0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Cinsel Taciz Suçu

TCK Madde 105

(1) Bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun şikayeti üzerine, üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına veya adlî para cezasına fiilin çocuğa karşı işlenmesi hâlinde altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(2) (Değişik: 18/6/2014-6545/61 md.) Suçun;

a) Kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin ya da aile içi ilişkinin sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle,

b) Vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruyucu aile veya sağlık hizmeti veren ya da koruma, bakım veya gözetim yükümlülüğü bulunan kişiler tarafından,

c) Aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle,

d) Posta veya elektronik haberleşme araçlarının sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle,

e) Teşhir suretiyle, işlenmesi hâlinde yukarıdaki fıkraya göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. Bu fiil nedeniyle mağdur; işi bırakmak, okuldan veya ailesinden ayrılmak zorunda kalmış ise verilecek ceza bir yıldan az olamaz.



TCK Madde 105 Gerekçesi

Madde metninde cinsel taciz suçu tanımlanmıştır.

Cinsel taciz, kişinin vücut dokunulmazlığının ihlâli niteliği taşımayan cinsel davranışlarla gerçekleştirilebilir. Cinsel taciz, cinsel yönden, ahlâk temizliğine aykırı olarak mağdurun rahatsız edilmesinden ibarettir.

Maddenin ikinci fıkrasında cinsel taciz suçunun nitelikli hâlleri belirlenmiştir. Buna göre, hiyerarşi veya hizmet ilişkisinden kaynaklanan nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle ya da aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanılarak kişiye karşı cinsel tacizde bulunulması, suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir.

Cinsel taciz suçunun soruşturulması ve kovuşturulması, mağdurun şikâyetine bağlı tutulmuştur.


TCK 105 (Cinsel Taciz Suçu) Emsal Yargıtay Kararları


Ceza Genel Kurulu 2020/63 E. , 2020/258 K.

  • TCK 105
  • Cinsel taciz suçunun unsurları ve şartları nelerdir?

Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğünde taciz; “tedirgin etme, rahatsız etme veya sıkıntı verme” şeklinde tanımlanmıştır. Madde gerekçesinde, “Cinsel yönden, ahlâk temizliğine aykırı olarak mağdurun rahatsız edilmesi” şeklinde tanımlanmış olan cinsel taciz eyleminin ne tür davranışlarla gerçekleştirilebileceği hususunda kanunda bir açıklık bulunmamakla birlikte öğreti ve yargısal kararlarda, mağduru hedef almış, onun vücut dokunulmazlığı ihlal edilmeksizin cinselliğine yönelen davranışlarla cinsel taciz suçunun işlenebileceği kabul edilmektedir.

Cinsel taciz eylemlerinin suç olarak kabul edilebilmesi için bu eylemlerin hukuka aykırı olarak, başka bir ifadeyle mağdurun rızası hilafına gerçekleştirilmiş olması zorunludur. Rıza açıklama ehliyetine sahip bulunan bir kişinin, cinsel taciz eylemlerine TCK’nın 26. maddesi kapsamında göstereceği rıza ceza sorumluluğunu kaldıracaktır. Rızanın varlığı somut olayın özelliklerine göre belirlenecektir.

Cinsel taciz oluşturacak davranışlar, mağdurun vücuduna temasta bulunmamak şartıyla ani olabileceği gibi, devamlı nitelikte de gerçekleşebilir. Cinsel yönden rahatsız edici söz, yazı, işaret veya her hangi bir davranışla işlenmesi mümkün olduğu için serbest hareketli bir suçtur. Suçun oluşabilmesi için, failin cinsel amaç gütmesi ve eylemin belirli kişi ya da kişilere karşı gerçekleştirilmiş olması gerekir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 24.03.2015 tarihli ve 669-68 sayılı kararında da belirtildiği üzere; cinsel taciz suçunun maddi unsuru, bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz etmektir. Suçun manevi unsuru ise kast olup, failin cinsel amaç gütmesi, başka bir ifadeyle cinsel arzu ve isteklerini tatmin maksadıyla hareket etmesi gerekmektedir. Eylemin cinsel amaçla işlenip işlenmediği ya da hangi fiilin cinsel taciz suçunu oluşturacağı belirlenirken sosyal hayatın gerekleri, failin sarf ettiği söz ve davranışların niteliği, gerçekleşme biçimi, tarafların konumları, aralarındaki ilişki ile eylemin gerçekleştiği tüm koşullar birlikte değerlendirilmeli, bu kapsamda ahlaki kurallara uygun evlenme teklifi, tanışma isteği veya nazikane beğeni ifadelerinin cinsel taciz suçunu oluşturmayacağı kabul edilmelidir. Çünkü bunlar bazen toplumun temelini oluşturan ailenin kurulmasına veya saygın bir arkadaşlığın oluşmasına da vesile olan, insani ilişkiler bağlamında gerçekleştirilen, cinsel özgürlüğü ihlal amacı taşımayan ve esasen buna elverişli de olmayan davranışlardır. Bununla birlikte evlenme veya arkadaşlık isteğinin iç çamaşırı hediye etme veya cinselliğe yönelen sözlerle gerçekleştirilmesi örneklerinde olduğu gibi kaba ve rahatsız edici bir üslupla yapılması, teklifin reddedilmesine karşın eylemin mağduru rahatsız edecek şekilde sürdürülmesi yahut mağdurun Medeni Kanun hükümlerine göre evlenme imkânı bulunmayan bir çocuk veya taraflardan birinin evli olması örneklerinde olduğu gibi evlilik veya arkadaşlık ilişkisinin önünde kanuni veya ahlaki engellerin bulunması durumlarında cinsel taciz suçunun oluşacağında hiç bir tereddüt bulunmamaktadır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanığın beyaz eşya alım, satım ve tamir işleriyle uğraştığı, katılan mağdurenin 4 yıl önce sanıktan çamaşır makinesi aldığı, makinenin arızalanması üzerine ikamet ettiği dairenin alt katında oturan ve sanığın akrabası olan komşusundan sanığın telefon numarasını alarak olaydan bir gün önce saat 18.00 sıralarında telefonla sanığı aradığı, sanıktan makineyi tamir etmesini istediği, sanığın ise müsait olmadığını ancak ertesi gün gelebileceğini söylediği, olay günü sanığın katılan mağdurenin evine gittiği, arızalı olan çamaşır makinesini inceleyip 70 TL karşılığında tamir edebileceğini belirttiği, katılan mağdurenin sanığa makineyi ondan aldıklarını, maddi durumlarının iyi olmadığını, eşinin başka bir yerde çalıştığını söyleyerek sanıktan indirim yapmasını istediği, sanığın ise makinenin parçalarını dolara endeksli temin ettiğini, tamir ücretini hemen vermesi gerektiğini belirttiği, katılan mağdurenin sanığa, eşini arayıp para isteyeceğini ifade ettiği sırada sanığın “Para vermene gerek yok. Yatakta ödeşiriz.” dediğini iddia ettiği, sanığın ise suçlamayı kabul etmediği olayda;

Aralarında daha önce yaşanan bir husumet bulunmayan ve imam nikâhlı eşi başka bir şehirde çalıştığı için 5 yaşındaki kızıyla birlikte yaşayıp sanığın akrabasıyla komşuluk ilişkisi bulunan katılan mağdurenin sanığa iftira atmasını gerektirecek bir nedenin bulunmaması, katılan mağdurenin soruşturma ve kovuşturma aşamasında verdiği beyanlarının istikrarlı olması ve uyumluluk göstermesi, sanığın katılan mağdureyle aralarında geçen konuşmaları cinsel taciz eylemi dışında tamamen katılan mağdurenin anlattığı şekilde ifade etmesi, bu çerçevede sanığın soruşturma aşamasındaki savunmasında katılan mağdureye söylediğini belirttiği “Abla paran yoksa yapamam. Senin niyetin ne? Beni neden çağırdın? Bu işler parayla olur. Eskicilik yapan birisi seni Güney Sanayi civarında görmüş. Neden dışarı çıkıyorsun?” şeklindeki sözlerin aralarında akrabalık veya bir yakınlık bulunmayan bir kadına hayatın olağan akışı içerisinde söylenecek türden sözler olmaması, katılan mağdurenin olayın gerçekleşmesinin hemen ardından ilçe emniyet amirliğine giderek şikâyetini bildirmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığa atılı cinsel taciz suçunun sabit olduğunun kabulü gerekir.


Ceza Genel Kurulu 2015/208 E. , 2019/666 K.

  • TCK 105
  • Cinsel taciz suçu, cinsel saldırı ve cinsel istismar suçunun aynı mağdura karşı defalarca işlenmesi halinde cezalandırma

Cinsel taciz suçu ile çocuğun cinsel istismarı (veya cinsel saldırı) suçu arasında geçitli suç ilişkisi bulunmamaktadır. Zira bu suçlardan birisinin işlenmesi için diğer suç normunun ihlalinde zorunluluk yoktur. Ancak çocuğun cinsel istismar suçunun hemen öncesinde, suç sırasında veya hemen sonrasında cinsel taciz olarak nitelendirilebilecek sözler sarf edilmesi veya davranışlarda bulunulması hâlinde aynı hukuki menfaate yönelik daha ağır bir saldırı söz konusu olduğundan yalnızca çocuğun cinsel istismarı suçundan ceza verilmesi gerekir. Cinsel saldırı ve cinsel taciz ile çocuğun cinsel istismarı ve cinsel taciz suçları arasında içtima ilişkisi bakımından farklı bir durumun bulunmadığı gözetildiğinde bu husus doktrinde; cinsel taciz suçunun, cezalandırılamayan önceki fiil durumunda olduğu (Fahri Gökçen Taner, Türk Ceza Hukukunda Cinsel Özgürlüğe Karşı Suçlar, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2017, s. 250), TCK’nın 102. maddesindeki hükmün “Tüketen norm” sıfatıyla 105. maddeye ilişkin normu tükettiği (Durmuş Tezcan, Mustafa Ruhan Erdem, R. Murat Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, Seçkin Yayınevi, 15. Baskı, Ankara 2017, s. 399) şeklinde açıklanmıştır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Katılan mağdurenin 25.04.2009 tarihinden on iki gün önce sanığın işletmekte olduğu ekmek satış dükkânında çalışmaya başladığı, işe başlamasından itibaren sanığın katılan mağdureye “Fıstığım, cicim, bir tanem, yazın dükkânın arkasında kalacağım benim yanıma gelir misin? Benimle kal, benimle yat.” şeklinde sözler söylediği, para üstü verdiği sıralarda katılan mağdurenin elini tutup bırakmadan sıktığı, arkasına geçip dokunmaya çalıştığı, bazen bacaklarına ve göğüslerine dokunduğu, katılan mağdurenin görmediği zamanlarda arkasına geçerek vurduğu, 25.04.2009 tarihinde ise müşteri geldiği için ayağa kalkan katılan mağdurenin yerine oturduğu, katılan mağdurenin dönüp bakması üzerine “Ne bakıyorsun, oturmak istiyorsan gel kucağıma otur.” dediği, katılan mağdurenin iş yerinden ayrılarak yaşadıklarını ailesine anlatığı olayda;

Katılan mağdurenin soruşturma aşamasında verdiği ve kovuşturma safhasında da doğru olduğunu teyit ettiği ifadesinde; sanığın, işe başladığından beri kendisine sürekli taciz içeren sözler söylediğini belirtmesi, para üstü verdiği sıralarda da elini tutup bırakmadığını, bazen bacaklarına ve göğüslerine dokunduğunu, görmediği zamanlarda arkasına geçip vurduğunu anlatması, en son 25.04.2009 tarihinde sadece sözle taciz ettiğini beyan etmesi karşısında, katılan mağdure işe başladığından itibaren sanığın katılan mağdureye yönelik cinsel taciz içeren sözler sarf etmesi, 25.04.2009 tarihinde ise sadece cinsel taciz suçuna konu eyleminin bulunması, cinsel taciz içeren bir söz söylemeden arkadan yaklaşıp dokunma şeklinde gerçekleştirdiği davranışları ile birlikte değişik zamanlarda mağdurenin bacaklarına ve göğüslerine dokunması biçiminde çocuğun basit cinsel istismarı suçuna konu eylemlerinin de olması hususları hep birlikte değerlendirildiğinde, sanığın katılan mağdureye yönelik cinsel taciz ve çocuğun basit cinsel istismarı suçlarının tümünü aynı esnada gerçekleştirmediği, değişik zamanlarda cinsel taciz ve yine bunlardan ayrı olarak farklı zamanlarda bedensel temasta bulunarak çocuğun basit cinsel istismarı suçlarını işlediği anlaşıldığından, sanığın eylemlerinin zincirleme şekilde cinsel taciz ve zincirleme şekilde çocuğun basit cinsel istismarı suçlarını oluşturduğu kabul edilmelidir.


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2018/601

  • TCK 105
  • Cinsel taciz suçu
  • Daha önce aralarında duygusal bir ilişki bulunmayan şikâyetçi ve sanık arasındaki yaş farkı, sanığın medeni durumu ve taraflar arasındaki sosyal ilişki gözetildiğinde; sanığın şikâyetçiyi cinsel yönden ahlâk temizliğine aykırı olarak rahatsız edecek şekilde ilk aramasında hoşlandığını, sevdiğini ve kanının kaynadığını söylemesinin cinsel taciz suçunu oluşturur.

Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğünde taciz; “tedirgin etme, rahatsız etme veya sıkıntı verme” şeklinde tanımlanmıştır.

Madde gerekçesinde, “cinsel yönden, ahlâk temizliğine aykırı olarak mağdurun rahatsız edilmesi” şeklinde tanımlanmış olan cinsel taciz eyleminin ne tür davranışlarla gerçekleştirilebileceği hususunda kanunda bir açıklık bulunmamakla birlikte öğreti ve yargısal kararlarda, mağduru hedef almış, onun vücut dokunulmazlığı ihlal edilmeksizin cinselliğine yönelen söz veya davranışlarla cinsel taciz suçunun işlenebileceği kabul edilmektedir.

Cinsel taciz eylemlerinin suç olarak kabul edilebilmesi için bu eylemlerin hukuka aykırı olarak, başka bir ifadeyle mağdurun rızası hilafına gerçekleştirilmiş olması zorunludur. R. açıklama ehliyetine sahip bulunan bir kişinin, cinsel taciz eylemlerine TCK’nın 26. maddesi kapsamında göstereceği rıza ceza sorumluluğunu kaldıracaktır. Rızanın varlığı somut olayın özelliklerine göre belirlenecektir. Cinsel taciz oluşturacak davranışlar, mağdurun vücuduna temasta bulunmamak şartıyla ani olabileceği gibi, devamlı nitelikte de gerçekleşebilir. Suçun oluşabilmesi için, failin cinsel amaç gütmesi ve eylemin belirli kişi ya da kişilere karşı gerçekleştirilmiş olması gerekir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 24.03.2015 tarihli ve 2014/669-68 sayılı kararında da belirtildiği üzere; cinsel taciz suçunun maddi unsuru, bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz etmektir. Suçun manevi unsuru ise kast olup, failin cinsel amaç gütmesi gerekmektedir.

Eylemin cinsel amaçla işlenip işlenmediği ya da hangi fiilin cinsel taciz suçunu oluşturacağı belirlenirken sosyal hayatın gerekleri, tarafların konumları ile aralarındaki ilişki gözetilmeli, bu kapsamda ahlaki kurallara uygun evlenme teklifi, tanışma isteği veya beğeni ifadelerinin cinsel taciz suçunu oluşturmayacağı kabul edilmelidir. Bununla birlikte evlenme veya arkadaşlık isteğinin iç çamaşırı hediye etme veya cinselliğe yönelen sözlerle gerçekleştirilmesi örneklerinde olduğu gibi kaba ve rahatsız edici bir üslupla yapılması, teklifin reddedilmesine karşın eylemin mağduru rahatsız edecek şekilde sürdürülmesi yahut mağdurun Medeni Kanun hükümlerine göre evlenme imkanı bulunmayan bir çocuk veya taraflardan birinin evli olması örneklerinde olduğu gibi evlilik veya arkadaşlık ilişkisinin önünde kanuni veya ahlaki engellerin bulunması durumlarında cinsel taciz suçunun oluşacağında hiçbir şüphe bulunmamaktadır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları değerlendirildiğinde,

Şikâyetçi S. B.ve sanık Z.B. beyanlarında aile dostu olduklarını ifade etmişlerdir. Tanık F.A.’nın beyanına göre ise sanık, şikâyetçinin abisinin kayın pederidir.

Suç tarihinde şikâyetçi 27 yaşında ve bekar, sanık ise 50 yaşında ve evlidir. Dosya kapsamından taraflar arasında önceye dayalı duygusal bir ilişkinin bulunmadığı da görülmektedir.

Şikâyetçinin ve tanığın beyanları ile sanığın ikrarından, sanığın şikâyetçiyi ilk aramasında hoşlandığını, sevdiğini, kanının kaynadığını, şikâyetçinin durumu sanığın eşine bildirmesinin ardından yaptığı ikinci aramasında ise yürekten sevdiğini, ortalığın karıştığını, ailesine olayın yanlış anlaşılmadan kaynaklandığını anlatmasını söylediği hususlarında bir şüphe bulunmamaktadır.

Buna göre;

Daha önce aralarında duygusal bir ilişki bulunmayan şikâyetçi ve sanık arasındaki yaş farkı, sanığın medeni durumu ve taraflar arasındaki sosyal ilişki gözetildiğinde; sanığın şikâyetçiyi cinsel yönden ahlâk temizliğine aykırı olarak rahatsız edecek şekilde ilk aramasında hoşlandığını, sevdiğini ve kanının kaynadığını söylemesinin cinsel taciz suçunu oluşturduğu, bununla birlikte sanığın ikinci aramasını, aile içinde oluşan infialin önüne geçmek maksadıyla gerçekleştirdiği ve bu kapsamda sarfettiği sözlerin cinsel amaç taşımadığı anlaşıldığından, sanık hakkında TCK’nın 43/1. maddesinin uygulanma koşullarının bulunmadığı kabul edilmelidir.

Bu itibarla Yerel Mahkemenin direnmeye konu kararının, sanığın zincirleme suç hükmü uygulanmaksızın cinsel taciz suçundan mahkumiyeti yerine, beraatine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2015/34

  • TCK 105
  • Cinsel taciz suçu
  • Katılanın telefonunu değişik zamanlarda ısrarla arayarak söylediği; “evde misin canım seni çok özledim, eve geliyorum” şeklindeki sözlerin cinsel amaç taşıdığı ve eyleminin bir bütün halinde zincirleme şekilde cinsel taciz suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir.

Cinsel taciz suçunun maddi unsuru, bir kimseyi cinsel amaçlı olarak rahatsız etmektir. Suçun manevi unsuru ise kast olup, failin cinsel amaç gütmesi, başka bir ifadeyle cinsel arzu ve isteklerini tatmin maksadıyla hareket etmesi gerekmektedir. Eylemin cinsel amaçla işlenip işlenmediği ya da hangi fiilin cinsel taciz suçunu oluşturacağı somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından takdir edilecektir. Nitekim yargısal kararlarda; pencereye tırmanarak “seni kaçıracağım, beni içeri al, içeri gireceğim” demek, mağdura karşı çiçek koklamak, telefonla kısa aralıklarla arayıp; “evinin önündeyim, dışarı çık, seni maddi ve manevi tatmin edeceğim, “seni seviyorum, evlenmek istiyorum”, mağdurun yüzüne; “seni ve aileni tanıyorum, arabaya bin, gideceğin yere bırakayım, sana kötülük yapmam” şeklinde sözler söylemek, “konuşmak ister misin, numarayı çaldır, istemezsen kimsenin haberi olmaz” içerikli mesajlar göndermek cinsel taciz olarak kabul edilmiştir.

Cinsel taciz oluşturacak davranışlar, mağdurun vücuduna temas bulunmamak şartıyla ani olabileceği gibi, devamlı nitelikte de gerçekleşebilir. Suçun oluşabilmesi için, failin cinsel amaç gütmesi ve eylemin belirli kişi ya da kişilere karşı gerçekleştirilmiş olması gerekir. Aksi takdirde cinsel taciz değil, hakaret, tehdit ya da kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçları gündeme gelebilecektir. Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi için, kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçu üzerinde de durulmalıdır.

Türk Ceza Kanunu’nun “hürriyete karşı suçlar” başlıklı yedinci bölümünde yer alan 123. maddesinde kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçu; “sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla; telefon edilmesi, gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine faile üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir” şeklinde hüküm altına alınmıştır.

Madde gerekçesinde açıkça belirtildiği üzere, bu suçla kişilerin huzur ve sükûnunun bozulması hususunda gösterilen davranışlar cezalandırılmakta, bu şekilde psikolojik ve ruhsal sükûn içerisinde yaşama hakları korunmaktadır. Bu suçun oluşabilmesi için özel bir maksatla hareket edilmesi, dolayısıyla ısrarla telefon etmek ya da gürültü yapmak veya aynı amaçla hukuka aykırı başka bir fiilde bulunmak suretiyle kişilerin rahatsız edilmesi ve bu hareketlerin de mağdurun huzur ve sükûnunu bozma amacıyla gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

Kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçunun maddi unsuru; belirli bir kimseye ısrarla telefon edilmesi veya gürültü yapılması ya da hukuka aykırı bir başka davranışta bulunulması, korunan hukuki yarar; cinsel taciz suçundan farklı olarak ısrarlı davranışlarla kişilerin rahatsız edilmeden sükûn içerisinde, huzurlu ve sağlıklı bir şekilde yaşama haklarıdır. Suç oluşturacak eylemler bakımından herhangi bir sınırlama getirilmediğinden, seçimlik hareketli bir suçtur.

Suçun manevi unsuru ise özel kast olup, eylemin sırf başkalarının huzur ve sükûnunu bozmak amacıyla gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bu suç, ancak doğrudan kastla işlenebilir. Olası kastla ya da taksirle işlenmesi mümkün değildir.

Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanığı tanımayan, aralarında önceye dayalı herhangi bir husumet ya da kendi şeref ve namusunu ilgilendiren bir konuda iftira atması için sebep bulunmayan katılanın aşamalarda birbiriyle uyum gösteren samimi, ısrarlı ve herhangi bir tereddüde mahal bırakmayan beyanı, bu beyanları doğrulayan tanık anlatımı, sanığın katılanın evini birkaç kere aradığı ve “çarşıda buluşalım, geçerken uğrarım” dediği yönündeki, tevilli ikrar olarak değerlendirilen savunması ve tüm dosya muhtevası göz önünde bulundurulduğunda, katılanın telefonunu değişik zamanlarda ısrarla arayarak söylediği; “evde misin canım seni çok özledim, eve geliyorum” şeklindeki sözlerin cinsel amaç taşıdığı ve eyleminin bir bütün halinde zincirleme şekilde cinsel taciz suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir.


Yargıtay 9. Ceza Dairesi 2021/16258 E. , 2023/707 K.

  • TCK 105
  • El kol hareketleri yaparak mağdurun telefon numarasını istemek cinsel taciz suçu oluşturmaz.

Sanığın olay günü “Önce uzun süre mağdure …‘ye baktığı sonrasında konuşmaya çalıştığı nihayetinde mağdura karşı elini telefon gibi yapıp ağzına götürmek sureti ile mağdurun telefonunu istediği” şeklinde iddia olunan eyleminde, cinsel taciz içerikli söz ve davranışının bulunmadığı, atılı suçun kanuni unsurları itibarıyla oluşmayıp sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi hukuka aykırıdır.


Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2023/1394 E. , 2024/1128 K.

  • TCK 105/2-d
  • Cep telefonu mesajıyla yapılan taciz, takibi şikayete tabi olmayan nitelikli cinsel taciz olarak değerlendirilmelidir.

Sanığın mağduru arayarak ve mesaj çekerek rahatsız etmesine konu olayda, mağdurun sanık hakkındaki şikâyetinden vazgeçtiği ve sanığında vazgeçmeyi kabul etmesi nedeniyle sanık hakkında kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan açılan kamu davasının 5237 sayılı TCK’nın 73/4, 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddeleri uyarınca düşmesine karar verilmiştir.

Sanığın mağdura gönderdiği “bir gül kurur ama kalpteki sevgi kurumaz, yağan yağmur duru ama gönüldeki fırtına durmaz, her şey unutulur ama sevilen insanlar unutulmaz, canımsın ağlama, kıyamam sana, güzelim seni çok çok öpüyorum canım” şeklindeki mesajın 5237 sayılı TCK’nın 105/2-d maddesinde düzenlenen ve şikayete tabi olmayan cinsel taciz suçu kapsamında değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, bozma nedenidir.


Ceza Genel Kurulu 2023/544 E. , 2024/38 K.

  • TCK 105
  • 15 yaşını bitirmiş çocuğun rızası cinsel taciz suçu mahiyetindeki eylemi hukuka uygun hale getirir.

Cinsel taciz eylemlerinin suç olarak kabul edilebilmesi için bu eylemlerin hukuka aykırı olarak, başka bir ifadeyle mağdurun rızası hilafına gerçekleştirilmiş olması zorunludur. Rıza açıklama ehliyetine sahip bulunan bir kişinin, cinsel taciz eylemlerine TCK’nın 26. maddesi kapsamında göstereceği rıza ceza sorumluluğunu kaldıracaktır. Rızanın varlığı somut olayın özelliklerine göre belirlenecektir.

Cinsel taciz oluşturacak davranışlar, mağdurun vücuduna temasta bulunmamak şartıyla ani olabileceği gibi, devamlı nitelikte de gerçekleşebilir. Cinsel yönden rahatsız edici söz, yazı, işaret veya her hangi bir davranışla işlenmesi mümkün olduğu için serbest hareketli bir suçtur. Suçun oluşabilmesi için, failin cinsel amaç gütmesi ve eylemin belirli kişi ya da kişilere karşı gerçekleştirilmiş olması gerekir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 24.03.2015 tarihli ve 669-68 sayılı kararında da belirtildiği üzere; cinsel taciz suçunun maddi unsuru, bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz etmektir. Suçun manevi unsuru ise kast olup, failin cinsel amaç gütmesi, başka bir ifadeyle cinsel arzu ve isteklerini tatmin maksadıyla hareket etmesi gerekmektedir.

Eylemin cinsel amaçla işlenip işlenmediği ya da hangi fiilin cinsel taciz suçunu oluşturacağı belirlenirken sosyal hayatın gerekleri, failin sarf ettiği söz ve davranışların niteliği, gerçekleşme biçimi, tarafların konumları, aralarındaki ilişki ile eylemin gerçekleştiği tüm koşullar birlikte değerlendirilmeli, bu kapsamda ahlaki kurallara uygun evlenme teklifi, tanışma isteği veya nazikane beğeni ifadelerinin cinsel taciz suçunu oluşturmayacağı kabul edilmelidir. Çünkü bunlar bazen toplumun temelini oluşturan ailenin kurulmasına veya saygın bir arkadaşlığın oluşmasına da vesile olan, insani ilişkiler bağlamında gerçekleştirilen, cinsel özgürlüğü ihlal amacı taşımayan ve esasen buna elverişli de olmayan davranışlardır. Bununla birlikte evlenme veya arkadaşlık isteğinin iç çamaşırı hediye etme veya cinselliğe yönelen sözlerle gerçekleştirilmesi örneklerinde olduğu gibi kaba ve rahatsız edici bir üslupla yapılması, teklifin reddedilmesine karşın eylemin mağduru rahatsız edecek şekilde sürdürülmesi yahut mağdurun Medeni Kanun hükümlerine göre evlenme imkânı bulunmayan bir çocuk veya taraflardan birinin evli olması örneklerinde olduğu gibi evlilik veya arkadaşlık ilişkisinin önünde kanuni veya ahlaki engellerin bulunması durumlarında cinsel taciz suçunun oluşacağında hiçbir tereddüt bulunmamaktadır.

Ceza Genel Kurulunun 11.03.2008 tarihli ve 253-52 sayılı kararında da vurgulandığı üzere; TCK’nın 6/1-a maddesinde, “henüz 18 yaşını doldurmamış kişi” olarak tanımlanan çocuk kavramının, kanun koyucu tarafından cinsel dokunulmazlığa karşı suçların düzenlendiği bölümde, “onbeş yaşını bitirmiş”, “onbeş yaşını tamamlamamış” şeklinde iki ayrı dönem olarak ele alındığı görülmektedir. Buna göre bu bölümde “onbeş yaşını tamamlamamış” çocuklar ile “onbeş yaşını bitirmiş olup da onsekiz yaşını tamamlamamış” olan çocuklara karşı işlenen cinsel suçlar farklı kategoride mütalaa edilmiştir. TCK’nın 103/1-a maddesinde, “onbeş yaşını tamamlamamış” olan çocuklara karşı her türlü cinsel davranış cinsel istismar olarak tanımlanmışken, aynı maddenin b bendinde ise diğer çocuklar ifadesiyle “onbeş yaşını bitirmiş olup da onsekiz yaşını tamamlamamış” olan çocuklar kastedilerek bunlara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışların cinsel istismar suçunu oluşturabileceği kabul edilmiştir. Kanun koyucu bu maddede “onbeş yaşını bitirmiş olup da onsekiz yaşını tamamlamamış” olan çocuklara karşı rızalarıyla yapılan cinsel davranışları cinsel istismar suçu kapsamına almamış ve bu kategorideki çocukların rızalarına önem vermişken, “onbeş yaşını tamamlamamış” çocuklara karşı yapılan her türlü cinsel davranışı rızaları olsa bile çocukların cinsel istismarı suçu kapsamına almıştır. TCK’nın 104. maddesinde de, cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunmayı şikâyete bağlı bir suç olarak düzenlemiştir. Bu nedenledir ki çocuklara karşı cinsel taciz suçunun da iki kategoride ele alınması gerekmektedir: Birinci kategoride yer alan “onbeş yaşını tamamlamamış” çocukların kendi iradeleriyle serbestçe hareket etme hakkı, niteliği itibarıyla üzerinde mutlak surette tasarruf edebilecekleri bir hak olmadığından, bu haklarının ihlaline yönelik olarak gerçekleştirilen eylemlerle ilgili gösterdikleri rıza, cinsel taciz suçu yönünden bir hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilemeyecektir. İkinci kategoride yer alan “onbeş yaşını bitirmiş olup da onsekiz yaşını tamamlamamış” çocuklara karşı işlenen “cinsel taciz” suçunda çocukların rızalarının fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmiş olmaları hâlinde bu suç açısından TCK’nın 26/2. maddesi anlamında hukuka uygunluk nedeni oluşturduğu istikrarlı yargı kararlarıyla kabul edilmektedir.

Her ne kadar Yerel Mahkemece sanığın cinsel taciz suçundan mahkûmiyetine karar verilmiş ise de; 15 yaşını bitirmiş olayları algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneği gelişmiş olan mağdurenin rızası dahilinde sanık ile cinsel içerikli konuşma yaptığının anlaşılması, hukuken geçerli bulunan rızanın fiili suç olmaktan çıkacağı bu şekilde sanığa atılı cinsel taciz suçunu unsurları itibarıyla oluşmadığının kabulü gerekmektedir.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/2253 Karar: 2017/4149 Tarih: 21.09.2017

  • TCK 105. Madde

  • Cinsel Taciz Suçu

Sanık hakkında mağdure …‘a yönelik çocuğun basit cinsel istismarı suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;

Tüm dosya içeriğine göre sanığın, her hangi bir bedensel temasta bulunmaksızın değişik zamanlarda birden fazla kez cinsel organını mağdureye gösterme şeklinde gerçekleşen eylemlerinin TCK’nın 105. maddesinde düzenlenen cinsel taciz suçunu oluşturup bu suçun soruşturma ve kovuşturmasının şikayete bağlı olduğu ve mağdurenin annesi …‘nın şikayetinden vazgeçtiği gözetilerek kamu davasının düşmesine karar verilmesi gerekirken, suç vasfının tayininde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde çocuğun basit cinsel istismarı suçundan mahkumiyet hükmü kurulması,

Sanık hakkında mağdure …‘ya yönelik beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun basit cinsel istismarı suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesine gelince;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Dosya kapsamına göre sanığın, apartman boşluğunda boynu ile omzuna dokunduğu olay dışında mağdureye yönelik bedensel temas içeren eyleminin bulunmadığı, faklı zamanlarda cinsel organını gösterme şeklindeki eylemlerinin ise TCK’nın 105, maddesinde düzenlenen cinsel taciz suçunu oluşturup mağdurenin annesi …‘nın şikayetinden vazgeçtiği de gözetilerek her iki suçtan ayrı ayrı hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, suç vasfının tayininde yanılgıya düşülerek eylemlerin bütün halinde zincirleme şekilde çocuğun basit cinsel istismarı suçunu oluşturduğu kabul edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması,

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Adli Kurulunca düzenlenen 22.10.2013 tarihli raporda, Post Travmatik Stres Bozukluğu tanısı konulan mağdurenin olay sebebiyle ve olayın yanı sıra çevresel, ailesel, yaşam olaylarının da etkisiyle ruh sağlığında bozulma olduğu kanaatine varıldığının belirtilmesi karşısında, Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulundan davaya konu olay sebebiyle mağdurenin ruh sağlığının bozulup bozulmadığı hususunda tereddüte mahal vermeyecek şekilde tekrar rapor aldırılıp sonucuna göre sanık hakkında 5237 Sayılı TCK’nın 103/6. maddesinin tatbiki hususunda karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde anılan maddenin uygulanması,

Hükümden sonra 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 Sayılı Kanun’un 58,, 59,, 60, 61. maddeleri ile 5237 Sayılı Kanun’un 102,, 103,, 104, 105. maddelerinde yer alan cinsel dokunulmazlığa karşı suçların ve 02.12.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6763 Sayılı Kanun’un 13. Maddesi ile TCK’nın 103 . maddesinin yeniden düzenlenmesi karşısında, 5237 Sayılı TCK’nın 7/2. madde-fıkrasındaki “Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur” hükmü gözetilerek lehe olan hükmün önceki ve sonraki kanunların bütün hükümleri olaya uygulanarak ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenmesi, her iki kanunla ilgili uygulamanın denetime imkan verecek şekilde kararda gösterilmesi ve 24.11.2015 günlü, 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı ilamı ile 5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesi yönünden kısmi iptal kararı verildiğinden, anılan hususlar nazara alınarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 21.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/2370 Karar: 2017/3206 Tarih: 08.06.2017

  • TCK 105. Madde

  • Cinsel Taciz Suçu

Sanık hakkında mağdure … yönelik çocuğun basit cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan hükümlerin incelenmesinde;

Hükümlerden sonra 5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesiyle ilgili olarak 24.11.2015 tarihli, 29542 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı ilamıyla verilen iptal kararının infaz aşamasında nazara alınması mümkün görülmüştür.

Delillerle iddia ve savunma; duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, sübutu kabul olunan fiillerin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatları yapılmış bulunduğundan, sanık müdafiin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,

Sanık hakkında mağdure … yönelik çocuğun basit cinsel istismarı suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesine gelince;

Mağdurenin Çocuk İzlem Merkezindeki ( ÇİM ) anlatımları ile tüm dosya içeriğine uygun oluş ve kabule göre sanığın, mağdureye “… Hanım çok??? ve çok tatlı bir insansınız ve çok sevecen birisiniz. Yanlış anlamayın ama sizi çok sevdim…” şeklinde not yazıp, farklı zamanlarda birden çok kez elini tutmaya çalışması şeklindeki mağdurenin vücut dokunulmazlığını ihlal etmeyip bedensel temas içermeyen eylemlerinin zincirleme şekilde 5237 Sayılı TCK’nın 105/1. maddesinde düzenlenen cinsel taciz suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfının tayininde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde çocuğun basit cinsel istismarı suçundan mahkûmiyet kararı verilmesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 08.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/3380 Karar: 2016/2793 Tarih: 22.03.2016

  • TCK 105. Madde

  • Cinsel Taciz Suçu

Sanık hakkında mağdureye yönelik tehdit eylemleri sebebiyle zamanaşımı süresi içinde kamu davası açılması mümkün görülmüştür.

Tüm dosya kapsamına göre, sanığın mağdureye hiçbir bedensel temasta bulunmaksızın, elinde mağdureye ait resimler bulunduğunu, bu resimleri montajlayarak kötü sitelere ve ailesine göndereceğinden bahisle mağdureyi tehdit ettiği ve internetten görüntülü görüşme yaptığı mağdurenin elbiselerini çıkartmasını, cinsel içerikli hareketler yapmasını temin ettiğinin anlaşılması üzerine sanığın 5237 Sayılı TCK’nın 103/1,, 103/4. maddeleri uygulanmak suretiyle cezalandırılmasına karar verilmiştir.

5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun suç tarihi itibariyle yürürlükte ve sanığın lehine olan 6545 Sayılı Kanun ile değişiklikten önceki;

102.maddesinin gerekçesinde, “Cinsel dokunulmazlık, kişilerin vücudu üzerinde cinsel davranışlarda bulunulması suretiyle ihlâl edilir. Bu bölümde yer alan suçlarla korunan ortak hukuki değer, kişilerin cinsel dokunulmazlığıdır.” ifadesi,

103.maddesinin gerekçesinde, “Madde metninde çocukların çocukların cinsel istismarı fiilleri suç olarak tanımlanmıştır. Erişkin kişilere karşı işlenen fiiller açısından cinsel saldırı ifadesi kullanılmasına rağmen, çocuklar açısından cinsel istismar ifadesi kullanılmıştır.” ifadesi,

105.maddesinin gerekçesinde, “Madde metninde cinsel taciz suçu tanımlanmıştır. Cinsel taciz, kişinin vücut dokunulmazlığının ihlâli niteliği taşımayan cinsel davranışlarla gerçekleştirilebilir. Cinsel taciz, cinsel yönden, ahlâk temizliğine aykırı olarak mağdurun rahatsız edilmesinden ibarettir.” ifadesi yer almaktadır.

Kanun koyucu cinsel saldırı suçunun gerekçesinde açıkça “kişilerin vücudu üzerinde” ifadesine yer verdiği halde, 103. maddenin gerekçesinde ise açıkça “kişilerin vücudu üzerinde” ifadesine yer verilmemiştir. Buna karşılık 105. maddenin gerekçesinde ise açıkça “kişinin vücut dokunulmazlığının ihlâli niteliği taşımayan” şeklinde bir ifadeye yer verilmiştir.

Madde gerekçeleri birlikte değerlendirildiğinde; cinsel istismar suçunun, cinsel saldırı suçundan farklı olarak düzenlenmesi amacının sadece ve sadece mağdurun yaşı olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü gerekçede aynen “Erişkin kişilere karşı işlenen fiiller açısından cinsel saldırı ifadesi kullanılmasına rağmen, çocuklar açısından cinsel istismar ifadesi kullanılmıştır.” denilmektedir. Buradan da her iki suç düzenlenirken mağdurun yaşının onsekizden büyük olması durumunda cinsel saldırı, onsekiz yaşından küçük olması -102. maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesindeki eylemin onsekiz yaşından küçük olan eşe karşı işlenmesi ihtimali hariç olmak üzere- durumunda da cinsel istismar suçu olarak düzenleme yapıldığı anlaşılmaktadır.

Bu açıklamalar çerçevesinde somut olayda ise sanığın, mağdureye hiçbir bedensel temasta bulunmaksızın, elinde mağdureye ait resimler bulunduğunu, bu resimleri montajlayarak kötü sitelere ve ailesine göndereceğinden bahisle mağdureyi tehdit ederek internetten görüntülü görüşme yaptığı mağdurenin elbiselerini çıkartmasını, cinsel içerikli hareketler yapmasını temin etmekten ibaret eylemlerinin 5237 Sayılı TCK’nın 105. maddesinde düzenlenen cinsel taciz suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek, çocuğun basit cinsel istismar suçundan mahkûmiyetine karar verilmesi,

Uygulamaya göre de;

Hükümden sonra Anayasa Mahkemesi’nin 24.11.2015 günlü, 29542 Sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı ilamı ile 5237 Sayılı TCK’nın 53. maddesi yönünden kısmi iptal kararı verildiğinden, anılan husus nazara alınarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 22.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/45 Karar: 2015/10201 Tarih: 04.11.2015

  • TCK 105. Madde

  • Cinsel Taciz Suçu

Sanık hakkında cinsel taciz suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;

Delillerle iddia ve savunma; duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, sübutu kabul olunan fiilin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan, sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA,

Sanık hakkında kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan kurulan hükmün temyiz incelemesine gelince;

Dosya kapsamı ve mahkemenin kabulüne göre sanığın, mağdureyi kendisine ait cep telefonundan kısa aralıklarla ve ısrarla gece gündüz arayıp görüştüğü mağdureye cinsel amaçlı müstehcen sözler söylemek suretiyle cinsel tacizde bulunması şeklindeki eylemlerinin TCK’nın 105. maddesinde tanımlanan cinsel taciz ve 123. maddesinde tanımlanan kişilerin huzur ve sükununu bozma suçlarını oluşturduğu, tek eylemle birden fazla suçun işlenmesi nedeniyle TCK’nın 44. maddesi uyarınca fikri ictima kuralları gereğince bu suçlara ilişkin en ağır cezayı öngören TCK’nın 105, 43/1. maddelerinin uygulanması yerine ayrıca kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan da ceza tayin edilmesi,

Sonuç: Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 04.11.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2013/14-429 Karar: 2015/34 Tarih: 10.03.2015

  • TCK 105. Madde

  • Cinsel Taciz Suçu

Cinsel taciz suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılaması neticesinde sanığın eyleminin kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçunu oluşturduğu kabul edilerek 5237 sayılı TCK’nun 123/1,, 53/1, 58/6. maddeleri uyarınca altı ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve hapis cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin, Bolu 1. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 05.06.2009 gün ve 1084-478 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 07.11.2012 gün ve 12493-10982 sayı ile;

“… Yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Müştekinin iddiasına uygun olarak sarfedildiği kabul edilen ‘canım nasılsın, seni çok özledim, eve geliyorum’ şeklindeki sözlerin cinsel taciz suçunu oluşturduğu ve eyleminin aynı suç işleme kararı ile birden fazla işlendiği gözetilerek, sanığın zincirleme şekilde cinsel taciz suçundan mahkûmiyeti yerine kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçundan hüküm kurulması…”,

İsabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Bolu 1. Sulh Ceza Mahkemesi ise 05.03.2013 gün ve 13-169 sayı ile;

“… Sanığın ısrarla telefon etme eyleminin sabit kabul edildiği, iddianame ve katılanın anlatımına göre iddia edilen sözleri söylediğini kabul etmediği, bu beyanları kullandığının katılanın soyut iddiası dışında sabit olmadığı, ancak ısrarla telefon ederek katılanı rahatsız ettiğinden kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçundan cezalandırılmasına karar verildiği, sanığın katılanı kendi hazırlık beyanında da belirttiği gibi birden fazla kez telefonla arayarak rahatsız ettiği…”,

Şeklindeki gerekçeyle direnerek sanığın önceki hükümde olduğu gibi kişilerin huzur ve sükûnunu bozmak suçundan cezalandırılmasına karar vermiştir.

Bu hükmün de sanık tarafından temyizi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 30.05.2013 gün ve 173259 sayılı bozma istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR : Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eylemlerinin kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçunu mu, yoksa zincirleme şekilde cinsel taciz suçunu mu oluşturacağının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

Katılanın ev telefonundan sürekli aranıp bir kısım sözler söylenmek suretiyle rahatsız edildiği, eşinin evlerini arayan numarayı tespit ettiği, olay tarihinde ankesörlü telefon hizmeti veren bir yerden aranması üzerine, eşinin sanığı telefon ederken yakaladığı, sanığın benzer şekilde işlemiş bulunduğu cinsel taciz ile kişilerin huzur ve sükûnunu bozmak suçlarından, tekerrüre esas teşkil edebilecek nitelikte çok sayıda sabıkasının bulunduğu, tesbit edilmiş olup,

Katılan; yaklaşık dört aydır ismini bilmediği bir şahsın telefonla kendisini günde iki üç kere arayıp cinsel tacizde bulunduğunu, olay günü eşinin evde olmadığı bir saatte arayarak; “evde misin canım, seni çok özledim eve geliyorum” şeklinde sözler söylediğini, durumu eşine bildirdiğini, bir saat sonra tekrar aradığını, numarayı tespit eden eşinin de sanığı telefon ederken yakaladığını, olay nedeniyle psikolojisinin bozulduğunu, eşi ile ayrılma aşamasına geldiğini beyan etmiş,

Tanık F. K.; tanımadığı bir kişinin sürekli evini arayıp eşini rahatsız ettiğini, telefonunun arayan numaraları gösterdiğini, olay günü tekrar araması üzerine eşinden sanığı konuşturmasını istediğini, ankesörlü telefon hizmeti veren bir işyerinden aradığını belirleyip sanığı söz konusu yerde yakaladığını, sanığa neden eşini aradığını sorduğunda; “benim böyle bir hastalığım var, ararım” şeklinde karşılık verdiğini belirtmiş,

Sanık kollukta; olay günü ankesörlü telefondan tesadüfen belirlediği birkaç numarayı aradığını, bunlar arasında daha önce dört beş kez aradığı bir numaranın bulunduğunu, ismini bilmediği bayanın telefonu açıp; “evde kimse yok, konuşabiliriz” dediğini, konuştukları sırada iki kişinin içeri girdiğini, telefon numarasını nereden bulduğunu sorduklarını, şahıslara numarayı tesadüfen aradığını söylediğini, ardından kendisini dövdüklerini anlatmış,

Duruşmada ise; önceki ifadesini kabul etmediğini, katılanı tanımadığını, telefonunu tesadüfen aradığını, yarım saat konuştuklarını, şikâyetçinin kendisini tanıyormuş gibi konuşup evine davet ettiğini, şikâyetçiye; “orada olmaz çarşıda buluşalım, geçerken uğrarım” şeklinde sözler söylediğini, ancak “eve gelirim” demediğini, başka bir söz söylemediğini savunmuştur.

Türk Ceza Kanununun “cinsel taciz” başlıklı 105. maddesi;

“1 ) Bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun şikâyeti üzerine, üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına veya adlî para cezasına hükmolunur.

2 ) Bu fiiller; hiyerarşi, hizmet veya eğitim ve öğretim ilişkisinden ya da aile içi ilişkiden kaynaklanan nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle ya da aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanılarak işlendiği takdirde, yukarıdaki fıkraya göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. Bu fiil nedeniyle mağdur; işi bırakmak, okuldan veya ailesinden ayrılmak zorunda kalmış ise, verilecek ceza bir yıldan az olamaz” şeklinde düzenlenmiş iken, hükümden sonra 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunun 61. maddesiyle;

“1 ) Bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun şikâyeti üzerine, üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına veya adlî para cezasına, fiilin çocuğa karşı işlenmesi hâlinde altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

2 ) Suçun;

a ) Kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin ya da aile içi ilişkinin sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle,

b ) Vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruyucu aile veya sağlık hizmeti veren ya da koruma, bakım veya gözetim yükümlülüğü bulunan kişiler tarafından,

c ) Aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle,

d ) Posta veya elektronik haberleşme araçlarının sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle,

e ) Teşhir suretiyle,

İşlenmesi hâlinde yukarıdaki fıkraya göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. Bu fiil nedeniyle mağdur; işi bırakmak, okuldan veya ailesinden ayrılmak zorunda kalmış ise verilecek ceza bir yıldan az olamaz” şeklinde değiştirilmiştir.

Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğünde taciz; “tedirgin etme, rahatsız etme veya sıkıntı verme” şeklinde tanımlanmıştır.

Maddenin gerekçesinde de; “mağdurun cinsel yönden ahlâk temizliğine aykırı olarak rahatsız edilmesi” biçiminde ifade edilen cinsel tacizin ne tür bir davranışla işlenebileceği hususunda kanunlarda açıklık bulunmamakla birlikte, öğreti ve yargısal kararlarda bu suçun; mağduru hedef almış, vücut dokunulmazlığı ihlal edilmeksizin ancak cinselliğine yönelen söz söyleme, mesaj ya da mektup gönderme, el hareketi yapma, öpücük atma, cinsel ilişki teklif etme, cinsel organını gösterme gibi eylemlerle gerçekleştirilebileceği kabul edilmektedir.

Cinsel taciz suçunun maddi unsuru, bir kimseyi cinsel amaçlı olarak rahatsız etmektir. Suçun manevi unsuru ise kast olup, failin cinsel amaç gütmesi, başka bir ifadeyle cinsel arzu ve isteklerini tatmin maksadıyla hareket etmesi gerekmektedir. Eylemin cinsel amaçla işlenip işlenmediği ya da hangi fiilin cinsel taciz suçunu oluşturacağı somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından takdir edilecektir. Nitekim yargısal kararlarda; pencereye tırmanarak “seni kaçıracağım, beni içeri al, içeri gireceğim” demek, mağdura karşı çiçek koklamak, telefonla kısa aralıklarla arayıp; “evinin önündeyim, dışarı çık, seni maddi ve manevi tatmin edeceğim,” “seni seviyorum, evlenmek istiyorum,” mağdurun yüzüne; “seni ve aileni tanıyorum, arabaya bin, gideceğin yere bırakayım, sana kötülük yapmam” şeklinde sözler söylemek, “konuşmak ister misin, numarayı çaldır, istemezsen kimsenin haberi olmaz” içerikli mesajlar göndermek cinsel taciz olarak kabul edilmiştir.

Cinsel taciz oluşturacak davranışlar, mağdurun vücuduna temas bulunmamak şartıyla ani olabileceği gibi, devamlı nitelikte de gerçekleşebilir. Suçun oluşabilmesi için, failin cinsel amaç gütmesi ve eylemin belirli kişi ya da kişilere karşı gerçekleştirilmiş olması gerekir. Aksi takdirde cinsel taciz değil, hakaret, tehdit ya da kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçları gündeme gelebilecektir.

Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi için, kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçu üzerinde de durulmalıdır.

Türk Ceza Kanununun “hürriyete karşı suçlar” başlıklı yedinci bölümünde yer alan 123. maddesinde kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçu; “sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla; telefon edilmesi, gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine faile üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir” şeklinde hüküm altına alınmıştır.

Madde gerekçesinde açıkça belirtildiği üzere, bu suçla kişilerin huzur ve sükûnunun bozulması hususunda gösterilen davranışlar cezalandırılmakta, bu şekilde psikolojik ve ruhsal sükûn içerisinde yaşama hakları korunmaktadır. Bu suçun oluşabilmesi için özel bir maksatla hareket edilmesi, dolayısıyla ısrarla telefon etmek ya da gürültü yapmak veya aynı amaçla hukuka aykırı başka bir fiilde bulunmak suretiyle kişilerin rahatsız edilmesi ve bu hareketlerin de mağdurun huzur ve sükûnunu bozma amacıyla gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

Kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçunun maddi unsuru; belirli bir kimseye ısrarla telefon edilmesi veya gürültü yapılması ya da hukuka aykırı bir başka davranışta bulunulması, korunan hukuki yarar; cinsel taciz suçundan farklı olarak ısrarlı davranışlarla kişilerin rahatsız edilmeden sükûn içerisinde, huzurlu ve sağlıklı bir şekilde yaşama haklarıdır. Suç oluşturacak eylemler bakımından herhangi bir sınırlama getirilmediğinden, seçimlik hareketli bir suçtur. Suçun manevi unsuru ise özel kast olup, eylemin sırf başkalarının huzur ve sükûnunu bozmak amacıyla gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bu suç, ancak doğrudan kastla işlenebilir. Olası kastla ya da taksirle işlenmesi mümkün değildir.

Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanığı tanımayan, aralarında önceye dayalı herhangi bir husumet ya da kendi şeref ve namusunu ilgilendiren bir konuda iftira atması için sebep bulunmayan katılanın aşamalarda birbiriyle uyum gösteren samimi, ısrarlı ve herhangi bir tereddüde mahal bırakmayan beyanı, bu beyanları doğrulayan tanık anlatımı, sanığın katılanın evini birkaç kere aradığı ve “çarşıda buluşalım, geçerken uğrarım” dediği yönündeki, tevilli ikrar olarak değerlendirilen savunması ve tüm dosya muhtevası göz önünde bulundurulduğunda, katılanın telefonunu değişik zamanlarda ısrarla arayarak söylediği; “evde misin canım seni çok özledim, eve geliyorum” şeklindeki sözlerin cinsel amaç taşıdığı ve eyleminin bir bütün halinde zincirleme şekilde cinsel taciz suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir.

Bu itibarla, yerel mahkeme hükmünün, sanığın eylemlerinin zincirleme şekilde cinsel taciz suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

1- ) Bolu 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 05.03.2013 gün ve 13-169 sayılı hükmünün, sanığın eylemlerinin zincirleme şekilde cinsel taciz suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,

2- ) Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 10.03.2015 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2013/14-352 Karar: 2014/446 Tarih: 30.10.2014

  • TCK 105. Madde

  • Cinsel Taciz Suçu

Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanığa yüklenen cinsel taciz suçunun sabit olup olmadığı ve suçun unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

Suç tarihinde İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi başkanı olan sanığın 31.12.1997 tarihinde birinci sınıfa ayrıldığı, İzmir 4. Asliye Ceza Hakimi olarak görevli iken Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulunun 02.12.2008 tarih ve 440 sayılı kararıyla İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi başkanı olarak yetkilendirildiği, sanığın bu mahkemedeki görevine 16.12.2008 tarihinde başladığı,

Mağdure F. Ö.’ın 22.03.2007-20.04.2009 tarihleri arasında İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde yazı işleri müdürü olarak görev yaptığı, 1976 doğumlu olan mağdurenin 24.05.2002 tarihinde eşinden boşandığı ve bu evliliğinden iki çocuğunun bulunduğu, mağdurenin şifahi talebi üzerine İzmir Adli Yargı Adalet Komisyonunca 20.04.2009 tarihinde İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi yazı işleri müdürlüğünden alınarak İzmir 4. Ağır Ceza Mahkemesi yazı işleri müdürlüğüne görevlendirildiği,

Suç tarihinde tanık E. Ö.’in İzmir Cumhuriyet Başsavcısı, tanık N. K.’ın İzmir Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanı, tanık M. U.’ın İzmir Adli Yargı Adalet Komisyonu üyesi, tanık M. U.’un İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi üyesi, tanık A. K.’un İzmir 4. Ağır Ceza Mahkemesi yazı işleri müdürü, tanık T. D.’in İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi zabıt katibi ve tanık F. T’ün İzmir 7. Sulh Ceza Mahkemesi yazı işleri müdürü olarak görev yaptıkları,

Sanık hakkındaki incelemenin, İzmir emekli Cumhuriyet Başsavcı vekillerinden İhsan Taşkın’ın 19.11.2011 tarihinde İzmir Adalet Komisyonu Başkanı N. K. ve İzmir Cumhuriyet Başsavcısı E. Ö.’i arayarak İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde görevli olup, şahsen tanıdığı zabıt katibi A.P’e mahkeme başkanı olan sanık A. Ö.’nun önceleri sözle, daha sonra da fiili olarak tacizde bulunduğunu bildirmesi üzerine, Adli Yargı Adalet Komisyonunun heyet halinde zabıt katibi A. P.’i dinlemeye karar verdiği, zabıt katibi A. P’in başından geçenleri detaylı olarak komisyon heyetine anlattığı, sanıktan şikayetçi olmak istemeyen mağdurenin anlatımlarının komisyon başkanlığınca tutanağa bağlandığı, tutanağın Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanlığınca Adalet Bakanlığına, Adalet Bakanlığınca da Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna sunulması üzerine Teftiş Kurulu Başkanlığınca tutanağa konu olayların incelenmesi için müfettiş görevlendirildiği,

HSYK Başmüfettişliğince söz konusu inceleme kapsamında İzmir Cumhuriyet Başsavcısı E. Ö. tanık sıfatıyla alınan ifadesinde, sanığın incelemeye konu olaydan daha önce İzmir 7. Sulh Ceza Mahkemesi yazı işleri müdürü F. T’e ve yargılama konusu olan İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi yazı işleri müdürü mağdure F. Ö.’a yönelik gerçekleştirdiği eylemlerden bahsetmesi üzerine HSYK Başmüfettişliğince keyfiyetin Teftiş Kurulu Başkanlığına bildirilip, olur alınmak suretiyle her iki olayın da incelemeye dahil edildiği, yapılan inceleme sonucunda Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 3. Dairesince 19.11.2011 gün ve 2317 sayı ile, yargılama konusu olay dahil olmak üzere toplam üç olay hakkında soruşturma izni verildiği, yapılan soruşturma sonucu düzenlenen soruşturma raporu üzerine Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2. Dairesince 27.03.2012 gün ve 194 sayı ile, yargılama konusu olayla ilgili olarak kovuşturma izni verilmesine, diğer olaylarla ilgili olarak ise kovuşturma izni verilmesine yer olmadığına karar verildiği,

Sanığın, yargılama sırasında hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükmünün uygulanmasını istemediği,

Anlaşılmaktadır.

Mağdure aşamalarda özetle; 2007 yılında İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi yazı işleri müdürlüğüne atandığını, İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi başkanı olan sanık ile kısa bir süre çalıştığını, çalıştığı süre içinde sanığın rahatsız edici tavır ve davranışları nedeniyle mahkemeden ayrılmak zorunda kaldığını, ilk zamanlarda sanığın tavırları tuhaf gelmekle birlikte personeliyle ilgili bir başkan düşüncesiyle rahatsız olmadığını, ancak daha sonraları iş icabı sanığın odasına girdiğinde kendisine hitaben “küpen çok güzelmiş, bu kolye sana çok yakışmış, dün taktığın küpeyi bugün takmamışsın, müdürüm yorgun gibisin otur dinlen” gibi sözler söylediğini, ilerleyen günlerde ise “müdürümün bana kahve yapmasını istiyorum” dediğini, bunun üzerine kendisinin sanığa “başkanım size aşağıdan kahve söyleyeyim” şeklinde cevap verdiğini, sanığın da “kahve sadece burada mı içilir” şeklinde karşılık verdiğini, sanığın odasına her girdiğinde sürekli kendisiyle sohbet etmek istediğini, bazen sanığın ısrarlarına dayanamayıp oturmak zorunda kaldığını, bir keresinde sanığın “müdürüm sen yorgunsun, otur uyu, ben seni izlerim, burada kimse seni rahatsız edemez” dediğini, son olarak dosyaya ilişkin bir şey sormak için odasına girdiğinde içeride mübaşir olduğu halde soracağını sorup çıkmak istediğini, ancak sanığın mübaşir çıkmadan kendisini dinlemediğini, mübaşir odadan çıktıktan sonra kendisine hitaben “senin elin yüzün solgun, bir şeyin mi var” dediğini, bunun üzerine sanığa “hiçbir derdim yok, gayet iyiyim” şeklinde karşılık vermesine rağmen sanığın ısrarla elini tutmak istediğini, bu duruma tepki göstererek hızla odadan dışarı çıktığını, başından geçenleri komisyon başkanına anlattığını, sanığın başkanı bulunduğu mahkemeden ayrıldığını, mahkemeden ayrıldıktan sonra mahkemede görev yapan zabıt katiplerinden T.D.’in de sanığın davranışlarından rahatsız olduğunu dile getirdiğini ifade etmiş,

Tanık N. K.; İzmir Adli Yargı Adalet Komisyonu başkanı olarak görev yaptığı dönemde İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi yazı işleri müdürü olan mağdurenin odasına gelerek, mahkeme başkanı olan sanığın tavır ve davranışlarından rahatsız olduğunu, odasına gittiğinde sanığın kendisine “küpen çok güzelmiş, kolyen çok güzelmiş, elbisen çok güzelmiş” şeklinde sözler sarf ettiğini, hatta bir keresinde odasına dosya götürdüğünde sanığın mağdurenin elini tutmak istediğini, bunun dışında başka ayrıntılar da anlattığını, ancak aradan geçen zaman nedeniyle ayrıntıları hatırlayamadığını, mağdurenin anlattıklarını ertesi gün diğer komisyon üyelerine anlattığını, hatta mağdureyi çağırıp durumu diğer komisyon üyelerine anlatmasını istediğini, mağdurenin anlatımlarını inandırıcı bularak görev yerini değiştirdiklerini, sanığın mahkemesine de erkek bir yazı işleri müdürü verdiklerini, mağdurenin şikayetçi olmak ve bu olay nedeniyle adının duyulmasını istemediğini ifade etmesi üzerine tutanak düzenlenmediğini, ancak konuyu değişik vesilelerle HSYK üyelerine aktardığını söylemiş,

Tanık E.; dönemin komisyon başkanı N. K.’ın kendisini arayıp bir konuyu görüşmek üzere davet ettiğini, İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi yazı işleri müdürünün kendisine geldiğini ve mahkeme başkanının kendisine yönelik rahatsız edici davranışları olduğundan bahsettiğini, yazı işleri müdürünün yerinin değiştirilmesi talebi olduğunu, meselenin hassasiyeti nedeniyle komisyon halinde yazı işleri müdürünün dinlenilmesinde yarar olacağını söylediğini, bunun üzerine mağdurenin geldiğini, sanığın rahatsız edici söz ve davranışlarını ayrıntılı olarak anlattığını, komisyon olarak mağdurenin anlattıklarını inandırıcı bulup, yaşadığı travmayı gözlemlediklerini, bu nedenle re’sen mağdurenin görev yerini değiştirdiklerini, mağdurenin ısrarla konunun duyulmamasını istemesi, olayın duyulması durumunda mağdur olacağını ve adının çıkacağını ifade etmesi üzerine olaya ilişkin olarak tutanak tutmadıklarını, sadece mağdurenin görev yerinin değiştirilmesi ile yetindiklerini, mağdurenin görev yerinin değiştirilmesine ilişkin komisyonca yapılan tasarruf nedeniyle sanığın bir tepkisinin olup olmadığını komisyon başkanına sorduğunu, komisyon başkanının bu konuya ilişkin sanığın kendisine herhangi bir şey söylemediğini ifade ettiğini belirtmiş,

Tanık M. U.; komisyon üyesi olduğunu, komisyon başkanı N. K.’ın kendisini davet etmesi üzerine odasına gittiğini, diğer komisyon üyesi başsavcının da odada olduğunu, komisyon başkanının İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi yazı işleri müdürü F. B. hanımı dinleyeceğiz dediğini, bir süre sonra mağdurenin geldiğini, mağdurenin sanıkla yaşadığı sorunları ayrıntılı olarak anlattığını, kendisinin dul bir bayan olup çocuklarının nafakasını temin etmeye çalıştığını, sanığın kendisine “bir kahve yap içelim” dediğini, mağdurenin “başkanım size kahve söyleyeyim” şeklinde karşılık vermesi üzerine sanığın “ben senin elinden içmek istiyorum” diye cevap verdiğini, bir defa sanığın elinden tutmaya çalıştığını anlattığını, komisyon olarak mağdurenin anlattıklarını ciddi bulup, yaşadığı travmayı gözlemlediklerini, mağdurenin artık sanığın başkanı olduğu mahkemede çalışmasının mümkün olmadığı kanaatine vardıklarını ve görev yerini değiştirdiklerini, konuyu zaman zaman ilgililere bildirdiklerini, ancak mağdurenin şikayetçi olmak istememesi ve konunun hassasiyetine binaen tutanak düzenlemediklerini, aynı toplantıda İzmir 7. Sulh Ceza Mahkemesi yazı işleri müdürü F. T’ü de dinlediklerini, onunda benzer şeyler anlattığını beyan etmiş,

Tanık M. U.; suç tarihinde İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde üye hakim olarak görev yaptığını, sanık ile daha önce de Erzurum’da aynı mahkemede çalıştığını, mağdurenin sanığın odasında kahve içtiği sırada sanığın mağdureye hitaben “bu kahveyi dışarılarda da içmek lazım” demesi üzerine mağdurenin duyduğu rahatsızlığı kendisine anlattığını, tayin dilekçesi vereceğini söylediğini belirtmiş,

Tanık A. K.; İzmir 4. Ağır Ceza Mahkemesinde yazı işleri müdürü olarak yaptığı sırada komisyon kararıyla İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesine atandığının kendisine tebliğ edilmesi üzerine çok üzüldüğünü, konuyu öğrenmek için komisyon başkanına gittiğini, bir kusurunun olup olmadığını, neden görev yerini değiştirdiklerini sorduğunu, komisyon başkanının yer değişikliğinin kendisiyle ilgisi olmadığını, ancak mağdurenin görev yerinin değiştirilmesi gerektiğini, değişikliğin mağdureden de kaynaklanmadığını, 10. Ağır Ceza Mahkemesi yazı işleri müdürlüğünü yürütecek başka kimse bulamadıkları için bu şekilde tasarrufta bulunduklarını söylediğini, bunun üzerine mağdurenin yanına gittiğini, mağdureye “biz arkadaşız, neden bu değişikliğe ihtiyaç duyulduğunu bana söylemen gerekir” dediğini, mağdurenin cevap olarak sanığın odasına gittiğinde sanığın kendisine hitaben “küpeniz çok güzel, neden bugün solgunsunuz, yorgun musunuz” gibi sözler söylediğini, hatta bir defasında sanığın elini tutmaya çalıştığını söylediğini, bu sözler üzerine konunun ne olduğunu anladığını ve mağdurenin yanından ayrıldığını açıklamış,

Tanık T. D. ; İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde zabıt katibi olarak görev yaptığını, sanık ile iki ay birlikte çalıştığını, sanığın zaman zaman kıyafetlerine, küpelerine iltifatlar ettiğini, bu davranışlarından niyetinin ne olduğunu bilemediğini, ancak kendisinin rahatsızlık duyduğunu, duyduğu bu rahatsızlığı da mağdureye anlattığını ifade etmiş,

Sanık aşamalarda özetle; olay tarihinde İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi başkanı olarak görev yaptığını, iddia edildiği gibi gerek mahkeme yazı işleri müdürü olan mağdureye yönelik, gerekse diğer personellere karşı herhangi bir cinsel içerikli söz ve davranışlarda bulunmadığını, atılı suçlamaları kabul etmediğini, mahkemenin işlerinin yığılmış ve batak halde olduğunu, layıkiyle görev yaptığını, mağdureyi işlerin zamanında yerine getirilmemesi nedeniyle uyarıp sıkıştırması, “başınız yanacak” diye uyarması, mağdurenin kalemde kendine göre kurmuş olduğu düzenini değiştirmesi üzerine duyulan rahatsızlık nedeniyle kendisine iftira atılmış olabileceğini savunmuştur.

Cinsel taciz suçu, 5237 sayılı TCK’nun 105. maddesinin suç tarihindeki halinde; “ ( 1 ) Bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun şikâyeti üzerine, üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına veya adlî para cezasına hükmolunur.

( 2 ) Bu fiiller; hiyerarşi, hizmet veya eğitim ve öğretim ilişkisinden ya da aile içi ilişkiden kaynaklanan nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle ya da aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanılarak işlendiği takdirde, yukarıdaki fıkraya göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. Bu fiil nedeniyle mağdur; işi bırakmak, okuldan veya ailesinden ayrılmak zorunda kalmış ise, verilecek ceza bir yıldan az olamaz” şeklinde düzenlenmiş iken, hükümden sonra 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunun 61. maddesiyle “ ( 1 ) Bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun şikayeti üzerine, üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına veya adlî para cezasına fiilin çocuğa karşı işlenmesi hâlinde altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

( 2 ) Suçun;

a ) Kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin ya da aile içi ilişkinin sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle,

b ) Vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruyucu aile veya sağlık hizmeti veren ya da koruma, bakım veya gözetim yükümlülüğü bulunan kişiler tarafından,

c ) Aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle,

d ) Posta veya elektronik haberleşme araçlarının sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle,

e ) Teşhir suretiyle,

işlenmesi hâlinde yukarıdaki fıkraya göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. Bu fiil nedeniyle mağdur; işi bırakmak, okuldan veya ailesinden ayrılmak zorunda kalmış ise verilecek ceza bir yıldan az olamaz” şeklinde değiştirilmiştir.

Madde gerekçesinde, “cinsel yönden, ahlâk temizliğine aykırı olarak mağdurun rahatsız edilmesi” şeklinde tanımlanmış olan cinsel taciz eyleminin ne tür davranışlarla gerçekleştirilebileceği hususunda kanunda bir açıklık bulunmamakla birlikte öğreti ve yargısal kararlarda, mağduru hedef almış, onun vücut dokunulmazlığı ihlal edilmeksizin cinselliğine yönelen, söz atma, mesaj veya mektup gönderme, el kol hareketleri yapma, öpücük atma, cinsel ilişki teklif etme, cinsel organını gösterme gibi davranışlarla cinsel taciz suçunun işlenebileceği kabul edilmektedir.

Cinsel taciz eylemlerinin suç olarak kabul edilebilmesi için bu eylemlerin hukuka aykırı olarak, başka bir ifadeyle mağdurun rızası hilafına gerçekleştirilmiş olması zorunludur. Rıza açıklama ehliyetine sahip bulunan bir kişinin, cinsel taciz eylemlerine 26. maddesi kapsamında göstereceği rıza eylemi hukuka uygun hale getirecek ve eylem suç teşkil etmeyecektir. Rızanın varlığı somut olayın özelliklerine göre belirlenecektir.

Maddenin birinci fıkrasında düzenlenen cinsel taciz suçunun basit şekli şikayete tâbi olup, hukuken geçerli bir şikayetin bulunmadığı durumlarda suçun basit şeklinden dolayı soruşturma ve kovuşturma yapılması mümkün değildir. Bununla birlikte maddenin ikinci fıkrasında düzenlenen suçun nitelikleri halleri şikayete tâbi olmayıp, bu husus 5237 sayılı TCK’nun 105. maddesinin ikinci fıkrasını değiştiren ve 08.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5377 sayılı Kanunun 13. maddesinin gerekçesinde, “..Ayrıca belirtilmek gerekir ki, cinsel taciz suçunun nitelikli unsurlarının gerçekleştiği durumlarda, soruşturma ve kovuşturmanın yapılması mağdurun şikâyetine bağlı değildir” şeklinde açıkça belirtilmiştir.

Cinsel taciz suçunun unsurları bu şekilde açıkladıktan sonra, somut olay bakımından cinsel taciz suçunun hiyerarşiden kaynaklanan nüfuzun kötüye kullanılması ve aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanma suretiyle işlenmesi nitelikli halleri üzerinde ayrıca durulmasında yarar bulunmaktadır.

5237 sayılı TCK’nun 105. maddesinin suç ve hüküm tarihinde yürürlükte bulunan ikinci fıkrasında nitelikli hallerden biri olarak sayılan “hiyerarşi”den kaynaklanan nüfuzun ( otoritenin ) kötüye kullanması hali, mağdurla failin aynı çalışma örgütlenmesi içinde bulunmasından kaynaklanan güven ortamı, üst konumunda olan failin baskısı sonucu mağdurun fiile karşı mukavemetinin azalması, böyle bir ortamda failin fiilini tekrarlama imkanına sahip olması ve hiyerarşik olarak üst konuma sahip kişiler tarafından gerçekleştirilen eylemlerin toplumda daha fazla infial oluşturması nedenleriyle cezanın arttırılmasını gerektiren nitelikli bir hal olarak düzenlenmiştir.

Öte yandan cinsel taciz suçunun aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanarak işlenmesi hali de, mağdurla fail arasında birlikte çalışmaktan kaynaklanan güven ilişkisi, aynı işyerinde bulunmaya dayalı katlanma yükümlülüğünün mağdur açısından failin kastını belirlemeyi zorlaştırması, bu durumların mağdurun fiile karşı mukavemetini azaltması, aynı işyerinde çalışılması sebebiyle failin mağdura ulaşmasının kolay olması ve failin fiilini devam ettirme imkanına sahip olması nedenleriyle cinsel taciz suçunun daha ağır yaptırımı gerektiren bir diğer nitelikli hali olarak düzenlenmiştir.

6545 sayılı Kanunla yapılan değişiklik sonrası, cinsel taciz suçunun hiyerarşiden kaynaklanan nüfuzun kötüye kullanılması hali madde metninden tamamen çıkarılmış, ikinci fıkranın ( a ) bendinde kamu görevinin sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle cinsel taciz suçunun işlenilmesi nitelikli hal olarak kabul edilmiştir. Bununla birlikte suçun nitelikli hallerinin işlenmesi durumunda yapılacak artırım oranında bir değişikliğe gidilmemiştir.

Bu aşamada 6545 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle cinsel taciz suçunun nitelikli hali olarak düzenlenen kamu görevinin sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle işlenmesi hali üzerinde de durulması gerekmektedir.

Cinsel taciz suçu bakımından kamu görevlilerinin, kamu görevlisi olmalarından kaynaklanan nüfuzdan ( otoriteden ) yararlanarak eylemlerini gerçekleştirmeleri suçun işlenişi bakımından mağdurun direncini azaltacağından, bu durum daha fazla ceza verilmesini gerektiren nitelikli bir hal olarak kabul edilmiştir. Bu nitelikli halin uygulanabilmesi için failin bir kamu görevini yerine getirmesi ve bu görevin sağladığı nüfuzdan yararlanması gerekir. Diğer bir ifade ile görevin sağladığı otoriteden yararlanılarak cinsel taciz suçu işlenmelidir. Ancak mağdur ile fail arasında bir ast-üst ilişkisinin bulunması şart değildir. Failin yaptığı görevin niteliği, görevin mağdur üzerindeki etkisi nazara alınarak kamu görevinin sağladığı kolaylıktan faydalanarak fiilin işlenip işlenmediği belirlenmelidir.

Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Suç tarihinde İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi başkanı olan sanığın, birlikte yürütülen kamu görevi nedeniyle astı konumunda bulunan ve aynı mahkemede yazı işleri müdürü olarak görev yapan mağdureye yönelik olarak değişik zamanlarda, “müdürüm sen yorgunsun, otur uyu, ben seni izlerim, burada kimse seni rahatsız edemez”, “küpen çok güzelmiş”, “bu kolye sana çok yakışmış”, “dün taktığın küpeyi bugün takmamışsın”, “müdürüm yorgun gibisin otur dinlen”, “müdürümün bana kahve yapmasını istiyorum”,”kahve sadece burada mı içilir” şeklinde mağdureyi hedef alan ve cinsel yönden rahatsız edici mahiyette sözler söylediğinin anlaşılması karşısında, sanığın suç tarihi itibarıyla hiyerarşiden kaynaklanan nüfuz kötüye kullanmak ve aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle zincirleme şekilde cinsel taciz suçunu işlediğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.

Sanığın subuta eren suçunun bu şekilde kabul edilmesinden sonra, temyiz aşamasında yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunun 61. maddesi ile 105. maddesinde yapılan değişiklik nedeniyle lehe kanun değerlendirmesinin yapılması gerekmektedir.

5237 sayılı TCK’nun “zaman bakımından uygulama” başlıklı 7. maddesi, 765 sayılı Kanunun 2. maddesine benzer şekilde düzenlenmiş olup, her iki maddede de; ceza hukuku kurallarının yürürlüğe girdikleri andan itibaren işlenen suçlara uygulanacağına ilişkin ileriye etkili olma prensibi ile bu ilkenin istisnasını oluşturan, “failin lehine olan yasanın geçmişe etkili olması”, “geçmişe etkili uygulama” veya “geçmişe yürürlük” ilkesine de yer verilmiştir.

Bu ilke uyarınca, suçtan sonra yürürlüğe giren ve fail lehine hükümler içeren kanun, hükümde ve infaz aşamasında dikkate alınmalıdır.

Lehe kanunun tespiti açısından, öğreti ve yargısal kararlara da konu olmuş, değişen ceza mevzuatı karşısında dahi halen geçerliliğini koruyan 23.02.1938 gün ve 23-9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; “Suçun işlendiği zamanın yasası ile sonradan yürürlüğe giren yasa hükümlerinin farklı olması halinde,her iki yasanın birbirine karıştırılmadan, ayrı ayrı somut olaya uygulanıp, her iki yasaya göre hükmedilecek cezalar belirlendikten sonra, sonucuna göre lehte olanı uygulanmalı” şeklinde, lehe kanunun tespitinde başvurulacak yöntem belirtilmiştir.

Öğretide de anılan İçtihadı Birleştirme Kararındaki ilke benimsenerek, uygulanma imkanı bulunan tüm kanunların leh ve aleyhteki hükümleri birlikte ayrı ayrı ele alınarak somut olaya göre sonuçlarının karşılaştırılması gerekeceği ve sonunda fail bakımından daha lehe sonuç veren kanunun belirlenip hükmün buna göre verileceği görüşleri ileri sürülmüştür. ( Sulhi Dönmezer-Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, Beta Basım Yayım, 1994, c. 1, 11. Bası, s. 167; M. Emin Artuk-Ahmet Gökçen- A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, s. 141 )

Diğer taraftan, Anayasamızın 141. maddesinin 4. fıkras 4. fıkrası; “… Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir”, 154. maddesinin 1. fıkras 1. fıkrası ise; “Yargıtay, Adliye Mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar.” hükümlerini içermektedir.

Bu hükümlerle birlikte, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinin; “kişinin makul sürede yargılanma hakkı olduğuna” ilişkin normu da dikkate alındığında, temyiz davasında işin esasına girilerek dosyadaki tüm bilgi ve belgelerin incelenip değerlendirilmesinin esas olduğu kabul edilmelidir.

Temyiz incelemesi sırasında kanun koyucu tarafından incelemeye konu suçlara ilişkin değişiklik yapılması durumunda, temyiz merciince sonradan yürürlüğe giren kanun nedeniyle lehe kanun hükümlerinin uygulanması yönünde mahkemesince değerlendirme yapılması gerektiği için işin esasına girilmeden bu yönde bozma yapılması mümkün ise de, yürürlüğe giren yeni kanunun açıkça lehe olduğunun anlaşıldığı durumlar dışında dosyanın temyiz merciince esastan incelenerek suçun oluşumu, sübutu ve uygulama denetlenip, önceki ve sonraki kanunlar bir bütün halinde değerlendirildikten sonra ortaya çıkan sonuçlar karşılaştırılmak suretiyle lehe kanunun belirlenmesi gerekmektedir. Önceki kanunun lehe olduğu belirlenip, ilk derece mahkemesi uygulamasının isabetli olduğunun anlaşılması durumunda hükmün onanmasına, sonradan yürürlüğe giren kanunun lehe olduğunun belirlenmesi durumunda ise hükmün bu yönden ve varsa diğer bozma nedenleri de eklenmek suretiyle bozulmasına karar verilmelidir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 18.09.2012 gün ve 420-1771 ile 06.03.2012 gün 304-79 sayılı kararları da bu yöndedir.

Bu açıklamalara göre, sanığın sübut bulan hiyerarşiden kaynaklanan nüfuzun kötüye kullanılması ve aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanma suretiyle cinsel taciz eyleminde, 5237 sayılı TCK’nun 105. maddesinin 6545 sayılı Kanunun 61. maddesiyle temel ceza ve suçun nitelikli hallerinde yapılacak artırımda herhangi bir değişiklik yapılmaması, değişiklik öncesi maddede yer alan aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanma halinin yeni düzenlemede aynen muhafaza edilmesi, yeni düzenlemede hiyerarşiden kaynaklanan nüfuzun kötüye kullanılması haline yer verilmemekle birlikte, yeni düzenlemede nitelikli hal olarak öngörülen suçun kamu görevinin sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle işlenmesi halinin sanık bakımından gerçekleştiğinin anlaşılması karşısında, yeni kanunun sanık yönünden lehe bir durum oluşturmadığı görülmektedir.

Bu nedenlerle, sonradan yürürlüğe giren kanuni değişikliğin sanık lehine hükümler içermediği ve Özel Daire hükmünün bu yönlerden isabetli olduğu sonucunaulaşılmaktadır.

Bu itibarla, ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Özel Daire hükmünün onanmasına karar verilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

1- ) Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 20.02.2013 gün ve 1-11 sayılı kararının ONANMASINA,

2- ) Dosyanın, Yargıtay 14. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 30.10.2014 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/15580 Karar: 2014/11074 Tarih: 15.10.2014

  • TCK 105. Madde

  • Cinsel Taciz Suçu

Sanığın mağdure R. G.’e karşı “bu pantolon seni çok seksi gösteriyor, iç çamaşırları numaran kaç, akşam çıkacaksan dışarda görüşelim” şeklindeki sözlerinin 5237 sayılı TCK.nın 105. maddesinde düzenlenen cinsel taciz suçunu oluşturması ve iddianamede sanığın bu eyleminin de cezalandırılmasının talep edilmiş olması karşısında sanığın ek savunması alınarak ayrıca bu suçtan da hüküm kurulması gerekirken, sanığın bu sözleri söylemesinden sonra başka bir tarihte mağdurenin beline elini dolaması şeklindeki eylemlerinin tek suç kabul edilerek her iki eylemin aynı Kanun’un 103/1-b maddesi kapsamında nitelendirilmesi suretiyle eksik ceza tayini aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Sanık hakkında hapis cezasına mahkûmiyetlerinin kanuni sonucu olarak 5237 sayılı TCK.nın 53/3. maddesine göre 53/1-c madde ve bendinde yer alan kendi alt soyu üzerindeki velâyet, vesayet ve kayyımlık yetkileri ile ilgili hak yoksunluğunun koşullu salıvermeye kadar uygulanacağı, alt soyu haricindekiler yönünden ise bu hak yoksunluğunun hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar devam edeceği gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi,

Sonuç: Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK.nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak bu husus yeniden duruşma yapılmaksızın CMUK.nın 322. maddesinin verdiği yetki uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasında yer alan 5237 sayılı TCK.nın 53/1-c maddesinin uygulanmasına ilişkin bölümler hükümlerden çıkartılarak yerine “TCK.nın 53/1-c madde ve bendinde yer alan kendi alt soyları üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri ile ilgili hak yoksunluğunun koşullu salıvermeye kadar; alt soyları haricindekiler yönünden ise bu hak yoksunluğunun hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmasına” ibaresi eklenmek suretiyle sair yönleri usul ve kanuna uygun olan hükümlerin düzeltilerek ONANMASINA, 15.10.2014 tarihinde oybirliğiyle, karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/1054 Karar: 2014/10982 Tarih: 14.10.2014

  • TCK 105. Madde

  • Cinsel Taciz Suçu

Dosya kapsamı ve oluşa uygun kabule göre; işyeri sahibi olan sanığın aynı işyerinde çalışan mağdureye yönelik “senden çocuğum olmasını isterim, otuz yaşında olsaydım seni evde sağ salim bırakmazdım, seni alırdım, senin benim olmanı istiyorum, karımın yanına gidemiyorum, yatak soğuk geliyor, sen olursan yatak sıcak olacak” şeklinde değişik zamanlarda mesaj göndermek suretiyle cinsel taciz suçunun temel şeklinde öngörülen eylemi nedeniyle mağdurenin işi bırakmak zorunda kaldığı ve sanık hakkında 5237 sayılı TCK.nın 105/2. maddesinin ikinci cümlesinin uygulandığı olayda, bir suçun sadece temel şeklinin şikâyete bağlı olarak düzenlendiği hallerde bu suçun nitelikli halleri ile netice sebebiyle ağırlaşmış hallerinin ise şikâyete bağlı olmayacağından, tebliğnamede bu hususta bozma isteyen düşünceye iştirak edilmemiştir.

SONUÇ : Delillerle iddia ve savunma, duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş sübutu kabul olunan fiilin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan, sanık müdafiin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, 14.10.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/299 Karar: 2014/10621 Tarih: 30.09.2014

  • TCK 105. Madde

  • Cinsel Taciz Suçu

Sanık hakkında basit cinsel saldırı suçundan (2 kez) kurulan mahkumiyet hükümlerinin incelenmesinde;

Delillerle iddia ve savunma, duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş sübutu kabul olunan fiillerin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan, sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,

Sanık hakkında hayasızca hareketlerde bulunma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün temyiz incelemesine gelince;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Sanığın işlediği iddia ve kabul edilen, “Sokakta yürümekte olan mağdure Z.’nın bacak arasına dokunarak basit cinsel saldırı eylemini gerçekleştirdiği, 8-10 metre kadar uzaklaştıktan sonra da mağdureye cinsel organını göstermek” biçimindeki farklı bir suç tipi olan cinsel taciz eylemini gerçekleştirdiği, bu eylemin belli bir kişiyi hedef alması nedeniyle TCK.nın 105. maddesinde düzenlenen cinsel taciz ve bu eylemi aleni olarak gerçekleştirmesi nedeniyle aynı Kanunun 225. maddesinde düzenlenen hayasızca hareketlerde bulunma suçlarını oluşturduğu; tek eylemle birden fazla suçun oluşmasına yol açması nedeniyle sanık hakkında TCK.nın 44. maddesi uyarınca fikri içtima kuralları gereğince bu suçlara ilişkin en ağır cezayı öngören TCK.nın 105. maddesinin uygulanması gerektiği ve cezanın belirlenmesi esnasında da 225. maddedeki cezanın alt sınırının 105. maddedeki cezanın alt sınırında daha fazla olması karşısında hakkaniyet gereği 105. madde ile belirlenen cezanın 225. maddede öngörülen cezanın alt sınırından daha az olmayacağı da gözetilerek, suç vasfında yanılgıya düşülerek cinsel taciz suçundan mahkûmiyeti yerine yazılı şekilde hayasızca hareketlerde bulunma suçundan karar verilmesi,

Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK.nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 30.09.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/983 Karar: 2014/7413 Tarih: 03.06.2014

  • TCK 105. Madde

  • Cinsel Taciz Suçu

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Katılanların evlerinin balkonunda oturdukları sırada sanığın katılanların evinin önüne gelerek pantolonunu indirerek müştekilere doğru cinsel organını göstermesi ve “benden erkeği yoktur. Benden yiğidi delikanlısı yoktur” demesi şeklindeki eyleminin TCK.nın 105. maddesinde öngörülen cinsel taciz ve 225. maddesinde öngörülen alenen hayasızca harekette bulunma suçlarını oluşturduğu; tek eylemle birden fazla suçun oluşmasına yol açması nedeniyle sanık hakkında TCK.nın 44. maddesi uyarınca fikri içtima kuralları gereğince bu suçlara ilişkin en ağır cezayı öngören TCK.nın 105. maddesinin uygulanması gerektiği ve cezanın belirlenmesi esnasında da 225. maddedeki cezanın alt sınırının 105. maddedeki cezanın alt sınırında daha fazla olması karşısında hakkaniyet gereği 105. madde ile belirlenen cezanın 225. maddede öngörülen cezanın alt sınırından az olmayacak şekilde belirlenmesi gerektiği de gözetilerek hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde suç vasfında yanılgıya düşülerek hüküm kurulması,

Kabule göre de;

Teselsül nedeniyle yapılan uygulamada uygulama maddesinin gösterilmemesi suretiyle CMK.nın 232/6. maddesine mualefet edilmesi,

Sanığın tekerrüre esas sabıka kaydı olmasına rağmen tekerrür hükümlerinin uygulanmaması,

Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi de gözetilerek CMUK.nın 321, 326. maddeler uyarınca kazanılmış hak saklı kalmak kaydıyla BOZULMASINA, 03.06.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/12285 Karar: 2014/6402 Tarih: 09.05.2014

  • TCK 105. Madde

  • Cinsel Taciz Suçu

Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve müstehcenlik suçlarından verilen beraat hükümlerinin incelemesinde;

Delilleri takdir ve gerekçesi gösterilmek suretiyle verilen beraat hükümleri usul ve kanuna uygun olduğundan, katılan mağdureler vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükümlerin ONANMASINA,

Cinsel taciz, hakaret ve cinsel istismar suçlarından verilen beraat hükümlerinin incelemesinde;

Sanıkla aralarında herhangi bir husumet ve iftira atmalarını gerektirecek nedenleri bulunmayan mağdurelerin aşamalardaki istikrarlı ve samimi beyanlarına, tanık S.’nın aşamalardaki anlatımlarına, olayların ortaya çıkış şekline ve 08.01.2010 tarihli olay, yakalama, üst arama ve muhafaza altına alma tutanağına göre; mağdurelerin babasının otogarda büfe işlettiği sıralarda sanığın, otobüslerde muavinlik yapması nedeniyle mağdureleri tanıdığı, olayın ortaya çıktığı 07.01.2010 tarihi ve öncesindeki bir yıllık süre boyunca gördüğü her yerde mağdure M.’ye “Seni seviyorum, seninle birlikte olmak istiyorum” dediği, ayrıca 2009 Yılı Aralık ayı içerisinde ilçe merkezinde mağdure M. ile yolda karşılaştığında cinsel arzularını tatmin amacıyla mağdurenin elini tutarak ve mağdureyi öpmek istediği, ancak mağdurenin engel olması üzerine öpemediği, en son 07.01.2010 tarihinde, mağdur M. ile ablası olan mağdure M.’in birlikte yürüdükleri sırada sanık ile karşılaştıkları, sanığın mağdurelerin yanına gelerek mağdure M. ile konuşmak istediğini söylediği, ancak mağdure M.’nin ablası mağdure M.’in buna engel olması üzerine sanığın mağdure M.’e “Orospu” diyerek hakaret ettiği, sonrasında mağdure M.’in kolundan çekiştirdiği, mağdurelerin bağırması üzerine de çevrede bulunanlarca sanığa müdahale edildiği ve sanığın yakalanarak kolluk görevlilerine teslim edildiği olayda; 07.01.2010 tarihi ve öncesindeki bir yıllık süre boyunca gördüğü her yerde mağdure M.’ye “Seni seviyorum, seninle birlikte olmak istiyorum” şeklinde söz sarf etmesi eyleminin zincirleme surette cinsel taciz suçunu, 2009 Yılı Aralık ayı içerisinde ilçe merkezinde mağdure M. ile yolda karşılaştığında cinsel arzularını tatmin amacıyla mağdurenin elini tutarak öpmeye çalışması şeklindeki eyleminin çocuğun basit cinsel istismarı suçuna teşebbüsü, 07.01.2010 tarihinde mağdure M.’e “orospu” şeklinde söz sarf etmesi şeklindeki eyleminin hakaret suçunu oluşturduğu gözetilmeden mağdure M.’ye yönelik cinsel taciz suçundan TCK.nın 105/1, 43. maddeleri ve çocuğun basit cinsel istismarı suçuna teşebbüsten TCK.nın 103/1, 35. maddeleri ile mağdure M.’e yönelik hakaret suçundan 125/1, 125/4. maddeleri uyarınca cezalandırılması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi,

Kanuna aykırı, katılan mağdureler vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK.nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 09.05.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/9611 Karar: 2014/6389 Tarih: 09.05.2014

  • TCK 105. Madde

  • Cinsel Taciz Suçu

TCK.nın 105/2. maddesinde cinsel taciz suçunun nitelikli hâlleri hiyerarşi, hizmet veya eğitim ve öğretim ilişkisinden veya aile içi ilişkiden kaynaklanan nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle ya da aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanılarak cinsel taciz suçunun işlenmesi olarak kanunda düzenlenmiş olup, hizmet ilişkisinden kaynaklanan bir cinsel taciz eyleminin söz konusu olabilmesi için sanık ile mağdurenin arasında bir hizmet ilişkisinin bulunması gerektiği, kanunda düzenlenen hizmet ilişkisinden kastedilenin failin yazılı veya sözlü bir hizmet akdine dayanarak mağdure üzerindeki işe alma, işten çıkarma ve ücret gibi sosyal haklarını belirleme yetkisine haiz olmanın vermiş olduğu söz geçirebilmeden kaynaklanan nüfuzunun bulunması gerektiği, somut olayda ise sanığın, mağdurenin okula gidip gelirken kullandığı servis aracının şoförü olduğu, bu nedenle mağdure ile sanık arasında hiyerarşik ilişki bulunmadığı, buna göre de TCK.nın 105/2. maddesinin uygulanma imkanının bulunmadığı, TCK.nın 105/2. maddesinin uygulama dışı kaldığında ise, sanığın yalnızca TCK.nın 105/1. maddesi kapsamında kalan cinsel taciz suçu açısından durumunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunduğu, zira anılan maddeden soruşturma ve kovuşturmasının şikâyete tâbi olduğu, mağdurenin ise 16 yaş içerisinde olduğu 05.10.2010 tarihli celsede, sanıktan şikâyetçi olmadığını bildirdiği, mağdurenin şikâyetçi olmadığını bildirdiği celsede 15 yaşını doldurmuş olması nedeniyle şahsa sıkı sıkıya bağlı şikâyet hakkının mağdureye ait olduğu, mağdurenin de sanıktan şikâyetçi olmadığı, ayrıca dosya kapsamında mağdurenin akıl hastalığı veya zayıflığı bulunduğuna veya kendisine karşı işlenen fiilin hukuki anlam ve sonuçların algılama yeteneğinin bulunmadığına dair bir belge veya iddianın bulunmadığı, mağdurenin cinsel taciz suçu açısından şikâyetten vazgeçmeye mümeyyiz olmadığına dair alınan raporda da mağdurenin kendisine karşı işlenen fiilin hukuki anlam ve sonuçların algılama yeteneğinin bulunmadığının belirtilmediği gibi olaydan sonra mağdurenin yaşadığı sıkıntılardan bahsedildiği, zira sosyo ekonomik durumuyla uyumlu giyindiği, yaşında gösterdiği, öz bakımının yerinde olduğu, göz teması kurarak konuştuğu, kognitif fonksiyonlarının yaşına uygun olduğu, affektifinin deprime olduğunun, psikiyatrik testlerde depresyon, anlık ve genel kaygı puanlarının yüksek olduğunun saptandığının belirtildiği, bu verilere göre mağdurenin şikâyetten vazgeçmeye mümeyyiz olmadığı sonucunu çıkarmanın mümkün olmadığı gözetilmeden, sanık hakkında cinsel taciz suçundan açılan kamu davasının şikâyet yokluğu nedeniyle düşürülmesine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde sanığın mahkûmiyetine karar verilmesi,

Sonuç: Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK.nın 321. maddesi uyarınca bozulmasına, 09.05.2014 tarihinde oybirliğiyle, karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/7488 Karar: 2014/4678 Tarih: 08.04.2014

  • TCK 105. Madde

  • Cinsel Taciz Suçu

TCK.nın 103/1. maddesinde düzenlenen çocuğun basit cinsel istismarı suçunun oluşabilmesi için, eylemin cinsel amaçlı fiziksel temas içermesi veya fiziksel temas içermese bile ahlak temizliğine aykırı cinsel davranışın basit halin ötesinde, mağdure üzerinde ağır etki bırakacak sömürü boyutuna varması gerektiği, dosya içeriğine göre, mağdure ile sanık arasında arkadaşlık ilişkisi mahiyetindeki telefon görüşmelerinde, sanığın mağdureye karşı cinsel amaçlı fiziki bir temasının bulunmadığı, yine arkadaşlık ilişkisine dayalı aralarındaki konuşmalarda TCK.nın 105/1. maddesinde tanımlanan şekilde cinsel açıdan ahlaki nezakete aykırı bir husus da bulunmadığı dikkate alınarak sanık hakkında unsurları oluşmayan atılı suçtan beraati yerine yazılı şekilde hüküm kurulması,

Sonuç: Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK.nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 08.04.2014 tarihinde oybirliğiyle, karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/4450 Karar: 2014/2381 Tarih: 26.02.2014

  • TCK 105. Madde

  • Cinsel Taciz Suçu

Oluşa uygun kabule göre olay günü sanığın, komşusunun kızı olan 12 yaşı içerisindeki mağdurenin yanına gelip 5 TL para verdikten sonra 10 TL daha vereyim edep yerlerinle göğüslerine bakayım demesinin ardından herhangi bir fiziki temasta bulunmaksızın mağdurenin olay yerinden ayrılması şeklinde gerçekleşen eylemin TCK.nın 105/1 inci maddesinde düzenlenen takibi şikayete bağlı cinsel taciz suçunu oluşturup mahkemede beyanları alınan müştekilerle mağdurenin şikayetlerinden vazgeçtiklerini bildirmeleri nedeniyle davanın düşmesine karar verilmesi gerekirken suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde çocuğun basit cinsel istismarı suçundan mahkumiyetine karar verilmesi,

Sonuç: Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün 5320 s. Kanunun 8/1 inci maddesi gözetilerek CMUK.nın 321 inci maddesi uyarınca BOZULMASINA, 26.02.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2011/13778 Karar: 2013/9801 Tarih: 27.09.2013

  • TCK 105. Madde

  • Cinsel Taciz Suçu

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanık müdafiin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Sanığın arkadaşıyla birlikte bankta oturan mağdura hiçbir bedensel temasta bulunmaksızın “ben seninle birlikte olmak, cinsel ilişkiye girmek, seni s..mek istiyorum. Ben açık konuşmayı severim, senin ücretini 100 TL olarak B.’a peşin ödedim” sözünden ibaret eylemin T.C.K.nın 105. maddesinde düzenlenen cinsel taciz suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç niteliğinde yanılgıya düşülerek yazılı biçimde basit cinsel istismar suçundan mahkumiyetine karar verilmesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek C.M.U.K.nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 27.09.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/8034 Karar: 2013/9723 Tarih: 26.09.2013

  • TCK 105. Madde

  • Cinsel Taciz Suçu

Çocuğun basit cinsel istismarı suçundan sanık H. A.’ın yapılan yargılaması sonunda; atılı suçtan mahkumiyetine dair Didim (Yenihisar) 1. Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 17.1.2012 gün ve 2011/375 Esas, 2012/18 Karar sayılı hükmün süresinde temyiz edilmemesi sebebiyle kesinleştirilerek infaza verilmesinin ardından O Yer Cumhuriyet Başsavcılığının başvurusu üzerine Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli 20.3.2012 gün ve 16937 sayılı kanun yararına bozma istemlerine atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğnameyle Dairemize tevdi olunan evrakla ilgili yapılan inceleme sonucunda verilen 4.5.2012 gün ve 2012/5627-5110 Sayılı ilamla kanun yararına bozma isteminin kabulüyle Didim (Yenihisar) 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 17.1.2012 gün ve 2011/375 Esas, 2012/18 Karar sayılı hükmünün C.M.K.nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahkemesince yapılmasına karar verilmiş olup anılan karara karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 16.10.2012 gün ve 2012/93679 Sayılı itiraznamesiyle Dairemizce C.M.K.nın 309/4d. bendi gereğince bozma nedeni hükümlüye daha hafif bir ceza verilmesini gerektirdiğinden anılan bent uyarınca yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan hükmün bozulmasıyla yetinilmeyip gereken kararın doğrudan Dairemizce verilmesi gerektiği belirtilerek vaki itirazın kabulüyle hükümlü hakkında daha hafif bir cezanın tayin edilmesi istenilmiş, Dairemizce verilen 7.11.2012 gün ve 2012/13376 Esas, 2012/10966 Karar sayılı ilamla itirazın reddedilmesi sonrası dosyanın itirazla ilgili nihai kararın verilmesi için gönderildiği Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen 21.5.2013 gün ve 2012/14-1538 Esas, 2013/255 Sayılı Kararla söz konusu itirazın kabulüyle Dairemizin 4.5.2012 gün ve 2012/5627 Esas, 2012/5110 Karar sayılı bozma kararının kaldırılmasına ve belirtilen hukuka aykırılığın giderilmesiyle ilgili olarak 5271 Sayılı C.M.K.nun 309/4-d. maddesindeki yetkiye istinaden karar verilmesi için dosyanın Dairemize gönderilmesine karar verilmekle gelen dava evrakı incelendi.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararı göz önüne alınarak yapılan inceleme sonucunda Dairemizin 4.5.2012 gün ve 2012/5627-5110 Sayılı Kanun Yararına Bozma kararının kaldırıldığı göz önüne alınarak yapılan değerlendirme sonucunda gereği düşünüldü:

Karar: Mahkemenin kabulüne göre mağdureye yönelik fiziki bir temas olmaksızın kendi cep telefonundan mağdurenin kullandığı cep telefonuna ay çok tatlı alo deyişin var, tanışmak ister misin şeklinde cinsel amaçlı mesaj gönderen sanığın eylemi 5237 Sayılı T.C.K.nın 105. maddesine uyan cinsel taciz suçunu oluşturduğu dosya kapsamından anlaşıldığından Didim (Yenihisar) 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 17.1.2012 gün ve 2011/375 Esas, 2012/18 Karar sayılı hükmünün BOZULMASINA,

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 21.5.2013 gün ve 2012/14-1538 Esas, 2013/255 Karar sayılı ilamı uyarınca 5271 Sayılı C.M.K.nun 309/4-d. bendinin verdiği yetkiye dayanılarak,

Sanığın cinsel taciz suçundan eylemine uyan 5237 Sayılı T.C.K.nın 105/1. maddesi gereğince suçun işleniş biçimi, suç konusunun önem ve değeriyle meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı nazara alınarak takdiren adli para cezası tercih edilmek suretiyle takdiren 90 gün karşılığı adli para cezası cezalandırılmasına,

Sanığın yargılama sürecindeki davranışlarıyla cezanın sanığın geleceği üzerindeki olası etkileri göz önüne alınarak 5237 Sayılı T.C.K.nın 62/1. maddesi uyarınca cezanın takdiren 1/6 oranında indirilerek neticeten 75 gün adli para cezası cezalandırılmasına,

Sanık hakkında belirlenen gün para cezasının sanığın sabıkasız oluşu ve dosyaya yansıyan kişiliğiyle şahsi ve ekonomik hali nazara alınarak 5237 Sayılı T.C.K.nun 52/2. maddesi uyarınca günlüğü 20 TL’dan paraya çevrilmek suretiyle sonuç olarak sanığın 1.500 TL adli para cezası cezalandırılmasına,

Sanığın ekonomik ve şahsi durumuna göre para cezasının birer ay ara ile sanıktan 10 eşit taksitte tahsiline, taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi halinde kalan kısmın tamamının muaccel olacağı ve ödenmeyen adli para cezasının 5237 Sayılı T.C.K.nın 52/4. maddesi gereğince hapse çevrileceğinin sanığa ihtarına, (ihtar yapılamadı),

Sanığın sabıkasız oluşuyla dosyaya yansıyan kişilik özellikleri dikkate alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda olumlu kanaate varıldığından 5271 Sayılı C.M.K.nın 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, 5271 Sayılı C.M.K.nın 231/8. maddesi gereğince sanığın beş yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasına, takdiren sanığa bu maddede belirtilen tedbirlerden herhangi birinin uygulanmasına yer olmadığına,

5271 Sayılı C.M.K.nın 231/10. maddesi5271 Sayılı C.M.K.nın 231/10. maddesi uyarınca denetimli serbestlik süresi içinde kasten yeni bir suç işlemediği takdirde açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak davanın düşmesine, aksi halde açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükmün açıklanacağı hususunda sanığa ihtarat yapılmasına (yapılamadı),

Sonuç: Yapılan yargılama giderleri olan toplam 29,50 TL’nın sanıktan alınarak hazineye gelir kaydına, dair katılanlarla sanığın yokluğunda C.M.K.nın 309/5. maddesi gereğince itirazı kabil olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı şeklinde hüküm kurulmasına, 26.09.2013 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/18490 Karar : 2017/19622 Tarih : 13.09.2017

  • TCK 105. Madde

  • Cinsel Taciz Suçu

Dosya kapsamına göre;

1-Kayden 07/07/1996 doğumlu olup, suçun işlendiği 13/06/2014 tarihinde 18 yaşını ikmâl etmediği anlaşılan sanık hakkında tayin olunan cezadan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 31/3. maddesi gereğince indirim yapılmamasında,

2-5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 106/4. maddesi uyarınca çocuklar hakkında hükmedilen adli para cezasının ödenmemesi halinde, bu cezanın hapse çevrilemeyeceği gözetilmeden bu hususun ihtar edilmesinde, isabet görülmediğinden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunduğu anlaşılmıştır,

TÜRK MİLLETİ ADINA

1-Olay

Sanık …‘ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 105/1, 106/1- ilk cümle, 125/1 ve 52/2. maddeleri uyarınca 1.800,00 (iki kez) ve 3.600,00 Türk Lirası adlî para cezaları ile cezalandırılmasına dair hükümde, sanığın 07/07/1996 doğumlu olup suç tarihi olan 13/06/2014 tarihinde 18 yaşını bitirmediği ve hakkında TCK’nın 31/3. maddesinin uygulanması gerektiği halde, yaş küçüklüğü nedeniyle cezasından indirim yapılmaması ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 106/4. maddesi uyarınca çocuklar hakkında hükmedilen adli para cezasının ödenmemesi halinde, bu cezanın hapse çevrilemeyeceği gözetilmeden tehdit suçundan verilen adli para cezasının ödenmemesi halinde hapse çevrileceğinin ihtar edilmesinde isabetli olmadığından kanun yararına bozulmasının istenildiği anlaşılmaktadır.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesinin 1. fıkrasında “Hakim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunması halinde bu maddede düzenlenen olağanüstü yasa yoluna konu olabileceği,

Dosyanın incelenmesinde, suça sürüklenen çocuk hakkında, TCK’nın 105/1 ve 125/1. maddelerine göre hakaret ve cinsel taciz suçlarından mahkemece kurulan hükümlerde, adli para cezasına ilişkin cezaların ödenmemesi durumunda 5275 sayılı Kanun’un 106/3 maddesine göre kamuya yararlı işte çalıştırılmasına karar verildiği, TCK’nın 50/1-f maddesi hükmünün ise ‘mahkum olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle ve gönüllü olmak koşuluyla kamuya yararlı bir işte çalıştırmaya’ şeklindeki düzenlemesi karşısında, yargılama aşamasında suça sürüklenen çocuğa kamuya yaralı işte çalışmak isteyip istemediği sorulmadan bu yönde karar verilmesi ve karada çalışma süreleri belirlenmeyerek usul ve kanuna aykırı davranıldığının anlaşılması karşısında, bu husustan da kanun yararına bozma isteminde bulunulup bulunulmayacağının taktiri ve değerlendirilmesi için Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğüne gönderilmek üzere,dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, kanun yararına bozma istemi hakkında bu aşamada bir karar verilmesine yer olmadığına, 13/09/2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


-YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/3425 Karar : 2016/5922 Tarih : 14.06.2016

  • TCK 105. Madde

  • Cinsel Taciz Suçu

İlk derece mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle, 28.06.2014 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren ve cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda değişiklik yapan 6545 sayılı Kanun ile getirilen düzenlemeler de gözetilip dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Sanık hakkında eylemine uyan 5237 sayılı TCK’nın 105/1. maddesi gereğince hüküm kurulurken anılan maddede hapis cezası ile adli para cezasının seçimlik cezalar olarak yer alıp mahkemece aynı Kanunun 58/3. maddesi uyarınca hapis cezasının tercih edilmesi karşısında, TCK’nın 105/1, 62/1. maddelerine göre belirlenen 2 ay 15 gün hapis cezasının aynı Kanunun 50/2. maddesi hükmüne aykırı olacak şekilde 52/2. maddesi ile adli para cezasına çevrilmesi,

Bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik tarihlerde yirmidört yaşındaki katılana cinsel içerikli mesajlar gönderen sanık hakkında atılı suçtan dolayı TCK’nın 105/1. maddesi gereğince belirlenen temel cezanın zincirleme suça ilişkin aynı Kanunun 43/1. maddesi ile arttırılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması suretiyle eksik ceza tayini,

Kanuna aykırı, O Yer Cumhuriyet Savcısı ile sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 14.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS