0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Sendikal Hakların Kullanılmasının Engellenmesi Suçu

TCK Madde 118

(1) Bir kimseye karşı bir sendikaya üye olmaya veya olmamaya, sendikanın faaliyetlerine katılmaya veya katılmamaya, sendikadan veya sendika yönetimindeki görevinden ayrılmaya zorlamak amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla bir sendikanın faaliyetlerinin engellenmesi halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.



TCK Madde 118 Gerekçesi

Madde metninde, sendikal hakların kullanılmasını engelleme fiilleri suç olarak tanımlanmıştır. Söz konusu suç tanımında çeşitli seçimlik hareketlere yer verilmiştir.

Maddenin birinci fıkrasına göre, bir kimseye karşı cebir veya tehdit kullanılarak, bir sendikaya üye olmaya veya olmamaya, sendikanın faaliyetlerine katılmaya veya katılmamaya ya da sendikadan veya sendika yönetimindeki görevinden ayrılmaya zorlanması, suç oluşturmaktadır. Bu suçun tamamlanmış şekline göre cezaya hükmedilebilmesi için, cebir veya tehdide maruz kalan kişinin sendikaya üye olması veya olmaktan vazgeçmesi, sendikanın faaliyetlerine katılması veya katılmaktan vazgeçmesi ya da sendikadan veya sendika yönetimindeki görevinden ayrılması gerekmemektedir. Bu amaçlarla, kişiye karşı cebir veya tehdit kullanılması, söz konusu suç tamamlanmış gibi cezalandırılabilmek için yeterlidir. Bu bakımdan söz konusu suç, bir teşebbüs suçu niteliği taşımaktadır.

Maddenin ikinci fıkrasında cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla bir sendikanın faaliyetlerinin engellenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Bir sendikanın faaliyetlerinin cebir veya tehditle ya da hukuka aykırı başka bir davranışla engellenmiş olması hâlinde, suç tamamlanmış olur.


TCK 118 Sendikal Hakların Kullanılmasının Engellenmesi Suçu Yargıtay Kararları


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2019/554

  • TCK 117
  • Katılanların iş akitlerinin sendikal nedenlerle feshedilmesi işleminin bireysel sendika hakkına yönelik bir müdahale niteliği taşıması, bu işlemler dolayısıyla sendikanın bir takım faaliyetleri engellenmiş olsa bile eylemin TCK’nın 118. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında sendikaya yönelik hukuka aykırı bir davranış olarak kabulü mümkün değildir.

Bu suç açısından ilk fıkrayla korunan hukuki yarar; sendikaya üye olup olmama, sendikanın faliyetlerine katılıp katılmama, sendikadan veya sendika yönetimindeki görevden serbestçe ayrılabilme gibi bir takım bireysel sendika hakkına ilişkin haklar olup ikinci fıkrada ise kolektif sendika hakkı kapsamında sendikanın yasal faliyetleri koruma kapsamındadır.

Sendikal hakların kullanılmasının engellenmesi suçu fail bakımından bir özellik arz etmeyip herkes tarafından işlenebilir. Dolayısıyla salt işverenler değil işçinin sendikal haklarını engelleme amacıyla hareket eden diğer işçiler de bu suçun faili olabilir. Suçun mağduru sendika üyesi olabilecek işçi, işveren ya da kamu görevlileri olup suçun zarar göreni ise sendikalardır. TCK’nın 118. maddesinin birinci fıkrasındaki düzenleme açısından suçun maddi unsurunun hareket kısmı cebir veya tehdit kullanma şeklinde seçimlik hareketlerdir.

Anılan maddenin ikinci fıkrası açısından ise cebir veya tehdidin yanı sıra hukuka aykırı başka bir davranışla sendikanın faliyetlerinin engellenmesi hâlinde de suçun işlenmesi mümkündür. Düzenlemeden anlaşıldığı üzere bu suç soyut tehlike suçu niteliğinde olup seçimlik hareketler sonucu zarar doğmasının ya da meydana çıkan zararın bir önemi bulunmamaktadır. Öte yandan maddede sayılan amaçlar doğrultusunda hareket edilmesi, söz konusu suçun tamamlanmış gibi cezalandırılabilmesi için yeterlidir. Dolayısıyla bu suç bir teşebbüs suçu niteliğindedir.

Suçun seçimlik hareketlerinden cebir, daha çok maddi zorlamayı ifade eder. Tehdit ise manevi cebir niteliğinde, ileriye dönük olarak mağdurun iradesini etkilemeye yöneliktir. Örneğin, işçinin ücretinde veya sosyal yardım alacaklarında sendikalı olmayan işçilere göre ayrım yapılacağından bahisle işçinin tehdit edilmesi halinde TCK’nın 118. maddesinin ilk fıkrasındaki suç oluşacaktır.

Diğer taraftan sendikal hakların kullanılmasının engellenmesi suçu gibi çalışma hayatına ilişkin başka bir alanda cezai yaptırımlar içeren ve cebir veya tehdidin yanı sıra hukuka aykırı başka bir davranışla işlenmesi mümkün olan TCK’nın 117. maddesinin ilk fıkrasındaki iş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçu kapsamında “Hukuka aykırı davranış” unsurunu değerlendiren Ceza Genel Kurulu 28.11.2017 tarihli ve 1015-498 sayılı sayılı kararında; “Madde metninde yer alan ‘hukuka aykırı başka bir davranış’ ifadesinden, hukuk düzeninin belirlemiş olduğu emir veya yasak biçiminde bir içeriğe sahip olan her türlü hukuk kuralına aykırı fiiller anlaşılmalıdır. Maddede, sadece hukuka aykırılıktan bahsedildiği için bu davranışın aynı zamanda suç teşkil etmesi gerekmez. Bu bağlamda; haksız fiiller, emniyet tedbirlerini gerektiren fiiller ve idari yaptırım gerektiren fiiller de suçun hareket unsurunu oluşturan hukuka aykırı davranış olarak kabul edilmelidir.

Haksız fesih işlemi de nihayetinde hukuksal sonuçlar doğuran bir fesihtir ve iş sözleşmesi, haksız olarak yapılmış olsa da feshedilmiştir. Bu durumda da artık eylem hukuki nitelik kazanmıştır. Bu nedenle hukukça haklı olan, haksız fiil oluşturmayan sözleşmeye aykırılık veya sözleşmenin feshi durumlarının ortaya çıktığı hâllerde, yapılan davranışın hukuka aykırı başka bir davranış olduğu ileri sürülemez. Bunlar, hukuksal çerçevede halli gereken başka sorunlardır. “ hususlarına yer verilmiştir.

Kanun’un düzenleniş şekli ve korunmak istenen hukuki yararlar göz önüne alındığında, salt bireylerin sendikal haklarına yönelik cebir veya tehdit içeren eylemlerin TCK’nın 118. maddesinin ilk fıkrası, buna karşılık salt sendika tüzel kişiliğinin yasal faaliyetlerinin engellenmesine yönelik cebir, tehdit veya hukuka aykırı başka bir davranışla işlenen fiillerin ise anılan maddenin ikinci fıkrası kapsamında cezalandırılması gerekmektedir. Bu yorumun dışına çıkılması, bireysel ve kolektif sendika özgürlüklerinin birbirleriyle olan yakın etkileşimi nedeniyle bireysel sendika hakkına yönelik müdahaleler aynı zamanda dolaylı olarak sendikanın da zarar görmesine yol açtığından, sanıkların bu tip durumlarda daha ağır yaptırım içeren TCK’nın 118. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca cezalandırılması gibi hukuken kabulü mümkün olmayan bir sonuca neden olacak, anılan maddenin ilk fıkrasındaki suçun uygulanma imkânı kalmayacaktır. Aynı şekilde TCK’nın 118. maddesinin ikinci fıkrasındaki “Hukuka aykırı başka bir davranış” hususunun, yasa koyucunun amacını aşacak şekilde aynı maddenin birinci fıkrası açısından uygulama imkânı bulunmamaktadır. Dolayısıyla, işçinin iş akdinin bir sendikaya üye olması nedeniyle feshedilmesi salt bireysel sendika hakkına yönelik müdahale olarak değerlendirilmeli, eylemde cebir veya tehdit ya da sendikaya yönelik hukuka aykırı bir davranış bulunmadığında fail hakkında TCK’nın 118. maddesinin uygulanmaması gerektiği kabul edilmelidir.

Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Katılanlar Y., M. ve A.’nın ESBAŞ adlı iş yerinde işçi olarak çalıştıkları, sanıklardan F.’nin genel bölüm sorumlusu, C.’nin üretim müdürü, T.’nin servis bölümü sorumlusu, A.’nın mutfak bölümü sorumlusu ve Z.’nin yemekhane işçisi olduğu, katılanların 2010 yılı Ağustos ve Eylül aylarında Koop-İş Sendikasına üye olarak iş yerinde örgütlenmeye başladıkları, bu kapsamda çeşitli işçilerle görüşerek sendikaya üye kazandırdıkları, durumdan iş yeri yönetiminin haberdar olmasıyla örgütlenmeyi sağlayan işçilerin tespiti için çalışmalar yapıldığı, bu bağlamda sanık C.’nin talimatıyla sanıklar Tuğrul, A. ve Z.’nin ilk etapta katılanlar ile tanıklar S.S.ve M.A.’yı sendika üyesi olarak belirledikleri, anılan işçilerin 21.12.2010 tarihinde iş akitlerinin feshedildiği, İ. İş Mahkemelerinde görülen işe iade davaları sonucu katılanların iş akitlerinin sendikal nedenlerle feshedildiği kabulüyle işe iadelerine karar verildiği ve bu kararların temyiz incelemesi sonucu Yargıtayca onanarak kesinleştiği dosya kapsamından anlaşılmış olup;

Katılanların iş akitlerinin sendikal nedenlerle feshedilmesi işleminin bireysel sendika hakkına yönelik bir müdahale niteliği taşıması, bu işlemler dolayısıyla sendikanın bir takım faaliyetleri engellenmiş olsa bile eylemin TCK’nın 118. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında sendikaya yönelik hukuka aykırı bir davranış olarak kabulünün mümkün olmaması, diğer taraftan anılan maddenin ilk fıkrasındaki suç bireysel sendikal hakkını korumaya yönelik olup bu suçun oluşabilmesi için cebir veya tehdit kullanılmasının gerekmesi, katılan Y.’nin sanık T. tarafından, katılan M.’nin ise sanık C. tarafından tehdit edildiğine ilişkin beyanlarına karşın bu beyanların dosyadaki tanık anlatımları ve diğer deliller ile desteklenmemesi, bu hâliyle tüm aşamalarda atılı suçlamayı kabul etmeyen sanıkların, katılanlar Y. ve M.’nin soyut beyanları haricinde atılı suçu işlediklerine dair mahkûmiyetlerini gerektirir her türlü şüpheden uzak, kesin ve yeterli delil bulunmadığının kabulü gerekmektedir.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/16631 Karar: 2015/10362 Tarih: 05.11.2015

  • TCK 118. Madde

  • Sendikal Hakların Kullanılmasının Engellenmesi Suçu

07.11.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6356 sayılı Kanunda sendikalar “işçilerinin ve işverenlerin çalışma ilişkilerinde ortak ekonomik ve sosyal hak ve çıkarlarını korumak ve geliştirmek üzere oluşturulan tüzel kişiliğe sahip kuruluşlar” olarak tanımlanmıştır.

6356 sayılı Kanun’un 6552 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle değişik 41/1. maddesinde “Kurulu bulunduğu işkolunda çalışan işçilerin en az yüzde birinin üyesi bulunması şartıyla işçi sendikası, toplu iş sözleşmesinin kapsamına girecek işyerinde başvuru tarihinde çalışan işçilerin yarıdan fazlasının, işletmede ise yüzde kırkının kendi üyesi bulunması hâlinde bu işyeri veya işletme için toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkilidir.” hükmü yer almaktadır. Bu yasal düzenlemeye göre toplu iş sözleşmesi yapabilmek için sendikaların kurulu bulunduğu işkolunda ve işyerinde çalışan işçilerin çoğunluğunun kendi üyesi olması gerekmektedir. Bu çoğunluğu sağlayamayan sendikalar toplu iş sözleşmesi yapabilme yetkisi kazanamayacaktır.

AİHM Danilenkou/Rusya (B. No: 67336/01) kararında “K… T… L… isimli özel bir şirkette çalışan işçiler şirketin yeniden yapılandırılması nedeniyle işten çıkartılmıştır. Ancak başvurucular sendika üyesi olmalarından dolayı ayrımcı ve yasa dışı muameleye maruz kalma şikayetiyle çeşitli davalar açmışlardır. Her bir dava sonunda hukuk mahkemeleri kendilerine hak vermiş, şirketi ilgililere mahrum kaldıkları miktarları ödemeye mahkum etmiştir. Ancak savcılık şirket yetkilileri hakkında ceza kovuşturması açmayı reddetmiştir.

Hukuk: Her maaşlı veya işçi hiçbir ceza tehdidi olmaksızın bir sendikaya üye olma veya olmama konusunda özgür olmalıdır. Ayrımcı bir muameleye tabi tutulan kişilerin buna itiraz edebilmesi ve şikayet konusu duruma gerçek ve etkili bir çözüm sunabilecek bir hukuk yoluna başvurma hakkına sahip olması belirleyici bir öneme sahiptir. K… L.. Ş…, çalışanların sendikalarını terk etmeleri için çeşitli yollara başvurmuştur; onları sınırlı olanaklar sunan özel çalışma ekiplerine nakletmiş, mahkemelerin sonradan yasadışı olduğuna karar verdikleri işten atmalara başvurmuş, ilgililerin maaşlarını düşürmüş, disiplin cezalarına başvurmuş ve lehlerine verilen mahkeme kararlarından sonra UDR üyelerini tekrar işe almayı reddetmiştir. Başvurucuların UDR üyeliklerinin onlar üzerinde doğurduğu açık olumsuz etkiler AİHS’nin 11. maddesi tarafından güvence altına alınan haklardan yararlanması konusunda bir ayrımcılık yapıldığına dair bir delil başlangıcı oluşturma açısından yeterlidir. Rus hukuku kesin bir şekilde bir sendikaya üye olma veya olmamadan kaynaklı her türlü ayrımcılığı yasaklamaktadır. Başvurucular ayrımcılık şikayetlerini, Rus medeni kanunun genel hükümleri ile bu konuda l… s… olan sendika kanunu çerçevesinde bir mahkemeye inceletme hakkına sahiptiler. Başvurucuların ayrımcılık şikayetlerinin incelenmesi, ayrımcılığın sadece bir ceza yargılaması çerçevesinde kanıtlanabileceği gerekçesiyle, ulusal yargı organları tarafından reddedildiğinden dolayı bu olayda söz konusu hükümler kadük kalmışlardır. Ceza yoluna başvurmayla ilgili olarak, AİHM bu yolun temel sorununun sübjektif sorumluluk ilkesine dayanan ve şirket yöneticilerin sendika üyelerine karşı kasıtlı olarak ayrımcılık uyguladıklarının “her türlü şüpheden uzak bir şekilde” kanıtlanmasını gerektirmesi olduğu kanaatindedir. Bu kasıt kanıtlanamadığından ceza kovuşturması açılmamasına karar verilmiştir. Ayrıca, ayrımcılık mağdurları ceza kovuşturmasının açılması ve yürütülmesinde sadece çok küçük bir rol oynayabiliyorlardı. Dolayısıyla AİHM otoritelerin suçluları ortaya çıkarma ve ayrımcılık yapmaya yönelik kasıtlarını kanıtlama kapasitelerine bağlı olan ceza kovuşturmasının iddia konusu sendika karşıtı ayrımcılığı gerçekçi ve uygun bir şekilde telafi edebileceğine inanmıyor. Öte yandan, bir hukuk yargılaması başvurucuların işverenleriyle ilişkileriyle ilgili, liman işçilerinin UDR üyeliklerinden vazgeçmeleri için başvurulan çeşitli yollar dahil, bütün unsurları incelemekten ibaret hassas görevi yerine getirmeye izin verebilirdi. Başvurucuların ayrımcılığa maruz kalmama haklarının korunmaması çalışanlarda ayrımcılığa maruz kalma korkusu yaratabilir ve böylece bir sendikaya üye olma konusunda onların cesaretlerini kırabilir ve sonuçta bu sendikanın ortadan kalkmasına yol açabilirdi. Kısacası, devlet sendika üyeliğine dayanan ayrımcılığa karşı açık ve etkili bir adli koruma sağlama pozitif yükümlülüğünü yerine getirmemiştir.” denilmektedir.

Üyelerinin çalışma koşullarının, ekonomik ve sosyal olanaklarının iyileştirilmesini temel erek olarak belirleyen sendikalar için toplu iş sözleşmesi yapma yetkisi elde edebilmek bir yaşam koşuludur. Bu nedenle bir sendikaya üyeliğin engellenmesi halinde gerçek kişi olan işçinin suçun mağduru olabileceği ancak sendikaların da bu eylem sonucu üyelerini ve bunun sonucunda toplu iş sözleşmesi yapma yetkisini kaybetme olasılığı karşısında, suçun doğrudan zarar göreni olarak kamu davasına katılma hakları bulunduğunun kabulü zorunludur.

Yasal düzenlemeler ve AİHM kararı birlikte değerlendirildiğinde; B… Sendikası’nın davaya katılmasına karar verilmesi yerinde görülerek, temyiz isteğinin reddi nedenleri de bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede, başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Bireyin bir sendikaya girme veya girmeme, sendikal faaliyete katılıp katılmama iradesi Anayasa’nın 51., Siyasal ve Medeni Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin 22., Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. maddeleri ile güvence altına alınmıştır.

Yasa koyucu da, çağdaş bir yaklaşımla Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle koruma altına alınan bu hakkın, cebir veya tehdit kullanılarak engellenmesi eylemini, 5237 sayılı TCK’nın 118. maddesinde yeni bir suç tipi olarak düzenlemiştir. Anılan Kanun maddesinin 1. fıkrasıyla bireysel sendika özgürlüğü, 2. fıkrasıyla da kolektif sendika özgürlüğü güvence altına alınmıştır. Ancak unsurları farklı olmakla beraber her iki suçun da sendikal özgürlüğe ilişkin aynı hukuksal değeri koruduğu kabul edilmelidir.

Anayasa’nın 51. maddesindeAnayasa’nın 51. maddesinde, “Çalışanlar ve İşverenler üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir. Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz…”

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. maddesinde, “Herkes barışçıl olarak toplanma ve dernek kurma hakkına sahiptir. Bu hak, çıkarlarını korumak amacıyla başkalarıyla birlikte sendikalar kurma ve sendikalara üye olma hakkını da içerir.

Siyasal ve Medeni Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin 22. maddesinde ise “Herkesin, kendi çıkarlarını korumak için sendikalar kurmak ya da bunlara girmek hakkı da dahil olmak üzere, başkalarıyla bir araya gelip dernek kurma hakkı vardır.” hükümleri yer almaktadır.

Anılan özgürlüğe yönelik kanuni ve meşru amaçla yapılan müdahaleler bile AİHM kararlarında demokratik bir toplumda gereklilik yönünden irdelenmiştir.

AİHM’nin 27.03.2007 tarih ve B. No: 6615/03 sayılı Karaçay/Türkiye kararında;

“c) ‘Demokratik toplumda gerekli olması’

Başvuran, KESK’e bağlı bir sendikaya üye olmaması halinde kendisine benzeri bir disiplin cezasının verilmeyeceğini savunmaktadır. Başvuran, Valiliğin gönderdiği 5 Eylül 2002 tarihli yazıya atıfta bulunarak, yasal olarak tanınan bir sendikanın yürüttüğü faaliyetleri engellemeye ve eylem gününden önce ve sonra tedbirler alarak sendikanın etkililiğini azaltmaya yönelik idari bir uygulamanın bulunduğunu ileri sürmektedir. Başvuran, Valiliğin önce eylemi engellemeye çalışarak ve daha sonra bu eylem gününe katılan devlet memurları aleyhinde ceza kararlarının alınması yönünde talimat vererek, idarenin keyfi olarak hareket etmesini eleştirmektedir. İdare, başvurana uyarma cezasını verirken, böyle bir disiplin cezasının hukuki denetiminin yapılmadığını bilmekteydi.

Hükümet, başvuranın hala söz konusu sendikanın üyesi olduğunu hatırlatmaktadır. Hükümet’e göre 11. madde, disiplin tedbirine konu teşkil eden sendika üyesi devlet memurlarına dokunulmazlık tanımamaktadır. Başvuran, 5 Haziran 2002 tarihinde isine gitmemesi nedeniyle disiplin cezası almıştır. Başvuran izin almadan sendika eylemine katılmış ve görevlerini yerine getirmediği gerekçesiyle disiplin cezası almıştır.

AİHM öncelikle, başvuranın bu eyleme katıldığını ulusal makamlar önünde inkar ettiğini not etmektedir. Başvuran, sunduğu savunma layihasında, söz konusu disiplin tedbirinin, Türkiye’nin ulusal ve uluslararası taahhütnameleri tarafından öngörüldüğü sekliyle sendikal haklarını ihlal ettiğini belirttiği açıkça ortadadır. Bundan dolayı başvuran, AİHS’nin 11. maddesine dayanarak yaptığı şikayetini ulusal mahkemeler önünde ileri sürdüğünden dolayı, AİHM, olaylara itiraz etmesine rağmen şikayetin esasını da inceleyecektir.

Daha sonra AİHM, dava konusu eylem gününün ulusal düzeyde önceden bildirildiğini ve eylem yapılmasına itiraz edilmediğini tespit etmektedir. Başvuran bu eyleme katılarak toplantı yapma özgürlüğünü kullanmıştır (Ezelin-Fransa, 26 Nisan 1991 tarihli karar).

AİHM, toplantı yapma özgürlüğünün önemini göz önünde bulundurarak, özellikle amaçlanan meşru amaçla orantılı olup olmadığını tespit etmek amacıyla dava konusu disiplin cezasını dosyanın tamamı ışığında incelemiştir. AİHM, devlet memurlarının maaşlarına yapılan düşük zammı protesto etmek amacıyla üyesi olduğu KESK’in düzenlediği eyleme katılması nedeniyle disiplin cezası adı altında başvurana uyarma cezasının verildiğini not etmektedir. Oysa verilen ceza, her ne kadar düşük olsa da, kendisi gibi sendikaya üye kişilerin çıkarlarını savunmak amacıyla sendika üyelerinin grev ve eylemlere yasal olarak katılmamasına yönelik caydırıcı bir niteliğe sahiptir (sözü edilen Ezelin kararı).

AİHM, başvurana verilen uyarma cezasının “demokratik toplumda gerekli olmadığı” sonucuna varmaktadır.

Bu nedenle AİHS’nin 11. maddesi ihlal edilmiştir.”

AİHM’nin 15.09.2009 tarih, B. No:30946/04 sayılı Kaya ve Seyhan/Türkiye kararında; “c) ‘Demokratik bir toplumda gereklilik’

Hükümet, başvuranların yetkili mercilere haber vermeden ve geçerli bir gerekçe göstermeden görevlerini yerine getirmemeleri ve görev yerine gelmemeleri dolayısıyla, verilen uyarı cezasının acil bir sosyal ihtiyaca cevap niteliğinde olduğunu ve meşru bir önlem olarak değerlendirilmesi gerektiğini savunmaktadır. Hükümet, daha sonra bu tür bir önlemin hedeflenen amaçla orantılı olduğunu iddia etmektedir.

Başvuranlar, Hükümetin argümanlarına itiraz etmekte ve sadece üyesi oldukları K… ve E…-S… s… 11 Aralık 2003 tarihinde ulusal düzeyde düzenlediği bir günlük eyleme katıldıklarını belirtmektedir.

AİHM, söz konusu bir günlük eylemin önceden ulusal düzeyde bildirildiğini ve ilgili makamlarca yasaklanmadığını kaydetmekte ve başvuranların barışçıl toplantı özgürlüğü haklarını kullandıklarını eklemektedir (E… Y…-Y… S… davası ilgili bölüm, prg. 32 ve Fransa aleyhine Ezelin davası, 26 Nisan 1991, prg. 41, seri A no 202).

AİHM, ihtilaflı disiplin cezasının, barışçıl toplantı özgürlüğünün teşkil ettiği önemli yer bağlamında, hedeflediği iddia edilen meşru amaçla orantılı olup olmadığını dosyadaki tüm unsurlar ışığında incelemiştir. AİHM, başvuranların, üyesi oldukları Kesk’in parlamentoda tartışılmakta olan kamu yönetimi kanun tasarısını protesto etmek üzere düzenlediği bir günlük eyleme katılmaları nedeniyle, disiplin cezası başlığı altında bir uyarı aldıklarını not etmektedir. Oysa, her ne kadar şikâyet edilen bu ceza çok küçük olsa da, sendika üyelerini çıkarlarını korumak için meşru grev ya da eylem günlerine katılmaktan vazgeçirecek bir nitelik taşımaktadır (Karaçay ilg.böl., prg. 37).

AİHM, başvuranlara verilen disiplin cezasının “acil bir sosyal ihtiyaca” tekâbül etmediğini tespit etmekte ve bu nedenle “demokratik bir toplumda gerekli” olmadığı sonucuna varmaktadır.

Bunun sonucu olarak, mevcut davada, başvuranların AİHS’nin 11. maddesi anlamında gösteri yapma özgürlüğünü etkili bir şekilde kullanma hakları orantısız olarak çiğnenmiştir.

Dolayısıyla, bu hüküm ihlal edilmiştir.” biçiminde açıklamalara yer verilmiştir.

AİHM’nin önceki paragraflarda yer alan kararlarındaki özgürlükçü yaklaşımın, belirtilen hakka suç oluşturan eylemlerle müdahalelere ilişkin ceza soruşturma ve kovuşturmalarına da yansıtılması gerekmektedir. Böylece, hem kanuni ve meşru amaçla hem de suç oluşturan müdahalelerle kullanılması engellenen sendika hakkının (özgürlüğünün), demokratik bir toplum açısından taşıdığı öneme uygun, birbirini tamamlayan ve birbiriyle örtüşen bir şekilde korunması mümkün olacaktır. Bu bağlamda anılan suça ilişkin ceza soruşturma ve kovuşturmalarında; delillerin, sendika hakkının (özgürlüğünün), demokratik bir toplum açısından taşıdığı önem dikkate alınarak toplanması ve değerlendirilmesi gerekmektedir.

Bu suç, failin, mağduru bir sendikaya üye olmaya veya olmamaya, bir sendikanın faaliyetlerine katılmaya veya katılmamaya, sendikadan veya sendika yönetimindeki görevinden ayrılmaya zorlamak için cebir veya tehdit kullanmasıyla oluşur. Kanun maddesinde kullanılan cebir fiziki güç kullanılması anlamına gelmekte, tehdit ise manevi cebir niteliğinde olup mağdurun bireysel sendika özgürlüğünü kullanması yolunda iradesini sakatlayan, sendikal haklarını kullanması veya kullanmaya devam etmesi neticesinde kendisinin veya yakınlarının bir zarara uğratılacağını bildiren, belirli bir boyuta ulaşmış ve kolayca kurtulma olanağı bulunmayan her türlü davranıştır. Bu suçun oluşabilmesi için amacın gerçekleşmesi, başka bir anlatımla kişinin sendikaya üye olmaktan veya faaliyetlerine katılmaktan vazgeçmesi veya sendikadaki görevinden ayrılması zorunlu değildir. Bu amaçla mağdura karşı cebir veya tehdit kullanılması suçun tamamlanması için yeterlidir. Bu nedenle bu suç bir tehlike suçudur.

İncelenen dosyada;

Kocaeli 5. İş Mahkemesi’nin 2011/515 esas ve 2012/351 karar sayılı dosyası ile O. Y.’ın işe iadesi konusunda davanın kabulüne karar verildiğinin anlaşılması, katılan B… Sendikası başvurusu sonucu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu’nca düzenlenen müfettiş raporu gözönünde bulundurulduğunda; dosya kapsamında bulunan ve sanığın olay ile ilgili ses kayıtlarının bulunduğu CD’nin çözümü yaptırılıp, tüm deliller gerekçede yöntemince tartışılıp, sanığın yükletilen eylemleri gerçekleştirip gerçekleştirmediği değerlendirilmeden, eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle beraat kararı verilmesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı ve katılan B. S. vekilinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnameye aykırı olarak HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 05.11.2015 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/7995 Karar: 2016/2433 Tarih: 10.02.2016

  • TCK 118. Madde

  • Sendikal Hakların Kullanılmasının Engellenmesi Suçu

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede:

A- ) Sanık H. K. hakkında verilen beraat kararına yönelik temyiz incelemesinde;

Eyleme ve yükletilen suça yönelik katılanlar vekilinin temyiz iddiaları yerinde görülmediğinden tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKMÜN ONANMASINA,

B- ) Diğer sanıklar hakkında verilen beraat kararlarına yönelik hükümlerin temyiz incelemesine gelince; Başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Bireyin bir sendikaya girme veya girmeme, sendikal faaliyete katılıp katılmama iradesi Anayasa’nın 51., Siyasal ve Medeni Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin 22., Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. maddeleri ile güvence altına alınmıştır.

Yasa koyucu da, çağdaş bir yaklaşımla Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle koruma altına alınan bu hakkın, cebir veya tehdit kullanılarak engellenmesi eylemini, 5237 Sayılı TCK’nın 118. maddesinde yeni bir suç tipi olarak düzenlemiştir. Anılan Kanun maddesinin 1. fıkrasıyla bireysel sendika özgürlüğü, 2. fıkrasıyla da kolektif sendika özgürlüğü güvence altına alınmıştır. Ancak unsurları farklı olmakla beraber her iki suçun da sendikal özgürlüğe dair aynı hukuksal değeri koruduğu kabul edilmelidir.

Anayasa’nın 51. maddesindeAnayasa’nın 51. maddesinde, “Çalışanlar ve İşverenler üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir. Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz…”

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. maddesinde, “Herkes barışçıl olarak toplanma ve dernek kurma hakkına sahiptir. Bu hak, çıkarlarını korumak amacıyla başkalarıyla birlikte sendikalar kurma ve sendikalara üye olma hakkını da içerir. Siyasal ve Medeni Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin 22. maddesinde ise “Herkesin, kendi çıkarlarını korumak için sendikalar kurmak ya da bunlara girmek hakkı da dahil olmak üzere, başkalarıyla bir araya gelip dernek kurma hakkı vardır.” hükümleri yer almaktadır.

Anılan özgürlüğe yönelik kanuni ve meşru amaçla yapılan müdahaleler bile AİHM kararlarında demokratik bir toplumda gereklilik yönünden irdelenmiştir.

AİHM’nin 27.03.2007 tarih ve B. No: 6615/03 Sayılı Karaçay/Türkiye kararında;

c- ) ‘Demokratik toplumda gerekli olması’

Başvuran, KESK’e bağlı bir sendikaya üye olmaması halinde kendisine benzeri bir disiplin cezasının verilmeyeceğini savunmaktadır. Başvuran, Valiliğin gönderdiği 5 Eylül 2002 tarihli yazıya atıfta bulunarak, yasal olarak tanınan bir sendikanın yürüttüğü faaliyetleri engellemeye ve eylem gününden önce ve sonra tedbirler alarak sendikanın etkililiğini azaltmaya yönelik idari bir uygulamanın bulunduğunu ileri sürmektedir. Başvuran, Valiliğin önce eylemi engellemeye çalışarak ve daha sonra bu eylem gününe katılan devlet memurları aleyhinde ceza kararlarının alınması yönünde talimat vererek, idarenin keyfi olarak hareket etmesini eleştirmektedir. İdare, başvurana uyarma cezasını verirken, böyle bir disiplin cezasının hukuki denetiminin yapılmadığını bilmekteydi.

Hükümet, başvuranın hala söz konusu sendikanın üyesi olduğunu hatırlatmaktadır. Hükümet’e göre 11. madde, disiplin tedbirine konu teşkil eden sendika üyesi devlet memurlarına dokunulmazlık tanımamaktadır. Başvuran, 5 Haziran 2002 tarihinde isine gitmemesi sebebiyle disiplin cezası almıştır. Başvuran izin almadan sendika eylemine katılmış ve görevlerini yerine getirmediği gerekçesiyle disiplin cezası almıştır.

AİHM öncelikle, başvuranın bu eyleme katıldığını ulusal makamlar önünde inkar ettiğini not etmektedir. Başvuran, sunduğu savunma layihasında, söz konusu disiplin tedbirinin, Türkiye’nin ulusal ve uluslararası taahhütnameleri tarafından öngörüldüğü sekliyle sendikal haklarını ihlal ettiğini belirttiği açıkça ortadadır. Bundan dolayı başvuran, AİHS’nin 11. maddesine dayanarak yaptığı şikayetini ulusal mahkemeler önünde ileri sürdüğünden dolayı, AİHM, olaylara itiraz etmesine rağmen şikayetin esasını da inceleyecektir.

Daha sonra AİHM, davaya konu eylem gününün ulusal düzeyde önceden bildirildiğini ve eylem yapılmasına itiraz edilmediğini tespit etmektedir. Başvuran bu eyleme katılarak toplantı yapma özgürlüğünü kullanmıştır ( Ezelin-Fransa, 26 Nisan 1991 tarihli karar ).

AİHM, toplantı yapma özgürlüğünün önemini göz önünde bulundurarak, özellikle amaçlanan meşru amaçla orantılı olup olmadığını tespit etmek amacıyla davaya konu disiplin cezasını dosyanın tamamı ışığında incelemiştir. AİHM, devlet memurlarının maaşlarına yapılan düşük zammı protesto etmek amacıyla üyesi olduğu KESK’in düzenlediği eyleme katılması sebebiyle disiplin cezası adı altında başvurana uyarma cezasının verildiğini not etmektedir. Oysa verilen ceza, her ne kadar düşük olsa da, kendisi gibi sendikaya üye kişilerin çıkarlarını savunmak amacıyla sendika üyelerinin grev ve eylemlere yasal olarak katılmamasına yönelik caydırıcı bir niteliğe sahiptir ( sözü edilen Ezelin kararı ).

AİHM, başvurana verilen uyarma cezasının “demokratik toplumda gerekli olmadığı” sonucuna varmaktadır.

Bu sebeple AİHS’nin 11. maddesi ihlal edilmiştir.

AİHM’nin 15.09.2009 tarih, B. No:30946/04 Sayılı Kaya ve Seyhan/Türkiye kararında;

c- ) ‘Demokratik bir toplumda gereklilik’

Hükümet, başvuranların yetkili mercilere haber vermeden ve geçerli bir gerekçe göstermeden görevlerini yerine getirmemeleri ve görev yerine gelmemeleri dolayısıyla, verilen uyarı cezasının acil bir sosyal ihtiyaca cevap niteliğinde olduğunu ve meşru bir önlem olarak değerlendirilmesi gerektiğini savunmaktadır. Hükümet, daha sonra bu tür bir önlemin hedeflenen amaçla orantılı olduğunu iddia etmektedir.

Başvuranlar, Hükümetin argümanlarına itiraz etmekte ve sadece üyesi oldukları Kesk ve Eğitim-Sen sendikasının 11 Aralık 2003 tarihinde ulusal düzeyde düzenlediği bir günlük eyleme katıldıklarını belirtmektedir.

AİHM, söz konusu bir günlük eylemin önceden ulusal düzeyde bildirildiğini ve ilgili makamlarca yasaklanmadığını kaydetmekte ve başvuranların barışçıl toplantı özgürlüğü haklarını kullandıklarını eklemektedir ( Enerji Yapı-Yol Sen davası ilgili bölüm, prg. 32 ve Fransa aleyhine Ezelin davası, 26 Nisan 1991, prg. 41, seri A numara 202 ).

AİHM, ihtilaflı disiplin cezasının, barışçıl toplantı özgürlüğünün teşkil ettiği önemli yer bağlamında, hedeflediği iddia edilen meşru amaçla orantılı olup olmadığını dosyadaki tüm unsurlar ışığında incelemiştir. AİHM, başvuranların, üyesi oldukları Kesk’in parlamentoda tartışılmakta olan kamu yönetimi kanun tasarısını protesto etmek üzere düzenlediği bir günlük eyleme katılmaları nedeniyle, disiplin cezası başlığı altında bir uyarı aldıklarını not etmektedir. Oysa, her ne kadar şikâyet edilen bu ceza çok küçük olsa da, sendika üyelerini çıkarlarını korumak için meşru grev ya da eylem günlerine katılmaktan vazgeçirecek bir nitelik taşımaktadır ( Karaçay ilg.böl., prg. 37 ).

AİHM, başvuranlara verilen disiplin cezasının « acil bir sosyal ihtiyaca » tekâbül etmediğini tespit etmekte ve bu sebeple « demokratik bir toplumda gerekli » olmadığı sonucuna varmaktadır.

Bunun sonucu olarak, mevcut davada, başvuranların AİHS’nin 11. maddesi anlamında gösteri yapma özgürlüğünü etkili bir şekilde kullanma hakları orantısız olarak çiğnenmiştir.

Dolayısıyla, bu hüküm ihlal edilmiştir.” biçiminde açıklamalara yer verilmiştir.

AİHM’nin önceki paragraflarda yer alan kararlarındaki özgürlükçü yaklaşımın, belirtilen hakka suç oluşturan eylemlerle müdahalelere dair ceza soruşturma ve kovuşturmalarına da yansıtılması gerekmektedir. Böylece, hem kanuni ve meşru amaçla hem de suç oluşturan müdahalelerle kullanılması engellenen sendika hakkının ( özgürlüğünün ), demokratik bir toplum açısından taşıdığı öneme uygun, birbirini tamamlayan ve birbiriyle örtüşen bir şekilde korunması mümkün olacaktır. Bu bağlamda anılan suça dair ceza soruşturma ve kovuşturmalarında; delillerin, sendika hakkının ( özgürlüğünün ), demokratik bir toplum açısından taşıdığı önem dikkate alınarak toplanması ve değerlendirilmesi gerekmektedir.

Bu suç, failin, mağduru bir sendikaya üye olmaya veya olmamaya, bir sendikanın faaliyetlerine katılmaya veya katılmamaya, sendikadan veya sendika yönetimindeki görevinden ayrılmaya zorlamak için cebir veya tehdit kullanmasıyla oluşur. Kanun maddesinde kullanılan cebir fiziki güç kullanılması anlamına gelmekte, tehdit ise manevi cebir niteliğinde olup mağdurun bireysel sendika özgürlüğünü kullanması yolunda iradesini sakatlayan, sendikal haklarını kullanması veya kullanmaya devam etmesi neticesinde kendisinin veya yakınlarının bir zarara uğratılacağını bildiren, belirli bir boyuta ulaşmış ve kolayca kurtulma olanağı bulunmayan her türlü davranıştır. Bu suçun oluşabilmesi için amacın gerçekleşmesi, başka bir anlatımla kişinin sendikaya üye olmaktan veya faaliyetlerine katılmaktan vazgeçmesi veya sendikadaki görevinden ayrılması zorunlu değildir. Bu amaçla mağdura karşı cebir veya tehdit kullanılması suçun tamamlanması için yeterlidir. Bu sebeple bu suç bir tehlike suçudur.

İncelenen dosyada; Oluş ve dosya kapsamına göre, suça konu işyerinde üretim müdürü olarak görev yapan sanık C. D.’in, yine iş yeri yönetiminde bulunan sanık A. Ç.’nun sendikal faaliyetlerde bulunan işçilerin tespitine yönelik talimat verdiği, iş yerinde; servis sorumlusu olarak çalışan sanık T. C.’ın, bölüm sorumlusu sanık F. C.’ın ve işçi olarak çalışan Z. G.’in, verilen talimat doğrultusunda sendikaya üye olan işçilerin tespitine çalıştıkları ve sendikaya üye olduğunu tespit ettikleri işçileri, iş yeri yönetimine bildirdikleri, sanıklar C. D. ve A. Ç.’nun da katılanlarında arasında bulunduğu bir kısım işçiyi performans yetersizliğini bahane göstererek işten çıkardıkları, katılanların açmış oldukları işe iade davalarının, “feshin sendikal sebeplerle yapıldığı yolunda kanaat hasıl olması” sebebiyle kabul edildiği anlaşılmakla; sendika üyesi olan işçilerin sendikal haklarını kullanmalarına engel olma, sendikalı olan ve olmayan işçiler arasında ayrım yapma ve bu işçilere baskı yaparak sendikadan istifa etmeye, sendikaya üye olmamaya zorlama şeklinde gerçekleşen eylemlerinin 5237 Sayılı TCK’nın 118/1. maddesindeki suçu oluşturacağı gözetilmeden yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı ve katılanlar M. O., A. K. ve Y. B. vekilinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnamedeki isteme aykırı olarak, HÜKÜMLERİN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 10.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 10. CEZA DAİRESİ Esas: 2006/1054 Karar: 2006/4780 Tarih: 30.03.2006

  • TCK 118. Madde

  • Sendikal Hakların Kullanılmasının Engellenmesi Suçu

Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde tartışılan delillere ve dosya içeriğine uygun gerekçeye göre Cumhuriyet Savcısı ile sanık müdafiinin yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının ve sanık müdafiinin duruşmadaki sözlü savunmalarının reddine, ancak;

1- Mahkemece lehe yasanın saptanması sırasında sanığını eylemine 5237 sayılı Türk Ceza Kanunlarının ilgili maddeleri arasında kıyaslama yapılarak, sanığın eylemline 5237 sayılı kanunun uygulanması halinde 5237 sayılı kanunun 188/1,, 4,5, 220. maddeleri ile ayrı ayrı uygulama sonucu daha fazla cezaya ulaşılacağı gerekçe yapılarak, 5237 sayılı kanunun uygulanmasının aleyhe olduğu sonucunda varılmışsa da 5252 sayılı Türk Ceza Kanunun yürürlük ve uygulama şekli hakkında kanunun 93/3. maddesinin “lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak; ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir.” hükmüne aykırı olarak, kararın gerekçesinde 765 sayılı TCK’nın 5237 sayılı TCK’nın ilgili maddelerine göre yapılan uygulama sonuçları karşılaştırılıp cezaları somutlaştırılmadan yazıl şekilde hüküm kurulması,

2- 5237 sayılı TCK’nın 220.maddesinde düzenlenen “suç işlemek için örgüt kurmak” suçunun işlendiğinin ve örgütün varlığının kabul edilebilmesi için; üye sayısının en az üç kişi olması, üyeler arasında soyut bir birleşme değil gevşek de olsa hiyeraşik bir ilişkinin bulunması, suç işlenmese bile suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşmenin olması, niteliği itibariyle devamlılık amacı etrafında fiili bir birleşmenin olması, niteliği itibariyle devamlılık göstermesi gereklidir. Örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından, amaçlanan suçları işlemeye elverişli olması da aranmalıdır. Örgüt yapılanmasında işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur itibariyle somutlaştırılması mümkün, ancak zorunlu değildir.

Soyut olarak sanık sayısının üç kişi veya daha fazla olması örgütün varlığının kabulü için yeterli olmayıp bu durumda iştirak ilişkisinden söz edilebilir.

Örgütün üyesi olmakla birlikte örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işleyen kişi, hem işlediği suçtan hen de örgüte üye olmak suçundan ayrı ayrı cezalandırılır.

Somut olaya bakıldığında; sanıkların örgüt oluşturmak için sayısal yeterlilikte olduğu anlaşılmakta ise de, suç işleme iradelerinde devamlılık saptanmadığı anlaşılmaktadır. Açıklanan durum karşısında olayda 5237 sayılı TCK’nın 118/5., 220. maddelerinin uygulanma koşullarının bulunmadığı gözetilerek hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi,

SONUÇ : Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları ve duruşmadaki sözlü savunmaları bu nedenle yerinde görüldüğünden re’sen de temyize tabi olan hüküm istem gibi BOZULMASINA, 30.03.2006 tarihinde oybirliği iler karar verildi


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS