0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Cebir Suçu

TCK Madde 108

(1) Bir şeyi yapması veya yapmaması ya da kendisinin yapmasına müsaade etmesi için bir kişiye karşı cebir kullanılması halinde, kasten yaralama suçundan verilecek ceza üçte birinden yarısına kadar artırılarak hükmolunur.



TCK Madde 108 Gerekçesi

Madde metninde cebir kullanma suçu tanımlanmıştır. Cebir kullanma suçu, aynı zamanda kasten yaralama suçunu oluşturmaktadır. Ancak, kasten yaralama suçundan farklı olarak, bir şeyi yapması veya yapmaması ya da bir şeyin yapılmasına müsaade etmesi için kişiye karşı cebir tatbik edilmektedir.

Latince karşılığı “vis compulsiva” olan cebir, kişiye karşı fiziki güç kullanmak suretiyle, onun veya bir üçüncü kişinin iradesi ve davranışları üzerinde zecrî bir etki meydana getirilmesidir.

Cebre maruz kalan kişi, bu fiziki gücün meydana getirdiği acının etkisiyle belli bir davranışta bulunmaya zorlanmaktadır. Cebir hâlinde kişi bir acı hissetmektedir ve bu acının etkisiyle belli bir davranışı gerçekleştirmeye zorlanmaktadır. Buna karşılık, tehdit hâlinde, kişi bir tecavüzün, kötülüğün ileride meydana geleceği bildirilerek korkutulmaktadır.

Bu düzenlemede, cebir kullanma suçuyla ilgili olarak öngörülen ceza, kasten yaralama suçundan dolayı verilecek cezanın belli bir oranda artırılmasından ibarettir.


TCK 108 Cebir Suçu Yargıtay Kararları


Ceza Genel Kurulu - Karar:2018/385

  • TCK 108
  • Konut dokunulmazlığının ihlali suçunda cebir unsuru

Özel Daireyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı konut dokunulmazlığının ihlali suçunun cebir kullanılmak suretiyle işlenip işlenmediğinin belirlenmesine ilişkindir.

Konut dokunulmazlığının ihlâli suçunun cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle işlenmesi ise, TCK’nın 116.maddesinin dördüncü fıkrasında suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâli olarak düzenlenmiştir. Gerekçede bu husus “Burada söz konusu olan cebir, kasten yaralama suçunun daha az cezayı gerektiren hali olarak düşünülmelidir. Bu nedenle, kullanılan cebir kişide basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçünün ötesinde bir etki meydana getirmiş ise, hem konut dokunulmazlığını ihlal suçundan hem de kasten yaralama suçundan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur” şeklinde ifade edilmiştir. Bu düzenleme TCK’nın

  1. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Bu suçların işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır” şeklindeki düzenleme ile de uyum içindedir.

Uyuşmazlık konusunun açıklığa kavuşturulabilmesi için Türk Ceza Kanunu’nda esasen bağımsız bir suç tipi olarak düzenlenen, ancak sanığa atılı konut dokunulmazlığının ihlali suçu bakımından daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâl olarak öngörülen cebir kavramı üzerinde de durulmalıdır. Türk Dil Kurumu’nun Büyük Türkçe Sözlüğü’ne göre, “Zor, zorlayış” anlamlarına gelen cebir; suç olarak düzenlendiği TCK’nın 108. maddesinde “Bir şeyi yapması veya yapmaması ya da kendisinin yapmasına müsaade etmesi için bir kişiye karşı cebir kullanılması halinde, kasten yaralama suçundan verilecek ceza üçte birinden yarısına kadar artırılarak hükmolunur.” şeklinde düzenlenmiş olup, madde gerekçesinde “Kişiye karşı fiziki güç kullanmak suretiyle, onun veya bir üçüncü kişinin iradesi ve davranışları üzerinde zecrî bir etki meydana getirilmesidir” biçiminde tanımlanmıştır. Görüldüğü gibi, hem TCK’nın 116. maddesinin gerekçesinde hem de cebir suçunun düzenlendiği aynı Kanun’un 108. maddesinde ve bu maddenin gerekçesinde cebrin “kişiye” karşı kullanılması gerektiği açıkça ifade edilmiştir.

Cebre maruz kalan kişi, bu fiziki gücün meydana getirdiği acının etkisiyle belli bir davranışta bulunmaya zorlanmaktadır. Cebrin oluşması için mağdurun irade oluşturma ve iradi hareket serbestisini ihlale elverişli bir fiziki kuvvet kullanımı yeterlidir. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s. 387)

TCK’nın 116. maddesinin dördüncü fıkrasında öngörülen nitelikli hâlin gerçekleşmesi için cebir veya tehdidin konut içinde bulunan herhangi bir kişiye karşı kullanılmış olması yeterli olup mutlaka rıza beyan etmeye yetkili kişiye karşı kullanılmış olması gerekmez. (Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-R. M. Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, Seçkin, Ekim 2017, s. 544) Yine, kişilere karşı yöneltilen cebir eylemi ile konut dokunulmazlığının ihlâli arasında bir nedensellik bağının bulunması; yani cebrin, konut dokunulmazlığının ihlâli amacına yönelmiş olması ve bu amacın gerçekleştirilmesi için bir araç olarak kullanılması gerekmektedir. Başka bir deyişle, cebir veya tehdit konuta, işyerine ya da bunların eklentilerine girmek veya buralardan çıkmamak için kullanılmış olmalıdır. (Tezcan-Erdem-Önok, s. 544; M. Emin Artuk-Ahmet Gökcen, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet, 16. Bası, s. 318) Bu anlamda, failin kapıyı kırarak eve girmesi örneğinde olduğu gibi, cebrin eşya aleyhine kullanılması durumunda bu nitelikli hâl uygulanmayacak, koşullarının bulunması hâlinde mala zarar verme suçundan dolayı ceza verilecektir. (Tezcan-Erdem-Önok, s. 544; Veli Özer Özbek-Koray Doğan-Pınar Bacaksız-İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin, 12. Bası, s. 440-441).

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanık E. Y. ile mağdur C. G.’nin olay günü katılan M. M.’nin evine gittikleri, burada bir süre alkol aldıktan sonra sanık ile mağdurun tartışmaya başladıkları, tartışma sırasında mağdura yumrukla vuran sanığın, katılanın da yardımıyla dışarı çıkartıldığı, aynı gün sabah saatlerinde geri gelerek katılanın kapısını çalan sanığın, kapının açılmaması üzerine kapıyı tekmeleyerek kırıp içeri girdiği ve yumrukla vurmak suretiyle hem katılanı hem de mağduru basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaraladığı olayda; sanığın, katılanın konutuna girmek için kapıyı kırması eyleminin, kişilere karşı değil eşya aleyhine gerçekleştirilmesi dolayısıyla cebir niteliğinde bulunmadığı, sanığın belirtilen şekilde katılanın konutuna girdikten sonra katılana ve mağdura karşı uyguladığı cebrin ise, katılan ve tanık Marita’nın beyanları gözetildiğinde, evde kalmaya değil, mağduru evden çıkarmaya yönelik olması ve konut dokunulmazlığının ihlâli amacının gerçekleştirilmesi için bir araç olarak kullanılmaması karşısında, sanığın eyleminin TCK’nın 116. maddesinin dördüncü fıkrasında öngörülen nitelikli hâlin cebir unsurunu oluşturmadığı kabul edilmelidir.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/29019 Karar : 2016/5457 Tarih : 23.03.2016

  • TCK 108. Madde

  • Cebir Suçu

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1-Mahkemenin kabulünde, katılanın 250 TL olan alacağını sanıktan istediği, ancak sanığın geçiştirdiği ve birkaç gün sonra da katılanın dükkanına gittiği ve “benim sana borcum yok” diyerek katılanı alacağından vazgeçirmek amacıyla yumrukladığının belirtilmesi karşısında; sanığın yaralama eyleminin TCK’nın 108. maddesinde karşılığını bulan “bir şeyi yapmaması için cebir kullanılması” niteliğinde olmadığı gözetilmeden yaralama suçundan verilen cezanın cebir nedeniyle artırılması,

2-Anayasa Mahkemesi’nin hükümden sonra 24/11/2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan … ve … sayılı kararı ile TCK’nın 53. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendine yönelik olarak vermiş olduğu iptal kararlarının uygulanması zorunluluğu,

Bozmayı gerektirmiş ve sanık … temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 23.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/760 Karar : 2014/4600 Tarih : 13.02.2014

  • TCK 108. Madde

  • Cebir Suçu

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Sanığın, TCK’nın 108. maddesi delaleti ile aynı Kanunun 86/2. maddesi kapsamında kalacak şekilde cebir suçu işlediğinin kabulü ve anılan maddede cezanın alt sınırının 4 ay hapis veya adli para cezası olması karşısında; “suçun işleniş biçimi, meydana gelen zararın derecesi dikkate alındığında, alt sınırdan ayrılmayı gerektirir bir neden bulunmadığından” biçimindeki gerekçe ile üst hadden “1 yıl hapis cezası” ile cezalandırılmasına karar verilmek suretiyle hükümde çelişkiye neden olunması,

Kanuna aykırı, O Yer Cumhuriyet Savcısı ve sanık H.. T..’ın temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 13/02/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS