0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Yakalama Emri ve Nedenleri

CMK Madde 98

(1)(Değişik: 25/5/2005 – 5353/10 md.) Soruşturma evresinde çağrı üzerine gelmeyen veya çağrı yapılamayan şüpheli hakkında, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından yakalama emri düzenlenebilir. Ayrıca, tutuklama isteminin reddi kararına itiraz halinde, itiraz mercii tarafından da yakalama emri düzenlenebilir.

(2)Yakalanmış iken kolluk görevlisinin elinden kaçan şüpheli veya sanık ya da tutuk evi veya ceza infaz kurumundan kaçan tutuklu veya hükümlü hakkında Cumhuriyet savcıları ve kolluk kuvvetleri de yakalama emri düzenleyebilirler.

(3) Kovuşturma evresinde kaçak sanık hakkında yakalama emri re’sen veya Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim veya mahkeme tarafından düzenlenir.

(4) Yakalama emrinde, kişinin açık eşkâli, bilindiğinde kimliği ve yüklenen suç ile yakalandığında nereye gönderileceği gösterilir


Makele: Yakalama Nedir? Yakalama Şartları ve İtiraz


CMK Madde 98 Gerekçesi

Madde, yakalama müzekkeresinin ne gibi hâllerde çıkarılacağını ve bu hususta yetkili mercileri göstermektedir. Tasarı gıyabî tutuklama kararı verilmesini esasta kaldırmış ve sadece bir istisnayı 248 nci maddenin 5. fıkrasında kabul etmiş bulunduğundan 1412 sayılı Kanunun 131 inci maddesinde yer alan tutuklama müzekkeresine dayanılarak yapılacak yakalamaya maddede yer verilmemiştir. Bunun doğurabileceği sakıncaları ortadan kaldırmak amacıyla, hâkime “yakalama müzekkeresi” düzenleme yetkisi verilmiştir.

(5353 sk değ.)5271 sayılı Kanunun 98 inci maddesinin birinci fıkrasına bir cümle eklenmiştir. Böylece, tutuklama talebinin reddi kararına itiraz üzerine merciin itirazı yerinde görmesi halinde, bu arada serbest bırakılmış olan kişi hakkında tutuklama kararı vermek üzere yakalama emri düzenlenebilmesi mümkün hale getirilmiş ve bu suretle 271 inci maddenin dördüncü fıkrasıyla uyum sağlanmıştır.

Birinci fıkraya göre soruşturma evresinde sulh ceza hâkimi, şüphelinin kaçak olması veya saklanması hâlinde, Cumhuriyet savcısının istemi ile yakalama müzekkeresi verebilecektir. İkinci fıkra ise belirli hâllerde Cumhuriyet savcısının ve kolluk kuvvetlerinin yakalama müzekkeresi verebileceklerini hüküm altına almıştır: Bu hâller yakalanmış kişinin kolluk görevlisinin elinden kaçması ya da ceza infaz kurumu veya tutukevinden kaçmış bulunmasıdır. Bu hüküm kaçan şüpheli, tutuklu veya hükümlü için geçerlidir.

Üçüncü fıkra, kovuşturma evresinde kaçan veya saklanan sanık hakkında mahkemece re’sen veya Cumhuriyet savcısının istemi ile yakalama müzekkeresi verilebileceğini ifade etmektedir.

Dördüncü fıkra, yakalama müzekkeresinin ne gibi kayıtları içereceğini göstermektedir. Buna göre: Kişinin açıkça eşkâli, bilindiğinde kimliği, adı geçene yöneltilen suç ve yakalandığında nereye gönderileceği müzekkerede gösterilecektir.


CMK 98 (Yakalama Emri ve Nedenleri) Emsal Yargıtay Kararları


Yargıtay 20 Ceza Dairesi Esas : 2015/11706 Karar : 2017/3244 Tarih : 22.05.2017

  • CMK 98. Madde

  • Yakalama Emri ve Nedenleri

Kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan dolayı tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine sanığın uymadığının bildirilmesi üzerine, Mahkemece duruşma açılarak sanığa, “tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine uymadığının iddia edilmesi nedeniyle, duruşmaya gelip bu konuda beyanda bulunması veya diyeceklerini duruşma gününe kadar yazılı olarak bildirmesi gerektiği, mazeretsiz olarak duruşmaya gelmediği ve diyeceklerini yazılı olarak bildirmediği takdirde tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uymadığı kabul edilerek hakkında hüküm kurulacağı” uyarısını içeren davetiye tebliğ edilmesi gerektiği halde ‘‘mazeretiniz olmadığı halde, duruşmaya gelmediğinizde CMK 176/2 maddesi uyarınca zorla getirileceğiniz, CMK 206/1 madde uyarınca delillerin ortaya konulmasına başlanacağı, CMK 98/3 maddesi gereğince hakkınızda yakalama emri düzenlenebileceği’’ şeklinde ihtar içeren davetiye tebliği ile yetinilerek, yukarıda belirtilen nitelikle davetiye tebliğ edilmeden veya sanık dinlenmeden sanığın yokluğunda ve savunma hakkı kısıtlanarak tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine uymadığından bahisle hakkında mahkûmiyet hükmü kurulması,

Sanık hakkında kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde bulundurma suçundan dolayı başka dava olup olmadığı, varsa sanığın bu suçu diğer davaya konu olan suç nedeniyle verilen tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbirinin infazı sırasında işleyip işlemediği belirlendikten sonra;

a) Sanık hakkında aynı suçtan açılmış başka dava yoksa veya sanık bu suçu daha önce işlediği suçtan dolayı verilen tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbirinin infazı sırasında işlemiş değilse, bu suç nedeniyle tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbiri uygulanmamış olan sanık hakkında, hükümden sonra 28.06.2014 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun’un 68. maddesi ile değiştirilen TCK’nın 191. maddesi ve aynı Kanun’un 85. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 7. maddenin 2. fıkrası uyarınca, 191. madde hükümleri çerçevesinde “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına”,

b) Sanık bu suçu, daha önce işlediği suçtan dolayı yapılan kovuşturma aşamasında hükmolunan tedavi ve/veya denetimli serbestlik tedbirinin infazı sırasında işlemiş ise, 6545 sayılı Kanun’un 68. maddesi ile değiştirilen TCK’nın 191. maddesinin 5. fıkrasında öngörülen “Erteleme süresi zarfında kişinin kullanmak için tekrar uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alması, kabul etmesi veya bulundurması ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanması, dördüncü fıkra uyarınca ihlâl nedeni sayılır ve ayrı bir soruşturma ve kovuşturma konusu yapılmaz” hükmü uyarınca, ikinci suçtan açılan bu davanın kovuşturma şartının ortadan kalkması nedeniyle, CMK’nın 223. maddesinin 8. fıkrası uyarınca “davanın düşmesine”

Karar verilmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin hükmün BOZULMASINA, 22.05.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Yargıtay 21.Ceza Dairesi Esas : 2016/6222 Karar : 2016/6430 Tarih : 31.10.2016

  • CMK 98. Madde

  • Yakalama Emri ve Nedenleri

Sanık hakkında 2004, 2005, 2006, 2007 ve 2008 takvim yıllarında da vergi suçu raporları ve mütalaa bulunması nedeniyle sahte fatura kullanmak suçlarından zamanaşımı süresince dava açılması mümkün görülmüştür

Hakkında 27.04.2010 tarihinde CMK’nun 98. maddesi uyarınca yakalama kararı çıkarılmış olan sanığın 10.05.2012 tarihinde yakalandığında nöbetçi mahkeme huzuruna çıkarılarak kendisine iddianame okunup, diğer yasal hakları hatırlatılmak suretiyle savunmasının alındığı, bu savunmasında iddianamede anlatılan müsnet suça ilişkin kısmen kabul kısmen inkara yönelik beyanlarda bulunduğu ve esasa ilişkin ayrıntılı savunmasını asıl mahkemede yapacağını beyan etmiş olmasına rağmen, bildirdiği adrese yazılan talimatın, sanığın adreste bulunmaması nedeniyle işlemsiz olarak iade edildiği, sanığın duruşma günlerinden bir gün öncesine tekabül eden birden çok mazeret dilekçesi sunmaktaki amacının yargılamayı uzatarak sürüncemede bırakmak ve atılı suçların zamanaşımına uğramasını sağlamak olduğu, iddianame içeriğinden ve ekindeki vergi suçu raporlarında 2004, 2005, 2006, 2007 ve 2008 takvim yıllarında birden çok faturanın düzenlenmiş olduğunun belirtildiği, bu hususun ilk defa yargılama esnasında ortaya çıkmadığı bu nedenle TCK`nun 43. maddesinin uygulanması ihtimaline karşı ek savunma alınması mecburiyeti bulunmadığı kanaatine varan mahkemenin 15.01.2014 günlü son mazeret dilekçesini reddederek karar vermiş olmasında bir isabetsizlik görülmemiş, sanık hakkında 2004 takvim yılından açılan davanın zamanaşımına uğramış olduğu da dikkate alındığında; tebliğnamedeki bu hususlara ilişen bozma düşüncelerine iştirak olunmamıştır.

I-Sanık hakkında 2005, 2006, 2007 ve 2008 takvim yılında sahte fatura düzenlemek suçundan verilen mahkumiyet hükümlerinin incelenmesinde ;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma neticelerine uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanığın, Cumhuriyet savcısının ve üst Cumhuriyet savcısının yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddiyle;

T.C. Anayasa Mahkemesi’nin, TCK’nın 53. maddesine ilişkin olan, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazete`de yayımlanmış olmasından kaynaklanan zorunluluk,

Bozmayı gerektirmiş ise de yeniden duruşma yapılmasını gerektirmeyen bu hususun 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükümden TCK`nın 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin olan tüm kısımların çıkartılması ile yerine “TCK’nın 53. maddesinin Anayasa Mahkemesi’nin 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararı da gözetilmek suretiyle uygulanmasına” ibaresi eklenmek suretiyle, sair yönleri usul ve yasaya uygun olan hükmün isteme uygun olarak DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

II-Sanık hakkında 2009 takvim yılında sahte fatura düzenleme suçundan verilen mahkumiyet kararının incelenmesinde;

1-… Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 29.07.2009 gün ve 2009/636 Esas sayılı iddianamesi ile 2004, 2005, 2006, 2007, 2008 ve 2009 takvim yıllarında sahte fatura düzenlemek suçlarından kamu davası açıldığı, vergi suçu raporu ile “mütalaa” yazısının “2005, 2006, 2007 ve 2008” takvim yıllarında sahte fatura düzenlemek ve kullanmak ” suçları ile ilgili olduğu gözetilmeden, vergi incelemesine konu yapılmayıp, dava şartı olan “mütalaa” verilmeyen “ 2009 takvim yılında sahte fatura düzenlemek” suçundan açılan davaya devamla sanık hakkında hüküm kurulması yasaya aykırı;

2-T.C. Anayasa Mahkemesi’nin, TCK’nın 53. maddesine ilişkin olan, 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararının 24.11.2015 gün ve 29542 sayılı Resmi Gazete`de yayımlanmış olmasından kaynaklanan zorunluluk,

Bozmayı gerektirmiş olup, sanık, Cumhuriyet savcısı ve üst Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK`nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 31.10.2016 gününde oybirliği ile karar verildi.


Yargıtay 6.Ceza Dairesi Esas : 2008/70 Karar : 2009/4124 Tarih : 26.02.2009

  • CMK 98. Madde

  • Yakalama Emri ve Nedenleri

Konya 3. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 06/09/2006 tarihli ve 2006/1127 değişik iş sayılı yakalama emrine istinaden şüphelinin Antalya ilinde yakalanmasını müteakip, sanığın yakalama emrini veren Konya Cumhuriyet Başsavcılığı Hazırlık Bürosuna sevkini sağlamak amacı ile sadece sevk için cezaevine konulmaksızın derhal bu mercie ulaşımını sağlayacak süre kadar olmak üzere sevk için tutuklanmasına, sevki sağlayacak birimlerin gereksiz biçimde bu süreci fazla uzatarak kişilerin mağduriyetine sebebiyet vermemeleri için uyarılmalarına dair, Antalya 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 14/03/2007 tarihli ve 2007/259 sayılı kararına yönelik itirazın reddine ilişkin, Antalya 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 16/03/2007 tarihli ve 2006/111 müteferrik sayılı kararına karşı;

Adalet Bakanlığının 11/6/2007 gün ve 30662 sayılı kanun yararına bozma istemine dayalı,

Yargıtay C. Başsavcılığının 23/07/2007 gün ve 143382 sayılı ihbar yazısı ve 11. Ceza Dairesinin 31/12/2007 tarihli görevsizlik kararı ile infaz dosyası 28/01/2008 tarihinde Dairemize gönderilmekle incelendi:

Anılan Yazıda;

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Yakalama Emri ve Nedenleri” başlıklı 98/1. maddesinde yer alan

“ ( 1 ) Soruşturma evresinde çağrı üzerine gelmeyen veya çağrı yapılamayan şüpheli hakkında, Cumhuriyet Savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından yakalama emri düzenlenebilir. Ayrıca, tutuklama isteminin reddi kararına itiraz halinde, itiraz mercii tarafından da yakalama emri düzenlenebilir.” şeklindeki düzenleme ve aynı Kanun’un “Yakalanan Kişinin Mahkemeye Götürülmesi” başlıklı 94. maddesinde de “( 1 ) Hâkim veya mahkeme tarafından verilen yakalama emri üzerine soruşturma veya kovuşturma evresinde yakalanan kişi, en geç yirmidört saat içinde yetkili hâkim veya mahkeme önüne çıkarılamıyorsa, aynı süre içinde en yakın sulh ceza hâkimi önüne çıkarılır; serbest bırakılmadığı takdirde, yetkili hâkim veya mahkemeye en kısa zamanda gönderilmek üzere tutuklanır.” biçimindeki düzenleme karşısında, somut olayda şüpheli hakkında anılan Kanun’un 98/1. maddesi uyarınca yakalama emri verildiği nazara alındığında, en yakın sulh ceza mahkemesi sıfatıyla Antalya 2. Sulh Ceza Mahkemesinin şüpheliyi serbest bırakmadığı takdirde tutuklanmasına karar vermesi ve tutuklanan kişilerinde kapalı ceza infaz kurumlarına alınarak buradan sevk işlemlerinin yapılması gerektiği gözetilmeden, itirazın bu yönden kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiş olduğundan bahisle 5271 sayılı CMK’nun 309.maddesi uyarınca anılan kararın bozulması Dairemizden istenilmiştir.


Yargıtay 4. Ceza Dairesi Esas : 2008/1327 Karar : 2008/5635 Tarih : 2.04.2008

  • CMK 98. Madde

  • Yakalama Emri ve Nedenleri

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu`nun 174/1 maddesinde “Mahkeme tarafından, iddianamenin ve soruşturma evrakının verildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde soruşturma evresine ilişkin bütün belgeler incelendikten sonra, eksik veya hatalı noktalar belirtilmek suretiyle;

a- 170.maddeye aykırı olarak düzenlenen,

b- Suçun sübutuna etki edeceği mutlak sayılan mevcut bir delil toplanmadan düzenlenen,

c- Ön ödemeye veya uzlaşmaya tabi olduğu soruşturma dosyasından açıkça anlaşılan işlerde ön ödeme veya uzlaşma usulü uygulanmaksızın düzenlenen,

İddianamenin C.Başsavcılığına iadesine karar verilir.” hükümleri yer almaktadır.

Somut olayda, Antalya C.Başsavcılığınca, şüpheli Sevda Camgöz hakkında, yürütülen bir soruşturma nedeniyle el konulup kendisine yediemin olarak teslim edilen eşyayı yetkili merciin isteğine karşın teslim etmeyerek muhafaza görevini kötüye kullandığı iddiasıyla kamu davası açıldığı anlaşılmaktadır. Şüpheli bilinen ev ve işyeri adreslerini terk edip ayrıldığı için savunmasının alınması olanağı ortadan kalkmıştır. Antalya C.Savcılığının başvurusu üzerine, yeni adresi de saptanamayan şüpheli hakkında, nöbetçi sulh ceza mahkemesi tarafından, 5271 sayılı CYY.nın 98/1.maddesi uyarınca yakalama emri çıkarılmasına karar verilmiştir. 5271 sayılı CYY.nın 170/2.maddesine göre soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa, Cumhuriyet Savcısı bir iddianame düzenleyerek kamu davası açar. Aynı Yasa maddesinin 3.fıkrasında ise iddianamede gösterilmesi ve bulunması gereken unsurlar sayılmıştır.

Şüphelinin ifadesinin veya savunmasının alınmasında belirtilen madde açısından bir zorunluluk bulunmamaktadır. Somut olayda iddianame, 5271 sayılı CYY.nın 174/1-a maddesine dayanılarak iade edilmeyecektir. Şüphelinin ifadesinin alınmasının gerekliliğinin anılan yasa maddesinin 1-b fıkrası yönünden de irdelenmesi gerekmektedir. 22.10.2007 tarihli iddianamede, şüpheli hakkında kamu davası açılmasına dayanak oluşturan delillerin arasında, yediemin tutanağı ve Antalya 3.Asliye Ceza Mahkemesinin 2004/728-2006/55 sayılı dosyası bulunmaktadır. Yazılı nitelikteki bu kanıtların kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturduğu tartışmasızdır. Şüphelinin ifadesi veya savunması dosya içerisindeki delillere göre suçun sübütuna mutlak etki eden bir kanıt niteliği de taşımamaktadır. Belirtilen nedenlerle iddianamenin iadesi kararına karşı yapılan itirazı inceleyen merciin verdiği ret kararı hukuka aykırıdır.

Yargıtay C.Başsavcılığının yasa yararına bozma isteği doğrultusunda düzenlediği tebliğnamedeki düşünce yapılan açıklamalar ışığında yerinde görüldüğünden, muhafaza görevini kötüye kullanma suçundan şüpheli Sevda Camgöz hakkında düzenlenen iddianamenin iadesi kararına karşı yapılan itirazın reddine ilişkin, Antalya Nöbetçi Asliye Ceza Mahkemesince verilip kesinleşen 09.11.2007 gün ve 2007/4095-390 D.İş sayılı kararın, 5271 sayılı CYY.nın 309.maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), aynı yasa maddesinin 4-a fıkrası gereğince, sonraki işlemlerin yerinde tamamlanmasına, oybirliğiyle karar verildi.


Yargıtay 4. Ceza Dairesi Esas : 2006/7064 Karar : 2006/15110 Tarih : 11.10.2006

  • CMK 98. Madde

  • Yakalama Emri ve Nedenleri

Tebliğnamede “5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre, soruşturma işlemlerinin yapılmasından Cumhuriyet Savcısı sorumlu olmakla birlikte, Cumhuriyet savcısının soruşturma sırasında ne şekilde hareket etmesi gerektiğini belirten kuralların anılan Kanun’un birinci kitabında düzenlendiği, bu düzenlemelerden “bazılarına göre gözlem altına alma için 74, moleküler genetik inceleme için 79, yaralama emri için 98, el koyma için 127. maddesi hükümleri gereğince hakim kararı arandığı nazara alındığında, hürriyeti kısıtlama sonucunu doğurabilecek zorla getirme emri için hakim kararı gerekmesinin tabii olduğu, dolayısıyla ifadelerine başvurulmak üzere çağrı gönderilen şüphelilerin gelmemesi üzerine zorla getirilmeleri için 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu`nun 146. maddesi gereğince mahkemece zorla getirme kararı verilmesi gerektiği gözetilmeden itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” denilmektedir.

Zorla getirme, ceza soruşturması ve kovuşturması sırasında yapılacak yargısal işlemlerin, yerine getirilebilmesi amacıyla yapılan çağrıya uymayan, şüpheli sanık ve tanıkların gerektiğinde zor kullanılarak, yetkili adli makamların önüne çıkarılmasını sağlayan bir tedbirdir. Anılan işlem, kısa süreli de olsa kişilerin özgürlüğünü sınırlayıcı nitelik taşıdığından, hakim kararının gerekliliği sonucuna ulaşmak isabetli bir değerlendirme olacaktır. 5271 sayılı CMK. nun 146/1 maddesinde, zorla getirme kararı verilmesi nedenleri yönünden tutuklama ve yakalama emri hükümlerine, gönderme yapılmıştır. Aynı yasanın 98. ve 100. maddelerinde belirtilen nedenlerin varlığının saptanması durumunda tutuklama kararı verebilecek ya da yakalama emri düzenleyecek merciin sulh ceza hakimi olduğu, anılan Yasanın 98/1. ve 101/1. maddelerinde açıkça belirtilmiştir. Zorla getirme kararının da nedenleri yönünden gönderme yapılan işlemleri gerçekleştirecek sulh ceza hakimi tarafından verilmesi, benzer ceza yargılaması işlemleri arasında uygulama birliği sağlayacaktır. 5271 sayılı CMK. nun 98/1. maddesinde “Soruşturma evresinde çağrı üzerine gelmeyen veya çağrı yapılmayan şüpheli hakkında, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hakimi tarafından yakalama emri düzenlenebilir…” hükmü yer almaktadır. Aynı Yasanın 146. maddesindeki zorla getirme kararı da anılan Yasanın 98/1. maddesinde yer alan yakalama emri düzenlenmesi işlemi ile aynı niteliktedir. Bu işlemlerden birisini yapmak açısından sulh ceza hakimi açıkça yetkili kılınmışken diğeri yönünden açık hüküm bulunmadığı gerekçesiyle farklı bir merciin yetkili olduğunu kabul etmek kişilerin özgürlüklerinin anayasal güvence altında olması ilkesine de ters düşecektir. Zira T.C.Anayasasının 19. maddesinde “ Herkes kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.” denildikten sonra aynı maddede şekil ve şartları kanunda gösterilen bazı hallerde kişinin hürriyetinden yoksun bırakılabileceği belirtilmiş ve anılan maddenin başka bir fıkrasında yer alan “ Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.” hükmüyle de kişi özgürlüğü, anayasal ve yargısal güvenceye kavuşturulmuştur.

Konu eski ve yeni CMK. larındaki düzenlemeler açısından irdelendiğinde de aynı sonuca ulaşmak olanaklıdır. 1412 sayılı CMK. nun 154/4. maddesi, Cumhuriyet Savcısına olayın sanık ve tanıklarının yapılan işleme ait evrakla birlikte hazır edilmeleri konusunda zabıta kuvvetlerine talimat verme yetkisi tanımışken, 5271 sayılı CMK. nun Cumhuriyet Savcısının görev ve yetkilerini düzenleyen 161. maddesinde bu tür bir yetkiden bahsedilmemiştir. Kanunda açıkça düzenlenmeyen bir yetkinin kullanılmayacağında kuşku yoktur. Yasa koyucu, Cumhuriyet Savcısına genel olarak vermediği bu yetki açısından istisna oluşturan bir düzenlemeye 5271 sayılı Yasanın 251. maddesinde yer vermiştir. Anılan maddenin 6. fıkrasında “250 nci madde kapsamına giren suçlarla ilgili soruşturma ve kovuşturmalarda kolluk, soruşturma ve kovuşturma sebebiyle şüpheli veya sanığı, tanığı, bilirkişiyi ve suçtan zarar gören şahsı Ağır Ceza Mahkemesi veya Başkanın, Cumhuriyet Savcısının, mahkeme naibinin veya istinabe olunan hakimin emirleriyle belirtilen gün ve saat ve yerde hazır bulundurmaya mecburdur.” denilmektedir. Bu yasal hüküm de kanunda açıkça öngörülmeyen bir yetkinin Cumhuriyet Savcısınca kullanılmayacağı yolundaki görüşü destekler niteliktedir. Bu durumda, çağrıya uymayan şüphelinin, ifadesinin alınabilmesi için Cumhuriyet Savcısının, 5271 sayılı Yasanın 162.maddesi gereğince Sulh Ceza Hakiminden aynı Yasanın 146. maddesinde belirtilen zorla getirme kararı verilmesini veya anılan Yasanın 98/1 maddesine uygun olarak Sulh Ceza Hakiminin yakalama emri düzenlemesini istemesi yasal bir uygulama olacaktır. İncelenen dosyada, 5271 sayılı Yasanın 250. maddesinde sayılan suçlardan birisini işlemeyen şüphelinin çağrıya karşın Cumhuriyet Savcılığına gelip ifade vermediği ve bu nedenle Sulh Ceza Hakiminden zorla getirme kararı istendiği görülmektedir. Yasaya uygun isteğin, Sulh Ceza Hakimince Cumhuriyet Savcısının bu konuda yetkisi bulunduğundan bahisle reddedilmesi hukuka aykırıdır.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma isteği doğrultusunda düzenlenen tebliğnamedeki düşünce, yukarıda belirtilen nedenlerle yerinde görüldüğünden, Adana 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 6.6.2006 tarih ve 2006/150 D. İş sayılı kararının 5271 sayılı CMK. nun 309. maddesi uyarınca kanun yararına ( BOZULMASINA ) sonraki işlemlerin yerinde tamamlanmasına, oybirliği ile karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS