0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Tehdit Suçu

TCK Madde 106

(1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (Ek cümle:12/5/2022-7406/6 md.) Bu suçun kadına karşı işlenmesi hâlinde cezanın alt sınırı dokuz aydan az olamaz. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikayeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

(2) Tehdidin;

a) Silahla,

b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,

c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,

d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak, İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(3) Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir.



TCK Madde 106 Gerekçesi

Maddeyle, “tehdit” bizatihi suç hâline getirilmiş bulunmaktadır. Bilindiği üzere tehdit diğer bazı suçlarda ayrıca unsur olarak öngörülmüştür. Burada tehdidin koruduğu hukukî değer, kişilerin huzur ve sükunudur; böylece kişilerde bir güvensizlik duygusunun meydana gelmesi engellenmektedir. Bu nedenle, söz konusu madde ile insanın kendisine özgü sulh ve sükununa karşı işlenen saldırılar cezalandırılmış olmaktadır. Fakat, tehdidin bu maddeyle korumak istediği esas değer, kişinin karar verme ve hareket etme hürriyetidir.

Tehdit, çoğu zaman başka bir suçun unsurunu oluşturmaktadır. Ancak, bu suç tanımında, tehdidin kendisi bağımsız bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu bakımdan tehdit suçu, genel ve tamamlayıcı bir suçtur.

Tehdit hâlinde, gerçekleşmesi failin isteğinin yerine getirilmemesi kaydına bağlı bir tecavüz, kötülük mağdura bildirilmektedir. Tehdidin konusunu, kişinin hayatının veya vücut bütünlüğünün tehlikeye maruz bırakılacağının, suç teşkil eden belli bir fiilin işleneceğinin, genel olarak kuvvet kullanılacağının veya herhangi bir kötülüğün, haksızlığın gerçekleştirileceğinin bildirilmesi oluşturmaktadır.

Tehdidin özelliği, kötülüğün gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinin, tehdit edenin iradesine bağlı olmasıdır. Tehdit konusu kötülüğün gerçekleşip gerçekleşmemesi, gerçekten veya en azından görünüş itibarıyla failin takdirine bağlıdır. Fakat bu, kötülüğün mutlaka tehdit eden tarafından gerçekleştirileceği anlamına gelmez; bir üçüncü kişi vasıtasıyla bu kötülüğün gerçekleştirileceğinin bildirilmesi ile de, tehditte bulunulabilir.

Suçun oluşması bakımından tehdit konusu kötülüğün gerçekleşip gerçekleşmemesi, önemli değildir. Tehdidin objektif olarak ciddî bir mahiyet arzetmesi gerekir. Yani, istenilenin yerine getirilmemesi hâlinde tehdit konusu kötülüğün gerçekleşeceği ihtimali objektif olarak mevcut olmalıdır.

Sarfedilen sözler, gerçekleştirilen davranış muhatap alınan kişi üzerinde ciddî bir korku yaratma açısından sonuç almaya elverişli, yeterli ve uygun değilse, tehdidin oluştuğu ileri sürülemez. Failin söz ve davranışlarının muhatabı üzerinde ciddî şekilde korku ve endişe yaratacak uygunluk ve yeterlilik içerip içermediğinin her somut olayda araştırılması gerekir. Objektif olarak ciddî bir mahiyet arzeden tehdidin somut olayda muhatabı üzerinde etkili olması şart değildir. Kişi, fail, objektif olarak ciddî bir mahiyet arzeden söz ve davranışlarla mağduru tehdit etmek istemiş olmasına rağmen; mağdur, bu söz ve davranışları ciddiye almamış olabilir. Bu durumda tehdit yine gerçekleşmiştir. Tehdidin gerçekleşip gerçekleşmemesi, muhatabı üzerinde etkili olup olmamasına bağlı tutulmamalıdır. Failin de kendisinin tehdit konusu tecavüzü gerçekleştirebilecek imkân ve iktidara sahip olduğu kanaatini karşı tarafta uyandırdığını bilmesi gerekir. Mağdurda bu kanaat uyandırıldıktan sonra, failin tehdit konusu tecavüzü gerçekleştirebilecek imkan ve iktidara gerçekte sahip olmamasının bir önemi yoktur. Mağdur tehdit konusu tecavüzün ciddî olduğuna hile kullanılmak suretiyle inandırılmış olabilir. Fakat, batıl inançlara dayanılarak bir kötülüğe maruz bırakılabileceği beyanıyla, bir kimse tehdit edilmiş olmaz.

Tehdit konusu kötülük, mağdura değil de, bir üçüncü şahsa yönelik olabilir. Ancak, bu durumda mağdur ile üçüncü kişi arasında belli bir akrabalık, yakınlık ilişkisi mevcut olmalıdır.

Tehdit hâlinde kişi, tehdit konusu tecavüzün ileride vuku bulacağı beyanıyla korkutularak, belli bir davranışta bulunmaya zorlanmaktadır, mecbur edilmektedir.

Maddenin birinci fıkrasında yapılan tanımda, tehdidin yöneldiği hukukî değere göre bir ayırım yapılmıştır. Buna göre, tehdidin, mağdurun kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle yapılması, söz konusu suçun temel şeklini oluşturmaktadır. Buna karşılık, tehdidin, mağduru malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle yapılması ise, suçun temel şekline göre daha az cezayı gerektirmektedir.

Ayrıca, bu suçtan dolayı soruşturma ve kovuşturma yapılması, mağdurun şikâyetine bağlı kılınmıştır.

Maddenin ikinci fıkrasında tehdidin daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri gösterilmiştir. Bu hâller, tehdidin kapsadığı korkutma gücünün ciddîliği ve yoğunluğu hususunda mağdurda ciddî kaygılar meydana getirmeye elverişli durumlardır. Tehdit silâhla icra olunursa bunun ciddîliği hususunda bir korkunun meydana gelmesi çok daha kolay olur. Aynı suretle kendisini tanınmayacak bir hâle getiren kişinin veya bir kaç kişinin birlikte olarak tehdit icra etmeleri hâlinde meydana gelen korku çok yoğun olur.

İmzasız bir mektup veya özel işaretler kullanarak bir kişinin tehdit edilmesi hâlinde de meydana gelen korku bakımından bir duraksama meydana gelmez. Söz gelimi bir kimseye gönderilmiş olan imzasız mektup kişinin kendisini savunma olanağını gidereceğinden ağır tehdidi oluşturacaktır. Yine bir kimseye karşı gönderilmiş olan mektuplarda ucundan kan damlayan bıçak resimlerinin yapılması yani böylece özel işaret kullanılması korkuyu yoğunlaştırabilir.

Gizli veya açık, var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları tehdit gücünün de, kişileri paniğe kapılacak surette korkutabilmesi dolayısıyla, suçun nitelikli hâli olarak sayılması uygun görülmüştür.

Maddenin üçüncü fıkrasında, tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya mala zarar verme suçunun işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı cezaya hükmedileceği belirtilmiştir. Kişi tehdidinin ciddiliğini vurgulamak için, bir başkasını öldürmüş veya yaralamış ya da malına zarar vermiş olabilir. Bu gibi durumlarda gerçek içtima hükümleri uygulanarak ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmedilmelidir.


TCK 106 (Tehdit Suçu) Emsal Yargıtay Kararları


Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2017/20188 E. , 2021/2330 K.

  • TCK 106
  • Gıyapta silahla tehdit suçu nasıl İşlenir?

Tehdit suçunun nitelikli hali olan silahla tehdidin kabulü için, silahın, tehdit suçunda bizzat mağdura yönelik olarak görüp hissedilebileceği ve mağdurun üzerindeki etkisini artıracak biçimde teşhiri veya kullanılması gerekir. Mağdurun yokluğunda gerçekleştirilen tehdit eyleminin, silahla tehdit suçunu oluşturabilmesi bakımından, silahın, mağdurun evi, arabası gibi daimi kullanımında olan eşyalarında hasar, iz, emare gibi belirtiler oluşturacak ve bu suretle tehdidin mağdurun üzerinde meydana getirdiği korkunun etkisini artıracak tarzda kullanılması icap eder. Bu itibarla, mağdurun yokluğunda gerçekleşen tehdit eyleminde, salt silah teşhir edilmiş olması, suçun nitelikli halinin oluşumu için yeterli sayılamayacaktır.

Yargılamaya konu somut olayda sanığın, müşteki Aziz’in evinin önüne pompalı tüfekle ve sallama diye tabir edilen bıçakla giderek müştekiye hitaben “çık dışarıya seni öldürmeye geldik” demesi ve daha sonra müşteki Aziz’in teknesinin bağlı bulunduğu İçmeler iskelesine giderek tanık …‘ya “Aziz ile kardeşini karımız yapacağız, onları buraya gömeceğiz, buradaki teknelerin hepsini kaldıracaksınız, ona söyle” demesi şeklinde iddia ve kabul edilen eylemlerinin gerçekleştiği esnada, müşteki Aziz’in olay yerlerinde bulunmayıp suça konu eylemleri tanıklar Kadri ve Umut’tan öğrendiğinin anlaşılması karşısında, sanığın eyleminin TCK’nın 106/1. maddesinin 1. cümlesinde düzenlenen tehdit suçunu oluşturacağı gözetilmeksizin, silahla tehdit suçundan hüküm kurulması bozma nedenidir.


Ceza Genel Kurulu 2018/447 E. , 2021/491 K.

  • TCK 106 , TCK 170
  • Tehdit suçu nedir?
  • Tehdit suçu ile genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu arasındaki fark

Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğü’ne göre “gözdağı verme” anlamına gelen tehdit, bir kimsenin bir zarara veya kötülüğe uğratılacağının bildirilmesidir. Bu bildirimin sözlü olması mümkün olduğu gibi başka yollarla ve bu bağlamda davranışlar yoluyla da yapılması mümkündür. TCK’nın 106. maddesinde yer alan “bahisle” kelimesi ile yalnızca sözlü anlatımlar değil, fiili davranışlar da kastedilmektedir. Nitekim kanun koyucu maddenin 2. fıkrasının (b) bendinde tehdidin mektupla veya özel işaretlerle işlenmesini suçun nitelikli hâlleri arasında kabul etmiş ve basit şekline göre daha ağır bir ceza ile cezalandırılmasını öngörmüştür. Bu nedenle tehdit suçu, söz, yazı, resim, şekil veya işaret ile de işlenebilecek bir suç olup önemli olan gerçekleştirileceği belirtilen haksızlığın mağdurun bilgisine ulaştırılmasıdır (M. Emin Artuk, Ahmet Gökcen, A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 14. Baskı, Adalet Yayınevi, … 2014, s. 271.). Bundan kasıt mağdurun herhangi bir yolla tehditten haberdar olmasını sağlamaktır. Mağdurun haberi olmadan onun arkasından söylenen sözler, yazılar, işaretler tehdit suçunu oluşturmayacaktır. Bu nedenle fail tehdit eylemini ya mağdurun yüzüne karşı ya da mağdura ulaştırılması gayesiyle gerçekleştirmelidir. Ancak failin korkutucu içerikli beyanının mağdura iletilmesi failin tamamen iradesi dışında gerçekleşmişse o zaman tehdit suçu söz konusu olmayacak diğer bir ifade ile failin iletme kastı bulunmayan sözlerin başkaları tarafından mağdura iletilmesi hâlinde tehdit suçu oluşmayacaktır (Osman Yaşar, Hasan Tahsin Gökcan, Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 1. Baskı, …, 2010, 3. Cilt, s. 3495; Durmuş Tezcan, Mustafa Ruhan Erdem, R. Murat Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, Seçkin Yayınevi, 15. Baskı, … 2017, s. 458-459.).

Tehdit suçuna konu saldırının kişinin veya başkasının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına, belirli bir ağırlıkta olmak kaydıyla malvarlığına ya da bunlar dışındaki sair bir kötülüğe yönelik olması gereklidir. Tehdidin, mağdurun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe meydana getirmeye objektif olarak elverişli olması yeterlidir. Bunun sonucu olarak suçun oluşabilmesi için mağdurun iç huzurunun bozulup bozulmadığının veya mağdurun bundan korkup korkmadığının ayrıca araştırılmasına gerek yoktur. Önemli olan failin tehdidi oluşturan fiili “korkutmak amacıyla” yapmış olmasıdır (Majno, Ceza Kanunu Şerhi, Türk ve İtalyan Ceza Kanunları, …, 1978, C. II, s. 127; Abdullah Pulat Gözübüyük, Türk Ceza Kanunu Şerhi, Kazancı Hukuk Yayınları, 5. Baskı, C. II, s. 517 ve 873.).

Tehdit suçuyla korunan hukuki yarar, TCK’nın 106. maddesinin gerekçesinde; “Tehdidin koruduğu hukukî değer, kişilerin huzur ve sükûnudur; böylece kişilerde bir güvensizlik duygusunun meydana gelmesi engellenmektedir. Bu nedenle, söz konusu madde ile insanın kendisine özgü sulh ve sükûnuna karşı işlenen saldırılar cezalandırılmış olmaktadır. Fakat tehdidin bu maddeyle korumak istediği esas değer, kişinin karar verme ve hareket etme hürriyetidir.” şeklinde açıklanmıştır.

Tehdit suçunun mağduru, iç huzuru ve sükunu, irade oluşturma ve iradi hareket hürriyeti ihlal edilen kişidir (İlhan Üzülmez, Yeni Türk Ceza Kanununun Hürriyete Karşı İşlenen Suçlar Sistemi Çerçevesinde Tehdit, Şantaj ve Cebir Kullanma Suçları, Turhan Kitabevi, …, 2007, s. 97.). Tehdit suçunun mağduru herkes olabilir. Ancak tehdit suçunun oluşabilmesi için mağdurun belirli bir kişi ya da kişiler olması gerekir. Muhatabı belli olmayan tehdit eylemleri diğer şartların da varlığı hâlinde TCK’nın 170. maddesi kapsamında “genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması” ya da 213. maddesi kapsamında “halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit” olarak değerlendirilebilecektir. TCK’nın 106. maddesinin uyuşmazlıkla ilgili ikinci fıkrasının (a) bendinde, suçun silahla işlenmesi nitelikli hâl olarak yaptırıma bağlanmıştır. Tehdidin silahla işlenmesi mağdur üzerindeki korkunun etkisini artırması, eylemin icrasını kolaylaştırması, tehdidin ciddiliğini göstermesi ve faile cesaret vermesi nedenlerinden dolayı kanun koyucu tarafından nitelikli hâl olarak kabul edilmiştir. Suçun silahla işlendiğinin kabulü için failin silahlı olması yeterli olmayıp, tehdidin gerçekleştirilmesi sırasında silahın kullanılmış olması, silahın korkutucu gücünden bir şekilde faydalanılmış olması gerekmektedir. Bu durum, failin eline silah alıp mağdura doğru doğrultması şeklinde olabileceği gibi, failin belindeki silahı göstermesi şeklinde de olabilir.

Öte yandan TCK’nın 170. maddesinde genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu;

“(1) Kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda;

a) Yangın çıkaran,

b) Bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına neden olan,

c) Silâhla ateş eden veya patlayıcı madde kullanan,

Kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Yangın, bina çökmesi, toprak kayması, çığ düşmesi, sel veya taşkın tehlikesine neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.” şeklinde düzenlenmiştir.

Madde metninde, genel güvenliği kasten tehlikeye sokan fiiller, suç olarak tanımlanmıştır. Maddenin birinci fıkrasında, bu suçu oluşturan seçimlik hareketler, yangın çıkarmak; bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına neden olmak; silâhla ateş etmek veya izinsiz patlayıcı madde kullanmak olarak sayılmış olup suç, somut tehlike suçu olarak düzenlenmiştir.

Maddenin ikinci fıkrasında ise, bir soyut tehlike suçu tanımına yer verilmiştir. Bu hükümde, yangın, bina çökmesi, toprak kayması, çığ düşmesi, sel veya taşkın tehlikesine neden olmak, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Buna göre bu fıkrada düzenlenen suçun oluşabilmesi için somut bir tehlikenin meydana gelmesi gerekmemektedir. TCK’nın 170/1. maddesinde düzenlenen genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu, belli bir kişiye yönelik olmayıp belirsiz sayıdaki kişilerin hayatı, sağlığı veya mal varlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda işlenen kasıtlı bir suçtur. Buna göre, belli bir amaç ve hedef gözetildiği takdirde bu maddede düzenlenen suç oluşmayacaktır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanık …‘ün … ili, Çorlu ilçesi,… Mahallesi, … Sokak üzerinde bulunan Bilgin Pasajı içinde faaliyet gösteren … Birahanesi isimli iş yerinin işletmeciliğini yaptığı, mağdur …‘in daha önceki bir tarihte sanığı bıçakla yaralaması nedeniyle taraflar arasında husumet bulunduğu, 09.02.2014 tarihinde saat 00.30 sıralarında sanığın … Birahanesi isimli iş yerinden çıkıp diğer dükkânına gitmek üzere Bilgin Pasajı içinde yürüdüğü sırada mağdur … ile karşılaştığı, çıkan tartışma sırasında mağdurun, sanığın çalışanı olan ve yanlarına doğru gelen tanık … ile inceleme dışı sanık …‘i görmesi üzerine korkup kaçmaya başladığı, inceleme dışı sanık … tarafından yaklaşık 120 m kovalanan mağdurun… Mahallesi, Balık Pazarı Caddesi üzerinde bulunan … İnternet House isimli iş yeri önünde yakalandığı, ardından inceleme dışı sanık …‘in mağduru darbetmeye başladığı, bu sırada mağdurun başına aldığı darbenin etkisi ile bayıldığı, bu olaydan kısa bir süre sonra sanık …‘ün sürücülüğünü yaptığı… plaka sayılı araç ile aynı Cadde üzerinde bulunan … Büfe isimli iş yerinin önüne geldiği, aracından inen sanığın yerde baygın vaziyette yatmakta olan mağdurun yanına gitmek istediği ancak olay yerinde bulunan kişilerce araya girilerek buna izin verilmediği, çıkan arbede sırasında sanığın süveterinin sıyrılması nedeniyle belinin arka kısmında, pantolonuna sıkıştırılmış vaziyette bulunan tabancasının göründüğü, bunun üzerine sanığın süveterini üzerine çekmek suretiyle tabancısını gizlemeye çalıştığı, ardından çevredeki kişilerce aracına bindirilen sanığın bu kez aracını mağdurun bulunduğu yöne doğru sürmek istediği ancak aracın önüne geçen kişilerce buna engel olunduğu, daha sonra sinirli bir şekilde tekrar aracından inen sanığın eli ile mağduru işaret ederek bir şeyler söylediği, çevresindeki kişilerce tekrar aracına bindirilen ve olay yerinden ayrılması için el işareti ile yönlendirilen sanığın aracı ile geri geri gitmek suretiyle olay yerinden ayrıldığı, akabinde de inceleme dışı sanık …‘in yanında bulunan bir kişi ile birlikte, sanığın gittiği istikamete doğru yürüyerek olay yerinden uzaklaştığı, daha sonra sanığın işletmeciliğini yaptığı … Birahanesi isimli iş yerinin önüne giderek Dere İçi Sokak ile … Sokak’ın kesiştiği yol üzerinde ruhsatsız tabancası ile havaya iki el ateş ettiği anlaşılan olayda; tehdit suçunda failin tehdit eylemini ya mağdurun yüzüne karşı ya da mağdura ulaştırılması gayesiyle gerçekleştirmesi gerektiği, failin korkutucu içerikli eyleminin mağdura iletilmesi failin tamamen iradesi dışında gerçekleşmişse tehdit suçunun söz konusu olmayacağı diğer bir ifade ile failin iletme kastı bulunmayan eylemlerinin başkaları tarafından mağdura iletilmesi hâlinde tehdit suçunun oluşmayacağı cihetle inceleme dışı sanık … tarafından darbedilmesi olayı sonrasında yerde baygın vaziyette yatmakta olan mağdurun bulunduğu yerden ayrılıp yaklaşık 120 m uzaklıktaki iş yerinin önüne giderek husumetli olduğu mağdurla aralarında çıkan tartışmanın etkisi ile herhangi bir söz söylemeden ruhsatsız tabancası ile havaya iki el ateş eden sanığın, bu eylemden mağdurun karakolda alınan ifadesi sırasında haberdar olması da dikkate alındığında iletme kastı ile hareket etmediği, bu anlamda tehdit suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı anlaşılmakta ise de kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda ruhsatsız tabancası ile iş yerinin önünde havaya iki el ateş eden sanığın eyleminin TCK’nın 170. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde düzenlenen genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunu oluşturacağı kabul edilmelidir.


Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararı - Karar : 2018/541

  • TCK 106
  • Aynı zarfla birden fazla kişiye tehdit mektubu gönderilse bile; sanığın mağdurlara hitaben ayrı ayrı mektup yazması eylemleri, gerçekleştirilmesi düşünülen suç öncesi birer hazırlık hareketi niteliğinde olup, suçun icrai hareketinin, farklı mağdurlara yönelse de hukuki anlamda tek bir fiil olarak değerlendirilmesi gereken mektupları “gönderme” eylemi ile gerçekleştirildiğinin kabulü ve hukuki anlamda tek bir fiilden ibaret olan tehdit suçundan TCK’nın 43/2. maddesinin yollamasıyla Aynı Kanun’un 43/1. maddesi uyarınca artırım yapılarak cezanın belirlenmesi gerekmektedir.

Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğüne göre “gözdağı verme” anlamına gelen tehdit, bir kimsenin bir zarara veya kötülüğe uğratılacağının bildirilmesidir. Bu bildirimin sözlü olması mümkün olduğu gibi başka yollarla ve bu bağlamda davranışlar yoluyla da yapılması mümkündür. TCK’nın 106. maddesinde yer alan “bahisle” kelimesi ile yalnızca sözlü anlatımlar değil, fiili davranışlar da kastedilmektedir. Nitekim kanun koyucu bu maddenin 2. fıkrasının (b) bendinde tehdidin mektupla veya özel işaretlerle işlenmesini suçun nitelikli halleri arasında kabul etmiş ve basit şekline göre daha ağır bir ceza ile cezalandırılmasını öngörmüştür. Bu nedenle tehdit suçu, söz, yazı, resim, şekil veya işaret ile de işlenebilecek bir suç olup önemli olan gerçekleştirileceği belirtilen haksızlığın mağdurun bilgisine ulaştırılmasıdır (M. Emin Artuk, Ahmet Gökcen, A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, s.271).

Bu saldırının kişinin veya başkasının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına, belirli bir ağırlıkta olmak kaydıyla malvarlığına veya bunlar dışındaki sair bir kötülüğe yönelik olması gereklidir. Tehdidin, mağdurun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe yaratmaya objektif olarak elverişli olması yeterlidir. Bunun sonucu olarak suçun oluşabilmesi için mağdurun iç huzurunun bozulup bozulmadığının veya mağdurun bundan korkup korkmadığının ayrıca araştırılmasına gerek yoktur. Önemli olan failin tehdidi oluşturan fiili “korkutmak amacıyla” yapmış olmasıdır (Majno, Ceza Kanunu Şerhi, Türk ve İtalyan Ceza Kanunları, Ankara, 1978, C.II, s.127; Abdullah Pulat Gözübüyük, Türk Ceza Kanunu Şerhi, Kazancı Hukuk Yayınları, 5. Bası, C.II, s.517 ve 873).

Tehdit suçuyla korunan hukuki yarar, TCK’nın 106. maddesinin gerekçesinde; “Tehdidin koruduğu hukukî değer, kişilerin huzur ve sükûnudur; böylece kişilerde bir güvensizlik duygusunun meydana gelmesi engellenmektedir. Bu nedenle, söz konusu madde ile insanın kendisine özgü sulh ve sükûnuna karşı işlenen saldırılar cezalandırılmış olmaktadır. Fakat tehdidin bu maddeyle korumak istediği esas değer, kişinin karar verme ve hareket etme hürriyetidir” şeklinde açıklanmıştır.

Tehdit suçunun mağduru iç huzuru ve sükunu, irade oluşturma ve iradi hareket hürriyeti ihlal edilen kişidir (İlhan Üzülmez, Yeni Türk Ceza . Hürriyete Karşı İşlenen Suçlar Sistemi Çerçevesinde Tehdit, Şantaj ve Cebir Kullanma Suçları, Turhan Kitabevi, Ankara, 2007, s.97). Tehdit suçunun mağduru herkes olabilir. Ancak, bu suçun oluşabilmesi için mağdurun belirli bir kişi ya da kişiler olması gerekir. Muhatabı belli olmayan tehdit eylemleri diğer şartların da varlığı halinde TCK’nın 170. maddesi kapsamında “genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması” ya da 213. maddesi kapsamında “Halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit” olarak değerlendirilebilecektir.

Tehdit suçu, mağduru belli kişiler olan suçlardan olduğundan farklı kişilere karşı değişik zamanlarda işlenen tehdit eylemleri, bir suç işleme kararının icrası kapsamında işlenmiş olsa bile, zincirleme suç hükümleri uygulanamayacak, gerçek içtima hükümleri uyarınca uygulama yapılacaktır. Ancak, bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda aynı kişiye karşı gerçekleştirilen tehdit eylemleri için tek ceza verilecek ve fakat bu ceza TCK’nın 43/1. maddesi uyarınca arttırılacaktır. Tehdit suçunun tek fiille birden fazla kişiye karşı işlenmesi de mümkündür. Örneğin failin karşısındaki topluluğa hitaben “Hepinizi öldüreceğim” demesi gibi. Bu takdirde TCK’nın 43/2. maddesi uyarınca aynı neviden fikri içtima hükümleri uygulanacak, zincirleme suç hükümlerinde olduğu gibi faile tek ceza verilip bu ceza TCK’nın 43/1. maddesi uyarınca arttırılacaktır.

Tehdit suçunun farklı mağdurlara karşı tek fiille gerçekleştirildiğinden söz edilebilmesi için tehdidin mutlaka ortak söz veya davranışlarla gerçekleştirilmiş olması şart değildir. Her bir mağdura veya mağdurlardan bazılarına özel olarak hitap edilerek tehdit içeren sözler söylenmiş veya davranışlarda bulunmuş olsa bile failin hareketlerinin tek bir iradi karara dayalı olduğu, aralarında yer ve zaman bakımından bağlantı bulunduğu, bu nedenle bir bütünlük oluşturduğu sonucuna ulaşıldığında, fiilin hukuken tek olduğu kabul edilmelidir. Aksine, şekli bir yorum ve bakış açısıyla bu bütünlük görmezlikten gelinerek, her bir mağdura yönelik hareketin bağımsız birer fiili oluşturduğunun kabul edilmesi ve gerçek içtima hükümlerinin uygulanması halinde, cezalandırmada adaletsizliğe yol açılacağı gibi “fiilin hukuki anlamda tekliği” prensibine de aykırı davranılmış olacaktır.

Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Suç tarihinde cezaevinde bulunan sanık M.B.’nin, boşanma aşamasında olduğu eşi mağdur E. B.’ye ve aynı evde ikamet etmekte olan kayınbiraderi mağdur K.Ç.’ye, tek bir zarf içerisinde, ancak mağdurlara hitaben ayrı ayrı yazılmış tehdit içerikli iki mektup gönderdiği olayda; sanığın mağdurlara hitaben ayrı ayrı mektup yazması eylemleri, gerçekleştirilmesi düşünülen suç öncesi birer hazırlık hareketi niteliğinde olup, suçun icrai hareketinin, farklı mağdurlara yönelse de hukuki anlamda tek bir fiil olarak değerlendirilmesi gereken mektupları “gönderme” eylemi ile gerçekleştirildiğinin kabulü ve hukuki anlamda tek bir fiilden ibaret olan tehdit suçundan TCK’nın 43/2. maddesinin yollamasıyla Aynı Kanun’un 43/1. maddesi uyarınca artırım yapılarak cezanın belirlenmesi gerekmektedir. Kaldı ki sanık aynı içerikteki sözleri tek bir mektupla mağdurlara gönderseydi eylemi yine zincirleme şekilde işlenen tek suç olarak değerlendirilecek ve bundan kuşku duyulmayacaktı. Sırf, aynı sözlerin farklı kâğıtlara yazılarak tek bir zarfla gönderilmesinin iki ayrı suç olarak değerlendirilmesi hakkaniyete aykırıdır.


Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararı - Karar : 2018/525

  • TCK 106
  • Tehdit kastının yokluğu

Sanığın, park hâlindeki aracının camlarının kırılması konusunda kendisini arayan mağdura “Benim bilgim yok, iftira etme, kim bilir kimin canını yaktın ki bu işi yapmış, ölmediğine dua et!” diyerek tehdit ettiği iddia olunan olayda; sanığın, mağdurun başkalarıyla da husumetinin olması nedeniyle tehdit suçunun konusunu oluşturduğu iddia edilen sözleri söylediği ve tehdit kastının bulunmadığı yönündeki aksi ispatlanamayan savunması ve taraflar arasındaki konuşmanın gelişimi göz önüne alındığında; anılan sözlerin mağduru korkutmak amacı taşımadığı, geçmişe yönelik yorum ve değerlendirme amacıyla söylenen sözler olduğu ve ileride gerçekleşmesi muhtemel olan bir saldırı niteliğinde tehdit içeren sözler biçiminde değerlendirilemeyeceği anlaşıldığından, tehdit suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı kabul edilmelidir.


Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararı - Karar : 2017/35

  • TCK 106/3
  • Tehdit amacıyla mala zarar verme halinde, fail hem mala zarar verme suçu hem de tehdit suçu nedeniyle cezalandırılmalıdır.

Tehdit suçunu düzenleyen, 5237 sayılı TCK’nun 106. maddesinin 3. fıkrasında ise; “Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir” hükmüne yer verilmiştir.

5237 sayılı TCK’nun 106. maddesinin gerekçesinde de; “…Maddenin üçüncü fıkrasında, tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya mala zarar verme suçunun işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı cezaya hükmedileceği belirtilmiştir. Kişi tehdidinin ciddiliğini vurgulamak için, bir başkasını öldürmüş veya yaralamış ya da malına zarar vermiş olabilir. Bu gibi durumlarda gerçek içtima hükümleri uygulanarak ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmedilmelidir” şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.

TCK’nun 106/3. maddesinde özel bir içtima kuralına yer verilmiştir. Buna göre tehdit amacıyla kasten adam öldürme, yaralama veya mala zarar verme suçunun işlenmesi halinde ayrıca bu suçlardan da ceza verilir. Kanunun bu düzenlemesiyle tehdit amacıyla anılan suçların işlenmesi halinde gerçek içtima hükümlerinin uygulanacağı vurgulanmıştır. Örneğin; A, komşusu B’nin evini kendisine satmak üzere boşaltmasını istemektedir. Bu nedenle korkup kaçsın diye av tüfeğiyle evinin duvarlarına ve pencerelerine ateş etmiştir. Bu durumda fail hem silahla tehdit suçundan, hem de mala zarar verme suçundan cezalandırılacaktır. Yine bir kimse, geceleyin mağduru korkutmak için evine ateş ettiğinde hem mala zarar verme, hem de silahla tehdit suçunu işlemiş olacaktır. (Osman Yaşar - Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2014, s.3580)

Sanıkların, katılanın geçeceği yol üzerinde pusu kurup katılanı beklemeye başladıkları, bir süre sonra katılanın aracı ile yolda görünmesi üzerine sanıkların katılanın aracına doğru yöneldikleri, sanık …‘in ele geçirilemeyen bir av tüfeği ile yaklaşık 15-20 metrelik mesafeden toplam 7 el olmak üzere katılanın kullandığı aracın önce önüne doğru ateş ettiği, araç geçerken de aracın yanına doğru ateş etmeye devam ettiği, katılanın durmadan olay yerinden kaçtığı, katılanın herhangi bir yaralanmasının olmadığı, av tüfeğinden çıkan 9’lu tabir edilen saçma tanelerinin isabet etmesi sonucu aracın ön camının, sol ön farının, kaputunun, sol yan tarafının ve sol ön lastiğinin zarar gördüğü olayda; tehdidin ciddiliğinin vurgulanması açısından katılanın aracı hedef alınarak ateş edilmesi, eylemde zarar verme potansiyeli yüksek saçmaların kullanılması ve saçma tanelerinin isabet etmesi halinde normal şartlar altında aracın muhakkak hasara uğrayacak olması karşısında, TCK’nun 106/2. maddesinin (a) fıkrasındaki silahla tehdit suçu ile birlikte, TCK’nun 106. maddesinin 3. fıkrası yollamasıyla TCK’nun 151/1. maddesindeki mala zarar verme suçunun da oluştuğunun ve TCK’nun 44. maddesindeki fikri içtima koşullarının bulunmadığının kabulü gerekmektedir.


Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararı - Karar : 2017/6

  • TCK 106
  • Kendi odasından ateş ederek hem kendi odasının camını hem de mağdurun odasının camını kurşunlayan sanık, silahla tehdit suçu nedeniyle cezalandırılmalıdır.

Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğünde “gözdağı verme” olarak tanımlanan tehdit, bir kimseye zarara ya da kötülüğe uğratılacağının bildirilmesidir. Bu bildirim sözlü olabileceği gibi başka yollarla ve bu bağlamda davranışlarla da iletilebilir.

Tehdidin, mağdurun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe yaratmaya objektif olarak elverişli bulunması yeterli olup, saldırının kişinin veya başkasının hayatına, vücut ya da cinsel dokunulmazlığına, belirli bir ağırlıkta olmak kaydıyla malvarlığına veyahut bunlar dışındaki sair bir kötülüğe yönelik olması gereklidir. Bu suçun oluşabilmesi için mağdurun iç huzurunun bozulup bozulmadığının veya korkup korkmadığının araştırılmasına gerek yoktur. Önemli olan failin tehdidi oluşturan fiili “korkutmak amacıyla” yapmış olmasıdır. (Majno, Ceza Kanunu Şerhi, Sevinç Matbaası, Ankara 1978, C. 2, s. 127; Abdullah Pulat Gözübüyük, Mukayeseli Türk Ceza Kanunu, Kazancı Yayımları, 5. Baskı, C. 2, s. 517 ve 873)

Tehdit suçuyla korunan hukuki yarar ya da menfaat, madde gerekçesinde; “tehdidin koruduğu hukukî değer, kişilerin huzur ve sükûnudur; böylece kişilerde bir güvensizlik duygusunun meydana gelmesi engellenmektedir. Bu nedenle, söz konusu madde ile insanın kendisine özgü sulh ve sükûnuna karşı işlenen saldırılar cezalandırılmış olmaktadır. Fakat tehdidin bu maddeyle korumak istediği esas değer, kişinin karar verme ve hareket etme hürriyetidir” şeklinde açıklanmaktadır.

Tehdidin silahla işlenmesi, mağdur üzerindeki korkunun etkisini artırıp eylemin icrasını kolaylaştırması, tehdidin ciddiliğini göstermesi ve faile cesaret vermesi nedenlerinden dolayı kanun koyucu tarafından nitelikli hal olarak kabul edilmiştir. Suçun silahla işlendiğinin kabulü için failin silahlı olması yeterli olmayıp, tehdidin gerçekleştirilmesi sırasında silahın kullanılmış olması, silahın korkutucu gücünden bir şekilde faydalanılmış olması gerekmektedir.

Kast, insanın iç dünyası ile ilgili bir kavram olduğundan, kastın açıkça ifade edilmediği durumlarda, iç dünyaya ait bu olgunun dış dünyaya yansıyan davranışlara bakılarak belirlenmesi yoluna gidilmektedir. Kişinin eyleminin, bir suçu oluşturup oluşturmadığının, oluşturuyorsa da hangi suçu oluşturduğunun saptanması için, eylemin bir aşamasındaki durumun değil, eylemin yapılması için verilen kararın, bu kararın icra ediliş biçiminin, olay öncesi, sırası ve sonraki davranışların da dikkate alınıp, tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi gerekir.

Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; Sanık ve mağdurların kardeş olup aynı şirketin ortakları olduğu, şirketin üst katında sanık ile mağdur …’in, her biri toplam 12’şer mm kalınlığında çift katlı camlarla kapatılmış bölmeleri oda olarak kullandıkları, sanık ile mağdur …’in odalarının karşılıklı olup aralarında 2 metre genişliğinde koridor bulunduğu, mağdur …’ın odasının ise koridorun sonunda olduğu, sanık ile mağdurların ortaklığı sona erdirme kararı almalarına rağmen bu hususta gerekli adımları atmadıkları, olay tarihinde de sanığın mağdurları telefonla arayıp bu hususu görüşmek istemesi üzerine, mağdur …’in sanığın odasına geldiği, sanığın masasında alkol aldığını gören İbrahim’in sanığa, bu halde kendisiyle konuşamayacağını söyleyerek sanığın odasından çıkıp kendi odasına geçtiği, sanığın daha sonra oturduğu yerden ruhsatlı tabancası ile kendi odasının jaluzi perdeyle kapatılmış camlarına doğru rastgele 12 el ateş ettiği, kendi odasının camlarını delen mermilerin karşıda bulunan mağdur …’in odasının camlarını da delerek mağdur …’in çalışma masasına ve duvarına isabet ettiği anlaşılmaktadır.

Somut olayda; sanığın kendi odasından mağdur …‘in odasına doğru rastgele ateş etmek suretiyle, hem kendi odasının camlarını hem de mağdur …‘in odasının camlarını kurşunlaması şeklindeki eyleminin, suçun mağdurunun iç huzurunu bozmaya, mağdurda korku ve endişe oluşturmaya objektif olarak elverişli olması nedeniyle sanığın tehdit kastıyla hareket ettiğinin kabulü gerekmektedir.


Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararı - Karar : 2017/557

  • TCK 106
  • Kimlikleri ve motosikletin tescil belgesi istendiğinde, sanığın “siz kim oluyorsunuz, burası U., burada bizim sözümüz geçer, hepinizi sürdürürüm” şeklinde sözler sarf ettiği olayda; alkollü olan sanığın, kendilerini durduran şikâyetçilere anlık olarak söylediği “.hepinizi sürdürürüm.” şeklindeki sözün, somut olayın özelliklerine göre şikâyetçilerin iç huzurunu bozmaya veya onlarda korku ve endişe yaratmaya objektif olarak elverişli bulunmaması karşısında, tehdit suçunun unsurları oluşmamıştır.

Tehdidin, mağdurun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe yaratmaya objektif olarak elverişli olması yeterli olup, saldırının kişinin veya başkasının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına, belirli bir ağırlıkta olmak kaydıyla mal varlığına veya bunlar dışındaki sair bir kötülüğe yönelik olması gereklidir. Suçun oluşabilmesi için mağdurun iç huzurunun bozulup bozulmadığının veya mağdurun bundan korkup korkmadığının ayrıca araştırılmasına gerek yoktur. Önemli olan failin, tehdidi oluşturan fiili “korkutmak amacıyla” yapmış olmasıdır. (MAJNO, C.II, s.127; A.Pulat Gözübüyük, Mukayeseli Türk Ceza Kanunu, 5. Bası, C.II, s.517 ve 873)

5237 sayılı TCK’nın 106. maddesinin gerekçesinde de; “Tehdidin koruduğu hukukî değer, kişilerin huzur ve sükûnudur; böylece kişilerde bir güvensizlik duygusunun meydana gelmesi engellenmektedir. Bu nedenle, söz konusu madde ile insanın kendisine özgü sulh ve sükûnuna karşı işlenen saldırılar cezalandırılmış olmaktadır. Fakat tehdidin bu maddeyle korumak istediği esas değer, kişinin karar verme ve hareket etme hürriyetidir. Tehdidin özelliği, kötülüğün gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinin, tehdit edenin iradesine bağlı olmasıdır. Tehdit konusu kötülüğün gerçekleşip gerçekleşmemesi, gerçekten veya en azından görünüş itibarıyla failin takdirine bağlıdır. Fakat bu, kötülüğün mutlaka tehdit eden tarafından gerçekleştirileceği anlamına gelmez; bir üçüncü kişi vasıtasıyla bu kötülüğün gerçekleştirileceğinin bildirilmesi ile de, tehditte bulunulabilir. Suçun oluşması bakımından tehdit konusu kötülüğün gerçekleşip gerçekleşmemesi önemli değildir. Tehdidin objektif olarak ciddî bir mahiyet arzetmesi gerekir. Yani, istenilenin yerine getirilmemesi hâlinde tehdit konusu kötülüğün gerçekleşeceği ihtimali objektif olarak mevcut olmalıdır. Sarfedilen sözler, gerçekleştirilen davranış muhatap alınan kişi üzerinde ciddî bir korku yaratma açısından sonuç almaya elverişli, yeterli ve uygun değilse, tehdidin oluştuğu ileri sürülemez. Failin söz ve davranışlarının muhatabı üzerinde ciddî şekilde korku ve endişe yaratacak uygunluk ve yeterlilik içerip içermediğinin her somut olayda araştırılması gerekir. Objektif olarak ciddî bir mahiyet arzeden tehdidin somut olayda muhatabı üzerinde etkili olması şart değildir. Kişi, fail, objektif olarak ciddî bir mahiyet arzeden söz ve davranışlarla mağduru tehdit etmek istemiş olmasına rağmen; mağdur bu söz ve davranışları ciddiye almamış olabilir. Bu durumda tehdit yine gerçekleşmiştir. Tehdidin gerçekleşip gerçekleşmemesi, muhatabı üzerinde etkili olup olmamasına bağlı tutulmamalıdır. Failin de kendisinin tehdit konusu tecavüzü gerçekleştirebilecek imkân ve iktidara sahip olduğu kanaatini karşı tarafta uyandırdığını bilmesi gerekir. Mağdurda bu kanaat uyandırıldıktan sonra, failin tehdit konusu tecavüzü gerçekleştirebilecek imkan ve iktidara gerçekte sahip olmamasının bir önemi yoktur. Mağdur tehdit konusu tecavüzün ciddî olduğuna hile kullanılmak suretiyle inandırılmış olabilir. Fakat, batıl inançlara dayanılarak bir kötülüğe maruz bırakılabileceği beyanıyla, bir kimse tehdit edilmiş olmaz.” açıklamalarına yer verilmiştir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

13.10.2007 günü saat 23.00 sıralarında sanık ve inceleme dışı sanık O.’nun plakasız motosikletle seyir halinde olduklarının görülmesi üzerine polis memurları olan şikâyetçiler tarafından durduruldukları, kimlikleri ve motosikletin tescil belgesi istendiğinde, sanığın “siz kim oluyorsunuz, burası U., burada bizim sözümüz geçer, hepinizi sürdürürüm” şeklinde sözler sarf ettiği olayda; alkollü olan sanığın, kendilerini durduran şikâyetçilere anlık olarak söylediği “.hepinizi sürdürürüm.” şeklindeki sözün, somut olayın özelliklerine göre şikâyetçilerin iç huzurunu bozmaya veya onlarda korku ve endişe yaratmaya objektif olarak elverişli bulunmaması karşısında, tehdit suçunun unsurlarının oluşmadığı kabul edilmelidir.


Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararı - Karar : 2017/345

  • TCK 106
  • Sustalı çakıyı mağdura doğru sallayarak “Buradan git, seni keserim, seni öldürürüm” dedikten sonra çakı ile mağdurun göğsüne vurarak yaraladığı, sanığın korkutmak maksadıyla mağduru yaraladığını ikrar ettiği olayda; sanığın, tehdidinin ciddiliğini vurgulamak amacıyla mağduru yaralaması karşısında, 5237 sayılı TCK’nın 106. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, kasten yaralama suçunun yanı sıra tehdit suçundan da mahkûmiyetine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

TCK’nın 106. maddesinin üçüncü fıkrasında tehdit suçuyla ilgili özel bir içtima kuralına yer verilmiş, bu fıkraya ilişkin madde gerekçesinde; “.tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya mala zarar verme suçunun işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı cezaya hükmedileceği belirtilmiştir. Kişi tehdidinin ciddiliğini vurgulamak için, bir başkasını öldürmüş veya yaralamış ya da malına zarar vermiş olabilir. Bu gibi durumlarda gerçek içtima hükümleri uygulanarak ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmedilmelidir” şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.

Fail, tehdidin ciddiliğini göstermek için bir başkasını öldürebilir, yaralayabilir ya da malına zarar verebilir. Bu gibi durumlarda fail sadece gerçekleşen bu araç suçlardan değil gerçek içtima hükümlerince hedef suç olan tehditten dolayı da cezalandırılacaktır. (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökçen-Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 15. Bası, Ankara, 2015, s.362) Örneğin; A, komşusu B’nin evini kendisine satmak üzere boşaltmasını istemektedir. Bu nedenle korkup kaçsın diye av tüfeğiyle evinin duvarlarına ve pencerelerine ateş etmiştir. Bu durumda fail hem silahla tehdit suçundan, hem de mala zarar verme suçundan cezalandırılacaktır. Yine bir kimse, geceleyin mağduru korkutmak için evine ateş ettiğinde hem mala zarar verme, hem de silahla tehdit suçunu işlemiş olacaktır. Aynı durum, tehdit amacıyla topuktan vurma olaylarında da uygulanacak, eylemin tehdit amacıyla gerçekleştirildiği ispat edilirse fail kasten yaralama suçunun yanı sıra silahla tehdit suçundan da cezalandırılacaktır. (Osman Yaşar - Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2014, s.3580)

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanık H. K. ile mağdur A. K.’nin kardeş oldukları, sanıkla kardeşleri arasında geçimsizlik bulunduğu, tanık M.’nin beyanlarına göre sanığın, kardeşlerinin D. ilçesindeki eve gelmelerine karşı çıktığı, İstanbul’da ikamet eden mağdurun olay günü D.’ye gelmesi üzerine sanığın mağdurla tartışmaya başladığı, belinden çıkardığı sustalı çakıyı mağdura doğru sallayarak “Buradan git, seni keserim, seni öldürürüm” dedikten sonra çakı ile mağdurun göğsüne vurarak yaraladığı, sanığın korkutmak maksadıyla mağduru yaraladığını ikrar ettiği olayda; sanığın, tehdidinin ciddiliğini vurgulamak amacıyla mağduru yaralaması karşısında, 5237 sayılı TCK’nın 106. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, kasten yaralama suçunun yanı sıra tehdit suçundan da mahkûmiyetine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.


Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2023/4752 E. , 2023/15274 K.

  • TCK 106
  • Kasten yaralamadan önce “seni öldürmeye geldim, seni öldüreceğim” şeklindeki beyanlar kasten yaralama suçunun irade açıklamasıdır. Bu nedenle fail silahla tehdit suçundan değil, kasten yaralama suçundan dolayı cezalandırılmalıdır.

Olay günü katılanın işe gitmek için evden çıktığı sırada sanıkla karşılaştıkları sanığın katılana bıçak göstererek “seni öldürmeye geldim, seni öldüreceğim” dediği, katılanı yaralamak için elindeki bıçağı bir kaç kez salladığı fakat katılana değmediği, katılanın sanığın elindeki bıçağı almaya çalıştığı, sanığın katılanın eline vurduğu ve elleriyle vurarak basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaraladığı anlaşılmıştır.

Silahla tehdit suçuna ilişkin temyiz isteminin incelenmesinde; izah edildiği şekilde gerçekleşen eylemde, tehdit içeren sözlerin kasten yaralama eyleminin irade açıklaması niteliğinde olduğu sanığın eyleminin bütün halinde kasten yaralama suçunu oluşturduğu gözetilmeden, sanık hakkında ayrıca silahla tehdit suçundan da mahkûmiyet hükmü kurulması hukuka aykırı bulunmuştur.


Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2021/7785 E. , 2021/20712 K.

  • TCK 106
  • Zincirleme silahla tehdit suçu

Olay günü sanığın müşteki … ile konuşmak amacıyla müşteki …’ın evine geldiği ve cebir kullanmak suretiyle müştekinin rızası dışında kapıyı açan müşteki …’nın boğazını sıkarak içeri girdiği,…’in nerede olduğunu sorduğu ve müşteki …’ın burası dağ başımı diyerek itiraz etmesi üzerine, … ile tartıştığı olay yerine gelen sanığın arkadaşının sanığı evden çıkarmaya çalıştığı esnada sanığın elinde bıçak olduğu halde katılanlar ile mağdura hitaben “hepinizi doğrayacağım” şeklinde söz sarfederek bıçağı üzerlerine doğru atması şeklinde gerçekleşen olayda eylemin TCK’nın 106/2-a, 43. maddeleri olan zincirleme olarak silahla tehdit suçunu oluşturduğu gözetilmeden eylemin bölünerek bıçağı atma eyleminin yaralamaya teşebbüs, sarfedilen sözlerin ise tehdit olarak kabul edilip yazılı şekilde zincirleme olarak tehdit ve kasten bıçakla yaralamaya teşebbüs suçlarından ayrı ayrı hükümler kurulması, bozma nedenidir.


Yargıtay 4.CD - Esas : 2021/4252 Karar : 2022/8460

  • TCK 106
  • Tehdit suçunda kastın yenilenmemesi ve zincirleme suç

Yerel Mahkemenin, sanığın, her iki mağduru olay yerinde bulunan meyve bıçağı ile tehdit ettiği şeklindeki kabulüne ve oluşa göre, sanığın, eylemlerini kısa zaman aralığında kastın yenilenmesine imkan olmayan zaman dilimi içerisinde, aynı kast altında gerçekleştirdiğinin kabulünde zorunluluk bulunduğundan, tek suçtan hüküm kurularak TCK’nın 43/2. maddesi uygulanmak suretiyle cezanın artırılması gerektiği gözetilmeyerek, iki ayrı tehdit suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi, bozma nedenidir.


Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2020/25200 E. , 2022/22158 K.

  • TCK 106
  • “Ben seni bir elime geçirirsem sana yapacağımı biliyorum” şeklindeki sözler tehdit suçuna vücut verir.

Tehdit fiili, kişinin ruh dinginliğini bozan, iç huzurunu, bilinç ve irade özgürlüğünü ihlal eden bir olgudur. Fiilin mağdur üzerinde ciddi bir korku yaratabilmesi açısından sonuç almaya objektif olarak elverişli, yeterli ve uygun olması gerekir. Ayrıca tehdidin somut olayda muhatap üzerinde etkili olması şart değildir. Bu nedenle mağdurun korkup korkmadığının araştırılması gerekmez.

Tehdit suçunun manevi öğesi genel kasttan ibaret olup suçun yasal tanımındaki unsurlarının bilerek ve istenerek işlenmesini ifade eder. Olayda tasarlamanın varlığı aranmadığı gibi, saikin de önemi yoktur

Kavga ve tartışma sırasında haksız bir fiilin kendisinde husule getirdiği şiddetli öfke ve elemin (gazabın) failin iradesini etkileyen bir etken olarak kusur yeteneğinde meydana getirdiği azalma nedeniyle koşulları varsa ancak yasal indirim nedeni olarak kabul edilebilmesi olanaklı ise de, önceden ilke boyutunda kastı kaldıran ve suçun oluşumunu engelleyen bir husus olarak kabulü mümkün değildir.

Bu açıklamalar doğrultusunda somut olay irdelendiğinde; sanığın, katılana söylediği iddia ve kabul edilen “ben seni bir elime geçirirsem sana yapacağımı biliyorum” şeklindeki sözün objektif olarak korkutucu nitelikte bulunması ve tehdit suçunda özel kast unsurunun aranmaması, nedeniyle suçun oluşacağı gözetilmeden “kavga sırasında kızgınlıkla, öfke altında söylenen sözlerden ibaret olduğu, amacının karşı tarafa herhangi bir şekilde kötülük yapmak mal varlığına ya da fiziki bütünlüğüne yönelik bir davranış gerçekleştirmek olmadığı, bu haliyle sanığın üzerine atılı davranışı meydana getirdiği sırada suç işleme kastıyla hareket etmemiş olduğu” şeklindeki yerinde olmayan gerekçeyle beraat kararı verilmesi,


Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2020/24714 E. , 2022/21873 K.

  • TCK 106
  • “O doktorun kafasını duvara vurmak istiyorum” şeklindeki sözler tehdit suçu oluşturur.

Somut olayda; sanığın, doktor olarak görev yapan katılana yönelik söylediği iddia edilen “şu an o kadar sinirliyim ki o doktorun kafasını duvara vurmak istiyorum” şeklindeki sözlerin TCK’nın 106/1-1. cümle kapsamında objektif olarak korkutucu nitelikte bulunması, öfkenin suç kastını ortadan kaldırmayacağı ve söylenen sözlerin objektif olarak elverişli ve yeterli olması nedeniyle suçun oluşacağı gözetilmeden ve katılanın yanında çalışan ve olaya bizzat şahit olan sekreterinin kimliği tespit edilerek beyanı alınıp tüm deliller birlikte değerlendirilmeden, eksik inceleme ve yerinde görülmeyen gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulması, bozma nedenidir.


Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2021/17868 E. , 2024/890 K.

  • TCK 106,TCK 43/2, TCK 43/1
  • Bütünlük oluşturan hareketler tek hareket sayılır, tek hareketle birden fazla kişinin tehdit edilmesi halinde, sanığın tehdit suçu nedeniyle bir kez cezalandırılarak cezasının TCK m.43/2, TCK m.43/1 gereği artırılması gerekir.

Sanığın suç tarihinde katılanların bulunduğu ikametgahın önüne giderek katılan … L.’ye hitaben “Kızın dışarı çıksın, ben onunla konuşacağım, yoksa ortalığı dağıtırım.”, katılan … L.’ye hitaben “Bizi sen ayırdın, ben sana yapacağımı bilirim, bunu yanınıza bırakmayacağım, bunların hesabını size tek tek soracağım, yakında sizin düğününüz var, düğün yerine gelip taşkınlık yapacağım, kızını da İstanbul ilinde rahatsız edeceğim.”’, katılan … L.’ye hitaben “Sen benimsin ben seni seviyorum, seni benden hiç kimse ayıramaz, ben çocuğumu da senide ne yapıp ne edip alacağım, ya benimsin ya toprağın.” şeklinde sözler söyleyerek tehdit ettiği ihbarı üzerine olay yerine gelerek kendisini uzaklaştırmaya çalışan jandarma er olan şikâyetçi Cemil Ş.’ye cebir uygulamak suretiyle görevi yaptırmamak için direnme suçlarını işlediği Yerel Mahkemece kabul olunmuştur.

Dairemizce de benimsenen Ceza Genel Kurulu’nun 11.06.2013, 2013/13-293 Esas, 2013/297 Karar sayılı kararında da kabul edildiği üzere 5237 sayılı Kanun’un 43 üncü maddesinin ikinci fıkrası; “Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.” hükmünü içermekte olup, zincirleme suçtan farklı bir müessese olan ve aynı neviden fikri içtima olarak kabul edilen bu durumda, fiil yani hareket tektir ve bu fiille aynı suç birden fazla kişiye karşı işlenmektedir. Burada, hareket tek olduğu için, fail hakkında bir cezaya hükmolunacağı, ancak bu cezanın Kanun’un 43 üncü maddesinin birinci cümlesine göre artırılacağı öngörülmüştür.

Ancak burada kastedilen, fiil ya da hareketin, doğal anlamda değil hukuki anlamda tekliğidir. Hakaret suçunun farklı mağdurlara karşı tek fiille gerçekleştirildiğinden söz edilebilmesi için hakaretin mutlaka ortak söz veya davranışlarla gerçekleştirilmiş olması şart değildir. Her bir mağdura veya mağdurlardan bazılarına özel olarak hitap edilerek hakaret içeren sözler söylenmiş veya davranışlarda bulunmuş olsa bile objektif bir gözlemcinin bakış açısıyla bakıldığında failin hareketlerinin tek bir iradi karara dayalı olduğu, aralarında yer ve zaman bakımından bağlantı bulunduğu, bu nedenle bir bütünlük oluşturduğu sonucuna ulaşılması durumunda, fiilin hukuken tek olduğu kabul edilmelidir.

Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olayda; sanığın tehdit eylemlerini aynı olay bütünlüğü, aynı kasıt altında, kısa zaman dilimi içerisinde ve aynı eylemin devamı niteliğindeki sözlerle, birden fazla katılana karşı gerçekleştirdiğinin anlaşılması karşısında, sanık hakkında belirlenecek temel cezanın 5237 sayılı Kanun’un 43 üncü maddesi gereğince artırılması gerektiği gözetilmeden, tehdit suçundan üç kez cezalandırılmasına karar verilmesi,


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/20896 Karar: 2018/262 Tarih: 09.01.2018

  • TCK 106. Madde

  • Tehdit Suçu

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

A-Hükmün açıklanmasına neden olan kasıtlı suçun, TCK’nın 106/1-1. cümlesi uyarınca hükmolunan tehdit olması, 02/12/2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümlerinin yeniden düzenlenmesi ve TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamına alınması karşısında, tehdit suçu yönünden, uyarlama yargılaması yapılıp yapılmadığı araştırılarak, anılan hüküm yönünden uzlaştırma işleminin olumlu sonuçlanmış olması durumunda, sanığın denetim süresinde işlediği başkaca kasıtlı suçlardan mahkum olup olmadığı tespit edilip sonucuna göre, açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanıp açıklanmayacağının değerlendirilmesi zorunluluğu,

B-Kabule göre de;

02/12/2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunduğu anlaşılmış olmakla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2, 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık …‘ın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin HÜKMÜN 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine,09/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/13648 Karar: 2018/275 Tarih: 09.01.2018

  • TCK 106. Madde

  • Tehdit Suçu

Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre O Yer Cumhuriyet Savcısının sanık hakkında mala zarar verme eyleminden kurulan beraat hükmüne dair temyiz davası isteğinin süresinde olmadığı gerekçesiyle mahkemece temyiz isteminin reddine karar verildiği ve bu hükmün temyiz edilmediği belirlenerek dosya görüşüldü:

1-Tüm sanıklara yükletilen suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve örgüte üye olma suçlarından doğrudan zarar görme ihtimali bulunmayan katılan …‘ın bu suçlardan davaya katılmasına imkan bulunmadığından ve hukukî değerden yoksun katılma kararı da hükmü temyize hak vermeyeceğinden, …‘ın anılan suçlardan kurulan hükümlere ilişkin temyiz istemlerinin CMUK’nın 317. maddesi gereğince REDDİNE,

2-Sanık Saadettin oğlu … hakkında tehdit suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyize gelince,

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Sanığın eylemine uyan 5237 sayılı TCK’nın 106/ 2-a maddesi kapsamındaki tehdit suçu için öngörülen cezanın üst sınırına göre aynı Kanun’un 66/1-e, maddesinde öngörülen 8 yıllık asli zamanaşımı süresinin Mahkemece sanık hakkında mahkumiyet karar tarihi olan 26/10/2009 gününden inceleme tarihine kadar gerçekleştiğinin anlaşılması,

Bozmayı gerektirmiş, katılan … ve sanık … müdafiinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan hükmün açıklanan nedenle BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddesi gereğince kamu davasının zamanaşımı nedeniyle DÜŞMESİNE,

2-Sanıklar Saadettin oğlu … ve … hakkında yağma, tehdit, mala zarar verme, sanık … ve … hakkında yağma, Şükrü oğlu … hakkında tehdit, sanıklar … ve … hakkında 13.04.2006 suç tarihinde tehdit, mala zarar verme, sanık … hakkında 23.04.2006 suç tarihli tehdit, sanık … hakkında tehdit ve mala zarar verme, Saadettin oğlu … hakkında 23.04.2006 suç tarihli mala zarar verme ve genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçlarından kurulan beraat hükümlerine yönelik temyiz de;

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede:

Eylemlere ve yükletilen suçlara yönelik katılan …‘ın temyiz iddiaları yerinde görülmediğinden tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKÜMLERİN ONANMASINA, 09/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/30950 Karar: 2017/21229 Tarih: 03.10.2017

  • TCK 106. Madde

  • Tehdit Suçu

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede,

1-)Sanıkların suçlamaları kabul etmemeleri karşısında, soruşturma aşamasında bilgisine başvurulan ve olayın tek tanığı dinlenilmeden hüküm kurularak, CMK’nın 210/1. maddesine aykırı davranılması,

2-)Sanıkların birlikte, mağdura iletmesi için tanığa “o da bize kızını versin anlaşalım, vermezlerse biz de kızını dağa kaldırırız, kan gövdeyi götürür.” şeklinde sözler söylediklerinin iddia edilmesi karşısında, sanıklar hakkında, şikayete bağlı olmayan TCK’nın 106/2-c maddelerinin uygulanması ihtimali tartışılarak, bu kapsamda kalmadığının kabulü halinde de, sözlerin TCK’nın 106/1. maddesinin 1. cümlesinde tanımlanan, mağdurun hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik tehdit niteliğinde olduğu ve bu suçun takibinin de şikayete bağlı olmadığı gözetilerek yargılamaya devamla deliller değerlendirilerek suç sabitse mahkumiyet, sabit değilse beraat kararı verilmesi yerine, hatalı nitelendirmeyle eylemlerin sair tehdit suçunu oluşturduğu kabul edilerek şikayetten vazgeçme sebebiyle düşme kararı verilmesi,

3-)Eylemlerin TCK’nın 106/1-1 maddesi kapsamında kaldığının kabulüyle mahkumiyet kararları verilmesi halinde ise, 02.12.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 Sayılı Kanun’un 34. maddesiyle değişik 5271 Sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaştırma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanıklara isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunduğu anlaşılmış olmakla, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2, 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanıklarının hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması;

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu sebeple yerinde görülmüş olduğundan, HÜKÜMLERİN 5320 Sayılı Kanun’un 8 /1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 03.10.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2014/4-758 Karar: 2017/372 Tarih: 03.10.2017

  • TCK 106. Madde

  • Tehdit Suçu

Sanık …‘nun silahla tehdit suçundan 106/2-a, uyarınca 1 yıl 3 ay hapis cezası; mala zarar verme suçundan da 151/1, uyarınca 2 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, her iki suç açısından da 53 ve uyarınca hak yoksunluğuna ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine dair Nazilli 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 04.11.2009 gün ve 602-628 Sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 11.12.2013 gün ve 12807-31723 sayı ile; mala zarar verme suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün 58. maddesi yönünden düzeltilerek onanmasına, silahla tehdit suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün ise;

“… Sanığın, daha önceleri sıkça olduğu gibi olay gecesi saat 04.00’de evlerinin önüne gelerek gürültü yapması sebebiyle mağdurun aracının lastiklerine av tüfeğiyle ateş edip, kolluğun gelmesinden önce kaçmasını önlemek istediğine dair savunması, tanık eşinin anlatımları ve jandarmaya telefon edildiğinin olay tutanağından anlaşılması karşısında, ateş edilerek mala zarar verme eyleminin ne şekilde tehdit amacıyla işlendiğine dair kanıtlar açıklanmadan, TCK’nın 106/3. maddesinin koşulları oluşmadığı halde tehdit suçundan da ceza verilmesi…”,

İsabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 27.02.2014 gün ve 118010 sayı ile;

“… Sanığın daha önceye dayalı anlaşmazlık bulunduğu ve saat 03:00-04:00 sıralarında katılanın kullandığı aracıyla sanığın evinin önünde patinaj yaparak uyandırdığı ve sanığın katılanın yanına gittiği, oğluna ait av tüfeğini alarak katılana doğrulttuğu, ‘beni neden rahatsız ediyorsun’ diyerek uyardığı, katılanın ‘ben kimseyi rahatsız etmiyorum, yoldan evime gidiyorum’ şeklinde sözler söylediği, bunun üzerine sanığın eşinin uyarılarına rağmen sanığın, katılanın aracının lastiklerine ateş ettiği ve lastiklerini patlattığı olayda, sanığın, katılanın gece vakti rahatsız etmesine duyduğu öfke, tepki ve kızgınlık sonucunda, katılana araç içinde bulunduğu sırada ateş ettiğinin anlaşılması karşısında sanığın 106 /3. maddesi kapsamında iki ayrı suçu işlediğinin kabulü gerektiği bu itibarla silahla tehdit suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün 58/6. maddesi yönünden düzeltilerek onanması…”,

Talebiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesince, 23.10.2014 gün ve 10036-30226 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR : Mala zarar verme suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü Özel Dairece düzeltilerek onanmak suretiyle kesinleşmiş olup, itirazın kapsamına göre inceleme, sanık hakkında silahla tehdit suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında mala zarar verme suçunun yanında silahla tehdit suçunun da oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

30.08.2008 tarihli olay yeri görgü ve tespit tutanağında; aynı gün saat 04.00 sıralarında, sanık …‘nun 156 jandarma imdat hattını arayıp katılan Seyfettin Ergün’ün 09 ND 128 plaka sayılı aracının içerisinde alkol alarak yüksek sesle müzik dinlediğini söylemesi üzerine olay yerine gidildikten sonra yapılan araştırmada, sanık … tarafından oğlu …‘na ait av tüfeği ile katılanın aracının sol arka tekerine iki el ateş edilmesi sonucu aracın lastiğinin patladığının anlaşıldığı belirtilerek, olay yerinde iki adet 12 kalibrelik boş kovan bulunduğu, söz konusu av tüfeğinin sanığın elinde olduğu, aracının içerisinde yüksek sesle müzik dinleyen katılan Seyfettin Ergün’de herhangi bir yara izinin bulunmadığı, aracın sol arka tekerinin patlak ve delik olduğu bilgilerine yer verildiği,

Dosya içerisinde bulunan yivsiz tüfek ruhsatnamesi fotokopisine göre; 23.08.1980 doğumlu …‘na, otomatik … marka, 12 çap, 56878 numaralı av tüfeği için 2721 Sayılı Kanun uyarınca taşıma izin verildiği,

Katılan hakkında 30.08.2008 tarihinde, saat 05.32’de düzenlenen adli muayene raporunda; katılanda herhangi bir darp cebir izi bulunmadığının ve 2.01 promil alkollü olduğunun belirtildiği,

Anlaşılmaktadır.

Katılan aşamalarda; sanığın komşusu olduğunu, babasının olaydan on gün önce sanığın bakkal dükkanından alış veriş yapmak istediğini ancak sanığın buna izin vermemesi sebebiyle sanıkla aralarında soğukluk olduğunu, olay günü aracında biraz alkol alıp saat 04.00 sıralarında evine gittiği sırada sanık ile eşinin yoluna çıktıklarını ve kendisini durdurarak “bizi niye rahatsız ediyorsun” dediklerini, kendisinin “ben kimseyi rahatsız etmiyorum, yoldan evime gidiyorum” dediği sırada sanığın evden av tüfeği aldığını ve eşinin sanığa “yapma” demesine rağmen aracının sol arka tekerine iki el ateş ettiğini, sanığın kendisine yönelik bir saldırısının olmadığını,

Tanık … kollukta; katılanın sürekli geç saatlerde aracında yüksek sesle müzik dinleyip aracına patinaj yaptırarak kendilerini rahatsız ettiğini, katılanın olay günü de saat 04.00 sıralarında evlerinin önünde kapıları açık vaziyette park edilmiş aracının içinde teybin sesini sonuna kadar açarak uykudan uyandırdığını, eşi olan sanığın katılana “neden bizi rahatsız ediyorsun” dediğinde, onun da “neden babamı dükkanına almadın” dediğini, sanığın jandarmayı aradıktan sonra av tüfeğiyle katılanın aracının arka tekerine iki el ateş ettiğini, katılanın “sıkıysa silahı bana sık” dediğini,

Mahkemede ise; benzer anlatımlarından farklı olarak, katılanın sarhoş olduğunu ve araba ile kaçmaya kalkışınca sanığın da katılanın aracının lastiğine iki kez ateş ettiğini,

Beyan etmişlerdir.

Sanık kollukta; katılanın komşusu olduğunu, aralarında anlaşmazlık bulunduğunu, geceleri aracında yüksek sesle müzik dinleyerek ve aracı ile patinaj yaparak kendilerini rahatsız etmesine sinirlendiğinden katılanın aracının sol arka tekerine iki el ateş ettiğini,

Mahkemede ise; benzer anlatımlarından farklı olarak, tüfekle aşağı inmeden önce jandarmayı aradığını, katılanın kaçmaması için aracının lastiklerine ateş ettiğini, silahı katılana doğrultmadığını,

Savunmuştur.

Tehdit suçu 5237 Sayılı TCK’nun 106. maddesinde

” ( 1 ) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

( 2 ) Tehdidin;

a- ) Silahla,

b- )Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,

c- ) Birden fazla kişi tarafından birlikte,

d- ) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,

İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

( 3 ) Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir” şeklinde düzenlenmiştir.

Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğü’ne göre, “gözdağı verme” anlamına gelen tehdit, bir kimsenin bir zarara veya kötülüğe uğratılacağının bildirilmesidir. Bu bildirimin sözlü olması mümkün olduğu gibi başka yollarla ve bu bağlamda davranışlar yoluyla da yapılması mümkündür. Bu sebeple tehdit suçu, söz, yazı, resim, şekil veya işaret ile de işlenebilecek bir suç olup, önemli olan gerçekleştirileceği belirtilen haksızlığın mağdurun bilgisine ulaştırılmasıdır. ( M.Emin Artuk-A.Gökcen-A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitabevi, Ankara, 6. bası, s.100 ).

Tehdidin, mağdurun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe yaratmaya objektif olarak elverişli olması yeterli olup, saldırının kişinin veya başkasının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına, belirli bir ağırlıkta olmak kaydıyla malvarlığına veya bunlar dışındaki sair bir kötülüğe yönelik olması gereklidir. Suçun oluşabilmesi için mağdurun iç huzurunun bozulup bozulmadığının veya korkup korkmadığının ayrıca araştırılmasına gerek yoktur. Önemli olan failin tehdidi oluşturan fiili “korkutmak amacıyla” yapmış olmasıdır. ( MAJNO, Ceza Kanunu Şerhi, Türk ve İtalyan Ceza Kanunları, Sevinç Matbaası, Ankara 1978, C.II, s.127; A.Pulat Gözübüyük, Mukayeseli Türk Ceza Kanunu, 5. Bası, C.II, s.517 ve 873 )

Tehdit suçuyla korunan hukuki yarar, 5237 Sayılı TCK’nun 106. maddesinin gerekçesinde; “tehdidin koruduğu hukukî değer, kişilerin huzur ve sükûnudur; böylece kişilerde bir güvensizlik duygusunun meydana gelmesi engellenmektedir. Bu nedenle, söz konusu madde ile insanın kendisine özgü sulh ve sükûnuna karşı işlenen saldırılar cezalandırılmış olmaktadır. Fakat, tehdidin bu maddeyle korumak istediği esas değer, kişinin karar verme ve hareket etme hürriyetidir” şeklinde açıklanmıştır.

Maddenin uyuşmazlıkla ilgili ikinci fıkrasının ( a ) bendinde, suçun silahla işlenmesi nitelikli hâl olarak yaptırıma bağlanmıştır. Tehdidin silahla işlenmesi mağdur üzerindeki korkunun etkisini artırması, eylemin icrasını kolaylaştırması, tehdidin ciddiliğini göstermesi ve faile cesaret vermesi nedenlerinden dolayı kanun koyucu tarafından nitelikli hâl olarak kabul edilmiştir. Suçun silahla işlendiğinin kabulü için failin silahlı olması yeterli olmayıp, tehdidin gerçekleştirilmesi sırasında silahın kullanılmış olması, silahın korkutucu gücünden bir şekilde faydalanılmış olması gerekmektedir. Bu durum, failin eline silah alıp mağdura doğru doğrultması şeklinde olabileceği gibi, failin belindeki silahı göstermesi şeklinde de olabilir.

TCK’nun 106. maddesinin üçüncü fıkrasında ise tehdit suçuyla ilgili özel bir içtima kuralına yer verilmiş, bu fıkraya dair madde gerekçesinde; “…tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya mala zarar verme suçunun işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı cezaya hükmedileceği belirtilmiştir. Kişi tehdidinin ciddiliğini vurgulamak için, bir başkasını öldürmüş veya yaralamış ya da malına zarar vermiş olabilir. Bu gibi durumlarda gerçek içtima hükümleri uygulanarak ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmedilmelidir” şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.

Fail, tehdidin ciddiliğini göstermek için bir başkasını öldürebilir, yaralayabilir ya da malına zarar verebilir. Bu gibi durumlarda fail sadece gerçekleşen bu araç suçlardan değil gerçek içtima hükümlerince hedef suç olan tehditten dolayı da cezalandırılacaktır. ( Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 15. Bası, Ankara, 2015, s.362 ) Örneğin; A, komşusu B’nin evini kendisine satmak üzere boşaltmasını istemektedir. Bu sebeple korkup kaçsın diye av tüfeğiyle evinin duvarlarına ve pencerelerine ateş etmiştir. Bu durumda fail hem silahla tehdit suçundan, hem de mala zarar verme suçundan cezalandırılacaktır. Yine bir kimse, geceleyin mağduru korkutmak için evine ateş ettiğinde hem mala zarar verme, hem de silahla tehdit suçunu işlemiş olacaktır. Aynı durum, tehdit amacıyla topuktan vurma olaylarında da uygulanacak, eylemin tehdit amacıyla gerçekleştirildiği ispat edilirse fail kasten yaralama suçunun yanı sıra silahla tehdit suçundan da cezalandırılacaktır. ( Osman Yaşar - Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2014, s.3580 )

Uyuşmazlık konusu olayda suçun maddi unsurunu oluşturan eylemin ne olduğu konusunda bir tereddüt bulunmadığına göre; tespit edilen eylemin tehdit suçunu oluşturup oluşturmadığının belirlenebilmesi için, manevi unsurun, bir başka deyişle suç kastının açıkça ortaya çıkartılması gerekmektedir.

TCK’nun 21/1. maddesine göre, suçun kanuni tanımındaki unsurlarının bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olan kast, kişinin iç dünyası ile ilgili bir kavram olduğundan, kastın açıkça ifade edilmediği durumlarda, iç dünyaya ait bu olgu dış dünyaya yansıyan davranışlara bakılarak belirlenmelidir. Kişinin eyleminin, bir suçu oluşturup oluşturmadığının, oluşturuyorsa da hangi suçu oluşturduğunun saptanması için, eylemin bir aşamasındaki durumun değil, eylemin yapılması için verilen kararın, bu kararın icra ediliş biçiminin, olay öncesi, sırası ve sonraki davranışların da dikkate alınıp, tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanık ile daha önceden aralarında anlaşmazlık bulunan katılanın, olay tarihinde saat 04.00 sıralarında alkollü vaziyette kullandığı araçla sanığın evinin önünden geçerken patinaj yapıp, yüksek sesle müzik dinleyerek sanığı uyandırması üzerine sanığın yanına gittiği katılanı önce uyardığı, hemen ardından jandarmaya haber verip oğluna ait av tüfeğini alarak olay yerinde bulunan tanık …‘nin tüm uyarılarına rağmen katılanın aracının sol arka tekerine iki el ateş ederek lastiğini patlattığı olayda; tüfeği katılana doğrulttuğuna dair hakkında bir iddia bulunmayan sanığın, katılana tehdit içeren bir söz de söylemeden sadece katılanın aracının lastiğine ateş edip, lastiğin patlamasına sebebiyet vermesi, sanığın, katılanın gece vakti kendisini rahatsız etmesine duyduğu kızgınlık sonucunda jandarma görevlileri gelmeden katılanın aracıyla kaçmasını engellemek istediğine dair savunması, bu savunmayı doğrulayan tanık …‘nin anlatımları ile jandarmaya haber verildiğine dair olay tutanağı birlikte değerlendirildiğinde; sanığın katılanı korkutma kastıyla hareket etmediği, kastının mala zarar vermeye yönelik olduğu, bu durumda 106/3. maddesinin uygulanma koşullarının bulunmadığı ve sanığın eyleminin sadece mala zarar verme suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.

Bu itibarla, Özel Daire bozma kararı isabetli olup, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle,

1- ) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,

2- ) Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.10.2017 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/16407 Karar: 2017/17036 Tarih: 07.06.2017

  • TCK 106. Madde

  • Tehdit Suçu

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

1- ) Başka suçtan farklı yargı çevresindeki cezaevinde hükümlü olduğu ve duruşmalardan vareste tutulma talebi bulunmadığı anlaşılan sanığın hükmün açıklandığı 18.02.2015 tarihli son oturumda hazır bulundurulmadan yokluğunda hükümlülüğüne karar verilmesi suretiyle 5271 Sayılı CMK’nın 196 . maddesine aykırı davranılarak savunma hakkının kısıtlanması,

2- ) Sanığın, diğer suça sürüklenen çocuk … ile birlikte mağdurun okulunun önüne gidip tehdit içerikli sözler söylemeleri eyleminin, TCK’nın 106/2-c maddesinde düzenlenen birden fazla kişi tarafından birlikte tehdit suçunu oluşturup oluşturmadığı değerlendirilip tartışılmadan, yetersiz gerekçeyle aynı Kanunun 106/1-1 madde ve cümlesinin uygulanması,

3- )Kabule göre ise,

02.12.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 Sayılı Kanun’un 34. maddesiyle değişik 5271 Sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunduğu anlaşılmış olmakla, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2, 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık …‘in temyiz itirazları bu sebeple yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin HÜKÜMLERİN 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yeniden hüküm kurulurken 5320 Sayılı kanunun 8. maddesi gereğince yürürlükte olan 1412 Sayılı CMUK’nın 326/ son maddesi uyarınca ceza miktarı bakımından kazanılmış hakkın saklı tutulmasına, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 07.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/13868 Karar: 2017/7964 Tarih: 05.06.2017

  • TCK 106. Madde

  • Tehdit Suçu

1- ) Sanık hakkında kasten yaralama suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne dair temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarih ve 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih ve 2014/140 esas-2015/85 karar sayılı kararı ile 5237 Sayılı TCK’nin 53. maddesindeki bazı hükümler iptal edilmiş ise de, bu husus infaz aşamasında dikkate alınabileceğinden bozma nedeni yapılmamıştır.

Yapılan yargılamaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, mahkemenin kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, gösterilen gerekçeye ve uygulamaya göre sanık müdafiinin temyiz itirazlarının reddiyle hükmün istem gibi ONANMASINA,

2- ) Sanık hakkında tehdit suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne dair temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

28.06.2014 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 Sayılı Kanun’un 81. maddesiyle 5275 Sayılı Kanun’un 106/3. maddesinde; “Hükümlü, tebliğ olunan ödeme emri üzerine belli süre içinde adli para cezasını ödemezse, Cumhuriyet savcısının kararı ile ödenmeyen kısma karşılık gelen gün miktarı hapis cezasına çevrilerek, hükümlünün iki saat çalışması karşılığı bir gün olmak üzere kamuya yararlı bir işte çalıştırılmasına karar verilir. Günlük çalışma süresi, en az iki saat ve en fazla sekiz saat olacak şekilde denetimli serbestlik müdürlüğünce belirlenir. Hükümlünün hakkında hazırlanan programa ve denetimli serbestlik görevlilerinin bu kapsamdaki uyarı ve önerilerine uymaması hâlinde, çalıştığı günler hapis cezasından mahsup edilerek kalan kısmın tamamı açık ceza infaz kurumunda yerine getirilir.” şeklindeki düzenlemeye aykırı olarak, hükümde infaz yetkisini kısıtlayacak şekilde verilen adli para cezasının ödenmemesi durumunda hapse çevrileceğine karar verilmesi,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten 6723 Sayılı Kanun’un 33. maddesiyle değişik 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesiyle yürürlükte bulunan 1412 Sayılı 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden 322. maddesi gereğince, hükmün 52/4. maddesinin uygulandığı paragrafında yer alan “ve ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrilmesine” şeklindeki ibare çıkartılarak hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 05.06.2017 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

MUHALEFET ŞERHİ :

Müşteki Bilgi Subalığı olaydan 17 gün sonra 16.08.2013 tarihinde ibraz ettiği dilekçesi ile aynı gün Cumhuriyet Başsavcılığınca saptanan ifadesinde; eşi olan sanığın kendini darp ettiğini iddia etmişse de, 20.08.2013 tarihli kolluk ifadesinde eşinin darp etmediğini, vurmadığını, sadece balkondan aşağıya sarkıttığını, olayı gören şahidi olmadığını söylediği,

Vücudunda darp-cebir izine rastlandığına dair doktor raporu bulunmadığı gibi dinlenen tanıkların da müştekinin iddiasını doğrulamadıkları,

Sanığın tahkikatın başından itibaren tüm aşamalarda suçları işlemediğini savunduğu, tüm dosya kapsamına göre müştekinin tutarsız ve ve çelişkili iddiaları ile posttravmatik stres bozukluğu tanısının yaşanan olayla ilişkili olduğuna dair soyut verilere dayandığı anlaşılan 20.08.2013 tarihli sağlık kurulu raporundan başka sanığın kasten yaralama ve tehdit suçlarından mahkumiyetine yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı halde beraati yerine cezalandırılmasına karar verilmesinin usul ve yasaya aykırılığı sebebiyle yerel mahkeme hükümlerinin bozulması düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun aksi görüşlerine katılmıyorum.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/33038 Karar: 2017/6988 Tarih: 01.06.2017

  • TCK 106. Madde

  • Tehdit Suçu

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre, sanığın adli sicil kaydında CMK’nın 231/6. maddesi uyarınca, engel mahkumiyeti bulunduğu anlaşıldığından tebliğnamedeki 1 numaralı bozma isteyen düşünceye katılınmayarak yapılan incelemede; başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1- ) Hakaret suçunun, haksız bir fiile tepki olarak işlendiğinin kabul edilmesi karşısında, özel hüküm olan TCK’nın 129/1. maddesi yerine genel tahrik kurumunu düzenleyen aynı Kanunun 29. maddesiyle hüküm kurulması,

2- ) Sanığın katılana attığı “…ara görüşelim yoksa Yasin’in hastane masraflarını karşılamaz bana vereceğin para”,”…telefonlarımı aç ya seni yada çocuğunu sinkaf ederim.” ve “delikanlıysan aç telefonunu senin karını sinkaf edeceğim” şeklindeki mesajlarının, TCK’nın 106/1.1. cümlesinde düzenlenen bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit suçunu oluşturduğu gözetilmeden, eylemin basit tehdit suçu olarak değerlendirilip TCK’nın 106/1-2. cümlesi uyarınca mahkumiyet kararı verilmesi,

Kabule göre ise;

1- ) Hakaret ve tehdit suçlarından belirlenen hapis cezalarında TCK’nın 29 . maddesi uyarınca indirim yapılırken adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmesi,

2- ) Hakaret ve tehdit suçlarından kurulan hükümlerde, TCK’nın 62. maddesinde öngörülen “failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri” gibi hususlar değerlendirilmeden “sanığın talimatla savunması alındığından” biçimindeki kanuni olmayan ve yetersiz gerekçe ile takdiri indirimin uygulanmaması,

3- ) Tehdit suçuna dair olarak gerekçede ve kurulan hükmün 1. paragrafında “sanığın müştekiye hitaben ayrı ayrı günlerde birden fazla hakaret içeren mesaj gönderdiği” denilerek, tehdit suçuna dair sanığın eylemlerin nelerden ibaret olduğu gösterilmeden hükümde ve gerekçede çelişki yaratılması,

SONUÇ : Kanuna aykırı, O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnameye uygun olarak HÜKÜMLERİN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 01.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/18940 Karar: 2017/16481 Tarih: 01.06.2017

  • TCK 106. Madde

  • Tehdit Suçu

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre, yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir

1- )Mağdurların aşamalardaki tutarlı anlatımlarından ve sanığın tevilli ikrarından, sanığın, olay tarihinde evini terk ederek babasının evine giden eşi mağdurun bulunduğu diğer mağdurun evine gidip, elindeki kurusıkı tabancayı göstererek, mağdurlara hitaben “çıkın, çıkmazsanız sizi öldürürüm” şeklinde sözler söylemekten ibaret eyleminin, TCK’nın 106/2-a maddesinde düzenlenen silahlı tehdit oluşturduğu ve mağdurlara karşı aynı suç işleme kararı kapsamında tek fiil ile gerçekleştirmesi karşısında, TCK’nın 43/2. maddesi uyarınca cezanın artırılması gerektiği, olay yerine sonradan gelen ve site güvenlik görevlisi olan mağdura elindeki silahı göstererek “ yat yere, yoksa seni vururum “ şeklinde sözler söyleme biçimindeki eyleminin ise, bu haliyle, TCK’nın 106/2-a maddesinde düzenlenen silahla tehdit suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek yasal olmayan gerekçeyle aynı Kanunun 106/1. maddesinin ilk cümlesi uyarınca ayrı ayrı mağdur sayısınca mahkumiyet kararı verilmesi,

2- ) Kabule göre ise;

Mağdurlara karşı eylemlerden dolayı hükmedilen cezaların TCK’nın 106/1-1, 43. maddeleri uyarınca bir kez belirlenmesi gerekirken, ayrı ayrı hükümler kurulması,

SONUÇ : Kanuna aykırı ve sanığın temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden, HÜKMÜNLERİN BOZULMASINA, bozma sonrası kurulacak hükümde 1412 Sayılı CMUK’nın 326/ son maddesi uyarınca ceza miktarı bakımından sanığın kazanılmış haklarının saklı tutulmasına, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 01.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/7610 Karar: 2017/3118 Tarih: 27.03.2017

  • TCK 106. Madde

  • Tehdit Suçu

Adli para cezasının birlikte öngörüldüğü hallerde, hükmün cezalar bakımından bölünemeyeceği ve adli para cezasının miktarına bakılmaksızın temyizinin mümkün olması sebebiyle hapis cezası yanında verilen doğrudan adli para cezasının kesinleştirilmesine dair işleminin hukuki değerden yoksun olduğu anlaşılmakla, 6136 Sayılı Yasaya aykırılık suçundan kurulan hükmün tamamına yönelik olarak yapılan temyiz incelemesinde;

I- ) Sanık hakkında 6136 Sayılı Yasaya aykırı davranma suçundan kurulan hükme yönelik temyiz incelemesinde;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanığın, yerinde görülmeyen diğer itirazlarının reddine, ancak;

1- ) Adli para cezalarının yerine getirilmemesi halinde 6545 Sayılı Kanunla değişik 5275 Sayılı Kanun’un 106/3. maddesi uyarınca infaz aşamasında resen uygulama yapılabileceği nazara alındığında hüküm fıkrasında TCK.nuın 52/4. maddesi gereğince ihtarat yapılması,

2- ) 52/4. maddesinde taksit miktarının dörtten az olamayacağı amir hükmüne rağmen, sanık hakkında hükmolunan ve birim gün adli para cezasından çevrilen adli para cezasının iki eşit taksitte alınmasına karar verilmesi,

Yasaya aykırı ise de, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususların, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK.nun 322. maddesi gereğince düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükmün adli para cezasının taksitlendirilmesine karar verilen bölümünden “2” ibaresi çıkarılarak yerine “4” ibaresinin yazılması ve hükümden “sanığa adli para cezasını Cumhuriyet Başsavcılığınca tebliğ olunan ödeme emri üzerine belli süre içerisinde ödemez ise 5275 Sayılı Kanun’un 106/3. maddesi gereğince Cumhuriyet Savcısının kararı ile ödenmeyen kısmına karşılık gelen gün miktarınca hapsedileceği hususunda ihtarat yapılmasına, ( ihtarat yapılamadı ) “ ibarelerinin çıkartılması suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun olan hükmün oybirliğiyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

II- Sanık hakkında genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan kurulan hükme yönelik temyiz incelemesine gelince;

Oluşa ve tüm dosya kapsamına göre; sanığın restaurantta tartıştığı kişileri korkutmak amacıyla yere ateş etmekten ibaret eyleminin 106/2-a maddesinde düzenlenen silahla tehdit suçunu oluşturduğu gözetilmeden, yazılı şekilde genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan hüküm kurulması,

SONUÇ : Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 Sayılı CMUK.nun 321. ve 326/ son maddeleri gereğince ceza miktarı yönünden kazanılmış hakkı saklı kalmak kaydıyla BOZULMASINA, 27.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/850 Karar: 2017/5658 Tarih: 23.02.2017

  • TCK 106. Madde

  • Tehdit Suçu

Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede, Dosya kapsamına göre,

1- )Sanığın mağdurlara “yarın bana 8 tane ekmek vermezseniz ön tarafa geçer camlarınızı kırarım, sorumlusu siz olursunuz’’ ve ‘‘bana ekmek vermiyorsanız arabanızın tekerlerini keserim’’ şeklinde sözlerle her iki müştekiyi de aynı anda tehdit ettiğinin iddia ve kabul edilmesi karşısında, tehdit suçunun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi nedeniyle, zincirleme suç hükümleri gereği tehdit suçundan bir kez ceza verilip, bu cezanın Türk Ceza Kanunu’nun artırılması gerekirken, her bir müşteki için ayrı ayrı ceza verilmesinde,

2- )Sanığın tekerrüre esas alınan kararda suç tarihi itibari ile 18 yaşından küçük olduğu ve tekerrüre esas başka sabıkası da bulunmadığı cihetle, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 58/5. maddesinde yer alan “Fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış olan kişilerin işlediği suçlar dolayısıyla tekerrür hükümleri uygulanmaz.” şeklindeki düzenleme karşısında, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilemeyeceğinin gözetilmemesinde,

3- )Sanık hakkında düzenlenen iddianamede, müştekilere hitaben ‘‘yarın bana 8 tane ekmek vermezseniz ön tarafa geçer camlarınızı kırarım, sorumlusu siz olursunuz’ diyerek tehditte bulunduğu’’ iddia edilmiş müştekilerin de aynı şekilde ifade ettikleri eylemin mahkemece de bu şekilde kabul edilmiş olması karşısında, sanığın fiilinin 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106 /1-2. cümlesinde düzenlenen malvarlığı itibariyle zarara uğratacağını ifade ile tehdit vasfında bulunduğu halde, 106/1-1. cümle gereğince karar verilmesinde, isabet görülmediğinden, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunduğu anlaşılmıştır.

1- )Olay

Sanık hakkında iki ayrı müştekiye karşı tehdit suçundan TCK’nın 106/1-1. maddesi uyarınca açılan davada, müştekilere hitaben ‘‘yarın bana 8 tane ekmek vermezseniz ön tarafa geçer camlarınızı kırarım, sorumlusu siz olursunuz’ şeklindeki sözlerinin 106/1-2 cümle kapsamında basit tehdit suçunu oluşturduğu ve müştekilere karşı aynı anda söylenen sözlerle işlenen tehdit suçunun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi nedeniyle, zincirleme suç hükümleri gereği tehdit suçundan bir kez ceza verilip, bu cezanın Türk Ceza Kanunu’nun 43/2. maddesiyle artırılması gerekirken, her bir müştekiye karşı eylemi için ayrı ayrı ceza verilmesinde, ve sanığın tekerrüre esas alınan kararda suç tarihi itibari ile 18 yaşından küçük olduğu ve tekerrüre esas başka sabıkası da bulunmadığı cihetle, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 58/5. maddesinde yer alan “Fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış olan kişilerin işlediği suçlar dolayısıyla tekerrür hükümleri uygulanmaz düzenlemesi karşısında yazılı şekilde verilen kararın usul ve kanuna aykırı olması sebebiyle kanun yararına bozulması istemine dair olduğu anlaşılmıştır.

2- )Hukuksal Değerlendirme,

Dosya kapsamı ve kanun yararına bozma istemi incelenerek birlikte değerlendirildiğinde, sanık hakkında iki ayrı müştekiye karşı tehdit suçundan TCK’nın 106/1-1 maddesine göre açılan davada eylemin 106/1-1 maddeye uyduğunun kabulüyle iki ayrı suçtan hüküm kurulmuş ve sanık hakkında ayrıca 58. maddenin uygulanmasına karar verilmiş ise de, sanığın söylediği iddia ve kabul edilen ‘‘yarın bana 8 tane ekmek vermezseniz ön tarafa geçer camlarınızı kırarım, sorumlusu siz olursunuz” şeklindeki sözlerinin aynı kanunun 106/1-2 cümleye uyan basit tehdit suçunu oluşturduğu gibi, suça konu sözlerin iki müştekiye karşı aynı anda söylenmekle, birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi nedeniyle, zincirleme suç hükümleri gereği tehdit suçundan bir kez ceza verilip, bu cezanın Türk Ceza Kanunu’nun 43/2. maddesiyle artırılması gerekirken, her bir müştekiye karşı eylemi için ayrı ayrı ceza verilmesinin ve suçun işlendiği tarih itibari ile 18 yaşından küçük olduğu ve tekerrüre esas başka sabıkası da bulunmadığı cihetle, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 58 /5. maddesinde yer alan “Fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış olan kişilerin işlediği suçlar dolayısıyla tekerrür hükümleri uygulanmaz” düzenlemesine aykırı olarak, sanığın cezasının TCK’nın 58. maddesi uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesi ve infazdan sonra denetimli serbestlik uygulanmasına karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı bulunduğu anlaşılmaktadır.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle,

Kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden Kulu Asliye Ceza Mahkemesi’nin 10.06.2015 tarihli ve 2014/625 esas, 2015/496 karar sayı ile verilip kesinleşen kararının, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre, cezanın şahsileştirilerek, TCK’nın 106/1-2 maddeye göre hapis ya da adli para cezası tercihinin yapılması, 43. madde uygulaması ile hükümde yer alan TCK’nın 53/1. maddesiyle TCK’nın 50,, 51. maddelerinin yeniden değerlendirilmesi gerekeceğinden, sonraki işlemlerin, CMK’nın 309/4-a maddesi gereğince mahallinde yerine getirilmesine, 23.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/32398 Karar: 2017/290 Tarih: 13.02.2017

  • TCK 106. Madde

  • Tehdit Suçu

Sanık … savunmanının sanık hakkında verilen beraat hükümlerine yönelik temyiz talebinin vekalet ücretine yönelik olduğu gözetilerek vekalet ücretine hasren yapılan incelemede, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin “Beraat eden ve kendisini vekil ile temsil ettiren sanık yararına hazine aleyhine maktu avukatlık ücretine hükmedilir” biçiminde düzenleme bulunduğu, dosya içeriğine göre sanık …‘ın bir kısım suçlardan beraatine, yağma suçundan ise mahkumiyetine karar verilmiş olması karşısında; davaya konu somut olayda, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin uyarınca beraat eden ve kendisini vekil ile temsil ettiren sanık … yararına Hazine aleyhine maktu avukatlık ücretine hükmedilmesine yasal olanak bulunmadığından sanık savunmanının bu konudaki temyiz isteğinin;

Sanık … hakkında yakınan …‘a yönelik tehdit suçundan açılmış bir dava bulunmadığı gözetilmeden sanık hakkında bu yakınana yönelik eylemden hüküm kurulmuş ise de, açılmayan bir davadan kurulan her hükmün yok hükmünde olduğu, yok hükmündeki kararlara karşı da temyiz davası açılamayacağı, ayrıca verilen kararın da sonuca etkili olmadığı anlaşıldığından, Cumhuriyet savcısının temyiz talebinin; CMUK’nın 317. maddesi gereğince REDDİNE,

I-)Sanıklar … hakkında suç işlemek amacı ile örgüt kurma ve yönetme ve 6136 Sayılı Kanun’a aykırılık; sanık … hakkında suç işlemek amacı ile örgüt kurma ve yönetme ve 6136 Sayılı Yasa’ya aykırılık; sanıklar , … ve … hakkında suç işlemek amacı ile kurulan örgüte üye olma; sanık … hakkında suç işlemek amacı ile kurulan örgüte yardım etme ve yakınan …‘a yönelik tehdit suçlarından kurulan hükümlerin incelemesinde;

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre sanık … ve savunmanı ile o yer Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA,

II-)Sanıklar … ve … hakkında yakınan …‘a yönelik yağma; yakınanlar … ve …‘a yönelik tehdit; sanık … hakkında yakınan …‘a yönelik tehdit; sanıklar …, … ve … hakkında yakınan …‘a yönelik yağma; sanık … hakkında sahtecilik suçlarından kurulan hükümlerin incelemesine gelince;

Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Oluş ve dosya içeriğine göre; yakınan …‘ın …‘da bavul ticareti ile uğraştığı, Moskova’da yaşayan… ile de ticari ilişki içinde bulunduğu, bu kişiden yaklaşık 517.000 dolar alacağı olduğu, bu konuda herhangi bir ihtilaf halinde olmamalarına rağmen, yakınan … ile aynı işhanında işyeri bulunan ve yakınanın akrabası sanık … aracılığıyla bu alacaktan bilgi sahibi olan sanıklar …, …, … ve …‘in yakınanın işyerine geldikleri “Biz senin davan için buraya gelirken beş tane silah yakalattık” dedikleri, yakınanın “Yaptıklarınız beni ilgilendirmez, …‘ın ve benim peşimi bırakın” dediği, bu sırada sanık …‘in asker amblemli bir kimliği gösterdiği, kendisini jandarma istihbarat görevlisi olarak tanıtıp …‘in Moskova’da PKK’ya yardım ettiğini bu yönde ses kayıtlarının olduğunu, onu da alacağını en az beş sene yatıracağını, tahsilat işini kendilerinin çözeceğini söylediği, yakınanın kabul etmediği, bu sırada sanık …‘ın sanık …‘in belinden aldığı silahı yakınana doğrulttuğu, “Sen bilirsin” diyerek bağırdığı, sanık …‘in …‘i aradığı, bir kahvehanede buluştukları, sanık …‘in yakınan ve …‘e “Yarı senden yarı ondan kesiyorum, senin alacağın 355.000 dolardır. Yarın 10.000 doları … hazır edecek kalan parayı da taksitler halinde ödeyecek, yarın bir daha görüşeceğiz” dediği, buradan ayrıldıkları, yakınanı polise gitmemesi konusunda sert bir şekilde uyardıkları, ertesi gün aynı yerde buluştukları, tanık …‘un da hazır bulunduğu, sanık …‘in …‘e 345.000 dolara tekabül eden sekiz adet senet düzenlettiği, yakınan …‘a da …‘den borcu olmadığına dair yazı imzalattıkları, …‘in bu yazıyı aldığı, yakınanın da …‘in verdiği 10 bin dolar ve bonoları aldığı, bu yerden çıkınca sanıkların 65.000 dolar bedelli ilkinin ödeme tarihi 11.07.2008 olan iki adet bonoyu ve 10.000 doları yakınandan geri aldıkları, yakınanın bu olayla ilgili olarak olay sonrası müracaatta bulunduğu, 11.07.2008 günü sanıkların ilk senedin ödenmesi konusunda …‘u aramaya başladıkları, …‘un bu konuyu anlatması üzerine yakınanın kolluk görevlilerine haber verdiği, sanıklar … ve …‘in yakınan ve … ile görüşmek üzere …‘ın babasına ait binada bulunan bir çiğ köftecide bulundukları ve sanık … tarafından yakınana silah doğrultulduğu sırada görevlilerce yakalandıkları, sanık … yakalandığında üzerinde bir kısım mermi ile …adına düzenlenmiş, sanığın fotoğrafının yer aldığı İETT ücretsiz taşıma kartının bulunduğu, olaydan sonra sanık …‘ın yakınan …‘a iletilmek üzere sanık … tarafından yazılmış olan “Benim …ye borcum vardı, bundan dolayı benim param olmadığından ben de alacağım olduğundan … Beyin yanına …yi götürdüm ve dedim ki paramı vermem için gel … beyin yanına gidip konuşalım …” şeklinde yakınanın nasıl ifade vermesi gerektiğini yönelik yazıları içeren kağıdı yakınan …‘a verdiği, verirken de “Bu kağıdı … gönderdi, eğer … ifadesini bu şekilde vermezse seni veya …‘ı ortadan kaldırırız. Bize olan borcu 65.000 dolar değil 100.000 dolar oldu, yoksa hedef ikinizden birisiniz” dediği, yakınanın bu kağıdı ve söylenen sözleri daha sonra yakınan …‘a aktardığı, sanık …‘ın bu olaylardan sonra yakınan …‘ı aradığı, “Sen olmasaydın biz …‘ı ikna ederdik, sen tanıklık yapıp benim bu olayla ilgim yok diyorsun, bu saatten sonra hedefim sensin, seni öldürürüm, bizden kork” dediği, aynı gün yakınan … işyerinde bulunmadığı sırada işyerine gelerek yakınanı sorduğu “Bu işin sorumlusu …‘dir, …‘ı o yönlendiriyor” dediği olayda;

1-)Sanık …‘a yüklenen tehdit suçunun, 24.11.2016 tarihinde kabul edilen 6763 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 34. maddesi gereğince uzlaşma kapsamında kaldığı gözetilerek, taraflara usulünce uzlaşma önerisinde bulunularak sonucuna göre işlem yapılmasında zorunluluk bulunması,

2-)Sanık …‘ın yağma ve tehdit suçlarını işlediğinin kanıtlandığı gözetilip bu suçlardan hükümlülüğü yerine, kanıtların takdirinde yanılgıya düşülerek yerinde ve yeterli olmayan gerekçe ile beraatine karar verilmesi,

3-)Yağma suçunun, 5237 Sayılı TCK’nın 149/1. maddesinin (a, c ve d ) bentlerine aykırı biçimde silahla, birden fazla kişi ile birlikte ve işyerinde işlenmesine karşın, aynı Kanun’un 61. maddesi uyarınca, temel ceza belirlenirken, (a ve d) bentlerinin değerlendirilmeye esas alınmaması,

4-)Sanık …‘in eyleminin 106/2-c maddesindeki birden fazla kişi ile birlikte tehdit suçunu oluşturduğu, tehdit eyleminin aynı anda birden fazla kişiye karşı işlenmesi durumunda TCK’nın 43. maddesinde tanımlanan zincirleme suçun oluşacağı ve sanık hakkında TCK’nın 106/2-c,, 43. maddeleri gereğince uygulama yapılması

gerektiği gözetilmeden, sanığın yazılı şekilde iki kez tehdit suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi,

5-)Sahtecilik suçuna konu İETT ücretsiz taşıma kartının aslı üzerinde mahkemece gözlem yapılmadan ve belge aslı denetime olanak verecek şekilde dosya içinde bulundurulmadan yazılı şekilde hüküm kurulması,

6-)Sanık …‘in adli sicil kaydında Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2001/73-45 sayılı, 09.06.2004 kesinleşme ve 31.12.2012 infaz tarihli; sanık …‘in adli sicil kaydında 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2002/32-47 sayılı, 28.04.2004 kesinleşme ve 07.10.2006 infaz tarihli tekerrüre esas hükümlülükleri bulunduğu ve koşulları oluştuğu halde, haklarında 5237 Sayılı TCK’nın 58. maddesinin uygulanmaması,

7-)Kabule göre de;

Sanık …‘e yüklenen tehdit suçunun, 24.11.2016 tarihinde kabul edilen 6763 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 34. maddesi gereğince uzlaşma kapsamında kaldığı gözetilerek, taraflara usulünce uzlaşma önerisinde bulunularak sonucuna göre işlem yapılmasında zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar …, … ve savunmanları, sanık … savunmanı, sanık … savunmanı ve o yer Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeplerle kısmen isteme uygun olarak BOZULMASINA, 13.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/29253 Karar: 2017/3277 Tarih: 07.02.2017

  • TCK 106. Madde

  • Tehdit Suçu

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre, TCK’nın 106/1-2. maddesinin seçimlik ceza öngörmesi karşısında hapis cezasının “takdiren” denilerek tercih edilmesinde ayrıca alt hadden ayrılarak ceza tayin edilmesinin gerekçesi olarak “sanığın daha öncesinde de müştekiye benzer eylemlerinden dolayı yargılamasının yapılıp hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği ve müştekinin mahkememize ibraz ettiği internet çıktılarından da sanığın aynı tür eylemlerine yargılama aşamasında da devam ettiği anlaşıldığından, sanık için ceza verilirken alt hadden uzaklaşılarak cezalandırılma yoluna gidilmiş” denilmek suretiyle belirtilmesi yeterli ve uygun görüldüğünden tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmeyerek yapılan incelemede,başka nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Sanık sunduğu temyiz dilekçesinde,psikolojik sıkıntıları sebebiyle tedavi gördüğünü ve raporu bulunduğunu belirtmesi karşısında; sanığın, suç tarihinde 5237 Sayılı TCK’nın 32. maddesi gereğince işlediği suçun hukuksal sonuçlarını algılayamama veya davranışlarını yönlendirme yeteneğini azaltacak derecede akıl hastalığının bulunup bulunmadığı hususunun yöntemince araştırılarak, sonucuna göre sanığın hukuksal durumunun değerlendirilmesi zorunluluğu,

SONUÇ : Kanuna aykırı ve sanığın temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 07.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2014/1-840 Karar: 2017/35 Tarih: 31.01.2017

  • TCK 106. Madde

  • Tehdit Suçu

Sanık …‘ün silahla tehdit suçundan 5237 Sayılı TCK’nun 106/2-a, 62. maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay hapis cezası ile, mala zarar verme suçundan 151/1 ve 62. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, her iki suç yönünden 53, 58, 63. maddeleri gereğince hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba, sanıklar …, … ve …‘ın silahla tehdit suçuna yardımdan 5237 Sayılı TCK’nun 106/2-a,, 39/1,, 62,, 53, 63. maddeleri uyarınca 1’er yıl 15’er gün hapis cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluğuna ve mahsuba, mala zarar verme suçuna yardımdan 151/1, 39/1,, 62,, 53, 63. maddeleri uyarınca 2’şer ay 15’er gün hapis cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin, Uşak Ağır Ceza Mahkemesince verilen 20.04.2012 gün ve 351-130 Sayılı hükümlerin sanıklar müdafileri ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 30.04.2014 gün ve 1208-2787 sayı ile;

“… Sanık … hakkında tehdit suçundan, sanıklar …, … ve … hakkında tehdit suçuna yardımdan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin onanmasına, sanık … hakkında mala zarar verme, sanıklar …, … ve … hakkında mala zarar verme suçuna yardımdan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin ise;

Oluşa ve dosya içeriğine göre; olay tarihinde sanıklar …, …, … ve …‘in aralarında husumet bulunan mağdur …‘in, Eynal Kaplıcalarından dönüşünde kullanacağını bildikleri yol üzerinde birlikte mağdurun geçişini beklemeye başladıkları, saat 15.00 sıralarında mağdur …‘in kendisine ait araç ile yoldan geçişi sırasında sanık …‘in av tüfeğiyle tehdit amaçlı olarak mağdurun aracının ön kısmına ateş etmesi sonucu araç kaportasında saçma girişlerine bağlı olarak hasar meydana geldiği, mağdurun aracı ile durmayarak olay yerinden kaçtığı ve av tüfeği atışı sebebiyle yara almadığı olayda; 44. maddesi de dikkate alındığında eylemin kül halinde tehdit suçunu oluşturduğu ve mala zarar verme suçunun yasal unsurları itibari ile oluşmadığı gözetilmeden, sanıklar hakkında ayrıca mala zarar verme ve bu suça yardımdan mahkûmiyet hükmü kurulması…”,

İsabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 31.05.2014 gün ve 196062 sayı ile;

“… Sanıklar …, …, … ve … hakkında tehdit suçundan verilen mahkûmiyet kararının onanmasına karar verilmesi hukuka aykırı niteliktedir. Sanık … ve diğer sanıkların aralarında önceden varolan fikir ve eylem birliği içinde hareket ederek katılan …‘in aracının önüne geçerek durdurmaya ve hızını kesmeye çalışmaları, sanık …‘in av tüfeğiyle katılanan aracının önüne ateş etmesi ve katılanın aracı durdurmayarak olay yerinde kaçması şeklinde gerçekleşen eylemde, sanık … ve diğer sanıkların 106/2-c maddesi kapsamında birlikte tehdit suçunu işledikleri, sanık …‘in eyleminin 106/2-a-c maddesi, diğer sanıklar Niyazi, Kamil ve Hikmet’in eylemlerinin 106/2-c maddesi kapsamında bulunduğu, sanık …‘in eylemine iştirak eden diğer sanıkların eylemi fikir ve eylem birliği içinde müştereken işledikleri ve sanıklar hakkında 37 maddesi uyarınca müşterek faillik kapsamında uygulama yapılması gerekirken, 39 maddesince uygulama yapılması hukuka aykırı niteliktedir.

… Bunun dışında… ‘sanıklar …, …, … ve … hakkında mala zarar verme suçundan yapılan incelemede, sanık …‘in av tüfeğiyle tehdit amaçlı olarak mağdurun aracının ön kısmına ateş etmesi sonucu araç kaportasında saçma girişlerine bağlı olarak hasar meydana geldiği, mağdurun aracı ile durmayarak olay yerinden kaçtığı ve av tüfeği atışı sebebiyle yara almadığı olayda; 44. maddesi de dikkate alındığında eylemin kül halinde tehdit suçunu oluşturduğu ve mala zarar verme suçunun yasal unsurları itibari ile oluşmadığı’ şeklindeki kabulün hukuka aykırı nitelikte olduğu ve sanıkların eylemlerinin 106/3 maddesi kapsamında suçun tehdit amacıyla işlendiğinin kabul edilmesi karşısında, özel içtima hükümleri çerçevesinde, mala zarar verme suçlarından da ayrıca hüküm kurulması gerekmektedir…

… 5237 Sayılı TCK’nun 106/1. maddesinde tehdit suçu düzenlenmiştir.

Madde 106- ( 1 ) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikayeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

( 2 ) Tehdidin;

a- ) Silahla,

b- ) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,

c- ) Birden fazla kişi tarafından birlikte,

d- ) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,

İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

( 3 ) Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir.

Tehdit fiili, kişinin ruh dinginliğini bozan, iç huzurunu, bilinç ve irade özgürlüğünü ihlal eden bir olgudur. Fiilin mağdur üzerinde ciddi bir korku yaratabilmesi açısından sonuç almaya objektif olarak elverişli, yeterli ve uygun olması gerekir. Ayrıca tehdidin somut olayda muhatap üzerinde etkili olması şart değildir. Bu sebeple mağdurun korkup korkmadığının araştırılması gerekmez.

Tehdit suçunun manevi öğesi genel kasttan ibaret olup suçun yasal tanımındaki unsurlarının bilerek ve istenerek işlenmesini ifade eder. Olayda tasarlamanın varlığı aranmadığı gibi, saikin de önemi yoktur.

Tehdit suçu, silahla işlenmesi halinde, mağdur üzerinde korkutucu etkisini artırdığı ve eylemin icrasını kolaylaştırdığı ve faile cesaret verdiği nedenle, nitelikli hal sayılmıştır. Silah tanımı 5237 Sayılı TCK 6/1-f maddesinde düzenlenmiştir. Silahın artırım nedeni olarak kabul edilmesi için, mutlaka ateşli bir silah olması gerekmemektedir. Silahın gerçeğe uygun olması ve korkutucu etki yaratması yeterli sayılmaktadır.

Silahla tehdit suçundan failin tehdit sözü sarf etmesinin bir önemi bulunmamaktadır. Silahın doğrultulması ve ateş edilmesi ve mesafesi gözönüne alındığında, silahla tehdit suçu oluşmaktadır.

Tehdit suçunun bir diğer nitelikli hali, suçun birden fazla kişiyle birlikte işlenmesi halinde, mağdurun kendisini savunma olanağının ortadan kalkması ve tehdidin daha yoğun şekliyle işlenmesi ve korkutuculuğun daha etkili olması suretiyle gerçekleşmektedir. Bu suçun nitelikli halinin oluşabilmesi için en az iki kişi tarafından işlenmesi ve faillerin fikir ve eylem birliği içinde hareket etmesi ve her iki failin birlikte olması, mağdur açısından korkutucu gücünün mağdura yansıtılmış olması gerekmektedir. Eylemi bir fail gerçekleştirirken diğer failin korkutucu güç olarak yanında bulunmasının suçun oluşması için yeterli olduğu kabul edilmektedir.

Bunun dışında 106/3 maddesi özel bir içtima kuralına yer vermektedir. Buna göre tehdit amacıyla kasten adam öldürme, yaralama veya mala zarar verme suçları işlendiği takdirde, ayrıca bu suçlardan da ceza verilmesi gerekmektedir. 44 maddesinin bir istisnası olarak özel düzenlemeyle gerçek içtima kuralları uygulanmaktadır.

Maddi olayda, sanıklar …, …, … ve …‘in aralarında husumet bulunan mağdur …‘in, Eynal Kaplıcalarından dönüşünde kullanacağını bildikleri yol üzerinde birlikte mağdurun geçişini beklemeye başladıkları, saat 15.00 sıralarında mağdur …‘in kendisine ait araç ile yoldan geçişi sırasında sanık …‘in av tüfeğiyle tehdit amaçlı olarak mağdurun aracının ön kısmına ateş etmesi sonucu araç kaportasında saçma girişlerine bağlı olarak hasar meydana geldiği, mağdurun aracı ile durmayarak olay yerinden kaçtığı ve av tüfeği atışı sebebiyle yara almadığı şeklinde gerçekleşen eylemde, sanık … ve yanında bulunan diğer sanıklar …, … ve …‘in birlikte fikir ve eylem birliği içinde hareket ederek katılan …‘in kullandığı aracın önünü kesmeye yöneldikleri ve sanık …‘ün av tüfeğiyle aracın ön kısmına ateş ettiği, sanıkların katılan …‘i tehdit amaçlı olarak korkutmak istedikleri ve tüm sanıkların eylemlerinin 106/2-a-c maddesi kapsamında kaldığı, her ne kadar silahla tehdit suçunu sanık … elinde bulunan av tüfeğiyle işlemiş ise de, diğer sanıklar …, … ve …‘ın sanık …‘in yanında yer alıp mağdur nezdinde korkutucu halin daha yoğun şekilde yaşanmasını sağladıklarından ve eylemleri 106/2-c maddesi kapsamında bulunduğundan, sanıkların eylemlerinin 39 maddesi kapsamında olduğunun kabul edilmesine olanak bulunmamaktadır.

Bu itibarla…sanıklar …, … ve … hakkında tehdit suçundan verilen onama kararlarının kaldırılarak bu sanıklar yönünden katılan temyizi çerçevesinde hükümlerin aleyhe bozulmasına karar verilmesi gerekmektedir.

Bunun dışında… ‘sanıklar …, …, … ve … hakkında mala zarar verme suçundan yapılan incelemede, sanık …‘in av tüfeğiyle tehdit amaçlı olarak mağdurun aracının ön kısmına ateş etmesi sonucu araç kaportasında saçma girişlerine bağlı olarak hasar meydana geldiği, mağdurun aracı ile durmayarak olay yerinden kaçtığı ve av tüfeği atışı sebebiyle yara almadığı olayda; 44. maddesi de dikkate alındığında eylemin kül halinde tehdit suçunu oluşturduğu ve mala zarar verme suçunun yasal unsurları itibari ile oluşmadığı’ şeklindeki bozma kararının hukuka aykırı nitelikte olduğu…”,

Görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

5271 Sayılı CMK’nun 308. maddesi5271 Sayılı CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 04.12.2014 gün ve 3386-5892 sayı ile, itiraz nedenleri yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR : Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;

1- ) Sanıklar hakkında silahla tehdit suçunun yanında mala zarar verme suçunun da oluşup oluşmayacağı,

2- ) Sanıklar Kamil, Niyazi ve Hikmet’in suçlara iştiraklerinin 37 . maddesi kapsamında “müşterek faillik” mi, yoksa 39. maddesi kapsamında “yardım eden” niteliğinde mi olduğu,

3- ) Sanıklar …, … ve …‘in silahla tehdit suçuna iştiraklerinin 37. maddesi kapsamında kaldığının kabulü halinde, tüm sanıklar hakkında 106. maddesinin 2. fıkrasının ( a ) bendinin yanı sıra aynı fıkranın ( c ) bendinin de uygulanmasının gerekip gerekmediği,

Noktalarında toplanmaktadır.

İncelenen dosya kapsamından;

30.08.2005 tarihli olay yeri inceleme raporuna göre; aynı gün saat 15.00 sıralarında Yeşilova köyü çıkışındaki Eynal Köprüsü girişinde silahla etkili eylem olduğu ve ateş edilen aracın Simav ilçesindeki bir iş yerinin deposuna getirildiği haberinin alındığı, saat 15.30 sıralarında söz konusu depoya gelindiği, bahse konu aracın 43 … plakalı, beyaz renkli Renault Kango marka araç olduğunun görülmesi üzerine yapılan incelemede, aracın muhtelif yerlerinde toplam 22 adet ateşli silah giriş deliğinin tespit edildiği, bunlardan 8 adedinin sol ön çamurluk üzerinde, 9 adedinin sol ön kapıda, 2 adedinin motor kaputu üzerinde olduğu, yine sol ön çamurluk, motor kaputu ve sağ silecek üzerinde 1’er adet saçma tanesi sıyrık izinin bulunduğu, sileceği sıyıran saçma tanesinin ön cama isabet ettiği ve isabet eden yerde 5 cm çapında daire şeklinde çatlama olduğu görülerek, araç içerisinde 2 adet 9’lu tabir edilen deforme saçma tanesinin bulunduğu, olay yerinde yapılan incelemede; failler tarafından bırakıldığı değerlendirilen ısırılmış elma artıkları, içi boş 1 adet sigara paketi, 7 adet sigara izmariti ile 7 adet boş av fişeği kartuşunun bulunduğu, ayrıca küçük bir ateşin yakılıp söndürüldüğünün tespit edildiği, motor kaputu ve silecek üzerindeki izlerden atışın, aracın gidiş istikametine göre yaklaşık 15-20 metre ileriden ve 45-50 derecelik bir açı ile sol çaprazdan, olay yerindeki ceviz ağacının altındaki çalılıklar arasından yapıldığının değerlendirildiği,

31.08.2005 tarihli ek arama ve el koyma tutanağına göre; araç üzerinde oto servisi çalışanlarının da yardımıyla yapılan detaylı aramada, sol ön kapı iç döşemesinde 2 adet 9’lu deforme saçma tanesi ile 2 adet saçma parçası, ayrıca sol ön far içinde 1 adet 9’lu deforme saçma tanesinin bulunduğu,

30.08.2005 tarihli değer tespit tutanağına göre; katılana ait 43 EK 770 plaka sayılı Renault Kango marka ticari araçta, ön cam, sol ön kapı, sol çamurluk, sol ön far, sol kapı şerit bandı, sol ön jant, sol ön oto lastiği, boya ve oto elektrik kısımlarında olmak üzere toplam 1.573 Liralık maddi zarar oluştuğu,

Adli Tıp Kurumu İzmir Grup Başkanlığı Biyoloji İhtisas Dairesinin 05.06.2009 tarihli raporuna göre; olay yerinden elde edilen sigara izmaritlerindeki DNA profilleri ile sanıkların DNA profillerinin karşılaştırılması sonucu, 4 adet sigara izmaritinde sanık …‘nin, 1 adet sigara izmaritinde sanık …‘in, 1 adet sigara izmaritinde de sanık …‘in DNA’sına rastlandığı, 1 adet sigara izmaritindeki DNA profilinin ise sanıkların DNA profilleri ile uyuşmadığı,

Söke Jandarma Bölge Kriminal Laboratuvarının 23.05.2011 tarihli raporuna göre; olay yerinden elde edilen 7 adet av tüfeği kartuşunun tek silahtan atıldığı,

Simav İcra Müdürlüğünün 2005/544 Sayılı dosyasına göre; katılan …‘in 22.04.2005 tarihinde, 15.03.2005 ve 15.04.2005 vade tarihli iki adet bonodan doğan alacağından dolayı sanık … hakkında 10.215 Lira üzerinden icra takibi yaptığı ve 03.06.2005 tarihinde sanığın evinde haciz işlemi uygulandığı,

Katılan … hakkında, 12.07.2005 tarihinde sanıklar … ve …‘a yönelik silahla tehdit suçunu işlediği iddiasıyla kamu davası açıldığı, katılan …‘in bu suçtan 12.07.2005-22.08.2005 tarihleri arasında tutuklu kaldığı, UYAP sistemi üzerinden yapılan incelemede de; yargılama sonucunda katılanın Uşak 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 02.06.2014 gün ve 14-198 Sayılı ilamı ile 44. maddesi delaletiyle 106/2-a-c,, 43/2,, 62,, 53,, 54, 63. maddeleri uyarınca 2 yıl 7 ay 7 gün hapis cezası ile cezalandırıldığı, bu cezanın Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 02.04.2015 gün ve 55175 - 25843 Sayılı ilamı ile onanmak suretiyle kesinleştiğinin görüldüğü,

Yerel mahkemece, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası öngörülen silahla tehdit suçundan sanıklar hakkında temel hapis cezalarının; suç konusunun önem ve değeri, suçun işlenmesindeki özellikler, sanık sayısı, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı göz önünde bulundurulmak suretiyle alt sınırdan uzaklaşılarak 2’şer yıl 6’şar ay olarak belirlendiği,

Anlaşılmaktadır.

Katılan kollukta; olay tarihinde aracı ile Eynal Kaplıcalarından çıktığı sırada bir kişinin kendisine otostop çektiğini, bu kişiyi tanımadığı için durmadığını ancak dikiz aynasından baktığında bu kişinin telefonla bir yeri aradığını gördüğünü, köprüyü geçtikten 10 metre sonra yolun sol tarafından sanık …‘in kendisine av tüfeğiyle ateş ettiğini, Recep’in yanında bulunan sanıklar …, … ve …‘nin ise ateş edip etmediğini görmediğini, durmayıp yola devam ettiğini, Recep’in otomobilinin arkasından da ateş ettiğini, lastiğinin patlaması sebebiyle yol üzerinde bulunan bir depoya sığındığını, olay sırasında sadece sanık …‘te av tüfeği gördüğünü, diğerlerinde silah olup olmadığını bilmediğini, kendisinde herhangi bir yaralanma meydana gelmediğini, açılan ateş sonucu aracının sol ön farında, sol ön kaputunda ve sol ön kapısında kurşun delikleri oluştuğunu, Recep’ten alacağı olduğunu, bundan dolayı Recep’in adamları olan sanıklar …, … ve …‘in 12.07.2005 tarihinde kendisine saldırdığını, kendisinin Recep hakkında yaptırdığı icra takibinde Recep’in evindeki eşyaların haczedildiğini, bu sebeple Recep’in kendisine kin beslediğini, olaydan bir gün önce Eynal Kaplıcalarında … isimli bir şahıstan, sanık …‘in kendisini sorup “onlarla en kısa zamanda hesaplaşacağız” diyerek tehdit ettiğini duyduğunu,

Kovuşturma evresinde 03.06.2008 tarihli oturumda; pusu kuran sanıkların, aracını görünce yola doğru koştuklarını, sanıklardan Recep ve Kamil’in elinde av tüfeği olduğunu, ilk atışın önden geldiğini ve Recep’in ateş ettiğini, daha önce Recep ile birlikte Simav’da içkili bir eğlence yeri işlettiklerini, sanık …‘in kendisine ortaklık sebebiyle senet verip daha sonra borcunu ödemediğini, bu sebeple sanık hakkında icra takibi yaptığını, bunun üzerine sanığın kendisini söz konusu yere çağırıp kurşunladığını, o olayda mağdur olup 48 gün cezaevinde yattığını, cezaevinden çıktıktan sonra da bu olayın olduğunu,

13.06.2011 tarihli talimat ifadesinde ise; sanıkların dördünü de olay yerinde gördüğünü, dördünün de aracının önüne doğru fırladıklarını, kendisine ateş edenin sanık … olduğunu, diğerlerinin ateş edip etmediğini bilmediğini,

Kovuşturma evresinde beyanı alınamayan … kollukta; 29.08.2005 günü saat 05.00 sıralarında Eynal Kaplıcalarına giderken aracının yakıtının bittiğini, bu sırada yanına sanıklar Recep ve Kamil’in tanımadığı şahıslarla geldiğini ve kendisine katılan …‘in yerini sorduklarını, daha sonra sanık …‘in “ben onunla hesaplaşacağım, bu hesap burada kalmayacak” dediğini,

Kovuşturma evresinde sanık … tarafından gösterilen ve soruşturma evresinde beyanı bulunmayan tanık … mahkemede; olayı ölen ortağı İlker Barlas ile beraber gördüğünü, olayın planlarının bir gün öncesinde katılanın yazıhanesinde yapıldığını, kendisinin ve ortağının o tarihlerde katılanla birlikte hareket ettiklerini, olay günü katılanın aracının arkasından takip halinde olduklarını, katılanın aracını yapılan plan gereği Z. Y., İ. A. ve H. E.’in kurşunladıklarını, bu kişileri olay yerinde gördüğünü,

Beyan etmişlerdir.

Sanık …; atılı suçu kabul etmediğini, katılanın içkili restoran işletmesi konusundaki rekabetlerinden dolayı kendisine husumet besleyerek komplo kurduğunu,

Sanık …; suçlamaları kabul etmediğini, sanık … ile katılanın ortak restoran işlettiklerini, katılanın ortaklıktan ayrıldığını, bu sebeple aralarında husumet oluştuğunu, kendilerinin sanık …‘in yanında çalışmaya devam ettiklerini, bu sebeple katılanın kendilerine iftira attığını,

Sanık …; suçlamaları kabul etmediğini; 2005 yılı Temmuz ayı içerisinde kendisinin garson olarak çalıştığı sanık … tarafından işletilen gazinoyu katılanın yakmaya kalkıştığını, bu olay sebebiyle katılan aleyhine ifade verdiği için katılanın kendisine husumetinin bulunduğunu,

Sanık …; suçlamaları kabul etmediğini, sanık …‘in yanında garsonluk yaptığını, sanık … ile katılan arasında önceye dayalı husumet olduğunu,

Savunmuşlardır.

Uyuşmazlık konularının sırayla değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.

1- ) Sanıklar hakkında silahla tehdit suçunun yanında mala zarar verme suçunun da oluşup oluşmayacağı;

Uyuşmazlık konusunda isabetli bir çözüme ulaşılabilmesi için; “kast” ve “fikri içtima” kavramları ile 106. maddesinin 3. fıkrası üzerinde durulması gerekmektedir.

5237 Sayılı TCK’nun “Kast” başlıklı 21. maddesi5237 Sayılı TCK’nun “Kast” başlıklı 21. maddesi; “ ( 1 ) Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.

( 2 ) Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır. Bu halde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir” şeklinde düzenlenerek, maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde doğrudan kast tanımlanmıştır.

Buna göre, doğrudan kast, öngörülen ve suç teşkil eden bir fiili gerçekleştirmeye yönelik irade olup kanunda suç olarak tanımlanmış eylemin bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi ile oluşur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini biliyorsa doğrudan kastla hareket ettiğinin kabulü gerekmektedir. Yine failin hareketiyle hedeflediği doğrudan neticelerle birlikte, hareketin zorunlu veya kaçınılmaz olarak ortaya çıkan sonuçları da, açıkça istenmese dahi doğrudan kastın kapsamı içinde değerlendirilmelidir. Belli bir sonucun gerçekleşmesine yönelik hareketin, günlük hayat tecrübelerine göre diğer bazı sonuçları da doğurması muhakkak ise, failin bu sonuçlar açısından da doğrudan kastla hareket ettiği kabul edilmelidir. Failin hareketiyle hedeflediği doğrudan sonuçların yanısıra, hareketin zorunlu sonuçları ya da kaçınılmaz yan sonuçlar da, açık bir isteme olmasa dahi doğrudan kast kapsamında değerlendirilecektir.

Bu konuda öğretide; “…failin hareketiyle hedeflediği doğrudan neticelerin yanı sıra hareketinin zorunlu neticesi ya da kaçınılmaz neticesi olarak öngördüğü ve iradi olarak kabul ettiği herşey bunları istemese dahi doğrudan kastın kapsamındadır” ( Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 6. Bası, Ankara, 2013, s. 162-164-165 ), “…failin gerçekleştirmek istediği neticeye zorunlu olarak bağlı bulunan neticeleri öngördüğü hallerde kastı bu neticeler bakımından da doğrudan kasttır. Örneğin sigorta parasını almak için bir uçağı düşürüp havaya uçuran kimse mürettebatın ölmesini arzu etmese dahi göze alır. Zorunlu yan neticeler bakımından da kastı doğrudan kasttır” ( Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2011, s.197 ), “Failin öngördüğü ve istediği neticeyi gerçekleştirmek için işlediği fiile bağlı olarak ortaya çıkan ikincil neticeler, failin fiiline zorunluluk bağı ile bağlı ise bu halde failin ikincil neticelere yönelik kastının da doğrudan kast olduğu kabul edilir” ( Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayımcılık, 3. Bası, İstanbul, 2013, s. 244 ), “Failin gerçekleştirmeyi istediği neticeye zorunlu olarak bağlı bulunan neticeleri öngördüğü hallerde kastı bu neticeler bakımından da doğrudan kasttır. Vitrinin arkasındaki tezgahtarı vurmak isteyenin vitrin camını kırmak zorunda oluşu ya da hasmını öldürmek için yolcu otobüsüne bomba koyan failin eylemden diğer yolcuların da zarar göreceğini bilmesi gibi…” ( Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökçen-Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 7. Bası, Ankara, 2013, s.299 ), “Neticenin zorunlu ya da muhakkak olması ile kastedilen, fiile bağlı neticenin meydana gelme ihtimalinin yüzde yüz olması değildir. Küçük ihtimal kaymaları zorunluluğu etkilemez, doğrudan kast söz konusudur” ( Hakan Karakehya, İradilik Unsuru Bağlamında Ceza Hukukunda Kast, Savaş Yayınevi, Ankara 2010, s.87-89 ) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.

5237 Sayılı hazırlanmasında “kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır” ilkesi esas alınarak gerçek içtima kuralı benimsenmiştir. Nitekim Adalet Komisyonu raporunda bu husus; “Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır” şeklinde ifade edilmiştir ( TBMM Adalet Komisyonu’nun 03.08.2004 gün ve 1/593-60 Sayılı Raporu ). Bu kuralın istisnaları ise, 5237 Sayılı “suçların içtimaı” bölümünde, 42 ( bileşik suç ), 43 ( zincirleme suç ) ve 44. ( fikri içtima ) maddelerinde düzenlenmiştir.

765 Sayılı TCK’nda, aynı nev’iden fikri içtima ile farklı nev’iden fikri içtima tek madde halinde ve Kanunun 79. maddesinde düzenlenmiş iken, 5237 Sayılı bu iki hal birbirinden ayrılarak, aynı nev’iden fikri içtima, zincirleme suçun düzenlendiği 43. maddenin 2. fıkras 2. fıkrasında, farklı nev’iden fikri içtima ise kanunun 44. maddesinde düzenlenmiştir.

Farklı nev’iden fikri içtima 5237 Sayılı Kanun’un 44. maddesinde; “İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiş olup, hükmün uygulanabilmesi için işlenen bir fiille birden fazla farklı suçun oluşması gerekmektedir.

Farklı nev’iden fikri içtimada, failin tek bir suç işleme kararı olmasına rağmen kastettiği suçu işlemek için gerçekleştirdiği fiil birden çok suçu oluşturmuştur. Örneğin; failin kalabalık bir çarşıda hasmını silahla ateş etmek suretiyle öldürmesi olayında, kasten öldürme suçu ile birlikte genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçu da oluştuğu halde, 44. maddesi uyarınca fail kastına göre sadece kasten öldürme suçundan sorumlu tutulacaktır.

Kanun koyucu, işlediği bir fiille birden fazla farklı suçu işleyen failin, fiilin tek olması sebebiyle en ağır ceza ile cezalandırılmasını yeterli görmüş, bu şekilde “non bis in idem” kuralı gereğince bir fiilden dolayı kişinin birden fazla cezalandırılmasının da önüne geçilmesini amaçlamış, “erime sistemi”ni benimsemek suretiyle, bu suçlardan en ağırının cezasının verilmesi ile yetinilmesini tercih etmiştir.

Bu bağlamda, “tek fiil” veya “bir fiil”den ne anlaşılması gerektiğinin de değerlendirilmesi gerekmektedir.

Doğal anlamda gerçekleştirilen her bedensel eylem ayrı bir hareketi oluşturmakta ise de, hukuki anlamda hareketin tek olması ile ifade edilmek istenen husus, doğal anlamda birden fazla hareket bulunsa dahi, bu hareketlerin, hukuki nedenlerden dolayı değerlendirmede birlik oluşturması suretiyle tek hareket olarak kabulüdür. Fikri içtimada da, fiil ya da hareketin tek olması, doğal anlamda değil hukuksal anlamda tekliği ifade etmektedir. Bir kısım suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de, ortaya konulan bu davranışlar suçun kanuni tanımında yer alan hukuki anlamdaki “tek bir fiili” oluşturmaktadır. ( Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 6. Bası, Ankara, 2013, s.484 ve 495 ) Örneğin, failin mağduru birden fazla yumruk vurmak suretiyle yaralaması durumunda, failin birden fazla hareketi olmasına rağmen kastı bir kişiyi yaralamaya yönelik olduğundan ortada tek fiil ve neticesi ile birlikte tek suç vardır.

Tehdit suçunu düzenleyen, 5237 Sayılı TCK’nun 106. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrasında ise; “Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir” hükmüne yer verilmiştir.

5237 Sayılı TCK’nun 106. maddesinin5237 Sayılı TCK’nun 106. maddesinin gerekçesinde de; “…Maddenin üçüncü fıkrasında, tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya mala zarar verme suçunun işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı cezaya hükmedileceği belirtilmiştir. Kişi tehdidinin ciddiliğini vurgulamak için, bir başkasını öldürmüş veya yaralamış ya da malına zarar vermiş olabilir. Bu gibi durumlarda gerçek içtima hükümleri uygulanarak ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmedilmelidir” şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.

TCK’nun 106/3. maddesinde özel bir içtima kuralına yer verilmiştir. Buna göre tehdit amacıyla kasten adam öldürme, yaralama veya mala zarar verme suçunun işlenmesi halinde ayrıca bu suçlardan da ceza verilir. Kanunun bu düzenlemesiyle tehdit amacıyla anılan suçların işlenmesi halinde gerçek içtima hükümlerinin uygulanacağı vurgulanmıştır. Örneğin; A, komşusu B’nin evini kendisine satmak üzere boşaltmasını istemektedir. Bu sebeple korkup kaçsın diye av tüfeğiyle evinin duvarlarına ve pencerelerine ateş etmiştir. Bu durumda fail hem silahla tehdit suçundan, hem de mala zarar verme suçundan cezalandırılacaktır. Yine bir kimse, geceleyin mağduru korkutmak için evine ateş ettiğinde hem mala zarar verme, hem de silahla tehdit suçunu işlemiş olacaktır. ( Osman Yaşar - Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2014, s.3580 )

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Katılan … ile sanıklardan Recep arasında alacak borç ilişkisinden kaynaklı anlaşmazlık bulunduğu, katılanın iki adet senetten kaynaklanan alacağından dolayı sanık … hakkında icra takibi başlattığı, 03.06.2005 tarihinde sanığın evinde haciz işlemi yapıldığı, katılanın 12.07.2005 tarihinde ise, sanıkla daha önceden ortak olarak işlettikleri söylenen ancak olay tarihi itibarıyla kapalı olan Simav ilçesi, Eynal yolundaki H… Restoran’a H. E., Z. Y. ve İ. K. isimli şahıslarla birlikte giderek, söz konusu iş yerine rastgele ateş ettikleri, o sırada binanın içerisinde sanık …‘in çalışanları olan diğer sanıklardan … ve … ile … isimli kişinin bulunduğu, katılanın bu olay sebebiyle 12.07.2005 tarihinde tutuklanıp 22.08.2005 tarihinde de tahliye olduğu, 30.08.2005 tarihinde katılanın Eynal Kaplıcalarından Simav’a döneceğini öğrenen sanıkların, katılanın geçeceği yol üzerinde pusu kurup katılanı beklemeye başladıkları, bir süre sonra katılanın aracı ile yolda görünmesi üzerine sanıkların katılanın aracına doğru yöneldikleri, sanık …‘in ele geçirilemeyen bir av tüfeği ile yaklaşık 15-20 metrelik mesafeden toplam 7 el olmak üzere katılanın kullandığı aracın önce önüne doğru ateş ettiği, araç geçerken de aracın yanına doğru ateş etmeye devam ettiği, katılanın durmadan olay yerinden kaçtığı, katılanın herhangi bir yaralanmasının olmadığı, av tüfeğinden çıkan 9’lu tabir edilen saçma tanelerinin isabet etmesi sonucu aracın ön camının, sol ön farının, kaputunun, sol yan tarafının ve sol ön lastiğinin zarar gördüğü olayda; tehdidin ciddiliğinin vurgulanması açısından katılanın aracı hedef alınarak ateş edilmesi, eylemde zarar verme potansiyeli yüksek saçmaların kullanılması ve saçma tanelerinin isabet etmesi halinde normal şartlar altında aracın muhakkak hasara uğrayacak olması karşısında, 106/2. maddesinin ( a ) fıkrasındaki silahla tehdit suçu ile birlikte, 106. maddesinin 3. fıkrası yollamasıyla 151/1. maddesindeki mala zarar verme suçunun da oluştuğunun ve 44. maddesindeki fikri içtima koşullarının bulunmadığının kabulü gerekmektedir.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı bu uyuşmazlık yönünden yerinde olup itirazın kabulüne karar verilmelidir.

2- ) Sanıklar Kamil, Niyazi ve Hikmet’in suçlara iştiraklerinin 37 . maddesi kapsamında “müşterek faillik” mi, yoksa 39. maddesi kapsamında “yardım eden” niteliğinde mi olduğu;

5237 Sayılı Türk Ceza Kanununda suça iştirakte, faillik ve şeriklik ayrımı öngörülmüş, azmettirme ve yardım etme şeriklik kavramı içinde değerlendirilmiştir.

Kanunun 37. maddesindeki; “ ( 1 ) Suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri, fail olarak sorumlu olur.

( 2 ) Suçun işlenmesinde bir başkasını araç olarak kullanan kişi de fail olarak sorumlu tutulur. Kusur yeteneği olmayanları suçun işlenmesinde araç olarak kullanan kişinin cezası, üçte birden yarısına kadar artırılır” şeklindeki hüküm ile maddenin birinci fıkrasında müşterek faillik, ikinci fıkrasında ise dolaylı faillik düzenlenmiştir.

Kanunda suç olarak tanımlanan fiilin, birden fazla suç ortağı tarafından iştirak halinde gerçekleştirilmesi durumunda 37/1. maddesinde düzenlenen müşterek faillik söz konusu olacaktır.

Öğretideki görüşler de dikkate alındığında müşterek faillik için iki şartın birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir:

1- ) Failler arasında birlikte suç işleme kararı bulunmalıdır.

2- ) Suçun işlenişi üzerinde birlikte hâkimiyet kurulmalıdır.

Müşterek faillikte, birlikte suç işleme kararının yanı sıra fiil üzerinde ortak hakimiyet kurulduğu için her bir suç ortağı “fail” konumundadır. Fiil üzerinde ortak hakimiyetin kurulup kurulmadığının belirlenmesinde suç ortaklarının suçun icrasında üstlendikleri rolleri ve katkılarının taşıdığı önem göz önünde bulundurulmalıdır. Suç ortaklarının, suçun işlenmesinde yaptıkları katkının, diğerinin fiilini tamamladığı durumlarda da müşterek faillik söz konusu olacaktır. Buna göre her müşterek fail, suçun icrasına dair etkin, fonksiyonel bir katkıda bulunmaktadır.

“Yardım etme” ise 5237 Sayılı TCK’nun 39. maddesinde; “ ( 1 ) Suçun işlenmesine yardım eden kişiye, işlenen suçun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirmesi hâlinde, onbeş yıldan yirmi yıla; müebbet hapis cezasını gerektirmesi hâlinde, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde cezanın yarısı indirilir. Ancak, bu durumda verilecek ceza sekiz yılı geçemez.

( 2 ) Aşağıdaki hâllerde kişi işlenen suçtan dolayı yardım eden sıfatıyla sorumlu olur:

a- ) Suç işlemeye teşvik etmek veya suç işleme kararını kuvvetlendirmek veya fiilin işlenmesinden sonra yardımda bulunacağını vaat etmek.

b- ) Suçun nasıl işleneceği hususunda yol göstermek veya fiilin işlenmesinde kullanılan araçları sağlamak.

c- ) Suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak” şeklinde, “Bağlılık kuralı”da aynı kanunun 40. maddesinde; “ ( 1 ) Suça iştirak için kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı yeterlidir. Suçun işlenişine iştirak eden her kişi, diğerinin cezalandırılmasını önleyen kişisel nedenler göz önünde bulundurulmaksızın kendi kusurlu fiiline göre cezalandırılır.

( 2 ) Özgü suçlarda, ancak özel faillik niteliğini taşıyan kişi fail olabilir. Bu suçların işlenişine iştirak eden diğer kişiler ise azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulur.

( 3 ) Suça iştirakten dolayı sorumlu tutulabilmek için ilgili suçun en azından teşebbüs aşamasına varmış olması gerekir” biçiminde düzenlenmiştir.

Suçun icrasına iştirak etmekle birlikte, işlenişine bulunduğu katkının niteliği gereği kanuni tanımdaki fiili gerçekleştirmeyen diğer suç ortaklarına “şerik” denilmekte olup, 5237 Sayılı şeriklik, azmettirme ve yardım etme olarak iki farklı şekilde düzenlenmiştir. Buna göre, kanuni tanımdaki fiili gerçekleştirmeyen veya özel faillik vasfını taşımadığı için fail olamayan bir suç ortağı, gerçekleşen fiilden 5237 Sayılı Kanun’un 40. maddesinde düzenlenen bağlılık kuralı uyarınca sorumlu olmaktadır.

TCK’nun 39/2. maddesindeki düzenlemeye göre, yardım etme; maddi yardım ve manevi yardım olarak ikiye ayrılmaktadır.

1- ) Bir suçun işlenmesine maddi yardımda bulunma çok çeşitli şekillerde ortaya çıkmakla birlikte anılan maddede maddi yardım;

a- ) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları temin etmek,

b- ) Suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında maddi yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak,

Olarak sayılmıştır.

2- ) Manevi yardım ise;

a- ) Suç işlemeye teşvik etmek,

b- ) Suç işleme kararını kuvvetlendirmek,

c- ) Suçun işlenmesinden sonra yardımda bulunmayı vaad etmek,

d- ) Suçun nasıl işleneceği konusunda yol göstermek,

Şeklinde belirtilmiştir.

Kişinin eyleminin, bir suça katılma aşamasına ulaşıp ulaşmadığı, ulaşmışsa da suça katılma düzeyinin belirlenmesi için, eylemin bir aşamasındaki durumun değil, eylemin yapılması için verilen kararın, bu kararın icra ediliş biçiminin, olay öncesi, sırası ve sonraki davranışların da dikkate alınıp, tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi gerekir. Zira “yardım etme”yi müşterek faillikten ayıran en önemli unsur, kişinin suçun işlenişi sırasında fiil üzerinde ortak hakimiyetinin bulunmamasıdır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanıkların, husumetli oldukları katılanın ceza infaz kurumundan tahliye edildiğini öğrendikten sonra katılanın kaldığı yeri araştırıp bulmaları, daha sonra birlikte katılanın güzergahı üzerinde pusu kurup geçişini beklemeleri, katılanın aracını görünce de tüm sanıkların harekete geçip araca doğru koşmaları hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanıkların suçun planlanması aşamasından neticenin gerçekleşmesi aşamasına kadar birlikte hareket ettikleri, olayın başlangıç ve gelişimine göre birlikte suç işleme kararlarının olduğu, sanıklar …, … ve …‘in suçun işlenişi üzerinde diğer sanık …‘le birlikte hâkimiyet kurdukları anlaşılmakla, sanıklar …, … ve …‘in diğer sanık …‘in suçlarına 5237 Sayılı TCK’nun 37. maddesi kapsamında müşterek fail olarak katıldıklarının kabulü gerekmektedir.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı bu uyuşmazlık yönünden yerinde olup itirazın kabulüne karar verilmelidir.

Bu uyuşmazlık konusuna dair olarak, çoğunluk görüşüne katılmayan altı Ceza Genel Kurulu Üyesi; “Sanıkların suçlara iştiraklerinin 39. maddesi kapsamında ‘yardım eden’ niteliğinde olduğu” düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.

3- ) Sanıklar …, … ve …‘in silahla tehdit suçuna iştiraklerinin 37. maddesi kapsamında kaldığının kabul edilmesi karşısında; tüm sanıklar hakkında 106. maddesinin 2. fıkrasının ( a ) bendinin yanı sıra aynı fıkranın ( c ) bendinin de uygulanmasının gerekip gerekmediği;

Tehdit suçunu düzenleyen, 5237 Sayılı TCK’nun 106. maddesinin 2. fıkras 2. fıkrası;

“Tehdidin;

a- ) Silahla,

b- ) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,

c- ) Birden fazla kişi tarafından birlikte,

d- ) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,

İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur” şeklinde düzenlenmiştir.

5237 Sayılı TCK’nun 106. maddesinin5237 Sayılı TCK’nun 106. maddesinin gerekçesinde de; “… Maddenin ikinci fıkrasında tehdidin daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri gösterilmiştir. Bu hâller, tehdidin kapsadığı korkutma gücünün ciddîliği ve yoğunluğu hususunda mağdurda ciddî kaygılar meydana getirmeye elverişli durumlardır. Tehdit silâhla icra olunursa bunun ciddîliği hususunda bir korkunun meydana gelmesi çok daha kolay olur. Aynı suretle kendisini tanınmayacak bir hâle getiren kişinin veya bir kaç kişinin birlikte olarak tehdit icra etmeleri hâlinde meydana gelen korku çok yoğun olur…” şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.

Maddede geçen birden fazla kişi teriminden anlaşılması gereken iki ve daha fazla kişidir. Bu nitelikli halin uygulanması için birden fazla kişinin suçun icra hareketlerini müşterek fail olarak sorumluluğu gerektirecek şekilde birlikte gerçekleştirmiş olması gerekir. Birlikte ifadesiyle her ikisinin de bu olaya asli fail olarak katılması ve birlikteliğin korkutucu gücünü mağdura yansıtmış olmaları gerekir. Yüze karşı tehditte birlikteliğin gerçekleşmesi için her iki failin de bizzat olay yerinde olması gerekir. ( Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2014, s.3589 )

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Tüm sanıkların, katılana yönelik silahla tehdit eylemini “müşterek fail” olarak birlikte gerçekleştirmeleri sebebiyle haklarında 106. maddesinin 2. fıkrasının ( a ) bendinin yanı sıra aynı fıkranın ( c ) bendinin de uygulanması gerekmektedir.

Tehdit suçunun, silahla ve birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi sebebiyle suçun iki nitelikli halinin oluşması karşısında; 106. maddesinin ikinci fıkrasında 2 yıldan 5 yıla kadar hükmolunabileceği belirtilen temel hapis cezasının, alt sınırdan uzaklaşılması suretiyle belirlenmesi gerekmekte olup, yerel mahkemece sanık … hakkında tehdit suçundan uygulanan kanun maddesi “106/2-a” olarak gösterilmiş ise de, temel hapis cezasının “sanık sayısı” da gözönünde bulundurulup alt sınırdan uzaklaşılarak “2 yıl 6 ay” belirlenmesi sebebiyle sanık … hakkında tehdit suçundan kurulan hükümde uygulanan kanun maddesinin “106/2-a-c” olarak düzeltilmesi suretiyle hükmün düzeltilerek onanması mümkün kabul edilmiştir.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı bu uyuşmazlık yönünden de yerinde olup itirazın kabulüne karar verilmelidir.

Bu uyuşmazlık konusuna dair olarak çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi; “itirazın reddine karar verilmesi gerektiği” düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.

Sonuç olarak; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının her üç uyuşmazlık yönünden kabulüne, Özel Dairenin sanık … hakkında tehdit suçundan, sanıklar …, … ve … hakkında tehdit suçuna yardımdan kurulan mahkûmiyet hükümlerine dair onama kararları ile sanık … hakkında mala zarar verme suçundan, sanıklar …, … ve … hakkında mala zarar verme suçuna yardımdan kurulan mahkûmiyet hükümlerine dair bozma kararlarının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün;

A- ) Sanık … hakkında tehdit ve mala zarar verme suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerine dair olarak;

a- ) Sanığın, katılana yönelik silahla tehdit eylemini “müşterek fail” olan diğer sanıklarla birlikte gerçekleştirmesi nedeniyle, hakkında 106 . maddesinin 2. fıkrasının ( a ) bendinin yanı sıra aynı fıkranın ( c ) bendinin de uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

b- ) Her iki hüküm yönünden, 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün ve 140-85 Sayılı kararı ile, 5237 Sayılı TCK’nun 53. maddesinin bazı hükümlerinin iptal edilmesi karşısında, sanık hakkında belirtilen maddenin uygulanması bakımından, yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,

Nedenlerinden bozulmasına, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu hususların, 1412 Sayılı CMUK’nun, 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün görüldüğünden, ( 1-A ) numaralı bentteki tehdit suçuna dair hükümden “106/2-a” ibaresinin çıkarılması ve yerine “106/2-a-c” ibaresinin yazılması, her iki suça dair hükümden hak yoksunluğuna dair bendlerin çıkarılması ve yerine “Kasıtlı bir suçtan mahkûmiyetine karar verilen sanık hakkında 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün ve 140-85 Sayılı iptal kararı da gözetilerek 53/1-2-3. maddesinin uygulanmasına” ibaresinin yazılması suretiyle hükümlerin düzeltilerek onanmasına,

B- ) Sanıklar …, … ve … hakkında tehdit ve mala zarar verme suçlarına yardımdan kurulan mahkûmiyet hükümlerine dair olarak;

a- ) Sanıkların, diğer sanık …‘in silahla tehdit ve mala zarar verme suçlarına 37. maddesinin 1. fıkrası kapsamında müşterek fail olarak katıldıkları halde, iştiraklerinin 39. maddesi kapsamında yardım eden olarak değerlendirilmesi suretiyle haklarında eksik ceza tayini,

b- ) Sanıkların, katılana yönelik silahla tehdit eylemini “müşterek fail” olarak birlikte gerçekleştirmeleri nedeniyle, haklarında 106. maddesinin 2. fıkrasının ( a ) bendinin yanı sıra aynı fıkranın ( c ) bendinin de uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

c- ) Her iki hüküm yönünden, 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün ve 140-85 Sayılı kararı ile, 5237 Sayılı TCK’nun 53. maddesinin bazı hükümlerinin iptal edilmesi karşısında, sanıklar hakkında belirtilen maddenin uygulanması bakımından, yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,

Nedenlerinden bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

1- ) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- ) Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 30.04.2014 gün ve 1208-2787 Sayılı onama ve bozma kararlarının KALDIRILMASINA,

3- ) Uşak 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 20.04.2012 gün ve 351-130 Sayılı hükmünün;

A- ) Sanık … hakkında tehdit ve mala zarar verme suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerine dair olarak;

a- ) Sanığın, katılana yönelik silahla tehdit eylemini “müşterek fail” olan diğer sanıklarla birlikte gerçekleştirmesi nedeniyle, hakkında 106 . maddesinin 2. fıkrasının ( a ) bendinin yanı sıra aynı fıkranın ( c ) bendinin de uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

b- ) Her iki hüküm yönünden, 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün ve 140-85 Sayılı kararı ile, 5237 Sayılı TCK’nun 53. maddesinin bazı hükümlerinin iptal edilmesi karşısında, sanık hakkında belirtilen maddenin uygulanması bakımından, yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,

Nedenlerinden BOZULMASINA,

Ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu hususların, 1412 Sayılı CMUK’nun, 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün görüldüğünden, ( 1-A ) numaralı bentteki tehdit suçuna dair hükümden “106/2-a” ibaresinin çıkarılması ve yerine “106/2-a-c” ibaresinin yazılması, her iki suça dair hükümden hak yoksunluğuna dair bendlerin çıkarılması ve yerine “Kasıtlı bir suçtan mahkûmiyetine karar verilen sanık hakkında 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün ve 140-85 Sayılı iptal kararı da gözetilerek 53/1-2-3. maddesinin uygulanmasına” ibaresinin yazılması suretiyle hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

B- ) Sanıklar …, … ve … hakkında tehdit ve mala zarar verme suçlarına yardımdan kurulan mahkûmiyet hükümlerine dair olarak;

a- ) Sanıkların, diğer sanık …‘in silahla tehdit ve mala zarar verme suçlarına 37. maddesinin 1. fıkrası kapsamında müşterek fail olarak katıldıkları halde, iştiraklerinin 39. maddesi kapsamında yardım eden olarak değerlendirilmesi suretiyle haklarında eksik ceza tayini,

b- ) Sanıkların, katılana yönelik silahla tehdit eylemini “müşterek fail” olarak birlikte gerçekleştirmeleri nedeniyle, haklarında 106. maddesinin 2. fıkrasının ( a ) bendinin yanı sıra aynı fıkranın ( c ) bendinin de uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,

c- ) Her iki hüküm yönünden, 24.11.2015 gün ve 29542 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün ve 140-85 Sayılı kararı ile, 5237 Sayılı TCK’nun 53. maddesinin bazı hükümlerinin iptal edilmesi karşısında, sanıklar hakkında belirtilen maddenin uygulanması bakımından, yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,

Nedenlerinden BOZULMASINA,

4- ) Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 31.01.2017 tarihinde yapılan müzakerede birinci uyuşmazlık yönünden oybirliğiyle, ikinci ve üçüncü uyuşmazlıklar yönünden ise oyçokluğuyla karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/12268 Karar: 2017/254 Tarih: 19.01.2017

  • TCK 106. Madde

  • Tehdit Suçu

İlk derece mahkemesince verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelendi.

6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun gereğince Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının kamu davasına katılma hakkının olduğu ve bakanlık vekilinin mahkemece verilen hükümleri temyiz ederek katılma iradesini ortaya koyduğu görülmekle, anılan madde ile 5271 Sayılı CMK’nın 237/2. maddesi uyarınca Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının katılan, avukatın katılan vekili olarak davaya kabul edilmesine karar verildikten sonra yapılan incelemede gereği düşünüldü:

KARAR : Sanık hakkında nitelikli cinsel saldırı, hakaret suçlarından kurulan düşme ve eziyet, kasten yaralama suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerinin incelenmesinde;

Delillerle iddia ve savunma; duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, düşme ve sübutu kabul olunan fiillerin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatları yapılmış bulunduğundan, sanık müdafii ile katılan bakanlık vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, sanık hakkında nitelikli cinsel saldırı, hakaret suçlarından kurulan düşme ve eziyet, kasten yaralama suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerinin ONANMASINA,

Sanık hakkında tehdit suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün temyiz incelemesine gelince;

Mahkemece sanığın suç tarihlerinde eşi olan mağdureye karşı gerçekleştirdiği şiddet eylemlerinden sonra mağdureyi kendisini şikayet etmesi durumunda yakınlarını öldürmekle tehdit ettiğinin kabul edilmesi karşısında eyleminin TCK’nın 106/1-1. cümlesindeki suçu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde aynı Kanunun 106/2-a. maddesine göre cezalandırılmasına karar verilmesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 19.01.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/5906 Karar: 2016/7242 Tarih: 15.12.2016

  • TCK 106. Madde

  • Tehdit Suçu

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:

I- Sanıklar hakkında, hırsızlık suçundan kurulan hükmün incelemesinde;

Dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre, suçun sanıklar tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

5275 sayılı Yasanın 106/4. maddesi5275 sayılı Yasanın 106/4. maddesi gereğince, suç tarihinde 18 yaşını tamamlamamış olan sanıkların hükmedilen adli para cezasını ödememesi halinde bu cezasının hapse çevrilemeyeceğinin gözetilmemesi,

Bozmayı gerektirmiş, sanıklar savunmanının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle isteme aykırı olarak BOZULMASINA, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasa’nın 8/1. maddesi aracılığıyla 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, hüküm fıkrasından “ödenmeyen para cezasının hapis cezasına çevrileceğine” ilişkin bölümün çıkartılması suretiyle, diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

II- Sanıklar hakkında, işyeri dokunulmazlığının ihlali; sanık hakkında, tehdit suçlarından kurulan hükmün incelemesine gelince;

Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1-Sanığın olay tarihinde gece 01.15 sıralarında mağdurun işyerinin açık olan kapısından girip 1 kilo peynir helvası aldığı sırada yakınanın görüp peşinden gelmesiyle orada bulunan bir aracın arkasında saklanan diğer sanığa söz konusu helvayı attığı, mağdurun da bu sanıktan helvayı aldığı olayda; sanıkların tüm aşamalarda işyerinin açık olduğunu iddia etmesi karşısında; suç tarihi ve saatinde işyerinin açık olup olmadığı araştırılıp sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi,

2- Sanığa yüklenen 5237 sayılı Yasanın 106/1. maddesindeki tehdit suçunun, 24.11.2016 tarihinde kabul edilen 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 34.maddesi gereğince uzlaşma kapsamında kaldığı gözetilerek, taraflara usulünce uzlaşma önerisinde bulunularak sonucuna göre hüküm kurulması gerektiği,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanıklar savunmanının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle istem gibi BOZULMASINA, 15.12.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/21923 Karar: 2016/16575 Tarih: 25.10.2016

  • TCK 106. Madde

  • Tehdit Suçu

1- ) Katılan vekilinin görevi yaptırmamak için direnme suçundan kurulan hükmü temyizinde;

Katılanın görevi yaptırmamak için direnme suçunun mağduru ve zarar göreni olmadığının anlaşılması karşısında, görevi yaptırmamak için direnme suçu yönünden davaya katılmaya ve hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunmadığı anlaşıldığından, 5320 Sayılı Kanun’un 8/1 ve 1412 Sayılı CMUK’nın 317. maddeleri uyarınca, katılan vekilinin, tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ İSTEĞİNİN REDDİNE,

2- ) Sanık müdafiinin görevi yaptırmamak için direnme suçundan kurulan hükmü temyizinde;

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

Sanığa yükletilen görevi yaptırmamak için direnme eylemiyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemin sanık tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,

Eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tipine uyduğu,

Cezanın Kanuni bağlamda uygulandığı,

Anlaşıldığından sanık … müdafiinin ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiş olmakla, tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKMÜN ONANMASINA,

3- ) Tehdit suçundan kurulan hükmün temyizinde ise; başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Dosya içerisindeki haciz tutanağı ile tutanak içeriğini doğrulayan müşteki ve tanık beyanları karşısında, sanığın eylemlerinin icra müdürlüğü görevlilerine yönelik olduğu ve doğrudan katılana karşı bir eyleminin bulunmadığı anlaşıldığından, sanık hakkında tehdit suçundan beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,

Kabule göre ise;

Mahkemece, sanığın eylemlerinin icra görevlileri yanında bulunan katılana yönelik olduğunun kabulü karşısında, sanığın eyleminin, TCK’nın 265/1 maddesine uyan görevi yaptırmamak için direnme ve 106/1-1.cümle maddesine uyan tehdit suçlarını oluşturduğu fakat TCK’nın 44. maddesi uyarınca sadece en ağır cezayı gerektiren görevi yaptırmamak için direnme suçundan dolayı mahkumiyet kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden, yerinde olmayan gerekçe ve kanuni olmayan hukuki nitelendirme ile TCK’nın 106/1-1. cümle maddesindeki tehdit suçundan da hüküm kurulması,

SONUÇ : Kanuna aykırı ve sanık … müdafii ve katılan vekilinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnameye uygun olarak HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 25.10.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/19936 Karar : 2018/14918 Tarih : 10.10.2018

  • TCK 106. Madde

  • Tehdit Suçu

Gereği görüşülüp düşünüldü:

1)Sanığın denetim süresi içerisinde kasıtlı bir suç işlediğinden bahisle ihbarda bulunulması üzerine, 5271 sayılı CMK’nin 231/11. maddesi gereğince hükmün açıklanmasına karar verilmiş ise de; ihbara konu Ödemiş 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 27.01.2015 tarih, 2013/531 Esas - 2015/60 Karar sayılı ilamının 5237 sayılı TCK’nin 106/1-1. cümlesinde düzenlenen “tehdit” suçuna ilişkin olduğu; denetim süresi içerisinde işlendiği anlaşılan “tehdit” suçunun 02.12.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun ile değişik 5271 sayılı CMK’nin 253. maddesine göre uzlaşma kapsamına alındığı anlaşılmakla; TCK’nin 2. ve 7. maddeleri de gözetilerek, söz konusu ilama ilişkin uzlaştırma işlemi yapılıp yapılmadığı mahkemesinden sorularak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

Kabule göre de;

2)Sanık hakkında eşe karşı basit yaralamaya teşebbüs suçundan 5237 sayılı TCK’nin 86/2, 86/3-a, 35. maddeleri gereğince kamu davası açıldığı ve hükmün gerekçe kısmında dosya kapsamı ile uyumlu şekilde sanığın eyleminin teşebbüs aşamasında kaldığı kabul edildiği halde, sanık hakkında hüküm kurulurken TCK’nin 35. maddesi gereğince teşebbüs indirimi uygulanmadan, tamamlanmış suçtan hüküm kurulması suretiyle sanık hakkında fazla ceza tayini,

3)Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih ve 2014/140 Esas - 2015/85 Karar sayılı kararı ile 5237 sayılı TCK’nin 53. maddesindeki bazı ibarelerin iptal edilmesi nedeniyle sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu nedenlerle 6723 sayılı Kanun’un 33. maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi ile yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca istem gibi BOZULMASINA, 10.10.2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/407 Karar: 2016/3047 Tarih: 29.03.2016

  • TCK 106. Madde

  • Tehdit Suçu

Sanık hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, hakaret ve tehdit suçlarından kurulan hükümlerin incelenmesinde;

Hükümden sonra 5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesiyle ilgili olarak Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 tarihli, 29542 Sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı ilamı ile verilen iptal kararının infaz aşamasında nazara alınması mümkün görülmüştür.

Delillerle iddia ve savunma; duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, sübutu kabul olunan fiillerin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatları yapılmış bulunduğundan, sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA,

Sanık hakkında genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesine gelince;

Sanığın, suç tarihinde saat 23:45 sıralarında, mağdura ait fırına girerek yanında bulunan tüfeği göstermek suretiyle mağdurlar ile …‘in yaklaşık 45 dakika süreyle hürriyetini kısıtladıktan sonra saat 00:30 sıralarında iş yerinden çıkarak giderken iki el ve köy içinde de iki el havaya doğru ateş etmesi şeklinde gerçekleşen eyleminin TCK’nın 106/2-a maddesine uyan silahla tehdit ve aynı Kanunun 170/1-c maddesinde yer alan genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçlarını oluşturması sebebiyle TCK’nın 44. maddesi uyarınca en ağır cezayı gerektiren tehdit suçundan mahkûmiyet kararı verilmesi gerekirken, yazılı şekilde genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan mahkûmiyetine hükmedilmesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, ceza miktarı itibariyle kazanılmış hakkı saklı kalmak kaydıyla hükmün 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek 1412 Sayılı CMUK’nın 321, 326. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 29.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS