kabul edilip, 28344 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak ve 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Ve Basın Yoluyla işlenen Suçlara ilişkin Dava Ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunun 79. maddesi ile TCK’nın 132/3. maddesinde yapılan değişikliğe göre hapis cezasının üst sınırı itibariyle 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 11. maddesi uyarınca davaya bakma görevinin Asliye Ceza Mahkemesine ait olması nedeniyle görevsizlik kararı verilmesi zorunluluğu,

Kabule göre de;

3- Sanığın üzerine atılı kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçunun 5560 sayılı Kanunun 24. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nın 253/1-a maddesi gereğince uzlaşmaya tabi suçlardan olduğu nazara alınarak, sanık ve şikayetçiye uzlaşmanın mahiyeti ve uzlaşmayı kabul veya reddetmelerinin hukuki sonuçları anlatılıp, 5560 sayılı Kanunun 25. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nın 254/1. maddesi uyarınca sanık ve şikayetçinin bu yönde beyanları alındıktan sonra sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiğinin gözetilmemesi,

Bozmayı gerektirmiş olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak bozulmasına, 14.04.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/20608 Karar: 2012/18217 Tarih: 11.09.2012

  • TCK 132. Madde

  • Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçu

5237 sayılı TCK’nın 132/1-1. cümlesinde tanımlanan haberleşmenin gizliliğini ihlal suçunun oluşabilmesi için, belirli veya belirlenebilir iki veya daha fazla kişinin, başkalarının bilmemeleri gerektiği yönünde haklı bir inanç ve iradeyle hareket ederek, gizliliği sağlamaya özen gösterip, elverişli araçlar (internet, telefon, telsiz, faks, mektup, telgraf, kağıt vb. )ve ortak semboller (söz, yazı, işaret vb. )aracılığıyla paylaştıkları bilgi, düşünce, duygu ve tutumlarının; özel hayata ilişkin olsun ya da olmasın, başka kişi veya kişiler tarafından, özel bir çaba gösterilerek, doğrudan veya dolaylı şekilde (zarfı açılmadan ışığa tutulan mektupta olduğu gibi ), okunmak veya dinlenmek suretiyle öğrenilmesi gerektiği; aynı maddenin 2. cümlesinde ise, anlaşılabilir olsun ya da olmasın, başkalarının haberleşme içeriklerinin kaydı, yani; yazı, ses, görüntü, özel işaretler gibi ortak sembollerin, başka bir nesne üzerine taşınarak (örneğin; ses veya görüntünün, manyetik bant üzerine, yazının başka bir kağıt, defter vb. nesne üzerine geçirilmesi, kopyasının alınması, elektronik iletinin taşınabilir belleğe veya CD’ye aktarılması gibi işlemlerle )sabitlenmesi ayrı bir suç olarak düzenlenmiş olup, bu madde kapsamında yer verilmeyen kişinin kendisiyle yapılan haberleşme içeriğini kaydetmesi eyleminin, koşulları bulunduğu takdirde, 5237 sayılı TCK’nın 134/1-2. cümlesi kapsamında; kişinin kendisiyle yapılan haberleşme içeriğini, belirli olmayan ve birden fazla kişi tarafından algılanabilme imkanı bulunan aleni bir ortamda, ilgilisi veya ilgililerinin rızası dışında ifşa etmesi, yani; yayması, açığa vurması, afişe etmesi, ilan etmesi, kamuoyuna duyurması, özetle; içeriğini öğrenme yetkisi bulunmayan kişi veya kişilerin bilgisine sunması eyleminin, 5237 sayılı TCK’nın 132/3. maddesi kapsamında değerlendirilebileceği,

Ancak;

Kişinin, bir daha kanıt elde etme olanağının bulunmadığı ve yetkili makamlara başvurma imkanının olmadığı ani gelişen durumlarda, örneğin; kendisine karşı işlenmekte olan (cinsel saldırı, hakaret, tehdit, iftira veya şantaj gibi )bir suç söz konusu olduğunda ya da kendisine veya aile birliğine yönelen, onurunu zedeleyen, haksız bir saldırıyı önlemek için, kaybolma olasılığı bulunan kanıtların kaybolmasını engelleyip, yetkili makamlara sunarak güvence altına almak amacıyla, saldırıyı gerçekleştiren tarafın bilgisi ve rızası dışında, konuşma ve haberleşme içeriklerini veya özel hayata ilişkin ses ve görüntülerini dinleme, izleme ya da kaydetme eylemlerinin hukuka aykırı olduğunu kabul etmek mümkün olmadığı gibi, esasen bu hallerde, kişinin hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle hareket ettiğinden de söz edilemeyeceği,

Bu açıklamalar ışığında somut olay gelince, katılanların daha önce kendilerine hakaret ve tehdit içerir sözler söylediklerini işiten sanıkların, sabit ev telefonundan katılanlarla yaptıkları görüşmeyi, hakaret ve tehdit vari sözlerin sarfı üzerine teyp cihazı yardımıyla katılanların rızası dışında kasete kaydedip, elde ettikleri teyp kasetini, katılanlar aleyhine tehdit ve hakaret suçlarından açılan ve kendilerinin şikayetçi olarak yer aldıkları davada, vekilleri marifetiyle, mahkemeye delil olarak sunmaları şeklinde gelişen eylemlerinde suç işleme kastları bulunmadığı anlaşılmakla, yapılan yargılama sonucunda, sanıklara atılı suçun yasal unsurları itibariyle oluşmadığı gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan,

KARAR : C.Savcısının atılı suçtan sanıkların mahkumiyetlerine karar verilmesi gerektiğine ilişkin ve yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle, hükümlerin isteme uygun olarak ONANMASINA, 11.09.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/21425 Karar : 2015/4286 Tarih : 9.03.2015

  • TCK 132. Madde

  • Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçu

Haberleşmenin gizliliğini ihlal suçundan sanığın beraatine ilişkin hüküm, katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Sanık ile katılanın evli iken aralarında görülen boşanma davası bulunduğu, sanığın, katılanın üçüncü kişilerle yaptığı telefon görüşmesini gizlice kayda alarak, bilahare CD’ye aktardıktan sonra boşanma davasına delil olarak sunması şeklinde gerçekleşen eylemde,

Sanığın, haberleşme içeriğini kaydedip, bu kaydı içeren CD’yi, görülmekte olan dava dosyasına delil olarak vermesi biçimindeki eylemleri, TCK’nın 132. maddesindeki haberleşmenin gizliliğini ihlal suçları kapsamında değerlendirilebilir ise de, görüşme ayrıntıları dökümünü üçüncü kişi ya da kişilerle paylaştığı ve/veya çoğaltarak dağıttığına ilişkin hakkında bir iddia ileri sürülmeyen sanığın, boşanma davasındaki iddiasını ispatlama amacını taşıyan eyleminde, hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle hareket etmediği anlaşılmakla, sanığın beraatine karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiştir.

Yapılan yargılama sonunda, yüklenen suç açısından failin kast veya taksirinin bulunmaması gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, katılan vekilinin, suçun unsurlarının oluştuğuna ve beraat hükmüne ilişkin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, beraate ilişkin hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA, 09.03.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2014/22806 Karar : 2015/2635 Tarih : 16.02.2015

  • TCK 132. Madde

  • Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçu

25/07/2011 olan suç tarihi gerekçeli karar başlığına 2011 olarak yanlış yazılmış ise de; bu husus mahallinde düzeltilmesi mümkün yazım hatası kabul edilmiştir.

1- Sanıklar …, …, … ve … hakkında verilen beraat hükmüne yönelik temyiz isteminin incelenmesinde:

Sanıklardan … ile katılan arasında gerçekleşen telefon konuşmalarını, tüm sanıkların kayda aldıktan sonra, görüşme kayıtlarının dökümlerini, sanıklardan … tarafından, katılanla aralarında görülen alacak davasına delil olarak sunduğunun iddia edildiği olayda,

Telefon konuşmalarını kaydetme eylemi yönünden: Katılan ile sanık … arasında gerçekleşen telefon konuşmalarına ait CD’nin bulunmaması, alacak davasına sunulan konuşma dökümlerinden sanıkların kaydettiğinin anlaşılamaması, sanıkların üzerlerine atılı suçu işlemediklerine dair savunmaları dikkate alındığında, sanıkların üçüncü kişiler arasında gerçekleşen telefon konuşmalarını kayda aldıkları sabit olmadığından, sanıklar hakkında beraat kararı verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.

Telefon konuşmalarının alacak davasına delil olarak sunulması eylemi yönünden: Sanıklardan …’un, sanık … ile katılan arasında gerçekleşen telefon konuşmalarını, katılan ile aralarında görülen alacak davasına delil olarak sunması şeklinde gerçekleşen olayda, sanığın eyleminin TCK’nın 132/3. maddesindeki haberleşmenin gizliliğini ihlal suçları kapsamında değerlendirilebilir ise de, görüşme ayrıntıları dökümünü üçüncü kişi ya da kişilerle paylaştığı ve/veya çoğaltarak dağıttığına ilişkin hakkında bir iddia ileri sürülmeyen sanığın, alacak davasındaki iddiasını ispatlama amacını taşıyan eyleminde, hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle hareket etmediği anlaşılmakla, bu eylem yönünden sanık …’in beraatine karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiş olup,

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılan vekilinin, sanıklar hakkında mahkumiyet kararı verilmesi gerektiğine ilişkin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Beraat eden sanıklardan sadece …, … ve … yararına yargılama sırasında kendilerini vekaletnameli bir müdafii aracılığı ile temsil ettirdikleri için vekalet ücreti tayini gerekirken, tüm sanıklar için müdafii yararına vekalet ücretine hükmolunması,

Kanuna aykırı olup, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA; ancak, yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu hususta, aynı Kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden; hüküm fıkrasının ikinci parağrafının hükümden çıkarılarak yerine “sanıklar …, … ve … kendilerini vekille temsil ettirdiklerinden, 1.320 TL vekalet ücretinin hazineden alınarak sanıklar …, … ve …’a verilmesine” ibaresi getirilmek suretiyle, sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

2-Sanık … hakkında verilen beraat hükmüne yönelik temyiz isteminin incelenmesine gelince:

Sanık …’ın, katılan ile arasında gerçekleşen telefon konuşmalarını, katılanın rızası olmaksızın kayda aldıktan sonra, diğer sanıklardan …’e vererek, sanık … ile katılan arasındaki alacak davasına, ses kaydı çıktılarının sunulması şeklinde gerçekleşen olayda,

Sanığın, katılanla yaptığı konuşmaları kaydettiğine ve diğer sanıklara bahsettiğine dair ikrarı, sanık …’in, bahse konu ses kaydının sanık … tarafından kendisine verildiğine yönelik savunması dikkate alındığında, sanık …’ın katılanla yaptığı haberleşme içeriklerinin, haberleşmenin muhatabı olan sanık tarafından, konuşma içeriğini öğrenme yetkisi bulunmayan diğer sanıkların huzurunda alenen sanık …‘in bilgisine sunulması eyleminin TCK’nın 132/3. maddesinde tanımlanan haberleşmenin gizliliğini ihlal suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suçun vasfında yanılgıya düşülerek, üzerine atılı suçtan beraat kararı verilmesi,

Kanuna aykırı olup, katılan vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca, hükmün isteme uygun olarak BOZULMASINA, 16.02.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/25375 Karar : 2014/14170 Tarih : 9.06.2014

  • TCK 132. Madde

  • Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçu

A) Cinsel taciz ve haberleşme içeriklerinin ifşa edilmesi suretiyle haberleşmenin gizliliğini ihlal suçlarından sanığın mahkumiyetine ilişkin hükümlere yönelik temyiz istemlerinin incelenmesinde,

Dosya kapsamına göre, amcasının oğlu …‘un resmi nikahlı eşi olan katılan …‘ın … isimli bir kişi ile gayrimeşru ilişkisi olduğundan şüphelenen sanık …‘un, cep telefonunun numarasını gizleyerek, katılanı arayıp, kısık sesle ve sesini değiştirerek, “Ben … aşkım, nasılsın? Şu an yataktayım…istiyorum” şeklindeki sözlerle katılanı taciz ettiği, muhatabının … olduğunu zannederek bir süre sanıkla konuşan katılanın durumu fark etmesi üzerine sanıkla katılan arasındaki görüşmenin sona erdiği, daha sonra, telefonunu gizli konumdan çıkartıp, tekrar katılanı arayan sanığın, katılana, başkalarıyla ilişkisi olduğunu bildiğini belirterek, kendisine çeki düzen vermesini söylediği, konuyu, fiilen beraber yaşadığı …‘a da anlatan sanığın, …‘dan, katılanla yapacakları telefon görüşmelerini kayda almasını istediği, sanığın istemini yerine getiren …‘un, katılanla telefonda yaptıkları görüşmeleri gizlice kayda almasını müteakip, sanığın, bu kayıtları, katılanın eşine ve akrabalarına dinlettiği iddiasına konu olayda,

Sanığın, katılanın edep ve iffetini rencide edecek şekilde cinsel içerikli sözler sarf ettiğine ve katılan ile fiilen beraber yaşadığı …‘un tarafı olduğu haberleşme içeriklerini başkalarına ifşa ettiğine dair mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmediğinden,

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılan vekilinin bir nedene dayanmayan, sanığın sübuta ilişkin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükümlerin isteme uygun olarak ONANMASINA,

B) Haberleşme içeriklerinin kaydı suretiyle haberleşmenin gizliliğini ihlal suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hükme yönelik temyiz istemlerinin incelenmesine gelince;

TCK’nın 44. maddesinin uygulanabilmesi için, sanığın, işlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet vermesi gerektiğinden, tebliğnamedeki, “Sanık hakkında TCK’nın 132. maddesinin 2. fıkrasınca hüküm kurulması karşısında, TCK’nın 44.maddesi gözetilmeden, sanığın TCK’nın 132/1. maddesince de cezalandırılması” nedeniyle hükmün bozulmasını öneren görüşe iştirak edilmemiştir.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın ve katılan vekilinin yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine; ancak,

Azmettirme, belli bir suçu işleme hususunda henüz fikri olmayan bir kişinin başkası tarafından bu suçu işlemeye karar verdirilmesidir. Azmettirmeden söz edilebilmesi için eylemin tamamlanmış veya teşebbüs aşamasında kalması gerekir. TCK’nın 40. maddesinde de, “(1) Suça iştirak için kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı yeterlidir. Suçun işlenişine iştirak eden her kişi, diğerinin cezalandırılmasını önleyen kişisel nedenler göz önünde bulundurulmaksızın kendi kusurlu fiiline göre cezalandırılır. (2) Özgü suçlarda, ancak özel faillik niteliğini taşıyan kişi fail olabilir. Bu suçların işlenişine iştirak eden diğer kişiler ise azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulur. (3) Suça iştirakten dolayı sorumlu tutulabilmek için ilgili suçun en azından teşebbüs aşamasına varmış olması gerekir.” düzenlemesine yer verilerek, kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin bulunmaması ya da asıl suça ilişkin icra hareketlerine başlanmamış olması halinde, kural olarak azmettirenin cezalandırılamayacağı kabul edilmiştir.

Bu açıklamalar ışığında incelenen dosyada, sanığın fiilen beraber yaşadığı …‘u azmettirmesi sonucunda, …‘un katılanla yaptıkları telefon görüşmelerini kaydettiği iddia ve kabulüne konu olayda,

Kişinin kendisiyle yapılan haberleşme içeriğini kaydetmesi eyleminin TCK’nın 132/1-2. maddesinde suç olarak tanımlanmaması karşısında, sanığın azmettirdiği kabul edilen, “…‘un katılanla yaptıkları telefon görüşmelerini kaydetmesi” eyleminin, hukuka aykırı işlenmiş bir fiil niteliğinde bulunmaması nedeniyle, azmettirmeden dolayı sanığın cezalandırılmasının mümkün olmadığı ve atılı suçtan sanık hakkında CMK’nın 223/2-a maddesi gereğince beraat kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden, yasal olmayan yazılı gerekçelerle sanık hakkında TCK’nın 38/1. maddesi atfıyla aynı Kanunun 132/1-son maddesi gereğince mahkumiyet kararı verilmesi,

Kanuna aykırı olup, sanığın ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 09.06.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi..


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/24020 Karar : 2014/9662 Tarih : 21.04.2014

  • TCK 132. Madde

  • Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçu

1- Hakaret suçundan katılan sanık … (…) hakkındaki mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde,

Anayasa Mahkemesinin 07.10.2009 gün ve 27369 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanıp, yayımından itibaren bir yıl sonra 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe giren, 23.07.2009 gün ve 2006/65 Esas, 2009/114 karar sayılı iptal hükmünün yürürlüğe girdiği tarihe kadar 5237 sayılı TCK’nın 50 ve 52. maddeleri ve 765 sayılı TCK hükümleri uyarınca doğrudan hükmedilip, başkaca hak mahrumiyeti içermeyen 2000 TL’ye kadar (2000 TL. Dahil) adli para cezalarına ilişkin mahkumiyet hükümleri 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı Kanunun 305. maddesi gereğince kesin nitelikte olup, 07.10.2010 ila 6217 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 14.04.2011 tarihine kadar ise mahkumiyet hükümlerinin hiçbir istisna öngörülmeksizin temyizinin mümkün olduğu, 14.04.2011 ve sonrasında ise, doğrudan hükmedilen 3000 TL’ye kadar (3000 TL. Dahil) para cezalarının 5320 sayılı Kanunun Geçici 2. maddesi uyarınca kesin nitelikte olduğu, 23.12.2009 tarihinde verilen 1.500-TL.’den ibaret mahkumiyet hükümlerine karşı suç niteliğine ilişkin de herhangi bir temyiz istemi bulunmadığından katılan sanık … (…) müdafinin temyiz isteminin 1412 sayılı CMUK’un 317. maddesi uyarınca isteme uygun olarak REDDİNE,

2- Haberleşmenin gizliliğini ihlal ve tehdit suçlarından katılan sanık …‘ın, haberleşmenin gizliliğini ihlal suçundan sanık …‘nin beraatlerine ilişkin hükümlere yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;

TCK’nın 132. maddesinin 3. fıkrasında, kişinin kendisiyle yapılan haberleşmelerin içeriğini diğer tarafın rızası olmaksızın hukuka aykırı olarak alenen ifşa etmesi eyleminin suç olarak tanımlandığı, bu suçun oluşabilmesi için ifşanın aleni olarak gerçekleştirilmesi gerektiği, kişinin kendisiyle yapılan haberleşmeyi kaydetmesinin suç olarak kabul edilmemiş olup suç olanın haberleşmenin ifşası olduğu ancak, kişinin, bir daha kanıt elde etme olanağının bulunmadığı ve yetkili makamlara başvurma imkanının olmadığı ani gelişen durumlarda, örneğin; kendisine karşı işlenmekte olan (cinsel saldırı, hakaret, tehdit, iftira veya şantaj gibi) bir suç söz konusu olduğunda ya da kendisine veya aile birliğine yönelen, onurunu zedeleyen, haksız bir saldırıyı önlemek için, kaybolma olasılığı bulunan kanıtların kaybolmasını engelleyip, yetkili makamlara sunarak güvence altına almak amacıyla, saldırıyı gerçekleştiren tarafın bilgisi ve rızası dışında, konuşma ve haberleşme içeriklerini veya özel hayata ilişkin ses ve görüntülerini dinleme, izleme ya da kaydetme eylemlerinin hukuka aykırı olduğunu kabul etmek mümkün olmadığı gibi, esasen bu hallerde, kişinin hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle hareket ettiğinden de söz edilemeyeceği,

Dosya içeriği, katılan sanıklar ve sanık savunmaları, görüşme tespit kayıtlarına göre, katılan sanık …‘ın, kendisini cep telefonundan arayarak kocasıyla ilişkisi olduğu düşüncesiyle kendisine hakaret içerikli sözler söyleyen katılan sanık …‘le yaptığı görüşmeyi kayıt altına alması, bu görüşme sırasında katılan sanık …‘ın yanında olan arkadaşı sanık …‘in, bir ara telefonu arkadaşından alarak katılan sanık …‘e, arkadaşına haksız yere hakaret ettiğini, görüşmeyi kaydettiklerini, savcılığa şikayetçi olacaklarını söylemesi sonrasında, katılan sanık …‘ın, söz konusu görüşme kayıtlarını delil olarak sunarak katılan sanık … hakkında Cumhuriyet Başsavcılığında şikayetçi olması şeklinde gelişen olayda, katılan sanık …‘ın başkaca şekilde ispatlanması mümkün olmayan bir hal içerisinde iken iddiaya konu hakaret sözlerini içeren görüşmeyi sanık …‘le birlikte kayda aldığının anlaşılması karşısında, katılan sanık … ve sanık …‘e atılı suçun yasal unsurlarının oluşmadığının kabulünde isabetsizlik görülmediği, katılan sanık …‘ın, katılan sanık …‘ü birgün ev telefonundan arayarak tehdit ettiği iddiasının başkaca bir delille desteklenmediği anlaşılmakla,

Yapılan yargılama sonunda, katılan sanık …‘a yüklenen tehdit suçunun katılan sanık tarafından işlendiğinin sabit olmadığı, katılan sanık … ve sanık …‘e yüklenen haberleşmenin gizliliğini ihlal suçunun kanuni unsurlarının gerçekleşmediği gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan katılan sanık … müdafinin bir nedene dayanmayan temyiz itirazlarının reddiyle beraata ilişkin hükümlerin isteme uygun olarak ONANMASINA, 21.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/14186 Karar : 2014/4493 Tarih : 24.02.2014

  • TCK 132. Madde

  • Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçu

Belirli veya belirlenebilir iki veya daha fazla kişinin, başkalarının bilmemeleri gerektiği yönünde haklı bir inanç ve iradeyle hareket ederek, gizliliği sağlamaya özen gösterip, elverişli araçlar (internet, telefon, telsiz, faks, mektup, telgraf, kağıt vb.) ve ortak semboller (söz, yazı, işaret vb.) aracılığıyla paylaştıkları bilgi, düşünce, duygu ve tutumlarının; özel hayata ilişkin olsun ya da olmasın, başka kişi veya kişiler tarafından, özel bir çaba gösterilerek, doğrudan veya dolaylı şekilde (zarfı açılmadan ışığa tutulan mektupta olduğu gibi), okunmak veya dinlenmek suretiyle öğrenilmesi eyleminin TCK’nın 132/1-1. cümlesinde; anlaşılabilir olsun ya da olmasın, başkalarının haberleşme içeriklerinin kaydı, yani; yazı, ses, görüntü, özel işaretler gibi ortak sembollerin, başka bir nesne üzerine taşınarak (örneğin; ses veya görüntünün, manyetik bant üzerine, yazının başka bir kağıt, defter vb. nesne üzerine geçirilmesi, kopyasının alınması, elektronik iletinin taşınabilir belleğe veya CD’ye aktarılması gibi işlemlerle) sabitlenmesi eyleminin TCK’nın 132/1-2. cümlesinde haberleşmenin gizliliğini ihlal başlığı altında suç olarak tanımlandığı, bu madde kapsamında yer verilmeyen kişinin kendisiyle yapılan haberleşme içeriğini kaydetmesi eyleminin, koşulları bulunduğu takdirde, aynı Kanunun 134. maddesinde düzenlenen özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturabileceği; haberleşme içeriklerinin, haberleşmenin muhatabı olan diğer kişi tarafından, belirli olmayan ve birden fazla kişi tarafından algılanabilme imkanı bulunan aleni bir ortamda, ilgilisi veya ilgililerinin rızası dışında ifşa edilmesi, yani; yayılması, açığa vurulması, afişe edilmesi, ilan edilmesi, kamuoyuna duyurulması, özetle; içeriğini öğrenme yetkisi bulunmayan kişi veya kişilerin bilgisine sunulması eyleminin TCK’nın 132/3. maddesinde tanımlanan haberleşmenin gizliliğini ihlal suçu kapsamında değerlendirileceği,

Bu açıklamalar ışığında incelenen dosya kapsamına göre; sanığın olay tarihinde, babası …ile müştek….. arasında olan borç ve miktarının gerçek miktarını tespit etmek için ve konuşmaları kayda almak amacıyla müştekiyi cep telefonundan aradığı, müştekinin bilgi ve rızası dışında, bu konuşmayı adli emanette kayıtlı ses kayıt özelliğine sahip cep telefonu ile kaydettiği, daha sonra bu ses kaydı ile birlikte, müştekinin 250 TL borcu olduğu halde 4000 TL’lik icra takibi başlattığından bahisle, babası ile birlikte, açığa atılan imzanın kötüye kullanılması suçundan, müşteki hakkında şikayetçi olmaları şeklinde meydana gelen olayda;

Sanığın eyleminin eyleminin TCK’nın 132/3. cümlesinde düzenlenen haberleşmenin gizliliğini ihlal suçu kapsamında değerlendirilebileceği, ancak, kişinin, bir daha kanıt elde etme olanağının bulunmadığı ve yetkili makamlara başvurma imkanının olmadığı durumlarda, örneğin; kendisine karşı işlenmekte olan (cinsel saldırı, hakaret, tehdit, iftira veya şantaj gibi) bir suç söz konusu olduğunda ya da kendisine veya aile birliğine yönelen, onurunu zedeleyen, haksız bir saldırıyı önlemek için, kaybolma olasılığı bulunan kanıtların kaybolmasını engelleyip, yetkili makamlara sunarak güvence altına almak amacıyla, tarafın bilgisi ve rızası dışında, özel hayata ait bilgileri okuma, konuşma ve haberleşme içeriklerini veya özel hayata ilişkin ses ve görüntüleri dinleme, izleme ya da kaydetme, kişisel verileri kaydetme, ele geçirme ve yayma eylemlerinin hukuka aykırı olduğunu kabul etmek mümkün olmadığı gibi, esasen bu hallerde, kişinin hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle hareket ettiğinden de söz edilemeyeceği gözetildiğinde, bahse konu konuşmaları içeren dökümleri, üçüncü kişi ya da kişilerle paylaştığı ve/veya çoğaltarak dağıttığına ilişkin hakkında bir iddia ileri sürülmeyen sanığın, müşteki ile babası arasındaki icra takibinde gerçek alacak miktarını iddiasını ispatlama amacını taşıyan eyleminde, hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle hareket etmediği anlaşılmakla,

Tebliğnamedeki, “Sanığın katıldığı aleni olmayan bir söyleyişi, diğer mağdurun rızası olmadan ses alma cihazı ile kayda aldığı sabit olduğu ve uzlaşmaya tabi suç kapsamında kaldığı da gözetilmeden, yazılı şekilde beraat kararı verilmesinin yasaya aykırı olduğu” gerekçesiyle hükmün bozulmasını öneren düşünceye iştirak edilmemiştir.

Yapılan yargılama sonunda, sanığa yüklenen fiilin sabit olmadığı gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan, mahalli Cumhuriyet Savcısının sübuta ilişkin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, TCK’nın 139/1. maddesi gereğince atılı suçun soruşturulmasının ve kovuşturulmasının şikayete bağlı olduğu ve müştekinin yargılama sırasında sanık hakkındaki şikayetinden vazgeçtiği görülmüş ise de, 5271 sayılı CMK’nın 223/9. maddesi göz önüne alınarak, beraata ilişkin hükmün isteme aykırı olarak ONANMASINA, 24.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/10872 Karar : 2014/2971 Tarih : 10.02.2014

  • TCK 132. Madde

  • Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçu

1- Belirli veya belirlenebilir iki veya daha fazla kişinin, başkalarının bilmemeleri gerektiği yönünde haklı bir inanç ve iradeyle hareket ederek, gizliliği sağlamaya özen gösterip, elverişli araçlar (internet, telefon, telsiz, faks, mektup, telgraf, kağıt vb.) ve ortak semboller (söz, yazı, işaret vb.) aracılığıyla paylaştıkları bilgi, düşünce, duygu ve tutumlarının; özel hayata ilişkin olsun ya da olmasın, başka kişi veya kişiler tarafından, özel bir çaba gösterilerek, doğrudan veya dolaylı şekilde (zarfı açılmadan ışığa tutulan mektupta olduğu gibi), okunmak veya dinlenmek suretiyle öğrenilmesi eyleminin 5237 sayılı TCK’nın 132/1-1. cümlesinde; anlaşılabilir olsun ya da olmasın, başkalarının haberleşme içeriklerinin kaydı, yani; yazı, ses, görüntü, özel işaretler gibi ortak sembollerin, başka bir nesne üzerine taşınarak (örneğin; ses veya görüntünün, manyetik bant üzerine, yazının başka bir kağıt, defter vb. nesne üzerine geçirilmesi, kopyasının alınması, elektronik iletinin taşınabilir belleğe veya CD’ye aktarılması gibi işlemlerle) sabitlenmesi eyleminin aynı Kanunun 132/1-2. cümlesinde; başkalarının haberleşme içeriklerinin, ilgilisi veya ilgililerinin rızası dışında ifşa edilmesi, yani; yayılması, açığa vurulması, afişe edilmesi, ilan edilmesi, kamuoyuna duyurulması, özetle; içeriğini öğrenme yetkisi bulunmayan kişi veya kişilerin bilgisine sunulması eyleminin aynı Kanunun 132/2; kişinin kendisiyle yapılan haberleşme içeriğini, belirli olmayan ve birden fazla kişi tarafından algılanabilme imkanı bulunan aleni bir ortamda, ilgilisi veya ilgililerinin rızası dışında ifşa etmesi eyleminin aynı Kanunun 132/3. maddelerinde tanımlanan haberleşmenin gizliliğini ihlal suçu kapsamında değerlendirileceği, bu maddede yer verilmeyen kişinin kendisiyle yapılan haberleşme içeriğini kaydetmesi eyleminin, koşulları bulunduğu takdirde, 5237 sayılı TCK’nın 134. maddesinde düzenlenen özel hayatın gizliliği suçunu oluşturabileceği, ayrıca; hükümlerden sonra 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un 79. maddesi ile 5237 sayılı TCK’nın 132. maddesinde yapılan değişiklikle, suç tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 132/4. maddesindeki “Kişiler arasındaki haberleşmelerin içeriğinin basın ve yayın yolu ile yayınlanması hâlinde, ceza yarı oranında artırılır.” hükmü yürürlükten kaldırılarak, 5237 sayılı TCK’nın 132/3. maddesine “İfşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla yayımlanması halinde de aynı cezaya hükmolunur.” cümlesinin ilave edildiği;

Bu açıklamalar ışığında incelenen dosya kapsamına göre; sanık M.. Ö..’ün arkadaşının oğlu ile katılanın kızının evlenip kısa sürede boşandıkları, bu ayrılık ile ilgili haberlerin yazılı ve görsel basında yer aldığı dönemde, sanık M.. Ö..’ün olaylar ile ilgili konuşmak üzere, “Show TV” isimli televizyon kanalının iç yapımlar sorumlusu olan diğer sanık M.. E..’in, içerik ve yönetiminden sorumlusu olduğu “S.. S.. adlı programa konuk olduğu, programa verilen arada, sanık M.. Ö.. ve katılan arasında evlilik ile ilgili olarak yapılan cep telefonu görüşmesinin, sanık M.. Ö.. tarafından, karşı tarafın sesi hoparlöre verilmek suretiyle katılanın bilgisi, izni ve rızası olmadan, kameraman tarafından hem görüntülü hemde sesli olarak kaydedilip bu programda yayınlanarak seyircilere izlettirildiği olayda;

Sanık M.. Ö..’ün, katılanın tarafı olduğu haberleşme içeriklerini, onun bilgisi ve rızası dışında, televizyon kanalında yayınlanmak üzere, diğer sanık M.. E..’in yapımından ve içeriğinden sorumlu olduğu programa vererek yayınlamaları karşısında, sanık M.. Ö..’ün, 6352 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önce, suç tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 132/3-4. fıkralarında düzenlenen haberleşmenin gizliliğini ihlal; ayrıca, sanık M.. C.. 5237 sayılı TCK’nın 132/2-4. maddesinde düzenlenen haberleşmenin gizliliğini ihlal suçundan mahkumiyetlerine karar verilmesi gerekirken, haberleşmenin gizliliğini ihlal suçunun uygulamasında haberleşme içeriğindeki konuşmaların niteliğinin önemli olmadığı, katılanın sesinin hoparlöre verilmek suretiyle ifşa edilmesi ile suçun oluştuğu göz ardı edilerek, “katılanın konuşmada TRT geldi, onunla röportaj yapacağım, şeklindeki beyanı nedeniyle, konuşmanın gizliliğinin kalmadığı” şeklindeki yasal olmayan ve dosya kapsamına uygun düşmeyen gerekçelerle sanıkların beraatlerine karar verilmesi kanuna aykırı,

2- Hükümlerden sonra 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanunun 6352 sayılı Kanunun Geçici 1. maddesinin, “31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı; a) Soruşturma evresinde, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171 inci maddesindeki şartlar aranmaksızın kamu davasının açılmasının ertelenmesine, b) Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine, c) Kesinleşmiş olan mahkûmiyet hükmünün infazının ertelenmesine, karar verilir.” hükmü gereğince, 5237 sayılı TCK’nın 7/2. maddesi uyarınca, sanıkların hukuki durumunun yeniden tayin ve takdirinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş olup, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 10.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS