Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma Suçu
TCK Madde 123
(1) Sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla; telefon edilmesi, gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması halinde, mağdurun şikayeti üzerine faile üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.
TCK Madde 123 Gerekçesi
Madde, belirli bağımlı hareketlerle kişilerin huzur ve sükûnlarının bozulması hususunda gösterilen çabaları cezalandırmaktadır.
Suçun maddî unsuru bir kimseye ısrarla, gece gündüz demeden telefon edilmesi veya ona karşı ısrarla gürültü yapılmasıdır. Örneğin oturulan apartmanın alt veya üst katında sürekli olarak öteberi çalarak gürültü yapılması gibi.
Ancak bu hareketlerin sırf mağdurun huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla yapılması gerekmektedir. Böylece madde, suçun oluşması için özel bir maksatla hareket edilmesi şartını getirmektedir.
Dikkat edilmelidir ki, bu suç tanımıyla cezalandırılan fiiller, kişiler üzerinde uygulanacak maddî veya cebrî bir müdahale niteliği taşımamaktadır. Bu suç tanımı ile kişilerin psikolojik, ruhsal sükûn içinde yaşamak hakkını korunmaktadır.
Yapılan etkinlikler sonucu mağdurun dengesi bozulduğu örneğin ruhsal bir teşevvüşe uğradığı hâllerde ise, kasten yaralama suçu söz konusu olacaktır. Maddede düzenlenen suçun soruşturulması ve kovuşturulması, suçtan zarar görenin şikâyetine bağlıdır.
TCK 123 Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma Suçu Yargıtay Kararları
Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/45
- TCK 123
- Sanığın 4 kez aradığı 1 kez kısa mesaj gönderdiği, ancak iletişimin tespiti kayıtlarına göre katılanın da sanığa ait telefon numarasını bir kez araması ve bu numaraya iki kez kısa mesaj göndermesi hususları birlikte değerlendirildiğinde; sanığın, huzur ve sükûnunu bozma kastı ile katılanı ısrarla aradığına ilişkin delil bulunmadığı cihetle kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunun unsurlarının oluşmadığının kabulü gerekmektedir.
Türk Ceza Kanunu’nun ikinci kitabının “Kişilere Karşı Suçlar” başlıklı ikinci kısmının, “Hürriyete karşı suçlar” başlıklı yedinci bölümünde yer alan 123. maddesinde kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçu; “Sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla; telefon edilmesi, gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine faile üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir” şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin gerekçesinde “Madde, belirli bağımlı hareketlerle kişilerin huzur ve sükûnlarının bozulması hususunda gösterilen çabaları cezalandırmaktadır. Suçun maddi unsuru bir kimseye ısrarla, gece gündüz demeden telefon edilmesi veya ona karşı ısrarla gürültü yapılmasıdır. Örneğin oturulan apartmanın alt veya üst katında sürekli olarak öteberi çalarak gürültü yapılması gibi. Ancak bu hareketlerin sırf mağdurun huzur ve sükununu bozmak maksadıyla yapılması gerekmektedir. Böylece madde, suçun oluşması için özel bir maksatla hareket edilmesi şartını getirmektedir. Dikkat edilmelidir ki, bu suç tanımıyla cezalandırılan fiiller, kişiler üzerinde uygulanacak maddi veya cebri bir müdahale niteliği taşımamaktadır. Bu suç tanımı ile, kişilerin psikolojik, ruhsal sükûn içinde yaşama hakkı korunmaktadır. Yapılan etkinlikler sonucu mağdurun dengesi bozulduğu örneğin ruhsal bir teşevvüşe uğradığı hallerde ise, kasten yaralama suçu söz konusu olacaktır. Maddede düzenlenen suçun soruşturulması ve kavuşturulması, suçtan zarar görenin şikâyetine bağlıdır” biçimindeki açıklamalara yer verilmiştir.
Gerekçede açıkça belirtildiği üzere, kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçu ile korunan hukuki değer, psikolojik ve ruhsal bakımdan bireylerin rahatsız edilmeden huzur ve sükûn içinde ve sağlıkla yaşama haklarıdır. Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğüne göre, her ikisi de Arapça kökenli olan bu sözcüklerden huzur; dirlik, baş dinçliği, gönül rahatlığı, rahatlık, erinç anlamlarına, sükûn ise; sükûnet, erinç, huzur, rahat, durgunluk, dinginlik anlamlarına gelmektedir.
Kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçunun maddi unsurunu; belirli bir kimseye ısrarla telefon edilmesi veya gürültü yapılması ya da hukuka aykırı bir başka davranışta bulunulması oluşturmaktadır. Dikkat edilirse “ısrar” unsuru, her üç hareket bakımından da aranmaktadır. (Ümit Kocasakal, Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma Suçu, Ankara Barosu Dergisi, 2015, S. 2, s. 134) Bu anlamda, anılan hareketlerin bir kez gerçekleştirilmesi maddi unsurun oluşması için yeterli olmayacaktır. Bu unsur, belirli bir kimseye yöneltme şartıyla birlikte TCK’nın 123. maddesini, aynı Kanun’un 183. maddesindeki “Gürültüye Neden Olma” suçu ile Kabahatler Kanunu’nun 36. maddesinde düzenlenen “Gürültü” kabahatinden ayıran önemli hususlardan biridir.
Kişilerin huzur ve sükûnunu bozma, suç oluşturan eylemler bakımından herhangi bir sınırlama getirilmediğinden serbest; ısrarla işlenmesi gerekliliğinden dolayı da bağlı hareketli bir suçtur. Suça ilişkin kanun metninde sayılan ve uyuşmazlık konusunu ilgilendiren “bir kimseye ısrarla telefon edilmesi” hareketi üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.
Doktrinde ve uygulamada, maddede yer alan “telefon edilmesi” ifadesinin sadece telefon etmeyi değil kısa mesaj göndermeyi de kapsadığı kabul edilmektedir. (Kocasakal, s. 134; Özlem Yenerer Çakmut, Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma ve Gürültüye Neden Olma Suçları, Beta, İ. 2014, s. 54) Bu kabul ve uygulamaya göre mobil cihazla anlık mesajlaşma olanağı sağlayan “whatsapp” gibi uygulamalar yoluyla gerçekleştirilen iletişim biçimlerinin de bu hareket içerisinde değerlendirilmesi gerekir. (Kocasakal, s. 120) Hareketin gerçekleşmesi için telefon edildiğinde mutlaka konuşulması gerekli olmayıp, failin; aradıktan sonra konuşmadan telefonu kapatması, iletişim devam ederken konuşmayıp sessiz kalması, mağdura müzik veya başkaca bir ses dinletmesi gibi huzur ve sükûnu bozabilecek diğer bazı davranışlar da bu kapsamdadır.
Suçun en önemli özelliklerinden birisi suç teşkil eden hareketlerin belirli bir kişiye yöneltilmiş olmasıdır. Bu husus madde metninde “bir kimseye” ibaresiyle ortaya konulduğu gibi “sırf huzur ve sükununu bozmak maksadıyla” ifadesiyle de desteklenmekte ve pekiştirilmektedir. Suçun, TCK’nın “Kişilere Karşı Suçlar” kısmında, “Hürriyete Karşı Suçlar” arasında düzenlenmesi de bu kabule işaret etmektedir. (Kocasakal, s. 132) Değinilen nokta, kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçunu, 765 sayılı TCK’nın üçüncü kitabının “Halkı Rahatsız Eden Hareketler” başlıklı yedinci faslında, 546 ve 547. maddelerinde düzenlenen eylemlerden ayıran en önemli hususlardan biridir. Görüldüğü gibi, belirli bir kişiye yönelik olmayan bir hareket ne denli huzur ve sükûnu bozmaya yönelik ve elverişli olursa olsun TCK’nın 123. maddesindeki suçu oluşturmayacaktır.
Suç işlenirken gerçekleştirilen hareketlerin ısrarlı olması gerekliliği, kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçunun bir diğer özelliğini oluşturmaktadır. Israr, Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde direnme, ayak direme, üsteleme, üstünde durma anlamına gelmektedir. Madde metninde geçen “ısrarla” ifadesi ile de ısrarlı bir biçimde hareket etme durumu kastedilmektedir. Anılan kavramın süreklilik unsurunu da içinde barındırması nedeniyle madde metninde belirtilen hareketlerin bir defadan ibaret gerçekleştirilmesi hâlinde, mağdurun huzur ve sükûnu bozulmuş olsa dahi, suçun oluştuğundan söz edilemeyecektir. Yapılan bir hareket nedeniyle mağdur rahatsızlığını dile getirdikten sonra hareketlerin devam etmesi hâlinde ise ısrarın varlığını kabul etmek gerekmektedir. (Osman Yaşar, Hasan Tahsin Gökcan, Mustafa Artuç, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 3. Cilt, Adalet Yayınevi, Ankara, 2010, s. 3871) Uygulamada, çok sayıda telefon edilmesi veya mesaj gönderilmesi ısrar olarak kabul edilmekteyse de, ısrarın oluşup oluşmadığına ilişkin kesin bir sayı belirlemek mümkün değildir. Bu anlamda, olayın özelliklerine göre bir değerlendirme yapılması, aramaların sayısının yanı sıra arama süreleri ve aramaların yapıldığı zaman dilimlerinin de göz önünde bulundurulması maddi unsurun oluşup oluşmadığının tespiti bakımından önem arz etmektedir. (İ. Malkoç, Açıklamalı-İçtihatlı 5237 Sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu, 1. Cilt, Malkoç Kitabevi, Ankara 2008, s. 1088)
Suçun oluşabilmesi için, yapılan hareketlerin belirli bir kişinin huzur ve sükûnunu bozmaya elverişli olması da gerekmektedir. Hareketin mağdurun huzur ve sükûnunu bozmaya elverişli olup olmadığı, mağdurun algı ve değerlendirmesine göre değil, öncelikle objektif bir değerlendirmeye göre belirlenmelidir. Bu elverişlilik objektif olarak saptandıktan sonra, somut olayda mağdurun huzur ve sükûnunun bozulup bozulmadığının bir önemi bulunmamaktadır. Gerekçede de belirtildiği gibi gerçekleştirilen eylemler sonucu mağdurun dengesinin bozulduğu, örneğin ruhsal bir hastalığa yakalandığı hâllerde kasten yaralama suçu söz konusu olacaktır.
Kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçu, ancak doğrudan kastla işlenebilir. Bu suçun olası kastla ya da taksirle işlenmesi mümkün değildir. Suçun oluşması bakımından genel kast yeterli olmayıp, maddedeki açık ifade karşısında sırf huzur ve sükûnu bozmak maksadına dayanan özel kast gereklidir. Bu özel kast, olaysal olarak yapılacak bir değerlendirme sonucu, başka bir deyişle failin dış dünyaya yansıyan hareketlerinden, olayın oluş biçimi ve özelliklerinden hareketle belirlenecektir. Yargıtay da bu özel kastın varlığını olaysal olarak değerlendirmektedir. Bu anlamda failin, alacaklı olduğu kişiye ulaşabilmek amacıyla katılanı araması örneğinde sırf huzur ve sükûnu bozma amacı şeklindeki özel kastın varlığından söz etmek mümkün olmayacaktır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın kullanmakta olduğu 053. …..numaralı telefon ile katılana ait 053. ….. numaralı telefonu 17.10.2008 tarihinde saat 13.09 ve 21.39’da olmak üzere iki kez, 19.11.2008 tarihinde ise saat 19.39 ve 21.03’te olmak üzere iki kez aradığı, bu görüşmelerin sırasıyla 106, 94, 10 ve 27 saniye sürdüğü, yine aynı gün saat 22.03’te katılanın cep telefonuna kısa mesaj gönderdiği sabit olan olayda; sanık ile katılan arasında gerçekleşen telefon görüşmelerinin sayısı ve süresi, iletişimin tespiti kayıtlarına göre katılanın da sanığa ait telefon numarasını bir kez araması ve bu numaraya iki kez kısa mesaj göndermesi hususları birlikte değerlendirildiğinde; sanığın, huzur ve sükûnunu bozma kastı ile katılanı ısrarla aradığına ilişkin delil bulunmadığı cihetle atılı suçun unsurlarının oluşmadığının kabulü gerekmektedir.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/2986 Karar: 2017/7633 Tarih: 18.10.2017
-
TCK 123. Madde
-
Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma Suçu
-
Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma Suçu
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın tanıklar dinlenilmeksizin eksik incelemeye dayalı olarak karar verildiğine dair sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- ) Sanık …‘in, mağdur …‘nin bilgisi ve rızası dışında, onun adını ve soyadını taşıyan sahte facebook hesabı açıp, mağdurun günlük kıyafetleriyle poz vermiş şekilde çektirdiği bir resmini, bu hesabın profiline eklediği olayda,
Mağdurun kişisel veri niteliğindeki resmini, belirli olmayan ve birden fazla kişi tarafından algılanabilme imkanı bulunan facebook adlı sosyal paylaşım sitesi üzerinden hukuka aykırı olarak yayımlayan sanık hakkında, karar tarihinden önce, 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 Sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un , “31.12.2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı; a ) Soruşturma evresinde, 04.12.2004 tarihli ve 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171. maddesindeki şartlar aranmaksızın kamu davasının açılmasının ertelenmesine, b ) Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine, c ) Kesinleşmiş olan mahkûmiyet hükmünün infazının ertelenmesine, karar verilir.” hükmü gereğince, kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin, yazılı şekilde verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçundan dolayı mahkumiyet hükmü kurulması,
2- ) Sanık hakkında düzenlenen 06.03.2013 tarihli iddianamedeki anlatıma göre; sanık …‘in, mağdur …‘nin akrabalarına, mağdurun sevgilisi olduğunu ve mağdurla beraber tatile gittiklerini söyleyerek, aralarında gayrimeşru ilişki olduğunu ima etmesi biçiminde sanığa isnat edilen eylemin, sanık tarafından işlendiğine dair mağdurun soyut iddiası dışında dosya kapsamında bir delil bulunmadığı gibi, söz konusu eylemin ancak TCK’nın 125. maddesinde düzenlenen hakaret suçu kapsamında değerlendirilebileceği de gözetilmeden, sanık hakkında unsurları oluşmayan TCK’nın 123/1. maddesindeki kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan dolayı yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmaksızın mahkumiyet kararı verilmesi,
3- ) Kabul ve uygulamaya göre de:
a- ) TCK’nın 61/1. maddesinde yer alan ölçütler nazara alınarak, dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlar birlikte ve isabetle değerlendirilip, denetime olanak verecek ve somut gerekçeler de gösterilmek suretiyle aynı Kanun’un 3/1. maddesi uyarınca işlenen fiillerin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde maddelerde öngörülen alt ve üst sınırlar arasında hakkaniyete uygun bir cezaya hükmolunması gerekirken, temel cezaların asgari hadden tayin edilmesi,
b- ) TCK’nın 123/1. maddesi gereğince tayin olunan 3 ay hapis cezasından, aynı Kanun’un 62. maddesi gereğince 1/6 oranında indirim yapıldıktan sonra, 2 ay 15 gün hapis cezası yerine hesap hatasından dolayı 2 ay 10 gün hapis cezası hükmedilip, hükmolunan hapis cezasının 70 gün karşılığı adli para cezasına çevrilmesi neticesinde kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan dolayı sanığa 100,00 TL eksik ceza verilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin bu sebeplerle 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi gereğince kısmen isteme uygun olarak BOZULMASINA, aynı Kanun’un 326/ son maddesi uyarınca ceza miktarları yönünden sanığın kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, 18.10.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/3709 Karar: 2016/8744 Tarih: 02.05.2016
-
TCK 123. Madde
-
Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma Suçu
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
A- ) Sanığa yükletilen cinsel taciz eylemiyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemin sanık tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı;
Eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tipine uyduğu,
1- ) Dairemizin bozma ilamında belirtildiği üzere sanık hakkında TCK’nın 105/2 maddesi gereğince cezada artırım yapılmamış ise de, karşı temyiz olmadığından bozma yapılamayacağı,
2- ) Anayasa Mahkemesi’nin hükümden sonra 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 08.10.2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 Sayılı kararı ile TCK’nın 53. maddesinin ( 1 ) numaralı fıkrasının ( b ) bendine yönelik olarak vermiş olduğu iptal kararlarının, kapsam ve içerik itibariyle infaz aşamasında mahallinde gözetilebileceği,
3- ) Sanığın, yüklenen suçu, tekerrüre esas alınan Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen eski mahkumiyet kararının koşullu salıverilmesinden sonra, hak ederek salıverme tarihinden önce işlemiş olması karşısında; 5275 Sayılı Kanun’un 107. maddesi gereğince koşullu salıverme kararının geri alınıp alınamayacağının değerlendirilmesi bakımından mahkemesine ihbarda bulunmasının mümkün olduğu,
Anlaşılmış ve ileri sürülen başkaca temyiz nedenleri yerinde görülmediği gibi hükmü etkileyecek oranda hukuka aykırılığa da rastlanmamıştır.
Ancak;
Bozulmasına karar verilen hüküm sadece sanık tarafından temyiz edildiği halde 326 maddesine aykırı olarak aleyhe hüküm kurulması,
Kanuna aykırı, sanık …‘in temyiz iddiaları bu sebeple yerinde ise de, bu aykırılık, yeniden duruşma yapılmasına gerek olmaksızın düzeltilebilir nitelikte bir yanılgı olduğundan, temyiz edilen kararın açıklanan noktası tebliğnameye uygun olarak,
Hüküm fıkrasının 1 numaralı kısmındaki “neticeten 3 ay 3 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına” ibaresindeki “neticeten” kelimesi çıkartılarak bu ibareden sonra gelmek üzere “ 326 maddesi gereğince cezanın 2 ay 15 gün hapis olarak belirlenmesine” ibaresinin eklenmesi, biçiminde DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
B- ) Cumhuriyet Başsavcılığınca 07.04.2010 tarih ve 2010/7192 esas sayılı iddianame ile açılan dava ve 26.05.2010 tarih ve 2010/10661 esas sayılı iddianame ile açılan davadan kurulan hükümlere gelince ;
Başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- ) Cumhuriyet Başsavcılığınca 26.05.2010 tarih ve 2010/10661 esas sayılı iddianame ile açılan kişilerin huzur ve sükununu bozma suçlamasıyla ilgili beraat hükmü kurulduğu, bu hüküm temyiz edilmediğinden bozma kararına da konu olmadığı, dolayısıyla kesinleştiği gözetilmeden eylemin kül halinde kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunu oluşturduğu kabul edilerek bu eylem sebebiyle mahkumiyet hükmü kurulması,
2- ) Cumhuriyet Başsavcılığınca 07.04.2010 tarih ve 2010/7192 esas sayılı iddianame ile açılan davada ise; iddianame anlatımında sadece tehdit eyleminden bahsedildiği, anlatıma göre eylemin vasıf değiştirerek kişilerin huzur ve sükununu bozma suçuna dönüşmesinin mümkün olmadığı, bozma öncesindeki “sanığın katılan mağdura yönelik tehdit eylemini gerçekleştiğine dair ciddi, inandırıcı bir kanıt elde edilemediği” şeklindeki gerekçeye rağmen TCK’nın 123. maddesi gereğince mahkumiyet kararı verildiği, dairemizce hükmün bozulduğu anlaşılmakla ; eylemli olarak uyulmasına karar verilen bozma ilamının gereği yerine getirilip, suçlamanın vasfında değişiklik olmayacağından, bozma kararı öncesindeki kabule bağlı olarak sanığın beraatine karar verilmesi gerekirken, açılmamış davadan hüküm kurularak CMK’nın 225/1 maddesine aykırı davranılması,
SONUÇ : Kanuna aykırı ve sanık …‘in temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 02.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/26556 Karar: 2016/655 Tarih: 18.01.2016
-
TCK 123. Madde
-
Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma Suçu
A-)Hakaret suçuna dair kararda öngörülen cezanın nitelik ve niceliğine göre verildiği tarih itibariyle hükmün temyiz edilemez olduğu anlaşıldığından 5320 Sayılı Kanun’un 8/1 ve 1412 Sayılı CMUK’nın 317. maddesi uyarınca sanık H. U.’ın tebliğnameye uygun olarak temyiz isteğinin REDDİNE,
B-)Diğer suçlardan kurulan hükümlerde ise;
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
1-)Sanığa yükletilen tehdit eylemiyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemin sanık tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,
Eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tipine uyduğu,
Cezanın kanuni bağlamda uygulandığı,
Anlaşıldığından sanık H. U.’ın ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiş olmakla, tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKMÜN ONANMASINA,
2-)Kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan kurulan hükme yönelik temyize gelince;
Başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
TCK’nın 123. maddesinde düzenlenen kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunun oluşabilmesi için, sırf huzur ve sükunu bozmak amacıyla bir kimseye ısrarla; telefon edilmesi, gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulmasının gerekmesi karşısında, sanığın hangi eylemleri ısrarla ve sırf huzuru ve sükunu bozma maksadıyla gerçekleştirdiği, açıklanmadan yetersiz gerekçelerle mahkumiyet kararı verilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı ve sanık H. U.’ın temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 18.01.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/5257 Karar: 2015/9232 Tarih: 13.10.2015
-
TCK 123. Madde
-
Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma Suçu
Sanık hakkında cinsel taciz suçundan verilen temyiz isteminin reddine dair Ek kararın incelenmesinde;
Gerekçesi gösterilmek suretiyle temyiz isteminin reddine dair verilen Ek karar usul ve kanuna uygun olduğundan, sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle Ek kararın ONANMASINA,
Sanık hakkında kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesine gelince;
Sanığın savunması, HTS kayıtları ve tüm dosya içeriğine göre; sanığın internet ortamında tanıştığı ve karşılıklı olarak yazıştığı kişiden temin edip bu kişiye ait olduğunu düşündüğü aslında mağdureye ait olan telefon numarasını, 20.07.2012 tarihinde saat 00:04’de arayıp otuziki saniye görüştükten sonra, savcılık tarafından tespit edilen “kusura bakmayın ben bilmiyodum bana numarayı internetten konuştuğum birisi kendi numarası diye verdi rahatsız ettiğim için özür dilerim” şeklindeki sms mesajını mağdureye göndermesi eyleminin, TCK’nın 123. maddesinde düzenlenen kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunun seçimlik hareketlerinden olan “ısrarla telefon edilmesi” olarak değerlendirilemeyeceği gözetilmeden, sanığın beraatine karar verilmesi yerine yazılı şekilde mahkûmiyetine hükmedilmesi,
Sonuç: Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 13.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/7959 Karar: 2015/5947 Tarih: 29.09.2015
-
TCK 123. Madde
-
Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma Suçu
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının göre “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevrenin kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşın ödevidir.”
TCK’nın 183. maddesineTCK’nın 183. maddesine göre ilgili kanunlarda belirlenen yükümlülüklere aykırı olarak, başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli bir şekilde gürültüye neden olan kişi cezalandırılır. Bu düzenleme ile kişilerin sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı güvence altına alınmıştır.
2872 sayılı Çevre Yasasının 14. maddesi uyarınca kişilerin huzur ve sükununu beden ve ruh sağlığını bozacak şekilde ilgili yönetmeliklerle belirlenen standartlar üzerinde gürültü ve titreşim oluşturulması yasaklanmış, ulaşım araçları, şantiye, fabrika, atölye, işyeri eğlenme yeri, hizmet binaları ve konutlardan kaynaklanan gürültü ve titreşimin yönetmeliklerle belirlenen standartlara indirilmesi için faaliyet sahipleri tarafından gerekli tedbirlerin alınması gerektiği düzenlenmiştir.
Bu düzenlemeye dayalı olarak 04.06.2010 tarihli Resmi Gazetede Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği yayımlanmıştır.
2872 sayılı Çevre Yasasının 12. maddesine göre Kanun hükümlerine uyulup uyulmadığını denetleme yetkisi Çevre ve Orman Bakanlığı ile denetleme yetkisinin devredildiği kurumlara aittir.
Aynı Yasanın 12. maddesiAynı Yasanın 12. maddesi uyarınca Çevre ve Orman Bakanlığınca çıkarılan 2006/16 sayılı “Yetki Devri” kodlu genelge ile bazı mahalli idarelere denetim yapma, yaptırım uygulama konusunda yetki devri yapılmıştır. Katılan Karşıyaka Belediyesinin de yetki devri yapılan belediyelerden olduğu anlaşılmıştır.
AİHS [Moreno Gomez/İspanya davasında (16.11.2004, başvuru no:4143/02)] evinin yakınındaki gece kulüplerinin geceleyin sebep olduğu sürekli gürültüden rahatsız olduğunu belirten başvurucunun şikayeti sonucunda verdiği kararında, başvuranın evine saygı hakkının yetkililerin gece gürültü sorununa bir çözüm bulmamaları yüzünden ciddi bir şekilde ihlal edilmiş olduğunu belirterek 8. maddenin ihlal edildiğine karar vermiştir. Yine Martine/İspanya (18.10.2011, başvuru no:21532/08) ve Mileva ve diğerleri/Bulgaristan (25.11.2010, başvuru no: 43449/02) davasında da işletmelerin yol açtığı aşırı gürültü karşısında yetkili mercilerin pasif kalmalarının özel ve aile yaşamlarına müdahale oluşturduğunu kabul etmiştir. AİHM gürültüyü denetlemekle görevli kamu kuruluşlarının pozitif yükümlülüğü bulunduğunu belirterek doğrudan gürültüyü önlemekle sorumlu tutmuştur.
Yasal düzenlemeler ve AİHS kararları bir arada değerlendirildiğinde Çevre ve Orman Bakanlığı ile denetleme yetkisinin devredildiği kurumlar davaya katılabileceklerinden mahkemece verilen katılma kararı yerinde görülmekle, temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre, yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak:
Gürültüye neden olma suçunun belli bir mağduru yoktur. Toplumda yaşayan herkes bu suçun mağduru olabilir. Gürültünün belli olmayan bir kimseye karşı yapılması bu suçu TCK’nın 123. maddesindeki kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan ayırmaktadır. TCK’nın 123. maddesindeki suçun faili belli bir kimseyi hedef almakta iken, TCK’nın 183. maddesindeki suçun faili belli bir kimseyi hedef almamaktadır.
Bu suçun oluşması için sanığın ilgili Kanunlarda belirlenen yükümlülüklere aykırı olarak başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli bir şekilde gürültüye neden olması yeterlidir.
TCK’nın 183’teki suç somut tehlike suçudur. Suçun oluşması için gürültüye maruz kalan kişinin sağlığının bozulması gerekmez, gürültünün insan sağlağını tehlikeye düşürmeye elverişli olması yeterlidir.
Somut olayda, öncelikle şikayetçiler Akın ve Ayşe’nin duruşmaya çağırılarak şikayetlerinin tespiti, gürültünün süresi konusunda beyanlarına başvurulması daha sonra dosyanın uzman bilirkişilere gönderilerek gürültünün insan sağlığına zarar görmesine elverişli olup olmadığı yönünde rapor alınarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Kanuna aykırı ve katılan Karşıyaka Belediye Başkanlığı vekilinin temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden, (HÜKMÜN BOZULMASINA), yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 29.09.2015 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/8229 Karar: 2015/7847 Tarih: 30.06.2015
-
TCK 123. Madde
-
Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma Suçu
Sanık hakkında cinsel taciz suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;
Delillerle iddia ve savunma; duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, sübutu kabul olunan fiilin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikat yapılmış bulunduğundan, sanık müdafiin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA,
Sanık hakkında kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesine gelince;
Sanığın, mağdurenin kullandığı cep telefonuna değişik zamanlarda birden fazla cevapsız çağrı bırakıp cinsel taciz içerikli mesajlar göndermekten ibaret eylemlerinin bir bütün halinde zincirleme şekilde cinsel taciz suçunu oluşturduğu ve mevcut haliyle TCK’nın 123. maddesinde düzenlenen kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunun anılan olayda cinsel taciz suçunun unsuru olduğu gözetilmeden, ayrıca sanık hakkında bu suçtan da mahkûmiyet kararı verilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 30.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/24365 Karar: 2015/1452 Tarih: 19.01.2015
-
TCK 123. Madde
-
Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma Suçu
I- Genel İlkeler ve Yargılamaya Konu Olayda Uygulanacak Mevzuat ve Düzenleyici İşlemler
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının göre herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında getirilen düzenleme ile de çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek gerek Devlete gerekse vatandaşlara ödev olarak yüklenmiştir.
Sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşamayı mümkün kılmak üzere kanunlarda, yönetmelik ve düzenleyici işlemlerde gürültüye ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
Türk Ceza Kanununun düzenlenen “gürültüye neden olma” suçu; “İlgili kanunlarla belirlenen yükümlülüklere aykırı olarak”, başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli bir şekilde gürültüye neden olma halinde oluşacaktır.
Maddede sözü edilen “ilgili kanunlarla belirlenen yükümlülük”; 2872 sayılı Çevre Kanununun “çevreyi kirletmeme” ilkesi gereğince çerçeve olarak benimsediği düzenlemeye dayanılarak oluşturulan yönetmeliklerde açıklanan “çevresel gürültüye neden olmama” yükümlüğünü ifade etmektedir.
2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 14. maddesinde2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 14. maddesinde yer alan düzenlemeye göre; kişilerin huzur ve sükununu, beden ve ruh sağlığını bozacak şekilde ilgili yönetmeliklerle belirlenen standartlar üzerinde gürültü ve titreşim oluşturulması yasaklanmış, ulaşım araçları, şantiye, fabrika, atölye, işyeri, eğlence yeri, hizmet binaları ve konutlardan kaynaklanan gürültü ve titreşimin yönetmeliklerle belirlenen standartlara indirilmesi için faaliyet sahipleri tarafından gerekli tedbirlerin alınması gerektiği belirtilmiştir. Anılan Kanun’un 20/h bendi, 14. maddeye göre çıkarılan yönetmelikle belirlenen önlemleri almayan veya standartlara aykırı şekilde gürültü ve titreşime neden olan, konutlar, ulaşım araçları, işyerleri, atölyeler, fabrika, şantiye ve eğlence yerlerine yönelik idari yaptırımlar benimsemiştir. 2872 sayılı Çevre Kanunu, çevresel gürültü kaynaklarını “ulaşım araçları, şantiye, fabrika, atölye, işyeri, eğlence yeri, hizmet binaları ve konutlar” şeklinde sayma yoluyla sınırlı olarak belirlemiştir.
2872 sayılı Kanun’un 14, 20/h bendindeki2872 sayılı Kanun’un 14 ve 20/h bendindeki düzenlemelere istinaden;
-01.07.2005 tarihli ve 25862 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği,
-07.03.2008 tarihli ve 26809 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği (2002/49/EC),
-04.06.2010 tarihli ve 27601 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği,
Kabul edilmiş, bir önceki yönetmelik bir sonraki ile yürürlükten kaldırılmıştır.
TCK’nın 183. maddesiTCK’nın 183. maddesi, gürültünün “başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli” olması şartını aramaktadır. Bunun yanında TCK’nın 123. maddesi ise eylemin suç olarak vasıflandırılabilmesi için “sırf huzur ve sükunu bozmaya” yönelik olması gerektiğini kabul etmiştir.
5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 36. maddesinde5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 36. maddesinde de gürültüye ilişkin düzenlemeye yer verilmiş, gürültünün, başkalarının huzur ve sükununu bozması gerektiğini belirtmiştir. Aynı Kanun’un 15/3. maddesi, bir fiilin hem kabahat hem de suç olarak tanımlandığı durumlarda, sadece suçtan dolayı yaptırım uygulanabileceği, suçtan dolayı yaptırım uygulanamayan hallerde ise kabahat dolayısıyla yaptırım uygulanacağı kuralına yer vermiştir.
TCK’nın 183. maddesindeTCK’nın 183. maddesinde suç olarak tanımlanan gürültünün insan sağlığının zarar görmesine “elverişli” olması gerektiği kabul edilmiştir. Bu durumda “elverişlilik” ibaresinin, insan sağlığının zarar görmesi ihtimalini, zarar vermeye uygun olmayı ifade ettiği, dolayısıyla suçun tehlike suçu olarak düzenlendiği, suçun oluşumu için somut zararın gerçekleşmesi gerekmediği kabul edilmelidir.
04.06.2010 tarihli ve 27601 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği’nin 8/a maddesi, işitme sağlığı ve kritik sağlık etkileri göz önüne alınarak gürültüden etkilenme seviyelerinin belirlenmesi ve izlenmesine ilişkin esas ve usullerin Sağlık Bakanlığı tarafından belirleneceğini hükme bağlamasına rağmen, Sağlık Bakanlığı, bahsedilen esas ve usullere ilişkin bir düzenleme yapmamıştır. Her ne kadar Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği, gürültü kriter ve göstergelerini düzenlemiş ise de, belirlenen kriterler, 2872 sayılı Kanun’un 14, 20/h maddeleri gereğince ilgililere idari yaptırım uygulanmasını mümkün kılan somut eşik değerlerdir. Yönetmelikte gürültü kaynaklarına göre belirlenen kriter ve göstergeleri aşan her gürültünün, TCK’nın 183. maddesi kapsamında “insan sağlığının zarar görmesine elverişli” olduğu söylenemez.
Görüldüğü gibi hukukumuzda gürültüye ilişkin farklı şartlara tabi tutulmuş farklı düzenlemeler bulunmaktadır. Bu durumda gürültüye ilişkin düzenlemelerin tamamı birlikte değerlendirilerek uygulanacak yaptırımın belirlenebilmesi için kapsadıkları alanların belirlenmesi gerekir.
1- Çevresel gürültünün kaynağı, 2872 sayılı Kanun’un 14. maddesinde açıklandığı üzere, “ulaşım araçları, şantiye, fabrika, atölye, işyeri, eğlence yeri, hizmet binaları ve konutlar” ise;
a- Gürültü, başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli olduğu takdirde 2872 sayılı Kanun’un 14. maddesi delaletiyle TCK’nın 183. maddesindeki suçun cezası,
b- Gürültü, sırf huzur ve sükunu bozmak maksadıyla yapılmış olsa bile başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli olduğu takdirde 2872 sayılı Kanun’un 14. ve TCK’nın 44. maddesi delaletiyle TCK’nın 123, 183. maddesindeki suçlardan en ağır cezayı gerektiren suçun cezası,
c- Gürültü, fail tarafından sırf huzur ve sükunu bozmak maksadıyla yapılmamış, bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli olmayacak boyutta ancak mağdurun huzur ve sükununu bozacak nitelikte ise 2872 sayılı Kanun’un 14,, 20/h maddesindeki kabahat,
2- Kaynağı ne olursa olsun çevresel gürültü, sırf huzur ve sükununu bozmak maksadıyla yapılmış ve bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli olmadığı takdirde TCK’nın 123. maddesindeki suçun cezası,
3- Çevresel gürültünün kaynağı, 2872 sayılı Kanun’un 14. maddesinde bahsedilen ulaşım araçları, şantiye, fabrika, atölye, işyeri, eğlence yeri, hizmet binaları ve konutlar haricindeki bir yer ise ya da sırf huzur ve sükunu bozma amacına yönelmemiş yahut bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli olmayacak nitelikte ise 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 36. maddesindeki kabahat,
4- Motorlu araç sürücülerinin araçlarının çevredekileri rahatsız edecek derecede gürültü çıkartması halinde gürültü, yukarıda (1) nolu kısımda açıklanan niteliklere sahip değil ise 5326 sayılı Kanun’un 15/1. maddesindeki içtima kuralı gereğince 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 30/b ve 5326 sayılı Kanun’un 36. maddesindeki idari para cezalarından hangisi daha ağır ise o kabahat.
Türünden yaptırımlar uygulanmalıdır.
Çevresel gürültünün önlenmesi ya da kabul edilen limit değerler arasında tutulması için, 01.07.2005 tarihinden itibaren üç ayrı yönetmelik benimsendiğine göre, zaman bakımından uygulama ilkesinin zorunlu sonucu olarak bir önceki yönetmelikte benimsenen ilke ve limit değerlerin bir sonraki yönetmelikte de yer almış olması gerekir.
Mevzuat ve düzenleyici işlemlerde, hangi ses düzeyinin insan sağlığının zarar görmesine elverişli olduğu açıkça belirlenmediğine göre, sorunun, sesin düzeyi, sıklığı, saati, kaynağı, mesafesi gibi hususlar gözetilerek somut olayın özelliklerine göre bilimsel veriler yardımıyla uzman bilirkişilerin görüşleri yardımıyla çözüme kavuşturulması gerekir.
II- Yargılamaya Konu Olay
Sanığın, S… Bar ve Restaurant’ın mesul müdürü olduğu, müzikli eğlence yeri olan işletmede yapılan denetimde; gece 02.15 itibariyle açık alanda canlı müzik yayınının devam ettiği, 6 adet hoparlör kullanıldığı, ses seviyelerinin ölçümünde 2010 tarihli Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği’nin 24. maddesinde belirlenen sınır değerlerin aşıldığının tespit edildiği, daha önce de aynı nedenlerle 2872 sayılı Kanun’un 14. maddesi gereğince üç kez idari para cezası verildiği, davaya konu denetim sonucunda ise aynı Kanun’un 15. maddesi gereğince 15 gün süreyle müzik yayınının durdurulmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Jandarma tarafından tutulan 10.09.2010 tarihli tutanakta, işletmenin müzik yayım nedeni ile kendilerine intikal eden sağlık yönünden zarar gören kişi bulunmadığı bildirilmiştir.
Sanık savunmasında, müzik sırasında ne çevredekilerin ne de işletmedeki müşterilerin rahatsız olmadığını, ses ölçümlerinin uzman olmayan kişilerce yapıldığını, suçun oluşmadığını ileri sürmüştür.
Dosyada bilirkişi raporu bulunmamaktadır.
Ölçülen gürültü düzeyi, yönetmeliğin belirlediği limit değerin üzerinde ise de, insan sağlığının zarar görmesine elverişli olup olmadığının bilimsel ölçütlere göre değerlendirilmesi gerekir. Bu nedenle üniversitelerin, Kulak Burun Boğaz Anabilim dalında uzman Kulak Burun Boğaz hekimlerinden, tercihen odyoloji uzmanlığı bulunan iki hekim ve yine bir odyologdan oluşacak üç kişilik heyete dosya tevdi edilerek, somut olayda gürültünün, insan sağlığının zarar görmesine elverişli olup olmadığı yönünde rapor alınarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekir.
Açıklanan gerekçelerle eksik incelemeye dayalı hüküm, hukuka uygun görülmemiştir.
III- Sonuç ve Karar
Sanık C. müdafiinin temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden hükmün bozulmasına, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 19.01.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/12340 Karar: 2014/9684 Tarih: 10.09.2014
-
TCK 123. Madde
-
Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma Suçu
Kayden 18.12.1994 doğumlu olup, kovuşturma evresinde mahkemece beyanının alındığı 05.04.2011 tarihli celsede 17 yaşının içerisinde bulunan mağdurenin zorunlu vekil huzurunda davaya katılmak istemediğini beyan etmesi karşısında, hükmü temyize hakkı bulunmayan mağdure vekilinin temyiz talebinin CMUK.nın 317. maddesi uyarınca reddiyle, incelemenin sanık hakkında kasten yaralama, tehdit, hakaret ve kişilerin huzur ve sükununu bozma suçlarından kurulan hükümlere yönelik sanık müdafiin temyizi ile sınırlı olarak yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:
Kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunun düzenlendiği TCK.nın 123. maddesinde sadece hapis cezası yer aldığı halde sanık hakkında doğrudan adli para cezasına karar verilmesi karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Sanık hakkında hükmolunan gün para cezalarının adli adli para cezalarına dönüştürülmesine karar verilirken uygulama maddesi olan TCK.nın 52/2. maddesinin gösterilmemesi suretiyle CMK.nın 232/6. maddesine aykırılık yapılması,
Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK.nın 321. maddesi uyarınca bozulmasına, ancak bu husus yeniden duruşma yapılmaksızın CMUK.nın 322. maddesinin verdiği yetki uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükümlerin gün karşılığı para cezalarının adli para cezasına çevrilmesine ilişkin fıkralarında yer alan “gün karşılığı” ibarelerinden sonra gelmek üzere “ ….TCK.nın 52/2. maddesi uyarınca…” ibareleri eklenmek suretiyle sair yönleri usul ve kanuna uygun olan hükümlerin düzeltilerek onanmasına, 10.09.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.
YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas: 2011/31120 Karar: 2013/18153 Tarih: 03.07.2013
-
TCK 123. Madde
-
Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma Suçu
Telefon görüşmelerine ilişkin kayıtlara göre sanığın, katılanı en son aradığı 01.01.2009 tarihinin suç tarihi olduğu düşünülmeden, gerekçeli karar başlığında suç tarihinin “05.01.2009” şeklinde yazılmış olması, mahallinde düzeltilme olanağı bulunan bir yazım hatası olarak kabul edilmiş, dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
5237 Sayılı TCK’nın 123.maddesine göre; “sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla; telefon edilmesi, gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması” durumunda kişilerin huzur ve sükununu bozmak suçunun oluşacağı, sanığın, günün değişik saatlerinde ve kısa aralıklarla olmak üzere katılanı telefonla birçok kez arayarak hiç konuşmadan sesini dinleyip telefonu kapatması ya da telefonu çaldırıp kapatması şeklinde gerçekleşen olayda, sanığın katılanı bir çok kez aramasının, suçun “ısrarla yapılması” unsurunu oluşturduğu, somut olayda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunun söz konusu olmadığı ve TCK’nın 43.maddesinin uygulama koşullarının bulunmadığı gözetilmeden, hatalı değerlendirme yapılarak sanık hakkında TCK’nın 43.maddesinin uygulanması suretiyle fazla cezaya hükmolunması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeplerden dolayı istem gibi BOZULMASINA, 03.07.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas: 2010/26303 Karar: 2012/14775 Tarih: 23.05.2012
-
TCK 123. Madde
-
Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma Suçu
Sanığa atılı 5237 sayılı TCK’nın 123. maddesinde düzenlenen kişilerin huzur ve sükununu bozmak suçunun, değişik zamanlarda birden çok kez telefonla arayıp rahatsız etmek şeklinde işlenmesi halinde de eylemin tek suç olacağı gözetilmeden, uygulama yeri bulunmayan aynı kanunun 43. maddesi uyarınca artırım yapılarak sanığa fazla ceza verilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı istem gibi BOZULMASINA, 23.05.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2011/5602 Karar: 2011/3661 Tarih: 25.10.2011
-
TCK 123. Madde
-
Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma Suçu
Olay tarihinde, sanığın yönetimindeki araçla, şehir merkezinde, katılanın idaresindeki aracı bir süre takip etmesi, takip sırasında katılanın yönetimindeki aracın yanına geçip, katılan ve yanındaki arkadaşına, kendi aracında bulunan arkadaşları ile birlikte gülmeleri, katılan hızını azalttığında kendisinin de aracın hızını azaltması, katılana selektör yapıp yanına geçmesi, katılanın polis merkezinin bulunduğu tarafa dönmesi üzerine takibi bırakması şeklinde gelişen olayda, sanığın gerçekleşen eyleminin 5237 sayılı TCK’nın 123/1. maddesinde tanımlanan kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, yazılı gerekçelerle sanığın trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan mahkumiyetine karar verilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı, Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olup, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’nun 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 25.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas: 2009/13780 Karar: 2010/17821 Tarih: 02.06.2010
-
TCK 123. Madde
-
Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma Suçu
1- Sanık Yasemin hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın, 5560 sayılı Kanunla değişik CMK.’nun 12.fıkrası uyarınca itirazı kabil kararlardan olup, temyiz kabiliyeti bulunmadığı ve 5271 sayılı CMK.nun 264. maddesine göre de kanun yolunun ve merciin belirlenmesinde yanılma başvuranın hakkını ortadan kaldırmayacağından o yer Cumhuriyet Savcısının sanık Yasemin yönünden verdiği temyiz dilekçesinin itiraz niteliğinde kabul edilerek itirazının merciince incelenmesi için dosyanın sanık Yasemin yönünden incelenmeksizin mahalline iade edilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
2-Sanıklar Ali İhsan, Ayşegül ve Nursel hakkında kasten yaralama ve sanıklar Şenol,. Ercan, ve Aydın, hakkında kişilerin huzur ve sükununu bozmak suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik sanıklar müdafiileriyle o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Sanık Ercan’ın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olduğu anlaşıldığından, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için aranan, 5271 sayılı CYY’nın 231/6.maddesinin (a) bendinde yazılı “kasıtlı bir suçtan mahkum olmamış bulunma” nesnel koşulunun bulunmaması nedeniyle, sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceği anlaşılmakla;
Yapılan duruşmaya, toplanan delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun oluşan kanaat ve takdirine göre, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
a)Gerekçeli karar başlığına suç tarihinin 25.08.2005 yerine 28.05.2005 olarak hatalı yazılması ve suçun işlendiği yer ve zaman diliminin yazılmaması suretiyle 5271 Sayılı CMK.nun 232.maddesinin 2.fıkras 2.fıkrasının c bendine aykırı davranılması,
b)Oluş ve dosya içeriğine göre, sanıklardan Şenol’un katılan sanık Yasemin’e yönelik duygusal ilgi nedeniyle olay günü sanıklar; Şenol, Ercan ve Aydın’ın katılan sanıklar Ali İhsan, Yasemin, Ayşegül ve Nursel’in evlerinin yakınlarına gelip nara atarak olay yaratması şeklindeki eylemlerinin, sırf müştekilerin huzur ve sükununu bozmak amacı ile ve ısrarla yapılmamış olması ve bu itibarla da 5237 Sayılı TCK.nun 123.maddesinde düzenlenen kişilerin huzur ve sükununu bozmak suçunun eylemin anlatılan şekliyle oluşmadığı gözetilmeden, sanıkların atılı suçtan beraatleri yerine yazılı şekilde hüküm kurulması,
c)Katılan sanıklardan; Aydın 26.08.2005 tarihli soruşturma aşamasındaki savunmasında yalnızca sanıklardan Ali İhsan’ın kendisini yaraladığını, diğer sanıkların kendisine vurmadığını belirtmesi, duruşmadaki ifadesinde ise, ne şekilde yaralandığı hususunda beyanının bulunmaması karşısında, sanığın ne şekilde ve kim ya da kimler tarafından yaralandığı sorulup açıklattırılarak sonucuna göre sanıklar Ali İhsan, Ayşegül ve Nursel’in hukuki durumlarının belirlenmesi gerekirken eksik kovuşturma ile yazılı şekilde karar verilmesi,
d)Katılan sanıklardan Şenol soruşturma aşamasındaki 25.08.2005 tarihli beyanında, sanıklar; Ali İhsan, Yasemin, Ayşegül ve Nursel’in kendilerini taşladıklarını, taşlardan birisinin sağ karın bölgesine isabet ettiğini belirtmesi ve doktor raporuyla da bu hususun doğrulanması karşısında hangi sanığın attığı taşla yaralandığı katılan sanıklar Aydın, Ercan ve Şenol’dan etraflıca sorulup açıklattırılarak sonucuna göre sanıklar Ali İhsan, Ayşegül ve Nursel’in hukuki durumlarının belirlenmesi gerekirken eksik kovuşturma ile yazılı şekilde hüküm kurulmasında,
e)Sanıklar Ali İhsan, Yasemin, Ayşegül ve Nursel hakkında 5237 Sayılı TCK.nun 29.maddesinde düzenlenen tahrik hükümlerinin uygulanması sırasında yasal ve yeterli gerekçe gösterilmeden sanıkların cezalarından en az oranda indirim yapılması,
f)Uygulamaya göre de; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.02.2009 tarih ve 2008/11-250 2009/13 sayılı kararında da belirtildiği üzere hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinde dikkate alınacak zararın maddi zarar olduğu, manevi zararı kapsamadığının belirtilmesi ve olayda da mağdur sanıkların maddi tazminat taleplerinin bulunmadığı halde, hükmün gerekçe kısmında mağdurların zararının karşılanmaması ve şartlar oluşmadığından bahsedilerek sanıklar Ali İhsan, Nursel, Ayşegül, Şenol, ve Aydın, hakkında 231.maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar müdafiileri ve o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı istem gibi BOZULMASINA, 02.06.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/8954 Karar : 2018/10036 Tarih : 25.06.2018
-
TCK 123. Madde
-
Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma Suçu
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Suç tarihinde uzlaşma kapsamında olmayan TCK’nın 105/1. maddesinde düzenlenen cinsel taciz suçu nedeniyle uzlaşma hükümlerinin uygulanamayacağı, yargılama sırasında suç vasfının değiştiğinden uzlaşma kapsamında olan TCK’nın 123/1. maddesinde düzenlenen kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan hüküm kurulduğu, bu hali ile kişilerin huzur ve sükununu bozma suçu yönünden uzlaştırma işlemi yapılması, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanık …’ın ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmekle, tebliğnameye aykırı olarak, sair yönleri incelenmeksizin, HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 25/06/2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi
YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/13509 Karar : 2018/12122 Tarih : 21.06.2018
-
TCK 123. Madde
-
Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma Suçu
Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
02/12/2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaştırma hükümlerinin yeniden düzenlenmesi, sanığa isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamına alınması, yine sanığa isnat edilen TCK’nın 123/1. maddesi kapsamındaki kişilerin huzur ve sükununu bozma suçu önceden de uzlaşma kapsamında ise de, 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle, 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesinin 24 ve 25. fıkralarındaki uzlaştırma bürosuna ilişkin yeni düzenleme yapılmış olması karşısında, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanıp sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması
Bozmayı gerektirmiş, sanık … müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin HÜKÜMLER 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine 21/06/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/8462 Karar : 2018/8957 Tarih : 6.06.2018
-
TCK 123. Madde
-
Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma Suçu
Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi, kararın niteliği, suç tarihine göre;
A- Sanık hakkında hakaret suçuna ilişkin kararda öngörülen cezanın nitelik ve niceliğine göre, verildiği tarih itibariyle hükmün temyiz edilemez olduğu,
Anlaşıldığından, 5320 sayılı Kanunun 8/1 ve 1412 sayılı CMUK’nın 317. maddeleri uyarınca sanık …‘ın, tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ İSTEĞİNİN REDDİNE,
B- Sanık hakkındaki kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan mahkumiyet hükmüne yönelik temyize gelince;
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre, yapılan incelemede; başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Kişilerin huzur ve sükununu bozma suçu ile korunan hukuki yarar kişi özgürlüğünün korunması ve bireyin, psikolojik ve ruhsal bakımdan rahatsız edilmemesi ve yaşamını sağlıklı bir şekilde sürdürmesi olarak tanımlanmaktadır. Bu suçun oluşabilmesi için, kanun metninde yazılı bulunan telefon etme, gürültü yapma yada aynı maksatla, hukuka aykırı bir davranışta bulunulması eylemlerini bir kez yapılmasının yeterli olmadığı, eylemin ısrarla tekrarlanması, süreklilik arz etmesi ve sırf kişilerin huzur ve sükununu bozma saiki ile işlenmesi gerekmektedir.
Somut olayda sanığın tutanağa bağlanan 22 adet mesajının içeriği incelendiğinde, katılan ile iletişim kurmak amacıyla hareket ettiğinin anlaşılması karşısında, TCK’nın 123. maddesinde düzenlenen kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunun unsuru olan ısrar ögesinin ne şekilde gerçekleştiğinin ve sanığın kastının ne şekilde sırf huzur ve sükunu bozma saiki olarak kabul edildiği yöntemince açıklanmadan hüküm kurulması,
Kanuna aykırı, sanık …‘ın temyiz iddiaları yerinde görülerek, tebliğnameye aykırı olarak HÜKMÜN BOZULMASINA, yeniden hüküm kurulurken aleyhe temyiz olmadığından, 1412 sayılı CMUK’nın 326/son maddesinin gözetilmesine, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 06/06/2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/5518 Karar : 2018/8565 Tarih : 30.05.2018
-
TCK 123. Madde
-
Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma Suçu
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede; başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Kişilerin huzur ve sükununu bozmaya yönelik gerçekleştirilen eylemlerin tamamının TCK’nın 123. maddesinde öngörülen “ısrar” kapsamında kalması nedeniyle, TCK’nın 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükmünün uygulanamayacağının gözetilmemesi,
Kanuna aykırı, sanık …‘in temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnameye aykırı olarak, HÜKMÜN BOZULMASINA, yeniden hüküm kurulurken aleyhe temyiz olmadığından, 1412 sayılı CMUK’nın 326/son maddesinin gözetilmesine, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 30.05.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/6444 Karar : 2018/9839 Tarih : 20.06.2018
-
TCK 123. Madde
-
Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma Suçu
Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Sanık hakkında konut dokunulmazlığının ihlali, hakaret, cinsel taciz ve tehdit suçlarından kamu dava açıldığı, her ne kadar sanığın hakaret, cinsel taciz ve konut dokunulmazlığının ihlali eylemleri uzlaşma kapsamında olup, soruşturma aşamasında taraflara uzlaşma teklifi yapılmış ise de, bu tarihte atılı TCK’nın 106. maddenin 1. fıkrasının 1. cümlesinde düzenlenmiş olan tehdit suçunun uzlaşma kapsamında olmaması ve CMK’nın 253/3. fıkrasının ikinci cümlesi dikkate alındığında soruşturma aşamasında yapılan uzlaşma teklifinin geçersiz olduğu anlaşılmakla birlikte yapılan yargılama neticesinde, tehdit suçu yönünden beraat, konut dokunulmazlığının ihlali suçuna ilişkin mahkumiyet hükmü kurulduğu ayrıca atılı hakaret ve cinsel taciz suçlarına dair ise suç vasfı değiştiğinden bahisle uzlaşma kapsamında olan TCK’nın 123/1. maddesinde düzenlenen kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan hüküm kurulmuş olması karşısında, mahkumiyet kararı verilen bu suçlar yönünden uzlaştırma işlemi yapılması, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanık … müdafiinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnamedeki isteme uygun olarak, başka yönleri incelenmeksizin, HÜKÜMLERİN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 20/06/2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/10064 Karar : 2018/8395 Tarih : 30.05.2018
-
TCK 123. Madde
-
Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma Suçu
Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede, başkaca nedenler yerinde görülmemiştir;
Ancak;
Kişilerin huzur ve sükununu bozma suçu ile korunan hukuki yarar kişi özgürlüğünün korunması ve bireyin, psikolojik ve ruhsal bakımdan rahatsız edilmemesi ve yaşamını sağlıklı bir şekilde sürdürmesi olarak tanımlanmaktadır. Bu suçun oluşabilmesi için, kanun metninde yazılı bulunan telefon etme, gürültü yapma yada aynı maksatla, hukuka aykırı bir davranışta bulunulması eylemlerinin bir kez yapılmasının yeterli olmadığı, eylemin ısrarla tekrarlanması, süreklilik arz etmesi ve sırf kişilerin huzur ve sükununu bozma saiki ile işlenmesi gerekmektedir.
Somut olayda sanığın, bir kez müştekinin evinin ziline basması biçiminde gerçekleşen eyleminde, TCK’nın 123. maddesinde düzenlenen kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunun unsuru olan ısrar ögesinin ne şekilde gerçekleştiği yöntemince açıklanmadan, eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle mahkumiyet kararı verilmesi,
Kanuna aykırı ve sanık…’in temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnameye uygun olarak, HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 30.05.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/4186 Karar : 2018/3307 Tarih : 9.03.2018
-
TCK 123. Madde
-
Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma Suçu
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi, kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Kişilerin huzur ve sükununu bozma suçu ile korunan hukuki yarar kişi özgürlüğünün korunması ve bireyin, psikolojik ve ruhsal bakımdan rahatsız edilmemesi ve yaşamını sağlıklı bir şekilde sürdürmesi olarak tanımlanmaktadır. Bu suçun oluşabilmesi için, kanun metninde yazılı bulunan telefon etme, gürültü yapma ya da aynı maksatla, hukuka aykırı bir davranışta bulunulması eylemlerinin bir kez yapılmasının yeterli olmadığı, eylemin ısrarla tekrarlanması, süreklilik arz etmesi ve sırf kişilerin huzur ve sükununu bozma saiki ile işlenmesi gerekmektedir.
Sanığın, katılanın kullandığı telefonu bir kez aradığının anlaşılması karşısında, TCK’nın 123. maddesinde düzenlenen kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunun unsuru olan ısrar öğesinin ve sanığın özel saikinin olayda ne şekilde oluştuğu yöntemince açıklanmadan, yetersiz gerekçeyle sanığın mahkumiyetine karar verilmesi,
Kanuna aykırı ve sanık … müdafiinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnameye aykırı olarak, HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 09/03/2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/7378 Karar : 2018/3595 Tarih : 22.02.2018
-
TCK 123. Madde
-
Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma Suçu
Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
A) Sanığa yükletilen hakaret suçundan dolayı kararda öngörülen cezanın nitelik ve niceliğine göre, verildiği tarih itibariyle hükmün temyiz edilemez olduğu anlaşıldığından, 5320 sayılı Kanunun 8/1 ve 1412 sayılı CMUK’nın 317. maddeleri uyarınca tebliğnameye uygun olarak sanık … müdafiinin, TEMYİZ İSTEĞİNİN REDDİNE,
B) Tehdit suçundan kurulan hükme yönelik temyize gelince;
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
1-Denetim süresi içerisinde kasten işlenerek açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanmasına neden olan kasıtlı suçun, TCK’nın 123. maddesi uyarınca hükmolunan kişilerin huzur ve sükununu bozma suçu olması, 02/12/2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen bu suç önceden de uzlaşma kapsamında ise de, 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesiyle, 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesinin 24 ve 25. fıkralarındaki uzlaştırma bürosuna ilişkin düzenleme dikkate alınıp, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması karşısında, hakaret suçu yönünden, uyarlama yargılaması yapılıp yapılmadığı araştırılarak, anılan hüküm yönünden uzlaştırma işleminin olumlu sonuçlanmış olması durumunda, sanığın denetim süresinde işlediği başkaca kasıtlı suçlardan mahkum olup olmadığı tespit edilip sonucuna göre, açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanıp açıklanmayacağının değerlendirilmesi zorunluluğu,
2-Kabule göre ise,
02/12/2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunduğu, kişilerin huzur ve sükununu bozma suçu yönünden ise, uzlaşma önerisinin yapıldığı tarihte 5271 sayılı CMK’nın 253/3. maddesinde engel bulunduğu ancak yeni düzenleme karşısında bu suç yönünden de uzlaşma önerisinde bulunulması gerektiği, anlaşılmış olmakla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık … müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin HÜKÜMLERİN 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 22/02/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.