0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Bilirkişi Raporuna İtiraz

HMK Madde 281

(1) Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler. (Ek cümle:22/7/2020 7251/24 md.) Bilirkişi raporuna karşı talebin bu süre içinde hazırlanmasının çok zor veya imkânsız olması ya da özel yahut teknik bir çalışmayı gerektirmesi hâlinde yine bu süre içinde mahkemeye başvuran tarafa, sürenin bitiminden itibaren işlemeye başlamak, bir defaya mahsus olmak ve iki haftayı geçmemek üzere ek süre verilebilir.

(2) Mahkeme, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabileceği gibi, tayin edeceği duruşmada, sözlü olarak açıklamalarda bulunmasını da kendiliğinden isteyebilir.

(3) Mahkeme, gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse, yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla, tekrar inceleme de yaptırabilir.



HMK Madde 281 Gerekçesi

Maddenin birinci fıkrasında yer alan düzenlemeyle, tarafların tatmin olmamaları hâlinde, bilirkişi raporuna itirazda bulunabilme olanaklarının varlığı güvence altına alınmıştır.

Bu düzenleme çerçevesinde, bilirkişi raporunda bazı hususlarda eksiklikler mevcutsa yahut raporda bazı hususlar belirsizlik arz ediyorsa, taraflar, raporda eksik gördükleri hususların bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik arz eden hususların ise bilirkişiye açıklattırılmasını yahut yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırılmasını temin için, raporun kendilerine tebliğinden itibaren onbeş günlük (“iki hafta” olarak yasalaşmıştır) süre içinde, mahkemeye itirazda bulunabilirler. Bilirkişiye yöneltilecek olan sorular, tarafların da görüşü alınmak suretiyle somut olarak belirlenecek olursa, rapora itiraz olasılığı da önemli ölçüde azalır ve bu suretle yargılamanın uzamasının da önüne geçilmiş olur. Burada rapora itiraz için taraflara tanınmış bulunan onbeş günlük (“iki hafta”) süre, kesin süredir; hak düşürücü bir nitelik taşır. Dolayısıyla, taraflar, bu süre içerisinde, itirazlarını dile getirmez ise bilirkişi raporu, onlar bakımından kesinleşir; yani taraflar rapora itiraz olanağını tümüyle kaybederler. Bu durum, zaten Tasarının 100 üncü (yasada 94 üncü) maddesinde yer alan ve kesin sürelerle ilgili genel bir düzenleme öngören kuralın birinci ve üçüncü fıkralarının işlerlik kazanmasının doğal bir sonucudur.

Ancak, anılan hâl, mahkemenin, ihtiyaç duyuyorsa, bu maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarında öngörülen yetkilerini kullanmasına, yani bilirkişiden re’sen ek rapor talep etmesine veya inceleme yaptırmak üzere yeni bir bilirkişi atamasına herhangi bir engel oluşturmaz.

Maddenin ikinci fıkrasında yer alan düzenleme ile, somut uyuşmazlığı karara bağlayacak mahkemenin, raporda, bir takım eksiklikler veya belirsizlik arz eden noktalar mevcutsa, bunların tamamlattırılmasını yahut açıklığa kavuşturulmasını temin için, bilirkişiden yeni sorular tertip etmek suretiyle, ek rapor alabilmesine imkân sağlanmıştır. Ayrıca, hâkimin, gerekiyorsa raporu veren bilirkişinin sözlü açıklamalarda bulunmak üzere, tayin edilecek oturumda hazır bulunmasını, ondan re’sen isteyebilme yetkisi de hüküm altına alınmıştır.

Maddenin son fıkrasında ise mahkemenin ihtiyaç duyması hâlinde, ek rapor isteme seçeneğini tercih etmeden, gerçeğin ortaya çıkarılmasını temin için, yeni görevlendireceği bir bilirkişi aracılığıyla, tekrar bir inceleme yaptırtma yetkisinin bulunduğu hususuna açıkça işaret olunmuştur.


HMK 281 (Bilirkişi Raporuna İtiraz) Yargıtay Kararları


Hukuk Genel Kurulu 2018/94 E. , 2021/111 K.

  • HMK 281
  • Bir tarafın bilirkişi raporuna itiraz etmemesi ile, diğer (bilirkişi raporuna itiraz eden) taraf lehine usuli kazanılmış hak doğar.

HMK’nın “Bilirkişi raporuna itiraz” başlıklı 281. maddesinin birinci fıkrasında “Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler.” hükmü mevcuttur.

Bir tarafın bilirkişi raporuna itiraz etmemesi ile, diğer (bilirkişi raporuna itiraz eden) taraf lehine usulî kazanılmış hak doğar. Yani, bir taraf bilirkişi raporuna itiraz etmez, diğerinin itirazı (veya mahkemenin kendiliğinden gerekli görmesi) üzerine yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırılır (veya aynı bilirkişiden ek rapor alınır) ve ikinci bilirkişi raporu (veya ek rapor) birinci rapora itiraz edenin daha da aleyhine olursa, ilk rapora itiraz etmeyen taraf bakımından ilk bilirkişi raporu kesinleştiğinden ve bununla diğer (itiraz eden) taraf lehine usulî kazanılmış hak doğduğundan, mahkemenin ilk bilirkişi raporuna göre karar vermesi gerekir (Kuru, B., Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt:3, s. 2753)

Somut olayda; mahkemece kusur oranlarının tespiti amacıyla alınan 30.12.2011 tarihli bilirkişi raporunun, 14.02.2012 tarihli duruşmada taraf vekillerine elden tebliğ edilerek beyanda bulunmaları için bir sonraki duruşmaya kadar süre verildiği, davalılar vekilinin 22.02.2012 havale tarihli dilekçesi ile rapora itiraz ettiği, davacılar vekilinin ise 10.04.2012 tarihli bir sonraki duruşmada “bilirkişi raporundan aleyhe olan hususları kabul etmiyoruz, davalılar vekilinin yazılı beyanlarını kabul etmiyoruz, dosyanın tazminat hesabı yönünden hesap bilirkişisine gönderilmesini talep ediyoruz” şeklinde beyanda bulunduğu, mahkeme tarafından 20.01.2013 ve 19.08.2013 tarihli iki ayrı raporun daha alındığı ve mütevveffa işçiye %20 oranında kusur atfeden 19.08.2013 tarihli kusur raporunun hükme esas alındığı görülmüştür.

Bu durumda yukarıda yapılan açıklamalara, somut olaya ilişkin maddi ve hukuki olgulara göre; mahkeme tarafından 30.12.2011 tarihli kusur raporuna itiraz için taraflara iki haftadan fazla süre verildiği davalılar vekilince rapora itiraz dilekçesi ile yine Kanundaki süre içinde itiraz edildiği davacılar vekilince ise duruşmada aleyhe olan hususları kabul etmedikleri belirtilerek, dosyanın tazminat hesabı yönünden hesap bilirkişisine gönderilmesinin istendiği, davacı vekilince kusur oranlarına yönelik yeni bir rapor alınması talebi olmadığı, hesap raporuna gönderilmesinin istenmesi ile aslında 30.12.2011 tarihli kusur raporundaki kusur oranlarına göre tazminat hesabının yapılmasının zımnen istendiği anlaşılmakla 30.12.2011 tarihli ilk raporda belirlenen kusur oranları yönünden davalılar lehine usuli kazanılmış hak doğduğu ve usuli kazanılmış hakkın doğumuna engel bir durum bulunmadığı bu nedenle mahkemece bu durum dikkate alınmayarak 19.08.2013 tarihli (20.09.2013 havale tarihli) kusur raporunun hükme esas alınması ile usuli kazanılmış hakkın ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.


Hukuk Genel Kurulu 2022/508 E. , 2023/226 K.

  • HMK 281
  • Bilirkişi Raporuna İtiraz Edilmese de Yetersiz Bilirkişi Raporu Usuli Kazanılmış Hak Sağlamaz.

Kanundaki bu anlatımdan da hareketle bilirkişi raporu; bilirkişinin, hukuki değerlendirmeleri içermeyecek şekilde davanın çözümlenmesinde gereken teknik konulardaki açıklamalarını içeren mahkemeye sunduğu metindir. Bilirkişi raporu, mahkemenin uyuşmazlığı çözerken kullandığı kanıtlardan biri olup hâkim, bilirkişinin oy ve görüşünü öteki kanıtlarla birlikte serbestçe değerlendirir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 164).

Aynı Kanun’un 281 inci maddesinde;

“(1) Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler.

(2) Mahkeme, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabileceği gibi, tayin edeceği duruşmada, sözlü olarak açıklamalarda bulunmasını da kendiliğinden isteyebilir.

(3) Mahkeme, gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse, yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla, tekrar inceleme de yaptırabilir” hükmüne yer verilmiştir.

24.11.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu’nun 3 üncü maddesinde de bilirkişi incelemesinin ne şekilde yapılması gerektiğine ilişkin düzenlemeler yer almaktadır. Anılan düzenlemeler gereğince mahkeme çözümü hukuk dışında özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verebilir. Bilirkişi raporlarında görülen eksiklik ya da belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulması görevi mahkemeye ait olup mahkemece raporu veren bilirkişilerden ek rapor alınabileceği gibi, yeni bir bilirkişi kurulu oluşturulup tekrar inceleme yaptırılarak rapor da alınabilir.

Yukarıda da değinildiği üzere hâkim, 6100 sayılı Kanun’un 282 nci maddesinin açık hükmünün de bir gereği olarak bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir. Bilirkişi incelemesi sonucu alınan görüş bir takdiri delil olduğundan hâkim gerekçelerini açıkça ortaya koymak suretiyle bilirkişi raporunun aksine de karar verebilir (Murat Atalı/… Ermenek/Ersin Erdoğan, Medeni Usul Hukuku, Ankara 2019, s.536). Hâkimin bu konudaki takdir hakkını rasyonel esaslara göre kullanması yeterlidir (İlhan E. Postacıoğlu, Medeni Usul Hukuku, … 1975, s.655).

Hâkimin bilirkişi raporunu takdirindeki bu serbestisine rağmen doktrin ve yargısal kararlarda bazı hâllerde bir tarafın bilirkişi raporuna itiraz etmemesinin, diğer (bilirkişi raporuna itiraz eden) taraf lehine usuli kazanılmış hak doğurduğu kabul edilmektedir (Baki Kuru: Hukuk Muhakemeleri Usulü, … 2001, Cilt:3, s. 2753). Örneğin; bir tazminat davasında, tarafların kusur oranlarının tespiti için alınan bilirkişi raporuna, taraflardan yalnızca biri, kendisi için tespit edilen kusur oranının fazla olduğundan bahisle itiraz etmiş, diğer taraf bu rapora itiraz etmeyerek bu hâliyle dosyanın hesap uzmanı bilirkişiye gönderilmesini istemişse, tek taraflı itiraz üzerine alınan raporda itiraz eden tarafın kusur oranının karşı tarafın itiraz etmediği ilk rapordan daha ağır bir şekilde tespit edilmesi hâlinde artık ilk rapordaki kusur oranları üzerinden karar verilmesi gerekir. Zira böyle bir durumdan itiraz eden taraf aleyhine sonuç çıkarılamaz ve itiraz etmemekle diğer tarafın benimsemiş sayıldığı ilk rapordaki daha lehine olan tespit, itiraz eden taraf lehine kazanılmış hak teşkil eder.

Nitekim verilen örnekle benzer bir uyuşmazlıkta Hukuk Genel Kurulu 18.02.2021 tarihli, 2018/(21)10-94 Esas, 2021/111 Karar sayılı kararıyla aynı yöne işaret etmiş, hâkimin itiraz etmeyen taraf için kesinleşen ilk raporu hükme esas almak yerine, ilkindeki sorumluluğu itiraz eden aleyhine ağırlaştıran sonraki rapor çerçevesinde karar vermesinin itiraz eden taraf lehine doğan kazanılmış hakkı ihlâl ettiği sonucuna varmıştır.

Bununla birlikte, bu anlatımda kullanılan “kesinleşme” sözcüğü, tarafların benimsediği olgularla ilgilidir ve hüküm sonucunun da bu şekilde tesis edilmesi gerekliliği doğuran, mahkemeyi bağlayıcı bir kesinleşme anlamını taşımaz. Davayı kabul, sulh ve feragat gibi bir sonuç da doğuramaz. Hukuki değerlendirmenin hâkime ait olması ve hâkimin de bilirkişi delilini takdirde serbetçe hareket edebilmesi asıldır ve böyle bir durumun varlığı hâlinde dahi hâkim rapordaki teknik incelemenin dosya kapsamında subüt bulan vakıalara, hukuk kuralları ve emsal içtihatlara uygun olmadığı düşüncesindeyse yeni rapor alabileceği gibi gerekçelerini ortaya koymak suretiyle raporun aksine de karar verebilir.

Üstelik tek taraflı itirazın yanı sıra, somut olayda olduğu gibi, her iki tarafın bilirkişi raporuna itiraz etmediği durumlar da söz konusu olabilir. Böyle bir durumda da, karar vermeye elverişli olmayan bir rapora taraflarca itiraz edilmemiş olması hâkimin vereceği hüküm sonucunu bağlar şekilde bir usuli kazanılmış hak doğurmaz. Bilirkişi raporu hükme esas almaya uygun değilse, hâkimin davayı hatalı bu rapora göre çözümlendirmek zorunda olduğunu kabul etmek, açık yasal düzenlenmeler ve usul hukukunun değinilen temel ilkeleri yanında hâkimin maddi gerçeğe ulaşma amacıyla da bağdaşmaz.

Yapılan açıklamalar ışığında uyuşmazlık incelendiğinde; davacı resmî şekli haiz olmamakla geçersiz satış sözleşmesine dayanarak sözleşmeye konu taşınmazın rayiç bedelini istemiştir. Mahkeme ve Özel Daire arasında çekişmesiz olduğu üzere, bu hâlde taraflar ancak sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde verdiklerini geri isteyebileceklerinden Mahkemece yapılması gereken iş, denkleştirici adalet ilkesi gereği sözleşmedeki satış bedelinin dava tarihinde ulaştığı değeri bilirkişi marifetiyle hesaplamaktan ibaretken alınan ilk bilirkişi raporunda taşınmazın rayiç bedeli hesaplanmıştır. Hukuki nitelendirmeyi yapmak ve uygulanacak hukuk kurallarını belirlemekle görevli olan Mahkeme sonradan yanılgıyı fark etmiş ve tam da olması gerektiği gibi kendiliğinden yeni bir bilirkişi incelemesine başvurmuş, neticeten sözleşme bedelinin dava tarihindeki karşılığını hesap eden ikinci bilirkişi raporunu benimseyerek yazılı şekilde davayı kısmen kabul etmiştir. Böyle bir durumda hukuken hükme esas almaya elverişli olmayan ilk bilirkişi raporunun taraflarca itiraz edilmeyerek kesinleştiğinden bahisle taşınmazın rayicine hükmetme zorunluluğu doğurur şekilde davacı lehine usuli kazanılmış hak doğduğundan bahsedilemez.


YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/2390 Karar : 2018/107 Tarih : 18.01.2018

  • HMK 281. Madde

  • Bilirkişi Raporuna İtiraz

Uyuşmazlık eser sözleşmesinden kaynaklanmakta olup; asıl davada davacı-birleşen dosya davalısı iş sahibi, ihale ve sözleşme konusundan farklı ve daha ucuz alternatif malzemelerin teslim edildiği, eksik teslim edilen ve hiç teslim edilmeyen ürünlerin olduğu iddiası ile uğradığı zararların tazminini istemiş; birleşen davada ise davalı-birleşen dosya davacısı yüklenici, ihale ve sözleşme kapsamı dışında yaptığı imalâtların bedellerinin tahsilini talep etmiş; birleşen dava ıslah edilmiş; mahkemece ıslah da gözetilerek asıl davanın fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak tam kabulüne, birleşen davanın ise fazla istemin reddi ile kısmen kabulüne dair verilen karar, taraf vekilleri, asli müdahil … vekili ve fer`i müdahil tarafından temyiz olunmuştur.

Asıl davada davacı iş sahibi, davalı ile imzalanan sözleşme bedelinin tamamını ödediği halde davalı yüklenicinin ihale ve sözleşme konusu malzemelerden farklı ve daha ucuz ürünler teslim etmesi, eksik ve arızalı teslimat yapması, bir kısım malzeme, cihaz, set, ünite ve makineleri hiç teslim etmemesi, uyarı ve ihtarlarına rağmen sözleşme ve şartnameye aykırı davranışlarına devam etmesi nedeniyle haklı olarak 25.12.2002 tarihli olur ile sözleşmeyi feshederek kesin teminatı irad kaydettikleri, … . Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2003/96 D. iş sayılı dosyasında yaptırdığı tespit sonucu düzenlenen bilirkişi raporu ile … . Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2003/293 Esas sayılı dosyasında keşif yapılarak hazırlanan 15.06.2004 günlü bilirkişi heyeti raporunda ve Sayıştay kararı ile uzman denetçilerin inceleme raporlarında uğradığı zararların belirlendiği iddiası ile zararlarının tazminini istemiş, davalı yüklenici asıl davanın reddini savunmuş, iş sahibi aleyhine birleşen … . Asliye Ticaret Mahkemesi`nde açtığı 2008/3 Esas sayılı davasında ihale ve sözleşme konusu tüm edimlerini yerine getirdiğini, geçici kabul tutanakları ile çalışır vaziyette idareye teslim ettiğini, sözleşmenin haksız feshedildiğini, iş sahibi üniversitenin talebi ile ihale kapsamı dışında renovasyon projesine ait ilave imalâtlar yaptığını, sözleşme harici gerçekleştirdiği renovasyon işlerinin bedelinin ödenmediğini belirterek alacağının tahsilini talep etmiş, talebini ıslah dilekçesi ile arttırmış; mahkemece yapılan yargılama sonucunda asıl davada birinci bilirkişi kurulunun düzenlediği 05.11.2007 günlü rapor hükme esas alınıp, fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak davanın taleple bağlı kalınarak kabulüne, birleşen davada ise 11.05.2012 tarihinde yapılan keşif sonucu üçüncü bilirkişi heyetinin 04.06.2014 günlü ek raporundaki teknik veriler dikkate alınarak tanzim edilen mali müşavir bilirkişinin 28.10.2014 tarihli raporu dayanak alınarak ıslah da gözetilmek suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Yanlar arasında imzalanan 14.12.1998 günlü sözleşme ile davalı-birleşen dosya davacısı yüklenicinin, “… Üniversitesi Tıp Fakültesi … Hastanesi 60 Yataklı Yoğun Bakım Ünitesi Kurulması İşi” için gerekli tüm malzeme, ekipman, aksesuar, yedek parça ve ek cihazların sözleşmenin eklerinde ve şartnamelerde belirtilen nitelik, cins ve miktarlarda temin ve teslimi ile montajını yaparak çalışır vaziyette kullanılır hale getirilmesini 8.900.000 ABD doları bedelle üstlendiği; sözleşmeyi davacı-birleşen dosya davalısı iş sahibinin, yüklenicinin malzemelerin teslim ve montajını şartname ve sözleşmeye uygun yerine getirmediği, garanti kapsamında bulunan birtakım malzemelerin arızalarını gidermediği gerekçesi ile 2886 sayılı Yasa’nın 62. maddesi gereğince 25.12.2002 tarihli olur ile feshettiği ve sözleşmenin feshini 26.12.2002 günlü yazısıyla yükleniciye bildirdiği, sözleşmenin iş sahibince feshinin haklı olduğunun yüklenicinin iş sahibi aleyhine feshin haksız olduğu iddiası ile fesih sonucu irad kaydedilen teminat mektubu bedelinin tahsili ve manevi tazminat istemi ile dava açtığı, Dairemizin temyiz ve karar düzeltme incelemesinden geçerek 08.03.2007 tarihinde kesinleşen … . Asliye Ticaret Mahkemesi`nin 10.11.2004 günlü, 2003/293 Esas 2004/1154 Karar sayılı kararı ile tespit edildiği ihtilâf konusu değildir. Uyuşmazlık asıl davada davacı-birleşen dosya davalısı iş sahibinin, davalı yüklenicinin ihale kapsamında satın alınan cihaz, set, ünite ve malzemeleri idareden onay almadan, sözleşme ve şartnamelere aykırı olarak değiştirip, daha düşük fiyatlı alternatif malzeme ve eksik ürün teslimi ile hiç teslim yapmaması sonucu zarara uğrayıp uğramadığı, iş sahibinin zararı mevcut ise uğradığı zararların tutarının ne olduğu; birleşen davada ise davalı-birleşen dosya davacısı yüklenicinin, iş sahibi üniversitenin talebiyle ihale ile üstlendiği edimlerin dışında renovasyon çalışması yapıp yapmadığı ve gerçekleştirdiği yenileme imalâtlarından dolayı iş sahibinden talep edebileceği ihale ve sözleşme harici fazla imalât bedeli alacağının bulunup bulunmadığı konusunda toplanmaktadır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Bilirkişiye başvurulmasını gerektiren hâller” başlıklı 266. maddesinde “Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz.” düzenlemesine yer verilmiştir. Aynı Kanun’un 282. maddesi uyarınca mahkeme, takdiri bir delil olan bilirkişi görüşlerini diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir. Bilirkişi raporlarında görülen eksiklik ya da belirsizliğin tamamlanması veya giderilmesi görevi de, aynı Kanun’un 281/2. maddesine göre mahkemeye aittir. Bu halde, mahkemece re’sen veya tarafların talebi üzerine, Kanun’un 281/3. maddesi uyarınca, ilk raporu veren bilirkişilerden ek rapor alınabileceği gibi yeni bir bilirkişiler kurulu da oluşturulabilir. Nitekim, mahkemece bilirkişi raporunun denetimine imkân tanınması amacıyla Hukuk Muhakemeleri Kanunu`nun 279/2. maddesi hükmünce kararda, bilirkişi raporunda inceleme konusu yapılan maddi vakıalar ile varılan sonuçların gerekçelerine yer verilmesi zorunluluğu bulunduğu ifade edilmiştir.

Mahkemece asıl davada hükme esas alınan 05.11.2007 günlü raporu düzenleyen birinci bilirkişi kurulu Dairemiz’in temyiz ve karar düzeltme incelemesinden geçerek kesinleşen … . Asliye Ticaret Mahkemesi`nin 10.11.2004 gün, 2003/293 Esas 2004/1154 Karar sayılı hükmüne esas alınan 15.06.2004 tarihli raporu düzenleyen makine mühendisi, uzman tıp doktoru ve hukukçudan oluşan 3 kişilik heyet ile aynı kişilerden oluşturulmuştur. Bilirkişilerin düzenlediği 05.11.2007 günlü raporda, dosya üzerinden yapılan inceleme ve kesinleşen mahkeme kararındaki tespitler de dikkate alınarak asıl davada davacı-birleşen dosya davalısı iş sahibinin alternatif ve farklı ürün tesliminden, eksik teslim edilen ve hiç teslim edilmeyen malzemelerden kaynaklanan zararı 1.513.095 USD bulunmuş, birleşen davaya yönelik değerlendirme yapılmamış, mahkemece bu rapor esas alınarak taleple bağlı kalınıp asıl davanın kabulüne karar verilmiştir. Ne var ki, mahkemece asıl davada hükme esas alınan 05.11.2007 günlü raporu düzenleyen bilirkişi heyeti, kesinleşen dava dosyasında rapor tanzim eden bilirkişi kurulu ile aynı kişilerden oluştuğu halde, 05.11.2007 tarihli raporlarında, farklı ve daha düşük fiyatlı alternatif ürün teslimi ile eksik teslim edilen ve hiç teslim edilmeyen malzemelerden dolayı davacı-birleşen dosya davalısı iş sahibinin uğradığı zararın tutarının neden kesinleşen dava dosyasında düzenledikleri raporlarındaki tutardan farklı olduğunu, aradaki çelişki ve farklılığın neden kaynaklandığını gerekçeli ve denetime elverişli biçimde açıklamamışlardır. Şu hali ile mahkemece asıl davada 05.11.2007 günlü raporun hükme esas alınması doğru olmamıştır.

Mahkemece … Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi aracılığı ile talimat yoluyla alınan, dosya üzerinden ve teknik bilirkişilerin dava konusu yoğun bakım ünitesinin yapıldığı … Üniversitesi`nde yaptıkları tespit ve inceleme sonucu düzenlenen 5 kişiden oluşan ikinci bilirkişi heyeti, 11.09.2009 günlü asıl raporları ile tarafların itirazlarını değerlendirerek asıl rapordaki görüşlerini aynen tekrarladıkları 21.04.2010 ve 03.10.2011 tarihli ek raporlarında; asıl davada teslim edilen ve hiç teslim edilmeyen tıbbi malzemeler bakımından davacı-birleşen dosya davalısı iş sahibi idarenin uğradığı zararın 194.000,00 TL olduğunu, birleşen davada davalı-birleşen dosya davacısı yüklenicinin ihale ve sözleşme konusu tıbbi aletlerin satımı ve yerine monte edilmesi edimi içinde mütalaa edilmesine olanak bulunmayan kapsamlı inşaat işleri yaptığını, ancak bu işlerin bedelini almadığını, yüklenicinin sözleşme kapsamı dışında gerçekleştirdiği renovasyon inşaatları için iş sahibinden toplam 2.285.069 USD talep edebileceğini, takas/mahsup yapılması halinde davacı-birleşen dosya davalısı iş sahibinin alacağının kalmadığını açıklamışlardır.

Mahallinde 11.05.2012 günü tatbiki keşif icrası sonucu düzenlenen 3 inşaat mühendisi, 1 hukukçu ve 1 mali müşavirden oluşan üçüncü bilirkişi heyetinin 13.07.2012 tarihli asıl raporunda; asıl davadaki taleplerle ilgili değerlendirme yapılmamış, birleşen dava açısından davalı-birleşen dosya davacısı yüklenicinin talep ettiği projelendirilmiş havalandırma, inşaat ve elektrik işlerinin sözleşme dahilinde olduğu, yapılan imalâtların projesine uygun olduğu, jeneratör, trafo ve pano odalarını içeren binanın teknik projelerde yer almaması nedeniyle sözleşme dışı iş olup, bina bedelinin dava tarihi itibariyle 52.000,00 TL olduğu belirtilmiştir. Aynı bilirkişi kurulu 22.01.2013 günlü birinci ek raporunda, asıl raporunu aynen tekrarlamış, asıl raporunda sözleşme harici olarak belirlediği jeneratör binasının mahkemenin talebi doğrultusunda 1999 yapıldığı yıl verilerine göre yapı maliyetini 11.961,05 TL hesaplamıştır. Bilirkişi kurulunun 04.06.2014 günlü ikinci ek raporunda; davalı-birleşen dosya davacısı yüklenicinin gerçekleştirdiği ve bedelini talep ettiği imalâtların sözleşme gereği taahhüdünde olup, ayrıca iş sahibinden imalât bedeli talep edemeyeceğine ilişkin asıl raporlarındaki görüşlerinin değişmediği belirtilmiş, ancak mahkemenin ara kararındaki talebe ve davalı-birleşen dosya davacısı yüklenicinin dosyaya sunduğu tablolara göre sözleşme harici yapılan ilave işlerin yapıldığı yıl olan 1999 yılı birim fiyatlarıyla toplam bedelinin 1.025.076,62 TL olduğu saptanmıştır.

Mahkemece keşif sonucu rapor tanzim eden 3. bilirkişi kurulunu oluşturan heyette bulunan mali müşavir bilirkişiden birleşen davada hükme dayanak kabul edilen ek rapor alınmış; mali müşavir bilirkişinin 28.10.2014 tarihli ek raporunda; teknik bilirkişi heyetinin 04.06.2014 tarihli ek raporunda davalının harcama faturaları ile yapılan işlerin karşılaştırılmadığı, 04.06.2014 günlü rapora göre davalı-birleşen dosya davacısı yüklenicinin 1999 yılı birim fiyatları ile inşaat, elektrik tesisat ve makine işleri ile jeneratör binasının yapımından oluşan ilave imalâtlarının toplam bedeli 1.025.076,62 TL tutarında alacaklı olduğu, ancak sözleşme gereği yapılan bu işlerden davalının sorumlu olduğu ve yüklenicinin fazla imalât bedeli alacağının bulunmadığı belirtilmiştir.

Mahkemece … Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi’ne yazılan talimat sonucu hukukçu, elektrik-elektronik mühendisi, makine mühendisi ve inşaat mühendisinden oluşan 4 kişilik bilirkişi heyetinin dosya üzerinde yaptığı inceleme ile düzenlediği 12.08.2013 günlü raporunda; asıl dava hakkında değerlendirme yapılmamış, birleşen davada davalı-birleşen dosya davacısı yüklenicinin talebine konu inşaat, elektrik ve mekanik tesisat işlerinin sözleşme dışı fazla işler olarak kabul edilebileceği belirtilmiş, vekâletsiz iş görme hükümleri uyarınca işlerin yapıldığı 1999 yılına ait mahalli piyasa rayiçlerine göre birim fiyat verileri esas alınarak yapılan hesaplamada inşaat ve elektrik işlerinin toplam bedelinin 78.785,86 TL olduğu, mekanik tesisat işlerinin bedeli için davacı-birleşen dosya davalısı iş sahibinin … . Asliye Hukuk Mahkemesi`nin 2003/96 D. iş sayılı dosyasında 14.08.2003 günü yaptırdığı tespit sonucu tıp ve mühendislik fakültesinde görevli 3 kişilik bilirkişi heyetinin 22.09.2003 tarihinde düzenlediği tespit raporundaki verilerin esas alınacağı görüşüne varılmıştır. Bu haliyle dördüncü bilirkişi kurulunun raporunda, ikinci ve üçüncü bilirkişi heyetlerinin raporları arasında oluşan çelişkilerin ve farklılıkların giderildiğinin kabulü mümkün değildir.

Tüm bu açıklamalar ve yukarıda genel hatları ile özetlenen bilirkişi raporları ile tüm dosya kapsamındaki bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde; mahkemece asıl ve birleşen davada uyuşmazlık konusunda uzman bilirkişi heyeti oluşturularak rapor alınmadığı gibi, hükme esas alınan bilirkişi raporlarının eksiksiz ve yeterli derecede kanaat verici olduğundan, raporlarda varılan sonuçların teknik ve hukuki dayanaklarının, dökümlerinin ve ayrıntılarının gösterildiğinden, tarafların teknik itirazlarını karşıladığından ve Yargıtay denetimine elverişli bulunduğundan da söz edilemez. Öte yandan bir kısmı keşif sonucu, bir kısmı ise talimatla dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu düzenlenen bilirkişi raporları arasındaki fahiş farklılık ve çelişkiler giderilmemiş, maddi gerçeği ortaya çıkaran, doyurucu ve yeterli rapor alınmamıştır. Nitekim asıl davada hükme esas alınan 05.11.2007 günlü raporu hazırlayan bilirkişi heyeti, kesinleşen dava dosyasındaki bilirkişi kurulu ile aynı kişilerden oluştuğu halde, davacı-birleşen dosya davalısı iş sahibinin zararı farklı hesaplanmış, tutar farklılığının nedeni belirtilmemiş; talimatla İstanbul’dan alınan ikinci bilirkişi kurulunun asıl ve ek raporlarında davacı iş sahibinin zararı birinci rapordakinden daha az hesaplandığı halde, mahkemece birinci ve ikinci bilirkişi kurulunun raporları arasında meydana gelen çelişki ve aykırılıklar giderilmemiş, neden birinci bilirkişi heyetinin 05.11.2007 tarihli raporunun hükme esas alındığı dayanağı ve gerekçesi ile açıklanmamıştır. Birleşen dava yönünden ise talimatla İstanbul’dan alınan ikinci bilirkişi kurulunun asıl ve ek raporlarında davalı-birleşen dosya davacısı yüklenicinin yaptığı işlerin sözleşme dışı işler olduğu, yüklenicinin gerçekleştirdiği renovasyon inşaatları kapsamında iş sahibinden alacaklı olduğu saptanmış iken, mahkemenin yaptığı keşif sonucu hazırlanan üçüncü bilirkişi heyetinin asıl ve ek raporlarında yapılan imalâtların sözleşme hükümleri gereğince yüklenicinin sorumluluğunda olup, sözleşme ve ihale harici iş bulunmadığı açıklanarak mahkemenin talebi ve yüklenicinin dosyaya sunduğu tablolara göre ilave işler bedelini hesapladıkları belirtilmiş; raporlar arasındaki çelişkilerin giderilmesi amacıyla Ankara`dan talimatla alınan dördüncü bilirkişi heyetinin düzenlediği raporda ise farklı bir bedel hesaplanarak çelişkiler denetime elverişli biçimde giderilmediği halde, mahkemece üçüncü bilirkişi heyetinin teknik verilerini esas alarak raporunu düzenleyen mali müşavir bilirkişinin 28.10.2014 günlü ek raporuna göre hüküm kurulmuş, neden bu raporun hükme esas alındığı da gerekçeli olarak açıklanmamıştır. Yargıtay denetimine elverişli olmayan, uzman bilirkişilerden alınmayan, kanaat verici ve yeterli olmayan, maddi gerçeği ortaya çıkarmayan bilirkişi raporları ile karar verilmesi ve raporlar arasında ortaya çıkan fahiş farklılık ve çelişkiler giderilmeden hüküm kurulması doğru olmamıştır.

Tüm bu nedenlerle mahkemece yapılacak iş; 6100 sayılı HMK’nın 281/3. maddesi uyarınca maddi gerçeğin ortaya çıkması için aynı Kanun’un 266. maddesinde düzenlenen usule göre … ya da … bulunan üniversitelerin ilgili ana bilim dallarından seçilecek özellikle Biyomedikal Mühendisliği Bölümü’nden, İnşaat Mühendisliği Bölümü`nden ve Tıp Fakültelerinin Anesteziyoloji ve Reanimasyon Ana Bilim Dalı Bölümünden akademik kariyere sahip 5 kişilik bilirkişi heyeti oluşturularak mahallinde keşif yapılmak suretiyle davalı-birleşen dosya davacısı yüklenicinin ihale ve sözleşme ile üstlendiği iş kapsamında çalışır vaziyette montajını yapmayı ve vermeyi kabul ettiği cihazlarla iş sahibinin kullanımında mevcut bulunan cihazlar arasında karşılaştırma yapılarak özellikle davacı-birleşen dosya davalısı iş sahibinin

… . Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2003/96 D. iş sayılı dosyasında yaptırdığı tespit sonucu düzenlenen tespit raporundaki bulgular, Sayıştay kararları ve Sayıştay ilâmlarına esas alınan uzman denetçilerin inceleme raporları, Dairemizce denetimi yapılarak kesinleşen … . Asliye Ticaret Mahkemesi`nin 2003/293 Esas sayılı dava dosyasındaki tespit ve deliller ile bilirkişi raporundaki saptamalar bütün halinde değerlendirilerek aradaki farklar izah edilmek suretiyle davacı-birleşen dosya davalısı iş sahibinin farklı ve daha düşük fiyatlı alternatif ürün teslimi, eksik teslim edilen ve hiç teslim edilmeyen malzemelerden dolayı uğradığı zararının olup olmadığı belirlenerek şayet zararı var ise, tutarı hesaplattırılarak asıl davada hüküm altına almak; birleşen davada ise oluşturulan bilirkişi kurulundan ihale ve sözleşme harici ilave işlerle ilgili davalı-birleşen dosya davacısı yüklenicinin taleplerinin tereddüde mahal vermeyecek biçimde sözleşme kapsamında olup olmadığının dosyada bulunan önceki bilirkişi heyetlerinin raporlarındaki değerlendirme ve tespitler de gözetilerek belirlemek, ihale ve sözleşme harici ilave işlerin bulunduğu anlaşıldığı takdirde bu imalâtların iş sahibinin yararına olup olmadığı saptanıp, iş sahibi üniversitenin yararına, faydalı ve zaruri işler olduğu belirlenir ise imalâtların yapıldığı yıl mahalli serbest piyasa rayiçleriyle bedelleri hesaplattırılıp hüküm altına almak, ihale konusu ve sözleşme kapsamındaki imalâtlar içinde kalarak sözleşme hükümleri uyarınca yüklenicinin yapmakla yükümlü olduğu işler yönünden ise davalı-birleşen dosya davacısı yüklenicinin istemlerinin reddine karar vermekten ibarettir.

Bu hususlar üzerinde durulmadan, çelişkili bilirkişi raporlarına dayanarak hüküm kurulması doğru olmamış; açıklanan nedenlerle asıl ve birleşen davada verilen kararın taraflar yararına bozulması uygun bulunmuştur.

SONUÇ: Yukarıda yazılı nedenlerle davacı-birleşen dosya davalısı iş sahibinin, davalı-birleşen dosya davacısı yüklenicinin ve davacı-birleşen dosya davalısı iş sahibi idare yanında davaya katılan asli müdahil Hazine Müsteşarlığı ile fer’i müdahilin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün temyiz eden taraflar yararına BOZULMASINA, 1.480,00’er TL duruşma vekillik ücretinin taraflardan karşılıklı olarak alınarak Yargıtay’daki duruşmada vekille temsil olunan diğer tarafa verilmesine, ödedikleri temyiz peşin harçlarının istek halinde temyiz eden davalı-birleşen dosya davacısı ile fer`i müdahile geri verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 18.01.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/12074 Karar : 2017/18411 Tarih : 28.12.2017

  • HMK 281. Madde

  • Bilirkişi Raporuna İtiraz

Davacı; davalının alacağı için … İcra Müdürlüğünün 2006/3104 Esas sayılı icra dosyası ile aleyhine takip başlattığını, davacının maaşından kesintilerle borcun ödendiğini, ancak borcun bitmesine rağmen maaştan kesintilerin devam ettiğini, 4.973,56 TL tahsilatının fazladan yapıldığını, fazladan tahsilat için başlatılan takibe davalının haksız olarak itiraz ettiğini belirterek, itiraz iptaline, takibin devamına ve %20`den az olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı; fazladan tahsilat yapılmadığını belirterek, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece; son iki bilirkişi raporu dikkate alındığında fiilen fazla tahsilat yapılmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş,

hüküm süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

HMK 266.maddesi hükmüne göre, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren konularda bilirkişi oy ve görüşünün alınması zorunludur.

Genel hayat tecrübesi ve kültürünün sonucu olarak herkes gibi hakimin de bildiği konularda bilirkişi dinlenmesine karar verilemeyeceği gibi, hakimlik mesleğinin gereği olarak hakimin hukuki bilgisi ile çözümleyebileceği konularda da bilirkişi dinlenemez. Her halde seçilecek bilirkişinin mesleği itibarıyla konunun uzmanı olması gerekir.

HMK’nun 281. maddesinde, tarafların, bilirkişi raporunda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilecekleri; mahkeme, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden ek rapor alabileceği; ayrıca gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse, yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla, tekrar inceleme yaptırabileceği açıklanmıştır

Bilirkişiler, raporlarını hazırlarken raporun dayanağı olan somut ve özel nedenleri bilimsel verilere uygun olarak göstermek zorundadır. Bilirkişi raporu aynı zamanda Yargıtay denetimine de elverişli olacak şekilde bilgi ve belgeye dayanan gerekçe ihtiva etmelidir. Ancak bu şekilde hazırlanmış raporun denetimi mümkün olup, hüküm kurmaya dayanak yapılabilir.

Bilirkişi raporu kural olarak hâkimi bağlamaz. Hâkim, raporu serbestçe takdir eder. Hâkim, raporu yeterli görmezse, bilirkişiden ek rapor isteyebileceği gibi gerçeğin ortaya çıkması için önceki bilirkişi veya yeniden seçeceği bilirkişi vasıtasıyla yeniden inceleme de yaptırabilir. Bilirkişi raporları arasındaki çelişki varsa hâkim çelişkiyi gidermeden karar veremez.

Mahkemece alınan birinci bilirkişi raporunda davalının 925,00 TL fazla tahsilat yaptığı, davacının fazladan ödediği ancak davalının tahsil etmediği bedelin 3.236,00 TL olduğu, ek bilirkişi raporunda davalının fazla tahsilatının 1.850,57 TL olduğu, davacının fazla ödemesinin 3.236 TL olduğu, ikinci bilirkişi raporunda davalının halen 126,97 TL alacaklı olduğu, davacının fazla ödemesi olmadığı, üçüncü bilirkişi raporunda ise iki alternatifli sonuç şeklinde düzenlendiği, kesinleşen … İcra Hukuk Mahkemesinin 2012/54 Esas sayılı dosyasındaki bilirkişi raporuna göre ödemeler dikkate alınırsa 3.164,55 TL fazla ödeme yapıldığı veya 20.10.2010’a kadar yapılan ödemeler esas alınırsa fazla ödeme olmadığı belirtilmiştir.

Hâl böyle olunca, mahkemece; yukarıda açıklanan hukukî ve maddî olgular gözetilerek, öncelikle dosyanın önceki bilirkişiler dışında uzman bilirkişiye verilmesi ve raporlar arasındaki çelişkiyi giderecek, hükme dayanak rapora ilişkin davacı vekili itirazlarını da karşılar şekilde; somut verilere dayalı, gerekçeli, taraf ve Yargıtay denetimine elverişli bilirkişi raporu alınması, davacı tarafından icra dosyasına yapılan ödemelerin ve davalı tarafından tahsil edilen ödemelerin tespiti ile hasıl olacak sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK`nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nun 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 28.12.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/1711 Karar : 2017/3417 Tarih : 12.10.2017

  • HMK 281. Madde

  • Bilirkişi Raporuna İtiraz

Dava, tıbbi kurallara aykırı diş tedavisinden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine dair olup, mahkemece davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine dair verilen karar, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

1-)Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere göre; davalıların tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2-)Davacının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine gelince: davacı vekili; müvekkilinin çenesinin sağ kısmında ağzını hareket ettirdiğinde aradaki kemik çıkıyormuş gibi ses gelmesi nedeniyle, davalı doktorun medyada Profesör ünvanı kullanarak yaptığı reklamların da etkisiyle, onun çalışıp işlettiği, davalı şirkete ait muayenehaneye gittiğini, davalı doktorun müvekkiline; kökünde kist bulunan dişinin çekilip yerine greft konularak implant yapılması gerektiğini söyleyerek, yaptığı uygulama sonucunda, davacının sinüslerinden iltihap aktığını, davalıya ulaşamayınca, memleketindeki bir diş doktoruna danışıp antibiyotik aldığını, randevu günü davalı tarafından dikişleri alınarak bir kısım dişlerinin de kesilip, bir kısmının çekildiğini, muhasebeye gönderildiğinde 14 adet zirkonyum diş için 19.800,00 TL istendiğini, tedavi başlangıcında 6.000,00 TL’ye anlaştıkları için miktara itiraz edince, doktorun tedavi süreci ve bedeli hakkında bilgilendirmeyi unttuklarını, bu hata yüzünden kendisine işi 18.000,00 TL`ye yapacaklarını, isterse başkasına yaptırabileceğini, geçici diş parası da almayacağını söylediğini, müvekkiline vaad edilen tedavi yapılmadığı gibi, zorunluluk yok iken dişlerinin izinsiz çekilip kesildiğini, çenesinden ses gelmeye devam ettiğini, kesilen dişler sebebiyle de yemek yemekte acı ve güçlük çektiğini, sızlama ve hassasiyet olduğunu, fazlaya dair haklarını saklı tutarak şimdilik; yaptığı harcamalar için 7.000,00 TL maddi, 20.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken müteselsilen tahsilini istemiştir.

Davalılar vekili; davacıya gerekli bilgilendirme ve uyarılar yapılarak, rızası alınıp gerekli tedavilerin yapıldığını, randevuya geç geldiğini, başlangıçta ödediği 6.000,00 TL`ye tüm tedaviyi yaptırmak istediğini, oysa porselen hazırlıkları ile geçici kronların hariç tutulduğunu, bu yüzden anlaşmazlık çıktığını, şikayeti üzerine … Diş Hekimleri Odasının tıbbi kurallara uygunsuzluk olmadığından soruşturmaya yer olmadığına karar verdiğini, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Yargılama sırasında Dişçilik fakültesinden iki profesör bir yardımcı doçent öğretim üyelerinden oluşturulan bilirkişi kurulundan alınan raporda özetle; ….1-Azı dişinin kökünde kist olduğu söylenen hastaya çekimle birlikte sinüs mukozasının perforasyonu sebebiyle greft konduğu, bu işlemin maksiller sinüs enfeksiyonuna neden olduğu, bu sonucun baştan bilinmesi gerektiği, diş çekimi, greftleme, implant ücretinin peşin alındığı, oysa bu yerde implant yapılmasının mümkün olmadığı, tedavinin baştan yanlış planlandığı, ayrıca hastaya periodontal tedavi ile dikişler alınırken her dört segmentte alt, üst, sağ, sol, dolgulu olan dişlerine porselen kron yapılmak üzere kesim yapıldığı, sadece bu açıdan bilgilendirme dışında hatalı işlem olmadığı, hastanın halen geçici dişlerini kullandığı…. bildirilmiştir. Mahkemece diş hekimi bir bilirkişiden alınan hesaplama raporu ile hatalı tıbbi müdahalenin varlığı kabul edilerek, dinlenen tanık beyanları ve tüm deliller değerlendirilmek suretiyle; dişlerin eski hale getirilebilmesi için 6.255,00 TL maddi tazminata, bedensel bütünlüğün zedelenmesi sebebiyle de 2.000,00 TL manevi tazminata hükmolunmuş, karar taraflarca temyize getirilmiştir.

6098 Sayılı TBK’nın 49. maddesine göre “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren bu zararı gidermekle yükümlüdür.” Aynı Kanun`un 54. maddesinde bedensel zararlar: Tedavi giderleri, kazanç kaybı, çalışma gücü kaybı veya azalması, ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar, şeklinde gösterilmiştir. 56. maddesinde; …hakim olayın özelliğine göre zarar görene manevi zarar adı ile, bir miktar paranın ödenmesine karar verebilir… düzenlemeleri bulunmaktadır. Yardımcı kişilerin fiillerinden sorumlulukla ilgili 116. maddede zincirleme sorumluluğu yer verilmiştir.

Uyuşmazlık tedavi amaçlı tıbbi müdahaleden kaynaklanmış olup, taraflar arasında vekâlet ilişkisinin mevcut olduğu ve TBK`nın 502 vd. maddeleri uyarınca; vekil olan doktorun sadakat ve özen borcunun bulunduğu, hükme esas alınan bilirkişi raporuna göre, tedavinin tıbbi usüllere ve kurallara aykırı yapıldığı anlaşıldığından, doktorun tedavi ücreti ve iş bedeline hak kazanmadığı gibi, yaptığı müdahale sonucu ortaya çıkan zararın giderilmesi için, davacı yeniden tedavi masrafı yapmış olduğundan, davalılara ödediği tedavi bedelinin tamamı ile vekâlet görevinin tam olarak yerine getirilmemiş olması nedeniyle zararının giderilmesi için yapılması gereken tedavi masraflarını; yapıldığı yıl mahalli piyasa rayiçleri ile talep edebilir.

Bu halde mahkemece yeniden seçilecek konusunda uzman teknik bilirkişiden, davacının istemekte haklı olduğu, davalıya ödediği bedel ile ayıplı ifa nedeni ile uğranılan zararın ve davalının maruz kaldığı, dişindeki eksilme ve kesilmelerin eski hale getirilmesi veya tedavisi için gerekli giderler ve bu tedavi süresi içerisinde yaptığı ulaşım giderlerinin mahalli piyasa rayiçleri ile hesaplattırılıp hüküm altına alınması gerekir.

Ayrıca davalıların özensiz ve tıbbi kurallara aykırı davranışları nedeni ile davacının cismani zarar gördüğü açık olup manevi tazminat istemekte haklıdır. Manevi tazminat adalete uygun olmalıdır. Bu para tutarı aslında ne ceza ne de tazminattır. Çünkü mamelek hukukuna dair zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi, kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine zarara uğrayanda bir huzur duygusu uyandırmayı, aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden, tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O halde bu tazminatın sınırı, onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gereken kadar olmalıdır.

Yine 22.06.1966 tarih ve 1966/7 Esas, 1966/7 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararlarında açıklandığı gibi hakim manevi tazminat miktarında takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Hükmedilecek tazminatın zenginleştirici olmamasına, felaketi özlenir hale getirmemesine, sadaka mahiyetinde kalmamasına dikkat edilmelidir.

Gerekli olmadığı halde kesilen dişlerin sayısı, uğradığı cismani zarar ve acı ile tedavi süreci, davalıların kusurlu eylemleri dikkate alındığında; davacıya yükletilecek bir kusur da bulunmadığına göre, hükmedilen manevi tazminat tutarı çok azdır. TMK`nın 4. maddesi de dikkate alınarak davacı yararına uygun ölçüde manevi tazminat tayini gerekir.

Mahkemece HMK`nın 281. maddesi hükmüne göre, konusunda uzman bilirkişiden, gerekçeli ve denetime elverişli rapor alınarak davanın sonuçlandırılması gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, kararın davacı yararına bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda 1. bentte açıklanan sebeplerle davalıların tüm, davacının 2. bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddine, 2. bentte açıklanan sebeplerle kararın temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, ödenen temyiz peşin harcının istenmesi halinde temyiz eden davacıya iadesine, aşağıda yazılı bakiye 575,85 TL temyiz ilâm harcının temyiz eden davalılardan alınmasına, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 12.10.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/1238 Karar : 2017/3744 Tarih : 14.06.2017

  • HMK 281. Madde

  • Bilirkişi Raporuna İtiraz

Davacı vekili, müvekkili şirkete ait iş makinesinin “Makine Kırılması Sigorta Poliçesi” ile davalı … şirketine sigortalandığını, iş makinesinin arızalanması üzerine aracın teknik servise verildiğini ve hasar ihbarında bulunulduğunu, hasara ilişkin olarak 77.819,25 TL’lik fatura düzenlendiğini, bunun davalı şirkete bildirildiğini, davalı şirketin hasarın teminat kapsamının dışında olması sebebiyle tazminat ödemediğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 69.990.00 TL’nin ihbar tarihi olan 09/12/2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, dava konusu hasarın poliçe teminat kapsamında olmadığını, sigortanın genel şartlarında makinelerin normal işlemesinden ve mutad kullanılmasından doğan aşınma ve yıpranmalardan kaynaklanan hasarların poliçe teminatı dışında kalacağının belirtildiğini, dava konusu hasarın iş makinesinin mutad kullanımından ve yıpranmasından kaynaklandığını, istenilen tazminat bedelinin fahiş olduğunu savunarak davanın reddini talep etmiştir.

Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davacı şirkete ait iş makinesinin davalı … şirketine makine kırılması sigorta sözleşmesi ile sigortalandığı, sigortalanan iş makinesinin zamanında hidrolik yağının değiştirilmemesi nedeniyle hasarlandığı, zamanında bakım yapılmaması nedeniyle kusurun davacıda olduğu ve hasarın sigorta poliçesinin özel şartları gereğince teminat dışı kaldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

1- Dava, sigortalı iş makinesinde meydana gelen hasar nedeniyle sigorta şirketi tarafından ödenen tazminatın rucüen tahsili istemine ilişkindir.

HMK 281.maddesine göre taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler.

Ayrıca, 6100 sayılı Kanun’un 184. maddesine göre, hakim tarafların iddia ve savunmalarıyla toplanan delilleri inceledikten sonra, duruşmada hazır bulunan taraflara tahkikatın tümü hakkında açıklama yapabilmeleri için söz verir. Mahkeme tarafların tahkikatın tümü hakkındaki açıklamalarından sonra, tahkikatı gerektiren bir husus kalmadığını görürse, tahkikatın bittiğini taraflara tefhim eder.

Tahkikatın bittiğinin tefhiminden sonra, sözlü yargılama aşamasına geçileceği konusunda şüphe yoktur. Burada açıklığa kavuşturulması gereken husus, tahkikatın bittiğinin tefhim edildiği celseden sonra, sözlü yargılama ve hüküm için yeni bir gün tayininin zorunlu olup olmadığı hususudur.

Sözlü yargılama 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanun’unun 186. maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde, “Mahkeme, tahkikatın bitiminden sonra, sözlü yargılama ve hüküm için tayin olacak gün ve saatte mahkemede hazır bulunmalarını sağlamak amacıyla iki tarafı davet eder. Taraflara çıkartılacak olan davetiyede, belirlenen gün ve saatte mahkemede hazır bulunmadıkları takdirde yokluklarında hüküm verileceği hususu bildirilir. Sözlü yargılamada mahkeme, taraflara son sözlerini sorar ve hükmünü verir.” hükmünü amirdir.

Bu maddede, taraflara davetiye çıkarılacağı belirtilmiş ise de, HMK’nın 184. maddesine uygun olarak, tarafların tamamının hazır olduğu yargılama sırasında, hakim, tarafların iddia ve savunmalarıyla toplanan delilleri inceledikten sonra, taraflara tahkikatın tümü hakkında açıklama yapabilmeleri için söz verip, tarafların bütün tahkikat hakkındaki açıklamalarını dinleyip, tahkikatı gerektiren bir hususun kalmadığını belirledikten sonra, yüzlerine karşı tahkikatın bittiğini tefhim etmişse, sözlü yargılama hakkında da görüşlerini sorması gerekir.

Tahkikatın bittiğinin tefhim edildiği duruşmada, taraflardan bir kısmının hazır olmaması veya hazır olan taraflardan biri ya da tamamının, mahkemeden sözlü yargılama için duruşma günü tayin edilmesini istemeleri halinde, sözlü yargılama için HMK’nın 186. maddesine uygun olarak duruşma günü belirlenmesi ve bu durumun duruşmada olmayan taraflara meşruhatlı davetiye tebliğ edilmesi gerekir.

Tahkikatın bittiğinin tefhim edildiği duruşmada, tarafların tamamının hazır ve sözlü yargılama için yeni duruşma günü verilmesini istemediklerini beyan etmeleri halinde, bu husus duruşma tutanağına yazıldıktan sonra, sözlü yargılamaya geçilir, taraflara HMK’nın 186/2. maddesine göre son sözleri sorulur, son sözleri dinlendikten sonra, mahkeme hükmünü verir.

Somut uyuşmazlıkta, hükme esas alınan bilirkişi raporu taraf vekillerine 11.07.2014 tarihli celsede teslim edilerek tebliğ edilmiştir. Bilirkişi raporuna itirazlarını sunmak üzere taraf vekillerince süre talep edilmiş olmasına rağmen mahkemece, bilirkişi raporuna itiraz hakkı tanınmadan karar verilmiştir. Ayrıca, mahkemece, taraf vekillerinin sözlü yargılama için yeni duruşma günü verilmesi hususunda beyanları alınmamış, sözlü yargılamaya geçildiği belirtilmeden duruşmanın bittiği belirtilerek hüküm verilmiştir. Bu suretle, HMK’nın 281 ile 184 vd. maddelerinde belirtilen usullere uyulmadan hüküm kurulması savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olduğundan, adil yargılanma hakkı ile hukuki dinlenilme hakkına aykırıdır. Mahkemece, bu hususlar nazara alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, hükmün bozulması gerekmiştir.

2-Bozma sebep ve şekline göre, davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 14.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/21418 Karar : 2017/9928 Tarih : 6.06.2017

  • HMK 281. Madde

  • Bilirkişi Raporuna İtiraz

A) Davacı İsteminin Özeti:

Davacı vekili, iş akdinin haksız ve bildirimsiz olarak sona erdirildiğini öne sürerek kıdem tazminatı, fazla çalışma ve genel tatil ücreti alacaklarının tahsilini talep etmiştir.

B) Davalı Cevabının Özeti:

Davalı, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti ve Yargılama Süreci:

Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Bu karar Yargıtay 7. Hukuk Dairesi’nin 2014/20226 E., 2015/15836 K. sayılı ilamı özetle:

1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine,

2-Somut olayda, Mahkemece davalının ek rapor aldırılması istemi reddedilerek davacı tanığının beyanı doğrultusunda davacının kış mevsiminde (Nisan-Eylül arası dönem) 08.00-19.30 arası 11.5 saat , 1.5 saat ara dinlenme ile haftada 15 saat fazla çalışma yaptığı, yaz mevsiminde (Nisan-Eylül arası dönem) ise fiilen 12 saat -1.5 saat ara dinlenme ile haftada 18 saat fazla çalışma yaptığı, dini bayramların ilk günü hariç genel tatil günlerinde çalıştığı kabul edilerek hazırlanan bilirkişi raporu hükme esas alınmış ve fazla çalışma ve genel tatil ücreti alacaklarının tanık beyanı ile ispatlanmış olması nedeniyle bu alacaklardan %30 hakkaniyet indirimi yapılmıştır.

Davalıya dava dilekçesinin tebliğ edildiği tebligat belgesinde ‘‘delil olarak gösterdiğiniz belgeleri dilekçenize ekleyerek vermeniz, başka yerden gelecek belgelere ilişkin gerekli bilgileri vermeniz, bu hususları yerine getirmediğiniz takdirde ancak ön inceleme aşamasında bu eksiklikleri tamamlayabileceğiniz aksi halde bu delillerden vazgeçmiş sayılacağınız ihtar olunur’’ şerhi düşülmüş olup, davalı 23.7.2013 tarihinde sunduğu cevap dilekçesinde delil olarak işyeri şahsi dosyasına ve sonradan isimlerini bildireceği tanık deliline ve her türlü delile dayanmıştır. Basit yargılama usulünde savunmanın genişletilmesi yasağı cevap dilekçesi ile başlamaktadır. Davalı cevap dilekçesinde işyeri şahsi dosyası ve tanık deliline dayanmıştır. Yargılama aşamasında ise davalıya tanığının ismini bildirmesi ve delillerini hasretmesi için kesin bir süre verilmemiştir. Davalı, parmak okutma sistemine ilişkin belgelerin bir kısmını ve tanığının ismini hükme esas alınan bilirkişi raporuna itiraz dilekçesine ek olarak sunmuş olup usulüne uygun ve süresinde bildirilmiş bu delillerin dikkate alınması gerekmektedir.

Mahkemece davalının ismini bildiridiği tanığı dinlenmiş; tanık, yaz ve kış mevsiminde 08.00-18.00 saatleri arası haftanın 6 günü yarım saat mola ile çalıştıklarını, Cumhuriyet bayramı ve dini bayramlar dışında genel tatil günlerinde çalıştıklarını beyan etmiştir. Ne var ki, mahkemece davalının, tanığının beyanı ve sunduğu kayıtlar da dikkate alınarak ek rapor hazırlanması için dosyanın bilirkişiye gönderilmesi talebi reddedilerek hüküm kurulmuştur.

Mahkemece, davacı tarafından doğruluğuna itiraz edilmeyen parmak okutma sistemi kayıtlarının sunulduğu dönem için bu kayıtlara göre hesaplama yapılması, kayıt sunulmayan dönem için ise davalı tanığının beyanı da dahil tüm deliller birlikte değerlendirilerek hesaplama yapılması için dosya yeniden bilirkişiye gönderilmeli, kayıt sunulan dönem için takdiri indirim yapılmaması gerektiği gözetilmeli ve sonucuna göre bir karar verilmelidir.” gerekçesiyle bozulmuştur.

Mahkemece bozmaya uyularak davanın kabulüne karar verilmiştir.

D) Temyiz:

Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.

E) Gerekçe:

Yargılama sırasında davalı vekili 17.03.2017 tarihli soyut, meşru bir mazereti içermeyen ve masrafta eklemeyen dilekçesiyle “iş yoğunluğu sebebiyle” duruşmaya saatinde katılamayacağını belirterek duruşmanın başka güne ertelenmesini talep etmiştir.

Mahkemece, 17.03.2017 tarihli oturumda davacı vekilinin de karşı çıktığı meşru olmayan ve masraf içermeyen mazaretin kabulüne karar verildiği halde dava sonuçlandırılmıştır.

Davalı vekilinin mazeretinin kabul edilmesi karşısında yeni duruşma günü belirlenip tebliğ edilmeden karar verilmesi hatalıdır.Ayrıca bilirkişi raporu davalı vekiline 10.03.2017 tarihinde tebliğ edilmiş olup, davalının HMK.nun 281. maddesinde belirtilen itiraz süresi dolmadan karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.

F) SONUÇ:

Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 06.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/9865 Karar : 2017/6873 Tarih : 19.04.2017

  • HMK 281. Madde

  • Bilirkişi Raporuna İtiraz

A) Davacı İsteminin Özeti:

Davacı vekili; davacı işçinin 01.07.2013 tarihinden itibaren işçi temini sağlayan davalı … aracılığı ile diğer davalı …. bünyesinde … Team Leader ve son 6 ay ise … Hizmet Projesinde Ödeme Takip Sorumlusu olarak istihdam edildiğini, iş sözleşmesinin projedeki İşlerin azalması ve davacı işçiye uygun yeni pozisyon bulunmaması gerekçesi ile feshedildiğini, davalılar arasındaki ilişkinin asıl işveren alt işveren ilişkisi unsurlarını içermediğinden muvazaalı olduğunu, davalı …. şirketinin telekomünikasyon işiyle iştigal ettiğini ve …. gibi büyük firmaların altyapı ve teknik desteklerini sağladığını, dolayısıyla hizmet verdiği tüm projeleri davalı …. şirketinin yönettiğini ve her türlü araç, gereç ve ekipmanları da sağladığını, projelerin tamamında emir ve talimatların …. yöneticileri tarafından gerçekleştirildiğini, davacı işçinin tüm çalışma süresi boyunca davalı …. merkezinde çalıştığını, tüm izin ve mesai koşullarının …. tarafından belirlendiğini, bu nedenlerle başından beri …. şirketinin işçisi sayılması gerektiğini, aynı işin başka projeyle eş zamanlı olarak asıl işveren …. nezdinde devam ettiği halde projelerdeki işlerin azalması gerekçesi ile işine son verilmesinin haksız ve kötü niyetli olduğunu beyanla; feshin geçersizliğine ve müvekkilinin işine iadesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

B) Davalı Cevabının Özeti:

… Danışmanlık Hizmetleri Ltd. Şti. vekili; davacı işçinin iş sözleşmesi süresince …. şirketi nezdinde ve işyerinde çalıştığını, davalı şirket bordrosunda görünmesinin ….`ye verilen danışmanlık hizmetinin gereğinden kaynaklandığını, davalı şirkete husumet yöneltilemeyeceğini, müvekkili şirket ile diğer davalı …. arasında imzalanan hizmet sözleşmesi uyarınca …. nezdinde çalışan işçilerin maaş, sigorta, prim, muhtasar vergiler ve diğer özlük işlerinin gerektirdiği ödemelerin yapılması ve gerekli belgelerin düzenlenerek ilgili kurumIara davalı şirket tarafından sunulmasının kararlaştırıldığını, davalılar arasındaki ilişkinin muvazaalı değil bordrolama ve danışmanlık hizmeti sunum ilişkisi olduğunu, başka mahkemelerde açılan benzer davaların kendileri açısından husumet yönünden reddedildiğini, davacı işçinin iş sözleşmesine asıl işvereni … şirketinin talimat ve gördüğü gerek doğrultusunda, geçerli nedenle son verildiğini beyanla; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

… Telekomünikasyon Dış Ticaret Ltd. Şti. vekili cevap dilekçesinde özetle, davacı işçinin … şirketi tarafından istihdam edildiğini, müvekkili şirketin ….’den aldığı … Hizmet alt projesinde de diğer davalı … şirketinden danışmanlık ve mühendislik hizmeti aldığını, davacı işçinin de bu kapsamda … tarafından davalı şirkete ait alt proje kapsamında ödeme takip sorumlusu pozisyonunda destek sağlamak üzere istihdam edildiğini, asıl işverenin … şirketi olduğunu, dolayısıyla davalı …. şirketine husumet yöneltilemeyeceğini, bir an için davalı şirket asıl işveren olarak kabul edilse dahi geçerli sebeple feshin söz konusu olduğunu, davacı işçinin son dönemde yalnızca ….’den alınan projede çalıştığını, söz konusu projenin ise an itibariyle sona erdiğini, sunulan proje grafiklerine de bakıldığında davalı şirketin bu projede artık çalışan istihdam etmesine olanak bulunmadığını, bununla birlikte davalı şirket tarafından projenin biteceğinin öngörülmesi üzerine fesih imkanlarına başvurulduğunu, tüm personel için uygun bir bölüm bulunması halinde geçiş imkanı tanındığını, bu çerçevede 9 personelin şirket içi başka bölümlere geçişinin yapıldığını, 2014 yılı boyunca mevcut personele yeni iş imkanları yaratılmaya çalışıldığını, buna rağmen yeni iş alanlarının yaratılamadığını, 2015 yılında ise diğer davalı … şirketine projelerin sonlandırıldığının bildirildiğini, işletme dışı etkilerden kaynaklanan ekonomik nedenlerle geçerli nedenle iş sözleşmesinin feshedildiğini, bununla birlikte bir an için asıl işveren olduğu kabul edilse dahi haklı sebeple fesih hakkının bulunduğunu, davacı işçinin görevini gereği gibi yerine getirmemesi nedeniyle davalı şirketin maddi zarara uğramasına neden olduğunu, konuyla ilgili olarak davacı işçinin asıl işvereni diğer davalı … tarafından 19.11.2014 tarihinde savunmasının talep edildiğini ve sonuç olarak iş sözleşmesinin 16.01.201S tarihinde … şirketi tarafından feshedildiğini beyanla; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacının bordrolama şirketi olarak hizmet veren davalı … nezdinde sigortalı gösterilerek davalı …’ye ait işyerinde bu şirketin emir ve talimatlarıyla çalıştığı, davacının başından beri … işçisi olduğu iş sözleşmesinin ise … tarafından sona erdirildiği, davacının asıl işvereni olan … tarafından yapılan usulü uygun fesih bulunmadığı buna göre iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedene dayanmadığından davacının davalı … nezdinde işe iadesine işe iadenin mali sonuçlarından davalıların müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulmalarına karar verilmiştir.

D) Temyiz:

Kararı davalılar temyiz etmiştir.

E) Gerekçe:

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 27. maddesinde yer bulan “Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir.

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 281. maddesinin birinci fıkrasında bilirkişi raporuna itiraz süresinin bilirkişi raporunun tebliğ tarihinden itibaren iki hafta olduğu hükme bağlanmıştır.

Mahkemece yargılama sırasında aldırılan bilirkişi raporu davalı … Telekomünikasyon Dış Tic. Ltd. Şti vekiline 28.12.2015 tarihinde tebliğ edilmiştir. Ancak mahkemece davalı tarafın itiraz süresinin dolması beklenmeksizin 30.12.2015 tarihinde karar verilmiştir. Bu durum hukuki dinlenilme hakkının ihlali olup kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.

F) SONUÇ:

Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenden dolayı ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ Esas : 2016/9823 Karar : 2017/2991 Tarih : 11.04.2017

  • HMK 281. Madde

  • Bilirkişi Raporuna İtiraz

Dava, ödeme emrinin iptali talebine ilişkindir.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya kapsamından, 17/03/2016 tarihli celsede davacı vekilinin sunduğu mazeret dilekçesinin kabul edildiği, hukukumuzda bulunmamasına rağmen masraf verilmediğinden yeni duruşma gününün kalemden ya da UYAP kanalı ile öğrenilmesine karar verildiği, davacı vekilinin katılmadığı 18/04/2016 tarihli celsede ise, celse arasında dosyaya giren bilirkişi raporu davacı tarafa tebliğ edilmeksizin, davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.

Savunma hakkı Anayasanın 36. maddesinde güvence altına alındığı gibi, karar tarihinde yürürlükte bulunan HMK’nın 27. maddesinde de hüküm altına alınmıştır. Yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı, hukuki dinlenilme hakkını teminat altına almıştır. Mahkemece; taraflara usulüne uygun davetiye çıkarılması, bu yolla tarafların duruşmada hazır bulunmalarının ve savunma yapabilmelerinin sağlanması yasal bir zorunluluk ve hukuki dinlenilme hakkının gereğidir.

Yine, 6100 sayılı HMK’nun 280. maddesinde, bilirkişi raporunun birer örneğinin taraflara tebliğ edileceği; aynı Kanun’un 281. maddesinde, tarafların bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebileceği hükme bağlanmıştır.

Somut olayda, davacı vekilinin mazereti kabul edildikten sonra dosyada yeterli gider avansı bulunmasına karşın masraf bulunmadığından bahisle yeni duruşma gününün kalemden veya UYAP’dan öğrenilmesine karar verilmesi, yeni duruşma günü davacı tarafa tebliğ edilmeksizin açılan ve davacı tarafın katılmadığı 18/04/2016 tarihli celsede ise, davacı tarafa tebliğ edilmeyen bilirkişi raporuna itibar edilerek hukuki dinlenilme hakkını ihlal edecek şekilde davanın reddine karar verilmesi hatalı olmuştur.

Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ:Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, sair yönlerin incelenmesine şimdilik yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 11/04/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ Esas : 2017/1895 Karar : 2017/5156 Tarih : 3.04.2017

  • HMK 281. Madde

  • Bilirkişi Raporuna İtiraz

Alacaklı tarafından kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile başlatılan icra takibinde örnek 10 numaralı ödeme emrinin tebliği üzerine, borçlu keşidecinin İİK`nun 168/3. maddesinde öngörülen yasal sürede icra mahkemesine yaptığı başvuruda; takip dayanağı bono üzerindeki imzanın kendisine ait olmadığını ileri sürerek takibin durdurulmasını istediği, mahkemece, istemin reddine karar verildiği anlaşılmıştır.

Dosya kapsamının incelemesinde; takibe konu bono ile ilgili olarak;

… Cumhuriyet Başsavcılığı’nca aldırılan 06.03.2014 tarihli … Laboratuar Müdürlüğü… Raporu başlıklı belgede; takibe konu bonoda keşideci imzasının aidiyeti hakkında müspet veya menfi bir kanaat beyanının mümkün olmadığı, mahkemece aldırılan ve Adli Tıp Kurumu’nca tanzim edilen 25.02.2015 tarihli raporda; takibe konu bonoda keşideci imzasının itiraz eden borçlunun eli ürünü olup olmadığı yönünde bir tespite gidilemediği, yine mahkemece aldırılan 21.08.2015 tarihli üçlü bilirkişi raporunda ise; itiraz eden borçlu adına atılı bulunan imzaların, itiraz eden borçlunun elinden çıkması mümkün ve muhtemel olarak değerlendirilmiştir.

Senetteki imzanın borçluya ait olduğunu ispat külfeti, senet elinde olup takibe başlayan ve imzanın borçluya ait olduğunu iddia eden alacaklıya aittir (HGK. nun 26.04.2006 tarih ve 2006/12-259 E., 2006/231 K. sayılı kararı).

Dosya kapsamında bulunan 06.03.2014 tarihli ve 25.02.2015 tarihli bilirkişi raporlarında; takibe konu senetteki imzaların, itiraz eden borçluya ait olup olmadığının tespit edilemediği, 21.08.2015 tarihli bilirkişi raporunun da kesin kanaat içermediği, dolayısıyla bahse konu bilirkişi raporlarına göre takibe konu bonodaki imzanın borçluya ait olduğu hususu ispat yükü kendisinde olan alacaklı tarafından ispatlanamadığı gibi, son tanzim edilen 21.08.2015 tarihli bilirkişi raporunun 21.09.2015 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen, alacaklı vekilinin HMK 281/1. maddesine göre, bilirkişi raporunun tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde yapmış olduğu 23.09.2015 tarihli itirazında yeni bir bilirkişi incelemesi de talep etmediği görülmüştür.

O halde mahkemece, imzaya itirazın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile itirazın reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.

SONUÇ:

Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/10021 Karar : 2017/521 Tarih : 22.02.2017

  • HMK 281. Madde

  • Bilirkişi Raporuna İtiraz

Davacılar vekili, müvekkilleri ile yüklenici davalılar arasında imzalanan 30.05.2007 tarihli arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi gereği taşınmaz üzerinde 2 bodrum + Zemin ve 7 normal kat olmak üzere toplam 10 kattan oluşacak bina yapılmasının kararlaştırıldığını, davalının sözleşmedeki tüm işleri yerine getirdiğini, ancak sözleşmenin dışında ilave bir kat daha yapıldığını, müvekkillerinin inşaatın bitiminden sonra durumu fark ettiklerini ve 8. katta 29, 30 ve 31 no’lu bağımsız bölümlerin fazladan yapılmış olduğunu ve müvekkillerine pay verilmediğini ileri sürerek, 29, 30 ve 31 no’lu çatı arası dubleks dairelerin tapu kayıtlarının iptali ile arsa payları oranında müvekkilleri adına tapuya kayıt ve tesciline, bu talebin mümkün olmaması halinde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak koşulu ile rayiç bedellerinin faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılar vekili, davacıların kendilerine düşen daireleri 2009 yılında teslim aldıklarını, aradan 3-4 yıl geçtikten sonra dava açılmasının hakkın kötüye kullanılması olduğunu, davalı şirkete husumet yöneltilemeyeceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamından; davacılar ve dava dışı arsa sahiplerinin maliki olduğu 3 ve 4 parseller üzerinde, 2 Bodrum + Zemin + 7 kattan oluşan bina yapılması için arsa sahipleri ile, davalılardan … arasında, 30.05.2007 tarihli sözleşme imzalandığı, yüklenici olarak Günpınar İnş. Emlak San. ve Tic. Ltd. Şti. tarafından inşaatın yapılıp tamamlandığı, ilave olarak 1 kat daha yapılıp binanın toplam 2 Bodrum + Zemin + 8 kat şeklinde yapıldığı, fazladan 29, 30 ve 31 no’lu çatı arası dairelerin oluşturulduğu ve üçüncü kişilere satıldığı, somut olayda, sözleşmede kararlaştırılan daire sayısından fazla bağımsız bölüm yapıldığı ve arsa sahiplerine pay verilmediğine göre davacıların fazla yapılan taşınmazdan pay talep etme hakkına sahip bulunduğu ve sözleşmedeki paylaşım oranı göz önüne alınarak tazminat hesaplamasının yapıldığı, taşınmazların üçüncü kişilere satıldığı anlaşıldığından, tescil olanağı bulunmamakla buna yönelik talebin reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle, tapu iptali ve tescil isteminin reddine, tazminat isteminin kabulü ile, 10.000,00 TL alacağın dava tarihi 12.04.2013 tarihinden itibaren, 101.720,00 TL alacağın ıslah tarihi 26.11.2014 tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir.

Kararı, davalılar vekili temyiz etmiştir.

Dava, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat istemine ilişkindir.

1- Özel hukukta alacağın sebebi; sözleşme, haksız fiil ve sebepsiz zenginleşme olmak üzere üç noktadan kaynaklanmaktadır. Arsa sahipleri ile davalılardan Nafiz arasında arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi yapılmış olup, davalı şirketin ise, resmi işlemlerde yapı müteahhidi olduğu görülmüştür. Mahkemece, davalı şirketin sözleşmenin tarafı olmamasına rağmen hangi hukuki sebepten ötürü tazminattan sorumlu olduğu doyurucu ve yeterli gerekçeyle açıklanmadan karar verilmesi hatalı olmuştur.

2- 6100 sayılı HMK’nın 266/1. maddesi “Mahkeme, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir” hükmünü içermektedir. Aynı Kanun’un 282. maddesinde belirtilen bilirkişinin oy ve görüşünün hakimi bağlamayacağı ve hakimin bilirkişi raporunu serbestçe takdir edeceği yönündeki hüküm, HMK’nın 281. madde hükmü karşısında hakim bilirkişi raporunu yeter derecede kanaat verici bulmazsa bilirkişiden ek rapor ya da sözlü açıklama alabileceği veya yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırabileceği şeklinde anlaşılmalıdır. Kaldı ki, somut uyuşmazlık, çözümünde bilirkişinin rey ve mütalaasına başvurulmasını zorunlu kılar niteliktedir.

Mahkemece de uyuşmazlık konusu hakkında bilirkişi görüşüne başvurulduğu ve keşif sonucu bilirkişilerden rapor alındığı görülmektedir. Ancak, verilen hüküm, bilirkişi raporunda belirtilen şekilde olmamıştır.

Somut olayda, sözleşme gereği binanın 2 bodrum + zemin + 7 normal kattan olması kararlaştırılmış iken, projesinde ve fiilen 2 bodrum + zemin + 8 kat (çatı arası dubleks) olacak şekilde yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu şekilde inşaat yapılmış ise de, taraflara verilen bağımsız bölümlerin miktar hesabı konusunda bilirkişiler tespitte bulunmuşlardır. Ancak, mahkemece farklı gerekçelerle bilirkişi raporunun aksine karar verilmiştir.

Bu durumda, mahkemece yargılamanın sağlıklı yapılabilmesi ve somut olayın özel ve teknik bilgiyi gerektimesinden dolayı yeniden farklı bilirkişi heyeti oluşturularak, sözleşmede sahipsiz olduğu belirtilen 1/8 hisse konusunda durularak arsa sahiplerine m²’si daha fazla bağımsız bölüm verilmesine rağmen inşaatın ne şekilde 8 kat olarak yapıldığı, sözleşmedeki paylaşım oranının çatı arası dubleks son kattan arsa sahiplerine bağımsız bölüm verilmemesine rağmen dengelemenin ne şekilde olduğu tespit edilip, sonucu itibariyle davacıların fazla yapılan kattan talepte bulunup bulunamayacakları konusunda ayrıntılı, denetime elverişli bilirkişi raporu alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır.

SONUÇ: Yukarıda (1) ve (2) no’lu bentlerde açıklanan nedenlerle, davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davalılar yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 1.480,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalılara verilmesine kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/35945 Karar : 2017/1788 Tarih : 15.02.2017

  • HMK 281. Madde

  • Bilirkişi Raporuna İtiraz

Davacı, davalı mobilya mağazasından bir kaç takım mobilya aldığını ve mobilyaları teslim aldığından itibaren çeşitli arızaların ortaya çıktığını, satın aldığı yer ile görüştüğünü ancak kendisi ile hiç ilgilenilmediğini ileri sürerek, aldığı ürünlerin davalıya teslimi ile bedel iadesini istemiştir.

Davalı, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davacının davasının kabulü ile, davalı … Mobilya Mağazasından almış olduğu, dosya içerisinde mevcut 23/05/2012 tarihli sipariş fişinde nitelikleri ve vasıfları belirtilen mobilyaların satıcıya iadesi ile davacının davalıya ödemiş olduğu 25.000,00 TL’nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.

1-Davacı, davalıdan aldığı ürünlerin, ayıplı olduğu iddiasıyla bedel iadesini istemektedir. Mahkemece, ürünler üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmış ve bilirkişi raporuna göre hüküm tesis edildiği belirtilmiştir. Ne var ki, dosya kapsamı incelendiğinde, bilirkişiden alınan raporun 20.01.2015 tarihli olduğu, uyap sistemine dahi 20.01.2015 tarihinde giriş yapıldığı, ancak aynı gün karar verildiği anlaşılmaktadır. 20.01.2015 tarihli celsede, raporlardan birer suretin celse arası taraflara tebliğ edildiği belirtilmiş ise de, dosya içerisinde bilirkişi raporunun tebliğine ilişkin bir bilgiye rastlanılmamıştır. Oysa, HMK’nun 280. ve 281. maddelerinde bilirkişi raporunun taraflara tebliği hususu düzenlenmiştir. Alınan bilirkişi raporunun davalıya tebliği yapılmayarak, davalının itirazlarını sunması hakkının kısıtlandığı değerlendirilmiştir.

Savunma hakkı Anayasanın 36.maddesinde güvence altına alındığı gibi, karar tarihinde yürürlükte bulunan HMK.nun 27.maddesi hükmüne göre de, davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, başka bir anlatımla, davalıya savunma hakkını kullanma olanağı verilmeden hüküm kurulamaz. Davanın taraflarının, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakları mevcut olup, bu hak çerçevesinde tarafların açıklama ve ispat hakkını kullanabilmeleri gerekmektedir. Hukuki dinlenilme hakkının usul hukukundaki bir diğer yansıması ise, HMK madde 297/ 1-c bendinde yer almış olup buna göre, mahkemelerin gerekçeli kararlarında, tarafların iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi ile sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin belirtilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Davalının tüm bu haklarını kullanabilmesinde, bilirkişi raporunun kendisine tebliğinin önemi büyüktür.

Hal böyle olunca, bilirkişi raporunun usulüne uygun şekilde davalıya tebliği ile varsa itirazlarının da değerlendirilmesi suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

2-Bozma nedenine göre davalının sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenle hükmün davalı yararına BOZULMASINA, 2. bent gereğince davalının sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 1480,00 TL duruşma avukatlık parasının davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, peşin alınan 426,75 TL harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15/02/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. HUKUK DAİRESİ Esas : 2015/4297 Karar : 2016/5285 Tarih : 9.05.2016

  • HMK 281. Madde

  • Bilirkişi Raporuna İtiraz

Kadastro sonucu … Köyü çalışma alanında bulunan 132 ada 32, 55 ve 58 parsel sayılı 8.056.85, 6.106,91 ve 9.148,17 metrekare yüzölçümündeki taşınmazlar 1970 yılında zilyetleri tarafından zilyetliğin terk edildiği gerekçesiyle ham toprak vasfıyla Hazine adına; 101 ada 47 parsel sayılı 1.401,63 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz ise kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle dava dışı Mustafa K… adına tespit ve tescil edilmiştir. Davacı, irsen intikal ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak kendi adına tescil istemiyle dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın 101 ada 47 parsel yönünden feragat nedeniyle 132 ada 32, 55 ve 58 parseller yönünden ise ispatlanamadığı gerekçeyle reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından 132 ada 32, 55 ve 58 parseller yönünden esasa; 101 ada 47 parsel yönünden ise vekalet ücretine yönelik olarak temyiz edilmiştir.

Mahkemece tespit tarihi olan 1999 tarihinden geriye doğru 19 yıl öncesine ait 1980 tarihli ve 7 yıl öncesine ait 1992 tarihli hava fotoğraflarının incelenmesi sonucu, dava konusu taşınmazın sınırlarının belirgin olmadığı, tek düze bir görünümünün anlaşıldığı, dolayısıyla davaya konu taşınmazlarda tespit tarihinden geriye doğru 20 yılı kapsayacak şekilde zilyetliğin sürdürülmediği, taşınmazların tarla olarak kullanılmadığı, dava konusu yeri kapsayan hava fotoğraflarında taşınmazların kullanılmayan boş arazi olduğu, bilimsel esaslara göre hazırlanan jeoloji mühendisi raporundan anlaşılmakla bilimsel verilere göre … mühendisince hazırlanan bilirkişi raporuna uygun düşmeyen tanık ve bilirkişi beyanlarının hükme esas alınamayacağı gerekçesi ile davaya konu 132 ada 32, 55 ve 58 parseller hakkında açılan davanın reddine karar verilmiş ise de; yapılan inceleme ve uygulama hüküm vermeye elverişli bulunmamaktadır. Şöyle ki; her ne kadar dava konusu olan ve Hazine adına kayıtlı bulunan 132 ada 32, 55 ve 58 parsel sayılı taşınmazların geçmiş tarihli hava fotoğrafları dosya arasına konulmuş ise de bu fotoğraflar, konusunda uzman olan jeodezi ve fotogrametri mühendisi tarafından incelenmemiş; uzmanlık alanı farklı olan jeoloji mühendisi bilirkişinin raporu hükme esas alınarak davanın reddine karar verilmiştir. Yine uygulanan hava fotoğrafları 1980 ve 1992 tarihli olup kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile iktisap koşullarının oluşup oluşmadığını belirlemek açısından elverişli değildir. Ayrıca 6100 sayılı HMK’nın 281. maddesine göre “taraflar, bilirkişi raporunun kendilerine tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde raporda eksik gördükleri hususların bilirkişiye tamamlattırılmasını, belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler”. Somut olayda 02.09.2014 tarihli celsede harita ve jeoloji mühendisleri tarafından düzenlenen ek raporlar davacı vekiline tebliğ edilmiş; raporları inceleyip beyanda bulunmak üzere süre talep edildiği halde mahkemece “rapor daha önce UYAP`tan taranarak sisteme aktarıldığından, talep edilen sürenin reddine” şeklindeki kanuna uygun düşmeyen gerekçe ile bu talebinin reddi de savunma hakkını kısıtlar nitelikte olup doğru değildir.

O halde dava konusu 132 ada 32, 55 ve 58 parsel sayılı taşınmazların tespit tarihi olan 1999 tarihinden geriye doğru 15, 20, 25 yıl öncesine ait en az üç ayrı zamana ilişkin hava fotoğrafları harita genel komutanlığından getirtilerek, mahallinde fen, ziraat ve jeodezi ve fotogrametri uzmanı, yerel bilirkişi ve tanıklar eşliğinde yeniden keşif yapılmalı; çekişme konusu taşınmaz bölümlerinin hava fotoğrafları örnekleri üzerinde gösterilmeli, jeodezi ve fotogrametri mühendisi bilirkişiye belirtilen tarihlerde çekilmiş stereoskopik hava fotoğrafları üzerinde stereoskop aletiyle inceleme yaptırılmalı, çekişme konusu taşınmaz bölümlerinin, önceki ve şimdiki niteliği, arazinin ekonomik amaca uygun olarak tarım arazisi niteliğiyle kullanılıp kullanılmadığı ve kullanımın hangi tarihten itibaren olduğu, evveliyatında tarım arazisi olarak kullanılıp kullanılmadığı konusunda rapor düzenlettirilmeli, ziraat bilirkişiden dava konusu taşınmaz bölümlerinin niteliği, kullanım durumu, vasfı ve çevredeki tarım arazileri ile karşılaştırmalı olarak değerlendirme yapan ayrıntılı rapor düzenlemesi istenmeli; raporlar arasında çelişki doğması durumunda bu çelişki ek rapor alınmak suretiyle giderilmeli, davacı yararına 3402 sayılı Kanun`un 14. maddede öngörülen koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği hususunda, toplanmış ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmelidir. Davacı vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde görülmekle hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz karar harcının talep halinde temyiz edene iadesine, oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ Esas : 2014/5579 Karar : 2014/11914 Tarih : 23.06.2014

  • HMK 281. Madde

  • Bilirkişi Raporuna İtiraz

Davacı vekili; müvekkilinin inşaat sektöründe faaliyet gösterdiğini, sahip olduğu iş makinelerinden HİTACHİ ZX400LCH-3 paletli ekskavatör ile HİTACHİ ZX350LCH paletli ekskavatörü davalı sigorta şirketinin acentesine sigortalattığını, bu doğrultuda 19.10.2010-05.07.2011 tarihlerini kapsayan 3617698 ve 05.07.2011-01.01.2012 tarihlerini kapsayan 4329135 nolu hareketli makinalar sigorta poliçelerinin düzenlendiğini, sigortalı makinelerden HITACHİ ZX 400LCH-3 model makinenin 02.07.2011 ve 07.08.2011 tarihlerinde iki kez HITACHI ZX 350LCH model makinenin ise 24.10.2011 tarihinde bir kez hasar gördüğünü, hasar nedeniyle davalı sigorta firmasına ihbarda bulunulduğunu, davalı firma eksperlerince yapılan incelemeler neticesinde hasarın teminat dışı olduğunun belirtilmesi neticesinde davalı tarafından hasar bedelinin ödenmediğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak koşuluyla 15.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işletilecek Merkez Bankası’nın kısa vadeli krediler için öngördüğü reeskont faiziyle birlikte davalıdan tahsilini istemiş, 15.08.2013 tarihli ıslah dilekçesiyle davasını ıslah edip 81.433,56 TL maddi tazminatın 28.882,28 TL’lik kısmının 6120139 nolu hasarın meydana geldiği tarih olan 24.10.2011, 45.130,02 TL’lik kısmının 5977044 nolu hasarın meydana geldiği tarih olan 07.08.2011, 7.421,26 TL`lik kısmının 5906694 nolu hasarın meydana geldiği tarih olan 02.07.2011 tarihinden itibaren işleyecek Merkez Bankasının kısa vadeli krediler için öngördüğü reeskont faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, her iki poliçede de özel koşullar başlıklı kısımda poliçelerin 33944234 numaralı inşaat poliçesinde belirtilen proje adresinde geçerli olduğunun belirtildiğini, bu alan dışında meydana gelen hasarın teminat dahilinde sayılamayacağını, hasarlanan makinelerle poliçede sigorta kapsamına alınan makinelerin seri numaralarının örtüşmediğini, söz konusu makinelerin bu nedenle teminat dahilinde olmadığını, her üç hasarın da makinelerin mutad kullanımından meydana gelmesi nedeniyle teminat kapsamında bulunmadığını, poliçelerde eksik sigortanın sözkonusu olduğunu, bu nedenle hasar bedelinden indirim yapılması gerektiğini, davacının hasar sonrasında yaptığı eylemler nedeniyle hasarın artışına sebebiyet verdiğini, davada ancak dava tarihinden itibaren yasal faizin istenebileceğini savunarak davanın reddini Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; hasar gören makinelerin taraflar arasında akdedilen sigorta poliçeleri kapsamında bulunduğu, poliçelerin düzenlenmesi esnasında makinelerin satın alındıkları bedel üzerinden değil daha düşük bedel üzerinden sigortalama işleminin yapıldığı, bu nedenle eksik sigortadan söz edilmesinin gerektiği, sigortacının hasar başına 2.000 Euro’dan az olmamak üzere %10 muafiyetinin bulunduğu dosya kapsamında alınan 16.1.2013 tarihli raporun oluşa uygun olduğu gerekçesiyle 57.983,47 TL`nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.

Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.

1-) Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2-) Davacı vekilinin katılma yoluyla temyizinin incelenmesine gelince;

Dava; hareketli makineler sigorta poliçesinden kaynaklı alacak istemine ilişkindir.

Mahkemece 16.01.2013 tarihli bilirkişi raporu oluşa ve dosya kapsamına uygun görülerek poliçe kapsamına göre eksik sigorta bulunduğunun kabulüyle yazılı şekilde karar verilmiştir. Ancak, hükme esas alınan bu rapora davacı vekilince poliçe bilgilendirme formu ve şartlarına göre sigorta değeri belirlenirken ikame bedel yerine rayiç bedelin esas alınması gerektiği belirtilmek suretiyle itiraz olunmuş, bu doğrultuda bilirkişilerce 05.07.2013 tarihli ek ropor düzenlenmiştir. Bahsi geçen ek raporda taraflar arasında akdedilen sigorta poliçesinde hasar gerçekleştiği tarihteki rayiç bedel üzerinden sigorta değerinin tespit edileceği, bu nedenle meydana gelen hasarlar nedeniyle eksik sigortadan söz edilemeyeceği belirtilmiştir.

Dava dosyasında yer alan sigorta poliçelerinin “E.TAZMİNAT” alt başlığı altında yer alan iki nolu bentlerde “Tazminat ödenmesinin söz konusu olduğu hallerde, sigorta değeri rizikonun gerçekleştiği anda belirlenir. Bu durumda sigorta değeri, rizikonun gerçekleştiği anda sigortalı kıymetin rayiç değeridir” hükmü yer almaktadır. HMK`nın 282. maddesinde belirtilen “Hâkim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir” hükmü bilirkişi raporunu yeter derecede kanaat verici bulmazsa bilirkişiden ek rapor (HMK md. 281/2) alabileceği veya yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırabileceği (HMK md. 281/3) şeklinde anlaşılmalıdır. Yoksa, hakimin bir kez bilirkişiye gittikten sonra bundan dönerek uyuşmazlığın hakimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki ve mesleki bilgi ile çözümlenebileceği kabul edilemez.

Kaldı ki, dava konusu edilen hususlar teknik bir konu olup bilirkişinin rey ve mütalaasına başvurulmasını zorunlu kılar niteliktedir. Bu durumda mahkemece yapılan itaraz üzerine bilirkişiden ek rapor alındığı halde denetime elverişli gerekçe gösterilmeksizin yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz olup hükmün bu nedenle temyiz eden davacı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının (REDDİNE), (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin katılma yoluyla temyiz itirazlarının kabulüyle kararın temyiz eden davacı yararına (BOZULMASINA), aşağıda yazılı bakiye 2.970,30 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz eden davacıya (İADESİNE), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ Esas: 2016/168 Karar: 2017/3097 Tarih: 21.09.2017

  • HMK 281. Madde

  • Bilirkişi Raporuna İtiraz

Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanmış olup, hakedişten yapılan gecikme cezası kesintisinin iadesi ve sözleşme dışı fazla imalât bedelinin tahsili istemlerine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karar davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1-)Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı … vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyizz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.

2-)Taraflar arasında imzalanan 26.11.2007 tarihli … İl Sağlık Müdürlüğü E tipi sağlık ocağı ikmal inşaatı yapım işine ait 366.022,00 + KDV götürü bedelli sözleşmenin 9.2/d maddesinde Yapım İşleri Genel Şartnamesi (Y.İ.G.Ş.) sözleşmenin ekleri arasında sayılmıştır. Şartnamenin yüklenicinin geçici hakedişlere itirazı olduğu takdirde karşı görüşlerinin neler olduğunu ve dayandığı gerekçeleri idareye vereceği ve bir örneğini de hakediş raporuna ekleyeceği dilekçesinde açıklaması ve hakediş raporunu “idareye verilen … tarihli dilekçemde yazılı ihtirazî kayıtla” cümlesini yazarak imzalaması gerektiği, yüklenicinin itirazlarını bu şekilde bildirmediği takdirde hakedişi olduğu gibi kabul etmiş sayılacağı düzenlenmiştir. Şartnamenin bu hükmü sözleşme tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 1086 Sayılı HUMK’nın 287. maddesi uyarınca delil sözleşmesi niteliğinde olup, tarafları bağladığı gibi mahkemece de re’sen dikkate alınması gerekir. Şartnamenin yukarıda belirtilen hükmüne göre davacının alacak talebinde haklı olması yeterli olmayıp, talep hakkının da düşmemiş olması gerekir.

Davacı dava dilekçesinde diğer alacak kalemleri yanında 6 numaralı hakedişten kesilen 23.632,45 TL gecikme cezasının iadesini de istemiş olup, gecikme cezası kesilen 6 numaralı hakedişi ihtirazî kayıt koymadan imzalamıştır. İhtirazî kayıt ileri sürülmeden imzalandığından ceza kesintisinin yapıldığı hakediş olduğu gibi kesinleşmiş, bu hakedişte yapılan ceza kesintisi bakımından yüklenicinin talep ve dava hakkı düşmüştür. Bu sebeple yüklenicinin hakedişten kesilen gecikme cezasının iadesine yönelik isteminin reddi gerekirken davalıdan tahsiline karar verilmesi doğru olmamıştır.

Taraflar arasında sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan ve zaman bakımından uygulanması gereken mülga 818 Sayılı BK’nın 355 vd. maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesi ilişkisi bulunmaktadır. Eser sözleşmelerinde iş bedeli götürü kararlaştırılmış ise, yüklenici yapılacak şeyi teklif ettiği fiyattan yapmak zorundadır ( madde 365). Sözleşmeye bağlılık ilkesi uyarınca da götürü bedelle yapılacak sözleşmelerde, iş tahmin edilenden fazla emek ve masrafı gerektirse dahi yüklenici bu işi sözleşme bedeliyle yapma yükümlülüğü altındadır. Uyuşmazlığa konu olan sözleşme de götürü bedelle yapılmış ve işin KDV hariç 366.022,00 TL’ye yapılacağı kararlaştırılmıştır. Ne var ki, davacı yüklenici sözleşme dışı iş yaptığını ileri sürdüğüne göre taraflar arasında düzenlenen sözleşme hükümleri çerçevesinde değerlerdirme yapılmalıdır. Sözleşmenin 28. maddesinde, öngörülmeyen durumlar sebebiyle iş artışının zorunlu olması halinde Yapım İşleri Genel Şartnamesi’nin 22, 48. maddesi hükmünün uygulanacağı belirtilmiştir. Sözleşme eki olan ve sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan Yapım İşleri Genel Şartnamesi’nin 22. maddesinde ise anahtar teslim götürü bedel ihale edilen yapım işlerinde sözleşme bedelinin % 10’una kadar olan işlerin süre hariç sözleşme ve ihale dökümanındaki hükümler çerçevesinde aynı yükleniciye yaptırılabileceği öngörülmüştür. Bu hükme göre sözleşme dışı iş yapılması halinde öncelikle bu işlerin ne miktar iş artışına yol açtığının belirlenmesi ve % 110 kapsamında kalan işlerin bedelinin sözleşme fiyatlarıyla (artış oranı götürü bedele oranlanarak), % 110’u aşan işlerin bedelinin de sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan 818 Sayılı BK’nın 410 vd. maddeleri uyarınca işin yapıldığı tarihteki serbest piyasa rayiçlerinin içinde KDV de yer aldığından mükerrerliğe sebebiyet verecek şekilde ayrıca KDV eklenmemesi gerekir.

Diğer taraftan davalı vekili cevap dilekçesi ekinde 21.05.2009 tarihli … Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü’nce … İl Sağlık Müdürlüğü’ne yazılan yazıyı sunmuş olup, bu iç yazışma içeriğinden davaya konu işin kesin hesabının yapıldığı, kesin hesap ve itirazların değerlendirilmesi içerikli raporun yazı ekinde bulunduğu, davaya konu edilen imalâtların bir kısmının kesin hesapta dikkate alındığının ve %10 imalât artışında değerlendirildiğinin anılan raporda açıklandığı görülmektedir. Mahkemece işin kesin hesabının çıkarılıp çıkarılmadığı araştırılmamış, kesin hesap dosyası getirdilmemiş, bu konuda bilirkişilere inceleme yaptırılmamıştır. Mahkemece alınan bilirkişi asıl ve ek raporlarında sözleşme eki proje ve mahal listesi ile fazla iş karşılaştırması yapılmadan, fazla işler yönünden işin kesin hesabı ve yüklenicinin kesin hesaba itirazları incelenmeden, sözleşme eki Yapım İşleri Genel Şartnamesi gözetilmeden yaklaşık maliyet cetveli esas alınarak fazla iş bedeli hesaplanmıştır. Açıklanan sebeplerle hükme dayanak yapılan asıl ve ek raporlar hüküm tesisine elverişli bulunmamaktadır.

O halde mahkemece yapılacak iş, 6100 Sayılı HMK’nın 281/3. maddesi uyarınca yeniden oluşturulacak işin uzmanı teknik bilirkişi kurulu marifetiyle mahallinde keşif yapılmak suretiyle sözleşme eki mahal listesi ve proje gözetilerek fazla imalât olup olmadığının mahkemenin ve Yargıtay’ın denetimine elverişli rapor ile taraf itirazları da karşılanmak suretiyle saptamak, işin kesin hesabına dair belgeler getirtilerek davaya konu imalâtların kesin hesaba dahil edilip edilmediği, bedelinin ödenip ödenmediği incelenerek kesin hesaba dahil edilmeyen davaya konu imalâtlar yönünden yapılan imalâtların sözleşme kapsamında kaldığı ve götürü bedele dahil olduğu sonucuna varıldığı taktirde bu imalâtlar ile kesin hesaba dahil edilen ve bedeli ödenen davaya konu imalâtlar bakımından davayı reddetmek, sözleşme dışı yapıldığı ve götürü bedele dahil olmadığı sonucuna varıldığı taktirde ise, iş artış oranının belirlenerek Yapım İşleri Genel Şartnamesi’nin 22. maddesi hükmüne göre %10 iş artışı kapsamında kalan işlerin bedelini sözleşme fiyatlarıyla, %10’u aşan işlerin bedelini de yapıldıkları tarihteki serbest piyasa fiyatlarıyla hesaplatmak varsa ödemeleri de gözetip hüküm altına olmaktan ve gecikme cezasına dair talebi de reddetmekten ibarettir.

Mahkemece eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporuna dayınalarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda 1. bentte açıklanan sebeplerle davalının diğer temyiz itirazlarının reddine, 2. bentte açıklanan sebeplerle hükmün temyiz eden davalı yararına BOZULMASINA, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine, 21.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ Esas: 2014/13533 Karar: 2014/12873 Tarih: 01.10.2014

  • HMK 281. Madde

  • Bilirkişi Raporuna İtiraz

Davacı vekili dilekçesinde; müvekkilinin işlettiği Lokantaya Dedaş görevlileri olduklarını söyleyen kişilerin saat okumaya geldiklerini, sayaçın kontrol ettiklerini, panonun resmi çektiklerini ve bir sorun olmadığını söyleyip oradan ayrıldıklarını, aradan bir kaç gün geçtikten sonra 14.3.2012 tarihli Kaçak Elektrik Tüketim tahakkukunun müvekkiline tebliğ edildiğini, tahakkukta 8.3.2012 ile 12.3.2012 tarihleri arasında 4 günlük bir kaçak elektrik tahakkuk uygulandığını, ancak hesap yapılırken tespit edilen kaçak kullanım süresinin 10 gün değerlendirilip bu süre esas alınarak ceza katsayısıyla çarpılarak sonuç elde edildiğini, kaçak ek tahakkukunda 7.10.2011 ile 8.3.2012 tarihleri arasında kaçak kullanılmış gibi hesap yapılarak tahakkuk edilen bedelin, süre, usul açısından EPDK kararlarına aykırı olduğunu, müvekkilinin geriye dönük faturalarının istenmesi halinde, müvekkilinin kaçak elektrik kullanmadığının ortaya çıkacağını, kaçak elektrik tüketim tahakkuku kalemleri arasında trt fon payının yer almasının hesabın yanlış olduğunun hukuki delili olduğunu belirterek, müvekkilinin kaçak kullanımının bulunmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili dilekçesinde; yapılan işlemin mevzuata uygun olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece aldırılan bilirkişi raporu doğrultusunda; davanın kısmen kabulüyle davacı tarafın davalı kuruma kaçak ek tahakkuk bedeli olarak 5.202,78 TL borçlu olmadığının tespitine, kaçak ek tahakkuk bedeli olarak 7.214,22 TL tahakkuk bedeliyle borçlu olduğunun Tespitine karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ise de, varılan sonuç davanın niteliğine, bilirkişi müessesesine dair yasal düzenlemeye uygun düşmemiştir.

266 vd. maddelerine göre; bir davada çözümü özel ve teknik bilgiyi gerektiren hallerde hakim bilirkişiye başvurabilir ancak hakim bilirkişi raporuyla bağlı değildir. Hakim, bilirkişi raporunu yeterli derecede kanaat verici bulmazsa bilirkişiden ek rapor isteyebilir veya yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırabilir. Hakim bilirkişi raporunun aksine karar verirken bilirkişi raporundaki sonucun neden yanlış olduğunu ve kabul edilemeyeceğini hükümde gerekçesiyle birlikte inceleyip belirtmelidir.

Somut olayda; mahkemece 3.4.2013 havale tarihli bilirkişi raporu hükme esas alınmış belirtilmiş ancak kararın hüküm kısmında bilirkişi raporunda hesaplanandan farklı bir rakama hükmedilmiş ve bu rakama nasıl ulaşıldığı kararda açıklanmamıştır.

Hükme esas alınan bilirkişi raporunda;” harici nötr kullanımı yönetmelik gereği kaçak elektrik kapsamına girmektedir. Abonenin tutanak öncesi tüketim değerleri, tutanak sonrası tüketim değerleri ve kurulu güce göre yapılan hesaplamada elde edilen değerden düşüktür. Bu da kaçak iddiasını güçlendirmektedir. Kaçak kanaatine göre yapılan hesaplamada kaçak Elektrik Tüketim tahakkuku 1.275,50 TL, kaçak ek tahakkuk bedeli 7.404,77 TL hesaplanmıştır. Davacının Danıştay kararına göre TRT payı düşürülmesi durumunda kaçak elektrik tüketim tahakkuku 1.257,28 TL, kaçak ek tahakkuk bedeli 7.214,22 TL hesaplanmıştır.” belirlemesi mevcuttur.

Buna göre; mahkemece, bilirkişi raporunun hükme esas alınmasına rağmen, herhangi bir gerekçe göstermeksizin, kaçak elektrik tüketim bedeli hakkında bilirkişi raporunda belirtilen bedele ( 1.257,28 TL ) hükmedilmemesi doğru görülmemiştir. Bundan ayrı, davalı taraf mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporuna gerekçelerini de belirtmek suretiyle itiraz etmiş, ne var ki mahkemece bu itirazlar karşılanmamıştır.

6100 Sayılı H.M.K.nın 266. hükmüne göre, genel hayat tecrübesi ve kültürünün sonucu olarak herkesin bilmesi gereken konularla hakimlik mesleğinin gereği olarak hakimin hukuki bilgisiyle çözümleyebileceği konular dışında kalan ve çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişi oy ve görüşünün alınması zorunludur. Kural olarak bilirkişi raporu hakimi bağlamaz. Hakim raporu serbestçe taktir eder.

6100 Sayılı H.M.K.nın 281. maddesi uyarınca; ( 1 ) Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler.

( 2 ) Mahkeme, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabileceği gibi, tayin edeceği duruşmada, sözlü olarak açıklamalarda bulunmasını da kendiliğinden isteyebilir.

( 3 ) Mahkeme, gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse, yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla, tekrar inceleme de yaptırabilir.

Somut olaya gelince; mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılmış, uzman bilirkişi tarafından düzenlenen rapora itirazlar karşılanmamış, aynı bilirkişiden ek rapor ya da yeni bir bilirkişi kurulundan yeni bir rapor almaksızın itiraza konu bilirkişi raporuna dayalı hüküm tesisi usul ve yasaya uygun görülmemiştir.

Hal böyle olunca, mahkemece, aynı bilirkişiden davalı tarafın itirazlarını da karşılayacak şekilde ek rapor ya da yeni bir bilirkişiden rapor alınmalı, raporlar arasında çelişki meydana gelmesi halinde gerekirse, dosyanın önceki bilirkişiler dışında oluşturulacak üç kişilik uzman bilirkişi kuruluna verilerek, bilirkişi heyetinden davalı kurumun davacıdan isteyebileceği bedeller hakkında, tahakkuk tarihlerinde yürürlükte bulunan ilgili mevzuat hükümlerine göre tereddüte yer vermeyecek şekilde, ayrıntılı, açıklayıcı, hüküm kurmaya elverişli ve Yargıtay denetimine uygun bir rapor aldırılarak, davalı kurumun istemekte haklı olduğu alacak miktarı belirlenmeli ve sonucu dairesinde bir hüküm kurulması gerekirken, böylesine bir araştırma ve soruşturma yapılmadan, eksik inceleme, soruşturma ve itiraza konu bilirkişi raporu esas alınarak yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.

Ayrıca; davaya konu yerin işyeri olmasına, davacının 4077 Sayılı yasa kapsamında tüketici tanımına girmemesi ve mahkemece 20.12.2012 tarihli oturumda ara kararla davaya Asliye Hukuk Mahkemesi sıfatıyla bakılmasına karar verilmesine rağmen, sonraki duruşma zabıtlarında ve gerekçeli karar başlığında Tüketici Mahkemesi Sıfatıyla ibaresinin yazılması maddi hata kapsamında ve bu husus mahkemesinde her zaman düzeltilebilecek bir durum olarak değerlendirilmiş, bu husus bozma nedeni yapılmamıştır.

SONUÇ : Bu itibarla yukarda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istenmesi halinde temyiz edene iadesine, 01.10.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ Esas: 2015/10680 Karar: 2015/17229 Tarih: 12.05.2015

  • HMK 281. Madde

  • Bilirkişi Raporuna İtiraz

Davacı vekili, müvekkili işçinin iş sözleşmesinin haklı sebep olmadan feshedildiğini, işçilik alacaklarının ödenmediğini ileri sürerek, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin, fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının hüküm altına alınmasını talep etmiştir.

Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, bozma ilamına uyma kararı verilerek yapılan yargılama sonucunda, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, yazılı gerekçeyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir

Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.

Savunma hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınmıştır. Söz konusu madde hükmüne göre, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddesi hükmünde de, davanın taraflarının, müdahillerin ve yargılamanın diğer ilgililerinin, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olduğu, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içerdiği düzenlenmiştir.

6100 sayılı Kanun’un 280. maddesinde6100 sayılı Kanun’un 280. maddesinde, bilirkişi raporunun birer örneğinin taraflara tebliğ edileceği; aynı Kanunun 281. maddesinde, tarafların bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebileceği hükme bağlanmıştır.

Somut uyuşmazlıkta, bozmadan sonra düzenlenen ve hükme esas alınan ek bilirkişi raporunun davalı vekiline tebliğ edilmeksizin, mahkemece dava konusu alacaklar hakkında karar verilmesi, yukarıda açıklanan Anayasa ve Kanun maddelerine aykırıdır. Bu halde, mahkemenin davalı tarafın hukuki dinlenilme hakkını kullanmasına imkan tanıdığı ve adil bir yargılama yaparak sonuca ulaştığı söylenemez. Anılan sebeple, davalı vekiline ek bilirkişi raporu tebliğ edilerek itirazlarını sunması için imkan tanınmalı; itirazlarını sunması halinde bu itirazlar doğrultusunda değerlendirme yapılmalı ve sonuca göre bir karar verilmelidir.

Yukarıda yazılı sebepten, usul ve kanuna aykırı karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelemesine yer olmadığına, davalı yararına takdir edilen 1.100,00 TL duruşma vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 12.05.2015 gününde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİ Esas: 2015/1641 Karar: 2015/11382 Tarih: 23.12.2015

  • HMK 281. Madde

  • Bilirkişi Raporuna İtiraz

Dava, hor kullanma bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüyle 8.875 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiş hüküm davalı kiracı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı vekili özetle; davalının davacıya ait pansiyonu 15.03.2008 tarihinde kiraladığını, kira sözleşmesine göre davalının kiralamış olduğu pansiyonu teslim aldığı gibi teslim edeceği ve binaya yapacağı eklentiler ve taktıracağı klimaları kira süresi sonunda kiraya verene bırakacağının kararlaştırıldığını, ancak davalının 23.03.2013 tarihinde taşınmazı tahliye ettiğini, ve tahliye sırasında taşınmaza hasar verdiğini, ayrıca taşınmazın mütemmim cüzü olan ve sözleşme gereği davacıya bırakıp gitmesi gereken klimaları sökerek yanında götürdüğünü, klimaları sökerken aynı zamanda binanın duvarlarına ve yapısına da zarar verdiğini, bunun üzerine davalının Marmaris Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2013/23 değişik iş sayılı dosyası ile taşınmazda meydana gelen hasarların ve eksikliklerin tespit ettirdiklerini, bu tespit neticesinde alınan bilirkişi raporu ile davacının uğradığı zararın belirlendiğini belirterek; 9.995,50 TL zararın davalıdan tahsilini istemiştir. Davalı kiracı, davacıya ait kira konusu edilen taşınmazı henüz kaba inşaat halinde iken kiralayarak pansiyon haline getirdiğini, binanın eksiksiz ve hasarsız olarak davacıya teslim edildiğini, klimaların sökülmüş bulunmasının sözleşmeye aykırı olmadığını, Klimaların duvar kliması niteliğinde olup sökülüp götürülebilir nitelikte elektronik eşyalar olduğunu, sözleşmede klimaların kiralayana verileceğine dair özel bir şart bulunmadığını, tahliye ve teslimden çok uzun süre sonra yaptırılan tespitin davaya delil oluşturmayacağını, tespit raporunun kendilerine tebliğ edilmediğini belirterek haksız ve mesnetsiz açılan davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davanın kısmen kabulüyle 8.875 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Davada dayanılan 15.03.2008 başlangıç tarihli ve beş yıl süreli kira sözleşmesinin varlığı hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sözleşmenin “ Kiralayan, konutu pansiyona çevirmek için gerekli tüm masrafları yapacak, bu masraflar karşılığı, kiralayandan hiçbir şey talep etmeyecektir.”, “ 5 yıllık kira bedeli, net 50.000,00 YTL dir. Bu kira bedelinin 20.000,00 YTL sini kiracı kiralayana vermeyecek, bunun yerine binanın pansiyona çevrilmesi için yapılacak imalatlarda kullanacaktır. (Binadaki tadilatlar, Banyo, WC, mutfak, dolap, musluk, batarya, buna benzer binaya sabit eşyalar)…”, “Kiracı, yukarıda vasıfları yazılı kiralananı belirtildiği şekilde teslim almıştır. Teslim ederken pansiyon şeklinde, tüm tadilatları ile binaya monte edilmiş müştemilatları ile birlikte teslim edecektir. Teslim edilmediği takdirde, bu imalatların bedeli kira bedeli olarak sayıldığı için, imalatların yenisinin alınması ve bunların montesi için gerekli masraflar kadar kiracı borçlu olacaktır.”şeklinde kararlaştırılmıştır. Davalı kiracının kiralananı tahliye etmesinden sonra davacı tarafından kiralanana verilen hasarların saptanması için Marmaris Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2013/23 Değişik İş sayılı dosyası ile 08.04.2013 tarihinde tespit yaptırılmış, yapılan inceleme sonucu kiralanan Pansiyonda yapılması gerekli masrafların 9.415.00 TL olduğu bildirilmiştir. Tespit raporunun davalıya tebliğ edilemediği görülmektedir. Davacı, açmış olduğu işbu dava ile tespit bilirkişisi raporu ile belirlenen 9.995,50 TL hor kullanma bedelinin tahsilini talep etmektedir. Yargılama sırasında davalı taraf, tespit raporuna itirazlarını bildirmiş ise de, mahkemece bu rapor çerçevesinde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Delil tesbiti 1086 Sayılı HMUK’nun 368-374 (6100 Sayılı 400-406 ) maddelerinde düzenlenmiştir. Bu kısımda tespit raporuna itiraz konusunda açık düzenleme yer almamakla birlikte, Kanun’un yollaması ile 283. maddesine göre, yokluğunda tespit yapılan tarafın bir haftalık süre içinde tespit sonucu alınan bilirkişi raporuna itiraz hakkı bulunmaktadır. Bu süre 6100 Sayılı HMK’nun 281. maddesinde iki hafta olarak düzenlenmiştir Bu rapora itiraz edilmez ya da itiraz süresi geçirilirse tespit bilirkişisi raporu taraflar bakımından kesinleşir. Ancak, bu kesinleşme mahkeme açısından geçerli değildir. Mahkeme bilirkişiden tamamlayıcı bilgi alma, açıklama isteme ve yeni bilirkişi incelemesi yaptırma yetkisini hüküm verilinceye kadar her zaman kullanabilir. Tespit raporuna süresinde itiraz etmeyen tarafın dava sırasındaki itirazı da 1086 Sayılı HMUK’nun 283. maddesi anlamında artık teknik bir itiraz olmayıp mahkemeden bu yetkisini kullanmasını istemesinden ibarettir. Bu itibarla, davalı tarafın yokluğunda yapılan tespit sonrasında alınan ve itiraza uğrayan, tespit raporunun hükme esas alınması usul ve yasaya aykırıdır.

Bu durumda mahkemece, tespit raporunda belirlenen bulgulardan hareketle dosya üzerinden konusunun uzmanı bilirkişi kurulu aracılığı ile inceleme yaptırılarak, hor kullanma bedeli yönünden hor kullanma olağan kullanma ayrımı yapılarak kira sözleşmesi hükümleri de gözetilmek suretiyle denetime elverişli bilirkişi raporu alınması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde eksik incelemeye dayalı olarak hüküm kurulması doğru görülmediğinden hükmün bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle temyiz itirazlarının kabulüyle 6100 Sayılı 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istenmesi halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 23.12.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 15. HUKUK DAİRESİ Esas: 2015/2103 Karar: 2015/5852 Tarih: 18.11.2015

  • HMK 281. Madde

  • Bilirkişi Raporuna İtiraz

Uyuşmazlık, eser sözleşmesinden kaynaklanan iş bedeli alacağının tahsili için yürütülen icra takibine karşı yapılan itirazın iptali, takibin devamı ve icra inkar tazminatının tahsili istemine ilişkin olup, mahkemenin; davanın kısmen kabulüne dair kararının davalı vekili tarafından temyizi üzerine Dairemizce onanmış, onama kararına karşı bu kez yine davalı vekili tarafından süresi içerisinde karar düzeltme isteminde bulunulmuştur.

1-Dosyadaki yazılara, mahkeme kararında belirtilip Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair karar düzeltme istemleri yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.

Davalı vekilinin diğer karar düzeltme istemlerine gelince;

2-Uyuşmazlık 29.03.2012 tarihli sözleşmeden kaynaklanmaktadır. Davacı bu sözleşmenin yüklenicisi, davalı ise iş sahibidir. Davacı eldeki davada, ödenmeyen bakiye iş bedelinin tahsili için yapmış olduğu icra takibine vaki itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini istemiştir. Taraflar arasında akdedilen sözleşmenin iş bedeli 14.000,00 euro+KDV olarak belirlenmiş, ise sözleşmeye konu infraded fırın sisteminin çalışır vaziyette iş sahibine teslim edileceği belirtilmiştir. Yine sözleşmenin eki olan teknik şartnamede iş sahibi tarafından görevlendirilen personelin eğitiminin de yüklenici tarafından verileceği kararlaştırılmıştır. Dosya kapsamından, davacı yüklenici tarafından davalı iş sahibinin personeline eğitimin verildiği iddia ve ispat edilememiştir. Öte yandan, 20.07.2012 tarihli geçici kabul tutanağından fırının mekanik eksiklikleriyle beraber teslim edildiği, davalı tarafından dosyaya sunulan belgelerden de bu eksikliklerin Bütes Isı tarafından düzenlenen ve davalı tarafından da imzalanan 01.10.2012 tarihli teknik servis formuyla tespit edilip, yine aynı firmaya gidertilerek bu işe ilişkin iş bedelinin de ödendiği anlaşılmaktadır. Şu halde, davacı yüklenici tarafından işin eksiklikleriyle beraber ve personel eğitimi verilmeksizin davalıya teslim edildiği anlaşılmaktadır. Her ne kadar, yargılama sırasında alınan bilirkişi kurulu raporunda, davaya konu fırının 08.05.2012 tarihinde davalıya teslim edildiği, doğalgaz ve elektrik aboneliklerinin davalı tarafından teslimden önce yapılmadığı, bu suretle de fırının test işleminin yapılamadığı gerekçesiyle imalatın eksiksiz olarak teslim edildiği kabul edilmişse de; az yukarıda sözü edilen 20.07.2012 tarihli geçici kabul tutanağından işin eksiklikleriyle beraber teslim edildiği anlaşılmaktadır. Bu sebeple, bilirkişi kurulunun dosya kapsamına uygun düşmeyen raporunun hükme esas alınması doğru olmamıştır.

Sözleşmenin götürü bedelle belirlenmesi durumunda yüklenici alacağının fiziki oran yöntemi uygulanarak belirlenmesi gerekir. Buna göre, gerçekleştirilen imalatın, eksiklikler ve niteliğine göre ayıplarda dikkate alınmak suretiyle işin tamamına göre fiziki gerçekleşme oranı belirlenmeli, belirlenen bu oran götürü bedele uygulandıktan sonra yüklenicinin hak ettiği iş bedeli saptanmalı, saptanan bu bedelden de iş sahibi tarafından kanıtlanan ödemeler düşülerek sonuca ulaşılmalıdır.

Yukarıda bahsedilen ve taraflar arasında akdedildiği ihtilafsız olan sözleşmede iş bedeli götürü olarak 14.000,00 euro+KDV olarak belirlenmiştir. Maddi gerçeğin ortaya çıkması için HMK’nın 281/3. maddesi uyarınca mahkemece, konusunda uzman bir bilirkişiden dosya üzerinden inceleme yaptırılarak, davacı yüklenicinin yerine getirmediği personel eğitimi işi ile, davalı tarafından üçüncü kişilere yaptırıldığı anlaşılan işlerin eksik işler kabul edilerek, diğer yapılan işlerin tüm işe göre fiziki gerçekleşme oranı tespit ettirilmeli, belirlenen bu oran tüm iş bedeline uygulanarak davacının hakettiği iş bedeli saptanmalı, saptanan bu iş bedelinden ödendiği ihtilaf konusu olmayan 7.000,00 euro mahsup edilerek davacının kalan alacağı saptanmalı ve oluşacak sonuç doğrultusunda karar verilmelidir. Yapılan temyiz incelemesi sırasında Dairemizce hükmün bu nedenle bozulması gerekirken onandığı anlaşılmıştır. Bu durum bu kez yapılan inceleme sonucu anlaşıldığından Dairemizin 19.01.2015 tarih ve 2014/1740 Esas, 2015/224 Karar sayılı onama kararının kaldırılarak hükmün davalı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

Sonuç: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davalının sair karar düzeltme istemlerinin reddine, 2. bent uyarınca diğer karar düzeltme istemlerinin kabulüyle, Dairemizin 19.01.2015 gün, 2014/1470 Esas ve 2015/224 Karar sayılı onama ilamının kaldırılarak hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 1.100,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak Yargıtay’daki duruşmada vekille temsil olunan davalıya verilmesine, ödediği karar düzeltme ve temyiz peşin harçlarının istek halinde karar düzeltme isteyen davalıya geri verilmesine, 18.11.2015 gününde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ Esas: 2015/20865 Karar: 2015/22004 Tarih: 25.06.2015

  • HMK 281. Madde

  • Bilirkişi Raporuna İtiraz

Davacı, davalının davacı şirketten web üzerinden Samsung marka GalaksyNote II N 7100 model cep telefonu satın aldığını, satış yapılırken maddi hata neticesinde 1.799,00 TL üzerinden satışa çıkması gerekirken yanlışlıkla 99 TL üzerinden satışa sunulmuş gibi gözüktüğünü, indirim oranının da %99 olarak gözüktüğünü, ilgili ürünün davalı yanca internet üzerinden satın alındığını, yazım hatası fark edilir edilmez satış işleminin iptal edildiğini, bunun üzerine davalının tüketici hakem heyetine başvurduğunu, Yenimahalle Kaymakamlığı Tüketici Sorunları Hakem Heyetinin 19.09.2013 tarih ve 2013/30169 sayılı kararı ile aslında 1.799,00 TL olan son model cep telefonunun 17.99 TL karşılığında tüketiciye iadesine karar verildiğini ileri sürerek tüketici sorunları hakem heyeti kararının iptalini istemiştir.

Davalı, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, karar Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca kanun yararına temyiz edilmiştir.

Taraflar arasında, internet üzerinden cep telefonu satışının yapıldığı hususu uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık, mahkemece mazereti kabul edilen tarafın, bilirkişi raporuna karşı beyanda bulunma süresi dolmadan esas hakkında karar verilip verilemeyeceği hususundadır.

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 280/1.maddesine6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 280/1.maddesine göre; “Bilirkişi, raporunu, varsa kendisine incelenmek üzere teslim edilen şeylerle birlikte bir dizi pusulasına bağlı olarak mahkemeye verir; verildiği tarih rapora yazılır ve duruşma gününden önce birer örneği taraflara tebliğ edilir.” Aynı yasanın 281/1.maddesine göre de; “Taraflar, bilirkişi, raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler.”

Somut olayda bilirkişi tarafından hazırlanan 26.09.2014 tarihli rapor duruşma günü beklenmeksizin taraf vekillerine tebliğe çıkartılmış ve davalı vekiline 16.10.2014 tarihinde tebliğ edilmiştir. Davalı vekili 21.10.2014 tarihli dilekçe ile aynı gün Çankırı 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/367 esas sayılı dosyasında duruşmasının olduğunu, duruşmaya katılamayacağını belirterek mazeretli sayılmasını talep etmiştir. Mahkemece mazeret kabul edilmesine rağmen aynı gün yargılamaya son verilerek davanın kabulüne karar verilmiştir.

Mazeretli olduğu kabul edildikten sonra, duruşma günü kendisine bildirilmeyen tarafın yokluğunda karar verilemeyeceği gibi, bilirkişi raporu kendisine 16.10.2014 tarihinde tebliğ edilen davalı vekilinin bilirkişi raporuna karşı iki haftalık beyanda bulunma süresi dolmadan da karar verilmesi mümkün değildir. O halde mahkemece davacılar vekilinin mazereti kabul edildiğine göre, davalı vekilinin bilirkişi raporuna karşı iki haftalık beyanda bulunma süresi dolmadan mazeretin kabul edildiği duruşmada yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır. Açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma talebinin kabulü gerekmiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına temyiz talebinin kabulü ile Ankara 2.Tüketici Mahkemesinin 21.10.2014 tarih ve 2013/4342 esas 2014/2435 karar sayılı kararının sonuca etkili olmamak üzere kanun yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 25.06.2015 gününde oybirliği ile, karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS