Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu
TCK Madde 109
(1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Bu suçun;
a) Silahla,
b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Üstsoy, altsoy veya eşe ya da boşandığı eşe karşı,
f) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, İşlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat artırılır.
(4) Bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması halinde, ayrıca bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
(5) Suçun cinsel amaçla işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarı oranında artırılır.
(6) Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
TCK Madde 109 Gerekçesi
Madde metninde kişi hürriyetinden yoksun kılma suçu tanımlanmıştır.
Bu suç ile korunan hukukî değer, kişilerin kendi arzusu ve iradesi çerçevesinde hareket edebilme hürriyetidir. Kişiler, bir yerde kalma ve bir yere gitme konusunda tercihte bulunma serbestisine sahiptirler. Söz konusu suç işlenmekle kişinin bir yerde kalma ve bir yere gitme hürriyeti ihlâl edilmiş olmaktadır.
Söz konusu suç, bir kimsenin hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakılmasıyla oluşmaktadır. Örneğin kişinin bir yere kapatılması, bir yerde tutulması veya bir yere götürülmesi veya bir yere gitmekten men olunması fiilleri, bu tanıma göre ceza yaptırımını gerektirmektedir.
Maddede geçen hukuka aykırı olarak ibaresi, hukukun izin vermediği hâlleri ifade eder. Örneğin bir suça ilişkin soruşturma kapsamında suç şüphesi altında bulunan kişinin ceza muhakemesi hukukunun gereklerine uygun olarak tutulması, gözaltına alınması veya tutuklanması hâllerinde, fiil hukuka uygundur ve bu suç oluşmaz.
Maddenin ikinci fıkrasında kişi hürriyetinden yoksun kılma suçunun cebir, tehdit veya hile kullanılarak işlenmesi, bu suç açısından daha ağır cezayı gerektiren bir nitelikli hâl olarak belirlenmiştir. Suçun temel şekli açısından cebir, tehdit veya hile kullanılmasına gerek yoktur. Örneğin kişi içeride uyumakta iken kapının kilitlenmesi hâlinde, söz konusu suçun temel şekli gerçekleşmiş olmaktadır.
Maddenin üçüncü fıkrasında, bu suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri sayılmıştır. Bu nitelikli hâllerden bir kısmı, suçun işleniş tarzına ilişkindir. Söz konusu suçun işlenmesi bakımından, silâhlı olunması veya kamu görevinin sağladığı nüfuzun kötüye kullanılması, bir kolaylık sağlamaktadır.
Kişi hürriyetinden yoksun kılma suçu, kişinin yerine getirdiği kamu görevi dolayısıyla işlenmiş olabilir. Suçun bu seçimlik nitelikli unsuru için, failin saiki önem taşımaktadır. Suçun işlendiği sırada kişi kamu görevlisi sıfatını taşımayabilir, örneğin emekliye ayrılmış olabilir. Keza, suç, kamu görevlisinin yakınına karşı da işlenebilir. Bir hâkimin verdiği karara tepki olarak oğlunun kaçırılması bu hâle örnek olarak gösterilebilir.
Suçun birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi de bu fıkra kapsamında bir seçimlik nitelikli unsur olarak kabul edilmiştir. Suçun icra hareketlerinin birden fazla kişi tarafından birlikte gerçekleştirilmesi gerekir. Yani suçun işlenişi açısından müşterek faillik durumunun varlığı hâlinde, bu nitelikli unsur oluşur. Ancak, suçun icra hareketlerinin bir kişi tarafından gerçekleştirilmesine karşılık, diğer suç ortaklarının azmettiren veya yardım eden olması hâlinde, bu fıkraya göre ceza artırılamaz.
Suçun üstsoy, altsoy veya eşe karşı, çocuğa karşı ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi de, üçüncü fıkra hükmüne istinaden cezanın artırılmasını gerektiren mağdurun şahsı itibarıyla seçimlik nitelikli unsurlar olarak kabul edilmiştir.
Maddenin dördüncü fıkrasına göre; bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması hâlinde, ayrıca bin güne kadar adli para cezasına hükmedilecektir. Dikkat edilmelidir ki, bu durumda, suçun netice nedeniyle bir ağırlaşmış hâli söz konusudur. Bu nedenle, failde bu neticeye yönelik kastın bulunması gerekmez. Bu hükmün uygulanabilmesi için, mağdurun ekonomik kaybının önemli miktarda olması gerekir.
Beşinci fıkra hükmüne göre, suçun cinsel amaçla işlenmesi, söz konusu suç açısından failin güttüğü amaç itibarıyla ayrı bir nitelikli unsur oluşturmaktadır. Bu nitelikli unsurun gerçekleşmesi hâlinde verilecek cezanın ayrıca artırıma tabi tutulması gerekmektedir.
Altıncı fıkraya göre, kişi hürriyetinden yoksun kılma suçunun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır. Bu itibarla, kasten yaralama suçunun temel şeklinin gerçekleşmesi hâlinde, maddenin ikinci fıkrasına istinaden cezaya hükmedilmelidir.
TCK 109 (Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu) Emsal Yargıtay Kararları
Ceza Genel Kurulu 2018/3 E. , 2020/454 K.
- TCK 109
- Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun unsurları
Maddenin birinci fıkrasında; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun temel şekli düzenlenmiş, ikinci fıkrasında; suçun cebir, tehdit veya hile ile işlenmesi ve üçüncü fıkrasında ise; altı bend hâlinde, suçun silahla, birden fazla kişi ile birlikte, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanmak suretiyle, üstsoy, altsoy veya eşe karşı, çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi nitelikli hâller olarak yaptırıma bağlanmış, dördüncü fıkrasında; suçun netice sebebiyle ağırlaşmış hâline, beşinci fıkrasında; cinsel amaçla işlenen özgürlüğü kısıtlama suçuna yer verilmiş, altıncı fıkrasında ise; suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun sonucu itibariyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi hâlinde, ayrıca bu suça ilişkin hükümlerin de uygulanacağı belirtilmiştir.
Bu suç tipi ile bireylerin hareket özgürlüğünün hukuka aykırı biçimde kaldırılması veya sınırlanması eylemleri cezalandırılmak istenmiştir. Nitekim bu husus madde gerekçesinde; “Bu suç ile korunan hukuki değer, kişilerin kendi arzusu ve iradesi çerçevesinde hareket edebilme hürriyetidir” şeklinde belirtilmiştir. Suçun maddi unsuru, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasıdır. Bu fiil, failin doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanılarak gerçekleştirilebilir. Sonuç ise mağdurun hareket etme ya da yer değiştirme özgürlüğünün kaldırılması biçiminde kendini gösterir.
Fail, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasına yönelik fiili, doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanarak gerçekleştirebilir. Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu, serbest hareketli bir suç olduğundan, bir yere gitme veya bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması neticesini doğurabilecek her türlü hareket ile işlenebilecektir. Maddede sadece “bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakmak” tan söz edilmiş, fiilin işleniş şekli, yeri, zamanı ve süresi konusunda bir sınırlama yapılmamıştır. Bu nedenle suç mağdurun bir yere gitme veya bir yerde kalma özgürlüğünün ihlal edilmesi sonucunun doğması kaydıyla, her zaman her yerde işlenebilir. Fiilin herkesin girebileceği bir yerde, özel, kapalı veya açık alanda gerçekleştirilmesinin yahut uzun veya kısa süreli olmasının bir önemi bulunmamaktadır. Suçun oluşması için mutlaka mağdurun bir yere kapatılmış olması gerekmeyip aleni bir yerde tutma veya böyle bir yere götürme hâlinde dahi diğer unsurlar da var ise kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu oluşacaktır. Kesintisiz bir suç olması sebebiyle suçun tamamlanma ve bitme zamanları farklı olabilmektedir. Mağdurun hürriyetinin kısıtlanması ile suç tamamlanır, ancak sona ermez. Mağdurun tekrar hürriyetine kavuştuğu an suçun sona erme zamanıdır. Suç tamamlandıktan sonra kısa sürede sona erdirilebileceği gibi günlerce de sürdürülebilir. Öte yandan özgürlükten yoksun bırakma kavramı, anlık olmayan bir süreyi zorunlu olarak içerdiğinden, suçun tamamlanması için fiil ile sonucun hukuken kabul edilebilecek bir zaman müddetince sürmesi gerekmektedir. Sürenin çok kısa olup olmadığı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma niteliği taşıyıp taşımadığı, hareketin ağırlığı, önemi ve ciddiyeti ile birlikte hâkim tarafından değerlendirilip belirlenecektir. Sonuç ise, mağdurun bir yere gitme ya da bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması biçiminde ortaya çıkmaktadır.
Suçun manevi unsuru; failin, mağduru şahsi özgürlüğünden yoksun bırakmaya yönelik hareketleri gerçekleştirmeyi bilmesi ve istemesi, yani genel kasttır. Kanun’un metni ve ruhundan anlaşılacağı üzere, suçun temel şeklinin oluşumu için saik (özel kast) aranmamıştır. Nitekim bu görüş öğretide (Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, Çetin Özek-Sahir Erman, İstanbul 1994, s. 130; Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ayhan Önder, 4. Bası, İstanbul 1994, s. 31; Teorik-Pratik Ceza Hukuku, Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-Murat Önok, Ankara 2008, s. 363; Ceza Hukuku Özel Hükümler, Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen, Ankara 2018 Adalet Yayınevi, 17. Baskı, s. 368) ve yargısal kararlarda da (Ceza Genel Kurulunun 29.06.2010 tarihli ve 110-161, 23.01.2007 tarihli ve 275-9, 03.12.2002 tarihli ve 288-419 sayılı ile bu güne kadar süreklilik arz eden çok sayıdaki kararları) benimsenmiştir. Suçun oluşabilmesi için kişiyi hürriyetinden yoksun kılma yönündeki ihlalin hukuka aykırı olarak yapılması, diğer bir deyişle eylemde hukuka uygunluk nedenlerinin bulunmaması zorunludur. Hukuka aykırılık, öğretide genel olarak hukuk düzeninin izin vermediği hâlleri ifade etmektedir.
Uyuşmazlık konusunun açıklığa kavuşturulabilmesi için Türk Ceza Kanunu’ndaki tehdit ve cebir kavramları üzerinde durulmalıdır.
Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğüne göre, “gözdağı verme” anlamına gelen tehdit, bir kimsenin bir zarara veya kötülüğe uğratılacağının bildirilmesidir. Bu bildirimin sözlü olması mümkün olduğu gibi başka yollarla ve bu bağlamda davranışlar yoluyla da yapılması mümkündür. Bu nedenle tehdit suçu, söz, yazı veya herhangi bir işaretle işlenebilecek bir suç olup önemli olan gerçekleştirileceği belirtilen haksızlığın mağdurun bilgisine ulaştırılmasıdır (M.Emin Artuk- A.Gökcen- M.Emin Alşahin-Kerim Çakır, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Kitabevi, Ankara 2019, 18. Bası, s. 405.).
Tehdidin, mağdurun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe yaratmaya objektif olarak elverişli olması yeterli olup, saldırının kişinin veya başkasının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına, belirli bir ağırlıkta olmak kaydıyla malvarlığına veya bunlar dışındaki sair bir kötülüğe yönelik olması gereklidir. Suçun oluşabilmesi için de mağdurun iç huzurunun bozulup bozulmadığının veya mağdurun bundan korkup korkmadığının ayrıca araştırılmasına gerek yoktur. Önemli olan failin tehdidi oluşturan fiili “korkutmak amacıyla” yapmış olmasıdır (MAJNO, C.II, s.127; A.Pulat Gözübüyük, Mukayeseli Türk Ceza Kanunu, 5. Bası, C.II, s. 517 ve 873.).
Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğüne göre, “zor, zorlayış” anlamlarına gelen cebir ise; suç olarak düzenlendiği TCK’nın 108. maddesinin gerekçesinde “kişiye karşı fiziki güç kullanmak suretiyle, onun veya bir üçüncü kişinin iradesi ve davranışları üzerinde zecrî bir etki meydana getirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır.
…….
26.02.2007 tarihinde 155 polis imdat hattını ayrı ayrı arayan bir kadın ve bir erkek şahsın “Yaşlı bir amca zorla kaçırıldı.” şeklinde ihbarda bulunmaları, ihbar üzerine aynı gün ihbarda plakası verilen aracı sevk ve idare eden inceleme dışı sanıklar… ve …’un alınan beyanlarında bir yanlış anlaşılma olduğunu ifade etmeleri, ancak 02.03.2007 tarihli hazırlık ifadesinde inceleme dışı sanık …’in müşteki …’ı yolda gördüklerini, …’ın araca bindiğini söylemesi, tanık … …’nun soruşturma aşamasında inceleme dışı sanık …’ın gelerek “…, …’ı yakaladık. Gidiyoruz.” demesi üzerine inceleme dışı sanıklar …, …, …, müşteki … ve sanık …’un bir araca binerek gittiklerini gördüğünü ifade etmesi, soruşturma aşamasında müşteki …’ı tanımadığını, müşteki …’ı ise tanıdığını, ancak çiftlik evine gitmediğini beyan eden sanık …’dan alınan kan örneğinin çiftlik evinde elde edilen izmarit üzerindeki tükürük örneğiyle genotipik olarak uyumlu olduğunu tespit edilmesi, kovuşturma aşamasında ise sanık …’un çiftlik evine sigara götürmek için gittiğini, 5 dakikadan fazla kalmadığını, teyzesinin kocasından müşteki …’ın saman alıp onu dolandırdığını beyan ederek aşamalarda çelişkili anlatımlarda bulunması, müşteki …’ın kardeşi tanık …’un kovuşturma aşamasındaki beyanında müşteki …’ın darbedilmiş bir vaziyette gelmesi ve sanık …’un adının da geçmesi üzerine …’un yanına tanık …’le birlikte gidip konuştuğunu ve müşteki …’la sanık …’u yüzleştirmek istediğini beyan etmesi, 01.03.2007 tarihinde müşteki …’ın savcılığa giderek kaçırıldığı ve darbedildiği yönündeki beyanı ile daha sonra olayın gerçekleşme şekline ve tutulduğu çiftlik evine sanık …’un akşamları gelerek kendisini darbettiğine ilişkin beyanlarının … hakkında alınan doktor raporlarında tespit edilen yaralanmalarla örtüşmesi, olay yeri inceleme ve ekspertiz raporuna göre mağdurların tutulduğu çiftlik evindeki odada elde edilen bez parçasında, duvar alt eşiğinde ve zeminde mağdur …‘a ait kan lekelerinin bulunması, aynı yerde mağdurun anlatımıyla uyumlu biçimde bağlamak amacıyla sanıkların kapı üzerine taktıkları üzerinde ipler bulunan borunun görülmesi, müşteki …’ın soruşturma aşasındaki beyanlarında ve bu aşamada verdiği dilekçede sanık …’un kahvehanede yanına gelerek “Görüşebilir miyiz?” dedikten sonra kendisini kalorifer dairesine götürüp orada darbettiğini, “Samanın parasını beraber ödeyeceksiniz.” dediğini belirtmesi, …’ın olayın gerçekleşmesine ilişkin anlatımlarının hakkında alınan doktor raporunda belirtilen yaralanmalarla uyumlu olması, sanık …’un eylemleri yönünden müştekiler … ve …’ın soruşturma aşamasındaki anlatımlarının tutarlı ve istikrarlı olması, dosya kapsamına uygunluk göstermesine karşın kovuşturma aşamasında, müşteki …’ın sanık …’u ilk kez mahkemede gördüğünü, müşteki …’ın ise kızgınlıkla sanık … hakkında kendisine yönelik eylemleri gerçekleştirdiğini söylediğini beyan etmesinin …’u suçtan kurtarmaya yönelik olması ve dosya kapsamıyla bağdaşmaması hususları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, sanık …’un, inceleme dışı sanıklar … ve …’nin müştekiler … ve …’a, inceleme dışı sanıklar… ve…’in müşteki …’a yönelik kesinleşen ve itiraza konu olmayan kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarına fikir ve eylem birliği içerisinde katılması ve olay üzerinde birlikte hâkimiyet kurması nedenleriyle üzerine atılı iki ayrı müştekiye yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun sabit olduğu kabul edilmelidir.
Ceza Genel Kurulu 2023/562 E. , 2024/83 K.
- TCK 109/2
- Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunda hile, tehdir ve cebir
- Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun genel kast ile işlenebilen ve temadi eden bir suç olduğu, bir kişinin kasten yaralama suçunun işlenmesi maksadıyla da olsa hile ile bir yere götürülmesinin ardından temadinin devam ettiği süre içinde basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde darbedilmesi hâlinde söz konusu yaralama eyleminin TCK’nın 109. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun unsurunu oluşturduğundan, yaralama eylemi nedeniyle fail ayrıca cezalandırılamaz.
TCK 109. maddenin ikinci fıkrasında nitelikli hâl olarak sayılan cebir, tehdit ve hile kavramlarına değinilmesinde yarar bulunmaktadır.
Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğü’ne göre, “zor, zorlayış” anlamlarına gelen cebir ; suç olarak düzenlendiği TCK’nın 108. maddesinin gerekçesinde; “kişiye karşı fiziki güç kullanmak suretiyle, onun veya bir üçüncü kişinin iradesi ve davranışları üzerinde zecrî bir etki meydana getirilmesidir.” şeklinde tanımlanmıştır. Cebre maruz kalan kişi, bu fiziki gücün meydana getirdiği acının etkisiyle belli bir davranışta bulunmaya zorlanmaktadır. Cebrin oluşması için mağdurun irade oluşturma ve iradi hareket serbestisini ihlale elverişli bir fiziki kuvvet kullanımı yeterlidir (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s. 387).
Tehdit, Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğü’ne göre, “gözdağı verme” anlamına gelmekte olup bir kimsenin bir zarara veya kötülüğe uğratılacağının bildirilmesidir. Bu bildirimin sözlü olması mümkün olduğu gibi başka yollarla ve bu bağlamda davranışlar yoluyla da yapılması mümkündür. Bu nedenle tehdit suçu, söz, yazı veya herhangi bir işaretle işlenebilecek bir suç olup önemli olan gerçekleştirileceği belirtilen haksızlığın mağdurun bilgisine ulaştırılmasıdır (M. Emin Artuk-A.Gökcen-M.Emin Alşahin-Kerim Çakır, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Kitabevi, Ankara 2019, 18. Bası, s. 405).
Tehdidin, mağdurun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe yaratmaya objektif olarak elverişli olması yeterli olup, saldırının kişinin veya başkasının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına, belirli bir ağırlıkta olmak kaydıyla malvarlığına veya bunlar dışındaki sair bir kötülüğe yönelik olması gereklidir. Suçun oluşabilmesi için de mağdurun iç huzurunun bozulup bozulmadığının veya mağdurun bundan korkup korkmadığının ayrıca araştırılmasına gerek yoktur. Önemli olan failin tehdidi oluşturan fiili korkutmak amacıyla yapmış olmasıdır (MAJNO, C.II, s.127; A.Pulat Gözübüyük, Mukayeseli Türk Ceza Kanunu, 5. Bası, C.II, s. 517 ve 873).
Hile ise, söz, hareket veya diğer davranışlarla bir kişinin bilerek aldatılması ve yanıltılmasıdır. Hile ile kendisinde yanlış düşünce uyandırılan kişi belli bir davranışa sürüklenmekte ve buna zorlanmaktadır. Hilenin alıkoyma veya kaçırmaya yönelik olması gerekir. Ayrıca hile aldatıcı nitelikte de olmalıdır. Vaad ile hile birbirine karıştırılmamalıdır. Ancak mağdurun yaşı, tecrübesizliği, içinde bulunduğu korku ve endişe hâli gibi nedenlerle esasen hür iradesi ile kabul etmeyeceği bir hususun vaad edilerek iradesinin kırılması durumunda hilenin varlığı kabul edilmelidir. Bu nedenle bir şeyin hile olup olmadığı her somut olaydaki koşullara göre değerlendirilmeli ve mağdurun kandırılarak direncinin kırılıp kırılmadığı belirlenip sonuca ulaşılmalıdır.
Öğretide; “Hile, kişiyi kandırmak için kullanılan bir yöntemdir. Hile, gerçek olmayanı gerçekmiş gibi göstererek failin kandırılmasını sağlar. Kandırılmış olan kişi de, gerçeği bilseydi yapmayacağı bir davranışı yapar. Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunda kullanılan hileyle kandırılan kişi, bir yerden diğer bir yere kendi iradesiyle gider veya gitmez. Ancak, bu irade, kandırılmış olduğundan özgür irade değildir.” şeklinde görüşlere yer verilmiştir (Serap Keskin Kiziroğlu, Özel Ceza Hukuku, 3. Cilt, On İki Levha Yayıncılık, 1. Baskı, 2018, s. 86-87).
Cebir, tehdit veya hilenin kişiyi hürriyetten yoksun kılma suçunu işlemek için veya bu suçun işlendiği sırada, en geç temadinin sona erdiği zamana kadar gerçekleştirilmesi gerekir. Suçtan önce veya suçun tamamlanmasından veya diğer bir deyişle failin serbest kalmasından sonra cebir veya tehdit kullanılması kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan bağımsız yaralama veya tehdit suçlarını oluşturacaktır.
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun genel kast ile işlenebilen ve temadi eden bir suç olduğu, bir kişinin kasten yaralama suçunun işlenmesi maksadıyla da olsa hile ile bir yere götürülmesinin ardından temadinin devam ettiği süre içinde basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde darbedilmesi hâlinde söz konusu yaralama eyleminin TCK’nın 109. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun unsurunu oluşturacağı ve aynı Kanun’un; “Biri diğerinin unsurunu veya ağırlaştırıcı nedenini oluşturması dolayısıyla tek fiil sayılan suça bileşik suç denir. Bu tür suçlarda içtima hükümleri uygulanmaz.” şeklinde düzenlenen 42. maddesi uyarınca da unsur olan bu suçtan faile ayrıca ceza verilemeyeceği cihetle, sanık … ve inceleme dışı sanıklar … ve … ile TCK’nın 37. maddesi kapsamında birlikte hareket eden ve başta hile kullanarak bahse konu bağ evine getirmek suretiyle hürriyetinden yoksun bıraktıkları katılan …‘ye yönelik temadinin devam ettiği süre içinde cebir kullanılıp onun basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralanmasına neden olan sanıklar …, … ve …‘in bu eylemlerinin kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun yanında ayrıca basit kasten yaralama suçunu oluşturmayacağı kabul edilmelidir.
Ceza Genel Kurulu 2019/596 E. , 2022/767 K.
- TCK 109
- Cinsel suçlarla birlikte işlenen kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, cinsel saldırı suçu gibi bazı suçların icrası sırasında zorunlu olarak eşlik eden bir fiil olarak yer alabilir. Cinsel saldırı suçunda failin fiilini icra edebilmesinin zorunlu sonucu olarak mağdurun kısa bir süre özgürlüğünden yoksun kaldığı bu gibi hâllerde işlenen suç dışında failin sorumluluğunu gerektiren ayrı bir fiilin varlığından bahsetmek mümkün değildir. Ancak işlenen fiilin zorunlu sonucu olmamakla birlikte, amaç suçun işlenebilmesi için mağdurun hürriyetinden yoksun bırakıldığı hâllerde, fail amaç suçun yanında ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan da cezalandırılacaktır (…Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, … Yayınevi, 6. Bası, …, 2019, s. 465.). Cinsel saldırı öncesi ya da sonrasında eğer mağdurun özgürlüğü sınırlandırılmışsa, fail kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan da sorumlu tutulmalıdır (M. Emin Artuk-… Gökçen-M. Emin Alşahin-Kerim Çakır, Ceza Hukuku Özel Hükümler, … Yayınevi, 18. Baskı, …, 2019, s. 375.).
Yargıtay uygulamalarına göre de kişinin vücut dokunulmazlığı amaç suçun konusu olması durumunda hürriyeti sınırlandırmadan bu suçların işlenmesine olanak bulunmadığı için suç süresiyle sınırlı olarak kişilerin tutulması hâlinde, örneğin cinsel saldırı (cinsel istismar) veya yaralama eylemini gerçekleştirirken sadece bu suçların işlendiği süre boyunca bekletme veya tutma eylemleri ayrı bir suç oluşturmamaktadır. Ancak amaç suç öncesinde veya sonrasında mağdurun bir yere gitme veya bir yerde kalma özgürlüğü kaldırıldığında ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu oluşmaktadır.
Ceza Genel Kurulu - 2019/494 E. , 2021/41 K.
-
TCK 109
-
Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Bırakma suçu nedir?
Maddenin birinci fıkrasında; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun temel şekli düzenlenmiş, ikinci fıkrasında; suçun cebir, tehdit veya hile ile işlenmesi ve üçüncü fıkrasında ise; altı bent hâlinde, suçun silahla, birden fazla kişi ile birlikte, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanmak suretiyle, üstsoy, altsoy veya eşe karşı, çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi nitelikli hâller olarak yaptırıma bağlanmış, dördüncü fıkrasında; suçun netice sebebiyle ağırlaşmış hâline, beşinci fıkrasında; cinsel amaçla işlenen özgürlüğü kısıtlama suçuna yer verilmiş, altıncı fıkrasında ise; suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun sonucu itibarıyla ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca bu suça ilişkin hükümlerin de uygulanacağı belirtilmiştir.
Hile ise, söz, hareket veya diğer davranışlarla bir kişinin bilerek aldatılması ve yanıltılmasıdır. Hile ile kendisinde yanlış düşünce uyandırılan kişi belli bir davranışa sürüklenmekte ve buna zorlanmaktadır. Hilenin alıkoyma veya kaçırmaya yönelik olması gerekir. Ayrıca hile aldatıcı nitelikte de olmalıdır. Vaad ile hile birbirine karıştırılmamalıdır. Ancak mağdurun yaşı, tecrübesizliği, içinde bulunduğu korku ve endişe hâli gibi nedenlerle esasen hür iradesi ile kabul etmeyeceği bir hususun vaad edilerek iradesinin kırılması durumunda hilenin varlığı kabul edilmelidir. Bu nedenle bir şeyin hile olup olmadığı her somut olaydaki koşullara göre değerlendirilmeli ve failin kandırılarak direncinin kırılıp kırılmadığı belirlenip sonuca ulaşılmalıdır.
Öğretide “Hile, kişiyi kandırmak için kullanılan bir yöntemdir. Hile, gerçek olmayanı gerçekmiş gibi göstererek failin kandırılmasını sağlar. Kandırılmış olan kişi de, gerçeği bilseydi yapmayacağı bir davranışı yapar. Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunda kullanılan hileyle kandırılan kişi, bir yerden diğer bir yere kendi iradesiyle gider veya gitmez. Ancak, bu irade, kandırılmış olduğundan özgür irade değildir.” şeklinde görüşlere yer verilmiştir (Serap Keskin Kiziroğlu, Özel Ceza Hukuku, 3. Cilt, On İki Levha Yayıncılık, 1. Baskı, 2018, s. 86-87.).
Bu suç ile cezalandırılmak istenen husus, bireylerin hareket özgürlüğünün hukuka aykırı biçimde kaldırılması veya sınırlanmasıdır. Nitekim bu husus madde gerekçesinde; “Bu suç ile korunan hukuki değer, kişilerin kendi arzusu ve iradesi çerçevesinde hareket edebilme hürriyetidir” şeklinde belirtilmiştir. Suçun maddi unsuru, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasıdır. Bu fiil, failin doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanılarak gerçekleştirilebileceği gibi serbest hareketli bir suç olduğundan, bir yere gitme veya bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması neticesini doğurabilecek her türlü hareket ile işlenebilecektir. Madde de sadece “bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakmak” tan söz edilmiş, fiilin işleniş şekli, yeri, zamanı ve süresi konusunda bir sınırlama getirilmemiştir. Bu nedenle mağdurun bir yere gitme veya kalma özgürlüğünün ihlal edilmesi sonucunun doğması kaydıyla, her zaman her yerde işlenebilir. Fiilin herkesin girebileceği bir yer, özel, kapalı veya açık alanda gerçekleştirilmesini yahut uzun veya kısa süreli olmasının bir önemi bulunmamaktadır. Suçun oluşması için mutlaka mağdurun bir yere kapatılmış olmasına gerek yoktur, aleni bir yerde tutma veya böyle bir yere götürme hâlinde dahi diğer unsurların varlığı hâlinde kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu oluşacaktır. Kesintisiz bir suç olması sebebiyle suçun tamamlanma ve bitme zamanları farklı olabilmektedir. Mağdurun hürriyetinin kısıtlanması ile suç tamamlanır, ancak sona ermez, mağdurun tekrar hürriyetine kavuştuğu an suçun bitme zamanıdır, tamamlandıktan sonra kısa sürede bitirilebileceği gibi, günlerce de sürdürülebilir. Öte yandan özgürlükten yoksun bırakma kavramı, anlık olmayan bir süreyi zorunlu olarak içerdiğinden, suçun tamamlanması için fiil ile sonucun hukuken kabul edilebilecek bir zaman müddetince sürmesi gerekmektedir. Sürenin çok kısa olup olmadığı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma niteliği taşıyıp taşımadığının, hareketin ağırlığı, önemi ve ciddiyeti ile birlikte hâkim tarafından değerlendirilip belirlenecektir. Sonuç ise, mağdurun bir yere gitme ya da bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması biçiminde ortaya çıkmaktadır.
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun manevi unsuru, failin, mağduru kişisel özgürlüğünden yoksun bırakmaya yönelik hareketleri gerçekleştirmeyi istemesi ve bilmesi, yani genel kasttır. Kanunun metninden de anlaşılacağı üzere, suçun temel şeklinin oluşumu için saik (özel kast) aranmamıştır. Bu görüş öğretide (Erman-Özek, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, İst-1994, s.130, Ayhan Önder, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 4. Bası, İst-1994, s.31; Durmuş Tezcan-M. Ruhan Erdem-… Önok, Teorik-Pratik Ceza Hukuku, Ankara-2008, s.363 vd.; Recep Gülşen, Hürriyeti Tahdit Suçları, Ankara-2002, s.87.) ve yargısal kararlarda da (CGK’nın 29.06.2010 tarih ve 110-161, 23.01.2007 tarih ve 275-9, 03.12.2002 tarih ve 288-419 sayılı kararları) benimsenmiştir.
Hürriyetten yoksun kılma süresi konusunda öğretide de; “Türk Hukukunda kişiyi hürriyetinden yoksun kılmanın süresinin kısa veya uzun olmasının suça etkisi yoktur. Mağdurun bir yere gitmek veya bir yerde kalmak serbestisi ortadan kaldırıldığında, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu oluşur. Bununla birlikte failin gerçekleştirdiği eylemin belirli bir önemi olması gerekir. Nitekim birini bir an için tutma bu suçu oluşturmaz. Engellemenin suçu oluşturacak ağırlıkta olup olmadığını somut olayın durumuna göre hâkim takdir eder.” şeklinde görüşlere yer verilmiştir (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 18. Baskı, Ankara, 2019, s.425.).
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık …’in 16 yaşında olduğu ve Adapazarı’nda iş bulan ağabeyi …’in yanında zaman zaman çalıştığı, iş olmadığı zamanlarda ise Adapazarı ilinin Geyve ilçesine bağlı Kışlaçay köyündeki teyzesinin kızı …’ın yanında misafir olarak kaldığı, olay günü saat 19.30 sıralarında …’in 6 aylık çocuğu …’yı bebek arabasına bindiren sanığın, bebeği köy içerisinde dolaştırmaya çıktığı, köy caminin yanında arkadaşları ile oyun oynayan 6 yaşındaki mağdur …’e “Sizi gezdireyim top sahasının oraya götüreyim” demesi üzerine mağdur …’in sanıkla köyün dışarısında bulunan futbol sahasına doğru gitmeye başladığı, tarlasında çalışan tanık … ile Selim Akın’ın mağdur ve sanığın futbol sahası istikametine doğru gittiklerini gördükleri, sanığın yoldan ayrılarak mağdur çocuğu yoldan 87 metre içerideki dere yatağına götürdükten sonra kendi tişörtünü çıkararak mağdurun boynuna doladığı ve yine etrafta bulduğu boş bir gübre çuvalını mağdurun başına geçirerek mağdur çocuğu yaklaşık 2 metre derinliğindeki kuru dere yatağındaki çukura iterek misafir olarak kaldığı eve geri döndüğü, başındaki çuvalı çıkaran mağdur çocuğun kendi imkânları ile etrafta bulunan sarmaşık ve bitkilere tutunup itildiği çukurdan çıkarak köy yoluna geldiği, burada kendisini toz toprak içinde, kol ve boynu kanar hâlde gören tanık … tarafından köy kahvehanesinin önüne getirilerek ailesine teslim edildiği, mağdur çocuğun götürüldüğü Sakarya Toyotasa Acil Yardım Hastanesince düzenlenen 11.05.2006 tarihli geçici raporda; boynunda ekimoz, boyun sol tarafta 1/3 üst kesimde kesici aletle oluşabilecek türde 0,5 cm uzunluğunda kesi bulunduğu, sağ lumbal bölge önde 6-7 adet, sağ üst femur üstünde 2-3 adet tırnak izine benzer yaralar mevcut olduğunun belirtildiği, Sakarya Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesi Baştabipliğince düzenlenen 12.05.2006 tarihli raporda; 6 yaşındaki mağdur …’in fiili livataya maruz kalmadığı, hymen perforasyonu tespit edilemediği; 15.05.2006 tarihli raporda ise; mağdurun cinsel istismara uğramadığı, yaralanmasının basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğu bilgilerine yer verildiği, tanık …’un olay günü saat 19.30 sıralarında futbol sahası yakınlarındaki fındık bahçesinde çalıştığı sırada köylüsü olan …’ın evinde misafir olarak kaldığını bildiği sanığı bebek arabası ve yanında mağdur … olduğu hâlde futbol sahasına doğru giderken gördüğünü, herhangi bir şekilde zorla götürme olayına tanık olmadığını, sanıkla mağdurun beraber yürüyerek futbol sahasına doğru gittiklerini ifade ettiği, sanığın ise suçlamayı kabul etmediği anlaşılan olayda; mağdur çocuğun olaydan beş gün sonra Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan ilk ifadesinde, sanığın kendisini öldüreceğine ilişkin bir beyanının bulunmaması, mağdur çocuğun …‘un kullandığı motorsiklet sesini duyan sanığın eylemine bu engel hâl nedeniyle son vererek kendisini bırakıp gittiğini belirtmesine karşın …‘un tanık olarak verdiği ifadelerinde motosiklet kullandığından hiç bahsetmediği gibi sanık ve mağduru fındık bahçesinde çalıştığı esnada gördüğüne ilişkin beyanı, mağdurenin boynundaki yaranın basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte oluşu birlikte değerlendirildiğinde, top sahasına götüreceğim diyerek hile ile kandırdığı mağdur çocuğu hürriyetinden yoksun bıraktığı sırada basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte yaralayan sanığın eylemlerinin kasten yaralama ve çocuğa karşı cebir ve hile kullanılarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarını oluşturduğu, TCK’nın 86/2 maddesi kapsamında bulunan yaralama eyleminin aynı Kanun’un 109. maddesinde düzenlenen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun 109/2. fıkrasında düzenlenen nitelikli hâlinin unsuru olduğu bu nedenle …nın 42 madde gereğince ayrıca ceza verilemeyeceği, böylece sanığın, çocuğa karşı cebir ve hile kullanılarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan TCK’nın 61. maddesi gereğince temel cezanın belirlenmesi sırasında suçun işleniş biçimi, sanığın kastının yoğunluğu suçun konusunun önem ve değeri, meydana gelen zararın ağırlığı dikkate alınarak cezalandırılması yerine bu suçun yanı sıra ayrıca yasal unsurları itibarıyla oluşmayan çocuğa karşı kasten öldürme suçuna teşebbüsten de cezalandırılmasına karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.
Ceza Genel Kurulu - 2019/481 E. , 2019/652 K.
- TCK 109/5
- Cinsel amaçla kişiyi hürriyetinden yoksun kılma
Uyuşmazlık konusuna ilişkin TCK’nın 109. maddesinin beşinci fıkrasında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun cinsel amaçla işlenmesi hâlinde cezanın artırılacağı belirtilmiştir.
Bu fıkrada kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun cinsel amaçla işlenmesi hâlinde cezanın artırılacağı belirtilmiş, ancak gerek madde metninde gerekse gerekçe kısmında tanımlanmadığı için, “cinsel amaç” kavramına yüklenecek anlamın ortaya konması gerekmektedir. Genellikle önce kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu işlenerek uygun ortam yaratıldıktan sonra cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar işlendiği için Kanun koyucu cinsel dokunulmazlığa müdahale tehlikesi yaratan durumlarda, artırım yapılmasını öngörerek hareket özgürlüğü yanında cinsel özgürlüklere de koruma sağlamak istemiştir. TCK’nın 102 ve 103. maddelerinde cinsel saldırı ve çocuğun cinsel istismarı suçları düzenlenmiş, her iki maddenin birinci fıkralarında suçların temel şekline, ikinci fıkralarında ise nitelikli hâllerine yer verilmiştir. Anılan madde gerekçelerine göre suçların temel şeklinin oluşması için failin şehevi arzularını fiilen tatmin etmesi aranmamış, gerçekleştirdiği hareketlerin objektif olarak cinsel nitelikte bulunmaları yeterli görülmüş, ikinci fıkralarda yer alan suçun nitelikli hâllerinin oluşması için ise gerçekleştirilen davranışın cinsel arzuları tatmin amacına yönelik olması dahi aranmamıştır. Cinsel amaç kavramı, daraltıcı biçimde cinsel arzuların tatmin edilmesi gayesi ile hareket etme olarak yorumlandığı takdirde, cinsel suçların basit hâllerini gerçekleştirmek amacıyla işlenen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarında failin cezasında TCK’nın 109. maddesinin beşinci fıkrası gereği artırım yapılması, daha ağır olan nitelikli hâllerini gerçekleştirmek için işlenmesi durumunda ise anılan artırımın uygulanmaması gibi Kanun’un amaçlamadığı ve hukuken izahı mümkün olmayan çelişkili bir durum ortaya çıkacaktır. Bu nedenle cinsel amaç kavramının cinsel arzuların tatmin edilmesi olarak dar yorumlanmaması, cinsel özgürlüğe karşı bir suç işlenmesi veya böyle bir suç işlenmesine yönelik tehlikenin yaratıldığı durumlarda anılan fıkra gereği artırım yapılması gerekmektedir.
Öğretide de madde metninde veya gerekçesinde açıklaması yapılmayan cinsel amaç kavramının, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun cinsel saldırı, cinsel istismar veya cinsel taciz niteliğindeki fiillerin gerçekleştirilmesine imkân sağlamak için icra edildiği hâlleri kapsayacağı şeklinde düşünülmesi gerektiğine ilişkin görüşler ileri sürülmüştür (Mahmut Koca- İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 4. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2017, s. 417). Buna göre; mağdurun cinsel özgürlüğüne yönelik bir tehlikenin varlığı, failin bu fıkra uyarınca cezasının artırılması için yeterli olacaktır (Veli Özer Özbek-Koray Doğan-Pınar Bacaksız- İlker Tepe, Özel Hükümler, Seçkin Yayıncılık, 12. Baskı, 2017, s. 422).
Öte yandan, amacı somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden birisi de, insan haklarına dayalı, demokratik rejimle yönetilen ülkelerin hukuk sistemlerinde bulunması gereken, öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” şeklinde, Latincede ise “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi açısından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlak surette sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği ya da gerçekleştiriliş şekli hususunda herhangi bir şüphe belirmesi hâlinde uygulanabileceği gibi, suç niteliğinin belirlenmesi bakımından da geçerlidir. Ceza mahkûmiyeti, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer kısmı göz ardı edilerek ulaşılan kanaate veya herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkan vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konuları birlikte değerlendirildiğinde;
Şikâyetçi …‘nin 05.11.2012 tarihinde kolluk birimlerine müracaat ederek kızı olan mağdure ile sanığın evden haber vermeden 03.11.2012 tarihinde ayrıldıklarını beyan ederek şikâyetçi olduğu, mağdurenin kolluk görevlileri tarafından 06.11.2012 tarihinde saat 19.40 sıralarında balık pazarı içerisinde birkaç balıkçı şahsın yanında oturur hâlde bulunduğu, mağdurenin; sanık tarafından tehdit edilerek kaçırıldığını, bu süre içerisinde tutulduğu yerde sanığın kendisi ile anal yoldan rızası dışında üç kez cinsel ilişkiye girdiğini, ayrıca kendilerine ait evde kaldığı dönemde de sanığın kendisine anal yoldan bir çok kez cinsel saldırıda bulunduğunu ifade ettiği, sanığın ise mağdureyi rızası ve isteği ile balık pazarına götürüp burada birlikte üç gün kaldıklarını ancak mağdureyle hiç bir şekilde cinsel ilişkiye girmediklerini savunduğu olayda; Mağdurenin soruşturma aşamasında, sanığın kendisini bıçaklamakla tehdit edip, siyah saplı bir bıçak göstererek balık pazarında bulunan eve götürdüğünü, burada üç kez anal yoldan organ sokmak suretiyle ilişkiye girdiğini, sanığın daha önce evde kaldığı dönemde de kendisine birçok kez cinsel saldırıda bulunduğunu, ancak bu eylemlerinde kendisini tehdit etmediğini beyan etmesine karşılık duruşmada sanığın bıçaklayacağını söyleyerek kendisini metruk bir eve götürdüğünü, burada kendisiyle anal yoldan cinsel ilişkiye girdiğini, ayrıca evdeki eylemlerinde de sanığın kendisini tehdit ettiğini beyan etmesi, şikâyetçi …‘nin kollukta mağdurenin evden ayrıldığı günün akşamında kişisel kıyafetlerini bir poşete koyup kilimin altına saklamaya çalıştığını, bu nedenle planlı bir şekilde evden ayrıldığını düşündüğünü ifade etmesi, Mersin Devlet Hastanesince düzenlenen 06.11.2012 tarihli raporlarda fiziksel travmatik lezyon saptanmayan mağdurede akut fiili livata bulguları bulunmadığının ve mağdurenin kızlık zarında yırtık saptanmadığının belirtilmesi, Ankara Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünce düzenlenen 05.06.2013 tarihli raporda mağdureden alınan sürüntü örneğinde meni ve erkek karakterli DNA bulunmaması, Mersin Üniversitesi Sağlık Araştırma ve Uygulama Merkezince tanzim olunan 24.01.2013 tarihli raporda doğum tarihini, yaşını ve adresini bilemeyip güncel olaylardan haberdar olmayan, orta düzeyde mental retarde mağdurenin beyanına itibar edilemeyeceğinin tespit edilmesi, çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren bir konu olan orta derecede mental retarde mağdurenin beyanlarına itibar edilip edilemeyeceği hususunda usulüne uygun teşekkül etmiş heyetten rapor alınması, sanık ile mağdurenin üç gün birlikte kalmaları durumunda sanığın mağdureyle cinsel ilişkiye girmiş olduğu çıkarımının herhangi bir delille desteklenmeyen varsayıma dayalı bir kabul olması, sanığın tüm aşamalarda mağdureyi rızasıyla kaçırdığını ancak, hiçbir şekilde cinsel ilişkiye girmediğini savunması hususları birlikte değerlendirildiğinde; orta derecede mental retardasyonu nedeniyle beyanlarına itibar edilemeyecek durumda bulunan mağdurenin soyut ve çelişkili anlatımları dışında, sanığın atılı nitelikli cinsel saldırı suçunu işlediğine ilişkin savunmasının aksine, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı kabul edilmelidir.
Öte yandan orta derecede mental retarde olup kendisini savunamayacak durumda bulunan mağdurenin sanıkla birlikte balık pazarına gitme ve burada bulunan bir evde kalmaya ilişkin gösterdiği rıza hukuken geçerli olmadığından kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu unsurları itibarıyla oluşmuş ise de yukarıda ayrıntısıyla açıklanan şekilde sanığın nitelikli cinsel saldırı suçunu işlediğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetildiğinde, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma eylemini cinsel amaçla gerçekleştirdiği kabul edilemeyecektir. Bu bağlamda sanık hakkında TCK’nın 109. maddesinin beşinci fıkrasında yer alan kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin nitelikli hâlin uygulanma koşullarının bulunmadığı sonucuna varılmalıdır.
Bu itibarla Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükümlerinin, sanığın nitelikli cinsel saldırı suçundan beraatine karar verilmesi gerektiğinin ve sanık hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan hükümde TCK’nın 109. maddesinin beşinci fıkrasının uygulanma koşullarının bulunmadığının gözetilmemesi isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmelidir.
Ceza Genel Kurulu - Karar:2019/1
- TCK 109, TCK 149
- Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu ile yağma suçunun birlikte işlenmesi.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1-Sanığa atılı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun unsurları itibariyle oluşup oluşmadığı,
2-Sanığa atılı yağma suçunun sabit olup olmadığının,
Belirlenmesine ilişkindir.
… Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu 5237 sayılı TCK’nın “Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” başlıklı (109.) maddesinde;
“(1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Bu suçun;
a) Silâhla,
b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Üstsoy, altsoy veya eşe karşı,
f) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
İşlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat artırılır.
(4) Bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması hâlinde, ayrıca bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
(5) Suçun cinsel amaçla işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarı oranında artırılır.
(6) Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış
hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin birinci fıkrasında; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun temel şekli düzenlenmiş, ikinci fıkrasında; suçun cebir, tehdit veya hile ile işlenmesi ve üçüncü fıkrasında ise; altı bend halinde, suçun silahla, birden fazla kişi ile birlikte, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanmak suretiyle, üstsoy, altsoy veya eşe karşı, çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi nitelikli haller olarak yaptırıma bağlanmış, dördüncü fıkrasında; suçun netice sebebiyle ağırlaşmış hâline, beşinci fıkrasında; cinsel amaçla işlenen özgürlüğü kısıtlama suçuna yer verilmiş, altıncı fıkrasında ise; suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun sonucu itibariyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca bu suça ilişkin hükümlerin de uygulanacağı belirtilmiştir.
Bu suç ile cezalandırılmak istenen husus, bireylerin hareket özgürlüğünün hukuka aykırı biçimde kaldırılması veya sınırlanmasıdır. Nitekim bu husus madde gerekçesinde; “Bu suç ile korunan hukuki değer, kişilerin kendi arzusu ve iradesi çerçevesinde hareket edebilme hürriyetidir” şeklinde belirtilmiştir. Suçun maddi unsuru, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasıdır. Bu fiil, failin doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanılarak gerçekleştirilebilir. Sonuç ise, mağdurun hareket etme ya da yer değiştirme özgürlüğünün kaldırılması biçiminde kendini gösterir.
Fail, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasına yönelik fiili, doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanarak gerçekleştirebilir. Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu, serbest hareketli bir suç olduğundan, bir yere gitme veya bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması neticesini doğurabilecek her türlü hareket ile işlenebilecektir. Madde de sadece “bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakmak” tan söz edilmiş, fiilin işleniş şekli, yeri, zamanı ve süresi konusunda bir sınırlama yapılmamıştır. Bu nedenle mağdurun bir yere gitme veya kalma özgürlügünün ihlal edilmesi sonucunun doğması kaydıyla, her zaman her yerde işlenebilir. Fiilin herkesin girebileceği bir yer, özel, kapalı veya açık alanda gerçekleştirilmesini yahut uzun veya kısa süreli olmasının bir önemi bulunmamaktadır. Suçun oluşması için mutlaka mağdurun bir yere kapatılmış olmasına gerek yoktur, aleni bir yerde tutma veya böyle bir yere götürme halinde dahi diğer unsurların varlığı halinde kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu oluşacaktır. Öte yandan özgürlükten yoksun bırakma kavramı, anlık olmayan bir süreyi zorunlu olarak içerdiğinden, fiil ile sonucun hukuken kabul edilebilecek bir zaman müddetince sürmesi gerekmektedir. Sürenin çok kısa olup olmadığını somut olayın özelliğine göre hakim takdir edecektir. Sonuç ise, mağdurun bir yere gitme ya da bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması biçiminde ortaya çıkmaktadır.
Suçun manevi unsuru; failin, mağduru şahsi özgürlüğünden yoksun bırakmaya yönelik hareketleri gerçekleştirmeyi bilmesi ve istemesi, yani genel kasttır. Kanunun metni ve ruhundan anlaşılacağı üzere, suçun temel şeklinin oluşumu için saik (özel kast) aranmamıştır. Nitekim bu görüş öğretide (Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, Çetin Özek-Sahir Erman, İstanbul 1994, s. 130; Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ayhan Önder, 4. Bası, İstanbul 1994, s. 31; Teorik-Pratik Ceza Hukuku, Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-Murat Önok, Ankara 2008, s. 363; Ceza Hukuku Özel Hükümler, …..Emin Artuk-Ahmet Gökcen-A. Caner Yenidünya, Ankara 2009, Cilt 3, s. 2830) ve yargısal kararlarda da (Ceza Genel Kurulunun 29.06.2010 tarih ve 110-161, 23.01.2007 tarih ve 275-9, 03.12.2002 tarih ve 288-419 sayılı ve bu güne kadar süreklilik arz eden çok sayıdaki kararları) benimsenmiştir. Suçun oluşabilmesi için kişiyi hürriyetinden yoksun kılma yönündeki ihlalin hukuka aykırı olarak yapılması, diğer bir deyişle eylemde hukuka uygunluk nedenlerinin bulunmaması zorunludur. Hukuka aykırılık, öğretide genel olarak hukuk düzeninin izin vermediği hâlleri ifade etmektedir.
Uyuşmazlık konusu ile ilgili diğer suç olan “yağma” 5237 sayılı TCK’nın 148. maddesinde; “Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan kişi, altı yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde hüküm altına alınmıştır. Madde gerekçesinde; “Hırsızlık suçundan farklı olarak yağma suçunun oluşabilmesi için mağdurun rızasının cebir veya tehdit kullanılarak ortadan kaldırılması gerekir. Yağma suçunun tamamlanabilmesi için kullanılan cebir veya tehdidin etkisiyle mağdur malı teslim etmeli veya alınmasına karşı koyamamalıdır. Malın teslim edilmesi veya alınması, suçun konusunu oluşturan mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesini, mağdurun bu eşya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hâle gelmesini ifade eder. Mal, zilyedin tasarruf olanağı ortadan kalktığı anda alınmış olacağından, bu ana kadar yapılan cebir veya tehdit, hırsızlığı yağmaya dönüştürür. Örneğin evin içindeki eşyayı alıp kapıdan çıkarken mal sahibi ile karşılaşan hırsız, ona karşı cebir veya tehdit kullanacak olursa, yağma suçu oluşur. Mal alındıktan yani hırsızlık suçu tamamlandıktan sonra, bunu geri almak isteyen kişiye karşı cebir veya tehdide başvurulması hâlinde, yağma suçundan söz edilemez. Hırsızlık suçuna konu malın geri alınmasını önlemek amacına yönelik olarak kullanılan cebir veya tehdit ayrı suçların oluşmasına neden olur. Bu durumda gerçek içtima hükümlerinin uygulanması gerekir” açıklamasına yer verilmiştir.
TCK’nın 149. maddesinde de yağma suçunun; “Silâhla, kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle, birden fazla kişi tarafından birlikte, yol kesmek suretiyle ya da konut veya işyerinde, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, gece vakti, var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak, suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla” işlenmesi nitelikli hâl olarak kabul edilmiş, aynı maddenin ikinci fıkrasında yağma suçunun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümlerin de uygulanacağı belirtilmiştir. Yağmanın temel şeklinin düzenlendiği 5237 sayılı TCK’nun 148. maddesinin birinci fıkrası uyarınca; kişinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştirileceği ya da malvarlığı bakımından büyük bir zarara uğratılacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılması yağma suçunu oluşturur. Suç anılan değerlere yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit veya cebir kullanılması suretiyle gerçekleşir. Yağma; başkasının zilyetliğindeki taşınabilir malın, zilyedin rızası olmadan faydalanmak amacıyla cebir veya tehdit kullanmak suretiyle alınması olduğundan “zor yoluyla hırsızlık”, bir kişiye karşı kullanılan icbar araçlarıyla haksız bir menfaat elde etmek şeklinde de tanımlanmıştır. Hırsızlık ile yağma suçları aynı ortak unsurlara sahip olup ayrıldıkları tek nokta ya da başka bir deyişle yağmanın, hırsızlığa oranla sahip olduğu ilave unsur, malı almak için cebir veya tehdit kullanılmasıdır. Yağma suçu amaç ve araç hareketlerden oluşan bir suçtur. İlk önce almayı gerçekleştirmek için araç hareketler olan cebir veya tehdit kullanılır, sonrasında bu cebir ve tehdidin etkisiyle malın alınması veya tesliminin sağlanması ile suç tamamlanır.
Yağma, tehdit veya cebir kullanma ile hırsızlık suçlarının bir araya gelmesiyle oluşmuş bileşik bir suç olduğundan birden çok hukuki değeri korumaktadır. Kendisini oluşturan suçların korudukları hukuki değerler olan kişi hürriyeti, vücut dokunulmazlığı, zilyetlik ve mülkiyet yağma suçunun da koruduğu hukuki değerlerdir. Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları birlikte değerlendirildiğinde;
Katılanın aşamalarda istikrarlı şekilde, olay tarihinde saat 00.30 sıralarında evine yaya olarak giderken nişanlısı olan tanık …..ile telefonla konuştuğunu, bu esnada aracıyla kendisini takip eden sanığın yanına gelip, hiçbir şey söylemeden elindeki telefonu alarak cebine koyduğunu, ardından kendisine vurmaya başlayıp, saçından tutarak boş araziye doğru sürüklediğini ve burada cinsel saldırıda bulunduğunu beyan etmesi, adli raporlarda katılanın vücudunun muhtelif yerlerinde çok sayıda ekimoz ve sıyrık olduğunun tespit edilmesi, tanık Mehmet’in telefonda konuştukları sırada katılanın kendisine bir şahsın vurduğunu söylemesinin ardından telefonun kapandığını, katılanı yeniden aradığında önce telefonun meşgule alındığını, bir kez daha aradığında ise telefonun kapalı olduğunu, olay yerine gittiğinde yardım çağrısında bulunan katılanı boş arazi içerisinde gördüğünü ifade etmesi, söz konusu cep telefonunun 05.09.2014 tarihinde en son saat 00.53’de kullanıldığına dair Bilgi Teknolojileri İletişim Kurumundan alınan imei sorgulama sonuçlarının katılanın olay sırasında cep telefonuyla görüştüğü hususunu doğrulaması, olay yeri inceleme ekiplerince katılana ait bir kısım eşyanın arazi içerisinde bulunmasına karşın telefona rastlanmaması, yine telefonun yaşanan arbede sırasında düşmesi ihtimaline binaen kolluk görevlilerince 05.09.2014 tarihinde olayın gerçekleştiği boş arazide bu amaçla yapılan araştırmaya rağmen cep telefonunun bulunamaması, kolluk görevlilerince düzenlenen olay yeri inceleme raporunda katılana ait cüzdan, ters çevrilmiş eşofman altı ile birbirine yakın durumda kırmızı siyah çizgili bir çift spor ayakkabının ana yola 23 metre uzaklıktaki arazide bulunduğunun belirtilmesi, bireylerin hareket özgürlüğünü koruma altına alıp TCK’nın 109. maddesinde düzenlenen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun kamuya açık veya kapalı alanda işlenmesinin mümkün olması ve sanığın savunmalarının kendisini suçtan kurtarmaya yönelik olduğunun anlaşılması karşısında; sanığın olay tarihinde, yolda cep telefonu ile konuşarak yürüyen mağdurenin önünü kesip cep telefonunu zorla alarak cebine koyduğu, ardından mağdureye vurmaya başladığı ve saçından tutarak yol kenarından 23 metre uzaklıkta bulunan boş araziye kadar sürüklediği anlaşıldığından, sanığa atılı yağma suçunun sabit olduğu ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun ise unsurları itibariyle oluştuğu hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde kabul edilmelidir.
Ceza Genel Kurulu Kararı- Karar:2019/34
- TCK 109
- Birden fazla kişiyle birlikte cebir uygulayarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu
Maddenin birinci fıkrasında; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun temel şekli düzenlenmiş, ikinci fıkrasında; suçun cebir, tehdit veya hile ile işlenmesi ve üçüncü fıkrasında ise; altı bend halinde, suçun silahla, birden fazla kişi ile birlikte, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanmak suretiyle, üstsoy, altsoy veya eşe karşı, çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi nitelikli haller olarak yaptırıma bağlanmış, dördüncü fıkrasında; suçun netice sebebiyle ağırlaşmış haline, beşinci fıkrasında; cinsel amaçla işlenen özgürlüğü kısıtlama suçuna yer verilmiş, altıncı fıkrasında ise; suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun sonucu itibariyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi halinde, ayrıca bu suça ilişkin hükümlerin de uygulanacağı belirtilmiştir.
Maddenin ikinci fıkrasında nitelikli hal olarak sayılan cebir, kişiye karşı fiziki güç kullanmak suretiyle, onun veya bir üçüncü kişinin iradesi ve davranışları üzerinde zorlayıcı bir etki meydana getirilmesidir. Cebre maruz kalan kişi, bu fiziki gücün meydana getirdiği acının etkisiyle belli bir davranışta bulunmaya zorlanmaktadır.
Bu suç ile cezalandırılmak istenen husus, bireylerin hareket özgürlüğünün hukuka aykırı biçimde kaldırılması ya da kısıtlanmasıdır. Nitekim bu husus madde gerekçesinde de; “Bu suç ile korunan hukuki değer, kişilerin kendi arzusu ve iradesi çerçevesinde hareket edebilme hürriyetidir” şeklinde belirtilmiştir. Bu fiil, failin doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanılarak gerçekleştirilebilir. Sonuç ise, mağdurun bir yere gitme veya bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması biçiminde kendini gösterir. Serbest hareketli bir suç olduğundan, bir yere gitme ya da bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması sonucunu doğurabilecek her türlü hareket ile işlenebilir.
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun manevi unsuru, failin, mağduru kişisel özgürlüğünden yoksun bırakmaya yönelik hareketleri gerçekleştirmeyi istemesi ve bilmesi, yani genel kasttır. Kanun’un metninden ve ruhundan da anlaşılacağı üzere, suçun temel şeklinin oluşumu için saik (özel kast) aranmamıştır. Bu görüş öğretide (Erman-Özek, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, İst-1994, s.130, Ayhan Önder, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 4. Bası, İst-1994, s.31; Durmuş Tezcan-M. Ruhan Erdem-M. Önok, Teorik-Pratik Ceza Hukuku, Ankara-2008, s.363 vd.; M. Emin Artuk, Ahmet Gökcen, A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara-2009, cilt:3, s.2830 vd.; Recep Gülşen, Hürriyeti Tahdit Suçları, Ankara-2002, s.87) ve yargısal kararlarda da (CGK’nun 29.06.2010 gün ve 110-161, 23.01.2007 gün ve 275- 9, 03.12.2002 gün ve 288-419 sayılı kararları) benimsenmiştir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları birlikte değerlendirildiğinde;
Şikâyetçinin aşamalarda istikrarlı şekilde arkadaşları olan tanıklar H. ve Y.’nin yanında otururken sanıklar tarafından alınarak bir odaya kapatıldığını, burada yaklaşık 45 dakika zorla tutulup sanık E. tarafından darp edildiğini beyan etmesi, bu beyanların tanıkların anlatımları ve şikâyetçi hakkında düzenlenen adli raporla doğrulanması karşısında; şikâyetçinin arkadaşları olan tanıklar H. ve Y.’nin daveti üzerine suç tarihinde K. Balıkçılık isimli restorana gittiği, tanıkların bulunduğu masaya oturmasından kısa bir süre sonra sanık M. ve kimliği tespit edilemeyen iş yeri çalışanları ile birlikte masaya gelen sanık E.’nin “Müdür V., sen benim mekânımda yemek yiyemezsin, terk edin burayı” dediği, tanık H.’nin hesap istemesi üzerine sanık E.’nin bunu da kabul etmeyerek acele oradan ayrılmalarını istediği, tanıklar ile birlikte çıkışa doğru ilerleyen şikâyetçinin 155 polis imdat hattını aradığını fark eden sanık E.’nin, konuşmasına fırsat vermeden telefonu şikâyetçinin elinden aldığı, sonrasında sanıkların şikâyetçiyi tanıkların yanından ayırıp boş bir odaya götürdükleri, burada sanık E.’nin şikâyetçiyi yumruk atarak basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaraladığı, bu esnada şikâyetçiye yardım etmek için odaya girmeye çalışan tanık H.’ye sanık M.’nin engel olduğu ve şikâyetçinin yaklaşık 45 dakika kadar bu odada tutulduktan sonra serbest bırakıldığı anlaşıldığından, sanık M.’nin suç yerinde bulunmadığına, sanık E.’nin ise atılı suçu işlemediğine dair savunmalarına itibar edilemeyeceği cihetle, TCK’nın 37. maddesi kapsamında iştirak halinde olan sanıkların, eylemlerine uyan cebir kullanarak ve birden fazla kişi tarafından birlikte kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçundan cezalandırılmalarına dair Yerel Mahkeme hükmü ile bu hükmü onayan Özel Daire kararının isabetli olduğu kabul edilmelidir.
Ceza Genel Kurulu Kararı- Karar:2015/339
- TCK 109
- Yaşı ve hafif düzeyde zihinsel yetersizliği nedeniyle beden ve ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan on üç yaşındaki mağduru para karşılığında ikna eden sanıkların, ıssız bir yere götürüp, cinsel istismar suçunu rahat bir şekilde gerçekleştirebilmek ve kaçmasını önlemek amacıyla ellerini ağaca bağlayarak cinsel istismarda bulundukları olayda, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma eylemini, mağduru para verme bahanesiyle kandırmaları nedeniyle hile, ellerini ağaca bağlamak suretiyle de cebir ile gerçekleştirdikleri anlaşıldığından eylem 5237 sayılı TCK’nın 109/2. maddesinin kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu kapsamında kalmaktadır.
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu 5237 sayılı TCK’nın “Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” başlıklı TCK 109. maddesinde;
“(1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Bu suçun;
a) Silâhla,
b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Üstsoy, altsoy veya eşe karşı,
f) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, İşlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat artırılır.
(4) Bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması hâlinde, ayrıca bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
(5) Suçun cinsel amaçla işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarı oranında artırılır.
(6) Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Anılan maddenin birinci fıkrasında; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun temel şekli, ikinci fıkrasında; cebir, tehdit veya hile ile işlenmesi nitelikli hal olarak, üçüncü fıkrasında ise; suçun fıkrada altı bend halinde sayılan şekillerde gerçekleştirilmesi nitelikli haller olarak yaptırıma bağlanmış, dördüncü fıkrasında; suçun neticesi sebebiyle ağırlaşmış haline, beşinci fıkrasında cinsel amaçla işlenen özgürlüğü sınırlama suçuna yer verilmiş, altıncı fıkrasında da; suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun sonucu itibariyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi halinde, ayrıca bu suça ilişkin hükümlerin de uygulanacağı belirtilmiştir.
Maddenin ikinci fıkrasında nitelikli hal olarak sayılan cebir, kişiye karşı fiziki güç kullanmak suretiyle, onun veya bir üçüncü kişinin iradesi ve davranışları üzerinde zorlayıcı bir etki meydana getirilmesidir. Cebre maruz kalan kişi, bu fiziki gücün meydana getirdiği acının etkisiyle belli bir davranışta bulunmaya zorlanmaktadır.
Tehdit, Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğü’ne göre, “gözdağı verme” anlamına gelmekte olup bir kimsenin bir zarara veya kötülüğe uğratılacağının bildirilmesidir. Bu bildirimin sözlü olması olanaklı olduğu gibi başka yollarla ve bu bağlamda davranışlar yoluyla da yapılması mümkündür. Tehdidin, mağdurun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe yaratmaya objektif olarak elverişli olması yeterlidir. Hile ise, söz, hareket veya diğer davranışlarla bir kişinin bilerek aldatılması ve yanıltılmasıdır. Hile ile kendisinde yanlış düşünce uyandırılan kişi belli bir davranışa sürüklenmekte ve buna zorlanmaktadır. Hilenin alıkoyma veya kaçırmaya yönelik olması gerekir. Ayrıca hile aldatıcı nitelikte de olmalıdır. Vaad ile hile bir birine karıştırlmamalıdır.
Ancak mağdurun yaşı, tecrübesizliği, içinde bulunduğu korku ve endişe hali gibi nedenlerle esasen hür iradesi ile kabul etmeyeceği bir hususun vaad edilerek iradesinin kırılması durumunda hilenin varlığı kabul edilmelidir. Bu nedenle bir şeyin hile olup olmadığı her somut olaydaki koşullara göre değerlendirilmeli ve failin kandırılarak direncinin kırılıp kırılmadığı belirlenip sonuca ulaşılmalıdır. Bu suç ile cezalandırılmak istenen husus, bireylerin hareket özgürlüğünün hukuka aykırı biçimde kaldırılması ve sınırlanmasıdır. Nitekim bu husus madde gerekçesinde; “Bu suç ile korunan hukuki değer, kişilerin kendi arzusu ve iradesi çerçevesinde hareket edebilme hürriyetidir” şeklinde belirtilmiştir. Suçun maddi unsuru, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasıdır. Bu fiil, failin doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanılarak gerçekleştirilebilir. Sonuç ise, mağdurun hareket etme ya da yer değiştirme özgürlüğünün kaldırılması biçiminde kendini gösterir.
Fail, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasına yönelik fiili, doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanarak gerçekleştirilebilir. Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu, serbest hareketli bir suç olduğundan, bir yere gitme veya bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması neticesini doğurabilecek her türlü hareket ile işlenebilecektir. Sonuç ise, mağdurun bir yere gitme ya da bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması biçiminde ortaya çıkmaktadır.
Suçun manevi unsuru; failin, mağduru şahsi özgürlüğünden yoksun bırakmaya yönelik hareketleri gerçekleştirmeyi istemesi ve bilmesi, yani genel kasttır. Kanun’un metni ve ruhundan anlaşılacağı üzere, 5237 sayılı TCK’nın 109. maddesinde öncekine benzer biçimde düzenlenmiş olan bu suçun temel biçimi bakımından saik (özel kast) aranmamıştır. Nitekim bu görüş öğretide (Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, Çetin Özek-Sahir Erman, İ. 1994, s. 130; Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ayhan Önder, 4. Bası, İ. 1994, s. 31; Teorik ve Pratik Ceza Hukuku, Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-M. Önok, 11. Baskı, Ankara, 2014, s.440-441; Ceza Hukuku Özel Hükümler, Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-A. Caner Yenidünya, 14. Baskı, Ankara, 2014, s.303) ve yargısal kararlarda da (Ceza Genel Kurulunun 29.06.2010 gün ve 110-161, 23.01.2007 gün ve 275-9, 03.12.2002 gün ve 288-419 sayılı kararları) benimsenmiştir. Öte yandan, hürriyetten yoksun kılma suçunun oluşabilmesi açısından geçmesi gereken süre konusunda 5237 sayılı TCK’nda herhangi bir açıklama bulunmamaktadır. Ancak, hürriyetten yoksun bırakma kavramı, anlık olmayan bir süreyi zorunlu olarak içerir ve fiil ile sonucun hukuken kabul edilebilecek bir zaman müddetince sürmesini gerektirir. Bu bakımdan, her olayda sürenin, hem fail hem mağdur açısından kişiyi hürriyetinden yoksun kılma niteliğini taşıyıp taşımadığının, hareketin ağırlığı, önemi ve ciddiyeti ile birlikte hâkim tarafından değerlendirilerek belirlenmesi gerekir. Dolayısıyla suçun oluşumu açısından önceden bir zaman uzunluğunun belirlenmesi mümkün değildir.
Hürriyetten yoksun kılma süresi konusunda öğretide de; “Türk Hukukunda kişiyi hürriyetinden yoksun kılmanın süresinin kısa veya uzun olmasının suça etkisi yoktur. Mağdurun bir yere gitmek veya bir yerde kalmak serbestisi ortadan kaldırıldığında, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu oluşur. Bununla birlikte failin gerçekleştirdiği eylemin belirli bir önemi olması gerekir. Nitekim birini bir an için tutma bu suçu oluşturmaz. Engellemenin suçu oluşturacak ağırlıkta olup olmadığını somut olayın durumuna göre hâkim takdir eder” (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 14. Baskı, Ankara, 2014, s.292) “Failin cinsel saldırı fiilini işlediği süre dışında da mağdurun özgürlüğünü kısıtlaması halinde faile ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan ceza verilecektir.” (Veli Özer Özbek-Mehmet Nihat Kanbur-Koray Doğan-Pınar Bacaksız-İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 8. Baskı, Ankara, 2015, s.337), “Bu suçla birlikte kişi özgürlüğünden yoksun bırakma da söz konusu ise failin ayrıca bu suçtan dolayı da cezalandırılması ve suçun cinsel amaçla işlenmesi nedeniyle de cezanın artırılması gerekir.” (Durmuş Tezcan- Mustafa Ruhan Erdem-M. Önok, Teorik ve Pratik Ceza Hukuku, 11. Baskı, Ankara, 2014, s.345) şeklindeki görüşlere yer verilmek suretiyle, cinsel saldırı suçunu işleyen sanığın unsurlarının bulunması halinde ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan da cezalandırılması gerektiği kabul edilmiştir. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Yaşı ve hafif düzeyde zihinsel yetersizliği nedeniyle beden ve ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan on üç yaşındaki mağduru para karşılığında ikna eden sanıkların, ıssız bir yere götürüp, cinsel istismar suçunu rahat bir şekilde gerçekleştirebilmek ve kaçmasını önlemek amacıyla ellerini ağaca bağlayarak cinsel istismarda bulundukları olayda, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma eylemini, mağduru para verme bahanesiyle kandırmaları nedeniyle hile, ellerini ağaca bağlamak suretiyle de cebir ile gerçekleştirdikleri anlaşıldığından suçun 5237 sayılı TCK’nın 109/2. maddesi kapsamında kaldığı kabul edilmelidir.
Ceza Genel Kurulu Kararı- Karar:2015/267
- TCK 109
- Sanığın komşusunun kızı olan 15 yaşından küçük katılanı cinsel amaçlı ve kendi rızası dahilinde bir süre alıkoymak eyleminde, katılanın rızası hukuken üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakka ilişkin olmadığından hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilemeyecektir. Dolayısıyla 15 yaşından küçük katılanın rızasıyla bile gerçekleşmiş olsa bu eylem TCK’nun 109/1, 109/3-f, 109/5. maddelerinde düzenlenen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu oluşturmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümlenmesi açısından, mağdurenin rızası hilafına işlenmesi halinde kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu oluşturacağında tereddüt bulunmayan sanığın eyleminin, 15 yaşından küçük mağdurenin rızasıyla yapılması halinde, gösterilen bu rızanın fiili kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu bakımından hukuka uygun hale getirip getirmeyeceği üzerinde durulmalıdır.
5237 sayılı TCK’nun esas aldığı ve suçun bir haksızlık olarak adlandırıldığı suç teorisinde suçun unsurları; maddi unsurlar, manevi unsurlar ve hukuka aykırılık unsuru olmak üzere üç başlık altında toplanmaktadır.
Uyuşmazlıkla yakından ilgili olan hukuka aykırılık, suçu oluşturan haksızlığın niteliği olup hukuka aykırılık ile kastedilen husus fiilin hukuk sistemiyle çatışması ve hukuk sistemine aykırı olmasıdır. 5237 sayılı Kanunda bazı suç tanımlarında “hukuka aykırı olarak”, “hukuka aykırı başka bir davranışla”, “hukuka aykırı diğer davranışlarla”, “hukuka aykırı yolla”, “hukuka aykırı yollarla” gibi ifadelere yer verilmiştir. Suçun unsurlarından birisi olması hasebiyle “hukuka aykırılık” kavramına madde metninde ayrıca yer verilmesiyle, failin olayda bir hukuka uygunluk nedeni olmadığını ve eyleminin hukuka aykırı olduğunu bilmesi gerektiği vurgulanmaktadır.
5237 sayılı TCK’nda hukuka uygunluk sebepleri;
a- Kanunun hükmünü yerine getirme (m.24/1),
b- Meşru savunma (m.25/1),
c- İlgilinin rızası (m.26/2),
d- Hakkın kullanılması (m.26/1),
Olarak kabul edilmiştir.
İlgilinin rızası, 5237 sayılı TCK’nun “Hakkın kullanılması ve ilgilinin rızası” başlıklı 26. maddesinin ikinci fıkrasında; “Kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkına ilişkin olmak üzere, açıkladığı rızası çerçevesinde işlenen fiilden dolayı kimseye ceza verilmez” şeklindeki düzenleme ile bir hukuka uygunluk nedeni olarak sayılmıştır. Sözü edilen hukuka uygunluk nedeninin doğabilmesi, rızanın kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakka ilişkin olmasına ve kişinin bu hakla ilgili olarak rıza açıklama ehliyetinin bulunmasına bağlıdır. Yine rızanın bir hukuka uygunluk nedeni olabilmesi için fiilin işlenmesinden önce ve en geç işlendiği sırada mevcut olması gerekir. Fiilin işlendiği sırada olmayıp sonradan ortaya çıkan rıza bir hukuka uygunluk nedeni değildir. (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. bası, Ankara, 2013, s. 285 vd.; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 7. bası, Ankara, 2014, s. 269 vd.)
Burada uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki zemine oturtulabilmesi için çocukların hürriyetlerinden yoksun kılınmalarına ilişkin olarak her türlü konuda mutlak surette tasarruf özgürlüklerinin bulunup bulunmadığının, dolayısıyla da bu konudaki rızalarının geçerli olup olmadığının belirlenmesi zorunluluğu doğmaktadır. 4721 sayılı Medeni Kanunun 13. maddesinde, yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkesin ayırt etme gücüne sahip olduğu vurgulandıktan sonra 16. maddesinde, ayırt etme gücüne sahip küçüklerin kanuni temsilcilerinin rızası olmadıkça, kendi işlemleriyle borç altına giremeyecekleri belirtilmiş, ancak karşılıksız kazanmada ve kişiye sıkı sıkıya bağlı hakları kullanmada bu rızanın gerekli olmadığı hükme bağlanmıştır. Kişiye sıkı sıkıya bağlı haklar kanunda tek tek sayılmamakla birlikte genel olarak öğretide, kişinin sadece kendisinin kullanabileceği, başkasına devredilemeyen ve miras yoluyla geçmeyen haklar olarak açıklanmaktadır. Bu tür haklar insanın kişiliğini yakından ilgilendirdiğinden, bunların kullanılmasına karar verme yetkisi başkasına bırakılmamıştır. Örneğin; evlenme, nişanlanma, nişanı bozma, evlat edinilmeye razı olma gibi…
Diğer taraftan, 15.04.1942 gün ve 14-9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ve Ceza Genel Kurulunun 15.02.1972 gün ve 43-50 ile 02.03.2004 gün ve 44-58 sayılı kararlarında; ayırt etme gücüne sahip (sezgin) küçüklerin doğrudan doğruya kişiliklerine karşı işlenmiş bulunan suçlardan dolayı dava ve şikâyet hakkına sahip oldukları belirtilmektedir. Ceza Genel Kurulunun 10.06.2014 gün ve 551-311, 12.11.2013 gün ve 511-449 ile 11.03.2008 gün ve 253-52 sayılı kararlarında da vurgulandığı üzere; 5237 sayılı TCK’nun 6/1-a maddesinde, “henüz 18 yaşını doldurmamış kişi” olarak tanımlanan çocuk kavramının, kanunkoyucu tarafından cinsel dokunulmazlığa karşı suçların düzenlendiği bölümde, “onbeş yaşını bitirmiş”, “onbeş yaşını tamamlamamış” şeklinde iki ayrı dönem olarak ele alındığı görülmektedir. Buna göre bu bölümde “onbeş yaşını tamamlamamış” çocuklar ile “onbeş yaşını bitirmiş olup da onsekiz yaşını tamamlamamış” olan çocuklara karşı işlenen cinsel suçlar farklı kategoride mütalaa edilmiştir. TCK’nun 103/1-a maddesinde, “onbeş yaşını tamamlamamış” olan çocuklara karşı her türlü cinsel davranış cinsel istismar olarak tanımlanmışken, aynı maddenin (b) bendinde ise; diğer çocuklar ifadesiyle “onbeş yaşını bitirmiş olup da onsekiz yaşını tamamlamamış” olan çocuklar kastedilerek bunlara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışların cinsel istismar suçunu oluşturabileceği kabul edilmiştir. Böylece kanun koyucu bu maddede “onbeş yaşını bitirmiş olup da onsekiz yaşını tamamlamamış” olan çocuklara karşı rızalarıyla işlenen cinsel davranışları cinsel istismar suçu kapsamına almamış ve bu kategorideki çocukların rızalarına önem vermişken, “onbeş yaşını tamamlamamış” çocuklara karşı yapılan her türlü cinsel davranışı rızaları olsa bile çocukların cinsel istismarı suçu kapsamına almıştır. Aynı kanunun 104. maddesinde de; cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunmayı şikâyete bağlı bir suç olarak düzenlemiştir. Bu düzenlemeden hareketle çocuklara karşı işlenen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun da iki kategoride ele alınması gerekmektedir: Birinci kategoride yer alan “onbeş yaşını tamamlamamış” çocukların kendi iradeleriyle serbestçe hareket etme hakkı, niteliği itibariyle üzerinde mutlak surette tasarruf edebilecekleri bir hak olmadığından, bu haklarının ihlaline yönelik olarak gerçekleştirilen eylemlerle ilgili gösterdikleri rıza, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu yönünden bir hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilemeyecektir.
Buna karşın ikinci kategoride yer alan “onbeş yaşını bitirmiş olup da onsekiz yaşını tamamlamamış” çocuklara karşı işlenen suçlarda ise, mümeyyiz olmaları halinde rızaları hukuka uygunluk nedeni olabilecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın komşusunun kızı olan 15 yaşından küçük katılanı cinsel amaçlı ve kendi rızası dahilinde bir süre alıkoymak eyleminde, katılanın rızası hukuken üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakka ilişkin olmadığından hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilemeyecektir. Dolayısıyla 15 yaşından küçük katılanın rızasıyla bile gerçekleşmiş olsa bu eylem TCK’nun 109/1, 109/3-f, 109/5. maddelerinde düzenlenen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu oluşturmaktadır.
Ceza Genel Kurulu Kararı- Karar:2018/557
- TCK 109
- Cinsel amaçla kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu
Uyuşmazlık konusunun isabetli bir şekilde çözümlenebilmesi için maddenin beşinci fıkrası üzerinde durulmalıdır.
TCK’nın 109. maddesinin 5. fıkrasında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun cinsel amaçla işlenmesi halinde cezanın artırılacağı belirtilmiştir.
Bu fıkrada kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun cinsel amaçla işlenmesi halinde cezanın artırılacağı belirtilmiş, ancak gerek madde metninde gerekse gerekçe kısmında tanımlanmadığından, “cinsel amaç” kavramına yüklenecek anlamın ortaya konması gerekmektedir. Genellikle önce kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu işlenerek uygun ortam yaratıldıktan sonra cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar işlendiği için, Yasa koyucu cinsel dokunulmazlığa müdahale tehlikesi yaratan durumlarda, artırım yapılmasını öngörerek hareket özgürlüğü yanında cinsel özgürlüklere de koruma sağlamak istemiştir. TCK’nın 102 ve 103. maddelerinde cinsel saldırı ve çocuğun cinsel istismarı suçları düzenlenmiş, her iki maddenini birinci fıkralarında suçların temel şekline, ikinci fıkralarında ise nitelikli hallerine yer verilmiştir. Anılan madde gerekçelerine göre suçların temel şeklinin oluşması için failin şehevi arzularını fiilen tatmin etmesi aranmamış, gerçekleştirdiği hareketlerin objektif olarak cinsel nitelikte bulunmaları yeterli görülmüş, ikinci fıkralarda yer olan suçun nitelikli hallerinin oluşması için ise gerçekleştirilen davranışın cinsel arzuları tatmin amacına yönelik olması dahi aranmamıştır. Cinsel amaç kavramı, daraltıcı biçimde cinsel arzularının tatmin edilmesi gayesi ile hareket etme olarak yorumlandığı takdirde, cinsel suçların basit hallerini gerçekleştirmek amacıyla işlenen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarında failin cezasında TCK.nın 109. maddesinin beşinci fıkrası gereği artırım yapılması, somut olayda olduğu gibi daha ağırı olan nitelikli hallerini gerçekleştirmek için işlenmesi durumunda ise anılan artırımın uygulanmaması gibi yasanın amaçlamadığı hukuken izahı mümkün olmayan çelişkili durum ortaya çıkacaktır. Bu nedenle cinsel amaç kavramının cinsel arzuların tatmin edilmesi olarak dar yorumlanmaması, cinsel özgürlüğe karşı bir suç işlenmesi veya böyle bir suç işlenmesine yönelik tehlikenin yaratıldığı durumlarda anılan fıkra gereği artırım yapılması gerekecektir.
Öğretide de madde metininde veya gerekçesinde açıklaması yapılmayan cinsel amaç kavramının, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun cinsel saldırı, cinsel istismar veya cinsel taciz niteliğindeki fiillerin gerçekleştirilmesine imkan sağlamak için icra edildiği hâlleri kapsar şekilde düşünülmelidir şeklinde görüşler ileri sürülmüştür (Mahmut Koca- İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 4.Baskı, Adalet Yayınları, Ankara 2017, s. S. 417). Buna göre; mağdurun cinsel özgürlüğüne yönelik bir tehlikenin varlığı, failin bu fıkra uyarınca cezasının artırılması için yeterli olacaktır (Veli Özer Özbek-Koray Doğan- Pınar Bacaksız- İlker Tepe, Özel Hükümler, Seçkin, 12. Baskı, 2017, s. 422).
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanıklar Ö. ve İ.’nin, katılana karşı işledikleri kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunda cinsel arzularını tatmin amacı ile hareket etmedikleri anlaşılmış ise de, bu eylemi nitelikli cinsel saldırı suçunu işlemek amacıyla gerçekleştirmeleri ve bu suretle katılanın cinsel özgürlüğüne müdahale etmeleri nedeniyle cinsel amaçla hareket ettikleri anlaşılan sanıklar hakkında TCK’nın 109/5. maddesinde yer alan kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin nitelikli hâlin uygulanma koşullarının oluştuğu kabul edilmelidir.
Ceza Genel Kurulu 2019/175 E. , 2021/701 K.
- TCK 109
- Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun unsurları
Maddenin birinci fıkrasında; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun temel şekli düzenlenmiş, ikinci fıkrasında; suçun cebir, tehdit veya hile ile işlenmesi ve üçüncü fıkrasında ise; altı bend hâlinde, suçun silahla, birden fazla kişi ile birlikte, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanmak suretiyle, üstsoy, altsoy veya eşe karşı, çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi nitelikli hâller olarak yaptırıma bağlanmış, dördüncü fıkrasında; suçun netice sebebiyle ağırlaşmış hâline, beşinci fıkrasında; cinsel amaçla işlenen özgürlüğü kısıtlama suçuna yer verilmiş, altıncı fıkrasında ise; suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun sonucu itibariyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi hâlinde, ayrıca bu suça ilişkin hükümlerin de uygulanacağı belirtilmiştir.
Bu suç tipi ile bireylerin hareket özgürlüğünün hukuka aykırı biçimde kaldırılması veya sınırlanması eylemleri cezalandırılmak istenmiştir. Nitekim bu husus madde gerekçesinde; “Bu suç ile korunan hukuki değer, kişilerin kendi arzusu ve iradesi çerçevesinde hareket edebilme hürriyetidir” şeklinde belirtilmiştir. Suçun maddi unsuru, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasıdır. Bu fiil, failin doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanılarak gerçekleştirilebilir. Sonuç ise mağdurun hareket etme ya da yer değiştirme özgürlüğünün kaldırılması biçiminde kendini gösterir.
Fail, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasına yönelik fiili, doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanarak gerçekleştirebilir. Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu, serbest hareketli bir suç olduğundan, bir yere gitme veya bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması neticesini doğurabilecek her türlü hareket ile işlenebilecektir. Maddede sadece “bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakmak” tan söz edilmiş, fiilin işleniş şekli, yeri, zamanı ve süresi konusunda bir sınırlama yapılmamıştır. Bu nedenle suç mağdurun bir yere gitme veya bir yerde kalma özgürlüğünün ihlal edilmesi sonucunun doğması kaydıyla, her zaman her yerde işlenebilir. Fiilin herkesin girebileceği bir yerde, özel, kapalı veya açık alanda gerçekleştirilmesinin yahut uzun veya kısa süreli olmasının bir önemi bulunmamaktadır. Suçun oluşması için mutlaka mağdurun bir yere kapatılmış olması gerekmeyip aleni bir yerde tutma veya böyle bir yere götürme hâlinde dahi diğer unsurlar da var ise kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu oluşacaktır. Kesintisiz bir suç olması sebebiyle suçun tamamlanma ve bitme zamanları farklı olabilmektedir. Mağdurun hürriyetinin kısıtlanması ile suç tamamlanır, ancak sona ermez. Mağdurun tekrar hürriyetine kavuştuğu an suçun sona erme zamanıdır. Suç tamamlandıktan sonra kısa sürede sona erdirilebileceği gibi günlerce de sürdürülebilir. Öte yandan özgürlükten yoksun bırakma kavramı, anlık olmayan bir süreyi zorunlu olarak içerdiğinden, suçun tamamlanması için fiil ile sonucun hukuken kabul edilebilecek bir zaman müddetince sürmesi gerekmektedir. Sürenin çok kısa olup olmadığı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma niteliği taşıyıp taşımadığı, hareketin ağırlığı, önemi ve ciddiyeti ile birlikte hâkim tarafından değerlendirilip belirlenecektir. Sonuç ise, mağdurun bir yere gitme ya da bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması biçiminde ortaya çıkmaktadır.
Suçun manevi unsuru; failin, mağduru şahsi özgürlüğünden yoksun bırakmaya yönelik hareketleri gerçekleştirmeyi bilmesi ve istemesi, yani genel kasttır. Kanun’un metni ve ruhundan anlaşılacağı üzere, suçun temel şeklinin oluşumu için saik (özel kast) aranmamıştır. Nitekim bu görüş öğretide (Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, Çetin Özek-Sahir Erman, … 1994, s. 130; Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ayhan Önder, 4. Bası, … 1994, s. 31; Teorik-Pratik Ceza Hukuku, Durmuş Tezcan-… Ruhan Erdem-… Önok, … 2008, s. 363; Ceza Hukuku Özel Hükümler, … Emin Artuk-… Gökcen, … 2018 … Yayınevi, 17. Baskı, s. 368) ve yargısal kararlarda da (Ceza Genel Kurulunun 29.06.2010 tarihli ve 110-161, 23.01.2007 tarihli ve 275-9, 03.12.2002 tarihli ve 288-419 sayılı ile bu güne kadar süreklilik arz eden çok sayıdaki kararları) benimsenmiştir. Suçun oluşabilmesi için kişiyi hürriyetinden yoksun kılma yönündeki ihlalin hukuka aykırı olarak yapılması, diğer bir deyişle eylemde hukuka uygunluk nedenlerinin bulunmaması zorunludur. Hukuka aykırılık, öğretide genel olarak hukuk düzeninin izin vermediği hâlleri ifade etmektedir. Uyuşmazlık konusunun açıklığa kavuşturulabilmesi için Türk Ceza Kanunu’ndaki cebir kavramları üzerinde durulmalıdır.
Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğüne göre, “zor, zorlayış” anlamlarına gelen cebir; suç olarak düzenlendiği TCK’nın 108. maddesinin gerekçesinde “kişiye karşı fiziki güç kullanmak suretiyle, onun veya bir üçüncü kişinin iradesi ve davranışları üzerinde zecrî bir etki meydana getirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır.
Ceza Genel Kurulu 2022/309 E. , 2023/705 K.
- TCK 109
- Sanığın mağduru tutma süresi cinsel saldırı eylemine gerçekleştirme süresiyle sınırlıysa sanığa kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçundan dolayı ceza verilemez.
11.06.2012 tarihinde saat 00.45 sıralarında aynı apartmanda oturan sanıktan cep telefonu şarj aletini, sabah sanığın babasının dükkânına bırakacağını söyleyerek teslim alan mağdurun evine gidip istirahate çekildikten kısa bir süre sonra sanığın mağdurun evine giderek kapı zilini çaldığı, ardından kapıyı açan mağdurdan şarj aletini geri isteyen sanığın, mağdurun şarj aletini alıp sanığa iade etmek üzere odaya gittiğinde mağdurun rızası olmaksızın evin içine girdiği, daha sonra mağdurun kollarını tutup kendisine sarılarak onu zorla yatak odasına doğru götürdüğü, ardından mağduru yatağa yatırıp basit cinsel saldırı eylemini gerçekleştirdiği, ardından sanığın mağdurun üzerinde bulunduğu sırada mağdurdan cep telefonu numarasını istediği ve mağdurdan aldığı numarayı çaldırdığı, bu şekilde söz konusu numaranın mağdura ait olduğundan emin olan sanığın mağdurun üzerinden kalktığı, mağdurun da sanığı itekleyerek ikametinden dışarı çıkardığı anlaşılan somut olayda;
Sanığın, mağdurun evine girdikten sonra basit cinsel saldırıda bulunmak amacıyla mağduru kollarından tutarak zorla yatak odasına götürüp hemen akabinde basit cinsel saldırı eylemini gerçekleştirmesi, yine bu eyleminin hemen sonrasında, hâlen mağdurun üzerinde bulunduğu bir sırada mağdurdan cep telefonu numarasını alıp numarayı teyit etmek için onu çaldırdıktan sonra üzerinden kalkması hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın bahse konu tutma ve alıkoyma eylemlerini basit cinsel saldırı suçunun işlenme süresi ile sınırlı olarak gerçekleştirdiği, bu bağlamda da sanığa atılı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı kabul edilmelidir.
Ceza Genel Kurulu 2020/355 E. , 2023/461 K.
- TCK 109
- Sanığın mağdureyi bulunduğu yerden başka bir yere götürerek cinsel saldırıda bulunması halinde, sanığa kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu nedeniyle ayrıca ceza verilir.
Hafif ile orta derece sınırında zekâ geriliği bulunan ve eylemlere karşı ruh sağlığı bakımından kendini savunamayacağı tespit edilen katılan mağdurenin amcasının oğlu olan ve kendisiyle aynı binada ikamet eden sanığın, farklı tarihlerde katılan mağdureyi sokaktan alarak binanın bodrumuna ve çatı katına götürdükten sonra kendisine yönelik nitelikli cinsel saldırı suçunu işlemesi, eylemlerin gerçekleştiği yerlerin aynı binanın farklı dairelerinde yaşayan sanık ve katılan mağdurenin ortak kullanımına tahsis edilmiş yerler olmasına rağmen sanığın bulunduğu yerden başka bir yere götürmek suretiyle katılan mağdureye nitelikli cinsel saldırıda bulunması, katılan mağdurenin kendiliğinden bu yerlerde bulunduğu esnada yanına gelen sanığın katılan mağdureye cinsel saldırıda bulunması gibi bir durumun söz konusu olmaması, kaldı ki sanığın, aşamalarda; çatı katının kendisi ve ailesi tarafından kullanıldığını, bu yerin yapımında maddi yardımda bulunmayan katılan mağdure ve ailesinin kullanımına müsaade etmeyerek anahtarın da kendisinde olduğunu açıkça ifade etmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde; kendi evinde televizyon izlemekte olan katılan mağdurenin yanına gelerek kardeşinin odasında katılan mağdureye cinsel saldırıda bulunan sanığın bu eyleminde cinsel saldırı suretiyle sınırlı olarak alıkonulma hâlinin söz konusu olması nedeniyle ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun oluşmadığında kuşku bulunmamakta ise de; sanığın bir suç işleme kararı kapsamında değişik tarihlerde sokaktan alarak binanın bodrumu ile çatı katına götürdüğü katılan mağdureye nitelikli cinsel saldırıda bulunmak suretiyle gerçekleşen eylemlerinde beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan katılan mağdureye yönelik cinsel amaçla zincirleme şekilde kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun yasal unsurları itibarıyla oluştuğunun kabulü gerekmektedir.
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/12279 Karar: 2018/92 Tarih: 16.01.2018
-
TCK 109. Madde
-
Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu
Hükmedilen cezaların sürelerine göre, sanıklar …, …, …, …, …, …, … ve … savunmanının duruşmalı inceleme isteminin 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nın 318. maddesi gereğince REDDİNE,
Gerekçeli karar başlığında, suç tarihinin “16.01.2011” yerine “16.01.2010” olarak yazılması, yerinde giderilmesi olanaklı maddi yazım hatası olarak kabul edilmiştir.
I-) Sanıklar …, …, …, …, …, …, … ve … hakkında cinsel saldırı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Sanık … 18 yaşını doldurmadığı halde, 5271 sayılı CMK’nın 185. maddesine aykırı olarak 13/10/2011,, 28/02/2012 ve 08/05/2012 günlü oturumların kapalı yerine açık yapılması, telafisi mümkün olmadığından;
Sanıklar hakkında hüküm kurulurken, doğrudan 5237 sayılı TCK’nın 109. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca temel cezanın tayin edilmesi gerekirken, anılan maddenin uygulama yeri olmayan (1) numaralı fıkrası uyarınca cezanın belirlenip ardından da (2) numaralı fıkranın uygulanması, sonuca etkili görülmediğinden;
24.11.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün, 2014/140-2015/85 Esas ve Karar sayılı kararına göre TCK’nın 53. madde uygulamasının infazda gözetilmesi olanaklı görülüp,
Sanık ….ın, aynı gece mağdureye karşı birden çok kez cinsel saldırı suçunu işlediği, ayrıca her bir sanığın cinsel saldırı fiiline diğer sanığın katıldığı dikkate alınarak, sanıklar hakkında tayin olunan temel cezanın TCK’nın 43. maddesi uyarınca artırılması gerektiği gözetilmeden noksan ceza tayini karşı temyiz bulunmadığından, anılan hususlar bozma nedeni yapılmamıştır.
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre, sanıklar …, …, …, …, …, …, … ve … savunmanının temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, eleştiri dışında usul ve yasaya uygun bulunan hükümlerin tebliğnameye uygun olarak ONANMASINA,
II-) Sanık …. hakkında yağma suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
a-) Yakınan …‘ün, 21/04/2011 ve 04/06/2013 günlü oturumlarda, suç konusu çanta içerisindeki eşyaların ve cep telefonunun bedelinin tümüyle kendisine ödendiğini beyan ettiğinin anlaşılması karşısında, sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 168. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanma olanağının karar yerinde tartışmasız bırakılması,
b-) 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin 24.11.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün, 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı kararı ile iptal edilmiş olması nedeniyle, anılan değişikliğin karar yerinde yeniden değerlendirilmesi zorunluluğu,
Bozmayı gerektirmiş, sanık … savunmanının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, 16/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/12193 Karar: 2018/145 Tarih: 09.01.2018
-
TCK 109. Madde
-
Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu
İlk derece mahkemesince verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelendi.
Kovuşturma evresinde mağdure Demet ile babası Ertan’ın sanıklardan şikayetçi olmadıklarını beyan etmeleri karşısında yaş küçüklüğü nedeniyle tayin edilen vekilin hükümleri temyize hakkı bulunmadığından mağdure Demet vekilinin temyiz isteminin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK’nın 317. maddesi uyarınca; sanık … müdafiin duruşmalı inceleme talebinin ise hükmedilen ceza miktarları nazara alındığında 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK’nın 318. maddesi uyarınca Reddiyle, incelemenin sanıklar Mahir, Bünyamin, Mehmet ve suça sürüklenen çocuk müdafileri, sanık …, katılan mağdureler Sıla ile Sema vekili ve O Yer Cumhuriyet Savcısının temyizleriyle sınırlı olarak yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:
Sanık … hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma (iki kez), beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun basit cinsel istismarı (dört kez) suçlarından kurulan beraat; sanık … hakkında cinsel taciz suçundan kurulan düşme, beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun basit cinsel istismarı suçundan kurulan beraat; sanık … hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma (iki kez), çocuğun basit cinsel istismarı suçlarından kurulan mahkumiyet; sanık … hakkında çocuğun basit cinsel istismarı, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan mahkûmiyet ve suça sürüklenen çocuk hakkında beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun basit cinsel istismarı suçundan kurulan beraat hükümlerinin incelenmesinde;
Sanık … hakkında mağdure Sema’ya yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan dolayı 5237 sayılı TCK’nın 109/1. maddesi gereğince tayin edilen 1 yıl hapis cezası üzerinden aynı Kanunun 109/3-b, 109/3-f. maddeleri gereğince bir kat arttırım yapıldığında 2 yıl yerine 4 yıl hapis cezası belirlenmiş ise de, bu husus sonraki uygulamaların doğru olarak yapılması karşısında sonuç cezaya etkili görülmediğinden bozma nedeni yapılmamıştır.
Delillerle iddia ve savunma; duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, beraati, düşmesi ve sübutu kabul olunan fiillerin eleştiri dışında unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatları yapılmış bulunduğundan, sanıklar Mahir, Bünyamin, Mehmet ile suça sürüklenen çocuk müdafileri; sanık …; katılan mağdureler Sıla ve Sema vekili ile O Yer Cumhuriyet Savcısının yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle sanık … hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma (iki kez) ve beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun basit cinsel istismarı (dört kez) suçlarından kurulan beraat; sanık … hakkında cinsel taciz suçundan kurulan düşme ve beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun basit cinsel istismarı suçundan kurulan beraat; suça sürüklenen çocuk hakkında beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun basit cinsel istismarı suçundan kurulan beraat hükümleri ile sanık … hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma (iki kez), çocuğun basit cinsel istismarı suçlarından kurulan mahkûmiyet; sanık … hakkında çocuğun basit cinsel istismarı, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerinin ONANMASINA,
Sanık … hakkında yağma suçundan (iki kez) kurulan hükümlerin temyiz incelemesine gelince;
Mağdure Sema 19.12.2014 tarihli istinabe suretiyle alınan beyanında sanığın kendilerine “kafeye çay getirmezseniz, bu kafede çalışamazsınız,” şeklinde tehdit ettiğine dair anlatımda bulunmuş ise de, 14.09.2015 tarihli celsede Mahir’e sadece çay alması için 10 TL verdiğini ve eylemde herhangi bir tehdit bulunmadığını, Demet’ten de para almadığını belirtmek suretiyle çelişkiye düşmesi, mağdurelerin sanığın kendilerine zor kullandıklarını bildirmelerine karşın aynı işyerinde çalışmaya devam etmelerinin hayatın olağan akışına uygun olmaması, sanığın aşamalardaki istikrarlı savunması ve tüm dosya içeriği nazara alındığında, atılı suçları işlediği hususunda cezalandırılmasına yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilerek karar verilmesi yerine delillerin değerlendirilmesinde hataya düşülerek yazılı şekilde hükümler kurulması,
Kanuna aykırı, sanık … müdafii, O Yer Cumhuriyet Savcısı ile katılan mağdure Sema vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 09.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/444 Karar: 2018/63 Tarih: 08.01.2018
-
TCK 109. Madde
-
Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu
İlk derece mahkemesince verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelendi.
Sanıklar haklarında konut dokunulmazlığının ihlali suçundan dolayı 5271 sayılı CMK’nın 231/5. maddesi uyarınca verilen hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararlar itirazı kabil kararlardan olup temyiz yeteneğinin bulunmadığı ve sanıklar müdafiin anılan kararlara yönelik temyiz isteminin aynı Kanunun 264. maddesine göre itiraz kabul edilip gerekli kararın mahallinde merciince verilmesi gerektiği anlaşıldığından, incelemenin sanıklar haklarında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:
Sanıkların, olay tarihinde ikametine girdikleri mağduru kollarından sürüklemek suretiyle bahçeye çıkartıp tehdit ederek bir süre tuttukları tüm dosya içeriğinden anlaşılmakla, mevcut haliyle olayda, mağdurun bir yerde kalmak hürriyetinden hukuka aykırı olarak yoksun bırakılması nedeniyle atılı suçun tamamlandığı nazara alındığında tebliğnamedeki bozma isteyen düşünceye iştirak edilmemiş, oluş ve kabule göre müsnet suçu birlikte işleyen sanıklar haklarında TCK’nın 109/3-b. maddesinin uygulanmaması ise aynı maddenin 3-a fıkrasının tatbik edilmesi karşısında sonuca etkili bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Delillerle iddia ve savunma; duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, sübutu kabul olunan fiillerin eleştiri dışında unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatları yapılmış bulunduğundan, sanıklar müdafiin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA, 08.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/5833 Karar: 2017/5286 Tarih: 02.11.2017
-
TCK 109. Madde
-
Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu
İlk derece mahkemesince verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelendi;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen 21.06.2005 gün ve 61/82 Sayılı Kararında vurgulandığı üzere, hükmün temyiz edilebilir olup olmadığını belirleme bakımından hüküm tarihindeki kanuni düzenlemenin dikkate alınması gerektiği, 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 Sayılı Kanun’un 26. maddesiyle 5320 Sayılı Kanuna eklenen geçici 2. madde ile hapis cezasından çevrilenler hariç sonuç olarak hükmedilen 3.000 TL’ye kadar ( 3.000 TL dahil ) para cezaları kesin nitelikte olup, sanık … hakkında mala zarar verme suçundan doğrudan verilen adli para cezasının miktarı itibariyle kesin olmasından dolayı temyizi mümkün bulunmadığından, sanık … ile katılanlar vekilinin anılan hükme yönelik temyiz istemlerinin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek 1412 Sayılı CMUK’nın 317. maddesi uyarınca Reddiyle, incelemenin sanıklar haklarında diğer atılı suçlardan kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:
KARAR : Sanıklar haklarında konut dokunulmazlığının ihlali suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerinin incelenmesinde,
Sanıklar haklarında atılı suçtan dolayı 5237 Sayılı TCK’nın 116/1-4. maddelerine göre verilen 1 yıl 6 ay hapis cezaları aynı Kanunun 119. maddesiyle bir kat arttırıldığında 2 yıl 12 ay yerine 3 yıl olarak belirlenmesi TCK’nın 62/1. maddesiyle yapılan indirimle doğru ceza miktarlarının bulunması sebebiyle bozma nedeni yapılmamış ve hükümlerden sonra 5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesiyle ilgili olarak 24.11.2015 tarihli, 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı ilamıyla verilen iptal kararının infaz aşamasında nazara alınması mümkün görülmüştür.
Delillerle iddia ve savunma; duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, sübutu kabul olunan fiillerin eleştiri dışında unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatları yapılmış bulunduğundan, sanıklar … ve …, sanık … müdafii ile bir kısım katılanlar vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,
Sanık … hakkında kasten yaralama suçundan kurulan beraat hükmünün incelenmesinde;
Dosya kapsamına uygun şekilde sanık …‘in, mağdure …‘ya yönelik kasten yaralama eyleminin kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun cebir unsuru içinde kaldığı kabul edilerek bu suçtan hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde beraat hükmü kurulması,
Sanıklar haklarında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerinin temyiz incelemesine gelince,
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Sanıkların, mağdurlara yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun eylemlerini TCK’nın 109. maddesinin üçüncü fıkrasında sayılan nitelikli hallerden birden fazlasını ihlal ederek gerçekleştirmeleri sebebiyle temel cezaların ve mağdur sayısı da dikkate alınarak aynı Kanunun 43/2. maddesince yapılacak arttırım miktarının alt sınırdan bir miktar uzaklaşılarak belirlenmesi yerine yazılı şekilde cezaların eksik tayini,
Mahkemece sanıklar haklarında hükümler kurulurken önce TCK’nın 109/1, daha sonra 109/2. maddelerinin tatbiki suretiyle kademeli uygulama yapılması,
Hükümlerden sonra 24.11.2015 günlü, 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı ilamı ile 5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesi yönünden kısmi iptal kararı verildiğinden, anılan husus nazara alınarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanıklar … ve …, sanık … müdafii ile bir kısım katılanlar vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.11.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/2501 Karar: 2017/4209 Tarih: 26.09.2017
-
TCK 109. Madde
-
Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu
İlk derece mahkemesince verilen kısmen re’sen de temyize tabi hükümler ile temyiz isteminin kısmen reddine dair Ek kararın sanıklar müdafileri, katılan mağdureler vekili ile müşteki Bakanlık vekili tarafından temyiz edilmesi ve sanıklar … müdafilerince incelemenin duruşmalı yapılmasının talep edilmesi üzerine, dosya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğname ile Daireye gönderilmekle 21.06.2017 Çarşamba saat 09.30’a duruşma günü tayin olunarak sanıklar … müdafilerine çağrı kâğıdı gönderilmişti.
Belirlenen tarihte yapılan duruşmaya sanıklar … müdafilerinin katılmaması sebebiyle incelemenin duruşmasız yapılmasına karar verildikten sonra 02.12.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6763 Sayılı Kanunla getirilen düzenlemeler de gözetilerek evrak tetkik edildi.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen 21.06.2005 gün ve 61/82 Sayılı Kararında vurgulandığı üzere, hükmün temyiz edilebilir olup olmadığını belirleme bakımından hüküm tarihindeki kanuni düzenlemenin dikkate alınması gerektiği, 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 Sayılı Kanun’un 26. maddesiyle 5320 Sayılı Kanuna eklenen geçici 2. madde ile hapis cezasından çevrilenler hariç sonuç olarak hükmedilen 3.000 TL’ye kadar (3.000 TL dahil) para cezaları kesin nitelikte olup buna göre mahkemece sanık … hakkında hakaret suçundan doğrudan tayin edilen 1.500 TL ve kasten yaralama suçundan verilen 2.000 TL adli para cezasına dair hükümlerin miktar itibariyle kesin olması sebebiyle CMUK’nın 305/1. maddesi gereğince temyizi mümkün bulunmadığından, sanık … müdafiin anılan hükümlere yönelik temyiz isteminin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek 1412 Sayılı CMUK’nın 317. maddesi gereğince Reddine karar verilmesinin ardından 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun 20/2. maddesi uyarınca Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının her aşamada kamu davalarına katılma ve hükümleri temyiz etme hakkının bulunduğu ve Bakanlık vekili tarafından sunulan katılma ve temyiz istemli dilekçede de açıkça katılma iradesinin ortaya konulduğu anlaşıldığından, 6284 Sayılı Kanun’un 20/2. maddesi de gözetilerek 5271 Sayılı CMK’nın 237/2. maddesi gereğince Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının katılan ve vekilinin katılan vekili sıfatıyla davaya katılmasına karar verildikten sonra yapılan incelemede gereği düşünüldü:
KARAR : Sanık … hakkında kasten yaralama ve hakaret suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerine yönelik temyiz isteminin reddine dair Ek kararın incelenmesinde;
Gerekçesi gösterilmek suretiyle temyiz isteminin reddine dair verilen Ek karar usul ve kanuna uygun olduğundan, katılan Bakanlık vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle Ek kararın ONANMASINA,
Sanık … hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma (mağdure …‘ya yönelik), çocuğun basit cinsel istismarı (mağdure …‘ya yönelik), hakaret (mağdureler … ile …‘ya yönelik ike kez) suçlarından; sanık … hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma (mağdureler … ile …‘ya yönelik iki kez), çocuğun basit cinsel istismarı (mağdure …‘ya yönelik) suçlarından; sanık … hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma (mağdureler … ile …‘ya yönelik iki kez), çocuğun basit cinsel istismarı (mağdure …‘ya yönelik) suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleri ile sanıklar haklarında nitelikli yağma suçundan verilen beraat kararlarının incelenmesinde;
Hükümlerden sonra 5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesiyle ilgili olarak 24.11.2015 tarihli, 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı ilamıyla verilen iptal kararının mahkumiyet hükümleri yönünden infaz aşamasında nazara alınması mümkün görülmüştür.
Delillerle iddia ve savunma; duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, sübutu kabul olunan fiillerin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatları yapılmış bulunduğundan, sanıklar müdafileri, katılan mağdureler vekili ile katılan Bakanlık vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, sanık … hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma (mağdure …‘ya yönelik), çocuğun basit cinsel istismarı (mağdure …‘ya yönelik), hakaret (mağdureler … ile …‘ya yönelik iki kez) suçlarından; sanık … hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma (mağdureler … ile…‘ya yönelik iki kez), çocuğun basit cinsel istismarı (mağdure …‘ya yönelik) suçlarından; sanık … hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma (mağdureler … ile …‘ya yönelik iki kez), çocuğun basit cinsel istismarı (mağdure …‘ya yönelik) suçlarından kurulan kısmen re’sen de temyize tabi mahkûmiyet hükümleri ile sanıklar haklarında nitelikli yağma suçundan verilen beraat kararlarının ONANMASINA,
Sanık … hakkında mağdure…‘ya yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve kasten yaralama suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerinin temyiz incelemesine gelince;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Sanık …‘un mağdure …‘ya yönelik eylemlerinin bütün halinde TCK’nın 109 /2. maddesinde düzenlenen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu oluşturduğu ve kasten yaralamanın bu suçun cebir unsuru içinde kaldığı gözetilmeden, sanık hakkında ayrıca kasten yaralama suçundan da mahkumiyet hükmü kurulması,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık … müdafii, katılan mağdureler vekili ile katılan Bakanlık vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek 1412 Sayılı CMUK’nın 321 maddesi uyarınca BOZULMASINA, 26.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/1184 Karar: 2017/2759 Tarih: 11.07.2017
-
TCK 109. Madde
-
Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu
Hüküm kısmında mağdur “… isminin “… olarak yanlış yazılması, yerinde düzeltilmesi mümkün maddi hata olarak kabul edilmiştir.
Sanıklar … ve … oğlu … hakkında mağdurlar … ve … yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karara karşı itiraz yolu açık olup, sanıkların savunmanlarının bu konudaki istemi üzerine, Denizli 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 01.03.2013 tarih 2013/142 Değişik İş sayılı kararı ile “itirazın reddine” karar verildiği ve itiraz üzerine verilen kararların 5271 Sayılı CMK’nın 271/4.maddesi gereğince kesin olduğu anlaşıldığından; sanıklar … ve … oğlu … savunmanlarının bu konudaki vaki talepleri inceleme dışı bırakılarak yapılan incelemede;
I- ) Sanıklar Halil oğlu … ve … hakkında mağdurlar …‘a yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan hükümlerin incelenmesinde;
Sanıklar hakkında mağdur …‘a yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun bırakmaya kalkışma suçundan kurulan hükümde; sanıkların bazılarının ellerinde bıçak bulunduğu halde, mağdurları kaçırmaya kalkıştıklarının anlaşılması karşısında; 5237sayılı TCK’nın 109. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrasının ( b ) ve ( f ) bendinin yanı sıra ( a ) bendi ile de uygulama yapılması gerektiğinin gözetilmemesi karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamış ve 5237 Sayılı TCY’nın 53/1. maddesinde belirtilen hak yoksunluklarına hükmedilmemiş ise de, kasten işlenen suçlarda hapis cezasına mahkumiyetin yasal sonucu olan ve 5237 Sayılı TCK’nın 53 /1.maddesinde öngörülen belirli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma tedbirlerinin, cezaların yerine getirilmesi ( infaz ) aşamasında gözetilmesi olanaklı kabul edilmiştir.
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre, sanıklar … oğlu … ve … savunmanlarının temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, eleştiri dışında usul ve yasaya uygun bulunan hükmün, tebliğnameye uygun olarak ONANMASINA,
II- ) Sanık … hakkında mağdur … yönelik yağma suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;
Olay günü, sanıkların araçları ile mağdurların bulunduğu aracı takip ettikleri, mağdurların yanlış yola sapmaları sebebiyle kısa süreli durmalarından yararlanarak sanıkların bazılarının ellerinde bıçak bulunduğu halde mağdurların aracına saldırıp mağdurlar … ve … kaçırmaya kalkıştıkları, sanık … aracın içerisinde bulunan mağdura ait çantayı aldığının anlaşılması karşısında; somut olayda, sanıkların önceden engeller koyarak ve tertibat alarak yolunu kesmek biçiminde bir hareketlerinin bulunmadığı ve bu bağlamda “yol kesmek”den söz edilemeyeceği gözetilmeden bu bent ile uygulama yapılması yasaya aykırı ise de, sanıkların bazıların ellerindeki bıçakları göstermek suretiyle tehdit ettiklerinin anlaşılması karşısında, sanık hakkında; 149/1-h maddesinin yanında TCK’nın 149/1. maddesinin ( a ) maddesininde uygulanması gerektiği gözetilmeden hüküm kurulduğu anlaşılmakla, sonuca etkili görülmediğinden bozma nedeni yapılmamıştır.
Dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre; suçun sanık tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Sanık … hakkında mağdur … yönelik eylemi hırsızlık suçu olarak nitelendirilerek kurulan Denizli 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 26.01.2006 gün 2005/218 Esas ve 2006/13 Karar sayılı önceki hükmünde, aleyhe temyiz söz konusu olmadığı halde, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1.maddesi yollamasıyla 1412 Sayılı CMUK’nın 326/ son maddesine göre sanığın kazanılmış hakkı korunmadan fazla cezaya hükmolunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık … savunmanının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeple tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 5320 Sayılı Kanun’un 8/1.maddesi yollamasıyla 1412 Sayılı CMUK’nın 322.maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, sanık … hakkında, mağdur Ünal’a yönelik yağma eylemi sebebiyle kurulan hüküm fıkrasına “5320 Sayılı Kanun’un 8/1.maddesi yollamasıyla 1412 Sayılı CMUK’nın 326/ son maddesine göre kazanılmış hakkı gözetilerek 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına” ibaresinin eklenmesine, eleştiri dışında diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
III- ) Sanık … oğlu … hakkında mağdur … yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan; sanık … hakkında mağdur … yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;
Sanık Orhan oğlu … hakkında, eylemine uyan ve zamanaşımı bakımından daha lehe hükümler içeren 765 Sayılı TCK’nın 429,, 61. maddelerinde tanımlanan kız ve kadın kaçırma suçunun aynı Kanun’un 102/3. maddesinde öngörülen 10 yıllık olağan zamanaşımı süresinin, sanık …. oğlu …‘nın savunmasının alındığı 01.10.2002 tarihinden 29.01.2013 olan hüküm tarihine kadar herhangi bir mahkumiyet hükmü kurulmamış olup aynı Kanun’un 104. maddesinde belirtilen zamanaşımını kesen sebeplerin gerçekleşmemiş olması nedeniyle;
Sanık … hakkında, eylemine uyan 765 Sayılı TCY.nın 430/1,, 61,, 102/3. maddelerine göre, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 Sayılı TCY.nın aynı suça uyan 109/2,, 109/3-a,b,f,, 109/5,, 35/2,, 66/1-d,, 66/2,, 67/4. maddelerinin ayrı ayrı ve bir bütün olarak uygulanması sonucu, anılan Kanun’un 7/2 ve 5252 Sayılı Kanun’un 9/3. maddeleri ışığında, zamanaşımı bakımından 765 Sayılı Kanun hükümlerinin sanık yararına olması ve aynı Kanun’un 102/3. maddesinde öngörülen 10 yıllık olağan zamanaşımı süresinin, sanık …‘un savunmasının alındığı
01.10.2002 tarihinden 29.01.2013 olan hüküm tarihine kadar herhangi bir mahkumiyet hükmü kurulmamış olup aynı Kanun’un 104. maddesinde belirtilen zamanaşımını kesen sebeplerin gerçekleşmemiş olması nedeniyle; sanıklar hakkında açılan kamu davasının asli zamanaşımının geçmesi nedeni ile düşmesine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde mahkumiyetlerine hükmedilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar … oğlu … ve … savunmanlarının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeple tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1.maddesi yollamasıyla 1412 Sayılı CMUK’nın 322.maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak sanıklar hakkında açılan kamu davasının zamanaşımı sebebiyle DÜŞMESİNE, 11.07.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/6869 Karar: 2017/3035 Tarih: 01.06.2017
-
TCK 109. Madde
-
Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Sanık hakkında mağdureye yönelik ırza geçme suçundan dolayı 5252 Sayılı Kanun’un 9/3. maddesi gereğince suç tarihinde yürürlükte olan 765 Sayılı ile sonradan yürürlüğe giren 5237 Sayılı maddeleri karşılaştırılırken eylemin teşebbüs safhasında kalmasından dolayı 765 Sayılı TCK’nın 61. maddesinin tatbikinde azami had olan 2/3 oranında indirim yapıldığı halde buna karşılık gelen 5237 Sayılı TCK’nın 35/2. maddesi uyarınca azami oran olan 3/4 nispetinde indirim yapılarak buna göre lehe aleyhe kanun değerlendirmesi yapılması gerekirken, orantılılık ilkesine aykırı şekilde TCK’nın 35/2. maddesi gereğince 2/3 oranında indirim yapılıp buna göre 765 Sayılı TCK’nın lehe olduğu kabul edilerek hüküm kurulması,
Sanık hakkında reşit mağdureyi zorla kaçırıp alıkoyma eylemi sebebiyle hüküm kurulurken gerekçe gösterilmeksizin alt sınırdan uzaklaşılarak ceza tayin edilmesi ve hükmün gerekçe kısmında 5237 Sayılı TCK’nın 109/2. maddesindeki cezanın alt sınırı itibariyle 2 yıl hapis olarak temel cezanın belirlenip aynı Kanunun 109/3-a, 3-b. maddeleriyle bir kat arttırım yapılırken 4 yıl yerine 4 yıl 6 ay ceza tayin edilip lehe aleyhe kanun değerlendirmesi buna göre yapılarak çelişkiye düşülmesi suretiyle hüküm kurulması,
Dosya kapsamına göre sanığın, mağdureye yönelik kanıtlanan eyleminin suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 Sayılı TCK’nın 179/2-3. maddelerinde düzenlenen hürriyeti tahdit suçunu oluşturduğu gözetilerek, lehe Kanun değerlendirmesinin bu maddeler üzerinden yapılması gerekirken, suç vasfının tayininde yanılgıya düşülerek yapılan karşılaştırma neticesinde yazılı şekilde zorla kaçırıp alıkoyduğu reşit olmayan mağdureyi şehevi harekette bulunmadan kendiliğinden serbest bırakma suçundan hüküm kurulması,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin ceza miktarları itibariyle sanığın kazanılmış hakkı saklı kalmak kaydıyla hükümlerin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek 1412 Sayılı CMUK’nın 321, 326. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 01.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/2353 Karar: 2017/1770 Tarih: 23.05.2017
-
TCK 109. Madde
-
Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu
Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
5237 Sayılı TCK’nın hazırlanmasında “ kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır” ilkesi esas alınmıştır. Dolayısıyla gerçek içtima kuralı benimsenmiştir. Bunun istisnaları “suçların içtimaı” bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı ceza hükmedilecektir. 5237 Sayılı suçların içtimaı bölümünde TCK. 42. ( bileşik suç ), TCK.43. ( zincirleme suç ) ve TCK.44. ( fikri içtima ) maddelerine yer verilmiştir. Farklı neviden içtima 5237 Sayılı kanunun 44.maddesinde düzenlenmiştir.
Kanun koyucu işlediği bir fiille birden fazla farklı suçu işleyen failin, fiilinin tek olması sebebiyle en ağır ceza ile cezalandırılmasını yeterli görmüştür. Bu şekilde “non bis in idem” kuralı gereğince bir fiilden dolayı kişinin birden fazla cezalandırılmasının önüne geçilmesi amaçlanmıştır.
Bu bağlamda “tek fiil” veya “bir fiil” den ne anlaşılması gerektiğinin değerlendirilmesi gerekir. Doğal anlamda her beden hareketi ayrı bir hareketi oluşturmakta ise de; hukuki anlamda hareketin tek olması ile ifade edilmek istenen husus, doğal anlamda birden fazla hareket bulunsa dahi, hareketlerin, hukuki nedenlerden dolayı değerlendirilmede birlik oluşturması suretiyle tek hareket olarak kabulüdür. Yani fiil ve hareketin tek olması, doğal anlamda değil hukuki anlamda tekliği ifade etmektedir.
Bir kısım suçların işlenmesinde doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de, ortaya konulan bu davranışlar suçun kanuni tanımında yer alan hukuki anlamdaki “tek bir fiil” oluşturmaktadır.5237 Sayılı TCK’nın genel hükümlerinde yer alan fikri içtima kuralı şartların varlığı halinde kural olarak her suç için uygulanabilir. İstisnalar ayrıktır.
5237 Sayılı TCK’nın altı fıkra halinde düzenlenen “Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” başlıklı 109. maddesinin birinci ve ikinci fıkrası; “ ( 1 ) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
( 2 ) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur” şeklinde olup, maddenin birinci fıkrasında, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun temel şekli, ikinci fıkrasında ise, suçun cebir, tehdit veya hile ile işlenmesi nitelikli hal olarak kaleme alınmıştır.
Maddenin üçüncü fıkrasında altı bend halinde, suçun silahla, birden fazla kişi ile birlikte, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanmak suretiyle, üstsoy, altsoy veya eşe karşı, çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi nitelikli haller olarak yaptırıma bağlanmış, dördüncü fıkrasında, suçun netice sebebiyle ağırlaşmış haline, beşinci fıkrasında, cinsel amaçla işlenen özgürlüğü kısıtlama suçuna yer verilmiş, altıncı fıkrasında ise, suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun sonucu itibariyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi halinde, ayrıca bu suça dair hükümlerin de uygulanacağı belirtilmiştir.
Yağma suçu 5237 Sayılı TCK’nın 148-150. maddelerinde düzenlenmiştir. Bir başkasının kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da mal varlığı itibariyle büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan kişinin eylemi yağma suçunu oluşturur.
5237 Sayılı TCK’nın 148. maddesinin5237 Sayılı TCK’nın 148. maddesinin 1. fıkrasında suçun temel şekli, 2. fıkrasında senedin yağması, 3.fıkrasında cebir karinesine yer verip, aynı kanunun 149. maddesinde nitelikli yağma, 150. maddesinde ise kişinin hukuki bir ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla yağma suçu işlenmesi ile yağmada değer azlığı düzenlenmiştir.
765 Sayılı “gasp” olarak adlandırılan yağma 495,496,497,498, 499. maddelerinde düzenlenmiştir. 765 Sayılı TCK’nın 499.maddesinde “Her kim, para veya eşya veya hukukça hükmü haiz bir senet almak için bir kimseyi hapseder yahut dağa veya tenha bir mahalle kaldırırsa, maksadına nail olmamış ise onbeş seneden yirmi seneye kadar; maksadına nail olmuş ise cezanın yukarı haddine hükmolunacağı” belirtilmiştir.765 Sayılı TCK’nın 499.maddesindeki suç tipi 5237 Sayılı düzenlenmemiştir. Hal böyle olunca,765 Sayılı TCK’nın 499. maddesinde anlamını bulan suç teşkil eden haksız bir fiil 5237 Sayılı Kanun döneminde işlendiğinde suç teşkil eden eylem yağma ve hürriyeti tahdit olarak ele alınacaktır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
I- )Olay günü sabah saatlerinde sanık …‘nin yanında arkadaşı diğer sanık … ile beraber otele gelip müşteki … ve mağdur …‘u araçla “hayvan alımına daha sonra gideriz” diyerek evlerine götürdüğü, bir süre sonra da burada müştekiden borcunu ödemesini istediği, “parayı ödemezsen buradan çıkış yok, öldürürüz” şeklinde tehdit ederek müşteki ve mağduru zorla alıkoydukları, tehditler sebebiyle müştekinin 60 adet küçükbaş hayvanı sanıklara teslimini kabul etmek zorunda kaldığı,hayvanların teslimi halinde sanıkların müşteki ve mağduru serbest bırakmayı kabul ettikleri ve suça konu hayvanların teslimini sağladıktan sonra mağdurları araçla otobüs terminaline götürüp serbest bıraktıklarının anlaşılması karşısında, 765 Sayılı TCK’nın 308.maddesindeki düzenlemeye 5237 Sayılı Kanun da yer verilmemiş olup 5237 Sayılı TCK’nın 150/1.maddesi de bu anlamda ele alınamayacağı dikkate alındığında, hukuki alacağın tahsili amacıyla hareket ile müştekiyi tehdit ederek; ayrıca müşteki ve mağdurun dolaşım özgürlüğünü sınırlayan sanıkların eyleminin 5237 Sayılı TCK’nın 109.maddesindeki hürriyeti tahdit suçu ile aynı kanunun 150/1. maddesinde öngörülen yağmanın daha az cezayı gerektiren halini ayrı ayrı oluşturduğu dikkate alınmadan 5237 Sayılı TCK’nın 44. maddesindeki fikri içtima kuralına farklı anlam yükleyerek yazılı şekilde hüküm kurulması,
II- ) Kabul ve uygulamaya göre de;
1- ) Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun, mağdur sayısınca oluştuğu halde TCK’nın 43. maddesiyle uygulama yapılması,
2- )Sanıkların, müşteki … ve mağdur …‘un şahıslarına zarar vermeksizin serbest bıraktıklarının anlaşılması karşısında; haklarında 5237 Sayılı TCK’nın 110.maddesinin uygulanmaması,
3- )Sanıkların hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar TCK’nın 53 /1-a-b-c-d-e maddesinde yazılı hakları kullanmaktan yoksun bırakılmalarına; ancak, TCK’nın 53/3. maddesi uyarınca koşullu salıverildikleri takdirde, kendi altsoyu üzerinde TCK’nın 53/1-c bendinde sayılan hakları kullanmaktan yoksunluklarının sona erdirilmesine karar verilmiş ise de; 24.11.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün, 2014/140-2015/85 Esas ve Karar sayılı kararı ile TCK’nın 53/1-b maddesinde yazılı, “seçme, seçilme ve diğer siyasi hakları kullanmaktan”ibaresinin iptal edilmiş olması sebebiyle karar yerinde yeniden değerlendirilmesi zorunluluğu,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar … ve … savunmanının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeplerle isteme kısmen uygun olarak BOZULMASINA, 5320 Sayılı Kanun’un 8 /1. maddesi aracılığı ile 1412 Sayılı CMUK’nın 326/ son maddesi uyarınca sanıkların kazanılmış haklarının korunmasına, 23.05.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/12453 Karar: 2017/2322 Tarih: 02.05.2017
-
TCK 109. Madde
-
Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu
İlk derece mahkemesince verilip kısmen re’sen de temyize tabi hükümlerin sanıklar ile suça sürüklenen çocuklar müdafileri, katılanlar vekili, katılan … vekili, sanıklar … tarafından temyiz edilmesi ve suça sürüklenen çocuklar … müdafilerince incelemenin duruşmalı yapılmasının talep edilmesi üzerine, dosya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğname ile Daireye gönderilmekle, 05.04.2017 Çarşamba saat 09.30’a duruşma günü tayin olunarak adları geçen sanıklar ile suça sürüklenen çocuklar müdafilerine çağrı kağıdı gönderilmişti.
Belli günde Hakimler Kurulu duruşma salonunda toplanarak Yargıtay Cumhuriyet Savcısı hazır olduğu halde oturum açıldı.
Yapılan tebligat üzerine sanıklar … ve … müdafilerinin gelmediği, ayrıca bir talepte de bulunmadığı, anlaşılmakla Yargıtay Cumhuriyet Savcısının uygun görülen talep ve mütalaası dairesinde DURUŞMASIZ inceleme yapılmasına oybirliğiyle karar verildikten sonra duruşmaya devam olundu.
Yapılan tebligat üzerine dosyadaki vekaletnamelere dayanarak sanık … adına gelen vekili, sanık … adına gelen vekili sanıklar …, …, … adına dosyadaki vekaletnameye dayanarak ve sanıklar … ve … adına dosyadaki yetki belgesine dayanarak gelen vekili ibraz ettiği vekaletnameye dayanarak sanık … adına gelen vekili duruşmaya başlandı.
Duruşma isteğinin süresinde ve yerinde olduğu anlaşıldıktan sonra uygun görülen talep ve mütalaa dairesinde sanıklar …, …, …, …, …, …, … ve … haklarında DURUŞMALI inceleme yapılmasına oybirliğiyle karar verilerek tefhim olunduktan sonra işin açıklanmasına dair raportör üye tarafından düzenlenen rapor okundu.
Raportör üye rapora ilave edecek bir cihet bulunmadığını bildirdi.
Sanıklar müdafileri temyiz layihalarını açıklayarak savunmalarda bulunup müvekkilleri haklarındaki hükümlerin BOZULMASINI istediler.
Yargıtay Cumhuriyet Savcısı tebliğname içeriğini tekrar etti.
Son sözleri sorulan sanıklar müdafileri savunmalarına ilave edecek bir cihet bulunmadığını bildirmekle dosya incelenerek karar verilip tefhim olunmak üzere duruşmanın 03.05.2017 Çarşamba günü saat 09.30’a bırakılmasına oybirliğiyle karar verildi.
Belli günde oturum açıldı. Dava evrakı incelenerek gereği görüşülmüş olduğundan aşağıda yazılı karar ittihaz olundu.
Suça sürüklenen çocuklar … müdafileri ile sanıklar … ve … müdafilerinin kanuni süresinden sonra yaptığı duruşmalı inceleme taleplerinin hükmedilen ceza miktarları da nazara alınıp 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek 1412 Sayılı CMUK’nın 318. maddesi uyarıca reddiyle, incelemenin bu sanıklar ile suça sürüklenen çocuklar yönünden duruşmasız yapılmasına karar verildikten sonra evrak tetkik edildi.
02.12.2016 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren ve TCK’nın 103. maddesinde değişiklik yapan, 6763 Sayılı Kanunla getirilen düzenlemeler de gözetilip dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Sanık … hakkında tehdit, sanık … hakkında çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçlarından kurulan beraat hükümlerinin incelenmesinde;
Delilleri takdir ve gerekçesi gösterilmek suretiyle verilen beraat hükümleri usul ve kanuna uygun olduğundan, katılanlar vekili ile katılan Bakanlık vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,
Sanık … hakkında cinsel taciz; sanıklar … haklarında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve çocuğun nitelikli cinsel istismarı; suça sürüklenen çocuklar… haklarında çocuğun nitelikli cinsel istismarı; suça sürüklenen çocuklar …, … ile … haklarında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerinin incelenmesinde;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Kendilerini vekille temsil ettiren katılanlara bir kez ve katılan Bakanlık lehine bir kez vekalet ücreti takdir edilerek tüm sanıklar ile suça sürüklenen çocuklardan eşit miktarda alınması yerine tüm sanıklar ve suça sürüklenen çocuklar aleyhine ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi,
Kanuna aykırı, katılanlar vekili; katılan Bakanlık vekili ile sanıklar ve suça sürüklenen çocuklar müdafileri; sanıklar …‘nın temyiz itirazları ile bir kısım sanıklar müdafilerinin duruşmalı inceleme sırasındaki sözlü savunmaları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak bu hususun yeniden duruşma yapılmaksızın aynı Kanunun 322. maddesinin verdiği yetkiye istinaden düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükümlerdeki vekalet ücretine dair bölümlerin çıkartılıp yerlerine “Katılanlar ile katılan … kendilerini vekille temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre, katılan Bakanlık ile katılanlar lehine ayrı ayrı birer kez belirlenen 3.600 TL vekalet ücretinin sanıklar ve suça sürüklenen çocuklardan eşit miktarda alınıp katılanlar ile katılan Bakanlığa verilmesine” ibaresinin eklenmesi suretiyle sair yönleri usul ve kanuna uygun olan kısmen re’sen de temyize tabi hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
Sanık … hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerinin incelenmesinde;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Dosya kapsamına göre, sanığın atılı suçları cebir veya tehditle işlendiğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin, somut ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilmeden, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan hüküm kurulurken temel cezanın TCK’nın 109/1. maddesi yerine aynı Kanunun 109/2. maddesince belirlenmesi ve çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan TCK’nın 103/2. maddesince tayin edilen cezanın şartları oluşmadığı halde 103/4. maddesiyle arttırılması suretiyle cezaların fazla tayini,
Sanıklar … haklarında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve çocuğun nitelikli cinsel istismarı; … haklarında fuhuş; … hakkında fuhuş ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma; suça sürüklenen çocuklar … incelenmesine gelince;
Sanıklar ile suça sürüklenen çocukların aşamalarda atılı suçları işlemediklerine yönelik savunmaları ve tüm dosya kapsamına göre, mağdurenin hiç bir delille desteklenmeyen çelişkili ve soyut beyanları dışında müsnet suçların işlendiği hususunda mahkumiyete yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin, somut ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilmeden, beraatleri yerine yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanıklar ve suça sürüklenen çocuklar müdafileri ile sanıklar … katılanlar ve katılan Bakanlık vekillerinin temyiz itirazları ile bir kısım sanıklar müdafilerinin duruşmalı inceleme sırasındaki sözlü savunmaları bu itibarla yerinde görüldüğünden, kısmen re’sen de temyize tabi hükümlerin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma sebebine göre sanıklar …, …, … TAHLİYELERİNE, başka suçtan tutuklu veya hükümlü olmadıkları takdirde derhal salıverilmeleri hususunun mahalline en seri biçimde bildirilmesi için ilgili yerlere müzekkere yazılmasına, 02.05.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/2127 Karar: 2017/836 Tarih: 07.04.2017
-
TCK 109. Madde
-
Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu
“Sanıklar …, … ve … hakkında yakınan …‘a yönelik; sanık … hakkında yakınan …‘a yönelik; sanıklar … ve … hakkında yakınan …‘a yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerinde, adları geçen sanıklar hakkında ayrı ayrı yapılan uygulamalarda 5271 Sayılı TCK’nın 109/2. maddesiyle hükmedilen 2 yıl 6 ay hapis cezalarının, aynı Kanun’un 109/3-b maddesiyle bir kat artırılması suretiyle sanıklar hakkında sonuçta 5 yıl hapis cezaları ile cezalandırılmalarına hükmedilmiştir.
Sanıklar … ve … savunmanları ile sanık … vasisi temyiz yasa yoluna başvurmuşlar, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 11.09.2014 gün ve 2014/251838 Sayılı tebliğnamesinde hükmün onanmasını istemiştir.
Temyiz incelemesini yapan Yüksek 6. Ceza Dairesi 20.01.2016 gün ve 2015/1285 Esas, 2016/5 Karar sayılı ilamında, anılan uygulamalarla ilgili olarak adları geçen sanıklar hakkındaki hükmün TCK’nın 53. maddesi yönünden düzeltilerek onanmasına karar vermiştir.
5271 Sayılı TCK’nın 61/6. madde5271 Sayılı TCK’nın 61/6. madde ve fıkrasında “Hapis cezasının süresi, gün, ay ve yıl hesabıyla belirlenir” hükmüne aykırı olarak; sanıklar hakkında aynı Kanun’un 109/2. maddesiyle uygulanan 2 yıl 6 ay hapis cezalarının, 109/3-b maddesiyle bir kat artırılması suretiyle sonuçta 4 yıl 12 ay hapis cezaları ile cezalandırılmalarına hükmedilmesi gerekirken, bu husus dikkate alınarak hükmün bu yönden de düzeltilerek onanmasına hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması sebebiyle Yüksek Dairenizin kararının bu kısmına itiraz etme zorunluluğu doğmuştur.
Açıklanan nedenle, itirazın kabulü ile;
Yüksek Dairenizin 20.01.2016 gün ve 2015/1285 Esas, 2016/5 Karar sayılı ilamında, sanıklar …, … ve … hakkında yakınan …‘a yönelik; sanık … hakkında yakınan …‘a yönelik; sanıklar … ve … hakkında yakınan …‘a yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan mahkumiyet hükümleri yönünden verilen “düzeltilerek onanmasına” dair kısmın kaldırılarak; yukarıda izah edildiği şekilde ve diğer kısımları saklı kalmak koşuluyla “düzeltilerek onanmasına” karar verilmesi;
İtiraz Yüksek Daire tarafından yerinde görülmediği takdirde, itirazı incelemek üzere dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesi” itiraz talepleri ile ekli dosya gönderilmekle incelendi;
KARAR : 5271 Sayılı CMK’nın 6352 Sayılı Kanun’un 99. maddesiyle değişik 308. maddesi gereğince yeniden yapılan incelemede;
1- ) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının KABULÜNE,
2- ) Dairemizin 20.01.2016 gün ve 2015/1285 Esas, 2016/5 Karar sayılı ilamın itiraza konu kısmı ile ilgili Düzeltilerek Onama kısmının KALDIRILMASINA,
Sanıklar …, … ve … hakkında, yakınan …‘a yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma; sanık … hakkında, yakınan …‘a yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma; sanıklar … ve … hakkında, yakınan …‘a yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından; sanıklar hakkında verilen mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz davasına göre dosya görüşüldü:
KARAR : 24.11.2005 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün ve 2014/140 - 2015/85 Sayılı kararı ile TCK’nın 53. maddesinde yapılan iptalin, infazda gözetilmesi mümkün görülmekle yapılan incelemede;
Dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre, suçun sanıklar tarafıdan işlendiğini kabulde ve nitelendirmede, eleştiri dışında usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Sanıklar …, …, …‘ın yakınan …‘a karşı hürriyeti tahdit; sanık …‘ın yakınan …‘a karşı hürriyeti tahdit suçundan; sanıklar … ve …‘ın yakınan …‘a karşı hürriyeti tahdit suçlarında; 5237 Sayılı TCK’nın 109. maddesinin 2. fıkras 2. fıkrası gereğince tayin edilen “2 yıl 6 ay hapis cezasının” aynı Kanunun 109. maddesinin 3. fıkrasının ( b ) bendi ile bir kat artırımı yapılırken “4 yıl 12 ay hapis cezası” yerine fazla ceza tayini,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar …, …, … ve vasisi ile savunmanları, katılan …‘ın temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeple BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 Sayılı CMUK’nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, sanıklar …, …, …‘ın yakınan …‘a karşı hürriyetten yoksun bırakma suçlarından hükmolunan “5 yıl hapis cezasının”, “4 yıl 12 ay hapis cezasına”,
Sanık …‘ın yakınan …‘ı hürriyetinden yoksun bırakma suçundan hükmolunan “5 yıl hapis cezasının”, “4 yıl 12 ay hapis cezasına”,
Sanıklar … ve …‘ın yakınan …‘ı hürriyetinden yoksun bırakma suçlarından hükmolunan “5 yıl hapis cezasının”, “4 yıl 12 ay hapis cezasına” indirilmek suretiyle, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 07.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/6835 Karar: 2017/959 Tarih: 03.04.2017
-
TCK 109. Madde
-
Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu
Sanığın kaldığı cezaevi aracılığıyla göndermiş olduğu 09.01.2017 tarihli dilekçesi ile dosyasının onaylanmasını istediği ve bu şekilde temyizden vazgeçme iradesini ortaya koyduğu anlaşıldığından, sanık savunmanının bu aşamada temyiz itirazları inceleme dışı bırakılarak, sanık ve savunmanı ile o yer Cumhuriyet Savcısının temyizi ele alınarak yapılan sınırlı incelemede;
I- ) Sanık hakkında yağma suçundan kurulan hükmün inclenmesinde;
Anayasa Mahkemesinin, TCK’nın 53. maddesindeki hak yoksunluklarına dair 24.11.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 08.10.2015 tarihli, 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararının infaz aşamasında gözetilebileceği değerlendirilerek yapılan incelemede,
Sanık hakkında 5237 Sayılı Kanun’un 58. maddesiyle hüküm kurulurken mükerrirlik uygulamasına, sabıka kaydında gözüken hangi ilamın esas alındığı kararda gösterilmemiş ise de, mahkemece tekerrür iradesi ortaya konulmuş olduğundan ceza yönünden en ağır ilamın infaz aşamasında gözetilmesi olanaklı olduğundan, bozma nedeni yapılmamıştır.
Yapılan yargılamaya, dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde gösterilen ve değerlendirilen delillere, oluşa ve mahkemenin soruşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, suçun oluşumuna ve niteliğine uygun kabul ve uygulamasına, hukuka uygun, yasal ve yeterli olarak açıklanan gerekçeye göre, sanık ve savunmanının yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASI,
II- ) Sanıklar hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan hükümlerin incelenmesine gelince
a- ) Sanık hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre; o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA,
b- ) Sanık hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;
TCK’nın 109. maddesiyleTCK’nın 109. maddesiyle kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu düzenlenmiştir. Maddenin ilk fıkrasında kişinin hürriyetinden yoksun kılma suçunun temel şekli tanımlanmıştır, diğer fıkralarında nitelikli halleri hüküm altına alınmıştır.
Madde gerekçesinde açıklandığı üzere korunan hukuki değer, kişinin kendi istek, arzu ve iradesi kapsamında hareket edebilme özgürlüğüdür.
Yani kendi arzu ve iradesi çerçevesinde hareket edebilme ve yer değiştirme korunmak istenmiştir. Cezalandırılmak istenen eylem bireyin hareket özgürlüğünün hukuka aykırı kaldırılması veya kısıtlanmasıdır.
Somut olaya gelince, daha önce mağdurun işçi olarak çalıştığı işyerine gelip mal sattıkları, bu sebeple işletmenin zemine yakın dışarı açılan pencere ve kapısının olduğunu bildikleri, olay gecesinde bir aracı hurda olarak mağdura satmak istedikleri, mağdurun karşı çıkması üzerine darp edip cebindeki parasını alıp, kulübenin kapısından çıkıp mağdurun arkalarından takibini yavaşlatıp kaçmak için yeterli zamanı kazanmak amacı ile kapıyı dışarıdan kapatıp ayrıldıkları, mağdurun ise kapının dışarıdan kapandığını anlayıp, yere yakın olan pencereye yönelip dışarı çıktığı, ancak sanıkları yakalayamadığı olayda, sanıkların takiplerini yavaşlatmak ve/veya kısa süreliğine kesintiye uğratmak için geliştirdikleri eylemlerinde mağdurun çevrede hareket edebilme, yer değiştirme hürriyetininin hukuka aykırı olarak kaldırıp ve/veya kısıtladıklarından bahsedilemeyeceği düşünülmeden yazılı biçimde mahkumiyet kararı verilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık ve savunmanı ile o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeple BOZULMASINA, 03.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/8805 Karar: 2017/638 Tarih: 14.03.2017
-
TCK 109. Madde
-
Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu
Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Oluş ve dosya içeriğine göre; sanıkların, kamyonla şehirlerarası yük taşıyan müştekiyi olay gecesi 02.00 sıralarında şehirlerarası yolda durdurarak arabalarının lastiğinin patladığını söyleyerek kendilerine yardım için inen müştekiyi el, ayak ve gözlerini bağlayıp kendi arabalarına bindirerek bir müddet götürdükten sonra bağlarını çözmeden bir ahıra terketmek suretiyle hürriyeti tahdit ettiklerinin ve bir ihbar üzerine yakalandıktan sonra müştekinin kamyonundan yağmaladıkları beyazeşyaları sakladıkları depo ile bir kısım beyazeşyayı sattıkları işyerlerini göstermek suretiyle kısmi iadenin sağlandığının anlaşılması karşısında; 5237 Sayılı TCK’nın 7/2 ve 5252 Sayılı Kanun’un 9/3. maddeleri uyarınca, hükümlünün eyleminin, 765 Sayılı TCK’nın 499/1. maddeleriyle, 5237 Sayılı TCK’nın 149/1 ( a ), ( c ) , ( d ), ( h ), 168/4-3 ( mağdurdan soruşturma aşamasında gerçekleşen kısmi iadeye onay verip vermediği sorularak, sonucuna göre ) maddelerine uyan suçun yanında, yakınana yönelik 5237 Sayılı TCK.nın 109/2, 109/3 ( a ), ( b ) maddesine uyan kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu da oluşturduğu gözetilip; anılan suçtan verilmesi gerekli ceza belirlenmeden ve kısmi iade sebebiyle aynı Kanun’un 168/4. maddesinin uygulama koşulları araştırılıp cezadan indirim yapılıp yapılmayacağı değerlendirilmeden, yazılı biçimde hatalı karşılaştırma sonucu hüküm kurulması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, hükümlü … savunmanının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeplerle BOZULMASINA, infaz aşamasında verilen uyarlama kararlarının kazanılmış hak oluşturmayacağının gözetilmesine, 14.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/6723 Karar: 2017/960 Tarih: 23.02.2017
-
TCK 109. Madde
-
Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Olay gecesi yaşanan ailevi geçimsizlik sebebiyle resmi nikahlı eşi olan müşteki …‘le tartışan sanığın, müştekinin oniki yaşındaki oğlu mağdur …‘la birlikte evden ayrılmak istemesi üzerine kapıyı kilitleyip tehditle gitmesine engel olması şeklinde gerçekleşen olayda sanığın, oğlu olan mağdurun gece evden gitmesine sahip olduğu velayet hakkına istinaden engel olması eyleminde mağdur yönünden üzerine atılı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun kanuni unsurları itibariyle oluşmadığı anlaşıldığından, hakkında müştekiye yönelik eyleminden dolayı 5237 Sayılı TCK’nın 109/2,3 -e,f. maddeleri gereğince belirlenen cezanın koşulları oluşmadığı halde zincirleme suça dair aynı Kanunun 43/2. maddesiyle arttırılması,
Sanık hakkında tüm dosya içeriğine göre TCK’nın 109/3-f ile 43/2. maddelerinin uygulama koşullarının bulunmadığı nazara alındığında, aynı Kanunun 61. maddesi gereğince temel ceza belirlenirken söz konusu maddenin birinci fıkrasında yedi bent halinde sayılan hususlar ile dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlar birlikte isabetle değerlendirilip TCK’nın 3/1. maddesinde düzenlenen orantılılık ilkesi ile hak ve nasafet kuralları da dikkate alındığında, alt sınırdan uzaklaşmayı gerektirir bir durum bulunmadığı gözetilmeden, olayda 109/3. maddesinde sayılan arttırım nedenlerinden birden fazlasının bulunduğu şeklindeki dosya içeriğine uymayan yazılı gerekçeyle temel cezanın teşdiden belirlenmesi,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık ile müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 23.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/10053 Karar: 2017/203 Tarih: 17.01.2017
-
TCK 109. Madde
-
Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu
İlk derece mahkemesince verilen hükümlerin sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi ve sanık … müdafiince incelemenin duruşmalı yapılmasının talep edilmesi üzerine, dosya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğname ile Daireye gönderilmekle, 28.12.2016 Çarşamba saat 09.30’a duruşma günü tayin olunarak sanık … müdafiine çağrı kağıdı gönderilmişti.
Belli günde Hakimler Kurulu duruşma salonunda toplanarak Yargıtay Cumhuriyet Savcılarından … hazır olduğu halde oturum açıldı.
Yapılan tebligat üzerine dosyadaki vekaletnameye dayanarak sanık … adına gelen Avukat huzura alınarak duruşmaya başlandı.
Duruşma isteğinin süresinde ve yerinde olduğu anlaşıldıktan sonra uygun görülen talep ve mütalaa dairesinde sanık … hakkında DURUŞMALI inceleme yapılmasına oybirliğiyle karar verilerek tefhim olunduktan sonra işin açıklanmasına dair raportör üye tarafından düzenlenen rapor okundu.
Raportör üye rapora ilave edecek bir cihet bulunmadığını bildirdi.
Sanık müdafii temyiz layihasını açıklayarak savunmada bulunup müvekkili hakkındaki hükmün BOZULMASINI istedi.
Yargıtay Cumhuriyet Savcısı tebliğname içeriğini tekrar etti.
Son sözü sorulan sanık müdafii savunmasına ilave edecek bir cihet bulunmadığını bildirmekle dosya incelenerek karar verilip tefhim olunmak üzere duruşmanın 18.01.2017 Çarşamba günü saat 09.30’a bırakılmasına oybirliğiyle karar verildi.
Belli günde oturum açıldı. Dava evrakı incelenerek gereği görüşülmüş olduğundan aşağıda yazılı karar ittihaz olundu.
Hükmedilen ceza miktarları nazara alındığında sanık … müdafiin duruşmalı inceleme talebinin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek 1412 Sayılı CMUK’nın 318. maddesi uyarınca reddiyle, sanık … yönünden incelemenin duruşmasız yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:
KARAR : Sanıklar Ferdi ile Ebru haklarında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan hükümlerin incelenmesinde;
Hükümlerden sonra 24.11.2015 günlü, 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı ilamı ile 5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesi yönünden kısmi iptal kararı verildiğinden, anılan husus nazara alınarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
Delillerle iddia ve savunma; duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, sübutu kabul olunan fiillerin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatları yapılmış bulunduğundan, sanıklar müdafilerinin yerinde görülmeyen temyiz itirazları ile sanık … müdafiin duruşmalı inceleme sırasındaki sözlü savunmasının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,
Sanıklar Ferdi ile Ebru haklarında tehdit, sanık … hakkında nitelikli cinsel saldırı suçlarından kurulan hükümlerin temyiz incelemesine gelince;
Sanıklardan Ebru’nun, araca bindirilerek hürriyeti kısıtlanan mağdureyi soyunmaması halinde bıçaklayacağını söyleyerek tehdit etmesinin ardından bu olaydan eşine bahsetmesi durumunda öldüreceğini belirterek tehdit ettiği anlaşıldığından, mevcut haliyle tehdit eylemlerinin TCK’nın 109. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun tehdit unsurunu oluşturması sebebiyle sanık hakkında tehdit suçundan hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması,
Sanık …‘nin mağdurenin çıplak fotoğraflarının çekilmesi sonrasında bundan kimseye bahsetmemesi hususunda ölümle tehdit ettiği ve diğer sanık …‘yu evine bıraktıktan sonra mağdureye bu sefer fotoğraflardan bahsedip istediği zaman gelerek kendisiyle cinsel ilişkiye girmediği takdirde fotoğrafları silmeyeceğinden bahisle şantajda bulunduğunun anlaşılması karşısında, ilk tehdit eyleminin TCK’nın 109. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun tehdit unsurunu oluşturmasına karşılık sonraki eyleminin şantaj suçunu oluşturduğu, bu sebeple sanık hakkında tehdit suçundan hüküm kurulmasına yer olmadığına ve şantaj suçundan mahkûmiyetine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması,
Sanık … hakkında nitelikli cinsel saldırı suçundan yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
5237 Sayılı TCK’nın 7/2. madde5237 Sayılı TCK’nın 7/2. madde-fıkrasındaki “Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur” hükmü nazara alındığında suç tarihinde yürürlükte bulunan TCK’nın 102/2. maddesinin sanık lehine olduğu gözetilmeden 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 Sayılı Kanun ile değişik TCK’nın 102/2. maddesinin tatbiki suretiyle fazla ceza tayini,
Hükümden sonra 24.11.2015 günlü, 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı ilamı ile 5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesi yönünden kısmi iptal kararı verildiğinden, anılan husus nazara alınarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanıklar müdafilerinin temyiz itirazları ile sanık … müdafiin duruşmalı inceleme sırasındaki sözlü savunması bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin hükümlerin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 17.01.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/11362 Karar: 2016/5666 Tarih: 13.07.2016
-
TCK 109. Madde
-
Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu
Sanık … hakkında, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan 5237 Sayılı Kanun’un 109/2-3, 53. maddeleri uyarınca hükmolunan 3 yıl 4 ay hapis cezasının 23.09.2011 tarihinde usulen tefhim edilmesine karşın; anılan hükümle ilgili sanık lehine ve/veya aleyhine temyiz davası açılmadığı anlaşılmakla; bu husus inceleme dışı bırakılmış ve tebliğnamedeki düşünce benimsenmemiştir.
Sanıklar … ve … savunmanlarının, hükmedilen cezanın süresine göre, süresinden sonra olan duruşmalı inceleme istemlerinin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi aracılığıyla 1412 Sayılı CMUK’nın 318. maddesi gereğince istem gibi REDDİNE,
I- ) Sanık … hakkında, yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma; sanık … ve … hakkında, yağma suçlarından kurulan beraat hükümlerinin incelenmesinde:
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre; o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazı yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle, usul ve kanuna uygun bulunan hükümlerin ONANMASINA,
II-Sanıklar …, … ve … hakkında, yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma; sanıklar …, …, … hakkında, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan hükümlerin incelenmesinde:
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna diğer sanıklarla birlikte katılan sanıklar … ve … hakkında, 5237 Sayılı Kanun’un 37. maddesi yerine anılan Kanun’un 38. maddesiyle uygulama yapılması, sonuca etkili görülmediğinden,
Polis memuru olan …‘nun, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu, polis kıyafeti ve kimliğini kullanarak işlediğinin kabul edilip anlaşılması karşısında, 5237 Sayılı Kanun’un 109/3-d maddesinin uygulanmaması, kanuna aykırı ise de; karşı temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
Soruşturmanın sonuçlarını içeren tutanaklar, belgeler ve sanık … hakkında yağma suçu yönünden duruşmalı, diğer suç ve sanıklar yönünden ise duruşmasız inceleme sırasında ileri sürülen savunma doğrultusunda yapılan incelemede;
Sanıklara yükletilen davaya konu yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma eylemlerinin yasada öngörülen suç tipine uygun olarak nitelendirildiği,
İddiaya, savunmalara ve toplanıp karar yerinde gösterilen yeterli kanıtlara göre belirtilen suçların sanıklar tarafından işlendiği,
Soruşturma aşamalarında ileri sürülen iddia, itiraz ve savunmaların incelenip tartışıldığı ve kanıtlara uygun olarak değerlendirildiği,
Yasal ve takdiri arttırıcı ve indirici nedenlerin gözetildiği,
Duruşma sonunda oluşan vicdani kanı ve uygulama maddeleri uyarınca cezanın doğru olarak belirlendiği,
Anlaşıldığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- )Sanıkların, hapis cezalarının infazı tamamlanıncaya kadar TCK’nın 53 /1-a-b-c-d-e maddesinde yazılı hakları kullanmaktan yoksun bırakılmalarına; ancak,
TCK’nın 53/3. maddesiTCK’nın 53/3. maddesi uyarınca koşullu salıverildikleri takdirde, kendi altsoyları üzerinde TCK’nın 53/1-c bendinde sayılan hakları kullanmaktan yoksunluklarının sona erdirilmesine karar verilmiş ise de; 24.11.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün, 2014/140-2015/85 Esas ve Karar sayılı kararı ile TCK’nın 53/1-b maddesinde yazılı, “seçme, seçilme ve diğer siyasi hakları kullanmaktan” ibaresinin iptal edilmiş olması,
2- )Sanık …‘un aracında yapılan aramada ele geçirilen ve üzerinde bilirkişi incelemesi yapılan mühürsüz iki adet plaka ile polis armasına benzeyen iki adet kart hakkında sahtecilik suçundan açılmış bir kamu davası bulunmadığı, ancak dava zamanaşımı içerisinde anılan suçla ilgili her zaman bir kamu davası açılması mümkün olup, iki adet kart ve plakanın sahtecilik suçunun delili olduğu gözetilmeden, Adli Emanetin 2009/3536 numarasında kayıtlı eşyanın müsaderesine karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, o yer Cumhuriyet Savcısı ile sanıklar …, …, …, … ve … savunmanlarının temyiz dilekçelerinde, sanık … savunmanları Avukat … ve Avukat B. B.’ın temyiz dilekçelerinde ve duruşmada ileri sürdükleri tüm itiraz ve savunmaları ve tebliğnamedeki düşünce bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, sanık … hakkında yağma suçu yönünden duruşmalı temyiz incelemesi yapılan hükümlerin açıklanan sebeplerle BOZULMASINA, bozma nedenleri yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 Sayılı CMUK’nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkrasından TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasına dair bölümler ile müsadereye dair bölüm çıkarılarak 53. madde yerine, “Sanıkların, kasten işlemiş oldukları suç için hapis cezasıyla mahkumiyetlerinin yasal sonucu olarak, TCK’nın 53/1. maddesinin uygulanması yönünden, ( a, c, d ve e ) bentleri ile ( b ) bendinde yazılı seçme, seçilme ve diğer siyasi hakları kullanmaktan yoksun bırakılmalarına; aynı Kanunun 53/2. maddesinin uygulanması açısından, 53/1. maddesinin ( a, c, d ve e ) bentleri ile ( b ) bendinde yazılı seçme ve diğer siyasi hakları ve aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca, ( c ) bendinde yazılı kendi altsoyları üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerini mahkum oldukları hapis cezalarından koşullu salıverilinceye kadar kullanamamalarına” cümlesinin yazılması suretiyle, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
III- Sanıklar …, …, … ve … hakkında, yağma suçundan kurulan beraat; sanıklar … ve … hakkında, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerinin incelenmesine gelince:
Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak,
Oluş ve dosya kapsamına göre; Azeri uyruklu olan yakınan…‘in 1995 yılında Türkiye’ye gelerek ticaret yapmaya başladığı, … ile ortak oldukları firmanın Rusya ülkesine ihracat yaptığı, sanık … ile yakınanın bu ticari faaliyet kapsamında tanıştıkları, 2007 yılı içerisinde sanık … ile ortak iş yaptıkları, Türkiye’de ürettikleri ayakkabıları Rusya’ya ihraç ettikleri, ihraç edilen 460 çift ayakkabının ayıplı olduğu gerekçesiyle iade edilmesi üzerine, 2008 yılının Ekim ayında sanık …‘un bu işten zararlı çıktığını söyleyerek yakınanı iş yerine çağırdığı, sanıklar … ve …‘un da iş yerinde bulunduğu sırada anılan zarara karşılık yakınanın toplam 40.000 USD bedelindeki senedi imzalayarak sanık …‘a verdiği, sanık …‘un bunu takip eden zaman diliminde, “başkasına satacağını” söyleyerek iade edilen ayakkabıların kendisine teslimini sağladığı, ancak sanık …‘un elindeki senetlerden bir kısmını dahi iade etmeksizin tamamını tahsil etmek için girişimlere başladığı, bu kapsamda yine ekim ayı içerisinde sanıklar Mahmut ve …‘un yakınanla görüşerek senet bedelini ödemesini istedikleri, yakınanın “borcu olmadığını” söyleyerek ödeme yapmadığı, bu aşamadan sonra sadece sanık …‘un senet bedelini tahsil etmek için diğer sanıkları eyleme dahil ettiği, olaydan bir gün önce sanıklar …, …, …, …, … ve …‘nun bir kahvehanede buluşarak yakınanı alıykoyma konusunda plan yaptıkları, olay günü olan 22.02.2009 tarihinde sanıklardan … …, … ve …‘nun yakınanın evine gittikleri, polis memuru olarak görev yapan sanık …‘ın üzerinde resmi kıyafet bulunduğu, sanıkların kapıyı açan yakınan ve eşine kimlik gösterip kendilerini polis olarak tanıttıkları, yakınanı karakola götüreceklerini söyleyerek araca bindirdikleri, aracı …‘nın kullandığı, araçtaki diğer iki sanığın yakınanı darp ederek bir mezarlığa götürdükleri, burada yakınanı bağladıkları, sanık …‘ın silahı yakınana doğrultup “seni buraya gömerim” şeklinde tehditlerde bulunduğu, üzerindeki 110 USD, 60 EURO ve 50 TL para ile cep telefonunu aldıkları, yakınanın serbest kalmak için para vermeyi kabul ettiği, bunun üzerine yakınanı tekrar arabaya bindirip bir depoya götürdükleri, yolda araçtan inen…‘ın yanına sanık …‘i de alarak depoya geldiği, buradan aldıkları yakınanı sanık …‘ın evine götürdükleri, sanık …‘nün kapıyı açtığı ve onun da kendisini polis olarak tanıttığı, sanıkların bu süreç içerisinde yakınana “parayı nasıl ödeyeceklerini” sordukları, yakınanın “bankadan çekeceğini” söylemesi üzerine, yakınanı ertesi güne kadar tuttukları, sanık …‘ın da bir ara eve geldiği, aralarındaki eylem ve iş birliği doğrultusunda yakınanı parayı ödemesi için darp ettiği, sanıkların bu baskıları sonucunda yakınanın bankadan para çekerek ödeme yapmayı kabul ettiği, ertesi gün saat 08.00 sıralarında hep birlikte bankaya gitmek üzere evden çıktıkları, sanıklar… ve …‘nın yakınanı bir araca bindirdikleri, kalan bir kısım sanıkların da başka araçla takip ettiği, ilk olarak Hadımköy tarafında bir bankaya gittikleri, buradaki ortak hesaptan para çekememeleri üzerine, Yapı Kredi Bankası’nın Aksaray şubesine yöneldikleri, sanıkların bu süreç içerisinde dikkat çekmemek için dışarıda bekledikleri, yakınanın içeri girip hesaptan para çekmeye çalıştığı, ancak hesabın ortak olması sebebiyle işlemin gerçekleşmediği, yakınanın ortağı ile yaptığı telefon görüşmesinden cesaret alarak durumu banka görevlilerine anlattığı, yakınanın dışarı çıkmada gecikme göstermesi üzerine bir terslik olduğunu anlayan sanıkların olay yerinden kaçtıkları, iletişimin tespiti kayıtlarından birbirleri ile görüşme yapan sanıkların kimliklerinin tespit edildiği ve olaydan yaklaşık beş ay kadar sonra önce fotoğraftan yapılan teşhis işleminin sanıklar yakalandığında canlı olarak da yakınan tarafından doğrulandığı olayda;
1- ) Sanıklar …, … ve …‘in de, sanık …‘un azmettirmesi ile diğer sanıklarla el ve iş birliği içerisinde yakınanı alıkoyup bankadan para çekmesi için zorladıklarının anlaşılması karşısında; adı geçen sanıkların yağmaya teşebbüs suçundan cezalandırılmaları yerine, delillerin takdirinde hataya düşülerek yazılı şekilde beraatlerine karar verilmesi,
2- ) 25.07.2009 tarihli “gıyabından fotoğraflı teşhis tutanağı” başlıklı belge içeriğine göre “teşhis edilen sanık …‘un davaya konu edilmeyen 40.000 USD bedelli senedin imzalanması sırasında olay yerinde bulunduğu, yakınanın zorla alıkonulup bankaya götürülmesi eyleminde olmadığının” belirtildiği, yine 30.07.2009 tarihli ifadeli teşhis tutanaklarında, sanık … hakkında “tutulduğum eve bir ara geldi bir şeyler konuştu ve ayrıldı” şeklinde beyanlara yer verildiği, yakınanın 29.12.2011 havale tarihli dilekçelerinde sanıklar … ve …‘un kaçırılma olayında olmadığını, teşhisin yanlış anlaşılmadan kaynaklandığını belirttiği, sanıkların atılı suçu kabul etmedikleri, diğer sanıkların bir kısmının, olaydan önce kahvehanede oturup konuştuklarını ve yakınanın tutulduğu eve gittiklerini beyan etmelerine karşın, sanıklar… ve …‘den bahsetmediklerinin anlaşılması karşısında; öncelikle yakınanın beyanları arasındaki çelişki giderilerek, yakınana, sanıklar … ve…‘nin 22.02.2009 tarihinden sonra gerçekleşen ve suç teşkil eden haksız fiile dair eylemlere katılıp katılmadığı konusunda ayrıntılı beyanı alınıp, bu konudaki duraksama tamamen ortadan kaldırıldıktan sonra, gereğinde, dosya içerisinde bulunan ve Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı ( TİB ) tarafından ayrı ayrı üç adet CD içerisinde gönderilen iletişimin tespitine dair tüm kayıtlar ile sanıkların olay tarihinde kullandıkları telefon kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak, sanıklar … ve …‘un, 22.02.2009 tarihinde yakınanın zorla alıkonulması eylemini gerçekleştiren diğer sanıklarla görüşme yapıp yapmadığı ve telefonunun olay yerinin yakınından sinyal alıp almadığı saptandıktan sonra sonucuna göre, sanıkların hukuki durumlarının tayini gerekirken, eksik soruşturma ile sanıkların mahkumiyetine dayanak teşkil eden kanıtların nelerden ibaret olduğu yasal ve yeterli gerekçe ile ortaya konulmaksızın yazılı şekilde kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan mahkumiyet hükmü kurulması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş o yer Cumhuriyet Savcısı ile sanıklar … ve … savunmanlarının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeplerle BOZULMASINA, dair sanık … hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan mahkumiyet hükmü yönünden Sayın …‘un karşı görüşü ile oyçokluğu, diğer hükümler yönünden ise oybirliğiyle alınan karar, 13.07.2016 günü Yargıtay Cumhuriyet Savcısı …‘un katıldığı oturumda, sanık …‘nun yüzüne karşı açıkça ve yöntemince okunup anlatıldı.
KARŞI OY :
Oluşa, dosya içeriğine ve toplanan delillere göre; sanık …‘un, yakınana yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma eylemine diğer sanıklar ile birlikle katıldığı anlaşıldığından, anılan sanık hakkında 5237 Sayılı Kanun’un 109/2-3. maddesi uyarınca kurulan 3 yıl 4 ay hapis cezasına dair mahkumiyet hükmünde isabetsizlik bulunmamaktadır.
24.11.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün, 2014/140-2015/85 Esas ve Karar sayılı kararı ile TCK’nın 53/1-b maddesinde yazılı, “seçme, seçilme ve diğer siyasi hakları kullanmaktan” ibaresinin iptal edilmiş olması hususunun infaz aşamasında gözetilmesi olanaklı görüldüğünden hükmün mevcut hali ile onanması gerektiği inancı ile sayın çoğunluğun bozma doğrultusundaki düşüncesine iştirak olunmamıştır.
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/15910 Karar: 2015/46448 Tarih: 17.12.2015
-
TCK 109. Madde
-
Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu
I- Sanık U. K. hakkında, mağdurlar H. Ö. ve M. Ö.’a yönelik yağma suçlarından kurulan hükme yönelik temyiz incelemesinde;
Mağdurların kaldığı çadıra gelerek, mağdur H.’nın ziynet eşyası, mağdur M. Ö.’ın ise küçükbaş hayvan, tüfek ve cep telefonunun alınması sırasında, mağdurların elleri bağlanarak hürriyetlerinin sınırlandığı dikkate alındığında, eylemin 765 sayılı TCK’nın 499/1. maddesine uyduğu; bu durumda 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı göre eylemin yağma suçunun yanı sıra, aynı Yasanın 109/2-3-a-b maddelerinde öngörülen kişiyi hürriyetinden yoksun kılmak suçunu da oluşturduğu gözetilerek, bu suçtan da bir uygulama yapılması gerektiğinin düşünülmemesi, karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamış;
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre, suçların sanık tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Sanığın, hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar TCK’nın 53 /1-a-b-c-d-e maddesinde yazılı hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına; ancak, TCK’nın 53/3. maddesi uyarınca koşullu salıverildiği takdirde, kendi altsoyu üzerinde TCK’nın 53/1-c bendinde sayılan hakları kullanmaktan yoksunluğunun sona erdirilmesine karar verilmiş ise de; 24.11.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün, 2014/140-2015/85 Esas ve Karar sayılı kararı ile TCK’nın 53/1-b maddesinde yazılı, “seçme, seçilme ve diğer siyasi hakları kullanmaktan” ibaresinin iptal edilmiş olması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık U. K. savunmanın temyiz itirazı ile tebliğnamedeki düşünce bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkrasından “TCK’nın 53. maddenin uygulanmasına” ilişkin bölümler çıkarılarak yerine, “Sanığın kasten işlemiş olduğu suç için hapis cezasıyla mahkumiyetinin yasal sonucu olarak, TCK’nın 53/1. maddesinin uygulanması yönünden, (a, c, d ve e) bentleri ile (b) bendinde yazılı seçme, seçilme ve diğer siyasi hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına; aynı Kanunun 53/2. maddesinin uygulanması açısından, 53/1. maddesinin (a, c, d ve e) bentleri ile (b) bendinde yazılı seçme ve diğer siyasi hakları ve aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca, (c) bendinde yazılı kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerini mahkum olduğu hapis cezasından koşullu salıverilinceye kadar kullanamamasına” cümlesinin yazılması suretiyle, eleştiri dışında diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
II- Sanık U. K. hakkında, mağdur Ö. D.’e yönelik yağma suçundan kurulan beraat, sanıklar O. B. ve A. H. hakkında, mağdurlar H. Ö. ve M. Ö.’a yönelik yağma suçundan kurulan mahkumiyet, mağdur Ö. D.’e yönelik yağma suçundan kurulan beraat hükmüne yönelik temyiz incelemesine gelince;
Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1-Oluş ve dosya kapsamına göre; mağdur Ö. D.’ten, silah zoruyla ziynet eşyası alındığı halde; sanıklar U. K., O. B. ve A. H. hakkında, adı geçen mağdura yönelik olayda, yağma suçundan mahkumiyetleri yerine, yerinde olmayan gerekçe ile beraat kararı verilmesi,
2-Sanıklar O. B. ve A. H., mağdurlar M. Ö. ve H. Ö.’a yönelik yağma olayına doğrudan katıldıkları halde, haklarında TCK’nın 37/1. maddesi yerine, aynı Yasanın 39. maddesi ile uygulama yapılması,
3-Mağdurların kaldığı çadıra gelerek, mağdurlar H. ve Ö.’nin ziynet eşyasını, mağdur M. Ö.’ın ise küçükbaş hayvan, tüfek ve cep telefonunu alan sanıkların, mağdurların ellerini bağlayarak hürriyetlerini sınırladıkları da dikkate alındığında, eylemlerinin 765 sayılı TCK’nın 499/1. maddesine uyduğu; bu durumda 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı göre eylemin yağma suçunun yanı sıra aynı Yasanın 109/2-3-a-b maddelerinde öngörülen kişiyi hürriyetinden yoksun kılmak suçunu da oluşturduğu gözetilerek, atılı suçtan da bir uygulama yapılması gerektiğinin düşünülmemesi,
3-24.11.2015 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün, 2014/140-2015/85 Esas ve Karar sayılı kararı ile TCK’nın 53/1-b maddesinde yazılı, “seçme, seçilme ve diğer siyasi hakları kullanmaktan” ibaresinin iptal edilmiş olması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar O. B., U. K. ve A. H. savunmanları ile o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları ve tebliğnamedeki düşünce bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 17.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/7373 Karar: 2015/9964 Tarih: 28.10.2015
-
TCK 109. Madde
-
Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu
İlk derece mahkemesince verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelendi.
Sanık Meh. hakkında basit cinsel saldırı ve sanık O. hakkında tehdit suçlarından dolayı 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesi uyarınca verilen hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararların itirazı kabil kararlardan olup, temyiz yeteneğinin bulunmadığı anlaşıldığından, sanıkların anılan suçlara yönelik temyiz istemlerinin aynı Kanunun 264. maddesi hükmüne göre itiraz niteliğinde kabul edilip gerekli karar merciince mahallinde verilmek üzere, incelemenin sanıklar haklarında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:
KARAR : Katılanın aşamalarda istikrarlı ve samimi anlatımları, katılan hakkında düzenlenen adli rapor içeriğindeki bulguların bu ifadeleri doğrulaması, sanık E.’un katılan ile okul içerisinde bulundukları sırada elini beline doğru atarak “bak seni vururum” şeklinde sözler söylediği yönündeki kısmi ikrar içeren savunmaları, sanık Meh.’in, katılan ile araç içerisinde konuştukları sırada nedensiz bir şekilde kolundan ısırdığına dair samimi görülmeyen savunmaları ve tüm dosya kapsamı nazara alınarak bozma isteyen tebliğname görüşüne iştirak edilmemiştir.
Sanık Meh. hakkında kurulan hükmün incelenmesinde
Delillerle iddia ve savunma; duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, sübutu kabul olunan fiilin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan, sanık Meh.’in yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA,
Sanık O. ve E. haklarında kurulan hükümlerin temyiz incelemesine gelince;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Mağdure anlatımları ile sanık savunmalarına göre, sanıkların mağdureyi M. isimli arkadaşları ile yüzleştirip konuşturmak amacıyla zorla araca bindirdikleri, mağdure ile M.’nin konuşmasından sonra sanık O.’un olay yerinden ayrıldığı, E. ve M.’nin de mağdure ile sanık Meh.’i konuşmaları amacıyla araçta yalnız bıraktıkları, Meh.’in mağdureye yönelik cinsel saldırı eylemini araçta yalnız olarak bulundukları sırada gerçekleştirdiği nazara alındığında sanıklar O. ve E.’un atılı suçu cinsel amaçla işlediklerine dair herhangi bir delil bulunmadığı gözetilmeden haklarında koşulları oluşmadığı halde TCK’nın 109/5. maddesinin uygulanması suretiyle fazla ceza tayini,
SONUÇ : Kanuna aykırı, sanıklar O. ile E.’un temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 28.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/6085 Karar: 2015/710 Tarih: 28.01.2015
-
TCK 109. Madde
-
Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma Suçu
Sanık K.’ın, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi aracılığıyla alınıp dosyaya eklenen nüfus kayıt örneğine göre, hükümden sonra 16.8.2012 tarihinde öldüğü anlaşılmakla, adı geçen sanık hakkında 5237 Sayılı T.C.K.nın 64/1 ve 5271 Sayılı C.M.K.nın 223/8. maddeleri uyarınca mahkemesince bir karar verilmesi lüzumu;
Mağdurenin anlatımı, sanık S.’ın savunmaları, tanık beyanları ve tüm dosya kapsamına göre sanık S.’ın mağdurenin çantasını alarak yürümeye başladığı, mağdurenin de sanığı sadece çantası alındığı için takip ederek gittiği ağabeyinin evine girdikten sonra S.’ın mağdureye bundan sonra artık gidemezsin seni kaçırdım dediği, akabinde buradan mağdurenin köydeki sanığın dedesinin evine sonra da tanık İ.’nin evine götürüldüğü olayda S.’ın kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu tehdit cebir veya hileyle işlediğine dair bir delil bulunmadığı gözetilerek T.C.K.nın 109/1. maddesi gereğince cezalandırılması yerine 5237 Sayılı T.C.K.nın 109/2. maddesinin uygulanması suretiyle fazla ceza tayini,
SONUÇ : Yasaya aykırı, sanıklar müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 Sayılı C.M.U.K.nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 28.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.