0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Konut Dokunulmazlığının İhlali Suçu

TCK Madde 116

(1) Bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak giren veya rıza ile girdikten sonra buradan çıkmayan kişi, mağdurun şikayeti üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) (Değişik: 31/3/2005 – 5328/8 md.) Birinci fıkra kapsamına giren fiillerin, açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dışında kalan işyerleri ve eklentileri hakkında işlenmesi hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

(3) (Değişik: 31/3/2005 – 5328/8 md.) Evlilik birliğinde aile bireylerinden ya da konutun veya işyerinin birden fazla kişi tarafından ortak kullanılması durumunda, bu kişilerden birinin rızası varsa, yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz. Ancak bunun için rıza açıklamasının meşru bir amaca yönelik olması gerekir.

(4) Fiilin, cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle ya da gece vakti işlenmesi halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.



TCK Madde 116 Gerekçesi

Madde, Anayasanın 21 inci maddesinde güvence altına alınan konut dokunulmazlığını ihlâl fiillerini suç olarak tanımlamaktadır. Konut dokunulmazlığının ihlâli, kişinin kendisine özgü barış ve sükununu ve yuvasındaki yaşamının sulh ve selametle cereyanı için varolması gerekli güvenlik duygusunun sarsılmasını ifade etmektedir.

Bireylere karşı işlenen ve aynı zamanda onların muhtaç oldukları güvenlik ve sükunu ihlâl eyleyen bu fiillerin, hürriyete karşı işlenen suçlar arasında bir suç olarak tanımlanması uygun görülmüştür.

Maddenin birinci fıkrasında konut dokunulmazlığını ihlâl suçunun temel şekli düzenlenmiştir. Buna göre; bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak girilmesi veya rıza ile girildikten sonra buradan çıkılmaması konut dokunulmazlığını ihlâl suçunun temel şeklini oluşturmaktadır. Bu suç, herkes tarafından işlenebilir. Bu suç, icraî bir davranışla işlenebileceği gibi, ihmali davranışla da işlenebilir. Başkasının konutuna veya konutun eklentilerine rıza ile girdikten sonra, çıkmama hâlinde, konut dokunulmazlığı ihmali davranışla ihlâl edilmektedir.

Konut dokunulmazlığını ihlâl suçunun oluşabilmesi için, yetkili kişinin konuta girme konusunda rızasının olmaması gerekir. Konut sahibinin konuta girildiğinden haberdar olmaması, aynı zamanda rızasının da olmaması anlamına gelir. Bu nedenle, konuta gizlice veya hileyle girilmiş olması hâlinde, bu suç oluşur. Sahibinin rızasına dayalı olarak konuta girildikten sonra, bu rızanın geri alınması hâlinde konutun terk edilmesi gerekir. Aksi takdirde söz konusu suç oluşur. Belirtilen nedenlerle, konut sahibinin rızasının olmaması, bu suçun bir unsurunu oluşturmaktadır.

Konut dokunulmazlığını ihlâl suçunun hukuka aykırılık vasfını ortadan kaldıran rızanın, hukuken geçerli rıza olması gerekir. Kişinin konuta girme konusunda rıza açıklamaya yetkili olmasının yanı sıra, açıklanan rızanın da örneğin hile dolayısıyla sakatlanmamış olması gerekir.

Maddenin ikinci fıkrası, söz konusu suçun hukuka aykırılık vasfını ortadan kaldıran rıza ile ilgili bazı durumlara ilişkin hükümler içermektedir. Buna göre, evlilik birliğinde aile bireylerinden birinin rızasının olması, söz konusu suça ilişkin hukuka aykırılık vasfını ortadan kaldırır. Keza, konutun birden fazla kişi tarafından ortak kullanılması durumunda bu kişilerden birinin konuta girme konusunda rıza göstermesi, fiili hukuka uygun hâle getirir. Ancak bu hâllerde konuta girişin hukuka uygun sayılabilmesi için, rıza açıklamasının meşru bir amaca yönelik olması gerekir. Bu bakımdan örneğin, konuttaki teknik bir arızanın tamiri için, diğerinin bilgisi olmaksızın, eşlerden birinin tamircinin konuta girmesine rıza göstermesi hâlinde, bu rıza geçerli bir rıza olarak kabul edilmelidir. Buna karşılık, eşlerden birinin bir başkasını zina yapmak üzere konuta kabul etmesi durumunda, bu kişinin konuta girmesine gösterilen rızanın, geçerli bir rıza olarak kabul edilmesi imkansızdır ve bu durumda diğer eşe karşı işlenmiş konut dokunulmazlığını ihlâl suçu söz konusudur.

Maddeye göre, girilen veya çıkılmayan yerin bir konut veya bunun eklentisi olması gerekir.

Konut dokunulmazlığını ihlâl suçunun soruşturma ve kovuşturması mağdurun şikâyetine bağlı kılınmıştır.

Maddenin üçüncü fıkrası suçun konusu bakımından farklı bir hüküm içermektedir. Buna göre, birinci fıkrada tanımlanan fiillerin, açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dışında kalan işyerleri ve eklentileri hakkında işlenmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır.

Bu fıkranın uygulanmasında, birinci fıkrada söz konusu olan koşullar aranacaktır. Niteliği itibarıyla açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi alışılmış (mutat) olan yerler dışında kalan yerlere rıza olmaksızın girilmesi bu suçu oluşturacaktır. Avukatlık bürosu ve özel muayenehane, bu gibi izinle girilmesi gereken yerlere örnek olarak gösterilebilir. Keza, herkesin herhangi bir koşulu yerine getirmeksizin girebileceği yerlere, söz gelimi süper marketlere, dükkânlara, mağazalara halka açık olmadıkları zamanlarda, meselâ mesai saatleri dışında rıza hilafına girilmesi hâlinde de bu suç oluşacaktır. Ancak, halka açık oldukları sırada girildiği takdirde suç oluşmayacaktır. Zira hak sahipleri bu gibi yerlere isteyenin girmesi hususunda daha başlangıçta rızalarını örtülü olarak açıklamış sayılırlar.

Dördüncü fıkrada, bu madde kapsamında tanımlanan suçların cebir veya tehdit kullanılarak ya da gece vakti işlenmesi, cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli hâller olarak belirlenmiştir.

Burada söz konusu olan cebir, kasten yaralama suçunun daha az cezayı gerektiren hâli olarak düşünülmelidir. Bu nedenle, kullanılan cebir kişide basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçünün ötesinde bir etki meydana getirmiş ise, hem konut dokunulmazlığını ihlâl suçundan hem de kasten yaralama suçundan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur.


TCK 116 (Konut Dokunulmazlığının İhlali Suçu) Emsal Yargıtay Kararları


Ceza Genel Kurulu 2018/578 E. , 2020/363 K.

  • TCK 116
  • Ortak kullanılan konut dokunulmazlığının ihlali, ortak konutta yaşayanlardan birinin rızasının geçerlilik koşulları
  • Tanık eşinin göstermiş olduğu rızanın meşru bir amaca yönelik olmadığının, dolayısıyla geçerli veya varsayılan bir rızası bulunmadığından katılanın gece vakti konut dokunulmazlığının ihlal edildiğinin kabulü gerekir.

Madde gerekçesinde de vurgulandığı üzere konut dokunulmazlığının ihlali ile mülkiyet ve zilyetlik hakkı değil kişi hürriyeti korunmaktadır. Kanunda mülkiyet ve zilyetliği koruyan başka hükümler bulunmakta olup bu suçla kişilerin konutlarındaki güvenlik duygusu, sükûn ve huzurlarının korunması amaçlanmaktadır. Ceza Genel Kurulunun süregelen kararlarında “konut”; “kişilerin, devamlı veya geçici olarak yerleşmek ve barınmak amacıyla oturmalarına elverişli yerlerdir” şeklinde tanımlanmıştır.

Konut dokunulmazlığının ihlali suçu kasten işlenebilen bir suçtur. Failin, başkasının konut dokunulmazlığını bilerek ve isteyerek ihlal etme iradesi suçun manevi unsurudur. Bu suçun manevi unsuru bakımından doğrudan ve genel kastın bulunması yeterli olup failin suçu işleme saikinin bir önemi bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu suçta özel kast aranmamaktadır.

Suçun maddi unsurunu ise failin, hak sahibinin rızası hilafına konuta veya eklentisine girmesi veya girdikten sonra çıkmaması oluşturmaktadır. Rızaya aykırılık, failin hak sahibinin iradesine aykırı hareket ettiğini, hak sahibinin girmeye izin vermediğini ya da bulunmasını istemediğini tasavvur etmesi anlamına gelir. Rızanın olmaması fail açısından psikolojik bir engel olup sarih ya da zımni olması mümkündür. Dolayısıyla hak sahibinin iradesini dış dünyaya gösteren bir takım maddi işaretler bulunabileceği gibi (örneğin bahçe kapısına zil takmak, dış duvara bir tabela asılması) bazı durumlarda o an ki hâl ve şartlara göre olayın niteliğinden de anlaşılabilir. Konuta veya eklentiye mağdurun rıza göstermesinin düşünülemeyeceği hareketleri gerçekleştirmek için girilmesi veya rıza ile girildikten sonra çıkılmaması durumunda rızanın varlığından söz edilemez. Ayrıca fail ile mağdur arasındaki önceki ilişkiler de rızanın bulunup bulunmadığını belirlemede yardımcı olacaktır (Veli Özer Özbek, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 12. Baskı, Ankara, 2017, s. 437-438; Durmuş Tezcan, Mustafa Ruhan Erdem, R. Murat Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, 13 Baskı, Ankara, 2016, s. 523; M. Emin Artuk, Ahmet Gökcen, M. Emin Alşahin, Kerim Çakır, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 16. Baskı, Ankara, 2017, s. 300.).

Öte yandan TCK’nın 116. maddesinin üçüncü fıkrasındaki hükme göre evlilik birliğinde aile bireylerinden ya da konutun veya iş yerinin birden fazla kişi tarafından ortak kullanılması durumunda, bu kişilerden birinin rızası varsa, konut dokunulmazlığının ihlali suçu oluşmaz. Ancak bunun için rıza açıklamasının meşru bir amaca yönelik olması gerekir. Öyleyse meşru bir amaç için gösterilmiş rıza olması kaydıyla evlilik birliğindeki aile üyelerinden her biri tek başına rıza açıklamaya ehildir. Meşru amacın, hukuka aykırı olmaması, diğer hak sahipleri tarafından kabul edilebilir nitelikte olması gerekir. Aile üyelerinin açık veya örtülü bir rızasının olmadığı ya da böyle bir rızanın bulunmayacağının varsayılması gereken hâllerde konut dokunulmazlığı ihlal edilmiş olacaktır (Durmuş Tezcan, Mustafa Ruhan Erdem, Murat Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, 13. Baskı, Ankara, 2016, Seçkin Yayıncılık, s.527.). Nitekim Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 18.02.1942 tarihli ve 21-4 sayılı kararında da; “… Men etmek hakkını haiz olan kimsenin ademi rızası ise beyana muhtaç olmaksızın zımnen dahi tahakkuk eder. Müzakerenin mevzuu olan hadiselerde olduğu gibi karısiyle gayri meşru münasebetlerde bulunmak üzere karının davetiyle bir kimsenin meskenine girmesine kocanın rızası olmıyacağı aklen ve âdeten bedihîdir.

Binaenaleyh kocanın zımnî olan ademi rızasına karşı karının davetiyle gayri meşru münasebetlerde bulunmak maksadiyle meskene girmek, anın masuniyetini ihlâl suçunu teşkil edeceği..” sonucuna ulaşılmıştır. Bu ve benzeri örneklerde olduğu gibi, rıza açıklamaya ehil hak sahibinin gösterdiği rızanın, diğer hak sahipleri tarafından zımnen ya da açıkça kabul edilmeyeceği anlaşılıyor yahut varsayılan bir rızasızlık durumu söz konusu ise konut dokunulmazlığı suçu oluşacaktır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Olay tarihinde katılan ile tanığın evli oldukları ve dört yaşındaki ortak çocuklarıyla birlikte aynı evde yaşadıkları, diş teknisyeni olarak çalıştığını söyleyen katılanın olay tarihinde gece saat 22.30 sıralarında işten çıkıp evine geldiği, anahtarı ile kilidi açıp içeri girmeye çalıştığı, ancak kapının arkasındaki zincir sürgü çekildiği için içeriye giremediği, tanığın kapıya gelmesi üzerine katılanın kapıya niçin zincir sürgü takıldığını sorduğu, tanığın bir şey demeden kapıyı açmasıyla katılanın daha önceden tanımadığı sanığı içeride gördüğü, katılanın sanığa kim olduğunu, bu saatte evinde ne işi olduğunu sorduğu ve polisi aramak istediği, ancak sanıkla tanığın katılana durumu yanlış anladığını söyleyip katılanın polisi aramasını engellemeye çalıştıkları anlaşılan olayda;

Katılanın, sanığı daha önceden tanımadığına ve gece vakti işten eve geldiğinde sanığı eşiyle birlikte evinde görmesi üzerine polisi aradığına yönelik aşamalardaki istikrarlı beyanlarına karşın, katılanın eşi olan tanığın, gece vakti sayılan bir zaman diliminde sanığı eve almasına ilişkin tutarlı ve makul görülebilecek bir açıklama getirememiş oluşu, sanığın soruşturma aşamasında, tanığın komşusu olan bir şahsın evine yapılacak olan cam balkon sistemi için ölçü almak amacıyla uğradığını, katılan aniden eve gelince kendisini görmesi üzerine “Tanımadığım bir erkeğin benim evimde ne işi var?” diyerek bağırıp çağırdığını ve polisi aradığını savunmasına rağmen, kovuşturma aşamasında daha önceden katılanla tanıştıklarını, talep üzerine balkon ölçüsü almak için katılanın evine gittiği şeklindeki çelişki gösteren savunmasına itibar edilemeyeceği ve gece vakti sayılan bir zaman diliminde, katılanın evde ve haberi olmadığı bir sırada katılanın eşi tanık ile sanığın kahve içmelerinin hayatın olağan akışına uygun düşmediği gözetildiğinde, sanığın, katılanın konutuna girmesi hususunda tanık eşinin göstermiş olduğu rızanın meşru bir amaca yönelik olmadığının, dolayısıyla geçerli veya varsayılan bir rızası bulunmadığından katılanın gece vakti konut dokunulmazlığının ihlal edildiğinin kabulü gerekmektedir.


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/623

  • TCK 116
  • Avlunun, maddi bir kapısı olmasa da etrafının taştan bir duvarla çevrildiği, özel bir hâkimiyet alanı altında bulunduğu ve bu hâliyle başkalarının buraya girmesine rıza gösterilmeyeceğini belirtecek şekilde bir engelle dış dünyadan ayrılmış olması nedeniyle konutun eklentisi niteliğini kazandığı, buraya girilmesinin konut dokunulmazlığının ihlali suçunu oluşturacağı kabul edilmelidir.

Madde gerekçesinde de özenle vurgulandığı üzere konut dokunulmazlığının ihlali ile mülkiyet ve zilyetlik hakkı değil, kişi hürriyeti korunmaktadır. Kanun’da mülkiyet ve zilyetliği koruyan başka hükümler bulunmakta olup, bu suçla kişilerin konutlarındaki güvenlik duygusu, sükûn ve huzurlarının korunması amaçlanmaktadır.

Ceza Genel Kurulunun 11.03.1993 gün ve 25-67, 21.06.1993 gün ve 155-184 ile 27.12.1993 gün ve 169-354 sayılı kararlarında konut;“Kişilerin, devamlı veya geçici olarak yerleşmek ve barınmak amacıyla oturmalarına elverişli yerlerdir”şeklinde tanımlanmıştır.

Öğretide, “Eklenti” kavramı ile ilgili olarak “Doğrudan doğruya veya dolaylı olarak konuta bağlı olup fiilen konutun kullanılmasına özgülenen veya onu tamamlayan, o yerin başkasına aidiyetini simgeleyen, engellerle dış dünyadan ayrı tutulmuş yer” (Durmuş Tezcan, Mustafa Ruhan Erdem, M. R. Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, 15. Baskı, Ankara, 2017, s. 528); “Binaya doğrudan veya dolayısıyla bağlı olan ve binanın hizmetine tahsis edilen, onu tamamlayan mahaller”(Nur Centel, Hamide Z., Özlem Yenerer Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, Cilt 1, 3. Baskı, İstanbul, 2016, s. 321); “Konuta bitişik veya yakın olması şart olmayan, dış dünyadan belirli işaretlerle ayrılan ve rıza hilâfına girildiğinde konuttakilerin huzur ve sükûnunun bozulduğu yerler” (Veli Özer Özbek, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 12. Baskı, Ankara, 2017, s. 432) şeklindeki tanımlamalara yer verilmiştir.

Bir yerin eklenti sayılabilmesi için etrafının mutlaka çevrili olması veya kapı ile kapalı ve kilitli olması şart değildir. Önemli olan o yerin başkasının hâkimiyetinde bulunduğunu ve başkalarının buraya girmesine rıza gösterilmeyeceğini belirtecek şekilde çit, tel örgü, ağaç dalları vb. gibi dış bir engelle ayrılmış olmasıdır (Mahmut Koca, İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2. Baskı, Ankara, 2015, s. 560).

Konut dokunulmazlığının ihlali suçu kasten işlenebilen bir suçtur. Failin, başkasının konut dokunulmazlığını bilerek ve isteyerek ihlal etme iradesi suçun manevi unsurudur. Bu suçun manevi unsuru bakımından doğrudan ve genel kastın bulunması yeterli olup failin suçu işleme saikinin bir önemi bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu suçta özel kast aranmamaktadır.

Suçun maddi unsurunu ise, failin, hak sahibinin rızası hilafına konuta veya eklentisine girmesi veya girdikten sonra çıkmaması oluşturmaktadır. Rızaya aykırılık, failin hak sahibinin iradesine aykırı hareket ettiğini, hak sahibinin girmeye izin vermediğini ya da bulunmasını istemediğini tasavvur etmesi anlamına gelir. Rızanın olmaması fail açısından psikolojik bir engel olup, sarih ya da zımni olması mümkündür. Dolayısıyla hak sahibinin iradesini dış dünyaya gösteren bir takım maddi işaretler bulunabileceği gibi (bahçe kapısına zil takmak, dış duvara bir tabela asılması) bazı durumlarda o an ki hâl ve şartlara göre olayın niteliğinden de anlaşılabilir. Konuta veya eklentiye mağdurun rıza göstermesinin düşünülemeyeceği hareketleri gerçekleştirmek için girilmesi veya rıza ile girildikten sonra çıkılmaması durumunda rızanın varlığından söz edilemez. Ayrıca fail ile mağdur arasındaki önceki ilişkiler de rızanın bulunup bulunmadığını belirlemede yardımcı olacaktır (Veli Özer Özbek, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 12. Baskı, Ankara, 2017, s. 437-438; Durmuş Tezcan, Mustafa Ruhan Erdem, R. M. Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, 13 Baskı, Ankara, 2016, s. 523; M. Emin Artuk, Ahmet Gökcen, M. Emin Alşahin, Kerim Çakır, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 16. Baskı, Ankara, 2017, s. 300).

Öte yandan, ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delilerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK; adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle ulaşılma imkanı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur. Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde,

Katılan ve ailesinin kiracı olarak kalmakta olduğu evi satın alan ve burayı kendilerinin kullanacağını söyleyen sanıkların olay tarihinden önce birkaç defa katılandan söz konusu evi boşaltmasını istedikleri, ancak katılanın süre isteyerek bu isteği yerine getirmediği, olay tarihinden iki gün önce sanık T…’nin “Tespit isteyen” sıfatıyla, müştereken ortaklığı bulunduğu evde kiracı olarak bulunan katılanın eşi B. A. aleyhine evi tahliye etmesini istemesine rağmen, kapı ve pencerelerini söküp, avlu duvarını yıkarak evi kullanılamaz hâle getirdiğinden bahisle T. Sulh Hukuk Mahkemesinden tespit isteminde bulunduğu, suç tarihinde de sanıkların akşam saatlerinde bir kez daha katılandan evi boşaltmasını istemek için suça konu eve gittikleri ve burada tartıştıklarının anlaşıldığı olayda;

Yerel Mahkemece yapılan keşif, keşif sonrası düzenlenen kroki ve bilirkişi raporu ile T.Sulh Hukuk Mahkemesinin … sayılı tespit dosyası ile sabit olduğu üzere, katılanın kiracı olarak kalmakta olduğu evin içerisinde bulunduğu avlunun, maddi bir kapısı olmasa da etrafının taştan bir duvarla çevrili olduğu, özel bir hâkimiyet alanı altında bulunduğu ve bu hâliyle başkalarının buraya girmesine rıza gösterilmeyeceğini belirtecek şekilde bir engelle dış dünyadan ayrılmış olması nedeniyle konutun eklentisi niteliğinde bulunduğu, taraflar arasında kiracılık ilişkisinden dolayı önceden husumetin var olduğu ve sanıkların suç tarihinde taşınmazı fiilen kullanan katılanın evi boşaltması için tehdit ve hakaret eylemlerinde bulunmak üzere bu yere girmeleri ile de suçun maddi unsurunun oluştuğu kabul edilmelidir.

Öte yandan sanıkların konut dokunulmazlığının ihlali suçunu işledikleri sabit olmakla beraber, suç tarihi itibarıyla gece vakti işlenip işlenmediği noktasında katılan ve tanıkların anlatımları, sanık savunmaları ve tüm dosya içeriğinde bir açıklık bulunmadığından bu hususun araştırılması ve buna bağlı olarak dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğinin de değerlendirilmesi gerekmektedir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 21.06.2011 gün ve 94-133; 22.11.2011 gün ve 203-238 sayılı kararlarında; Yargıtay ilgili Ceza Dairesince bir mahkûmiyet hükmü onanmakla kesinleşeceğinden, kesinleşme anına kadar işleyen dava zamanaşımının bu aşamada sona ereceği, bu karara karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı üzerine yapılan incelemede, Ceza Genel Kurulunca itirazın kabulü hâlinde, Özel Daire onama kararı ile Ceza Genel Kurulunun karar tarihi arasında geçen sürenin, dava zamanaşımının hesaplanmasında göz önünde bulundurulmayacağı, ancak itirazın kabulü üzerine dosyanın derdest hale gelmesi nedeniyle yargılamaya devam edildiğinde, Ceza Genel Kurulunca itirazın kabulü tarihinden itibaren geçerli olmak üzere sürenin işlemeye devam edeceği ve dava zamanaşımının buna göre hesaplanması gerektiği belirtilmiştir. İncelemeye konu dosyada ise, Özel Dairece onanmasına karar verilen hüküm, mahkûmiyet olmayıp beraat olduğundan, bu hükmün kesinleşmesinin zamanaşımını kesen, durduran veya sona erdiren bir sebep olarak değerlendirilemeyeceği gözetilmelidir.

Buna göre; TCK’nın 116/4. maddesindeki nitelikli konut dokunulmazlığının ihlâli suçu için bir yıldan üç yıla kadar hapis öngörülmüş olup birden fazla kişiyle birlikte işlenmesi nedeniyle Aynı Kanun’un 119/1-c maddesi uyarınca yapılacak bir kat artırım sonucu öngörülen cezanın üst sınırı altı yıl olacağından Aynı Kanun’un 66/1-d maddesi uyarınca bu suçun tabi olduğu asli dava zamanaşımı süresi 15 yıl, 67/4. maddesi göz önüne alındığında kesintili dava zamanaşımı süresi ise 22 yıl 6 aydır. Ancak suçun gece vakti işlenmediğinin belirlenmesi durumunda suçun temel şekli için TCK’nın 116/1. maddesinde altı aydan iki yıla kadar hapis öngörülmüş olup Aynı Kanun’un 119/1-c maddesi tatbik edilerek yapılacak bir kat artırım sonucu cezanın üst sınırı dört yıl olacağından Aynı Kanun’un 66/1-e maddesi uyarınca bu suçun tabi olduğu asli dava zamanaşımı süresi 8 yıl, 67/4. maddesi göz önüne alındığında kesintili dava zamanaşımı süresi ise 12 yıl olacaktır.

Bu durumda, 14.04.2010 tarihinde gerçekleştirilen suçla ilgili olarak, dava zamanaşımını kesen son işlem sanıkların 11.06.2010 tarihli sorguları olup, bu tarihten sonra dava zamanaşımını kesen veya durduran başkaca bir işlem olmadığı gözetildiğinde, suçun gece vakti işlenip işlenmediği araştırılarak sonucuna göre sanıkların hukuki durumunun tayininde zorunluluk bulunduğu kabul edilmelidir.


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/451

  • TCK 116
  • İşyeri dokunulmazlığının ihlali
  • Sanığın iş yeri içerisine girmediği, sadece kırık olan vitrin ve buzdolabı camlarından elini uzatmak suretiyle et çaldığı, etlerin bulunduğu buzdolabının sanığın elini uzatıp alabilecek mesafede olduğu, sanığın iş yeri içine girme kastı olmadığı gibi içeriye girmesini engelleyen bir neden de bulunmadığı ve etleri çaldıktan sonra kendiliğinden olay yerinden ayrıldığının anlaşılması karşısında iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçunun yasal unsurları itibarıyla oluşmadığı kabul edilmelidir.

Konut dokunulmazlığının ihlâli suçunun maddi unsuru, bireyin konutuna, iş yerine ya da eklentisine rızasına aykırı olarak “girmek” veya rıza ile girdikten sonra rızaya aykırı olarak “çıkmamak” şeklinde seçimlik olarak belirtilmiş olup girmek hâlinde icrai, çıkmamak hâlinde ise ihmali bir hareket söz konusudur.

Girmek, Türk Dil Kurumu Sözlüğünde; “içeri dâhil olmak” şeklinde tanımlanmış olup suç tipi ile korunan mahallere hak sahibinin iradesine rağmen sokulmak, dâhil olmak anlamına gelmektedir. Öğretide bir kısım yazarlarca vücudun, koruma altındaki mahallere tamamen girmesi gerektiği savunulmaktadır. (Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku Özel Kısım, Ankara, 2018, s. 100, Artuk, Gökcen, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara, 2017, s. 297) Bu görüşe göre suçun tamamlanması için failin konut, iş yeri veya eklentiye tüm vücudu ile girmesi gerekir. Kapı aralığından bir kolun, bacağın ya da başın sokulması suçun tamamlanması için yeterli olmayıp kısmen girme hâlinde teşebbüs hükümlerinin uygulanması söz konusu olabilecektir. Diğer bir kısım yazarlar ise suçla korunan hukuki değer gözetildiğinde bu değerleri ihlâl etmeye yetebilecek, hak sahibinin konutuna veya eklentisine başkasının girmesini istemediğine ilişkin iradesine karşı yapılan girme hareketlerinin suçun oluşması için yeterli olduğunu savunmaktadır. (Veli Özer Özbek, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, İzmir, 2017, s. 439; Durmuş Tezcan, Mustafa Ruhan Erdem, R. M. Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, İzmir, 2017, s. 533)

Girmek hareketinin konut, iş yeri veya eklentisine yönelik olması gerektiğinden bir kimsenin konut ve eklentisine girilmeden dışarıdan yapılan çeşitli hareketler (örneğin, konutun penceresinden içeriye bakma, cama taş atma ya da dış kapı zilini çalma) konut dokunulmazlığının ihlâli suçunu oluşturmaz. Suça konu konuta, iş yerine ya da eklentisine nereden girildiğinin ise suçun oluşumu bakımından bir önemi bulunmamaktadır.

Kanun’un, bu suç tipinde aradığı diğer bir seçimlik hareket “çıkmamak” fiilidir. Konuta, iş yerine veya eklentisine, rıza dâhilinde girildikten sonra, hak sahibinin, çıkma yönünde irade açıklamasına rağmen failin mahalden çıkmaması ile suç oluşur. Çıkmamak, mütemadi bir suç niteliğinde olduğundan, çıkmamanın konut veya iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçuna vücut verebilmesi için mahalde hukuka aykırı kalmanın belli bir süre devam etmesi gerekmektedir.

Konut dokunulmazlığının ihlâli suçu, hak sahibinin rızası hilafına konut, iş yeri veya eklentilerine girilmesi veya rıza ile bu mahallere girildikten sonra rıza hilafına çıkılmaması ile tamamlanır. Bu suç sırf hareket suçudur. “girmek” seçimlik hareketi bakımından bu hareket parçalara ayrılabildiği için teşebbüs mümkün iken, “çıkmamak” seçimlik hareketi bakımından Kanun’da çıkmamanın ne kadar sürmesi gerektiği konusunda bir açıklık bulunmadığından teşebbüs mümkün değildir. (Tezcan, Erdem, Önok, s.548) Diğer taraftan suç genel kastla işlenebilen bir suç olduğundan failde içeriye girme kastının olup olmadığına bakılması gerektiği, suç işleme kastı bulunmakla birlikte herhangi bir engel nedeniyle içeriye girilemeyen hâllerde suçun teşebbüs aşamasında kalacağı da gözden uzak tutulmamalıdır.

Gelinen aşamada “iş yeri” ve “eklenti” kavramları üzerinde de durulmalıdır. Türk Ceza Kanunu’nda iş yeri ve eklenti kavramlarının tanımı yapılmamış, bu kavramlardan ne anlaşılması gerektiği öğreti ve uygulamaya bırakılmıştır.

4857 sayılı İş Kanunu’nun ikinci maddesine göre iş yeri; işveren tarafından mal veya hizmet üretmek amacıyla maddi olan ve olmayan unsurlar ile işçinin birlikte örgütlendiği birim olarak tanımlanmış; aynı maddenin ikinci fıkrasında işverenin iş yerinde ürettiği mal veya hizmet ile nitelik yönünden bağlılığı bulunan ve aynı yönetim altında örgütlenen yerler ile dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden ve meslekî eğitim ve avlu gibi diğer eklentiler ve araçların da iş yerinden sayılacağı; üçüncü fıkrada da iş yerinin, iş yerine bağlı yerler, eklentiler ve araçlar ile oluşturulan iş organizasyonu kapsamında bir bütün olduğu belirtilmiştir.

Türk Dil Kurumu Sözlüğünde iş yeri; “bir görevin yapıldığı yer, işçinin iş sözleşmesine göre çalıştığı yer” olarak tanımlanmış, öğretide; “esas olarak belirli bir zaman dilimi içinde ya da sürekli, sınaî, sanatsal, bilimsel ve benzeri amaçlara hizmet eden, sabit ya da sabit olmayan kapalı işletme veya satış yerleri” şeklinde açıklanmıştır. (Serap Keskin Kiziroğlu, Konut Dokunulmazlığının ihlali Suçu, Birinci Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2010, s. 68)

Eklenti, Türk Dil Kurumu sözlüğünde; “herhangi bir yapıya göre ayrı bir işlevi bulunan bölümler veya yapılar, bir bütünü tamamlayan diğer küçük bölümler” şeklinde tanımlanmış olup öğretide de; “doğrudan doğruya veya dolaylı olarak konuta bağlı olup fiilen konutun kullanılmasına özgülenen veya onu tamamlayan, o yerin başkasına aidiyetini simgeleyen, engellerle dış dünyadan ayrı tutulmuş yer” (Tezcan- Erdem- Önok, s.528); “binaya doğrudan veya dolayısıyla bağlı olan ve binanın hizmetine tahsis edilen, onu tamamlayan mahaller” (Nur Centel, Hamide Z., Özlem Yenerer Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, Cilt 1, 3. Baskı, İ., 2016, s.321) şeklinde tanımlamalara yer verilmiştir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanığın, hırsızlık amacıyla şikâyetçinin cadde üzerinde bulunan iş yerine gelerek iş yerinin vitrin camını kırdığı, vitrin camının hemen gerisinde bulunan cam bölmeli buzdolabının da camını kırarak elini uzatmak suretiyle buzdolabından et çaldığı olayda; sanığın, vitrin camını tekmeleyip kırarak camın arkasında bulunan etleri aldıktan sonra yakalandığını beyan etmesi ve olay yeri inceleme tutanağında suça konu etlerin alındığı buzdolabının iş yeri vitrin camının hemen gerisinde bulunduğunun tespit edilmesi karşısında, sanığın iş yeri içerisine girmediği, sadece kırık olan vitrin ve buzdolabı camlarından elini uzatmak suretiyle et çaldığı, etlerin bulunduğu buzdolabının sanığın elini uzatıp alabilecek mesafede olduğu, sanığın iş yeri içine girme kastı olmadığı gibi içeriye girmesini engelleyen bir neden de bulunmadığı ve etleri çaldıktan sonra kendiliğinden olay yerinden ayrıldığının anlaşılması karşısında iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçunun yasal unsurları itibarıyla oluşmadığı kabul edilmelidir.


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/214

  • TCK 116
  • İşyeri dokunulmazlığının ihlali
  • Sınıfa izinsiz giren sanığın şikâyetçinin sınıftan çıkması konusundaki uyarısına rağmen çıkmayıp şikâyetçiyi tehdit etmesi, şikâyetçinin sınıftaki öğrencilerden durumu başka bir öğretmene haber vermelerini istemesi üzerine sınıftan ayrılması karşısında, atılı iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçunun tüm unsurlarıyla oluştuğu kabul edilmelidir.

Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi için, iş yeri kavramı ve iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçu üzerinde durulması gerekmektedir. Türk Ceza Kanununun “Konut dokunulmazlığının ihlali” başlıklı 116. maddesinin birinci fıkrası; “Bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak giren veya rıza ile girdikten sonra buradan çıkmayan kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”, ikinci fıkrası ise; “Birinci fıkra kapsamına giren fiillerin, açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dışında kalan işyerleri ve eklentileri hakkında işlenmesi hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine altı aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur” şeklinde düzenlenmiştir.

Maddenin iş yeri dokunulmazlığının ihlâlini düzenleyen ikinci fıkrasının gerekçesinde; “Birinci fıkrada tanımlanan fiillerin açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dışında kalan iş yeri ve eklentileri hakkında işlenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu fıkranın uygulanmasında, birinci fıkrada sözkonusu olan koşullar aranacaktır. Niteliği itibarıyla açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi alışılmış, mutat olan yerler dışında kalan yerlere rıza olmaksızın girilmesi bu suçu oluşturacaktır. Avukatlık bürosu ve özel muayenehane bu gibi izinle girilmesi gereken yerlere örnek olarak gösterilebilir. Keza herkesin herhangi bir koşulu yerine getirmeksizin girebileceği yerlere, söz gelimi süpermarketlere, dükkânlara, mağazalara, halka açık olmadıkları zamanlarda, mesela mesai saatleri dışında rıza hilafına girilmesi halinde de bu suç oluşacaktır. Zira hak sahipleri bu gibi yerlere isteyenin girmesi hususunda daha başlangıçta rızalarını örtülü olarak açıklamış sayılırlar” biçimindeki açıklamalara yer verilmiştir.

İş yeri, Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğünde; “Bir görevin yapıldığı yer, işçinin iş sözleşmesine göre çalıştığı yer” olarak tanımlanmış, öğretide de; “esas olarak belirli bir zaman dilimi içinde ya da sürekli, sınai, sanatsal, bilimsel ve benzeri amaçlara hizmet eden, sabit ya da sabit olmayan kapalı işletme veya satış yerleri” şeklinde açıklanmıştır. (Serap Keskin Kiziroğlu, Konut Dokunulmazlığının İhlali Suçu, Birinci Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2010, s. 68)

Kural olarak iş yerleri; sahibi ya da çalışanlarının iznine ihtiyaç duyulmaksızın, zımni bir rızanın varlığı kabul edilerek herkesin girebileceği ve sunulan hizmeti alabileceği, lokanta, dükkân, mağaza, manav, kasap, alışveriş merkezi, tiyatro, kahvehane, hastane, banka şubesi, sinema, okul gibi yerlerdir. Belirtilen yerlere halka açık bulundukları sırada veya mesai saatleri içinde girilmesi suç teşkil etmeyecektir. Ancak girildikten sonra iş yeri sahibi ya da çalışanların çıkılması konusundaki uyarılarına rağmen içeride kalınmaya devam edilmesi veya kapandıkları ya da çalışmaya ara verdikleri saatte, örneğin; öğle saatlerinde veya açılmadan önce girilmesi durumunda, iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçu oluşacaktır.

Açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olmayan şirket binası, doktor muayenehanesi, avukatlık bürosu, iş yerlerinin üretim yapılan atölyesi veya lokantaların mutfak kısmına girilmesi konusunda kural olarak iş yeri sahibinin rızasının bulunmadığı varsayılır. Bu nedenle açık bir rıza bulunmadan söz konusu yerlere girilmesi, iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçunu oluşturabilecektir.

Belli bir görevin ifa edilmesi nedeniyle, uyuşmazlığa konu ilköğretim okulu binası veya benzeri resmi kurum binaları da TCK’nun 116/2. maddesi kapsamında iş yeri olarak kabul edilmelidir.

Bir okulun eğitime açık olduğu zaman diliminde açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerlerden olduğunda ve herkesin gidip orada iş ya da işlemini yaptırabileceğinde kuşku bulunmamaktadır. Ancak, geceleyin veya kapalı bulunduğu ya da eğitim yapıldığı zamanlarda, mutat olarak girilmeye elverişli olmadığı gibi, eğitimin yapılmakta olduğu sanıfın da özellikle de eğitimi engelleyecek şekilde, herkesin izne gerek olmadan girebilecekleri yerlerden olmadığı kabul edilmelidir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Olay tarihinde sınıfta ders yapıldığı sırada, tanık …’ün, sınıf arkadaşı olan tanık … ile arasındaki kavgayı ayıran şikâyetçiyi kendisini dövdüğünden bahisle suçlayarak olayı ağabeyi olan sanığa anlattığı, yaklaşık yirmi dakika sonra tanık … ile birlikte sınıfa giren sanığın, şikâyetçiye kardeşini göstererek “kim buna karıştı” dediği, şikâyetçinin sınıftan çıkmasını istemesine rağmen sanığın sınıftan çıkmadığı ve şikâyetçiyi tehdit ettiği, şikâyetçinin öğrencilerine durumu başka bir öğretmene haber vermelerini söylemesi üzerine sanığın tanık … ile birlikte sınıftan kaçarak ayrıldığı olayda; okul binasının eğitime açık olduğu sırada zımni bir rızanın varlığı kabul edilerek herkesin girebileceği yerlerden olmasına karşın eğitim ve öğretimin yapıldığı sınıfın öğrenciler, öğretmenler ve ilgililer haricindeki kişilerce açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dışında kalması, sınıfa izinsiz giren sanığın şikâyetçinin sınıftan çıkması konusundaki uyarısına rağmen çıkmayıp şikâyetçiyi tehdit etmesi, şikâyetçinin sınıftaki öğrencilerden durumu başka bir öğretmene haber vermelerini istemesi üzerine sınıftan ayrılması karşısında, atılı iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçunun tüm unsurlarıyla oluştuğu kabul edilmelidir. Bu nedenle, Özel Dairenin, sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği yönündeki bozma kararı isabetsizdir.


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2017/517

  • TCK 116
  • Konut eklentisine girme suçu

Ceza Genel Kurulunun 11.03.1993 gün ve 25-67, 21.06.1993 gün ve 155-184 ile 27.12.1993 gün ve 169-354 sayılı kararlarında da konut; “kişilerin, devamlı veya geçici olarak yerleşmek ve barınmak amacıyla oturmalarına elverişli yerlerdir” şeklinde tanımlanmış,

Öğretide, uyuşmazlık konusu olan “eklenti” kavramı ile ilgili olarak “doğrudan doğruya veya dolaylı olarak konuta bağlı olup fiilen konutun kullanılmasına özgülenen veya onu tamamlayan, o yerin başkasına aidiyetini simgeleyen, engellerle dış dünyadan ayrı tutulmuş yer” (Durmuş Tezcan, Mustafa Ruhan Erdem, Murat R. Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, 15. Baskı, Ankara, 2017, s. 528); “binaya doğrudan veya dolayısıyla bağlı olan ve binanın hizmetine tahsis edilen, onu tamamlayan mahaller” (Nur Centel, Hamide Zafer, Özlem Yenerer Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, Cilt 1, 3. Baskı, İstanbul, 2016, s. 321); “konuta bitişik veya yakın olması şart olmayan, dış dünyadan belirli işaretlerle ayrılan ve rıza hilâfına girildiğinde konuttakilerin huzur ve sükûnunun bozulduğu yerler” (Veli Özer Özbek, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 12. Baskı, Ankara, 2017, s. 432) şeklindeki tanımlamalara yer verilmiştir.

Bir yerin eklenti sayılabilmesi için etrafının mutlaka çevrili olması veya kapı ile kapalı ve kilitli olması şart değildir. Önemli olan o yerin başkasının hâkimiyetinde bulunduğunu ve başkalarının buraya girmesine rıza gösterilmeyeceğini belirtecek şekilde çit, tel örgü, ağaç dalları vb. gibi dış bir engelle ayrılmış olmasıdır. (Mahmut Koca, İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2. Baskı, Ankara, 2015, s. 560)

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Katılanın depo olarak kullandığı bahçe içinde bulunan müstakil binanın giriş kapısını zorlayarak içeri giren sanıkların, buradaki bir takım eşyayı alıp uzaklaştıkları sırada katılan tarafından görülerek yakalandıkları olayda; katılanın ikamet ettiği ev ile suça konu yerin aynı bahçe içerisinde bulunması, bahçede sokak ile irtibatı kesen bir bahçe kapısının olması, inceleme dışı sanık … müdafiin suça konu yerde bahçe duvarı olduğuna ilişkin beyanı ile daha önceden aynı yerde meydana gelen başka bir hırsızlık olayı nedeniyle düzenlenen tutanaktaki, müstakil evlerin bulunduğu bahçenin duvar ile çevrilmiş olduğuna dair tespit işlemi birlikte değerlendirildiğinde; depo amacıyla kullanılan ve katılanın ikamet ettiği ev ile aynı bahçe içerisinde bulunan, başkalarının buraya girmesine engel olacak şekilde giriş ve çıkışı demir kapı ile sağlanan, etrafı dış bir engel olan duvarla çevrili suça konu yerin “konut eklentisi” vasfında olduğunun ve etrafı duvar ile çevrili söz konusu bahçe içine girilmekle dahi konut dokunulmazlığının ihlâli suçunun oluşacağının kabulü gerekmektedir.


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2017/136

  • TCK 116
  • Mağdura ait işyerinden hırsızlık yapmak amacıyla kapı üzerindeki kilitleri açmak için zorlayan sanığın, kapıyı açamaması üzerine içeriye giremeden ve hırsızlık suçunu tamamlayamadan olay yerinden kaçtığı, bu ana kadar gerçekleştirdiği eylemin, işyeri dokunulmazlığının ihlali ve hırsızlık suçunun kanuni tanımında öngörülen neticeyi meydana getirmeye elverişli olduğu hususları birlikte değerlendirildiğinde, eyleminin nitelikli hırsızlık suçuna teşebbüsün yanında işyeri dokunulmazlığının ihlali suçuna teşebbüsü de oluşturacağının kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.

Türk Ceza Kanununun “konut dokunulmazlığının ihlali” başlıklı 116. maddesinin birinci fıkrası; “bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak giren veya rıza ile girdikten sonra buradan çıkmayan kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır,” ikinci fıkrası ise; “birinci fıkra kapsamına giren fiillerin açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dışında kalan işyerleri ve eklentileri hakkında işlenmesi halinde, mağdurun şikâyeti üzerine altı aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur” şeklinde düzenlenmiştir.

Konut dokunulmazlığının ihlali suçunun tanımlandığı birinci fıkranın gerekçesinde; “Konut dokunulmazlığının ihlali, kişinin kendisine özgü barış ve sükûnunu ve yuvasındaki yaşamın sulh ve selametle cereyanı için var olması gerekli güvenlik duygusunun sarsılmasını ifade etmektedir. Bireylere karşı işlenen ve aynı zamanda onların muhtaç oldukları güvenlik ve sükûnu ihlal eyleyen bu fiillerin, hürriyete karşı işlenen suçlar arasında bir suç olarak tanımlanması uygun görülmüştür.”

Maddenin işyeri dokunulmazlığının ihlali düzenleyen ikinci fıkrasının gerekçesinde; “Birinci fıkrada tanımlanan fiillerin açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dışında kalan işyeri ve eklentileri hakkında işlenmesi ayrı suç olarak tanımlanmıştır. Bu fıkranın uygulanmasında, birinci fıkrada sözkonusu olan koşullar aranacaktır. Niteliği itibarıyla açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi alışılmış, mutat olan yerler dışında kalan yerlere rıza bulunmaksızın girilmesi bu suçu oluşturacaktır. Avukatlık bürosu ve özel muayenehane gibi izinle girilmesi gereken yerlere örnek olarak gösterilebilir. Keza herkesin herhangi bir koşulu yerine getirmeksizin girebileceği yerlere, söz gelimi süpermarketlere, dükkânlara, mağazalara, halka açık olmadıkları zamanlarda, mesela mesai saatleri dışında rıza hilafına girilmesi halinde de bu suç oluşacaktır. Zira hak sahipleri bu gibi yerlere isteyenin girmesi hususunda daha başlangıçta rızalarını örtülü olarak açıklamış sayılırlar” biçimindeki açıklamalara yer verilmiştir.

Madde gerekçesinde de özenle vurgulandığı üzere, konut dokunulmazlığının ihlali ile mülkiyet ve zilyetlik hakkı değil, kişi hürriyeti korunmaktadır. Kanunda mülkiyet ve zilyetliği koruyan başka hükümler bulunmakta olup, bu suçla kişilerin konutlarındaki güvenlik duygusu, sükûn ve huzurlarının korunması amaçlanmaktadır. Gerek kanun, gerekse gerekçesinde suçun maddi konusunu oluşturan “konut, işyeri ve eklenti” kavramlarının tanımı yapılmamış, bu kavramlardan ne anlaşılması gerektiği öğreti ve uygulamaya bırakılmıştır.

Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğünde işyeri; “bir görevin yapıldığı yer, işçinin iş sözleşmesine göre çalıştığı yer” olarak tanımlanmış, öğretide; “esas olarak belirli bir zaman dilimi içinde ya da sürekli, sınaî, sanatsal, bilimsel ve benzeri amaçlara hizmet eden, sabit ya da sabit olmayan kapalı işletme veya satış yerleri” şeklinde açıklanmıştır. (Serap Keskin Kiziroğlu, Konut Dokunulmazlığının İhlali Suçu, Birinci Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2010, s. 68)

Türk Ceza Kanununun “nitelikli hırsızlık” başlıklı 142. maddesinin birinci fıkrasının suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan (b) bendinde, sanığın işlemeye kalkıştığı bina veya eklentileri içerisinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkındaki hırsızlık suçu;

“Herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında, … İşlenmesi hâlinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur” biçiminde düzenlenmiş, yerel mahkemenin hüküm tarihinden sonra yürürlüğe giren 18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Kanunun 62. maddesiyle TCK’nun 142. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi yürürlükten kaldırılmış ve maddeye;

“Herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında, …” şeklindeki (h) bendi eklenmiştir.

İlk bakışta bu düzenlemenin “kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır” kuralının istisnası olduğu, yani bileşik suç tanımına uyduğu söylenebilir ise de, kanun koyucu bu madde ile hırsızlık suçunun “bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış eşya” hakkında işlenmiş olmasını nitelikli hal olarak düzenlemiş, bina veya eklentiye girmeyi suçun oluşumu açısından unsur olarak aramamıştır. Buna göre, hırsızlık suçunun bu nitelikli halinin, “bina veya eklentileri içerisinde muhafaza altına alınmış eşya” hakkında, bina ya da eklentilerine girilerek işlenmesi mümkün bulunduğu gibi, bina veyahut eklentiye girilmeden de işlenebilmesi mümkün olup, her iki durumda da anılan maddenin uygulanması gerekecektir. Bir başka ifadeyle, maddedeki düzenleme ile bina veya eklentilerine girilip girilmemesi değil, çalınan eşyanın bina veya eklentileri içerisinde muhafaza altına alınmış olması nitelikli hal açısından önemsenmiştir. Kanun koyucu bu suç tipini bileşik suç olarak hüküm altına almak isteseydi, maddeyi 765 sayılı Kanunda olduğu gibi “bina veya eklentilerine girilmek suretiyle işlenirse” şeklinde düzenlerdi. Bu nedenle hırsızlık suçunun bu nitelikli halinin işlenmesi sırasında bina veya işyerine ya da eklentilerine girilmesi halinde hırsızlık suçunun yanında ayrıca konut dokunulmazlığının ihlali suçu da oluşmakta, buna bağlı olarak failin bu suçtan da cezalandırılması gerekmektedir.

Diğer taraftan kanun koyucu hırsızlık suçunun bina veya eklentilerine ya da işyerine girilerek işlenmesi halinde hırsızlık suçunun yanında ayrıca konut dokunulmazlığının ihlali suçunun da oluşacağına dair iradesini pekiştirecek şekilde 5560 sayılı Kanunun 6. maddesiyle TCK’nun 142. maddesine; “hırsızlık suçunun işlenmesi amacıyla konut dokunulmazlığının ihlali veya mala zarar verme suçunun işlenmesi halinde, bu suçlardan dolayı soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesi için şikâyet aranmaz” biçimindeki dördüncü fıkrayı ilave etmiştir. Eklenen fıkranın gerekçesinde de; “kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza kuralı gereği, hırsızlık suçunu işlemek için başkasının konutuna girilmesi veya malvarlığına zarar verilmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmetmek gerekir” denilmek suretiyle, kanun koyucunun amacının, hırsızlık suçunun işlenmesi sırasında gerçekleştirilen diğer suçların da ayrıca cezalandırılması olduğu açıkça ortaya konulmuştur.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanığın, hırsızlık amacıyla inceleme dışı sanıklarla birlikte mağdurun cadde üzerinde bulunan işyerinin önüne gelip, işyerinin giriş kapısı üzerinde bulunan iki adet kilidi sert bir cisim ile zorladığı ancak kapıyı açamaması üzerine işyerine giremeden oradan kaçtığı sabit olan olayda, kanunun benimsediği objektif teori esas alındığında, mağdura ait işyerinden hırsızlık yapmak amacıyla kapı üzerindeki kilitleri açmak için zorlayan sanığın, mağdurun taşınır malını koruduğu egemenlik ve tasarruf alanına müdahale edip, hırsızlık ve işyeri dokunulmazlığının ihlali suçlarının kanuni tanımında belirtilen elverişli hareketlere başladığı, ancak kapıyı açamaması üzerine içeriye giremeden ve hırsızlık suçunu tamamlayamadan olay yerinden kaçtığı, bu ana kadar gerçekleştirdiği eylemin, işyeri dokunulmazlığının ihlali ve hırsızlık suçunun kanuni tanımında öngörülen neticeyi meydana getirmeye elverişli olduğu hususları birlikte değerlendirildiğinde, eyleminin nitelikli hırsızlık suçuna teşebbüsün yanında işyeri dokunulmazlığının ihlali suçuna teşebbüsü de oluşturacağının kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.

Nitekim Ceza Genel Kurulunun 01.03.2016 gün 484-108 ve 05.04.2016 gün 849-175 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.


Ceza Genel Kurulu 2014/777 E. , 2016/264 K.

  • TCK 116
  • Sanıkların, katılana ait olan bina vasfındaki depoya girip ateş yaktıkları sabit ise de, kiracısının boşaltması nedeniyle içerisinde herhangi bir eşya bulunmayan, mağaza, yazıhane, idarehane, muayenehane, imalathane, kahvehane, eğlence ve spor yeri olarak kullanılmayan, ticari, sınaî, zirai ve mesleki bir faaliyetin icrasına da tahsis edilmemiş bulunan deponun, kişi hürriyetini koruma altına alan işyeri dokunulmazlığının ihlali suçu bakımından işyeri olarak kabul edilmesine imkân bulunmadığından, sanıkların eylemlerinin işyeri dokunulmazlığının ihlali suçunu oluşturmayacağı kabul edilmelidir.

Uyuşmazlığa konu olan yerin işyeri dokunulmazlığının ihlali suçu bakımından işyeri niteliğinde bulunup bulunmadığını belirleyebilmek için “işyeri” kavramı üzerinde durulması ve bu konuya ilişkin yasal düzenlemelere kısaca gözatılması gerekmektedir.

İşyeri, Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğünde; “bir görevin yapıldığı yer, işçinin iş sözleşmesine göre çalıştığı yer” olarak tanımlanmış, öğretide; “esas olarak belirli bir zaman dilimi içinde ya da sürekli, sınaî, sanatsal, bilimsel ve benzeri amaçlara hizmet eden, sabit ya da sabit olmayan kapalı işletme veya satış yerleri” şeklinde açıklanmıştır. (Serap Keskin Kiziroğlu, Konut Dokunulmazlığının İhlali Suçu, Birinci Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2010, s. 68)

İş Kanununun ikinci maddesinde; işveren tarafından mal veya hizmet üretebilmek amacıyla maddi olan ve olmayan unsurlar ile işçilerin birlikte örgütlendiği birime “işyeri” denileceği hükmüne yer verilmiştir.

İş Sağlığı Ve Güvenliği Kanununun üçüncü maddesinin (h) bendinde de işyerinin; mal veya hizmet üretmek amacıyla maddi olan ve olmayan unsurlar ile çalışanların birlikte örgütlendiği, işverenin işyerinde ürettiği mal veya hizmet ile nitelik yönünden bağlılığı olan ve aynı yönetim altında örgütlenen işyerine bağlı yerler ile dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene, bakım, beden ve mesleki eğitim yerleri ve avlu gibi diğer eklentiler ve araçları da içeren organizasyonu ifade ettiği belirtilmiştir. İş yapılan ya da çalışılan her yer, iş ve sosyal güvenlik hukuku bakımından bir işyeri olarak kabul edilemeyeceği gibi, hiçbir işçi çalışmadığı halde işyeri olarak tanımlanabilecek yerler de mevcuttur. Bu bağlamda; idarehane, yazıhane, muayenehane, imalathane, pansiyon, otel, kahvehane, mağaza, şube, eğlence ve spor salonları, hayvancılık tesisleri, çiftlik, tarla, bağ, bahçe, inşaat şantiyeleri, madenler, taş ocakları, vapur büfeleri gibi ticari, sınaî, zirai ya da mesleki bir faaliyetin icrasına tahsis edilen veya bu faaliyetlerde kullanılan yerler de işyeri olarak kabul edilmektedir. Öte yandan bir yerin işyeri olarak vasıflandırılabilmesi için, geçici bir süre de olsa herhangi bir işe tahsis edilmesi gerekmektedir.

Metruk bir halde bulunan, ileride konut ya da işyeri olarak kullanmak amacıyla inşa veya tanzim edilen veya yapımı bitmiş ancak henüz içine girilmemiş ya da kiracısının çıkmış olması nedeniyle boş bulunan bir yer ise, konut dokunulmazlığının ihlali suçları bakımından işyeri veya ev olarak kabul edilemeyecektir.

Uyuşmazlık konusu bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;

Sanıkların, katılana ait olan bina vasfındaki depoya girip ateş yaktıkları sabit ise de, kiracısının boşaltması nedeniyle içerisinde herhangi bir eşya bulunmayan, mağaza, yazıhane, idarehane, muayenehane, imalathane, kahvehane, eğlence ve spor yeri olarak kullanılmayan, ticari, sınaî, zirai ve mesleki bir faaliyetin icrasına da tahsis edilmemiş bulunan deponun, kişi hürriyetini koruma altına alan işyeri dokunulmazlığının ihlali suçu bakımından işyeri olarak kabul edilmesine imkân bulunmadığından, sanıkların eylemlerinin işyeri dokunulmazlığının ihlali suçunu oluşturmayacağı kabul edilmelidir.


Ceza Genel Kurulu 2014/287 E. , 2015/433 K.

  • TCK 116
  • Belediye binasına geceleyin izinsiz girmek - İşyeri dokunulmazlığının ihlali suçu

İşyeri, Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğünde; “Bir görevin yapıldığı yer, işçinin iş sözleşmesine göre çalıştığı yer” olarak tanımlanmış, öğretide de; “esas olarak belirli bir zaman dilimi içinde ya da sürekli, sınai, sanatsal, bilimsel ve benzeri amaçlara hizmet eden, sabit ya da sabit olmayan kapalı işletme veya satış yerleri” şeklinde açıklanmıştır. (Serap Keskin Kiziroğlu, Konut Dokunulmazlığının İhlali Suçu, Birinci Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2010, s. 68) Kural olarak işyerleri; sahibi ya da çalışanlarının iznine ihtiyaç duyulmaksızın, zımni bir rızanın varlığı kabul edilerek herkesin girebileceği ve sunulan hizmeti alabileceği, lokanta, dükkân, mağaza, manav, kasap, alışveriş merkezi, tiyatro, kahvehane, hastane, banka şubesi, sinema, okul gibi yerlerdir. Belirtilen yerlere halka açık bulundukları sırada veya mesai saatleri içinde girilmesi suç teşkil etmeyecektir. Ancak girildikten sonra işyeri sahibi ya da çalışanların çıkılması konusundaki uyarılarına rağmen içeride kalınmaya devam edilmesi veya kapandıkları ya da çalışmaya ara verdikleri saatte, örneğin; öğle saatlerinde çık ihtarına rağmen çıkılmaması veya açılmadan önce girilmesi durumunda, işyeri dokunulmazlığının ihlali suçu oluşacaktır. Açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olmayan şirket binası, doktorun muayenehanesi, avukatlık bürosu, işyerlerinin üretim yapılan atölyesi veya lokantaların mutfak kısmına girilmesi konusunda kural olarak işyeri sahibinin rızasının bulunmadığı varsayılır. Bu nedenle açık bir rıza bulunmadan söz konusu yerlere girilmesi, işyeri dokunulmazlığının ihlali suçunu oluşturabilecektir. Öte yandan işyerinin bir bölümünün sahibi veya çalışanları tarafından konut olarak kullanılması ve ilgililerin rızaları dışında belirtilen yerlere girilmesi ya da uyarılara rağmen çıkılmaması durumunda ise, işyeri dokunulmazlığının ihlali değil, konut dokunulmazlığının ihlali suçu oluşabilecektir. Belli bir görevin ifa edilmesi nedeniyle, uyuşmazlığa konu olan belediye veya benzeri resmi kurum binaları da TCK’nun 116/2. maddesi kapsamında işyeri olarak kabul edilmelidir. Uyuşmazlık konusu bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde; Olay gecesi sanığın belediyeye ait tahsilat veznesinin de bulunduğu binaya balkon camı ve oda kapılarını kırarak girdiği, masanın kilitli çekmecesinde bulunan bir miktar parayı aldığı sabit olan olayda, belediye hizmet binası ile hizmet birimlerinin bulunduğu binalar da, diğer kamu binaları gibi işyeri niteliğinde oldukları ve girilen saat de dikkate alındığında sanığın eylemlerinin mala zarar verme ve hırsızlık suçunun yanında işyeri dokunulmazlığının ihlali suçunu da oluşturacağının kabulü gerekmektedir.


Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2021/7785 E. , 2021/20712 K.

  • TCK 116/4
  • Konut dokunulmazlığını ihlal suçunda cebir

Sanığın mağdur …’ın evine geldiğinde kapıyı açan katılan mağdur …’nın boğazını sıkarak içeri girmesi neticesinde TCK’nın 116/4. maddesi kapsamında nitelikli konut dokunulmazlığını ihlal suçunun cebir unsurunu oluşturan basit tıbbı müdahale ile giderilebilecek surette yaralama fiilinin ayrıca kasten yaralama suçunu oluşturmaması nedeniyle 5271 sayılı CMK’nın 223/4. maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi, bozma nedenidir.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/3742 Karar : 2018/12631 Tarih : 9.10.2018

  • TCK 116. Madde

  • Konut Dokunulmazlığının İhlali Suçu

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 10.06.2014 tarih ve 2014/15-157 esas, 2014/314 sayılı kararında açıklandığı üzere, Türk Ceza Kanununun “Konut dokunulmazlığının ihlali” başlıklı 116. maddesinin birinci fıkrası; “Bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak giren veya rıza ile girdikten sonra buradan çıkmayan kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”, ikinci fıkrası ise; “Birinci fıkra kapsamına giren fiillerin açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dışında kalan iş yerleri ve eklentileri hakkında işlenmesi halinde, mağdurun şikâyeti üzerine altı aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur” şeklinde düzenlenmiştir.

Maddenin iş yeri dokunulmazlığının ihlalini düzenleyen ikinci fıkrasının gerekçesinde ise; “Birinci fıkrada tanımlanan fiillerin açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dışında kalan iş yeri ve eklentileri hakkında işlenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu fıkranın uygulanmasında, birinci fıkrada sözkonusu olan koşullar aranacaktır. Niteliği itibarıyla açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi alışılmış, mutat olan yerler dışında kalan yerlere rıza olmaksızın girilmesi bu suçu oluşturacaktır. Avukatlık bürosu ve özel muayenehane bu gibi izinle girilmesi gereken yerlere örnek olarak gösterilebilir. Keza herkesin herhangi bir koşulu yerine getirmeksizin girebileceği yerlere, söz gelimi süpermarketlere, dükkânlara, mağazalara, halka açık olmadıkları zamanlarda, mesela mesai saatleri dışında rıza hilafına girilmesi halinde de bu suç oluşacaktır. Zira hak sahipleri bu gibi yerlere isteyenin girmesi hususunda daha başlangıçta rızalarını örtülü olarak açıklamış sayılırlar” biçimindeki açıklamalara yer verilmiştir.

03/07/2017 tarihli bilirkişi raporunda suça konu yerin “dernek lokali ve bahçesinin lokal olarak işletildiği, çay, kahve ve meşrubat gibi içeceklerin satılıp tüketildiği, okey tavla ve kağıt oyunlarının eğlence amaçlı oynandığı, müşterilerin eğlence ve istirahatına ayrılmış alan” olduğunun belirtildiği, sanığın, açık olan ve müştekilerin içinde bulunduğu bir saatte girdiği bu lokalin, TCK`nın 116/2. maddesinde öngörülen “açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dışında kalan işyeri” niteliğinde olmaması nedeniyle işyeri dokunulmazlığını ihlal etme suçunun unsurları itibariyle oluşmadığı gözetilmeden, sanık hakkında mahkumiyet kararı verilmesi,

Kanuna aykırı ve sanık …`ın temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden, HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 09/10/2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/9594 Karar : 2018/11257 Tarih : 26.09.2018

  • TCK 116. Madde

  • Konut Dokunulmazlığının İhlali Suçu

Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Müşteki …’nın zabıta amirliği odasında bulunan çantasının çalındığının anlaşılması karşısında, sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK’nın 116/2. maddesinde düzenlenen iş yeri dokunulmazlığının ihlali suçunu da oluşturabileceği anlaşılmakla sanık hakkında zamanaşımı süresi içerisinde, iş yeri dokunulmazlığının ihlali suçundan, işlem yapılması olanaklı görülmüştür.

Anayasa Mahkemesi’nin hükümden sonra 24/11/2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 08/10/2015 tarih, 2014/140 Esas ve 2015/85 sayılı kararı ile TCK’nın 53. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendine yönelik olarak vermiş olduğu iptal kararlarının da kapsam ve içerik itibarıyla infaz aşamasında mahallinde gözetilebileceğinden, bozma nedeni yapılmamıştır.

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hâkimin takdirine göre, sanık … müdafiinin temyiz nedenleri yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, eleştiri dışında usûl ve kanuna uygun bulunan hükmün, tebliğnameye uygun olarak ONANMASINA, 26.09.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/1456 Karar : 2018/11647 Tarih : 25.09.2018

  • TCK 116. Madde

  • Konut Dokunulmazlığının İhlali Suçu

Konut dokunulmazlığının ihlâli suçundan sanık …’nin, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 116/1 ve 119/1-c maddeleri gereğince 1 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına dair Çeşme Asliye Ceza Mahkemesinin 30/05/2013 tarihli ve 2012/772 esas, 2013/462 sayılı kararının, Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, 01/02/2018 gün ve 8516 sayılı istem yazısıyla Dairemize gönderilen dava dosyası incelendi.

İstem yazısında; “5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 116/1. maddesi uyarınca hükmedilen 7 ay hapis cezasından, aynı Kanun’un 119/1-c maddesi gereğince 1 kat artırım yapıldığında, gün, ay ve yıl hesabına göre 14 ay hapis cezasına hükmedilmesi gerekirken, fazla infaza neden olacak şekilde 1 yıl 2 ay hapis cezasına karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” denilmektedir.

Hukuksal Değerlendirme:

Uyuşmazlık konusunda bir karar vermeden önce, kanun yararına bozma istemine konu edilen hükümde belirlenen yeni bir hukuka aykırılık durumunun incelenmesi gerekmektedir.

5271 sayılı CMK’nın “Suçun niteliğinin değişmesi” başlıklı 226. maddesinde;

1)Sanık, suçun hukukî niteliğinin değişmesinden önce haber verilip de savunmasını yapabilecek bir hâlde bulundurulmadıkça, iddianamede kanunî unsurları gösterilen suçun değindiği kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilemez.

2)Cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek hâller, ilk defa duruşma sırasında ortaya çıktığında aynı hüküm uygulanır.

3)Ek savunma verilmesini gerektiren hâllerde istem üzerine sanığa ek savunmasını hazırlaması için süre verilir.

4)Yukarıdaki fıkralarda yazılı bildirimler, varsa müdafiiye yapılır. “Müdafii sanığa tanınan haklardan onun gibi yararlanır” düzenlemelerine yer verilmiştir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.06.2012 gün ve 13/125-236 sayılı kararında da belirtildiği üzere, sanığın ceza yargılamasındaki en önemli haklarından biri yargılamanın her aşamasında göz önünde bulundurulması gereken savunma hakkıdır. Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış olan bu hakkın, herhangi bir nedenle sınırlandırılması olanaklı değildir. Nitekim 1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 308/8. maddesine göre de savunma hakkının kısıtlanması mutlak bozma nedenlerindendir.

Maddenin açık düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere, iddianamede gösterilen eylemin hukuki niteliğinin değişmesi ya da cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek hallerin ilk defa duruşma sırasında ortaya çıkması halinde, anılan maddenin birinci fıkrası uyarınca sanık veya müdafiine ek savunma hakkı verilmesi gerekmektedir.

İnceleme konusu somut olayda; sanık hakkında düzenlenen 13.12.2012 tarihli iddianamede TCK’nın 119/1-c maddesine yer verilmemesine karşın, yargılama safhasında bu hususta ek savunma hakkı tanınmadan konut dokunulmazlığının ihlali suçundan verilen cezada artırım yapılması hukuka aykırıdır.

Sonuç ve Karar:

Yukarıda açıklanan nedenlerle;

1)Kanun yararına bozma isteği hakkında bu aşamada bir KARAR VERMEYE YER OLMADIĞINA,

2)Hükümde saptanan yeni hukuka aykırılık nedeni açısından, kanun yararına bozma yoluna başvurulup başvurulmayacağının takdiri için, dosyanın Adalet Bakanlığına gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, bu hususun değerlendirilmesinden sonra, diğer kanun yararına bozma isteminin incelenmesine, 25.09.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/5293 Karar : 2018/5405 Tarih : 24.09.2018

  • TCK 116. Madde

  • Konut Dokunulmazlığının İhlali Suçu

İlk derece mahkemesince verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Tehdit suçundan kurulan hükümde uygulama maddesinin 106/1 yerine 116/1, konut dokunulmazlığının ihlali suçundan kurulan hükümde suç tarihinin 18.12.2006 yerine 18.10.2006 olarak yazılması ve gerekçeli karar başlığında 28.12.2006 günü işlenen suçların tarihine yer verilmemesi mahallinde düzeltilmesi mümkün yazım hataları kabul edilmiştir.

Sanık hakkında 18.12.2006 tarihli kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve 28.12.2006 tarihli tehdit suçlarından kurulan hükümlerin incelenmesinde;

Hükümlerden sonra 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesi ile ilgili olarak 24.11.2015 tarihli, 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı ilamıyla verilen iptal kararının infaz aşamasında nazara alınması mümkün görülmüştür.

Delillerle iddia ve savunma; duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, sübutu kabul olunan fiillerin eleştiriler dışında unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatları yapılmış bulunduğundan, sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,

Sanık hakkında konut dokunulmazlığının ihlali suçundan (iki kez) kurulan hükümlerin temyiz incelemesine gelince;

Sanığın daha önceden birlikte yaşayıp ayrıldığı katılanla arkadaşlığını devam ettirebilmek için bir suç işleme kararının icrası kapsamında 18.12.2006 ve 28.12.2006 tarihlerinde konut dokunulmazlığının ihlali suçlarını işlediği tüm dosya içeriğinden anlaşılmakla, eylemlerine uyan 5237 sayılı TCK’nın 116/1, 116/4, 43. maddelerine göre cezalandırılması yerine müsnet suçtan iki kez mahkumiyetine karar verilmesi neticesinde fazla ceza tayini;

Hükümlerden sonra 24.11.2015 günlü, 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı ilamı ile 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesi yönünden kısmi iptal kararı verildiğinden, anılan husus nazara alınarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 324/4. maddesinde yer alan, ‘‘Devlete ait yargılama giderlerinin 21.07.1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 106. maddesindeki terkin edilmesi gereken tutarlardan az olması halinde, bu giderin Devlet Hazinesine yüklenmesine karar verilir ‘’ hükmü gereği yargılama gideri olan 8 TL’nın devlet hazinesine yüklenmesine karar verilmesi yerine yazılı şekilde sanıktan tahsiline hükmedilmesi,

Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 24.09.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/1400 Karar : 2018/7181 Tarih : 31.05.2018

  • TCK 116. Madde

  • Konut Dokunulmazlığının İhlali Suçu

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Dosya içeriği ve sanıkların beyanlarına göre; konut dokunulmazlığını bozma suçunun gece vakti işlendiğinin anlaşılması karşısında, sanıklar hakkında 5237 sayılı TCK.nun 116/4. maddelerinin uygulanmaması aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamış, sanıklar hakkında soruşturma aşamasında gerçekleşen etkin pişmanlık nedeniyle aynı Kanun’un 168/1 maddesi yerine, 168/2 maddesinin uygulama maddesi olarak gösterilmesi uygulanan indirim oranı doğru olduğundan mahallinde düzeltilmesi mümkün yazım hatası kabul edilmiş, sanık …’nin tekerrüre esas alınan mahkumiyetinin, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bulundurmak suçuna ilişkin olup, 28/06/2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun ile değişik 5237 sayılı TCK’nın 191. maddesi ile aynı Kanunla 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 7/2. maddesi uyarınca koşulları oluştuğu takdirde “davanın düşmesi” ve “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” seçeneklerine de yer verilmesi nedeniyle, öncelikle tekerrüre esas alınan bu ilamla ilgili uyarlama yargılaması yapılarak sonucuna göre sanık … hakkında tekerrür hükümlerinin ve sanıklar hakkında 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarihinde yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 E., 2015/85 K. sayılı kararı da nazara alınarak bu maddede öngörülen hak yoksunluklarının uygulanmasının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.

Yapılan duruşmaya, toplanan delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve takdirine göre temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle hükümlerin istem gibi ONANMASINA, 31/05/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/2578 Karar : 2018/6452 Tarih : 17.05.2018

  • TCK 116. Madde

  • Konut Dokunulmazlığının İhlali Suçu

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;

İşyeri dokunulmazlığının ihlali suçundan sanıklar hakkında Samsun 11. Asliye Mahkemesince verilen 18/03/2015 tarih, 2015/110 E. – 2015/368 K. sayılı hükmün sanıklar ve müdafiileri tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 22. Ceza Dairesinin 26/04/2016 gün, 2015/22230 – 2016/6854 Esas - Karar sayılı ilam ile onanmasına dair verilen kararlara karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 18/04/2018 gün ve KD-2018/17461 sayılı yazısı ile İTİRAZ kanun yoluna başvurulması üzerine, 5271 sayılı CMK’nın 6352 sayılı Kanun’un 99. maddesi ile değişik 308. maddesi uyarınca itiraz hakkında karar verilmek üzere dosya dairemize gönderilmekle yapılan incelemede;

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca; sanıklar…, … ve… hakkında TCK’nın 116/4. maddesi uyarınca tayin olunan 1 yıl 6 ay hapis cezası üzerinden, 119/1-c. maddesi gereğince bir kat oranında artırım yapılırken 2 yıl 12 ay hapis cezası yerine hesap hatası sonucu 3 yıl hapis cezalarına hükmedilmesi suretiyle fazla ceza tayin edilmesi nedeniyle sanıklar hakkında işyeri dokunulmazlığının ihlali suçundan verilen hapis cezalarının 2 yıl 12 hapis cezası olarak belirlenmesi suretiyle hükümlerin düzeltilerek onanmasına karar verilmesi yönündeki İTİRAZININ KABULÜNE ve Yargıtay 22. Ceza Dairesinin 26/04/2016 gün, 2015/22230 – 2016/6854 Esas - Karar sayılı onama kararının KALDIRILMASINA karar verilerek yapılan incelemede;

5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesi’nin 24/11/2015 tarihinde yürürlüğe giren 08/10/2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararı da nazara alınarak bu maddede öngörülen hak yoksunluklarının uygulanmasının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüş; dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;

Sanıklar…, … ve… hakkında iş yeri dokunulmazlığının ihlali suçundan hüküm kurulurken, 5237 sayılı TCK’nın 116/4. maddesi uyarınca tayin edilen 1 yıl 6 ay hapis cezasının aynı Kanun’un 119/1-c maddesi uyarınca bir katı oranında arttırılması sırasında hesap hatası sonucu 2 yıl 12 ay hapis yerine 3 yıl hapis cezasına karar verilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, sanıklar… ve sanık… müdafiileri ile sanık … ve müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı istem gibi BOZULMASINA, ancak bu aykırılığın 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesi gereğince düzeltilmesi mümkün bulunduğundan; sanıklar hakkında TCK’nın 116/4 maddesi uyarınca tayin olunan 1 yıl 6 ay hapis cezasının aynı Kanun’un 119/1-c maddesi uyarınca bir kat oranında artırılması sonucu sanıkların işyeri dokunulmazlığının ihlali suçundan 2 yıl 12 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına karar verilmek suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 17/05/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/1428 Karar: 2018/163 Tarih: 23.01.2018

  • TCK 116. Madde

  • Konut Dokunulmazlığının İhlali Suçu

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;

1-Sanık … hakkında kurulan hükme yönelik sanığın temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Yüzüne karşı verilen 31/12/2013 tarihli hükmü 1412 sayılı CMUK’nın 310/1. maddesinde öngörülen bir haftalık yasal süreden sonra 10/01/2014 tarihinde temyiz eden sanığın temyiz isteminin aynı Kanun’un 317. maddesi uyarınca istem gibi REDDİNE,

2-Sanık … hakkında hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından kurulan hükümlere yönelik sanığın temyiz itirazlarının incelenmesinde,

5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesi’nin 24/11/2015 tarihinde yürürlüğe giren 08/10/2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 sayılı kararı da nazara alınarak bu maddede öngörülen hak yoksunluklarının uygulanmasının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.

Yapılan duruşmaya, toplanan delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve takdirine göre temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle hükümlerin istem gibi ONANMASINA,

3-Sanık … hakkında işyeri dokunulmazlığını bozma suçundan kurulan hükme yönelik sanığın temyiz itirazlarının incelenmesinde,

Dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.Ancak;

a- İşyeri dokunulmazlığını bozma suçundan kurulan hükümde, uygulama maddesinin 5237 sayılı TCK’nın 116/2 maddesi yerine aynı Kanun’un 116/1 maddesi olarak yazılması,

b-Sanığın müştekinin işyerine havalandırma penceresini zorlayarak girmeye çalıştığı olayda, işyeri dokunulmazlığını bozma suçunun teşebbüs aşamasında kaldığı gözetilmeden tamamlandığı kabul edilerek yazılı şekilde karar verilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı istem gibi BOZULMASINA,23/01/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/5290 Karar: 2018/93 Tarih: 17.01.2018

  • TCK 116. Madde

  • Konut Dokunulmazlığının İhlali Suçu

Mahkemenin sanık hakkında haksız tahrik şartlarının oluşmadığına yönelik kabul ve gerekçesinde bir isabetsizlik görülmediğinden, tebliğnamede bu hususta bozma öneren görüşe oyçokluğuyla iştirak edilmemiştir.

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık …‘nın, maktul …‘a yönelik eylemi ile konut dokunulmazlığının ihlali suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde konut dokunulmazlığının ihlali suçunun niteliği tayin, cezayı azaltıcı takdiri indirim sebebinin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle değerlendirilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde düzeltme ve bozma nedenleri dışında bir isabetsizlik görülmediğinden, sanık müdafiinin eksik inceleme ile hüküm kurulduğuna ve sair hususlara yönelen yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle,1- Konut dokunulmazlığının ihlali suçu bakımından;

24.11.2015 günlü Resmi Gazetede yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarih, 2014/140 esas ve 2015/85 sayılı kararı ile 5237 sayılı TCK’nun 53. maddesinin iptal edilen bölümleri dikkate alındığında, mahkemenin bu madde ile yaptığı uygulama yasaya aykırı ise de, 322. maddesi gereğince bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, hüküm fıkrasında yer alan 5237 sayılı TCK’nun 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin bölümün “Anayasa Mahkemesinin iptal kararındaki hususlar gözetilerek, 5237 sayılı TCK’nun 53/1-2-3. maddelerinin tatbikine” şeklinde değiştirilmesine karar verilmek suretiyle DÜZELTİLEN hükmün tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak ONANMASINA,

2- Sanık …‘nın maktul …‘a yönelik öldürme eylemi bakımından;

Oluşa ve tüm dosya kapsamına göre, sanık …‘nın, dul olan annesi … ile maktul … arasında duygusal ilişki bulunduğu, suç tarihinden önceki gece geç saatlerde kendisinin de yaşadığı evin bahçesinde maktul ile annesini ilişkiye girdikleri sırada sanığın yakaladığı, …‘nın oğullarından çekindiği için maktulün kendisine zorla cinsel saldırıda bulunduğunu söylediği, bu nedenle olayın kolluğa intikal ettiği, ancak kollukta rızası ile maktul ile cinsel ilişkiye girdiğini söylemesi üzerine maktul hakkında cinsel saldırı ve konut dokunulmazlığının ihlali suçlarından kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, maktul ile annesinin görüşmesini istemeyen ve olay günü maktulün tekrar annesini telefon ile aradığını öğrenen sanığın, maktulün çalıştığı çiftlik evine saat: 23.30 sıralarında gidip camı kırarak eve girdiği ve sopayla maktulün kafasına ve vücudunun değişik yerlerine vurduğu, bilahare bahçeden aldığı ipi maktulün boynuna geçirdiği ve götürüp motosikletin arkasına bağladığı, olay yeri olan çiftlik evinden Karabiga kanal boyu mevkiine kadar maktulü motosiklet ile yerde sürüklediği, orada boğazındaki ipi çözdükten sonra maktulü dere kenarından çayın içine yuvarladığı, ertesi gün maktulün cesedinin çay kenarında bulunduğu olayda;

Maktulün cesedi üzerinde Biga Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen ölü muayene tutanağında “Maktulün kesin ölüm sebebi: Kafatasına aldığı darbeye bağlı olarak oluşan şuur bulanıklığı, beyin kanaması? Esas ölüm nedeni olarak da muhtemelen suda boğulma olduğu, … klasik otopsi işlemine ihtiyaç olmadığı” şeklinde net olmayan ve çelişkili ifadelere yer verilerek ve gerektiği halde klasik otopsi işlemi yapılmayarak kesin ölüm nedeninin tereddütsüz bir biçimde ortaya konulamaması karşısında; canavarca his saiki ve eziyet çektirme ile insan öldürme suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığı tespit edilemediğinden, sanığın 81. maddesi gereğince cezalandırılması yerine, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde 82/1-b maddesi gereğince hüküm kurularak fazla ceza tayini,

b) Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarih, 2014/140 esas ve 2015/85 sayılı kararı ile 5237 sayılı TCK’nun 53. maddesinin iptal edilen bölümlerinin değerlendirilmesi zorunluluğu,

Bozmayı gerektirmiş olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden, re’sen de temyize tabi olan hükmün tebliğnamedeki

düşünceden farklı gerekçe ile BOZULMASINA, sanık hakkında konut dokunulmazlığının ihlali suçundan verilen mahkumiyet hükmünün düzeltilerek onanması kararı yönünden oybirliği ile, kasten öldürme suçundan hükmolunan cezadan haksız tahrik nedeniyle indirim yapılması gerektiğini içeren Üye …‘nın karşı oyu ve oyçokluğu ile 17.01.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.

KARŞI OY:

Çanakkale Ağır Ceza Mahkemesinin 11.12.2014 gün ve 2014/186 esas, 2014/348 sayılı kararı ile sanık …‘nın, canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürmek suçundan 5237 sayılı TCK.nun 82/1-b, 62. maddeleri uyarınca mütebbet hapis, konut dokunulmazlığını bozmak suçundan 116/4 ve 62. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş, bu hükmün sanık … tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 17/01/2018 gün ve 2016/5290 esas, 2018/93 karar sayılı ilamı ile “mahkemenin sanık hakkında haksız tahrik şartlarının oluşmadığına yönelik kabul ve gerekçesinde bir isabetsizlik görülmediğinden tebliğnamede bu hususta bozma öneren görüşe oyçokluğuyla iştirak edilmemiştir” denildikten sonra konut dokunulmazlığını bozmak suçundan kurulan hükmün onanmasına, nitelikli öldürme suçundan verilen hükmün; “kesin ölüm nedeninin tereddütsüz bir biçimde ortaya konulamaması karşısında; canavarca his saiki ve eziyet çektirme ile insan öldürme suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığı tesbit edilemediğinden, sanığın 81. maddesi gereğince cezalandırılması yerine, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde 82/1-b maddesi gereğince hüküm kurularak fazla ceza tayini” denmek suretiyle öldürme eyleminin tahrikle işlenmediği kabul edilmiştir.

Sayın çoğunluğun konut dokunulmazlığını ihlal suçundan hükmün onanmasına ve 81. maddesinin uygulanması yerine 82/1-b maddesinin uygulanmasının yerinde olmadığına ilişkin görüşüne iştirak etmekle birlikte öldürme eyleminin tahrikle işlendiğinin kabulü ve hükmün bu nedenle de bozulması gerektiği görüşünde olduğumdan tahrik yönünden çoğunluğa iştirak etmiyorum.

Sanık … suç tarihinde 26 yaşındadır. Sanığın annesi …‘nın eşi beş yıl önce ölmüş, ….., maktul … ile gönül ilişkisine girmiştir. Olaydan bir süre önce birlikte İstanbul’a gitmişler, …in oğlu İbrahim’in eve dönmeleri halinde bir şey denmeyeceği vaadi üzerine dönmüşlerdir.

Gerek …..’nin aşamalarda değişmeyen anlatımları, gerekse sanık … ve beraatlerine karar verilen diğer sanıkların beyanlarına göre maktul …‘ın, sürekli …in evini aradığı, sanıklar ve ..in birlikte ikamet ettikleri evin bahçesine hemen her gece gelerek, bahçeye serili minder üzerinde …ile sıklıkla cinsel ilişkiye girdiği açıktır.

Öldürme olayından bir gün önce …ve … yine bahçede cinsel ilişki halindeyken sanık … tarafından görülmüştür. Diğer sanıkların ve jandarma görevlilerinin haberdar edilmesi üzerine …ve …‘ın ifadeleri alınmış, …in bahçeye çağırma ve ilişkinin kendi rızası ile olduğunu söylemesi nedeniyle … serbest bırakılmıştır.

Bir gün önce ilişki halinde yakalanıp sanık tarafından şikayet edilen maktul, ikinci gün akşam üzeri …in evini yine aramış, bu durumlara kızan sanık … maktulü öldürmüştür.

Olayda sübut yönünden bir sorun bulunmamaktadır. Mahalli mahkemece verilen karar suç niteliği yönünden bozulmuştur. Ayrıca olayda tahrik olmadığı kabul edilmiştir.

Tahrik, bir kimsenin haksız bir fiilin doğurduğu öfke veya şiddetli bir elemin etkisi altında hareket ederek suç işlemesidir.

Mahalli mahkemece …in kendi yaşam ve davranışlarından dolayı oğluna karşı bir sorumluluğunun bulunmadığı, 185. maddesine göre sadece eşine karşı sadakat yükümlülüğü olduğu kabul edilmiş, Dairece bu görüş benimsenmiştir.

Benzer olaylarda tahrik olmadığını 185. maddesindeki sadakat yükümlülüğü ile açıklamak mümkün değildir.

5237 sayılı TCK.nun 116. maddesi konut dokunulmazlığının ihlali suçunu düzenlemiştir. Bu maddenin 3. fıkrası aynen “Evlilik birliğinde aile bireylerinden ya da konutun veya işyerinin birden fazla kişi tarafından ortak kullanılması durumunda, bu kişilerden birinin rızası varsa yukardaki fıkralar hükmü uygulanamaz. Ancak bunun için rıza açıklamasının meşru bir amaca yönelik olması gerekir” hükmündedir.

Maktulün, …tarafından çağrıldığı açık ise de, …in rızası meşru bir amaca yönelik olmadığından, maktul …‘in sıklıkla konut dokunulmazlığını ihlal ettiği, ayrıca sanığın annesi ile gayri ahlaki davranışlar içinde olduğu açıktır.

Maktul ve annesi … önceki gece bahçede ilişki halinde yakalayan sanığın onurunun kırılmadığını, bu davranışın onda üzüntü yaratmadığını, atılı

öldürme suçunun bu nedenle gerçekleştirildiğini kabul etmemek mümkün değildir.

Kişiye sövüldüğünde tahrik oluşurken o kişinin annesi ile aleni bir şekilde cinsel ilişkide bulunup bu hareketlere sırnaşıkça devam etmek de tahrik oluşturur.

Bu nedenlerle sanık …‘ın, öldürme eylemini tahrik altında gerçekleştirdiği görüşünde olduğumdan, bu olayda tahrik bulunmadığı görüşünde olan sayın çoğunluğa katılmıyorum.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/16773 Karar: 2018/201 Tarih: 09.01.2018

  • TCK 116. Madde

  • Konut Dokunulmazlığının İhlali Suçu

Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

İddianamede açıklanan eylemler ve sevk maddeleri ile temyizin kapsamı ve Yargıtay Kanununun , Yargıtay Büyük Genel Kurulunun Ceza Dairelerinin iş bölümünü düzenleyen hükümlerine, temyiz dilekçesi içeriğine göre, sanık hakkında TCK’nın 106/1-1.maddesine göre tehdit, TCK’nın 116/4. maddesine göre nitelikli konut dokunulmazlığını ihlal ve aynı Yasanın 86/2,3-e maddesine göre kasten yaralama suçlarından kamu davaları açılmış olup aynı maddelerden beraat hükümleri kurulmuş bulunmasına, en ağır yaptırımı içeren suçun TCK’nın 116/4. maddesinde düzenlenen nitelikli konut dokunulmazlığını ihlal suçu olmasına göre işin incelenmesinin Yüksek 18. Ceza Dairesinin görevine girdiğinden Dairemizin GÖREVSİZLİĞİNE, dosyanın ilgili Daireye GÖNDERİLMESİNE, 09/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/1924 Karar: 2017/9893 Tarih: 03.10.2017

  • TCK 116. Madde

  • Konut Dokunulmazlığının İhlali Suçu

I- ) Sanık … hakkında, mahkemece 02.06.2015 tarihinde verilen ek karara yönelik, sanık ve müdafiinin temyiz istemlerinin incelenmesinde;

11.03.2014 tarihinde yüzüne karşı verilen kararı, sanığın yasal süresi içerisinde temyiz etmediğinin anlaşılması karşısında, dosya içeriğine ve gerekçeye göre temyiz istemi yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, usul ve kanuna uygun bulunan 02.06.2015 tarih, 2011/1247 Esas ve 2014/288 Karar sayılı temyiz isteminin reddine dair ek kararın tebliğnameye uygun olarak ONANMASINA,

II- ) Suça sürüklenen çocuk … ile sanıklar … ve … hakkında kurulan hükümlere yönelik temyiz istemlerinin incelenmesine gelince;

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçların suça sürüklenen çocuk ve sanıklar tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1- )Sanıklardan …‘ın araçta beklediği sırada, suça sürüklenen çocuk … ile sanıklar … ve …‘ün müştekiye ait işyerine kapı camını kırıp girdikleri, bir adet televizyonu çalıp, geldikleri araca binerek ayrıldıkları, dosya kapsamına göre işyeri kapı camının suça sürüklenen çocuk … ya da sanık … tarafından kırıldığı olayda; 5237 Sayılı TCK’nın 61. maddesine göre “suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesinde kullanılan araçlar, suçun işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saik” göz önünde bulundurularak temel cezanın belirlenmesi gerektiği; sanıklar … ve …‘in adli sicil kayıtlarına göre, aynı neviden suçlardan sabıkalarının bulunduğu anlaşılmakla beraber, bu hususun 5237 Sayılı TCK’nın 50, 51. maddeleri ile 5271 Sayılı CMK’nın 231. maddesinde düzenlenmiş cezanın kişiselleştirilmesi normlarının tatbiki sırasında değerlendirilebileceği, suça sürüklenen çocuk ile sanıkların suç işlemek için önceden anlaşarak TCK’nın 37/1. maddesi kapsamında suça doğrudan katıldıklarının anlaşılması karşısında, benzer gerekçeler ile suça sürüklenen çocuk … hakkında alt sınırdan hüküm kurulmasına karşın, sanıklar … ve … hakkında TCK’nın 61 . maddesinde yer almayan “sanığın kişiliği, sabıkalı oluşu, suç işleme hususundaki eğilimi” de gerekçe gösterilmek suretiyle alt sınırdan uzaklaşılarak ceza tayin edilmesi,

2- )Yaz saati uygulaması dikkate alındığında, suç tarihi olan 16.10.2011 günü güneşin Ankara ilinde saat 06:56’da doğduğu; 5237 Sayılı TCK’nın 6 /1-e maddesi uyarınca saat 05:56’dan önceki zaman diliminin gece vakti sayılmasının gerektiği anlaşılmakla; dosya kapsamına göre hırsızlık ve işyeri dokunulmazlığının ihlali suçlarını geceden kabul edilen sayılan saat 05:15-05:18 sıralarında gerçekleştiren suça sürüklenen çocuk ve sanıklar hakkında hırsızlık suçu sebebiyle hükmolunan cezadan TCK’nın 143. maddesi uyarınca artırım yapılması ile işyeri dokunulmazlığı suçu sebebiyle de haklarında aynı Kanun’un 116/4. maddesinin uygulanması gerektiğinin düşünülmemesi,

3- )Dosya kapsamına göre, temyiz istemi süresinde olmadığı için reddedilen sanık …‘ın yakalanmasının hemen ardından suça konu televizyonu sakladığı yeri göstererek, kolluk kuvvetleri tarafından soruşturma aşamasında müştekiye tam ve eksiksiz olarak iadesini sağladığının anlaşılması karşısında, suça sürüklenen çocuk ve sanıklar hakkında, hırsızlık suçuna dair olarak TCK’nın 168/1. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

4- )Suça sürüklenen çocuk …‘nin, suç tarihinde 18 yaşını tamamlamamış olması ve suç tarihi itibariyle daha önce hapis cezasına mahkum edilmediğinin anlaşılması karşısında; TCK’nın 50/3. maddesi gereğince, işyeri dokunulmazlığının ihlali ve mala zarar verme suçlarından hükmedilen kısa süreli hapis cezalarının aynı Kanun’un 50/1. maddesinde öngörülen seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesinde zorunluluk bulunduğunun düşünülmemesi,

5- )Suça sürüklenen çocuk … hakkında iş yeri dokunulmazlığının ihlali suçundan hüküm kurulurken, TCK’nın 116/2. maddesi gereğince belirlenen 6 ay hapis cezasından, aynı Kanun’un 119/1-c maddesi uyarınca 1 kat artırım yapılması sonucunda 12 ay hapis cezası yerine hatalı hesaplama ile 1 yıl hapis cezasına hükmolunması; yine sanık … hakkında TCK’nın 116/2. maddesi gereğince belirlenen 8 ay hapis cezasından, aynı Kanun’un 119/1-c maddesi uyarınca 1 kat artırım yapılması sonucunda 16 ay hapis cezası yerine hatalı hesaplama ile 1 yıl 4 ay hapis cezasına; sanık … hakkında TCK’nın 116/2. maddesi gereğince belirlenen 7 ay hapis cezasından da, aynı Kanun’un 119/1-c maddesi uyarınca 1 kat artırım yapılması sonucunda 14 ay hapis cezası yerine hatalı hesaplama ile 1 yıl 2 ay hapis cezasına hükmolunması suretiyle fazla ceza tayini,

6- )Hüküm fıkrasında, suça sürüklenen çocuk …‘nin mala zarar verme suçundan TCK’nın 151/1. maddesi gereğince 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmesinin ardından TCK’nın 119/1-c maddesi uyarınca cezasının bir kat artırılarak 1 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına şeklinde yazılması,

7- )Sanıklar … ve … hakkında hırsızlık ve işyeri dokunulmazlığının ihlali suçlarına dair kurulan hükümlere yönelik; Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 günlü, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı, 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan kısmi iptal kararı uyarınca, 5237 Sayılı TCK 53. madde 1. fıkra 1. fıkra b bendinde düzenlenen “seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasi hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına” hükmünün iptal edilmesi sebebiyle uygulanamayacağının gözetilmesi zorunluluğu ve kasten işlemiş olduğu suç dolayısıyla hapis cezasıyla mahkumiyetin yasal sonucu olarak sanığın, 5237 Sayılı TCK’nın 53/1. maddesinin ( a ), ( c ), ( d ) ve ( e ) bentlerinde yazılı haklardan aynı maddenin 2. fıkrası uyarınca cezanın infazı tamamlanıncaya kadar, kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından ise anılan maddenin 3. fıkrası uyarınca mahkum olduğu hapis cezasından koşullu salıverilinceye kadar yoksun bırakılmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,

8- )Sanıklar … ve … hakkında mala zarar verme suçuna dair kurulan hükme yönelik; sanıkların kasten işledikleri suçtan dolayı mahkum oldukları hapis cezalarının kanuni sonucu olarak haklarında TCK’nın 53. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

9- )Tekerrüre esas sabıkası bulunan sanık … hakkında, TCK’nın 58. maddesinin her bir suç yönünden ayrı ayrı uygulanması gerekirken hükmün sonunda tüm suçlar yönünden toplu şekilde uygulama yapılması, yine sanık hakkında TCK’nın 58. maddesinin uygulanmasına dayanak yapılan hükümlülüğünün birden fazla suçtan verilen cezalardan oluşması karşısında, en ağır cezaya dair hükümlülüğünün tekerrüre esas alınması gerektiğinin düşünülmemesi,

10-Suç tarihi 16.10.2011 olduğu halde, 5271 Sayılı CMK’nın 232/2-c maddesine aykırı olarak gerekçeli karar başlığında 06.10.2011 olarak gösterilmesi,

11-Anayasanın 141 ve 5271 Sayılı CMK’nın 34,, 230, 289 maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının denetimine imkan verecek şekilde açık ve gerekçeli olması, gerekçe bölümünde mevcut delillerin tartışılması, değerlendirilmesi, reddedilen veya kanıtlama yönünden üstün tutulan delilerin neler olduğu ve nedenlerinin gösterilmesi, delillerle sonuç arasında bağ kurulması, bir başka deyişle eldeki delillerle neden bu sonuca varıldığının anlatılması gerektiği, tüm bunların ışığında ulaşılan kanaat, suça sürüklenen çocuk ile sanıkların suç oluşturduğu kabul edilen eylemleri, bunun yasal unsurları ve nitelendirmesi, uygulanacak kanun maddesi ve CMK’nın 230. maddesinde belirtilen diğer unsurların bulunması gerektiği gözetilmeden gerekçesiz hüküm kurulması,

12-Cumhuriyet Savcısının mütalaasının kararda yazılmamış olması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk … ve sanık … müdafiileri ile sanık … ve müdafiinin temyiz istemleri bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan sebeplerle tebliğnameye kısmen uygun kısmen aykırı olarak BOZULMASINA, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi aracılığı ile 1412 Sayılı 326/ son maddesi uyarınca suça sürüklenen çocuğun ve sanıkların kazanılmış haklarının korunmasına, bozma kararının ( 1 ) ve ( 3 ) numaralı bentlerinde yer alan bozma nedenlerinin, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 325. maddesi uyarınca, hükmü süresinde temyiz etmediği için temyiz istemi reddedilen sanık …‘a SİRAYETİNE, 03.10.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/22632 Karar: 2017/10282 Tarih: 20.09.2017

  • TCK 116. Madde

  • Konut Dokunulmazlığının İhlali Suçu

Her ne kadar tebliğnamede, sanığın savunmasının alındığı Denizli Asliye Ceza Mahkemesi’nin 20.03.2013 tarih ve 2013/114 talimat numaralı duruşma tutanağının hakim ve zabıt katibi tarafından imzalanmadığı gerekçesiyle bozulması istenmişse de, tutanağın imzalı aslının dosya arasında olduğu anlaşılmakla, tebliğnamede bu yönde bozma isteyen görüşe itibar edilmemiştir.

I- )Sanık … hakkında, müştekiye yönelik hırsızlık eylemi sebebiyle kurulan hükmee yönelik temyiz incelemesinde;

Sanık hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmasına karar verilirken, adli sicil kaydındaki mahkumiyetlerden en ağırı olan Çivril Asliye Ceza Mahkemesi’nin 27.11.2007 tarih ve 2007/347-2007/343 Sayılı ilamının esas alınması gerekirken, üç ayrı ilamın tekerrüre esas alınması ve Anayasa Mahkemesi’nin hükümden sonra 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 08.10.2015 tarih, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı kararı ile TCK’nın 53. maddesinin ( 1 ) numaralı fıkrasının ( b ) bendine yönelik olarak vermiş olduğu iptal kararlarının da kapsam ve içerik itibarıyla infaz aşamasında değerlendirilmesi mümkün görüldüğünden bozma nedeni yapılmamıştır.

Hüküm tarihine kadar yapılan yargılama gideri toplamı, 5271 Sayılı CMK’nın 324/4. maddesine atıfta bulunan 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü hakkında Kanun’un 106. maddesindeki terkin edilmesi gereken tutar olan 20,00 TL’den az olduğu halde yargılama giderinin sanıktan tahsiline karar verilmiş ise de, hüküm kesinleşinceye kadar yapılacak yargılama giderlerinin de toplam yargılama gideri kapsamında olması sebebiyle hükmün kesinleştiği tarihte sanıktan tahsili gereken yargılama giderinin yukarıda açıklanan terkin miktarından az olması halinde Devlet Hazinesi üzerinde bırakılmasının, infaz aşamasında değerlendirilmesi mümkün görülmüştür.

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre, sanık …‘in temyiz nedenleri yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, usul ve kanuna uygun bulunan hükmün tebliğnameye aykırı olarak ONANMASINA,

II- )Sanık … hakkında, müştekiye yönelik işyeri dokunulmazlığının ihlali eylemi sebebiyle kurulan hükme yönelik temyiz incelemesinde;

1- )Dosya kapsamına göre, 5237 Sayılı TCK’nın 116/2. maddesinde, açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dışında kalan işyerleri ve eklentilerine hak sahibinin rızasına aykırı olarak girmek veya rıza ile girdikten sonra buradan çıkmamak suç olarak tanımlanmış olup, halka açık oldukları zamanlarda işyerine girmenin suç oluşturmayacağı, somut olayın gerçekleştiği zaman dilimi itibari ile otoparka girmenin serbest olduğu dosya kapsamı ile sabit olduğundan, atılı suçun kanuni unsurları ile oluşmadığı, bu itibarla sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerekirken, mahkumiyetine hükmedilmesi,

2- )Kabule göre de,

T.C. Anayasa Mahkemesi’nin, TCK’nın 53. maddesine dair olan, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının, 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olması sebebiyle iptal kararı doğrultusunda TCK’nın 53. maddesindeki hak yoksunluklarının yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

3- )Sanık hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmasına karar verilirken, adli sicil kaydındaki mahkumiyetlerden en ağırı olan Çivril Asliye Ceza Mahkemesi’nin 27.11.2007 tarih ve 2007/347-2007/343 Sayılı ilamının esas alınması gerekirken, üç ayrı ilamın tekerrüre esas alınması,

4- )Yargılama gideri olarak hesaplanan 28,35 TL’nin, ayrı ayrı tahsiline karar verilmesi gerekirken kanun metninde yazılı olmamasına rağmen 5271 Sayılı CMK’nın 326/2. maddesine aykırı olarak sanıklardan eşit olarak tahsiline karar verilmesi,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık …‘in temyiz nedeni bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeplerle tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 325. maddesi uyarınca bozmanın hükmü temyiz etmeyen sanık …‘a SİRAYETİNE, 20.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/33225 Karar: 2017/7747 Tarih: 13.07.2017

  • TCK 116. Madde

  • Konut Dokunulmazlığının İhlali Suçu

1- )Sanıklar …, hakkında, katılanlar …‘a karşı hırsızlık, katılan …‘e karşı mala zarar verme suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

17.03.2013 tarihli yakalama tutanağına göre, aynı gün saat 03.15 sıralarında, müştekinin evinde hırsızlık olayının olduğunun bildirilmesi üzerine, Yeşilova İlçe J.K.lığı görevlileri olay yerine geldiğinde sanıkların evde olmadığı, sanıkların araçla uzaklaştıklarının tespit edildiği, Harmanlı köyü çıkışında Burdur istikametine doğru eşgale uyan şüpheli bir aracın hızla gittiğinin görüldüğü, Hacılar J.Krk.K.lığına bilgi verilerek yolu kapatmalarının istendiği, aracın karakol önüne geldiğinde hızla devam ederek arkalarından kendilerini takip eden Jandarma aracının önüne çaldıkları anason dolu çuvalları atarak kaçtıkları ve bir süre sonra da kesintisiz takip olmaksızın yakalandıklarının anlaşılması karşısında; sanıklar hakkında katılanlar …‘a karşı hırsızlık suçundan kurulan hükümlerde, eylemin tamamlandığı gözetilmeden yazılı şekilde teşebbüs hükümlerinin uygulanması, sanıklar tarafından yola atılan anason çuvallarının görevlilerce müştekiye iade edilmesi sebebiyle olayda rızai bir iadenin söz konusu olmadığı, bu sebeple etkin pişmanlık koşulları oluşmadığı halde sanıklar hakkında katılanlara karşı hırsızlık suçundan 5237 Sayılı TCK’nın 168/1. maddesi uyarınca indirim yapılması suretiyle eksik ceza tayin edilmesi, yine hırsızlık suçundan kurulan hükümlerde 1 yıl 10 ay 14 gün olarak belirlenen cezadan TCK’nın 62. maddesi gereğince 1/6 oranında indirim yapılması sırasında 1 yıl 6 ay 21 gün yerine 1 yıl 6 ay 11 gün belirlenerek eksik ceza tayin edilmesi aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamış; TCK’nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptaline dair Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarihinde yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 Sayılı kararı da nazara alınarak bu maddede öngörülen hak yoksunluklarının uygulanmasının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.

Sanıklar …, hakkında kurulan hükümlerle ilgili olarak;

Yapılan duruşmaya, toplanan delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve takdirine göre temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle hükümlerin istem gibi ONANMASINA,

Sanık … ile ilgili olarak;

TCK’nın 58. maddesindeTCK’nın 58. maddesinde düzenlenen tekerrür hükümlerinin her bir suç için ayrı ayrı uygulanması gerektiği gözetilmeden, her suçtan hüküm kurulduktan sonra sanık hakkında 58. maddenin uygulanması karşısında anılan tekerrür hükümlerinin her üç suç için ayrı ayrı uygulandığı kabul edilmiş, dosya kapsamına göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;

Adli sicil kaydında tekerrüre esas alınabilecek nitelikte birden fazla ilam bulunan sanık hakkında, 5275 Sayılı Kanun’un 108/2. maddesi gözetilerek en ağır cezaya konu hükümlülüğün tekerrüre esas alınması gerektiği gözetilmeden birden fazla hükümlülüğün tekerrüre esas alınması, mükerrirlere özgü infaz rejimi ve denetimli serbestlik tedbirinin ne şekilde uygulanacağı, süresi ve bu hususta karar verecek merci 5275 Sayılı CGTİHK’nun 108. maddesinde düzenlenmiş olup, aynı maddenin 5. fıkrası ile tekerrür dolayısıyla belirlenen denetim süresinde koşullu salıverilmeye dair hükümlerin uygulanacağı belirtilmiştir. Bu nedenle, denetimli serbestlik tedbirinin süresinin infaz aşamasında 5275 Sayılı Kanun hükümleri uyarınca belirlenmesinin gerektiği gözetilerek, 5237 Sayılı TCK’nın 58/7. maddesi gereğince sanık hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanacağının belirtilmesiyle yetinilmesi gerekirken, infazı kısıtlar biçimde sanık hakkında bir yıl denetli serbestlik uygulanmasına karar verilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, sanık … müdafiinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görüldüğünden hükmün bu sebepten dolayı 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, ancak bu aykırılığın aynı Kanun’un 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün olduğundan, hüküm fıkrasından 5237 Sayılı TCK’nın 58. maddesinin uygulanmasına dair bölümden “Turgutlu 2. Asliye ceza mahkemesinin 2009/452 esas 2011/196 karar sayılı ilamı” ve “ takdiren 1 yıl” ibarelerinin çıkarılmasına karar verilmek suretiyle diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

2- ) Sanıklar hakkında kamu malına zarar verme ve katılan …‘e karşı işledikleri konut dokunulmazlığını bozma suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

TCK’nın 53. maddesininTCK’nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptaline dair Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarihinde yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 E., 2015/85 K.sayılı kararı da nazara alınarak bu maddede öngörülen hak yoksunluklarının uygulanmasının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüş, dosya kapsamına göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;

a- )Oluşa ve dosya içeriğine göre sanıkların kaçarken anason dolu çuvalları, korkarak, kaçmalarını temin etmek amacıyla araçtan aşağıya attıkları olayda, sanıkların kamu malına zarar verme kastı bulunmadığından atılı suçtan beraatleri yerine yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi,

b- )Sanıkların, hırsızlık suçunu işlemek amacıyla rızası hilafına katılanın evine geceleyin girmekten ibaret eylemlerinin 5237 Sayılı TCK’nın 116/4. maddesinde müstakil bir suç olarak tanımlanan konut dokunulmazlığını bozma suçunu oluşturduğu nazara alınarak sanıklar hakkındaki temel cezanın doğrudan 5237 Sayılı TCK’nın 116/4. maddesiyle belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, sanıklar hakkında 5237 Sayılı TCK’nın 116/1. maddesiyle temel ceza belirlenip daha sonra aynı Kanun maddesinin ( 4. ) fıkrasıyla arttırım yapılması,

c- )Konut dokunulmazlığını bozma suçunun birden fazla kişi tarafından birlikte işlendiğinin anlaşılması karşısında, sanıklara verilen cezanın 5237 Sayılı TCK’nın 119/1-c maddesi uyarınca artırılması gerektiğinin gözetilmemesi,

d- )Adli sicil kaydında tekerrüre esas alınabilecek nitelikte birden fazla ilam bulunan sanık … hakkında, 5275 Sayılı Kanun’un 108/2. maddesi gözetilerek en ağır cezaya konu hükümlülüğün tekerrüre esas alınması gerektiği gözetilmeden birden fazla hükümlülüğün tekerrüre esas alınması, mükerrirlere özgü infaz rejimi ve denetimli serbestlik tedbirinin ne şekilde uygulanacağı, süresi ve bu hususta karar verecek merci 5275 Sayılı CGTİHK’nun 108.maddesinde düzenlenmiş olup, aynı maddenin 5. fıkrası ile tekerrür dolayısıyla belirlenen denetim süresinde koşullu salıverilmeye dair hükümlerin uygulanacağı belirtilmiştir. Bu nedenle, denetimli serbestlik tedbirinin süresinin infaz aşamasında 5275 Sayılı Kanun hükümleri uyarınca belirlenmesinin gerektiği gözetilerek, 5237 Sayılı TCK’nın 58/7. maddesi gereğince sanık hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanacağının belirtilmesiyle yetinilmesi gerekirken, infazı kısıtlar biçimde sanık hakkında bir yıl denetimli serbestlik uygulanmasına karar verilmesi,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar müdafiilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı isteme aykırı olarak BOZULMASINA, bozma sonrası kurulacak hükümde 1412 Sayılı CMUK’nın 326/ son maddesinin gözetilmesine, 13.07.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/15135 Karar: 2017/6697 Tarih: 06.06.2017

  • TCK 116. Madde

  • Konut Dokunulmazlığının İhlali Suçu

I- )Sanık hakkında mala zarar verme suçundan dolayı verilen 06.05.2014 tarihli karar ile 06.05.2014 tarihli kararın iptaline dair 16.05.2014 tarihli ek karara yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;

Sanık hakkında mala zarar verme suçundan dolayı bozma öncesi verilen 27.02.2007 tarihli hüküm miktar itibariyle kesin olup, Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 22.04.2013 tarih, 2010/8564 Esas ve 2013/9643 Karar sayılı ilamı ile temyiz isteminin reddine karar verildiğinden, mahkemenin bozma sonrası yapılan yargılama sırasında mala zarar verme suçundan dolayı kurduğu yeni hükmün ve ek kararın yok hükmünde olduğu anlaşılmakla, sanık … müdafinin temyiz isteminin tebliğnameye uygun olarak REDDİNE,

II- )Hırsızlık suçundan kurulan hükme yönelik temyiz istemlerinin incelenmesinde;

Sanığın tutuklu kaldığı sürelerin 5271 Sayılı CMK’nın 232/2-d maddesine muhalefet edilerek gerekçeli karar başlığında gösterilmemesi yerinde giderilebilir eksiklik olarak görüldüğünden, tutuklulukta geçirdiği sürelerin TCK’nın 63. maddesi uyarınca hükmolunan hapis cezasından mahsubuna karar verilmemesi ise infaz aşamasında gözetilmesi mümkün bulunduğundan; tekerrüre esas hükümlülüğü bulunan ve bozma öncesi kurulan hükümde de uygulanmasına rağmen, bozma sonrası kurulan hükümde sanık hakkında TCK’nın 58. maddesinin uygulanmaması aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçun sanık tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 günlü, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı, 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan kısmi iptal kararı uyarınca, 5237 Sayılı TCK 53. madde 1. fıkra 1. fıkra b bendinde düzenlenen “seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasi hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına” hükmünün iptal edilmesi sebebiyle uygulanamayacağının gözetilmesi zorunluluğu ve kasten işlemiş olduğu suç dolayısıyla hapis cezasıyla mahkumiyetin yasal sonucu olarak sanığın, 5237 Sayılı TCK’nın 53/1. maddesinin ( a ), ( c ), ( d ) ve ( e ) bentlerinde yazılı haklardan aynı maddenin 2. fıkrası uyarınca cezasının infazı tamamlanıncaya kadar, kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından ise anılan maddenin 3. fıkrası uyarınca mahkum olduğu hapis cezasından koşullu salıverilinceye kadar yoksun bırakılmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık … ve müdafiinin temyiz istemleri bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeple tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 Sayılı 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkrasından “TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına dair bölümün” çıkartılarak, yerine “Kasten işlemiş olduğu suç için hapis cezasıyla mahkumiyetin yasal sonucu olarak sanığın, 5237 Sayılı TCK’nın 53/1. maddesinin ( a ), ( c ), ( d ) ve ( e ) bentlerinde yazılı haklardan aynı maddenin 2. fıkrası uyarınca cezalarının infazı tamamlanıncaya kadar, kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından ise anılan maddenin 3. fıkrası uyarınca mahkum olduğu hapis cezasından koşullu salıverilinceye kadar yoksun bırakılmasına” cümlesinin yazılması suretiyle, eleştiri dışında diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

III- )İşyeri dokunulmazlığının ihlali suçundan kurulan hükme yönelik temyiz istemlerinin incelenmesine gelince;

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçun sanık tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1- )Sanığın eyleminin TCK’nın 116/2. maddesinde yer alan iş yeri dokunulmazlığının ihlali suçunu oluşturduğu gözetilmeden, yazılı şekilde TCK’nın 116/1. maddesinde yer alan konut dokunulmazlığının ihlali suçundan karar verilmesi,

2- )Sanığın 06.05.2014 tarihli duruşmada hakkında lehe olan hükümlerin uygulanmasını talep etmesine karşın, TCK’nın 52/4. maddesinde yer alan taksitlendirme hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının karar yerinde tartışılmaması,

3- )28.06.2014 tarihinde 29044 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 Sayılı Kanun’un 81. maddesiyle değişik 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 106/3. maddesiyle “hükümlü adli para cezasını ödemezse, Cumhuriyet savcısının kararı ile kamuya yararlı bir işte çalıştırılmasına karar verileceği, buna uymaması halinde kalan kısmın tamamının açık ceza infaz kurumunda yerine getirileceği” düzenlemesi getirildiği halde, anılan düzenleme dikkate alınmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması,

4- )Kabule göre de; sanığa ek savunma hakkı verilmeksizin hakkında TCK’nın 116/1. maddesinin uygulanmasına karar verilmesi suretiyle CMK’nın 226/1. maddesine muhalefet edilmesi,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık … ve müdafiinin temyiz istemleri bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeplerle tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, 06.06.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/1620 Karar: 2017/7106 Tarih: 05.06.2017

  • TCK 116. Madde

  • Konut Dokunulmazlığının İhlali Suçu

Hırsızlık ve işyeri dokunulmazlığının ihlali suçlarından suça sürüklenen çocuk …‘ın, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 142/1-b,, 116/2, 31/3 ( iki kez ), 62 ( iki kez ) ve 52/2. maddeleri uyarınca 1 yıl 1 ay 10 gün hapis ve 2.000,00 TL adli para cezaları ile cezalandırılmasına, aynı Kanun’un 51. maddesi uyarınca hapis cezasının ertelenmesine dair Suşehri Asliye Ceza Mahkemesi’nin 05.02.2015 tarih, 2013/181 Esas ve 2015/60 Karar sayılı kararı aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığı’nca verilen 05.01.2017 gün ve 94660652-105-28-15560-2015-Kyb sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 25.01.2017 gün ve 2017/3893 Sayılı tebliğnamesiyle dairemize gönderilmekle okundu.

Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede;

1- )Her ne kadar, suça sürüklenen çocuğun yargılama konusu suçları daha önce hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının denetim süresinde işlemiş olması nedeni ile yasal şartları oluşmadığı gerekçesine dayanılarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmiş ise de, yargılama konusu olayda suç tarihinin 08.05.2013 olması karşısında suça sürüklenen çocuk hakkında lehe olan kanunun uygulanması gerektiği ve buna göre 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 Sayılı Kanun ile değişik 231/8. maddesinde yer alan “Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç sebebiyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez.” şeklindeki düzenlemenin uygulanamayacağı cihetle, suça sürüklenen çocuğun daha önce kasıtlı bir suçtan mahkumiyetinin bulunmaması, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmesi ve suç nedeni ile oluşmuş bir zarar da bulunmaması karşısında yalnızca “yargılama konusu suçları daha önce hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının denetim süresinde işlemiş olması nedeni ile yasal şartları oluşmadığı” gerekçesine dayanılarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesinde,

2- )Suça konu müştekiye ait çantanın müştekinin çalışmakta olduğu orman işletme şefliğinde bulunan bir masanın üzerinden mesai saatleri içinde alınması suretiyle atılı suçların işlendiğinin kabul edilmesi karşısında, müştekinin çantasının yerinde olmadığını fark etmesi üzerine poliste verdiği ifadesinde “orman işletme şefliğine giren üç çocuktan şüphelendim” şeklindeki beyanı nazara alındığında, suça sürüklenen çocuklar orman işletme şefliğine girdiklerinde kendilerine müdahale edilmediği anlaşılmakla, somut olayda suçun gerçekleştiği yerin 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 116/2. maddesi uyarınca açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerlerden olduğu cihetle, unsurları oluşmayan işyeri dokunulmazlığının ihlali suçundan beraatı yerine yazılı şekilde karar verilmesinde,

3- )Suşehri Asliye Ceza Mahkemesi’nin 14.12.2015 tarih, 2013/181 Esas ve 2015/60 Karar sayılı ek kararında, suça sürüklenen çocuk hakkında bir başka dosya sebebiyle Adli Tıp Kurumu’ndan aldırılan raporda adı geçenin 5237 Sayılı Kanun’un 32/2. maddesinden istifade edeceğinin bildirildiğinin karar altına alındığı belirlendiğinden, bu halin suça sürüklenen çocukta tespiti halinde zikredilen madde gereğince ceza indirimine hak kazanacağı anlaşılmakla, suça sürüklenen çocuğun işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azalmış olduğuna veya akıl sağlığının tam olduğuna yönelik iki farklı raporun mevcudiyeti karşısında, suça sürüklenen çocukta akıl zayıflığı bulunup bulunmadığının tereddüte yer bırakmayacak şekilde belirlenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, suça sürüklenen çocuk aleyhine sonuç doğuracak şekilde yazılı surette karar verilmesinde,

4- )Kabule göre de, suçun birden fazla kişi tarafından birlikte işlendiği kabul edildiği halde işyeri dokunulmazlığının ihlali suçu yönünden 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 119/1-c maddesi uyarınca artırım yapılması gerektiği gözetilmeden eksik ceza tayininde,

İsabet görülmediğinden 5271 Sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.

Gereği Düşünüldü:

KARAR : 1- )Suça konu, müştekiye ait çantanın, müştekinin çalışmakta olduğu orman işletme şefliğinde bulunan bir masanın üzerinden mesai saatleri içinde alınması suretiyle atılı suçların işlendiğinin kabul edilmesi karşısında, müştekinin çantasının yerinde olmadığını fark etmesi üzerine poliste verdiği ifadesinde “orman işletme şefliğine giren üç çocuktan şüphelendim” şeklindeki beyanı nazara alındığında, suça sürüklenen çocuklar orman işletme şefliğine girdiklerinde kendilerine müdahale edilmediği anlaşılmakla, somut olayda suçun gerçekleştiği yerin 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 116/2. maddesi uyarınca açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerlerden olduğu cihetle, unsurları oluşmayan işyeri dokunulmazlığının ihlali suçundan suça sürüklenen çocuğun beraati yerine yazılı şekilde karar verilmesi,

2- )Suşehri Asliye Ceza Mahkemesi’nin 14.12.2015 tarih, 2013/181 Esas ve 2015/60 Karar sayılı ek kararında, suça sürüklenen çocuk hakkında bir başka dosya sebebiyle Adli Tıp Kurumu’ndan aldırılan raporda adı geçenin 5237 Sayılı Kanun’un 32/2. maddesinden istifade edeceğinin bildirildiğinin karar altına alındığı belirlendiğinden, bu halin suça sürüklenen çocukta tespiti halinde zikredilen madde gereğince ceza indirimine hak kazanacağı anlaşılmakla, suça sürüklenen çocuğun işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azalmış olduğuna veya akıl sağlığının tam olduğuna yönelik iki farklı raporun mevcudiyeti karşısında, suça sürüklenen çocukta akıl zayıflığı bulunup bulunmadığının tereddüte yer bırakmayacak şekilde belirlenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, suça sürüklenen çocuk aleyhine sonuç doğuracak şekilde yazılı surette karar verilmesi,

3- )Suçun birden fazla kişi tarafından birlikte işlendiği kabul edildiği halde işyeri dokunulmazlığının ihlali suçu yönünden 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 119/1-c maddesi uyarınca artırım yapılması gerektiği gözetilmeyerek eksik ceza tayini,

4- )Her ne kadar, suça sürüklenen çocuğun yargılama konusu suçları daha önce hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının denetim süresinde işlemiş olması nedeni ile yasal şartları oluşmadığı gerekçesine dayanılarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmiş ise de, yargılama konusu olayda suç tarihinin 08.05.2013 olması karşısında suça sürüklenen çocuk hakkında lehe olan kanunun uygulanması gerektiği ve buna göre 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 Sayılı Kanun ile değişik 231/8. maddesinde yer alan “Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç sebebiyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez.” şeklindeki düzenlemenin uygulanamayacağı cihetle, suça sürüklenen çocuğun daha önce kasıtlı bir suçtan mahkumiyetinin bulunmaması, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmesi ve suç nedeni ile oluşmuş bir zarar da bulunmaması karşısında yalnızca “yargılama konusu suçları daha önce hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının denetim süresinde işlemiş olması nedeni ile yasal şartları oluşmadığı” gerekçesine dayanılarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,

Kanuna aykırı ve bu sebeple de Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 05.01.2017 tarih ve 94660652-105-28-15560-2015-Kyb sayılı yazılarına atfen Yargıtay C.Başsavcılığının 25.01.2017 tarih ve 2017/3893 Sayılı ihbarname içeriği yerinde görülmüş olmakla;

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 13.11.2007 tarih, 2007/8-171 Esas ve 2007/235 Karar, 16.02.2010 tarih, 2009/4-253 Esas ve 2010/28 Karar ve 29.09.2009 tarih, 2009/4-130 Esas ve 2009/213 Karar sayılı ilamları da nazara alınarak,

SONUÇ : Suşehri Asliye Ceza Mahkemesi’nin 05.02.2015 tarih, 2013/181 Esas ve 2005/60 Karar sayılı kararının 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun 309 /4-b. bendi uyarınca kanun yararına BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın Yüksek Adalet Bakanlığına iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na TEVDİİNE, 05.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/31329 Karar: 2017/3168 Tarih: 20.03.2017

  • TCK 116. Madde

  • Konut Dokunulmazlığının İhlali Suçu

Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;

1-) Suça sürüklenen çocuğun, yüklenen suçları diğer suça sürüklenen çocuklar ile birlikte işlediğini savunması, diğer suça sürüklenen çocukların ise inkara yönelik savunmada bulunmaları karşısında, suça sürüklenen çocuklar arasında menfaat uyuşmazlığı bulunduğunun kabulü gerektiğinden, aralarında menfaat çatışması bulunan suça sürüklenen çocukların savunmalarının ayrı ayrı müdafiiler tarafından yapılması gerekirken aynı müdafii tarafından yapılması suretiyle 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu’nun 38/1. ve 5271 Sayılı CMK’nın 152. maddelerine aykırı davranılması,

2-) Suça sürüklenen çocukların, işyerinin telle çevrili bahçesine girerek buradaki demir levhaları çaldıkları kabul edilmesine ve işyeri dokunulmazlığını bozma suçundan 5237 Sayılı TCK’nın 116/2-4. maddesi uygulanmasına rağmen hırsızlık suçundan dolayı aynı Kanun’un 142/1-b maddesi yerine aynı Kanun’un 141/1. maddesiyle hüküm kurulması,

3-) Suçun işlendiği işyerinde bekçilik yapan tanığın 31.03.2012 tarihli ifadesinde, suça sürüklenen çocukları eylemlerini fark edip müdahale etmediğini, kolluk görevlilerine haber verdiğini, suça sürüklenen çocukların kolluk görevlilerinin olay yerine intikal etmesiyle birlikte kaçtıklarını söylemesi karşısında, suçun teşebbüs aşamasında kalıp kalmadığı tartışılmadan yazılı şekilde hüküm kurulması,

4-) Suça sürüklenen çocukların olay yerinden kaçmasından sonra kolluk görevlilerinin çevrede yaptıkları araştırma sonucunda buldukları hurdacı arabası üzerindeki suça konu demir levhayı işyeri yetkilisine teslim ettikleri olayda, suça sürüklenen çocuklar hakkında koşulları bulunmadığı halde 5237 Sayılı TCK’nın 168/1. maddesinin uygulanması,

5-) Hırsızlık suçundan 5237 Sayılı TCK’nın 141/1,, 143/1, 168/1. maddeleri uygulanmak suretiyle belirlenen 4 ay 10 gün hapis cezasında aynı Kanun’un 31/3. maddesiyle 1/3 oranında indirim yapıldığında hapis cezasının 2 ay 26 gün olacağı gözetilmeden 2 ay 27 gün hapis cezasına hükmolunması,

6-) Geceleyin işyeri dokunulmazlığını bozma suçunu işledikleri kabul edilen suça sürüklenen çocuklar hakkında doğrudan 5237 Sayılı TCK’nın 116/4. maddesiyle temel cezanın belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, aynı Kanun maddesinin (2.) fıkrasıyla temel cezanın belirlenmesinden sonra suçun gece işlendiğinden bahisle (4.) fıkrasıyla arttırım yapılması,

7-) İşyeri dokunulmazlığını bozma suçunun birden fazla kişiyle birlikte işlendiğinin kabul edilmesine rağmen 5237 Sayılı TCK’nın 119/1-c maddesiyle arttırım yapılmaması,

8-) Kamu davasına katılma üzerine, vekili bulunan katılan lehine hüküm tarihinde yürürlükte bulunan avukatlık asgari ücret tarifesinin ikinci kısım ikinci bölümünde belirlenen avukatlık ücretinin mahkum olan suça sürüklenen çocuklara yükletilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, katılan vekili ve suça sürüklenen çocuklar müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan bu sebeplerden dolayı hükmün istem gibi BOZULMASINA, vekalet ücreti hariç olmak üzere 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 Sayılı CMUK’nın 326/ son maddesi uyarınca yeni hüküm kurulurken bozma öncesi hükmolunan yaptırımın (cezanın) ve sonuçlarının ağırlaştırılamayacağı kuralının gözetilmesine, 20.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/12433 Karar: 2017/1658 Tarih: 22.02.2017

  • TCK 116. Madde

  • Konut Dokunulmazlığının İhlali Suçu

1-)Sanık … ve suça sürüklenen çocuk … hakkında mala zarar verme suçlarından kurulan hükümlerin incelenmesinde;

5271 Sayılı CMK’nın 225/1. maddesinde5271 Sayılı CMK’nın 225/1. maddesinde öngörülen düzenlemeye göre, hükmün ancak iddianamede unsurları gösterilen suça dair fiil ve fail hakkında verilebileceği, 16.11.2011 tarihli iddianamedeki anlatım ve nitelendirmeye göre ve suça sürüklenen çocuk … ve sanık … hakkında katılanlar … ve …‘a karşı mala zarar verme suçundan 5271 Sayılı CMK’nın 170. maddesine uygun olarak açılmış bir dava bulunmadığı halde, hükmün konusunun iddianamede gösterilen eylemle sınırlı olduğu gözetilmeden davaya konu dışına çıkılıp suça sürüklenen çocuğun hükümlülüğüne karar verilmesi suretiyle 5271 Sayılı CMK’nın 225/1 maddesine aykırı davranılması sebebiyle mahallinde kanun yararına bozma yoluna gidilmesi olanaklı görülmüştür.

14.04.2011 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren 6217 Sayılı Kanun’un 26. maddesiyle 5320 Sayılı Kanuna eklenen ek 2. madde uyarınca doğrudan verilen 3.000. TL’ye kadar olan adli para cezalarından ibaret mahkumiyet hükümleri kesin olup, mala zarar verme suçundan dolayı sanık … hakkında tayin edilen 2.000 TL adli parası ve suça sürüklenen çocuk … hakkında tayin edilen 1.320 TL adli para cezasına dair hükmün cezanın türü ve miktarı itibariyle temyizi mümkün bulunmadığından, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi aracılığı ile 1412 Sayılı 317. maddesi gereğince sanık … ve müdafiinin suça sürüklenen çocuk … müdafiinin temyiz talebinin tebliğnameye uygun olarak REDDİNE,

2-)Suça sürüklenen çocuk … hakkında katılan …‘a karşı hırsızlığa teşebbüs suçundan kurulan hükmün incelenmesinde,

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre, suça sürüklenen çocuk … müdafiinin temyiz talebi yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, usul ve yasaya uygun bulunan hükmün tebliğnameye uygun olarak ONANMASINA,

3-)Sanık … hakkında katılan …‘a karşı hırsızlığa teşebbüs suçundan kurulan hükümlerin incelenmesinde,

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçun sanık tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün 2014/140 esas 2015/85 karar sayılı, 24.11.2015 tarihli resmi gazetede yayınlanan kısmi iptal kararı uyarınca TCK’nın 53. maddesinin 1. fıkra 1. fıkra ( b ) bendinde düzenlenen seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasi hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına’’ hükmünün iptal edilmesi sebebiyle uygulanamayacağının gözetilmesi zorunluluğu,

Bozmayı gerektirmiş sanık … ve müdafiinin temyiz itirazı bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün açıklanan sebeple BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılamaya yapılmasını gerektirmediğinden 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 Sayılı 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak hüküm fıkrasından 53/1. maddesinin uygulanmasına dair bölümden (b) bendinin çıkartılması suretiyle, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

4-)Sanık … ve suça sürüklenen çocuk … hakkında katılan … dışındaki diğer mağdurlara yönelik hırsızlık ve tüm mağdurlara yönelik işyeri dokunulmazlığının ihlali suçlarından kurulan hükümlerin incelenmesinde,

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; suçun sanık tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1-)Denetime imkan sağlanması ve 5275 Sayılı Kanun’un 99/1.maddesi gereğince infazda karışıklığa neden olunmaması için, her bir katılan ve mağdura karşı ayrı ayrı uygulama yapılması gerekirken, 5271 Sayılı CMK’nın 232.maddesine aykırı olarak yazılı biçimde hüküm kurulması,

2-) Sanık … hakkında, katılan … dışındakilere karşı karşı hırsızlık ve tüm işyeri dokunulmazlığının ihlali suçlarında sanık isminin … olarak gösterilmesi suretiyle karışıklığa neden olunması,

3-)Müşteki …‘un beyanına göre kapısı zorlanmış ancak dükkana girilmemiş olduğu anlaşıldığından TCK’nın 35. maddesiyle uygulama yapılması gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması,

4-)İşyeri dokunulmazlığının ihlali suçlarında hem TCK’nın 116/2. maddesi hem de TCK’nın 116/4. maddesi ayrı ayrı uygulanmak suretiyle karışıklığa neden olunması,

5-)Suça sürüklenen çocuk …‘in cezalandırılmasına karar verildiğine göre, hakkında ayrıca 5395 Sayılı ÇKK’nın 11/1. maddesine aykırı olarak 5/1-a.maddesindeki tedbirin uygulanmasına karar verilmesi,

6-)Suça sürüklenen çocuk … şüphe üzerine yakalandığında, hırsızlığa konu malları sakladığı yeri göstermek suretiyle bir kısmına el konulduğu, katılan … tüm malının iade edildiğini bildirildiği halde sanık ve suça sürüklenen çocuk hakkında hırsızlık suçunda TCK’nın 168/1. maddesi uygulanmaması,

7-)Müşteki …‘a karşı çalınan malzemelerinden masatın iade edilmesi karşısında TCK’nın 168/1-4. maddesinin uygulanma şartlarının araştırılıp tartışılmaması,

8-)Müşteki … ve …‘ya karşı yapıan eylemde …‘in 3035 TL madeni parasının çalınması ve …‘nın 15 TL bozuk parasının çalınması karşısında suçun işleniş şekli ve özellikleri itibariyle ceza vermekten vazgeçilemeyecek ise de, hırsızlık konusunu oluşturan malın değerinin az olması sebebiyle TCK’nın 145. maddesi gereğince verilen cezadan belirlenecek oranda indirim yapılması gerektiğinin gözetilmemesi,

9-)Suça sürüklenen çocuk …‘in yer göstermesine göre rus pazarında poşetler içerisinde ele geçen malzemeler arasında kavurma, balık konservesi vs bulunmasına göre müşteki …‘nin işyerinden bu tür malzemelerin çalındığının iddia edilmesine göre elde edilen malzemelerden müşteki …‘ye ait malzeme bulunup bulunmadığının teslim edilip edilmediği zararının kısmen giderilip giderilmediğinin tespit edilerek zararı kısmen karşılanmış ise müşteki …‘nin cezada indirimi kabul edip etmediğinin (TCK’nın 168 /1-4. maddesinin) araştırılmaması, buna göre sanığın ve suça sürüklenen çocuk …‘in hukuki durumunun değerlendirilmemesi,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık … ve müdafii, suça sürüklenen çocuk … müdafiinin temyiz nedeni bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan sebeple tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, 22.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/371 Karar: 2017/1181 Tarih: 06.02.2017

  • TCK 116. Madde

  • Konut Dokunulmazlığının İhlali Suçu

İstem yazısında; “ Kararın diğer sanıklar tarafından temyiz edilmesinden dolayı dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi sebebiyle dosya sureti üzerinden yapılan incelemede;

Dosya kapsamına göre, sanık hakkında 5237 Sayılı Kanun’un 116/2-4. maddesi gereğince hükmedilen 1 yıl 6 ay hapis cezasının, aynı Kanun’un 119/1-c. maddesi gereğince bir kat artırılması esnasında, 2 yıl 12 ay yerine 3 yıl hapis cezası yazılarak fazla ceza tayin edilmesinde isabet görülmemiştir.” denilmektedir.

Hukuksal Değerlendirme:

5237 Sayılı TCK’nun 61/6. fıkrasında “Hapis cezasının süresi gün, ay ve yıl hesabıyla belirlenir. Bir gün, yirmidört saat; bir ay, otuz gündür. Yıl, resmî takvime göre hesap edilir. Hapis cezası için bir günün, adlî para cezası için bir Türk Lirasının artakalanı hesaba katılmaz ve bu cezalar infaz edilmez.” hükmü öngörülmektedir.

Aynı Kanunun Aynı Kanunun 116/1. maddesinde; “Bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak giren veya rıza ile girdikten sonra buradan çıkmayan kişi, mağdurun şikayeti üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” hükmüne yer verildiği,

TCK’nın 116/2.maddesinde; “Birinci fıkra kapsamına giren fiillerin, açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dışında kalan işyerleri ve eklentileri hakkında işlenmesi hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.” hükmünün bulunduğu,

TCK’nın 116/4.maddesinde; “Fiilin, cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle ya da gece vakti işlenmesi halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” düzenlemesinin yer aldığı,

Ayrıca TCK’nın 119/1.maddesinde; “ Eğitim ve öğretimin engellenmesi, kamu kurumu veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının faaliyetlerinin engellenmesi, siyasi hakların kullanılmasının engellenmesi, inanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme, konut dokunulmazlığının ihlali ile iş ve çalışma hürriyetinin ihlali suçlarının;

a-) Silahla,

b-) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,

c-) Birden fazla kişi tarafından birlikte,

d-) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,

e-) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,

İşlenmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır.” hükmü bulunmaktadır.

İncelenen dosyada; sanık hakkında TCK’nın 116/2-4. maddeleri uyarınca 1 yıl 6 ay hapis cezası tayin edildiği, verilen temel ceza üzerinden TCK’nın 119 /1-c maddesi uyarınca bir kat artırım yapıldığı, bu suretle sonuç hapis cezasının 2 yıl 12 ay şeklinde belirlenmesi gerekirken, 3 yıl hapis cezasına hükmedilerek fazla ceza tayininin hukuka aykırı olduğu belirlenmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle;

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının düzenlediği tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden,

1-) İşyeri dokunulmazlığının ihlali suçundan sanık hakkında, Çorlu 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 03.06.2014 tarihli ve 2008/593 esas, 2014/345 Sayılı kararının, 5271 Sayılı CMK’nın 309. maddesi gereğince BOZULMASINA,

2-) Karardaki hukuka aykırılık sanığa daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmekle, aynı yasa maddesinin 4-d fıkrası uyarınca, mahkemesince cezanın teşdiden takdir edildiği de gözetilerek, sanık hakkında TCK’nın 119/1-c. maddesi gereğince bir kat artırım yapılmasına, sanığın sonuç olarak 2 yıl 12 ay hapis cezasıyla CEZALANDIRILMASINA, infazın bu miktar üzerinden yapılmasına, kararın diğer yönlerinin olduğu gibi bırakılmasına, 06.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/33926 Karar: 2016/17567 Tarih: 22.12.2016

  • TCK 116. Madde

  • Konut Dokunulmazlığının İhlali Suçu

Konut dokunulmazlığının ihlali suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;

TCK’nın 53. maddesininTCK’nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptaline dair Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarihinde yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 Sayılı kararı da nazara alınarak bu maddede öngörülen hak yoksunluklarının uygulanmasının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüş, sanık hakkında uygulanan TCK’nın 116/1-4 maddesinde öngörülen hapis cezasının alt sınırının 1 yıl olduğu gözetilmeden sanık hakkında anılan madde uyarınca 6 ay hapis cezasına hükmedilmesi suretiyle eksik ceza tayini aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Yapılan duruşmaya, toplanan delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve takdirine göre temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle hükmün istem gibi ONANMASINA,

Hırsızlık suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;

Yapılan duruşmaya, toplanan delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun oluşan kanaat ve takdirine göre diğer itirazlar yerinde görülmemiş, müştekinin karşılanacak bir zararının olmadığını bildirmesi karşısında sanık hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasına karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmediğinden tebliğnamedeki düşünceye iştirak edilmemiştir. Ancak;

1-)Etkin pişmanlığın soruşturma aşamasında olduğunun kabulü halinde TCK’nın 168/1 maddesi uyarınca, aynı maddenin 2. fıkrasındaki indirim oranı olan 1/2 oranından daha fazla indirim yapılması gerekirken 1/3 oranında indirim yapılarak sanık hakkında fazla cezaya hükmedilmesi,

2-) İddianamede yer almadığı halde, ek savunma hakkı verilmeden sanık hakkında TCK’nın 143. maddesinin uygulanması suretiyle CMK’nın 226. maddesine aykırı davranılması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 22.12.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/13708 Karar: 2016/15610 Tarih: 10.10.2016

  • TCK 116.Madde

  • Konut Dokunulmazlığının İhlali Suçu

İstem yazısında; “Dosya kapsamına göre, sanık hakkında, eylemine uyan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 116/2. maddesinde “ 6 aydan 1 yıla kadar hapis cezası” öngörüldüğü hâlde, fazla ceza tayininde isabet görülmemiştir. “ denilmektedir.

Hukuksal Değerlendirme:

5237 sayılı TCK’nun 61/1. fıkras5237 sayılı TCK’nun 61/1. fıkrasında “ Hakim, somut olayda;

a ) Suçun işleniş biçimini,

b ) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,

c ) Suçun işlendiği zaman ve yeri,

d ) Suçun konusunun önem ve değerini,

e ) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,

f ) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını

g ) Failin güttüğü amaç ve saiki,

Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler.” hükmü öngörülmektedir.

Aynı Kanunun Aynı Kanunun 116/1.maddesinde “Bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak giren veya rıza ile girdikten sonra buradan çıkmayan kişi, mağdurun şikayeti üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” hükmüne yer verildiği,

Ayrıca TCK’nın 116/2.maddesinde “Birinci fıkra kapsamına giren fiillerin, açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dışında kalan işyerleri ve eklentileri hakkında işlenmesi hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.” hükmü bulunmaktadır.

İncelenen dosyada; Sanık hakkında TCK’nın 116/2.maddesi uyarınca 2 yıl hapis cezası belirlendiği, alt sınırdan uzaklaşılarak takdiren, teşdiden ve tercihen hüküm kurulmuştur. İşyeri dokunulmazlığının ihlali suçunun üst sınırının TCK’nın 116/2. maddesinde bir yıl olmasına ve aynı Kanun’un 61/1. maddesindeki, hakim işlenen suçun kanunî tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler, ilkesine aykırı olarak, temel cezanın kanunda belirtilen üst sınırın üzerinde belirlenmesinin hukuka uygun olmadığı anlaşılmaktadır.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle;

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının düzenlediği tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden,

1- İşyeri dokunulmazlığının ihlali suçundan sanık … hakkında, Asliye Ceza Mahkemesi’nin 15.12.2015 tarih ve 2015/108 esas, 2015/1165 sayılı kararının, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi gereğince BOZULMASINA,

2- Mahkemece dosya kapsamında hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından hüküm kurulurken, TCK’nın 142/1-b ( mülga ) ve 151/1. maddeleri uyarınca alt sınırdan uzaklaşılarak sonuç ceza tayin edildiği, yasaya uygun ceza uygulaması yapıldığında TCK’nın 116/2.maddesi uyarınca ceza tayinine ilişkin takdirin hakime ait olduğu, TCK’nın 61.maddesi uyarınca hükmün kanunda öngörülen sınırlar içinde alt sınırdan uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi gerektiği, bu hususun öncelikle yüz yüzelik ilkesi uyarınca sanığın kişisel durumunu da değerlendirecek olan, yerel mahkemenin takdirine ilişkin olması gözetilerek, CMK’nın 309/4-b fıkrası gereğince sonraki işlemlerin mahallinde tamamlanmasına, 10.10.2016 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/6939 Karar: 2016/10965 Tarih: 13.06.2016

  • TCK 116. Madde

  • Konut Dokunulmazlığının İhlali Suçu

I- )Suça sürüklenen çocuk hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesinde:

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; hırsızlık suçunun çocuk sanık tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz nedenleri yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Suç tarihi itibariyle güneşin batış saatinin 19.15 olduğu, bir saat sonrasının geceye tekabül ettiği, tanık beyanları ve tutulan tutanaklar dikkate alındığında olayın saat 19.00 civarında gerçekleştiğinin anlaşılması karşısında suçun gündüz işlendiğinin kabulünün gerektiği gözetilmeden suça sürüklenen çocuk hakkında hırsızlık suçundan TCK’nın 143 . maddesinin uygulanması ile fazla ceza tayinine gidilmesi,

Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk müdafiinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeplerle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedenleri yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 Sayılı CMUK’nun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, suça sürüklenen çocuk hakkında ceza tayin edilirken 143. maddenin uygulanmasının hükümden çıkarılarak ‘‘35. madde uyarınca 1/2 oranında indirim yapılarak 1 yıl hapis cezası ile, 31/3. madde uyarınca 1/3 indirim ile 8 ay hapis cezası, 62. madde uyarınca 1/6 oranında inidirim yapılarak 6 ay 20 gün hapis cezası, 50/1-a,, 52/2. madde uyarınca 4000 TL adli para cezası ile cezalandırılması’’ cümlesinin eklenmesine suretiyle, diğer yönleri usul ve yasaya uygun olan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

II- Suça sürüklenen çocuk hakkında işyeri dokunulmazlığını bozma ve mala zarar verme suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesine gelince;

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hakimin takdirine göre; işyeri dokunulmazlığının suçunun çocuk sanık tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz nedenleri yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1- )İşyeri dokunulmazlığı suçunun oluştuğunun kabulü için işyerine girilmesi mutad olan saatler dışında işyerine girilmesi gerektiğinin anlaşılması karşısında, Kızılay Dispanseri’nin suçun işlendiği saatte açık olup olmadığının araştırılması gerektiğinin gözetilmemesi,

2- )Suç tarihi itibariyle güneşin batış saatinin 19.15 olup bir saat sonrasının geceye tekabül ettiği, tanık beyanları ve tutulan tutanaklar dikkate alındığında olayın saat 19.00 civarında gerçekleştiğinin anlaşılması karşısında suçun gündüz işlendiğinin kabulünün gerektiği gözetilmeden sanık hakkında TCK’nın 116/4. maddesinin uygulanması ile fazla ceza tayinine gidilmesi,

3- )Suça konu elektrik kabloların kesilerek çalınmaya çalışıldığı somut olayda mala zarar verme suçunun konusunu aynı zamanda hırsızlık suçunun konusu olan eşyanın kendisinin oluşturması durumunda, eylemin eşyanın mülkiyetine yönelik olması nedeni ile malın çalınması sırasında ve sonrasında eşyaya verilen zararlardan dolayı ayrıca mala zarar verme suçundan ceza verilemeyeceği gözetilmeden, sanıkların beraati yerine yazılı şekilde karar verilmesi,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk müdafiin temyiz nedeni bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeplerle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, 13.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS