0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Hakaret Suçu

TCK Madde 125

(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.

(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.

(3) Hakaret suçunun;

a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,

b) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,

c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle, İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.

(4) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/15 md.) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.

(5) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/15 md.) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır.



TCK Madde 125 Gerekçesi

Madde metninde hakaret suçu tanımlanmıştır. Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukukî değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığıdır.

Bu düzenlemede 765 sayılı Türk Ceza Kanununda benimsenen hakaret ve sövme suçu ayırımı kaldırılmıştır.

Hakaret suçunun oluşabilmesi için, kişiye somut bir fiil veya olgu isnat edilmelidir. Örneğin, kamu görevlisinin bir kişiden bir iş karşılığında belli bir miktar rüşvet aldığı yönünde isnatta bulunulması durumunda hakaret söz konusudur. Kişiye isnat olunan somut fiilin gerçek olup olmamasının, hakaret suçunun oluşması bakımından bir önemi yoktur. Ancak, iddia olunan hususun gerçek olduğunun ispat edildiği durumlarda, fail cezalandırılmayacaktır.

Keza, kişiye herhangi bir olayla irtibatlandırmadan, soyut olarak yakıştırmalarda bulunulması hâlinde de, hakaret suçu oluşur. Kötü bir niteliği veya huyu ifade eden sözler, somut bir fiil veya olguyla irtibatlandırılmadıkları hâlde, yine de hakaret suçunu oluştururlar. Örneğin, bir kimseye “serseri”, “alçak”, “hayvan” denmesi hâlinde, somut fiil isnadı söz konusu değildir. Aynı şekilde kişiye soyut olarak “hırsız”, “rüşvetçi”, “sahtekâr”, “fahişe” gibi yakıştırmalarda bulunulması hâlinde de hakaret suçu oluşmaktadır. Kişinin bedenî arızasını ifade etmekle veya kişiye bir hastalık izafe etmekle de hakaret suçu işlenmiş olur. Örneğin, kişiye “kör”, “şaşı”, “topal”, “kambur”, “kel” vs. demekle; kişiye “psikopat”, “frengili” veya “AİDS’li” demekle, hakaret suçu işlenmiş olur.

Dikkat edilmelidir ki; davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleştirilmesi gerekir. Kişiye onu toplum nazarında küçük düşürmek amacına yönelik olarak belli bir siyasî kanaatin isnat edilmesi hâlinde de hakaret suçu oluşur. Örneğin, bir kişiye “faşist”, “komünist” veya “mürteci” demekle, hakaret suçu işlenmiş olur. Bir kişiye izafeten söylenen sözün veya bulunulan davranışın o kişiyi küçük düşürücü nitelikte olup olmadığını tayin ederken, toplumda hâkim olan telâkkileri, örf ve âdetleri göz önünde bulundurmak gerekir.

Hakaret suçu, kişi muhatap alınarak işlenebilir. Bu durumda huzurda hakaret söz konusudur.

Hakaret suçu, kişinin gıyabında da işlenebilir. Kişiye hazır bulunmadığı bir ortamda veya doğrudan muttali olamayacağı bir surette hakaret edilmesi durumunda, gıyapta hakaret söz konusudur. Ancak, gıyapta hakaretin cezalandırılabilmesi için, fiilin mağdurun gıyabında ve fakat en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir. Bu kişilerin toplu veya dağınık olmalarının suçun oluşumu üzerinde bir etkisi yoktur. Bir veya iki kişiyle ihtilat ederek de mağdura hakaret edilebilir. Bu gibi durumlarda da esasında bir haksızlık gerçekleşmektedir. Ancak, izlenen suç siyaseti gereğince, gıyapta hakaretin cezalandırılabilmesi için, mağdurun gıyabında en az üç kişiyle ihtilat edilerek, yani en az üç kişi muhatap alınarak hakaretin yapılması şart olarak aranmıştır.

Maddenin ikinci fıkrasında, hakaretin mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir mesajla yapılması hâlinde, birinci fıkra hükmüne istinaden cezaya hükmedileceği kabul edilmiştir. Buna göre, kişiyi muhatap alan mektup, telgraf, telefon ve benzerî araçlarla yapılan hakaret de, huzurda hakaret olarak cezalandırılmalıdır.

Maddenin üçüncü fıkrasında, hakaret suçunun kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenmesi, bu suçun bir nitelikli hâli olarak kabul edilmiştir. Keza, hakaret suçunun dinî, siyasî, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı ya da kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle işlenmesi hâlinde, verilecek cezanın bir yıldan az olamayacağı hüküm altına alınmıştır.

Maddenin dördüncü fıkrası hakaret suçunun alenen işlenmesi, bu suçun bir nitelikli şekli olarak kabul edilmiştir. Aleniyet için aranan temel ölçüt, fiilin, gerçekleştiği koşullar itibarıyla belirli olmayan ve birden fazla kişiler tarafından algılanabilir olmasıdır.

Keza, aleniyetin basın ve yayın yoluyla gerçekleşmesi durumunda artırma oranı ayrıca düzenlenmektedir.

Maddenin son fıkrasında, kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde, suçun kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılacağı hüküm altına alınmıştır.


TCK 125 Hakaret Suçu Yargıtay Kararları


Ceza Genel Kurulu 2018/46 E. , 2021/38 K.

  • TCK 125, TCK 106

  • Hakaret suçu ile tehdit suçu arasındaki fark

  • “Seni öldüreceğim! Senin ananı avradını sinkaf edeceğim!” şeklindeki sözler tehdit suçu oluşturur.

Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğü’ne göre, “Gözdağı verme” anlamına gelen tehdit, bir kimsenin bir zarara veya kötülüğe uğratılacağının bildirilmesidir. Bu bildirimin sözlü olması mümkün olduğu gibi başka yollarla ve bu bağlamda davranışlar yoluyla da yapılması mümkündür. Bu nedenle tehdit suçu; söz, yazı, resim, şekil veya işaret ile de işlenebilecek bir suç olup önemli olan gerçekleştirileceği belirtilen haksızlığın mağdurun bilgisine ulaştırılmasıdır (M. Emin Artuk, A. Gökcen, A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitabevi, Ankara, 6. Bası, s. 100).

Tehdidin, mağdurun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe yaratmaya objektif olarak elverişli olması yeterli olup, saldırının kişinin veya başkasının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına, belirli bir ağırlıkta olmak kaydıyla malvarlığına veya bunlar dışındaki sair bir kötülüğe yönelik olması gereklidir. Suçun oluşabilmesi için mağdurun iç huzurunun bozulup bozulmadığının veya korkup korkmadığının ayrıca araştırılmasına gerek yoktur. Önemli olan failin tehdidi oluşturan fiili “Korkutmak amacıyla” yapmış olmasıdır (Majno, Ceza Kanunu Şerhi, Sevinç Matbaası, Ankara 1978, C. II, s. 127; A. Pulat Gözübüyük, Mukayeseli Türk Ceza Kanunu, 5. Bası, C. II, s. 517 ve 873).

Tehdit suçuyla korunan hukuki yarar TCK’nın 106. maddesinin gerekçesinde; “Tehdidin koruduğu hukukî değer, kişilerin huzur ve sükûnudur; böylece kişilerde bir güvensizlik duygusunun meydana gelmesi engellenmektedir. Bu nedenle, söz konusu madde ile insanın kendisine özgü sulh ve sükûnuna karşı işlenen saldırılar cezalandırılmış olmaktadır. Fakat, tehdidin bu maddeyle korumak istediği esas değer, kişinin karar verme ve hareket etme hürriyetidir.” şeklinde açıklanmıştır.

Uyuşmazlıkla ilgili olarak ele alınması gereken diğer suç olan hakaret, TCK’nın 125. maddesinde;

Maddenin birinci fıkrasında hakaret suçunun temel şekli, üçüncü ve dördüncü fıkralarında ise nitelikli hâlleri düzenlenmiş, madde gerekçesinde de; “Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığıdır.” açıklaması yapılmıştır. Buna göre, suçun konusu kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup somut bir fiil veya olgu isnat etme ya da sövme suretiyle kişilerin onur, şeref ve saygınlığına saldırma eylemi hakaret suçunu oluşturacaktır.

Ceza Genel Kurulunun birçok kararında da belirtildiği üzere; 5237 sayılı TCK’da, 765 sayılı Kanun’daki hakaret ve sövme suçu ayrımı kaldırılmıştır. Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığı olduğundan, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Somut bir fiil ya da olgu isnat etmek veya sövmek şeklindeki seçimlik hareketlerden biri ile gerçekleştirilen eylem, bireyin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte ise hakaret suçu oluşacaktır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

14.05.2013 tarihinde Denizli 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2013/100 esas sayılı dosyası üzerinden yapılan yargılamanın duruşması sırasında sanık …’ın, işlerinin bozulmasından, dükkânının kapanmasından ve evlenmesine engel olmasından sorumlu tuttuğu şikâyetçi …’e yönelik olarak “Seni öldüreceğim! Senin ananı avradını sinkaf edeceğim!” şeklinde sözler söylediği, bu hususun Mahkeme heyeti tarafından tutanağa geçirildiği ve Yerel Mahkemece sanığın eylemi sabit görülerek hakaret ve tehdit suçlarından ayrı ayrı mahkûmiyet hükümleri kurulduğu anlaşılmış ise de;

Sanık ile şikayetçi arasında Denizli 2. Ağır Ceza Mahkemesinde yürütülen kamu davasından dolayı husumet bulunması, sanığın savunmasında sinirlendiği için suça konu sözleri söylemiş olabileceğini beyan eylemiş olması, sanık tarafından şikayetçiye söylenen “Senin ananı avradını sinkaf edeceğim!” şeklindeki sözlerin “Seni öldüreceğim!” şeklindeki tehdit içerikli sözlerden hemen sonra söylenmiş olması karşısında; eylemin gerçekleştirildiği sırada sergilenen davranışlar dikkate alındığında, tehdit kastı ile hareket ettiği konusunda kuşku bulunmayan sanık tarafından söylenen sözlerin olayın bütünlüğü içerisinde kül halinde geleceğe yönelik olarak hayata ve cinsel dokunulmazlığa karşı tehdit suçunu oluştuğu kabul edilmelidir.

Öte yandan Yerel Mahkemece gerekçeli kararın “Olay Ve Kanıtların Değerlendirilmesi” bölümünde yargılama konusu olayla ilgisi bulunmayan “sanık hakkında yaralama suçundan cezalandırılması istemi ile kamu davası açılmış ise de; sanığın eyleminin yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun unsuru olduğundan sanık hakkında yaralama suçundan hüküm kurulmasına yer olmadığına dair karar verildiği,” ibaresine yer verilmiş ise de bu husus sonuca etkili görülmemiştir.


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/68

  • TCK 125
  • Cumhuriyet savcısına kaba ve nezaketsiz söz söylemek hakaret suçuna vücut vermez.

Bu düzenleme ile 765 sayılı TCK’dan farklı olarak hakaret ve sövme ayrımı kaldırılmış, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat etmek veya sövmek, hakaret suçunu oluşturan seçimlik hareketler olarak belirlenmiştir. (Mahmut Koca- İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s.430)

Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir.

Eleştiri ise, herhangi bir kişiyi, eseri, olayı veya konuyu enine, boyuna, derinlemesine her yönüyle incelemek, belli kriterlere göre ölçmek, değerlendirmek, doğru ve yanlış yanlarını sergilemek amacıyla ortaya konulan görüş ve düşüncelerdir. Genelde beğenmemek, kusur bulmak olarak kabul görmekte ise de eleştirinin bir amacının da konuyu anlaşılır kılmak, sonuç çıkarmak ve toplumu yönlendirmek olduğunda kuşku yoktur.

Her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir.

Kamu görevlilerinin, görevlerini yerine getirirken fonksiyonlarını etkilemeyi ve saygınlıklarına zarar vermeyi amaçlayan aşağılayıcı saldırılara karşı korunmaları zorunlu olmakla birlikte, demokratik bir hukuk devletinde, kamu görevini üstlenenleri denetlemek, faliyetlerini değerlendirmek ve eleştirmek de kaynağını Anayasa’dan alan düşünceyi açıklama özgürlüğünün sonucudur. Eleştirinin sert bir üslupla yapılması, kaba olması ve nezaket sınırlarını aşması, eleştirenin eğitim ve kültür düzeyine bağlı bir olgu ise de eleştiri yapılırken görüş açıklama niteliğinde bulunmayan, küçültücü, aşağılayıcı ifadeler kullanılmamalı, düşünceyi açıklama sınırları içinde kalınmalıdır.

AİHM’e göre, öncelikle ifadelerin bir olgu isnadı mı yoksa değer yargısı mı olduğu belirlenmelidir. Zira olgu isnadı kanıtlanabilir bir husus iken, bir değer yargısının kanıtlanmasının istenmesi dahi ifade özgürlüğüne müdahale sayılabilecektir. Yargılamaya konu olan ifadeler bir değer yargısı içermekte olup somut bir olgu isnadından bahsedilemiyorsa, değer yargılarını destekleyecek ‘yeterli bir altyapı’nın mevcut olup olmadığı AİHM tarafından göz önünde bulundurulacaktır. Zira değer yargılarının dahi belli düzeyde olgusal temel içermesi gerektiği kabul edilmektedir. Öte yandan, hiçbir veriye dayanmayan ve hiçbir altyapısı bulunmayan bir değer yargısı AİHM tarafından da ifade özgürlüğü sınırları içerisinde kabul görmemektedir. Olgu isnadı içeren ifadeler konusunda ise, en azından ilk bakışta güvenilir görünen delil sunulması gerektiği kabul edilmektedir. Elbette ki, bu deliller sunulamadığı takdirde, AİHM, iddiaların gerçekliğinin kanıtlanmasını beklemektedir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanığın şikâyetçisi olduğu inceleme dışı bir soruşturma nedeniyle bir kısım şüpheliler hakkında B. Cumhuriyet savcısı olarak görev yapan şikâyetçi E.G. tarafından kasten yaralama suçundan iddianame düzenlenirken, şüphelilerden A. hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar verdiği, bu karara itiraz eden sanığın, itiraz dilekçesinde şikâyetçiye hitaben; “…Bu savcının dünyadan haberi yok. Eğer mafya, çete, yolsuzluk, haksızlık, adaletsizlik varsa bu savcı gibi görevini doğru yapmayanlar yüzünden, memleket batıyor, suç oranı artıyor, hırsızlar, kültürsüzler sokaklar dolmuş yol kesiyorlar. Savcı E.G. bunlara arka çıkıyor, hakkımı helal etmiyorum. Allah bu savcıdan hesap sorsun, devletten aldığı parayı geri ödesin, bu işi bıraksın…” şeklinde ifadeler kullandığı olayda;

Sanığın savunması ile itiraz dilekçesinin bütünlüğü ve yazılış amacı gözetildiğinde kullanılan ifadeler nezaket dışı, kaba, rahatsız edici ve ağır eleştiri niteliğinde ise de bu ifadelerin katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadı içermemesi ve sövme fiilini de oluşturmaması nedeniyle hakaret suçunun kanuni unsurlarının gerçekleşmediği kabul edilmelidir.


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/215

  • TCK 125
  • Sanığın üzerine yürüdüğü katılana yönelik “…Gâvur polisisiniz, böyle devlet olmaz, sizin maaşınızı ben veriyorum…” şeklinde sözler söylediği olayda; sanığın kendisi ve yakın akrabalarına yönelik katılan polis memurunun tutum ve davranışlarından duyduğu rahatsızlık sonucu kullandığı anlaşılan bu sözlerin katılanın şahsi ve mesleki itibarını hedef almaması, yapılan uygulama nedeniyle katılanın eylemlerine yönelik bulunması, somut olay bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde söz konusu ifadelerin muhatabın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta değil, kaba söz ve ağır eleştiri mahiyetinde olması karşısında hakaret suçunun unsurlarıyla oluşmadığı kabul edilmelidir.

Doğal haklardan kabul edilen ifade hürriyeti, çoğulcu demokrasilerde, vazgeçilemez ve devredilemez bir niteliğe sahiptir. Öğretide değişik tanımlara rastlanmakla birlikte, genel bir kabulle ifade/düşünce hürriyeti, insanın özgürce fikirler edinebilme, edindiği fikir ve kanaatlerinden dolayı kınanmama, bunları meşru yöntemlerle dışa vurabilme imkân ve özgürlüğüdür. Demokrasinin “Olmazsa olmaz şartı” olan ifade hürriyeti, birçok hak ve özgürlüğün temeli, kişisel ve toplumsal gelişmenin de kaynağıdır. İşte bu özelliğinden dolayı ifade hürriyeti, temel hak ve hürriyetler kapsamında değerlendirilerek, birçok uluslararası belgeye konu olmuş, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda da ayrıntılı düzenlemelere tabi tutulmuştur.

Bu bağlamda;

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 19. maddesinde; “Herkesin görüş ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, karışmasız görüş edinme ve herhangi bir yoldan ve hangi ülkede olursa olsun bilgi ve düşünceleri arama, alma ve yayma özgürlüğünü içerir.”,

İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 10. maddesinin birinci fıkrasında; “Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir.”

Hükümlerine yer verilmiştir

Anayasamıza bakıldığında; 25. maddede “Düşünce ve kanaat hürriyeti” başlığı altında; “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne amaçla olursa olsun kimse düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz. Düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.”

26.maddede, AİHS’nin 10. maddesinin birinci fıkrasındaki düzenlemeye benzer şekilde; “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.”

Düzenlemelerinin yer aldığı görülmüştür.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi konuya ilişkin olarak; “İfade özgürlüğü, toplumun ilerlemesi ve her insanın gelişmesi için esaslı koşullardan biri olan demokratik toplumun ana temellerinden birini oluşturur. İfade özgürlüğü, 10. maddenin sınırları içinde, sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenmeye değmez görülen ‘haber’ ve ‘düşünceler’ için değil, ama ayrıca Devletin veya nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir; bunlar olmaksızın demokratik toplum olmaz. Bu demektir ki, başka şeyler bir yana, bu alanda getirilen her ‘formalite’, ‘koşul’, ‘yasak’ ve ‘ceza’, izlenen meşru amaçla orantılı olmalıdır.” şeklinde görüş belirtmiştir (Handyside/ Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 07.12.1976). Görüldüğü gibi Sözleşme’nin 10. maddesinin birinci fıkrası ile Anayasa’nın 25 ve 26. maddelerinde ifade (düşünce) hürriyeti en geniş anlamıyla güvence altına alınmıştır. Günümüz özgürlükçü demokrasilerinde, istisnalar dışında, geniş bir yelpazeyle düşünceyi açıklama korunmakta ve ifade hürriyeti kapsamında değerlendirilmek suretiyle özgürlüğün sağladığı haklardan en geniş şekilde yararlandırılmaktadır.

Ne var ki; iftira, küfür, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici söz ve beyanlar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeye yönelen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik bulunan ifadeler ise düşünce özgürlüğü bağlamında hukuki koruma görmemekte, suç sayılmak suretiyle cezai yaptırımlara bağlanmaktadır.

Bu bağlamda TCK’nın “Hakaret” başlıklı 125. maddesi; “(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.

(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.

(3) Hakaret suçunun;

a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,

b) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,

c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,

İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz

(4) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.

(5) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır.” biçiminde düzenlenmiştir.

Bu düzenleme ile 765 sayılı TCK’dan farklı olarak hakaret ve sövme ayrımı kaldırılarak onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat etmek veya sövmek, hakaret suçunu oluşturan seçimlik hareketler olarak belirlenmiştir. (Mahmut Koca- İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s.430)

Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Eleştiri ise, herhangi bir kişiyi, eseri, olayı veya konuyu enine, boyuna, derinlemesine her yönüyle incelemek, belli kriterlere göre ölçmek, değerlendirmek, doğru ve yanlış yanlarını sergilemek amacıyla ortaya konulan görüş ve düşüncelerdir. Genelde beğenmemek, kusur bulmak olarak kabul görmekte ise de eleştirinin bir amacının da konuyu anlaşılır kılmak, sonuç çıkarmak ve toplumu yönlendirmek olduğunda kuşku yoktur.

Her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir.

Kamu görevlilerinin, görevlerini yerine getirirken fonksiyonlarını etkilemeyi ve saygınlıklarına zarar vermeyi amaçlayan aşağılayıcı saldırılara karşı korunmaları zorunlu olmakla birlikte, demokratik bir hukuk devletinde, kamu görevini üstlenenleri denetlemek, faaliyetlerini değerlendirmek ve eleştirmek de kaynağını Anayasa’dan alan düşünceyi açıklama özgürlüğünün sonucudur. Eleştirinin sert bir üslupla yapılması, kaba olması ve nezaket sınırlarını aşması, eleştirenin eğitim ve kültür düzeyine bağlı bir olgu ise de eleştiri yapılırken görüş açıklama niteliğinde bulunmayan, küçültücü, aşağılayıcı ifadeler kullanılmamalı, düşünceyi açıklama sınırları içinde kalınmalıdır. AİHM’e göre, öncelikle ifadelerin bir olgu isnadı mı yoksa değer yargısı mı olduğu belirlenmelidir. Zira olgu isnadı kanıtlanabilir bir husus iken, bir değer yargısının kanıtlanmasının istenmesi dahi ifade özgürlüğüne müdahale sayılabilecektir. Yargılamaya konu olan ifadeler bir değer yargısı içermekte olup somut bir olgu isnadından bahsedilemiyorsa, değer yargılarını destekleyecek “Yeterli bir altyapı”nın mevcut olup olmadığı AİHM tarafından göz önünde bulundurulacaktır. Zira değer yargılarının dahi belli düzeyde olgusal temel içermesi gerektiği kabul edilmektedir. Öte yandan, hiçbir veriye dayanmayan ve hiçbir altyapısı bulunmayan bir değer yargısı AİHM tarafından da ifade özgürlüğü sınırları içerisinde kabul görmemektedir.

Olgu isnadı içeren ifadeler konusunda ise en azından ilk bakışta güvenilir görünen delil sunulması gerektiği kabul edilmektedir. Elbette bu deliller sunulamadığı takdirde, AİHM, iddiaların gerçekliğinin kanıtlanmasını beklemektedir.

Anayasa Mahkemesinin bir kararında da vurguladığı üzere mahkemelerin, düşüncelerin açıklanması ve yayılmasına yönelik olarak tazminata veya cezaya karar verirken ifade özgürlüğünün kullanılmasından kaynaklanan yarardan çok daha ağır basan, korunması gereken bir yararın varlığını somut olgulara dayanarak göstermeleri gerekir (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 114). İfade özgürlüğüne yapılan müdahalenin hakkın ihlali boyutuna ulaşıp ulaşmadığı incelenirken soyut bir değerlendirme yapılmayıp; kullanılan ifadelerin türünün, kamusal tartışmalara katkı sunma ölçüsünün, ifadelere yönelik kısıtlamaların niteliğinin ve kapsamının, ifadelerin kimin tarafından dile getirildiğinin, kime yöneldiğinin ve kamuoyu ile diğer kişilerin kullanılan ifadeler karşısında sahip oldukları hakların ağırlığının gerektiği gibi değerlendirilip değerlendirilmediğine bakılmalıdır (Bekir Coşkun, B. No: 2014/12151, 04.06.2015, § 57).

İfade özgürlüğüyle büyük ölçüde eleştiri özgürlüğünün güvence altına alınması hedeflenmektedir. Bu nedenle, düşüncelerin açıklanması ve yayılması sırasında kullanılan ifadelerin sert olması doğal karşılanmalıdır.

Diğer taraftan Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğüne göre “gâvur”; dinsiz kimse, Müslüman olmayan kimse, merhametsiz, acımasız, inatçı anlamlarına gelmektedir. Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Katılan polis memurunun, Pendik Adliyesi girişinde görevli olduğu, olay tarihinde sanık … ile eşi ve kayınvalidesinin birlikte adliyeye gelerek içeri girmek istedikleri, katılanın sanıktan kapı tipi metal detektörden geçmesini istediği, ancak sanığın buna karşı çıkması sebebiyle aralarında tartışma çıktığı ve sanığın üzerine yürüdüğü katılana yönelik “…Gâvur polisisiniz, böyle devlet olmaz, sizin maaşınızı ben veriyorum…” şeklinde sözler söylediği olayda; sanığın kendisi ve yakın akrabalarına yönelik katılan polis memurunun tutum ve davranışlarından duyduğu rahatsızlık sonucu kullandığı anlaşılan bu sözlerin katılanın şahsi ve mesleki itibarını hedef almaması, yapılan uygulama nedeniyle katılanın eylemlerine yönelik bulunması, somut olay bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde söz konusu ifadelerin muhatabın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta değil, kaba söz ve ağır eleştiri mahiyetinde olması karşısında hakaret suçunun unsurlarıyla oluşmadığı kabul edilmelidir.


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/512

  • TCK 125
  • “Kapa çeneni, psikolojik sorunun var herhâlde, sen hastasın, hastaneye git, dengesiz, kadına bak ya” şeklindeki sözler kaba ve nezaket dışı hitap tarzı olup hakaret suçuna vücut vermez.

Avukat olan sanığın, şikâyetçi vekili sıfatıyla takip ettiği karşılıksız çek keşide etme suçundan yapılan yargılamada, kendisine yaklaşık iki yıldır tebligat yapılmaması üzerine, dosyayı incelediği mahkeme kaleminde, duruşma gününü bildiren tebligatın eski adresine çıkarılmış olması nedeniyle dosyadaki gelişmelerden haberdar olmadığını görünce önce zabıt kâtibi olan tanık Seval, ardından da yazı işleri müdürü olan katılanla tartıştığı ve katılana “Kapa çeneni, psikolojik sorunun var herhâlde, sen hastasın, hastaneye git, dengesiz, kadına bak ya” dediği olayda; sanığın katılanla tartışması sırasında sarfettiği sözlerin anlamı, söylenme amacı, katılanın konumu ve görevi birlikte değerlendirildiğinde, söz konusu ifadeler; nezaket dışı, kaba, rahatsız edici hitap tarzı ve ağır eleştiri niteliğinde olup, muhatabın onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadı içermemesi ve sövme fiilini de oluşturmaması nedeniyle hakaret suçunun kanuni unsurlarının gerçekleşmediği kabul edilmelidir.


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/472

  • TCK 125
  • Polislere hitaben “sizin yaptığınız eşkiyalık” şeklindeki sözler kaba söz ve ağır eleştiri mahiyetindedir.

Polis memuru olan katılanların, olay günü bir kişinin evinin kapısının zorlandığına dair haber merkezinden aldıkları ihbar üzerine, olaya karışan kişilerin belirlenmesi amacıyla ihbarda belirtilen adres çevresinde araştırma yaptıkları sırada, bu adrese yakın yerde gördükleri sanık … ile inceleme dışı diğer sanıklar … ve …‘ın görevlileri fark edince ara sokağa girmeleri nedeniyle durumlarından şüphelenerek durdurdukları, kendilerine kimliklerini ibraz etmelerini söyleyerek üzerlerinde kaba üst araması yapmak istediklerinde sanık …‘nın katılanlara “Hop ne oluyor, sizin yaptığınız eşkıyalık, buna yol kesme denir, siz polis olamazsınız, arama kararınızı gösterin” dediği, katılanlar tarafından önleme arama kararı kendisine gösterildiğinde de; “Bu nasıl arama kararı, böyle arama kararı mı olur?” dediği olayda; sanığın katılanlara hitaben söylediği sözlerde yer alan “eşkıyalık” kelimesinin anlamı, söylenme amacı, katılanların konumu ve görevleri birlikte değerlendirildiğinde; inceleme dışı diğer sanıklarla birlikte yolda yürüdüğü sırada katılan polis memurlarının kendilerini durdurup açıklama yapmadan ve arama kararı göstermeden üstlerini arama girişiminde bulunmalarına karşılık olarak, katılanların kişiliklerine değil, görevlerini kanuna uygun bir şekilde yerine getirmediklerini vurgulamaya yönelik söylenen bu sözlerin, ifade özgürlüğü kapsamında kaba söz ve ağır eleştiri niteliğinde olup, katılanların …., şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadı içermemesi ve sövme fiilini de oluşturmaması nedeniyle hakaret suçunun kanuni unsurlarının gerçekleşmediği kabul edilmelidir.


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/318

  • TCK 125
  • Hakaret suçunda aleniyet unsuru ve zincirleme suç

I- Sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanma şartlarının bulunup bulunmadığına ilişkin uyuşmazlık konusunun incelenmesinde;

Sanık İ. ve inceleme dışı sanıkların alkollü şekilde araç kullanması nedeniyle haklarında yasal işlem yapılmak üzere görevlilerce karakola getirildikleri, sanık ve inceleme dışı sanıklar hakkında tutanak düzenlenirken sanığın şikâyetçi K.’yi iterek “Sen bu işlemi nasıl yaparsın, ben ajanım ajan” dediği, bunun üzerine sanığın polis memurları tarafından karakol binası dışına çıkarıldığı, şikâyetçinin karakolun giriş kapısına giderek dışarıda bulunan inceleme dışı sanık F.’yi çağırdığı, bu esnada sanığın da karakola girip, şikâyetçinin üzerine doğru yürüyerek “Seni dava edeceğiz, sen göreceksin” şeklinde sözler söylediği, yeniden dışarıya çıkarılan sanığın bu kez karakolun dış kapısı önünde “A., Y. sokayım, senin var ya, senin ecdadının A., Y. Sokayım” diyerek şikâyetçiye hakaret ettiği, sonrasında karakolun bahçe kapısı duvarı üzerinde bulunan demir muhafazalı aydınlatma lambasını eliyle vurup kırdığı olayda; sanığın, şikâyetçiye yönelik birden fazla kez hakaret içeren sözlerinin aynı yerde ve çok kısa zaman aralığı içerisinde söylemesi karşısında; hukuki anlamda bütünlük arz eden eylemlerinin tek bir suç oluşturduğu ve hakkında TCK’nın 43.maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygulanma şartlarının bulunmadığı kabul edilmelidir.

II- Karakol binası önünde işlenen hakaret suçunda aleniyet unsurunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin değerlendirilmesinde;

5237 sayılı TCK’nın 125. maddesinin dördüncü fıkrasında hakaret suçunun alenen işlenmesi, bu suçun nitelikli bir şekli olarak kabul edilmiştir. Bu fıkraya ilişkin madde gerekçesinde, aleniyet için aranan temel ölçüt, fiilin, gerçekleştiği koşullar itibarıyla belirli olmayan ve birden fazla kişiler tarafından algılanabilir olması şeklinde belirtilmiştir.

Hakaret suçunun, belirsiz sayıdaki kişiler tarafından işitilebilecek, görülebilecek ve algılanabilecek bir ortamda veya çok sayıda kişinin öğrenmesini sağlayacak herhangi bir araçla işlenmesi halinde, aleniyet vardır. Aleniyetin varlığı için, çok sayıda insanın hakareti öğrenmesinin olanaklı olması yeterlidir; söylenenlerin fiilen duyulması şart değildir. Aleniyet halinde, mağdur, hakaretin az sayıda kişi önünde gerçekleşmesine oranla, daha fazla rencide olacağı için, bu nitelikli hâl kabul edilmiştir. (Nur Centel, Hamide Z., Özlem Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, Beta Yayınevi, 3. Baskı, 2016, s. 235). Suçun basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde de alenen işlendiği kabul edilmelidir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanığın hakaret fiilini gerçekleştirdiği karakol binasının ön tarafının herkese açık bir yer olması ve söylenen sözlerin belirsiz sayıda kişi tarafından algılanabilir mahiyette bulunması karşısında, aleniyet unsurunun gerçekleştiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.

III- Sanık hakkında hüküm kurulurken temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak tayin edilmesi gerekip gerekmediğinin değerlendirilmesine gelince;

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Kabahatler Kanunu uyarınca hakkında işlem yapılmak üzere karakola getirilen sanığın, şikâyetçiye yönelik birden fazla, çok kez ve sürekli hakarette bulunduğu göz önüne alındığında, sanığın kasta dayalı kusurunun ağırlığı ve suçun işleniş biçimi dikkate alınarak temel cezanın eylem ile orantılı olacak şekilde alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesi gerekmektedir.


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/312

  • TCK 125
  • Hakime yönelik “cebinizi dolduruyorsunuz” şeklindeki söz hakaret suçuna vücut verir.

1-Mağdur …‘ye yönelik kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığı;

Sanığın, oğluna yönelik kasten yaralama ve hakaret suçlarından yapılan yargılamada davanın sanığı hakkında 05.10.2012 tarihli oturumda her iki suçtan da beraat kararı verilmesi ve bu kararı öğrenmesi üzerine aynı tarihte, yargılama yapan ve hükümleri kuran hâkim mağdur …‘nin odasına giderek mağdura “Siz nasıl böyle bir karar verdiniz, sizin adaletiniz yok mu, cebinizi dolduruyorsunuz, bizim ödediğimiz vergilerle maaşınızı alıyorsunuz, taraf tutuyorsunuz” dediği olayda; sanığın mağdura hitaben söylediği cebini doldurmak deyimi; “Karşılaştığı elverişli durumlardan yararlanarak bol para kazanmak” anlamına gelmekte ise de, bu deyim sanığın ayrıca söylediği “Taraf tutuyorsunuz” şeklindeki sözle birlikte değerlendirilmesi gerektiğinden, bu sözlerin cümlenin bütünü içerisindeki anlamı, söylenme amacı, mağdurun konumu ve görevi dikkate alındığında, bu sözlerle, mağdurun mesleğinin gerektirdiği tarafsızlık ilkesine aykırı olarak elde ettiği haksız menfaat sonucunda davanın diğer tarafına iltimas sağladığının ima edilmesi karşısında; sanığın söylediği sözlerin eleştiri boyutunu aştığı ve mağdurun onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil ve olgu isnadı içerdiği anlaşıldığından, hakaret suçunun kanuni unsurlarının gerçekleştiği kabul edilmelidir.

2- Mağdur …‘e yönelik kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığı;

Mağdur hâkim …‘nin suç duyurusu üzerine başlatılan soruşturmada sanığın, soruşturmayı yürüten mağdur Cumhuriyet Savcısı … huzurunda ifadesi alındıktan sonra ifade tutanağını okuyup imzalaması istendiğinde mağdura “Siz hâkim …‘nin dediklerini yazmışsınız, benim dediklerimi yazmıyorsunuz size yazıklar olsun” dediği olayda; üzüntü ve kınamanın çokluğunu anlatan “yazıklar olsun” şeklindeki söz, rahatsız edici ve ağır eleştiri niteliğinde ise de, mağdurun onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadı içermemesi ve sövme fiilini de oluşturmaması nedeniyle hakaret suçunun kanuni unsurlarının gerçekleşmediği kabul edilmelidir.


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/300

  • TCK 125
  • “Sen yalancısın, nasıl avukatsın” şeklindeki sözler rahatsız edici, nezaket dışı ve kaba hitap tarzı niteliğinde olduğundan hakaret suçu oluşturmaz.

Katılanın, sanığın bürosuna gelerek borcunu 10 Mayıs tarihinde ödeyeceği konusunda söz verdiğine ilişkin beyanına karşın sanığın bu beyanların doğru olmadığını savunması ve alacağın miktarı konusunda taraflar arasında ihtilaf bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde; sanığın katılana yönelik sarf ettiği “Sen yalancısın, nasıl avukatsın” şeklindeki sözlerin, katılanın, borcun belirtilen tarihte ödeneceği konusunda söz verildiğine ilişkin beyanına karşılık olarak ve borç miktarının gerçek durumu yansıtmadığını vurgulamak için söylenmiş olabileceği, somut olayın özellikleri de gözetildiğinde rahatsız edici, nezaket dışı ve kaba hitap tarzı niteliğindeki bu sözlerin katılanı küçük düşürmeye matuf olarak söylenmemesi nedeniyle hakaret suçunun kanuni unsurlarının gerçekleşmediği kabul edilmelidir.


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2017/34

  • TCK 125
  • “Allah belasını versin” şeklindeki sözler beddua niteliğinde olduğundan hakaret suçu oluşturmaz.

Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanlığı tarafından yapılan infaz koruma memurluğu mülakat sınavına katılan oğlunun başarılı bulunmaması üzerine sanığın, Adalet Bakanlığına hitaben yazdığı dilekçede yer alan “… Mülakat imtihanında yapılan haksızlığı yapanın Allah belasını versin, çoluk çocuğu hayır görmesin, ömür boyu sürünsün, … Adalet bu ise adalet olmaz olsun, adaleti böyle kullananın Allah belasını versin, haksızlık yapanları kahretsin, ömür boyu sürüm sürüm sürünsün, mazlumların haklarını ondan alsın, … Çocuğumun hakkını yiyenlerin en büyük musibetler başına ve çocuklarına gelsin, …” şeklindeki ifadeler beddua niteliğinde, nezaket dışı, kaba ve rahatsız edici sözler ise de komisyon üyelerinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadı içermediğinden ve sövme fiilini de oluşturmadığından hakaret suçunun kanuni unsurlarının gerçekleşmediği kabul edilmelidir.


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2017/113

  • TCK 125
  • Apartman boşluğunda işlenen hakaret suçunda aleniyet unsuru gerçekleşmez.

Apartman boşluğunda işlenen hakaret suçunda aleniyet unsurunun gerçekleşip gerçekleşmediği; 5237 sayılı TCK’nın 125. maddesinin dördüncü fıkrasında hakaret suçunun alenen işlenmesi, bu suçun nitelikli bir şekli olarak kabul edilmiştir. Bu fıkraya ilişkin madde gerekçesinde, aleniyet için aranan temel ölçüt, fiilin, gerçekleştiği koşullar itibarıyla belirli olmayan ve birden fazla kişiler tarafından algılanabilir olması şeklinde belirtilmiştir.

Hakaret suçunun, belirsiz sayıdaki kişiler tarafından işitilebilecek, görülebilecek ve algılanabilecek bir ortamda veya çok sayıda kişinin öğrenmesini sağlayacak herhangi bir araçla işlenmesi halinde, aleniyet vardır. Aleniyetin varlığı için, çok sayıda insanın hakareti öğrenmesinin olanaklı olması yeterlidir; söylenenlerin fiilen duyulması şart değildir. Aleniyet halinde, mağdur, hakaretin az sayıda kişi önünde gerçekleşmesine oranla, daha fazla rencide olacağı için, bu nitelikli hâl kabul edilmiştir. (Nur Centel, Hamide Z., Özlem Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, Beta Yayınevi, 3. Baskı, 2016, s. 235). Suçun basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde de alenen işlendiği kabul edilmelidir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanığın hakaret fiilini apartman boşluğunda gerçekleştirdiği olayda; apartman boşluğunun herkese açık bir yer olmayıp, apartman sakinlerinin kullanımına mahsus olması ve apartman boşluğunda söylenen sözlerin herkes tarafından duyulma imkânının bulunmaması karşısında, aleniyet unsuru oluşmadığı halde hakaret suçunun alenen işlendiği kabul edilerek sanığın cezasında artırım yapılması yasaya aykırıdır.


Yargıtay 18CD Karar : 2016/9171

  • TCK 125
  • Hakaret suçunun ihtilat unsurunun gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda tanığın mutlaka dinlenmesi gerekir.

5271 sayılı CMK’nın 54’üncü maddesine göre yeminin sadece Mahkeme veya Cumhuriyet Savcısı huzurunda dinlenen tanıklara verilebileceğinin belirtildiği, usulüne uygun tanık dinlenebilmesi için ise CMK’nın 45 vd. maddeleri gereğince yeminden çekinme hakkı olan kişiler dışında kalan ya da CMK’nın 50. maddesinde yemin verilemeyen tanıklardan olmayan kişilerin yemin etmesinin zorunlu olduğu, bu düzenlemeler çerçevesinde, kolluğun usulüne uygun olarak tanık dinleme yetkisinin bulunmadığı ve gıyapta hakaretin oluşabilmesi için hakaret eyleminin üç kişiyle ihtilat edilmesi gerektiği dikkate alınarak, mahkemece olayın tek delili olmadığı gerekçesiyle dinlenmesinden vazgeçilen tanık ‘in kolluk ifadesiyle yetinilerek sanık hakkında hüküm kurulmuş ise de, ihtilat unsurunun oluştuğunun ispatı için, ‘in tanık olarak dinlenmesinde zorunluluk bulunduğu gözetilmeden, eksik kovuşturma ile yazılı şekilde hüküm kurulması, bozma nedenidir.


Yargıtay 18. Ceza Dairesi 2019/8104 E. , 2020/4096 K.

  • TCK 125/3-a
  • Failin kamu görevlisi olduğunu bilmediği şahsa karşı gerçekleştirmiş olduğu hakaret eyleminde kastın suçun temel şekline yönelik olduğu gözetilmeden, suçun nitelikli halini düzenleyen TCK’nın 125/3-a maddesinden hüküm kurulması bozma nedenidir.

TCK’nın 30/2. maddesinde, kişinin, suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hallerinin gerçekleştiği hususundaki hatasından yararlanması öngörülmüştür. Suçun nitelikli hallerinde hatada, failin işlediği fiilin suç oluşturduğu konusunda herhangi bir yanılgısı söz konusu olmayıp, yanılgı fiile ilişkindir. Eğer fail, daha ağır bir netice öngören nitelikli hali kastetmeden hareket etmiş, ancak yanılgı sonucu nitelikli hal gerçekleşmiş ise, istemediği ağır neticeden sorumlu tutulamayacaktır.

Yargılamaya konu somut olayda; sanık hakkında Adana Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2014/40358 sayılı evrakı üzerinden yürütülen soruşturma kapsamında, sanığa ulaşılamaması üzerine UYAP SMS üzerinden kullanmakta olduğu 0543 242 28 21 nolu cep telefonuna ifadesine başvurulmak üzere Adana Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat etmesi, Adana ili dışındaysa Cumhuriyet Savcısına belirtilen cep telefonu hattına adresi konusunda mesajla bilgi vermesi, aksi halde hakkında yakalama ya da zorla getirme emri talep edileceğinin ihtar edilmesi üzerine, sanık tarafından katılana cep telefonunu arayarak ve mesaj atarak, hakaret ettiği iddiasıyla açılan davada, sanığın, bu mesajı adliye personeline gösterdiğini, kendisine böyle bir sistem olmadığını söylediklerini, mesaj gönderen kişinin dolandırıcı olduğunu düşündüğünü, daha sonra telefon görüşmeleri sırasında kendisinin TC numarasını yanlış bildirdiği halde kendisine ekrandan görüyorum dediğini, bu nedenle şahsın kendisini kandırdığını düşündüğünü, özür dilediği ve suç işleme kastının bulunmadığı” şeklindeki savunması karşısında, failin kamu görevlisi olduğunu bilmediği şahsa karşı gerçekleştirmiş olduğu hakaret eyleminde kastın suçun temel şekline yönelik olduğu gözetilmeden, suçun nitelikli halini düzenleyen TCK’nın 125/3-a maddesinden hüküm kurulması, bozma nedenidir.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/40684 Karar: 2017/12607 Tarih: 08.11.2017

  • TCK 125. Madde

  • Hakaret Suçu

1- ) Kasten yaralama suçuna dair kararda öngörülen cezanın nitelik ve niceliğine göre, verildiği tarih itibariyle hükmün temyiz edilmez olduğu anlaşıldığından, tebliğnameye uygun olarak, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1 ve 1412 Sayılı CMUK’nın 317. maddeleri uyarınca, sanık …‘ın TEMYİZ İSTEĞİNİN REDDİNE,

2- ) Hakaret suçunun temyizinde,

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede,

Sanığa yükletilen hakaret eylemiyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemin sanık tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,

Eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tipine uyduğu,

Sokak üzerinde gerçekleşen eylem bakımından TCK’nın 125/4. maddesinin uygulanması gerektiği gözetilmemiş ve aynı Kanunun 61/8. maddesi hükmüne aykırı olarak, tercih edilen adli para cezası yıl olarak belirlenip artırım ve indirimler de bunun üzerinden yapılarak sonuç adli para cezası eksik belirlenmiş ise de, aleyhe temyiz olmadığından bozma yapılamayacağı,

Temel cezanın doğrudan TCK’nın 125/3-a maddesi gereğince tayini yerine, önce aynı Kanun’un 125/1 maddesi uyarınca belirlenmesi sonuca etkili olmadığından bozmayı gerektirmediği,

SONUÇ : Anlaşıldığından, sanık …‘ın ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiş olmakla, tebliğnamedeki isteme uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKMÜN ONANMASINA, 08.11.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/30532 Karar: 2017/10246 Tarih: 04.10.2017

  • TCK 125. Madde

  • Hakaret Suçu

Müştekinin, sanıklardan şikayetçi olmasına rağmen mahkeme tarafından katılma hakları hatırlatılmadan yargılamaya son verildiği, müştekinin yasal süresinde temyiz dilekçesi vermek suretiyle katılma iradesini ortaya koyduğu anlaşılmakla, suçtan zarar gören müştekinin, katılan sıfatıyla davaya kabulüne karar verilerek yapılan incelemede:

1-)Sanık hakkında kasten yaralama suçuna dair hükümde öngörülen cezanın nitelik ve niceliğine göre, verildiği tarih itibariyle hükmün temyiz edilemez olduğu anlaşıldığından, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1 ve 1412 Sayılı CMUK’nın 317. maddeleri uyarınca katılanın tebliğnameye aykırı olarak, TEMYİZ İSTEĞİNİN REDDİNE,

2-)Sanık hakkında kasten yaralama suçundan verilen hükmün temyizinde;

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Eyleme ve yükletilen suça yönelik katılanın temyiz iddiaları yerinde görülmediğinden tebliğnameye aykırı olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKMÜN ONANMASINA,

3-)Sanık hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçundan kurulan hükmün temyizinde;

Sanığa yükletilen görevi yaptırmamak için direnme eylemiyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerin ve bu eylemin sanık tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,

Eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tipine uyduğu,

Cezanın kanuni bağlamda uygulandığı,

Anlaşıldığından, sanığın ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmediğinden tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKMÜN ONANMASINA,

4-)Sanık hakkında hakaret suçundan kurulan hükmün temyizine gelince;

Başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

a-)TCK’nın 125/4. maddesinde ağırlaştırıcı neden olarak öngörülen aleniyetin gerçekleşmesi için olay yerinde başkalarının bulunması yeterli olmayıp, hakaretin belirlenemeyen sayıda kişi ve herkes tarafından görülme, duyulma ve algılanabilme olasılığının bulunması, herhangi bir sınırlama olmaksızın herkese açık olan yerlerde işlenmesinin gerekmesi karşısında, “ tadilat sebebiyle hasta kabulü yapılmayan hastanenin 3. katında” aleniyet ögesinin ne şekilde oluştuğu tartışılıp açıklanmadan, yetersiz gerekçeyle cezanın anılan Kanun maddesi gereğince artırılması,

b-)Suç tarihi itibariyle sabıkasız olan sanık hakkında, suçtan doğan maddi bir zararın bulunmaması, manevi zararın ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmasına engel teşkil etmemesi sebebiyle CMK’nın 231 /5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağının değerlendirilmemesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı ve sanık …‘nın temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnameye uygun olarak, HÜKMÜN BOZULMASINA,yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 04.10.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/33069 Karar: 2017/6987 Tarih: 01.06.2017

  • TCK 125. Madde

  • Hakaret Suçu

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

1- ) Tehdit suçundan kurulan hükmün temyizinde;

Sanığa yükletilen tehdit eylemiyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemin sanık tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,

Eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tipine uyduğu,

Anlaşılmış ve ileri sürülen başkaca temyiz nedenleri yerinde görülmediği gibi hükmü etkileyecek oranda hukuka aykırılığa da rastlanmamıştır.

Ancak;

TCK’nın 53/1-b maddesindeTCK’nın 53/1-b maddesinde yer alan hak yoksunluğunun uygulanmasına dair hükmün, Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarih ve 2014/140 esas, 2015/85 Sayılı kararıyla iptal edilmesi sebebiyle uygulanma olanağının ortadan kalkmış olması ve TCK’nın 53/l- ( c ) maddesindeki hak yoksunluğunun sanığın kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri yönünden koşullu salıverme tarihine kadar, diğer kişilere karşı belirtilen yetkiler yönünden mahkum olunan hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar geçerli olacağının gözetilmemesi,

Bozmayı gerektirmiş, sanık …‘un temyiz iddiaları bu sebeple yerinde ise de, bu husus, yeniden duruşma yapılmasına gerek olmaksızın düzeltilebilir nitelikte olduğundan, temyiz edilen kararın açıklanan noktası “hükümden TCK’nın 53/1-b maddesinde yer alan hak yoksunluklarının uygulanmasına dair kısmın çıkartılması ve “sanık hakkında TCK’nın 53/1- ( c ) maddesinde yer alan hak yoksunluğunun kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri yönünden koşullu salıverilme tarihine kadar, diğer kişiler yönünden ise hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar uygulanması” suretiyle tebliğnameye uygun olarak HÜKMÜN DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

2- ) Hakaret suçundan kurulan hükmün temyizinde ise; başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

a- ) Sanık hakkında TCK’nın 125/1,, 4 maddeleri uyarınca belirlenen 1 yıl 2 ay hapis cezasından aynı Kanun 62. maddesine göre 1/6 oranında indirim yapıldığında 11 ay 20 gün hapis cezasına hükmedilmesi gerekirken, 1 yıl 10 gün olarak belirlenmesi suretiyle fazla ceza tayini,

b- ) TCK’nın 53/1-b maddesinde yer alan hak yoksunluğunun uygulanmasına dair hükmün, Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarih ve 2014/140 esas, 2015/85 Sayılı kararıyla iptal edilmesi sebebiyle uygulanma olanağının ortadan kalkmış olması ve TCK’nın 53/l- ( c ) maddesindeki hak yoksunluğunun sanığın kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri yönünden koşullu salıverme tarihine kadar, diğer kişilere karşı belirtilen yetkiler yönünden mahkum olunan hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar geçerli olacağının gözetilmemesi,

c- ) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçuna dair ceza belirlenirken, temel cezanın 125/3-a maddesi yerine 125/1. maddesi uyarınca belirlenmesi,

d- ) Suçun işlendiği Cumhuriyet Savcısı odasının aleni yer olmadığı gözetilmeden, olayla ilgisi bulunmayan ve yerinde görülmeyen gerekçe ile TCK’nın 125/4. maddesinin uygulanması,

SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık …‘un temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnameye uygun olarak HÜKMÜN BOZULMASINA, yeniden hüküm kurulurken CMUK’nın 326/ son maddesinin gözetilmesine,yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 01.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/25916 Karar: 2017/5523 Tarih: 10.05.2017

  • TCK 125. Madde

  • Hakaret Suçu

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine, dosya kapsamına göre sanık …‘in görevli memura hakaret eyleminin nezarethaneye alınacağının bildirildiği bekleme odasında başladığı anlaşıldığından ve sanıklardan Uğur’un adli sicil kaydındaki 2006/93 E. sayılı dosyasından verilen 3000TL. Adli para cezasına mahkumiyet hükmünün verildiği tarih itibariyle temyizi mümkün olduğu anlaşılmakla, tebliğnamedeki görüşe iştirak edilmeyerek, yapılan incelemede;

1- ) Sanık … hakkındaki görevli memura hakaret, görevi yaptırmamak için direnme, hakaret, mala zarar verme, konut dokunulmazlığını ihlal suçlarından mahkumiyet kararlarının temyizi üzerine yapılan incelemede;

Sanığa yükletilen görevli memura hakaret, hakaret, mala zarar verme, konut dokunulmazlığını ihlal eylemleriyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerin ve bu eylemlerin sanık tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,

Eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tiplerine uyduğu,

Hakaret suçunun aleni bir yer olan sokak da işlenmesine karşın, sanık hakkında TCK’nın 125/4. maddesi uygulanmamış ise de, aleyhe temyiz olmadığından bozma yapılamayacağı,

Anlaşılmış ve ileri sürülen başkaca temyiz nedenleri yerinde görülmediği gibi hükmü etkileyecek oranda hukuka aykırılığa da rastlanmamıştır.

Ancak;

Anayasa Mahkemesi’nin hükümden sonra 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 08.10.2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 Sayılı kararı ile TCK’nın 53. maddesinin ( 1 ) numaralı fıkrasının ( b ) bendine yönelik olarak vermiş olduğu iptal kararlarının uygulanması zorunluluğu,

Bozmayı gerektirmiş, sanık …‘ın ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmüş olmakla HÜKÜMLERİN BOZULMASINA, ancak; bu husus yeniden duruşma yapılmasına gerek olmaksızın düzeltilebilir nitelikte olduğundan, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi delaletiyle 1412 Sayılı Kanun’un 322. maddesi uyarınca, hükümdeki 53/1. maddenin uygulanmasına dair kısımlarda yer alan “b ) seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasi hakları kullanmaktan” ibarelerinin çıkartılması suretiyle, tebliğnameye aykırı olarak HÜKÜMLERİN DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

2- ) Sanık … hakkındaki tehdit suçundan mahkumiyet kararının temyizi üzerine yapılan incelemede;

a- ) Sanığın adli sicil kaydına göre Sivas 1. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2010/1153 esas sayılı dosyası üzerinden katılan …‘a karşı tehdit eyleminden ceza aldığı, her iki dosyanın suç tarihlerinin aynı olduğu dikkate alındığında, sanık hakkında aynı konuda açılmış başka bir dava olup olmadığı araştırılıp sonucuna göre sanığın hukuksal durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeyerek eksik incelemeyle karar verilmesi,

b- ) Anayasa Mahkemesi’nin hükümden sonra 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 08.10.2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 Sayılı kararı ile TCK’nın 53. maddesinin ( 1 ) numaralı fıkrasının ( b ) bendine yönelik olarak vermiş olduğu iptal kararlarının uygulanması zorunluluğu,

Bozmayı gerektirmiş, sanık …‘ın temyiz nedenleri yerinde olduğundan tebliğnameye aykırı olarak HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine,

3- ) Sanık … hakkındaki hakaret, tehdit, mala zarar verme ve konut dokunulmazlığını ihlal suçlarından mahkumiyet kararlarının temyizi üzerine yapılan incelemede; başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

a- ) Adli sicil kaydında tekerrüre esas hükümlülüğü bulunan sanık hakkında, TCK’nın 58. maddesinin uygulanmaması,

b- ) Hakaret suçunun aleni bir yer olan sokak da işlenmesine karşın, sanık hakkında TCK’nın 125/4. maddesi uygulanmaması,

c- ) Anayasa Mahkemesi’nin hükümden sonra 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 08.10.2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 Sayılı kararı ile TCK’nın 53. maddesinin ( 1 ) numaralı fıkrasının ( b ) bendine yönelik olarak vermiş olduğu iptal kararlarının uygulanması zorunluluğu,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık … ve Cumhuriyet Savcısının temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnamedeki isteme aykırı olarak, HÜKÜMLERİN BOZULMASINA, yeniden hüküm kurulurken Cumhuriyet Savcısının temyizinin kapsamı ile 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 Sayılı CMUK’nın 326/ son maddesinin gözetilmesine, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 10.05.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/13248 Karar: 2017/3108 Tarih: 12.04.2017

  • TCK 125. Madde

  • Hakaret Suçu

Oluşa ve dosya kapsamına göre; sanık … ile katılan mağdur …‘ın bir müddet aynı kargo firmasına ait iş yerinde birlikte çalışmalarından dolayı birbirlerini tanıdıkları, sanığın iş yerinden ayrıldığı dönemde, profil resmi olarak sanığın resminin kullanıldığı … adlı facebook hesabından, mağdurun facebook hesabına, “Selam Sultan Hanım, nasılsınız?” ve “İnsan bu kadar güzel olunca cevap vermiyor, haklısın da.” şeklinde 16.09.2013 tarihli iki mesaj gönderilmesini müteakip, mağdurun, iş yeri sahibi olan tanık Beşir’den sanığı telefonla arayıp, olayla ilgisinin bulunup bulunmadığını öğrenmesini istediği, mağdurun talebi doğrultusunda, 17.09.2013 günü saat 10.00 sularında, sanığı telefonla arayan tanık Beşir’in konuyu sanığa ilettiği ve sanığın … adlı facebook hesabı ile bir ilgisinin bulunmadığını ifade ettiği; ancak, bu telefon görüşmesinden yaklaşık 2 saat sonra, … adlı facebook hesabındaki sanığa ait profil resminin kaldırılıp, profile manzara resmi konulduğu ve aynı gün saat 13.00 sularında, mağdurun iş yerine giderek, onunla tartışan sanığın, … adlı facebook hesabının sahibi olmadığını ve facebook adlı sosyal paylaşım sitesinde başkalarına ait resimlerle rahatlıkla sahte hesaplar açılabileceğini mağdura ispatlama saikiyle ve onun rızası olmaksızın mağdurun facebook profilindeki resmini kullanarak “Nesrin Hülya E.” adıyla yeni bir facebook hesabı açtığı olayda,

Mağdurun kişisel veri niteliğindeki resmini, hukuka uygunluk nedenlerinin bulunmaması sebebiyle hukuka aykırı olduğunda tereddüt bulunmayan bir yöntemle “Nesrin Hülya E.” adlı facebook hesabı üzerinden başkalarının görgüsüne sunan sanık hakkında, genel kastla işlenen verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan dolayı mahkumiyet kararı verilmesine dair yerel mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir.

Bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın savunma hakkının kısıtlandığına, sübuta, delillerin takdirinde yanılgıya düşüldüğüne dair sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1- ) TCK’nın 136/1. maddesinde seçenek olarak adli para cezasına yer verilmediği ve sanığa hapis cezası hükmedildiği halde, temel ceza tayin edilirken, “takdiren takdiren para cezasının” ibarelerine de yer verilmesi,

2- ) Sanığa verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan dolayı TCK’nın 136/1. maddesi gereğince 1 yıl hapis cezası belirlendikten sonra, “Sanığın üzerine atılı hakaret suçunu alenen işlediği anlaşılmakla TCK’nın 125/4 maddesi uyarınca cezası 1/6 oranında artırılarak sanığın 10 Ay Hapis Cezası ile Cezalandırılmasına,” biçiminde, somut olayla ilgisi ve uygulama alanı bulunmayan TCK’nın 125/4. maddesinin tatbik edilmesi ve artırımdan söz edildiği halde hükmedilen temel cezada indirim yapılıp netice cezanın 10 ay hapis cezası olarak tayin edilmesi suretiyle hükmün karıştırılması,

3- ) TCK’nın 51/3. maddesi uyarınca, cezası ertelenen sanık hakkında, bir yıldan az, üç yıldan fazla olmamak üzere ve mahkum olunan ceza süresinden az olmayacak şekilde denetim süresi belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi ve TCK’nın 51/7. maddesi gereğince sanığın denetim süresi içerisinde kasten suç işlemesi durumunda ertelenen hapis cezasının kısmen veya tamamen infaz edileceğinin, aynı Kanun’un 51/8. maddesi gereğince denetim süresini iyi halli olarak geçirmesi durumunda cezasının infaz edilmiş sayılacağının kararda belirtilmemesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerle 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 12.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2014/4-755 Karar: 2017/126 Tarih: 07.03.2017

  • TCK 125. Madde

  • Hakaret Suçu

Eylemin sübutuna dair bir uyuşmazlık ve bu kabulde dosya kapsamı itibarıyla herhangi bir isabetsizliğin bulunmadığı somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın, ilkokul öğretmeni olan katılana yönelik hakaret eyleminin, katılanın yürütmüş olduğu kamu görevinden kaynaklanıp kaynaklanmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

Olay tarihinde, katılanın sözleşmeli öğretmen olarak görev yaptığı okulun bahçesinde teneffüs saatinde top oynayan öğrencilerin, toplarını bitişikte bulunan sanığın bahçesine kaçırdıkları, sanığın da bu sebeple okulun bahçesine gelerek öğrencilere kızdığı, sanığın öğrencilerine kızdığını duyan 6/1-c maddesi kapsamında kamu görevlisi olan katılanın okul bahçesine çıktığında, sanığın katılana “ben seni çocukların topu bahçeme kaçmasın diye kaç defa uyardım, sen çocuklarına sahip çıkmıyorsun, devamlı içerdesin, içerde ne b..k yediğiniz belli değil” diyerek hakaret ettiği anlaşılmaktadır.

Katılan aşamalarda; teneffüste okulda fotokopi çekerken okul bahçesinde oynayan öğrencilerin korkarak içeri koştuklarını görüp dışarı çıktığında, sanığın okul bahçesindeki çocuklara bağırdığını ve kendisine “ben seni çocukların topu bahçeme kaçmasın diye kaç defa uyardım, sen çocuklarına sahip çıkmıyorsun, devamlı içerdesin, içerde ne b..k yediğiniz belli değil” diyerek öğrencilerin yanında hakaret ettiğini söylemiş, öğrenci olan tanıklar …, M. G., B. D. ve … da katılanla benzer beyanlarda bulunmuşlardır.

Sanık aşamalarda; olay tarihinde okulun bitişiğinde bulunan bahçesine öğrencilerin girdiklerini, daha önceden tanımadığı öğretmen olan katılanın yanına giderek “öğrencilere sen söylersen seni dinlerler” dediğini savunmuştur.

Hakaret suçu 125. maddesinde;

“(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi gerekir.

(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.

(3) Hakaret suçunun;

a-) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,

b-) Dinî, siyasî, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,

c-) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,

İşlenmesi hâlinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.

(4) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.

(5) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça dair madde hükümleri uygulanır” şeklinde düzenlenmiştir.

Maddenin birinci fıkrasında hakaret suçunun temel şekli, üçüncü ve dördüncü fıkralarında ise nitelikli halleri düzenlenmiş olup, madde gerekçesinde de; “Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığıdır” şeklinde açıklama yapılmıştır.

TCK’nun “Soruşturma ve kovuşturma koşulu” başlıklı 131. maddesinin birinci fıkrasında ise; “Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenen hariç; hakaret suçunun soruşturulması ve kovuşturulması, mağdurun şikâyetine bağlıdır” hükmüne yer verilmiştir.

Buna göre, 131/1. maddesinde kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret dışında kalan hakaret suçlarının şikâyete tâbi olduğu açıkça ifade edilmiştir.

Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kişilere yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir.

Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenen hakaret suçuna ilişkin; 5237 Sayılı düzenleme, 765 Sayılı farklı olup, 765 Sayılı Kanun uygulamasında “memur” kavramına yer verilerek, memura görev sırasında herhangi bir sebeple hakaret edilmesi hali dahi nitelikli hal olarak düzenlenmiş iken, 5237 Sayılı Kanunda memur kavramını da içerecek şekilde “kamu görevlisi” kavramına yer verilerek, yalnızca kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret edilmesi nitelikli hal olarak kabul edilmiştir. “Kamu görevlisi” kavramı 5237 Sayılı TCK’nun 6/1-c maddesinde “Kamu görevlisi deyiminden; kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi… anlaşılır” şeklinde tanımlanmıştır.

Görev sırasında ancak görevinden dolayı olmayan hakaretler ise, 125. maddenin 1. fıkras 1. fıkrasında düzenlenen basit hakaret olarak kabul edilerek, soruşturulması ve kovuşturulması da mağdurun şikâyetine bağlı tutulmuştur.

“Görevinden dolayı” hakaretin kabulü için; yapılan kamu görevi ile hakaret eylemi arasında nedensellik bağının bulunması gerekmektedir. Hâkim her somut olayda nedensellik bağının bulunup bulunmadığını araştırarak, sonucuna göre, eylemin, suçun basit haline mi yoksa nitelikli haline mi uyduğunu saptayacaktır. Bu saptama yapılırken, hakaret eylemlerine muhatap olan kamu görevlisinin faile karşı doğrudan veya dolaylı görev yapması koşulu aranmayacaktır. Zira, hakaret doğrudan görevle ilgili olabileceği gibi, görevin yerine getiriliş yöntemi ya da sonuçları ile ilgili de olabilir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Olay tarihinde, katılanın sözleşmeli öğretmen olarak görev yaptığı okulun bahçesinde teneffüs saatinde top oynayan öğrencilerin, toplarını bitişikte bulunan sanığın bahçesine kaçırdıkları, sanığın da bu sebeple okulun bahçesine gelerek öğrencilere kızdığı, sanığın öğrencilerine kızdığını duyan 6/1-c maddesi kapsamında kamu görevlisi olan katılanın okul bahçesine çıktığında, sanığın katılana “ben seni çocukların topu bahçeme kaçmasın diye kaç defa uyardım, sen çocuklarına sahip çıkmıyorsun, devamlı içerdesin, içerde ne b..k yediğiniz belli değil” diyerek hakaret ettiği olayda; sınıf öğretmeni olan katılanın, yaşı küçük olan ilkokul öğrencileri üzerinde denetim ve gözetim sorumluluğunun bulunması ve bunun kesintisiz bir şekilde teneffüs sırasında da devam etmesi, sanığın katılanın öğretmen olduğunu bilmesi ve katılana karşı eyleminin katılanın yaptığı görevin yerine getiriliş biçimi ile ilgili olması karşısında, sanık tarafından söylenen hakaret içerikli sözler ile katılan tarafından ifa edilen kamu görevi arasında nedensellik bağı bulunduğu ve eyleminin 125/3-a. maddesinde öngörülen kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.

Bu itibarla; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, usul ve kanuna uygun bulunan yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

1-) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2-) Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 17.12.2013 gün ve 14461-32455 Sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,

3-) Vize Sulh Ceza Mahkemesi’nin 03.12.2009 gün ve 112-143 Sayılı hükmü usul ve kanuna uygun bulunduğundan ONANMASINA,

4-) Dosyanın, mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 07.03.2017 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/18243 Karar: 2017/2413 Tarih: 06.03.2017

  • TCK 125. Madde

  • Hakaret Suçu

İstem yazısında; “ Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22.01.2013 tarihli ve 2012/10-534 esas, 2013/15 Sayılı kararı ile itiraz merciinin sadece şekli olarak değil, hem maddi olay, hem de hukuki yönden inceleme yapabileceği yönündeki kararı gözönüne alınarak yapılan incelemede;

1- ) 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 73/1. maddesinde yer alan “Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olan suç hakkında yetkili kimse altı ay içinde şikâyette bulunmadığı takdirde soruşturma ve kovuşturma yapılamaz.” şeklindeki düzenleme nazara alındığında, katılanın kendisine hakaret edildiğini öğrendiği 2011 yılı Şubat ayı itibarıyla kanuni süresi geçtikten sonra 11.12.2012 tarihinde şikâyette bulunması sebebiyle sanık hakkında açılan kamu davasının düşmesine karar verilmesi gerektiği,

2- ) 5237 Sayılı Kanun’un 125/1. maddesinin son cümlesinde yer alan; “Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.” şeklindeki düzenleme karşısında, gıyapta hakaret suçunun “ihtilat” unsurunun somut olayda gerçekleşmemesi sebebiyle sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği cihetle,

İtirazın bu yönlerden kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” denilmektedir.

Hukuksal Değerlendirme:

5271 Sayılı CMK’nın 231. maddesinde5271 Sayılı CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” müessesesinin uygulanabilmesi için, anılan maddenin 6. fıkrasında belirtilen objektif ve subjektif koşulların bulunması ve öncelikle sanığın isnad edilen suçu işlediğinin yapılan yargılama sonucu belirlenmesi gerekmektedir.

CMK’nın 231. maddesininCMK’nın 231. maddesinin 12. fıkrasına göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı itiraz yoluna başvurulabilecektir.

Olağan kanun yollarından olan itiraz, 5271 Sayılı CMK’nın 267 ila 271. maddeleri, arasında düzenlenmiş olup “İtiraz olunabilecek kararlar” başlıklı 267. maddesinde; “Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir” şeklindeki düzenlemeye göre, kural olarak sadece hakim kararlarına karşı gidilebilecek olan itiraz yoluna, kanunlarda açıkça gösterilmiş olunması kaydıyla mahkeme kararlarına karşı da başvurulması mümkündür.

CMK’nın 270, 271. maddelerineCMK’nın 270 ve 271. maddelerine göre, itiraz incelemesi kural olarak duruşmasız ve dosya üzerinden yapılacak, merci gerekli görürse Cumhuriyet savcısı, müdafii veya vekili de dinleyebilecektir. Bunun yanında merci, yazı ile cevap verebilmesi için itiraz istemini Cumhuriyet savcısı ve karşı tarafa bildirebilecek, kendisi de inceleme ve araştırma yapabileceği gibi gerekli gördüğünde bunların yapılması konusunda emir de verebilecektir.

CMK’nın itirazla ilgili yukarıda yer verilen maddelerinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yönelik itirazın yalnızca şekil yönünden inceleneceği, esasın inceleme dışı bırakılacağına dair bir düzenleme bulunmamaktadır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu da 22.01.2013 tarih ve 2012/10-534 esas, 2013/15 Sayılı kararında; “İtiraz mercii, o yer Cumhuriyet savcısının suç vasfına yönelik aleyhe başvurusu üzerine incelemesini sadece şekli olarak değil, hem maddi olay hem de hukuki yönden yapmalı, gerekli gördüğünde cevap vermesi için itirazı sanık müdafiine tebliğ etmeli ve Cumhuriyet savcısı ile sanık müdafiini dinlemeli, yine ihtiyaç duyduğu konular varsa gerekli araştırma ve incelemeyi yapmalı ya da bunların yapılmasını sağlamalı ve bunun sonucunda da 191/2. maddesi gereğince verilen tedavi ve denetimli serbestlik kararının isabetli olup olmadığına karar vermelidir.” şeklindeki gerekçesiyle itirazın hem maddi hem hukuki yönden ele alınması ve her yönden hukuka uygunluğunun denetlenmesi gerektiğine karar vermiştir.

5237 Sayılı TCK’nın “hakaret” başlıklı 125. maddesinde5237 Sayılı TCK’nın “hakaret” başlıklı 125. maddesinde; “ Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi gerekir.” hükmü yer almaktadır.

Hakaret suçu mağdurun olmadığı veya mağdurun doğrudan vakıf olamayacağı bir şekilde işlendiğinde gıyapta hakaret suçu oluşmaktadır. Ancak gıyapta hakaret suçunun cezalandırılması için, failin mağdur dışında toplu veya dağınık en az üç kişiyle ihtilat ederek bu suçu işlemesi gerekmektedir. Suçun faili ihtilatı bilerek ve isteyerek gerçekleştirmelidir. İhtilat kişilerle birebir görüşerek gerçekleşebileceği gibi, üç veya daha fazla kişiye mektup göndermek, telefon etmek, SMS veya e-mail göndermek suretiyle de gerçekleştirilebilir. Ancak ihtilat unsurunun gerçekleşmesi için, failin sözleri en az üç kişinin duyabileceği bir ortamda ve şekilde söylemesi yeterli olmayıp, muhatapların bizzat anlamaları ve vakıf olmaları lazımdır.

Ayrıca, TCK’nın 73. maddesinde, “ ( 1 ) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olan suç hakkında yetkili kimse altı ay içinde şikâyette bulunmadığı takdirde soruşturma ve kovuşturma yapılamaz.

( 2 ) Zamanaşımı süresini geçmemek koşuluyla bu süre, şikâyet hakkı olan kişinin fiili ve failin kim olduğunu bildiği veya öğrendiği günden başlar.” hükümlerine yer verilmiş,

5271 Sayılı CMK’nın 223. maddesinin5271 Sayılı CMK’nın 223. maddesinin 8. fıkrasında ise,”…Türk Ceza Kanununda öngörülen düşme sebeplerinin varlığı yada soruşturma yada kovuşturma şartının gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması hallerinde, davanın düşmesine karar verilir.” hükümleri düzenlenmiştir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 21.01.2014 tarihli, 2013/9-593 Esas ve 2014/24 Karar sayılı kararında; “ 5237 Sayılı hakim olan ilke gerçek içtimadır. Bunun sonucu olarak, “kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza” söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da; “Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır” şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 Sayılı “suçların içtimaı” bölümünde, 42 ( bileşik suç ), 43 ( zincirleme suç ) ve 44. ( fikri içtima ) maddelerinde yer verilmiştir.

Zincirleme suç, 765 Sayılı TCK’nun 80. maddesinde; “Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlal edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır” şeklinde hüküm altına alınmışken, 5237 Sayılı TCK’nun 43. maddesinin birinci fıkrasının konumuza dair ilk cümlesinde; “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir” biçiminde düzenlenmiştir.

5237 Sayılı TCK’nun 43/1. maddesinde5237 Sayılı TCK’nun 43/1. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için,

a- ) Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,

b- ) İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,

c- ) Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.

Uyuşmazlığa konu olayda, resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturduğu kabul edilen eylemlerin değişik zamanlarda gerçekleştirilmesi ve suçların mağdurunun aynı olması şartlarının mevcut olduğu konusunda bir tereddüt bulunmaması nedeniyle, zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının belirlenmesi açısından, “suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi”ne dair şartın gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde durulmalıdır.

Ayrıntılarına Ceza Genel Kurulunun 14.01.2014 gün ve 384-2, 03.12.2013 gün ve 1475-577, 30.05.2006 gün ve 173-145 ile 08.07.2003 gün ve 189-207 Sayılı kararlarında yer verildiği üzere, aynı suç işleme kararı altında suç işlenmesi her biri ayrı ayrı suç teşkil eden fiilleri birbirine bağlayan ve olaya zincirleme suç özelliğini veren subjektif bir bağdır. Sanığın çıkan fırsatlardan yararlanmak suretiyle suç işlediği ya da suç işleme kararının yenilendiği durumlarda aynı suç işleme kararından söz edilemeyeceğinden, zincirleme suç hükümleri uygulanmayacaktır.

Zincirleme suçtan söz edebilmek için failin, başlangıçta genel bir niyet ve suç işleme kararı ile aynı suçu aynı mağdura karşı birden fazla kez işlemesi gerekmektedir. Buna göre “suç işleme konusunda tek kararı” olmayıp, ikinci eylemde suç işleme kararı yenilenmiş ise her bir fiil bağımsız suç olarak kabul edilecek ve zincirleme suç söz konusu olmayacaktır. Sanığın iç dünyasına dair olan bu gereklilik sübjektif bir şart olup, mahkemelerce denetime imkan sağlayacak şekilde tespit edilerek karara yansıtılması gerekecektir.

Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade eder. Önce suç işleme kararı verilir ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların herbirinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer alır. Böylece suç işleme kararı denilen genel plân, niyet veya karar, zinciri oluşturan ve her biri birbirinden bağımsız olan suçları birbirine bağlayan ortak bir zemini oluşturur.

Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı, aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilir. Yine de çeşitli suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, bu suçların aynı suç işleme kararının etkisi altında işlendiğini ya da işlenmediğini her zaman göstermez. Diğer bir anlatımla, sürenin uzunluğu kararın yenilendiğini düşündürebileceği gibi, kısalığı da her zaman kararın yürürlükte olduğunu göstermeyebilir.

Zincirleme suçun oluşumu için işlenen suçlar arasında ne kadar zaman geçmesi gerektiği konusunda genel ve mutlak bir kural koymak mümkün olmadığından, hangi süre içerisinde işlenirse işlensin, işlenen suç başlangıçtaki genel niyete veya suç işleme konusunda tek karara dayanıyor ise zincirleme suç hükümleri uygulanacak, ancak işlenen suç failin yeni bir suç işleme kararına dayanıyorsa artık zincirleme suç söz konusu olmayacaktır.” şeklinde, suç kastının yenilenmesi hususunda karar vermiştir.

Ayrıca yine Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 08.07.2003 tarihli, 2003/5-189 Esas, 2003/207 Karar sayılı kararında; “Ceza Hukukunda, yasadaki tarife uygun her netice, ilke olarak ayrı bir suç oluşturur ve fail kaç netice meydana getirmişse, o kadar suç işlemiş sayılarak,her biri sebebiyle ayrı ve bağımsız yaptırıma maruz kalır. Ancak, bazı hallerde, değişik neticelerden dolayı faile tek bir ceza hükmedilmesi ile yetinilir. Birden fazla neticenin meydana gelmesine karşın, faile tek ceza verilmesini gerektiren hallerden biri, müteselsil ( zincirleme ) suçtur.

T.C.Y.nın 80. maddesinde müteselsil suç, “Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlal edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır. Fakat bundan dolayı terettüp edecek ceza altıda birden yarıya kadar artırılır.” biçiminde düzenlenmiştir.

Bu yasal tanımlamadan anlaşılacağı gibi, müteselsil suçun varlığı için bazı koşulların gerçekleşmesi gerekir. Bunlardan birisi, birden fazla suçun ( neticenin ) bulunması, diğeri; bu suçların kanunun aynı hükmünü ihlal etmeleri, üçüncüsü ise; birden fazla suçun aynı suç işleme kararına bağlanmasıdır.

Somut olayda, Kanun’un aynı hükmünün birden fazla ihlal edildiği konusunda bir uyuşmazlık bulunmadığından, müteselsil suçun üçüncü koşulu olan ve öğretide suçun subjektif koşulu olarak adlandırılan, aynı suç işleme kararı üzerinde durmak gerekmektedir.

Ceza Yasasının 80. maddesi, 4055 Sayılı Kanun ile değiştirilmiş ve maddedeki “aynı kasdi cürmü” sözcükleri çıkartılarak yerine, “aynı suç işleme kararı” sözcükleri konulmuştur. Bu değişiklikle, haklı olarak müteselsil suçlarda suç kastlarının ayrılığında zorunluluk bulunduğu, “aynı suç işleme kararının” kasttan başka bir anlam taşıdığı vurgulanmak istenmiştir.

Kaynak yasa ile yasamızdaki “aynı suç işleme kararı” kavramından ne anlaşılacağı öğreti ve yargısal kararlarda değerlendirilmiş, bunun, kanunun aynı hükmünü müteaddit defa ihlal etmek hususunda önceden kurulan bir plan ( Antokosei Maggiore, Manzini’ye atfen DÖNMEZER-ERMAN cilt1, Sh.387 ), kanunun aynı hükmünü müteaddit defa ihlal etmek hususundaki genel bir niyet ( Raineri-Pannen’e atfen DÖNMEZER-ERMAN ) anlamında bulunduğu, ancak çok genel bir birliğin, genel bir saik birliği sonucuna götüreceği, örneğin hırsızlığı kendisine meslek edinmiş bir kimsenin, çok sayıda hırsızlık suçu işlemesinde saik birliği bulunduğu halde, bu saik birliğinin, kararda birliği meydana getiremeyeceği, suç saiki, niyeti, amacı ile kararının karıştırılmaması gerektiği, yine fırsat çıktığı zaman suç işlemek için verilen genel bir kararın, müteselsil suçun bu sübjektif koşulunu oluşturmayacağı ( SANCAR ), işlenen suçlar aynı olsa dahi, failin eline geçirdiği fırsatlardan yararlanarak bunları işlemesinde, aynı suç işleme kararından bahsedilemeyeceği, suçlar arasında uzun bir süre bulunmasının, aynı suç işleme kararının değil ortaya çıkan fırsatlardan yararlanma şeklinde yorumlanabileceği ( ÖNDER ), görüşleri ileri sürülmüştür.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun konuya dair 02.03.1987 gün ve 341/84 sayılı, 20.03.1995 gün ve 48/68 Sayılı kararlarında, öğretideki görüşlere yer verildikten sonra “aynı suç işleme kararından” Kanun’un aynı hükmünü birçok kez ihlal etme hususunda önceden kurulan bir plan, genel bir niyetin anlaşılması gerektiği, bu bağlamda failin suçu işlemeden önce bir plan yapmasının veya bu suça niyet etmesinin, fakat fiili bir defada yapmak yerine kısımlara bölmeyi ve o surette gerçekleştirmeyi daha uygun görmesinin, hareketinin önceki hareketinin devamı olmasının ve tüm hareketleri arasında subjektif bir bağlantı bulunmasının anlaşılması gerektiği kabul edilmiştir.

Aynı suç işleme kararının varlığı, olaysal olarak suçun işlenmesindeki özellikler, suçun işleniş biçimi, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, mağdurların farklı olup olmadıkları, ihlal edilen değer ve yarar ile korunan değer ve yarar, olayların oluşum ve gelişimi ile tüm özellikleri değerlendirilerek belirlenecektir.

Yine yargısal kararlarda, suçların işlenme tarihleri arasında az veya çok bir zaman aralığı bulunması, suç mağdurlarının birden fazla olması halinde teselsülü reddetmenin adalet ve hakkaniyete uygun bulunmayacağı genel bir kabul görmekte ise, 2-3 ay gibi, uzun sayılabilecek ve makul kabul edilemeyecek bir zaman aralığının bulunması halinde, suç işleme kararında birlik bulunamayacağı kabul edilmiş, ( …nun, 17.04.1995 gün ve 97-122 sayılı, 17.10.1988 gün ve 303-367sayılı kararları ) öğretide de, aradan geçen uzun sürenin aynı suç işlemek kararının değil ortaya çıkan fırsatlardan yararlanma şeklinde yorumlanması gerektiğine, iki ihlal arasında çok uzun bir zaman aralığı bulunmasının suç kararında birlik olmadığına karine teşkil edebileceğine değinilmiştir. ( ÖNDER ), ( EREM-DANIŞMAN-ARTUK ). İ.Malkoç’da, Genel Adap ve Aile Düzenine Karşı Cürümler isimli eserinde; tasaddi suçunun ancak kısa aralıklarla aynı mağdura karşı işlenmesinde TCY.nın 80. maddesinin uygulanabileceğini belirtmiştir.” şeklinde karar vermiştir.

İncelenen dosyada; sanığın, müşteki hakkında gıyabında “ahlaksız, tacizci” şeklinde sözler sarfettiği iddiasıyla, 5237 Sayılı TCK’nın 125/1. maddesi uyarınca kamu davası açıldığı, aynı madde uyarınca mahkumiyet hükmü kurulduğu ve verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, yapılan itiraz üzerine değerlendirme yapan itiraz mercii tarafından itirazın reddine karar verildiği görülmektedir.

Somut olayda, müşteki …‘nin 11.12.2012 tarihli dilekçesiyle Samsun Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat ederek, hakaret suçundan sanık hakkında şikayetçi olduğu anlaşılmıştır. Dosya kapsamı incelendiğinde, tanık …‘un mahkeme aşamasında alınan beyanında, sanığın, suça konu sözleri, 2011 yılı Şubat ayında tanık huzurunda söylediği ve tanık … tarafından bu sözlerin bir kaç gün sonra müştekiye iletildiği, yerel Mahkemece yapılan kabule göre, sanığın, tanıklardan … ile 2011 yılı sonbahar aylarında yaptığı telefon görüşmesi sırasında müşteki ile ilgili olarak suça konu sözleri söylediği ve tanık tarafından müştekiye iletildiği, yine Mahkemece yapılan kabul ve tanık …‘in beyanı incelendiğinde aynı nitelikte olan suça konu sözlerin 2012 yılı Mart veya Nisan aylarında sanık tarafından söylendiği ve aynı tarihlerde müştekiye iletildiği, tanık …‘nin beyanı değerlendirildiğinde ise, yine aynı nitelikteki sözlerin 2012 Eylül-Ekim aylarında sanık tarafından söylendiği ve aynı tarihlerde müştekiye iletildiği görülmektedir.

Bu suretle dosya kapsamında, yukarıda belirtilen Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararları ve yasal mevzuat dahilinde değerlendirme yapıldığında, sanık tarafından aynı nitelikteki hakaret içerikli sözlerin, farklı tarihlerde, farklı tanıklar huzurunda söylendiği, yerel Mahkemenin kabulü ve tanık beyanlarına göre, tanıklar huzurunda söylenen bu sözler arasındaki zaman aralığı dikkate alındığında, her bir tanık huzurunda söylenen sözler açısından, sanığın kastının yenilendiği anlaşılmakla, gerçek içtima kuralı göz önüne alınarak, her bir eylem açısından hakaret suçu kapsamında ayrı ayrı değerlendirme yapılması gerekmektedir.

Tanıklar … ve … huzurunda ve müştekinin gıyabında söylenen sözler açısından, suçun işlendiği tarih ile şikayet tarihi arasında altı aylık yasal hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu , ayrıca gıyapta hakaretin gerçekleşmesi için aranan “fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi” unsurunun her iki eylem kapsamında gerçekleşmediği anlaşılmıştır.

Tanık … huzurunda ve müştekinin gıyabında söylenen sözler açısından ise, suçun işlendiği tarih ile şikayet tarihi arasında altı aylık yasal hak düşürücü sürenin geçmemiş olduğu tespit edilmesine karşın, gıyapta hakaretin gerçekleşmesi için aranan “fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi” unsurunun somut olayda gerçekleşmediği görülmektedir.

Sonuç olarak, iddianameye konu yukarıda açıklanan eylemler açısından sanığın beraatine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurularak, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, bu nedenle, yukarıda yer verilen Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarında da vurgulandığı üzere, itirazı inceleyen mercii tarafından hem usul hem esas yönünden inceleme yapılarak, açıklanan gerekçelere göre itirazın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde itirazın reddine karar verilmesi, hukuka aykırı bulunmuştur.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle;

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, kanun yararına bozma istemi doğrultusunda düzenlediği tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden,

1- ) Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 17.08.2015 tarihli ve 2015/915 değişik iş sayılı kararının, 5271 Sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA,

2- ) Aynı Kanun maddesinin 4-a fıkrası gereğince, sonraki işlemlerin mahallinde tamamlanmasına, 06.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 21. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/10184 Karar: 2017/1068 Tarih: 01.03.2017

  • TCK 125. Madde

  • Hakaret Suçu

Sanığın suç tarihinde bir gün süreyle ( 05.12.2006 ) gözaltında geçirdiği sürenin 63. maddesi gereğince cezasından mahsup edilmesinin infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.

A- ) Sanık hakkında Resmi Belgede Sahtecilik, 6136 Sayılı Yasaya Aykırılık ve Silahla Tehdit suçları yönünden verilen mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelemesinde;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma neticelerine uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

1- ) Mükerrirlere özgü infaz rejimi ve denetimli serbestlik tedbirinin ne şeklide uygulanacağı, süresi ve bu konuda karar verecek merci 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un düzenlenmiş olup, aynı maddenin ı ile de tekerrür dolayısıyla belirlenen denetim süresinde şartla salıverilmeye dair hükümlerin uygulanacağının hükme bağlandığı, bu sebeplerle denetimli serbestlik tedbirinin süresinin infaz aşamasında tayin ve tespitinin yapılması gerektiği gözetilmeden, infazı kısıtlar biçimde 1 yıl süre ile denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına karar verilmesi,

2- ) Suç tarihinde yürürlükte bulunan ve sanık lehine hükümler içeren 6136 Sayılı Kanun’un 13/1. maddesi uyarınca temel adli para cezasının 450 TL’den fazla olamayacağı gözetilmeden, sanığın aleyhine olacak şekilde suç tarihinde yürürlükte olmayan ve 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5728 Sayılı Kanun ile değişik 6136 Sayılı Kanun’un 13/1. madde uyarınca gün adli para cezası belirlenerek fazla adli para cezası tayini, yasaya aykırı,

3- ) T.C. Anayasa Mahkemesi’nin, 53. maddesine dair olan, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olmasından kaynaklanan zorunluluk,

Bozmayı gerektirmiş ise de, yeniden duruşma yapılmasını gerektirmeyen bu hususların 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına dair olan tüm kısımların ve TCK’nın 58. maddesinin uygulanması ile ilgili bölümden “cezasının infazından sonra 1 yıl denetim süresi belirlenmesine” ibaresinin çıkartılması, yerine “TCK’nın 53. maddesinin Anayasa Mahkemesi’nin 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararı da gözetilmek suretiyle uygulanmasına” ve “cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına” ibarelerinin eklenmesi ile sanık hakkında ruhsatsız silah taşımak suçundan kurulan hükmün 1. fıkrasındaki “ 30 gün karşılığı adli para cezası” ibaresinin yerine “450 TL adli para cezası”, 62. maddesinin uygulandığı bölümdeki “25 gün karşılığı adli para cezası ile cezalandırılmasına” ibaresinin yerine “375 TL adli para cezası” ibaresinin ilave edilmesi ve gün para cezasının adli para cezasına çevrildiği 3. fıkranın hükümden çıkarılması suretiyle hükmün DÜZELTEREK ONANMASINA,

B- ) Sanık hakkında hakaret suçu yönünden verilen mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelemesinde;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma neticelerine uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

1- ) TCK’nın 125/4. maddesinde ağırlaştırıcı neden olarak öngörülen aleniyetin gerçekleşmesi için olay yerinde başkalarının bulunması yeterli olmayıp, hakaretin belirlenemeyen sayıda kişi ve herkes tarafından görülme, duyulma ve algılanabilme olasılığının bulunması, herhangi bir sınırlama olmaksızın herkese açık olan yerlerde işlenmesinin gerekmesi karşısında, olayın yaşandığı müşteki …‘e ait … Gıda San. Tic.Ltd. Şti.’nin … adresinde bulunan işyerinde gerçekleştirilen eylemde, bu işyerinin niteliği tespit edilmeksizin aleniyet ögesinin ne şekilde oluştuğu tartışılıp açıklanmadan, yetersiz gerekçeyle cezanın anılan Kanun maddesi gereğince artırılması,

Kabul ve Uygulamaya göre de;

2- ) Mükerrirlere özgü infaz rejimi ve denetimli serbestlik tedbirinin ne şeklide uygulanacağı, süresi ve bu konuda karar verecek merci 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 108. maddesinde düzenlenmiş olup, aynı maddenin 5. fıkrası ile de tekerrür dolayısıyla belirlenen denetim süresinde şartla salıverilmeye dair hükümlerin uygulanacağının hükme bağlandığı, bu sebeplerle denetimli serbestlik tedbirinin süresinin infaz aşamasında tayin ve tespitinin yapılması gerektiği gözetilmeden, infazı kısıtlar biçimde 1 yıl süre ile denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına karar verilmesi, yasaya aykırı,

3- ) T.C. Anayasa Mahkemesi’nin, 53. maddesine dair olan, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olmasından kaynaklanan zorunluluk,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8 /1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ceza miktarı yönünden kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, 01.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/18978 Karar: 2017/1193 Tarih: 06.02.2017

  • TCK 125. Madde

  • Hakaret Suçu

Hakaret suçundan sanığın, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 125/1,, 62, 52/2-3. maddeleri uyarınca 1.500,00 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, 5 yıl denetim süresi belirlenmesine dair Kuşadası 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 11.10.2012 tarihli ve 2012/287 esas, 2012/562 Sayılı kararını müteakip, sanığın deneme süresi içerisinde yeni bir suç işlemesi sebebiyle Kuşadası 4. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından daha önce verilen hükmün açıklanmasına, sanığın 5237 Sayılı Kanun’un 125/1,, 62, 52/2-3. maddeleri uyarınca 1.500,00 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına dair Kuşadası 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 29.04.2016 tarihli ve 2015/386 esas, 2016/661 Sayılı kararının, Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, 19.12.2016 gün ve 398659 Sayılı istem yazısıyla Dairemize gönderilen dava dosyası incelendi.

İstem yazısında; “ Benzer bir olaya dair Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 01.12.2014 tarihli ve 2013/38862 esas, 2014/34608 Sayılı ilamında yer alan, “TCK’nın 125. maddesine göre hakaret suçunda şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte sözlerin gerçek kişilere yöneltildiğinde hakaret suçunu oluşturabileceği, herhangi bir gerçek kişiyle arasında aidiyet ilişkisi kurulmadan tüzel kişiye söylenen sözlerin bu kapsamda değerlendirilemeyeceği gözetilmeden, sanığın mahkumiyetine karar verilmesi … hükmün bozulmasına” şeklindeki açıklamalar karşısında, somut olayda anılan kararın gerekçe kısmında hakaret fiilinin müşteki kuruma karşı işlendiğinin kabul edildiği nazara alındığında, şüphelinin icra takibine karşı verdiği itiraz dilekçesinde müşteki şirket aleyhine hakaret içeren ifadeler kullanması şeklindeki eylemi sebebiyle mahkumiyetine karar verilemeyeciği gözetilmeden yazılı şekilde verilmesinde isabet görülmemiştir.” denilmektedir.

TCK’nın 125/1. maddesiTCK’nın 125/1. maddesi: “(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden … veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi gerekir.” hükmünü;

Aynı Kanunun Aynı Kanunun 126. maddesi ise: “Hakaret suçunun işlenmesinde mağdurun ismi açıkça belirtilmemiş veya isnat üstü kapalı geçiştirilmiş olsa bile, eğer niteliğinde ve mağdurun şahsına yönelik bulunduğunda duraksanmayacak bir durum varsa, hem ismi belirtilmiş ve hem de hakaret açıklanmış sayılır.” hükmünü içermektedir.

İncelenen dosyada, sanığın icra takibine karşı verdiği itiraz dilekçesinde, iddianamede bahsi geçen sözleri söylediği, TCK’nın 125. maddesine göre hakaret suçunda şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte sözlerin gerçek kişilere yöneltildiğinde hakaret suçunu oluşturabileceği, herhangi bir gerçek kişiyle arasında aidiyet ilişkisi kurulmadan tüzel kişiye söylenen sözlerin bu kapsamda değerlendirilemeyeceği gözetilmeden, sanık hakkında mahkumiyet kararı verilmesi hukuka aykırı bulunmuştur.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, düzenlediği tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden,

SONUÇ : 1-) Hakaret suçundan sanık hakkında, Kuşadası 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 29.04.2016 tarihli ve 2015/386 esas, 2016/661 Sayılı kararının, 5271 Sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA,

2-) Hükümdeki hukuka aykırılık sanığa verilen cezanın kaldırılmasını gerektirmekle, anılan yasa maddesinin 4-d fıkrası gereğince, sanığın hakaret suçundan BERAATİNE,

3-) Hükmolunan cezanın çektirilmemesine, 06.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/19966 Karar: 2016/19080 Tarih: 13.12.2016

  • TCK 125. Madde

  • Hakaret Suçu

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

Sanığa yükletilen hakaret ve görevi yaptırmamak için direnme eylemleriyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemlerin sanık tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,

Eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tiplerine uyduğu,

Sanığın, hakaret suçunu kamu görevlisine karşı görevinden dolayı ve kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle işlenmesi karşısında, TCK’nın 61. maddesi gereğince temel ceza belirlenirken, aynı Kanunun 125/3-a ve c maddesindeki iki nitelikli halin gerçekleştiği gözetilerek, alt sınırdan uzaklaşmak suretiyle ceza tayin edilmesi gerektiği gözetilmemiş ise de, karşı temyiz olmadığından bozma yapılamayacağı,

Temel cezanın doğrudan TCK’nın 125/3-a. maddesi gereğince tayini yerine, aynı Kanunun 125/1. maddesiyle belirlenip daha sonra arttırım yapılmasının sonuca etkili görülmediği,

TCK’nın 61/8. maddesineTCK’nın 61/8. maddesine göre adli para cezası hesaplanırken, cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesi sırasında artırım ve indirimlerin gün üzerinden yapılması, sonuç olarak ulaşılan miktarın bir gün için belirlenen miktarla çarpımı sonucu ceza verilmesi gerektiği gözetilmemiş ise de, sonuç ceza doğru olduğundan bu hususun bozmayı gerektirmediği,

SONUÇ : Anlaşıldığından, sanık …‘in ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiş olmakla, tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKÜMLERİN ONANMASINA, 13.12.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/33232 Karar: 2016/18820 Tarih: 07.12.2016

  • TCK 125. Madde

  • Hakaret Suçu

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede:

1-) Hakaret fiilinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye yönelik olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kamu görevlileri veya sivil vatandaşa yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir.

Öte yandan kendilerine belirli idari yetkiler verilmiş görevlilerin, sözlerine ve eylemlerine getirilen eleştirilere daha fazla hoşgörü göstermeleri gerektiği AİHM içtihatlarında kabul edilmektedir. AİHM, kamu görevlilerine karşı yapılmış hakaret içerikli ifadelerle ilgili bir başvuruda, başvuruya konu sözlerin, kamuoyunun söz konusu görevlinin performansına duyduğu güveni ortadan kaldırmaya yönelik gerçek bir tehlike meydana getirip getirmediğini incelemektedir.

Somut olayda, sanığın, katılana yönelik söylediği “kim oluyorsun sen çingene” şeklindeki ifadesinde geçen “çingene” sözü, Türk Dil Kurumunun Güncel Sözlüğünde “Hindistan’dan çıktıkları söylenen, dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan bir topluluk” olarak tarif edilmiş olup, sanığın “çingene” ifadesi ile halen ülkemizde kendilerini “roman” olarak nitelendiren ve Avrupa’dan Türkiye’ye göçetmiş vatandaşlarımızı kast etmesi karşısında; bu sözlerin katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmaması nedeniyle, hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, mahkumiyet kararı verilmesi,

2-) Hükümden sonra 02.12.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6763 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun değişik CMK’nın 253/1.maddesi uyarınca tehdit suçunun uzlaşma kapsamına alınması karşısında, sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi zorunluluğu,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş ve sanık … müdafiinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki isteme aykırı olarak HÜKÜMLERİN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 07.12.2016 tarihinde hakaret suçu bakımından oy çokluğuyla, tehdit suçu bakımından ise oybirliğiyle karar verildi.

KARŞI OY :

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 2. maddesinde “Herkes ırk, cinsiyet, renk, dil, din, siyaset veya başka bir görüş, ulusal ve sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya herhangi bir ayrım gözetilmeksizin bu bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir” denilmektedir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 14. maddesinde “Bu sözleşmede tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, servet, doğum başta olmak üzere herhangi başka bir duruma dayalı hiçbir ayrımcılık gözetmeksizin sağlanmalıdır” denilmektedir.

Suç, toplumsal yaşamın devamı için korunması gerekli hukuki değerleri ihlal eden insan davranışıdır. Hangi hukuki değerlerin korunması gerektiği tarihsel süreç içerisinde değişim göstermektedir. Günümüzde toplumlar farklı karakteristik özelliklere sahip, farklı aidiyetlerden oluşan insan topluluklarından oluşmaktadır. Bu aidiyete sahip toplulukların bir kısmı ülke içerisinde zayıf durumda olanlara karşı bir önyargı veya nefret saiki ile hareket etme olasılığına karşı modern ceza hukukunda nefret suçları kavramı ortaya atılmıştır. Geçmişi 20-30 yıla dayanan bu suç türü günümüzde toplumsal barış için ceza yasalarına konması gereken bir suç olarak öngörülmüştür.

Türk Ceza Yasasında nefret saiki ile işlenen suçlar için cezayı artıran bir genel hüküm bulunmamaktadır. Türk Ceza Kanununun 122. maddesine nefret ibaresi eklenerek bu konuya yasa koyucumuz duyarlılık göstermiş ancak gerçek anlamda nefret suçlarına yönelik bir düzenleme yapılmamıştır. Nefret suçu “bir kişiye veya guruba veya bunların mallarına karşılık, cinsiyet, ırk, dil, din gibi mağdurların sahip oldukları temek özellikler sebebiyle duyulan nefret, önyargı saiki ile işlenen suçlardır. Burada kişinin sahip olduğu aidiyetin korunabilmesi için toplumsal bir gurup olmanın temelini oluşturan bir özellik olması, sosyal paylaşım nedeni ve tarihsel bir geçmiş birlikteliği olmalı. Bu aidiyete karşı toplumda mahkûm edilmesi gerekli bir önyargı saikine sahip guruplar bulunmalıdır. Bu koşulların varlığı halinde bu aidiyetlere karşı önyargı saiki ile işlenen suçlar nefret suçu olup yaptırıma bağlanmalıdır.

Nefret suçunda Ceza Yasalarında eylem zaten suç olarak düzenlenmiştir. Fail suç olarak yaptırıma bağlanan eylemi önyargı saiki ile işlediği zaman suç nefret suçuna dönüşmektedir. Yani eylem önyargı saiki ile işlenmemiş olsa da yine temel şekli suç olarak yasada düzenlenmiştir. Ancak nefret söyleminde ise söylem yasalarda suç olarak düzenlenmiştir. Söylemin ifade özgürlüğü içinde kalıp kalmadığı ayrıca değerlendirilmelidir.

TCK.nın 125. maddesininTCK.nın 125. maddesinin temel şekli 1-F’de düzenlenmiştir. TCK. 125/b-c maddesinde ise eylemin önyargı saiki ile işlenmesi cezayı ağırlaştıran neden olarak düzenlenmiştir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi AKSU TÜRKİYE davasında: Başvuran Romanlar hakkındaki kitabın bazı bölümlerinde ve sözlükte yer alan tanımlarda hakaret edici ve ayrımcı ifadeler kullanıldığını iddia etmiştir. Mahkeme ise; Eserin Türkiye’deki Roman halkının tarihini, sosyo-ekonomik yaşam kaşullarını inceleyen akademik bir çalışma olduğunu, yazarın hakaret etme gibi bir amacı olmadığını bu sebeple etnik kökenden dolayı ayrımcılık yapılmadığına hükmetmiştir. Yine Mahkeme kararında, AİHM Türk hükümetini Romanlar hakkında olumsuz basma kalıp yargılarla mücadele etmek için çabalarını sürdürme ve onların yaşam tarzına ve ihtiyaçlarına önem verme yönünde teşvik ettiğine vurgu yapmıştır.

Somut olayda sanık mağdura “kim oluyorsun sen çingene” diyerek toplumda çingene olarak kabul edilen topluluğun taşıdığı bu aidiyete, bu karakteristik özelliği karşı nefret saiki ile hareket etmiş olabilir. Toplumda çingene olarak kabul edilen bir gurubun varlığı mevcuttur. Bu özelliği taşıyan guruba karşı yine toplumda bir önyargının varlığı da bir realitedir. Çingenelik tabiki utanılacak hakaret olarak kabul edilecek bir özellik değildir. Çingeneliği küçümseyen, onları aşağılayan, önyargı ile hareket eden patolojik bir tarihsel düşüncenin toplumda varlığı realitesi karşısında bu patolojik anlayışın cezalandırılması, mahkûm edilmesi gerekir. Bu sebeple somut olayda sanığın nefret saiki ile hareket edip etmediği mahkemece araştırılıp tartışıldıktan sonra sanığın nefret söylemi ile hareket ettiğinin kabulü halinde TCK.nın 125/1. maddesi uyarınca mahkumiyetine karar verilmelidir. Sanığın nefret söylemi ve önyargı saiki ile bu sözleri söylemediğinin tespiti halinde ise beraatine karar verilmeliydi.

Yukarıda belirtilen gerekçe ile sanık … hakkında hakaret suçundan mahkemece verilen mahkumiyet kararının bozulması gerektiği görüşü ile sayın çoğunluğun bozma gerekçesine katılmıyorum.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2013/4-791 Karar: 2016/435 Tarih: 22.11.2016

  • TCK 125. Madde

  • Hakaret Suçu

“… Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1-)Sanığın, olay sırasında yanında … ve … isimli şahısların bulunduğunu, görevliler tarafından dövüldüğünü ve buna dair doktor raporu olduğunu savunması karşısında; isimlerini bildirdiği kişiler tanık olarak dinlenip, suçun oluştuğunun kabulü durumunda tahrik hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı da tartışılarak sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, eksik araştırma ve yetersiz gerekçe ile hüküm kurulması,

2-) Mahkemenin kabulüne göre,

a-) Görevliye hakaret suçunda sonuç cezanın 1 yıl 2 ay 17 gün yerine 14 ay 7 gün olarak eksik belirlenmesi,

b-) Görevi yaptırmamak suçunun birden fazla görevliye karşı gerçekleştiği ve 43/2. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi…”,

İsabetsizliklerinden, ceza miktarları bakımından kazanılmış hakkı saklı kalmak kaydıyla bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 27.09.2012 gün ve 182699 sayı ile;

“… 1) Görevliye hakaret suçunda sonuç cezanın 1 yıl 2 ay 17 gün yerine 14 ay 7 gün olarak eksik belirlenmesi ve görevi yaptırmamak suçunun birden fazla görevliye karşı gerçekleştiği halde ve 43/2. maddesinin uygulanmaması suretiyle sanık hakkında eksik cezaya hükmolunması karşı temyiz bulunmadığından ayrıca bozma nedeni olarak değerlendirilmemelidir.

Esasen ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17.11.1998 gün 1998/1-282 -348, Ceza Genel Kurulunun 23.03.2004 gün 2004/6-41-70 ve Ceza Genel Kurulunun 04.03.2008 gün 2008/6-47-43 Sayılı kararlarında da belirtildiği üzere, sanığın; yanılgılı uygulama sebebiyle ortaya çıkan hafif sonuç cezadan, ikinci kez mahkûmiyetin sonuçlarını da kapsayacak şekilde yararlandırılmasını sağlayacak, hakkaniyete aykırı sonuçların doğmasına, adalet ve eşitlik ilkelerinin zedelenmesine yol açacak bir durum da somut olayda bulunmamaktadır.

2-) Somut olayda 29. maddesinde tanımlı haksız tahrikin koşulları gerçekleşmemiştir.

Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11.10.2011 gün 2011/1-175 E. ve 2011/210 K.,Ceza Genel Kurulunun 14.02.2012 gün ve 2011/1-453 E. ve 2011/36 Sayılı kararlarında da vurgulandığı üzere; “Haksız tahrik”, 5237 Sayılı TCK’nun 29. maddesinde; ‘Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir’ şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenmiştir. 5237 Sayılı Yasada tahrikle ilgili olarak, 765 Sayılı yer alan ağır tahrik-hafif tahrik ayırımına son verilmiş ve tahriki oluşturan fiilin, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilmesi ve sanığın iradesi üzerindeki etkisi göz önüne alınarak maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda indirim yapılması şeklinde bir düzenlemeye gidilmiştir.

Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik; kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu halde fail suç işleme yönünde önceden bir karar vermeksizin, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısında meydana getirdiği karışıklığın bir sonucu olarak suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan bir nedendir. Başka bir anlatımla haksız tahrik halinde failin iradesi üzerinde bir zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmış bulunmaktadır.

Haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için;

a-) Tahriki oluşturan bir fiil bulunmalı,

b-) Bu fiil haksız olmalı,

c-) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,

d-) Failin işlediği suç, bu ruhi durumun tepkisi olmalı,

f-) Haksız tahrik teşkil eden eylem, mağdurdan sadır olmalıdır.

5237 Sayılı Yasada, 765 Sayılı yer alan ağır tahrik-hafif tahrik ayırımına son verilmiş ve tahriki oluşturan fiilin, somut olayın özelliklerine göre hakim tarafından değerlendirilmesi yapılıp, sanığın iradesine olan etkisi göz önüne alınarak maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda indirim yapılması şeklinde bir düzenlemeye yer verilmiştir.

Yerleşmiş yargısal kararlarda kabul edildiği üzere, karşılıklı haksız davranışlarda bulunulması halinde, tahrik uygulamasında kural olarak, fail haksız bir eylem ile karşılaştığı tepkiden dolayı tahrik altında kaldığını ileri süremez. Ancak maruz kaldığı tepki, kendi gerçekleştirdiği eylemle karşılaştırıldığında aşırı bir hal almışsa, başka bir deyişle tepkide açık bir oransızlık varsa, bu tepkinin artık başlı başına haksız bir nitelik alması sebebiyle fail bakımından haksız tahrik oluşturduğu kabul edilmelidir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; görevlilere direnme ve sövme suçunun tüm kurucu unsurlarının somut olayda gerçekleştiği tartışmasızdır. Tartışılması gereken husus, cezaya etki eden bir neden olarak tahrik hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağıdır. Soruşturma evresinde sanık hakkında tanzim edilen 01.08.2006 tarihli ve 30367 protokol numaralı adli raporda özetle, ‘…Genel durumu iyi… 180 promil alkol, dirsekte hafif ödem, göğüs ve sırtta hafif ekimozlar mevcut. Dengesiz konuşma ve davranışları abartılı boyutta olan kişinin hayati tehlikesi yoktur…’ hususlarına yer verilmiştir. Olay sonrası kolluk görevlilerince tutulan 01.08.2006 tarihli tutanakta, sanığın aracı kaçırmak istemesi üzerine durdurulduğu, bu sırada sanığın direndiği ve hakaret ettiği belirtilmiştir. Kovuşturma evresinde dinlenen tutanak düzenleyici kolluk memurlarının anlatımında; ‘sanığın araçtan inmemek için direndiği, kendisini yere attığı, hastanede ise kendisini duvarlara çarptığı’ ifade edilmiştir. Dosya kapsamına, doktor raporu ve tutanak düzenleyicilerin anlatımlarına göre, sanığın kolluk görevlilerince dövülmediği, vücudundaki ekimozların hangi sebepten kaynaklandığı açık değildir. Esasen mevzuat hükümlerine müsteniden kolluk görevlilerince orantısız güç kullanıldığına matuf dosyada mevcut bir kanıt da bulunmamaktadır. Aksi durumun kabulü halinde bu nevi suçların işleniş şekilleri de nazara alındığında sanıkların mesnetsiz ve bir delile de dayanmayan soyut savunmalarına itibar edilmesi durumunda, kolluk görevlilerinin kanundan kaynaklanan görevlerinin yerine getirilmesinde bir zaafiyet olması sonucu doğabilecek, bundan da kamu düzeni ve otoritesi zarar görecektir.

3-) Savunma tanıklarının dinlenilmesi talebi oluşa göre savunma hakkının suistimali kapsamında değerlendirilmelidir.

Sanık soruşturma evresindeki 01.08.2006 tarihli savcılık ifadesinde, alkollü olduğunu, kimseden şikayetçi olmadığını belirtmiş olmasına karşın, savunma tanığı olarak bir isim zikretmemiştir. Öte yandan kovuşturma evresinde sanığın savunmasında belirttiği … ve … isimli şahısların gerçek anlamda var olup olmadıkları belirgin olmadığı gibi sanığa atılı suçun nesnel kurucu unsurlarının sübutu bakımında da maddi gerçekliğin ortaya çıkartılması bakımından sonuca etkili olmadığı değerlendirilmektedir. Esasen sanığın olayın başından beri hiç belirtmediği halde savunma aşamasında bu isimlere yer vermesi, yargılama sürecinin uzatılmasına matuf savunma hakkının suiistimali kapsamında değerlendirilebilecek bir yaklaşımdır…”,

Görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesince 24.10.2013 gün ve 31572-26511 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR : Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı görevi yaptırmamak için direnme ve kamu görevlisine karşı görevinden dolayı alenen hakaret suçlarının sübutu ve haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının değerlendirilmesi bakımından eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine dair ise de; Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, her iki suç yönünden dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespit edilmesi gerekmektedir.

5237 Sayılı TCK’nun 66. maddesinde5237 Sayılı TCK’nun 66. maddesinde, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle ortadan kalkacağı düzenlenmiş, maddenin birinci fıkrasının (e) bendinde de beş yıldan fazla olmamak üzere hapis ya da adli para cezasını gerektiren suçlarda bu sürenin sekiz yıl olacağı hüküm altına alınmıştır. Aynı kanunun 67. maddesinin 3, 4. fıkraları uyarınca kesen bir nedenin bulunması halinde zamanaşımı, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak ve ilgili suça dair olarak kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzayacaktır.

Ceza Genel Kurulunun 26.06.2012 gün ve 978-250 ile 23.01.2007 gün ve 254-5 Sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da açıkça vurgulandığı gibi, yargılama yapılmasına engel olup, davayı düşüren hallerden biri olan dava zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi durumunda, yerel mahkeme ya da Yargıtay, resen zamanaşımı kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verecektir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanığa atılı görevi yaptırmamak için direnme suçunun yaptırımı 5237 Sayılı TCK’nun 265/1. maddesinde altı aydan üç yıla kadar hapis, hakaret suçunun yaptırımı ise aynı kanunun 125/1. maddesinde üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası olarak düzenlenmiş, 125/3-a maddesi uyarınca hakaret suçunun kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenmesi durumunda cezanın alt sınırının bir yıldan az olamayacağı, alenen işlenmesi halinde ise aynı maddenin 4. fıkrası gereğince cezanın altıda biri oranında arttırılacağı belirtilmiştir. Buna göre, 66/1-e maddesi uyarınca bu suçların asli dava zamanaşımı süresi sekiz yıl, 67/4. maddesi göz önüne alındığında kesintili dava zamanaşımı süresi ise oniki yıldır.

Daha ağır cezayı gerektiren başka suçları oluşturma ihtimali bulunmayan ve 01.08.2006 tarihinde gerçekleştirdiği iddia edilen eylemlerle ilgili olarak, sanık hakkında dava zamanaşımını kesen en son işlem 26.12.2007 tarihli mahkûmiyet hükmü olup, bu tarihten sonra dava zamanaşımını kesen veya durduran başkaca bir neden olmadığı gözetildiğinde, 66/1-e maddesindeki sekiz yıllık asli dava zamanaşımı süresi, Ceza Genel Kurulunun inceleme tarihinden önce 26.12.2015 günü dolmuş bulunmaktadır.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabulüyle Özel Daire kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün gerçekleşen dava zamanaşımı sebebiyle bozulmasına, ancak yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda, 1412 Sayılı 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesi uyarınca karar verilmesi mümkün bulunduğundan, sanık hakkındaki kamu davalarının zamanaşımı sebebiyle düşmesine karar verilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

1-) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle KABULÜNE,

2-) Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 20.06.2012 gün ve 14656-15085 Sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,

3-) Sakarya 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 26.12.2007 gün ve 68-922 Sayılı hükmünün, gerçekleşen dava zamanaşımı sebebiyle BOZULMASINA,

Ancak, yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda, 1412 Sayılı 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesine göre karar verilmesi mümkün bulunduğundan, sanık hakkındaki kamu davalarının 5237 Sayılı TCK’nun 66/1-e,, 66/3,, 67/3 ve 5271 Sayılı CMK’nun 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,

4-) Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 22.11.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/7585 Karar: 2015/11362 Tarih: 18.11.2015

  • TCK 125. Madde

  • Hakaret Suçu

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

Sanığa yükletilen hakaret eylemiyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemin sanık tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı;

Kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçundan hüküm kurulurken, TCK’nın 125/1. maddesi uygulanmadan doğrudan TCK’nın 125/3-a maddesinin uygulanması gerektiği gözetilmemiş ise de, bu husus sonuca etkili olmadığından bozmayı gerektirmediği,

Anlaşılmış ve ileri sürülen başkaca temyiz nedenleri yerinde görülmediği gibi hükmü etkileyecek oranda hukuka aykırılığa da rastlanmamıştır.

Ancak;

Suçun işlendiği röntgen odasının aleni olmadığı gözetilmeden, TCK’nın 125/4. maddesinin uygulanması,

Sonuç: Kanunu aykırı, sanık İ.. D..’in temyiz iddiaları bu nedenle yerinde görüldüğünden tebliğnameye aykırı olarak hükmün BOZULMASINA, ancak; bu aykırılık, yeniden duruşma yapılmasına gerek olmaksızın düzeltilebilir nitelikte bir yanılgı olduğundan, 5320 sayılı Yasanın 8/1. madde ve fıkrası aracılığıyla 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesi uyarınca “TCK’nın 125/4. maddesinin uygulanmasına ilişkin kısmın hüküm fıkrasından çıkarılarak, sonuç hapis cezasının 10 aya indirilmesi” biçiminde hükmün düzeltilerek ONANMASINA, 18.11.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/43383 Karar: 2015/25864 Tarih: 02.04.2015

  • TCK 125. Madde

  • Hakaret Suçu

1-Katılan K.. G.. ve mağdur S.. K..’ya yönelik yaralama suçlarına ilişkin kararda öngörülen cezaların nitelik ve niceliğine göre, karar tarihi itibariyle hükümlerin temyiz edilemez olduğu anlaşıldığından, 5320 sayılı Kanunun 8/1 ve 1412 sayılı CMUK’nın 317. maddeleri uyarınca sanık Ü.. Ç..’ün tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ İSTEĞİNİN REDDİNE,

2-Katılan K.. G..’e yönelik hakaret ile mala zarar verme suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyizde,

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre, kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçundan hüküm kurulurken, TCK’nın 125/1.maddesi uygulanmadan doğrudan 125/3-a maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi sonuca etkili olmadığından bozmayı gerektirmediği ve yine temel ceza belirlenirken uygulanan kanun maddesinin gösterilmemesinin maddi yanılgıdan kaynaklandığı ve bu eksikliğin yerinde düzeltilebileceği kabul edilerek yapılan incelemede;

Sanığa yükletilen katılan K.. G..’e yönelik hakaret ve mala zarar verme eylemleriyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemlerin sanık tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,

Eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tiplerine uyduğu,

Cezaların kanuni bağlamda uygulandığı,

Anlaşıldığından, sanık Ü.. Ç..’ün ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiş olmakla, tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKÜMLERİN ONANMASINA,

3-Mağdur Y.. E..’ye yönelik hakaret ile katılan K.. G..’e yönelik tehdit suçlarından kurulan hükümlere yönelik temyize gelince, başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

a-Olay günü alkollü olan sanığın, saat 01.30 sıralarında İskilip Devlet Hastanesi hasta ziyaretçi kapısına gelerek burada yatmakta olan annesini ziyaret etmek istediği, hastane güvenlik görevlisi olan katılan K.. G..’in ise, sanığa saatin geç olması nedeniyle ziyaret yapamayacağını, yasak olduğunu ertesi gün annesini görebileceğini söylediği, bunun üzerine sanığın katılan K.. G..’e sinkaflı küfür ettiği ve cebinden çıkardığı bıçağı katılan K.. G..’e salladığı ancak isabet ettiremediği, katılanın hastane dışına kaçtığı, sanığın bıçak elinde olduğu halde katılana “seni öldüreceğim, keseceğim” dediği olayda, “tehdit” eyleminin, TCK’nın 265/1.maddesinde düzenlenen, görevi yaptırmamak için direnme suçunu oluşturup oluşturmayacağının tartışılmaması,

b-Mağdur Y.. E..’nin, hastanede temizlik görevlisi olarak görev yaptığını beyan etmesi karşısında, mağdurun özel şirket adına çalışıp çalışmadığı araştırılarak TCK’nın 6/1-c, 125/3-a maddeleri kapsamında kamu görevlisi olup olmadığı tartışılıp sonucuna göre hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, eksik kovuşturma ve yetersiz gerekçeyle kamu görevlisine hakaret suçundan ceza verilmesi,

c- Kabule göre de,

aa-Kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçundan temel ceza belirlenirken uygulanan kanun maddesi gösterilmeyerek CMK’nın 232/6. maddesine aykırı davranılması,

bb- Kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçundan hüküm kurulurken, TCK’nın 125/1.maddesi uygulanmadan doğrudan 125/3-a maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

Kanuna aykırı ve sanık Ü.. Ç..’ün temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnameye kısmen aykırı olarak hükümlerin BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 02.04.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/10946 Karar: 2015/24987 Tarih: 20.03.2015

  • TCK 125. Madde

  • Hakaret Suçu

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1- Hakaret suçunun gerçekleştirildiği apartman merdivenlerinde aleniyet unsurunun oluşmadığı gözetilmeden, TCK’nın 125. maddesinin 4. fıkras 4. fıkrası uyarınca cezanın artırılması,

2- Sanığın dosyaya sunduğu mektupta, katılanın oğlunun sanığın eşine yönelttiği hakaret içeren ifadelerin bulunması ve karakolda mektubu kendisinin attığını beyan etmesi karşısında, sanık hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanma olanağının tartışılmaması,

Kanuna aykırı ve sanık K. Y.’in temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden hükümlerin bozulmasına, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 20.03.2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/13311 Karar: 2015/1464 Tarih: 21.01.2015

  • TCK 125. Madde

  • Hakaret Suçu

Kamu görevlisine hakaret suçundan verilen hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Temel cezanın doğrudan TCK’nın 125/3-a maddesi gereğince tayini yerine aynı Kanunun 125/1. maddesi ile belirlenip daha sonra artırılması sonuca etkili bulunmamış, yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sair temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.

Ancak;

TCK’nın 53/3. maddesiTCK’nın 53/3. maddesi uyarınca sanığın sadece kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan yoksun bırakılmaya ilişkin hak yoksunluğunun koşullu salıverme tarihinden itibaren uygulanamayacağı gözetilmeksizin altsoy dışındaki kişileri de kapsayacak şekilde hükümde 53/1-c maddesindeki hakların tümünü koşullu salıverilmeye kadar kullanmaktan mahrum bırakılmaya hükmedilmesi,

Kanuna aykırı ve sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca hükmün bozulmasına, ancak bu husus yeniden duruşma yapılmaksızın aynı Kanunun 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin bendin “TCK’nın 53/3. maddesine göre 53/1-c maddesinde yer alan sanığın kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri ile haklarından koşullu salıverilme tarihine, 53/1. maddesinde yazılı diğer haklardan 53/2. maddesi gereğince hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmasına” şeklinde değiştirilmesi suretiyle eleştirilen husus dışında sair yönleri usul ve kanuna uygun olan hükmün düzeltilerek onanmasına,

Görevi yaptırmamak için direnme ve trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçlarından verilen hükümlere yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde ise;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

TCK’nın 61. maddesiTCK’nın 61. maddesi uyarınca temel ceza belirlenirken söz konusu maddenin 1. fıkrasında yedi bend halinde sayılan hususlar, aynı Kanunun 3/1. maddesindeki “Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur.” şeklindeki yasal düzenlemeler ve dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlar birlikte ve isabetle değerlendirilip, denetime olanak verecek şekilde ve somut gerekçeler de gösterilmek suretiyle ilgili kanun maddesindeki cezanın alt ve üst sınırları arasında takdir hakkının kullanılması zorunluluğuna uyulmayarak; hak ve orantılılık kuralları gözetilmeden olayın oluş biçimine ve dosya içeriğine uygun düşmeyen, yasal ve yeterli olmayan aynı gerekçelerle hakaret suçunda alt sınırdan ceza tayin edildiği halde direnme suçunun temel cezasının asgari haddin 1 katı, diğer suçun ise 10 katı olacak şekilde belirlenmesi suretiyle çelişki oluşturulması,

TCK’nın 53/3. maddesiTCK’nın 53/3. maddesi uyarınca sanığın sadece kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan yoksun bırakılmaya ilişkin hak yoksunluğunun koşullu salıverme tarihinden itibaren uygulanamayacağı gözetilmeksizin altsoy dışındaki kişileri de kapsayacak şekilde her iki hükümde 53/1-c maddesindeki hakların tümünü koşullu salıverilmeye kadar kullanmaktan mahrum bırakılmaya hükmedilmesi,

Kanuna aykırı ve sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca hükümlerin bozulmasına, 21.01.2015 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/11875 Karar: 2014/12475 Tarih: 10.12.2014

  • TCK 125. Madde

  • Hakaret Suçu

Sanık hakkında görevi yaptırmamak için direnme ve tehdit suçlarından verilen hükümlere yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

İddianamede direnme ve tehdit suçlarından kamu davası açıldığı, sanığın bir suç işleme kararı cümlesinden olarak kesintisiz biçimde hastane polisi ve özel güvenlik görevlisi olan katılanlara, yumruk ve kafa atmak, hamili olduğu bıçak ile saldırmak ve “bu iş burada bitmedi size göstereceğim” demek suretiyle zincirleme biçimde görevi yaptırmamak için direnme suçunu işlediği, tehdit eyleminin direnme suçunun unsuru olduğu, iddia ve vasfın bölünemeyeceği hususları gözetilmeden, bu fiillerin neden bağımsız suç oluşturduğu denetime olanak verecek şekilde gerekçeleriyle karar yerinde de gösterilmeden direnme ve tehdit suçlarından ayrı ayrı hüküm kurulması suretiyle karışıklığa neden olunması,

Kabule göre de;

Direnme suçundan dolayı sanığın mahkumiyetine karar verildiği halde, kendisini vekille temsil ettiren katılan G. U. lehine vekalet ücretine hükmolunmaması,

TCK’nın 53/3. maddesiTCK’nın 53/3. maddesi uyarınca, sanığın sadece kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan yoksun bırakılmaya ilişkin hak yoksunluğunun koşullu salıverme tarihinden itibaren uygulanamayacağı gözetilmeksizin, direnme suçundan dolayı altsoyu dışındaki kişileri de kapsayacak şekilde 53/1-c maddesindeki hakların tümünü koşullu salıverilmeye kadar kullanmaktan mahrum bırakmaya hükmedilmesi,

Sanık hakkında kamu görevlisine hakaret suçundan verilen hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde ise;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Temel cezanın doğrudan TCK’nın 125/3-a maddesi gereğince belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

TCK’nın 125. maddesindeTCK’nın 125. maddesinde hakaret eylemi için hapis cezası ile adli para cezası seçenek yaptırım olarak öngörüldüğü halde, mükerrir olmayan sanık hakkında neden hapis cezası yaptırımının tercih edildiğinin denetime olanak verecek şekilde gerekçelerinin karar yerinde gösterilmemesi,

TCK’nın 53/3. maddesiTCK’nın 53/3. maddesi uyarınca, sanığın sadece kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan yoksun bırakılmaya ilişkin hak yoksunluğunun koşullu salıverme tarihinden itibaren uygulanamayacağı gözetilmeksizin, altsoyu dışındaki kişileri de kapsayacak şekilde 53/1-c maddesindeki hakların tümünü koşullu salıverilmeye kadar kullanmaktan mahrum bırakmaya hükmedilmesi,

Kanuna aykırı, katılan G. vekili ile sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK’nın 321. maddesi uyarınca hükümlerin BOZULMASINA, 10.12.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/691 Karar: 2014/32688 Tarih: 12.11.2014

  • TCK 125. Madde

  • Hakaret Suçu

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede, başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Sanığın, Çat Devlet Hastanesi’nde memur olarak görev yapan şikayetçi ile hastanede karşılaşması üzerine, daha önce aralarında yaşanan bir olaydan dolayı almış olduğu adli para cezasından bahsedip, “senin yüzünden ceza aldım, senin ananı avradını sinkaf ederim, senin a…a koyarım…” diyerek küfürler etmesi şeklinde gerçekleşen eyleminin, kamu görevlisi olan şikayetçinin görevinden dolayı gerçekleşmediği gözetilmeden, TCK’nın 125/1. maddesi yerine aynı Kanun maddesinin 3-a fıkrası uyarınca mahkumiyetine karar verilmesi,

Kanuna aykırı ve sanık A. I.’ın temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnamedeki onama düşüncesinin reddiyle, hükmün bozulmasına, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 12.11.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/21562 Karar: 2014/24444 Tarih: 10.07.2014

  • TCK 125. Madde

  • Hakaret Suçu

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına gedildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1-TCK’nın uyarınca, gıyapta hakaret suçunun en az üç kişiyle ihtilat edilerek işlenebileceği somut olayda sanığın belediye başkan yardımcısı olan katılana yönelik hakaret içeren mesajı belediyenin kurumsal internet sitesinde başkana mesaj olarak gönderdiğinin anlaşılması karşısında; hakaret suçunun ihtilat öğesinin ne suretle oluştuğu kanıtlarıyla birlikte açıklanıp tartışılmadan, eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle hükümlülük kararı verilmesi,

2- Kabule göre de;

a-Katılanla sanık arasında eskiye dayalı dostluk bulunduğu, sanığın ticari ilişkileri sırasında yaşadığı sıkıntılardan, daha önce Ticaret Odasında sicil memuru olan katılanı sorumlu tuttuğu ve taraflar arasındaki husumetin bu sebeplere dayandığının sanığın savunması ve katılanın beyanlarından anlaşılması karşısında; hakaretin “kamu görevlisine karşı görevinden dolayı” işlenmediği gözetilmeden, TCK’nın 125/3-a maddesinin uygulanması,

b-Hakaret eyleminde, aleniyetin ne şekilde oluştuğu açıklanmadan, TCK’nın 125/4 üncü maddesi uyarınca cezanın artırılması,

Sonuç: Kanuna aykırı ve sanık İ. A. müdafiinin temyiz nedenleriyle tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden hükmün BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 10.07.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS